Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore Kardelen-6

Kardelen-6

Published by Ali Yilmaz, 2021-06-01 01:01:27

Description: Kardelen-6

Keywords: #CYDD #Kardelen6 #1Mayis

Search

Read the Text Version

ÇYDD GAZİOSMANPAŞA ŞUBESİ İÇİNDEKİLER İMTİYAZ SAHİBİ Sevgili Gençlere Sesleniş.................................................................4 ÇYDD Gaziosmanpaşa Şubesi Prof.Dr. Ayşe YÜKSEL Yönetim Kurulu Ket Vurma.............................................................................................6 YAYIN SORUMLUSU Beyza ÖZTAŞKIN Özge Çamcı Bilginin Gücü.......................................................................................7 YAZI İŞLERİ SORUMLULARI Yağmur GÜRLEK Mert Gürlek Esra Öztaşkın Aşı Üzerine Düşünceler...................................................................8 GRAFİK TASARIM Özgür ÇİÇEK Gülşen İrem Bal Bilgisayar Oyunları Nedir? Ne Değilir?..............................................11 Ali Yılmaz Umut Güzel Cansu AYDIN Aylin KURT Kendine İnan ve Başarıyı Yakala..........................................................12 EDİTÖRLER Özlem ŞAHİN Esra Öztaşkın Kübra Sütçü Mobby Dick'i Okudun Mu?..................................................................14 Melike Doğan Buse Çoşkun POLAT İLETİŞİM SORUMLULARI Yeni Bir Ben............................................................................................15 Miraysude Kırşan Beyza Öztaşkın Deniz BOZKAYA Yağmur Güneş Platon'un Çeviriye Yaklaşımı...............................................................16 Cemre Dikçe Mert Kaya Melike DOĞAN Sosyal Medyayı Daha Etkin Nasıl Kullanabiliriz?.............................18 Prof.Dr. Ayşe YÜKSEL The Broken Circle Breakdown.............................................................20 Mert KAYA CÜZDANIMIZDAKİ PARALARI YOK EDEBİLECEK TEKNOLOJİ:KRİPTO PARA VE BLOKZİNCİR.............................22 Aylin KURT Bilim Köşesi............................................................................................26 Mert GÜRLEK Sevgili Çocukluğum..............................................................................28 Semanur BAL Polisiye Önerileri...................................................................................34 Özgür ÇİÇEK Huzur Ülkesi..........................................................................................36 Yağmur GÜRLEK KÜRESELLEŞMENİN ETKİSİ İLE GELENEKSEL KÜLTÜRDEN KAPİTALİST SERMAYE BİRİMİNE GEÇİŞ.........38 Ad. Ast. Pınar ÇAĞAN 2

Kardelen EDİTÖRÜN MESAJI Değerli Çağdaş Okurlarımız, Büyük emeklerle hazırladığımız, her sayfasını değerli yazarlarımızın katkısıyla ilmek ilmek işlediğimiz Kardelen e-bülteni- miz artık sizlerle! Okumak üzere olduğunuz sayfalar hem yorgunluk hem de keyifle hazırlandı. Dileriz ki hazırlama sürecinde en az mutfak ekibim ve be- nim kadar yeni bilgiler edinirsiniz. Bu bültenin çıkarılmasında emeği geçen başta grafik tasarımcı arkadaşlarıma, editör arkadaşlarıma, il- etişim sorumlularıma, bizi hiç yalnız bırakmayan yazı işleri sorumlu- muza ve bize ön ayak olan yayın sorumlumuza çok teşekkür ediyorum. Hazırlama sürecinde yaşadığımız heye- can ve sabırsızlıkla dolu macerayı umarım sizlerin beğeni ve artan talepleriniz ile daha sık tekrarlarız. Mustafa Kemal Atatürk’ ün şu sözleri ile sizleri kıymetli içeriklerimiz ile baş başa bırakıyorum: “Gençler! Cesaretimizi takviye ve idame eden sizlersiniz. Siz, almakta olduğunuz terbiye ve irfan ile insanlık ve me- deniyetin, vatan sevgisinin, fikir hürriyetinin en kıymetli timsali olacaksınız. Yükselen yeni nesil, istikbal sizsiniz. Cumhuriyeti biz kur- duk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz.” Esra ÖZTAŞKIN 3

SEVGİLİ ÇYDD GAZİOSMANPAŞA ŞUBESİ GENÇLERE SESLENİŞ Prof. Dr. Ayşe Yüksel 4

Kardelen 5

ÇYDD GAZİOSMANPAŞA ŞUBESİ KET VURMA Bazı hislerin öylesine içlerine işlemiş, öyle incelikleri vardır ki ruhtan mı yoksa bedenden mi kaynaklanırlar, hayatın boşluğu karşısındaki rahatsızlığını mı yansıtırlar, yoksa karaciğer, mide ya da beyin gibi organik bir uçurumumuzun hastalanmasından mı kaynaklanırlar anlayamayız. Gerçek ve hayal çatışmasının aynı bu şekilde bilinçaltına yansıtılan kısmına gerçeküstücü- lük (sürrealizm) denir. Kurucusu olan Fransız yazar ve şair Andrè Breton, akımı oluştururken Freud’un Psikanaliz Kuramı’ndan etkilenir. Psikanaliz tekniği ile bağdaştırılan bu akım gerek resim, heykel gibi görsel sanatlarda gerek ise edebiyat, felsefe gibi düşünceye dayalı dallarda estetik uyandır- ma çabasıyla ortaya çıkan bir akımdır. Sürrealizme göre insan, kapalı bir kutudur. İnsanın, kutunun içinde neler olduğunu göste- rebilmesi için aklın, mantığın, eylemlerin, gelenek ve göreneklerin ya da insan davranışla- rının dayandığı belli başlı normların yıkılmasını olanaksızlaştıran “tabu” kavramı gibi bazı sınırlayıcı kavramların etkisinden sıyrılması gerekir. Bunun için de insanın kendisini her türlü sosyal ve ahlaki bağlardan süblimleştirmesi gerektiğini ve gerçek anlamda iç benliğin- de özgürce dolaşabilmesi gerektiğini savunurlar. Ruhun akıldan üstün olduğunu savunan sürrealistler, sahip olduklarının farkına varabil- dikleri gerçek hisleri ya da bir anı ruhsal sezgileriyle açıklarlar. Delilik ve dâhilik arasındaki ince çizgiyi kavrayan ve burada dengelerini kurabilen insanlardır. Bunu yaparken bilinçal- tının düş gücünü, hayal dünyasını, anlamlandırılamayan tanımlamaları kullanırlar. Sürrealistler, varlığımız ve var olma duygumuzun bilinmeyen taraflarını açığa çıkarabile- ceklerini ileri sürerler. Eserlerinde baskı, kalıp, mantık, rasyonellik yoktur; sadece irade ve çağrışımlar vardır. Düşünce gücünü ve ruhsal hali, başka bir dış etken olmadan özünü ol- duğu gibi yakalayarak insanın gerçeğine yaklaşmaya ve bilinçaltını tüm çıplaklığıyla kavra- maya çalışırlar. Bu nedenledir ki sürrealist temsilciler, çoğu zaman mantık dışı görülüp cid- diye alınmamışlardır. Hatta şizofren ve deli muamelesi görmüşlerdir. Oysa yıllarca estetik ve sanat anlayışımızı şekillendiren birçok tablo, heykel, şiir ve romanın sürrealist anlayışla ortaya çıktığı bir gerçektir. “Sürrealizm yıkıcıdır ama yalnızca vizyonumuza sınırlar koyan prangaları yok eder.” di- yen “Deli Dâhi Dalí” lakaplı İspanyol ressam Salvador Dalí de bu akımın önemli bir tem- silcisidir. Düşündüren tablosu “Belleğin Azmi” akıp giden, katı ve değişmez kuralları olan zaman kavramına karşı çıkma amacıyla yapılan bir tablo olarak yorumlanmaktadır. Oysa Dalí, bu tabloyu sadece ağustos güneşi altında eriyen Camembert peynirinden ilham alarak yaptığını söyler. Yani bazen en minimalist bir ekol bile konu olabilir. Asıl marifet düşünce ve hislerin güç kaynağındadır. Bunu başarıyla uygulayıp sanat dünyasına kazandıranlar da cabası. Hayaller başın içine savrulmuş, gerçek olmak taklidi yapmış, bütün duygular birbirine ka- rışmıştı ve varoluş uyanmanın uyuşukluğu içindeydi. Tıpkı gerçeklik gibi. “Bir başka dün- ya, başka şeyler ve onları hissedecek bir başka ruh, ruhun bilincine varacak bir başka zihin.” [ ] Zıtlıkların aksine, deliliğe yakın duran bir sıkıntının ya da ondan bile engin bir kaygının yükü insanın omuzlarındayken görmekten vazgeçildiğine şahit olunur. Bunun renksizce farkında olanlar ise görmekten vazgeçmenin gözleri acıtacağını iyi bilirler. BEYZA ÖZTAŞKIN 6

Kardelen Bilginin Gücü Yazar:Yağmur Gürlek Francis Bacon’ın da söylediği gibi bilgi sosyal hayatımızda bizim silahımız gibidir, birçok yönden bizi güçlü kılar. İnsan- ların, hatta canlıların önüne geçmemizi, avantajlı olmamızı sağlar. En azından uzaktan böyle görünür. Peki bilgi gerçekten güç müdür? Bana kalırsa bilginin yadsınamaz bir gücü olduğu gerçek. Fakat aklımdaki asıl soru şu: Güç bizim için her zam- an pozitif bir şeyi mi ifade eder? Güçlü olmak her açıdan iyi midir? Tabii ki hayır. Sosyal hayatımızda bilgili olmak bize farkındalık katar. Bilgi- li insan kolay kolay kanmaz; çok düşünür, araştırır. Bu özel- liklerin bireye elbette birçok faydası vardır. Fakat hiç zara- rı yok mudur? Kesinlikle vardır. Zaten bilgi, eğer toplumun çoğu sizden daha bilgisizse güce dönüşür fakat bu durumda siz onlardan daha farkında olursunuz. Toplumun çoğunda bu- lunmayan farkındalık durumu sizi yiyip bitirir. Diğerlerine bu durumu bir türlü anlatamazsınız çünkü onlar sizin kadar güçlü değillerdir ve olana kadar da asla empati yapamaya- caklardır. Siz herkesle empati yapabildiğiniz halde toplumun çoğunun size karşı empatik olmayan yaklaşımı elbette ki ru- hsal huzursuzluklara yol açacaktır. Olay sadece empatid- en ibaret de değil, insanlık var olduğundan beri dünya o kadar kötü bir yer ki. Bazı şeyleri bilmek sizi rahatsız edip huzurunuzu bozabilir. Üstüne bir de bildiğiniz şeyleri bilmeyen insanlara anlatamıyorsanız, ki genelde böyle olur. Sonuç olar- ak bana kalırsa bilgi her zaman güçtür fakat güç her zaman olumlu değildir. Bütün hepsine rağmen farkında olmadığım, gerçek olmayan mutluluktansa daha çok bilip huzursuz olmak taraftarıyım. Çünkü benim için bilgisiz mutluluk, mutsuzluk demek. Bilgeliğin gücünü ya da cahilliğin sahte huzurunu ter- cih etmek tamamen size kalmış. 7

ÇYDD GAZİOSMANPAŞA ŞUBESİ Aşı Üzerine Düşünceler Birçok konuda ikili bir ayrıma gidebiliriz. Tıpkı bilgisayar ile ilgilenen birçok kişinin bildiği 0 ve 1 gibi. Ya da bir örneklem verilirken bahsedilen A ve B gibi. Bunlara somut birçok örnek verilebilir; yenilikçilerle gelenek- çiler, serbest piyasacılarla piyasaların denetlenmesini isteyenler... Bu ayrı- lıkları belirleyen çizgilerse her olayda aynı kalınlıkta olmayabilir. Kiminde bu çizgiler alabildiğine genişken kiminde o kadar incedir ki aradaki farkı gözle görmek imkansıza yakındır. Bu çizgileri fark etmek, bu ayrımları yapabilmek ancak çok nadir düşünürlerin başarabildiği bir şey olur çoğu zaman. Bu girizgahı yapmamın sebebi birçok alanda karşımıza çıkan tartışma- ların, kutuplaşmaların belki de doğal bir süreç olduğunu düşünmemden- dir. Bu yüzden yazımın, birçok zıtlıklardan biri olan aşı destekçiliği ve aşı karşıtlığı üzerine olmasını istedim. Zira yaşadığımız salgın sürecini göz ardı ederek düşünmek ne yazık ki çok kolay değil. Girizgahımızın ardın- dan konumuzu daha da somutlaştırabiliriz: Bu günlerde aşı taraftarları ile aşı karşıtları ne yazık ki kutuplaşan or- tamların bir örneğini oluşturmakta. Ben de bu konuyla ilgili görüşlerimi ve gözlemlerimi bu yazıda iletmeye gayret edeceğim. İki grubun da ken- dini haklı gördüğünü ve bu haklılıklarını destekleyen ya da bunu iddia eden doneleri var. Fakat burada önemli olan bu donelerin ne kadar gerek- çelendirildiği kısmı. İnsanlar gerekçelendirmedikleri şeyleri de savunabi- lir. Bu kısım ise inancın konusudur. İnsanlar bir şeye inanıyorlarsa sade- ce inanıyorlardır. Herhangi bir gerekçeye ihtiyaç duymayabilirler. Fakat inançlarına inanmaktan ziyade bunu gerekçelendirdiklerini söyleyenlerin nedenlerinin akla ve mantığa uygun olması gerekir. Aşı karşıtlığı, esasında sadece ülkemizde olan bir hadise değil. Dünyanın birçok ülkesinde aşı karşıtlığı gitgide artmakta hatta zamanla aşılanmayla baskılanmış bazı hastalıkların tekrar yaygınlaşmasına sebep olmakta. (Ta- bii bu benim okuduklarım ve gözlemlemelerim sonucu edindiğim fikirle- rimdir. Bir aşı karşıtı bunun gerçeği yansıtmadığını iddia ediyorsa bu da tartışmaya açıktır. Tartışmaktan, farklı fikirler üzerine fikir yarıştırmak- 8

Kardelen tan korkmamalıyız.) Birçoğu komplo teorilerine dayanan aşı karşıtlarının içerisinde gerekçe üreten ve aslına bakılırsa aşı karşıtlığının asıl muhatabı olması gereken olaylara ampirik ve bilimsel yaklaşan ‘sınırlı sayıda’ düşün insanları da diğer insanların gözünde bu komplo teorisyeni kitlenin gü- rültüsü içerisinde aynı kefeye konulma yanılgısına ‘ne yazık ki’ düşmekte ve veya düşürülmekte. Bu iki grubun dışında aşının doğal bir süreç olma- dığı için insanın doğal durumuna herhangi bir müdahalenin yapılmaması gerektiğini, sadece bu argümanla yetinen başkaca bir gerekçeye ihtiyaç duymayan, bu gruplar kadar büyük olmayan başka bir grup daha var. Bu grup, samimiyetle yaklaştığı ve çelişkiye düşmediği müddetçe aşı karşıt- lığının en kalabalık grubu olan komplo teorisyeni gruba göre daha tutarlı ve anlaşılabilir bir görüşe sahiptir. Bunların dışında da dini, siyasi, felsefi gerekçelerle aşıya karşı olan gruplar da var. Ayrıca tam olarak aşı karşıtı olmasa da aşı olmak konusunda çekincesi olan insanların da olduğunu göz ardı etmememiz gerekir. Bu gruba girenler de azımsanmayacak kadar bir kitleyi oluşturuyorlar. Bu grubun iknası diğerlerine göre nispeten daha kolay. Tabii bunun gerçekleştirilmesi için doğru bir ikna politikasının uy- gulanması, kitlelerde güven duygusunun sağlanmasını sağlayacaktır. Aşı destekçilerinde ise gruplaşacak kadar toplu hareket edilme iç güdü- sünden ziyade daha fazla bireyciliğin ön planda olduğunu düşünüyorum. Kendim de bu grupta olduğum için aşıyı destekleme sürecimi açıklayınca bu yazıyı okuyan sizlere aşıları neden desteklememiz gerektiğiyle ilgili fikirlerimin somut örneğini oluşturabileceğini düşünüyorum. ( Aşılarla ilgili çekinceleri olan ve bunları bilimsel temellere oturtan aydınların ya- zılarını ve fikirlerini de es geçmiyorum. Bu görüşler de tartışılması ve sağ- lık otoritelerinin öz eleştiri yapması ve daha doğru yaklaşımlar gösterebil- mesi için güzel dayanaklar olabilir.) Ben sağlık alanında eğitim görmüş biri değilim. Hiçbirimiz her alanda uzman olamayız. Fakat teknolojiyle birlikte elimize geçmiş bir imkan var: bilgiye kolayca ulaşmak. Tabii ki bu ulaşılan her bilginin doğru olduğu anlamına gelmiyor. Burada ise tekrar ikili bir ayrıma gitmemiz kaçınılmaz. Yazının başında da söylediğim gibi. Bu ayrım, doğru bilgi ile yanlış bilgi ayrımı. Peki doğru bilgiye hangi kay- naklardan ulaşabiliriz. Eğer derinlemesine araştırma yapma imkanımız 9

ÇYDD GAZİOSMANPAŞA ŞUBESİ yoksa öğrenmek istediği- miz alandaki uzmanların görüşlerini dikkate alma- mız gerekir. Tıp alanında da uzmanların çoğunluğu (aşıya karşı olup bunu te- mellendirebilen uzmanlar hariç) aşının destekçisi. Üstelik aşılamada mesafe katletmiş ülkelerdeki ölüm oranlarının nasıl düştüğü- nü de internette kısa bir aramayla görebilirsiniz. Fakat tüm bunları söyle- mem tıp dünyasının da kapitalist dünyanın bir parçası olduğunu, kar pe- şinde koşanlar tarafından suistimal edilemeyeceği anlamına gelmez. Nasıl ki aşılamayı savunuyorsam yeri geldiğinde yanlış gördüğüm yanları da söylemem gerektiği kanaatindeyim. Son bir somut örnek vermek gerekir- se İsrail’in aşılamada kat ettiği başarının ardından oluşan vaka sayısının azalmasını gösterebiliriz. Bu yazının konusu esas itibariyle düşünce üzerine genel bir düşünce üretmek ve bunlar üzerine konuşmak istememdir. Bundan dolayı akade- mik bir makaleden ziyade ikili ayrım görüşüne bir yandan örnekler verir- ken bir yandan da güncel bir konu olan aşı meselesine ufak bir dokundur- ma yapmak istedim. İşin özü ilk başta bahsettiğimiz ikili ayrımı ayıran çizginin üzerinde- yiz bir çoğumuz. Bazen çizginin bir tarafındayız bazense öbür tarafında. Hayatlarımız iki tarafın üzerindeki çizgide bir o yana bir bu yana yalpa- lanmakla geçiyor. Sağlıcakla kalınız. Özgür Çiçek 10

BİLGİSAYAR OYUNLARI NEDİR? Kardelen NE DEĞİLDİR? Cansu Aydın Bilgisayar oyunları günümüz dünyasında, özellikle çocuklar için en fazla ilgi çekici ve eğlenceli teknoloji ortamlarından birisi olmuş- tur. Çocukların ve gençlerin büyük bir bölümü eğlence amaçlı boş zaman geçirme aktivitesi olarak bilgisayar oyunlarını görmektedirler. Bilgisa- yar oyunlarının bu özelliklerine rağmen literatürde pek çok oyun tabanlı öğrenme ortamları ile ilgili araştırmalar yapılmaktadır. Bu araştırmalar genelde bilgisayar oyunlarının eğitsel içerik kullanılarak eğitim ortam- larına nasıl en etkili ve uygun bir şekilde uyarlanabileceği ve entegre edilebileceği üzerine yoğunlaşmaktadır. Diğer taraftan, internet yaşamımızın vazgeçilmez bir parçası haline gelmekte ve internet aracılığı ile oynanan çevrim içi çok kullanıcılı bilgisayar oyunları farklı kültür ve coğrafyalarda bulunan insanlar arasında etkileşim ve iletişimin sağlanması açısından ayrı bir önem ka- zanmaktadır. İnternet ve uygulamaları ayrıca bilgisayar oyunlarının yay- gınlaşması ve kullanım alanlarının çeşitlilik kazanmasına da büyük katkı sağlamaktadır. Oyunlar günümüzde geniş insan kalabalıklarına hitap ede- bilen, aynı anda binlerce insanın ortak bir amaç için sanal dünyalarda bir araya gelebildiği ortamlar haline gelmiştir. Oyunlardaki bu çeşitli- lik ise onların içerik ve konularına yansımış, neredeyse bütün alanlar- da çeşitli amaçlarla bilgisayar oyunları tasarlanmış ve kullanıcılara sunulmuştur. Sıkıcı kısmı geçip benim gibilerin eğlenebileceği kısa oyun incelemeler- imi sizinle paylaşacağım: Counter Strike Global Offensive: Oyunun geliştiricileri Valve ve Hidden Path Entertainment'dır. Oyun Ağustos 2012’de piyasaya sürülmüştür. Oyun- da belirli yetenek grupları vardır, maçlar yetenek grubunuza göre ge- lir. 5 kişiden oluşan rekabetçi modu, 2 kişiden oluşan yoldaş gibi mod- ları mevcuttur. Her sene dünya çapında turnuvaları yapılmaktadır. Bence Valve’nin en iyi oyunlarından olabilir. Valorant: Valo aslında %90 CS-GO, %100 Overwatch’tır. Yine CS gibi farklı modları var ama CS’den farkı Overwatch gibi karakterlerin özel- liklere sahip olmasıdır. Şu sıralar çok tutulan bir oyundur. E-spor turnuvaları düzenlenmektedir. Oyun çok eski bir oyun değil, tam olarak 2 Haziran 2020’de tam erişime açılmıştır. Bazıları oyunu sevmezken bence oyun gayet eğlenceli. Among Us: Evet, şu sıraların gözde oyunu bu olsa gerek. 2018’de piyasaya sürülen, en az 4 en fazla 10 oyuncu ile oynanan ve en az 1 en fazla üç impostor ile oynanan uzay temalı bir oyundur. Crewmate diye tabir ettiğimiz oyun- cular verilen görevleri tamamlamaya çalışırken impostor olan oyuncular çeşitli yöntem ve sabotajlarla crewmatel- eri öldürerek oyunu kazanmaya çalışmaktadır. Oyun içinde sesli iletişim bulunmamaktadır, sadece bir ölü bulun- duğunda ya da şüpheli bir davranışta butona basarak soh- bet edebiliyorsunuz. Bizim grubun en sevdiği oyundu ama artık bizim için eskidi denebilir. 11

KENDİNE İNAN ,ÇYDD GAZİOSMANPAŞA ŞUBESİ Merhabalar ben Özlem. Birçoğumuzun sıkıldığı, bunaldığı, uzaklaşmak istediği ve başaramama korkusu olduğu zamanlar olmuştur. Önemli olan bu gibi durumlarda kendimize güvenip ümitsizliğe kapılmamaktır. Benim de bunalıp başaramama korkusuna kapıldığım zamanlar sürekli okuduğum başarılı insanların hayatları vardır, sizlerle de paylaşmak isterim. Eğer hayatta başarılı olma konusunda gerçekten ciddiyseniz o zaman hayatta başarılı olmuş insanların il- ham veren hikâyeleri ile kendinizi eğitmekten başka yapacak daha iyi bir şey yoktur. Hayatta, kariyerinde ya da işinde başarılı olmak isteyen birçok insan genellikle bunu pek başaramıyor çünkü başarılı olmanın neleri gerektirdiğini ve başarıya giden yolun nasıl olduğunu bilmiyorlar. Sadece, hâlihazırda başarılı olan ve bunun meyvesini yiyen insanları görüyorlar ve o insanın bu mertebeye ulaşana kadar nelerden feragat ettiğini ya da ne kadar çabaladığını ilk bakışta göremiyorlar tabii ki. “Hayat, sadece kendiniz yaşayarak öğrenmek için çok kısa. Bu yüzden başkalarının hayatından da öğrenin!” sözü ile beraber başarmış kişilerin hikâyelerine göz atalım. 1.Milyarder Temizlik Görevlisi 2.Japon Çocuk ve Ustası İşsizin biri, temizlik işleri için Microsoft’a baş- Japon çocuğun tek hayali çok ünlü bir karateci vurur. İnsan Kaynakları, bir ön görüşmenin ardından olmaktı. Fakat ailesi buna izin vermezdi. Bir gün tali- test (yeri temizlemek) yapar ve “İşe alındın, e-mail hsiz bir kaza sonucu çocuk sol kolunu kaybetti. Ailesi adresini ver, sana başvuru formunu göndereyim; çocuğun moralinin çok kötü olduğunu görünce ona bir aynı zamanda işe başlamak için geleceğin günü bildi- karate hocası tuttu. Hoca ilk dersinde çocuğa karşısın- ririm” der. Adam çaresiz, bilgisayarının ve dolayısı dakini sağ koluyla tutup üstünden savurmayı gösterdi. ile e-mail adresinin olmadığını söyler. İnsan Kay- Hatta ikinci, üçüncü ve sonraki bütün derslerde hep aynı nakları onun adına üzüldüğünü fakat e-maili yoksa hareketi yapıyorlardı. Çocuk bir gün hocasına “Hocam kendisinin de var olmadığını ve kendisi de olmadığı ben çok sıkıldım, artık başka hareketlere geçsek.” dedi. için işe alınamayacağını söyler. Adam umutsuzca, ne Hoca ise bunu kabul etmeyerek dünyada bu işi en hızlı yapacağını bilmeden cebinde sadece 10$ ile çıkar. Ve yapan kişi olmadıkça bitirmeyeceğini söyledi. Çocuk o bir markete girerek 10 kiloluk bir kasa domates alır. kadar hızlanmıştı ki hocasını bile göz açıp kapayıncaya Kapı kapı dolaşarak 2 saat içersinde sermayesini ikiye kadar yerden yere vuruyordu. Bir gün hoca elinde bir katlar. İşlemi birkaç kez daha tekrar eder ve akşam kâğıtla geldi. Kâğıtta çocuğun gençler karate şampiyo- eve döndüğünde 60$’ı vardır. Ve bu şekilde yaşay- nasına katılabileceği yazıyordu. Çocuk çok şaşırdı. Ertesi abileceğini anlar; her sabah erkenden evinden çıkar, gün salonda ilk rakibinin karşısına çıkacakken heyecanla akşam geç saatlere kadar çalışır ve her gün parasını hocasına sordu, “Hocam bu iş nasıl olur? Ben sadece tek üçe, dörde katlar. Az bir zaman sonra bir el arabası hareket biliyorum kesin kaybederim.”. Hocası ise “Sen alır, bunu bir kamyonla değiştirir ve bir süre sonra sadece hareketi yap.” cevabını verdi. Çocuk ringe çıktı ve artık birçok araçtan oluşan bir nakliye şirketi sa- hareketiyle rakibini eledi. Hatta tek hareketle finale kadar hibidir. Beş sene geçer. Adamımız Birleşik Devletler’in çıktı. Finalde karşısında kendisinin iki katı birisi vardı. en büyük gıda nakliye şirketlerinden bir tanesinin Önce çok korktu ama gene bildiği hareketi yaparak son sahibidir artık. Artık ailesini ve geleceğini düşünme- rakibini de yendi ve şampiyon oldu. Sevinçle hocasının ktedir. Genel hayat sigortası yaptırmaya karar verir. yanına koştu ve sordu, “Hocam nasıl olur anlamıyorum, Bir sigorta şirketini arar, kendine uygun bir plan seçer sadece bir hareket biliyorum, tek kolluyum ve şampiyon ve konuşma biterken sigortacı teklifi gönderebilmek oldum.”. Hocası çocuğa baktı ve dedi ki, “Senin yaptığın için adamın e-mail adresini ister. Adam e-mail’inin hareket karatedeki en zor hareketlerden biridir. Ve bir tek olmadığını söyler. Sigortacı şaşırır, “Hayret, e-mailiniz savunması vardır, o da rakibin sol kolunu tutmak.”. yok ve bu hanedanlığı kurabildiniz. Düşünün, ya bir Bu hikâye birçok dilde bir efsane haline gelmiş ve de e-mail adresiniz olsaydı kim bilir ne olurdunuz?”. başarının sembolü olan hikayelerden birisi Adam düşünür ve şu cevabı verir: “Ne olacaktı, Micro- olmuştur. soft’ta temizlikçi olurdum!!” Kaynakça •https://www.tarihiolaylar.com/galeriler/tarihten-ilham-veren-5-ozlu-hikaye-201 12•https://ceotudent.com/50-dolarla-nikei-kuran-adam-phil-knightin-etkileyici-seruveni

, BAŞARIYI YAKALA Kardelen 3.50 Dolarla Nike’ı Kuran Adam Phil Knight’ın Etkileyici Serüveni Phil Knight, bugün spor ayakkabı denilince ilk akla gelen markalardan birinin kurucusu. Nike’ı kurmak onun için hiç de kolay olmadı. Başlangıçta elinde sadece 50 doları ve hayalleri vardı. 1962 yılında Stanford Business School’da bir ödev hazırlarken birdenbire aklına Japonya’dan ayakkabı ithal etme fikri geldi. Okulu bitirdiğinde işe fikrinin çılgınca olmadığına dair babasını ikna etmekle başladı. Japonya’ya gitmesiyle serüven başladı. Koşu ayakkabısı üreten Onitsuka Şirketi’ne gitti ve onlara tamamen kendisinin hayal ürünü olan “Blue Ribbon” şirketi adına çalıştığını söyledi ve istediğini aldı! Zorlayıcı ve ikna edici bir konuşmanın ardından Onitsuka, Phil Knight’ın hayalî şirke- Özlem ŞAHİN tine ABD piyasası için distribütörlük hakkını verdi. Fakat bunun karşılığında Knight’ın 50 dolara ihtiyacı vardı. İkna ettiği babasından 50 doları istedi. Nike artık doğmak için hazırdı. 1964 yılına geldiğinde Onitsuka’dan beklediği ilk ayakkabıları geldi. Knight, ayakkabıları koşu antrenörü olan Bill Bowerman’a gönderdi. Tek umudu Bowerman’ın takım için birkaç ayakkabı satın almasaydı. Çok daha iyisi oldu! Bill Bowerman bu hayalî şirkete ortak olmak olmuştu. En nihayetinde hayalî şirketi gerçek olmuştu. Blue Ribbon Sports önce arabasının bagajında faaliyetteydi. 1966 yılında ise perakende satış yapabileceği bir dük- kânı vardı. Phil Knight, batı kıyısındaki tüm koşu takımlarına ulaşmak istiyor- du. Satış stratejisi ise basit fakat etkiliydi. Ayakkabıları deyim yerindeyse peynir ekmek gibi satıyordu. Satışlar artıyordu, 1966 yılını 84 bin dolar satışla kapa- tmıştı. Tam bu süreçte ezeli rakibi olan Adidas’la tanışmış ve onu kafaya tak- mıştı. Rekabet başlıyordu. 1968’e gelindiğinde her şey yolundaydı. Fakat Onit- suka, yeni bir anlaşma için Blue Ribbon Sports’u görmek istedi. Ofis onları pek tatmin etmemişti. Satışlar gördükleri manzaraya göre fazla iyiydi. Phil Knight 5 yıllık bir anlaşma için kolları sıvamıştı ama onlardan 3 yıllık anlaşma alabil- di. Ve bu Knight için bir dönüm noktası olmuştu. Phil Knight, Onitsuka’ya alternatif olması için Nike markasını yarattı. Sonunda Onitsuka ile yollarını ayırmaya ve kendi kanatları ile uçmaya karar verdi. Nike markası adı altında da satışları gayet iyi gidiyordu fakat bir yandan da tedarikçisi Onitsuka ile sorunlar yaşamaya devam ediyordu ve kendi yolunu çizmeye karar verdi. Bir- takım zorluklar yaşadı. Ama asla pes etmedi. Markası için gerçek bir savaşçı gibi savaştı. 1974’te yıl sonunda satışlar 8 milyon dolara gelmişti. 1974 yılında Phil Knight başına gelen tüm maddi sıkıntılara rağmen ayakta kalmaya devam ediyordu. Aynı zamanda Onitsuka ile yolları ayırdığı için tedarikçi zorluğu da çekiyordu. Ama başarının kokusunu almaya başlamıştı. Tüm maddi problemler aşıldıktan sonra Phil, nasıl bir marka yaratmak istediğine odaklanmıştı. Mar- kanın kesinlikle büyük ve güçlü aynı zamanda da kârlı, yenilikçi ve verimli olmasını istiyordu. Spor ayakkabı onun için sadece sporcuların giydiği bir ürün değil günlük hayatta da insanların kullanabileceği bir ürün olmalıydı. Markasını bu yönde hazırlamalıydı. 1976 yılına gelindiğinde Nike’ın ayakkabıları sadece sporcular tarafından değil herkes tarafından beğenildi. Satışlar inanılmazdı. Nike, artık bir markadan Knight’ın girişimcilere tavsiyesi ise şu: daha fazlasıydı. “Birçok zorluğa ve beklenmedik gelişmelere karşı hazırlıklı olun.“ 13

ÇYDD GAZİOSMANPAŞA ŞUBESİ MOBY DICK’I OKUDUN MU? Her şey basit bir soruyla başladı. Oyuncu ve yönetmen Woody Allen’ın yazdığı kurgu karakteri olan Zelig, ilkokul yıllarında bir arkadaşının sorduğu ‘Moby Dick’i okudun mu?’ sorusuna kitabı okumamasına rağmen utandığı için ‘okudum’ diye yanıt vermişti. Sonun, başlangıcı da burada gizliydi. İlerleyen yıllarda doktorun yanında doktor, politikacının yanında politi- kacı, öğretmenin yanında öğretmen oluverdi Zelig. Bil- mediği dillerin aksanı ile konuşması, çevresindeki ‘güçlü’ karakterlerin fiziksel özelliğini almasıyla ünlendi. Bu durum bilim insanlarının da dikkatini çekti. ‘Bukalemun insan’ adıyla anıldı. Gözetim altında tutulduğu hastanede yapılan Buse ÇOŞKUN POLATçeşitli deneyler, testler hiçbir sonuca ulaşmadı. Hiçbir şeyi yoksa, neyi vardı Zelig’in? Bu sorunun cevabı verilebilirdi. Uzman görüşlerin bir kısmı beynin hasar gördüğünü söylerken diğer uzmanlar nevrotik olduğunu iddia etti. Cevaplanması zor olan asıl soru şuydu: Zelig kimdi? Bu soruya tek bir kişi cevap aradı: Psikiyatr Dr. Flecther. ‘Öteki’ olmayı isteyen Zelig’i toplumdan soyutladı ve ona hipnoz yöntemi ile yaklaştı. Trans halinde olan Zelig, ‘Neden yanında bulunduğun insanlar gibi davranıyor- sun?’ sorusuna ‘Bu güvenli’ yanıtını verdi. Ardından devam etti. Güvende olmak ve SEVİLMEK… Hepimiz bir parça Zelig değil miyiz? ‘’Ebediyete kadar içinizde barındırdığınız duygular her zaman sizin sonunuz olur.’’ (Moby Dick) Yaşadığımız toplumun bizi kabul etmesi, bize onay vermesi ve değer göstermesi için olmadığımız kişiye bürünüyoruz. Hata yapma hakkımız varken hata yapmamak için direnç gösterip kendimize karşı hata yapıyoruz. Kendimizi savunma, bir fikre katılmak zorunda olmama hakkımız varken bu hakkı başkalarına devrediyoruz. Dile getir(e)mediğimiz sözler, ver(e)mediğimiz tepkiler bir gece vakti zihnimizde kıpraşıyor. İletişimde yer alan ve kısaltması K.O.D olarak bilinen kabul et, onayla, değer ver sözcükleri sihirlidir. Başkalarını değil, önce kendimizi olduğumuz gibi kabul etmeli, davranışlarımızı onaylamalı ve değer vermeliyiz. Mezatta milyonlarca liraya satılan antika eşya, değerini bilmeyenler için sadece bir çöptür. 14

YENİ BİR BEN Kardelen Deniz BOZKAYA Doğanın bedenleri kucakladığı, hepimize sevgiyi ve umudu aşıladığı, hiç gelmeyeceğini sandığımız ama gelince de kavuşamadığımız mayıs… Hoş geldin. Gençliğimize silah çekerken zaman, yaşamayı iş edinmiş canlarda bir bahar şenliği almış başını gidiyor. Sanki yaşayabilecekmişiz gibi, sanki en ufak farkındalığımız dolu bardağa düşen su tanesi- ni simgelemeyecekmiş gibi. Ama olsun, yeni kararlar almak için hâlâ geç kalmış sayılmayız, değil mi? İnsanın boş vakti olunca çok düşünüyor, üretiyor. Son birkaç senedir ülkemde, benliğimde, hayatımda, olan- ları düşündükçe umudum bir gün kuyuya düşüyor öbür gün sultan oluyor Mısır’a. Bunca gelgit insanda can bırakmıyor. Diyorum ne zaman güzel bir hayat yaşayacağız, ne zaman ülkem çiçek açacak, bahar bize de uğrayacak mı sahi? Koca bir çıkmazın tam ortasındayken aklıma kedimin yedi tane yavru doğurduğu geliyor. Hayat akıyor ve hayatın parçası bizler de. İyi şeyler de oluyor be! Güneş açıyor tam tepemde mesela, sevdiğimin yüzü bir avucumun içinde. Evet, zaman akıyor. Neşemizi bulmamız gerektiğine eminim artık. Belki bir yağmur yağar, yüreğim dolar toprak kokusuy- la; belki çok sevdiğim bir şarkının nakaratında, belki taze kahve buğusunda, belki Süreya’nın Sevda Sözleri’nde… Ama bir yerde, elbet bir yerde… Mottolarım değişti artık. Bir kapı kapanırken diğeri açılır. İlklere karşı duyduğum muazzam bir haz var. İlk defa gittiğim memleketler yahut ilk deneyimler. Şimdi hepsi önümde bir- er anı. Anı rehberime yeni bir şeyler katmanın vakti çoktan geldi. Yoksa torunlarıma enteresan hikayeler nasıl anlatırım? Bir şeylere başlama hevesim hep dinamik. Daha iyi bir ben üzerine çalışmayalıyım. Yeni kararlar beni bekler. Bir yola çıkarım belki, kulağımda da Pinhani’den Nehirler Durmaz. Kim bilir… 15

ÇYDD GAZİOSMANPAŞA ŞUBESİ PLATON’UN ÇEVİRİYE YAKLAŞIMI Melike Doğan İstanbul Üniversitesi İngilizce Mütercim Tercümanlık M.Ö 4. yüzyıl düşünürlerinden Platon, düşünceleriyle sadece kendi dönemini etkilemekle kalmamış yüzyıllar sonra bile insanların düşüncelerinden ilham aldığı bir kişi haline gelmiştir. İyi, güzel, adalet, erdem, demokrasi, devlet gibi pek çok konu üzerine tartışmalar gerçekleştirmiş; Devlet, Sokrates’in Savunması gibi önemli eserler vermiştir. Peki, böylesine önemli bir düşünürün çeviriye dair görüşleri nelerdir? Elimizdeki bilgilere bakacak olursak soruyu yanlış sorduğumuzu anlayabiliriz. Çünkü ne yazık ki Platon’un çeviri olgusuna dair görüşlerini belirttiği herhangi bir kay- nak bulunmamaktadır. Ancak biz Platon’un idealizme, sanata, edebiyata ve yazıya dair görüşlerinden yola çıkarak çeviriye olan yaklaşımını tahmin edebiliyoruz. Olası bir kur- gudan öteye gidemese de bu düşünceler bizim için büyük önem arz ediyor. O halde yazımızın içeriğini şekillendirecek soruyu şöyle sormak mümkün: Platon’un çeviriye dair görüşleri neler olabilir? Biraz önce de değindiğimiz gibi Platon’un çeviri üzerine görüşlerini doğrudan bilmediğimiz için bildiğimiz görüşlerinden yola çıkarak çeviri anlayışını kurgulamaya çalışacağız. Bunun için öncelikle Platon’un düşüncelerinin temelini oluşturan “İdealizm” kavramına aşina olmamız gerek. İdealar Kuramı’na göre Platon iki farklı dünya bulun- duğunu söyler. Bunlardan biri idealar dünyasıdır.[1] En basit haliyle idealar dünyası gerçek bilginin bulunduğu dünyadır. Buradaki bilgilere ancak düşünerek ulaşabiliriz. Diğer bir dünya ise nesneler dünyasıdır. Bu dünya sadece düşüncelerimiz ve algılarımızın yansımasından oluşan, bizim de içinde bulunduğumuz dünyadır. Platon içinde bulun- duğumuz dünyanın bir yanılgıdan, kopyalar dizisinden ibaret olduğunu ve hakikatin idealar dünyasında yer aldığını söyler. [2] Burada ‘kopya’ kavramına dikkatinizi çekmek istiyorum. Platon’a göre içinde bulunduğumuz dünyayı ideaların kopyası oluşturur, bunlar ideaların kendisi değildir. ‘Kopya’ kavramını anlamak önemli çünkü ilerleyen bölümlerde de sık sık karşılaşacağız. Bizi Platon’un çeviri anlayışına götürecek düşüncelerinin temelinde yatan bir başka husus da sanat hakkındaki görüşleridir. Platon bütün sanat formlarının, edebiyat ve yazı da dahil olmak üzere, doğanın bir kopyası olduğunu ve bizi ideadan yani gerçekten uzak- laştırdığını söyler. Sanatçılar eserlerini, yani kopyaları, gerçekmiş gibi sunar ve insanlar kopyanın gerçek olduğuna inanarak hakikati aramayı bırakır.[3] 16

Kardelen Kopya kavramına yeniden dikkat edelim. Platon’a göre içinde bulunduğumuz dünyada- ki her şey, doğa da dahil, birer kopyadır. O halde sanat eserleri doğanın bir kopyasıysa aslında kopyanın kopyasıdır diyebiliriz. Bu eserler arasında edebiyat ürünleri olan yazılar da yer almaktadır. Dolayısıyla Platon, kopyanın kopyası olan yazıların da insanı hakikati aramaktan alıkoyduğunu söyleyerek yazılı anlatıma da karşı çıkar. Bunun yanı sıra yazılı anlatımın, sözlü anlatımın aksine soluk kaldığını ve düşünceleri aktarmada yetersiz old- uğunu öne sürer. Tüm bu bilgilerimiz ışığında artık Platon’un çeviri hakkındaki görüşlerine dair bir yorum getirmek mümkündür. Platon’un kopyanın kopyası olduğunu iddia ettiği yazılar çevrilince ortaya yeni bir metin ve haliyle yeni bir kopya çıkmış olacaktır. Ki bu da, Pla- ton’un terimleriyle, kopyanın kopyasının kopyası demektir. İdealar dünyasındaki bir idea defalarca kopyalanmış ve yazıya dökülmüştür. Bu yazı, yani kopya, önce yazarı sonra çevirmeni tarafından okuyucuya gerçek gibi sunulmuştur. Bu da okuyucuyu düşünmekten, gerçeğe ulaşmaktan alıkoymaktadır. O halde Platon’un çeviriye karşı olduğunu söylemek mümkündür. Ancak yeniden hatırlatmakta fayda var, bunlar Platon’un belirttiği düşünceler olmamakla birlikte tamamen farazidir. Sonuç olarak Platon’un çeviriye ilişkin düşüncelerini her ne kadar doğrudan kendis- inden dinleyemiyorsak da başka konulardaki fikirlerinden yola çıkarak olası bir düşünce kurgulayabiliyoruz. Tamamen doğru olduğunu söyleyemesek de muhtemel bir düşünce olduğuna inanıyor ve çeviribilimin araştırma konusuna dahil edebiliyoruz. [1 ] Kuram ismini buradan almaktadır. 17 [2] Bu düşünceyi daha iyi anlayabilmek için Mağara Alegorisi ’ne bakabilirsiniz. [3] Burada hakikati aramakla ‘düşünmek’ kastedilmektedir.

ÇYDD GAZİOSMANPAŞA ŞUBESİ SOSYAL MEDYAYI DAHA ETKİN NASIL KULLANABİLİRİZ? Bildiğimiz üzere Türkiye sosyal medyada vakit geçirmede Avrupa birincisi. İnsanların sosyal medyayla bu kadar vakit geçirdiği bir dönemde herkes için de sosyal ağlarda bulunmak büyük önem taşımaktadır. Hem markalar hem de kişiler için sosyal medya bilinirlik arttırma, satış, teknoloji çağına ayak uydurabilme, internet aracılığıyla doğru müşteri kitlesine ulaşma vb. durumlar- da oldukça önemlidir. Ancak markanın ve kişinin sosyal medyada bulunması tek başına yeterli değildir. Bunun yanı sıra bu hesapları etkili yönetmek gerekir. Peki sosyal medyayı daha etkili nasıl kulla- nabiliriz? Özlem ŞAHİN Öncelikle yapacağımız paylaşımlarda özgün olmamız gerekir, taklit ederek sa- dece asıllarını yaşatırız ve asla kendimiz olamayız. Paylaşımları yaparken konu ile alakalı doğru ve yerinde bir post hazırlanmalıdır. Görüntüler ve videolar sosyal medyanın çoğuna hâkim olsa da yazılar da kritik bir rol oynamaktadır. Başlıklar yeterince büyüleyici değilse insanların tıklanma oranı azalır. Sosyal ağ güncelle- melerini iyi takip etmemiz ve güncellemelere karşı strateji oluşturmamız gerekir. Ulaşılan hedef kitleye ne sunuluyor? Ürün ya da hizmet mi? Hedef kitle ile iletişimde kullanılacak sosyal medya ağları hangileri? Bu soru- lara doğru cevaplar vererek iyi bir strateji geliştirebilir. Sonrasında paylaşılan içeriklere dikkat edilmelidir. Sosyal medyada ulaşmak istenilen kişilerin işlerine yarayacak içeriklerin mutlaka faydası olacaktır. Böylelikle takipçiler, markanın sosyal medya hesaplarını daha çok ziyaret etmek isteyeceklerdir. Sektördeki diğer sosyal medya yöneticilerini takip etmek ve onlardan bir adım önde olmak için ve sosyal medya kullanıcılarının etkileşimlerinin analizini iyi yapabilmek ve stratejil- erini ona göre geliştirmek gerekir. Birkaç sosyal medya hesabında yer alınıyorsa mutlaka doğru zamanda paylaşım yapılmasına dikkat edilmelidir. Doğru yer ve doğru zaman. Bu iki kavram, sosyal medyayı etkin kullanmada çok önemlidir. Etkileşimi arttırmak için hangi sosyal medya ağında, hangi saatlerde olunmalı konusuna uyum sağlanmalıdır: Facebook •En ideal paylaşım günü çarşambadır. Pazartesi ve salı günlerinde yapılan paylaşımlarda ise etkileşim oranlarının daha düşük olduğu gö- zlemlenmiştir. En kötü günler ise, cuma ve cumartesi günleridir. Bu iki günde insanlar, paylaşımları daha az beğenmektedirler. •13.00 en çok içerik paylaşımı yapılan saattir ama 15.00’da yapılan paylaşımların da en çok tıklanma aldığı görülmüştür. •En uygun paylaşım zamanı 13.00-16.00 arasıdır. •En kötü paylaşım zamanları ise 24.00-08.00 ile 08.00-12.00 arasıdır. 18

Kardelen Twitter • Paylaşım yapmak için en uygun gün pazartesi, salı, çarşamba ve perşembedir. • En kötü günler ise cuma ve cumartesidir. • Gün içinde paylaşım yapmak için 13.00-15.00 saatleri arası en ide- al saatlerdir. • En çok RT yapılan saat ise 17.00’dır. • 24.00-09.00 ve 20.00-24.00 saatleri arası ise tweet atmak için en kötü zaman- lardır. Linkedln • İş dünyasına özel bir sosyal ağ olan Linkedln’de salı, çarşamba ve perşembe günleri paylaşım için uygun günlerdir. • Paylaşımlara etkileşimin olduğu saatler ise, 07.00-09.00 ve 17.00- 18.00 arasıdır. • 24.00-06.00 ve 22.00-24.00 arası paylaşım için en kötü zaman- lardır. • Paylaşım saatleri açısından, 07.00’dan sonra ve hafta içi tercih edilmelidir. Instagram • En çok kullanılan sosyal medya ağıdır. Sadece görsel paylaşımlar yapılabilir. En çok beğeni alan paylaşımların yapıldığı gün pazarte- sidir. • Günlük olarak paylaşım saatleri için 15.00-16.00 arası idealdir. Bu saat aralığı, insanların işten uzaklaştıkları zamandır. Sosyal medya hesaplarında paylaşım sıklıklarına dikkat edilmelidir, dengeli ol- unmalıdır. Bu denge, deneyerek kurulabilir. Günde bir, üç ya da beş post yayın- landığında hangi paylaşımların etkileşim aldığı tespit edilerek doğru sayı bulunur. Böylelikle hem güncel hem kalıcı olunacaktır. Sosyal medya hesaplarında kul- lanıcılar ile marka arasındaki iletişim çok önemlidir. Hedef kitlenin paylaşımlara, verilen hizmete ya da satılan ürüne yaptıkları yorumlara yani geri bildirimlere özenli ve saygılı dönüşler yapmak gerekmektedir. Yorumlara verilen hızlı cevaplar da takipçiler için dikkat çekicidir. Geri bildirimlerinde olumsuz yorumlar yapan, memnun kalmayan takipçiler marka hakkındaki kötü izlenimlerini hızla yayarlar. Tam tersi, her şekilde memnun kalan takipçiler ise marka açısından bir referans olurlar. En etkili reklam müşterilerin olumlu yorumlarıdır. Bazı markaların, kişi ya da kuruluşların sosyal medya hesaplarında var olan takipçilerini memnun et- mek ve yeni takipçiler kazanmak için çeşitli etkinlikler yaptıkları görülmektedir. Bu etkinlikler, genellikle çekilişle hediye vermek uygulaması ile olmaktadır. Çekiliş ile hedef kitleden çok iyi geri dönüşler alındığı kanıtlanmıştır. Pazarlamacılar arasın- da Adobe’un yaptığı anket ile ankete katılanların %67’si paylaşımlarda hashtag kul- lanmanın öneminden bahsetmiştir. Çünkü insanlara ulaşmada yararlı bir uygula- ma olduğu gibi hedef kitlenin markayı keşfetmesini de sağlar. 19

The Broken Circle Breakdown ÇYDD GAZİOSMANPAŞA ŞUBESİ -Kırık Çember- Mert Kaya Nog één God te gaan! Ben ortalama bir sinema izleyicisiyim. Hatta çok sık film izlemediğimi düşünürsek averaj altı olduğumu bile söyleyebiliriz. Ayrıntıları, “foreshadowing”leri yakala- mak bir yana, yönetmenin filmin akışı sırasında olan biteni anlayış biçimime yaptığı müdahaleleri anında algılayıp kendimi buna göre konumlandır(a)mıyorum ve yalnız- ca filme odaklanıyorum. Trene bakar gibi izliyorum yani. Kamera ve kurgu aygıtına biraz yabancıyım fakat zaman zaman bazı yönetmenler filmin içinde çeşitli anlamlara sahip fazlaca öğe bulundurup buna rağmen bir şey anlatmayı ısrarla reddediyorlar ki böyle zamanlarda benim gibi izleyicilere bir film hakkında konuşma kontenjanı açılıyor. Kırık Çember de tam olarak böyle bir film. Bu değerlendirmeyi okuyorsanız ve son- rasında filmi izlemeye karar verecekseniz spoiler kaygısı taşımadığımı belirtmeli- yim. Keza filmde de bu kaygı yok ve zaman örgüsüne göre ilerideki sahneleri daha filmin başında görebiliyoruz. Film üç kişilik bir aileyi merkez alıyor ve babanın (Di- dier) banço çaldığı bluegrass grubunun sahne performansıyla açılıyor. Bluegrass müziği filmin atmosferini oluşturan önemli bir eleman olarak film boyunca mekân ve renk seçimleriyle bir bütün oluşturuyor. Karakterlerin giyiminde ve yaşadıkları yerde kırsallığın (countryside) etkisini görebiliyoruz. Eğer country/ blues’a yakın bir müzik zevkiniz varsa şarkı listenize katmak isteyeceğiniz parçalara denk gelebilir- siniz. Açılışın hemen sonrasında çiftin çocukları Maybelle’in kanser hastası olduğunu, kemoterapi tedavisi aldığını görüyoruz ve açıkçası olay örgüsünü oluşturan parçalar hemen ilk baştaki birkaç dakikada karşılaştıklarımız etrafında şekilleniyor. Annenin (Elise) babayla tanışması, ilişkileriyle birlikte çocuklarının hastalığının -ve hastalıkla birlikte ilişkilerinin- gelişimi kronolojiden tamamen bağımsız bir şekilde biz izley- enlere sunulmuş. Bu zaman bakımından karmaşık sunu, bana film boyunca önem arz eden şeyin yaşanan olaylar değil karakterlerin bu olaylar karşısındaki tepkileri olduğu düşüncesini verdi. Olayları takip etmeye çalıştığımızda zaman akışının baştan sona değil karma şekilde oluşturulmasıyla seyirci olarak sahneler arasında savru- luyoruz fakat olaylar doğrultusunda kişilikleri izlemeye çalışırsak daha bütünsel bir anlatı görebiliyoruz. Tabi illaki bir bütünsellik ilişkisi kurmak zorunda olduğumuzu söylemiyorum. Elise ve Didier müzikal yeteneklerini saymazsak olumlu anlamda gayet sıradan in- sanlar. Ellerinden geldikçe çocuklarını desteklemeye çalışıyorlar ve her normal insan gibi yaşadıkları zorluk yüzünden birbirlerini kırıp sonrasında affedebiliyorlar. Siz de takdir edersiniz ki ideal bir çift ve ebeveyn aşağı yukarı bu şekilde tasvir edilir. Birey olaraksa Elise’in daha duygusal, manevi öğelere sahip ve belki fevri olduğu, Didier’in ise net bir materyalist olduğu bize gösteriliyor. Duygularından arındırılmış bir insan var olamayacağına göre bu duyguları Didier’de eşine, çocuğuna ve müzik zevkinden başlayarak yaşamını şekillendiren Amerikan kültürüne olan heyecanında görüyoruz. Film boyunca tüm bu karakter tanıtımı adım adım gösterilirken olay örgüsüne bak- tığımızda örneğin Maybelle’in ölümünü, anne ve babasının nasıl tanıştığını anlatan sahneden önce gördüğümüz karmaşık sıra devam ediyor. Ben ısrarla filmdeki hiçbir olayın önemli olduğunu düşünmesem de filmin neredeyse ortasına denk gelen ölüm bir milat olmasıyla filmdeki diğer olaylardan karşı çıkamayacağım kadar önemli. Kı- zlarının ölümü sonrası çiftin arası birbirini suçlayacak kadar bozuluyor fakat ölümle gelen kırılma anının bu denli şiddetli olmasının sebebini iki bireyin dünyaya bakışının 20

Kardelen farklılığı olduğunu söyleyebiliriz. Annenin tepkisi çok daha histerikken baba üzüntüsünden normal hayatına dönmeye çalışarak kaçıyor. Anne huzurunu manevi şekilde bulmaya çalışıyor -burada yoğun bir ibadet anlatısından değil eşine kıyasla manevi unsurlar kullanmasından bahsediyorum-, baba bir inancının olmadığını film boyunca belirtmiş biri olarak ölüme nesnel bir gerçek olarak yaklaşmaya çabalıyor. Bir yerde bu farklılıklar net bir şekilde çarpışıyor. Baba, kızının ölümü karşısında hissettiği öfkeyi, dini veya ruhani görüşlerini günlük yaşamın akışına dahil eden in- sanlardan başlayarak bütün inançlı kişilere yöneltiyor ve eşini de bu gruba dahil ederek yüzüne haykırıyor. Temposu yavaş, olayların basit ve net olduğu bir kurguda şaşırtıcı şekilde fikirsel bir twistle karşılaşıyoruz. Film boyunca bütün fevrilikleri gösteren Elise’i acısını kendi içinde iste- diği şekilde yaşama haklı talebinde görürken filmdeki en heybetli karakter olan Didier’i sesi en yüksek perdede, söyledikleri soğuk, nesnesel şeyler olsa da yıkıcı ve hararetli durumda görüyoruz. Tüm bunlara rağmen yönet- men ne kadını mağdur görüp yanında duruyor ne de ‘erkek ne kadar haklı’ diyerek onun isyanına destek çıkıyor. Yani ısrarla hiç ama hiçbir şey anlat- mıyor ve yarattığı bu puslu anlatıda bize istediğimiz şeyi düşünebilmemiz için bir alan açıyor. Eğer kış ayları etkisini yeni yeni göster- meye başlamışken kendinden bahset- tirebilecek bir dram filmi arıyorsanız, bunun yanında güzel oyunculuklar seyredebileceğiniz, Flemenkçe’nin farklı fonetiğiyle bir yanda Belçika atmos- ferini hissedebileceğiniz; uzun uzun açılışında, doğum gününde, cenazede ve kapanışta her sahneye etkiyen blue- grass dinleyebileceğiniz bir film izle- mek isterseniz Kırık Çember’i tavsiye edebilirim fakat benim gönlümden geçen tabi ki önce filmi izleyip, son- ra değerlendirmemi bir daha okuyup farklı düşündüğünüz konularda beni de aydınlatmanız olur. 21

ÇYDD GAZİOSMANPAŞA ŞUBESİ CÜZDANIMIZDAKİ PARALARI YOK EDEBİLECEK TEKNOLOJİ: KRİPTO PARA VE BLOKZİNCİR Yazar:Aylin Kurt Son zamanlarda haberlere konu olan, so- syal medyada oldukça sık karşılaştığımız iki kelime var: Kripto para ve Bitcoin. Bu ka- vramları duymayanınız yoktur. Duyuyoruz duymasına fakat ne anlama geliyorlar? İşte bu yazımızda tam da bunları konuşacağız. Bu kavramların ortaya çıkmasına önayak olan bir teknoloji var ve buna “blokzincir” deniyor. BLOKZİNCİR NEDİR? BITCOIN NEDİR? Blokzincir, kısaca tanımlamak gerekirse Bitcoin, 3 Ocak 2009’da kim olduğu yapılan her işlemle daha çok büyüyen ve krip- bilinmeyen kişi veya kişilerce icat edilmiş ilk tografi (şifre bilimi) kullanılarak güvenilir hale kripto para birimidir. Kurucusu Satoshi Nako- getirilmiş bir bilgi deposudur. Gerçekleştirilen moto olarak bilinmektedir ancak bu anonim her işlem, kriptografi kullanılarak şifreli bir ve sembolik bir isimdir. Satoshi Nakomoto şekilde bloklara yazılır ve bu blokların birleşm- olarak bilinen kişi veya kişiler, Bitcoin pro- esi ile blokzincirler meydana gelir. Bu blokzin- jesinin 9 sayfalık proje metnini yayımladıktan cirler, “ledger” denilen defterlere kaydedilir. Bu sonra ortadan kaybolmuştur. kayıt defterleri, yani “ledger”lar, açık kaynaklı Bitcoin’in arzı sınırlıdır. Bitcoin’den sadece 21 kodlardan oluşur ve sistemde yer alan her milyon adet üretilecektir ve Bitcoin üretiminin bilgisayarın ayrı bir kayıt defteri vardır. Yapılan 2140 yılında biteceği tahmin edilmektedir. her işlem, örneğin bir para gönderme işlemi, Bu kripto para, bazı tartışmaları da sistemdeki tüm kayıt defterlerine de eklenerek beraberinde getirmiştir. Bazıları bu teknolo- güncellenir ve dünyadaki herkes tarafından jinin ileride patlayıp birçok yatırımcıyı üzecek görüntülenebilir hale gelir. Blokzincir, öyle bir bir balon olduğunu düşünürken bazıları da teknolojidir ki hayatımızın her alanına uyarla- bunun gelecekte hepimizin hayatının bir nabilir. Para transferleri, ülke seçimleri, has- parçası olacak müthiş bir sistem olduğunu tane randevuları, tapu ve senet işlemleri gibi savunmaktadır. alanlarda gelecekte blokzincir teknolojisinin Peki, zaten asırlar önce halihazırda icat kullanılması oldukça olasıdır. Peki kripto para edilmiş olan para varken neden böyle bir ile blokzincirin nasıl bir ilişkisi var? Kripto para çeşidi ortaya çıkmıştır? para, bu blokzincir kavramını temel alarak Çünkü sahip olduğumuz sistemde bazı çalışan bir para çeşididir. İlk kripto para, “Bit- sorunlar bulunmaktadır. İlk kripto para çeşidi coin” adıyla bilinmektedir. olan Bitcoin de bu sıkıntıları çözmek amacıy- la ortaya çıkmıştır. Bitcoin ve diğer kripto paraların amaçları arasında; • parayı dijital hale getirmek, • parayı merkeziyetsizleştirmek vardır. 22

Kardelen Cüzdanlarımızda yer alan paralara “fiat para” denir ve bu fiat paralar herkesin bildiği üzere ülkelerin merkez bankalarınca piyasaya sürülür. Bu sebeple merkeziyetçi bir sisteme sahiptir. Örneğin, parayı başkalarına yollayabilmek için banka gibi bir aracıya ihtiyaç duyarız ve aynı zamanda bankalara transfer ücreti öderiz. Kripto paralar da insanları aracılara ihtiyaç duymaktan kurtararak bu merkeziyetleşmeyi önlemek ve komisyon ücretlerini olabildiğince düşürmek amacıyla oluşturulurlar. Peki eğer bir aracıya ihtiyaç duymuyorsak tüm bu para transferi işlemlerini kim yapıyor? Dijtal cüzdanı olan her kullanıcı, bir adet kendine özel ve bir adet herkese açık olmak üzere genel bir şifreye sahiptir. Bir kullanıcıdan diğerine yapılan her transfer ‘Hash’ adı verilen bir fonksiyonla bir şifreye dönüştürülüp bloklara yazılır. Bu para transferlerinin gerçekleşebilm- esi için de onay gerekir. İşte tam bu sırada madenciler devreye girer. Madenciler, bilgisa- yar donanımlarını kullanarak çok karışık matematik problemlerini çözer ve bu transferlerin gerçekleşmesini sağlar. Peki madenciler bunu neden yaparlar? Çünkü ortada bir ödül sistemi bulunmaktadır. Bu ödül sistemine göre madenciler onayladıkları her işlemde bir ödül kazanır, yani cüzdanlarına belli bir miktarda coin(para) gelir. İlk zamanlarda az sayıda madenci olduğundan ödüller yüksek miktar- dayken madenci sayısının gün geçtikçe artmasıyla bu madenciliğin yapılabilmesi için şu anda daha gelişmiş donanımlar gerekiyor ve ödüller de daha düşük miktarda oluyor. BLOKZİNCİRİN GÜVENİLİRLİĞİ Blokzincirin hacklenip paraların çalınabilmesi için sistemin %51’inin hacklenmesi gerekir ve bu neredeyse imkansızdır. Kullanıcılar, sahip oldukları özel anahtar ile yapılan transferi imzalarlar ve genel anahtar ile de işlem onaylanır. Özel anahtar başkalarının eline geçmedikçe paranız güvende kalır. Örneğin, Ali’nin Ayşe’ye para göndereceğini varsayalım. Ali, bu işlemi kimseyle paylaşmadığı özel anahtar ile dijital olarak imzalar ve genel anahtarı ile onaylar. Bu işlem Ali’nin dijital imzası, genel anahtarı ve zaman damgası gibi detayları içerecek bir şekilde kodlanır. Başka birinin bu işlemi hacklemesi için söz konusu bu paranın üretildiği ilk günden bu yana içinde bulunduğu tüm transfer işlemlerinin kodlarını tek tek çözmesi ve hepsini değiştirmesi gerekmektedir. Bu işlem oldukça komplekstir. İşte bu yüzden blokzincir oldukça güvenlidir. (*) 23

ÇYDD GAZİOSMANPAŞA ŞUBESİ BITCOIN DIŞINDAKİ KRİPTO PARALAR Bitcoin haricindeki tüm kripto paralara “altcoin”, yani “alternatif para” denir. Bitcoin’in ek- sikliklerini gören yazılımcılar, bu eksiklikleri gideren daha iyi projeler ortaya çıkararak Bitcoin’e alternatif olmaya çalışırlar. Altcoin’e örnek olarak Ethereum, Ripple vb. verilebilir ve piyasada binlerce altcoin vardır. KRİPTO PARALARIN FİYATLARI NEDEN YÜKSELİR? Her kripto para, bir proje metniyle piyasaya sürülür. Bitcoin de bahsi geçen altcoinler de bu şekilde ortaya çıkmıştır. “Xcoin” adında bir kripto paranın çıkarıldığını varsayalım. Xcoin bir proje metniyle yayın- lanır, projenin amacı anlatılır ve bu metne “Whitepaper” denir. Xcoin eğer sağlam, üretken, sürdürülebilir bir projeye sahipse bu, yatırımcıların dikkatini çeker. Güven veren bir projeye sahipse yatırım alır. Böylece yatırımlar arttıkça Xcoin’in değeri de artar. Bir coinin tanınırlığının artması da değerini artırır. Buna karşın, örneğin kripto paraların bazı ülkelerce yasaklanması değer kaybına sebep olur. NASIL YATIRIMCI OLABİLİRİM? Bu amaçla ortaya çıkmış çeşitli borsalar vardır. Bunu, internetten yaptığınız araştır- malarla bulabilirsiniz. Yatırım yapmadan önce, o borsanın güvenilirliğinden emin olmalısınız. Yoksa para kaybı yaşayabilirsniz. 24

Kardelen 3 SİHİRLİ KELİME: “YATIRIM TAVSİYESİ DEĞİLDİR (YTD)” Sosyal medyada bu kelimeleri görmüşsünüzdür. İnsanların bu ifadeyi kullan- malarının sebebi, yatırım tavsiyesi vermenin yasal olmamasıdır. Çünkü yatırım tavsiyesi vermek bazı dolandırıcılıklara sebep olabilir. Dolandırıcılık amacıyla ortaya çıkarılan coinler de bulunmaktadır. Bu tür paralardan uzak durabilmenin en iyi yolu, yeterince iyi araştırma yapmaktır. Ayrıca, yatırım yapmadan önce bu işin inceliklerini öğrendiğinizden emin olmalısınız. Başkalarından tavsiye alarak yaptığınız yatırım- lar para kaybına sebep olabilir. Yatırım strate- jilerini öğrenerek kendi stratejinizi kendiniz belirlemelisiniz. Proje metinlerini inceleyerek güvendiğiniz kripto paralara yatırım yapmak ve grafikleri analiz edebilmek yatırım yapmanın en önemli noktalarıdır. Bu yazımızda blokzincirin temel man- tığından ve kripto paraların ne olduğundan bah- settik. Gelecekte kripto paraların hayatımızın her alanında yer alması olasılıklar arasında bu- lunuyor. Bu inovasyon ya ileride kullanılmayarak sönüp gidecek ya da hayatımızın bir parçası olarak cüzdanımızda taşıdığımız paraları tarihe gömecek. Bunu hepimiz zamanla göreceğiz. 25

ÇYDD GAZİOSMANPAŞA ŞUBESİ BİLİM KÖŞESİ Merhaba, ben Mert Gürlek. Bana ayrılan bu köşede her sayıda birlikte olacağız. Bu köşede asparagas bilgileri birlikte düşüneceğiz, doğrusunu farklı bakış açıları ile bulmaya çalışacağız ve ufaktan bilim dünyasını takip etmeye çalışacağız. “Dünya’nın Güneş etrafındaki yörüngesi bir santim dahi değişirse sıcak- lık yüksek derecede değişir ve Dünya yaşanacak bir yer olmaktan çıkar.” Bu ve buna benzer sözleri duymuşsunuzdur illaki. Genelde inançlı kimse- ler tarafından söylenen bu sözler, evrenin ve Güneş sisteminin mutlak ve değişmeyen bir düzeni olduğunu söyler. Bu düzeni de sağlayan ve koruyan mutlak bir kudretin olduğunu söyleyerek olayı Tanrı’ya bağlarlar. Aslında mutlak düzen teorisi doğru olsa Tanrı’ya ulaşmak adına mantıklı bir ar- güman olabilirdi. Fakat evrende bulunan tek düzen, düzensiz olmasıdır. Evren bize sığ zeminden baktığımızda çok düzenli görünebiliyor çünkü bizim yaşam süremiz hatta tüm insanlığın varlığı o kadar kısa ki evrende gerçekleşen değişimleri gözlemleyebilecek kadar var olamıyoruz. İnsanlık son yapılan araştırmalara göre yaklaşık 300 bin yıldır var. Dünya’nın yaşı yaklaşık 4,4 milyar, Güneş sistemi 4,57 milyar, içinde bulunduğumuz Sa- manyolu galaksisi 13,35 milyar ve evrenin yaşı ise 13,8 milyar yıl. Peki bu yazıyı okuyan en yaşlı kişi kaç yaşındadır? Hadi sizi 120 yaşında olağanüstü dinç ve zinde biri olarak düşünelim. Sizi bu denli yaşlı göstersek bile ara- da yüz milyonlarca kat fark var. Bizler bir arının tek bir kanat çırpma süresinde arıyı yemeye çalışan bir kurbağanın dilini fırlatışını gözlemliyoruz ve o kadar kısa sürede o dil çok çok az yol aldığı için bunu fark edemiyor, hareketi algılayamıyor ve bu hareketsizliği olağanüstü bir durummuş gibi gösterip sanki o dili birisi bilinçli durdurmuş gibi düşünüyoruz. Evrene geri dönersek, evren Big Bang Teorisi’ne göre başlangıçta tek bir nokta iken bir anda patlamış ve genişlemeye başlamıştır. Yapılan araştırmalara göre evrenin genişleme hızı belli dönemler değişse de evren daima genişliyor. Evren genişlediği için gezegenler arasındaki uzaklık da sürekli değişiyor. Üstelik Dünya’nın yörüngesi düzgün bir yuvarlak değil bir elips şeklindedir. Bu yüzden Dünya ile Güneş arasındaki mesafe değişkenlik gösterir. Hatta 26

Kardelen ve hatta kış aylarında Dünya Güneş’e yakın iken yaz aylarında uzak konum- dadır. Şimdi haklı olarak diyeceksiniz ki ‘Sıcaklık farkı nasıl oluşuyor?’. Sı- caklık farkı ‘’bakı’’ etkisi denilen bir durumdan oluşuyor. Bakı etkisi kısaca Güneş ışınlarının Dünya’ya geliş açısıdır. Kış aylarında Güney yarım küreye açı nedeniyle daha fazla Güneş ışını gelirken yaz aylarında ise Kuzey yarım küreye yani bizim bulunduğumuz yarım küreye daha fazla Güneş ışını ge- lir. Bu durum sıcaklığın değişmesinde en büyük rol sahibidir. Sonuç olarak Güneş ile Dünya arasındaki mesafe yıl içerisinde binlerce kilometre değişme- sine rağmen asıl sıcaklık değişimi bakı etkisinden kaynaklanır. Veee bu bilgi- yi asparagasladık. Durumumuza evren ölçeğinde bakarsak inanılmaz bir kaosun, fırtınanın içinde yer alan büyük bir sahildeki tek bir kum tanesinin üzerinde bulunan atomik canlılar olduğumuzu görürüz. Siz o kum tanesinin üstündeyken fırtı- na hakkında ne kadar bilgisizseniz sizinle konuşan herkes de sizin kadar bilgisizdir, buna ben de dahilim. Sorgulayın, çalıştırın saksıyı, daha fazlasını isteyin, merak edin, öğrenin, başkalarının doğrularına aldanmayın, gerçeğin peşinde olun. Yazıya sevdiğim bir bilim adamının sevdiğim bir sözü ile veda etmek istiyorum. ‘’Bilimin tek istediği, kullanılmış otomobil alırken ya da TV reklamlarından gördüğümüz ağrı kesicilerin kalitesini denerken gösterdiğimiz kuşkuculuğu diğer konularda da kullanmak. ‘’ -Carl Sagan 27

ÇYDD GAZİOSMANPAŞA ŞUBESİ Sevgili Çocukluğum Küçük Şüheda; birazdan yüreğimin pürüzüyle nasır tutmuş parmaklarımdan dö- külen yazılar sana, senin gibi olan tüm çocuklara, geçmişinin ateşiyle ruhu kül tutmuş her kadına ithaf edildi. - Kırık bir aynadan yansıyan geçmiş, geçmemiş olmanın sancısıyla yansırken bugü- nüme geleceğimi kurtarabilmek artık imkansızdı. Ruhumu lime lime ederek beni gerçekliğin içinden bilinmez diyarlara acımasızca sürükleyen geçmişim, bir canavar gibi dikiliyordu karşımda. Gölgesi, geleceğimin katiliydi. Sevgili çocukluğum, Şu an nerede olduğunu biliyorum. Korktuğunu, minik kalbinin korkuyla çırpındığı- nı, ağlamamak için kendini susturmaya çalıştığını biliyorum. Rutubet kokusundan bir an olsun arınmayan o küçük odada, duvarla dolap ara- sında kalan o dar boşluğa girmiş olduğunu, avuç içlerini kulaklarına bastırdığını biliyorum. Seni tanıyorum. Baban, anneni öldüresiye dövdüğü her gece hızını alamayıp sana da vuruyor. Acı- tıyor seni, biliyorum. Minicik bedenin aldığı darbeler karşısında un ufak oluyor; henüz nefret dışında hiçbir duygu aşılanmamış yüreğin ise acıyla büzüşüyor, biliyorum. Seni hatırlıyorum. Erkek olmadığın için seni sevmeyen bir baban, erkek doğurmadığı için artık iki katı daha fazla dayak yiyen bir annen olduğunu biliyorum. Annen senden buna rağmen nefret etmiyor ama sevemiyor da, baban buna engel oluyor. Şimdi yanına gelsem, bir kere bile tarak yüzü görmemiş saçlarını okşasam ne hisse- dersin? 28

Kardelen Sürekli darbe görmekten ezilmiş, artık iyileşemeyen yaralarını öpsem huzur bulur musun? Seni duyuyorum. İçinde biriken çığlıklarını duyuyorum. Baban saçlarını her çektiğinde ona yalvaran, annene ağlamaması için fısıldayan sesini duyuyorum. Özür dilerim senden. Birkaç yıl sonra baban annenin nefesini kesecek. O kesilen nefes senin yüreğine batacak. Sen öyle bir sakat kalacaksın ki hayata, bir daha ayağa kalkamayacaksın. Çok özür dilerim senden. Göreceksin, güzel çocuk. Anneni kanların içinde göreceksin. Baban ona rağmen durmayacak, buna hazır ol. Sen için çekilmiş gibi öylece durduğun için kalan hırsı- nı senden çıkaracak. Saçların kopacak tel tel, acıyacak tenin ama en çok da kalbin sızlayacak. Baban geri çekildiğinde sen nefes alamayacak kadar acı içinde olacaksın. Dakika- lar önce çığlıkların yükseldiği salonda artık çıt çıkmayacak. Açamadığın göz ka- paklarını zorlayacaksın anneni görebilmek için. Soğuk beyaz fayansın üzeri sizin yaralarınızla boyanacak. Onca acının içinde minik bedenini sürükleyeceksin anne- nin yanına. Acı seni evlat edinecek çocukluğum. Sen o gece hem öksüz hem yetim kalacaksın ve acı, seni yalnız bırakmayan tek gerçek olacak hayatında. Seni görüyorum. Babanın ayaklarının altında ezilmiş parmaklarını annene uzatıyorsun. Dokunmak için, canı acımasın diye yara almamış bir yer arıyorsun ama bulamıyorsun. Annen o kadar yaralanmış ki dokunacak bir yer bulamıyorsun. Duyuyorum seni. “Anne,” diyorsun. Babanın gittiğini söylüyorsun. Artık uyanması gerektiğini fısıl- dıyorsun annene. 29

ÇYDD GAZİOSMANPAŞA ŞUBESİ Üzgünüm çocuk. Annen bir daha asla açmayacak gözlerini. Bu anneni son görü- şün. Zaman kavramını yitireceksin, gece yerini gündüze bırakacak, sen anneni bıraka- mayacaksın. Sen bilmiyorsun ama sizin yokluğunuzu anlayan üst komşunuz sayesinde üç gü- nün sonunda bulacaklar sizi. Birileri gelecek evinize, koparacaklar seni annenden, onu bir daha göremeyeceksin. Ne olduğunu soracaklar sana, konuşamayacaksın. O günden sonra da bir daha ağlamayacaksın. Kalbini hissediyorum. Babanın tek bir sevgi kırıntısını hissetmek için çırpınıp duran o minik, temiz, saf kalbini hissediyorum. Beni affet güzel çocuk. Sana bunları ben söylüyorum çünkü başka hiç kimse sana anlatmayacak. Seni uyarmayacak, sizi korumayacak. Sana kimse sahip çıkmayacak. Babanı bulacaklar, bir daha sana zarar veremeyece- ğini söyleyecekler ama en büyük zararı zaten vermiş olduğunu asla bilemeyecekler. Seni bir yere gönderecekler. Ev gibi gelecek sana ilk başta ama hayır, çocukluğum, ev olamayacak kadar korkunç bir yer orası. En çok ben özür dilerim senden güzel çocuk. Seni koruyamadığım için beni affet. Sana ev dedikleri tımarhane dışarıdan bakıldığında çok güzel görünecek gözüne. Senin yaşlarında birçok çocuk da olacak orada, hepsinin kaderi en az senin kadar yaralı. Seni oraya bırakan insanların o küçük bedenini emanet ettiği bir amca göreceksin. Seni koruyacağını söyleyecekler, seni orada bırakıp gidecekler ve bir daha gelmeye- cekler. Üzgünüm çocukluğum, o adam seni korumayacak. Acını anlıyorum. Yüreğini paramparça edecekler, her gece kabuslarla dolu saniyeler yerini dakikalara bırakacak, o dakikalar ise yıllarca sürecek. 30

Kardelen Özür dilerim çocukluğum, konuşamadığın için herkes iyi olduğunu düşünecek ama hiç kimse parçalanmış yüreğini görmeyecek. Ama biliyor musun, kurtulacaksın. Öyle bir gün gelecek ki konuşacaksın. Bağıracaksın ve o bağırış seni kurtaracak. Günlerce hastane koridorlarında dirsek çürüteceksin o küçücük bedeninle ama eninde sonunda duyacaklar seni. Anlayacaklar. Kurtulacağız çocukluğum. Biz kurtulacağız. Onca acı yüreğimize oturacak, yıllar geçtikçe etkisi artacak, çoğalacak ama bitecek. Biliyorum, çok canın yandı ama sana söz veriyorum, geçecek. Seni götürdükleri evdeki kadına güven. O kadının yanındaki adamdan korkma. Onlar sana zarar vermeyecek. Belki de bu hayatta sana annen haricinde zarar ver- meyecek tek insan onlar. Sürekli karışık halde duran saçlarını tarayacak o kadın, seni elleriyle giydirecek. Hiçbir zaman iyileşmeyeceğini düşündüğün yaralarına merhem sürecek, onları sev- giyle iyileştirecek. Öz babanın yapamadığını yapacak o adam. Sana bir kere bile sesini yükseltmeden, seni incitecek hiçbir şey yapmadan sevecek seni. Ruhunu iyileştirecek. Konuşmayı, yazmayı, okumayı, gülmeyi ve yaşamayı öğretecekler sana. Güven o insanlara çocukluğum. Güven çünkü tutunacak başka dalımız yok. Yıllar geçecek, büyüyeceksin. O insanlarla yeniden hayata tutunacaksın ama hazır ol, baban çıkacak karşına. Adaletin gücü babanı senden uzak tutmaya yetmeyecek. Baban, var dedikleri o adalet sayesinde “iyi hal” indirimi alacak ve annenle sana yaşattığı her şeye rağmen özgür kalacak. Özür dilerim çocukluğum, adalet senin mutluluğunu istemeyecek. Adalet, seni ba- bana kurban verecek. 31

ÇYDD GAZİOSMANPAŞA ŞUBESİ Gelecek karşına, tam alnına bir silah doğrultacak ve gözlerinin içine bakarak yarım bıraktığı işini tamamlamaya geldiğini söyleyecek. O silahı doğrultmadan önce daha yeni kapanmaya yüz tutmuş ne kadar yaran var- sa hepsini kanatacak, canını öyle bir yerden yakacak ki ölmüş olmayı dileyeceksin. Kendi öz baban sana öyle şeyler yapacak ki çocukluğum, seni öldürmesi için ona yalvaracaksın ama olmayacak. Ölmeyeceğiz. O adam kurtaracak seni. Adaletin bizi kurban verdiği öz babamızın elinden o adam kurtaracak bizi. Geç olacak, her şey çoktan olup bitmiş olacak ama yine de ölüme kavuşmadan kur- tulacaksın. Babanı yeniden götürecekler ve önceden olduğu gibi yine bir daha sana zarar vere- meyeceğini söyleyecekler, inanmak isteyeceksin ama adalete olan güvenini bir daha kazanamayacaksın. O adam seni götürecek, yıllarca sana annelik etmiş kadının yanına götürecek, seni yine ilk onları gördüğün zamanki gibi iyileştirecekler. Özür dilerim çocukluğum. Bu sefer çok zor olacak. Babanın ruhunda açtığı yaralar hiç kapanmayacak. O acılarla birlikte biraz daha büyüyeceksin, yıllar geçecek, hiçbir zaman güvenme- diğin adaleti sağlayabilmek için o adaletin elçisi olacaksın. Kendi öz babana karşı duracak, onu savunan hiç kimse yokken sen hem bizi hem de annemizi savunacaksın. Adalete hesap soracaksın. Yıllarca bizi görmedikleri ve annemizin bizden kopmasına sebep oldukları için, ona “iyi hal” adı altında özgürlük tanıyıp bizim ruhumuzu kurban ettikleri için, onu adam yerine koyup bizi insan yerine koymadıkları için... 32

Kardelen Ünzile, Münevver, Özgecan, Şule, Emine, Ceren, Pınar... Daha nice ismi tek tek haykıracak ve adaletin önünde onların canının hesabını soracaksın. Büyüyeceğiz çocukluğum. Annen gibi birçok kadın hayatını kaybedecek ama biz büyüyeceğiz. Bizim gibi birçok çocuk bazen kendi öz ailesinden bazen de hiç tanımadığı biri tarafından tacize uğrayacak ama biz yine de büyüyeceğiz. Her şeye rağmen o kadar güçlü duracağız ki ayakta, adalet önümüzde diz çökecek. Baban öyle bir ceza alacak ki aldığı cezanın üstünden yıl geçmeden canına kıya- cak. İnan bana Şüheda. Biz çok acı göreceğiz. Birçok kadına sarılacak, kendi yaralarımızı onlarla saraca- ğız. Biz çok çocuk göreceğiz, kendi çocukluğumuzu onlarla kurtaracağız. SEMANUR BAL Ondokuz Mayıs Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü 33

ÇYDD GAZİOSMANPAŞA ŞUBESİ Özgür ÇİÇEK Polisiye birçok kişinin ilgisini çek- en bir türdür. kurgu ürünleri olsalar da içlerindeki doneler gerçek ha- yatın birçok noktasında kullanıl- maktadır. Kendi içlerinde de bir- birinden ayrılan birçok tarzı içinde barındıran polisiye dizilerden bu yazımızda kullanacaklarımızı be- lirlerken bu tarzlar içinden bilimsel temelli disiplinleri merkezine alan- lar içerisinden bir seçme yapmak istedik. Uzun kış gecelerinde bol bölümleriyle uzun birer marato- Hazırsanız Başlayalım: Criminal Minds: Criminal Minds; 2005 yılında yayınlanmaya başlanan Amerikan yapımı bir polisiye dizidir. Dizi 15. sezonuyla 2020 yılında final yaptı. Suçların profilleme yöntemiyle çözüldüğü Amerikan yapımı dizi farklı bakış açısı kazan- mak isteyen polisiye meraklıları için güzel bir tercih olacaktır. Psikoloji, sosyoloji, kriminoloji gibi birçok disiplinin harmanlanmasıyla ve her bölümde çözdükleri ilginç olaylarıyla listemize girmeyi fazlasıyla hak eden Criminal Minds başta suçla doğrudan ilgili lisans bölümlerinde okuyan öğrenciler olmak üzere tüm polisiye meraklılarının zevkle izleyecekleri bir yapımdır. Dizi uzun yıllar Türkiye’de de TRT ekranlarında yayınlanmıştır. IMDb puanı 8,1’dir. 34

Kardelen Lie to Me: 2009-2011 yılları arasında yayınlanan konusunu aynı adlı kitabın yazarı Poul Ekman’dan alan Amerikan yapımı dizi beden dili çözümlenmesi yöntemiyle suçla nasıl mücadele edilebileceğine güzel bir örnek oluşturmaktadır. Özellikle mikro ifadelerin çözümlenmesinin kritik durumlarda ne kadar etkili olduğunu görmek sizleri şaşırtacaktır. Diziyi bitird- iğinizde alanında uzman bir psikolog olan Poul Ekman’ın kitaplarını da oku- mak isteyeceksiniz. IMDb puanı 8,0’dir. Bones: Antropoloji denildiğinde aklınıza sadece akademik çalışmalar geliyorsa bu diziyi izlemek fikrinizi kökten sarsacaktır. 2005-2017 yılları arasında yayınlanan Amerikan yapımı dizi Bones dünyaca ünlü bir antropolog ve kitap yazarı olan Dr. Temperance Brennan adlı karak- teriyle klasik akademi boyutunun çok üzerinde bir şekilde antropolojiyi suç- la mücadelede kullanıyor. Ayrıca dizi içerisinde kullanılan hologram tekniği de bilim kurgu yapıtlarının bilimsel yön- temlere ilham kaynağı olmasına güzel bir örnek. Bones dizisini izlemek istey- enler Amazon Prime üzerinden izleye- bilirler. IMDb puanı 7,8’dir. 35

ÇYDD GAZİOSMANPAŞA ŞUBESİ HUZUR ÜLKESİ Dünyamız o kadar kötülüklerle boğuşan bir yer haline geldi ki daha iyi bir dünya için daha iyi bir toplum yetiştirmek mümkün değil mi diye düşünmemek imkânsız sa- yılır. Benim de ister istemez üzerinde çok durduğum, en çok düşündüğüm konulardan biri haline geldi. Muhtemelen çoğunluğun da yaptığı gibi ben de küçük yaşlardan beri -en azından kendimi tatmin etmek, imkânsız olmadığını kanıtlamak için- toplumsal huzuru ve refah seviyesi yüksek bir toplum oluşturmanın yollarını düşünmeye başladım. Hâlâ ütopyamın eksikleri olduğunu ve hayatımın sonlarındaki ütopyamın bile eksikleri olacağını biliyorum çünkü her zaman daha iyisi olabilir. Ancak şu an o kadar berbat bir haldeyiz ki ütopyamın bu durumdan binlerce kat daha iyi olacağı kesin. Benim bile aklıma gelen ufak çözümlerin devlet yöneticilerinin aklına gelmemesi imkânsız tabii ki ancak bu dünyada herkes menfaatlerini korumak zorunda. Benim dünyamda buna gerek yok. Öncelikle mutlu ve huzurlu bir toplumda suç oranının azalacağı psikolojik bir ger- çek. Hayatından memnun olan insanlar başkalarının hayatına müdahale edip rahatsız etmeyecektir. Mutluluk ve huzur ise ilk olarak ailede başlar. Herkesin hem birbirle- rini hem de kendilerini sevdiği bir ailede yetişen bir birey, birbirinden nefret eden insanlarla dolu bir ailede büyüyen bir bireyden çok daha huzurlu ve mutlu olacaktır. Çözüm olarak da evlilik testlerinin mutlaka uygulanması gerektiğini düşünüyorum. Evlenmeden önce evlenme hazırlığı yapan her bireye evlenmeye hazır olup olmadığı- nı ve evlenmek istediği kişiyi gerçekten sevip sevmediğini belirleyecek bir psikolojik test zorunlu kılınırsa toplumdaki aile ve nüfus sayısı düşecek ancak toplum çok daha huzurlu olacaktır. Gerçekten birbirini seven, birbirine bağlı çiftler hayata daha pozitif, kendini gerçekleştirebilecek bireyler getireceklerdir. Ancak çocuk yapma konusunun evlilikten çok ayrı bir konu olduğunu düşünüyorum. Çocuk isteyen her çifte pedago- jik eğitim verilip sonunda onlara da test zorunluluğu gelirse bilinçli bireyler çok daha bilinçli, mutlu, psikolojik açıdan sağlıklı, suça eğilimi olmayan, kendini gerçekleştire- bilen bireyler yetiştirebilirler. Nesiller geçtikçe dünya çok daha huzurlu bir yere döne- cektir. Ancak tabii ki hem çocuk sahibi olma yeterliliğini sağlamak hem de huzurlu bir toplum inşa etmek için sadece bunlar yeterli değil. Ekonominin kötü olduğu bir yerde hem suça eğilim artar hem de huzur kalmaz. İyi bir ekonomi için öncelikle iyi bir eğitim sistemi, sonucunda da nitelikli bireyler gereki- yor. Bir insanın işinde nitelikli ve başarılı olabilmesi için ilk olarak işini sevmesi gere- kir. İşini seven bir birey zaten kendini geliştirmek isteyecektir. Bunu başarabilmek için ise erken yaşta çocukların yeteneğini keşfedip ona göre eğitmek, sevmeyecekleri mes- lekleri yapmalarını engellemek çok önemli. İyi bir ekonominin temeli iyi ve doğru eği- timden gelir. Nitelikli bireylerin çalışması sonucu ortaya çıkacak ürünlerin hem maddi hem manevi açıdan değerli olmaması imkânsız. Ayrıca nitelikli insanlardan daha fazla verim alınabilmesi için de sosyal hayatlarının olması, gün içinde işleri dışında aktivite- lere vakit ayırabilmeleri ve eğlenebilmeleri çok önemli. İşini seven bir toplumun gün- de 8 saatini işine ayırması yeterli olacaktır. Böylece Antik Yunan’da olduğu gibi sanata ve bilime vakit ayırabilir, toplumun daha çok gelişmesini sağlayabilirler. 36

Kardelen Toplumun gelişmesini engelleyecek bir diğer faktör de dinin sürekli ön planda olmasıdır. Eğer insanlar din konusunda özgür bırakılır ancak herkesin dinini kendine saklaması istenirse insanların dinleri yüzünden dışlanmaları ve din kavgaları azalır. Zaten bu durum herhangi bir dine karşı değildir, dinler insan ve tanrı arasındadır. Böylece dini kullanıp toplumu kandırmak da imkânsız hale gelir, daha adil bir düzen oluşur. Adil demişken adaletin olmadığı bir toplumda huzur söz konusu bile olamaz. Ger- çek adaletin sağlanması için ise hakimlerin her şeyi yanılmadan bilmesi gerekiyor. Bana göre adalet için şahitler çok da bir şey ifade etmiyor çünkü yalan söylemedikle- rine asla emin olamazsınız. Her olayın tam olarak doğrusunu, nasıl yaşandığını bilme- den gerçek adalet imkânsız. Bunun için devletin aklınıza gelebilecek her yere kamera koyma yetkisinin olması gerektiğini düşünüyorum. Hatta kameralardan sorumlu bir meslek bile olmalı. Suçlu olmayan biri sürekli izlenmekten çekinmeyecektir, tabii ki devletine güvendiği takdirde. Fakat devlet işlerinin çok şeffaf ve demokratik yürütül- mesiyle birlikte devlete güvenmeyecek bir durum olduğunu düşünmüyorum. Devlet yöneticileri geleceği planlarken yaşlılardan değil geleceği yaşayacak gençler- den fikir almalılar ki gelecek nesil onları suçlamasın, kendi istedikleri hayatı yaşaya- bilsinler. Örneğin olabildiğince yenilenebilir enerji sistemlerini arttırmak gibi geleceği koruyacak çevreci önlemler alınırsa gençlerin içi daha rahat olacaktır. Böylece tüken- mek üzere olan kaynakların değerinin artması problemi de çözülmüş olur. Şimdi en önemli yere geldik, bütün bu huzurun ve düzenin korunmasına. Böyle bir sistem sağlanırsa bunu bozabilecek tek durum psikolojisi bozuk insanlar olacaktır. Toplumun huzurunu korumak için düzenli aralıklarla sağlık kontrolü yap- tırmanın yaygınlaşması, psikolojik kontrol yaptırmanın ise zorunlu olması gerekir. Çünkü bedensel sağlık sadece bireyin kendisini etkiler ancak psikolojik sağlık bireyin çevresini de etkiler, toplumsal anlamda bakıldığında psikolojik sağlık daha önemlidir. Huzurlu bir toplum inşa etmenin bu kadar kolay olması ‘yöneticiler bunu gerçekten istiyor mu’ sorusunu da beraberinde getiriyor. Daha çok düşünüp daha güzel çözümler bulacağımız, en önemlisi de bunları hayata geçirebileceğimiz bir gelecek hayal ediyo- rum. Sanırım ütopyamın en imkânsız kısmı da bu. Yağmur Gürlek Bahçelievler Cumhuriyet Lisesi 11. sınıf 37

ÇYDD GAZİOSMANPAŞA ŞUBESİ KÜRESELLEŞMENİN ETKİSİ İLE GELENEKSEL KÜLTÜRDEN KAPİTALİST SERMAYE BİRİMİNE GEÇİŞ Yazar: Ad. Ast. Pınar Çağan Özet sıkça karşılaştığımız gibi insanlar bu- luşmalarda bir araya gelmek için “Oturup Bu çalışmada, Etiyopya dağlarında bir kahve içelim” ya da “Sana bir kahve bir keçi çobanı tarafından keşfedilen ısmarlayayım” gibi söylemlerde bulunar- kahvenin hikayesinin mevcut anlamda ak buluşmalarını amacının ötesinde bir büyük şirketlerin tekeline uzanan bir sebebe bağlamaya başlamışlardır. Peki sermaye unsuru haline gelmesi incelen- sıkça karşılaştığımız bu söylemler ve miştir. Kültürümüzde kız istemelerdeki kahve kültürü bu boyuta nasıl ulaşmıştır? Türk kahvesinden bugünkü anlamdaki Kahve nasıl küresel bir boyut kazanmış küresel kahve zincirlerine ve daha önce ve bir sektör haline gelmeyi başarmıştır? sahip olmadığımız kahve anlayışına nasıl Günümüze kadar uzanan bu süreç nasıl gelindiğinin serüvenine vurgu yapılmak gerçekleşmiştir? Kahve kelime kökeni istenmiştir. Makalede bu siyah içeceğin olarak Arapça “Kahwa”dan gelmektedir. doğuda bulunmasına rağmen batılı güçler Kahwa, Habeşistan sınırlarında kahve tarafından nasıl sömürüldüğü ve kapitalist yetiştirilen bir bölgenin adıdır. Kahveye bir metaya dönüştürüldüğü sorusuna yanıt Fransızlar ‘cafe’, İngilizler ‘coffee’, Al- bulmak hedeflenmiştir. manlar ‘kaffee’, Macarlar ‘kave’, Türkler ‘kahve’, Yunanlar ‘kafes’ adını vermiştir. Anahtar kelimeler: Osmanlı Kah- Dillerde böylesine değişiklik göstermes- vesi, Kahve, Sömürge, Avrupa, Kahvenin ine rağmen kahve toplum açısından çok Doğuşu fazla ortak yön barındırma özelliğine de sahiptir. Beslenme, bir kişinin yaşamsal GİRİŞ: ihtiyacı olmasının yanında insanlığın göçebelik ve yerleşik hayata geçiş süre- Gündelik hayatımıza yakın tari- ciyle farklı malzeme, teknik, dönemsel hlerde yerleşmiş olan kahve kültürü şim- iktidar ilişkileri, cinsiyet motifleri, sınıf- dilerde hayatımızın en önemli parçasını sal, dinsel ve ırksal vb. algıları bünye- oluşturmaktadır. Hatta öyle ki kahve sinde toplamış bir olgudur. Bu sebeple dilimizde atasözlerine dahi konu olacak beslenme sadece fizyolojik bir aktivite ol- kadar hayatımızın içinden bir konu- maktan çok, içinde ayrışmaları ve birlik- dur. Kahve günümüzde bir ihtiyaç ol- telikleri barındıran, kolektif sebep-sonuç manın yanı sıra işlevsel ve kültürel bir ilişkilerini açığa çıkaran bir eylemdir. Bu hale gelmiştir. “Türk toplumu içinde sebeple de bu sektör yaşamsal faaliyetler- sohbetlerin çeşnisi kahvedir. Bu durum in gerçekleştirme alanı gibi görülerek bir sadece kıraathanelerde değil, tüm dost kültür alt dalı oluşturmayı kaçınılmaz sohbetlerinde ve ilişkilerinde geçerlidir. kılmıştır. Başlarda yerel bir ürün halinde Dolayısıyla çaysız ve kahvesiz sohbetler olan kahve, zaman içerisinde sermaye yarım kalmakta, dostluklar pekişmemek- ve kapitalizm rüzgarına kapılarak bu tedir. Bu etkinin bir sonucu olarak da bir günlerde artık küresel bir olgu olmuş- fincan kahvenin hatırına kırk yıl ömür tur ve büyük zincirlerin kaynağı haline biçilmiştir.” (Yağbasan ve Ustakara, 2008: gelmiştir. Bu küresel kahve anlayışının 234). Buna benzer olarak bugünlerde kah- günümüzdeki en belirgin örneği Star- venin dilimizdeki yeri ile ilgili şöyle de bucks olarak görülebilir çünkü insanlar bir işlevi bulunur ki insanlar bir araya bu gibi küresel zincirleri satın alacakları gelmek için kahveyi bir neden olarak ürüne ihtiyaç duymalarının yanı sıra o görür hale gelmişlerdir. Günlük hayatta ürünü o küresel zincirden satın almaya 38

Kardelen ihtiyaç duymaktadır. Yani burada aracın piyasaların genişlemesine kabaca denk amacın ötesine geçtiği bir durum söz düşen bir patlama-. Piyasalar ve sömürgeci- konusudur. Çünkü bu durum kimi zam- lik maceraları içerisinde oluşmaya başlayan an insanların belirli bir kültür düzeyine şey tabii ki kapitalizmdi. Ancak kapital- eriştiği mesajını verirken kimi zaman izm 1500’lerde oldukça küçük bir çocuktu. da toplumda bir statü göstergesi haline Aslında, piyasaların ortaya çıkışı kapital- gelmektedir. Bu, bugünlerde her ne ka- izmin ortaya çıkışının çok daha öncesine dar Starbucks örneği ile kendini gösterse gider. de tarihi zamanlarda da durum bundan Kahve, ticaretin kürenin her yerine doğru farklı değildi. Örneğin kahvenin tarihine genişlemesine eşlik eden çok sayıdaki yeni dair bilinen en eski el yazması, 1588 tar- ve heyecan verici ithal mallardan sadece ihli Şeyh Abdülkadir’e ait bir eser. Bura- birisiydi. İspanya, Meksika’dan gelen da ‘Kahve avamın altınıdır. Altın gibi, mısır ve çikolata ithalatına hâkim olurken insana kendini zengin ve asil hissettirir.’ İngiltere Krallığı ise Hindistan, Seylan ve demektedir. Bu da bizlere kahvenin besin Çin’den metropole çay getirmek için şirket- sektörünün bir ürünü olmasının yanı sıra lere imtiyaz verdi. İleride Portekiz, Alman bir statü alanının da temsilcisi olduğunu ve İngiliz askerî işgalleriyle karşılaşacak göstermektedir. İşte tüm bu bahsedilen olan Umman Sultanlığı, Savahili kıyı şehri ekonomik, sosyal, küresel sebepler kah- Zanzibar’ın hinterlantını çokça talep edilen veyi araştırılmaya değer bir konu haline baharatların üretimine yönelmiş devasa bir gitmiştir. Bu makale kahvenin ortaya köle plantasyonuna dönüştürdü. Bu arada çıkışı ve tarihsel süreçleri, farklı coğrafy- İtalya ve Fransa, Akdeniz gemicilik yolları- alardaki kahvelerin teknikleri ve nasıl na olan yakınlıklarını Avrupa genelindeki küresel hale geldikleri, küresel kahve kahve ticaretinin denetimini sağlamak zincirlerini ve kahve endüstrisinin küre- amacıyla kendi lehlerine kullandılar. Fe- sel piyasadaki yerini açıklamak amacı ile lemenk İmparatorluğu, baharatlar ve kah- hazırlanmış bulunmaktadır. vede bugünkü endüstriyel-ölçekteki meta üretimlerini kuvvetlendirmek amacıyla Makalenin başında da sözünü ettiğimiz Sumatra ve Java’da zorunlu emek kullandı. Habeşistan’ın dağlarının eteklerindeki 19. yüzyıla gelindiğinde kahve, sömürge- keçi çobanının bulduğu bu eşsiz çekird- ciliğin emeği zorlaması, toprak kullanımı, eğin kokusunu burnuna çeken Sufiler bu kaynak çekilmesi ve meta ticareti sistem- çekirdeğin bir gün küresel bir güç haline inin içine kök salmış bir meta olmuştu. gelip kapitalizmin ticari malzemelerinden Kahve sömürge kaynak aktarımı sistem- biri haline dönüşeceğini biliyor olsaydı inin önde gelen kenarıydı; değişik dış ona yine aynı bakışla mı bakardı bilin- görüntüler altında bugün de var olmak- mez. Fakat bugün bilinen bir gerçek var tadır. Kahve 17., 18. ve 19. yüzyıl Avru- ki kahve kapitalist tüketim anlayışının pa savaşlarında önemli bir rol oynadı. ilkelerine boynunu eğmiş bulunmak- Örneğin, Uzak Doğu ticareti üzerindeki tadır. 1835’te, 217 milyon pound kahve [1 İngiliz hakimiyeti Fransa, İtalya, Avustu- pound=454 gram] (beraberinde yaklaşık 1 rya-Macaristan ve Osmanlı İmparatorluk- milyar pound şekerle) Yemen, Habeşistan, larının ellerindeki metaların [kullanımını] Haiti, Brezilya ve Java gibi geniş bir alana tahrif etti. Akdeniz, ticaret havzasına yakın- yayılmış sömürgelerden gelerek Amster- lığı nedeniyle kahve tüketici kültürlerinde dam’dan Marsilya’ya, Londra’dan Cenova hâkim bir yer edindi. İngiltere ve Felemenk ve Trieste’ye kadar Avrupa’nın empery- devletleri Hint okyanusundaki çakışan ti- alist limanlarına akıyordu. Kahve tane- caret yolları için durmaksızın birbirleriyle leri yüzyıllardan beridir Yakın ve Orta çarpıştı. Doğu’da ve belki de bugünkü Etiyopya’da Felemenkler, Fransızlar tarafından tıbbi amaçlarla çiğnenmekteydi. Bununla Akdeniz ticaretinden sürüldüklerinde Han- birlikte, “egzotik” gıda metalarına yöne- seatik [Alman şehirleri federasyonu] şir- lik Batılı zevki 16. ve 19. yüzyıllar arasın- ketleri zorunlu emeğe dayanan başarılı bir da patladı -sömürgeciliğin yayılması ve plantasyon üretimi ekonomisini kurarak 39

ÇYDD GAZİOSMANPAŞA ŞUBESİ Doğu Hindistan’da [Hindistan, Hindi-Çini et bağlantılarının zayıflamasının yanı sıra ve Doğu Hint Adalarını kapsayan bölge] İngiltere ve Felemenk hakimiyetinin art- sömürgecilik çabalarını hızlandırdılar. ması, kahve ithalatında düşüşe neden oldu. İngiliz Bayrağı’nın Hindistan ve Çin’deki Sonuçta, henüz emekleme aşamasında olan askerî yayılmasını desteklemek amacıy- endüstriyel kapitalizmin yeni teknolojileri, la çay tüketimine yüksek vergi koyması her bir kahve tanesinden daha fazla fayda- yüzünden genç ve Avrupa [veya Fransız] lanılması için uygulanmaya hazır bekleme- kökenli olan Amerika’daki devlet ise kteydi. Endüstriyel kapitalizm, eski Avrupa İngiliz sömürgeciliğinin gururu olan aristokrasilerinin iktidarlarını birer birer çayı reddetti. Bunun yerine “Ameri- süpürürken, Fransız ve İtalyan mühendis- kalılar”, kendi krallarını alaşağı etmek ler en düşük [miktardaki] ham kahveden için hareketlenmiş olan Fransız kuzen- en fazlasını elde etmeye yarayacak mak- leriyle iş birliği yaparak kahveyi ulusal inalar üretmek üzere çalışıyorlardı. Ayrıca, bağırlarına bastırdılar. Aslında kahvenin Almanya’nın artık zayıflamış olan Akden- hikayesindeki ironilerden birisi de onun iz piyasalarından arta kalan kahvelerine burjuvazi sabotajcıları ve devrimciler bağımlı olduğu veriliyken -Avrupa’nın en tarafından benimsenmesidir. iyileri olarak görülen- Alman mühendisleri Monarşik devletlerinin sömürgeci genişle- bilhassa yaratıcıydılar. Sömürgelerdeki meleri genç halktan entelektüellerin ve aksamalar, endüstriyel tasarımın uygulan- radikallerin Paris, Floransa, Budapeşte, İs- ması sayesinde giderek daha büyük ölçek tanbul, Prag, Viyana, Berlin ve Londra’da- ekonomilerine doğru bir yönelim yarattı. ki kafelerde talep ettiği kahveyi metropole Sonuçta, 1830’lardan başlayarak -ve bugüne geri getirdi. 18. yüzyılın sonunda sadece uzanarak- Paris’te bir fincan kahvenin Paris’te 2000’den fazla kahve dükkânı üretim maliyetini düşürmeyi amaçlayan vardı -her 300 kişi başına bir dükkân!- bir patent furyası başladı. Bu makinalar, Kahve giderek radikallik ve cinsel töre- üretim noktasından dağıtım noktasına, tanımazlıkla ilişkilendirilmeye başlandı, işlenme ve tüketim noktalarına kadar kahve dükkanları endişeli hükümetler kahvenin her aşamasına müdahale ediyor- tarafından durmaksızın basıldı veya kap- du. Bu son nokta, bugün aşina olduğumuz atıldı. Kahve karşıtı ve taraftarı yüzlerce buluşların -kavurucular, öğütücüler, ezicil- ve hatta binlerce broşür yazıldı. Cemaatler erden, süzgeçli kaplara, filtreli kahve mak- tartışmalar düzenledi ve bira imalatçıları inalarına, filtre kaplarına, basınçlı filtrel- insanları kahve dükkanlarından çıkarar- ere, yeniden dönüştürücülere, hidrostatik ak meyhanelere geri getirmek için halkla vazolara, vakumlu kaplara, pistonlara ilişkiler kampanyaları düzenlediler. Daha ve sıkıştırıcılara ve nihayetinde değer da önemlisi, tetikte olan yetkililer kahve çıkarımının en yeni başarısı olan buharlı dükkanlarını yakından izlediler, onları espresso makinasına kadar çoğunu ortaya bilgi muhbir ve casuslarla doldurdular. çıkarmıştır. Çantadaki [kahve] taneler sömürge altını Ardından 19. yüzyıl içerisindeki [demek] olabilirdi, ancak kaynayan [kah- sömürge savaşları, fiyatları yukarı tır- venin] kokusu devrimin kokusuydu. 18. mandıran ve teknolojik buluşları harekete yüzyıl boyunca Fransız sömürge yetkil- geçiren piyasa kıtlıklarına yol açtı. Bu ileri Haiti ve Batı Hindistan’ın [Doğu ve teknolojik buluşların maliyetleri arttıkça Batı Antiller] diğer ileri karakollarında- bunların endüstriyel kapitalistlerin üretim ki kahvenin köle emeğiyle üretilmesini araçlarıyla bütünleşmeleri ihtimali de yük- yönettiler. Ancak, 1700’lerin sonlarına ge- seliyordu. Bir süreliğine sömürgecilik ve lindiğinde, Fransız devleti sömürgelerdeki kapitalizm birbirlerini destekleyerek ancak plantasyon ayaklanmaları ve metropol- aynı zamanda da sermaye ve ticaretin dene- deki burjuva devrimi ile kuşatılmıştı. Par- timi için boynuz boynuza gelerek dinamik is’teki yüzlerce dükkân, kendilerini ana bir gerilim içinde geliştiler. Kapitalizm girdilerinin -kahve çekirdeğinin- yokluğu zafer kazandıysa da tabii ki sömürgecilik içinde buluverdi. Ayrıca, içteki kavgalar gerçekten de ortadan silinmedi. nedeniyle İtalyan aileleri arasındaki ticar- Kahve yerel katı kapitalist plan- 40

Kardelen tasyonlar, küçük topraklı çiftçiler veya hepsi politik bilinç kazanmak ve alternati- sosyalist kooperatifler tarafından üretilm- fleri hayal etmek için önemli adımlardır. esinden bağımsız olarak dünya piyasasına çıktığı zaman bir metadan başka bir şey SONUÇ : değildir. Böylece [kahve] mülkiyeti, değer biçilmesini ve refah-yaratımını Kuzeyli Küreselleşen dünyanın küresel ülkelerin yararına çarpıtan, uzun zaman gıda kaynaklarından biri olan kahve, önce kurulmuş güç ilişkileri tarafından çalışma masamızın tacı olana kadar idare edilen, meta zincirleri boyunca birçok tarihsel süreçten geçti. Tabii ki bu hareket eder. Dünya piyasalarına sun- değişiklik bununla sınırlı kalmayacak ve dukları kahve çıktısı, Starbucks veya kahve geleceğe yolculuğuna devam ede- Folgers’in ustaca [yaptıkları] komisyon- cek. Bu çekirdekten kupaya kadar olan culuğun veya pazarlamacılığın [yarattığı] başarı öyküsü karşısında birçok yerel katma değerle karşılaştırılabilir olan pek lezzet şapkasını çıkarmalıdır. Başlangıçta az kahve üreticisi ülke vardır. Sufi şarabı olarak bilinen kahve, bazen Eski sömürge ilişkilerini fazlasıyla denge- güne başlamak için tek koşul bazen pla- siz olan bir dünya [geneli] üretim ve za halkının statüsünün bir işareti olarak tüketim sistemine taşıyan sınıf, burjuva kabul edilebilir. Tabii ki alışkanlıklarına devriminin entelektüel temelinin uğraşısı göre şekillendirdiğimiz bugünkü kahve, içinde hevesli bir şekilde kahve tüketen ilk ortaya çıktığı zamanlardaki kahveden sınıfın kendisiydi. (http://www.geocities. uzaklaştı. İlk haliyle kaynatılan kahven- ws/anarsistbakis/makaleler/heathcott-kah- in günümüzde birinci dalga, ikinci dalga vekapitalizm.html) ve üçüncü dalga gibi birçok aromalı ve Kahve plantasyondan işleme fabri- hazırlanmış çeşidi vardır. Bu değişikliği kasına, limana, tankere, depoya, kamyona, küreselleşen dünyadaki insanların değişen perakende satıcıya veya kahve dükkanı- kaynaklarına bağlamak mümkündür. 17. na gelene kadar düzinelerce atölyeden yüzyılda Avrupa’nın yayılmasıyla birlikte, geçmektedir. Metaya değer kazandırıldığı büyük devletlerin tarihi ekonomide önem- her noktada, bu değeri kazandıranlar li bir rol oynadığı için kahve bugünün kap- gerçek insanlardır -zahmetli koşullar italist sektörüne keskin bir giriş olmuştur. altında yaşayan ve çalışan insanlar; çocuk- Bu kahve çekirdeklerinden herhangi biri ları ve becerileri ve kişiliği olan insan- Sri Lanka, Meksika, Kolombiya gibi farklı lar; üzüntüleri ve sıkıntıları, umutları ve ülkelerde üretiliyorsa ve bugün Ameri- düşleri olan insanlar. Kahve, aynen tüm ka’nın ürünü ise, Fransız ürünlerinden biri diğer gıdalar gibi bizi bu insanlarla il- olan Amerika’nın Espresso’su ve Alman- işkiye geçirir; bu, yerkürenin her yerine lardan biri ürün, frappe, Fransız ürünler- yayılan bir ilişkidir. Bu ilişkinin tarihsel inden biridir ve tüm bu kahve çekirdekleri doğasını öğrenmek, süreçlerin arkasında- farklı ülkelerde üretilmektedir. ki insanları görmek ve sabah kupamıza koydukları çabayı anlamak, tüm bunların Kaynakça: • Bulduk S.-Süren T.(2009) Türk Mutfak Kültüründe Kahve • Yağbasan, M. - Ustakara, F. (2008). Türk Toplumunda Kahvehane ve Kafelerdeki İletişimsel Ortamı Belirlem- eye Yönelik Bir Alan Araştırması. Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 18, Sayı: 1, 233-260. • Taştan Y. K.(2009) From Sufi Beverage to Capitalist Commodity The Story Of Coffe , Akademik Bakış/Volume 2, Issue 4 • Akarçay E. (2012) Kâh Kahvehane Kâh Café: Küreselleşen Eskişehir’de Kahve Tüketimi Üzerine Kuramsal Bir Giriş, Galatasaray Üniversitesi İletişim Dergisi Sayı 2, Sayfa 181 – 202 • Fendal, D. (2014). Türkiye’deki Kahve ve Mutfak Kültürünün Dönüşümü Üzerinden Küreselleşme Sürecinde Küresel ve Yerel Kültürün Etkileşim ve Eklemlenişi. Galatasaray Üniversitesi İletişim Dergisi, 147-180. • http://www.geocities.ws/anarsistbakis/makaleler/heathcott-kahvekapitalizm.html) 41


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook