Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore ekoloji_s01_WEB_SPREAD

ekoloji_s01_WEB_SPREAD

Published by rota koleji, 2021-01-16 10:33:02

Description: ekoloji_s01_WEB_SPREAD

Search

Read the Text Version

GÜNDEM 49 geliştirildiği birçok konu, kentsel gıda planlamasını ilgilendirmektedir. Tüm bu çalışma ve uygulamalar, kentsel gıda yasası ve tüzüklerine, teşviklerine bağlanmakta, planlama ve zorunluluk aracılığıyla da kesinleştirilmiş, yayınlamış dokümanlara dönüşmektedir. Çoğu ülke 2001 yılından bu yana, kamu alanı gıda yasasıyla kentsel, bölgesel ve ulusal gıda sistemleri planları ya da stratejilerini yayımlamış durumdadır. Örneğin, Kanada’da toplam 11; AB’de 23; İngiltere’de 20 adet olmak üzere çok sayıda kentsel, bölgesel ve ulusal gıda sistemi planları yayımlamıştır [Ilieva, 2016]. Bu planların kapsamı, ülkelere ve konulara göre değişiklik göstermektedir. Gıda üretim bölgeleri ve yerel gıda sistemlerinin alt yapısına yönelik çalışmalar, çok kapsamlı analizler veya yalnız bir bölümünün analiz edildiği çalışmalar ve sürdürülebilir niteliğe sahip tarımsal alanların vergilendirme planlarıyla ilgili çalışmalar, örneklerden sadece bazılarıdır. Sonuç olarak; özellikle 2014 yılından bu yana İzmir’de üretilen dokümanlar ve yapılan çalışmalar, kentsel gıda planlaması için çok ciddi bir zemin oluşturmaktadır. Koruma alanları, hassas ekosistemler, kadim üretim havzaları hakkında tüm bilgiler bu dokümanlarla ortaya konmuştur. Bu bağlamda, İzmir ilinin kentsel gıda planının hazırlanabilmesi için büyük bir altyapı bulunmakta ve değerlendirilmeyi beklemektedir. * Bu metnin oluşumunda yazarlar, İzmir Akdeniz Akademisi tarafından 15-16 Kasım 2019 tarihinde düzenlenen, ‘Toplumsal Sorunlar İçin Yeni Arayışlar Sempozyumu’ kapsamında yaptığı sunumu gözden geçirerek düzenlemiştir.

50 G Ü N D E M Mera Ekolojisi ve Akdeniz Ekolojisindeki Meralarımızın Sorunları ve Çözüm Yaklaşımları RİZA AVCIOĞLU Giriş tanımlamanın gerçekçi olmadığı ve ‘Yaşlı Meralar’ [Prof. Dr., terimini kullanmanın daha doğru olacağı sonucuna Ege Üniversitesi Dünya kara alanlarının pek çok global felaketi varılmaktadır. Ziraat Fakültesi, [erozyon, bitki örtüsü yangınları, seller, vb.] Tarla Bitkileri önleme açısından, en değerli bitki örtülerini içeren Alışılagelmişin aksine, en azından fitocoğrafik Bölümü Emekli bölümlerinin meralar olduğu genellikle kabul gören yaklaşımla, ‘Doğal’ olarak niteleyemeyeceğimiz Öğretim Üyesi] yaygın bir görüştür. Böylesine değerli ve ormanlarla doğal meralar, yerkürenin özellikle farklı birlikte ülkelerin varlıklarını adeta sigortalayan bu enlemlerine göre, ‘Geçiş İklim Meraları ve Tropik bitki örtülerinin, insanoğlunun baskıları sonucu ve İklim Meraları’ ana başlıklarına ayrımlanmakta, aşırı kullanımlarla çok fakir ya da yoğun bakım ve çok değişik ekolojilerde yer almakta ve ayırıcı yönetim uygulamalarıyla, çok zengin bitki örtüleri özellikleri nedeniyle yine farklı alt bölümlerde haline gelerek her iki koşulda da doğallıktan incelenmektedirler. Ülkemiz meralarını da kapsayan uzaklaştıkları kabul edilmektedir. Toprak erozyonu, geçiş iklim bölgelerinde [genellikle ekvatordan uzak bitki örtüsü yangınları, seller, vb. felaketleri küresel serin iklimler] yer alan Kuzey Amerika ‘Prairie’leri düzeyde önleme açısından eşsiz yararları olan ve Arjantin’in ‘Pampa’ları 1,5-2,0 metreyi bulan meralar, ormanlarla birlikte, ülkelerin varoluşunu buğdaygilleriyle, ülkemizin step formasyonlu ve adeta sigortalayan doğal kaynaklardır. Dünya ancak 0,15-0,20 metre boylanabilen bitki örtüsü hayvancılığının kuşkusuz temel yem kaynağını içeren meralarına hiç benzememekte, Güney oluşturmakta, küresel ölçekteki genişlikleri 3,5 Afrika’nın ‘Veldt’leri ile Yeni Zelanda’nın taban milyar ha’a ulaşmakta, tarım alanlarının %72’sini, meraları [Plain], sık dokulu bitki örtüleriyle yine çok kara alanlarının da %27’sini kapsamaktadırlar. farklı özellikler içermektedir. Tropik iklim meralarını Bugün geldiğimiz noktada meraları, ‘Doğal’ olarak simgeleyen ‘Savan’larsa değindiğimiz mera tiplerine hiç benzememekte, ekvatorun 5°-20° kuzey “Artık ‘Doğal Meralar’ olarak değil, ‘Yaşlı ve güneyinde yer alarak, stolon ve rizomlarıyla bitki Meralar’ olarak tanımlayabileceğimiz örtüsünde başat hale gelen buğdaygilleriyle çok ve ülkemizde en iyimser yaklaşımla üstün özellikler taşımakta ve biyokütle üretimleri 12-13 mil. ha kadar kaldığı anlaşılan serin iklim meralarından çok daha yükseğe meralarımızın korunması ve kullanımı ulaşabilmektedir. konusunda çok önemli görevlerin bizleri beklediğini görmek ve gereğini yapmak Türkiye meralarını da örnekleyen tanımı içine zorunda olduğumuz gerçeği ötelenemez bir alan serin iklim meraları, özellikle yağış ve su boyuta ulaşmış bulunmaktadır.” kaynaklarının yetersizliği nedeniyle, insanlığın en çok yüklendiği, aşırı otlatmalar ve arazi açmalarıyla yapısını değiştirmeye çalıştığı, gereğinde “Yapay Yangın”larla yok ederek “Tarla Arazisi”ne çevirmeye çalıştığı mera tiplerini simgelemekte, ABD dahil pek çok çağdaş ülkede dahi en çok saldırıya maruz kalan kara alanları

GÜNDEM 51 olarak gözlenmektedir. Bu tip meraların kırılgan canlı, cansız tüm çevresel etmenlerinin karşılıklı ekosistem yapıları hızla değiştiğinden, yine ABD etkileşimini inceleyen bir ekoloji disiplinidir. Meralar, gibi ülkelerde ve 1940-50’lerde ulusal felaketler sadece mera bitkilerinin oluşturdukları soyut yaşandığı ve ekosistemi dengeleyebilmek için, vejetasyonlar olarak düşünülemezler. Bu bitki hayal edilemeyecek parasal kaynaklar kullanıldığı, örtüleri mera yem bitkileriyle birlikte, aralarında Yerküremizin yakın tarihinden izlenebilmektedir. karşılıklı etki ve ilişkiler bulunan diğer bitkiler, Türkiye meralarında son yüzyılda süregelen benzer hayvan organizmaları, mikroorganizmalar, toprak, ulusal felaket örneklerinin gelişerek ilerlediği; rölyef, iklim, su, ışık vb. gibi çeşitli doğal faktörlerin duyarlı ve çevre dostu kişiler, bilim insanları ve ve aynı zamanda otobur çiftlik hayvanlarıyla, ender de olsa siyasetçiler tarafından gözlenip, insanoğlunun baskıları gibi çeşitli yapay yani dile getirilmektedir. Artık ‘Doğal Meralar’ olarak insansal etmenlerin birlikte oluşturdukları doğal değil, ‘Yaşlı Meralar’ olarak tanımlayabileceğimiz bir sistemi simgeler. Meraların varlığı, sürekliliği ve ülkemizde en iyimser yaklaşımla 12-13 mil. ha ve verimliliği çevresel etmenlere doğrudan bağlı kadar kaldığı anlaşılan meralarımızın korunması olduğundan, bu etmenlerin incelenmesi çevre ve kullanımı konusunda çok önemli görevlerin biliminin temelini yani; bir başka açıdan ekoloji, bizleri beklediğini görmek ve gereğini yapmak mera biliminin temel dayanağını oluşturmaktadır. zorunda olduğumuz gerçeği ötelenemez bir boyuta ulaşmış bulunmaktadır. Gelişmiş ülkelerden “Çevre faktörleri; bitki yaşamı açısından ABD’de, hayvanların tükettiği kaba yemin %40’ı yaşamsal nitelik taşıyan ve ikincil meralardan, %20’si tarla tarımı kapsamında yer etmenlerden kaynaklanan: Sıcaklık, su, ışık, alan yem bitkileri üretiminden sağlanmakta, kimyasal ve mekanik faktörler olmak üzere yoğun yemlerin payıysa %40’ta kalmaktadır. 5 değişik birincil etmeni, klimatik, orografik, Hayvancılıkta en büyük girdi %70 ile kaba yem edafik ve biotik faktörlerse ikincil etmenleri masrafı olduğundan, kârlı hayvancılığın olmazsa simgelemektedir.” olmaz koşulu, bol mera yemi üretimi olmaktadır. Hiç kuşkusuz, Cumhuriyet döneminde gerçekleştirilmiş Mera ürünleri, vejetasyonu etkileyen en büyük atılım olan, ‘Mera Kanunu’nun 28 Şubat faktörlerden, yani bitki örtüsünün çevresinden 1998 tarihinde çıkarılmasıyla çok iyi bir başlangıç kaynaklanmaktadır. yapıldığı belirtilmelidir. Her ortamda kutlayarak andığımız TEMA Vakfı’nın büyük desteğiyle yaşama Özet olarak, mera vejetasyonlarını kompoze eden geçen 4342 Sayılı Mera Kanunu ile, ivme kazanan bitkilerin yetiştiği yeri, yani onun Habitat’ını meraları koruma ve doğru kullanma çabalarının, etkileyen fiziksel ve kimyasal dış faktörlerin tümü ilgili bakanlıklar, üniversiteler ve sivil toplum ‘çevre’ olarak adlandırılır. Çevre faktörleri; bitki kuruluşlarınca samimiyetle sürdürüldüğünü yaşamı açısından, yaşamsal nitelik taşıyan ve sevinerek izlemekteyiz. Ancak, sorunun düşünce ikincil etmenlerden kaynaklanan: Sıcaklık, su, ışık, ve öngörülerimizin çok üzerindeki bir boyutta kimyasal ve mekanik faktörler olmak üzere 5 değişik olduğu ve meraları koruma ve geliştirme çabasının birincil etmeni, klimatik, orografik, edafik ve biyotik bir bakıma doğayla savaşmak olmadığı, yok ettiklerimizi geri kazanmak veya doğayla dostluk kurmak anlamı taşıdığı çok önemli gerçeklerdir. Bu nedenle, mera ıslahında başarı için; yolun çok uzun ve engebeli olduğu, tüm çabaların ülke var oldukça sürdürülmesi zorunluluğu, bilim ve teknolojiden yararlanmak için de çok iyi bir teknik, hukuk ve sosyal bilgi birikimine sahip olunmasının gerektiği bilinci tüm nesillerde yaygınlaştırılmalıdır. Mera Ekolojisi ve Ekolojik Etmenlerin Mera Bitki Örtülerine Etkileri Mera ekolojisi; mera vejetasyonlarını ve onlardan beklenen ürünlerin oluşumunu belirleyen ve

52 G Ü N D E M faktörlerse ikincil etmenleri simgelemektedir. etmen sudur. Her ne kadar sıcaklık faktörü de mera Mera bitki örtüsünün varlığını sağlayan birincil bitkilerinin dağılışında çok büyük önem taşımakta etmenlerle onların kaynağını oluşturan ikincil ve sıcaklığa bağlı olarak, bölgesel ve yükseltiye etmenler, iç içe etkimekte ve mera ekolojisi bilgisi bağlı vejetasyon bölgeleri meydana gelmekteyse de, yardımıyla, mera vejetasyonuna çevre etmenlerinin bitki örtüsünün temel bitki türleri birinci derecede etkilerini topluca tartışmak gerekmektedir. su faktörüne bağlı kalmaktadır. Yaşamın kaynağı olan suyun, mevsimler içinde yeterli ve elverişli Sıcaklık: Yaşamın temel koşullarından olan sıcaklık, olduğu bölgelerde oluşan yüksek potansiyele sahip canlıların fizyolojik etkinliklerini yönlendirmekte nemli meralar, suyun bitkiler üzerindeki ekolojik ve biyokimyasal olayları hızlandırarak, meralardan önemini kanıtlayan tipik örnekleri sergilemekte ve beklenen ürünün [otun] oluşumunda rol oynayan özellikle sürekli yaz kuraklığının egemen olduğu etmenlerin başında yer almaktadır. Sıcaklık etmeni, Akdeniz bölgelerinde verimsiz kıraç meralar kaynağını güneşten almakta, temelde klimatik egemen olmaktadır. Mera bitkilerinin su tüketimi etmenlerin en önemlisini simgelemekte, bitkilerde genellikle diğer bitkilerden fazladır; örneğin, mera bu tür yaşamsal olaylarsa genellikle 0-50 ºC vejetasyonlarında bitki örtüsü sık, transpirasyon sıcaklıklar arasında gerçekleşmektedir. yüzeyleri toplamı çok daha geniştir. Mera örtüsünü oluşturan türlerin vejetasyon süresi tarla Sıcaklığın, terleme [Transpirasyon] üzerindeki ürünlerinden çok daha uzundur ve pek çok mera etkisi önemlidir ve mera bitkisinin yaprak bitkisinin su gereksinimleri tür özelliği olarak çok yüzeyleri ve çevrelerindeki sıcaklığa bağlı olarak yüksektir. transpirasyonun hızlanıp yavaşladığı bilinmekte, solunum [Respiration] üzerindeki etkisi daha büyük Işık da, bitki tohumunun çimlenmesinden ürünün olmakta, fotosentezin aksine, sıcaklıkla solunum elde edilmesine kadar, bitkisel üretimde rol oynayan, şiddeti arasında çok sıkı bir ilişki bulunmaktadır. vazgeçilmez iklim etmenlerinden biridir. Fotosentezse bitki türlerine göre belirli bir sıcaklık Türkiye Meraları ve Akdeniz Ekolojisindeki derecesinde başlamakta, sıcaklık arttıkça fotosentez Meralarımızın Durumu şiddeti de artmakta, 30 ºC’de genelde en yüksek düzeye ulaşmakta, 30 ºC’den itibaren azalarak 40-45 ºC’ de Son 50 yılda %70 oranında daralan mera sıfıra düştüğünden, mera bitkisinin ölümüyle varlığımız konusundaki istatistikler, çelişmekte ve sonuçlanmaktadır. kullanılan kaynaklara göre çok önemli farklılıklar gözlenmektedir. Ancak hiç kuşkusuz, mera Su: Bilim insanları tarafından, ‘Yaşam Sıvısı’ olarak varlığı, 67 yılda 41 mil ha’dan 12.3 mil ha’a kadar adlandırılan su, özellikle yağış miktarına ve hava düşmüştür. Günümüz koşullarında, ‘4342 Sayılı nemine bağlıdır. Yeryüzünde ve özellikle meralarda, Mera Kanunu’ uyarınca tespit, tahsis ve tahdit bitki örtüsünün yapılanmasında başrolü oynayan çalışmalarını sürdüren Çayır-Mera ve Yem Bitkileri Daire Başkanlığı kayıtları, en güvenilir seçeneği oluşturmakta ve 12.3 mil. ha mera alanımız kaldığı gerçeğiyle yüzleşmek gerekmektedir. Özellikle ‘4753 Sayılı Çiftçiyi Topraklandırma Yasası’ kapsamında, 650.000 aileye 1928-1965 yılları arasında 10 milyon ha arazi dağıtılmış ve bu tahsis daha çok kamusal alan olan verimli mera alanlarından gerçekleşmiştir. Tarımsal mekanizasyonun, ülke düzeyinde hızla gelişmesi ve bazı ileri teknoloji kullanımının yaygınlaşması, meraların tarla tarımına dönüştürülmesi sürecini de hızlandırmıştır. Otlatma alanlarımızdaki bu daralmalar sonucu, meraları değerlendirmede en önemli çiftlik hayvanı varlığımızı simgeleyen küçükbaş hayvanlar da sayıca yarıya inmiştir. Cumhuriyetin ilk yıllarında kırsal kesimde yaşayan nüfusun toplama oranı

GÜNDEM 53 %70’lerdeyken, günümüzde %30’lara düşmüş “Asırlardır süregelen ve hiçbir mera konumdadır. Ancak aynı süreçte, tarımdan geçimini sağlayan nüfus da iki katına çıkmıştır. Son nüfus yönetimi kuralı içermeksizin uygulanan sayımına göre, 24 milyonluk bir nüfus geçimini tarımdan sağlamaktadır. Her şeye rağmen, son 30 ağır ve zamansız otlatmalar sonucu iyi yılda köyden kente göç eden nüfusun terk ettiği tarım alanlarında, ikincil bitki örtüsü oluşumu mera özelliğini büyük oranda kaybeden sonucunda, mera özelliği kazanan araziler ortaya çıkmış, ne var ki, ‘Doğrudan Gelir Desteği’, vb. kamu otlatma ve biçme alanlarımızda, bunlara destekleri anılan alanların, yeniden işlenerek tarım arazilerine çevrilmesini hızlandırmış, Orta ve ek olarak şehirleşme, kırsal yerleşim, tarım Doğu Anadolu’da çok geniş otlatma alanları da, bu desteklerden yararlanmak isteyenlerce işlenerek ve madencilik alanlarındaki talanların da tekrar tarıma açılmıştır. katkısıyla, kayıplar halen de devam etmekte Asırlardır süregelen ve hiçbir mera yönetimi kuralı içermeksizin uygulanan ağır ve zamansız ve ‘Mera Kanunu’ndaki yoğun ve yeni otlatmalar sonucu iyi mera özelliğini büyük oranda kaybeden otlatma ve biçme alanlarımızda, düzenlemelerle süreç ne yazık ki meralar bunlara ek olarak şehirleşme, kırsal yerleşim, tarım ve madencilik alanlarındaki talanların da aleyhine işlemektedir.” katkısıyla, kayıplar halen de devam etmekte ve ‘Mera Kanunu’ndaki yoğun ve yeni düzenlemelerle değer yüksekliği nedeniyle, meyve, sebze, süreç ne yazık ki meralar aleyhine işlemektedir. En endüstri tarımına yöneldikleri, meraları orta önemli kaba yem kaynakları olan meraların adeta malı alanlar olarak görüp hiçbir tarımsal önlem önlenemeyen bu kayıplarının, hayvancılığımızı veya iyileştirme çabasına girmedikleri de açıkça da çok olumsuz etkilediği, canlı hayvan ihracatına izlenmektedir. Asırlardır süregelen bu koşullar karşılık, 1980’lerde ivme kazanan hayvansal ürün nedeniyle, yurdumuzun diğer bölgelerinde olduğu ithalatındaki artışların, hayvan varlığımızda önemli gibi, Akdeniz ekolojisindeki meralarımızın da azalışlara neden olduğu da üzüntüyle izlenmektedir. tümüyle dejenere olduğu, klimaks bitki örtülerini [İklimle dengeli konumdaki vejetasyon] yitirdikleri Akdeniz Ekolojisindeki Meralarımızın Islahı ve hatta kendi topraklarının akıp gitmesine dahi Olanakları ve Çözüm Yaklaşımları engel olamadıkları saptanmaktadır. Akdeniz ekolojisi meralarımızın, çok zayıf meralar grubunda Akdeniz iklimi ve bu iklimin sıcak, kurak yaz yer almasının bir başka nedeni de, sürekli, aşırı, mevsimlerinin oluşturduğu, bitkiler açısından düzensiz ve uygun olmayan hayvanlarla otlatmalar önemli sorunlar yaratan parametreler nedeniyle, olarak belirtilmelidir. Mera bitkileri, diğer yüksek mera bitkilerinin büyüme ve gelişmeleri açısından bitkiler gibi bir biyolojik ritme sahiptir. Sıcaklık ve büyük engeller ortaya çıktığı, tüm ekoloji, biyoloji toprak suyu uygun düzeyde olduğunda büyümeye ve tarım uzmanlarınca bilinmektedir. Özellikle başlar, kardeş ve yaprak üreterek generatif döneme aşırı ışıklanma, mera bitkilerinin fotosentez girer, çiçeklenir, tohum verir, soğuyan havayla mekanizmalarına zararlar vermekte, asimilasyon birlikte büyüme ve gelişmelerini durdurup uyku kapasiteleri çok sınırlanan ve meranın değerli dönemine [Dormansi] girerler. Bu nedenle de, bitkilerini simgeleyen bitki gruplarının yaşamı yüksek ot ürünü sağladıkları yaz periyodunda, tehlikeye girmektedir. Akdeniz ikliminin sıcaklığın 25-30 ºC, toprakta su potansiyelinin de [Mediteranean] ve geçit bölgelerde egemen olan optimumda olmasını isterler. Oysa Akdeniz iklim Alt Akdeniz [Submediterranean] ikliminin, kurak koşullarında bu dönemde hiç yağış olmadığından, koşullarla birlikte bitki büyümesini sınırlayan ve kuraklık ve 40 ºC’a ulaşan sıcaklık etkisiyle, mera giderek durduran sert etkileri sonucu bu ekolojideki bitkilerinde büyüme de durduğundan doku üretimi meralarımızın vasıflarını yitirdiği, çok zayıf ve olmamakta, eğer ek sulama önlemi yoksa verim, 50- ancak, İlkbahar ve Sonbahar yağışları sürecinde 100 kg/da gibi çok fakir meraların verim düzeyine 500-600 kg. yeşil ot verebildikleri gözlenmektedir. inmektedir. Hayvan ve insanların biyotik etkileri Meralardan yararlanan çiftçilerimizin, katma dışında, sadece ekolojik faktörlerden kaynaklanan bu çok olumsuz durum, Akdeniz meraları kadar diğer bölge meralarımızda da ortaya çıkmaktadır.

54 G Ü N D E M “Akdeniz meralarında da rüzgar ve su Yabancı Bitki Savaşımı: Özellikle Denizli, Muğla, erozyonu tüm hızıyla devam etmekte, ekolojik İzmir ve Aydın gibi illerde taban meralarda; yoğun koşullarda mera dejenerasyonlarına izin hayıt, kovalık ılgın ve böğürtlen çalısı gibi yabancı vermektedir.” bitkilerin ıslahı sınırlayıcı etkileri gözlenmekte, Yüksek beygir güçlü traktör ve güçlü çalı kesme Subtropik iklim kuşağında yer alan tüm Anadolu makinaları temin edilemediğinden etkin sonuç yarımadası meralarının, fakirliği başlangıçta alınamamaktadır. Kamunun yakıt desteğine ekolojik koşullardan kaynaklanmaktadır. 1000 rağmen çiftçi traktörünün lastikleri patladığı için yıldır üzerinde hiçbir koruyucu önlem alınmadan, çalışmalara katılmamakta, alev makinası da etkili otlayan hayvan türü ayrımı yapmadan, süre sonuç vermemektedir. sınırlamasına dikkat etmeden, otlayacak hayvan sayısını belirlemeden yapılan otlatmalar sonucunda, Gübreleme: Mera kanununun çıktığı tarihten bu meraların ikinci önemli sorunları ortaya çıkmış itibaren, Tespit-Tahdit-Tahsis sonrası ıslahına ve insanla, hayvanların verdiği zararlar onları başlanan tüm meralarda en etkin uygulamanın yok etme boyutuna getirmiştir. Halen de bu gübreleme olduğu ve N-P-K temelinde uygulanan uygulamalar devam etmekte, diğer bölgelerimiz gübrelerin çok olumlu sonuç verdiği dikkati gibi, Akdeniz meralarında da rüzgar ve su erozyonu çekmiştir. Son yıllarda mera ıslahında kazanılan tüm hızıyla devam etmekte, ekolojik koşullarda deneyimler, yapay ekim-dikim, vb. yüksek harcama mera dejenerasyonlarına izin vermektedir. Türkiye içeren tekniklerin henüz başarılı olmaması otlatma alanlarında, Orta Asya kültürlerinin nedeniyle, gübreleme üzerinde yoğunlaşılması Nomadik toplumlarının bir devamı olarak, çağdaş gerektiğini göstermektedir. ülkelerde rastlanmayan bir göçebe yaşam ve hayvan otlatma biçimi de bulunmaktadır. Sayıları Sulama-Drenaj ve Tesviye: Akdeniz iklim kuşağında giderek azalan, ancak hala milyonla ifade edilen bulunan Ege Bölgesi’nde, optimum ot verimi için bu gezici topluluklar Akdeniz, Güneydoğu taban meraların sulanması zorunludur. Ancak, su Anadolu bölgelerimizde yaşamlarını sürdürmekte, kuyularının açılması, trafo, vb. altyapılarının tesis hayvancılıkla geçinmekte, bu bölgelerin dağ edilmesi, yağmurlama, sulama ekipmanlarının meralarında, kontrolsüz ve kuralsız otlatmalarla, satın alınması gibi büyük harcamalara gereksinim ağır otlatma baskıları oluşturmaktadırlar. vardır. Ancak, mera ıslahına başlanan köy, belde ve ilçe yetkilileri suyun merada kullanımını Akdeniz meralarının tipik örneklerinden, Ege benimsemesekte, kuyusu açılıp pompa ve sulama Bölgesi meralarındaki ıslah çalışmalarını ve ıslah ekipmanları teslim edilen bölgelerde bu araçlar hiç tekniklerini örnekleyerek, güncel durumu irdelemek kullanılmamakta, çiftçi desteğe istekli olmamakta yararlı olacaktır. ve yatırımlar tümüyle atıl kalmaktadır. Toprak Islahı ve Muhafazası [Erozyon Kontrolü]: Merada toprağı riske atacak ve vejetasyonu bozacak hiçbir uygulama yapılamaz. Gübreleme ve yabancı bitki savaşımıyla güçlendirilecek mera vejetasyonlarının, otlatma amenajmanına dikkat edilerek korunmasıyla ülkemizde halen süregelen erozyonun durdurulması mümkün olacaktır. Yapay Tohumlama: Sadece taban meralarda, çok yüksek verimler almak ve hayvancılığa büyük katkılar sağlamak amacıyla ve sulamak koşuluyla uygulanabilecek bu yöntem, pek çok engeller içerir. Uygun tohumlukların ve mera ekim makinası temin edilememesi, sulama altyapısının yetersizliği ve çalışmaların yüksek maliyetleri nedeniyle bu ıslah tekniğinin, mera alt yapıları gelişinceye ve yerli tohum üretimi artıp, çiftçi bilinci gelişinceye kadar çok yavaşlatılması gerekmektedir.

GÜNDEM 55 Merada Otlayacak Hayvanların Kontrolüyle bu fakir meraları adeta sömürme düzeyinde her tür Uygulanan Islah Yöntemleri hayvanla otlatan dar gelirli kırsal alan çiftçileri de süregelen mera dejenerasyonunu hızlandırmaya Otlatma Mevsimi: Özellikle Ege ve Akdeniz devam etmektedir. ‘Mera Islahı Bilimi’nin, teknik bölgemizdeki mera varlığının çok azalmış olması bilgi birikimi yanında, finansal kaynaklar, gelişmiş nedeniyle [Ege; 337.055 dekar, Akdeniz; 675.680 alet ve makine parkı, yüksek kalitede tohumluk ve dekar], ıslah konusu meralarda, çiftçilerin eski mera idaresi konusunda çok iyi yetişmiş deneyimli alışkanlıklarını devam ettirme eğiliminde oldukları insanlara olan gereksinimi mutlaktır. Oysa bu yıllardır gözlenmektedir. Mera katkı paylarını gereksinimler, ülkemizin teknik, bilimsel, ekonomik ödemeyen hayvan yetiştiricileri, her mevsimde ve sosyal darboğazları nedeniyle sağlanamamakta, meraya hayvan soktuklarından, bu yöntemin meraların ıslahı gerçekleşmemekte, yapılabilenler günümüzde uygulanması olası değildir. de hızla eski haline dönmektedir. Mera Tipine Uygun Hayvan Türüyle Otlatma: Kuşkusuz, ülke geleceğini ilgilendiren mera ıslahı Otlatılacak hayvan tipi açısından büyükbaş konusunda, başlangıç olarak uygulanabilecek ve küçükbaş hayvan sürü sahipleri arasındaki pek çok önlem bulunmaktadır. ‘Mera Islahı Bilimi’, sürtüşmeler devam etmektedir. Sosyal ve hukuksal insanlarımızın araştırmalarla ortaya koyduğu, içeriği de olan bu sorun da çözüm beklemektedir. ülkemize özel teknikleri, yerel tohum kaynaklarını, ülkesel makine parklarını kullanarak, Orta Anadolu Üniform Otlatma: Islah meralarının çobanlarla ve Akdeniz meralarımızda çağdaş düzeyde ıslah otlatıldığı veya diğer bazı önlemlerin uygulandığı çalışmaları yapılmak zorundadır. Ülke düzeyinde [padok, elektrofens] durumlarda, mera alanının her devam eden ve yurdumuzu çölleşme riskiyle tehdit yerinin eşit şekilde [uniform] otlatılması olasıdır. eden şiddetli rüzgâr ve su erozyonları yanında, Ülkemiz koşullarında bu da sağlanamadığından, gerileyen hayvancılığımız nedeniyle mera ıslah yöntemi bu gün için Ege meralarına uygulama çalışmalarına acilen başlanması yaşamsal önem olanağı çok sınırlıdır. taşımaktadır. Otlatma Kapasitesine Uygun Otlatma: Meraların ürettikleri ot miktarına uygun sayıda hayvanla otlatılması temel kuraldır. Ne var ki, asırlardır bu kurala uymamış çiftçiler, adeta yarışırcasına daha çok hayvanla merayı sömürürcesine otlatmışlar ve yer yer bitki örtüsünü yok ederek erozyon alanları yaratmışlardır. Bu durum, günümüz de de aynen süregelmektedir. Yardımcı Tesislerden Yararlanma: Mera ıslahında çok genç olan ülkemizin, özellikle çiftçi düzeyinde bilinç ve eğitiminin çok sınırlı olduğu ve hayvan yetiştiricilerinin ekonomik yapılarının da yetersizliği düşünüldüğünde, ıslah meralarının, masraflı olmasına rağmen, mutlaka ihata ile korunması gerekmektedir. Meralarda; suluklar, kaşınma kazıkları, gölgelikler, vb. ek tesisler de çok önem taşımakta, ancak maliyetler çoğu dar gelirli çiftçi bütçelerini aştığından, bu konuda da pek çok sorun çözüm beklemektedir. Sonuç Türkiye ve özellikle Akdeniz yöresi meralarımızda, Akdeniz ekolojisinin, bitki büyüme dönemindeki sıcak ve kurak stresi nedeniyle, büyüme ve gelişmeleri çok sınırlanan mera bitkileri hayvanların temel besini olan kuru otu üretememekte, asırlardır

56 G Ü N D E M Yerel Çevre Hareketlerinin İmkânları ve İmkânsızlıkları HAYRİYE ÖZEN Giriş projelere yol veren iktidar arasındaki diyalektik [Prof. Dr., İzmir etkileşime odaklanıyor ve yerel hareketlerin fırsat Ekonomi Üniversitesi, Doğanın, devlet eliyle/gücüyle piyasa dinamiklerine ve zorluklarının bu etkileşimle şekillendiğini Sosyoloji Bölümü] teslim edilişine şahit olduğumuz son birkaç on tartışıyorum. Yerel çevre hareketlerinin, muhalefet yılda, yerel ölçekte pek çok çevre mücadelesi doğdu. veya direnişinin iktidara nasıl meydan okuduğu, Özellikle 2000’li yıllarda, bu yıllara damgasını iktidarın bu meydan okumaya nasıl bir cevap vuran neoliberal reformlarla birlikte, doğanın verdiği ve tüm bunların çevre mücadeleleri için daha önce görülmemiş ölçüde ticarileştirilmesi ne tür imkân ve zorluklar yarattığı, çalışmada ve özelleştirilmesine paralel olarak, yerel çevre incelenen temel konuları oluşturuyor. Bu analizle hareketlerinde dikkate değer bir artış ve çeşitlilik aşağıda daha detaylı olarak göstereceğim üzere, gözlendi. Altın madenciliği, hidroelektrik, termik, öncelikle yerel çevre hareketlerinin dikkate rüzgâr ve jeotermal santraller, havalimanı, köprü, değer muhalif siyasi potansiyelinin, iktidar yol, mermer ve taş ocakları gibi doğayı tahrip tarafından milliyetçi, komplocu ve kalkınmacı eden ve etme riski taşıyan pek çok projeye karşı bir retorikle üretilen ve dolaşıma sokulan irili ufaklı onlarca hareket doğdu. Her bölgede bir söylem ve bu söylemin yol verdiği baskıcı kısmen değişen ölçek ve biçimlerde doğan bu pratiklerle, törpülendiğini ortaya koyuyorum. Bunu hareketlerin amacı, istisnasız olarak, doğal çevre takiben, çevre mücadelelerinin siyasi alanlarının ve ekonomik, sosyal ve kültürel olarak bu çevreye daraltılması karşısında yargı yoluyla hedeflerine bağlı yaşamları, söz konusu projelerin yarattığı ulaşmaya yönelmelerinin, bu hareketler için ne tür tehditlerden korumak oldu. imkân ve zorluklar oluşturabileceğini tartışıyorum. “Yerel çevre hareketlerinin sergilediği Yerel Çevre Hareketleri ve İktidar Etkileşimi muhalefet ve direnişin boyutuna ilişkin olarak, bu hareketlerin, doğaya yönelik yerel bir James Scott, iktidar ve iktidarın tahakkümünü tehdidi bertaraf etmek üzere yola çıkmakla üreten kurumların, direnişin parametrelerini birlikte, bu spesifik ve yerel hedefin oldukça kısmen de olsa belirleyeceğinin altını çizer. ötesine geçen bir karşı çıkışı ifade ettiklerinin İktidarın, direniş üzerindeki etkisine dikkat çeken altını çizmek gerekiyor.” bu saptamanın tersinin de geçerli olduğunu söyleyebiliriz; direniş de iktidarın pratiklerini Bu yazı, yerel çevre hareketlerini karşılaştıkları fırsat etkiler. Dolayısıyla, iktidar ve direniş, aralarındaki ve zorluklar üzerinden inceliyor. Ancak bu fırsat yakın ilişkisellik nedeniyle birbirlerini karşılıklı ve zorluklar, toplumsal hareket yazınında yaygın etkiler ve bir ölçüde belirlerler. Buradan yola olan analizlerden farklı olarak, yalnızca kurumsal çıkarak, yerel çevre hareketlerinin karşısına siyasetin özellikleri ve bu siyasetteki değişimler çıkan fırsat ve tehditlerin, bu hareketlerin ortaya çerçevesinde ele alınmıyor. Bunun yerine, yerel koydukları muhalefet ve direnişin boyutu, iktidarın çevre hareketleriyle bu hareketlerin itiraz ettiği bu muhalefete verdiği cevapla yakından ilgili olduğunu söyleyebiliriz. Yerel çevre mücadelelerinin karşısındaki iktidara ilişkin olarak belirtmek gerekir ki siyasi iktidar, yani Adalet ve Kalkınma Partisi [AKP] hükümeti, bu iktidarın unsurlarından yalnızca birisidir. AKP’nin yanı sıra bazı devlet

GÜNDEM 57 kurum ve aktörleri, sermaye grupları, medya FOTOĞRAF ÖZER AKDEMİR organları, akademisyen ve profesyoneller de yerel çevre mücadelelerinin karşısındaki iktidarın çeşitli aktörler oldular. Daha da önemlisi mülksüzleştirme unsurlarını oluşturmaktadır. yoluyla sermaye birikiminin, siyasi iktidarın kendi oligarşisini yaratarak siyasi gücünü ekonomik güçle Çevre Hareketlerinin Muhalefeti de destekleme çabalarına ve böylece muhafazakâr/ dindar hegemonyayı kurma çabalarına hizmet Yerel çevre hareketlerinin sergilediği muhalefet ve ettiğini de göstermiş oldular. Böylelikle, sınırlı bir direnişin boyutuna ilişkin olarak, bu hareketlerin, hedefle yola çıkmış olan yerel çevre direnişleri, dile doğaya yönelik yerel bir tehdidi bertaraf etmek getirdikleri hedeflerinin çok ötesinde bir anlam üzere yola çıkmakla birlikte, bu spesifik ve yerel kazanarak hem piyasa güçlerinin, hem de siyasi hedefin oldukça ötesine geçen bir karşı çıkışı ifade iktidarın kendilerini var etmek, yeniden üretmek ettiklerinin altını çizmek gerekiyor. 1980’lerden üzere doğayı ticarileştirmesi ve sömürmesine karşı, itibaren doğmaya başlayan ve 2000’lere kadar bir toplumsal muhalefeti ortaya koymuş oldu. Bu sınırlı sayı ve çeşitlilikte olan bu hareketler, durumun yerel hareketler açısından, biri olumlu 2000’lerin ilk birkaç yılının ardından hızla çoğalarak, diğeri olumsuz iki önemli sonuç doğurduğunu, çeşitlenerek ve tüm bölgelere yayılarak, bu yıllarda diğer bir deyişle yerel hareketlere hem oldukça başlatılan ikinci liberalleşme dalgasının yarattığı kıymetli bir imkân sağladığını, hem de önemli bir yeni tahakküm biçimlerini açıkça gözler önüne tehdit oluşturduğunu söyleyebiliriz. Olumlu olanla seren ve bütün bunlara yönelik bir toplumsal başlamak gerekirse, yerel hareketlerin yerelin muhalefeti dile getiren aktörler oldu. Bilindiği üzere, ötesinde hem piyasa güçlerinin, hem de siyasi 2001 krizinin ardından devreye giren neoliberal iktidarın empoze ettiği tahakküm biçimlerine reformlar, yeni bir devlet destekli sermaye birikimi muhalefeti ifade etmesi, her ikisine de itirazı süreci başlattı. David Harvey’in çokça kullanılan olan çeşitli toplumsal grup ve aktörlerin, bu kavramsallaştırılmasıyla altı çizildiği üzere bu hareketleri desteklemesini sağladı. Özellikle Artvin sermaye birikimi, toplumun ortak mülkü olan doğal ve Kaz Dağları örneklerinde olduğu gibi, ulusal alan ve kaynakları metalaştırma ve özelleştirme kamuoyunun dikkatini çekmeyi başaran yerel yoluyla sermayeye aktarmaktan, kısaca toplumun mücadeleler, dikkate değer bir toplumsal desteği genelinin birtakım özel çıkarlar doğrultusunda harekete geçirebildiler. Toplumsal hareketlerin ‘mülksüzleştirilmesi’nden ibaret. Kapitalizmin gücünün, katılımcılarının sayısıyla doğru orantılı neoliberal döneminde, özellikle sanayileşmeyle geç olduğunu dikkate aldığımızda bu desteğin, tanışan pek çok ülkede kolaylıkla devreye sokulan yerel hareketler için oldukça değerli olduğunu bu sermaye birikimi, doğal alanları, kaynakları ve söyleyebiliriz. Kaz Dağları örneğinde olduğu gibi, bunlara bağlı yaşamları sermayenin çıkarına tabi bu kapsamlı destekle birtakım projeleri, en azından kılarak yeni tahakküm biçimleri yarattı. Bu yeni bir süre durdurmak mümkün olabildi. Yerel çevre tahakküm biçimlerinin yereldeki tezahürü olan hareketlerinin sınırlı hedeflerinin ötesinde, bir büyük projelere karşı doğan yerel çevre hareketleri toplumsal muhalefeti ifade ediyor olmasının tam da bu nedenle hem bu tahakkümü açıkça yol açtığı olumsuz sonuçsa, aşağıdaki bölümde ortaya koyan ve görünürlüğünü arttıran, hem de bu detaylarıyla verildiği gibi, iktidarın bu hareketlere tahakküme karşı bir toplumsal direnişi ifade eden yönelik tepkisiyle ilgili oldu. Ekonomik ve siyasi önemli siyasi aktörler oldular. hedeflerine ciddi bir tehdit oluşturma potansiyeli Ancak sermayenin doğa ve yerel yaşam üzerindeki tahakkümü, Türkiye özelinde yerel çevre hareketlerinin açıkça görünür kıldığı ve itaat etmeyi reddettiği tek tahakküm biçimi olmadı. Bu hareketler aynı zamanda bu tahakkümün, bir diğer tahakküm kurma çabasıyla iç içe geçtiğini de gösterdi; muhafazakâr/dindar tahakküm. Farklı yörelerde çok çeşitli projeye muhalefet eden bu hareketler, bu projelerin arkasındaki isimleri, ilişkileri, dahası nepotizm ve kayırmacılığı da gözler önüne serdi. Dolayısıyla çevre mücadeleleri, doğanın metalaştırılması ve ağır tahribatına dayalı projeleri yürüten sermaye gruplarının, neredeyse istisnasız biçimde siyasi iktidarla çok yakın ilişkiler içinde olduğuna sürekli dikkat çeken

58 G Ü N D E M FOTOĞRAF ÖZER AKDEMİR inşa edilen bu söylem, 2007 yılından sonra doğan ve olağanüstü bir artış gösteren hidroelektrik santral “Yargı, siyasi kanallara göre, bir yandan [HES] karşıtı yerel hareketlerle mücadele sürecinde yeniden üretilerek, iktidarın çevre hareketlerine çeşitli itirazların baskı riski içermeden karşı geliştirdiği repertuarın bel kemiğini oluşturdu. dile getirilebileceği, diğer yandan çevre Takip eden yıllarda, siyasi iktidarın değişen konjonktüre ve değişen siyasetine göre revize ettiği hareketlerinin lehine sonuçların alınabileceği bu söylem, Gezi hareketinin doğuşunun ardından içeriği değişmemekle birlikte, popülist bir form bir platform sunuyor.” aldı. Bu çerçevede, çevre hareketleri tüm toplum değil, ’millet’ olarak tanımlanan muhafazakâr AKP taşıyan bu hareketlere karşı AKP iktidarı da, etkili seçmeni nezdinde antagonize edilmeye çalışıldı. bir cevap vermeye yöneldi. Diğer bir deyişle, Bu popülist söylem yine milliyetçi, komplocu toplumsal muhalefetin boyutuna paralel olarak, ve kalkınmacı bir retorikle çevre hareketlerinin iktidarın cevabı da daha planlı, daha kapsamlı ve itiraz ettiği projeleri, milli çıkarlar açısından son daha koordine bir hal aldı. derece kritik projeler olarak lanse ederken, çevre hareketlerini ‘millet’in temsilcisi AKP’yi zayıflatmak İktidarın Dili ve Pratikleri için bu projeleri engelleyen oluşumlar olarak resmetmekte. Bu değişimde, Gezi hareketiyle İktidar, özellikle kamuoyunun dikkatini ve desteğini birlikte çevre tahribatına itirazların daha yüksek çekmeyi başaran yerel çevre hareketlerine karşı, sesle ifade edilmesi, daha çok toplumsal grubun milliyetçi temaların ve komplo teorilerinin yoğun harekete geçmesi ve hepsinden önemlisi çevre bir şekilde kullanıldığı bir kalkınma söylemini ekseninde doğan hareketlerin, hükümete karşı bir dolaşıma koydu. Bu söylem, protesto hareketlerine toplumsal muhalefete dönüşme potansiyelinin karşı bir yandan yeni doğru/bilgi/özne üreten ortaya çıkması rol oynadı. ‘pozitif’ iktidar tekniklerinin, diğer yandan baskı kuran ve cezalandıran ‘negatif’ iktidar tekniklerinin Bu söylemin yerel hareketler için yarattığı zorluklara kullanımını mümkün kıldı. Açmak gerekirse, gelirsek, öncelikle protestocuları gözaltı, tutuklama, iktidarın söylemi itiraz edilen projeleri ekonomik soruşturma, yargılama gibi disipline edici, baskıcı kalkınma, toplumsal refah ve ülke çıkarları için yöntemlere maruz bıraktığını ve böylece yerel vazgeçilemeyecek denli önemli hamleler olarak çevre hareketlerine katılımın maliyetini oldukça resmetti ve böylece çevre hareketlerini eşanlı olarak arttırdığını vurgulamak gerekir. Hemen ardından bu denli önemli yatırımları baltalayan odaklara işaret edilmesi gerekense, protestocuları kriminalize dönüştürmüş oldu. Hareketlerin bu şekilde ve antagonize ederek ‘sözlerini’ itibarsızlaştırdığı, antagonize edilmesi çabalarına, protestocuların böylelikle dile getirdikleri çevresel sorun ve çeşitli komplo teorileriyle kriminalize edilmesi kaygıların yok sayılarak gözlerden uzak tutulmasını de eşlik edince hem baskıcı yöntemlerin sağlamasıdır. İtibarsızlaştırmanın, yeni katılım kullanılmasının önü açılmış oldu, hem de daha ve destekleri engelleme, hareketlerin bileşenleri da önemlisi, kamuoyunu baskıcı yöntemlerin arasında güvensizlik ve ayrılıklar yaratma gibi gerekliliğine ikna edebilecek argümanlar sonuçlar doğurduğunu da ekleyelim. Diğer taraftan, oluşturulmuş oldu. 2000’lerin ilk yıllarında altın milliyetçi ve komplocu retoriğe dayalı bu söylem, madenciliğine direnen Bergama hareketine karşı kamuoyunun dikkatini çevre hareketlerinin dile getirdiği çevresel sorunlarla, bu sorunlara yol açan yapısal dönüşüm ve iktidar ilişkilerinden, hızla komplo teorilerine kaydırma gücüne sahip. Son olarak bu söylem popülist bir çerçevede çevre hareketlerini muhafazakâr, dindar ve bir ölçüde milliyetçi AKP seçmenine karşı konumlandırarak, çevre hareketlerinin bu toplumsal gruplara ulaşmasının önünü de kesmiş oldu. İktidarın, yerel çevre hareketlerini kontrol altına almak üzere tekrar ve tekrar inşa ettiği bu söylem ve buna bağlı pratikleri, yerel çevre hareketlerinin siyaset alanını oldukça daralttı. Buna, yerel çevre hareketlerinin taleplerini, ulusal siyasi arenaya

GÜNDEM 59 taşıyacak ve bu talepler doğrultusunda politikalar Sonuç geliştirilmesi için çalışacak siyasi aktörlerin sınırlılığı ve/veya yetersizliği de eklenince, yerel Bu yazıda tartışıldığı üzere, çevre mücadeleleri, çevre hareketlerinin dile getirdiği sorunların, siyaset yerel hedeflere sahip olsalar dahi, günümüz alanında müzakere edilmesinin önü kapanmış toplumlarına hâkim iktidar ilişkilerine meydan oldu. Hedeflerine siyaset üzerinden ulaşamayan okuma potansiyeli taşıyan, bir diğer deyişle siyasi çevre hareketleri, bunun üzerine yargı yoluyla hak potansiyelleri oldukça yüksek mücadeleler. Bu arama mücadelelerine odaklanmaya başladı. Yargı, durum, çevre meselelerinin ekonomik, toplumsal, siyasi kanallara göre, bir yandan çeşitli itirazların siyasi pek çok alanla doğrudan ilişkili olması baskı riski içermeden dile getirilebileceği, diğer ve ekolojik sorunların ve mağduriyetlerin yandan çevre hareketlerinin lehine sonuçların bu alanlardaki çeşitli sorun ve mağduriyetle alınabileceği bir platform sunuyor. Ancak aşağıda kesişmesiyle yakından ilgili. Yerel çevre tartıştığım üzere, bu tür avantajlarına karşın, mücadeleleri tam da bu siyasi potansiyelleri çevre mücadelelerinin yargı yoluyla yürütülmeye nedeniyle, iktidarın planlı ve koordine bir şekilde çalışılmasının dikkate almaya değer birtakım ürettiği ve dolaşıma koyduğu bir söyleme konu dezavantajları da var. olmaktalar. Çevre hareketlerini itibarsızlaştıran ve baskıcı pratiklerin önünü açan bu söyleme, Siyaset Yerine Yargı Yoluyla Mücadele bu mücadelelere destek verebilecek muhalif siyasi aktörlerin sınırlılığı ve muhalif siyasi Çevre mücadelelerinin, siyaset yerine yargı yoluyla partilerin yetersizlikleri de eklenince, yerel çevre yürütülmeye çalışılmasının doğuracağı önemli mücadelelerinin hedeflerine siyaset üzerinden bir sakınca, yargının dile getirilen sorunların ulaşmaları neredeyse imkânsız hale gelmekte. Bu nedenlerine değil sonuçlarına odaklanması ve siyasi imkânsızlığı yargı yoluyla aşmaya çalışmaksa, ancak kısmi bir çözüm getirme kapasitesine sahip önemli kazanımlara yol açmakla birlikte, bu olmasıdır. Zira yargı, siyasetin aksine, ’kurucu’ bir kazanımların kapsamlı ve kalıcı olması yönünde rol oynama ve yeniden yapılandırma kabiliyetine yetersiz kalıyor. sahip değil. Dolayısıyla, yargı yoluyla ne doğa sömürüsüne dayalı sermaye birikim modelini, ne de bu modeli uygulanır kılan kamu politikalarını sorgulamak ve değiştirmeye çalışmak mümkün. Bunun yerine, sadece bazı projelerin münferit olarak durdurulması veya iptal edilmesi söz konusu. Nitekim yerel çevre hareketleri de, yargı marifetiyle madencilik ve enerji alanlarında yürütülen bazı projeleri durdurabilmelerine rağmen, madencilik, enerji ve benzer politikaların doğa sömürüsünü engelleyecek ve buna bağlı toplumsal mağduriyetleri giderecek şekilde yeniden yapılandırılması yolunda, herhangi bir kazanım elde edememiştir. Yargı yoluyla mücadelenin, çevre hareketleri için doğurduğu diğer sakıncalar arasında yargının sorunları dava bazında ele alması nedeniyle, benzer davalarda farklı sonuçlar çıkması ve dava süreçlerinin çok uzun sürmesi nedeniyle çevre tahribatının engellenememesi sayılabilir. Ancak bütün bu zorlukların ötesinde, yargı yoluyla mücadelenin içerdiği en büyük zorluk olarak, siyasi erkin yargı üzerindeki etkisine ve yargı kararlarına ilişkin tasarruflarına işaret etmek gerekir. Siyasi iktidar, yargı kararlarını etkileyebiliyor, erteleyebiliyor, kararlara aykırı işlem tesis edebiliyor veya yasal düzenlemeleri değiştirerek, yargı kararlarını etkisiz hale getirilebiliyor. Bu durum, yargı üzerinden yürütülen çevre mücadelelerini, kazanımlarını kaybetme riskiyle karşı karşıya bırakıyor.

60 G Ü N D E M İzmir’in Ekolojik Gündeminin Düşündürdükleri ARİF ALİ CANGI “Küresel iklim değişikliğiyle sorunlardır. Bu konuda İzmir’in ekolojik gündeminin [Avukat] azalan temiz su kaynakları, en önemli sorunu, Efemçukuru Altın Madeni bunun üstüne bir de su işletmesidir. havzalarının kirlilik yaratan faaliyetlere açılması, yaşamsal Çünkü İzmir’in en önemli su havzası, bu altın sorunlardır. Bu konuda İzmir’in madeninin kirlilik tehdidi altında. ekolojik gündeminin en önemli sorunu, Efemçukuru Altın Kentin su ihtiyacının %40’ını sağladığı Tahtalı Barajı Madeni işletmesidir.” havzasının, yüzeysel sınırında bulunan Efemçukuru Köyü’nde tüm uyarılara ve bilimsel tespitlere Hayatımızı değiştiren Covid-19 salgını, bize bir rağmen, 1 Haziran 2011 tarihinden bu yana altın kez daha düşünme fırsatı vermiş olmalı. Gözle madeni işletiliyor. Kayaç yapısı ağır metal açısından görülemeyen, dünya üzerindeki toplam ağırlığı bir zengin olan bu bölgede yapılan madencilik faaliyeti gram etmeyen bir virüs insanlığı teslim aldı. Bu da sonucunda ağır metallerin aktive hale gelmesi, bize şunu gösteriyor; dünyada insan yaşamının yeraltı ve yüzey sularını kirletmesi riski konusunda, sürdürülebilmesi, insanın da doğanın bir parçası onlarca bilimsel rapora rağmen maden halen olduğunu kabul edip, onunla uyumlu bir yaşam çalışmaya devam ediyor. Bu maden yüzünden, kurmasına bağlı. Şimdiye kadar uygulanan doğal İzmir’in gelecekteki su ihtiyacı için yaklaşık 200 bin varlıkların bir metaya dönüştürülmesi, doğaya kişinin içme ve kullanma suyunu sağlayacak Çamlı hükmetme politika uygulamalarının dünyayı Barajı projesine izin verilmiyor. getirdiği noktayı, yaşadığımız süreç çok çarpıcı anlatıyor. Söz konusu havza, İzmir’in temiz kalmış tek yüzeysel su kaynağıdır. Burası dışından elde edilen yeraltı İzmir’in ekolojik gündemine de yaşadığımız suları, arsenik açısından zengin ve çok büyük sürece uygun bakmalı, gündemin hukuksal miktarlarda paralar harcanarak arsenik arıtma tesisi değerlendirmesi ve hatta hukukun kendisi kuruldu. İzmir’in eksik kalan su ihtiyacı, şimdilik de pandemi gündemine uygun olmalı, çünkü Gördes Barajı’ndan sağlanmaya çalışılıyor. Bu arada bakış açısındaki olması gereken bu değişiklik Gördes Barajı tabanı su kaçırdığı için, bunda da yaşamsal hale gelmiş görünüyor. Bu yazı, İzmir’in aksamalar yaşanıyor, diğer yandan bölge de nikel ekolojik gündemini çevre hukuku bakımından madeni kirliliği tehdidi altında. Kısacası, bir şirketin değerlendirme çabasının ürünüdür. altın madeni işletmesi için, Türkiye’nin 3. büyük kentine başka bir havzadan su taşınıyor, İzmir temiz İzmir’in Yaşayacağı En Önemli Sorun: Su suya muhtaç hale getiriliyor. Bunlar yaşanırken, su havzasını denetlemekle yetkili ve görevli tek Küresel iklim değişikliğiyle azalan temiz su kurum olan İzmir Su Kanalizasyon İdaresi’nin [İZSU], kaynakları, bunun üstüne bir de su havzalarının kirletici madeni denetlemesine izin verilmiyor. kirlilik yaratan faaliyetlere açılması, yaşamsal Soruna ilişkin hukuksal süreçte, tam bir keşmekeş yaşanıyor; uzayıp giden, bir türlü sonuçlanmayan

GÜNDEM 61 davalar devam ediyor. Yargılamada 8 Mart 2019 “Aliağa’da Termik Santral macerası 30 yıl önce tarihinde yapılan keşif, maden işletmesinin başladı, İzmirliler Konak’tan Aliağa’ya kadar müsaade ettiği ölçüde yapılabildi; davacılar elele oluşturdukları insan zinciriyle bu belayı yanında müdahil olan İZSU’nun istediği defetmişlerdi. Bu hareket yargı kararlarıyla havuzlardan örnek alınmasına şirket tarafından tamamlanan süreç sonunda, bir yandan müsaade edilmedi; ağır metal kirliliği tespiti termik santrali önlemiş diğer yandan Türkiye açısından asıl incelenmesi gereken pasaya Çevre Hareketi için güzel bir miras bırakmıştı.” ulaşılması engellendi ve skandallarla dolu bir keşif yapıldı. suyumuzu koruyun” talebini yükseltmesi görevi önümüzde duruyor. Gelinen aşamada, maden işletmesi kapasite artırımına gitti; kapasite artırımı için verilen İzmir ve Bölgenin Çevre Sorunları Denilince 31.12.2012 tarihli ÇED olumlu kararı hakkında İlk Akla Gelen Yerlerden Bir Diğeri: Aliağa Danıştay, geçtiğimiz aylarda hukuken böyle bir işlem yok dedi; Danıştay’ın yok saydığı ÇED olumlu İzmir’in ekoloji gündeminde, Aliağa önemli bir kararına dayanılarak verilen izin, lisans, ruhsatla yer kaplıyor. Aliağa deyince söyleyecek çok şey var; maden halen çalıştırılıyor. Oysa dayanaksız kalan petrokimya tesislerine, demirçelik fabrikalarına, gemi izin, lisans ve ruhsatlar derhal geri alınıp İzmir söküm tesislerine, termik santrallere ve diğer kirletici Valiliği tarafından madenin mühürlenmesi gerekirdi. endüstriye terk edilmiş bir yerden bahsediyoruz. Ülkenin yaşadığı demokrasi ve hukuk krizi, İzmir’in Tek başına termik santraller konusu bile, suyunu da güvencesiz hale getirmiş durumda. bölgenin ekolojik yaşamının korunmasının hiç Krizin yarattığı sorunun büyüklüğü ve önemi, önemsenmediğini gösteriyor. Aliağa ve Termik öncelikle İzmir’e temiz su sağlamakla yükümlü Santral, yıllar önce yaşanan çevre hareketini olan İZSU ile Başkan Tunç Soyer’in temsilinde akla getiriyor. Aliağa’da Termik Santral macerası yerel yönetimin sürekli devrede olmasını zorunlu hale getiriyor. Bunun yanı sıra İzmir’in sağlığını, geleceğini düşünen herkesin, “altın madenini değil,

62 G Ü N D E M “Bergama deprem bölgesidir, olası bir hareketinden bahsederken, Bergama atlanmamalı. depremde Ovacık Altın Madeni’nin atık Zira Ovacık Altın Madeni ve ona karşı yürütülen havuzlarının patlama olasılığı çok yüksek, ‘Türkiye Ekoloji Hareketi’nin dönüm noktalarından bunun sonucu Bakırçay Ovası’nın geri dönüşü olan Bergama Hareketi; açılan davalar ve olmayacak şekilde kirlenmesidir.” verilen yargı kararları, mahkeme kararlarını umursamayan idari uygulamalar; ekoloji hareketini 30 yıl önce başladı, İzmirliler Konak’tan Aliağa’ya itibarsızlaştırmak, kriminalize etmek için yürütülen kadar elele oluşturdukları insan zinciriyle bu algı operasyonları, psikolojik hareket uygulamaları, belayı defetmişlerdi. Bu hareket yargı kararlarıyla son olarak FETÖ/PDY soruşturması nedeniyle maden tamamlanan süreç sonunda, bir yandan termik şirketinin kayyıma devredilmesi, patronunun terör santrali önlemiş diğer yandan Türkiye Çevre suçlusu olarak arananlar listesinde yer alması gibi Hareketi için güzel bir miras bırakmıştı. Yıllar sonra yönleriyle, 1990’lı yıllardan bu yana Türkiye’nin Aliağa’da, yeniden termik santral gündeme geldi ve tarihinde önemli bir yer kaplıyor. şu anda yasal olarak verilmiş gayri sıhhi müessese izni olmadan çalışan bir termik santral var. Aliağa, Bergama’da çok değerli bir toplumsal hareket oldu, kapasitesinin çok üzerinde olan kirlilikle boğuşuyor, sağlıklı çevrede yaşama hakkını koruyan önemli bu kirlilik sadece Aliağa’yı, Foça’yı, Menemen yargı kararları alındı ancak çok şey değişmedi. Ovası’nı değil, İzmir kentini ve bölgeyi doğrudan Eurogold, Normandy, Newmont, Koza, TMSF etkiliyor. Diğer yandan küresel iklim krizine de yönetimindeki Koza fark etmiyor, siyanür liçi çok büyük olumsuz etkileri var. Dolayısıyla, bir yöntemiyle işletilen Ovacık Altın Madeni, çevre an önce önlem alınması gerekiyor. Öncelikle; sağlığı ve canlı yaşamı için yaratacağı riskleri tespit bölgede yeni hiç bir tesise izin verilmemeli, var eden onlarca bilimsel rapora, onlarca mahkeme olanlar açısındansa vazgeçilemeyecek olanlar kararına, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi [AİHM] haricindeki tesisler derhal kapatılmalı, kalan kararına rağmen faaliyetini yıllardır sürdürüyor. tesislerinse, kirliliğe yol açmayacak şekilde her türlü önlemi alması sağlanmalı. Bütün bunların Bergama deprem bölgesidir, olası bir depremde uzmanlardan, bağımsız katılımcılardan oluşacak Ovacık Altın Madeni’nin atık havuzlarının çalışma gruplarıyla tespit ve değerlendirmeleri patlama olasılığı çok yüksek, bunun sonucu yapılmalı. Bu konuda daha fazla gecikildiği takdirde, Bakırçay Ovası’nın geri dönüşü olmayacak şekilde kitlesel ölümler ve bölgemizin yaşanmaz hale gelme kirlenmesidir. Mayıs 2001’de üretime başlanan riski mevcut. Ovacık Altın Madeni Ocağı’nda kazanç sağlayacak rezerv kalmamıştır, bunun üzerine şirket tarafından Covid-19 salgınından İzmir’in etkilenmesinde, ekolojik hassas bölge olan Kozak Yaylası delik deşik Aliağa’nın katkısı araştırılması gereken acil edilerek, rezerv sağlanmaya çalışılıyor. Ovacık Altın konulardan birisi olarak karşımızda duruyor. Zira Madeni işletmesine rezerv sağlayan Dikili’ye bağlı dünyada hava kirliliğinin yoğun olduğu yerlerde Çukuralan’da bulunan maden ocağında üçüncü pandemiden ölüm oranının, diğer bölgelere göre kez kapasite artırımına gidildi, bölgedeki madenin daha yüksek olduğuna dair haberler yayınlanmaya yarattığı yıkımın geri döndürülmesi mümkün başlandı. Bunun sonucu olarak, dünyada fosil gözükmüyor. yakıttan vazgeçme yolları aranıyor. Uluslararası Enerji Ajansı’na [IEA] göre, pandemi döneminde Bergama Ovacık Altın Madeni kapatılmadan, kömür kullanımında dünya genelinde, II. Dünya İzmir’in ekoloji gündemi faslında iyi şeylerden Savaşı›ndan bu yana en büyük azalma yaşanıyor. söz edilemez, diğer yandan ülke toprakları benzer yıkımlardan kurtulamaz. Ovacık Altın Madeni Süreci Körfeze Köprü ve Tüp Geçişi, Turizm Adı Altında İzmir’in ekolojik gündemi, çevre hukukunun ve Yarımada’nın Talan Edilmesi Projeleri sağlıklı yaşam hakkının güvencesiz hale getirilmesi konuşulurken, Bergama-Ovacık Altın Madeni Gediz Deltası’ndaki doğal yaşam alanına çok büyük sorunu atlanmamalı. Hatta, Türkiye ekoloji zarar vereceği için mahkemece iptal edilmesine karşın, Körfez Geçiş Projesi bir türlü gündemden düşmüyor, ısıtılıp ısıtılıp yeniden gündeme getiriliyor. Çünkü bu proje, turizm adı altında Yarımada’ya biçilen yeni elbiseyle doğrudan ilgili.

GÜNDEM 63 “Sorunun çözümü; bölgenin İzmirlilere sormadan, bu yıkım projelerine destek niteliğindeki yaklaşımlarıdır. Sorunun çözümü; ekolojisini olumsuz etkilemeyecek, bölgenin ekolojisini olumsuz etkilemeyecek, sosyal ve kültürel yapısına uygun, yerel ekonomiye hizmet sosyal ve kültürel yapısına uygun, edecek, Yarımada’ya özgü bir turizm anlayışında ortaklaşılmasıyla ve o doğrultuda plan ve projeler yerel ekonomiye hizmet edecek, yapılmasıyla mümkün gözüküyor. Burada en önemli görev, yerel yöneticilere düşmektedir. Yarımada’ya özgü bir turizm Radyoaktif Bulaşıklı Atıklar anlayışında ortaklaşılmasıyla İzmir ve bölgenin çevre sorunları say say bitmez, ve o doğrultuda plan ve Gaziemir’deki nükleer bulaşıklı atıklardan söz edilmeden, bu yazı amacına ulaşamaz. projeler yapılmasıyla mümkün Gaziemir-Karabağlar sınırları içindeki, Aslan Avcı gözüküyor.” Kurşun Fabrikası atıkları içinde çıkan atıklardan söz ediyorum. Türkiye Atom Enerjisi Kurumu Son günlerde İzmir’in ekoloji gündeminin başında, [TAEK], kirliliğin  Europium-152 [EU 152] radyoaktif Yarımada’ya ilişkin turizm bölgesi kararları var. kaynaklı, nükleer yakıt çubuklarının eritilmesiyle 12.02.2020 tarihli Resmi Gazete de yayınlanan oluştuğunu tespit etti. Radyoaktif atıkların Cumhurbaşkanlığı kararıyla, İzmir Çeşme Kültür Türkiye’ye ithali ve ticareti yasak, yani yasadışı ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgesi’nin sınırları yollardan getirilmiş. yeniden belirlendi; ilan edilen Çeşme Kültür ve Turizm Koruma Gelişim Bölgesi [ÇKTKGB] “Gaziemir’deki radyoaktif bulaşıklı atıkların alanı yaklaşık olarak 120.170.000 m2’yi [12017 bertarafı işi de İzmirlilere düşüyor, o atıklar Hektar] aşıyor. Gerence Körfezi’nin batısındaki oradan taşınmadan, en az zararla kontrol Çeşme Yarımadası toplam alanı 300.000.000 altına alınmadan, failleri ortaya çıkartılıp m2 [30.000 Hektar] olup ÇKTKGB, yarımadanın cezalandırılmadan, mücadele bitirilmemeli.” yaklaşık %40’ını kaplıyor. Turizm bölgesi sınırları içine, deniz yüzeyleri-deniz alanları dâhil edilmiş Gaziemir’deki nükleer atıkların varlığı, 2007 yılının durumda. Turizm Bölgesi olarak ilan edilen Nisan ayında tesadüfen ortaya çıktı, 2012 yılının denizalanı; güneyde Yumru Koy’un açıkları, Mersin Aralık ayına kadar kamuoyundan gizlendi. Radikal Körfezi açıkları, Kokar Koy açıklarıyla Ege Denizi’nin gazetesinin, 3 Aralık 2012 tarihli sayısında Serkan deniz alanlarını kapsıyor. Bu geniş denizalanı içinde Ocak imzasıyla manşetten duyurulması üzerine Cirakan Adası, Böğürtlen Adası ve Carufa Adası, ciddi bir tepki oluştu. İlk tepkiyi o zamanlarda ilan edilen turizm bölgesi sınırları içinde kalıyor. henüz bir aylık olan, Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi Kuzeydeyse Ildır ve Narlıca kuzeyinde kalan geniş gösterdi. Ardından olay; fabrika sahasında deniz alanları, turizm bölgesi sınırlarına dâhil oturan mahalle sakinlerinin, Ege Çevre ve Kültür edilmiş. Karabağ Adası turizm bölgesi, denizalanı Platformu [EGEÇEP] başta olmak üzere İzmir’deki dâhilinde kalıyor. Turizm Bölgesi dışında, toplam ekoloji hareketlerinin, sivil toplum örgütlerinin, 11 adet ‘Turizm Merkezi’ ilan edilmiş. Turizm Çevre Mühendisleri Odası, İzmir Tabip Odası ve merkezleriyle birlikte turizm bölgesi, Çeşme diğer demokratik kitle örgütlerinin gündemini ve Alaçatı merkezi yerleşimleri dışında Çeşme oluşturdu. ABD’de yaşayan nükleer fizikçi Prof. Yarımadası’nın tamamını kapsıyor. Bu şekilde Dr. Hayrettin Kılıç, Almanya’dan Nükleer Karşıtı Yarımada, turizm bahanesiyle halka kapatılıyor; Hekimler Birliği’nden Dr. Angelika Claussen, Dr. Alex bölgenin doğal ve kültürel varlığı harap ediliyor; var Rosen ile Dr. Alper Öktem’le birlikte, uluslararası olan susuzluğa, yapılacak devasa turizm tesislerinin düzeyde ciddi çalışmalar yürütüldü; ancak sorun tüketimi de eklenince, bölgenin çöle dönme riski çözülmediğinden halen Türkiye Nükleer Karşıtı görmezden geliniyor. Hareketin gündeminde. Radyoaktif bulaşıklı Toplumsal tepki sayesinde acele kamulaştırmalar geri alındı ancak bu haliyle de tehlike geçmiş değil. En çok kaygı veren de bir kısım yerel yöneticilerin,

64 G Ü N D E M FOTOĞRAFLAR ÖZER AKDEMİR tehlikeli atıklar halen orada duruyor; civarında yaşayanları, İzmirlilerin sağlığını tehdit etmeye “Ekolojiyi koruyacağını sandığımız hukuk, devam ediyor. Nereden, hangi yollarla, kimler artık güvence sağlayamıyor. O zaman yeni tarafından getirildiği halen ortaya çıkartılmadı; dönemde hukukçuların gündemi de hukuk açılan davalar beraatla sonuçlandı; yargılamada iç kuralları ve uygulamalarının doğayla hukuk yolları tüketildi; dosya AİHM’de. uyumlu, ekolojik hale getirilmesi, hukukun ekolojisinin oluşturulması olmalı.” Bu olayla ilgili; TAEK, Çevre Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, İzmir Valiliği, İzmir Büyükşehir Belediyesi ve ilgili kurumların yetersiz kaldıkları görülüyor. Gaziemir’deki atıklarla baş edemeyen bu ülkede nükleer santral yapılmaya çalışılması bir başka kaygı verici gelişme. Gaziemir’deki radyoaktif bulaşıklı atıkların bertarafı işi de İzmirlilere düşüyor, o atıklar oradan taşınmadan, en az zararla kontrol altına alınmadan, failleri ortaya çıkartılıp cezalandırılmadan, mücadele bitirilmemeli. Sorun da Çözüm de Sistemseldir İzmir’in ekolojik gündemi ve sorunlarını ele alırken, soruna daha geniş pencereden bakmakta yarar vardır. Genel olarak baktığımızda, çevre kirliliğinin ve ekolojik bozulmanın temel sebebi sistemseldir. Bugün artık insan emeğinin yanı sıra, doğal varlıklar

GÜNDEM 65 da sömürüden nasibini alıyor. Kapitalizmin sürekli hukuk, artık güvence sağlayamıyor. O zaman büyüme ve kalkınma anlayışı, bunu hedefleyen yeni dönemde hukukçuların gündemi de, hukuk endüstrileşmenin geldiği aşamada, yenilenemeyen kuralları ve uygulamalarının doğayla uyumlu, doğal varlıklar hızla tükeniyor; oluşan atıklar, ekolojik hale getirilmesi, hukukun ekolojisinin çevrenin taşıma kapasitesinin çok üzerinde oluşturulması olmalı. kirlilik oluşturuyor. Nükleer ve tehlikeli atıklar, yaşanabilir bir gelecek vaat etmiyor. Bu durum, Mücadele açısından bakılacak olursa; ekolojinin aynı zamanda hastalıkların ve ölümün habercisi ve kent yaşamının korunmasının, yaşamın durumunda. Doğal varlıkların ölçüsüz tüketilmesi, savunulmasının kısa erimli olamayacağını kabul yaşam alanlarının geri dönüşsüz kirletilmesi, etmek gerekiyor. Sorunlar devam ettiği sürece fosil yakıt endüstrisi sonucu oluşan küresel iklim çözüm için, yeni sorunların yaşanmaması için değişikliğiyle, ekolojik yıkımın eşiğine gelindiğini herkes bulunduğu yerden gücü yettiği ölçüde gösteriyor. Çevre sorunlarının ilk farkına varıldığı mücadelesini sürdürmelidir. Sonucunda beklenilen dönemde koruma kavramı olarak kabul edilen kazanım elde edilemese bile, asıl kazanımın ‘sürdürülebilir kalkınma’, bugün kirletmenin ve yok mücadelenin sürdürülüyor olduğu kabul edilmelidir. etmenin kılıfı halini almış durumda. Çünkü savunulan sadece bu kuşağın değil, gelecek kuşakların da yaşama hakkıdır; mücadele de Türkiye’de de bu politikaların, en vahşisi kuşaktan kuşağa aktarılacaktır. uygulanıyor. Tam bir kuralsızlık hali söz konusu. Hükümetin aldığı günübirlik kararlarla, şu ana Çevre kirliliğinin ve ekolojik bozulmanın temel kadar kazanılmış çevre hukuku kuralları yerle sebebinin, sistemsel olduğunu da bir kez daha bir ediliyor. Türkiye, bugün karbon salınımını en vurgulamak gerekiyor. Mutlaka yeni bir bakış çok artıran ülkelerden birisi, Avrupa ülkelerinin açısına, yeni politikalara, yeni bir yaşam biçimini artık vazgeçtiği, çok enerji tüketen kirli teknoloji planlamaya ihtiyacımız vardır. İzmir’in, Ege yatırımlarının cenneti haline getirilmiş durumda. Bölgesi’nin sorunlarının çözümü İzmirlilerin Yanlış politikalar ve yaşanan iklim krizi neticesinde; duyarlılığıyla sağlanabilecektir. Sorunların çözümü, tarım ve hayvancılığın geçimlik iş olmaktan çıkması, yerel yönetimin koordinasyonunda, yurttaşın karar ortaya çıkan işsizlik ve yoksulluk yüzünden Türkiye süreçlerine katılması, bilimsellikten ödün vermeden insanı, madencilik ve diğer kirli işlerde karın önceliği yaşamın korunması olan önlemler, kararlar tokluğuna çalışmaya mahkûm ediliyor. Kirlilik ve planlarla mümkün olabilir. Şu anki haliyle yaratan işletmelerin yoksul halkın geçim kapısı merkezi hükümete, “gölge etme başka ihsan haline gelmesi, bunlara karşı toplumsal tepkiyi istemez” demekten başka yol gözükmüyor. zayıflatıyor. Bunun sonucu, tam bir denetimsizlik hali yaşanıyor; hava, su, toprak kısaca yaşam Yaşamın korunduğu, doğayla uyumlu sağlıklı varlıkları yok oluyor, kirleniyor. kentler, sağlıklı yeryüzü, sağlıklı bir gelecek umuduyla. Girişte belirttiğim gibi, yaşadığımız pandemi süreci pek çok şeyi göstermiş olmalı. Bir virüs yaşamı teslim aldı; çok kalkınmış, ağır silahlara sahip, çok zengin olan, güçlü iktidarlarla yönetilen ülkeler de dâhil olmak üzere, tüm dünya virüs karşısında aciz kaldı. Bunun bir anlamı olmalı, bu dünyada sadece biz yaşamıyoruz, doğanın hâkimi ve sahibi bizler değiliz. Benzer pandemilerin yaşanmaması, yaşamın sağlıklı şekilde sürdürülebilmesi için atılacak her adımda yaşam alanlarının ve varlıklarının korunması esas alınmalıdır. Bunun yolu da doğayla uyumlu bir ekonomi ve doğayla uyumlu bir toplumsal hayat oluşturmaktan, kısacası yaşamın bütününü ekolojik hale getirmekten geçiyor. Bu arada hukuk da kendisini dönüştürmek zorundadır. Ekolojiyi koruyacağını sandığımız

66 K E N T T E Y A Ş A M Sürdürülebilir Yaşam Eğitimi Olarak Ekolojik Okuryazarlık: “Yeryüzünün Dilini Öğrenmek” MENEVİŞ UZBAY Giriş Ancak bu olumsuzlukların yanı sıra elimizde, bu PİRİLİ risklerle baş edebilmeyi ve dönüştürebilmeyi [Doç. Dr., Çağımızda karşı karşıya olduğumuz en önemli olanaklı kılan müthiş bir bilgi birikimi, teknoloji, Akademisyen sorunlardan birisi, sürdürülebilir yaşam biçimlerini finansman olanakları olduğu gibi, uluslararası bir ve Zeytin Okulu ve toplulukları tasarlamak ve hayata geçirmektir. konsensüs ve bu doğrultuda kapsamlı iki küresel Eğitmeni] anlaşma var: 2030 yılına değin küresel düzeyde Sanayi devriminden bu yana sürdürdüğümüz tüm ülkeler için belirlenmiş olan Gündem 2030 ve yaşam biçimleri -sanayileşmenin eşlik ettiği içerdiği 17 adet küresel amaç [SDG’ler] ekonomik, hızlı ekonomik büyüme, doğanın sunduğu ve sosyal ve ekolojik boyutları içermekte. Paris İklim yenilenemeyen doğal varlıkların kullanımı, hızlı Anlaşması ise küresel ısınmaya karşı uluslararası kentleşme, tüketim kültürü gibi- gezegenimiz gündemi oluşturmaktadır. üzerinde hızlanarak artan ciddi baskılar yaratmaya devam etmektedir. Sanayileşme ve ona eşlik 2015 yılında Birleşmiş Milletler [BM] öndeliğinde, eden ekonomik büyüme insan uygarlığının neredeyse tüm ülkelerce imzalanan bu iki gelişmesinde çok önemli bir aşamayı ifade etmekle küresel anlaşma, tarihte ilk kez tüm dünya birlikte, bu süreç aynı zamanda gezegenin ekolojik ülkeleri için dönüştürücü bir kalkınma yol sistemlerinin istikrarını bozma noktasına da haritası oluşturmaktadır. Gündem 2030 -Küresel getirmiştir. Bugün ‘ekolojik kriz’ kavramının Sürdürülebilir Kalkınma Anlaşması- İnsanlık; işaret ettiği şey, insanlığın gezegen üzerinde Gezegen; Refah ve Barış değerlerine dayanarak, güvenli bir şekilde yaşamını sürdürmesini tehdit 2030 yılına değin 17 küresel amaç kapsamında, edecek riskli sınırlara girilmiş olmasıdır. Covid-19 dünyamızın doğal ve toplumsal habitatlarındaki pandemisi, ekolojik dengedeki bozulmanın, bozulmayı tersine çevirerek, herkes için, daha insanlığı ne denli tehdit ettiğine ilişkin en son dengeli, eşitlikçi ve barış içinde yaşamanın bir yaşadığımız felaketlerden birisidir. Diğer yandan yol haritasını ortaya koymaktadır. Paris İklim farklı düzeylerde eşitsizliklerdeki artışlar, işsizliğin Anlaşması ise 2050 yılına değin küresel ısı artışının yanı sıra, güvencesiz istihdam sonucu prekaryanın +2 ile +1.5 derece arasında tutulduğu, sera gazları yükselişi, iktisadi krizler, bölgesel çatışmalar ve emisyonlarının, net sıfır düzeyine indirilmesi göçler gibi sosyal ve ekonomik alanlarda de sorunlar yoluyla iklim krizi ve ekolojik krizin üstesinden süregelmektedir. gelmeyi amaçlamakta, gezegensel sınırlarla uyumlu ve güvenli bir gezegeni öngörmektedir. Bu iki “Bunları hayata geçirebilmek, dolayısıyla ‘iyi küresel anlaşma, 2050 yılına değin tüm ülkeleri bir yaşam’ tasarlayabilmek için dönüştürücü kapsayan küresel sürdürülebilir yol haritamızı bir bakış, adeta bir ikinci Rönesans gerekiyor. belirlemektedir. Bunları hayata geçirebilmek, Bu Rönesansın, bu yeni bakış açısının temel dolayısıyla ‘iyi bir yaşam’ tasarlayabilmek için kavramlarından birisi de, sürdürülebilirliktir.” dönüştürücü bir bakış, adeta bir ikinci Rönesans gerekiyor. Bu Rönesansın, bu yeni bakış açısının temel kavramlarından birisi de, sürdürülebilirliktir.

KENTTE YAŞAM 67 Sürdürülebilirlik ve Sürdürülebilir Kalkınma girmiştir. Bu iki kavram çoğunlukla birbiri yerine kullanılmaktadırlar. Sürdürülebilirliğe ilişkin ilk tartışmalar ve arayışlar 1970’li yıllarda başlamıştı. 1980 yılında Uluslararası Sürdürülebilirlik; gerek doğayla/gezegenle kurulan Doğa ve Doğal kaynakları Koruma Birliği [IUCN], ilişkide, gerekse sosyal ve ekonomik anlamda ‘iyi’ bir Birleşmiş Milletler Çevre Programı [UNEP] ve Dünya yaşam tasarımına ilişkin toplumsal tahayyüldeki Vahşi Doğa Kurumu [WWI] tarafından Dünyayı temel değerlere ve ideallere işaret etmektedir. Koruma Stratejisi yayınlanmış ve sürdürülebilirlik Özgürlük, eşitlik, dayanışma ve uzlaşma kültürü, kavramının yanı sıra sürdürülebilir kalkınma doğaya saygı ve sorumlulukların paylaşımı bu temel kavramları dünya kamuoyunun gündemine değerleri oluşturmaktadır. SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK KALKINMA Kalkınacak olan nedir? Değerler Sürdürülecek olan nedir? Süresi Süresi Şimdi ve Doğa Nesiller İnsanlar yıllarca Yeryüzü [Ör: Antropojenik boyu Sağlık, iklim değişikliğini engellemek Yoksulluk ve açlığın son bulması Biyoçeşitlilik [Ör: Biyolojik Eğitim ve vasıflar istilanın engellenmesi] Temiz su, enerji, barınma, sağlık Eko Sistem [Ör: Okyanuslarda] hizmetleri, gıdaya ulaşım Gelir ve istihdam fırsatları İnsan güvenliği Temel insan hakları Esenlik ve mutluluk Özgürlük Ekonomi Eşitlik Dayanışma Hayat Destek Sistemleri Servet, Doğaya saygı Eko Sistem Hizmetleri [ör. Sorumluluğun Ormanlar, kıyılar vd.] Üretken sektörler, tüketim paylaşımı Kaynaklar [Ör: Su, ekili alanlar] Çevre [Hava kirliliği, Ekonomik büyüme, gelir adaleti kimyasallar, tarım] On yıllarca Ticaret, üretim ve dağılım sistemleri Şimdi ve Ekonomik dayanıklılık, gıda ve su yıllarca güvenliği Altyapı Bilim, teknoloji ve inovasyon kapasiteleri Topluluk Toplum Şimdi ve Barış Etkin kurumlar yıllarca Kültür [kültürel miras, Sosyal Sermaye, dayanıklı toplumlar geleneksel bilgi] On yıllarca Meşru ve hukuk devletleri Herkes için Refah Üretken bölgeler Nesiller arası eşitlik Sürdürülebilir Kalkınmanın Temel Kavramları, BM Prototype Sustainable Development Goals Report, s. 5.

68 K E N T T E Y A Ş A M “Sürdürülebilirlik; gerek doğayla/gezegenle Gündem 2030, “Hiç kimsenin geride bırakılmayacağı” bir kalkınmayı bu şekilde formüle etmektedir. kurulan ilişkide, gerekse sosyal ve ekonomik Ekolojik Okuryazarlık: anlamda ‘iyi’ bir yaşam tasarımına ilişkin Bir Sürdürülebilir Yaşam Eğitimi toplumsal tahayyüldeki temel değerlere ve Uluslararası kamuoyu, sürdürülebilirlik kültürünün benimsenmesi ve küresel amaçların hayata ideallere işaret etmektedir.” geçirilebilmesinde, eğitimin anahtar bir rol oynadığını giderek daha çok vurgulamaktadır. Sürdürülebilir kalkınma, bu ideallere ulaşmak için Nitekim Birleşmiş Milletler, 2005-2014 yıllarını gerekli çerçeveye ve somut stratejilerin kapsandığı Sürdürülebilir Kalkınma için Eğitim On Yılı olarak sürece işarete etmektedir. 1987 yılında Dünya tanımlamış ve böylece dünya çapında BM kurumları, Çevre ve Kalkınma Komisyonu altında toplanan üye devletler, eğitim sektörü ve sivil toplum Brutland Zirvesi sonucunda yayınlanan Ortak kurumlarının sürdürülebilir bir gelecek yaratma Geleceğimiz isimli rapor, sürdürülebilir kalkınmayı, doğrultusunda eğitim kaynak ve girişimlerini “Bugünkü ihtiyaç ve isteklerimizi gelecek nesillerin harekete geçirmelerini hızlandırmıştır. yaşam fırsatlarını azaltmadan karşılayabilmek” olarak tanımlamıştır. Bu tanım, günümüzde de Ekolojik Okuryazarlık [Ecoliteracy Training] sürdürülebilir toplumların resmi tanımı olarak bir sürdürülebilirlik eğitimidir ve esas olarak, kabul edilmekte. sürdürülebilirliğin ekolojik boyutuna odaklanmıştır. Amacı her yaştan öğrencinin/katılımcının Brutland’da ortaya çıktığında, sürdürülebilirliğin ekolojik döngüleri, insan-doğa etkileşimini ekolojik boyutu esas olarak ‘doğayı korumak’ gibi anlama, öğrenme, değerlendirme kapasitelerinin nispeten romantik bir hedefti. Oysa o günden bu geliştirilmesine katkı sağlamak ve hem yerel hem yana ekolojik risklerin artan boyutları, bu risklere de küresel düzeyde barışçı, kapsayıcı ve ekolojik ilişkin uluslararası kamuoyunda farkındalığın olarak güvenli yaşam biçimleri -sürdürülebilir yaygınlaşmasına yol açmıştır. Gerçekleşen bilimsel yaşamlar- oluşturulmasında aktif rol almalarına çalışmalar, sürdürülebilirliği insanlığın gezegen destek olmaktır. Gezegenin ekolojik sistemleriyle üzerindeki güvenli yaşam alanı olarak ifade edilen uyumlu yaşam biçimlerinin benimsenmesi gezegensel sınırlar [planetary boundaries] kavramı doğrultusunda, farkındalık yaratmak ve aynı dolayımında açıklamaktadır. Johan Roskström ve Will zamanda katılımcıların gerek bireysel, gerekse Steffen öncülüğünde; Stockholm Resilience Centre meslek yaşamlarında sürdürülebilir yaşam [SRC], ekolojik sürdürülebilirliği ölçebileceğimiz ve biçimleri doğrultusunda, yaratıcı girişimleri hayata izleyebileceğimiz dokuz gezegensel sınırı ortaya geçirebilmelerine destek olmaktır. koymuştur: İklim değişikliği, Stratosferik Ozon Tüketimi, Biyosfer Bütünlüğünün Kaybedilmesi, “Amacı her yaştan öğrencinin/ Kimyasal Kirlilik, Okyanus Asitliği, Tatlı Su Kullanımı, katılımcının ekolojik döngüleri, Arazi Kullanımı, Azot ve Fosfor, Aerosol Yüklemesi. insan-doğa etkileşimini anlama, Günümüzde, iklim değişikliği, biyosfer bütünlüğünün öğrenme, değerlendirme kaybı, arazi kullanımı ve fosfor ve azot döngülerinden kapasitelerinin geliştirilmesine oluşan biyojeokimyasal sınırlar artık aşılmıştır. katkı sağlamak ve hem yerel hem de küresel düzeyde Dolayısıyla bugün ekolojik sürdürülebilirlikten barışçı, kapsayıcı ve ekolojik anlaşılan şudur: Biz insanların; gezegenin dayattığı olarak güvenli yaşam biçimleri gezegensel sınırlar, sistemler dahilinde, bu -sürdürülebilir yaşamlar- gezegen üzerinde güvenli bir şekilde yaşamımızı, oluşturulmasında aktif rol varoluşumuzu sürdürebilmek için bu sınırlarla almalarına destek olmaktır.” uyumlu yaşam biçimleri tasarlamak ve hayata geçirmek. Gerek bireysel, gerekse bölgesel ve toplumsal düzeylerde gezegenle uyumlu yaşam biçimleri inşa edebilmek, sosyo-kültürel bağlamdan, ekonomiden, siyasal oluşumlardan bağımsız değildir.

KENTTE YAŞAM 69 Bu amaç doğrultusunda, temel öğretisi; milyarlarca hayata geçirilmesi doğrultusunda öncelikle birinci yıldır var olan gezegensel yaşamın temel adıma yönelirken, sürdürülebilir tasarımların prensiplerinin anlaşılmasıdır. Böylelikle, bu ekolojik hayata geçirilebilmesine zemin hazırlamaktadır. prensiplerle uyumlu olabilecek yaşam biçimlerinin tasarlanması ve uygulanması doğrultusunda, Ekolojik Okuryazarlık Eğitimi: katılımcıların aktif özneler olabilmesine zemin Gezegensel Yaşamın Temel Prensipleri hazırlamaktır. Ekolojik okuryazarlık eğitiminin çıkış noktası, Eski Yunanca ev anlamına gelen ‘oikos’ ve bilgi doğanın iyi bir öğretmen olduğudur. Esasında, Antik anlamına gelen ‘logos’ kavramlarının birleşiminden Yunan’da doğa filozoflarından başlayarak, bugüne oluşan ekoloji, insanlığın evinin, ait olduğumuz değin insanlar doğanın nasıl işlediğini anlamaya, yerin, bir diğer ifadeyle gezegenimizin ekolojik onu yöneten ilkeleri bulmaya çalışmışlar ve buradan sistemlerinin bilgisi anlamına gelmektedir. Diğer tüm yaşama ilişkin genel ilkeler oluşturmuşlardır. yandan okuryazarlık kavramını çeşitli diller 16. yüzyıldan itibaren modern bilimi oluşturan için kullanırız. Bir dilde hâkim olup kodlarını fizik, kimya gibi bilimler ‘doğa bilimleri’ olarak çözdüğümüzde, dilbilimci J. Searle’nin [1996] adlandırılmıştır. Ekolojik okuryazarlık eğitimleri, bu dediği gibi, sadece iletişim kurmakla kalmayız aynı temel felsefeden yola çıkarak bir takım prensipler zamanda o dil dolayımında hayatlarımızı da inşa geliştirmiştir. ederiz. Sistem yaklaşımı ve yaşam ağları Gezegenimiz ve sessiz kabul edegeldiğimiz doğa, son otuz yıldır adeta kendine özgü diliyle Gezegendeki yaşamın -ekolojinin- temel prensipleri, insanlarla iletişim kurarak bizleri uyarmaya sistem teorisi yaklaşımı altında ele alınmaktadır. başladı. Doğanın bizlerle kurduğu iletişim dili, Sistem yaklaşımı, yeryüzünün, doğanın ve insan sözel değil elbette; tsunamiler, küresel ısınma, toplumların karşılıklı bağımlılık ilişkisi içinde bir buzulların erimesi, okyanusların yükselmesi, son insan-çevre sistemi oluşturduğunu ve insanlık olarak Covid-19 gibi işaretlerle, doğa kendini ifade olarak paylaşacağımız gelişmenin, yeryüzünün etmekte. Doğanın dilinin kodlarıysa, yeryüzünde ekolojik sistemlerinden bağımsız olamayacağını milyarlarca yıldır hayatı olanaklı kılan doğa ortaya koymaktadır. Sistem teorisi yaklaşımı, süreçlerinin temel prensiplerinde yatmaktadır. yaşamı, parçaların toplamı olarak değil, süreçler ve Ekolojik okuryazarlık, doğanın kendine özgü dilinin ilişki ağları olarak ele almaktır. Bütün, parçaların kodlarının anlaşılmasını, yani yeryüzünde hayatı toplamından fazladır ve parçaların toplamından milyarlarca yıldır mümkün kılan ekolojik süreçlerin fazla olan şey, tüm parçalar arasında var olan işleyiş prensiplerini öğretmeyi amaçlar. Bunları ilişki ağlarıdır. Yaşamdaki sistemlerin tüm üyeleri, kavramış, sürdürülebilir topluluklar oluşturmak için birbirine ilişkiler ağı olarak bağlanmıştır. Bu kullanan ve doğayla uyumlu yaşamayı ilke edinmiş yaşam ağlarının üyeleri, temel özelliklerini ve kişilere de ekolojik okuryazar denmektedir. hatta varoluşlarını, bu karşılıklı bağlantılardan ve ilişkilerden alır. Tüm yaşayan sistemlerin -bir Ekolojik okuryazarlık eğitiminin kurucularından organizmanın, insan zihninin, bir ekosistemin, veya Fritjof Capra’ya göre, sürdürülebilir bir yaşam, bir toplumsal sistemin- temel organizasyon yapısı, girişimleri, ekonomisi, teknolojileri, kurumları karşılıklı bağlantısallıklar -yaşam ağları- ve bu ve fiziksel yapılarıyla doğada var olan yaşamı ağlar arasındaki bilgi akışları olarak ele alınır. sürdürebilme kapasitesini bozmayan, dolayısıyla gezegenimizin ekolojik sistemleriyle uyumlu olarak Ekolojik Okuryazarlık eğitimi de her olguya tasarlanmış bir yaşamdır. Sürdürülebilir yaşamların hayata geçirilmesinde ilk adım doğanın, milyarlarca “Tüm yaşayan sistemlerin -bir organizmanın, yıldır, gezegendeki yaşamı sürdürebiliyor olmasının altında yatan temel prensipleri, örüntüleri insan zihninin, bir ekosistemin, veya bir anlamak, ikinci adım ise, ekolojik sistemlerin işleyiş prensipleriyle uyumlu tasarımları toplumsal sistemin- temel organizasyon yapısı, -kurumları, teknolojileri, şehirleri, ekonomik ilişkileri- tasarlayarak hayata geçirmektir. Ekolojik karşılıklı bağlantısallıklar -yaşam ağları- ve bu okuryazarlık eğitimi, sürdürülebilir yaşamların ağlar arasındaki bilgi akışları olarak ele alınır.”

70 K E N T T E Y A Ş A M “Ekolojik okuryazarlık eğitimine göre gerçek süreçlerin çevresel etkilerine, ekolojik ayak izimize öğrenme katılımcıdır, deneyimlemeye ve toplumsal etkilerine kadar tüm bağlantıları dayalıdır ve interdisiplinerdir.” görebiliriz. Döngüsel Ekonomi yaklaşımda, ‘sistemik düşünmeyi’ önermektedir. Döngüsel ekonomi, üret-kullan-at modelinin Yaşamlarımız ve gezegenimiz, entegre bir aksine, gerek üretim gerekse tüketim süreçlerinde, bütündür dolayısıyla çağımızın sorunları da ancak mümkün olan en az kayıp ve atık prensibi üzerine böylesi bütüncül bir bakış açısıyla ele alınarak kuruludur. Bir üretim/tüketim sisteminde oluşan çözülebilecektir. her atığın tekrar değerlendirildiği; yenilenebilir ve geri dönüştürülebilir malzemelere dayalı olarak, Gündem 2030’un ve içerdiği 17 küresel amacın döngüsel tedarik zinciri, geri kazanım ve geri hayata geçirilebilmesi, farklı amaç ve hedeflerle dönüşüm, ve ürün ömrünü uzatma süreçlerini aralarındaki, bağlantısallıkların dikkate alınması içermektedir. Aynı zamanda, boşta duran ve aralarındaki pozitif sinerjilerden faydalanılırken, kullanılmayan ürünler için paylaşım platformlarıyla, negatif dışsallıkların ve etkileşimlerin göz önüne yeni ilişki ve iş fırsatları doğurmaktadır. [WCEF, 2018]. alınarak hafifletilmesiyle olanaklıdır. Bu kapsamda Kaynak: SITRA [2016] sürdürülebilir kalkınma literatüründe, karşılıklı bağlantıları içeren yeni kavramlar ve bu kavramlara Doğa Çöp Üretmez dayalı strateji ve politikalar geliştirilmiştir. Örneğin, Doğanın döngüler ve ilişki ağları olarak ‘yeşil büyüme’ kavramı, iktisadi büyümenin ekolojik örgütlenmesinin ortaya koyduğu bir diğer önemli sistemlerle uyumlu olmasına odaklanır ve ekolojik konuysa, doğada çöp üretilmemesidir. Bir türün boyut ile ekonomik boyut arasındaki bağlantıyı ürettiği atık, doğada başka bir türün gıdasıdır. kurarken, ‘yeşil ekonomi’ kavramı ve politikalarıysa Ekosistemdeki ağlar ve döngüler, bu bağlantılarla ‘yeşil büyümeyi’ kapsarken, sosyal boyutla bağlantı oluşmaktadır. Yaşam, doğrusal yani tek yönlü kurarak iktisadi gelişmenin eşitlik boyutuna da değil, negatif ve pozitif geri besleme etkileriyle odaklanmaktadır. sistemlerin kendini yeniden ürettiği veya başka bir döngüye katılarak devam ettiği bir süreçtir. Döngüsellikler: Yaşam Döngülerindeki Bağlantılar Ekolojinin bu prensipleri, birbiriyle bağlantılıdır ve doğanın milyarlarca yıldır yaşamı sürdürmesinin Ekolojik sistemlerde veya toplumsal sistemlerde, farklı veçhelerini anlatmaktadır. karşılıklı bağlantılardaki enerji ve bilgi akışı Ekolojik Okuryazarlık Eğitimi: döngüsel bir yapıdadır. Ekolojik bir topluluktaki Katılımcı ve Yaratıcı bir Öğrenme Süreci [örneğin, bir orman ekosisteminde] üyeler Ekolojik Okuryazarlık Eğitimi, sürdürülebilir arasındaki karşılıklı etkileşim, birbirlerinden yaşamlar tasarlanabilmesi doğrultusunda, döngüsel olarak kaynak alıp vermekle didaktik eğitim yönteminden farklı bir yöntem gerçekleşmektedir. Ayrıca, tüm döngüler önermektedir. Sürdürülebilir yaşam biçimlerinin kendilerinden daha büyük döngülerin içinde yer alırlar ve onlara bağlıdırlar. Modern toplum ve getirdiği kent yaşamı, tüketim kalıpları, üretim ve tüketim süreçlerinin birbirinden kopmuş olması, gerek doğada gerekse kendi hayatlarımızdaki döngüleri, bu süreçteki bağlantıları gizlemekte, görmeyi olanaksız kılmaktadır. Örneğin, marketlerden satın alınan tüm ürünlerin geriye doğru giden bir yaşam hikâyesi, bir yaşam döngüsü vardır. Bir kutu zeytinyağının yaşam döngüsünü izlediğimizde, zeytin ağacının hikayesinden başlayıp zeytin hasadına, zeytin sıkımına, nakliye süreçlerine, tüm bu süreçlerde yer alan insan ilişkilerine, bu

KENTTE YAŞAM 71 öneminin kavranması, tasarlanabilmesi ve hayata bileşkelerden oluşmalıdır. İnterdisipliner eğitimin geçirilebilmesi için farkındalık eğitimi veya bir amacı da hâkim bilgi ve deneyimler arasındaki teorik tartışmalardan daha fazlası gerekmektedir. etkileşimlerin çalışılmasıdır.” Çünkü yalnızca kuramsal ve didaktik bir eğitim, katılımcıların kendi hayatlarında ve yaşadıkları Doğayla konuşmak; pratiğe –deneyimlemeye- toplumda değişimin gerçek aktörleri olabilmeleri dayalı eğitim: Sürdürülebilir yaşamların hayata doğrultusunda ilham kaynağı olmaya, motive geçebilmesi, mekânların, işyerlerinin, toplulukların etmeye yeterli olmamaktadır. Ekolojik okuryazarlık ve kentlerin yeniden tasarlanıp kurulmasında, eğitimine göre gerçek öğrenme katılımcıdır, insanların aktif özneler olarak yer almalarıyla deneyimlemeye dayalıdır ve interdisiplinerdir. olanaklıdır. Sahip olunan bilgi, eyleme geçmek için Amacı yalnızca insanların nasıl konuştuklarını değil, yeterli olmayabilir. Belirli bir düzeydeki pratik beceri aynı zamanda nasıl yaşadıklarını da değiştirmektir. -doğanın içinde olmak, dinlemek, hissetmek ve doğa süreçlerine, döngülerine katılarak deneyimlemek “Ekolojik Okuryazarlık gibi- katılımcıların hem bilişsel, hem de duygusal Eğitimleri, öğrencilerde merak olarak doğaya yönelmelerini ve bu doğrultuda duygusunu artıran, ilham veren, somut adımlar atmalarına yönelik motivasyonu yapabilirlik kapasitesini arttıran sağlar. David Orr bu süreci, “doğayla konuşmak” ve dolayısıyla insan-doğal olarak adlandırır. Doğal dünyayla girişilen her türlü sistemler etkileşimini yaşayarak, konuşmanın biçimi ve yapısı, doğayla kopmuş duyumsayarak, deneyimleyerek olan ilişkiyi onarıcı [restorative] bir süreçtir ve bir yeniden öğrenme süreci içinde aynı zamanda iyileştirici [healing] bir sanattır. öğrenmelerini önermektedir.” Dolayısıyla, süreçler arasındaki karşılıklı bağlantıları bilmek, önemsemek ve pratik beceri, ekolojik İnterdisipliner Yöntem: Ekolojik okuryazarlık, okuryazarlık eğitiminde öne çıkan temel adımlardır. eğitim yönteminde interdisipliner bir yaklaşımı benimser. 19. yüzyıldan bu yana giderek artan Ekolojik Okuryazarlık Eğitimleri, öğrencilerde bir şekilde bilimsel gelişme, buna bağlı olarak merak duygusunu artıran, ilham veren, yapabilirlik hâkim eğitim yöntemi uzmanlaşmaya, meslek kapasitesini arttıran ve dolayısıyla insan-doğal edindirmeye yönelik olduğu için, gerek toplumsal sistemler etkileşimini yaşayarak, duyumsayarak, gerekse doğa olgularına ilişkin disiplinler kendi deneyimleyerek bir yeniden öğrenme süreci içinde aralarında çok parçalılardır ve pek çok departmana öğrenmelerini önermektedir. Dolayısıyla eğitim ayrılmışlardır. Örneğin, doğaya ilişkin eğitimde, etkinliklerinde öğrencilerin farklı kavrama ve biyoloji, zooloji, iklim bilimi, ormancılık, ziraat, vd. öğrenme kapasitelerinin, yani duygusal zekalarının, gibi birbirlerinden farklılaşmış pek çok araştırma sosyal zekalarının ve ekolojik zekalarının beslenmesi alanının her biri, doğal olayların belli bir parçasını ve entegre edilmesi ön plana çıkmaktadır. detaylı olarak analiz etmekte; birbirleriyle olan bağlantıları doğrudan vurgulanmadan ilgili Zeytince Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği, derslerde içerilmektedir. Ancak, doğadaki yaşamı ve 2015 yılından bu yana Ekolojik Okuryazarlık değişimi anlayabilmek için bütüncül bilgiye, yani Eğitimlerini İzmir’de çeşitli katılımcı gruplarla disiplinler arası bir yaklaşıma ihtiyaç vardır. Dahası, devam ettirmektedir. Örneğin, Ege Üniversitesi günümüzdeki haliyle ekolojik krizin nedenlerini İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nin, TÜBİTAK Doğa anlayabilmek, doğa bilimlerinde interdisiplinler ve Bilim Okulları çağrısı kapsamında yürüttüğü, bir yaklaşımın yanı sıra, toplumsal bilimlerle Zeytinin Bir Bildiği Var-Ekolojik Okuryazarlık de bağlantıların kurulmasını gerektirmektedir: Eğitimi Projesi [Ekim 2018-Nisan 2019] kapsamında, “İnterdisipliner laboratuar, tarım, güneş teknolojileri, üniversitede iktisat bilimi okuyan gençler eğitim ormancılık, toprak yönetimi, vahşi yaşam, atıkların görmüştür. Öğrencilerin gerek bireysel, gerekse dönüşümü, mimari tasarım ve ekonomi gibi meslek yaşamlarında sürdürülebilir yaşam biçimleri doğrultusunda, olumlu farklar yaratacak girişimleri hayata geçirebilmelerine destek olmak ve aynı zamanda sürdürülebilirlik kültürünün üniversite düzeyinde benimsenmesine katkı sağlamak amaçlanmıştır. Zeytince Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği’nin, Karaburun İnecik’de bulunan Zeytin

72 K E N T T E Y A Ş A M Okulu eğitim binasında gerçekleştirilen eğitim etkinlikleri, seminerler, saha çalışmaları, zeytin rotası yürüyüşleri, atölye çalışmaları, ekoloji ve ekonomiden, felsefe ve arkeolojiye kadar çeşitli konularda interaktif eğitim çalışmalarından oluşmuştur. Bu eğitim etkinlikleri boyunca, üniversitenin iktisat bölümünde okuyan gençlerin, kuramsal derslerinde soyut bir üretim kaynağı olarak kavradıkları doğaya ilişkin bilgilerinin, kalıcı ve bütüncül bir bilgi ve deneyime dönüşmesi hedeflenmiştir. Sonuç Yerine Ekolojik Okuryazarlık, küresel amaçların ve sürdürülebilirliğin ekolojik boyutuna odaklanmış olsa da, ‘sistemik düşünceye’ ve interdisipliner yönteme dayalı eğitimlerinde sürdürülebilirliğin ekonomik, sosyal ve ekolojik boyutları arasındaki karşılıklı bağlantısallığın anlaşılmasını ve kavranmasını vurgulamaktadır. Bugün tüm dünyayı esir alan Covid-19 pandemisi, yaşamın farklı boyutları arasındaki bağlantıların ne denli önemli olduğunu açıklıkla ortaya koymuş bulunuyor. Bir yandan ekolojik krizin sadece doğayı bozmadığını, esas olarak bizlerin bu gezegendeki yaşamlarımızın güvenliğini nasıl tehdit ettiğini görüyoruz. Diğer yandan, aşırı tüketim ve rekabetçiliğin yüceltildiği, ultra-bireysel çıkar odaklı ekonomi politikaların ve yol açmış olduğu eşitsizliklerin, sağlık gibi temel kamusal hizmetlerin eksikliğinin, bir krizle mücadele anında toplumları nasıl dayanıksız kıldığı ortaya çıkmış bulunuyor. Ekolojik okuryazarlık eğitimi de, ekoloji boyutunun ötesine geçerek katılımcıların yaşamı kavrayışlarında bütüncül ve yeni bakış açıları kazanmalarını özendirerek, ‘iyi yaşamın’ olanaklarına dair ufku ve yaratıcılığı geliştirmeyi amaçlamaktadır.

KENTTE YAŞAM 73 Bisiklet Yeni Kentlerin Habercisi “Karayolunda şeridinde giden bir limiti de, azami 50 km.’dir. Okul ve hastane gibi ÖZGÜR GÜRBÜZ bisiklet bile sinirleri bozabiliyor. yapıların ve yaya geçitlerinin olduğu yerlerdeyse, hız Bisikletlerin kaldırımdan gideni, sınırı 30’dur. Şehir merkezlerindeki yaya geçitlerini, kırda bayırda binileni makbul trafiği ve hız sınırını düşünürseniz, ortalama ülkemizde.” hızınızın 50’yi bile bulması oldukça zor. Hız sınırını aşarak kural ihlali yapan şoförlerin, bisikletleri 2918 sayılı Trafik Kanunu’nun 3. maddesinde yavaşlıkla suçlaması hem garip hem de hukuksuzluk şöyle der: “Bisiklet motorsuz bir taşıttır.” 46. gibi geliyor. Hayatın gerçekleri de, bu ‘hızlı şoförleri’ Maddeyse, nerede ve nasıl kullanılacağını belirler: doğrulamıyor zaten. “Karayolunda en sağ şeridi kullanır ve diğer taşıtlar ile aynı sorumlulukla hareket eder.” “Bisikletli ulaşım o kent için daha temiz hava, enerji tasarrufu dolayısıyla ekonomiye destek, Bu durumda, plakasız ve ehliyetsiz 11 yaşından iklim değişikliğini durdurmada önemli bir büyük herkesin sürebileceği bisikleti karayolunda katkı ve bireyler için de sağlıklı bir hayat görürsek şaşırmamak ve “Burada ne işleri var?” demek.” dememek gerek, çünkü yasayla bu hak bisiklet kullanıcılarına verilmiş. Yaşanansa, başka elbette. Bahçeşehir, Dokuz Eylül ve Yeditepe Bisikletliyle tartışan bir şoförün, iki tekerlek Üniversitelerinden akademisyenlerin, İstanbul üstündekileri yok sayan araçların görüntülerinin için yaptığı bir araştırmaya göre, kentte ortalama olduğu bir sosyal medya paylaşımı ya da bir habere sürüş hızı 2018 yılında 29 kilometreydi. Sürüş hızı mutlaka rastlamışsınızdır. Trafik Kanunu’nun sabahları 23, akşamlarıysa 18 km’ye düşüyordu. 3. maddesi, pratikte işlemiyor. “Karayolunda Hafta sonlarıysa, 23 km. Bisikletliler için bu şeridinde giden bir bisiklet bile sinirleri bozabiliyor. hızlara erişmek, açıkçası çocuk oyuncağı. Neyse ki Bisikletlerin kaldırımdan gideni, kırda bayırda bisikletliler, araç şoförlerini geniş şaseleriyle yolları binileni makbul ülkemizde.” Dürüstçe, kibar olmaya tıkamak ve kent içi sürüş hızını yavaşlatmakla çalışmadan yazarsak, bunun arkasında yatan suçlamıyor. bisikletin bir taşıt olduğunun kabul edilmemesi. Hepimiz biliyoruz ki taşıtlar kaldırımdan gitmez ve Bisiklet Yolu Tartışması yolda olmaları kimseyi rahatsız etmez. Yollardan, bisikletleri temizlemenin de bir yolu var Bisiklet Yavaş Efsanesi elbette. İki tekerlekliler için özel yollar yaparsanız, karayolu tamamen motorlu araçlara kalır. Trafik Şoförlerin birçoğunun, bisikletin hızına tahammül Kanunu’nun 66. maddesi, “Bisiklet yolu varsa, edemediği de bilinir. Onlara göre bisiklet, çok bisikletlerin karayoluna çıkamayacağını” söyler. yavaştır. Şehir içinde trafik, ışık ve türlü nedenlere Çözüm bulundu, bisiklet yolu yaparsak, iki tekerlekli rağmen hâlâ hızlı gittiklerini sanan şoförler, motorsuz araçları kendi şeritlerine hapsedip, tüm bisikletin hızına tahammül edemez. Hâlbuki şehir içi trafiği, bir hız pisti değildir ve belirlenmiş hız

74 K E N T T E Y A Ş A M “Otomobilini bırakıp toplu taşımayı, bisikleti Tartışmaya başlarken doğru kabul ettiğimiz olgu, ya da yürümeyi tercih eden her bir kişinin bisiklet yollarının şu noktada veya bu noktada emisyonların azaltılmasına ve iklim krizinin yapılması değil, ancak bisikletin büyük kentlerde ve durdurulmasına katkısı büyük.” özellikle kent merkezlerinde bir ulaşım aracı olarak seçenekler arasına katılmasının çevre açısından yolu dört tekerlilere tahsis edebiliriz. İyi ama bisiklet [dolayısıyla toplum için de] olumlu bir eylem olduğu. yolu, nereye yapılacak? Türkiye ve dünyanın hemen Neden bisikletle ulaşımı doğru kabul ettiğimizi, hemen birçok kentinde [özellikle de tarihi kentlerde] rakamlarla da açıklayalım. mevcut yoldan, belki kaldırımdan yapılan tahsislerle bu iş çözülebiliyor. Elbette bu yollar, her zaman Bisiklet Doğru Bir Seçim istenilen genişlikte veya uygun rotalarda olmuyor. Yayalar daha geniş kaldırım, şoförler daha çok şerit Avrupa’da standart bir otomobilin üretim istiyor. Bisiklet, bisiklete binenler hariç kimseyi sürecindeki emisyonlar dahil, kilometre başına mutlu etmiyor sanki. Hâlbuki bisikletli ulaşım; atmosfere bıraktığı karbondioksit miktarı 271 o kent için daha temiz hava, enerji tasarrufu gram. Kişi sayısı arttıkça, bu rakam haliyle düşüyor dolayısıyla ekonomiye destek, iklim değişikliğini ancak yine de bisikletin çok uzağında. Otobüse durdurmada önemli bir katkı ve bireyler için de binerseniz bu rakam 101 grama, bisiklete binerseniz sağlıklı bir hayat demek. Bisiklete binen sayısının 21 grama kadar geriliyor. İşin eğlenceli tarafı, bisiklet çoğalmasına karşı çıkanların yaşadığımız gezegenin sürücüsünün yeme alışkanlığına göre emisyon daha iyi olmasına dair benzer hedefleri yok mu? miktarının değişmesi. Vegan veya vejetaryenlerin Hepimiz için zor bir soru sanırım. günahının daha az olduğunu söyleyelim, çünkü pedal çevirmek için harcanan enerjinin et Türkiye’nin en büyük kentlerinden İzmir ve ürünlerinden gelmesi, gıda üretimi sırasında daha İstanbul’da, son aylarda bisiklet konusu yeniden fazla sera gazı ortaya çıkmasına neden oluyor. Bu gündeme geldi. Yukarıda anlatmaya çalıştığımız tartışmayı bir başka zamana bıraksak da söz konusu gibi, bisikleti yolda istemeyenler ya da yolda bilgiyi, araştırmanın oldukça detaylı olduğunu bisiklet olduğunu bilerek sürmek istemeyenleri gösteren bir veri olarak paylaşmak istedim. memnun etmek için yapılmak istenen bisiklet yollarına da karşı çıkanlar oldu. Bu karşı çıkışların, Küresel Emisyonların %14’ü Ulaşımdan üç farklı kentte yaşandığını ve farklı nedenlere dayandığını gözlemlesek de, gözlemlere dayanarak İklim krizinin sonuçları her geçen gün görülse de, derin analizler yapmak doğru olmaz. İtirazları çözüm çabaları Türkiye’nin gündeminde ne yazık ki haklı ya da haksız diye değerlendirmediğimi de oldukça sınırlı bir yere sahip. Birçok ülkede karbon hemen belirteyim. Yeterli veri olmadan, böyle hesaplamaları neredeyse her karar sürecine eklendi. saptamalarda bulunmak da doğru olmaz. İklim penceresinden baktığımızda bisikletin en iyi seçeneklerden biri olduğu ortada. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC), küresel sera gazı emisyonlarının yüzde 14’ünün ulaşım kaynaklı olduğunu açıklamıştı. Enerji, arazi kullanımı ve endüstriden sonra dördüncü büyük kalem. Ulaşım, emisyonların hemen hemen tamamı fosil yakıtlara dayalı olduğu için gereken değişimi yapmanın en zor olduğu alanlardan da biri. Elektrikli araçlar ve onları şarj eden güneş panellerine geçmek kolay değil. Bu yüzden, toplu ulaşım, yayalaşma ve bisiklet gibi hızlı çözümler büyük önem taşıyor. Merceği yaklaştırdığımızda, ulaşım içinde aslan payının karayollarında olduğunu da görüyoruz. Avrupa Birliği içinde ulaşım kaynaklı emisyonların, %71,7’si karayolu kaynaklı. Karayolu kaynaklı emisyonların, %45’e yakını da otomobillerden atmosfere bırakılıyor. İkinci sıradaki, büyük kamyon ve otobüslerin payı sadece %19. Bu yüzden

KENTTE YAŞAM 75 otomobilini bırakıp toplu taşımayı, bisikleti ya da yürümeyi tercih eden her bir kişinin emisyonların azaltılmasına ve iklim krizinin durdurulmasına katkısı büyük. İklim krizini körüklememek, elbette yeterince kuvvetli bir neden ama uygun koşullara sahipseniz, bisiklete binmek için başka nedenler de var. Sağlıklı olmanın hem kamusal, hem bireysel faydaları olduğunu biliyoruz, bisiklet bu konuda yardımcı olabiliyor. Türkiye’de motorlu taşıtların neredeyse tamamının, petrolle çalıştığını ve petrol ihtiyacımızın %90’dan fazlasını ithal ettiğimizi düşünürsek, bisikleti ulaşım aracı olarak tercih eden herkesin ekonomiye katkıda bulunduğunu da söyleyebiliriz. Özellikle kent merkezlerinde, otopark sorununun azalmasına da neden oluyor. Bireyler için çok daha ucuza erişilen bir ulaşım aracı olması da avantaj. Hava kirliliğindeki en önemli etkenlerden biri ulaşım; bisiklet bu konuda da masum çünkü yakıt tüketmiyor. Bu fayda listesini, otomobil kullanımının azalması nedeniyle yolların aşınmasının azalmasına kadar uzatabiliriz; biz burada noktamızı koyalım. Bisikletlerin diğer ulaşım araçlarına göre, çok daha avantajlı olduğunu gördük ancak bu herkesi ikna etmek için yeterli olmayabilir. Türkiye’den güncel örnekler de bunu gösteriyor. Bisiklet Yolları ve İtirazlar Hemen hemen aynı zamanda, üç büyük şehirde “Belediyelerin paylaşılan bisiklet uygulamaları, bisiklet yolları gündeme geldi. Ankaralı bisikletliler, turizm amaçlı bisiklet turları ve kentin Milli Kütüphane-Ankara Üniversitesi Tandoğan tanınan simalarının bisiklet kullanması aksındaki 3,5 kilometrelik bisiklet yolunun çevre kültürel değişime yardım ediyor.” sakinlerinin itirazları ve bürokrasi nedeniyle sekteye uğradığını söylüyordu. İzmir’de, Vasıf Çınar zaten bir değişimin habercisidir. Ulaşımın eskisi Bulvarı’ndaki bisiklet yolu, bir şeridin bisikletlere gibi olmayacağını gösterir. Bu değişime insanları verilmesi nedeniyle herkesi memnun etmedi. hazırlamak da, altyapı çalışması kadar önemli. İstanbul Kadıköy’de, Bağdat Caddesi’ndeki portatif Kabul etmek gerek, bisikleti kentin içine taşımak [pop-up] bisiklet yolu açıldıktan sonra sürücülerle, ve ulaşım aracı kabul ettirmek kolay bir iş değil. Bu bisikletçilerin tartışmaları sosyal medyaya yansıdı. konuda başarılı olmuş kentler, bize ipucu verebilir. Çanakkale’den, Cakarta’ya kadar bu şoför-esnaf- yaya-bisikletçi tartışmalarına örnek verebiliriz. Bisikletli Kentlerin Sırrı Cakarta’da polisin, bisiklet yoluna sahip çıkmaması ve bilerek araçlarını park ettiği bile görüldü. Bisiklet deyince akla gelen ilk kentlerden Kopenhag’da, Bu itirazları gruplamak istersek, karayolunun günlük yolculuğunu düzenli olarak bisikletle yapanların daralması, park alanlarına erişimin kısıtlanması, oranı %50 civarında. İşine, okuluna bisikletle gidiyorlar. yük indirme-bindirmenin zorlaşması gibi başlıkları İklim koşullarının bizim kadar uygun olmadığı ama ilk sıraya koyabiliriz. Bu sorunların saptanması büyük şehirlerimize göre daha düz bir araziye sahip ve yeni bisiklet yollarıyla birlikte, çözümlerin Kopenhag’da, 382 km. uzunluğunda bisiklet yolu de hayata geçirilmesi birçok şikâyeti ortadan kaldırabilir. Bisikleti de günah keçisi yapmaz ancak bisiklet yolu veya bisikletli ulaşımın artırılması,

76 K E N T T E Y A Ş A M ve otomobilden çok bisiklet var. Bisiklet altyapısı 15 pound. Bisikletle merkeze gitmekse, ücretsiz. ve iş saatlerinde trafik ışıklarının, bisikletlere Bisikletinizi, metroya da alabilirsiniz. Katlanır öncelik vermesi gibi ince ayrıntılar bu kültürün bisikletler, her zaman ücretsiz. Katlanmayanlarsa, iş gelişmesinde büyük rol oynamış. Benzer durumdaki saatleri dışında belirlenmiş vagonlarda yine ücretsiz Amsterdam’ın merkezinde bisiklet trafiği, karşıdan taşınabiliyor. Büyük ve coğrafi koşulları çok uygun karşıya geçmeyi bile zorlaştıracak seviyede. Yolların olmayan kentlerde, bisikletlerin trafiğin yoğun bisiklet ve araçlarca paylaşıldığı sokaklarda olduğu merkezlere yakın bölgelere toplu taşımayla bisikletler, yolların eşit sahibi hatta bazı noktalarda taşınabilmesi, sizi bisiklet kenti rüyanıza çok öncelikleri var. yaklaştırıyor. 2003 yılında başlatılan trafik sıkışıklığı ücreti [congestion charge] uygulaması sonucu 2007 Oxford ve Londra gibi eski kentlerde de, her yere yılına gelindiğinde, Londra’da bisiklet kullanımı %43 bisiklet yolları yapmak kolay değil. Bu yüzden oranında artmıştı. araçların bisikletleri araç kabul etmesi, onların hızına ayak uydurması önemli. Bisikletli sayısı çoğaldıkça, Tüm bunlar gösteriyor ki, bugün büyük bu kültürün gelişeceğini söylemek falcılık olmaz. kentlerimizde tartışılan bisiklet yolları aslında Belediyelerin paylaşılan bisiklet uygulamaları, turizm kentlerin yoğun ve merkezi noktalarının amaçlı bisiklet turları ve kentin tanınan simalarının araçsızlaştırılması düşüncesine, orada yaşayanların bisiklet kullanması, kültürel değişime yardım ediyor. hazır olmadığını gösteriyor. Bisikletleri günah Güzel, ancak yeterli değil. Bütün bu başarılı kentlerin keçisi yapmadan önce, yenidünyanın kentlerinde başka bir özelliği daha var. O da kentlerin yapısı ve daha az araç kullanarak nasıl yaşandığını, bunları ulaşımdaki tercihleriyle ilgili. bizim kültürümüze ve yapısal sorunları olan kentlerimize nasıl uygulayacağımızı tartışmak, Bisikletli Kent Hedef Değil Sonuç bilgilendirme çabalarını hızlandırmak ve doğru bir iletişim stratejisi kurmak çok önemli. Bir süre sonra Özetle söylersek, bisiklet dostu bir kent için sadece hayatımızı kurtaracak bisikletlere, boşu boşuna bisiklete odaklanmak yerine, yeni kentlerin nasıl küsmenin anlamı yok. olacağını anlamak gerekiyor. Bugün birçok büyük ve tarihi kentte, özellikle kent merkezlerinin araçsızlaştırıldığı görünüyor. Bisiklet aslında bu amaca ulaşmayı kolaylaştıran, önemli bir ulaşım seçeneği. Belki de bu hedefin bir sonucu. Öneminin ve kullanımının artmasında, merkezlerin yayalaştırılması ve motorlu taşıtların girişinin kısıtlanması çok etkili. Bisikletli kent yaratmaktan çok, kentlerin araçsızlaştırılması hedefinin ön plana çıkarılmasının, bisiklet kullanımının artması için daha faydalı bir strateji olduğunu düşünüyorum. Araçsızlaştıkça bisiklet gibi uygun ulaşım araçları zaten kendiliğinden öne çıkar. Bu iddiayı destekleyen, birkaç örnekten bahsedelim. Bisiklet kenti diyebileceğimiz Oxford’da, kentin dört yanında, “Park et, Devam et [Park and Ride]” uygulaması var. Kente girdiğiniz noktalarda arabanızı bırakıp, merkeze giden otobüslere binebiliyorsunuz. Kent merkezine araç girişini azaltmak için otopark ücretleri oldukça yüksek tutuluyor. Merkez araçsızlaştıkça, bisikletler için daha uygun bir ortam oluşuyor. Londra’da Araçlara Getirilen Ek Ücret, Bisikletlere Yaradı Londra’daysa, kent merkezine araçla girmek uzun zamandır ücrete tabi. Sabah 07.00 ile akşam 22.00 arasında, arabayla merkezde turlamanın bedeli

İKLİM 77 Ege Bölgesi ve İzmir’de İklim Değişiminde Güncel Durum ve Gelecek Öngörüleri Hakemli bilimsel dergilerde yayınlanan makalelerin Küresel iklim modellerinin sonuçları birçok yönden ŞÜKRÜ TURAN taranmasıyla yapılan bir inceleme, aktif olarak yayın farklılıklar gösterse de, Akdeniz Havzası’nın BEŞİKTEPE yapan iklim bilimcilerin %97’sinden fazlasının iklim önümüzdeki on yıllarda yağmur mevsimi boyunca [Prof. Dr., Dokuz değişikliğinin ve küresel ısınmanın yadsınamaz potansiyel olarak, %40 daha az yağış göreceği Eylül Üniversitesi, bir gerçek olduğunu ve geçtiğimiz yüzyıldaki ve önemli ölçüde daha kurak olacağı tüm model Deniz Bilimleri ve küresel ısınma eğiliminin, büyük olasılıkla insan sonuçlarının ortak öngörüsüdür. Akdeniz’de, Teknolojisi Enstitüsü] faaliyetlerinden kaynaklandığına inandığını diğer bölgelere kıyasla farklı olan şey coğrafyadır. göstermektedir.1 Ek olarak, dünya çapında önde Akdeniz, dört tarafı karalarla çevrili büyük bir gelen bilimsel kuruluşların çoğu, bu incelemeyi deniz olarak, dünyada tekil bir örnektir. Modeller, onaylayan basın açıklamaları yayınlayarak, iklim Akdeniz’i çevreleyen kara kütlelerinin önümüzdeki değişiminin insanlığın geleceği için bir tehdit yüzyılda 3-4 °C ısınacağını gösterirken, denizin oluşturduğunu belirtmişlerdir. Küresel boyutta kendisi yalnızca yaklaşık 2 °C kadar ısınacaktır. yaşanan iklim krizi, genel anlamda bir ısınmaya Dolayısıyla, denizle kara arasındaki ısı farkı zamanla işaret etse de bu ısınmanın şiddeti, dünyanın küçülecektir. Bu da, Akdeniz havzasında ki rüzgâr her yerinde aynı olmayacak ve farklı etkiler sistemlerini biçimlendirerek, daha durağan bir gösterecektir. İzmir ve çevresi için bu farklılıkların yüksek basınç alanı oluşmasına, sonuçta da ortaya konması, farklılıkları oluşturan fiziksel yağışların azalmasına neden olacaktır.3 süreçlerin anlaşılması ve yeni oluşan şartlara nasıl uyum sağlanacağının da ortaya konması, iklim Akdeniz Havzası’nda, günümüz ortalama yıllık hava değişimlerine adaptasyon için gereklidir. sıcaklığı sanayi öncesi döneme göre [1880-1899] yaklaşık 1.5 °C daha yüksektir. Bu da mevcut küresel Akdeniz ve İzmir’de iklim değişikliği ortalama olan +1.1 °C nin çok üstündedir ve Akdeniz Bölgesi yıllık 0.03 °C’lik artışla, dünyanın geri Dünyanın değişen ikliminin gelecekteki durumunu kalanından %20 daha hızlı ısınmaktadır.4 Bu eğilim öngören farklı küresel modeller, sıcaklıkların devam ettiği takdirde, bölgesel sıcaklık artışı 2040 küresel olarak neredeyse her yerde artacağı ve sıcak yılında 2.2 °C’ye ulaşacak ve 2100 yılında, Akdeniz’in havanın kısmen daha fazla su buharı taşıyabilmesi bazı bölgelerinde muhtemelen 3.8 °C’yi aşacaktır. nedeniyle de çoğu yerde yağmurun artacağı konusunda hemfikirdir. Ancak bu durumun “Yapılan bilimsel çalışmalar, topografyanın en büyük istisnası, Akdeniz Havzası’dır. İklim özellikleri nedeniyle Akdeniz havzasındaki değişikliğine en duyarlı bölgeleri belirlemek için, kuraklık eğiliminden en çok etkilenecek iki sıcaklık ve yağış projeksiyonlarından hesaplanan bölgenin; Mağrip ülkeleriyle, Orta Doğu, bölgesel iklim değişikliği endeksine [RCCI] göre, Türkiye ve Levant havzasının olacağını Akdeniz Havzası, Kuzey Doğu Avrupa bölgesiyle göstermektedir.” beraber birincil Sıcak Nokta’dır [hot spot]. Bu bölgeleri, Arktik ve en önemli tropikal Sıcak Nokta olan, Orta Amerika izlemektedir.2

78 İ K L İ M Avrupa Birliği Dünya Gözlem Platformu olan asitlenmesine neden olarak, denizleri doğrudan Copernicus’un, tüm dünyadan toplanan ölçümleri etkiler ve dolaylı olarak oksijen konsantrasyonunda değerlendirerek yayınladığı raporunda, küresel düşüşe, yağışlı ve kurak dönemlerde değişikliklere ve olarak Temmuz 2020’de ölçülen hava sıcaklıklarının, aşırı olayların daha şiddetli oluşmasına neden olur. Temmuz 2016 ve 2019’un ardından, dünyada bugüne kadar ölçülen en yüksek Temmuz ayı Her ne kadar İzmir Körfezi’nde elimizde veri olmasa sıcaklıkları olduğu açıklanmıştır.5 Ayrıca, son 10 yılın da, teorik olarak deniz yüzeyinin ısınması denizdeki kaydedilen en sıcak dönem olduğu da belirtilmiştir. tabakalaşmayı artırarak, deniz ekosisteminin Hava sıcaklıklarındaki bu artışların, önümüzdeki işleyişine etki eder. Örneğin, Kuzey-Batı Avrupa yıllarda ciddi sağlık problemlerine yol açacağı bir denizleri için yapılan bir çalışmada da daha sıcak bir dizi çalışmalarla gösterilmiştir. Sıcaklık ve nemin iklimin, ilkbaharda başlayan tabakalaşmanın, normal artması, insan vücudunun hissettiği sıcaklığı zamanında 5-10 gün erken olacağı ve bitişinde 5-10 artırmakta ve vücut, sıcaklık artışına tahammül gün uzayacağını göstermiştir.7 İzmir Körfezi’nde de edemediğinden, termal şok meydana gelmektedir. muhtemel olan bu değişim neticesi, yaz aylarında daha Bu durum, özellikle dışarıda çalışmak durumunda az oksijenli Körfez sularının oluşmasına yol açabilir. olan ya da açık havada olmayı gerektiren faaliyetlere katılanlar için tehlike oluşturmaktadır. Aşırı olayların şiddetlenmesinin sonuçları, Akdeniz Yayınlanan yeni bir araştırma sonucuna göre6 ve Ege Denizi’nde etkileri oldukça çarpıcı bir şekilde iklim değişikliği nedeniyle, Suudi Arabistan’da, görülmeye başlanmıştır. Bu değişime en güzel Hac bölgelerindeki sıcaklık ve nem koşullarının örnek, 1990’lı yılların başında, Ege Denizi fiziki önümüzdeki yıllarda daha da kötüleşebileceği ve oşinografisinde Doğu Akdeniz Geçişi [EMT] olarak yazın en sıcak dönemine gelen, 2047’den 2052’ye ve adlandırılan, ani değişim gelmektedir. Bu fiziksel 2079’dan 2086’ya kadar olan Hac mevsiminde, hava süreçte, Ege Denizi suları tarihinde bilinen en koşullarının insan sağlığı için ‘aşırı tehlikeli’ olacağı yoğun hale geldi ve Doğu Akdeniz’in derin sularını öngörülmektedir. Bu öngörünün göz önüne alınıp, oluşturmak için, Doğu Akdeniz’in dibine battı. Daha şimdiden gerekli önlemlerin alınmasıyla Hac ibadeti önce, Doğu Akdeniz’in derin suları için tek kaynağın sağlık ve güvenlik içerisinde yerine getirilebilecektir. Adriyatik Denizi olduğu ve Ege Denizi suyunun, Doğu Akdeniz’de ancak sınırlı derinliklere kadar batabildiği “İzmir Körfezi’nin korunması ve ekosistem biliniyordu. Bu süreç nedeniyle, Ege Denizi sularının kaynaklarının sürdürülebilir yönetimi için tamamı bir yıl içerisinde yenilenmiştir.8 Bu ani sistem dinamiklerinin ve Körfez su kütlelerinin değişiklik, bilimsel açıdan iklim değişikliğinin diğer yer sistemi bileşenleriyle [dalyanlar, etkisini anlayabilmemiz için araştırılması önemli atmosfer, dereler, yeraltı suları] etkileşim olan bir olaydır. Çünkü yerel atmosferik koşulların, mekanizmalarının araştırılması ve anlaşılması deniz ortamında nasıl büyük değişikliklere neden gerekmektedir.” olabileceğinin açık bir kanıtıdır. İzmir Körfezi, Ege ve Akdeniz’e nazaran, daha sığ ve küçük olmasından Yapılan bilimsel çalışmalar, topografyanın dolayı, küresel iklim değişimlerine karşı daha özellikleri nedeniyle Akdeniz Havzası’ndaki kuraklık duyarlıdırlar. İklim değişikliğinin yanı sıra, yoğunluğu eğiliminden en çok etkilenecek iki bölgenin; Mağrip giderek artan tarımsal, endüstriyel ve kentsel ülkeleriyle, Orta Doğu, Türkiye ve Levant Havzası’nın faaliyetler sonucu artan insan faaliyetlerinde, Körfez olacağını göstermektedir. Massachusetts Teknoloji üzerinde baskı oluşturmaktadır. İzmir Körfezi’nin Enstitüsü’nden araştırmacılar tarafından yapılan korunması ve ekosistem kaynaklarının sürdürülebilir analizler, bu eğilimin sadece bir tahmin olmadığını, Orta yönetimi için sistem dinamiklerinin ve Körfez Doğu ve Mağrip’teki son iklim değişimi eğilimlerinde, su kütlelerinin diğer yer sistemi bileşenleriyle şimdiden belirgin hale geldiğini gösteriyor.3 [dalyanlar, atmosfer, dereler, yeraltı suları] etkileşim mekanizmalarının araştırılması ve anlaşılması İklim değişikliği, deniz seviyesinin, atmosfer ve gerekmektedir. Bu dinamik ve mekanizmaların deniz sıcaklıklarının yükselmesine ve suların ölçülebilir ve hesaplanabilir olmasını takiben, Körfez’in gelecekte olası baskı senaryolarına kısa ve uzun dönemde nasıl yanıt verebileceğinin öngörüsü yapılabilmekte, bilimsel veriye dayanan karar ve yönetim desteği sağlanabilmektedir.

İKLİM 79 Bütün iklim değişikliği tahminleri, İzmir ve önemli bir yükselişe işaret etmektedir. Kıyı çevresinde sıcaklıkta artış, yağışlarda azalma şeridindeki geri çekilmeler, toplum için para ve aşırı olayların oluşumunda, artış olacağını kaybına ve kıyı bölgelerinin yeni sel savunması öngörüyor. İzmir’de, iklim değişikliği nedeniyle planlaması, tasarımının yeniden düşünülmesine hâlihazırda yaşadığımız ve önümüzdeki on neden olacaktır. Buzulların erimesiyle oluşan uzun yıllarda daha şiddetli olarak yaşayacağımız iki vadeli deniz seviyesi yükselmesi eğilimlerinin yanı süreç, yaşantımızı doğrudan etkileyeceği için sıra, kısa vadeli aşırı olaylar [fırtına kabarmaları] oldukça önemlidir; deniz kabarmaları ve içme suyu kıyı bölgeleri için tehlikeyi artırmaktadır. Akdeniz, kaynaklarının azalması. Bu iki sorunun oluşmasına uzun zamandır ısınma ve ortalama yağışta azalma neden olan fiziksel süreçler ve gelecekte bizi nelerin için iklim değişikliği sıcak noktası olarak kabul beklediğini aşağıda açıklayacağız. edilmiş olsa da, bazı çalışmalar fırtına sıklığında bir düşüş olduğunu öne sürmektedir. Ancak Deniz Kabarmaları ve Kıyıları fırtına sıklığının düşeceği öngörülmekle beraber, Deniz Sularının Basması fırtınaların şiddetinin artabileceği öngörülmektedir. Gelecekteki fırtınaların etkisini hafifletebilecek Kıyı bölgelerinde artan nüfus ve kentleşmeyle eylemleri belirlemek için, erken uyarı sistemlerinin birlikte, kıyılarda taşkınlar toplumu ve ekonomiyi temel araçlar olduğu kanıtlanmıştır. önemli ölçüde etkileyebilecek doğal bir tehlike haline gelmiştir. Akdeniz bölgesinde, 1966 yılında Deniz seviyesindeki ani yükselmeye bağlı kıyısal Venedik’te meydana gelen sel gibi, atmosferle ilişkili su baskınları, Türkiye’nin Ege kıyılarında ciddi dramatik taşkınların uzun bir geçmişi vardır. İklim endişeler yaratmakta ve yerleşim yerleri için değişikliği, ortalama deniz seviyesini yükselterek önemli sosyoekonomik risk oluşturmaktadır. Bu, ve atmosferik sirkülasyonu ve fırtınaların Türkiye’nin Ege kıyısında bulunan en büyük şehri hattını değiştirerek ek risk oluşturmaktadır. olan İzmir’de daha belirgindir. İzmir Körfezi’nde Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli [IPCC] yapılan araştırmalarda, deniz seviyesinin kış projeksiyonu, küresel ölçekte deniz seviyesinde, aylarında taşkınlara neden olabilecek aşırı değerlere

80 İ K L İ M “Yeraltı suları esas olarak yağışlarla ve/ Doğu Akdeniz’de Eylül 2018’de oluşan, Kategori-I veya yüzey su kütleleriyle etkileşim yoluyla, kasırganın Ege Bölgesi ve İzmir’e kara yaklaşımı yeniden doldurulur. Teorik olarak, yeraltı tahmini ve şiddetli fırtına kabarması olasılığıyla suyu kullanımı, doğal ikmalin önüne ilgili büyük bir endişe yaratmıştı.9 Sonunda TBS, geçmemelidir. Yeraltı sularının kullanımının, Türkiye’nin batısındaki karadan uzaklaşarak, doğal ikmalden fazla olduğuna yönelik yolunu açık Ege sularına doğru değiştirdi ve etkisini bazı çalışmalar bulunmaktadır. Bununla yitirdi. Bu meteorolojik olay, deniz seviyesinin beraber değişen iklim koşullarında, İzmir ve yükselmesiyle İzmir için potansiyel olarak önemli civarında yağışlarda azalma beklendiğinden çevresel, sosyal, kültürel ve ekonomik sonuçları yeraltı sularının ikmalinin daha da azalacağı olabilecek aşırı olayların sıklığı ve yoğunluğu öngörülebilir.” konusunda büyük bir kamuoyu bilinci yarattı. Bu nedenle, fırtına kabarması riskini tahmin etmeye ulaştığı gösterilmiştir. İzmir Körfezi deniz seviyesi ve fırtına kabarması tahmin sistemi geliştirerek değişimleri için geliştirilen istatistiksel model, elde edilebilecek belirsizliği azaltmaya ihtiyaç vardır. İzmir ilinde su basmasına neden olabilecek aşırı Bu sistem, Türkiye kıyılarının diğer bölgelerine de deniz seviyesi yükselmeleri için, 20 yıllık geri dönüş genişletilebilir ve yetkililerin fırtına-dalgalanma süresi vermektedir. İklim değişikliğinin etkisiyle, selleri için, acil durum planları geliştirmelerine önümüzdeki 20 yıl içinde bu geri dönüş süresinin, yardımcı olabilir. 2 yıla düşeceği de gösterilmiştir. İzmir Büyükşehir Belediyesi İZSU Genel Müdürlüğü Akdeniz’de 2013 yılından bu yana gözlemlenen aşırı ve Dokuz Eylül Üniversitesi Deniz Bilimleri ve deniz seviyesi olayları, ABD Doğu Kıyısı ve Pasifik’te Teknolojisi Enstitüsü tarafından ortak yürütülen olduğu gibi subtropikal veya tropikal kasırga çalışmayla oluşturulan, İzmir Körfezi Meteorolojik fırtınası dalgalanması yerine, astronomik yüksek ve Oşinografik Gözlem Sistemi, 2012 yılından gelgitlerle birleştirilmiş ılımlı atmosferik zorlamalar bu yana Körfez’de 5 istasyonda deniz seviyesi tarafından üretilmektedir. Tropikal Benzeri Siklonlar ölçümlerinin yanı sıra; deniz akıntılarını, sıcaklığı, [TBS, aynı zamanda ‘Akdeniz Kasırgası’ veya İngilizce tuzluluğu ve tüm meteorolojik değişkenleri gerçek kısaltması ‘Medicane’ olarak da adlandırılır] bu zamanlı olarak ölçmektedir. Bu ölçümler sayesinde, bölgede nadir görülse de küresel ısınma ve iklim yukarıda söz edilen deniz kabarması olaylarının değişikliği nedeniyle, Türkiye’nin batı kıyılarında fiziksel dinamiği anlaşılabilmiştir. Yaklaşık 8 yıldır önümüzdeki on yıllarda şimdiye kıyasla daha az veri toplayan bu sistemin sürdürülmesi, İzmir ve sayıda ancak daha şiddetli fırtına öngörülmektedir çevresi iklim değişikliklerini anlamamıza katkıda ki bu da fırtına kabarması riskinin arttığını bulunacaktır. gösteriyor. Yeraltı Suları ve İzmir İçme Suyu İzmir kent merkezine su sağlayan kaynakların, 2019 yılı verilerine göre % 58.8’i yeraltı su kaynaklarından sağlanmıştır.10 İzmir kenti içme suyu için bu kadar önemli olan yeraltı suyu; endüstriyel, tarımsal ve ekolojik ihtiyaçlar için de önem taşımaktadır. Bu nedenle yeraltı sularının yönetimi ve planlamasında hem kullanımdaki artış, hem de onlarca yıldan yüzyıllara uzanan dönemler boyunca iklim değişkenliğinin dikkatli bir şekilde değerlendirilme ve anlaşılması göz önünde bulundurulmalıdır. Yeraltı suları esas olarak, yağışlarla ve/veya yüzey su kütleleriyle etkileşim yoluyla yeniden doldurulur. Teorik olarak, yeraltı suyu kullanımı, doğal ikmalin önüne geçmemelidir. Yeraltı sularının kullanımının, doğal ikmalden fazla olduğuna yönelik bazı çalışmalar bulunmaktadır. Bununla beraber değişen iklim koşullarında, İzmir ve civarında yağışlarda

İKLİM 81 azalma beklendiğinden, yeraltı sularının ikmalinin İzmir Bölgesi’nde nasıl çalıştığının ve dinamiklerinin daha da azalacağı öngörülebilir. neler olduğunu anlaşılmasıyla ancak böyle bir plan hazırlanabilir. Bunun içinde, ‘İzmir Körfezi İklim değişikliğinin yeraltı suyu sistemleri Gözlem Sistemi’nin genişletilerek ölçümlere devam üzerindeki potansiyel etkilerini ölçmek için, etmesi ve bu ölçümlerin iklim çalışmalarına göre uygulama ölçeğinde gelecekteki iklim tahminlerine çeşitlendirilmesi gereklidir. ihtiyaç vardır. İzmir ve çevresi için yeraltı sularının iklim değişikliğinden nasıl etkileneceğiyle ilgili 1 John Cook, vd., “Consensus on Consensus: A Synthesis of Consensus bir çalışma olmasa da, Tayvan Üniversitesi’nden Estimates on Human-Caused Global Warming”, Environmental araştırmacıların, Türkiye’yi de kapsayan küresel Research Letters, 2016, 11, 4, 048002. https://doi.org/10.1088/1748- çalışmaları bize İzmir’deki yeraltı sularının 9326/11/4/048002 da iklim değişikliğinden nasıl etkileneceği hakkında fikir verebilir.11 Bu araştırmada, son 2 Filippo Giorgi, “Climate Change Hot Spots”, Geophysical Research 14 yılda uydu gözlemleriyle bütünleşik bir iklim Letters, 2006, 33, 8, L08707.  https://doi.org/10.1029/2006GL025734 modeli kullanarak önemli ölçüde sıkıntılı olduğu belirlenen, Güneydoğu Anadolu da dâhil olmak 3 A. Tuel ve Elfatih A. B. Eltahir, “Why Is the Mediterranean a Climate üzere, yedi akiferdeki yeraltı suyu değişikliklerini Change Hotspot?”, Journal of Climate, 2020, 33, 14: 5829-5843. https:// incelemişlerdir. Araştırmacılar, Nature dergisinde doi.org/10.1175/JCLI-D-19-0910.1 yayınlanan bu çalışmayla, “Orta Doğu’nun Kuzeyi” olarak adlandırdıkları ve Türkiye’yi de içine alan 4 http://berkeleyearth.org da yayınlanan verilere dayanmaktadır. bölgedeki yeraltı sularındaki azalmanın esas 5 https://climate.copernicus.eu/high-temperatures-and-low-sea-ice- olarak, aşırı kullanım ve iklim değişikliğinin birleşik etkilerinden kaynaklandığını bulmuşlardır. Kullanım arctic-july-2020-globally-third-warmest-july-record [Erişim Tarihi: miktarının, doğal ikmal miktarını kolaylıkla 05.10.2020]. aşabileceğini ve sürdürülebilir yeraltı suyu 6 Suchul Kang, Jeremy S. Pal ve Elfatih A.B. Eltahir, “Future Heat Stress yönetiminin gerekli olduğunu vurgulamışlardır. During Muslim Pilgrimage [Hajj] Projected to Exceed “Extreme Danger” İzmir’in aynı iklim kuşağında yer alması ve insan Levels”, Geophysical Research Letters, 2019, 46, 16, 10094-10100. baskısının olması, İzmir’de de benzer değişim ve https://doi.org/10.1029/2019GL083686 süreçlerin yaşanabileceği aşikârdır. Buna benzer 7 A. Tuel ve Elfatih A. B. Eltahir, “Why Is the Mediterranean a Climate çalışmanın yerel ölçekte, İzmir ve çevresi için Change Hot Spot?”, Journal of Climate, 2020, 33, 14: 5829-5843, yapılması ve İzmir için sürdürülebilir su kullanımı https://doi.org/10.1175/JCLI-D-19-0910.1 yönetiminin oluşturulması, yakın gelecekte ortaya 8 MCCIP. [2010], Shelf Sea Salinity in MCCIP Annual Report Card 2010- çıkabilecek su sıkıntısı nedeniyle oluşabilecek 2011, In J. M. Baxter, P. J. Buckley, & C. J. Wallace [eds.], Summary problemleri çözmek için önemlidir. Report, MCCIP, http://www.mccip.org.uk/media/1338/mccip- report-2010-2011.pdf den ulaşılabilir. [Erişim Tarihi: 05.10.2020]. Sonsöz 9 Erdem Sayın ve Şükrü Beşiktepe, Temporal Evolution of the Water Mass Properties During the Eastern Mediterranean Transient [EMT] in the Dünyanın değişen iklimi, dünya çapında olduğu Aegean Sea, Journal of Geophysical Research Atmospheres, 2010, 115, kadar İzmir için de önemli sorunlar yaratma C10025, doi:10.1029/2009JC005694. riski taşıdığı, yukarıda ortaya konmuştur. İnsan 10 Ege de oluşan kasırga medyada günlerce haber olmuştu. Yerel bir kaynaklı faaliyetlerin de katkısıyla gerçekleşen gazete haberine şuradan ulaşılabilir: https://www.izgazete.net/ iklim değişikliğini, günümüzde hissetmeye cevre/meteoroloji-30-eylul-pazar-gunu-icin-uyardi-iste-kirbac- başladık ve önümüzdeki yıllarda daha şiddetli kasirgasi-h28519.html [Erişim Tarihi: 05.10.2020] hissedeceğimiz bilimsel araştırmalar tarafından 11 İZSU Genel müdürlüğü web sayfasından alınmıştır. İzmir’in yeraltı öngörülmektedir. Akdeniz Bölgesi ve bu bölgede su kaynakları ile ilgili detaylı bilgiye https://www.izsu.gov.tr/tr/ yer alan İzmir, küresel yıllık ortalamanın üzerinde TesisDetay/1/4/2 sayfasından ulaşılabilir. [Erişim Tarihi: 05.10.2020] bir ısınma, buna bağlı kuraklık, ani atmosferik 12 Wen-Ying Wu, Min-Hui Lo, Yoshihide Wada v.d. “Divergent Effects ve denizel olaylarla iklim değişikliğinin şiddetli of Climate Change on Future Groundwater Availability in Key Mid- yaşandığı yerlerden birisidir. İklim değişikliğinin Latitude aquifers”, Nature Communications, 2020, 11, 3710. https://doi. belirgin yaşandığı bölgemizde, bu sürece nasıl org/10.1038/s41467-020-17581-y uyum sağlanabileceğinin ortaya konması ve buna göre yönetim planlarının oluşturulması geleceğimiz açısından önem taşımaktadır. İklim sisteminin,

82 İ K L İ M İzmir’de İklim Değişikliği ile Mücadele DR. ÇAĞLAR TÜKEL “Hâlihazırdaki 1 °C artış bile ve birbirlerinden öğrenerek aşağıdan yukarıya [İzmir Büyükşehir kentleri afetlere ve çeşitli bir anlayışla mücadeleye katkı koyması gündeme Belediyesi İklim risklere karşı kırılgan yerler gelmiştir. Avrupa Komisyonu 2008 yılında Avrupa Değişikliği ve Çevre haline getirmekte, bunun Birliği [AB] iklim ve enerji hedeflerini gerçekleştirme Koruma Kontrol sonucu olarak da ekonomik, ve aşmaya gönüllü yerel yönetimleri bir araya Dairesi Başkanlığı sosyal ve çevresel maliyetler getirmek motivasyonuyla Belediye Başkanları İklim Değişikliği ve söz konusu olmaktadır.” Sözleşmesi’ni [Covenant of Mayors-CoM] başlatmıştır. Temiz Enerji Şube Amacı, taraf olan yerel yönetimlerin kentlerinde Müdürlüğü] Günümüzde iklim değişikliği ve buna bağlı olarak 2020 yılına kadar sera gazı salımlarını en az ortaya çıkmış olan iklim krizi, dünya nüfusunun %20 azaltması, enerji verimliliği ve yenilenebilir yarısından fazlasının yaşadığı kentler için çok enerjinin kullanımının yaygınlaştırılmasıdır. Bu hayati bir meseledir. Ülkelerarası İklim Değişikliği kapsamda, İzmir Büyükşehir Belediyesi meclis Paneli’nin [IPCC] Ekim 2018’de yayınladığı özel kararı ile Belediye Başkanları Sözleşmesi’ne 2015 rapora [SR15] göre, dünyanın sıcaklığı ortalama 1 oC yılında taraf olmuş ve izleyen bir yıl içerisinde artmıştır. Bu artış hâlihazırda aşırı hava olaylarının Sürdürülebilir Enerji Eylem Planı [SEAP] hazırlamıştır. artması, kutuplarda buzulların erimesi gibi birçok Bu süreç içerisinde CoM, sera gazı azaltım hedefini, şekilde sonuçlarını göstermektedir. Hâlihazırdaki 1 2030 yılına kadar %40 azaltım olarak güncellemiş oC artış bile kentleri afetlere ve çeşitli risklere karşı ve iklim uyum planının da dahil edilmesi şartını kırılgan yerler haline getirmekte, bunun sonucu eklemiştir. İzmir Büyükşehir Belediyesi yine meclis olarak da ekonomik, sosyal ve çevresel maliyetler söz kararı ile İklim ve Enerji için Başkanlar Sözleşmesi’ni konusu olmaktadır. [Covenant of Mayors for Climate and Energy] 2019 yılında imzalayarak, CoM’a verilen %40 sera gazı Paris Antlaşması’nda kabul edilmiş olan sıcaklık azaltım ve uyum planı taahhüdünü yenilemiştir. artışını 1,5 oC tutma hedefini gerçekleştirmek için, sera gazı salımlarını 2030 yılına kadar %45 azaltmalı ve İklim değişikliğiyle mücadele genel olarak, yerel 2075’e kadar da insan kaynaklı salımlar sıfırlanmalıdır. yönetimlerin sınırları içinde oluşan sera gazlarının Günümüzde kentler, tüm dünyadaki enerjinin azaltımı [mitigation] ve mevcut iklim değişikliği %76’sını tüketmekte ve sera gazı salımlarının sonuçlarına uyum [adaptation] olmak üzere, iki %60’ından fazlasını üretmektedir. Dolayısıyla iklim ana bölümden oluşmaktadır. Kentler, sahip olduğu değişikliğin hem sebebi, hem de mağduru olarak insan nüfusu ve üretim faaliyetleri sonucu, ciddi mücadelede kentlerin rolü çok büyüktür. miktarda sera gazlarına sebep olmaktadır. İzmir Büyükşehir Belediyesi 2019 yılında bu kapsamdaki İklim değişikliğiyle mücadele öncelikle hükümetler çalışmalarını sürdürmek amacıyla birim kurarak, arasında başlamış, kentlerin rolü göz önüne Türkiye’de iklim konusunda birim kuran ilk belediye alınarak yerel yönetimler mücadeleye dâhil olmuştur. olmuşlardır. Son 20 yılda kentler arası işbirlikleri ve şehir ağları kurulmuş, kentlerin dayanışma içinde İklim Değişikliği ve Temiz Enerji Şube Müdürlüğü tarafından hazırlanan Sürdürülebilir Enerji ve İklim

İKLİM 83 Eylem Planı’na göre, İzmir’de tüm sera gazı salım içinde olduğu binalardaki salımların en büyük kaynakları dikkate alındığında toplam salım miktarı nedeni, ısınma ve soğutma ihtiyaçları için fosil 2018 yılı için 25.062.569 ton CO2e’dir. Bu Türkiye’nin yakıtların kullanımıdır. Binalardan kaynaklı karbon 2018 yılı sera gazı salımlarının %4,8’i dir. ayak izini azaltmanın yolu, enerji verimliliği ve yenilenebilir enerjinin kullanımından geçmektedir. Şekil 1. İzmir sera gazı envanteri, 2018. Yapılacak ısı yalıtımı yoluyla ısı kaçakları önlenecek, İzmir’de kişi başına 5,08 ton CO2e olan salım miktarı, böylece daha az enerji kullanılacak, bu da hem sanayi ve havacılık sektörleri çıkarıldığında 3,31 daha az karbon ayak izi oluşturacak, hem de enerji ton CO2 miktarındadır. Mevcut durum devam faturalarının azalmasına sebep olacaktır. İzmir ederse bu salımın 2030 yılında 3,51 ton CO2 Büyükşehir Belediyesi, binalarında kullanılan miktarına ulaşacağı SECAP’ta hesaplanmıştır. elektriği yenilenebilir enerjiden karşılamak için İzmir, kent olarak verilen %40 salım azaltımını güneş enerjisi santralleri [GES] kurma çalışmalarını gerçekleştirdiğinde, kişi başına salım miktarı 1,98 da yürütmektedir. Bu kapsamda ilk olarak, Bayraklı ton CO2 miktarına düşecektir. Bu gerçekleştiğinde Ekrem Akurgal Yaşam Parkı’na güneş enerjisi ortama sıcaklık artışının 1,5 oC altında tutmak üzere, santrali [GES] kurulumu projesini başlatmış ve İzmir sorumluluğunu yerine getirmiş olacaktır. parkta yer alan spor salonuyla, otopark üstüne santral yapılmıştır. Santralden sağlanan elektrikle, tesisin tüm elektriği sağlanmakta ve üretilen fazla enerji şebekeye satılmaktadır. Tesiste ayrıca elektrikli araçlar için, hızlı şarj istasyonu ve engelli araçlarının faydalanabileceği bir şarj noktası bulunmaktadır. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin ayrıca; ESHOT Gediz Atölyesi, Selçuk Katı Atık Transfer İstasyonu, Seyrek Köpek Barınağı, Aliağa İtfaiyesi, Bergama Mezbahası, Uzundere Çok Amaçlı Salon ve Çiğli Aile Danışma Merkezi binalarında da, binanın ihtiyacına yönelik güneş enerjisi santrali bulunmaktadır. Mevcut Şekil 1’e göre İzmir’de sera gazı dağılımında en Bayraklı Ekrem Akurgal Yaşam Parkı GES kurulumu. yüksek pay, %41 ile sanayi salımlarına aittir. Ulaşım, %23 payla ikinci sıradadır. Toplam salımların sadece “İzmir, kent olarak verilen %40 salım %1’i, toplu ulaşım araçlarından gelmektedir. Özel azaltımını gerçekleştirdiğinde kişi başına araç kullanımı, kentte ciddi bir sera gazı salımına salım miktarı 1,98 ton CO2 miktarına sebep olmaktadır. Bu kapsamda, İzmir Büyükşehir düşecektir. Bu gerçekleştiğinde ortama sıcaklık Belediyesi ulaşım kaynaklı salımların azaltılması artışının 1,5 oC altında tutmak üzere İzmir için birçok proje ve faaliyetler gerçekleştirmektedir. sorumluluğunu yerine getirmiş olacaktır.” Türkiye’de ilk defa, 20 elektrikli otobüsten filo oluşturmuştur. Otobüslerin kullandığı elektrik, ESHOT’un Gediz atölyesine kurmuş olduğu güneş santralinden üretilmektedir. Raylı sistem ağı geliştirilerek, ulaşımda toplu taşımanın teşvik edilmesi sağlanmakta, bisiklet yolları ve yayalaştırılmış yollarla, karbonsuz ulaşım ağı geliştirilmektedir. Daha fazla toplu taşıma kullanarak, daha fazla bisiklet kullanıp, yürüyerek kentin sera gazı azaltımına ciddi katkılar sağlanabilir. Salımların %14’ü konutlardan, toplamda da yaklaşık %24’ü binalardan kaynaklanmaktadır. Konutlarında

84 İ K L İ M “İklim değişikliğine uyum; iklim risklerinin ortalama sıcaklık artışı, 2021-2050 yılları arası 1,7 oC, etkileriyle mücadele etmek, fayda sağlamak 2051-2100 yılları arasındaysa, 4,6 oC olarak tahmin ve etkileri yönetebilmek için stratejilerin edilmektedir. oluşturulması, güçlendirilmesi ve uygulanmasını kapsayan süreçtir.” belediye binalarında ve yeni yapılan binalarda, Şekil 2. İzmir ili güncel dönem [1971-2000] ile gelecek dönem güneş enerjisi santrali kullanımının artırılmasıyla [2050-2100 yılları RCP 8.5 senaryosu] yıllık ortalama sıcaklık enerjinin, yenilenebilir enerjiden sağlanması verilerinin değişimi. amaçlanmaktadır. Yapılan Sürdürülebilir Enerji ve İklim Eylem Planı Atıklar içerdikleri metan gazından dolayı, önemli bir [SECAP] azaltımın yanında, iklim uyum strateji ve salım kaynağını oluşturmaktadır. İzmir Büyükşehir eylemlerini de içermektedir. Eylem planı içerisinde Belediyesi, atık alanlarından çıkan metandan yer alan iklim kaynaklı tehlikeler aşağıdaki gibidir: elektrik üretilmesiyle ilgili önemli adımlar atmıştır. Çiğli’deki, Harmandalı Düzenli Atık Depolama • Aşırı yüksek ısı ve Biyogaz Tesisi kurulan 16 MWe’lik tesis hem • Aşırı soğuk oluşan metan gazını bertaraf etmekte, hem de • Aşırı yağış yılda yaklaşık 90 bin hanenin elektrik ihtiyacını • Taşkın [akarsu / kentsel] sağlamaktadır. Tesisin kapasitesinin, yaklaşık 40 • Kuraklık MW’ye çıkarılması planlanmaktadır. Benzer şekilde, • Fırtınalar [kuvvetli rüzgâr] Ödemiş Entegre Katı Atık Yönetim Tesisinde 5 MWe, • Toprak kayması Bergama Katı Atık Yönetim Tesisinde de saatte 3,17 • Orman yangınları MWe kapasitesine sahip elektrik santrali yer alacak, • Deniz seviyesi yükselmesi ayrıca organik atıklardan da gübre elde edilecektir. Bu tehlikeler; binalar, ulaşım, enerji, su, atıklar, Küresel iklim değişikliğinin olumsuz etkilerini arazi kullanımın planlaması, tarım ve ormancılık, azaltmaya yönelik çalışmalar, uyum [adaptation] çevre ve biyolojik çeşitlilik, sağlık, sivil savunma çalışmaları içerisinde değerlendirilir. Başka ve acil durum, turizm gibi sektörlerin üzerindeki bir ifadeyle, iklim değişikliğine uyum; iklim etkilerinin ortaya konduğu, 33 etki yolu ve buna risklerinin etkileriyle mücadele etmek, fayda bağlı olarak kırılganlıklar değerlendirilmiştir. sağlamak ve etkileri yönetebilmek için stratejilerin Özellikle aşağıdakilerle ilgili olan etki yolunun risk oluşturulması, güçlendirilmesi ve uygulanmasını seviyesi de, ‘yüksek’ olarak belirlenmiştir: kapsayan süreçtir. Biz ne kadar sera gazlarını azaltıcı faaliyette bulunsak bile, hâlihazırdaki • Binaların, ekstrem hava olaylarından dolayı hasar sıcaklık artışının etkileri devam edecektir. Bu görmesi ve yıkılması. durumu değiştiremeyeceğimize göre kentleri • Kentsel ve sanayi alanlarının, taşkınlar nedeniyle değişen iklime uydurmak zorundayız. su altında kalması. • Su kıtlığının artması, suyun kalitesinin bozulması İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından 2019 ve yeraltı sularının yenilenme oranlarının düşmesi. yılında, Dirençli Kentler İçin Bir Çerçeve: Yeşil Odaklı Uyarlama [Green Re-vision: A Framework for the Resilient Cities] projesi kapsamında hazırlanan kılavuza göre, İzmir’de 2050 ve 2100 yılları arasındaki sıcaklık, yağış gibi temel iklim parametrelerindeki değişim artışıyla ilgili bir modelleme çalışması yapılmıştır [Şekil 2]. RCP 8.5 yüksek salım senaryosuna göre, başlangıç/mevcut gün koşullarına bağlı olarak İzmir ili için yıllık

İKLİM 85 • Altyapı bakım maliyetlerinin artması. etkileri olacaktır. Bu etkileri ortaya koymak ve • Yanıcı maddelerin birikerek, orman yangınlarına muhtemel çözüm üretmek üzere, bir kuraklık eylem sebep olması. planı hazırlanacaktır. Havaların aşırı ısınması ve • Aşırı hava olaylarından dolayı hayvancılıkta, kuraklığın diğer bir sonucu da, orman yangınlarıdır. orman alanlarında ve mahsullerde hasar ve kayıplar Orman yangınları için, bir yönetim stratejisi yaşanması. oluşturulacaktır. • Ekosistemin bozulması, habitatların ve türlerin ortadan kaybolması. İklim değişikliğinin, ekosistemler ve biyoçeşitlilik • Hastalıklar, yaralanmalar ya da can kayıplarının üzerine çok büyük etkileri olacaktır. İklimin yaşanması. değişmesiyle, ekosistem içinde bulunan türlerin • Sivil savunma ve acil durum kurumları üzerindeki değişime uyum göstermesi, yaşama alanlarının baskının artması. korunması ve biyoçeşitliliğin muhafaza edilmesi ciddi bir sorundur. İzmir Büyükşehir Belediyesi Sürdürülebilir Enerji İklim Eylem Planı [SECAP] Stratejik Planı [2020-2024], İzmir’deki biyoçeşitliliğe kapsamında, çeşitli sektörlerde toplam 30 uyum odaklanan spesifik strateji ve hedefleri kapsamakta eylemi belirlenmiştir. ve bu yönde birçok proje yürütülmektedir. SECAP içerisinde de, doğal sulak alanların eski haline “İzmir Büyükşehir Belediyesi getirilmesi ve ağaçlandırma yoluyla mevcut Stratejik Planı [2020-2024] biyoçeşitliliğin ve ekolojik yaşam alanlarının idame İzmir’deki biyoçeşitliliğe ettirilmesi, korunması, güçlendirilmesi ve İzmir odaklanan spesifik strateji ve Körfezi’nde denizdeki biyoçeşitliliğin muhafaza hedefleri kapsamakta ve bu yönde edilmesiyle ilgili eylemler bulunmaktadır. birçok proje yürütülmektedir.” Bu sektörler haricinde, yine iklim değişikliğinin Su yönetimi, iklim değişikliğine uyum kapsamında sonuçlarından etkilenebilecek binalar, sivil çok önemli bir yere sahiptir. Su yönetimi, özet savunma, ilk yardım, enerji temini, turizm ve ulaşım olarak acil durumlarda temiz suyun sağlanması, gibi sektörlerde eylemler yer almaktadır. atık su ve yağmur suyu hatlarının ayrılması, mevcut içme suyu hattının iyileştirilmesi, yeni İklim değişikliği ve iklim krizinin tam içinde su altyapısı şebekesinin etkinliğinin artırılması, olduğumuz bugünlerde mücadeleler yerel yağmur suyu yönetim tekniklerinin kentin yeşil yönetimlerle birlikte, tüm kamu kurumları, sivil alanıyla bütünleştirilmesi, sürdürülebilir su toplum kuruluşları, üniversiteler, meslek odaları uygulamalarının kullanılması, sürdürülebilir ve vatandaşlara büyük görevler düşmektedir. Her kentsel drenaj ve suya duyarlı kentsel tasarım ne kadar yerel yönetimler iklim değişikliğiyle prensiplerinin uygulanması, yağmur suyu ilgili planlar yapsa da, mücadele tüm paydaşların depolama sistemleri, taşkın yönetim planlarının içinde olduğu topyekûn bir dayanışmayı ve kolektif oluşturulması gibi eylemlerinden oluşmaktadır. bir çalışmayı gerektirmektedir. Mücadele, hem iklim değişikliğine sebep olan sera gazlarının Arazi kullanımı planlaması kapsamında, riskli azaltımı, hem de değişen iklime dirençli olmak ve alanların kentsel dönüşüm alanı olarak belirlenmesi, mümkün olan en az zararı görmek üzere yapılacak kentsel dönüşümün teşvik edilmesi, kentsel ısı uyum faaliyetlerinin birlikte yürütülmesiyle adasının etkisinin azaltılması, gelecekte yapılacak gerçekleşmelidir. yapılarda iklime uygun ve kentin dirençliliğini dikkate alan politikaların oluşturulması, yeşil ve mavi altyapının geliştirilmesi gibi eylemler bulunmaktadır. İklim değişikliğinden etkilenecek diğer bir sektör, tarım ve ormancılıktır. Su kaynaklarının azalması ve kuraklığın, tarımsal üretim üzerinde ciddi

86 K Ö R F E Z İzmir Körfezi’ndeki Ekosistemler ŞENGÜL BEŞİKTEPE Ekosistem, belirli bir alanda bulunan canlıların genellikle yengeç, midye, sülünes gibi sert dış [Prof. Dr. birbirleriyle ve çevresel faktörlerle olan ilişkilerinin kabuğa sahip olan hayvanlardır. Dokuz Eylül bütünü olarak tanımlanabilir. İzmir Körfezi, 960 Üniversitesi, km2 yüzey ve 464 km. kıyı alanıyla, farklı canlı Körfez’deki ekosistemlerden bir diğeri, nehir ve Deniz Bilimleri gruplarının yaşayabildiği açıktan kıyıya, acı [az derelerin Körfez’e döküldüğü üretken kıyı alanlarıdır. ve Teknolojisi tuzlu] sudan tuzlaya kadar oldukça çeşitli tipte Nehir ve dereler Körfez’in yalnızca tatlı su kaynağı Enstitüsü] ekosistemler barındırır. değildir, bununla beraber bazı balıklar ve diğer canlıların yaşamaları için ihtiyaç duydukları alanları Körfez Ekosistemleri da oluştururlar. Örneğin, Körfez’de ekonomik değeri oldukça yüksek olan has kefalin ergin bireyleri Tüm dünyada olduğu gibi Körfez’de de, kumsallar üremek için denize geçerken, genellikle genç ve plajlar fiziksel strese en fazla maruz kalan bireyleri tatlı su girdilerinin olduğu nehir, dere ağzı kıyı alanlarıdır ve bu nedenle de en az biyolojik bölgelerinde bulunurlar. Tuzluluğu 300’e kadar üretime sahip ekosistemlerdir. Kayalıklar gibi, çıkabilen bölgelere sahip olan Çamaltı tuzlasının kumsallar da tamamen gelgit ve dalga enerjisinin biyolojik açıdan karakteristik özelliklerinden doğrudan etkisi altındadır. Kayalıklardan farklı birisi, dünyada balık yetiştiriciliği sektöründe canlı olarak, kumsallarda taban gevşektir ve sabit yem olarak kullanılan ve bunun yanında özellikle değildir. Bu nedenle, makroalglerin tutunacakları flamingo gibi, deniz kuşlarının önemli besinini zemin bulmaları zordur. Burada yaşayan bitki ve oluşturan tuzla karidesi olarak bilinen Artemia’ya ev hayvanları en fazla etkileyen stres faktörü yüksek sahipliği yapmasıdır. dalga enerjisi, yüksek sıcaklık ve kurumadır. Özellikle dalgadan ötürü zemin havalanır ve sürekli Deniz bilimlerinde genellikle 200 metreden daha hareket eder, bu da orada yaşayan organizmaların derin yerler, açık deniz olarak tanımlanır. İzmir yerlerinin değişmelerine veya gömülmelerine Körfezi’nin derinliği 80 metreyi geçmemesine neden olur. Az sayıda hayvan, bu tür stresli ortama rağmen, açık deniz ekosistemi özellikleri gösteren adapte olabilmiştir. Bu ortama adapte olabilenler alanlar mevcuttur. Buralar daha çok doğrudan, Ege Denizi suyunun giriş yaptığı alanlardır. Açık “İzmir Körfezi iç bölümü, dereler kanalıyla tatlı deniz özelliği gösteren Foça-Karaburun hattı, bazı su girdilerinin yoğun olduğu ve açık deniz suyu balıklar ve fok gibi deniz memelileri için önemli etkileşimine topografik olarak kısmen kapalı barınma sahasıdır. Bu bölge, sardalya balığının olduğu için haliç özelliği gösterir. Hem sığ da başlıca yumurtlama alanı olarak bilinmektedir. oluşu hem de fazla tatlı su girdileri nedeniyle Körfez’e giren Ege suyundaki bitkisel ve hayvansal atmosferik koşullardan [ısınma/soğunmadan] mikroskobik planktonik organizmalar, Körfez’deki en fazla etkilenen körfez alanıdır.” besin zincirinin temelini oluştururlar. Lagünler, Körfez içerisindeki diğer bir ekosistemdir; bunlar karayla, Körfez arasındaki geçiş bölgeleridir ve tatlı su girdilerinin, deniz suyuyla karıştığı

KÖRFEZ 87 oldukça üretken yerlerdir. Derin olmayan bu bölgeler, Fotoğraf 1. Çakalburnu Lagünü dron görüntüsü. ortamdaki fazla besin tuzu miktarından ötürü özellikle deniz marulu gibi su yosunlarınca zengindir. su kütlesi, yüzeyde kalır. Körfez’deki su kütleleriyle Yine yengeç, deniz kurtları, balıklar ve deniz kuşları karışıp, değişikliğe uğrayarak İç Körfez’e giren gibi organizmalar için elverişli alanlardır. İzmir tuzluluğu daha yüksek ve ağır Ege suyu, daha alt Körfezi’nde, kuzeyde yeni ve eski Gediz Nehir derinliklerde gözlenir. Bu tabakalaşmış sistem, tuz Havzası’nda olmak üzere; Kırdeniz, Homa ve kamalı haliç [salt-wedge estuary] tipini oluşturur. Bu Çilazmak lagünleriyle, güneyde Çakalburnu lagünü tip su akıntılarıyla, İç Körfez suyu yüzey suyu olarak, bulunmaktadır [Fotoğraf 1]. Ahtapot ve mürekkep Dış Körfez’e doğru akarken, Ege suyu kaynaklı alt su, balığı gibi kafadanbacaklılar, yumurtlamak ve İç Körfez’e girmiş olur. Körfez’deki akıntılar, bizdeki üremek için kıyı sığ sulara gelir ve Homa, Kırdeniz dolaşım sistemine benzer. Bizdeki atar damarlar dalyanlarında avlanabilmektedir. Homa lagününü gibi temiz ve oksijence bol Ege suyu, Körfez’in iç de içine alan İzmir Kuş Cenneti, 300’e yakın kuş kısmına doğru taşınırken, oksijence fakir, inorganik türüne ev sahipliği yapmaktadır ve bunların yaklaşık ve organik maddece yüklü kirli İç Körfez suyu, Ege’ye %80’i göçmen kuştur. Çakalburnu lagünü, göçmen doğru taşınır. Bu akıntılar, Körfez ekosistemlerini kuşların gözlendiği diğer bir önemli lagündür. daha sağlıklı kılar. Haliçler [estuaries], kıyı ekolojik bileşenleri arasında Doğal Olayların ve İnsan Kaynaklı Faaliyetlerin en fazla biyolojik üretime sahip olan ve yukarıda Körfez Ekosistemleri Üzerine Etkileri bahsedilen, birkaç ekosistemi içinde barındıran bölgelerdir. İzmir Körfezi iç bölümü, dereler Körfez ekosistemleri, birçok çevresel faktörlerden kanalıyla tatlı su girdilerinin yoğun olduğu ve açık etkilenmektedir. Gelişmenin artışı ve insanların şehir deniz suyu etkileşimine topografik olarak kısmen merkezlerini tercih etmeye başlamasıyla, arazilerin kapalı olduğu için, haliç özelliği gösterir. Hem sığ kullanımı değişmeye başlamıştır. Yeni evler, iş oluşu, hem de fazla tatlı su girdileri nedeniyle, yerleri ve yollar, orman ve arsaların yerini almaya atmosferik koşullardan [ısınma/soğunmadan] en başladı. Yağmur sularını emen araziler, ihtiyaçlar/ fazla etkilenen Körfez alanıdır. Bu nedenle de deniz öncelikler doğrultusunda araç park yerleri ve suyu sıcaklığı ve tuzluluğunda, mevsimsel olarak yollara dönüştürüldü. Bu da şiddetli yağışlar sonrası yüksek değişiklikler gözlenir. Örneğin, yüzey suyu yaşanan erozyon nedeniyle sediman, besin tuzu ve sıcaklığı kışın 8 oC’ye kadar düşerken, yazın 27 oC’ye kimyasal kirleticilerin ani artışlar şeklinde Körfez’e çıkabilir. Mevsime göre değişen su hareketleri girmesine yol açmaktadır. Nitrat, fosfat gibi besin nedeniyle, İç Körfez farklı tipte haliç biçimleri tuzlarının kaynağı daha çok tarımsal alanlarda gösterir. Kış aylarında İç Körfez’deki su, Körfez’in kullanılan gübreler ve evsel atıklardır. Özellikle dere, diğer bölgelerine göre daha fazla soğur. Tatlı su nehir gibi tatlı su girdileriyle ortama verilen fazla girdileri nedeniyle sahip olduğu düşük tuzluluğuna besin tuzları, denizdeki alglerin aşırı üremesiyle rağmen, düşük sıcaklığından ötürü Körfez’in deniz suyunda renk değişimine neden olur [Fotoğraf diğer bölgelerindeki su kütlelerine oranla daha 2]. Bu renk değişimlerini, Körfez’in farklı yerlerinde yoğun ve ağır hale gelir. Sert esen rüzgârlardan özellikle ilkbahar ve yaz aylarında gözlemliyoruz. ötürü, tüm Körfez yüzeyden tabana kadar karışmış olur. Atmosferik etkileşim nedeniyle, yoğunluk farklılıklarının ortaya çıktığı Körfez’de; ‘İç’, ‘Orta’ ve ‘Dış’ Körfez bölgeleri, net bir şekilde tanımlanabilir hale gelir. Bu dönemlerde oluşan yatay yoğunluk değişimi, İç Körfez kaynaklı yoğun alt suyun, İç Körfez’in dışına doğru hareketlenmesine neden olur. Bu tip haliç tipine, tamamıyla karışmış haliç [well-mixed estuary] tipi denir. Bu tip haliçlerde, akıntı daha zayıftır. İç Körfez’de görülen diğer haliç tipi tuz kamalı, haliç tipidir. Özellikle İlkbahar gibi yağışın fazla olduğu dönemlerde dereler kanalıyla, İç Körfez’e tatlı su girdisi artar ve tuzluluk düşer. Göreceli olarak tuzluluğu düşük ve hafif olan bu

88 K Ö R F E Z “Körfez’de tanık olduğumuz çürük yumurta gibi organik maddeyi parçalamak için, oksijeni kokusu, yalnızca aşırı üreyen alglerin kullanır. Fakat bazen Körfez tabanında var olan çürümesiyle değil, aynı zamanda kanalizasyon, oksijenin bakterilerce tüketilme hızı, oksijence nehir ve derelerle taşınan organik maddelerin zengin yüzey suyundan tabana oksijen sağlama parçalanması sonucunda da yaşanmaktadır.” hızını geçer ve tabanda oksijensiz ortam oluşur. Bu koşullarda bazı bakteriler, bizlerden farklı olarak, Fotoğraf 2. Körfez’de hemen hemen her yıl ilkbahar sezonunda görünen alg patlaması ve organik maddeden enerji üretmek için, oksijenden renk değişimi [red-tide]. Buna neden olan organizmanın [Noctiluca scintillans] mikroskopik ziyade bazı kimyasal bileşenleri kullanır; bunlar görüntüsü sol altta verilmektedir. arasında sülfat [SO4] ve nitratı [NO3] sayabiliriz. Sülfat denizlerde enerji üretiminde kullanılan, Fotoğraf 3. Tatlı su kanalıyla Körfez’de gözlenen sediman taşınımı, Çamlıçay, Urla. yaygın alternatif bileşiklerden biridir. Oksijen Aşırı üreyen algler, besin zincirinde tüketilmezse kullanılarak yapılan enerji üretimi sonucunda su organik malzeme olarak deniz tabanına çöker ve [H2O], sülfat kullanıldığında hidrojen sülfür [H2S] çürümeye başlar. Çürüme ortamdaki bakterilerce gazı açığa çıkar. Bu gaz, çürük yumurta kokusu gibi gerçekleştirilir. Bakteriler, tıpkı insanlar gibi kokar ve zaman zaman Körfez civarında aldığımız organik maddeyi parçalayarak, yaşamak için kokunun kaynağıdır. Körfez tabanındaki oksijenin gerekli olan enerjiyi üretirler. Çoğu yine bizim azalması orada yaşayan akivades, yengeç, deniz kurtları gibi bentik canlıların yaşamlarını tehlikeye atar ve ekosistemin sağlığını bozar. Körfez’de tanık olduğumuz çürük yumurta kokusu, yalnızca aşırı üreyen alglerin çürümesiyle değil, aynı zamanda kanalizasyon, nehir ve derelerle taşınan organik maddelerin parçalanması sonucunda da yaşanmaktadır. Alglerin aşırı çoğalması, deniz suyunun berraklığını da etkiler. Denizin berraklığı, güneş ışığının deniz suyunun içine ne kadar nüfuz edebildiğiyle ilintilidir. Genellikle berraklık, denizdeki sağlıklı ekosistemlerin göstergesidir ve özellikle de deniz çayırları için kritik öneme sahiptir. Ayrıca balıklar da, hem avlarını görebilmeleri hem de avcılarından kaçabilmeleri için berrak deniz suyuna ihtiyaç duyarlar. Deniz suyu berraklığını etkileyen diğer bir faktör, sediman taşınmasıdır. Fazla yağışlarla toprağın aşınıp erozyona uğrayarak, derelerle denize taşınması da yine bulanıklığa neden olur [Fotoğraf 3]. Sediman taşınımı bulanıklığa neden olmakla beraber, deniz tabanı içinde yaşayan bentik canlıların üstlerini kaplayarak, boğulmalarına da neden olabilir. Sediman taşınımı yine dereağzı ve yataklarını küçülterek, kirleticileri yapısına bağlayıp Körfez’e dağılmalarına yol açarak, Körfez ekosistemlerini olumsuz etkiler. Körfez ekosistemleri üzerindeki insan kaynaklı baskılardan diğeri de inorganik ve organik kirleticilerdir; bunlar evsel, endüstriyel, zirai ve petrol kaynaklı olabilir. Ekosistemde besin zinciri boyunca organizmalarda birikebilir. Hem kara, hem de deniz organizmalarının büyüme ve üremelerini olumsuz etkilerler. İç Körfez, Körfez’in

KÖRFEZ 89 diğer bölgelerine göre daha fazla inorganik ve “Egzotik türlerin rahatça taşınabileceği organik kirlilik miktarına sahiptir, bu nedenle bu Süveyş Kanalı, akuakültür olanakları, gemi bölgede her türlü su ürünü avcılığı ve tüketimi güvertesine tutunarak veya ballast sularında önerilmemektedir. taşınabileceği yoğun gemicilik faaliyetleri gibi olanaklar, egzotik türlerin Akdeniz’e Balıkçılık, Körfez’in ekonomisi ve karakteri için yayılmasına imkân sağlamaktadır.” oldukça önemlidir. Körfez, hem ticari hem de amatör balıkçılık için oldukça çeşitli seçenekler sunar, gerek ister yerel ister egzotik olsun, canlıların yaşamı pelajik [su kolonunda yaşayan] gerekse demersal için oldukça elverişli yerler olması yatıyor. Bir de [deniz tabanına yakın yaşayan] balık türleri egzotik türlerin rahatça taşınabileceği Süveyş açısından, zengin balık faunasına sahiptir. Sardalya Kanalı, akuakültür olanakları, gemi güvertesine balığı, Körfez’de en fazla avcılığı yapılan ticari tutunarak veya ballast sularında taşınabileceği, pelajik balık türü olarak kabul edilebilir. Ekonomik yoğun gemicilik faaliyetleri gibi olanaklar, egzotik açıdan değerli demersal balıklar arasında; barbunya, türlerin Akdeniz’e yayılmasına imkân sağlamaktadır. tekir, çipura ve dil balığı sayılabilir. Aşırı avcılık, Balon ve sokar balıkları, nil barbunu gibi egzotik Akdeniz’in her yerinde olduğu gibi İzmir Körfezi balıklar da, İzmir Körfezi ekosisteminde kendilerine için de mevcut bir durumdur ve hem pelajik, hem yer edinmişlerdir. Yalnızca balıklar gibi omurgalı de bentik ekosistemleri ilgilendirmektedir. Balık hayvanlar değil, diğer omurgasız hayvanlar ve avcılığında kullanılan tekniklerin bazıları, örneğin bitkilerden yeni türler, Körfez besin zincirinde trol avcılığı, hedef dışı türleri de yakalamakta ve yerlerini almış ve organizmalar arasındaki enerji bentik ekosistemler üzerinde ciddi tahribata neden akışını tekrar düzenlemişlerdir. İzmir Körfezi, yeni olmaktadır. Her türlü trol avcılığı Körfez’in, Ardıç türlerin rahatça taşınabileceği faaliyetlere ve yeni Burnu ile Deveboynu hattının güneydoğusunda türlerin yerleşebileceği oldukça çeşitli tipte üretken kalan bölgede, dip trolü avcılığı da İzmir Körfezi’nin ekosistemlere sahiptir. Bu nedenle, gelecekte de yeni genelinde yasaklanmış olmasına rağmen, zaman türlerin girip yerleşmeleri sürpriz olmayacaktır. zaman yasadışı trol avcılığı rapor edilmektedir. Aşırı avcılık, ekosistemlerdeki balık çeşitliliğini İzmir Körfezi, ekosistemleri var olduğu tarihsel ve populasyonlarını etkileyerek, besin ağındaki süreçte, zaman ve alan ölçeğinde önemli değişimler enerji akışında değişikliklere neden olmaktadır. yaşadı ve maruz kaldığı her durum karşısında, Örneğin Körfez’de de görülen sarpa balığı; demersal kendini dönüştürerek üstesinden geldi. Üretken bir balıktır ve balıkçıların hedef türlerinden biri ve muhafaza edici kapasitelerinden ötürü Körfez, değilse de ağlarda yakalanıp, büyükleri ticari ekosistemlerinin sağlıklı devam edebilmesi için olarak değerlendirip inceleri ıskarta edilmektedir. öncelikle tanımlanması, anlaşılması lazım. Bu Makroalgler bu balığın, genç bireylerinin nedenle de, nitelikli ve yeterli bilgi üreterek takip besinlerinin büyük bir kısmını oluştursa da, edilmesi, desteklenmesi ve tanıtılması gereklidir. erginleri tamamen otoburdur [herbivor] ve özellikle deniz çayırları [Posidonia oceanica] üzerinden beslenirler. Bunları yiyen predatörleri aşırı avcılıkla ortamdan uzaklaştırıldıklarında, deniz çayırlarının sarpalarca tüketimi artar ve bu da deniz çayırlarının azalmasına neden olur. Ekosistemlerdeki besin zincirindeki ilişkiler, yeni türlerin ortama girmesiyle de etkilenir. Akdeniz, oldukça fazla egzotik [dışardan gelen, yerel olmayan] türün girip yerleştiği bir denizdir. Akdeniz, biyoçeşitlilik bakımından oldukça zengindir ve genel olarak, zengin tür çeşitliliğinin olduğu bölgelerin egzotik türlerin istilasına direnen alanlar olduğu düşünülse de, tür çeşitliliğinin yüksek olduğu yerlerin daha savunmasız kaldıkları görülüyor. Bunun altında aslında türlerce zengin alanların,

90 K Ö R F E Z Gülbahçe Körfezi’nde Deniz Çayırları GÜZEL YÜCEL-GIER “Deniz çayırları birçok canlı Deniz Çayırı Nedir? [Doç. Dr., için beslenme, korunma ve Dokuz Eylül üreme alanı olarak önemli Kaptan Cousteau’nun deyimiyle deniz çayırları, Üniversitesi, fonksiyonlara sahiptir. Ekolojik “Denizlerin Ormanlarıdır”, denizlerin akciğerleri olarak Deniz Bilimleri ve ekonomik fonksiyonları tanımlanan çiçekli deniz bitkileridir [Fotoğraf 1]. ve Teknolojisi içeren deniz çayırları, Gülbahçe Enstitüsü] Körfezi’nde de yoğun olarak Deniz çiçekli bitkilerinin, Akdeniz’de 4 cinsi dağılım göstermekte ve yöre [Posidonia, Zostera, Cymodocea, Halophila] BARIŞ AKÇALI balıkçılığına önemli katkılar bulunmaktadır. Magnoliophyta filumu içinde [Dr., sağlamaktadır.” toplanan deniz çiçekli bitkilerin, karasal çiçekli Dokuz Eylül bitkilere göre çok daha az türü bulunmaktadır. Üniversitesi, İzmirlilerin balık yemek istediklerinde, akıllarına Posidonia oceanica [Linnaeus], Delile, çeliklemeyle Deniz Bilimleri ilk gelen yerlerden biri Gülbahçe Körfezi’dir. vejatatif çoğalabildiği gibi, tohumla eşeysel ve Teknolojisi Yöredeki balıkçı ağlarında; barbun-tekir, çipura, olarak da üreyebilmektedir. Çiçek tomurcukları, Enstitüsü] dil, istavrit, kefal, kupes, palamut, sübye, levrek, Eylül’de belirmeye başlar. Çiçekleri, Ekim ve Kasım uskumru, mercan, eşkina/kaya levreği, iskorpit aylarında görülür. Meyveleri, zeytin şeklinde olur MEHMET GÜVEN [adabeyi], cereyan [elektrik] balığı, pisi, fener, ve kış mevsimi boyunca gelişir. Mayıs ve Haziran KOÇAK kırlangıç ve köpekbalıkları yanı sıra istakoz, aylarında olgunlaşıp, bitkiden koparlar. 10-15 gün [Dr. Öğr. Üyesi, dikenli yengeç, karides ve ahtapota rastlamak suda yüzerler, böylece uzak mesafelere taşınırlar. Kâtip Çelebi mümkündür. Burada yaşayan insanların ana geçim Meyvenin erimesini takiben, içindeki tohum uygun Üniversitesi, kaynaklarından biri, balıkçılıktır. Özbek köyüne ait ortam bulduğunda orada yerleşip gelişir. Çiçeklenme Jeodezi Su Ürünleri Kooperatifi’ne kayıtlı ortak sayısı 50 ve tohum oluşumu, yıllara göre değişmektedir. Bazı Anabilim Dalı] olup, köyden yaklaşık 220 kişi balıkçılık gelirinden yıllar yoğun bir oluşum gözlemlenirken, kimi yıllar faydalanmaktadır. Diğer bir önemli balıkçılık oluşum görülmeyebilir. [Fotoğraf 2] merkezi de, Gülbahçe köyüdür. Gülbahçe Körfezi’nin bereketi, deniz çayırlarından gelmektedir. Deniz Deniz çayırları fotosentez yaparak, ortamın çayırları, yüksek biyo-çeşitliliğe sahip alanlar oksijenlenmesini sağlamaktadırlar. Birçok canlıya ev olarak bilinmektedir. Deniz çayırları birçok canlı sahipliği yaparak yüksek biyoçeşitliliğe sahip alanlar için beslenme, korunma ve üreme alanı olarak oluştururlar, canlılar için üreme ve büyüme alanları önemli fonksiyonlara sahiptir. Ekolojik ve ekonomik sağlarlar, kıyısal erozyonu engellerler, askıda fonksiyonları içeren deniz çayırları, Gülbahçe katı maddeleri tutarak suyun berrak kalmasına Körfezi’nde de yoğun olarak dağılım göstermekte yardımcı olurlar, yüksek oranda karbonu tutarak ve yöre balıkçılığına önemli katkılar sağlamaktadır. küresel iklim değişikliği karşısında önemli rol Gülbahçe Körfezi civarında denizle iç içe yaşayan oynarlar. Ayrıca, deniz içerisinde kökleriyle deniz yöre halkı, deniz çayırlarını ‘kara saman’ ve ‘deniz tabanına tutunmaları ve ölü yapraklarının kıyıda eriştesi’ diye adlandırmaktadır. birikmesiyle kıyı erozyonunu engellerler. Tüm bu özellikler göz önünde bulundurulduğunda, deniz çayırları Akdeniz ekosisteminin en önemli

KÖRFEZ 91 türleri arasında yer almaktadır. Ancak, insan Fotoğraf 1 a] Sağlıklı deniz çayırı. b] Sağlıksız deniz çayırı. nüfusuna bağlı olarak artan kirlilik, sanayileşme, kıyılarda yasa dışı yapılan trol ve benzeri avcılık gibi etkenler yüzünden bu türlerin yaşam ortamları zarar görmektedir [Fotoğraf 1 b]. Diğer bir tehditse, yazlık olarak kullanılan ikinci konutlar/yazlık sitelerdeki ev sahiplerinin, yüzerken rahatsız oldukları gerekçesiyle, bu bitki topluluklarını temizletmek istemeleridir. Ayrıca, kıyılara yol vb. amaçlarla yapılan geniş dolgu işlemleri, bu bitkilerin ve yaşamlarını bu bitkiler arasında geçiren diğer deniz canlılarının hayatlarını tehlikeye atmaktadır. Bu tehditler nedeniyle deniz çayırları, ‘nesli korunması gereken türler grubuna’ alınmıştır. Deniz Çayırlarının Korunmasına Yönelik Yasal Durum Akdeniz endemiği olan deniz çayırı, ulusal Fotoğraf 2. Posidonia oceanica’nın çiçeği ve tomurcuğu. ve uluslararası sözleşmelerle koruma altına alınmıştır. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı 4/1 “Şimdiye kadar Akdeniz ölçeğinde yapılan Numaralı Ticari Amaçlı Su Ürünleri Avcılığı ve 4/2 çalışmalarda, bu üç farklı çayır tipinin Numaralı Amatör Amaçlı Su Ürünleri Avcılığının bir arada görüldüğü tek bölge Gülbahçe Düzenlenmesi hakkındaki tebliğe göre, deniz Körfezi’dir. Bu sebeple, bölgenin korunması çayırlarından P.oceanica ve Zostera noltii türlerinin gerekmektedir.” avlanması, toplanması ve karaya çıkarılması yasaktır. P.oceanica, Bern ve Barselona uluslararası sözleşmelerinin yanı sıra, 92/43 numaralı Avrupa Topluluğu Konseyi Direktifi / EEC: 21 Mayıs 1992 tarafından da koruma altına alınmıştır. Ayrıca Akdeniz’deki Deniz Vejetasyonunun Korunması Eylem Planına [Birleşmiş Milletler Çevre Programı] göre, P. oceanica’ya özellikle dikkat edilmesi gerektiği belirtilmiştir. Nasıl Koruyacağız? Deniz Çayırlarının Haritalandırılması ve İzlenmesi: Gülbahçe Körfezi Örneği Avrupa Birliği Türler ve Habitatlar Direktifine [H&SD,92/43/EEC] göre de P. oceanica çayırları, P.oceanica çayırlarının kaplan sırtı, atol ve resif öncelikli habitat olarak sınıflandırılmaktadır. Son bariyeri olmak üzere üç farklı çayır desenine sahip yıllarda Akdeniz’e kıyısı olan ülkeler, P. oceanica olması ve her üç tipin de Gülbahçe Körfezi’nde çayırlarının haritalarını çıkararak, izleme aynı anda var olması, Körfez’in çalışma alanı olarak istasyonları oluşturmaktadırlar. Böylelikle çayırların seçilmesinde önemli bir faktör olmuştur. Şimdiye çoğalmasını ve azalmasını takip edecek, bir veri kadar Akdeniz ölçeğinde yapılan çalışmalarda, setine sahip olunmaktadır. Ayrıca deniz çayırlarının bu üç farklı çayır tipinin bir arada görüldüğü dağılımının nerelerde olduğunu belirleyerek, daha tek bölge Gülbahçe Körfezi’dir. Bu sebeple, sonraki dönemlerde izleme çalışmalarına ışık bölgenin korunması gerekmektedir. Bu çayırların tutacak haritalar oluşturulmaktadır. Böylelikle haritalandırılması için, yerinde dalışla toplanan kıyısal inşaat projelerinde [marina, liman, kıyı verilerden yararlanılabilir. Ancak geniş alanların dolgusu vb.], türün dağılım alanları haritalarda envanterlerinin bu şekilde noktasal verilerle önceden belirlenerek, yer seçiminde daha hassas çıkarılması oldukça pahalı olacağından, uydu olunmaktadır.

92 K Ö R F E Z görüntülerinin haritalama amaçlı kullanılması Gülbahçe’nin güneyinde bulunan Yılanlı Adası’nın ekonomik bir alternatiftir. Gülbahçe Körfezi’ndeki yüzölçümü, 12.9 hektardır. Özellikle sörf ve yelken mekânsal çayır yayılımının ortaya çıkarılması için okullarının uğrak noktasında, deniz çayırlarının uygun atmosferik koşullarda alınmış, WorldView-2 yaygınlığı göze çarpmaktadır [Şekil 2a]. Şekil 2b’de uydu görüntüsünden yararlanılmıştır. Görüntü Yılanlı Ada’da bulunun ölü P.oceanica yapraklarının üzerinde çayırların ayırt edilemediği, daha derin yoğunluğu, bize bu bölgenin temizliğini ve konumlar için yüksek ayrım sismik profil ve yanal doğallığını göstermektedir. Bu tabakanın, mutlaka taramalı sonar verileri kullanılmıştır. Bu şekilde korunması gerekmektedir. Bu yüzden deniz veri toplamak ve değerlendirmek suretiyle, 5800 çayırlarının, ekosisteme olan faydalarının görsel ha alana sahip Gülbahçe Körfezi’nde P. oceanica malzemelerle çevrede yaşayanlara anlatılması yayılımı, 1393 ha olarak bulunmuştur [Şekil 1]. Bu [video, broşür, poster] önem taşımaktadır. Gülbahçe alan toplam Körfez alanının, yaklaşık dörtte birine Körfezi’nde bulunan yelken, rüzgar sörfü ve kite- tekabül etmektedir. sörf okullarının yaygın olarak kullandığı Yılanlı Ada’nın, flora ve faunası hakkında daha detaylı çalışma yapılması ayrıca ada ziyaretinin ekolojik bilgilendirmeyle desteklenmesi yararlı olacaktır. Teknelerin demirlemesi için sabit şamandıralar yerleştirilerek, deniz çayırlarının demirlemeden dolayı zarar görmesi engellenebilir. Sağlıklı deniz çayırları, kıyı balıkçılığının sürdürülebilir yapılmasında son derece önemlidir. Bunun için bölgedeki deniz çayırı dağılımını gösteren haritaların oluşturularak, korumada iş birliklerinin arttırılmasının sağlanması önerilmektedir. Şekil 1. Gülbahçe Körfezi’nde, deniz çayırlarının dağılım haritası. Şekil 2a] Yılanlı Ada’daki deniz çayırları. 2b] Yılanlı Ada’da ölü P.oceanica yapraklarının fotoğrafı.

TA R İ H 93 İzmir Kent Tarihinde Unutulmaya Yüz Tutmuş Bir Değer: Seydiköy William Sherard Botanik Bahçesi Giriş 18. yüzyıla kadar nüfusu Türklerden oluşan KAZIM EMRE ERCAN Seydiköy’ün, 1700’lü yılların başından itibaren [Arkas Bilim ve Sanat 1703 yılında İzmir’e, İngiltere Konsolosu olarak gelen Yunanistan’dan gelen Rumlar ile bu durum Merkezi ve Özel Rota botanik bilimci William Sherard, bugün Gaziemir değişerek, bu nüfus yoğunluğu Rumların sayısı Fen Lisesi 11. Sınıf denilen Seydiköy yerleşimini çok beğenir ve burada fazla olacak şekilde mübadeleye kadar devam Öğrencisi*] bir arazi satın alır. Bu arazide de, dünyanın en eski etmiştir. Türkiye Cumhuriyeti ile Yunan hükümeti 4 botanik bahçesinden birinin kurulmasını sağlar. arasında yapılan mübadele anlaşmasıyla, 1923 Sherard, bu bahçede önemli botanik araştırmaları yılında Yunanistan’ın çeşitli bölgelerinden gelen yapar. Bu bahçedeki çalışmalar daha sonra Oxford Türk göçmen nüfusunun 1500 kadarı, Seydiköy Üniversitesi’nde yayınlanır ve bununla ilgili bölgesine yerleştirilmiştir. bir kürsü oluşturulur. Fakat bu bahçe zamanla, yerleşimde ve kent tarihinde unutulmaya yüz tutar. Yerleşimin tarihinde önemli iz bırakan ve çalışma kapsamındaki William Sherard ile de yakından Bu kapsamda; 18. yüzyıl İzmir kent tarihi ve bilim ilişkisi bulunan diğer bir başlığıysa Levantenler tarihi için önemli bir yere sahip olduğu düşünülen oluştururlar. Levantenler, 1600’lü yıllarda Seydiköy’e bu bahçenin tespit edilmesi, tanıtılması ve yerleşmiştir. ‘Levanten’ kelimesi, 1579 yılında kent tarihindeki yerini alması için bir çalışma Osmanlı Sultanı’nın verdiği ayrıcalıklı haklarla ve gerçekleştirilmiştir. Bahçenin İzmir kent tarihindeki 1581 yılında İngiltere Kraliçesi I. Elizabeth tarafından yerini ve önemini belirtmek, bu bahçede verilen özel izinle kurulan İngiliz Levant Şirketi’nden gerçekleştirilmiş bilimsel çalışmaların bilim tarihindeki gelmiştir. Bu şirketin faaliyet gösterdiği İzmir değerini ortaya koyarak, konuyla ilgili akademik kentlerdeki Batılı aileler, bu kimlikle anılmışlar ve çevrede bir farkındalık oluşturmak ve son olarak, Seydiköy’de kendileri için büyük bahçelere sahip kır kültürel mirasımızın günümüzdeki durumunun ve evleri yaptırmışlardır. değişiminin belgelenmesi amaçlanmıştır. Botanik bilimcisi olan William Sherard da, İngiliz Günümüzde İzmir’in merkez ilçelerinden biri olan Levant Şirketi’nin ticaret faaliyetlerini geliştirmek ve 2019 yılı itibariyle, 137 bin kişilik bir nüfusa sahip amacıyla açılan İzmir’deki İngiliz Konsolosluğu’na, olan Gaziemir’in, en önemli tarihi izlerinden biri 1703 yılında konsolos olarak tayin edilmiştir ve olduğunu düşündüğümüz William Sherard Botanik Seydiköy’e yerleşen isimlerden biri olmuştur. Bahçesi’ne dair bilgileri sunmadan önce, yerleşimin tarihine ve özellikle bu bahçenin oluşma koşullarını William Sherard, 27 Subat 1659 tarihinde ortaya çıkaran 18. ve 19. yüzyılın sosyoekonomik İngiltere’nin Leicestershire eyaletinin Bushby yapısına değinmek yerinde olacaktır. kasabasında doğmuş ve 1677-1683 yılları arasında, Oxford St. Johns’s College’da eğitim görmüştür. 1070 yılından bu yana, Türk nüfusu bulunduğu 1686-1688 yılları arasında Paris’e gitmiş ve belirtilen yerleşimin 1084 tarihli Çaka Beyliği botaniğin babası olarak da bilinen Joseph Pitton de kayıtlarında, Seydiköy olduğu belgelenmektedir. Tournefort’un öğrencisi olarak, botanik öğrenimini Tarih boyunca Çaka Beyliği, Aydınoğulları ve tamamlamıştır. 1688-1689 yılları arasındaysa, hem Osmanlı Devleti’nin hâkimiyetine girmiş ve ismini, arkadaşı hem öğrencisi olduğu Paul Hermann ile Aydınoğlu Gazi Umur Bey’den almıştır.

94 T A R İ H “William Sherard, İzmir’e tayin edildikten William Sherard, İzmir’e tayin edildikten sonra sonra yerleşmek için Seydiköy’ü seçmiş ve yerleşmek için Seydiköy’ü seçmiş ve 37 dönümlük 37 dönümlük bir arazi ve bir ev edinmiştir. bir arazi ve bir ev edinmiştir. Sherard’ın, Yakın Sherard’ın Yakın Doğu bitkilerine Tournefort Doğu bitkilerine Tournefort ile çalıştığı zamandan ile çalıştığı zamandan kalan bir ilgisinin kalan bir ilgisinin olduğu bilinmektedir. Bu evde, olduğu bilinmektedir. Bu evde bilimsel bilimsel çalışmalarını sürdürecek ve evin bahçesi çalışmalarını sürdürecek ve evin bahçesi de de sonradan dünyanın en eski dördüncü botanik sonradan dünyanın en eski dördüncü botanik bahçesi olacaktır. bahçesi olacaktır.” “Sherard’ın yaptığı botanik Leyden’de beraber botanik alanında çalışmıştır. çalışmaları, bilim dünyasında 1703-1716 yılları arasında İzmir’de, İngiliz Konsolosu önemli bir yer edinmiştir. olarak görev yapmıştır. İzmir’de kaldığı süre Bugün Sherard’ın adını taşıyan, içinde, çok para kazanmış ve zenginleşmiştir. Sherardia isminde bir bitki cinsi İngiltere’ye geri döndüğünde, birçok botanikçiyi ve bu cinsin altında Sherardia maddi açıdan desteklemiştir. Vasiyeti olarak, Arvensis isminde bir bitki türü Oxford Üniversitesi’ne bir botanik profesörlüğü bulunmaktadır.” kürsüsünü bağışlamıştır. Kardeşi James Sherard, William Sherard’ın ölümünden sonra kürsüsünün Willam Sherard, İzmir’de ve çevre illerde pek çok bağışlanması için görüşmeleri başarıyla geziye çıkmıştır. Sherard’ın bahçede yetiştirdiği yürütmüştür ve Oxford Üniversitesi’nde ‘Sherard bitki örneklerini İzmir çevresinden, Aydın ve Profesörlüğü’ oluşturulmuştur. 1735 yılında, Johann Denizli gibi çevre illerden topladığı belirtilmektedir. Jacob Dillenius ilk Sherard Profesörü olmuştur. Sherard, topladığı bu örnekleri, bahçesinde William Sherard, o zamanlar düzensiz ve ilkel yetiştirmiştir. Bunlardan, 10.000-12.000 kadarını olan taksonomi [bitki sınıflandırması] alanında da presleyip kurutmuştur. Kurutulan bu örnekler, önemli çalışmalar yürütmüştür ve taksonomiyi bugün Oxford Üniversitesi’nde bulunmaktadır. geliştirmeye katkı sağlamıştır. Yaptığı çalışmalar, Doç. Dr. Hasan Yıldırım ayrıca Türkiye’deki birçok modern taksonominin babası olan Carolus bitkinin, ilk kez Sherard tarafından toplandığını Linnaeus’un çalışmalarına kaynaklık etmiştir. ve Türkiye’den toplanan en eski örneklerin içinde, Kardeşi James Sherard da, İngiltere’de Eltham’da Sherard’ın topladığı bitkilerin de yer aldığı bilgisini [bugün Londra sınırları içerisinde] bir botanik vermiştir. Sherard’ın yaptığı botanik çalışmaları, bahçesi kurmuştur. Bu bahçe, İngiltere ve bilim dünyasında önemli bir yer edinmiştir. Bugün Avrupa’nın en iyi bahçelerinden biri olarak Sherard’ın adını, taşıyan, Sherardia isminde bir bitki tanınmıştır. Bu bahçede, Johann Jacob Dillenius’un cinsi ve bu cinsin altında Sherardia Arvensis isminde koleksiyonu da bulunmaktaydı. bir bitki türü bulunmaktadır. Bu bitki; Avrupa’nın büyük bir kısmında, Kuzey Afrika’da, Türkiye’de, Sherardiaarvensis Bitkisi [Gökören Otu]. Güneybatı ve Orta Asya’da yaygın olarak bulunur. Ayrıca Avustralya, Yeni Zelanda, Tayvan, Etiyopya, Meksika, Küba, Kanada ve ABD’ye yayılmıştır. William Sherard’a yönelik çalışmaları bulunan ve konu hakkında en kapsamlı kaynak kişilerden olan Arkeolog Ercan Çokbankir ile gerçekleştirilen görüşmede, William Sherard’ın botanik bilgisinin yanında, arkeoloji alanında da yüksek bir ilgiye ve bilgiye sahip olduğu, Sherard’ın; Efes, Klazomenai, Claros, Teos ve Aphrodisias’ı gezdiğini belirtmiştir. Ayrıca, 1704 yılında bir İngiliz ve bir Hollandalının,

TA R İ H 95 Teos Antik Şehri’ni beraber gezdiğini yazan Frederik Hasselquist’in kitabından alınan, William Sherard ile ilgili metin. kayıtların olduğunu, bu İngiliz’in William Sherard, Hollandalınınsa Sherard’ın, Seydiköy’deki komşusu Seydiköy’de 37 dönüm olan Sherard’ın arazisinin, olan Madam Hoschepied olduğunu söylemiştir. hala orijinal taş duvarlarla çevrili olduğunu ve Sherard’ın, Aphrodisias’ı ilk keşfeden kişi olduğu arazide çok eski servi, dut ve çam ağaçlarının da kayıtlarda yazmaktadır. Sherard, Aphrodisias’ta bulunduğunu, Sherard’ın evininse 1968 yılında bulunan bir kitabeyi de kopyalamıştır. Bu kitabede, bir ilkokulun [Cengiz Han İlkokulu] yapımı için Roma yönetimi tarafından Aphrodisias’a verilen yıkıldığını belirtmektedir. Ayrıca, okulun bahçesinde ayrıcalıkların doğrulandığı, Aphrodisias halkına bir mermer aslan ve birkaç mermer sütun [dibek] ve şehrine özgürlük verildiği ve Aphrodisias’taki olduğunu yazmıştır. Makalede, Sherard’ın komşusu Afrodit Tapınağı’na, Efes’teki Ephesia Tapınağı ile olan Hoschepied, ailesinin evi de anlatılmaktadır. eşit hakların verildiği ve tapınağın bir sığınma yeri Kalças, Hoschepied ailesinin bahçesinde de çok olduğu yazmaktadır. Bazı kaynaklarda Sherard’ın, yaşlı ağaçlar olduğunu ve eskiden bu bahçenin Seydiköy’deki evini yazlık ev olarak kullandığını de, Sherard’ın bahçesi gibi bitkilerle donatılmış yazsa da, Ercan Çokbankir, Sherard’ın birçok uzun olabileceğini yazmıştır. Bugün de Hoschepied gezi yaptığından dolayı, bu evde devamlı ikamet ailesine ait arazide eski ve büyük bir çam ağacı ve etmiş olması gerektiğini söylemiştir. birçok zeytin ağacı bulunmaktadır. Kalças arazinin bir krokisini de makalesiyle beraber yayınlamıştır. William Sherard, 1716 yılında İzmir’den ayrılmıştır. Söz edildiği gibi, Sherard gittikten sonra, 1923 yılından sonra Seydiköy’e Yunanistan’dan gelen 1700’lerden 1923 yılına kadar Rumlar Seydiköy’de mübadil göçmen Türkler yerleştiğinde William çoğunluktaydı. Sherard’ın, botanik bahçesinden Sherard’ın arazisine ve evine de Türk bir aile [Emin Rum kaynaklarında söz edilmediğiyse, Ercan Efendi ve Ailesi] yerleşmiştir. Sherard’ın bahçesine Çokbankir’ın ifadelerinden öğrenilmiştir. de diğer çoğu arazi gibi tütün dikilmiştir. 1968 yılında yıkılan evin yerine yapılmış olan Cengiz Han William Sherard’ın botanik bahçesini, ilk kez İlkokulu bugün de varlığını korumaktadır. yazılı kayıtlara geçiren Avrupalı gezgin ve ünlü botanik bilimci Carolus Linnaeus’un öğrencisi, Araştırma kapsamında, bölgede yaşayanlarla Frederik Hasselquist olmuştur. 1749 yılında İzmir’e yapılan mülakatlarda William Sherard’ın evinin gelen Hasselquist, Seydiköy’e gelip bu bahçeyi çok odalı, tek katlı, yörenin en büyük evlerinden ziyaret etmiştir. Hasselquist yazdığı kitapta şöyle biri olduğu ve Emin Efendi ve ailesinin bu evde bahsetmiştir: “İzmir yakınlarındaki Seydiköy oturduğu, çiftçilikle meşgul oldukları belirtilmiştir. önemli bir yerdir, çünkü botanik dünyasının kralı Hoschepied ailesine ait evinse, iki katlı çok büyük bir olan büyük Sherard, burada ‘flora’ ile uğraşmıştır. ev olduğu, bu evde Muharrem Usta isimli kişinin ve Bu da bir botanikçi tarafından zevkten başka bir ailesinin yaşadığı, zeytincilik, çiftçilikle uğraştıkları şeyle açıklanamaz. Bu büyük botanik sevdalısı öğrenilmiştir. ve destekçisi İzmir’de Konsolosluk yaparken her yaz zamanını burada geçirmiştir. Onun belki de bu ülkede bulunmuş herhangi bir Avrupalının yaşayabileceği en büyük zevki olan yaşadığı evi gördüm. Zamanını kendini ölümsüz yapacak büyük botanik koleksiyonları yapmakla geçiriyormuş. Evin yakınında kendisi tarafından yapılan ve kendinin istemediği, hiçbir yabancı bitkinin yetişmediği küçük bir bahçe vardı. Fakat buna benzer işleri zamanla, kalacağı zamanı bile belli olmayan yabancı bir ülke yerine kendi ülkesinde yapmanın daha doğru olacağını düşündü.” [s. 51] Evelyn Lyle Kalças’ın, Garden History’e yazdığı makalede Sherard’ın botanik bahçesini konu edinmiş, 1978 yılında, Sherard’ın arazisinin bulunduğu yere yaptığı ziyareti anlatmıştır Kalçaş,

96 T A R İ H “Sherardia bitki cinsine ismini vermesinin aileye ait olduğu görülmektedir. Bu nedenle, dışında, zamanın önemli botanikçilerinden arazide yapılaşma bulunmamaktadır. William birisi olarak da ismi anılmaktadır. Fakat İzmir Sherard’ın mirasıysa, bugün yaşamaktadır. kent tarihinde yeterince bilinmemektedir. Bir Sherardia bitki cinsine ismini vermesinin dışında, botanikçi kimliğiyle, uluslararası literatürde zamanın önemli botanikçilerinden birisi olarak yer alan çalışmaları gerçekleştirdiği bu bahçe da ismi anılmaktadır. Fakat İzmir kent tarihinde unutulmaya yüz tutan bir değerdir.” yeterince bilinmemektedir. Bir botanikçi kimliğiyle, uluslararası literatürde yer alan çalışmaları Bulgular / Sonuç gerçekleştirdiği bu bahçe, unutulmaya yüz tutan bir değerdir. Sadece kültür tarihi için değil, bilim tarihi Günümüzde William Sherard’ın arazisinin için de çok önemli bir içeriğe sahip olan bu bahçenin, yerinde, Cengiz Han İlkokulu [ve başka binalar] yeniden hayat bulması büyük önem taşımaktadır. bulunmaktadır. Arazi, Gaziemir ilçesinin Yeşil Bu kapsamda, bahçenin tanıtımı, bakımı, müzeye Mahallesi sınırları içerisinde bulunmaktadır. dönüştürülmesi gibi alanın değerlendirilmesine Yıllar içerisinde yapılaşmaya açılmış olan arazide yönelik çalışmalarda, akademik ve yerel ve yakınlarında evler de vardır. Ancak William yönetimlerin işbirliğiyle bir proje gerçekleştirmesi, Sherard’ın komşusu olan Hoschepied ailesinin bu çalışmanın bir önerisidir. arazinin bir kısmının, tapu kayıtlarında halen * Bu çalışma, Arkas Bilim ve Sanat Merkezi’nde, ‘Proje Dönemi’ William Sherard’a çalışmalarımdan biri olarak gerçekleşmiştir. Bir matematik ait olan arazinin, alanı öğrencisi olmama rağmen, tarih konusunda bir çalışma yapabilmeme olanak verip disiplinlerarası çalışma hazırlamam 1978 yılında konusunda beni teşvik eden Matematik Alanı Proje Danışman Evelyn Lyle Kalcas öğretmenim Zeynep Deniz Koçal’a; yine aynı kurumda tarafından çizilen öğretmenlik yapan ve bu çalışmanın ortaya çıkma sürecinde bana yol gösteren, çalışmanın şekillenmesini sağlayan Dr. Berrin krokisi. Akın Akbüber’e; son olarak tüm çalışmam boyunca yanımda olan ve çalışma gayretimi arttıran anneme, destek ve katkılarından dolayı teşekkür ederim. Hoschepied arazisinin bugünkü hali.

r iz e k o e le ş t ir i n a sıl b ir y a ş a iz m ir m? k


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook