dirmelere gerek olmaksızın kabul edilmelidir.6 hatadan münezzeh oldukları için ceza gerekti- Kısacası bu görüşü savunanlar konuyu erken bir recek bir hata işlemezler, hayvanlar da İslam’da safhada kapatmaktadır. fıkhen mükellef varlıklar olarak kabul edilmezler. Teodise karşıtlarını Allah’a yönelik bir tiran Oldukça şaşırtıcı bir biçimde, ruh göçüne imgesi yaratmakla suçlayan teodise yandaşlarının bağlı olanların13 inandıkları şekilde hastalık ve başlangıç noktaları ise, Allah’ın ‘Kadir-i Mutlak’ ıstırapların önceki yaşamda yapılan kötü eylem- oluşundan ziyade ‘Adil’ oluşudur. Bu eğilime lerin sonucunda hak edilmiş cezalar olduğunu id- göre, Allah’ın adaletinin, insanî adaleti değerlen- dia eden bu akıma mensup kimi âlimler olmakla dirmek için kullanılan kıstasların aynısıyla ölçül- birlikte bu düşünce akım mensuplarının çoğun- mesi gerekir.7 luğu tarafından reddedilmiştir.14 Allah’ın adaleti bağlamında Mutezile ekolü, Allah’ın ıstırap vermesiyle ortaya çıkan acının yaşamda karşılaşılan her türlü engellilik halini ya sağladığı faydanın doğası bağlamında, bu düşün- da acıyı tek başına Allah’tan bilmez. İnsanların ce akımının fikirleri açığa çıkan şeyin lütuf mu bu dünyadaki eylem özgürlüklerini kendi ilahiyat yoksa ivaz (karşılık) mı olduğu konusunda karar- görüşünün merkezine koyan Mutezile’ye göre bu sızdır. Lütuf olarak yaklaşanlar, Allah’ın insanla- dünyadaki engellilik halleri öznelerin sorumlu- ra yönelik birçok eyleminin Allah’ın teklifi (mü- luğu üzerinden şu şekilde tasnif edilmelidir: a) kellef kılma, sorumluluk yükleme – ç.n.) ile bir kendiliğinden ortaya çıkan engellilik hali; b) in- bağlantısının olduğunu belirtirler. Allah mükellef sanlar ya da hayvanların sebep oldukları engelli- olarak kabul edilen tüm yetişkinlere karşılığın- lik hali ve son olarak c) Allah tarafından verilen da bir mükâfat kazanma fırsatı tanıma amacıyla engellilik hali. Bu ayrım içinde Allah yalnızca ödevler yükler.15 Bu yüzden Allah bu kişilere zor üçüncü kategorideki engellilik halinden sorumlu ama imkânsız derecesinde zor olmayan bir şeyler tutulurken diğer iki kategorinin ortaya çıkma- yüklemelidir.16 Buna ek olarak Allah, insanların sındaki hikmet Allah’ta değil sorumluluk sahibi yükümlü kılındıkları şeyleri yerine getirebilmesi öznelerde aranır.8 Bununla beraber adaletin vuku için belirli bazı şeyleri ve eylemleri yaratır.17 Ör- bulmasında bir eksiklik halinde Allah bu eksikliği neğin, bu dünyadaki engellilik hali, ahirette orta- giderir. Allah suç işleyen ve kurbanlar şeklindeki ya çıkacak türden hallere karşı insanları uyarıcı iki taraf arasında mükâfatlandırma yoluyla arabu- mahiyette olabilir. Nitekim Allah, bu dünyada ‘sı- luculuk yapar çünkü her bir ıstırap için ne kadar rat-ı müstakim’den ayrılanların kıyamet gününde mükâfat verilmesi gerektiğini yalnızca Allah bi- kör, dilsiz ve sağır olarak haşredileceklerini bu- lir.9 yurmaktadır. (İsrâ’ 17: 97). Bu iddiadan yola çıkarak bu akımın temsilcisi Teodise taraftarlarına göre, Allah’ça verilen olan âlimler Allah tarafından verilen engelliliğin acı ya da Allah’ın buyurması veya mümkün kıl- her zaman için iyi olduğunu iddia etmektedirler; ması ile ortaya çıkan ıstırap durumu yine O’nun zira bu durum ya hak edilmiş bir cezadır ya da bir tarafından mükâfatlandırılacaktır. Allah, kendisi- kazancı veya faydayı içinde barındırır.10 nin yüklediği ıstırabın kötü bir eylem olmadığını göstermek için mükâfat ihsan eder.18 Kimi âlim- Kimilerine göre engellilik haline sahip olmak lerce, bu mükâfatın ahirette vuku bulması gerek- aynen belirli bir biçimde öngörülen cezalarda tiği düşünülürken kimileriyse bunun bu dünyada (hudûd) olduğu gibi Allah tarafından önceden ya da ahirette olabileceğini vurgulamaktadır.19 peşinen verilmiş ilahi bir cezadır. Hadd cezaları Ama her ne şekilde olursa olsun Allah mükâfatını sadece Müslümanlara verildiği için, inanmayan- önceden değil zarar ortaya çıktıktan sonra verir.20 ların çektikleri hastalıklar hadd cezası yerine on- 2. Orta Yolcu Yaklaşım lara yüklenen cezalardır.11 Ancak bu iddia, Pey- gamberlerin ve hayvanlar gibi cezalandırılmayı İlahi adalet pahasına ilahi kudreti vurgulayan hak etmeyen canlıların çektikleri hastalıklara uy- anti-teodise ile bunun tersini ortaya koyan teo- gulanabilir değildir.12 Şu sebeple ki Peygamberler dise taraftarlarının aksine orta yolcu yaklaşımı hayatsağlık 51
benimseyenler, her iki akımda zararlı buldukları dan da paylaşılan tipik bir önermesi de engellili- görüşleri ayıklayıp faydalı bulduklarını ise kulla- ğin bir kötü bir etiket, bir kusur olmadığıdır. Bu narak ikisi arasında bir orta yol bulmaya çalışmış- son yaklaşımı savunanlardan biri, körlük hakkın- lardır.21 da konuşurken şöyle der: “Körlük bir kimsenin dinine herhangi bir zarar vermez. Esas zararlı İlahi kudret bağlamında, orta yolcu yakla- olan insanın Allah’tan uzaklaşmasına neden olan şıma sahip olanlara göre, hayatta kötülüğün ve kalbindeki körlüktür”.28 Öyleyse engellilere sevgi anormalliklerin var olması, Allah’ın varlığının ve göstermek ve yardımcı olmak görevdir, velev ki sadece O’nun bu yaşamı ve bunun içindeki tüm engellilik bir ceza nedeniyle verilmiş olsun.29 mahlûkatı yarattığının bir delilidir. Şayet böyle olmasaydı, “her bir şeyin kendisi için en iyi ve en (Çeviri: M.İnanç Özekmekçi- Altay Ünaltay) güzel bir biçimde halleri ve özellikleri yarattığını söylemek mümkün olabilirdi ve dolayısıyla böyle 1. See Kamali, Muhammad Hashim (2003), pp. 46- yaparak ahlaki ve fiziksel kötülüğün var olduğu- 51, see also pp. 27, 280, 299 & 332. nu söylemek yanlış olurdu. Ama bunların varlığı, dünyanın varlığının kendisi dışında bir şeyden 2. See for instance, Ibn Taymiyya (6), vol. 8, pp. 377- ortaya çıktığını gösterir.”22 381; Ibn al-Wazîr, Muhammad ibn Ibrâhîm ibn ‘Alî ibn al-Murtadâ al-Qasimî (1987), vol.1, pp. İlahi adalet açısındansa, orta yolcular bir ceza 181 & 182; Hasan, Ahamd (1974), pp. 98-101. olarak engellilik halinin cezalandırılan insan için hâlâ yararlı unsurlar taşıdığını ileri sürerler. Bu 3. See Leibniz, G. W. ( 1951); Green Ronald M. durumda engellilik hali, ahiret gününde daha (1997), p. 431; Hoover, Jon R. (2002), p. 1. ağır cezalardan korunmayı sağlamak bağlamında günahların kefaretinin en önemli araçlarından 4. Shahrastânî Muhammad ibn ‘Abd al-Karîm ibn biri olarak arındırıcı bir işleve sahiptir (tekfir ez- Abî Bakr Ahmad (1416/1996), vol. 1, p. 58; zünub).23 Shahrastânî Muhammad ibn ‘Abd al-Karîm ibn Abî Bakr Ahmad (1984), p. 41; Wensinck, A. J. Engellilik halinin bir çeşit cezalandırma ola- (1979), p. 60; Heemskerk, Margaretha T. (1995), bileceği -olduğu değil- konusunda ısrarla duran pp. 16-23. bu görüş taraftarlarına göre engellilik hali (aynı zamansa – ç.n.) bir mükâfat kaynağıdır. Bu bağ- 5. Gardet, L. (1), (2003). lamda Allah sevdiği kişilere meşakkat vererek se- 6. Ibn Taymiyya (2), p. 125. In this regard the scho- vabını arttırır.24 Engellilik hali bir kimsenin sade- ce iyi amelleriyle elde edemeyeceği Cennetteki lars of that opinion state that the causative lâm or yüce makam ve derecelere erişebilmesinin de bir the justifying lâm (lâm al-ta‘lîl) [An Arabic partic- vasıtası olabilir.25 Bu olguyu destekleyen hadisler le used in the sentence indicating the cause of the oldukça fazladır ve muhaddislerden bazılarının action. Its equivalent in English is ‘so as to’, or ‘in derlemelerinde engellilik konusuna özel bölüm- order to’] does not exist in the Qur’ân. Of cour- ler ayırdıkları görülmektedir.26 se this opinion is tempered by the opinion of the majority of Muslim scholars as to be shown later Bir terbiye etme vasıtası olma ile fayda sağ- and is indicated by Ibn Taymiyya (3), p. 36; Ibn layan bir araç olma arasında engellilik hali bir ‘Îsâ, Ahmad ibn Ibrâhîm (1406 A.H.), vol. 1, pp. kimsenin imanını sınama aracı olarak durur. Bu 67 & 68. iddia genellikle geleneksel Müslümanlar arasın- 7. The Mu‘tazilites had the notion of Qiyâs al-ghâ’ib da engellilik ve ıstırap hallerinin mevcudiyetine ‘alâ al-shâhid or analogy between the Divine and getirilen en bilindik açıklamadır. Âlimler konuya the human worlds naming them the Absent or ilişkin şu hikmetli tespite atıfta bulunurlar: “ Ev- Transcendent and the Present worlds respectively. ladım! Altın ve gümüş ateşle, mümin ise ıstırapla See Heemskerk, Margaretha T. (2000), pp. 112& sınanır.”27 113; Gimaret, Daniel (1980), pp. 281-283; Ber- nard, Marie (1982), pp. 243-261; Frank, Richard Orta yolcu yaklaşımın diğer iki akım tarafın- (1992), p. 31. 8. The Mu‘tazlia hold the opinion that man measu- res and determines his actions himself by reason of qudra, an effective power which belongs to him but which has been created by God in each man. 52 hayatsağlık
See Gardet, L. (2003). 18. See ‘Abd al-Jabbâr, Abû al-Hasan al-Asadâbâdî 9. ‘Abd al-Jabbâr, Abû al-Hasan al-Asadâbâdî (1), (1), vol. XIII, pp 390 & 391; Heemskerk, Marga- retha T. (1995), pp. 164 & 165. vol. XIII, pp. 454 & 472 ; Heemskerk, Margaretha T. (1995), pp. 182 & 183 19. See Îjjî, ‘Adud al-Dîn ‘Abd al-Rahmân ibn Ahmad 10. See ‘‘Abd al-Jabbâr, Abû al-Hasan al-Asadâbâdî al-(1997), vol. 3, p. 289; ‘Abd al-Jabbâr, Abû al- (1), vol. XIII, pp. 369 & 417; Heemskerk, Marga- Hasan al-Asadâbâdî (1), vol. XIII, pp 494 & 520; retha T. (1995), pp. 161, 166 & 167. Cf. Ibn al- Ibn Mattawayh, Abû Muhammad al-Hasan b. Ah- Qayyim (1348 A.H.), Vol. 1, p. 324; Ghazâlî, Abû mad (1), tome III, fol. 29b; Mânkdîm, Ahmad b. Hâmid al- (1985), Vol. 1, p. 204. al-Husayn b. Abû Hâshim al-Husaynî Shashdîw 11. This opinion has been articulated by Abû ‘Alî al- (1965), p. 97; Heemskerk, Margaretha T. (1995), Jubbâ’î. See ‘‘Abd al-Jabbâr, Abû al-Hasan al-Asa- pp. 186 & 187. dâbâdî (1), vol. XIII, p. 431; Heemskerk, Marga- retha T. (1995), p. 160. 20. See ‘Abd al-Jabbâr, Abû al-Hasan al-Asadâbâdî 12. Heemskerk, Margaretha T. (1995), p. 160. (1), vol. XIII, pp 520 & 521; Heemskerk, Marga- 13. The most well-known Mu‘tazilî theologians who retha T. (1995), p. 186. accept the doctrine of metempsychosis is Ahmad b. Khâbit [according to other readings Ahmad 21. See Ibn al-Qayyim, Abû ‘Abdullâh Muhammad ibn Hâ’it, on the different readings of Ahmad’s ibn Abî Bakr (1398 A. H.), vol. 1, pp. 51 & 52; father, see Baghdâdî, Abû Mansûr ‘Abd al-Qâhir Qaradâwî, Yûsuf al- (1421/2000), pp. 47 & 48. ibn Tâhir ibn Muhammad (1935), p. 260 1f.; Fri- edlaender, Israel (1908), 10 f.] and his followers 22. Mâturîdî, Abû Mansûr al- (1), p. 17; Pessagno, J. (al-Khâbitiya or al-Hâ’itiyya). See Shahrastânî Meric (1984), pp. 72& 73. Muhammad ibn ‘Abd al-Karîm ibn Abî Bakr Ah- mad (1416/1996), vol. 1, pp. 74-77; Shahrastânî 23. Ayoub, Mahmoud M.(1977), p. 278; Alûsî, Abû Muhammad ibn ‘Abd al-Karîm ibn Abî Bakr Ah- al-Fadl Mahmûd al-(1),vol. 25, p. 41; Ibn Taymiy- mad (1984), pp. 53-56; Îjjî, ‘Adud al-Dîn ‘Abd al- ya (1), vol. 7, p. 500. Rahmân ibn Ahmad al-(1997), vol. 3, pp. 666 & 667; Baghdâdî, Abû Mansûr ‘Abd al-Qâhir ibn Tâ- 24. ‘Asqalânî, Ahmad b. ‘Alî b. Hajar al- (1379 hir ibn Muhammad (1935), p.93; Baghdâdî, Abû A.H.),vol. 10, p. 108. See also the same opinion Mansûr ‘Abd al-Qâhir ibn Tâhir ibn Muhammad expressed by imam al-Zurqânî in Zurqânî, Mu- (1977), p. 255. Also among the Mu‘tazilîs who hammad b. ‘Abd al-Bâqî b. Yûsuf al- (1411 A.H.), advocated this doctrine are al-Fadl al-Hadathî and vol. 4, p. 414. his followers al-Hadathiyya, Ahmad ibn Ayyûb ibn Yanûsh and Muhammad ibn Ahmad al-Qah- 25. Zîdân, ‘Abd al-Karîm (1414/1994), p. 213. tabî, see Baghdâdî, Abû Mansûr ‘Abd al-Qâhir ibn 26. For instance In this regard, Imam al-Hâfiz al-Hay- Tâhir ibn Muhammad (1977), p. 255; Baghdâdî, Abû Mansûr ‘Abd al-Qâhir ibn Tâhir ibn Muham- thamî (d. 807 A.H.) in his Majma‘ al-Zawâ’id en- mad (1935), p.93. see also Ibn Yûsuf, Mar‘î (1410 titled one of the sections as ‘Bâb Bulûgh al-Darajât A.H.), vol. 1, p. 58 bî al-Ibtilâ’’ or ‘Section of Attaining the [honou- 14. ‘Abd al-Jabbâr, Abû al-Hasan al-Asadâbâdî (1), rable] Ranks by Affliction.’ See Haythamî, Abû vol. XIII, pp. 379 & 381; Heemskerk, Margaretha al-Hasan ‘Alî ibn Abî Bakr al- (1407 A.H.), vol. 2, T. (1995), p. 159. p. 292. Also imam Diyâ’ al-Dîn al-Maqdisî in his 15. ‘Abd al-Jabbâr, Abû al-Hasan al-Asadâbâdî (1), Kitâb Amrâd al-Kaffarât wa al-Tibb wa al-Ruqiyât vol. XIII, p. 420; Heemskerk, Margaretha T. had a section entitled “Dhikr anna Allâh Yarfa‘ (1995), p. 154. Darajat al-Mu’min bimâ Yusîbuh min al-Balâ’” or 16. ‘Abd al-Jabbâr, Abû al-Hasan al-Asadâbâdî (1), “Allah Elevates the Status of the Believer by what vol. VI/1, p. 61; Heemskerk, Margaretha T. He Visits with Affliction.” See Maqdisî, Abû ‘Ab- (1995), p. 154. dullâh Muhammad b. ‘Abd al-Wâhid Diyâ’ al-Dîn 17. ‘Abd al-Jabbâr, Abû al-Hasan al-Asadâbâdî (1), al- (1420/1999), pp. 42 & 43. vol. XI, pp. 292 & 293; Heemskerk, Margaretha T. 27. Minâwî ‘Abd al-Ra’ûf al- (1356 A.H.), vol. 2, p. (1995), p. 154. 459. 28. See Bujayramiyy, Sulaymân b. Muhammad al- (n. d.), vol. 4, p. 427. 29. ‘Asqalânî, Ahmad b. ‘Alî b. Hajar al- (1379 A.H.), vol. 12, p. 76; Zamakhsharî, al- (1), vol. 3, p. 116; Ibn al-‘Adîm (1988), vol. 7, pp. 3238 & 3239. hayatsağlık 53
Nasyonal Sosyalizmin Engelliler Politikası Üzerine Werner F. Kümmel Alman Nasyonal Sosyalist rejiminin iç politi- hadım edilmesi de vardır. Hatta daha da ileriye kalarında ırk ıslahını (öjenik) temel alan bir giden tedbirler bile düşünülmüştür. toplumsal politika, merkezi bir role sahipti. Hem de bu politika sadece engelli bireyleri, yani vücu- Nasyonal Sosyalizmin (NS) toplumsal po- dunun bazı uzuvlarında sorunlar olan insanları litikalarına temel oluşturan ideolojilerden biri kapsamakla kalmıyor, daha da öteye gidiyordu. budur. Diğeri ise, farklı değerlere sahip olan ırk- ‘Öjenik’ ya da ‘Irk hıfzısıhhası’ (Rassenhygiene) lardan ve onlarından arasından en yüksek değere pratiği 19. yüzyılın sonlarında Sosyal Darwinist sahip olduğu düşünülen ‘ari’ ırk ile diğer ırkların politikalardan yola çıkmış ve Almanya’da da ge- karışmasının sakıncalı oluşundan türetilen bir niş bir uygulama alanına sahip olmuştur. Sosyal öğretidir. Bu çift ideolojik temelden yolan çıka- Darwinizm toplumu biyolojik bir açıdan yorum- rak Almanya’da NS rejimi homojen bir ari ırk lamayı tercih eder; Darwin’in bitkiler ve hayvan- oluşturma amacıyla ‘toplumun temizlenmesi ve ların gelişimini açıklamak için kullandığı ‘doğal saflaştırılması’ politikasını gütmüştür. Bu politi- seleksiyon’, ‘hayat mücadelesi’ ve ‘en uygun (fit) kalardan en çok şu iki grup etkilenmiştir: olanın hayatta kalması’ prensiplerini topluma uygular ve buradan hareketle insanlar için de 1. Zihinsel özürlüler, psikiyatrik hastalar, epi- gerçekleşmesi gerektiğini düşündüğü doğal se- leptikler, doğumsal anomaliler gibi ‘kalıtsal’ ol- çilim sürecinin medeniyet ve modern tıp yoluyla duğu düşünülen olgular ve hepsinin de ötesinde engellendiğini, bu sebeple insan ırkının dejenere toplumsal normların dışında kalan insanlar, olduğunu, bu sürecin engellenmesi ve geri dön- dürülmesi gerektiğini öne sürer. ‘Yüksek düzeyde 2. Düşkün ırklar olarak da görülen Yahudiler, genetik niteliklere sahip’ nesillerin desteklenmesi Çingeneler ya da Slav ırkından olan insanlar. ve aynı zamanda ‘düşük kalitede genetik nitelik- lere sahip’ olanların ise engellenmesi için düşü- Nasyonal Sosyalist bakış, toplumun yaklaşık nülen birçok tedbir arasında ‘istenmeyen genetik % 10’unu genetik ya da etnik açıdan ‘adi, de- özelliklere sahip’ insanların kısırlaştırılması ya da ğersiz’ olarak görmüştür. İlk etapta uzun vadeli tedbirler düşünülmüş (zorunlu kısırlaştırmalar, evlenme engelleri, evlenmek isteyen çiftlerin ev- liliğe ne kadar uygun olduğunun ölçülmesi vb), savaşın başlamasıyla birlikte radikal ve doğrudan 54 hayatsağlık
bir çözüme ulaşmak adına sistematik cinayetler Psikiyatrist Alfred E. tercih edilir hale gelmiştir (Ötenazi, Holocaust). Hoche ve ‘değersiz’ olarak nitelendirdiği Daha 1900’lü yılların başında bile Almanya’da hayatların sınırlı da olsa sadece ‘isteğe bağlı öldürmeyi-haya- sonlandırılmasını tına son vermeyi’ değil ‘değersiz hayatların’ öldü- gündeme taşıyan rülmesini de destekleyenler vardı. Ancak 1918’in kitabı. ardından 1. Dünya Savaşı’nın politik, ekonomik ve psikolojik sonuçlarıyla da bağlantılı olarak bu te gerçekleşmiştir. Öjenik temelli kısırlaştırmayı konunun geniş bir düzlemde tartışılmaya başla- hedefleyen yasalara daha önce başka ülkelerde dığını görmekteyiz. Bu konuda en büyük etkiye de rastlanmıştır (1907’den itibaren ABD’nin bazı sahip olan kitabın 1920 yılında Hukuk Profesö- eyaletlerinde, 1920’lerden sonra da Avrupa, Ka- rü Karl Binding ve Psikiyatri Profesörü Alfred nada ve Meksika’da), bunun dışında Hollanda’da E. Hoche tarafından yayınlanan ‘Değersiz Ha- da öjeniyi temel alan bir ‘Evlilik Yasağı Yasası’ yatların Yok Edilmesi Yetkisi’ (Die Freigabe der Vernichtung lebensunwerten Lebens) olduğunu görürüz. Bu eserde insanın toplum için ‘değeri’ ve ‘faydası’ merkezde yer alan iki kıstastır. Örne- ğin buradan yola çıkılarak aslında anlamsız bir şekilde ‘değersiz’ olan insan hayatları için harca- nan miktarlar ve birçok ‘değerli’ insanın savaşlar yüzünden hayatını kaybetmesi arasındaki oran- tısızlıktan söz edilir. Hoche’ye göre; (a) Hastalık ya da yaralanmalar yüzünden iyileşme olasılığını yitirmiş olan ve hayatlarına son verilmesini talep edenler, (b) Tedavisi mümkün olmayan zihinsel özürlüler, (c) Daha önceden sağlıklı olsalar da bir nedenle bilincini kaybetmiş hastalar için ‘Yaşam Hakkının Korunması’ söz konusu olmamalıdır. Hoche’nin sözünü ettiği ‘Defektli hayatlar’, ‘içi boş hayatlar’, ‘ruhen ölmüş insanlar’ ve ‘var- lıklarıyla topluma yük olanlar’ ve onların ber- taraf edilmesinin bir ‘suç, ahlakdışı bir eylem’ olarak görülmemesi, tam tersine ‘faydalı bir uy- gulama’ olması gibi ifadeler daha sonra Nasyonal Sosyalizm’de büyük bir rol oynadı. Binding ve Hoche’nin yazmış olduğu bu kitap NS rejiminin uyguladığı ötenazi politikaları için bir temel teş- kil etti. Bu biyolojik yorumlarıyla yazarlar gele- neksel tıbbi etiğin, zamanın Ceza Hukuku uygu- lamalarının ve temeddün edici geleneklerin tam karşısında yer almışlardır. Medeniyet ve NS rejimi arasındaki bağların kopması Ötenazi ve Holocaust pratiğinden son- ra değil, çok daha önceleri 1933 yılında kabul edilen ve 1934 yılında yürürlüğe giren ‘Kalıtsal Olarak Hasta Soyları Engelleme Yasası’ ile birlik- hayatsağlık 55
NSDAP’nin ‘Irk bulunmaktaydı. Bu yasaların uygulanmasının değil de sağlıklı insanlara uygulanmasıyla bu NS Politikası Bürosu’nun büyük çoğunluğu ilgili kişilerin muvafakatine yasası şimdiye kadar yapılagelmiş bütün uygula- bağlı olsa da, mecburiyet olasılığı dışlanmıyor- maların ötesine geçmiştir. Hatta bütün doktorlar aylık yayın organı du. Buna mukabil uygulamaların genel anlamda ve hastalarla ilgilenen diğer kişiler yasada belir- ‘Neues Volk’a (Yeni sınırlı kaldığı söylenebilir. 1932 tarihli Prusya tilmiş endikasyonlara sahip olan olguları sorum- Ulus) ait propaganda yasası da bu çerçeve dahilinde hareket eder, hat- lu hekime bildirmekle yükümlü idiler. Kurum afişi. Afişte ‘genetik’ ta muvafakat prensibi bu yasada diğer ülkelerde doktorlarının verdiği rapor ve dilekçe eşliğinde, kabul gören yasalara göre daha güçlüdür. Buna bir hakim, bir memur ve doktordan müteşekkil hastalığı olan bir karşın 1933 tarihli NS Yasası acımasızca mecburi ‘kalıtsal hastalıklardan sorumlu mahkemeler’ kişinin topluma kırsılaştırmalar öngörür; ilgili kişinin iradesi bir yargılamayı sadece dosya üzerinden yaparak bir maliyetinin 60 000 tarafa gerek görüldüğünde zor kullanılması bile karar vermekteydiler. Mahkemenin kararlarına Reichsmark’a ulaştığı söz konusudur. itiraz yolu açık olmakla beraber, şüpheli hallerde vurgulanarak şöyle kamu menfaati esas kabul edilmekte ve kırsılaş- sesleniliyor: “Yurttaş! Kısırlaştırma ve hadım etmeye gerekçe ola- tırma emri verilmekteydi. Operasyonu gerçekleş- Bu senin paran.” rak ilgili yasada şu ‘kalıtsal’ hastalıklara yer ve- tiren doktor sadece tıbbi sebeplerle uygulamayı rilmiştir; doğuştan zihinsel özürlülük, şizofreni, reddetme hakkına sahipse de son kararı kurum manik-depresif bozukluklar, doğumsal epilepsi doktoru vermekteydi. ve Huntington koresi, ırsi körlük ve sağırlık, ağır malformasyonlar ve hatta ileri derecede alko- 1934 yılından itibaren genel olarak psikiyat- lizm(!). Kısırlaştırmanın artık zorunlu olarak da rik hastalar ile zihinsel ve bedensel engellilere yapılabilmesinin yanı sıra, sadece akıl hastalarına yönelik kısırlaştırma uygulamaları yapılmış olsa da, daha sonra -yasada belirtilen unsurların da dışına çıkılarak- toplumsal normların dışında kalanlar ya da yetim ve öksüzler, eğitim güçlüğü yaşayan çocuklar, sabıkası olan suçlular, fahişeler ve homoseksüeller de kısırlaştırmaya tabi tutul- muşlardır. NS rejiminin zorunlu kısırlaştırma uy- gulamaları ile hedeflediği iki amaç vardır: ‘düşük değerli’ olarak görülenlerin azaltılması ve bu sa- yede tasarruf edilen kaynakların ‘değerli’ yurttaş- lar için kullanılabilmesidir. 1945 yılına kadar Alman egemenlik alanında yaklaşık olarak 400 000 ila 475 000 kişinin -ki bunların çoğunluğu kadındır- kısırlaştırıldığı, bu işlemler esnasında da 4 500 kadın ve 500 kadar erkeğin hayatını kaybettiği bilinmektedir. Zorunlu kısırlaştırmaya tabi tutulan bu insan- lar 1945’ten sonra rehabilitasyon için uzun yıllar boyunca beklemek zorunda kalmışlardır; çünkü “Kalıtsal Olarak Hasta Soyları Engelleme Yasası” tipik nasyonal sosyalist bir yasa olarak görülme- miştir. Uzun yıllar sonra 1974 yılında formel ola- rak Alman Bundestag’ı tarafından yürürlükten kaldırılmış, ancak hükümsüz ilan edilmemiş ve iptal de edilmemiştir. 1994 yılında Bundestag kı- sırlaştırılmaların haksız olduğuna karar vermiş ve 1998 yılında da ilgili mahkemelerin aldığı karar- 56 hayatsağlık
lar formel olarak da hükümsüz ilan edilmişlerdir. rülür. Burada öne çıkarmaya çalıştıkları ve kabul Alman çalışan Nihayet 2007 yılında bir Bundestag kararıyla, göreceğini düşündükleri gerekçe, gereksiz yere günlük ortalama 2,5 ilgili kanunun yok hükmünde olduğu ve en ba- para harcanması gereken insanlar yerine paranın RM kazanırken, çok şından itibaren Alman Anayasasına aykırı olduğu sağlıklı insanlar için kullanılması gerektiğidir. Bu sayıdaki bedensel ve belirtilmiştir. finansal sorunun sadece bir propaganda aracı ol- zihinsel engelliler için madığı, gayet reel bir alt yapıya sahip olduğu da devletin kişi başına O dönemde, söz konusu kanunda kısırlaştır- görülür; 1920’lerden sonra sayıları giderek artan günlük 4,5 ila 6 RM ma gerekçesi olarak sunulan hastalıkların hiçbi- akıl hastaları yüzünden kurumların hasta sayısı harcama yaptığı ve rinde kalıtsallık bilimsel olarak gösterilememiştir. fazlasıyla artmış ve bu sebeple de hastaların ba- bunun toplum için Genetiğin belirli bir role sahip olduğu biliniyor kım koşulları kötüleşmiştir. Nasyonal Sosyalizm- yük olduğu ifade olsa da, kalıtım süreçleri konusunda sadece bazı le birlikte, giderek daha sıkılaşan normlar ve sos- ediliyor. hallerde netlik bulunmaktadır. Kısırlaştırmaya yal kontrol mekanizmaları nedeniyle daha fazla gerekçe olarak sosyal uyum ve iş görme yetkin- insan bu tür kurumlara sevk edildiği ve daha az liğinin yanı sıra bir diploma sahibi olmama, ev- insan buralardan iyileşerek ayrıldığı için durum sizlik, işsizlik, evlilik dışı doğan çocuklar vb gibi daha da kötüleşmiştir. Daha az masraf yapılması normlar ve değerlerin de önemli kriterler olarak olasılığı NS rejimi için ötenazide daha büyük bir görülmesi, sadece tıbbi değil sosyal endikasyon- ların da işin içine katıldığını göstermektedir. ‘De- ğersizlik’ halinin erkeklerden çok kadınlarda ve ruhsal hastalıkların da evlilik dışı doğan çocuk- lara sahip olan kadınlarda görülmesi bir tesadüf değildir. Bu sebeple de 1935 yılında kürtaj yasa- sında öjenik sebepleri de kapsayan bir değişiklik yapılmıştır. ‘Değersizlere’ yönelik yürütülen bu politika- dan devlet ve iktidar partisi NSDAP (National- sozialistische Deutsche Arbeiterpartei) kadar, parti ile yakın ilişkileri olan memur doktorlar ve üniversitelerin tıp ve antropoloji bölümlerin- de görev yapan kimi profesörler de sorumludur. Öjenik politikalarını uygulamak için NSDAP’nin doktorların hepsini zorlaması söz konusu değil- dir. Tam tersine, devlet, parti ve doktorların hiç de az olmayan bir bölümü şu iki temelde yükse- len düşünceye inandıkları için fazlasıyla doktor bulmak mümkündü: (1) Doktorların topluma olan faydasını bireyin önüne koyan bir kolektif etik anlayışı. (2) Irklara ve bireylere topluma fay- daları göz önünde tutularak farklı değerler biçile- bilmesi. En büyük hata ise doktorların gelenek- sel, bireyi önceleyen etik anlayışlarını bir kenara bırakmaları olmuştur. Psikiyatrik tedavi gören hastalara karşı bakışın değişebilmesi için Nasyonal Sosyalistlerin en ba- şından itibaren yayınlar ve afişlerle, daha sonra- sında ötenazi uygulamaları yapılırken de filmlerle yoğun bir propaganda çalışması yürüttükleri gö- hayatsağlık 57
Hitler’in tedavisi rol oynar; çünkü burada kısırlaştırmadan farklı luyla kimi zaman da sistematik biçimde aç bırakı- mümkün olmayan olarak finansal fayda hemen fark edilir. larak öldürüldükleri bilinmektedir. Yaklaşık beş bin kişinin kurban gittiği bu uygulamalar İçişleri hastaların Zorunlu kısırlaştırmalar için ortaya konulan Bakanlığının yayınladığı bir gizlilik emri ile sak- ‘merhameten’ kanuni çerçeve, Almanya ve diğer ülkelerde des- lı tutulmaya çalışılmış ve doğuştan zihinsel ve öldürülmesine ilişkin tek bulacağı düşünüldüğü için kamuya açık bir bedensel sorunlar yaşayan çocuklar üzerindeki düzenlemeydi; fakat Hitler en başından itibaren araştırmalar olarak kamufle edilmeye çalışılmış- emri. ötenazi çalışmalarını gizli tutma konusunda ol- tır. dukça dikkatli davranmıştır. Savaş başlamadan önce gerçekleşmeye başlayan bu faaliyetlerde Yetişkinlerde Ötenazi: (I). 1939 Ekiminde farklı süreçler ve gruplardan söz edilebilir: Hitler 1 Eylül 1939 tarihli gizli mektup emriyle kançilaryanın başı olan Philipp Bouhler ve özel Çocuklarda Ötenazi: 1939 yılı başlarından hekimi Karl Brandt’ı, tedavisi mümkün olmayan itibaren akıl hastalığı olan, down sendromlu, hastalığa duçar olanların ‘merhameten’ öldürül- hidrosefalik, çeşitli nedenlerle engelli veya felçli melerine ilişkin belirli hekimlerin yetkilendiril- çocuklar kayıt altına alınmaya başlanmıştır. İlk mesi hususunda görevlendirmiştir. En başından etapta üç yaşına kadar daha sonra ise yaşları on itibaren planlanan “Tedavisi Mümkün Olmayan altıya kadar varan bu çocukların en az 37 farklı Hastaların Öldürülmesine İmkan Sağlayacak merkezde toplandıkları, kimi zaman ilaçlar yo- Kanun” 1940 yılına ve savaşın başarıyla sonlan- dırılmasına ertelenmiştir. Hitler’in bile böylesi bir yasayı kamuya ilan etmekten ve uluslararası tepkilerden çekindiği söylenilebilir. Öldürmelere, Polonya’ya karşı açılan savaş sı- rasında Pomeranya ve Batı Prusya’daki kurumlar- da bulunan 3 400 hastanın kurşuna dizilmesin- de görüldüğü gibi emprovize olarak başlandığı söylenebilir. Ancak daha sonra böylesi faaliyetler merkezden, Berlin Tiger Sokağından organize edilmiş ve bu nedenle bu faaliyetler ‘Aktion T4’ olarak adlandırılmıştır. 1939 yılından itibaren bütün akıl hastanelerinde şizofreni, epilepsi, felç, bunama, ansefalit ve Huntington koresi gibi has- talıklara sahip ve iş gücüne dâhil edilemeyecek olan hastalar kayıt altına alınmıştır. Kayıt altına alına bir diğer grup da suç işlemiş ve sabıkası bu- lunan akıl hastaları ile Alman ırkına dâhil olma- yan ya da herhangi bir akrabalığı bulunmayan ve beş yılı aşkın süredir hastanelerde bulunan hasta- lardan oluşmuştur. Bu kayıtlar 40 doktordan en az üç tanesi tarafından ancak sadece yazılı belge- ler üzerinden kontrol edilmiş ve onların görüşle- ri alınmıştır; haklarında olumlu görüş bildirilen hastalar 6 farklı ‘Öldürme Kurumu’ndan birine gönderilmiş, burada duş olarak kamufle edilmiş odalarda karbon monoksit gazı ile zehirlenmiş- lerdir. Cesetler kurumda yakıldıktan sonra ailele- rine bildirilen ölüm sebebi ise daha önceden ha- 58 hayatsağlık
zırlanmış olan 61 farklı ölüm sebebinin yer aldığı çalışmak zorunda bırakılanlara da uygulanmaya Engellilerin listeden seçilmiştir. başlandığını ve bu listenin hastalar, çalışamayan topluma yük tutsaklar, asosyaller, dilenciler, suçlular, psiko- olduğunu vurgulayan Bu kurumlarda çalışan personele ‘Führer’in patlar ve Rus savaş esirlerine kadar uzadığını göz- bir propaganda afişi. konunun gizli kalmasına ilişkin bir emri olduğu lemlemek mümkündür. söylenmiş, mevzunun gizli tutulması konusunda uyarılmış, önde gelen hukukçular ise bu faaliyet- Alman egemenliği altındaki bölgelerde yani leri gizli tutmak ve yapılabilecek suçlamaları da Fransız, Polonyalı ve bazı Sovyet tipi kurumların buna göre ele almak emrini almışlardır. Mesele- da katılımıyla ötenazi harekâtı yüzünden yaklaşık nin hukuk ayağında sadece birkaç aykırı ses ile olarak 260 000 insanın öldürüldüğü tahmin edil- karşılaşılmıştır. Bütün bu gizli tutma çabalarına mektedir. Ötenazi harekâtında doğrudan ya da rağmen 1940 yılı yazından itibaren toplumda dolaylı, pay sahibi olduğu bilinen yaklaşık yüz ka- bazı kesimlerin rahatsızlıklarını beyan etmeye dar doktorun arasından otuzu hakkında 1945’ten başladıkları görülür. Kiliselerin temsilcileri top- sonra dava açılmış ve davaların sonucunda dört lumdan gizlenmiş olsa da Berlin’de bu faaliyet- idam kararı uygulanmıştır. leri eleştirmişlerdir. Münster Piskoposu Kont Galen’in vaazlarında ötenazi konusunu ele aldığı İş görme yetisi, çocuklar ve yetişkinlerde veri- ve eleştirdiği gözlemlenmiş, İngiliz Hava Kuvvet- len ötenazi kararlarında merkezi bir kriter olarak lerinin Almanya üzerinde bıraktığı ilanlarda da yer almıştır. Yetişkinlerde hastanelerdeki çalı- ‘işe yaramayan insanların öldürüldüğü’ şüphele- şamayan ya da mekanik işlerde görev alamayan rine de yer verilmiş ve savaşta yaralanan ve sakat hastalar ayrılırken, çocuklar söz konusu olduğun- kalan Alman askerlerinin aynı kaderi paylaşmak da ise böyle bir kriter söz konusu olmamış, bu zorunda kalabileceği de hatırlatılmıştır. 1941 yılı Ağustos ayında Hitler sözlü olarak verdiği emirle ötenazi çalışmalarına son verilmesini istemiştir. Bunda toplumda meydana gelmeye başlayan ha- reketliliğin ve rahatsızlıkların mı yoksa zaten 70 000 olarak belirlenen hedefe ulaşılmış olmasının mı etkili olduğu tartışmalıdır. Toplumun büyük bir kesimi bu katliama kayıtsız kalmış ve hatta bir kısım NSDAP taraftarı ve hasta yakını bu tür faa- liyetleri destekler bir tutum takınmıştır. (II). Merkezden organize edilen bu faaliyetle- re son verildikten sonra da kurumların kendi iç- lerinden hareketle bu çalışmalara devam edildiği bilinmektedir. Kimi zaman hastalara fazla uyku ilacı verilerek kimi zaman da hastalar aç bırakı- larak gerçekleştirilen bu ölümlere, hastanelerin kendi bünyelerinde çalıştırdıkları doktorlar iş görme yetisi kriterleri üzerinden karar vermek- teydiler. Bu süreç içerisinde ötenazi uygulanan grupların sürekli arttığı görülür: verem hastaları, yaşlılar ve düşkünler, evsizler, ‘çalışmamakta di- retenler’, Sovyet savaş esirleri, zorunlu çalışmaya mahkûm hastalar vb. 14f13 Harekâtı (Aktion T4): 1941 Nisanın- dan sonra ‘Aktion T4’ün toplama kamplarında hayatsağlık 59
‘Düşük değerlilerin’ nedenle üç yaşın altındaki çocuklar öldürülmüş, olduğu için herhangi bir direnişe rastlanmadığı daha fazla çoğalma hatta yaş sınırı on altıya yükseltildiğinde bile ço- düşünülmektedir. eğiliminde olmaları cukların sadece küçük bir kısmı ölümden kurtu- nedeniyle gelecekte labilmiştir. Benzer bir duruma toplama kampla- Bazı kurumlarda, farklı düzeylerde kimi za- nüfus yapısının ‘düşük rında, belirli bir yaşın üzerinde olan çocukların man hastalık teşhislerinin değiştirilmesi kimi çalışabilir olarak görülmesinden dolayı yaşlarını zaman da hastalarının durumunun olduğundan değerliler’ lehine büyük olarak veren çocukların dışında kalanların daha iyi gösterilmesi ve hatta iyileştikleri öne değişeceği konusunda öldürülmesinde de rastlanır. sürülerek hastanelerden taburcu edilmeleri ya da gerekli belgelerin doldurulmaması yoluyla toplum uyarılıyor. Kısırlaştırmaya zorlamalarda NS rejimi dok- ötenazi uygulamaları engellenmeye çalışılmıştır. torların ve toplumun büyük bir kısmının deste- Fakat belgelerin doldurulmaması halinde bu defa ğine dayanabiliyordu. Fakat doktorları kendi- da merkez harekete geçmiş ve hastaların kaydını lerinden kanun yoluyla beklenenleri yaparken kendisi almaya başlamıştır. Sadece ötenazi faali- pozisyonlarını farklı bir şekilde kullandıklarını yetlerine katılmamak için yer ve pozisyonlarının söyleyebiliriz. Örneğin kendi muayenehanele- değiştirilmesi için uğraşmış doktorlar da vardır. rinde çalışan doktorlar, kurumlara verdikleri ra- porlarda çekingen bir tavır takınmışlardır. Ancak Ötenazi faaliyetlerinin planlanmasında ve bu tavır kanuna eleştiren bakmaktan çok hasta- gerçekleştirilmesinde aktif rol almış olan dok- ların güvenini ve muayenehanelerini kaybetmek torlardan ise herhangi bir direnç gelmesi bekle- istemiyor olmalarından kaynaklanmaktaydı. nemezdi. ‘Aktion T4’de görev yapmış olan kırk Kurumlardaki doktorların ise projede büyük bir bilirkişi ve onların üzerinde yer alan üç yüksek istekle yer almalarına karşın psikiyatrlar biraz bilirkişi, altı ‘Öldürme Kurumu’nun on dört yö- da kalıtsal hastalıklarla ilgili kararlar veren mah- neticisi ve onların müdür yardımcıları ve otuz kemenin kendi teşhis alanlarına tecavüz ettiğini yedi farklı ‘Çocuk Bölümü’nün başında bulunan düşünerek bu politikalara şüpheli yaklaşıyorlar- yöneticilerin hepsi, görevlerini büyük bir inanç- dı. Operatörlerde ise muhtemelen hem hukuki la gerçekleştirmişlerdir. Neredeyse tamamı NS- bir emirle karşı karşıya oldukları hem de rızaları DAP, SS veya SA üyesi olan ya da partinin diğer organlarında aktif olarak görev alan bu kişiler, bireyin yararı yerine kamusal faydayı ön plan- da tutan bir anlayışa ve “kolektif etik”in toplum için faydasından yola çıkan bir görüşe sahiptiler. 1945’ten sonra haklarında dava açılmış olanlar, ‘Führer’in emirlerinde herhangi bir yasa dışılık olduğunun farkında olmadıklarını ve hatta has- talara acıdıkları ve onların acılarını sonlandırmak istedikleri için bu çalışmanın içinde yer aldıkla- rını iddia etmişlerdir. Yine 1945 Nisanından iti- baren, kırk bilirkişi arasından altısının ve ötenazi faaliyetlerine katılmış personelden yirmisinin in- tiharı seçmiş olması dikkate şayandır. Bir kurum yöneticisinin “Yaptığımız ça- lışmaların hukuki olmadığının farkındaydık” şeklinde beyanda bulunmasına nadiren rastlan- mıştır. 1945’tn sonraki ilk yıllarda ötenazi faali- yetlerinde yer almış doktorların büyük cezalara çarptırıldığını, bir kısmının ise idama mahkûm edildiklerini görsek de, 1970’lere kadar birçok mahkemenin yönetici ve doktorların durumun 60 hayatsağlık
hukuksuzluğun farkında olmayışlarını bir ba- yaptığı savunmasında “Hipokrat bugün yaşa- Dr. Karl Brandt hane olarak kabul ettiğini görürüz. 1970’lerden mış olsa, hazırladığı yemin başka türlü olurdu” Nürnberg sonra ise bu bahane daha az kabul görmüştür. diyebilmiştir. Bu sadece bir taktiksel savunma mahkemelerinde. Aslında doktorların ötenazi faaliyetlerine katıl- değildir, kişilerin inancı da bu şekildedir. Ama mayı reddetmeleri mümkündü. Göttingen’de nihayetinde doktorların toplama kampları ve di- psikiyatri profesörü olan Gottfried Ewald kısır- ğer merkezlerde insanlar üzerindeki deneylerde laştırmalar konusunda olurunu vermiş olmasına yaptıklarının Nürnberg Mahkemesi’nde görünür rağmen, ötenazi konusunda hem bilirkişi olarak hale gelmesi, tıp etiğinin geleneksel ‘zarar ver- çalışmayı reddetmiş hem de reddiyesini kaleme meyeceksin’ ilkesinin uluslararası alanda tanın- alarak hastalarının üçte birini kamplara yerleş- ması ve önce ‘Nürnberg Kodeksi’ daha sonra da tirilmekten kurtarmıştır. Frankfurt’ta psikiyatri (1964) Helsinki Deklarasyonu ile uluslararası profesörü olan Karl Klesit da 1940 yılından beri tıp etiği kurallarının temelini oluşturmasına se- NSDAP’nin üyesi olmasına rağmen ötenazi uy- bep olmuştur. gulamalarının bir parçası olmayı reddetmiş ve bu durumdan öğrencilerine de bahsetmiştir. Her (Çeviri: Merve Sevinç Takar) ikisi de bu tavırlarından ve beyanlarından dolayı herhangi bir zarar görmemişlerdir. Son olarak ise, ‘kolektif etik’ anlayışının ve ırklar, insanlar arasında ‘değer’ farkı gözeten bu ideolojinin NS rejimi tarafından zorlanmadığını, tıbbın ve doktorların faydacılıkları ve kariyerle- rini düşünmelerinden dolayı NS rejimin politik hedeflerine uyum sağladığını belirtmek gerekir. Bundan da ötesi, tıptaki bu düşünce tarzı NS rejiminden çok daha önce belirmeye başlamış- tır. ‘Irk hıfzısıhhası’ (Rassenhygiene) ve ‘öjenik’ yaklaşımı destekleyenler öteden beri hastaların ve deneklerin ‘kişi’ olarak değil ‘obje’ olarak nötr- leştirilmelerini de savunmuşlardır. Karl Brandt, ötenazi faaliyetlerinin en önde gelen aktörlerden biridir. Doktorların yargılandığı mahkemede hayatsağlık 61
Genç Bir Doktorun Tahrir Defteri: Kamu Kuruluşlarında Özürlülük Abdullah Ömer Şeker Mecburi hizmet için gittiğim hastanede sahanın imkânsızlıkları ve sınıflandırılamayan başhekim olarak göreve başlamıştım. İlk zorlukları arasında var olma çabasıyla günü ge- görev yerim ve ilk görevim.. Vazifeye başladığı- çirecektik. Bunu diyorum çünkü bu noktadaki mın ikinci ayıydı; sanırım Kasım ayı oluyor. İl (özürlüler noktasındaki) gelişmeleri öğrendiğim- Sağlık Müdürlüğünden gelen evraklardan birin- de kopukluğun büyüklüğünü bir kere daha fark de bizden bir rapor isteniyordu: “Geçen bir sene ettim. boyunca özürlüler adına ne yaptınız?” Özürlüler hakkında kamu kuruluşlarına yönelik bir faaliye- Bir yandan okumalarıma başlamıştım. Vicda- tin olduğunu ilk bu şekilde öğrenmiştim. ni olarak sorumluluğunu hissettiğim bu mevzuyu bir kamu görevlisi olarak değerlendirmek ve üze- Konuya zaten yabancıydım. Ne altı senelik tıp rime düşeni yapmak istiyordum: öğrenciliğim boyunca özürlüler hakkında bir eği- timim olmuştu ne de vazifeyi aldığımda gerekli Bizim gibi ‘Entegre Devlet Hastaneleri’nin eğitim verilmişti. İşte şimdi; devlet, ne yaptığımı özürlüler hakkındaki çalışmaları, 2010’daki soruyordu. Müdürümüzü, idari personelden bir 79 no.lu bakanlık genelgesiyle başlamaktaydı. kaç kişiyi ve başhemşireyi toplantı için odama ça- 2008’deki 43 no.lu genelgeye ilgi gösterilerek ya- ğırdım. Konuyu açtığımda yıllardır bu kurumda zılan bu yeni genelge 12 Eylül 2010 tarihindeki çalışan personellerin de pek bilgisinin olmadı- -%51 referandumu- ‘Halk Oylamasıyla’ kabul ğını, ‘bir şekilde hallederiz’ fikrinde olduklarını edilen 5982 sayılı ‘Türkiye Cumhuriyeti Anaya- gördüm. Şaşırmış ve üzülmüştüm. Demek ki dev- sasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılma- let bu şekilde işliyordu. sına Dair Kanun’un 10. maddesinin özellikle ek fıkrası esas alınarak düzenlenmişti. Bu madde Haftalar sonrasında başhekimlerin çağrıldığı aynen şu şekildedir: bakanlık toplantısında bir kez daha fark edecek- tim ki: devletin yasama kolu ile yürütme kolları “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, hep bu handikapta gidecekti. Daha birçok me- felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayı- selede olduğu gibi Ankara fil dişinden kulesinde rım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. bizlerin sanal değerlendirmesini yapacak, biz ise (Ek: 7.5.2004-5170/1 md.) Kadınlar ve erkek- ler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama 62 hayatsağlık
geçmesini sağlamakla yükümlüdür (Ek Cümle: lacak çalışmalarda kullanılması mümkün bile 7.5.2010 5982/1) bu maksatla alınacak tedbirler değildi. Verileri gördüğümde acı bir şekilde gü- eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz. lümsedim. (Ek Fıkra: 7.5.2010 5982/1) Çocuklar, yaşlı- Toplantının geri kalanın nasıl geçtiğini pekâlâ lar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve ye- tahmin etmişsinizdir. Ben ise sonraki aşamaları timleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler anlatayım: Aile Sağlığı Merkezi doktorlarımızla eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz. yaptığımız toplantılar, İl Sağlık Müdürlüğümüzle yapılan değerlendirmeler, diğer ilçelerdeki baş- Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz hekimlerimizle yüz yüze ya da telefonda görüş- tanınamaz. meler, Bakanlıkla yapılan görüş almalar... Devlet organları ve idare makamları bütün iş- Müdürlük, genel sekreterlik düzenlemesiyle lemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun ola- yapılan değişim ve görev dağılımındaki kargaşa rak hareket etmek zorundadırlar.” ile uğraşmaktaydı. Özürlüler hakkında çalışma gündem olarak ilk sıralarında değildi ne yazık Bu anayasa maddesi üzerine mimari/çevre ki. Diğer başhekimlerimiz de benimle aynı kafa düzenlemelerinden tutun da görme özürlüler karışıklığını yaşamaktaydı. Pek çoğu yoğun nö- için ortak alanlarda takip izi oluşturmaya, polikli- bet, poliklinik ve günlük başhekimlik angaryaları nik sıralamasından tutun da devlet desteği alacak arasında boğulmuştu; bir kısmı ise süreçten, gön- özürlülerin ölçütlerine, eşlik edecek hostes hiz- derilen rapordan tamamen habersizdi. Bakanlık metlerinden hizmet içi eğitimlere kadar toplam ise çalışmalar için bunlara ‘hâlâ başlamadınız mı’ 11 ana başlık altında düzenlemeler yapılmıştı. Ki diye soruyor ve samimi bir şaşkınlık yaşıyordu. bize de Sağlık Müdürlüğü bu kalemler ne durum- Onların şaşırmalarına ben de çok şaşırmıştım. da diye sormaktaydı. Hepsi için yıllar öncesinden konulan hedeflerde ne noktada olduğumuzu sor- Tüm bunların sonunda özürlülerin, hali ha- maktaydı. zırdaki dertlerimin en büyüğü olmadığına kanaat getirmiş, yaptığım üç beş düzenlemeden sonra Yapılan düzenlemeleri toplantıda tek tek per- raporu arşive kaldırmıştım. sonellerimle değerlendirdiğimde, tüm bu 11 baş- lıktan sadece 8 tanesine cevap verebildiğimizi, alt Gündemime tekrar özürlülerin düşmesi ise başlıklardan ise yalnızca % 30 kadarını tamam- kaymakam bey ile yaptığımız bir aile ziyaretiyle layabildiğimizi gördüm. En azından düzenleme- olmuştu. İlçenin yolu kötü köylerinden birindeki lerin bitiş tarihi olan 2013 Ocak ayına kadar bu muhtar kendi evine davet ediyordu bizleri. Gra- yüzdeyi % 60 yapmak istiyordum. Mimari dü- nülamatöz Dermatit hastası olan ve ağır bir şekil- zenlemeleri yeni yapılacak hastane projesi nede- de geçiren kızının özürlü maaşı alıp alamayacağı- niyle askıya alacak olmamıza rağmen hostes hiz- nı öğrenmek, sağlık hizmetleri noktasında devlet met sunumu için hizmet alımını değerlendirme- desteğini (evde bakım ve diğer sağlık hizmetleri ye açtım. Ayrıca kurum içi eğitimler ve poliklinik noktasında) elde etmek istiyordu. hizmetlerinde -özellikle evde bakım hizmetleri noktasında- bir şeyler yapma niyetindeydim. Duygusal bir Karadenizli olan kaymakamımız beni de yanına aldığı gibi kırk dakika süren bir Personellerime söz hakkı verdiğimde mali iş- yolculuğa çıkardı. Köyün yolları gerçek anlamda lerle uğraşan memurum banka çıktımızı ve bu ça- kötüydü. Medeniyetten (İlçe merkezi bana me- lışmalar için müdürlükten ayrılan bütçeyi önüme deniyet olarak gözükmeye başlamıştı) bu kadar sundu. Müdürlük tüm hastane için sadece 750 uzakta bir yaşamın olmasını bir türlü mantığım TL’lik bir bütçe açmıştı. Hastanenin hesabında kabul etmiyordu. ise -Bakanlığın Halk Sağlığı Müdürlüğü’ne yöne- lik düzenlemeleriyle tüm gelirlerini müdürlüğe Çorak topraklarla sarılı, kerpiçten evlerden devrettiği için- sadece 4500 TL kadar bir para oluşmuş köye doğru gittik. Sakin, büyükçe bir bulunmaktaydı. Zor durumlar ve ani harcamalar Anadolu köyüydü. Cami de olmadığı için cemevi için saklanan bu paranın da özürlüler için yapı- dâhil hepsi birbirine benzeyen evlerin arasından hayatsağlık 63
geçerek muhtarın evine vardık. Yolda koşuşan runundan muzdaripti. tavuklar, garip garip bakan topraklar içerisindeki Herhangi bir devlet yardımından azade, sa- köy çocuklarıyla ‘tam filmlerdeki gibi’ diye hisse- diyordum. Çay ve köy kahvaltısıyla güzelce ağır- dece çocuklarının merhametine kalmıştı. En son landık. Karnımız doyunca muhtarın kızı geldi; doktor yüzü görmesinin üzerinden iki sene geç- genel muayenesini yaptım. İstanbul’da yaptırdığı mişti. İlaçlarını ise çocukları merkeze geldikçe tahlillere ve epikrizine baktım. Ben evrakları in- yazdırıyordu. Eklem ağrılarından dolayı üç farklı celerken muhtar ne kadar zor durumda oldukla- ağrı kesici alan ama yine de fayda görmeyen, da- rından ve devletin yardım elini uzatması gerek- hası buna bağlı gastrit oluşmuş bir teyzeydi. Ço- tiğinden bahsediyordu. Kaymakam bey sakince cukları ise eczaneden ‘Talcid’ almış ve teyzenin dinledi, ben evrakları değerlendirinceye kadar mide rahatsızlıklarını bu şekilde azaltmaya çalış- muhtarla konuşmaya devam etti. mışlardı. Herhangi bir proton pompa inhibitörü- nü hiç kullanmamıştı bile. Yürüme ve benzeri engeli olmayan ama vü- cudunda geçmeyen yaraları olan bu kızcağıza Gözyaşları içerisinde şikâyetlerini anlatırken İstanbul’daki uzman hekimler ‘% 30 maluliyet’ boğazıma oturan düğümü hala hissetmekteyim. demişti. Fakat devletin maddi desteği (maaş bağ- Gerekli değerlendirmeleri yapıp bir an önce çık- lanması) % 60’da başlıyordu. Yakınlarının da ba- tık; öğlen yetişilmesi gereken bir toplantı vardı kım ücreti/desteği alması için ise % 80 maluliyet çünkü. Yolda Kaymakam Bey şakayla karışık kız- sınırı mevcuttu. İşte sevgili muhtarımız da başhe- gın bir şekilde “Muhtarın çakallığı hiç olmazsa kim ve kaymakam desteği ile bu rakamı % 80’e teyzeye yaradı, kader ne garip bir şey.” dediğinde çıkarabilme umudundaydı.. sadece sessizce onaylayabilmiştim. Kaymakam bey okumalar ve muayenemin Teyzenin etkisinde hastaneye geri döndüm. bitmesini bekledikten sonra “Doktorum gereken Garip bir his tüm vücudumu sarmıştı, kötü hisse- bilgiyi aldın mı?” diye sordu. “Evet” cevabıma, diyordum kendimi; bir başhekim olarak sorum- “Yolda konuşuruz o zaman” diyerek muhtardan luluğum altındaki bir köyde benim ulaşamadığım müsaade istedi. Evden çıktık. Araca doğru ilerler- biri vardı. Pek çok muayeneye gelen gereksiz has- ken köyden başka biri “Kaymakam bey, hocam; tadan daha çok doktor desteğine ihtiyacı vardı. burada bir yaşlı teyze var bir de ona baksanız.” diye rica etti. Kaymakam bey belli belirsiz gü- Yapılacak şeylerin olup olmadığı noktasında lümseyerek omzuma vurdu: “Hadi bir de teyzeye okumalarıma tekrar başladım. Rafa kaldırdığım bakalım, doktorum.” Eve doğru yola koyulduk. raporu arşivden tekrar çıkarttırdım. Bu sefer bu işin süreci, yani kamu kuruluşlarında özürlü algı- Eğimli bir yere kurulu olan köyün ortalarında sının oluşum süreci benim odak noktamdı. Belki diğer evlerden biraz daha bimar bir eve gelmiştik. bu süreç içerisindeki gelişmeleri görürsem hem Tahta merdivenlerle üst kata çıktığımızda, her an gayeyi daha iyi anlayacak hem de hali hazırdaki kırılacakmış gibi hissediyordum. Evin içi daha da durumda neler yapabileceğime dair daha ufuklu loştu, holü aydınlatan bir lambanın olmadığını bir bakış açısına sahip olacaktım. Bu gibi düşün- fark etmiştim. Ev sakinleri soldaki ilk kapıyı açıp celerle Dünya ve Türkiye’deki özürlülük algısını, buyur ettiler; odaya geçtik. Eski püskü ama dü- gelişimini değerlendirmeye başladım: zenli ve temiz bir odada kapının tam karşısında- ki bazaya yarı oturmuş yarı uzanan bir teyze ve Bundan 30 yıl kadar önce yani 9 Aralık yanındaki koltukta oturan kızları olduğunu tah- 1975’te ‘BM Engelli Hakları’ bildirgesiyle başla- min ettiğim kimseler vardı. Öne geçip “Nasılsın yan bir süreç mevcuttu önümde. 1982 yılında 37. teyzecim?” diyerek teyzenin yanına gittim. Daha Düzenli Oturumunda hazırlanan ‘Özürlüler İçin önce geçirilmiş bypass ameliyatları olan; diyabet, Dünya Eylem Programı’nda yapılan çalışmalar tansiyon ve benzeri nedenlerle ilaç kullanan tey- üç ana başlıkta değerlendirilmekteydi: ‘Önleme, zemiz osteoartroza bağladığım yürüyememe so- Rehabilitasyon, Fırsat Eşitliği.’ Üç ayak üzerine kurulu bu eylem programı yine 2006’da ‘Engel- lilerin Haklarına İlişkin Sözleşme’ ile destekleni- 64 hayatsağlık
yordu ve Türkiye aday ülkeler arasından bu söz- lar ve sadece % 9,6’sı kaza nedeniyle gerçekleşi- leşmeye ilk imza atan devletlerden biriydi. yordu. Üçte bir diyabet insidansı olan bir ülkede görev yapmakta olan bir doktor olunca üzerim- Türkiye daha 1983’te ‘Sakatları Koruma Milli deki yükü bir kez daha hissediyordum. Koordinasyon Kurulu’ olarak özürlü bireyler için görevlendirilen bir kurul oluşturmuş, sonrasında Her ne kadar özürlülüğün rehabilitasyonu ve daha kapsamlı hale gelen çalışmalar nedeniyle önlemesi için birçok özel branş ve uzmanlıklar koordinatör bir rol üstlenen ‘Özürlüler İdaresi rol alsa da şu kısacık memuriyet hayatımda hiç Başkanlığı’na (1997) dönüştürülmüştü. Özellik- bir branşın bir doktor kadar etkin olamayacağına le 2008’den sonra Çalışma Bakanlığı, Aile ve Sos- kanaat getirmiştim. Çünkü meslek grubu olarak yal Politikalar Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, bizler hem özürlülüğün tanımlanması ve sınıfla- vb. bakanlıklar kendi görev kapsamlarında olan masında hem özürlülüğün önlenmesi ve tedavi alanlarda fırsat eşitliği sunacak çalışmalara başla- edilmesinde hem rehabilitasyonunda hem de dılar. yasal düzenlemelerde hak ediş sağlanması için özürlüyü sisteme tanıtmada rol oynamaktayız. 2002, 2008’de istatistik ve veri toplama üzeri- Özürlülüğün sınıflaması ve sistemde hak ettiği ne odaklanan Sağlık Bakanlığı özellikle 2010’dan sosyal desteği alması özellikle bizim omuzları- sonra sağlık hizmetleri sunumu ve özürlü has- mızda. Ki bunu çok iyi gören muhtarımızın da- taların değerlendirilmesine yönelik çalışmalara veti de bu anlamda çok manidar. Bununla birlikte yoğunluk vermişti. Diğer bakanlıklardan farklı gelişmelerden hiç bir şekilde haberi bile olmayan olarak ‘fırsat eşitliği’nin ötesinde ‘rehabilitasyon’ teyzemizin derbederliği de bu manada... ve ‘önleme’ sorumluluğu da bu bakanlıktaydı. Özellikle önleme çalışmalarını ön planda tutan Aynı çalışmanın bir sorusuna verilen cevap- bakanlık bebekten topuk kanı alımından diyabet lar da bir o kadar manidar: Kayıtlı özürlülerden ve obezite çalışmalarına, temiz hava sahası proje- kamu kurum ve kuruluşlarından beklentileri so- sinden aşılama çalışmalarına kadar birçok prog- rulduğunda kişilerin % 85,7’si sosyal yardım ve ram başlattı. Aile hekimleri ve aile sağlık eleman- desteklerin arttırılmasını isterken % 77’si sağlık ları başta olmak üzere sağlık mesleği çalışanlarını hizmetlerinin iyileştirilmesi ve sunumunda ko- bu noktada istihdam etmeye başladı. Son genel laylık sağlanmasını istiyordu. İş bulma, eğitim sekreterlik düzenlemeleri ve Kamu Hastaneler olanaklarının arttırılması beklentisi % 50’yi geç- Birliği ile Halk Sağlığı Müdürlüğü ayrılmasını bu miyordu bile. bağlamda değerlendirdiğimde şu aralar Bakan- lığın yaşadığı karmaşalar biraz daha anlam ifade Bu yazıyı yazdığım Temmuz ayında teyzemiz etmeye başlamıştı. çoktan toprağın soğuk kucağına sığınmıştı bile. Son haftalarında tüm sağlık personellerimle bir- Özellikle 2010’da yayınlanan ‘Özürlülerin likte yanında olmaya çalıştık. En ufak bir işte bile Sorun Beklentileri Araştırması’nı değerlendirdi- onlarca naza giren hemşirelerimin o teyzenin ba- ğimde yaşadığım bu duygusal tecrübenin sandı- kımına gösterdiği özenden gerçekten etkilenmiş- ğımdan çok daha büyük bir noktada olduğunu tim. görüyordum. Türkiye’de başta zihinsel (% 29,2) ve kronik hastalıklara bağlı (% 25,6) özürlülük ol- Teyzemiz gibi pek çok hastamız daha oldu ve mak üzere çeşitli sebep ve düzeylerde 8,5 milyon nicesinin de peşinden hüzünle ölüm belgesi dol- özürlünün olduğunu bildirmekteydi. Kayıtlı olan durduk. Hüzün diyorum çünkü bu hastalarımız özürlülerin sadece % 38,4’ü sosyal yardımlardan (özürlü) bize hep daha yakın oldu, hep daha ya- düzenli olarak faydalanıyordu. Kırsalda yüzdesi kın hissettik. biraz daha fazla olmasına rağmen (% 5,1) sadece % 4,2’si hayırsever kişilerden yardım almaktaydı. Hem tecrübe olarak hem de yaş olarak ben- den haylice büyük olan bir meslektaşımın sözle- Özürlülük halinin % 56’sı kronik bir hastalık ri kulağımda yankılanıyor şu anda: “Kardeşim, nedeniyle oluşurken % 15,9’u kalıtsal bozukluk- doktor musun? Ölümün ve doğumun cirit attığı bu mekanlarda akıl muvazeneni korumak asıl gö- hayatsağlık 65
revin senin.” 2. Özürlülerin Sorun ve Beklentileri Araştırması, Nice gayretlerden sonra büyük mimari dü- 2010, T.C. Aile ve Sosyal Bakanlığı ve Türkiye İstatistik Kurumu, Ankara zenlemeler dışında tüm kalemleri tamamlamış- tık. (Son bir sene içerisinde görme özürlü hiç bir 3. Özürlülük Ölçütü, Sınıflandırması ve Özürlü- hasta girişi olmadığı için bu maddeyi gerekçesiy- lere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkın- le yok saydık.) Nihayetinde Ocak ayı gelmişti. da Yönetmelik, 30 Mart 2013, Resmi Gazete Raporun son düzenlemelerini yapıp Müdürlü- No:28603, Ankara ğe gönderdiğimizde üzerimden ciddi bir yükün kalktığını hissediyordum. Müdürlüğün ve Ba- 4. T.C. Anayasası 10. Madde, Eylül 2011, Hakimler kanlığın geri dönüşünü heyecanla bekliyordum. ve Savcılar Yüksek Kurulu, Ankara Sonra Şubat oldu. 5. Hukuki Dayanaklar, Kasım 2005, Dünya Engel- Sonra Mart... liler Vakfı Nisan... Mayıs... 6. Özürlü Kişilere Yönelik Sağlık Hizmetlerinin Su- Haziran... numuna İlişkin Genelge, Aralık 2012, T.C. Sağlık Temmuz... İşte bu ayda ben de bu yazıyı yaz- Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdür- dım. lüğü No 47308, Ankara Kaynakça 7. SAĞLIK BAKANLIĞINCA SUNULAN EVDE SAĞLIK HĠZMETLERİNİN UYGULAMA 1. Sağlık Kurumlarında Özürlü Bireyler İçin Ula- USUL VE ESASLARI HAKKINDA YÖNERGE şılabilirlik Temel Bilgiler, Haziran 2012, T.C. Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu 8. Stratejik Plan 2010-2014, 2009, T.C.Sağlık Ba- Başkanlığı, Ankara kanlığı, Ankara 9. http://www.eyh.gov.tr/tr/8150/Kurum-Hak- kinda 66 hayatsağlık
hayatsağlık 67
Ötekilerin Cinsel Pratikleri Arzu Beşiri Bazı insanlar engelli doğar, bazıları da sonra- çekte cinsel eğitim özellikle doğuştan engelliler dan hastalığa, kazaya ve diğer sebeplere bağ- için bundan çok daha kapsamlı ve anlamlı olma- lı olarak engelli olurlar. Engelli bireylerin cinselli- lıdır. Cinsel eğitim bireyin fiziksel, duygusal ve ği hakkında görüşler ikiye ayrılır. Engelli bireyin cinsel gelişimini anlaması, olumlu bir kişilik kav- cinselliğini önlemeye çalışan birinci görüşe göre, ramı geliştirmesi, insan cinselliğine karşı, başka- engelli bireylerin cinsellik hakkındaki bilgisi ne larının haklarına, görüş ve davranışlarına saygılı kadar az olursa o kadar iyi olduğu düşünülür. An- bir bakış açısı edinmesi, olumlu davranış biçimle- cak bu görüşle ilgili tartışmalar vardır. Bu tartış- ri ve değer yargıları geliştirmesi eğitimidir. Cinsel malardan biri de şudur; aktif cinsel yaşam, engelli tutum ve davranışların sosyal hayattaki yansıma- bireyin sahip olmadığı derecede sorumluluk ve larının bir göstergesi olması nedeniyle, cinsellik olgunluk ister. Bu nedenle toplum, sorumsuz cin- veya cinsel hayat, kültürel hayatın ve yaşama sel davranış olasılıklarını ve sonuçlarını azaltma tarzının bir parçasıdır. Cinsel IQ son günlerde hakkına sahiptir. Fakat cinsellikte nelerin sorum- önem verilen cinsellik kavramlarının başında gel- luluğu nelerin sorumsuzluğu oluşturduğu ken- mektedir. Cinsel IQ, kişinin cinsellik hakkındaki dilerine hiç öğretilmeyen insanlardan, sorumlu bilgi ve şahsi becerilerini, değerlerini, kendini ve cinsel davranış beklemenin gerçekçiliğe aykırı özelliklerini kabullenmesini, cinsellikle ilgili hak- olduğu da savunulmaktadır. Diğer görüş ise her larını algılayabilmesini ve bu konuları objektif sağlıklı insan gibi engelli bireylerin de cinselliği değerlendirmesini gerektiren ve bütün bunları yaşamaya hakları olduğunu savunur. Araştırma- birleştiren bir kavramdır. Dolayısıyla engellilerin cılar cinsel eğitimin gerekli olduğunu ortaya koy- cinsel IQ’larının yükseltilmeye çalışılması ge- muşlardır. rekmektedir ve bu eğitimle mümkündür. Cinsel eğitim sayesinde toplum farklı olanlara hoşgörü Cinselliği doğru yaşama, kendini koruma ve gösterecek, engelli bireyler de kendilerine güve- bilinçli olma açısından cinsel eğitimin rolü yadsı- necek ve saygı duyacaklardır. namaz. Cinsel eğitim denince kişilerin aklına ilk gelen vücut kısımlarının isimleri, fonksiyonları, Engelli olsun normal olsun her birey cinsiye- üreme ve bununla ilgili konular olmaktadır. Ger- ti ile doğar. Cinsiyet kelime anlamı olarak ‘dişi’ 68 hayatsağlık
veya ‘erkek’ olma şeklinde açıklanabilir. Cinsel li sorunlardan birisi de başkalarının ön yargıları- kimlik ise kişinin cinsiyetinden haberdar olması dır. Bu ön yargılara göre engelliler sadece tüketir, ve cinsiyetine uygun davranışlar göstermesidir. bir işe yaramaz, engelli kişilerin çocuğu olmaz, Bu noktada kişinin kendi cinsiyetinden memnun engelli kişiler cinsel ilişkiye giremez ve engellile- olması, böyle yaşamaktan mutluluk duyması çok rin fiziksel görünüşü hoş değildir. Türkiye çapın- önemlidir. Fakat engellilerin engelleri göz önüne da Türkiye Sakatlar Derneği tarafından yapılan alınınca bu mutluluk önemli ölçüde azalmakta- araştırmaya göre, toplumun % 77’sinin engellileri dır. ‘çocuksu, kırılgan ve cinsel hayatı olmayan birey- ler’ olarak algıladığı belirlenmiştir. Araştırma, Engelli bireyler yüksek oranda fiziksel, duy- toplumdaki bu algılar nedeniyle engellilerin % gusal ve cinsel her türlü istismara uğramaktadır- 60’ının engelli olduğu için partnerleriyle arala- lar. Genelde de bağımlı kadınlara bu istismar uy- rındaki ilişkinin bozulduğunu göstermektedir. gulanmaktadır. Engelli kadınlara yapılan istismar Engellilerin % 83’ünün cinsel hayatları ile ilgili oran olarak sağlıklı kadınlara yapılandan daha yaşadıkları sorunları paylaşacak kimselerinin ol- çoktur. Engellilerin ayrımcılık ve dışlanmayla madığını bu araştırma açıkça ortaya koymakta- örülü bir yaşamları olduğu için, engelliler genel- dır. Diğer sorunların çözümü de bu ön yargılar likle öz saygıdan yoksun ve kendilerine güven- aşıldıktan sonra daha kolaylaşacaktır. meyen kişilerdir. Pek çok araştırmacı yaptıkları çalışmalarda Zihinsel, fiziksel ve diğer engellilerin cinsel engelli bireylere cinsel konularda yeterli bilgi ve- hakları olduğu unutulmakta, cinsel konularda- rilmediğini bulmuşlardır. Normal kişilerin arka- ki bilgi gereksinimleri, cinsellikle ilgili duygu ve daş ve anne-babadan bilgi alma şanslarının engel- düşünceleri çoğu zaman gözardı edilmektedir. li bireylerden daha yüksek olduğu bilinmektedir. 1960’lara kadar toplumlarda bu konuda tama- Gerçekten de engelli bireylerin yeterli arkadaşı men baskıcı ve olumsuz tutumlar gözlenmektey- yoktur. Ayrıca bilgiyi ve olayları anlama ve de- di. Kaynaştırma akımının gündeme gelmesi ile ğerlendirmede sınırlılıklar vardır. Bilgi alamayan engellilerin de cinsel yaşam ve cinsel eğitim alma engelliler için bilgi alma kaynağı olarak medya hakları olduğu konusu önem kazanmıştır. Bunun görülmektedir. Oysa engellinin medyadan bil- yanında yaklaşık olarak son on beş yıl içinde cin- gi almasının bazı sakıncaları vardır. Medyadaki sel taciz konusu ve AIDS tehlikesinin gündeme tüm modellerin doğru olduğu söylenemez. Ayrı- gelmesinden sonra sağlıklı cinsel eğitim prog- ca, medya sosyal sorumluluk anlayışı içerisinde, ramlarının hazırlanması gerekliliği vurgulanmış- milli kültürümüze ve toplumsal değerlere ters tır. Bu programlarda sadece cinsel yaşam ile ilgili düşmeyecek şekilde cinsel eğitim programlarına bilgiler değil, sosyal ilişkiler ve kendine güvenin yer vererek özel cinsel eğitime destek olmalıdır. geliştirilmesi amaçlarının da yer alması gerekti- Erişkin cinselliği hakkında pek çok temel ço- ği savunulmaktadır. Engellilere verilecek cinsel cukken atılır. Dişi veya erkek cinsel kimliğimiz, eğitimin bir amacı da toplumsal yaşam içinde duyduğumuz ilgiler, cinsiyetimize güvenmemiz, çıkabilecek problemleri önleme ve aynı zamanda cinsel korkularımız çocukluktan itibaren oluşur. yaşam kalitesini daha iyi bir düzeye getirmek ol- Özel eğitimde de bu bilgilerin engelli çocuklara malıdır. verilmesi onlar için çok önemlidir. Engellilerin de sağlıklı her insan gibi bir ta- Normal bireylerde olduğu gibi engelli kişi- kım gereksinimleri vardır. Oysa toplumlar engelli lerde kendini tatmin (mastürbasyon) sıklıkla gö- bireyleri cinsellik dışı görmeye çok yatkınlar- rülmektedir. Yapılan araştırmalarda, bu kişilerde dır. Dolayısıyla engelliler kendileri hakkında bu cinsel tatmin ihtiyacının, aileler tarafından farklı olumsuz görüşü üstlenerek, gerçekte cinsel istek şekillerde giderildiği ortaya çıkmıştır: ve yetileri başka insanlardan farklı olmasa bile bu duygularını baskı altında tutarlar. Engelli bireyle- - Cinsel isteklerini göz ardı etmek, rin cinsel yaşamlarında karşılaşacakları en önem- - Mastürbasyon olayını doğru yönlendirmek, hayatsağlık 69
- Mastürbasyon olayını görmezlikten gelmek, evlenecek kişi bulunursa da kendilerinden yaşça yapmıyor saymak, büyük kişilerle evlendirilmektedirler. Engelli ka- dınlar çocuk sahibi olma konusunda aileleri ve - Karşı cins ile zaman zaman ilişkiye sokmak, çevreleri tarafından engellerle karşılaşmaktadır- - Cinsel isteklerini ortadan kaldırmayı dene- lar. Yaygın bir inanışa göre engelli kadınlar cinsel mek, soğukluk yaşamakta ve bu kişilerin çocukları da - Ameliyat engelli doğmaktadır. Yapılan araştırmalarda en- - İlaç gelli kadınların hemcinsleri gibi normal bir cinsel - Evlendirmek. yaşamları olduğu, çocuk yetiştirme konusunda Bu çözümlerin her birey için ayrı ayrı tartı- çok büyük sıkıntılar yaşamadıkları görülmüştür. şılması gerekmektedir. Bunları sadece fizyolojik Toplum engelli bireylerin cinsel imajını zedele- gereksinim olarak görmek hatalıdır. Çünkü çö- yebilmekte ve ona yaftalayabilmektedir. Bu husus zümlerin tıbbi, ahlaki, sosyal, hukuki vs. boyutları sadece engelli kadınlar için değil engelli erkekler vardır. Çözümler, bütün boyutları ile ele alınarak, için de geçerlidir. kişinin durumuna göre, kişiye özel üretilmelidir. Topluma katılma, toplumla bütünleşme ko- Bütün engelliler için cinsel yaşam çok zordur. nusunda bir başka güçlük de, engellinin özel ya- Görme, işitme ve konuşma engellilerin bazı yön- şamıyla ilgili olarak ortaya çıkmaktadır. Fiziksel temler dışında sınırlılıkları bulunmamaktadır. işlevlerindeki bozulma ya da bazı eksiklikler ne- Görme ve işitme engellilerin sorunları ise çok deniyle engellinin hareket yeteneği sınırlanınca, başka bir yöndedir. Bu gibi engelleri olan kimseler bu durum onun özel yaşamına da bazı kısıtlama- için sorun, daha çok kişisel iletişimin olanaksızlı- lar getirmektedir. Hatta sosyal hizmet kurumla- ğında yatar. İşitme engelliler için başkalarıyla an- rında sürekli bakım ve koruma altında olan engel- laşmak, haliyle güçtür. Kullandıkları işaret dilin- liler için adeta özel yaşam yok denebilecek kadar de henüz cinsellikle ilgili kavramlar için resmen azdır. Engelliye ait bir mekânın yokluğu ve kimi belirlenmiş işaretler de yoktur. Görme engelliler etkinliklerin (cinsel yaşam gibi) yasaklanması ise dış dünyayla olan temaslarında genellikle ara- gibi pek çok sınırlama özel yaşamı ortadan kaldır- cılık eden kimselere gereksinim duyarlar. Ayrıca maktadır. Ayrıca engellilerin evlenmeleri ve aile karşılarındaki kişinin yüz ifadesini görememek, kurmaları da diğer insanlara oranla daha güçtür; bu gibi engellilerde cinsel iletişim açısından ol- bu da onların toplumla bütünleşmelerini önemli dukça büyük eksiklik yaratır. İlişki esnasında ölçüde engellemektedir. iletişim çok önemlidir. Çünkü iyi geçmeyen bir Engelli bireyler özellikle kadınlar cinsellik- ilişki daha sonra engellide travma ve psikolojik lerini keşfedememektedirler. Eğer engellilerin bozukluğa yol açacak, zaten kendine güveni ol- seksüel bir ilişkileri var ise şanslı sayılmaktadır- mayan bireyin daha da kendini geriye çekmesi- lar. Engelliler genelde engelli olmayanlar tara- ne sebep olacaktır. Görme ve işitme engellilerin fından partner olarak tercih edilmemektedirler. eğitiminde cinsellik üzerinde fazla durulmaz. Bu Eğer engelli olmayan biriyle ilişkiye başlarlarsa gibi eksikler ancak günümüzde Batı ülkelerinde gerçek olmadığı düşünülmektedir. “O kadar sağ- yeni yeni fark edilmeye, bunları giderici önlemler lıklı insan varken neden engelli?” Toplum böyle alınmaya başlanmıştır. Bedensel engeli olan kişi- düşünürken engellinin de bu şekilde düşünmesi ler kendileri için doğru duruşu bulduktan sonra normaldir. artık ilişkiye girerken rahattırlar. Omurilik felçli- Cinsellik bütün insanlar için bir ihtiyaçtır. An- leri de belden aşağısını hissetmezler bazen sırf gö- cak, özellikle engelli kadınların birçoğu aseksüel rüntü onları tatmin eder. Omurilik felci erkekler olarak kabul edilmektedir. Bu nedenle engelli ereksiyon için kimi zaman iğne ya da hap kullanır- kadınların cinsel sağlıkları görmezden gelinmek- lar fakat cinsel birleşmenin sonunda gerçekleşen tedir. Görücü usulü yapılan evliliklerde engelli boşalmayı hissedemezler. Omurilik felçlisi çocuk kadın genellikle uygun aday olmamakta, eğer sahibi ve evli ya da evlenmek isteyen birçok kadın 70 hayatsağlık
vardır. Kadınlar da ilaç kullanıp hislerini arttıra- ve biyolojik nedenlerle ilgisine bakmak ve buna bilirler. Cinsel tatmin olasıdır, genital bölgede neden olan olayları çözmeye çalışmak da gerekir. his kaybı olsa da omuzlar, meme, ağız gibi diğer Eğer cinsel ilişkiye girmekte çekilen zorluktan organlar cinsel aktivitede önem kazanmaktadır. dolayı cinsel istekte azalma var ise, bu durum- Spastik engellilerin bazıları kasılmalarının dışın- da cinsel eylem olmadan gerçekleşebilen cinsel da birleşmeyi yaşarlar. Hatta bazen en normal yakınlıkları araştırmak problemin çözümünde oldukları zamandır ilişki anı; bir kekemenin şarkı etkili olabilir. Çoğu zaman bu bayağı yararlıdır söylerken hiçbir şeyinin kalmaması gibi.. Bazıla- çünkü insanın engelli de olsa önemsendiğini his- rının ise cinsel hayatı tam bir muammadır. Fakat setmeye, kendinin sadece cinsel bir meta olarak esas güçlük zihinsel engellilerin cinsellikle ilgili görülmediğini anlamaya ihtiyacı vardır. Cinsel eğitimlerinde ve cinsel yaşamlarında yaşanır. Zi- yaşamı bu gibi yaklaşımlarla normale döndürü- hinsel engelli kişilerin cinsel eğitimden geçmele- len bir kişinin özgüveninin artacağı ve yaşam ka- ri zorunludur. Eğitilebilir ve öğretilebilir zihinsel litesinin yükseleceği kesindir. Hatta bu gibi olay- engellilere cinsel eğitim verilebilir. Ağır zihinsel lar bir şekilde cinsellikleri bitmiş sağlıklı insanlar engellilere ise eğitim verilemez. tarafından uygulanmakta ve onların da sorunları aşılmaya çalışılmaktadır. Sonradan bir şekilde engelli olmuş ve hayat- larını engelli geçirecek olan bireyler için bütün İlk deneyimini yaşayacak tekerlekli sandalye- bunlar daha zordur. Çünkü onlar sağlıklı cinsel de ki birine para karşılığında bu deneyimi yaşa- yaşamın ne olduğunu bilir, içinde bulundukları maması önerilmiştir. Çünkü ilkler önemlidir ve durumu kendilerine yediremez ve kendilerini bu deneyiminin başarılı geçmemesi bütün cinsel- geriye çekerler. Sonradan engelli olan kişilerin lik hayatını etkileyebilir. Ayrıca cinsellik ilişkinin çoğunluğunu omurilik felçlileri oluşturur. Zor bir parçası, duygularla bir bütündür. Zaten kendi- geçen bir adaptasyon döneminden sonra cinsel lerini önemsenmeyen olarak gören ve dışlanmış yaşamlarını geri getirmek için iğne gibi çeşitli hisseden engellilerin ilkleri ve daha sonraki dene- yöntemler denerler. Bilinçaltında yer alan ‘acaba yimleri önemlidir. başarabilir miyim’ endişesi cinselliğin sınırlı ol- masına yol açmakta, hatta cinsel ilişkiyi engelle- Herhangi bir gövdesel aksaklığı veya enge- mektedir. li olan kişilerle cinsel birleşmede bulunmaktan zevk duyan kadın ve erkekler vardır. Bu engeller Belli bir zamanı engelli olarak geçirmek zo- adı geçen kişilerde cinsel coşku yaratabilir. Buna runda olan düzelebilir engelliler vardır. Onlar da da engelli fetişizmi denmektedir. Karşısındakinin durumu kabullenmekte güçlük çeker ve bu süre engelli oluşu ona kendini iyi hissettirmekte ve zarfında duygusal olsun cinsel olsun duygularını özellikle erkeğin kendini güçlü görmesine sebep bastırırlar. Çünkü bu süre içinde kendilerini ne olmaktadır. Çoğu zaman bu isteklerini toplumun engelli olarak ne de sağlıklı bir insan olarak göre- önyargıları yüzünden bastırmaktadırlar. bilirler. Bunun için de bir ilişki yaşamak istemez ve kendilerini ilişkiye hazır hissetmezler ve duy- Sonuçta, insanın cinsel hakkı göz önüne alı- gularını hep ertelerler. İstisnalar kaideyi bozmaz narak (sadece cinsel ilişkide bulunmaya muk- ama böyle olmayan kişiler de vardır. Ayrıca cin- tedir olma değil) ayrımcılığın önüne geçilmesi, selliği yaşayıp başaramama ya da eskisi kadar ba- ötekileştirmenin önlenmesi ve toplumsal muta- şarılı olamama korkusu dürtülerin bastırılmasına bakatın sağlanması için engellilerin de sağlıklı her yol açar. Devamlı bu korkuyu yaşayıp; dürtüleri, insan gibi cinsel ihtiyaçlarının olduğu unutulma- istekleri bastırmak yerine bu dürtüleri cinsel açı- malı, ön yargılardan uzaklaşılmalı, sağlıklı cinsel dan yaşamalı ve ona göre karar vermelidirler. Bir yaşam için özel eğitim verilmeli ve bu eğitimlerin de bu gibi durumların daha kolay atlatılabilmesi iyi sonuç vermesi için projeler üretilmelidir. için psikolojik yardım alınmalıdır. Cinsel istekteki azalmanın düşük motivasyon hayatsağlık 71
Engelli Bireylerin Karar Alma Süreçlerine Etkin Katılımı Hasan Kaya Engelli bireylerin hayatlarını kolaylaştırmaya geleceğini tayin etme hakkını kullanmasına bir yönelik politikaların oluşturulmasında ve giriş olacaktır. uygulanmasındaki en büyük eksiklik, karar alıcı ve uygulayıcı konumda olan mekanizmaların içe- BM Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleş- risinde engelli bireylerin yer almamasıdır. Ve bu mesi mekanizmaların içerisinde bulunanların büyük çoğunluğunun önceliğinin ‘engelli bireyler’ ol- BMEHS 13 Aralık 2013 tarihinde Birleşmiş mamasıdır. Milletler Genel Kurulunda kabul edilerek taraf devletlerin imzasına açılmış, aynı tarihte ülke- Engelli bireylere yönelik politikaların oluştu- miz tarafından da imzalanmıştır. TBMM Genel rulması ve karar alma süreçlerine engelli bireyle- Kurulunda kabul edilerek 3 Aralık 2008 tarihli ve rin aktif ve etkin katılmaları zordur. Toplumun 5825 Sayılı Kanunla yürürlüğe girmiştir.1 Ayrıca engelliler ile ilgili önyargıları henüz yıkılmış Türkiye uluslararası mahkemelere başvuru hak- değildir. Ne yazık ki önyargıların yıkılmasına kını da sağlayan ek protokolü imzalamış, fakat yönelik çalışmalar da henüz istendiği sonucu henüz taraf olmamıştır. BMEHS 21. yüzyılın2 ilk vermekten uzaktır. Engelli bireyler hâlâ yardım insan hakları sözleşmesi olarak da kabul edilmek- edilmesi ve korunması gereken varlıklar olarak tedir. Sözleşmenin giriş bölümü a) paragrafında görülmektedir. Bu bakış da engelli bireyin hakla- yer alan “Birleşmiş Milletler Şartı’nda ilan edilmiş rının güçlendirilmesi ve korunması önünde bü- olan ve insanlık ailesinin tüm mensuplarının doğuş- yük bir engel teşkil etmektedir. Diğer bir engel ise tan sahip oldukları onuru, değeri, eşit ve devredil- engellilere yönelik küçültücü bir dilin ne yazık ki mez hakları dünyada özgürlüğün, adalet ve barışın hâlâ işlevini sürdürmesidir. İnsan hakları temelli temeli olarak kabul eden ilkeleri anımsayarak” ifa- bir dil oluşturulamamıştır. desi, Sözleşmenin dayanak alanını genişletmekte ve d) paragrafında “Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Bu yazıda engelli bireylerin karar alma süreç- Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’yi, Medeni lerine etkin katılımını ‘Birleşmiş Milletler Engel- ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’yi, lilerin Haklarına İlişkin Sözleşmesi’ (BMEHS) Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırıl- kapsamında değerlendirilecek ve engelli bireyin masına İlişkin Uluslararası Sözleşme’yi, Kadınlara 72 hayatsağlık
Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesine İlişkin süreçlerinde cinsiyet eşitliğinin gözetilmesinin Uluslararası Sözleşme’yi, İşkence ve Diğer İnsanlık de altını çizmektedir. BMEHS’nin en önemli ve Dışı veya Küçültücü Muamele veya Cezaya Karşı diğer insan hakları sözleşmelerinden ayrılan ta- Sözleşme’yi, Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni ve Ulus- rafı, BMEHS Madde 34- Engelli Hakları Komi- lararası Göçmen İşçilerin ve Aile Bireylerinin Ko- tesi paragraf 4’de yer alan “Komite üyeleri Taraf runması Sözleşmesi’ni akılda tutarak“ ifadesiyle, Devletlerce seçilir. Taraf Devletler komite üyelerinin temel hak ve özgürlükleri koruyan insan hakları seçiminde eşit coğrafi dağılım, farklı medeniyetle- sözleşmelerine atıf yaparak, engelli bireyin insan rin ve yasal sistemlerin temsil edilmesi, kadın-erkek haklarının korunmasına daha güçlü bir yapı ka- temsilinin dengeli olması ve engelli uzmanların ka- zandırmaktadır. Ayrıca Sözleşme’nin k) parag- tılımı hususlarını dikkate alır” hükmüdür. Komi- rafı engellinin insan haklarının korunması için tenin oluşturulmasında coğrafi dağılım ve farklı çeşitli mekanizmaların olmasına rağmen, engelli kültürlere vurgu yapmasının yanı sıra ‘kadın-er- bireylerin topluma eşit bireyler olarak katılmaları kek’ eşitliğine vurgu yapması, BMEHS’ni diğer önündeki engellere dikkat çekmekte ve engel- insan hakları sözleşmeleri içerisinde önemli ve li bireylerin hak ihlallerine uğradığına dair bir farklı bir yere oturtmakta ve karar mekanizma- gerçeği de kabul etmektedir. İnsan hakları kapsa- larının oluşumunda cinsiyet eşitliğine yer veren mında engelli bireyin güçlendirilmesi önemli bir ilk sözleşme olması özelliği de kazandırmaktadır. tezdir. Engelli bireyin kendi bedeni ve geleceği Bu husus aynı zamanda insan haklarının gelişti- üzerinde söz sahibi olması, engellilere yönelik rilmesi ve güçlendirilmesi bakımından gelinen oluşturulacak politikalara ve karar süreçlerine noktayı da göstermesi bakımından önemlidir. etkin katılması, toplumun diğer kesimleri ile eşit ilişki kurmasını ve eşit yurttaş olmalarını sağlaya- BMEHS Madde 7 çocukların kendilerini caktır. etkilyen her konuda eşit ve özgürce ifade etme- lerinin bir hak olduğunu söylemektedir. Madde BMEHS’nin başlangıç bölümünde; “n) Ken- 4- Genel Yükümlülükler maddesi paragraf 3’te di seçimlerini yapma özgürlüğü dahil olmak üzere “Taraf Devletler, bu Sözleşme’yi yürürlüğe koyacak engellilerin bireysel özerkliğinin ve bağımsızlığının yasaların ve politikaların gelişimi ve uygulanma- önemini kabul ederek”, ve “o) Engellilerin kendi- sında ve engellilere ilişkin diğer karar alma süreçle- lerini doğrudan ilgilendiren ve diğer politika ve rinde, engelli çocuklar dahil engellilere onları temsil programların karar alma süreçlerine etkin olarak eden örgütler aracılığıyla sık sık danışacaklar ve on- katılabilmeleri gerektiğini dikkate alarak” denile- ları etkin bir şekilde sürece dahil edeceklerdir” denil- rek engelli bireylerin kara alma süreçlerine etkin mektedir. Buradan anlaşılacağı gibi, önemli olan katılımına vurgu yapılmaktadır. Engelliler ile il- tek başına engelliler ile ilgili politikaların oluştu- gili politikaların oluşturulması ve uygulanması rulması değil, engelliler ve onların temsilcileri ile tek başına sistemin demokratik olduğu ve hak te- işbirliği içerisinde politikaların oluşturulmasıdır. melli işlediği anlamına gelmemekte, eğer engelli Mevcut sözleşmeler çercevesinde insan hakları bireyler çözüm ve karar alma süreçlerine engel- alanında elde edilen kazanımlar itibariyle gelinen siz katılabiliyor ve politikaların oluşmasına etki noktada; ben yaptım oldu şeklindeki ‘paternalist’ edebiliyorlarsa işte o zaman katılımcı anlamda anlayışın yerine, engellilerin ‘geleceklerini tayin’ demokratik bir sistemden söz edilebilmektedir. hakkı ön plana çıkarılmalıdır. Bu söylemin pra- Engelliler için değil engelliler ile birlikte alınan tikte tam karşılığını bulduğunu söylemek ne ya- kararların demokratik bir yöntem olduğu su gö- zık ki zordur. türmez bir gerçektir. Siyasal ve toplumsal karar alma süreçleri- BMEHS, “s) Engellilerin insan temel hak ve öz- ne katılım önündeki engeller gürlüklerinden tam yararlanmasını teşvike yönelik çabalara cinsiyet eşitliği perspektifinin de eklenmesi BMEHS’nin siyasal ve toplumsal yaşama ka- gerektiğini vurgulayarak” aynı zamanda karar alma tılıma ilişkin bölümünde (Madde 29) şu ifadeler yer almaktadır: hayatsağlık 73
“Taraf Devletler, engellilerin siyasi haklarını ve oluşturulması sürecinin dışında kalmaları kendi diğer bireylerle eşit koşullar altında bunlardan ya- geleceklerini belirlemenin önündeki en büyük rarlanma fırsatını güvence altına alır ve aşağıda be- engellerden biridir. Engellilerin kamu hayatında lirtilenleri yerine getirir: daha geniş ölçekte temsil edilebilmeleri için siya- sal anlamda güçlü ve bu gücün kullanımında eşit (a) Diğerlerinin yanısıra aşağıda belirtilenler haklara sahip olmaları gerekmektedir. yoluyla, engellilerin diğer bireylerle eşit koşullar al- tında seçme ve seçilme hakları dahil olmak üzere Kamusal alanlar yasaların yapıldığı, politika- siyasi ve kamusal yaşama etkin şekilde ve tam ka- ların şekillendiği ve bireylerin çeşitli kurumlar tılımını doğrudan veya serbestçe seçilmiş temsilciler aracılığıyla karar alma süreçlerine katıldıkları aracılığıyla sağlamak, yerlerdir. Özel alan ise aile ve hane içi alan ola- rak günlük hayatın ihtiyaçlarının giderildiği bir (i) Seçim usullerinin, tesislerinin, materyalleri- alandır. Özel ve kamusal alan ayrımını meşrulaş- nin uygun, erişilebilir ve anlaşılması ve kullanılma- tırarak özel alanı siyasi alandan izole etmek aynı sının kolay olmasını sağlamak, zamanda engelli bireyi karar alma süreçlerinin dışında bırakmaktır. Fiziksel mekânların, çev- (ii) Engellilerin, seçimlerde ve referandumlarda resel alanların, toplu taşıma araçlarının mevcut baskıya uğramadan, gizli oy kullanarak, aday olma durumu ve toplu taşıma araçlarına erişimdeki en- ve etkili bir mevkide görev alma ve devletin tüm ka- geller gibi faktörler üst üste geldiğinde, engelliler demelerinde tüm kamu görevlerini yerine getirme özel alana hapsedilerek, kamusal alanın dışına haklarını koruyarak, uygun olan yardımcı ve yeni itilmektedirler teknolojilerin kullanılmasını kolaylaştırmak, Ne yazık ki engellilerin siyasal karar alma sü- (iii) Engellilerin seçmen olarak tercihlerini öz- reçlerine tam ve eşit katılım hakkı ve bu haktan gürce ifade edebilmelerini güvence altına alarak ve yararlanma olanağı istendiği şekilde sağlanama- bu amaçla gerektiğinde, talep etmeleri durumunda mıştır. Engellilerin siyasi hayata dâhil olmasına oy kullanırken kendi seçtikleri bir kişinin desteğini yönelik çalışmalar yapılmasına rağmen engel- almalarına izin vermek, lilerin karşılaştıkları pek çok ekonomik, sosyal ve kültürel engel, katılımlarını ciddi biçimde (b) Engellilerin ayrımcılığa uğramadan, diğer engellemektedir. Engelliler, yaşamın birçok ala- bireylerle eşit koşullar altında, kamu işlerinin ida- nından bazen direkt bazen ise dolaylı olarak resinde etkin ve tam katılımlarının sağlanacağı bir dışlanmaktadırlar. Bir haktan yararlanamaması ortamı yaratmak ve aşağıda belirtilenler de dahil diğer haklardan da faydalanmasını etkilemekte, olmak üzere, kamu işlerine katılımlarının cesaret- bir zincirin halkaları gibi birbirine eklemlen- lendirmek; mektedir.3 Çevresel ve fiziki mekânların engelli bireyin erişimine uygun olmaması, toplu taşıma (i) Ülkenin kamusal ve siyasi yaşamı ile ilgili si- araçlarının yetersizliği ve engellilerin kullanımı- vil toplum kuruluşları, dernekler ve siyasi partilerin na uygun olmaması engelli bireyin özgür ve tek etkinliklerine ve yönetimine katılım; başına hareket etme durumunu kıstılamaktadır. Buna bağlı olarak engelli birey evinden dışarı (ii) Engellileri uluslararası, ulusal, bölgesel ve çıkamamakta, eğitim alamamakta ve ekonomik yerel düzeylerde temsil eden engelli örgütlerinin ku- bağımsızlığını kazanacak işi bulamaktadır. Bu da rulması ve engellilerin içinde yer almalarının sağlan- engelli bireyin ekonomik anlamda da dezavantaj- ması” lı duruma düşürmektedir. Paraya dayalı siyaset anlayışı ekonomik anlamda güçsüz olan engelli Engellilerin siyasi partiler, yerel yönetimler, bireyin siyasi mekanizma içerisinde yer almasını sendikalar, özel/kamu gibi kurumlarda karar engellemektedir. Ülkenin yaklaşık % 12,29’unu4 verme mekanizmaları içerisinde etkin/yetkin oluşturan engelli bireylerin siyasal ve toplumsal görevlerde bulunmaları oldukça sınırlı ve yok denecek kadar azdır. Bunun sonucunda da karar verme ve alma süreçlerinin dışında kalmaktadır- lar. Karar verme süreçlerinde yer almak aynı za- manda karar üzerinde söz sahibi olmak demektir. Engelli bireylerin kendileri ile ilgili politikaların 74 hayatsağlık
yaşama özgür ve tam olarak katılamadıkları ve laştırmışlardır. Sokakların tekerlekli sandalyeye karar alma süreçlerinden dışlandıkları sistemle- uygun olup olmadığı o günler için STK’ların rin demokratik olduklarını söyleyemeyiz. Engel- gündeminde olmamıştır. Zaten birçok STK’nın lilerin ulusal ve uluslararası tüm düzeylerde karar da yerel yönetimler ile çeşitli işbirlikleri içerisin- alma süreçlerine tam ve eşit olarak dâhil olmaları de olmaları hak temelli bir engelli STK anlayışını gerekmektedir Demokratik bir sistem ancak en- engellemiştir. gellilerin ve diğer dezavantajlı gurupların siyasi karar alma sürecçlerine engelsiz katılabildikleri Son zamanlarda az da olsa hak temelli yak- zaman anlamlı ve güçlü olur. laşım ön plana çıkmakta ve tekerlekli sandalye dağıtan STK anlayışı kısmi de olsa yıkılmaktadır. Karar süreçlerine katılım ve engelli Bunda özellikle BM Engelli Hakları Sözleşmesi- STK’ları nin büyük bir itici gücü olmasının yanı sıra engel- li bireyin internet aracılığıyla dünyayı takip etme- Engellilerin siyasette ve karar alma mekaniz- si, eğitim alanında yapılan çalışmalar ile engelli malarında eksik temsil edilmesinin bir diğer ne- bireylerin özellikle yüksek öğretimde yer alması deni ise siyasal sistem ve partilerin örgütlenme ve buna bağlı olarak haklar konusunda bilgi sahi- şekilleridir. Engellilerin sorunlarını önceleyecek bi olmaları, ekonomik bağımsızlık gibi etkenler ve çözüm için çalışmalar yapacak siyasi partilerin engelli bireyin mücadelesini hak temelli bir alana engelli kollarının olmaması büyük bir eksikliktir. doğru yöneltmektedir. Siyasi partilerin oluşturacağı ‘engelli kolları’ karar alma süreçlerine engelli bireyin katılımını güç- Bu yönelim şimdilik engellilerin karar alma lendirecektir. Partilerin ‘ana kademe’ karar organ- süreçlerine katılımı için yeterli değildir. Engelli ları olmak üzere Milletvekili, Belediye Başkanlığı STK’ları bu konuda daha ciddi ve etkin aktivite- ve Meclis Üyeliği seçimlerinde engelli bireylere ler gerçekleştirmek zorundadırlar. Engelli birey- yönelik pozitif ayrımcılık ilkesi uygulanarak belli lerin yaşadıkları sorunların çözümü, karar süreç- bir kota getirilmeli ve böylece engelli bireylerin lerine etkin katılımlarından geçmektedir. Karar karar alma süreçlerine katılmaları sağlanmalıdır. süreçlerine katılım, eşit yurttaş olmanın da en Engellilerin direkt olarak dâhil olacakları siyasi önemli ayaklarından biridir. mekanizmalar aracılığıyla engelli bireylerin yaşa- dıkları sorunların çözümü noktasında daha kalıcı Engelli STK’ları siyasi partilerde, parleman- ve etkin kararlar alınabilecektir. Bu çerçevede var toda, yerel yönetimlerde, sendikalarda, kamu ve olan siyaset anlayışı, adaylık süreçleri, siyasal ya- özelde üst düzey yönetici pozisyonunda daha şamın işleyişi ve örgütlenmesi, engellilerin siya- çok engelli bireyin görev ve yer bulması için si- sal partiler içinde güçlü şekilde yer alabilmeleri vil baskı gücünü kullanmalıdır. Engelli bireyler için seçim sisteminde ve partiler yasasında gerek- böylece karar alma süreçlerine katılarak kendi li düzenlemeler yapılmalıdır. geleceklerini belirleme noktasında söz sahibi ola- bileceklerdir. Engelli bireyin önündeki engelin kaldırılması ve engellilerin karar alma süreçlerine etkin katıla- Kaynakça bilmeleri için engelli hareketinin misyonu önem- 1. Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme. Resmi li bir etkendir. Son yılları saymaz isek ne yazı ki engelli STK’ları hak temelli bir sivil toplum an- Gazete, 14.07.2009, Sayı: 27288. layışı yerine, engelli bireye yardım ve korumaya 2. http://insanhaklarimerkezi.bilgi.edu.tr/pages/ dayalı bir yol izlemiştir. Bu anlayış engelli bireyin kamusal alana çıkmasının önündeki engellerin news_full.asp?id=96&c=1&r= (Erişim Tarihi: kaldırılmasına değil, yapılacak yardımlarla (te- 19.07.2013) kerlekli sandalye dağıtmak gibi) günlük hayatı 3. Kaya H. Engelliliğe Dayalı Ayrımcılıkla Müca- önceleyen aktivitelere önem vermiştir. Böylece delede İnsan Hakları Boyutu. Zaman Gazetesi, engelli bireyin özel alana hapsolmasını meşru- 12.12.2010. 4. DİE. Türkiye Özürlüler Araştırması 2002. http:// www.eyh.gov.tr/tr/8240/Turkiye-Ozurluler- Arastirmasi-2002 (Erişim Tarihi: 20.06.2013) hayatsağlık 75
Engellilerde Bireysel ve Grup Eğitimleri Ne Zaman, Ne Amaçla Alınmalıdır? Ahu Sağlam Bireysel ve grup eğitimleri özel eğitim dün- bu bir eğitim fırsatı olarak kullanılabilmektedir. yasının iki önemli eğitim formatıdır. Özel Dikkatin dağılması daha zor bir ortam oluşturur. eğitim öğrencileri kurumlar tarafından değerlen- Komutlar öğrencinin seviyesine göre ve doğru- dirildikten sonra kimi zaman sadece bireysel eği- dan verilmektedir. time, kimi zaman sadece grup eğitimine yönlen- dirilirler. Bazen de her iki formattan da faydalan- Grup Halinde Özel Eğitim: Bazen homojen maları için iki sistem içerisine de yerleştirilirler. (tanıları ve seviyeleri birbirine benzer) bazende hetorojen (tanı ve seviyeleri birinden farklı) bir Bu iki eğitimin bir birinden farklı olduğu ai- şekilde oluşturulan ve öğrencilerin sınırlı sayıda leler tarafından bilinmektedir. Lakin “Bireysel eğitmenlerle bir grup halinde yaptıkları eğitim- seans acaba grup eğitiminin daha rafine hali mi?” dir. Bu çalışma sisteminde tüm öğrenciler ortak sorusu akıllardan geçmektedir. Bu iki eğitimin bir program içerisinde çalışmaktadırlar. Özel eği- hangi amaçla hangi çocuklara verildiğini bilmek timin mantığı gereği, her öğrenci o konunun ken- çok önemlidir. Bu yüzden her iki eğitimi de ayrı disi için uygun olan seviyesindeki çalışmasına ayrı değerlendirmeliyiz. katılır (Örneğin kağıt kalem çalışması yapılırken, bir öğrencinin sınırlı alanı geçmesine müsaade Bireysel Özel Eğitim: Bireysel özel eğitimde edilmez iken diğerine düz çizgi çalışması yaptırı- öğrenci eğitimcisi ile başbaşadır. Eğitim sadece o lır). Komutlar genelde gruba yöneliktir. Gerekti- öğrencinin bireysel ihtiyaçları üzerine inşa edil- ği zaman özel komutlar verilir. miştir. Öğrenci akademik, dil, ince motor ve bi- lişsel beceriler açısından değerlendirilir ve kendi- Grup çalışmalarının temel hedefi sosyal di- si için özel olarak hazırlanmış bir program dâhi- namiklerden yararlanmak ve öğrencilere fırsat linde eğitimcisi ile daha izole bir ortamda çalışır. çokluğu yaratmaktır. Program gereği takip edilen Tüm tepkiler ve ilerlemeler birebir kayıt edilir. bir beceri listesi olmasının yanı sıra grup çalış- malarında temel hedef sadece bu beceri listesini Gerektiğinde o günkü koşullara göre progra- tamamlamak değildir. Öğrencilerin grup süreçle- mın değiştirilmesi esnekliği gösterilebilir. Örne- rine katılmaları, sosyal normları sezinlemeleri ve ğin öğrencinin gündeminde o sıralarda bir prob- uymaları, iletişimde insiyatif almaları, problem lem ya da üzerinde çok durduğu bir konu varsa 76 hayatsağlık
davranışlarında bir azalma göstermeleri başlıca taşınmıştır. Yukarıda sayılan grup eğitimleri- hedeflerdendir. nin avantajlarından şimdiye kadar okul öncesi çocuklarımız yararlanamıyorlardı. Bu alandaki Her iki yaklaşımın kendine has ve dolduru- eksiği gidermek ve çocuklarımıza daha faydalı lamaz özellikleri mevcuttur. Bireysel eğitimin olabilmek adına hazırlanan küçük grubumuz ilk kişiye özel doğrudan ve yoğun bir şekilde veril- meyvelerini vermeye başlamıştır. me avantajı vardır. Fakat bu avantajın yanı sıra öğrencinin ihtiyaç duyduğu, öğrendiklerini grup Bir yandan bireysel seanslarda kendilerine içerinde sergileme fırsatını bireysel seanslar yete- özgü programlarını takip eden küçüklerimiz grup rince verememektedir. Ayrıca toplum içerisinde çalışmasında grup eğitimlerine de devam etmek- yapılan problem davranışlar bireysel seanslarda tedirler. Bu okul öncesi grubunun ilk modülünde bazen ortaya çıkmadığı gibi olumlu yöne doğru amaçlarımızın bazıları şunlardır: Hatırlatılmadan şekillendirilmeleri de daha zordur. Zira bireysel sıra takibini yapma, belirlenen oyunda en az beş seansta sosyal becerilerin ele alınması daha çok dakika süre içerisinde kalma, ‘Sıra kimde’ diye teorik boyutta mümkündür. sorulduğunda kendini gösterme, sorulduğunda tercihlerini uygun bir şekilde belli etme vb. dir. Grup eğitimleri yukarıda sayılan tüm bu alan- Anlaşılacağı üzere bu kapsayıcı eğitim felsefesi ile larda avantaj sağlamaktadır. Bireyler kendilerine çocuklarımızın değerlendirilmeleri ve eğitimleri benzer bireylerle (ergen ya da çocuk) özdeşim 360 derece yapılmaktadır. kurmaları daha kolay olmaktadır. Ayrıca (bel- kilde en önemli avantajı) problem davranışın Bu çalışmaların daha geniş bir tabana yayıla- ortaya çıktığı anda bu davranışa profesyonel bir bilmesi adına ZİBEÇ olarak tüm okullarımıza bu müdahelenin yapılması mümkündür. Tabii ki konu ile ilgili duyurular yapılmış, bilgilendirme- bu anında müdahele en etkin ve kalıcı öğrenme lerde de bulunulmuştur. Bu sayede küçük grubu- yöntemidir. Grup eğitimleri her türlü grup dina- muza yeni katılımlar sağlanmıştır. miğinden faydalanmaktadır; benzer yaşıtlarla bir arada olma, şakalaşma, aidiyet hissi, örnek alma Her yeni yıl ile birlikte çalışmalarımızı daha ve rekabet gibi. Diğer yandan bireysel eğitim- iyi bir seviyeye getirmek en büyük arzumuzdur. lerde olduğu gibi terzi misali kişiye özgü birebir program hazırlanması tam olarak mümkün ola- mamaktadır. Daha ziyade asgari müştereklerde bir program hazırlanmaktadır. Dikkat dağıtıcı unsurlar grup çalışmalarında daha fazladır. Bu yüzden verilen komutlar bazen kişinin düzeyine bire bir uymayabilmektedir. Kurumlara başvuran bireyler bir programa yerleştirildiklerinde tüm bu parametreler üzerin- den değerlendirilmektedirler. Bu değerlendirme- nin sonucunda ortaya çıkan ihtiyaçlara göre bir dağılım yapılmaktadır. Yukarıda da anlatıldığı gibi her tür eğitimin kendine özgü özellikleri var- dır, bunlardan doğru zamanda ve doğru miktarda faydalanmak çok önemlidir. ZİBEÇ Yedikule Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi Vak- fı Zihinsel ve Bedensel Engelli Çocuklara Yar- dım Kolu (ZİBEÇ) bünyesinde 2012 yılından itibaren grup çalışmaları daha ileri bir boyuta hayatsağlık 77
söyleşi Lokman Ayva ile ‘Türkiye’de Engellilik Üzerine’ Lokman Ayva Söyleşi: M. İnanç Özekmekçi 1966 yılında Konya’da dünyaya gelen Lok- Şuradan başlamak uygun olacak sanırım, sizin Doğan man Ayva, 1993 yılında Boğaziçi Üniver- Cüceloğlu’nun programında anlattığınız ilginç bir sitesi İşletme Fakültesi’nden mezun oldu. hikâyeniz var. Bu hikâyenizden hareketle siyasetçi kim- Aynı üniversitede işletme yüksek lisansını liğiniz ve engelli birey kimliğiniz arasında neredesiniz? tamamladı. 1994-1995 yıllarında İstan- bul Büyükşehir Belediyesi bünyesindeki Ben çok şanslı bir insanım. Bir şeylerin varlığını ve yok- Özürlüler Koordinasyon Merkezi’nin ku- luğunu, hatta ikisini aynı anda yaşadım. Bu ne demek? Şöyle rucu başkanlığı ve 2001 yılında da İstanbul bir örnek vereyim; 1985 yılında Avrupa Konseyi’nde genç- Büyükşehir Belediyesi Özürlüler Merkezi lik toplantılarına gittiğim zaman, yani bundan 28 yıl önce, Yöneticiliği görevlerinde bulundu. Engellile- param yoktu. Babamın bana verebildiği para bugünün para- re yönelik kurulan çok sayıda sivil toplum sıyla yaklaşık 20 lira idi. Hiçbir anlamı olmayan bir para bel- kuruluşunun yönetiminde yer alan ve 2002 ki. Sonra 50-100 dolar Milli Eğitim, 50-100 dolar Çalışma genel seçimlerinden sonra iki dönem İstan- Bakanlığı yol harçlığı verdi. Ben de o parayla dönüşte teyp bul milletvekilliği görevini yürüten Lokman aldım. Çünkü körler teyp vasıtasıyla kaset okutabiliyorlar. Ayva, halen Türkiye Beyazay Derneği Ge- Avrupa Konseyi’nde o zamanki Fransa başbakanıyla, yanlış nel Başkanlığı görevini sürdürmektedir. hatırlamıyorsam Pierre Mauroy’du, oturup beraber yemek yedik aynı masada. Dönüşte, teyp almak için para biriktirdi- 78 hayatsağlık ğimden yemek param kalmadı. İki gün de aç gezdim. Hem o kadar yüksek düzeyde yaşayacaksın hem o kadar dipte yaşa- yacaksın. Bu müthiş bir şanstı. Çünkü şunu söylemek istiyo- rum, bir şeyin varlığını ve yokluğunu aynı anda yaşadığınız zaman anlamının ne olduğunu kavrayabiliyorsunuz. Yani, paranın hiçbir anlamı olmadığını, parasız da pek çok şeyin yapılabileceğini veya parasızlığın da çözümsüzlük olmadığı-
söyleşisöyleşi nı anlıyorsunuz. Demek ki bunların ötesinde bir şeyler var. için okutamıyorlardı. Çünkü komşular diyorlardı ki; sakat Bunların ötesindeki şeyleri anlamak neyi getirdi bana? Ben bir çocukları var ve başlarından attılar. Bu şekilde yaftayı makamdır, paradır, güzelliktir, zekadır... bunların hiçbirini yapıştırıyorlar. Çünkü çocuğunu yatılı okula vereceksin önemsemiyorum. Önemsemeyince değerler kalıyor geri- ve bu duruma da ‘çocuğunu başından atmak’ diyor adam. ye. Sizin değerleriniz neyse o değerler kalıyor. O anlamda Konya’nın Ilgın ilçesinde oturuyoruz ama köy şartları. Bi- ben, değerleri olan bir insan olarak kendimi tarif edebilirim. zim aileden hiç kimse okumamış, ortaokula bile gitmemiş- Siyasetçilik de bu değerlerimin hayata geçmesinde bir işe ti o zamana kadar. Okuma gibi bir kültürümüz yoktu yani. yarar. Babamlar da o kadar düşkün ki çocuklarına; ablama, ağabe- yime ve bana. Bütün hayatlarını bizim için feda ettiler di- Aslında ben de herkes gibi köreltilmiş bir çocuktum. yebilirim. Böyle bir insan tutup da sakat çocuğunu bıraktı Kompleksler içerisinde, üst makamda birisini görünce ko- geldi, başlarından attı lafını duymak istemez. Biz ölene ka- nuşamayan, kekeleyen, rahat olmayan, kendini toplumun dar bakarız diye düşünüyorlardı. Bu bahsettiğim resmi yazı en alt tabakasında görüp, yukarı çıkmak gibi bir hevesi gelince mecburen beni okula götürdüler. Öylelikle okula beklentisi olamayan insanlar gurubundaydım. Sonra, rad- başladım. Okulda baktım, mücadele edince olmaya başla- yoya bir mektup yazdım. TRT Ankara Radyosu’na.. O za- dı bir şeyler. Sonra sorguluyorsunuz. Çocukluk, gençlik... man Mehpare Çelik de sunucuydu. Orada Mehpare Hanım Gençler çok sorgular biliyorsunuz, kalıplara alışmamıştır. program kuralının dışına çıkarak benim mektubumu oku- Bir örnek anlatayım. Etüdümüz akşam 8.30’da bitiyor, 9’da yup, cevapladı. Bir de adres verdiler, mektup yazdım o ad- yatakta olmamız lazım. Ortaokulda, körler okulundayım. rese. Sonra bana resmi yazı geldi. Babamlar da o resmi yazı Bir duyduk ki Aydınlıkevler’de ilkokul varmış, onlar 10’da gelince dediler ki; başımıza bir iş gelebilir, çocuğu götürüp yatarmış. ‘Bizim neyimiz eksik, biz daha büyüğüz onlardan’ okutalım. dedik. Biz 9’da yatıyoruz. Sonra dedik ki, meşru bir gerek- çe de bulduk yani -bu işte meşruiyet önemli- “Biz haberleri Normal şartlarda okutmaya niyetleri yoktu yani? Yok. Babamlar istese bile konu komşudan korktukları hayatsağlık 79
söyleşi dinlemek istiyoruz, dünyada neler olup bittiğini öğrenmek yok. Taleplerimizle ilgili hiçbir şey yok yani. istiyoruz, ottan insanlar olmak istemiyoruz.” Bu mücadele Bu görünmezlik bir yok sayma mı? Yoksa varlar ama de şöyle başladı. Ben de okul başkanlığına seçildim o ara. Nasıl yapalım? Baktık eski hocalar kalıplaşmış, karşı çıkı- biraz daha beklesinler onlar gibi bir şey mi? yorlar. Genç ve yeni hocalar vardı, onlar bu kalıplara henüz Mesele şu, bir problemin çözümü çok ağırsa insanlar onu alışmamışlar, onlardan başladık ikna etmeye. Onlar kabul ettiler. Sizin de hakkınız falan... Arkasından dedik ki, herkes görmezden gelir. Gerçekten çok ağır bir mesele. Engellilerle kendi sınıf öğretmenine baskı yapacak. Bütün sınıf başkan- ilgili meselenin üstünü kaldırmaya insanlar cesaret edemez. larıyla konuştuk. Onlar baskı yapacak. Sonra öğretmenler O kadar karmaşıktır ki. Birkaç başlık söyleyeyim. Mesela kurulundan karar bizim istediğimiz gibi çıktı. Çoğunluğu körlerin istihdam sorunu.. Bu anlaşılabilir bir konu. Fakat elde ettik biz. O gün okulda bayram edildi. Sonra ikinci köyde yaşayan kör kadınların işsizlik sorunu nasıl çözülebi- dönem bu işler Lokman’ın başının altından çıkıyor diyerek lecek. Hadi onu geçtik, hem kör hem otistik olan veya hem beni görevden aldılar, ilk darbeyi yedim. kör hem sağır olan insanların istihdam sorunu nasıl halle- dilecek? Bunu nasıl çözeceğiz, bununla ilgili ne yapacağız? Verdiğiniz örnek hem mücadele etmenin önemini Zorluğu, meselenin alışılmamış olmasından kaynaklanıyor. ortaya koyuyor, hem de bu mücadelenin tabandan ge- Bunların da mutlaka çözümleri var. Her şeyin bir çaresi var- len bir taleple şekillendiğinde başarıya ulaşma şansının dır elbet. İnsanlar bir zamanlar uçamıyordu. 200 yıl önce daha fazla olduğunu gösteriyor. Şuna bağlamak istiyo- demir parçalarıyla insanlar uçacak deseniz gülerlerdi ama rum bir siyaset bilimci olarak; bizde Türkiye’de engel- şimdi insanlar uçaksız bir hayatı düşünemiyor. Onun gibi lilerle ilgili politikaların yapımında karar alıcılar yahut bu da alışılmamış bir mesele olduğu için insanlara zor ge- bu talebi ileticiler tabandan tavana doğru mudur yoksa liyor ve kimse, hele hele siyasetçiler bu işe girmeye cesaret yukarıdan aşağıya doğru mudur? Ya da şöyle diyelim, edemezler. Kolay bir iş değil. Bu bir tarz-ı siyaset meselesi. engellilerle ilgili politikayı kim üretir? Talepleri kim O yüzden çözümsüz değil ama karar alma süreçlerinin na- toplar, kim talep üretir? sıl ilerlediğine bakarsak şunları söyleyebiliriz: Mevcut hü- kümetler döneminde insanlar “bu konuda ne yapalım, siz Aslında sosyal olayları tek bir kalemde tasnif etmek çok ne diyorsunuz” diye kulak verdiler tabanın sesine. Oradan zor, hatta imkânsız diyebilirim. Mesela, engellilerle ilgili gelen taleplerle çözüldü. Mesela bakım parası kavramı.. Bu, politika zaten üretilmez, böyle bir gündem yoktur. Siz hiç kolay kolay aklına gelmez tepedekilerin. O kadar çok değiş- mesela, X madeninin nasıl üretildiğine ya da çıkarıldığına ti ki. Ayrımcılığın suç ilan edilmesi meselesi, bu tabandan dair bir tartışma konusu duydunuz mu? Çünkü insanların gelen bir şey. İstihdamla ilgili o kadar çok şey var ki. Bütün gündeminde olmayan bir şey için politika üretmezler. Böyle bunlar tabandan gelerek yapıldı. Tabanın dinlenmediği za- bir gündemleri yok. Yakın tarihte doktora yapıyorum, özür- manlarda ters tepti olaylar. Mesela Çalışma Bakanlığı dö- lüler konusunda. Sultan Abdülhamit’ten sonra da olmamış neminde Ömer Dinçer Bey’in bir önerisi vardı. Ters tepti Türkiye’de gündem. Menderes bir şeyler yapmış. Sonra mesela, kabul edilmedi. Çünkü tabanla oturulup konularak Demirel’in gündemine biraz gelmiş. Özal bir şeyler yapmak alınan bir karar değildi. Tepede karar alındı. Ama demok- istemiş. En son Erbakan Hoca bir girişim yaptı. Ama Tayyip rasinin böyle güzel bir nimetiyle karşılaştık. Olay çözüldü. Bey dönemine kadar böyle bir gündem oluşmamış Sultan Abdülhamit’ten bu yana. Dolayısıyla sosyal politika oluş- Şu var; engelli, özürlü, sakat. Sizce toplumsal anlam- turmak, bunu nasıl yapalım, tabandan mı gelsin, tepeden mi da ortak bir akla veya kavrama ulaşamamanızın nedeni karar verelim diye bir şey yok. Aslında zımni olarak şöyle bir nedir? şey diyebilirsiniz; politika belirlenmiş, sessizlik politikası. Tepeden karar alınmış diyebilirsiniz. Yaşayan insanın gün- Kadın diyen var, hanım diyen var, kız diyen var. Anla- deminde olmaması diye bir şey olmaz. Mesela bizim gün- tabildim mi, aynı onun gibi. Karı diyen var avrat diyen var. demimizdeydi 80’lerde, 90’larda. Niye? Çünkü sıkıntısını Nasıl böyle laflar varsa özürlülerle de ilgili böyle laflar var. çekiyorduk biz. Ama karşı taraf duvar. Size bir cevap veren Böyle bir şeyin olması da zaten mantıklı değil. Ben meclis- ten çıkan o kanunu da doğru bulmuyorum. Hangi kanun? 80 hayatsağlık
söyleşisöyleşi Artık özürlü lafları, sakat lafları kaldırıldı, hepsi engelli rekir. Zaten o noktaya doğru gelindi. ‘Nothing for us wit- oldu ya. hout us’ gibi kavramlar, ‘biz olmadan bizim için hiçbir şey’ gibi kavramlar yaygınlaşıyor. Buna neden karşısınız? Bir kere halkın hangi kelimeyi kullanacağına siyasetçiler Bu aynı zamanda şunun da önüne geçiyor değil mi; karar veremez. Vermemeli. Ben size İnanç Bey de diyebili- sanki engelsiz insan “normal”, engeli olan insan “anor- rim İnanç ağabey de diyebilirim. Şöyle bir kanun çıkar mı, mal” ve üretilen politika da normal olanın anormal ola- bundan sonra adı İnanç olanlara İnanç amca diyeceksiniz. na bir lütfuymuş gibi oluyor. Böyle bir kanun çıkar mı? Böyle bir şey tuhaf geliyor bana. Siyaset hangi alanda böyle bir kanun çıkardı ki bu alanda Bu genel bir algılamadır zaten. Bir gün Edirne’deyim, çıkarıyor. Bu yanlış bir şey. Bunu talep eden de engelliler konferans veriyorum, beni başka bir partiden bir milletveki- değil. Engelsiz adamlar talep ettiler. Türkiye’nin en büyük limiz aradı. Aramız da çok iyi. “N’aber Lokman” dedi, “Ne- teşkilatlarının adı Türkiye Sakatlar Konfederasyonu, Orto- relerdesin?” “Ali Abi Edirne’deyim, konferans veriyorum” pedik Engelliler Federasyonu, Türkiye Sakatlar Birliği. Şim- dedim. “Ulan Lokman, bir de görseydin ne olurdu” dedi. di kraldan çok kralcı olmaya da gerek yok. Zaten bu isimleri “Valla abi, görseydim sizin durumunuza düşerdim” dedim. de taşıyorlar, kimse rahatsız değil. Kör bir milletvekili, gören bir milletvekili olursa ne olur, si- Engelsiz olanların engelliler adına daha çok konuş- zin gibi olur. Onun baktığı pencere farklı yani. O, “Bizden ması gibi bir durum mu söz konusu Türkiye’de? kötü durumdasın, kötü durumda olmana rağmen bizden Bu mantıksız bir şey olur. Bunun konuşulması bile man- iyi şeyler yapıyorsun” mesajı vermeye çalışıyor. Ben de şu tıksız olur. Bizim yumurta hakkında konuşmamız için illa bağlamdan girmeye çalışıyorum; insanların bedensel özel- tavuk mu olmamız lazım. Yumurtanın iyisini kötüsünü anla- likleri filan değil yaptığı işler önemli. Bedensel farklılıkla iş rız. Bunun için tavuk olmaya gerek yok. Burada ters bir ilişki yapılacaksa... Orijinal bir şey değil ki gören milletvekilliği. olabilir. Engelliler, engelsizlerin kendi haklarında fikir beyan Orijinal olan kör milletvekilliği, sizden 549 tane var dedim. etmesinden çok memnun olurlar. Fikir derken, “engellilere istihdamda şöyle bir şey yapılsın” demenizden ziyade bu Şöyle bir durum var, ben meclisteyken bir kanun tasarısı konularda fikir yürütmek, çalışma yapmak, engellilerle ilgi- geldi. Türkiye İş Kurumu’nun kurulması hakkında kanun li şu tür hizmetlerin olup olmamasında tartışmak gibi... bu tasarısı. Onun kuruluş kanununu konuşuyoruz. Kanunun konularda engelliler daha çok mutlu oluyorlar. Çünkü bir bir bölümü de kuruluşun görevleridir. Mesela denmiş ki; kompleksleri var: Engelsizler üstün insanlardır ya, toplum- Türkiye’nin iş ihtiyacını belirlemek, iş arayanlara iş bulmak, sal dünyanın algılaması olarak. Şimdi üstün insanlar üstün işçi arayanlara işçi bulmak vs. Özürlülerle ilgili maddelere olmayan insanlarla ilgili bir şeyler yapıyorlar diye düşünün. gelince şöyle yazılmış: Özürlülerin iş bulmasına yardım- Bu daha çok makbule geçen bir şeydir. Ama bir yandan da yanlış bir şey değil mi? Mesela körler okulunda kör birinin olması sıkıntı doğu- rur ama körler okulu müdürünün gören biri olması sorun doğurmaz hatta mutlu olur insanlar. Bence bu yanlış bir şey. İngilizce tabir etmek gerekirse -Türkçesini bilemiyo- rum- dünyada bu konuyu bu bağlamda ikiye ayırmışlar: “for the disabled” var, “of the disabled” var. For the disab- led, engelliler yararına çalışanlar, engellilere faydalı olmak isteyenler. İster engelli ister engelsiz fark etmiyor. Fakat ‘of the disabled’larda şöyle bir şey de oluyor, mesela dernekler, tamamı engelli oluyor. Kendi adımıza kendimiz konuşuruz, sendika gibi yani. Engellilerin kendi adına konuşmaları ge- hayatsağlık 81
söyleşi cı olmak, özürlülerin mesleki eğitim görmesine yardımcı pantolon dağıtsa kadınlara ne verecek veya etek dağıtsa er- olmak vs. “Sayın Genel Müdür”, dedim, kulakları çınlasın keklere ne verecek? Mutlaka bedensel farklılıklar, hizmetin Necdet Bey’di, “diğerlerinde ‘yapmak, etmek’’ demişsiniz, farklı olması için bir gerekçedir. Bu eşitsizlik değildir diye özürlülere gelince ‘yardımcı olmak’ demişsiniz. Sizin perso- anayasada bir hüküm oluştu. Bu da sistemin önünü felsefi nel bunu mesai saati dışında mı yapacak? Bir lütuf olarak yönden açtı. Zaten uygulanıyordu ama yüksek düzeyde bir mı yapacak yoksa parası karşılığında mı verecek özürlülere hak kavramının tanımlanması anlamına geldi. verdiği bu hizmeti?” İş konusundan bahsetmişken, engellileri toplumun Devlet hizmetinden mi bahsediyorsunuz? dışına çekip orada kurulacak olan atölyelerde asgari üc- Tabii devlet hizmeti. Kurum yapacak ya. Mesela ben o retle çalışmalarını öngören bir torba yasa kapsamında kurumda çalışıyorumdur, akşam altıdan sonra özürlülerin verdiğiniz bir mücadele vardı. Bu mücadele neydi? Bu iş bulmasına yardımcı oluyorumdur. Hayır, dedi, onun için yasaya neden karşı çıktınız? Orada Ömer Beyle yaşadı- de para alacaklar. Peki niye ‘yardımcı olmak’ diye yazdınız? ğınız tartışmanın nedeni neydi esas olarak? Orada lütuf mantığı var. Görev olarak değil o. Bana yapar- sa lütuftur ama sana yaparsa görevini yapmıştır. Mantık bu. Ömer Beyle samimi olarak söylüyorum kişisel hiçbir so- Şimdi özürsüz insanlar, özürlülerin hakkı olduğu düşüncesi- runumuz yok. Hatta o beni sever, ben de onu severim. Onun ne alışık değiller. Henüz onu kabullenemediler. Mesela biri- özelliği şu; bildiği doğruyu yapar, biz de bildiğimiz doğruyu si beni işe alsa acayip lütfetmiş olur. Hâlbuki özürsüz birisini yaparız. Şimdi meselenin özü şu; kanunda diyor ki -çok ma- işe alsa kendisi için almıştır onu. Devlet okul açar özürlülere sum görünüyor-; herhangi bir işyeri, çalıştırmak zorunda yardımcı olur, lütfeder. Kabartma kitap basar, lütfeder. Ama olduğu özürlüyü bir başka şirkete veya bir başka yere verip özürsüzlere kitap basılması lütuf değildir. Kitap vermezsen orada çalıştırabilsin. Diyelim ki X banka 100 tane özürlü nereden okuyacak, der. çalıştırmak zorunda. Sizin şirketiniz var. Mesela paketleme Bunu bir lütuf olmaktan çıkarmanın yolu nedir şirketi olsun. Dedi ki al bu 100 kişiyi orada çalıştır, bunların peki? maaşını ben vereceğim diyor. İyi görüntüsü nedir bunun; Haklara saygı gösterilmesi. Başladı yavaş yavaş. Son ana- banka kendi çalıştırmak istemiyor, çalıştıramıyor, o yüzden yasa değişikliği bunu aslında getirdi. Orada şöyle bir hüküm 100 kişiyi oraya versin, hiç olmazsa çalıştırmış, desteklemiş var; özürlülerin, özürlerinden kaynaklanan gerekçelerle olur, orada da onlar çalışmış olur. Masumane görüntüsü bu. verilen hizmetler eşitliğe aykırı değildir. Pozitif ayrımcılık Fakat banka niye alsın ki 100 kişiyi, niye başkasının çalıştır- kelimesini çıkarttık biz. Çünkü hakaret eden bir durumdur dığı elemanın faturasını ödesin ki? Bizim açımızdan da Ban- pozitif ayrımcılık kavramı. Biz dedik ki bana kabartma kitap ka niye bizi işe almak istemiyor? Biz niye bankada çalışma- veriliyor, size normal kitap veriliyor. Kabartma kitap 10 lira- yalım? Bankaya böyle bir yetki verilmesi halinde banka ne ya mâl oluyor, normal kitap 2 liraya mâl oluyor diyelim. O yapacak; eğitimli eğitimsiz ayırmadan, sadece özürlü olması zaman sen niye bu adama 8 liralık fazla ödeme yapıyorsun? kriterine bakarak herkesi o şekilde istihdam edecek. Dola- Eşitliğe aykırı zaten bu. Lütuf mantığıyla bakarsan, şöyle yısıyla bizim eğitimli olmamızın hiçbir anlamı kalmayacak. derler; hayrımız olsun. O da sevinsin, o da bir can vs. ama Bu herkesin uygulayacağı bir kanun. A, B, C şirketleri uygu- adalet mantığıyla baktığın zaman diyorsun ki, onun okuya- layacak değil. Türkiye’de artık özürlü eğitiminin önü kapa- bileceği kitap o, senin okuyabileceğin kitap bu. Onun kita- tılmış oluyor. Çünkü istersen master ya da doktora yap, yine bının maliyetinin fazla çıkmasının nedeni az sayıda basıl- asgari ücretle çalışacaksın, niye asgari ücretten fazla versin ması. Normal kitabın baskısının maliyeti çok daha fazladır. ki banka. Bir diğer husus da şu; banka senin üretemez insan Çünkü fotoğrafı vardır, resim vardır, renk vardır... Kabartma olduğuna inanıyor da öbür çalıştıracağı varsayılan paketle- kitapta öyle bir şey yok. Kabartırsın, gider. Hepsi aynı renk. me limited neden çalıştırsın ki? Orada sonuç şu olur. Banka Sadece kağıt ve kabartma maliyeti var. O yüzden sürümü- verir parayı, o da çalıştırıyormuş gibi yapar, evinde oturur nün az olmasından kaynaklanan bir durum. Okuması için herkes, asgari ücretli maaşla evlerine gider. Ya da işyerinde bu gerekiyorsa bunu verirsiniz. Mesela devlet vatandaşa denetim yaparız derseniz de orada oturur dururlar sabahtan akşama kadar. Çünkü maaş veriyor başkası, üretim diye bir 82 hayatsağlık
söyleşisöyleşi mecburiyet yok. Dolayısıyla böyle bir getto oluşturursunuz. Genel Müdürlük çok güzel bir çalışma yaptı. Zihinsel Özürlüler dükkânı gibi, özürlüler deposu gibi bir depo oluş- engelli de memur olabilme hakkına sahip şu anda; sağır-dil- turursunuz, oraya insanları doldurursunuz. siz de kör de bedensel engelli de. Nasıl yaptılar bunu? Me- sela zihinsel engellinin girdiği sınavda o, kendi arasındaki Aralarındaki eğitim farkına da bakmazsınız. insanlarla yarışıyor. Fakat puanı ortak. Diyelim ki 20 soruda Zaten eğitime gitmez. Niye gitsin ki. Dolayısıyla devlet 18’ini cevaplıyor kendi özürlü grubunda, öbürü 20 soruda eğitim maliyetlerini de yapmamış olur. Çünkü talep oluş- 14’ünü cevaplıyor. Körlerin 20 soruda 18 cevap verenle ya- maz. Bu işi böylelikle yok edersiniz. Özürlülük kitlesini rışmış oluyorlar. Aynı sorular sorulmuyor. Dolayısıyla çok böylelikle dar alana hapsetmiş olursunuz. Burada bankanın adaletli bir durum var burada. Mesela zihinsel engellilerin kârı ne olur? Banka, çalıştırmadığı özürlü başına 2 bin lira de 90 alma şansı var körlerin de 90 alma şansı var. Zihinsel ceza verecektir ama bu formülle 1100 liraya kurtulur. Asgari engelliler genellikle yardımcı hizmetlerde çok başarılı olu- ücret + sigorta vs 1100-1200. 1300’e çıkmış da olabilir. 700 yorlar. Bu kategorizasyon şöyle, beş ana gurup var: körler, lira cepte. Öbür adam beni çalışıyormuş gibi yaparak zaten ortopedikler, sağırlar, zihinsel engelliler ve süreğen hastalar para kazanıyor. Herkes razı, bir tek engelliler mahvolmuş dediğimiz kronik hastalar. Astım, tansiyon, şeker, kalp has- durumda. O yüzden biz buna karşı çıktık, biz böyle özürlü talığı olanlar süreğen hastalar gurubuna girerler. Ve ağırlık depoları oluşturmak istemiyoruz diye. da onlardadır. Şizofren mesela. % 12,29’un % 9’u onlarda. Sonuç ne oldu peki? Bütün sivil toplum kuruluşları karşı çıkınca Ömer Hoca Şizofreni de engellilik hali sayılıyor mu? teklifi geri aldı. Tabii. Şizofreni var, paranoya var. Bunların dereceleri Buna göre toplumdaki engellilerin, yeterli istihdam var. Astım mesela ağır engel guruplarından birisidir. kaynaklarına erişimiyle eğitim imkânlarına erişimi ara- Engel deyince fiziksel engel düşünülüyor. sında bir bağ var? Onlara geleneksel engel gurubu diyoruz: Kör, sağır, zi- Var. Özellikle de şu sistemde eğitim görmek inanılmaz hinsel ve bedensel özürlüler. Diğer gurup algılama itibariyle teşvik ediliyor. Eğitimin önü açıldı şuan, sınırsız eğitim engelli olarak algılanmıyor ama % 12,29 da onlardan var. alabiliyor özürlüler. Nasıl açıldı? Rehabilitasyon merkezle- Gündemde olan ‘Girişimcilik Engel Tanımaz’ proje- ri var, üniversitelerde burslar var, yurtlarda önceliklisiniz. si var. Bu projeyi nasıl buluyorsunuz? Bir sürü imkân var. En önemli dinamiklerden birisi; özürlü Benim hayal projelerimden birisi o. 1989’da ilk çalışma- memur seçme sınavı diye bir sınav getirildi. Buna girebil- yı yapmıştım. Daha yeni yeni Türkiye’de bunlar gündeme meniz için lise mezunu olmanız lazım. Lisenin altındakiler gelmeye başladı. İnsanlar özürlüleri şöyle algılıyorlar ya; bi- de kurayla başvurabiliyor ama 10 000 kişi alınacaksa 500’ü lise altı eğitimli memur olabiliyor. 9 500’ü lise ve yukarısı. Liselilerin 85 puanla atanması çok kolay değil ama üniver- sitelinin aldığı 65-70 puanla atanabiliyorsunuz. Çünkü üni- versite mezunu sayısı az. O yüzden herkes eğitime doğru yönlendiriliyor. Ayrıca öğretmen olanlar da mesleklerinde atanıyor. Avukat olanlar mesleklerinde atanabiliyor. O yüz- den eğitimli olmak bir avantaj haline dönüşmeye başladı engellilerde. Engelli tiplerinin tanımlanması konusunda bir çalış- ma var mı? Zira engelliliğin tek boyutta ele alınmasıyla oraya çıkan riskler var. Eğitime erişim olsun, üniversi- teye giriş sınavı vs. Siz de bahsettiniz; kör var, kör-otis- tik var, sağır ve kör olan var... Bunlara yönelik ayrı ayrı bir kategorizasyon yapmak mümkün mü? hayatsağlık 83
söyleşi rileri lütfetmeli. Bunun iş kurabileceği gibi bir ihtimal yok. engellinin de buna karşı bir talebi yoktur. Mesela, Boğazi- İşveren olabileceği, patron olabileceği... Bayağı güçlü işa- çi Üniversitesi’nden bir arkadaşımla öğrenci yurdunda bir damları var, yakinen tanıyorum. Bunu tabana yaymak lazım. konferans veriyoruz. Arkadaşım orada neden konferans Her insanın içinde bir girişimcilik ruhu var. Bunlar değişik verdiğimizi öğrencilere şöyle açıkladı; “Biz burada konfe- seviyelerde oluyor. Özürlüler arasında çok yüksek girişim- rans veriyoruz çünkü sizler yarın iş adamı olursunuz, işve- cilik ruhu olan insanlar var. Bunu nasıl tatmin ediyor? Te- ren olursunuz yanınızda bir özürlü çalışmak istediği zaman lefonla tatmin ediyor, bilgisayarla tatmin etmeye çalışıyor. ona iş verme konusunda daha bilinçli olursunuz” gibi şeyler Kendi özel hayatında küçük şeylerle tatmin etmeye çalışı- söyledi. Düşündüm, bari bu arkadaşın bunu dememesi la- yor. Ama bunun fırsatı verilirse, zemin oluşturulursa dük- zım. Şöyle demesi gerekebilirdi; illa özürsüzler işveren ola- kân da açabilir, şirket de kurabilir. Onun zemini hazırlanıyor cak özürlüler çalışan olacak yerine “iş adamı engelli arkada- şuan. İlk projelerde çok yüksek başarı beklememek lazım. şınız olur onunla doğru iletişim kurun” filan da diyebilirdi. Son durumu bilmiyorum ama başvuru aşamasında. Olursa Hep bir subordanite-emir alan olarak görüyor kendini. Bir süper olacak bir çalışma.. Başarma ihtiyacının yüksek oldu- kompleks var. Onun için mesela diyor ki adam “ Körleri, vali ğu insanlardan seçmek lazım. Tabii insanlar buna karar vere- yapmıyorlar” körler diyor ki, “Kör adamdan vali mi olur?” ne kadar büyük cesaret gerekiyor. Çok kolay bir karar değil Başta onun böyle bir talebi yok yani. Ben engelli olup hâ- dükkân açmak, risk almak. Kendine güven duyması lazım. kimlik sınavına giren arkadaşlarla konuşuyorum, hep bana Tecrübesi olması lazım, zaten tecrübe yok. O yüzden bu gelirler tecrübelerimizden yararlanmak için. Hukukçu arka- önemli bir proje. Engellilerin “subordanite” dediğimiz, yani daşlarımızın savunmaları şu “Vekilim benim sakatlığım belli emir alarak çalışma pozisyonundan işveren pozisyonuna değil ki.” O da aynı. Sakatlığı belli olsa o da olmayacak. Öğ- geçmesi için iyi bir deneme olur. İnşallah neticesi de iyi olur. renilmiş çaresizlik var yani. Arkadaş, dedim, sen sakatsın. Tekerlekli sandalyede olsan belli olsa sakatlığın hâkimliğin- Ancak bu projede verilecek hibenin sadece engel- de ne gibi bir eksiklik olur? Ne zararı var sana bunun? Me- lilere verileceği, ailelerinin vasilik yapmalarının kabul sela ben körüm. Hâkimlerin uyguladığı kanunu çıkarabili- edilmeyeceği gibi bir karar var. yorum da kanunun uygulanıp uygulanmayacağı konusunda niye karar vermeyeyim? Hâkimler bütün evrakları kendileri Öyle olması lazım zaten. Vasili girişimci olmaz ki. Şöy- mi inceliyor, hayır. Bilirkişiye havale ediyor. Evrak incele- le bir cümleye benzer; çocuk doğurabilenlerin anne olması mesi de mümkün de, ben onu da inceleyebilirim. Ben der- gerektiği gibi. Zaten öyle olur, zaten çocuk doğurabilenler nekte, 62 yurtiçinde, 4 yurtdışında şubesi olan, 66 şubeli bir anne olur. Mesela şöyle düşünün, bir vasi gerektiriyor. Vasi dernek burası, ben buranın maddi manevi, sosyal ilişkilerini ne demek, kendisi tercih yapamayan demek. Dolayısıyla vs yapabiliyorum da... Bunların her aşaması bir tercihtir, bir kendisi tercih yapamayan insan nasıl iş kurup girişimci ola- karardır. Karar veriyorsunuz. Şu anda her cümlem beni bağ- cak? O moddan çıkarsa vasilik de iptal edilir. Hatta başkala- lıyor. Bunun kararını verebiliyorum da iki tane adam soy- rına vasilik yapabilecek düzeyde olmalı ki bu işi yapabilsin. gunculuk yapmış onun mu kararını veremeyeceğim yani... Ülkemizdeki hak ihlallerine gelecek olursak.. Engel- Peki bu zihniyeti devam ettiren kamu politikaları lilerin uğradıkları hak ihlallerini diğer ülkelerle karşı- var mı? laştırdığımızda ne konumdayız? Çok.. Okullarda vardı, yeni yeni kalkıyor; şu okula sa- Şimdi bu iki şekilde söylenebilir. İşsizlik tarif edilirken, katlar giremez gibi, bir ara İmam Hatip’lere girmesi yasaktı iş arayanın iş bulamadığı duruma işsizlik derler. İş aramaya- mesela sakatların. Ondan sonra üniversitelerin belli bölüm- nın iş bulamadığı duruma işsizlik demezler. Bunun gibi hak lerine girmeleri yasaktı. ihlalleri Türkiye’de özürlüler açısından hak olarak biliniyor mu meselesi var. Kaç tane hak talep etti de ihlal edildi hakkı. Niye? Kör bir imam olamaz mı? O anlamda bakarsanız Türkiye güllük gülistanlık bir ülke. Olamaz diyor adam. Ortopedik özürlü birisi olamaz di- Ama genel normlar açısından bakarsanız bayağı bir hakları yor. Zaten bu da İmam Hatiplerin kendi mantığıyla çelişen ihlal ediliyordur Türkiye’de. Ama ilk söylediğim şey olma- bir şey. İmam Hatip’ten mezun olanların hepsi imam olacak, dığı için mahkemeye intikal etmez, kayıtlara girmez. Zaten 84 hayatsağlık
söyleşisöyleşi hatip olacak diye bir kural yok. Zaten çoğu da olmuyor. hangi kitabı okudun?” gibi sorular sorun diyorum. Çünkü Olsa bile dinen bir sakınca var mı? verdiğiniz mesaj şu: sen bunu yapabilirsin. Dolayısıyla sen Hanefi mezhebinde körlerin imamlığı tercih edilmez. bunu yapabilirsin mesajı verince o adam da yapabileceğine inanmaya başlıyor. Ama sen çalışabilir misin deyince, daha Temizliktir, kıble tayinidir filan. Ama olamaz diye kesin bir sorgulanma aşamasında oluyor. Ama sen nerede çalışıyor- kuralı da yoktur. Bu tür imkânları var İmam Hatiplerin ama sun deyince işsiz bile olsa ben sakatım o yüzden çalışamıyo- mesela yasak olması anlaşılır bir şey değildir. Ticaret Lise- rum diyemez o aşamada. leri yasaktır. ‘İletişim yaratır’ diye bir söz var ya, sizin bana davranışı- Hâlâ mı acaba? nız beni belirliyor aslında. Size karşı davranışımı da belirli- Kalktı. Sosyal Hizmetler Yüksek Okulu vardı, yasaktı. yor beni de belirliyor. Siz beni dışlarsanız ben dışlanacak in- Sizin döneminizde mi kalktı bunlar? san olarak algılıyorum. Özürlülerin binlerce yıldır bu nok- Evet, bunların hepsi bizim dönemimizde kalktı. Trajiko- taya gelmelerinin nedeni bu. Bunun bir sarışınlık, kumrallık mik bir şey anlatayım. İstanbul Teknik Üniversitesi’nin kon- gibi algılanamamasının nedeni bu. Şöyle düşünün, görme servatuarı vardı. Buraya bağlama çalmak üzere kör bir kız engelli bir kızımız söylüyor: “Biliyor musunuz babam ben- sınava giriyor, mülakat dahil hepsini geçiyor. Çocuğu kay- den şimdiye kadar bir bardak su bile istemedi. Ya annem- detmediler. Sınavı geçmiş. Yapamayacak olsa niye mülakat- den ister ya küçük kız kardeşimden ister.” Bu, babanın kızı- ta başarılı bulsunlar? Çocuk çok başarılı. Kızı kör diye okula na verdiği mesaj ne, seviyorum mesajı değil ki. Ne oluyor o almadılar ki bu memlekette Âşık Veysel gibi biri yetişmiş. çocuk, ileriki yaşlarda su getiremeyen insan oluyor. Hâlbuki Çoktur. Viyolonsel sanatçıları da vardır, İsmail Ak- su getirememesini biz sağlamış oluyoruz. Bu etkileşim bizi deniz de vardır, Kâni Karaca vardır... belirliyor. İnsanların birbirlerini etkileşimleri belirleyicidir. İlk de olabilirdi, mantık sakat. Âşık Veysel gibi birisinin O yüzden de iyi bir etkileşimle, bizler liderler de, büyük in- bağlamadır, deyişleri, sözleri falan böyle birisi varken bu sanlar da çıkarabiliriz rezil insanlar da çıkarabiliriz. ülke böyle bir şeyi yasaklayabiliyorsa sonunu sen düşün. Eğitimde vardı böyle bir izolasyon, istihdamda vardı, bun- ların hepsi kalkıyor. Artık toplumsal algılamada zihinsel bir dönüşüme gidiyoruz. Son soru olarak şunu merak ediyorum. Şöyle bir duyarlılık var ama bunu da hayırseverlik üzerinden mi okumamız lazım? Biraz çarpık bir duyarlılık mı? Şu mavi kapak toplama, aslında toplumun bir şeyler yap- mak istediğini gösteriyor. Ben bunu çok asil bir davranış olarak görüyorum ama bunu bizler, sivil toplum kuruluşları, kamu, bu konuda hiz- met üretmesi gereken kuruluşlar olarak yönetemiyoruz. Halkın çözüme katkıda bulunma duygusuna hizmet edemi- yoruz, bu duyguyu yönetemiyoruz. Bu bir beceriksizliktir. Vatandaş, mavi kapak diyorsun, onu yapıyor şu anda. İlla para istemene gerek yok. Başka bir şey de olabilir. Ben şu tür taleplerde de bulunuyorum vatandaşlarımızdan; eğitim gören bir özürlü görürseniz lütfen sırtını sıvazlayın, aferin deyin. Bu o kadar büyük bir iyiliktir ki. Veya bir engelliyle karşılaştığınızda “Çalışıyor musun?” diye sormayın, çalışma çağındaysa “Nerede çalışıyorsun?” diye sorun. “Okula gi- diyor musun?” diye sormayın, “Nerede okuyorsun, en son hayatsağlık 85
Search