Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore Yazın E Dergi

Yazın E Dergi

Published by YUNUS YİĞİT, 2022-03-04 21:04:28

Description: AAL Yazın E Dergi

Search

Read the Text Version

ARNAVUTKÖY ANADOLU LiSESi ELEKTRONiK OKUL DERGiSi - 2022 GÜZ DÖNEMi- 1. SAYI YAZIN e-Dergi “Sonbahar sanattır, digerleri mevsim…” Cemal Süreya

ARNAVUTKÖY ANADOLU LİSESİ YARATICI YAZARLIK KULÜBÜ YAZARLAR Anıl AYDOĞDU Semanur KARABULUT Doğa Kayra EFEOĞLU Bünyamin YAŞAR Demet BEDİR Helin GÜLERYÜZ Melisanur EDİK İlayda TANIKOĞLU Elif Büşra OK Muhammet Ali DUYURUCU Sevde Nur TOSUN Sultan DOĞAN Nurşah AYÇİL Aslı Medine TAYAN Edanur KEYDAL Resim Melisa Nur Edik Esmanur ÇELİK Fotoğraf Elif ÇETİN Nisa ÖZKAN Editör Yunus YİĞİT 1

İÇİNDEKİLER DİBACE ............................................................... 3 SONBAHAR GELİYOR ŞİİRİ............................. 4 sanatın mevsimi sonbahar............................. 5 aal tanıtım videosu ........................................ 6 DOĞMAK İÇİ ÖLMEK ....................................... 7 ŞİMDİ AĞAÇLARIN YAPRAKLARI SARARIR 8 Okul müdürümüzle röpoRtaj....................... 9 aal TANITIM METNİ ........................................ 13 EYLÜL ROMANI İNCELEMESİ ....................... 15 DOĞU’NUN YEDİNCİ OĞLU KARAKOÇ......... 17 AŞİYAN MÜZESİ................................................. 19 A WİNDOW ON THE PEACE MELANCOLİA 21 EN ÇOK OKUNAN KİTAPLAR ......................... 23 SADECE BİR KUŞAK MI................................... 25 LAVİNİA............................................................... 27 DİPÇE ................................................................. 28 İSTİKLAL MARŞI’NIN KABULÜ...................... 29 MEHMET AKİF ERSOY...................................... 31 GÜZ MEVSİMİ ŞARKILARI .............................. 33 Braille alfabesi .............................................. 35 eSMANUR ÇELİK’İN FIRÇASINDAN.............. 37 SON SÖZ............................................................... 38 2

DiBACE (ÖN SÖZ) Güz dönemine ağaçtan düşen bir yaprak gibi düşen “Yazın” dergisi çıkmış bulunmaktadır sayın okuyucular. Dergimiz adını yazmaktan alıyor. Kelime anlamına bakarsak pek bir büyüsü yok lakin ekibimiz için anlam ifade eden bir isim. Dergiyi Arnavutköy Anadolu Lisesi çıkarmakta, eme- ği geçen isimleri dergi kapağında görmüş olacaksınız. Yazın ekibi olarak dergiyi çıkarmakta asıl amacımız siz değerli okur- larımıza az da olsa bir seyler katmak, keyifli zaman geçirmenizi sağla- maktır. Edebiyatımızda “Akbaba, Papirüs, Çınaraltı” gibi önemli dergiler vardır. Tabi o seviyede bir dergi çıkarmamız mümkün değil ama en azın- dan güzel bir edebi eser ortaya koydugumuza yürekten inanıyoruz. “Yazın” dergisinin hedefi her yeni sayısında bir tık seviye yükselterek, deneyim kazanarak ilerlemektir. Dergimiz elektronik dergi olup herhangi bir basımı olmayacaktır. Sebebi ise biraz modern çağa uymak, biraz da pandemi sürecinden ötürü. Bu sayı “Yazın” dergisinin henüz birinci sayı- sıdır. Çıkarmayı hedeflediğimiz ilkbahar sayısıyla tekrardan siz okurları- mızın karşısına çıkmayı amaçlıyoruz.Peki ben kimim? Ön sözü yazan kim? Dergi içeriğinde beni şiirlerimle, şair kimliğiyle tanıyacaksınız. Yaz- mayı çok seven birisi olduğumdan dolayı ön söz görevini de ben üstlen- miş bulunmaktayım. Kendi çapımda iyi yazdığımı düşünürüm lakin siz okurların düşüncesi daha önemli, umarım beğenirsiniz. Ekibimizin fo- toğraf, video çekimleri, hikaye, makale, müzik ve şiir gibi farklı alanlarda çalışmaları olacaktır. İyi okumalar dilerim. 3

SONBAHAR GELIYOR Upuzun bir yolda yürüyorsun usulca, Nedir bu düşünceli halin anlat bana. Sonbahar mı sıkıyor içini? Yoksa ölümü mu hatırlatır, Bu mevsim sana? Kulak ver bu anlattıklarıma. Sende bir ağaçtasın,hayat ağacında, Sende düşeceksin ağaçtan, Bir yaprak misali, Sen de tadacaksın elbet, Her nefsin tattığı gibi. Sonbahar mı hatırlatır ölümü sana, Dökülen yapraklar bir ders verir mi şahsına? Kondun ama göçüceksin bu diyardan, Bir daha hiç dönmemek şartıyla. Anıl AYD O ĞDU 1 0 /A 4

SANATIN MEVSİMİ SONBAHAR Sonbahar sadece yaprakların sararıp dökülmesi, yağmur un öylec e yağması mıdır ? Yapraklar besin alamadığı için mi dökülür ya da kırmızı, sarı renge bürünmesi yeteri kadar güneş ışığı alamadığı için mi? Evet bunlar do ğanın bir gerç eği. Tabii ki doğr u olanlar bunlar ama sonbahar mevsimine sadece bu bakış açısı ile bakmak doğru olmaz. Benim için son- bahar her yıl yaşanan sanat tır. Yağan o yağmur... Birbiri ardınca düşen kırmızı, sarı, turuncu yaprak- lar... O eşsiz toprak kokusu... Bunlar bile sonbaha- rın ne kadar da güzel olduğunu anlatmaya yetiyor. Kimisi sonbaharın yağmurundan kaçar, şemsiye- sini açar. Kimisi ise birkaç damlanın yere düştüğünü görsün huzur dolar içi. Ağaçlardan usulca süzülen yaprakların gün gelip tekrardan yeşereceğini bil- ir. Yani ümit etmek tir sonbahar, ümit içinde bek- leyiş biçimidir. Biraz özlemdir, hüzünle yıkan- maktır düşen damlalar altında. Tüm bu karmaşık duyguları aynı an da hissettiren sanattır. 5

Cemal Süreya’nın bir sözü vardır: “Sonbahar san- attır, diğerleri mevsim.” Ne kadar da doğru bir söz. Hangi mevsimde bulabiliyoruz tatlı bir esinti ile yağan o yağmuru? Hangi mevsimde kırmızının, turuncunun tonlarını bir arada görebiliyoruz? Hangi mevsimde düşen her bir yaprakta, damlada ümidi diliyoruz? İnsanın kalemi, kağıdı alıp bir şair ya da yazar olası geliyor. Tar if edilemeyec ek bu güzellik nasıl kağıda dökülebilir ki gerçi. Anlatmaya kalksak bec- eremeyiz belki. Bu yüzden her bir gelişinde onu yaşamalıyız. Soğuna aldanmadan sokaklara çıkıp doyasıya ıslanıp hayal etmeliyiz. Ardından ge- lecek o güneşi, yaşanacak umut dolu yarınları. Kısaca sonbahar umuttur, içinde doğan ümit ışığıdır, huzurdur, yarını hayal edebilmektir, huzu- ru yaşamaktır, sevebilmektir, sevinçtir, her bir du- yguyu bir arada yaşamaktır, eşsiz güzelliği görüp mutlu olabilmektir, içinde biriken hüznü, çaresizliği mutluluğa çevirebilmektir, hem hüzünlenmek hem tebessüm edebilmektir, yağmurun şarkısını dinleye- bilmek tir. Sonbahar; sanat tır, sanatın mevsimidir. MELİSA NUR EDİK-10/A 6

DOĞMAK İÇİN ÖLMEK Kuruyan ağaçların belkide bir başka baharda yeniden doğmak için ölmesiyle, bulutların gözyaşlarını teker teker dökmesiyle ha- berini verdiği güz sonunda kapımızı çaldı. Bilirsiniz bu havalardır insanları içe döndüren, düşünmeye iten, kalabalıkta yalnızlaştıran, mantığın durup duyguların ön plana çıktığı aylar. Bu yüzden bence aşkın da mevsimidir güz. Kalbin dile en çok sahip olduğu mevsimdir. Yağmuru ile yıkar günahlarımızı, rüzgârı ile savurur kendimize geti- rir bizi. Bir anne gibi sarıp sarmalar. Güz insana ölüm ve yaşam arasın- daki o zamanda nerelere savrulduğunu, ölüme bi nefes daha yaklaştığını hatırlatır. Belkide çoğunluk tarafından bu yüzden sevilmez kim bilir? Güz bir kabulleniştir. Matemi,öfkeyi,hicranı,mutluluğu ve yal- nızlığı. En başta da kendin olmayı kabulleniştir güz. İnsan insanlığın getirdiği yükleri hazan da kesin bir dille görür. İnsanın insan olmayı kabullenişi ne kadar acı olsada belki de acının mevsimidir güz. Lakin anlaşılır ya tatlının bile acı olmayı uygun gördüğü mevsimdir güz. Serseri bir genç gibidir ; dengesiz,sarsılmış,ifadesiz… Fikrimce soğuk havada paltosuyla bir bankta oturan o yaşlı ka- dındır güz. Nedensizdir ki kafamda beliren çehre gülümser her daim. Onu gülümseten düşünceleri midir yaşlılık mı bilmemem. Ama her daim güler. Gülümsemenin en büyük ilaç olduğunu bi- lir iyileştirmeye çalışır hislerini. Sevimlidir hüzünlü olduğu ka- dar , gençtir en az umutları kadar. Kim bilir belkide yalnızca ha- zan da gelen, içimdeki tüm düşünceleri yansıttığımdır o kadın. Son olarak hani bir sözü vardır Mevlana’nın: ‘Yeni yapraklar çıkabilsin diye, eski yaprakları temizler hüzün. Üzülme, sonbahar serttir, ama sonu aydınlıktır ‘. Bence de öyledir işte. Ne kadar üzgün olursam hatırlarım kendime her hüznün sonu mutluluktur. Her güz ardından baharı getirir. O yüzden yaşanması gereken ya- şanmalı,insan kalmanın her yanını doyasıya yaşamalıyız bence. Ki zaten eğer umutsuz kalırsak, hüzün çehremizde anlamlı olursa da olsun güz bizi kabul etmeyi her daim bekler. Öyle değil mi? Semanur Karabulut-10/A 7

ŞİMDİ AĞAÇLARIN YAPRAKLARI SARARIR Şimdi ağaçların yaprakları sararır Zaman , yalnızlığın gecesinden ; Yıllarım bityor , ömrüm bitiyor . Gitme , sonrası hiç…. Şimdi ağaçların yaprakları sararır . Unutulan vedasız şarkılar Buğulanmış karanlıkta camlar ; Yalnızım , anlatsam anlamazlar . Şimdi ağaçların yaprakları sararır . Soğuk rüzgarlar, şiddetli yağmurlar ; Geliyor, sonbahar geliyor . Sabah ayazında kuşlarım göçüyor. Şimdi ağaçların yaprakları sararır. EDANUR KEYDAL 9–D 8

RÖPORTAJ “Dünyayı yönetmek istiyorsak çok çalışmalıyız.” Hüreyya ALAN Hazırlayan: SULTAN DOĞAN MELİSA NUR EDİK Merhabalar sayın müdürüm nasılsınız? İyiyim çocuklar sizler nasılsınız? Bizler de çok iyiyiz okul dergimiz için sizinle bir röportaj yapmak istiyoruz. Talebimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Ne zamandır bu okuldasınız? 6 yıldır bu okuldayım. Önceden ne olmak istiyordunuz? Önceden eczacı olmak istiyordum lisedeki hayalimdi. Müdürlük mesleğine nasıl ulaştınız? Üniversitede felsefe bölümü okudum. Öğretmen olarak atandım. Öğretmenlik kazandıktan sonra müdür yardımcılığı sınavına gir- dim. Oradan da müdürlük sınavına girdim böylece müdür oldum. Ana branşınız nedir? Ana branşım felsefe bölümü. -Kaç yıl öğretmenlik yaptınız? 20 yıl öğretmenlik yaptım. Kaç yıldır müdürsünüz? 9 10 yıldır müdürüm.

-Okulumuz sizin için ne ifade ediyor? Çok şey ifade ediyor. İyi ki buraya gelmişim iyi ki sizler varsınız. -Ne gibi hedefleriniz var? Hedeflerim çok büyük. Arnavutköy’de okulumuzu 1. yapmak büyük ihtimalle başardığımızı düşünüyorum. D a h a s o n r a G a z i o s m a n p a ş a ’ d a k i G a z i o s m a n p a ş a A n a d o l u L i s e s i v e Suat Terimer Anadolu Lisesi gibi okulumuzun seviyesini o dereceye çıkartmak onlarla yarıştırmak. 3. aşamada da Beşiktaş Atatürk Ana- dolu Lisesi ve Beşiktaş Anadolu Lisesi veya Şişli Anadolu Lisesi, Nişantaşı Anadolu Lisesi gibi ünlü liselerle yarışmak hedefim. -Günün kaç saati okuldasınız? Sabah 7’den akşam 7’ye kadar okuldayım. Toplam 12 saat aşağı yukarı. -İkili eğitim hakkında ne düşünüyorsunuz? İkili eğitim Türkiye’nin bir yarası. Hiçbir okul hiçbir öğrenci ikili eğitimle eğitim görmemeli. -Okulumuzun akademik başarısını arttırmak için ne düşünüyorsunuz? 10

Hüreyya Alan: Bu öğrencilerin seviyesi ile ilgili bir olay aslın- da. Bir de öğretmen kalitesi ile alâkalı. Çok yönlü bir olay var burada yani sadece öğrencinin başarılı olması yetmez aynı za- manda iyi bir öğretmen kadrosunun olması ve ailenin ekonomik sosyolojik koşullarının da iyi olması gerekiyor. -Kariyerinizde gelecek planınız var mı? Hüreyya Alan: Kariyerdeki gelecek planım meslek olarak okul müdürlüğünden sonra ilçe müdürlüğü veya Ankara’nın merke- zinde daire başkanı olmak. -Okulumuzda yapmak istediğiniz etkinlikler nelerdir? Hüreyya Alan: Okula yapmak istediğim etkinlikler bana kalsa spor etkinlikleri bilim, şenlikleri, Erasmus projesi hatta ve hat- ta fizik öğretmenlerinin iknâ edebilirsem kendi elektriğini kar- şılar duruma getirebilmek bu gibi faaliyetler ve etkinlikler yap- mak isterim. -Gerçekleştirebilecekleriniz hangisi? Hüreyya Alan: Yani spor etkinlikleri okul bahçesinde sınıflar arası müsabakalar futbol, basketbol müsabakaları yapabiliriz münazara, bilgi yarışması yapabiliriz. Bizim gerçekleştirmekte zorlanacağımız şey okulun kendi enerjisini karşılayacağı rüz- gâr gülü yapmak. -Z Kuşağının geleceği belirlemekteki rolü ne olacaktır? Hüreyya Alan: Şu Z kuşağı denilen şey bana göre safsata. Öyle bir kuşak yok. Kuşaklar arasında tabi ki farklar var. Her kuşak kendi yüzyılı kendi asrına göre yaşar. Buna uygun fi- kirler geliştirir. Şu anda internetin olduğu, bilgiye ulaşmanın kolay olduğu bir çağda Z kuşağının hızlı yaşaması bilgiye hızlı ulasması tabi ki onlardaki değişikliği hızlandırmaktadır. Onu da anne ve babalar anlayamamaktadır ve buradan uyumsuzluk doğmaktadır. Ancak bana göre Z kuşağı harika bir kuşak! Ger- çekten dünyayı değiştirebilecek bir kuşak olarak görüyorum. 11

-Okulumuza ne gibi katkıda bulundunuz? Hüreyya Alan: Saymakla bitmez. Hatta okulun site- sinde var. okul için yaptıklarım okulu tanıyalım bö- lümünde var. Yani kütüphanesinden tutun bahçenin asfaltlanması, sıraların, perdelerin yapılması okulun boyası, çatının yapılması, öndeki ağaçlar, arkadaki ağaçlar bahçede bir tane bile ağaç yoktu. Hepsi ben tarafından yapıldı. - G e n ç l e r e Ta v s i y e l e r i n i z n e d i r ? Hüreyya Alan: Çalışsınlar, çalışsınlar, çalışsınlar... Neden derseniz biz Almanya’da yaşamıyoruz, biz Ja- ponya’da yaşamıyoruz, biz Amerika’da yaşamıyoruz. Onlar kadar iyi olabilmemiz için ya da dünyayı yöne- ten bir toplum olabilmemiz için çok çalışmamız gere- kiyor. -Bu okulda yaptığınız en iyi şey nedir? Hüreyya Alan: Okula yaptığım en iyi şeylerden bir ta- nesi okul kütüphanesinin yapılması. 4280 tane kitap var orada ve her öğrencinin istediği an ona ulaşa- biliyorlar. Kitaplar pahalı olduğu için Türkiye’de her aile bunu alamıyor bu açıdan da okul kütüphanesinde olması ve çok zengin içerikli olması benim için çok önemli iyi ki de yapmışım. -Bize zaman ayırıdğınız için teşekkür ederiz. Hüreyya Alan: Ben de sizlere teşekkür ederim genç- ler. Başarılar. 12

A R N AV U T K Ö Y ANADOLU LİSESİ Geleceğin Dünyasında Sen de Yerini Al Okulumuz 2010 yılında Arnavutköy Anadolu Lisesi olarak Eğitim-Öğretim vermeye başlamıştır. İlk mezunlarını 2014 yılında veren okulumuz; 2021-2022 Eğitim-Öğretim yılına1698 öğrencisiyle devam etmektedir. Amacımız; Öğrencilerimizi ilgi, yetenek ve başarılarına göre yüksek öğretim programlarına hazırlamak ve öğrencilerimizin yabancı dili, dünyadaki bilimsel ve teknolojik gelişmeleri izleyebilecek düzeyde öğrenmelerini sağlamaktır. Ayrıca genel ahlak kurallarını çok iyi benimseyen, paylaşımcı, kendi çıkarları için değil, toplum bilinciyle çalışan bireyler yetiştirebilmektir. Çalışmalarımızda, öğrencilerimizin zekâlarını en üst düzeyde kullanabilmelerini hedefliyoruz. Bilgiyi değil; bilgiyi elde etme yollarını öğretiyoruz. Her öğrencimize sosyal statü ayrımı yapmaksızın eşit yaklaşımımızla onların özgüvenlerini ön plana çıkartıyoruz. Biliyoruz ki kendine güvenen, girişimci, sosyal bireyler toplumu daima daha üst seviyelere taşıyacaktır. 13

ARNAVUTKÖY ANADOLU LİSESİ Her sabah bir okulun yolunda yürümek, her gün yeniden bir hikaye yazmaktır. 14

EYLÜL Mehmet Rauf (d. 12 Ağustos 1875 - ö. 23 Aralık 1931), Türk edebiyatçı. İstanbul’da doğmuş ve küçük yaşta edebiyat ile ilgilenmeye başlamıştır. Bahriye Okulu’na gitmiş, İngilizce ve Fransızca öğrenmiştir. Yakından takip ettiği Halit Ziya Uşaklıgil’in eserlerine ve realizm akımına ilgi duymuştur. Fransız yazar Paul Bourget’yi okumuş ve ondan etkilenmiştir. 1896 yılından itibaren Servet-i Fünûn’da yazmaya başladı. Roman, hikâye ve tiyatro türünde eserler vermiştir. Psikolojik tahlillere büyük önem verir. Eylül, Servet-i Fünun dönemi yazarlarından Mehmet Rauf tarafından kaleme alınan ve Türk edebiyatının ilk psikolojik romanı olarak kabul edilen eserdir. 1900 yılında Servet-i Fünun dergisinde yayımlanan eser 1901 yılında kitap haline getirilmistir. 15

Eylül romanının inceleme videosunu okulumuz 10S-Aemsıannıfuı röKğrAeRnAciBleUriLnUdTen, tarafından dinlemek için linke tıklayınız. 16

DOĞU’NUN YEDİNCİ OĞLU SEZAİ KARAKOÇ KÖŞE Sen geldin benim deli köşemde durdun Bulutlar geldi üstünde durdu Merhametin ta kendisiydi gözlerin Merhamet saçlarını ıslatan sessiz bir yağmurdu Bulutlar geldi altında durduk Konuştun güneşi hatırlıyordum Gariptin yepyeni bir sesin vardı Bu ses öyle benim öyle yabancı Bu ses saçlarımı ıslatan sessiz bir kardı Sen geldin benim deli köşemde durdun Bulutlar geldi üstünde durdu Merhametin ta kendisiydi gözlerin Sezai Karakoç 22 Ocak 1933 tarihinde dünyaya gelen Sezai Karakoç, 16 Kasım 2021 tarihinde aramızdan ayrıldı. 17

Bir ef latun doğdu cumhuriyetin daha ilk yıllarında. Tarihin taşlara yazıldığı kent Diyarbakır’da. Sezai Karakoç onun adı. Çocukluğu Ergani, Maden ve Dicle ilçelerinde geçen Sezai Karakoç, ilkokulu 1944’de Ergani’de bitirdi. Daha sonra Maraş ortaokuluna kayıt oldu 1947’de burayı bitirerek Gaziantep’te yatılı lise eğitimine başladı, 1950’de mezun oldu. Lise hayatı boyunca felsefeye ilgi duydu ve felsefe okumak istediği için İstanbul’a gitti. Kendi parasıyla okuyamayacağını anlayınca parasız yatılı bölümü bulunan Siyasal Bilgiler Fakültesi sınavına girdi. Şayet sınavı kazanmazsa felsefe öğrenimi görecekti. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi kazanarak başladığı yüksek öğrenimini 1955’de fakültenin mali şubesinden mezuniyetle tamamladı. Daha sonra İstanbul’da Gelirler kontrolörlüğü yaptı ama birçok kez istifa etti 1973’ten bu yana hiçbir resmi görev almadı. İstanbul’da Diriliş Dergisi’ni kurdu, 1990 yılında ise “Güller Açan Gül Ağacı” sembolüyle Diriliş Partisi’ni kurdu. Yedi yıl Partinin Genel Başkanlığını yürüttü. Ancak Parti 1997’de iki genel seçime girmediği için kapatıldı. 2006 yılında kültür bakanlığı özel ödülü gibi birçok ödül kazandı ama hiçbir ödülünü almadığı söylenir. Ve Sezai Karakoç tüm bunlardan sonra şiirlerine odaklanır. Onun şiiri metafizik bir şiirdir. Şair kendinden memnun olmalı: “Eser’in şairini sevinçle titretmesi demek bu. Şair eserini sevmeli...”(1988, s.83) Memnunluk ilkesinin temeli, sevinçtir. Yaşama sevinci değil “yaşatma sevincidir.” Kitaplarında geçmez ama 16 yaşında yazdı ilk denemesini Sabır, “kader dokudu kilim; ser odaya!” der bu yazısında. Usta derler ona. Ustanın bir sözü de şudur: “Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara/Sana doğru uzanan ellerimi.” Bu yazısını bir yılbaşı gecesinde yazar, bense bembeyaz bir gökyüzüne bakarken bir gece yazıyorum bunu. Çok sevilir Mona Roza şiiri, ne anlatır bu şiir ne hissettirir? Tek güldür onun aşkı ama çok güzel bir gülün bile ömrü sayılıdır. Usta gülleri çok seviyormuş galiba değil mi? Alev alev sardı etrafını aşk ama bir türlü kavuşamadı Beyaz gülüne. Onun için ölüm son değildi ve vefat etti bir güz günü, onu sadece insanlar değil doğa da andı dökülen yapraklarıyla. Bir mayıs çiçeği olarak doğdu, bir güle aşık oldu, bir güz yaprağı olarak gitti ve o benim için bu soğuk karlı gecede ellerime düşen bir kar tanesi. 18 Mehmet Ali ÇAĞIRIR-10/A

AŞİYAN MÜZESİ Aşiyan Müzesi 1905 yılında yapılmaya başlamış olup 1906 yılında kullanılmaya hazır hale gelmiştir. Tevfik Fikret’in de 1906 ve 1915 yılında yaşamını sürdürdüğü bilinen bu ev, Tevfik Fikret’in vefatından sonra bir süre kullanımda kaldıktan sonra maddi geçim sıkıntısı nedeniyle eşi tarafından öğrenciler için kalma yeri olarak kiraya verilmiştir. Daha sonrasında Hasan Ali Yücel ve Lütfi Kırdar tarafından bu sanat dolu evin müzeye çevrilmesi kararı alınmıştır. Bu kararın alınmasının ardından 1945 yılında Tanzimat Edebiyatı ve Edebiyat-ı Cedide döneminin önemli sanatkâr isimlerinin eşyaları sergilenmek üzerine toparlanmıştır. Ve yine 1945 senesinde müze Edebiyat-ı Cedide ismiyle ziyarete açılmıştır. Tevfik Fikret’in mezarı da 1961 senesinden sonra bu müzeye defnedilmiş ve müzenin adı Aşiyan Müzesi olarak değiştirilmiştir. Şu anda da Tevfik Fikret’in yaşadığı bu ev Aşiyan Müzesi olarak insanların ziyaretine açıktır. Tevfik Fikret, oturduğu bu evin mimarisini kendisi yapmış ve Farsçada “yuva” anlamını taşıyan aşiyan kelimesini eve uygun görmüştür. 19

YARATICI YAZARLIK KULÜBÜ AŞİYAN MÜZESİ GEZİSİ 20

A WINDOW ON THE PEACE AND MELANCHOLIA 21

Which “bird nest“ is so could be more interesting than? Is there any- one know Aşiyan? What does it mean? İt is the museum where the grave of Aşiyan Tevfik Fikret is. I think this museum is carries on the spirit of Tevfik Fikret. He is a writer of melancholia and revolution of literature. He is not only poet also he architect,teacher,writer etc. Even he drew a Aşiyan’s plan. When I see this house view of the window, I think that man is wonderful. Please wait and think, a window on the peace. That’s so beatiful…İn my opinion he has a lot perfect poem but none as fascinating as ‘Sis’. He was thinking of İstanbul like a person when he writed this poem. And this poem was very beatiful so Ab- dülmecit tabularise it . The painting of ‘Sis’ in Aşiyan museum now. When I see this painting, I fell in love. I look this painting so long. It was so meaningful for me. I felt like in the painting. Sea’s voice, in my head . I’m in the boat and I looking at the mosque . I don’t know what to say just I feel very different. Finally, I want to say about a Aşiyan’s window. To me that’s window is like autumn. When people looking at the window they can see’s more than a view. They can see happi- ness, sadness, melancholy, hurtlessness and more. When you look at the window, you can feel like a Tevfik Fikret You will feel that understand to him. İf you say ‘ You wrong, I feel nothing’ wait and just want to more than what you now see. Because thats only way at understand the writer of melancholia… Semanur KARABU1L0U-AT 22

2021 YILININ EN ÇOK OKUNAN KİTAPLARI Sabahattin Ali-Kürk Mantolu Madonna Konusu ile adından sıkça söz ettiren eser, Türk edebiyatının da en önemli romanları arasında gösteriliyor. Psikolojik bir anlatı olarak da ifade edebileceğimiz roman aslında üç ana tema etrafında şekilleniyor: Aşk, yalnızlık ve ya- bancılaşma. George ORWELL -1984 1947-1948 yıllarında yazılan roman 1984 yıl- larındaki hayali bir dünyayı konu alır. 1984 yılını anlatan romanda bu yıllar hiçte iç açıcı anlatıl- maz.Özgürlüğün olmadığı, yaşam kalitesinin diplerde olduğu ve buna rağmen bu durumların eskisinden çok daha iyi olduğuna inandırıldığı bir dünya mevcuttur. Andonio De Saint -Küçük Prens Küçük Prens, kendi galaksisinde, ken- di dünyasında tek bir gül ile yaşayan bir Küçük Prens’in başka galaksileri gezmek için tek gülünü tek başına bırakıp yolculuk yapmasını anlatır. Ancak bu yolculuk esnasında vurgulamak iste- diği şey “büyümek”tir. William Golding-Sineklerin Tanrısı Kitap, II. Dünya Savaşı’nda yaşanan nükleer atom bombası etkisinden korunmak için Britanyalı bir grup çocuğun, uçak ile taşınmasını konu alarak başlıyor. Söz konusu uçak var- mak istediği noktaya gidemeden, ıssız bir adaya düşünce hayatta kalan çocukların yaşam mü- cadelesi başlamış oluyor. 23

Albert Camus- Yabancı 1942`de yayımlanan Yabancı romanca, ti- yatro yazarı ve düşünür olarak İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yalnız Fransa’da değil tüm dünyada kuşağının sözcüsü ve yol göstericisi olarak kabul edilen Albert Camus’nün, ilk ve en çok ses getiren yapıtıdır. Orhan Pamuk - Kafamda Bir Tuhaflık Alt başlığı “Boza satıcısı Mevlut Karataş’ın hayatı, maceraları, hayalleri ve arkadaşlarının hikâyesi ve 1969 ile 2012 yılları arasında İstanbul hayatının pek çok kişinin gözünden anlatılmış bir resmidir” Oğuz Atay- Tutunamayanlar Tutunamayanlar konusu itibariyle intihar eden arkadaşının geçmişini araştıran Turgut Özben’in, söz konusu arkadaşı Selim Işık’ın modern hayata ned- en “Tutunamadığı”nı öğrenme çabasını anlatmaktadır. Romanda Turgut’un karşılaştığı her kişi Selim Işık’ı tanıyan kişilerdir ve her biri Turgut’a Selim’in farklı yönlerini aktarmaktadır. Anton Çehov- Altıncı Koğuş Çehov bir taşra kasabasındaki akıl hastanesinde geçen bu novellasında, eğitimli bir hasta olan İvan Dmitriç ile Doktor Andrey Yefimıç arasındaki felse- fi çatışmaya odaklanır. İvan Dmitriç maruz kaldıkları adaletsizliğe, içinde yaşamaya zorlandıkları baebat koşullara karşı çıkarken, Andrey Yefimıç bunları gör- mezden gelmekte ısrar eder ve durumu değiştirmek için kılını bile kıpırdatmaz. 24

Sadece Bir Kuşak Mı? Yüzyıllarca yaşamış̧ olan insan ırkı son zamanlarda yaşayabileceği bütün zorlukları üst üste yaşamakta. İnsanlar; dünyanın dört bir yanını saran virüs, yangınlar, depremler, ekono- mik sıkıntılar ve küresel ısınma gibi çeşitli zorlukları atlatmak için çaba sarfetmekte. Halbuki en büyük ve her daim peşimizde olan tek sorun psikolojik çöküntülerdir. Peki bu psikolojik çöküntüleri en ağır yaşayanlar kimler? Psikoloji her insanda farklı etkiler gösteren zihnin ve kalbin etkisini yitirdiği, insanın kendisi dahil birçok şeyden soğumasını hatta nefret dahi etmesini sağlayabilecek bir düşünce yapısıdır. Ağır bir şekilde bunu belli eden topluluk ise hepinizin bildiği Z Kuşağıdır. Z kuşağı 1997-2012 yılları arasında doğmuş̧olan genç topluma verilen bir lakaptır. Z kuşağı diğer adıy- la Z jenerasyonu farklı düşünce yapılarıyla son zamanlarda oldukça adından söz ettirmiş̧, birçok kişiden onay almış̧ fakat bazı kişilerin kınayıcı bakışlarına da mağruz kalmışlardır. Sosyal medyada herhangi bir olaya gösterdikleri tepki geleceğin elçilerinin ne kadar savunmacı ve hak arayışında olduklarının kanıtıdır. Kimi zaman yaşanılan cinayetlere, kimi zaman yapılan haksızlıklara ve benzeri şeylere sosyal medyadan verilebilecek en büyük tep- kileri göstermekle kendilerini bizzat belli etmişlerdir. Yaklaşık 2 yıldır hayatımızda bulu- nan virüs sebebiyle yapılabilecek aktivitelerin azalması gençleri sosyal medyayı oldukça aktif kullanıma yöneltmekle kalmamış̧bütün insan ilişkilerini, eğitim sistemlerini ve özgüvenleri- ni ellerinden almıştır. Bu nedenle Z kuşağı çocukları sosyal medyanın hakimini ele almıştır. 25

Z kuşağı çocukları teknolojiye ve sos- yal medyaya olan yakınlıklarından dolayı hayatlarını hızlı yaşamaya alışmışlardır. Yaşadıkları dönem sebebiyle özgürlükleri- ne ve bağımsızlıklarına son derece önem verirler lakin Türkiye’de istedikleri özgür- lükleri kısıtlayan birçok durum ve vaziyet vardır. Psikolojilerine olan etkiden bir haber olarak yargılanmaları ve bu nedenden do- layı kendilerini ifade etme çabasına çokça girmeleri Z Kuşağı çocuklarını agresif gös- termekle kalmamakta, tekrar tekrar tepki görmelerine de neden olmakta. Özgüvenlerinin ve bağımsızlığa verdik- leri önemin nedeni Z Kuşağı çocuklarının analitik düşünce yapılarının ve problem çözme konusunda iyi olmalarıdır. Kendi hayatlarında verilebilecek en doğru ka- rarın şahsi olarak verebileceklerini düşü- nürler. Ebebeyinlerin çocukları üzerinde kurmaya çalıştıkları hakimiyet ve ele geçirmeye çalıştıkları özel hayatları onları daha çok yalana sürükler. Bu hiç kimsenin hatası değildir, elbet bütün anne ve babalar çocuklarının harika bir hayat sürmesini ister ancak bu amaçlarına onları kısıtlayarak ulaşamazlar. Yapmaları gereken ve yapmanız gereken şey her bir bireyin kendi hak ve özgürlükleri ol- duğunuhatırlamakve onagöre davranmaktır. Amaçne kadarEbe be yinle ringörüş̧açısınagöre doğruolsadaZKuşağıçocuklarına,he rhangibir vatandaşaolduğugibike ndifikirve düşünce - le rinide sormalarıge re kme kte .Böyle ce dahaanlaşılırve dahauysalbiryaklaşımlakarşılaşılır. Z Kuşağı çocuklarının önünü̈ kesmek meyve veren ağacı kesmek gibidir. Eğer meyve- den mahrum kalmak istemiyorsanız, ağacı sıkmayın ve onu koruyun. Anlaşılmayı her insan hak eder, tıpkı Z Kuşağının hak ettiği gibi.Z Kuşağı çocukları bir kuşaktan öte daha çok tarihi baştan yazacak bir topluluk gibidir. Peki sizce Z Kuşağı SADECE BİR KUŞAK MI? Sevde Nur Tosun 10/A 26

H İ K AY E L AV İ N İ A O hep böyleydi işte. Saklanırsa Elini kaldırıp dokunmak istedi Lara an- bir ihtimal karanlığı onu bulamazdı bel- ki diye düşünürdü. Bilmiyordu ki nereye nesine, yağmurun söndüremediği alev- giderse gitsin onun, onunla birlikte ge- leceğini.. Karanlığının onun bir parçası leri o söndürmek istedi ama kolunu olduğunu.. Belki de biliyordu ama yine de son çırpınışlardı işte bunlar. İhtiyacı ol- kaldıracak gücü bulamadı kendinde.. madığını hissedene kadar saklanacaktı. Söyledim mi bilmiyorum ama karanlığın- Onun bu başarısız girişimi karşısın- dan saklanmakta olmasa da insanlardan saklanma konusunda oldukça yetenikliy- da sadece buruk bir gülümseme be- di, küçükken saklambaç oyununu en iyi o oynardı. E sonuçta tecrübeliydi baya bir.. lirdi dudaklarında Arya’nın.. Lara genelde bir kere saklandığı yere ikin- ci kez saklanmazdı. Ama bu sefer ayakları Derin bir nefes aldı ve insana huzur veren onu buraya getirmişti. Her zaman yaptığı şeyi yapmış, ruhu gibi yere çöken bede- naif sesiyle, sessizliğinin içinde ki çığlıkların nine sarılmıştı. Bir nevi cenin pozisyonu almıştı ama dönmek istediği yer çok ama nedenini sordu kızına. “Neyden saklanıyorsun çok uzaktaydı.. Bacaklarına sarmış olduğu küçük kolları, hıçkırıklarla sarsılan bedeni- bebeğim?” Lara ağzını açtı, içindekileri kus- ni sabit tutmaya yetmiyordu. Islak saçların- da bir el hissedince duraksadı. Bu naif do- mak istedi. Ama tek bir kelime dahi çıkamadı kunuşun kime ait olduğunu biliyordu, içi yetmezmiş gibi şimdi de bu dokunuş tenini ağzından, oysa neler neler söylemek istemişti yakıyordu. Kafasını yavaşça kaldırdı ve ona şefkatle bakan kadına baktı. Bu anı daha ona. Arya bekledi, bekledi ve bekledi.. Cevap öncede burada yaşamıştı ama o zaman her şey daha farklıydı. Mesela karşısında ki be- alamayacağını anladığında kendince elinden dende onun ruhunu yakan yanıklar yoktu. Vücudundaki ateşi yağmur bile söndüremi- geldiği kadar bastırmaya çalıştı o çığlıkları. yordu ikisininde. Ama 15 sene önce o be- den sadece güvende hissettiriyor, huzur “Her neyden saklanıyorsa saklansın, benim veriyordu. Mesela o zamanlar yeşillikleri örten capcanlı lavinialar solmuştu. Lavin- güzel kızım her şeyin üstesinden gelecektir. iaları çok severdi Arya, giderken kendi ile birlikte onlarında canlarını götürmüştü Bundan eminim.” Kızının gözlerinde gördüğü beraberinde.. Her şey ölüydü, canlı olan hiçbir şey kalmamıştı sanki. Hoş, o zaman ifade ile sesine de güven duygusunu yansıt- gökyüzünde parıl parıl parıldayan güneşi kara bulutlar kapatmıştı, şimdi gökyüzü mak için elinden geleni yaparken “Güven bile ağlıyordu o naif kadının yokluğuna.. bana.” dedi. Güzeller güzeli kızının saçların- dan öptü. Ve son bir kez buruk ve bir o kadar da güzel bir gülümseme bahşetti ona. Sanki bir anlığına yağmur durmuş, lavinialar can- lanmıştı. Ama bir anlığınaydı işte, ona ayrılan sürenin sonuna gelmişti artık Arya, yağmurun beraberinde getirdiği sisin içinde kayboluyor- du yine. Bedeninin kontrol yetkisini sonun- da kazanmıştı Lara, bulabilmişti sesini, elini annesinin arkasından ona yetişmek ister gibi uzattı ama nafileydi. Arya yine yok olmuştu, zamana bir kez daha nefret kustu içten içe.. “Güveniyorum” dedi dudaklarından bir hıçkırık koparken. “Ben sana zaten güveni- yorum anne. Sadece..” yutkundu. “Son verdiğin sözü de tutmalıydın. Anneler verdiği sözleri hep tutardı. Sen demiştin bana bunu. Neden bıraktın ki beni?” sitem etti annesine bir kez daha, içinde büyüyen acıyla t ers ora ntılı olarak kısılan sesiyle.. 27

DİPÇE “Roma İmparatorluğu’nun baş kumandanı Titus Andronicus’un kızıydı Lavinia.. Dünyalar güzeliydi..Babasının aksine hayat doluydu.. Öldürmeyi değil, yaşatmayı severdi.. İyi kalpliydi, yardımseverdi, merhametliydi.. Titus’un savaşta olduğu birgün, düşmanları Tamora’nın iki oğlu tarafından tecavüze uğradı.. Haber Roma’ya tez yayıldı..Titus savaştan döndükten sonra kızını kendi elleriyle öldürdü..Şehrin uzağında bir tepeye gömdü.. Aylar sonra mezarının üzerinde bir çiçek çıktı.. O çiçeğe de Lavinia dediler.. Ölüm çiçeği demekti. Ya da Misk çiçeği. 28

İSTİKLAL MARŞI’NIN KABULÜ 12 2 M19A2R1T “Güftesi,Anadolu’daMillîMücadele’nindevamettiğisıradaMeh- metÂkifErsoytarafındankalemealınmışşiirdir.MehmetAkif’in Kurtuluş Savaşı’nın kazanılacağına olan inancını,Türk askerinin yürekliliğineveözverisinegüvenini,Türkulusununbağımsızlığa, Hakk’a, yurduna ve dinine bağlılığını dile getirir. İstiklalMarşı,12Mart1921’deBirinciTürkiyeBüyükMilletMeclisi tarafındanİstiklâlMarşıolarakkabuledilmiştir.BestesiOsmanZeki Üngör’eaittir.OrkestrasyonuEdgarManastarafındanyapılmıştır.” 29

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak; Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir ancak. Çatma, kurban olayım çehreni ey nazlı hilâl! Kahraman ırkıma bir gül… ne bu şiddet bu celâl? Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl, Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklâl. Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım. Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım! Kükremiş sel gibiyim; bendimi çiğner, aşarım; Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım. Garb’ın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar; Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var. Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir îmânı boğar, “Medeniyet!” dediğin tek dişi kalmış canavar? Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın; Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın. Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk ’ın… Kim bilir, belki yarın… belki yarından da yakın. 26 Bastığın yerleri “toprak!” diyerek geçme, tanı! Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı. Sen şehîd oğlusun, incitme, yazıktır atanı; Verme, dünyâları alsan da, bu cennet vatanı. Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ? Şühedâ fışkıracak, toprağı sıksan şühedâ! Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da hudâ, Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ. Ruhumun senden, ilâhî, şudur ancak emeli: Değmesin ma’bedimin göğsüne nâ-mahrem eli! Bu ezanlar-ki şehâdetleri dînin temeli Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli O zaman vecd ile bin secde eder –varsa- taşım; Her cerîhamdan, ilâhî, boşanıp kanlı yaşım, Fışkırır rûh-i mücerred gibi yerden na’şım; O zaman yükselerek arş’a değer, belki başım. Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl; Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl. Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl: Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet; Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklâl! Mehmet Akif Ersoy 30

MEHMET AKİF ERSOY Türk milletinin duygularını, milli ve manevi değerle- rini, sevinçlerini ve üzüntülerini benimseyerek şiirlerine katan vatan şairi; Mehmet Akif Ersoy. 20 Aralık 1873’te İs- tanbul’da dünyaya gelmiştir. Babası, Arnavutluk’un İpek kazasından, “Temiz” lakabıyla anılan müderris Meh- med Tâhir Efendi; annesi ise, kökenleri Buhara’ya daya- nan Tokatlı bir aileye mensup Emine Şerife Hanım’dır. Mehmet Akif, babası tarafından sıkı bir ahlakçı olarak yetişti; doğrucu, hakperest ve dürüst şahsiyetinin ilk te- mellerini de baba terbiyesinden aldı. Annesi Emine Şeri- fe Hanım da Akif’in karakterinde derin izler bırakmıştır. İlk tahsiline babası Tahir Efendi’den aldığı lisan eğiti- miyle başlayan Mehmet Akif, iki yıl kadar Emir Buhârî Mahalle Mektebi’ne devam ettikten sonra, 1880’de Fatih Mekteb-i İbtidâîsi’ne girdi. Bu sırada bir yandan da “hem babam hem hocamdır!” dediği Tâhir Efendi’den Arap- ça derslerine devam etti. İlköğreniminden sonra Fatih’te Otlukçu yokuşunda bulunan Fatih Merkez Rüşdiyesi’ni iki yılda bitirerek Mülkiye Mektebi’nin idadi (Lise) kısmı- na kaydoldu. Akif’in Rüşdiye tahsilinde en çok lisan der- slerine temâyülü vardı. Dört lisanda da (Türkçe, Arapça, Acemce, Fransızca) birinciydi. O yıllarda şiir tutkusu bir sevgi halini almıştır. Şiirle arası pek olmayan Tâhir Efendi, oğlunun bu ilgisine ses çıkarmamış, teşvik de etmemiştir. İlk okuduğu şiir kitabı Fuzûlî’nin “Leylâ ve Mecnûn”udur. Babasının vefatıyla -hayata bir an önce atılmak için- Edebiyat hocalığını İsmail Safa ve Muallim Nâ- ci’nin yaptığı okulun yüksek kısmının ilk sınıfında iken Mülkiye Baytar Mektebi’ne geçmiştir. O sırada Büyük Fa- tih yangını sebebiyle evleri yandığından birtakım ma- ddi sıkıntılar çekse de okulunu başarıyla bitirmiştir. İş hayatına atıldıktan sonra Şam havalisinin çeşitli bölgele- rinde bulaşıcı hayvan hastalıkları üzerine çalışmalar yaptı. Ordu için gerekli alımları yapmakla görevlendirildiği Şam ve civarında Arabistan coğrafyasını ilk defa yakından tanı- ma fırsatını buldu. Ayrıca, küçük yaşta başlayıp da ta- mamlama fırsatı bulamadığı hafızlığını da bitiren Mehmet Akif, şiir ve sanat anlayışının şekillenmesinde etkili olan halkı ve köylüleri de yakından tanıma imkanını elde etti. Bu seyahatleri esnasında, daha sonra Resimli Gazete’de haklarında şiir yayımlayacağı İslam dünyasının kelâm, fel- sefe, tefsir ve usûl-i fıkıh alanlarında tanınmış âlimlerinden Fahreddin er-Râzî, Hüccetü’l-İslâm İmam Gazzâlî, Fars ede- biyatının en büyük şairlerinden Hâfız ve Sa‘dî-i Şîrâzî gibi isimlerin eserleriyle meşgul oldu. 1895 yılından itibaren Gayret, Hazîne-i Fünûn, Resimli Gazete, Mekteb, Servet-i Fünun gibi edebiyat dergilerinde imzası görülmeye başlandı. 31

İstanbul yıllarında, memuriyetinin yanı sıra bir Büyük Millet Meclisi’nin ikinci döneminde, yandan da Halkalı Ziraat ve Çiftlik Makinist Mekteple- aday gösterilmeyen Mehmet Akif, Ekim 1923’te, rinde kitabet-i resmiye hocalığı yaptı. II. Meşrutiyet’in dostu Abbas Halim Paşa’nın daveti üzerine Mısır’a ilanının akabinde (Ağustos 1908), Ebül‘ulâ Mardin gitti. Bundan sonraki iki yılda yalnızca kışları ve Eşref Edib’le birlikte, döneminin en önemli ilmî Mısır’da geçiren Akif, 1925 sonlarında gittiği bu ve fikrî yayını olup daha sonra tüm şiir ve yazılarını ülkeden vefatı öncesine dek bir daha dönmedi. yayımlayacağı Sırât-ı Müstakim dergisini çıkarmaya TBMM’nin bir kararıyla, 1925’te, Diyanet İşleri başladı. Aynı yıl, İstanbul Darülfünunu Edebiyat Şu- Başkanlığı, Mehmet Akif’e bir Kur’an meali yap- besi Osmanlı Edebiyatı müderrisliğine de getirildi. ması teklifinde bulundu. Akif, mealini tamamla- Bir yandan da, kısa bir müddet heyet-i ilmiye üyeleri masına rağmen, bazı çekincelerinden dolayı teslim arasında bulunduğu İttihad ve Terakki Cemiyeti’nin etmeyerek, tercüme için verilen parayı iade etti. Şehzadebaşı Kulübü’nde Arapça edebî eserler oku- tup Arap edebiyatı ve tercüme usulü dersleri verdi. Mesai arkadaşına yapılan haksızlıktan dolayı Mısır yıllarında ayrıca Kahire’deki el-Câ- 1913 Mayıs’ında memuriyetten istifa ettiği gibi, aynı miatu’l-Mısriyye’nin Edebiyat Fakültesi’nde Türk yılın sonlarında, fikir ayrılığı dolayısıyla İstanbul dili ve edebiyatı dersleri verdi. Ve 1933 sonların- Darülfünunu’ndaki görevini de bırakmak durumun- da, Safahât’ın son kitabı olan Gölgeler’i bastır- da kaldı. 1914 sonbaharında, Teşkilât-ı Mahsusa’nın dı. Sıkıntılarla geçen on bir küsur yıllık Mısır görevlendirmesiyle Berlin’e giderek, İtilaf devletleri hayatında Mısırlı ilim ve fikir adamlarıyla safında savaşıp esir düşen Müslüman askerlerin kam- dostluklar kuran Mehmet Akif, 1935’te rahatsı- plarını ziyaretle, savaş sonrasında bağımsızlık yolun- zlanarak, hava değişimi için bir ay kadar Lüb- da faaliyete teşvik eden konuşmalar yaptı. I. Dünya nan ve Antakya’ya gidip geldi. Hastalığının Savaşı sonrasındaki ağır mütareke şartları, yaşanan ağırlaştığı 18 Haziran 1936’da, gözünde tüten işgaller ve Yunanlıların İzmir’e asker çıkarması üzeri- vatanına/İstanbul’a döndü. Cuma günü Şişli ne, Milli Mücadele hareketine katılmak için, 1920 Şuba- Sağlık Yurdu ve Teşvikiye Sağlıkevi’nde ihtimam tında Balıkesir’e giderek Kuvayı Milliyecilerle görüştü. ile tanınmış doktorlardan Prof. Burhaneddin Bey (Osman Tugan) ve İbrahim Osman Güçer’in re- Burada, Zağanos Paşa Camii’yle çeşitli yerlerde fakatinde müşahede altına alındı, tedavi edildi. halkı birlik ve direnmeye çağıran vaaz ve konuşma- lar yaptı. Hacı Bayram Camii’ndeki ilk vaazı üzerine, Bir müddet de Mısır Apartmanı’nda kal- Darü’l-Hikmeti’l-İslâmiye’deki görevinden azledildi. dıktan sonra Prens Halim Bey’in Alemdağı’ndaki Biga’dan en yüksek oyu alarak mebus seçildiğinden Baltacı Çiftliği’ne götürüldü. Akif, bu çiftliğe habersiz olan Âkif, Meclis reisi Mustafa Kemal Paşa’nın çekilip oturmayı daha Mısır’da iken düşünmüş, teklifiyle Burdur’dan mebus seçilerek Meclis’e girdi. kararlaştırmıştır. Zira Akif’in son yıllarında Mebusluğu sırasında il ve ilçelerde halka ve cephelerde en büyük korkusu “Mısır’da ölmek” ihtima- askerlere Milli Mücadele’yi teşvik eden konuşma ve vaa- li oldu. Dostları, sevdikleri ile birer birer veda- zlar yapmıştır, ki bunların en önemlisi, Kastamonu’daki laşan şair son nefesini, çok sevdiği İstanbul’da Nasrullah Camii’nde ve rdiği ünlü vaazdır. Bu vaaz ve ko- Beyoğlu’ndaki Mısır Apartmanı’nda, Âsım gibi nuşmalar, Anadolu’da çıkmaya başlayan Sebîlü’r-reşad en önemli eserini kendisine ithaf ettiği vefakâr mecmuasında yayımlandığı gibi, risale şeklinde de dostu Fuad Şemsi Bey’in kucağında verdi (27 basılarak Anadolu’ya ve cephelere dağıtılmıştır. Bü- Aralık 1936). Resmî makamlardan gerekli il- tün bu çalışma ve gayretleri, kendisinin “Milli Müca- giyi görmeyen cenazesi, üniversite gençliğinin ve dele’nin manevi lideri” olarak anılmasını sağlamıştır. halkın yoğun ilgisiyle Beyazıt Camii’nden kal- dırılarak, Edirnekapı Mezarlığı’nda defnedildi. 18 Eylül 1920 tarihinde açılan milli marş güftesi Aslı Medine Tayan yarışmasına, konulan mükâfatın kaldırılması şartıyla 10-f gönderdiği ve “Kahraman Ordumuza” ithaf ettiği şii- ri, 700’ü aşkın şiirden bağımsız olarak, ebedi “İstiklal Marşımız” ilan edildi. Kanunen kaldırılması mümkün ol- mayan para mükâfatı da, Mehmed Âkif merhum tarafın- dan, fakir İslam kadın ve çocuklarına 32

GÜZ MEVSİMİ ŞARKILARI Teoman -istanbul’da Sonbahar Mevsim rüzgârları Ne zaman eserse O zaman hatırlarım Çocukluk rüyalarım Şeytan uçurtmalarım Mor ve Ötesi - Sonbahar Bir nefes aldım kendime geldim ki sonba- har Evimin önünde hüngür hüngür ağlıyor Aynaya baktım kendime sordum, eşsiz mi- yim? Ajda Pekkan- Sonbahar Rüzgarı Düşen bir yaprak görürsen Beni hatırla demiştin Biliyorsun seni ben Sonbaharda sevmiştim 33

Candan Erçetin - Onlar Yanlış Biliyor Puslu soğuk hava Dökülen yapraklar En sevdiğim mevsimdi Sarı sonbahar, artık değil Sezen Aksu- Sonbahar Alır gider beni sarı rüzgârlarıyla sonbahar Gelir anılardan bir davet çocukluğum canlanır Bir varmış bir yokmuş diye başlardı bütün masallar Hani nerde o masum ve daha bozulmamış rüyalar Nilüfer - Caddelerde Rüzgar Caddelerde rüzgar aklımda aşk var Gece yarısında eski yağmurlar Şarkı söylüyorlar sessiz usulca Özlediğim şimdi çok uzaklarda Kargo - Sonbahar Soranlar oldu, nerde bu yalnız sonbahar? Günler geçti sonra geldi Sonbahar Uyudum, uyandım Geldi sonbahar 34

35

Braille Alfabesi Braille alfabesi veya Görme Engelliler al- fabesi; 1821 yılında Louis Braille tarafından geliştirilmiş görme engelli insanların okuyup yazması için kullanılan bir alfabe yöntemidir. İki kolon taşıyan dikdörtgen düzen üzerine dizilmiş altı kabartılmış noktadan oluşur. Her iki kolonda üçer nokta bulunur. Noktalar- dan her biri altmış dört farklı kombinasyon- dan birini oluşturması için farklı şekillerde dizilir. Yandaki metinde okulumuz öğren- cilerinden Rumeysa Nur Demirel’in Türk Dili ve Edebiyatı dersi kapsamında yazmış olduğu “Anne” isimli şiir bulunmaktadır. Anneciğim Ne sevimli bir annesin Ne tatlıdır senin sesin Canım mısın bilmem nesin Benim güzel anneciğim Senden yakın kim var bana Yüreceğim bağlı sana Can bir yana sen bir yana Benim güzel anneciğim Gülsem güler yüzün Ağlamandan alır hüzün Senin gecen ve gündüzün Benim güzel anneciğim 36

“Sonbahar umuttur, içinde doğan ümit ışığıdır, huzurdur, yarını hayal edebilmektir, huzuru yaşamaktır, sevebilmektir, sevinçtir...” Resim: Esmanur Çetin 37

SON SÖZ Orhan Pamuk “Yeni Hayat” isimli romanına bir gün bir kitap okudum ve bütün hayatım değişti diyerek başlar. Bu demektir ki romanın, şiirin, hikayenin kısacası tüm sanatların kişilerin hayata bakış açısını değiş- tirme gücü vardır. Sanattan uzak kalan toplumlar fikirlerinde sabitleşir ve hayatı farklı perspektiflerden yorumlayamaz. Halbuki bakış açısı zen- ginliğine sahip bir halk ilerlelemede başat olacak, ortak aklın iradesiyle doğruyu daha çabuk bulacak ve hayatına bu anlayışla yön verecektir. Bu yüzden eğitim ortamlarında öğrencilerimize sanatı yeniden yorumlaya- cak mecraalar yaratılmalıdır. Sosyal ağların günümüzde önemi gittikçe artmaktadır. Bu önemi gör- mezden gelip eski usül eğitim anlayışıyla geleceğin karar vericisi olacak gençlerimizi bu alanlardan uzak tutma uğraşı beyhude bir davranış ola- caktır. Bu sebepten ötürü sosyal ağlar ile ilişki içinde bir platform hazır- lama anlayışı ile “Yazın” dergisi Arnavutköy Anadolu Lisesi Yaratıcı Ya- zarlık Kulübü öğrencilerimiz tarafından oluşturuldu. Dergimiz klasik okul dergilerinin aksine sürekli yaşayan bir dergi olarak kalacak ve içeriği web ortamlarında üretildiği için sürekli güncel kalabilecektir. Yeni bir romanın tanıtım videosu ansızın karşınıza çıkabilir ya da okulumuzda yaptığımız sosyal bir etkinlik anında dergimizin içeriği olabilir. Bu içeriği üretecek ve geliştirecek olan öğrencilerimiz süreç içerisinde hem çok sevdikleri sos- yal ağlarda vakit geçirirken aynı zamanda öğrenmenin de tekrar tekrar tadına varacaktır. Bilgiyi paylaşmanın giderek değer kazandığı bir dünya da bu platformda kendi içeriğini gören öğrencimiz kendi içeriğine ve di- ğer içeriklere ulaştıkça da bilgisi kalıcı hale gelecektir. “Yazın” dergisini güz dönemi sayısıyla okurlarımızın beğenisine sun- muş bulunmaktayız. Dergi hazırlamak oldukça uzun ve zor bir süreç ol- duğundan ve içerik üretmede Yaratıcı Yazarlık Kulübü’nün sonsuz eme- ğine bizzat şahit olduğumdan üyelerimizin hepsine teker teker teşekkürü bir borç bilir ve hayat boyu tükettiği tüm yaşam yapraklarına başarı ve mutluluk sığdırmalarını dilerim. Yunus YİĞİT TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ÖĞRETMENİ 38

“Hayat, sonbaharda çıtırdayan yapraklardan sonra yeniden başlar.” Arnavutköy Anadolu Lisesi Yaratıcı Yazarlık Kulübü YAZIN e-Dergi


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook