çıkmışlar.Komutanları orada vaka ile ilgilenirken Arabanın başında duran Mehmet'in yanına sevimli bir yavru köpek gelmiş.Açlıktan yorgun ve bitkin düşmüş köpeğin haline acıyan Mehmet köpeği de yayına almış.Ona her gün yemek vermiş.Artık oradaki en iyi arkadaşı oymuş.Zaman böyle böyle geçmiş gitmiş.Mehmet'in askerliği bitmek üzereymiş.Mehmet asker arkadaşlarını burada geçirdiği onca anıyı özleyeceğini bilse de ailesini de çok özlemiş. Mehmet artık evine gideceği için mutlu olduğunu bilse de buradaki arkadaşlarını çok özleyeceğini biliyordu. Mehmet'in son bir görevi kalmıştı ve bunun ne olacağını o da bilmiyordu. Bir gün köpek dostuyla oyun oynarken komutanı yanına gelmiş ve bir operasyon yapılacağını, bu operasyonun çok zor olacağını bildirmiş. Mehmet operasyona hazırlanmaya başlamış. Hazırlıkları bitirdikten sonra operasyon bölgesine doğru yola koyulmuşlar. Arkadaşları ile beraber çatışmanın yani operasyonun olduğu yerde kamp kurmuşlar. Düşmanın saldırılarına karşı siper almışlar. Bu arada Mehmet'in köpek dostu onunla beraber çatışma bölgesine gelmiş. Ve bekledikleri an yani düşman saldırıları başlamış. Sayı olarak rakip üstün olsa da Mehmet akıl olarak Türklerin daha üstün olduğunu düşünüyormuş. Mehmet köpek dostunu çadırda bırakarak çatışmaya katılmış ve uzun süren çatışmanın ardından Türkler kazanarak bölgelerini korumuşlar. Mehmet askerlik vazifesini tamamlamış ve ailesinin yanına dönmüş. Askerlikte 6 ay kalan Mehmet sonunda ailesine kavuşmuş ve artık bir köpeğe de sahip olmuştur. 50
Mehmet çok heyecanlıymış.Askeriyenin kapısından girer girmez içi kıpır kıpır olmuş.Askeriye kıyafetlerini aldıktan sonra oradaki insanlarla sohbet etmek için yanlarına gitmiş.Onlarla çok iyi arkadaş olmuş.Mehmet askeriyede sevilen saygılı biriymiş.İlk günlerde biraz zorlansa da herkes gibi o da oraya alışmış.Mehmet askeriyede şöförmüş.Bir gün aldıkları bir ihbar sebebiyle komutanları ile birlikte bir dağ evine yola çıkmışlar.Komutanları orada vaka ile ilgilenirken Arabanın başında duran Mehmet'in yanına sevimli bir yavru köpek gelmiş.Açlıktan yorgun ve bitkin düşmüş köpeğin haline acıyan Mehmet köpeğide yayına almış.Ona her gün yemek vermiş.Artık oradaki en iyi arkadaşı oymuş.Zaman böyle böyle geçmiş gitmiş.Mehmet'in askerliği bitmek üzereymiş.Mehmet asker arkadaşlarını burada geçirdiği onca anıyı özleyeceğini bilsede ailesinide çok özlemiş. 51
AİLEM VE MAHALLEM Günlerden cumartesi bu gün ödevlerimi bitirip annemle pazara gideceğiz. İlk önce kahvaltımı yapıp ödevlerimi bitirdim. Sonra annemle beraber pazara gittik türlü türlü meyveler sebzeler aldık. Annem de akşama en sevdiğim pastayı ve yemeği yaptı çok sevinmiştim.Anneme teşekkür ettim yemeğimizi bitirdik sonra filmimizi izlerken pastamı da yedim. Saat çok geç olmuştu yatağıma yattım ve uyudum sabah oldu mahallemize polisler gelmişti. 52
Adamın biri az kalsın bir ağacı kesecekti. Bu ağacın adı Neşe'ydi. Bütün mahalleye neşe saçıyordu. Kuşlara ve diğer hayvanlara ev oluyor, insanlara ise oksijen sağlıyor ve meyve veriyordu. Bu güzel ağacın dallarına sımsıkı sarılan bir salıncak vardı. Etrafında ise bir sürü çocuk bulunurdu. 5 tane de ressam olurdu onu resmetmek için. Sanki o ağacın can suyu insanların gözyaşıydı. İnsanlar kesilmesine razı değildi. Mahallenin büyükleri ile aynı yaşta olan Neşe, kendisi için dökülen gözyaşları görüp anlardı sanki. Sahiplenildiğini hisseden bir insan gibi neşeli neşeli dallarını savururdu. Polisler adamı karakola götürüp bir daha ağacı kesmeye kalkışmaması şartıyla bıraktılar. Adam biraz düşündü ve kendi de yanlış yaptığını anladı ve birden suratı düştü. Adamın birdenbire hüzünlendiğini gören polis, adama şöyle bir tavsiyede bulundu; 53
-Eğer kendini ağaca ve o korkuttuğun hayvanlara affettirmek istiyorsan yanına fidanlar dikip can sularını vermelisin. Adam bu tavsiyesi havada kapıp ağacın yanına fidanlar dikip o fidanların yanına da bir tane çeşme yaptırdı. Çeşmenin üstüne de “Bu suyu hem için hem de karşılığında doğanın hazinesi olan fidanları sulayın.” yazıyordu. Aradan 3 yıl geçti. Bu üç yıl boyunca fidanlarını hiç görmeyen adam onları ziyarete geldi. Aradan geçen 3 yıl aradan sonra adam diktiği fidanların ne kadar büyüdüğünü görmek istiyordu. Adam sokakta yürürken diktiği fidanları arıyordu, sonra gözüne bir şey çarptı. Diktiği fidanların yanına yaptırdığı çeşmeyi gördü, ama yanında fidan değil ağaçlar vardı. Adam duygulandı, 3 yılda nasıl bu kadar büyüdüklerini düşündü. Sonra o ağaçların yanındaki Neşe'yi gördü onun yanına gidip ondan özür diledi. Yaptırdığı çeşmeden bir kova su alıp sırayla ağaçları suladı. Mahalledekiler ilk önce adamı izlediler ama sonra onun kim olduğunu anladılar. Yanına gidip adama selam verdiler. Adam 3 yıl önce yapmaya çalıştığı şeyden dolayı onlardan da özür diledi. Tekrar Neşe'ye baktı , artık önceki halinden çok daha büyüktü. Sonra Neşe'nin yanındaki apartmanda bir şey gördü, ev satılığa çıkartılmıştı. Aklına bu evi alıp Neşe'yi daha çok görme fikri geldi. Bu fikride gerçekleştirdi. Artık her gün düzenli olarak çeşmeden su alıp ağaçları suluyordu. Biraz zaman geçince diktiği 54
fidanlarda nerdeyse Neşe'ye erişecek boyda olmuştu. Mahallenin neşesi yerine gelmişti ve tüm mahalle daha canlı bir hale bürünmüştü. Mahalle halkı önceden ne kadar kızgın olsa da yaptığı onca şeyden sonra artık adamı sevmeye başlamışlardı. Adam da artık kendini doğaya yardım etmeye adamış ve böyle yaşamaya devam etmişti. 55
DOĞA DOSTU CEMRE Cemre sınıfında çok sevilen öğretmenlerinin çok sevdiği başarılı bir ortaokul altıncı sınıf öğrencisiydi. Yıllar önce ailesi köyden büyük şehre taşınmak zorunda kalmıştı. Yaşadığı yer orta gelirli insanların yaşadığı her yerin evler, binalar ve iş yerlerinin olduğu çok kalabalık bir semtti. Tüm aile bireyleri özellikle de Cemre ve babası şehirden artık çok sıkılmış. Ama yine de şehirde yaşamak zorunda kalmışlardı çünkü anne ve babasının şehirdeki iş durumu ve maddi yetersizlikler onların köyde yaşama isteklerini köreltiyordu. Cemre çok sorumluluk sahibi biriydi sarı saçlı,mavi gözlü bembeyaz tenli çok güzel bir kızdı. Her gün okuluna gitmeden bütün derslerini bitirir ayrıca da kardeşine okulda ve evde yardımcı olurdu. 56
Cemre'nin annesi ve babası Cemre'nin bu şekilde derslerine ve kardeşine olan ilgisinden çok memnunlardı. Cemre'nin en büyük hayali insanlara yardımcı olabilmek ve insanların yaşamlarını kolaylaştırmaktı.Bu hayalini gerçekleştirmek için çok çalışması gerektiğini biliyordu ve öyle de yapıyordu. Cemre'nin babası gençliğinde uzun yıllar köyde yaşamıştı. Köyün ne kadar güzel olduğunu doğanın, havanın, suyun ne kadar doğal olduğunu bilen birisinin şehirde yaşaması o kadar zor oluyordu. Cemre'nin hayallerinden biri de köyde yaşamaktı. Bunun için babasından öğreneceği çok şey vardı. Annesi de çok uzun yıllar köy hayatı yaşamış zorluklar çekmiş bir kadındı buna rağmen bazen evde köy konusu açıldığında köye tekrar gitmek isteğini söylüyordu. Babası Cemre'ye baş başa kaldıkları zaman köyde yaşadıkları ilginç, komik olayları anlatır, hep beraber güzel vakit geçirirlerdi. Şimdi ise doğanın insanlar tarafından ne kadar çok kötü kullanıldığını doğaya zarar verildiğini anlatıyordu. Cemre tatil günlerinde annesinin ve babasının köyüne giderdi. Köy hayatı Cemre için vazgeçilmezdi. Orada olduğu günlerde kendini çok huzurlu hissediyordu Cemre doğaya da çok ilgiliydi. İnsanların doğaya çok acımasız davranmasına içerleniyordu. Onun için insanlar ve doğa kalbinde farklı bir yeri vardı. Kendi yapabileceği bir şeylerin olduğunu biliyordu bunun için harekete geçmesi gerekiyordu. Birilerinden yardım istemesi lazımdı. Bir gün yine akşam yemeklerini yedikten sonra babası artık büyük şehirde yaşamanın zorluklarını anlatıyordu artık köye 57
geri dönme isteğini eşine anlatıyordu. Annesi de eşinin dediklerine katılıyordu. Cemre bu konuşmaya şahit olmuştu.Önce köye dönme düşüncesi onu çok mutlu etti fakat daha sonra yaşadığı mahalleyi,arkadaşlarını ve okulunu nasıl bırakacaktı?Bu düşüncesini ailesiyle paylaşmak istedi ama köy arzusuyla yaşayan anne ve basına bunu nasıl söyleyecekti?Bu düşünce içini kemiriyordu ama kararını vermişti söyleyecekti. Bir gün mahallemi , dostlarımı özlersem ne olucak diye sormuş annesi şöyle cevap vermiş kızım özlediğinde şehre yine gideriz böylece arkadaşlarını mahalleni özlemezsin sen hem köyde yaşamak istiyordun ne oldu birden anne ben bir düşündüm ama aklıma sorular takıldı köyden cemrenin ailesi ev bakmışlar ve beğenip orayı satın almışlar 1 haftada evi toplayıp kolileri taşıma aracına yerleştirmişler köyün yoluna doğru ilerlemişler cemre oraya giderken bir daha buraya gelemeyeceğini düşünmüş annesi öyle dese de ve arabada ağlamaya başlamış annesi neden ağlıyorsun kızım demiş oda annesine bir şey demeden sessizce ağlıyormuş köye yaklaşık 1 saat sonra gelmişler cemre artık ağlamasını kesmiş ve birazcıkta olsa mutluymuş eve yerleşmişler komsularıyla tanışmışlar cemre'nin yeni arkadaşları olmuş oraya taşınalı tam 1 yıl olmuş cemre eski arkadaşlarıyla buluşmuş konuşmuş ama artık nedense eskisi kadar mutlu değilmiş artık o şehre gitmek istiyormuş ama bunu ailesine bir türlü söyleyemiyormuş doğayı seven cemreye 1 yılda ne değiştirdi acaba annesine bir gün toparlanıp anneciğim sana bir şey söylemek istiyorum... 58
Söyleyeceğim. Anne: Ben şehre gitmek istiyorum. “Neden gitmek Söyleyeceğim. Anne: \"Ben şehre gitmek istiyorum. \"Neden gitmek istiyorsun kızım?” dedi annesi. “Anneciğim ben arkadaşlarımla daha çok zaman geçirmek istiyorum. Orada hayvanat bahçesi, lunapark, mağazalar var.” Ertesi gün Cemre odasında ders çalışırken, sosyal bilgiler kitabında bir de ne görsün! Köyün nasıl bir yer olduğunu görmüş. Cemre ertesi gün dışarı çıkmış. Evlerinin karşısına yeni birileri taşınmış. Cemre gezerken Ela'yla tanışmış. Ela, Cemre’lerin evlerinin karşısında olan Elif teyzenin kızıymış. Ela ve Cemre ertesi gün ormanın içinde piknik yapmaya gitmişler. Ellerine sepeti alıp koyulmuşlar yola. On dakika sonra ağacın gölgesine oturmuşlar. Cemre sepete: Tost, domates, salatalık, peynir ve zeytin koymuş. Ela da reçel, bal, çay, fındık ezmesi koymuş. Cemre ve Ela'nın anneleri onlara bakmaya gelmişler. Cemre'nin annesi: “Bugünkü zamanınız nasıl geçti bakalım?” dedi. Cemre ve Ela aynı anda \" Çok güzel.\" dediler. Ertesi gün Cemre ve Ela çayırda çimenlikte bir örtü serdiler yere. Sonra başladılar ders çalışmaya. Derslerini yaptılar ve çok eğlendiler. Cemre, yatağında annesi ona masal okurken “Anne” dedi. Cemre Annesi: “Efendim kızım.” Cemre: “Anneciğim ben burada çok mutluyum. Ben şehre gitmek istemiyorum.” Annesi: “Bu çok güzel bir haber.” deyip güldü. Cemre ve ailesi hep birlikte mutlu mutlu yaşadılar. 59
BİR YAŞAM MÜCADELESİ Hasan 5 çocuklu yoksul bir ailenin en büyük çocuğuydu, en büyüğü dediğime bakmayın henüz 10 yaşındaydı. Omzuna ağır yükler binmişti. Çünkü babalarının kazancı yetmiyordu,annesi ise diğer kardeşlerine bakmak zorundaydı. Hasan daha çocukluğunu yaşayamadan çalışmak zorunda kalmıştı. Kağıt toplayarak para kazanmaya çalışıyordu. Hayat gerçekten çok zordu.Yaşıtları oyun oynarken,okula giderken, O çalışmak zorundaydı. Düşündükçe ne hayatlar var! dedirten insanı düşündüren ve hayatın gerçeklerini acı bir şekilde ortaya koyan bir dram yaşanıyordu. Peki Hasan'ın suçu neydi? Yoksul olmak mı çocuk olmak mı,gerçekten yorum yapmak,karar vermek çok zor ama sonuç hep aynı Hasan çalışmak zorundaydı... Her şeye rağmen pes etmeden çalışan Hasan gene de mutluydu eve yemek getirebildiği zaman kardeşleri çok mutlu oluyordu. Hali ile Hasan'da mutlu oluyordu.Babalarını neredeyse göremiyorlardı. Annesi bu duruma çok üzülüyordu ama elinden bir şey gelmiyordu. Hasan da bu duruma çok üzülüyordu Hasan bir taraftan okumak istiyordu fakat okula gitmek için vakti olmuyordu. Zira küçük ve yorgun bedeni daha fazla dayanamıyor uykuya dalıyordu. Hasan sorumluluk sahibi biriydi dışarı çıkıp, genelde kardeşlerinden erken kalkar gün ağarırken Hasan çalışmaya giderdi. Hasan sorumluluk sahibi olduğu kadar da duygusaldı. Hasan'ın babasının çalışacak gücü kalmamıştı kendi başına idare etmek zorundaydı. Mavi gözlerindeki hüzün anlatılamazdı. Gözlerinin içi gülmüyordu yaşıtları gibi... Düşünceli ve mutsuzdu 60
endişesi de bi o kadar fazlaydı. Bazen durup düşünüyordu \"Hayat tek bana mı zor?\" içinde fırtınalar kopan Hasan bunu dışarıya vurmuyordu. İşte küçük Hasan'ın hikayesi bu! hayat kavgası içinde savrulan küçük bir çocuğun hiç hak etmediği yaşam mücadelesi... Bakalım bu yaşam mücadelesini kim kazanacak Hasan mı yoksa hayat mı? Hasan'ın kardeşleri daha abilerinin bu kadar yükü omzuna aldığının farkında değillerdi. Geri kalan 4 kardeşin 2'si kız 2'si erkekti. Kızların biri 2 diğeri 4 yaşındaydı daha çok küçüklerdi. Sarı saçları mahzun ve hüzünlü bakan küçük mavi gözleri vardı. Dünyadan habersiz annelerinin yaptığı oyuncaklarla oynuyorlar, etrafta koşuşup duruyorlardı. Diğer kardeşler ise biri 6 diğeri 8 yaşındaydı. 8 yaşında olan erkek kardeşinin adı Ali'ydi.O olayların, yaşananların farkındaydı. Abisine yardım etmek istiyordu,onun için üzülüyordu.Ancak Hasan kardeşinin okumasını ve büyüyünce kimseye muhtaç olmadan hayatını devam ettirmesini istiyordu. Zorluklar Hasan'ı erken olgunlaştırmış,hayatla erken tanıştırmıştı. Kendisini nelerin beklediğinden,hayatın ona getireceklerinden habersizdi. Hasan yine sabah erkenden kağıt toplamaya gitmişti. Hasan sabahtan akşama kadar çalıştı, niye mi? Çünkü, eve ekmek getirmek için, para kazanmak ve hayatın ona koyduğu engelleri aşmak için sabahtan akşama kadar çalışıyor. Eve geldiğinde çok yorgun oluyor ve yere otururken uyuya kalıyor. O diğer çocuklar gibi olmak istiyor ama olmuyor. Hasan okula gitmek istiyor ama kağıt topluyor. Ailesini geçindirmek için. Bir gün yine Hasan sabah erkenden kalkıp gitmek için hazırlanıyordu. Hasanın kardeşi Ali 61
onu görüp ‘Abi ben de senle kağıt toplayacağım.’ dedi. Hasan ‘Sen evde otur ben giderim, toplarım Ali. ’ dedi. Ali ise tutturdu ‘bende toplayacağım’ diye. Hasan tamam dedi ve dışarı çıktılar. Hasan nasıl yapılacağını öğretti. Hasan ve Ali sabahtan akşama kadar çalıştılar. Ama Ali okula gitmemişti. Hasan ‘Bir dahakine okuluna git ve oku’ dedi. Ali ise abisinin durumuna üzülüyordu, ama abisinin sözünü dinlemeliydi. Hasan sabah erkenden kalkıp kağıt toplamak için dışarı çıkacaktı. Ama evde Ali’nin kalemleri bitmişti. Hasan’ın da hiç parası yoktu. Hasan bu duruma üzülüp daha fazla çalışıp daha fazla para kazanmak istedi ve yola koyuldu. Her zamankinden daha fazla çalıştı ve beş lira fazla kazandı. Koştu bakkala bir ekmek ve bir kalem aldı. Ama parası yetmemişti. Bakkalcı Hüseyin Abi Hasan’a ‘Sen al git bir şey olmaz.’ Dedi. Hüseyin Abi Hasan’a burayı temizleyip para kazanmayı teklif etti. Hasan’da bu konuyu annesine sordu. Annesi ‘Olur’ dedi. Hasan’da koşa koşa Hüseyin Abiye gitti. Hüseyin Abi’ye ‘Ben teklifini kabul ediyorum.’ dedi. Hüseyin Abi ‘O zaman saat beşte burada olursun.’ Dedi. Hasan’da çok mutlu oldu. Hasan eve geldi ve hemen uyudu. Sabah saat beşte Hasan kalktı. Hasan hemen işe gitti. Bakkala geldiğinde hemen süpürgeyi alıp işe başlamıştı, bile. Hemencecik her yeri temizleyip kağıt toplamaya gitti. Hasan yine sabahtan akşama kadar çalıştı ve Hüseyin Abi’den ilk maaşını aldı. Hüseyin Abi ‘Al bu beş yüz lira senindir. İlk maaşın, bunca zamandır buraları temizleyip işe geç kalmıyorsun. Sen sorumluluklarını bilen bir çocuksun.’ Dedi. Hasan bu parayla hemen eve gitti. Hasan bu 62
parayla ne yapacağını bilmiyordu. Hasan hemen bu ilk maaşını annesine anlattı. Annesinden büyük bir tebrik aldı ve evin ihtiyaçlarını giderdi. Artık kardeşleri aç değildi ama hala okula gidemiyorlardı. Hasan çok iyi çalıştığı için patronu maaşını arttırdı. Hasan bu paraların tamamını harcamayıp bir kısmını biriktiriyordu. Bir gün işe giderken bir Artık kardeşleri aç değildi ama hala okula gidemiyorlardı. Hasan çok iyi çalıştığı için patronu maaşını arttırdı. Hasan bu paraların tamamını harcamayıp bir kısmını biriktiriyordu. Bir gün işe giderken bir poster gördü. Poster bilgi yarışmasıyla ilgiliydi. Yarışma altı ay sonra yapılacaktı. Hasan altı ay içinde birçok kitap okudu. Çok iyi hazırlandı. Yarışmada birinci oldu. 1 milyon lira ödül aldı. Artık çok zengindi. Annesini tedavi ettirdi. Kendisini ve kardeşlerini okula yazdırdı. Ama hala boş zamanlarında bakkalda çalışıyordu. Öylece yıllar geçti. Hasan kendisi gibi yoksul çocuklara yardım etmek için bir vakıf kurdu. Bu vakıfta tüm aile birlikte çalıştılar. Bir poster gördü. Poster bilgi yarışmasıyla ilgiliydi. Yarışma altı ay sonra yapılacaktı. Hasan altı ay içinde birçok kitap okudu. Çok iyi hazırlandı. Yarışmada birinci oldu. 1 milyon lira ödül aldı. Artık çok zengindi. Annesini tedavi ettirdi. Kendisini ve kardeşlerini okula yazdırdı. Ama hala boş zamanlarında bakkalda çalışıyordu. Öylece yıllar geçti. Hasan kendisi gibi yoksul çocuklara yardım etmek için bir vakıf kurdu. Bu vakıfta tüm aile birlikte çalıştılar. 63
64
YAVRULARIN SESİ Ada, sabah evden her zamanki saatinde çıkmış, yavaş yavaş okula doğru yürüyordu. Sokağın köşesine gelince bir ses duydu. Başlarda ne olduğunu anlamakta zorlandı. Sesin nereden geldiğini anlamak için sağa sola bakındı. Birden sesin nereden geldiğini fark etti. Duvarın köşesinde ıslanmış yavru kediler gördü. Dün, gece boyunca yağmur yağdığını hatırladı. Yavru kedilerin annesi etrafta görünmüyordu. Ada ne yapacağını bilemedi. Gözü saatine takıldı. Ders zilinin çalmasına yirmi dakika vardı. Ada biraz düşündükten sonra kararını vermişti. Ada'nın kararı bir karton kutu bulup kedileri kutuya koyup okula götürmekti. O kutuyu okullarındaki parka koyacaktı. Ada sokağın köşesindeki bakkaldan kutuyu alıp kedileri koydu. Ders zilinin çalmasına 10 dakika vardı. Ada hızlı hızlı okula doğru giderken saatine baktı ve 5 dakikası kalmıştı. Ada biraz daha hızlanmaya başladı. Ve okula vardı. Kutuyu hemen okulundaki parka bıraktı. 65
Ada hemen koşarak sınıfa gitti. Ada sıra arkadaşı Ceyda'nın yanına oturdu. Ceyda, Ada'ya \"Ada sen hiç geç kalmazdın, nasıl oldu da geç kaldın?\" diye sordu. Ada \"Teneffüste anlatırım.\" dedi. Ders bitmiş, teneffüse çıkmışlardı. Ceyda \"Ada hadi anlat artık.\" Ada \"Sabah okula gelirken küçük yavru kediler buldum. Sonra onları karton kutuya koyup parktaki bankın arkasına koydum. Ve onları ne yapacağımı bilmiyorum.\" dedi. Ders saatleri geçmek bilmedi. Ada sınıfın en başarılı öğrencisi olmasına rağmen sanki bugün hiç derslerde yoktu. Hangi derse başlasa dersin ilerleyen dakikalarında dalgın dalgın camdan dışarıyı seyreden Ada dersin öğretmeni tarafından uyarıldı. Hatta en sevdiği ders olan Türkçe dersinde öğretmenin sorduğu soruya \"kedi\" diye yanıt verince bütün sınıf kahkaha ile güldü. Bu durum karşısında öğretmeni: -Ada bugün hiç iyi görünmüyorsun aileni aramamı ister misin? demişti. Ada çok utanmış yaptığı için özür dilemişti ama yine de kedilerden öğretmenine bahsetmemişti. Elinde değildi bir taraftan da korkuyordu. Ya kedileri ondan ayırmaya çalışırlarsa ya da barınağa göndermek için yetkilileri aramaya çalışırlarsa... Bunlarla karşılaşma düşüncesi onu sessizliğe itti. Çünkü Ada uzun zamandır bir kedi istiyor ve ailesini razı etmeye çalışıyordu. Belki bu onun için bir fırsattı. Sonunda ders bitmiş, son zil de çalmıştı. Bir koşu merdivenlerden uçarcasına inen Ada çıkışa ulaşmıştı. Fakat ders sonuna doğru şiddetini arttıran yağmuru camdan izlerken duyduğu 66
endişe şimdi korkuya dönüşmüştü. Yağmur yağmıyor gökyüzü adeta deniz olup karayı yutuyordu. Çantasını montunun altına aldı şapkasını kafasına çekti ve var gücüyle ileri atıldı. İlk adımda spor ayakkabıları sırılsıklam oluverdi. Geri dönüşü aklına bile getirmedi. Ya bu kedilere bir an önce ulaşacak onları eve götürecek ya da bu günü aklından hiç çıkarmadan kedi sevdasından vazgeçecekti. Çünkü bu zor günde kedilere yardımcı olamazsa ileride de bakamayabilirdi. Kalbi deli gibi çarpıyor nefes nefese sokağı geçiyordu. Köşedeki parka gelmişti bile. Kronometre tutsam belki de rekor kırmıştım diye düşündü ve için için güldü kendine. Parkın simgesi olan asırlık çınarın altındaki çalıların dibine yöneldi hemen kutuyu uzaktan görebiliyordu. Rahatlamıştı biraz olsun. Yaklaştı ve usulca eğildi kutuya. -Pisi pisi ben geldim kuzucuklar. Sizi kurtarmaya geldim. Kutu çok ıslanmış bir köşesi yamulmuştu. Islak kapağını açtı usulca. O da ne kutu boştu.3 yavrudan bir tanesi bile yoktu. Ada gözlerine inanamıyordu. Nasıl olabilirdi kutudan nasıl çıkabilirdi o yavrular? Islandığına mı yansın bütün gün bu anı düşünerek geçirdiği zamana mı? Gözleri doldu damla damla akan yaşlar yağmura karıştı birden. Çok üzülmüştü. Etrafı dinledi yağmurun çıkardığı sesten başka bir ses duyamıyordu. Çaresiz evin yolunu tuttu. Yolda annesine diyeceklerini düşünürken kendisini apartman kapısında buluverdi. Zili isteksizce çaldı ve açılan kapıyı ıslak ayaklarıyla itekledi asansöre geçti. 8. kata gelip de kapı açılınca karşısında ona endişeli gözlerle bakan annesini gördü. 67
Servis şoförü annesini arayıp servise binmediğini söylemiş annesi de okul müdürünü, babasını arkadaşlarını aramış. Sınıf arkadaşı Merve bugün olanları tek tek anlatmış. Çıkışta kedilerin yanına gideceğini de söylemeyi ihmal etmemiş. Ada annesinin parmak sallaması eşliğinde başı önde doğruca banyoya geçti. Akşam olmuş babası da gelmişti. Uzunca nasihatlerden sonra yemeğe geçebilmişler. Yemekte suskunluğuna daha fazla dayanamayan babası: -Tatlı kızım seni daha fazla mutsuz görmeye dayanamıyoruz. Annenle bir karar verdik. Bu hafta sonu seninle büyük bir kedi dostu olan ve evini 14 kediyle paylaşan iş arkadaşım Demet hanımın evine gidip yeni doğan yavrulardan senin seçtiğin bir tanesini sahipleneceğiz, dedi. O an Ada öyle bir çığlık atmış ki yan dairedeki komşu bir şey oldu galiba diye kapıyı çalmıştı telaşla. Hafta sonu gelmişti Ada uzun süredir hayalini kurduğu kediye kavuşmuştu. Gri kül rengi bir British. İki aylık bir yavruydu. Ada artık bir canlının bütün sorumluluğunu üstlenmiş ve kedi severler kulübünün daimi üyesi olmuştu. 68
UZAY MACERASI John ve Peter, bu iki astronot birlikte bir maceraya çıkacaklardı. Bu macerada Ay'a gidecek, yüzeye inip geri döneceklerdi.Fakat onları uzun bir eğitim ve hazırlık aşaması bekliyordu.Bu aşamalar belki aylar sürecekti ancak bu onlar için önemliydi.Fakat bu macera sadece eğitim ve gelmeleri uzun sürebilirdi.Aylarca yakınlarından uzak kalacaklardı ve bu onlar için çok daha zor olacaktı.Kalkış gününe bir ay kalmıştı.John Peter'e: -Bizi nelerin beklediğini düşündükçe çok heyecanlanı- yorum, dedi. Peter daha ciddi biriydi ve John'a: -Çok heyecan yapma her şeyi yaşayarak göreceğiz, dedi.Ay'ın yüzeyine çıkmayı bırakın sadece uzaya çıkmak bile çok uzun sürecekti.Ve bir sorun daha vardı.İkisi de bu yolculuğu ilk kez yapacaktı.Zaten uzaya bir kez çıkan bir astronot Dünya'ya döndüğünde hareket edemez hale bile gelebilirdi.Bu kilitlenme antrenman yaparak geçebilirdi ancak hiç hareket edememe gibi bir olasılık vardı.John ve Peter bunları biliyorlardı fakat bu macerayı yaşamayı çok istedikleri için her şeyi göze alıyorlardı.Kendi aralarında bu konuyu konuşmuşlardı ne olursa olsun hayallerinden vazgeçmemeye karar vermişlerdi.Ve beklenen gün gelmişti uzun çalışmalar sonucunda artık ne yapmaları ve ne yapmamaları gerektiğini öğrenmişlerdi.Kalkış için her şey hazırdı.İkisi de çok heyecanlıydı. Kıyafetlerini giymiş son hazırlıklarını yapıyorlardı. Geri sayım birazdan başlayacaktı. Koltukların oturmuş bekliyorlardı. Son uyarı geldi ve işte maceralarına son on saniye kalmıştı. 69
Roket hazırdı. Roket hızlı bir şekilde kalkış yapmıştı. Peter çok korkmuştu. John ise onu teselli etmeye çalışıyordu. Aradan 3 gün 3 saat 49 dakika geçmişti. Sonunda Ay'a vardılar. Roketin kapısı açıldı. Peter hızlı bir şekilde inmişti. John'da ardından hemen inmişti. İndikleri yerin hemen karşısında bir çok büyüklü küçüklü çukurlar (kraterler) vardı.John,Peter'e: -Hemen fotoğraf makinesini çıkarıp bunların fotoğrafını çekmeliyiz, dedi. Peter: -Tamam, hemen çekiyorum, dedi. 70
Peter fotoğraf makinesini çıkarıp çukurların(kraterlerin) fotoğrafını çekti. Birden bir patlama sesi duyuldu. John ile, Peter, çok korkmuştu. Ne olduğunu çok merak ediyorlardı. Peter çok ciddi olduğu için John'a korkusunu belli etmemeye çalışıyordu. John ise çok cesurdu. John Peter'e : -Peter, bu patlama sesinin nereden geldiğini biliyor musun?, dedi. Peter: -Bilmiyorum. Ama bu bir meteor patlaması olabilir, dedi. John: -Hadi sesin geldiği yere gidelim, dedi. Peter: -Tamam, gidelim, dedi. Ay'da yola çıktılar. Meteorun düştüğü yer çok sıcaktı. Çünkü meteorlar ısı yayıyorlar. John: -Peter, burası ne kadar sıcak, öyle değil mi?, dedi. Peter: -Evet, burası çok sıcak, dedi. Artık Dünya'ya dönmeleri gerekiyordu. Süreleri dolmuştu. Ay'da tamı tamına 6 gün 5 saat 10 dakika kaldılar. Rokete bindiler. Roket çok hızlıydı. Peter rokette bayılmıştı. John arkadaşı için çok üzülmüştü. Peter 3 gün 3 saat 45 dakika baygındı. Dünya'ya vardıklarında uzay istasyonunda onları tüm akrabaları bekliyordu. John indiğinde çok telaşlıydı. Hemen ambulansı (112) aradılar. Ambulans geldi. Peter'i alıp hemen hastaneye götürdüler. Ailesi de hastaneye gittiler. Peter'in durumu iyiydi. Sadece roket hızlı gittiği için stres yaptığı ve korktuğu için bayılmıştı. Peter uyandığında 71
hemen ailesi ona sarıldı. Hep birlikte eve gittiler ve sohbet ettiler. Peter ve John orada yaşadıklarını anlattılar. Anlattıkları herkesin çok ilgisini çekmişti. Bu yolculuktan sonra John uzay hakkında araştırmalar yapmaya karar verdi. Peter de bunun iyi bir fikir olduğunu düşündü. John evden hiç çıkmadan araştırmalar yapıyordu. Peter onu hiç göremiyordu ve mutsuzdu. John'un ailesi de bu durumdan memnun değildi. Karşılarına John'u aldılar ve ona \" Bir şeyi seversin ama aşırı sevmene gerek yoktur John. Bazen arkadaşlarınla gez, kitap oku, yürüyüş yap.\" dediler. John nihayet yaptığının farkına vardı. Uzay ile ilgili araştırmalar yapmaya devam ediyor ama bir yandan da hayatını yaşıyordu. 72
YERALTINDA KİLİTLİ SANDIK Bir kış sabahı mahallede arkadaşlarımı beklerken yerde çok eski bir harita buldum. Haritayı ne yapacağımı bilmiyordum. Arkadaşlarımın geldiğini görünce haritayı cebime koydum. Biraz oynadıktan sonra herkes evlerine dağıldı. Akşam oldu yatağa yattığımda haritayı ne yapacağımı düşünüyordum. Düşündükten sonra arkadaşlarıma söyleyeceğime karar verdim. Çok heyecanlanmıştım başıma ilk defa böyle bir şey geliyor. Heyecandan sabaha kadar uyuyamadım. Kahvaltıyı yapıp arkadaşlarımı aradı. Mahallede buluşmamız gerektiğini söyledim. Öğlene doğru herkes mahallemizdeki çınar ağacının yanındaydı. Olanları anlattım. Arkadaşlarımda benim gibi heyecanlandılar. Bu işin peşini bırakmayacağımıza söz verdik. Çanta hazırlamaya gittik çünkü akşamüstü yola koyulacaktık. Çantamın içine: düdük, el feneri, su ve yiyecek aldım. Birde üstümü sıkı sıkı giyindim. Ailem uyuduktan sonra çınar ağacının yanına gittiğimde kimse yoktu. Meğer hepsi uyuya kalmış. Teker teker hepsini uyandırdım. Arkadaşlarım geldiğinde biraz kızdıktan sonra yola koyulduk. Ali: \"bizim grubumuzun adı olmayacak mı? Filmlerde oluyor. Samet \" sen kendini film starı zannettin herhalde Ali. Kavga etmemelerini söyledik. Ali'nin kalbini kırmamak için grup adımızı\" Kayıp Hazine Avcıları \" koyduk. Çok fazla vakit kaybetmiştik. İşimizin başına geri döndük. Haritaya baktığımızda şöyle bir bilmece yazıyordu .\"Hezarfen Ahmet Çelebi nereden uçtu. Bunu bilen tek kişi vardı aramızda oda \"google amcaydı \"telefona baktığımızda şöyle yazıyordu .\" Galata Kulesi’nden uçtu. Hemen 73
gittik. Hepimiz farklı yerlere dağıldık. İlk müze bulan düdük çalacaktı. Hüsnü çaldı. Herkes sesin geldiği tarafa doğru gidince Hüsnü'yü bulduk. Müzenin kapısından sağ dönerek iki yüz adım gittikten sonra ise sola dönerek yüz adım gittiğimizde \"Topkapı Sarayı’ydı.\" Haritaya baktığımızda lavanta resmi çiziliydi. Lavantalı küçük bir bahçe vardı. Bahçeyi kazdığımızda Volkan \"başımıza bela gelecek şimdi saraydaki güvenlikler gördüyse biz bittik. Çok az bir şey kalmıştı sandığı aldığımızda ama Volkan'ın dediği doğru çıktı. Güvenlikler bizi gördü. Herkes pişman oldu Volkan'ın dinlemediğimiz için. Mesut \"b planına geçiyoruz\" Ali \"biz b planı düşünmedik ki .\" Ali hariç herkes \"kaçınnnnnn.\"... O sırada Ali ani bir hareketle sandığı almayı başardı. Ve kaçmaya başladı. Kaçarken bir yandan bağırıyordu. \"Sandığı aldım, sandığı aldım.\" Güvenliklerden kaçmayı başarmıştık. Sonra sessiz bir köşe bulduk. Heyecandan sandığı bile açmayı unutmuştuk. Ali \" Hadi! Artık sandığı açalım .\" dedi. Mesut hemen sandığın kapağını araladı. Heyecandan kalbimiz yerinden çıkacaktı. Sandık açıldığında gözlerimiz fal taşı gibi açıldı. Birde ne görelim. Sandığın içinden bir harita daha çıktı. Herkes şaşkınlıkla birbirine baktı. Yeni bir maceraya atılmak için çok yorulmuştuk. Haritayı ağacın altına gömerek evlere dağıldık. Ertesi gün buluşmak için herkes saat tam sekiz de ağacın altında olması için sözleştik. O gece çok yorgunduk. Sabah hepimiz tam sekizde ağacın altındaydık. Hep birlikte haritayı inceledik. Bu kez haritada bir cami resmi vardı. Etrafında uzun uzun ağaçlar ve mezarlar vardı. 74
Herkes düşünmeye başladı. Volkan \"Buldum, ben burayı biliyorum\" dedi. \"Burası Eyüp Sultan Cami\" diye heyecanla bağırdı. Volkan heyecanla anlatmaya başladı.\" Biz buraya ailemle gitmiştik. Haritadaki gibi uzun ağaçlar var\" dedi. Hüsnü \" Ne bekliyoruz o zaman hemen gidelim.\" dedi. Bisikletlerimize bindik. Hep birlikte bütün kuvvetimizle pedalları çeviriyorduk ve sonunda Eyüp Sultan Camisine gelmiştik. Haritayı tekrar açtık. Eyüp Sultan Cami'nin güney tarafından iki yüz adım yürümemiz gerekiyordu. Mesut Caminin güneyine geçti ve başladı adım atmaya. Bizde onunla beraber arkasından gidiyorduk. İki yüz adım sonra karşımıza bir mezar çıktı. Mezarın çevresi bomboştu. Sonra birde ne görelim mezarın yanında bir not vardı. Notta şöyle yazıyordu.\" Uzun uzun ağaçlar, kuru kuru yapraklar, öyle bir çiçek bul ki, açılsın sana bütün kapılar.\" 75
Hepimiz birbirimize baktık. Bu bir bilmece miydi? Yoksa bize birisi oyun mu oynuyordu. Mesut \" Bu ne demek oluyor şimdi\" Ali \"Hadi çalıştırın şu kafaları bulalım şu bilmeceyi\" Hüsnü \"Uzun uzun ağaçlar olduğuna göre buralarda olmalı.\" Volkan \"Herkes dağılsın ipucu bulan ıslık çalsın.\" dedi. Hepimiz Eyüp Sultan Cami'nin çevresine dağıldık. Bilmeceyi bulan çözebilen ıslık çalacaktı. Volkan ve ben aynı tarafa doğru giderken Volkan birden ortadan kayboldu. VOLKAN, VOLKAN diye bağırdım. Ama sesimi duyan olmadı. Çok korktum. Mesut ve Hüsnü'ye ıslık çaldım. Koşarak yanıma geldiler. Hep bir ağızdan Volkan diye bağırdık. Volkan'ı hiç bir yerde bulamıyorduk. Ne yapacağımızı şaşırdık. Hava kararmaya başlamıştı. Volkan'ın ailesine ne söyleyecektik. Biz Volkanı ararken gece oldu. Artık ümidi kesmiştik. Tam eve dönerken\" Buraya gelin, buraya gelin\" diye ses duyduk. Bu ses Volkan’ın sesiydi. Hemen ses doğru koştuk. Ses çok derinden geliyordu. Ve sonunda Volkan'ı bulduk gizli bir geçidin önünde duruyordu. Gözlerimize inanamıyorduk. Bu gizli geçit tıpkı bilmecede dediği gibi uzun ağaçların köklerinden içeri doğru ilerliyordu. Bilmecenin ilk cümlesi demek ki bize burayı anlatıyordu. Sıra ikinci cümleyi \"kuru kuru topraklar\" bulmaya gelmişti. Geçitten içeri girdik. Çok korkuyorduk. İçeriden ürkütücü sesler geliyordu. Her taraf kapkaranlıktı. Ali elinde ki telefonun fenerini yaktı. Korksak da ilerlemeye ve bir yandan da etrafı incelemeye başlamıştık. Saatlerce yürüdük. Karşımıza aydınlık kocaman bir ot 76
bile bitmemiş kurak bir arazi çıktı. Evet, bilmecenin ikici kelimesini de bulmuştuk. Adım adım yaklaşıyorduk. Heyecandan sanki kalbimiz yerinden çıkacaktı. Sıra çiçeği bulmaya gelmişti. Ama çok yorulmuştuk. Biraz dinlenip öyle devam etmeye karar verdik. Sırayla hepimiz uyuduk. İyice dinlendikten sonra yanımızda getirdiğimiz yiyeceklerden yedik. Artık bu macerayı tamamlamaya hazırdık. Çiçeği aramaya başladık. Arazide ilerlerken karşımıza kocaman gözlü, ayı gibi büyük, sarı tüyleri olan bir hayvan çıktı. Bize doğru koşmaya başladı. Hepimiz korkudan her bir yana kaçıştık. Kaçarken Volkan'ın ayağı burkuldu. Mest ve Hüsnü Volkanın koluna girip kaçmaya devam ediyordu. Tam o sırada ileride bir gül bahçesi gördük. Bahçeye doğru yaklaşınca arkamızdaki hayvan birden kayboldu. O korku ve heyecanla bahçeye girdik. Bahçenin tam ortasına geldiğimizde o kırmızı güllerin arasında rengi mavi, yaprakları turuncu, sanki bir inci gibi zarif. Hazineyi bulduğumuz için artık geri dönmeye karar verdik. Karar verdik ama kimse hangi taraftan geldiğimizi bilmiyordu. Ali \"sol taraftan gitmeliyiz\" diyor. Volkan \"sağ taraftan gitmeliyiz\" diyor. Olduğumuz yerde durduk ve nereden geldiğimizi düşünmeye başladık. Önümüz ve yanımız kocaman bir arazi ile kaplıydı. Çiçeği ararken korkup kaçtığımız o büyük hayvan sayesinde hiçbirimiz nereden geldiğimizi bilmiyorduk ama ailelerimiz bizi merak etmeden ve hava kararmadan nereden geldiğimize ve nereden gideceğimize kısa sürede karar vermeliydik. Gizli bir geçitten gelip ilerleyince 77
karşımıza kurak bir arazinin çıktığını ve onun sonucunda buraya geldiğimizi hatırladık. Biraz ilerleyince uzağımızda karanlık bir geçit gördük ve hepimiz bu, o geldiğimiz arazi olduğunu hatırladık ve ilerledik. Karanlık geçidin önüne geldik ama hepimiz oranın önünde bekledik çünkü içeriden garip sesler geliyordu ve hepimiz korkmaya başladık. Aklımızda biraz daha oyalanıp eve gitmezsek annelerimiz ve babalarımız bizi merak edip aramaya çıkacaklarını düşündük. Hüsnü \"arkadaşlar bence içeride hiçbir şey yok korkumuzu yenip içeri girmeliyiz\" dedi. Ama yine de korkuyorduk. Volkan \"bence biraz daha bekleyelim sesler kesilince gireriz\" dedi. Aslında bence korkmayıp içeri girmeliydik fakat girmek için hiçbirimizin içeri girmekten korkmaması gerekiyordu. Artık sesler kesilmişti ve hepimiz içeri girmeye karar verdik. İçeriye adımımızı attık ve o seslerin rüzgâr sonucu ile olduğunu anlayınca hepimiz bir oh çektik. İlerledik ve artık o gizli geçitten çıktık. Buradan sonra yolumuzu bulmak kolaydı ama artık sandığı taşımak bizi zorluyordu. Bir yandan artık eve gidebileceğimiz için mutluyduk, bir yandan ailelerimize ne diyeceğiz diye düşünüyorduk. Sandıkla beraber maceraya çıkmadan önce buluştuğumuz yere yani Çınar ağacının yanına gidiyorduk. Çınar ağacının yanına geldik ve sandığı koyduk içinde ne olduğunu merak ediyorduk ama sandığı saklayıp eve gitmemiz gerekiyordu. Eve gittiğimizde hepimiz ailelerimize bu olanları anlattık. Bize çok kızdılar ama biz yine de kendimizi affettirdik. Sabah erkenden Çınar ağacının yanında buluşacağımız için hemen odama gidip yattım. Sabah elimi yüzümü yıkayıp hemen Çınar ağacının yanına gittim. Arkadaşlarım sandığı açmak için 78
sabırsızlıkla beni bekliyorlardı. Yanlarına gittim ve hemen sandığı açmak için anahtarı sandığın deliğine yerleştirdik. Kilidi açmıştık ama heyecandan sandığın kapağını açamıyorduk. Bu yüzden kapağı açma görevini ben üstlendim ama en çokta ben heyecanlıydım. Kapağı yavaşça araladım ve içinde sadece eski bir tabak, eski bir ayakkabı ve eskimiş bir kolye vardı. Bunları görünce hepimiz biraz üzüldük çünkü daha güzel bir şey çıkmasını bekliyorduk. Sandığı bulmak için çok çabalamıştık. Eski bir tabak, eski bir ayakkabı ve eski bir kolye ile ne yapacağımızı bilmesekte, güzel bir macera yaşadığımız için hepimiz çok mutluyduk. 79
KALDIRIMDAKİ ÇOCUK Elif, Belinay, Ayşe ve Ebrar birbirini çok seven dört arkadaştı. Bu arkadaşlık yıllardır devam ediyordu. İçlerinden Elif , sarışın mavi gözlü ve uzun boylu bir kızdı. Elif ayrıca çok sempatik ve iyi kalpliydi. Etrafında onu sevmeyen kimse yoktu. Gruptaki ikinci kişi Belinay’dı. Belinay esmer, kısa boylu ve yeşil gözlü bir kızdı. Belinay arkadaşları gibi değildi. O, hırçın ve içine kapanık bir kızdı. Ayşe ve Ebrar ise birbirlerine çok benziyorlardı. İkisinin de açık kahverengi düz saçları ve kahverengi gözleri vardı. Sadece Ayşe, Ebrar’dan biraz daha kısaydı. Bu kızlar ana sınıfında tanışmışlardı. Yıllardır hiç ayrılmamışlardı. Birbirlerini çok severlerdi ve birbirlerini çok iyi tanırlardı. 80
Bir gün kızlar okula gitmek için yola çıktılar. Hava çok güzeldi. Kendi aralarında konuşuyorlardı. Birbirlerine komik şeyler anlatıyorlardı. Yolda giderlerken kaldırımda oturan bir çocuk gördüler. Çocuk kaldırımda oturup ağlıyordu. Belinay çocuğu fark eden ilk kişiydi. Çocuğun yanına gitmek istedi ama dersin başlamasına az bir zaman kalmıştı. Ayşe ve Elif ona “ Belinay! Hadi okula geç kalacağız.” diye bağırdı. Belinay da aceleyle arkadaşlarının arkasından gitti. Kaldırımdaki çocuk Belinay’ın aklına takılmıştı. Birinci derse girdi. Derste hep o çocuğu düşündü. Zil çaldı ve teneffüse çıktılar. Teneffüste yine o çocuğu düşünüyordu. Ayşe, Belinay’ın düşünceli olduğunu fark etti. Arkadaşına seslendi ama Belinay onu duymadı. En sonunda yüksek sesle “ Belinay!” diye bağırdı.Belinay birden irkildi. Ayşe, Belinay’a “ Neyin var ? Sabahtan beri dalgınsın. “ diye sordu. Belinay ona kaldırımdaki çocuğun aklına takıldığını söyledi. Diğer kızlar hep birlikte “ Hangi çocuk? Biz niye görmedik? “ dediler. Belinay, arkadaşlarının kaldırımdaki çocuğu fark etmediklerini anladı. Kızlardan Ebrar “ Çıkışta tekrar aynı yoldan gidelim. Belki o çocuğu tekrar görürüz. “ dedi. Sonra zil çaldı. Herkes derse girdi. Belinay tüm derslerin bitmesini sabırsızlıkla bekliyordu. Sonunda dersler bitmişti. Belinay ' Hadi kızlar hızlı olun.' dedi. Ayşe gelemeyeceğini söyledi. Kızlar hızlıca montlarını giyip çantalarını taktılar ve evin yolunu tuttular. Belinay birini gösterip ' işte orada, yanına gidelim. 'dedi. Kızlar yavaşça çocuğun yanına yaklaştılar. Çocuk sabah oturduğu yerden hiç kıpırdamamıştı. 81
'Merhaba senin ismin ne ?' diye sordu Ebrar. Elif de neden üzgün olduğunu öğrenmek istedi. Çocuk isminin Pelin olduğunu ve üzgün olmadığını söyledi. Ama bunu söylerken bile ses tonu çok hüzünlüydü. Kızlar Pelin'e birkaç şey daha sordu, Pelin hiçbirine cevap vermedi ve kaçıp gitti. Kızlar ertesi gün olanları Ayşe'ye anlattı. Ayşe çok şaşırdı ve ' Bugün ben de sizinle geleceğim .'dedi. Kızlar okul çıkışı Pelin'i gördükleri yere gitti. Çocuğun yanında tuhaf bir adam vardı. Adam ürkütücü görünüyordu. Saçı sakalı birbirine karışmıştı. Durmadan Pelin'e bağırıyordu. Zavallı çocuk gözyaşlarına boğulmuştu. Kızlar bu duruma daha fazla seyirci kalamadılar ve polisi aramaya karar verdiler. Polise bir adamın Pelin'e bağırdığını söylediler. Adam hâlâ bağırıyordu. Polis hemen o adamı kovalamaya başladı, adam kaçtı. Kızlar da Pelin'in yanına gitti. Onu sakinleştirdi. Sonra Pelin anlatmaya başladı. Daha 3 yaşındayken anne ve babasını trafik kazasında kaybettiğini, 10 yaşına kadar dedesinin evinde kaldığını söyledi. Sonra dedesinin de vefat ettiğini ardından yurtta kalmaya başladığını öğrendiler. Pelin 1 yıl boyunca yurtta kalmış ve o adam da yurda gelmiş. Kendine evlatlık diye aldığı çocukların vücuduna zarar verip onları dilendiriyormuş. Elif Pelin'in kolundaki bazı izler görmüş, bu izleri o adamın yaptığını anlamış. O anda polisler adamı yakalamışlar. Pelin polislere diğer çocukların yerini söylemiş. Hepsi bir gün Pelin'i evlerine davet etmişler. Pelin de artık kızların okulunda okumaya başlamış. Dört kişilik grup beş olmuş. Birbirlerine her konuda yardım edeceklerini söylemişler. 82
SELİN'İN OKUL BAŞLANGICI Sonbahar gelmişti, okullar da açıldı. Selin okula başlayacağı için çok mutluydu. Özlemişti dersleri, arkadaşlarını ve öğretmenlerini. Okulun başlaması için sabırsızlanıyordu. Sonunda beklenen gün geldi. Selin geceden bir heyecanla çantasını hazırladı. Okul için her şey tamamdı artık. Gece gözlerine uyku girmese de yatağında döndü durdu ve sabahı edebildi. Doğan güneş onun için bugün yeni bir başlangıçtı. Okul için meydana doğru yola çıktı. Sonbahar yaprakları her yeri kaplamış ne de güzel bir manzaraya dönüşmüştü. Selin tam okula varacakken okulun bahçesinde bir kitap gördü , Selin hem meraklı hem korkmuştu. Kitabın yanına gitti kitabı bir açtı içinde günlük çıktık. Selin kendi kendine: \"Ben kimsenin hayatına karışmama\" dedi. Selin kitabı bırakıp tam okula girecekken merakına 83
yenik düştü ve kitabın yanına koştu gizlice çantasına koyup sınıfına girdi selin kitabı açıp okumaya başladı. Sevgili günlük bugün hem okulun kapanışı hem benim doğum günümdü, çok mutluydum tüm ailem ve arkadaşlarım yanımdaydı, mumları üflerken babamın yanıma yaklaştığını gördüm , babam arkasından yavaşça bir şey çıkartı ve bana bir kutu verdi ben meraklıydım kutuda ne var diye , doğum günüm harikaydı ve yine bu senede takdirname aldım doğum günüm bitince hemen odama koştum ve kutuyu açtım kutuda bir kitap vardı ve kitabın üstünde günlük yazıyordu ve hem yazdım bu gün ne yaşadığımı atık saat geç oldu ben uyuyayım. Selin daha meraklıydı ve biliyordu ki bu çocuk bu günlüğü 2021'de aldığı , ama sorun o ki selin 2022'deydi ve günlük hala tazeydi selin tam ikinci sayfayı okuyacakken öğretmen derse girdi ve selinde kitabı kapatmak zorunda kaldı. Ders bitti ve selin heyecanla kitabı açtı ve okumaya başladı. Sevgili günlük ailem büyük bir çöküş yaşadı, ve bu çöküş senin bırakıp uyuduğumda başladı, tam uyuyacaktım patlama sesi duydum hemen odamdan dışarı çıktım babam ve annemi aşağıda gördüm ve yanlarına gittim, babam başka bir ülkenin bizim ülkeye saldırdığını söyledi bende şaşkınla hemen günlüğüme koştum tam günlüğümü aldım ve bir patlama daha duydum tam aşağı gittim annem ve babamın vefat etiğini gördüm hemen biraz yiyecek alıp çantama atım ve dışarı koştum , füzeler havadan yere hızlı bir şekilde düştüğünü gördüm hemen oradan uzaklaştım ve bir dağa gittim dağda bir gün kaldım ama gece buz gibi dondum, sabah oldu ve şehre inmeye karar verdim , şehre indim şehirde yiyecek aradım kendi evime gittim , annem ve babamın cesedi orda 84
değildi korkmuştum ve hemen karnımı doydurup şehirde insan aramaya karar verdim şehrin içine girdim ve her yer toz ,duman, pislik, yıkılmış ev içindeydi insan bulunca bi daha yazarım sevgili günlük. Selin şaşkınlıkla etrafa baktı ve devamında insan buldu mu diye türlü türlü sorularla kafası karıştı selin çok şaşkındı ve kendini onun yerine koydu ve kendi kendine \"ben olsam ne yapardım? kimden yardım isterdim? annem ve babam öyle kaybolsaydı ne yapardım?\"selin üçüncü sayfayı da okumak istemedi çünkü okulda böyle şeyler yasaktı selin hemen günlüğü çantasına koyup okulun bitişini bekledi, selin meraklanınca kıp kırmızı oluyor ve selin o an adeta kan gibi kıpkırmızıydı.Okul sonunda bitti ve Selin eve hızlıca gitti, kapıyı çaldı ve annesi kapıyı açtı, selin annesine sarıldı annesini öpüp kokladı annesi de selini öptü Selin hemen odasına gitti ve günlüğün devamını okudu. Sevgili günlük kimseyi bulamadım anne ve babamı çok özledim bu benim şehirde ikinci gecem ve psikolojim yerinden oynayacak adeta, yemekler hepsi savaş yüzünden bozulmuş ve pislenmiş yiyemiyorum, içimde ağlamak geliyor ama ağlayamıyorum sadece anne ve babamın gerisinde kalan iz hatıraları onarı çok özlüyorum, eğer biri bunu okuyorsa lütfen beni kurtar sana her şeyimi veririm lütfen. Selin artık ne yapacağını şaşırdı, selin ona nasıl yardım edeceğini düşünürken 2022'de olduğunu hatırladı, selin birden aklına bir şey geldi ve kendi kendine konuştu\" ya şimdi oturduğum yer o çocuğun yeriyse ya şimdi uyuduğum yer o çocuğun odasıysa selin hızlıca dördüncü sayfaya baktı ve okudu. Sevgili günlük şu anda ülkemde başka bir bayrak gördüm o bayrağın hangi ülkenin olduğunu bilmiyorum ama bizim ülkemizin 85
olmadığından yüzde yüz eminim , inanamasın ama dün şehirde gezinirken annemin beni çağırdığını duydum yaklaşık 1 saat annemi aradım göz yaşlarımın içinde ama bulamadım kendime yeni bir ev buldum ve içinde yaşıyorum ve eski evimin bahçesine oyuncaklarımı saklamıştım onlarla oynamayı çok istedim eyer bir gelişme olursa sana aktarırım günlük. Selin şaşkınlıkla bahçesine koştu ve kazma kürek alıp etrafı kazmaya başladı , Selin kazdı kazdı kazdı ve sonunda kazma bir şeye çarptı selin hemen kazmayı kaldırdı ve orda oyuncak buldu selin yere düştür selin ve bunun bir şaka olduğunu düşündü ve deli deli güldü ama şaka değildi selin hızlıca odasına koştu ve günlüğü okudu. 86
KELEBEĞİN RÜYASI Ekimin başına göre oldukça sıcak günlerdi. Turnuvalara katılan sporcular açık sahada antrenman yapıyordu. Her sene aynı şeydi: Kış gelince bahardan kalan çiçeklerin ölmesi. Daha sonra bahar tekrar geldiğinde, yeni çiçekler ekilirdi. Güneşli bir gündü bugün. Uzun zaman sonra yağmur yağmamıştı. Okula servisle gidip geliyordum. Sınıfa girdikten sonra “Günaydın,” diyerek Elif’in yanındaki sıraya çantamı bıraktım. Beni fark ettiği an kulaklıklarını çıkardı ve gülümseyerek, “Günaydın!” dedi. “Nazlı kızımız bugün nasılmış bakalım?” “İyi,sen” diye mırıldandım. “Uykusuz ve yorgun” dedi. Zilin çalması ve hocanın içeri giriş yapmasıyla birlikte, Elif yerine geçti ve konu da kapandı. İlk iki ders arasında, Sınıftan çıkmadan kitap okuyarak geçirdim. Ve öğle arası Elif’in zoruyla çıktığım öğle arasında karşıdan gelen Bora Karabey, kara keskin bakışlarıyla karşıdan geliyordu. Öfkesi niyeydi, her zaman çok sert bakışlar atıyordu herkese, belki de gerçek bir psikopattı. Her zamanki gibi görünüyordu: Dolgun dudakları, Kemik suratı kasılmış; hatları kalemle çizilmiş gibi belirgin, koyu siyah gözler asla ifadesinden ödün vermiyordu. Her zaman birlikte takıldığı yakın arkadaşıyla birlikteydi yine. Gökhan, siyah dağınık saçları koyu gözleri vardı. İkisi de okulda ki bütün gözleri üzerine çekiyorlardı. 87
Sanki bugün davranışlarında bir tuhaflık vardı. Oldukça tedirgin ve korkulu yüz ifadesiyle ellerindeki kağıdı okuyor bir taraftan da argo bir kaç kelime ile adeta birinden şikayet ediyorlardı. Aramızdaki mesafenin uzaklığı nedeniyle konuşmalarını duyamasam da davranışları çok endişe vericiydi. Çalan zille birlikte ders başlamıştı. Fakat ders bir türlü kendimi veremiyor çaprazımda oturan bu iki ergenin neler karıştırdığını merak ediyordum. Öğretmenimizin \"Gökhan sen de bir şeyler söylemek ister misin?\" demesiyle ayağa fırlayan Gökhan sıranın gözündeki kağıdı birden yere düşürüverdi. Kağıtta yazılı olanlar belki bugünkü durumu açıklayacaktı bundan emindim. Kağıdı fark etmeyen Gökhan yerine oturdu ve tahtadakileri yazmaya başladı. Aradan geçen uzun anlatımlar sonrası nihayet zil çaldı. Bir hışımla toparlanan Gökhan ve Bora koşarcasına sınıftan dışarı çıktı. Bunu fırsat bilen ben hızlı adımlarla Gökhan'ın sırasına yöneldim ve yerdeki kağıdı çaktırmadan aldım. Görenin olmadığından emin olmak için çevreme bakındım şükür kimse bu tarafla ilgilenmiyordu. Kağıdı avucumda sık sıkı tutarak bahçeye koştum. Arkadan seslenen Derya'yı duymamazlığa verip soluğu bahçede aldım. Giriş kapısına yakın bizim kuytu köşede kendimi gizledim ve heyecanla kağıdı düzelterek okumaya başladım. Aman Allah'ım. Nasıl olabilirdi bu? Bu çocuklar ne işlere bulaşmışlar? Ellerim titremeye başladı, korkuyla karışık bir tedirginlik geldi o an. Ne yapmalıydım? Kime haber vermeli, bu notu kiminle paylaşmalıydım? O an yapılacak en doğru şeyin okulumuz rehber öğretmeni Neşe 88
Hanım'la konuşmak olduğuna karar verdim. Odasında bulmayı umarak hızlı adımlarla okul binasına geçtim. Neşe Hanım her zamanki gibi yoğun kapısında bir öğrenci kuyruğu mevcuttu. Hiç düşünmeden kapıya yöneldim itirazlara rağmen kapıyı tıklayıp içeri daldım. \"Öğretmenim çok önemli hayati bir mesele sizinle görüşmem gerek.\" Neşe Hanım da durumdan endişelenmiş diğer çocukları dışarı çıkarmıştı hemen. Başbaşa kalınca olanları anlattım ve notu ona uzattım. Okuyunca şaşkınlık içinde : \" Nasıl yaparlar böyle bir şeyi? Hemen okul polisine ve Müdür Bey'e haber vermeliyiz.\" dedi ve beni kimseye olaylardan bahsetmemem konusunda uyararak sınıfıma gönderdi. Ayrıca bu konudaki duyarlı davranışım için de bana teşekkür etti. Ardımdan Müdür Bey'in odasına doğru hızlı adımlarla ilerledi. Bendeki korku hiç kimsede olamazdı. O arada Neşe Hanım Müdür Bey ile konuştu. Müdür bey çok şaşırmıştı. Neşe hanım: Müdür bey hiç vakit kaybetmeden okul polisine haber verelim dedi. Müdür Bey okul polisini aradı. Müdür Bey bana dönüp: Haber verdiğin için teşekkür ederim evladım, bu hatayı yaparak çok büyük bir kötülük yaptılar. Bunun cezasını çekecekler dedi. Birkaç dakika sonra polis okula geldi ve çocukları müdürün odasına çağırdılar. Hatalarının bedelini polis karakoluna giderek ödediler. **** SON *** 89
Search