Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore hayatsağlık dergisi Sayı 8

hayatsağlık dergisi Sayı 8

Published by Hayat Vakfı, 2019-09-23 08:46:14

Description: hayatsağlık dergisi Sayı 8 Aralık 2012

Search

Read the Text Version

20. http://tr.euronews.com/2012/09/20/gdo-lu-gi- 25. h t t p : / / w w w. g i d a h i j y e n i . c o m / s h o w a r t i c l e . dalar-uzerindeki-sok-arastirma-ab-yi-harekete-ge- cirdi/ (Erişim: 18.09.2012) aspx?ItemID=526&ItemClass=1. (Erişim: 21. http://evrensel.net/news.php?id=36649. (Eri- 19.09.2012) şim: 18.09.2012) 26. http://gdohp.blogspot.com/2011/01/1icaret- 22. http://www.gidahareketi.org/Gdo-nun-Bir-Soy- savasi-baslatilsin-abdden-abye.html. (Erişim: kirim-Araci-Oldugu-Ispatlandi-1547-haberi.aspx. 20.09.2012) (Erişim:18.09.2012) 27. http://www.euractiv.com.tr/gida-ve-saglik/inter- 23. h t t p : / / e a r t h o p e n s o u r c e.o r g / i n d e x . p h p / r e - view/gdo-sirketleri-avrupadan-cekilmeye-basla- ports/58. (Erişim:18.09.2012) di-023790. (Erişim: 20.09.2012) 24. http://www.euractiv.com.tr/yazici-sayfasi/inter- view/ab-bilim-basdanismani-glover-gdolu-urun- ler-riskli-deil-025788. (Erişim: 19.09.2012) hayatsağlık 51

Endüstriyel Tarımın En Yaygın Yalanı: Organik Tarım Dünyayı Besleyemez (mi?) Erdal Bayraktar Küresel kapitalizmin işleyişi, kapitalist ilişki- toplumsal ilişkileri kendisini tarımsal hayatın hi- ler bağlamında en tehlikeli sonuçları orta- yerarşik toplum ilişkilerine, cinsiyetler arasında- ya çıkartabilme gücüne sahiptir. Bu güç, sadece ki farkın net bir şekilde vurgulanmasına, üretim kâr uğruna en basit üretim ile elde edilebilecek artığının sürekli belli ellerde toplanacak şekilde gıdaların dahi, endüstriyel süreçler sonucu elde yeniden örgütlenmesine ve toplumu kontrol edilmesini, insan vücudunun kabul edemeyeceği araçlarının ‘gelenekler’ adıyla toplum içerisinde ürünlerin gıdalara işlenmesini, tüm ekosistemin kurumsallaşmasına zemin hazırlamıştır. İlk tarım dengesinin bozulmasını ve milyonlarca insanın toplumları sonrasında oluşan küçük devletler ve açlık çekmesini olanaklı kılmaktadır. Genelde su- sonrasındaki büyük imparatorluklar için de sü- nulan bahane ise her yerde aynıdır: Endüstriyel reç, bahsedilen ilişkilerin yaygınlaşması ve bu ar- tarım uygulanmazsa, dünya nüfusu aç kalır. tığa el koymak üzere yaşanan büyük savaşları da beraberinde getirmiştir. Tarımsal üretim, tarihin seyrini değiştirmiş ve bu üretimi gerçekleştirenlerin yeni bir top- Tarımsal üretimin en büyük riski her ne kadar lum düzenine erişmelerini sağlamıştır. Tarımsal insan emeğine bağlı olsa da doğa koşullarının ana üretimle beraber yerleşik hayata geçen ve yerle- belirleyici olmasıdır. Dolayısıyla tarih boyunca şik hayatın nimetlerinden faydalanan atalarımız, günün şartlarına ya da toprağın verimliliğine bağ- tarihin seyrini değiştirecek gücü ne tarımsal lı olarak milyonlarca insan açlık çekmiş ya da aç- üretimin onlara sağladığı huzur ne de yerlerinin lık dolayısı ile hayatını kaybetmiştir. Bahsettiği- yurtlarının belli olmasıyla elde etmişlerdir. Asıl miz dünya, açlık haberlerinin merkeze aylar son- itici güç, tarımsal üretim sonucu ortaya çıkan ar- ra gelebildiği, genelde ürünlere iktidar tarafından tığa el koyulması ve bu üretim artığı çerçevesinde el konulma sürecinin yaygın olduğu bir dünyadır. toplumsal hayatın yeniden inşa edilmesiyle sağ- Oysa “1500’ler ile beraber gelişen kapitalizmin lanmıştır. bayrağı altında, özellikle de 1900’ler hatta 2000’li yıllarda insanların ne doğa koşullarının zorlukları Tarımsal artığa el koyulması, belli bir idari ne de hükümetlerin tarımsal ürünlere el koyma- yapı ve siyasi toplum inşası sürecini de beraberin- ları amacıyla açlık çekmeleri beklenmemeli” diye de getirmiştir. En basit tanımıyla, göçebe hayatın 52 hayatsağlık

düşünülebilir; ama durum ne yazık ki kapitalizm lerin miktarı ile tüm dünyada açlığı yok edebile- öncesi dönemi bile aratacak boyutlardadır. cekken, neden halen daha kitlesel açlık söylemi sistemin çalışması için sopanın ucundaki havuç Tarım, kapitalizmin en temel kâr kaynakların- görevini görerek, şu an içerisinde bulunduğumuz dan biri olmuştur. Bu durum, 1500’lerin sonunda üretim kalıpları olmadığı takdirde açlığın tüm in- da, 2000’li yıllarda da devam etmiştir. Kitlelerin sanlık için ciddi bir tehdit olacağını dile getirir? en temel gereksinimlerini temin yoluyla kontro- lü bir yana, piyasadaki en büyük vurgun tarımsal Çalışmanın konusu, kaynaklar ve endüstriyel ürünlerin ihtiyaç fazlası üretimine rağmen fiyat tarımın üretim süreci ile kapitalist üretim süreç- politikasının, tarım tekellerinin işine yarayacak lerinin paralelliğini irdelemek olmadığı için daha ölçüde spekülasyonlara açık olarak sürekli esnek net ve daha açık bir soru üzerinden ilerlenecek- hareket etmesiydi. tir. Bu soru, sürekli tekrarlanan ‘açlık’ kavramı üzerinden şekilleniyor. Kapitalist üretim siste- Doğa koşullarının ve maliyetlerin etkisini en mi içerisinde işleyen endüstriyel tarımın sürekli aza indirecek, aynı zamanda daha az alanda daha olarak öne sürdüğü ‘yalan’ olan ve aslında teme- fazla ve sağlam – sağlıklı değil – ürün üretecek linde ‘açlık’ korkusunu yinelemekten başka bir koşullar herhangi bir çiftçinin ya da köylünün anlamı olmayan saldırının eleştirisini yaparak reçetesinde yazmamaktaydı. Kâr olgusunun bu “Organik tarım dünyayı besleyemez mi?” sorusu kadar ön plana geçtiği ve potansiyel olarak da te- üzerinden gidilecektir. Büyük sosyal sorumluluk kellere en büyük kârları sağlama imkânına sahip projeleri ve PR çalışmaları eşliğinde sunulan ‘aç- bir sektörün kapitalist dönüşümün diğer unsur- lıkla mücadele’ gösterilerinin ötesinde, kapitalist larından faydalanmaması elbette düşünülemezdi. sistemin açlığı kendi kusurlarının alternatifiymiş Bu fikir, gittikçe artan bir şekilde tarımsal üreti- gibi sunarak ehven-i şer de olsa endüstriyel tarımı min doğa koşullarından ve toprağın verimlili- pazarlaması, konunun boyutları ve kapitalistler ğinden arındırılarak endüstriyelleşen tarımı ön açısından anlamı söz konusu olduğunda daha da plana çıkartmıştı. Endüstriyel tarım, kitlelerin ihtiyaçları baz alınarak değil, tarımsal ürünün bir meta, sadece piyasada değişim değeri olan ve yegane amacı da bunu gerçekleştirmek olan bir meta üretim alanı olarak ortaya çıkartılıyordu. Endüstriyel tarım karşısında kitleler ihtiyaçların- dan arındırılarak, ama tüm politikalarda sınırsız ihtiyaçları doğrultusunda hareket ettikleri tekrar tekrar vurgulanarak tanımlanan müşteriler konu- muna gelmişlerdi. Tüm bu kitlesel deliliği aklı başında olan in- sanların soluklanarak anlamlandırmaya çalışması pek çok soruyu da beraberinde tekrar ve tekrar sordurur. Kapitalizm ile beraber tarımın geldiği durumdan hareketle, neden dünyanın bir yarım küresinin açlıktan kırıldığını, öbür yarım küre- sinde ise obezitenin büyük bir tehdit olduğunu, neden farklı coğrafyalardan insanların aynı tür- den beslenme kalıpları ile beslendiğini ve neden tüm doğallıktan uzak durumuna rağmen tarımsal ürünlerin endüstriyel tarım yolu ile elde edildiği sorulabilir. Sadece birkaç ülkede silaha harcanan paraların da dışında, sadece çöpe giden yemek- hayatsağlık 53

netlik kazanmaktadır. lenmektedir ki, bu da ortalama bir hesapla her Bu dünya bu kadar insana yetmez (mi?) 10-12 yılın sonunda dünya nüfusuna 1 milyar Söz konusu milyarlarca yıldır galakside yer insanın eklenmesi sonucunu ortaya çıkartmak- tadır. Üstelik gelişen teknolojiler, sağlık sistem- alan ve üzerinde milyonlarca yıldır canlıların ya- leri ve diğer imkânlar sayesinde insanın ortalama şadığı bir gezegen olunca zaman kavramı giderek yaşam süresi de artmış ve 1800’lerde 40-50 ara- daha da garip bir hale gelebiliyor. İnsan olarak sında olan yaşam süresi günümüzde 80’lere da- adlandırılabilecek olan canlıların 200 000 yıl yanmıştır. Dolayısı ile sayı artarken, artan sayının önce Afrika’da ortaya çıktıktan sonraki serüveni, yeryüzünde geçirdiği zaman da artmıştır.1 binlerce yıl birkaç basit ihtiyaç çerçevesinde mü- cadelelerle geçti: Barınma, ısınma ve en önemlisi 1500’lü yıllardan itibaren kapitalizmin sağla- de beslenme. Beslenme güdüsü ile beraber toplu- dığı güç ve yayılma baskısıyla tüm dünyaya, do- luk faaliyetlerine yönelen insanlar 10 bin yıl önce ğaya ve türlere karşı hükmetme davranışlarıyla tarımla beraber sosyal kurumlarını inşa etmiş ve hareket eden insan, kendi davranışları karşısında bu çerçevede yaşadıkları hayatı kurumlandırma- herhangi bir direnç noktasına da tahammül ede- ya, anlamlandırmaya başlamışlardır. Bu sadece meyen ve yok etmekten çekinmeyen bir canlı ha- bir mekân sabitlemek değil, onun da ötesinde line gelmiştir. Son elli yıl içerisinde bilinen balık daha önce de belirtildiği gibi bir ‘artık’ ortaya çı- türlerinin % 90’ını yok eden insan, kuş, memeli kartma sürecidir. Toplumun ve tarihin itici gücü ve bitki türlerini de yok ederek içerisinde yaşa- kurumsallaşma gücünü sağlamlaştırmıştır. dığı sistemin belirlilikleri doğrultusunda hareket etmeye odaklanmıştır. Dolayısı ile insan sadece Bundan 10 bin yıl öncesinde dünya üzerinde- kendi nüfusundaki artış ile değil, diğer türlere ki insan nüfusunun 4-6 milyon arasında olduğu yönelik, kendi içerisinde bulunduğu sistemin göz önünde bulundurulursa, şu an 6,5 milyarı baskılarını da uygulayarak gezegendeki en zararlı aşan nüfusu ile dünya üzerinde en çok yayılma canlı konumuna gelmiştir. imkânı bulmuş canlının insan olduğu söylene- bilir. 10 bin yıllık bu artışın en can alıcı noktası Bu durum ilerleyen dönemler için de bir insan nüfusunun 1960’lı yıllardaki 3 milyardan ipucu vermektedir. İnsanların bu davranışları 50 yıl içerisinde 6,5 milyarı aşan bir seviyeye gel- içgüdüsel olan ya da ‘insan doğası’ olarak orta- mesidir. ya atılan davranışların bir ürünü değildir. Tüm bu davranışlar, ilk artığın mülk edinilmesi ile Dünya nüfusuna her yıl 97 milyon insan ek- 54 hayatsağlık

beraber insanlığın şu an içerisinde bulunduğu Söz konusu olan durum insanın doğası ya da kapitalist sistemin insanları yönlendirmesinin davranışları değildir. Dolayısı ile dünyanın insa- bir ürünüdür. Öyle ki, artan nüfus ile canlı emek na yetip yetmemesi de söz konusu olamayacaktır. maliyetlerini düşürme, katlettiği doğa ile doğal Toplumsal ve kurumsal davranışları yönlendiren kaynakları tüketme ve girdiği piyasalar ile her pi- üretim süreçlerine ve onun özündeki kapitalist yasayı sisteme entegre etme süreci, kapitalizmin ilişkilere bakmak gerekmektedir. Kapitalizmin davranış kalıbıdır. Tasarlanmış ya da planlanmış sürekli tüketen ve krizlerden çıkmak için yapmak bir davranış değil, aksine bilinçsizce ama kendini zorunda olduğu yıkarak ilerleme baskısının bir sürekli yeniden üreterek tekrarlanan ve alternatif- sınırı vardır. Yeni pazarlar açamayan, yeni kay- leri felaket olarak gösteren bir yapı ile sürekliliği naklar bulamayan kapitalizm kendi krizi içeri- sağlanmaktadır. Yarattığı ortam ise felaketleri ve sinde çökmeye mecburdur. Hâl böyle olunca da çelişkileri bünyesinde barındırır. ortaya çıkan durumu insanların son bir iki yüzyıl içerisinde yaşadıkları kitlesel çılgınlık ile dünyayı İleriye yönelik bir projeksiyonda, mevcut yaşanmaz bir yer halline getirme çabaları olarak hızla artması durumunda 2030 yılında dünya görmek ve bu durumun duyarlı insanlar aracılı- nüfusunun 10 milyara yaklaşacağı ve bu nüfusun ğıyla çözülebileceğini ummak politik bir körlük- 8,4 milyarının düşük ve orta gelir grubundan, tür. Dünya, ancak kaynakların ‘eşit dağılmadığı’ 1,6 milyarının ise yüksek gelir grubundan ülke- ve sömürü ilişkilerinin hâkim olduğu bir yapıda, lerde ikamet edeceği öngörülmüştür.1 Sistemin insanlar için yetmez bir yer olabilir. en büyük çelişkisi gittikçe daha da belirgin bir şekilde kendisini ortaya çıkartacak ve büyük ço- Endüstriyel tarım dünyayı besleyebilir ğunluk, küçük bir azınlık için daha zor koşullarda (mi?) çalışmak ve yaşamak zorunda kalacaktır. Sürekli felaket senaryoları ve alternatiflerin olmadığı yö- Organik tarımın dünya üzerindeki insan nü- nünde telkinler ile hipnotize edilmeye çalışılan fusunu beslemek şöyle dursun, hatırı sayılır insa- bu kitleler karşısında uygulanacak olan en basit nı bile doyurmaktan uzak kalacağı sürekli olarak aldatmaca ise hayatta kalmalarının tek yolunun endüstriyel tarım ve onun destekçileri tarafından -her ne kadar böyle söylenmeyecek olsa da- ha- dillendirilir. Bu sadece organik tarıma yönelik bir yatlarını ellerinden almak (günde 8 saat üzerin- tutum değildir. Alternatifsizlik, kapitalist sistem de çalışmak, temel barınma hakkından mahrum tarafından sürekli olarak savunulan ve inandırıcı kalmak, sosyal güvenlikten faydalanamamak, olsun diye de kapitalist ilişkileri ‘insan doğası’ adı kaliteli besine ulaşamamak hatta hiç besin bula- altında pazarlamaya çalışan bir mantığın ürünü- mamak) olduğudur. dür. Sınavsız bir dünyanın düşünülemeyeceği, emeğin mevcut fiyat üzerinden satılmasını red- Kapitalist üretim süreçleri içerisinde endüs- dederek açlık çekmeden yaşanılamayacağı veya triyel tarım yöntemleri de bir süre sonra sistemin belirlenen cinsiyet rolleri dışında davranılamaya- çelişkilerini bünyesinde gösterecektir. Dünya cağı gibi.. Doğayı Koruma Vakfı (WWF) tarafından ya- yınlanan “Living Planet Report”a göre2, mevcut Endüstriyel tarımın, organik tarım karşısın- sistem döngüleri devam ettiği takdirde 2050 yı- daki bu mağrur duruşundan kaynaklanan hipo- lında ekosistem çökme tehlikesini yaşayacaktır. tez ise endüstriyel tarımın tüm dünyayı besle- Bu çöküş, felaket olarak öne sürülen senaryoların yebileceğine yönelik olarak inşa edilen bilgidir. üzerindeki perdenin kalkmasına ve tüm çıplaklı- Endüstriyel tarımın üretim süreçleri göz önüne ğın ortaya çıkmasına sebep olacaktır. Krizlerini getirildiğinde bu pek de uç bir hipotez olmamak- bünyesinde barındıran kapitalist sistemin, en- tadır. Açlık, kitlesel üretim yolu seçilerek ve biraz düstriyel tarım yöntemleri ile zaten çözme kapa- da kaliteden ödün verilerek insanlık yararına çö- sitesinin olmadığı açlık konusu karşısındaki aciz- züme ulaştırılabilir, daha doğrusu insanlığın ih- liği daha net gözükecektir. tiyaçlarını karşılamak adına insanlığa sunulabilir miydi? Elbette hayır. Endüstriyel tarım, kapitalist hayatsağlık 55

ilişkiler ile birebir ilişkili olarak piyasa için sadece de taşımaktadır. tek bir ürün üretir ve hangi renkte, kokuda, tatta Sorun sadece ekonomik bir sorun değildir. vb. olduğunun artık bir önemi olmaz. Bu ürü- nün adı metadır. Piyasaya çıktığı andan itibaren, Sorun, kapitalist ilişkiler çerçevesinde örgütle- piyasadaki aktörlerin güç durumlarının ortaya nen bir tarım politikasının, endüstriyel tarımın çıkmasına olanak sağlamaktan ve içerisinde ba- insanların en temel ihtiyacındaki konumu ile ilgi- rındırdığı artı değer ile kapitalist için sermaye lidir. Üretimin arttırılarak daha kitlesel üretimle- birikimi yaratmaktan başka bir anlam taşımaz. rin gerçekleştirilmesinin ne kaynaklar ne de artan Tıpkı bu ihtiyaç kopukluğunda gösterdiği çelişki açlık oranı üzerinde bir etkisi vardır. gibi, sistem tüm çelişkilerini yansıtarak bu çeliş- kiler üzerinden kendisini yeniden büyütür. En Endüstriyel tarımın sürekli olarak öne sürdü- büyük silah tüccarı ülkelerde yapılan silahlanma ğü tez, dünyanın organik tarım tarafından bes- karşıtı bol bütçeli sosyal sorumluluk projeleri, lenemeyecek kadar artan bir nüfusa sahip oldu- en büyük fuhuş sektörlerini barındıran ülkelerde ğudur. Oysa endüstriyel tarımın başarı durumu büyük fonlu sosyal sorumluluk projeleri veya ih- açık bir şekilde ortadadır ki dünya giderek yok- tiyacından fazla olacak şekilde gıda rezervlerine sulluğun ve açlığın kitleselleştiği bir sürece doğru sahip olan ülkelerde Afrika’da açlıkla karşı karşı- ilerlemektedir. Bu durumun, endüstriyel yollarla ya olanlar için yapılan büyük yardım etkinlikleri üretilen tarımsal ürünün insanlar için yetersiz ol- gibi çeşitli gösteriler aslında çelişkilerin PR çalış- ması ile bir ilgisi yoktur. İhtiyaçtan kopuk ve pi- ması olmaktan öteye gidememektedirler. yasa için gerçekleştirilen üretim söz konusudur. Tıpkı boş konutların piyasada bekletilmesi, buna 2009 yılı Haziran ayı ‘Gıda ve Tarım Örgütü’ karşılık milyonlarca insanın sokakta yaşaması (FAO) verilerine göre3 dünyada belirtilen tarih gibi, gerçekleştirilen üretim ne açları ne de insan- itibariyle 1 milyar insanın üzerinde aç bulunmak- ların beslenmesini umursamaktadır. Umursanan tadır. En basit tanımıyla insanlığın 6’da 1’i.. Ko- tek şey sermaye birikimidir ki, onun yolunda nuyu sadece açlık çerçevesinden çıkartıp, yoksul- uygulanacak spekülasyonların veya vurgunların luk, barınma problemi vb. kavramlar da işin içine endüstriyel tarım üreticileri için ahlaki bir anlamı katıldığı zaman görünen, sayının birkaç milyar ile yoktur. ifade edildiğidir. Yıllar içerisinde açların giderek artan oranı, endüstriyel tarımın mevcut sayıyı Kapitalistleşen gıda üretiminin getirdiği en düşürmek, hatta sabit tutmak bir yana, aç oranla- temel sonuçlardan birisi ise, dünyanın çeşitli ül- rı üzerinde dahi etkisinin olmadığını göstermek- kelerinde, çeşitli coğrafyalarında tek tip beslen- tedir. me şeklinin ortaya çıkmasıdır. Pazardaki tüketi- cilerin de birbiriyle benzeşmesini beraberinde Yıl Dünya Nüfusu Aç İnsan Nüfusu Açların Oranı getiren bu süreç, alışkanlık ya da ihtiyaç adı altın- 2006 6 600 000 000 820 000 000 % 12,42 da, ihtiyaçtan tam olarak da kopuk ürünleri üret- 2007 6 625 000 000 923 000 000 % 13,93 mekte ve bu ürünlerin tüketimini olanaklı hale 2008 6 700 000 000 963 000 000 % 14,37 getirmektedir. Bir diğer taraftan da gıda ihtiyacı- 2009 6 800 000 000 1 020 000 000 % 15,00 nın, ihtiyaç olarak hissedildiği topraklarda kitle- sel açlıklar sanki hiç yokmuş gibi davranılmakta, Tablo 1- 2006-2009 Her yıl ortalama olarak % 1 artan aç oranı, ka- kitlesel açlıkların dini ritüeller ya da kampanyalar yıllarında dünya in- pitalizm için öngörülen zaman çizelgesi ile para- eşliğinde önlenebileceği, azaltılabileceği hatta san nüfusu, aç insan lellik göstermektedir. Sistemin belki mutlu insan- sistemin eşitsizliklerinin vicdan ile telafi edilebi- lar karşısında ayakta kalması çok daha kolaydır, leceği düşünülmektedir. nüfusu ve oranı.3 belki o zaman alternatifler değersiz olabilir ya da görülmeyebilir; ama kapitalizm kitleleri mutsuz- Kapitalizmin sürekli olarak dillendirdiği piya- luk ve öfke ile birleştirme potansiyelini bünyesin- sa modeli ile ‘artık’ tartışmasının yapılması dahi ayıplanmaya sebep olabilecek varsayımlardan bi- risi de bu sistemin ‘fiyatlar’ üzerindeki etkisinde kendisini göstermektedir. Kitlesel üretimin fiyat- 56 hayatsağlık

ları düşüreceği, daha çok insanın daha çok zen- kaybını ve toprak ile suyun yoğun miktarda kul- ginliği paylaşacağı ve eskiden çok az kişinin kulla- lanılarak harcanmasını beraberinde getirecektir.5 nımında olan ‘şeylerin’ artık çoğu kişinin ulaşımı- Suni bir yaşam ve kimyasal maddeler çerçevesin- na açılacağı sürekli vurgulanmıştır. Bir bakıma bu de değişen sadece toprağın ve gıda ürünlerinin doğru bir söylemdir. Kapitalizm, insanlık tarihin- kalitesi değil, çevrenin ve insanın sağlığı da ola- de daha önce hiç görülmemiş bir zenginleşmeyi caktır. ve bolluğu da beraberinde getirmiştir. Kitlesel sağlık hizmetleri, eğitim gibi hizmetler aslında 2008 yılında kabul edilen “Küresel Sorunlar: kapitalizmin bir ürünü olarak insanların erişimi- Acil Gıda İhtiyacını Azaltma” adlı Dünya Tarım ne daha kolay yollarla sunulmuştur. Ortaya çıkan Raporu’na katkıda bulunan bilim insanlarından sorular iki ana yolda netleşmektedir; bunlardan biri olan Benedikt Haerlin’in de belirttiği üzere birincisi bu zenginliğin ne pahasına elde edildiği, sorun üretimde değil, adalet noktasında düğüm- ikincisi ise bu zenginliğin olduğu ortamda zen- lenmektedir.6 Bir kısır döngü şeklinde sorunları ginliğin insanlar arasında nasıl paylaşıldığıdır? Bu sorular çalışmanın konusu kapsamında yer almasa dahi kısa cevaplardan ilki dünyanın son birkaç yüzyılda yaşadığı büyük savaşlar, kitlesel ölümler, katliamlar, çevre felaketleriyle, ikincisi ise artan açlık oranlarının yanında artan ve yok- sullaşan insan nüfusu ile özetlenebilir. Özellikle çevreyi hiçe sayan bir şekilde ilerle- yen kapitalizm, endüstriyel tarım aracılığıyla da bu özelliğini devam ettirmekte ve sadece mevcut tarım ürünleri üzerinde değil, dünyanın ilerleyen dönemdeki tarımsal üretim kapasitesi üzerinde de son derece olumsuz sonuçlara sebep olmakta- dır. Endüstriyel tarımda kullanılan gübre, kimya- sal ilaçlar, hormon, katkı maddeleri ve diğer so- runlu teknikler doğal dengeyi yok etmekle para- lel olarak insan ve hayvan sağlığını da etkilemeye çoktan başlamıştır.4 Sadece kalori bazında ele alındığı durumda dahi, dünya nüfusuna yetecek miktarın % 25 faz- lasına tekabül eden ürüne sahipken5, endüstriyel tarımın olduğu kapitalist sistemde açlığın bu bo- yutlarda yer alması tamamen politik bir sonuç olarak özetlenebilir. Bu açıklama, endüstriyel tarımın sadece üretim değil, beslenme kavramı açısından da sakat olduğuna ve bunun da tama- men kapitalist ilişkiler sonucu ortaya çıktığına işaret etmektedir. Arbenz’in belirttiği üzere 2050 yılında gıda üretimi, şimdiki orandan % 70 daha fazla olarak gerçekleştirilecektir. Bu durumun % 80’inin verimlilik artışından, % 20’sinin de yeni tarım alanlarının açılmasından kaynaklanaca- ğı öngörülmektedir ki bu sonuç, biyo-çeşitlilik hayatsağlık 57

üreten ve büyüterek yeniden üreten kapitalist dünyayı bir ekolojik felakete doğru sürüklerken, sistem çerçevesinde ortaya çıkan doğal felaketler propagandasını yaptığı söylemlerle arasındaki küçük üreticileri de etkileyerek sonuç olarak yine mesafeyi de her geçen gün daha da derinleştir- endüstriyel tarımı masaya getirmekte ve alterna- mektedir. Endüstriyel tarımın derdi dünya nü- tifsizliği yinelemektedir. Tek yönlü, endüstriyel, fusunu beslemek değildir. Endüstriyel tarımın kimya ürünleri içeren tarımın doğaya etkileri sa- ürünleri piyasaya meta olarak çıkmakta dolayısı dece uygulandıkları bölgelerle sınırlı kalmayarak ile asıl meselesi açlık olmamaktadır. Fazladan tüm dünyada -başta az gelişmiş ve kırsal üretim gerçekleştirilen üretime rağmen mevcut bulunan biçimlerinin hâkim olduğu yerler olmak üzere- açlık en temel tanımıyla bir paylaşım sorunudur. doğal felaketlere, dolayısıyla da açlığa yol açmak- Endüstriyel tarımın propagandasının dayanağı tadır. olan açlık ise kapitalist üretim mantığı ile çözü- lemeyeceği gibi diğer pek çok ekolojik ve sosyal Açlığın sebebi ve sonuçları endüstriyel tarı- felaket de bu çelişkili ortamın yan ürünleri olarak mı destekleyenler tarafından açıklanamayacak endüstriyel tarım devam ettiği sürece kendilerine boyuttadır. Gıda sorunu büyük şirketler tarafın- yer bulacaklardır. dan tanımlandığı sürece verilebilecek cevapların yörüngesi de belirlenen sınırlılık içerisinde yer Organik tarım dünyayı besleyemez (mi?) almaktadır. Kapitalist uygulamaların pek çok İlk olarak 1910’lu yıllarda İngiliz araştırmacı alanda olduğu gibi gıda alanında da uygulanması Albert Howard tarafından ortaya atılan organik gıda alanında tekelleşmeyi, monokültürü, spekü- tarım fikri, endüstriyelleşmenin ve kapitalizmin lasyonları ve açlığın özellikle az gelişmiş ülkeler hem ekoloji hem de sosyal boyutlarda yarattığı için kronikleşerek yaygınlaşmasına sebep olmak- etkiler dolayısı ile 1940’lı yıllarda daha çok tek- tadır. Aynı şekilde üretim ve tüketim kalıplarının rarlanmış, 1980’li yıllarla beraber de tüm dünya- da pazarlanması sürecini içeren bu döngü, politik ya yayılmıştır.8 ilişkilerin de sürdürülebilirliğini -elbette firmalar Organik tarımın endüstriyel tarım ile karşılaş- yararına- sağlamaktadır. tırmasını yapmak bazı ön kabullere, dolayısı ile sakat bir sonuca ulaşılmasına sebep olabilmek- Endüstriyel tarımın gündeme taşıdığı konu- tedir. Endüstriyel tarımın üretim modelindeki lardan biri olan Genetiği Değiştirilmiş Organiz- anlayışın organik tarıma uygulanmasının açlık malar (GDO), en basit tanımıyla doğal özellikle- sorununa karşı bir çözüm olmayacaktır. Aynı za- rinden farklı ve geni değiştirilmiş organizmaları manda ürünlerin çeşitli coğrafyalarda organik adı tanımlamak için kullanılmaktadır. GDO’lu ürün- altında sunulduğu ve ulaşım maliyetleri ile çevre- lerin endüstriyel tarım ile ilişkisinin son 20 yıllık ye verilen zararın çok yüksek olduğu bir üretim süreçte giderek artan boyutlarına bakıldığı zaman modelinin zararları, endüstriyel tarımın zarar- dünyadaki tarım alanlarının % 3’ünde GDO’lu larından aşağı değildir. Organik tarım ile meta tarım yapıldığı, mısırın % 30’unun, soyanın % üretiminden vazgeçilmez ise dünyanın ekolojik 55’inin, pamuğun % 12’sinin, kolzanın % 5’inin dengesindeki bozulma devam edebileceği gibi, GDO’lu tohumlardan üretildiği ve endüstriyel milyonlarca insan her geçen yıl artan açlık soru- tarım içerisindeki paylarının her geçen gün daha nu yaşamaya devam edecektir. da arttığı görülebilmektedir.7 GDO’lu ürünlerin Açlık sorunu, insanlık tarihi kadar eski bir endüstriyel tarım içerisindeki artan payı özellikle sorundur. Bu kısa ifade, gerekli açıklamalar ge- kimyasal ürünlerin kullanımına karşı bir alter- tirilmediği sürece sorunun kronik ve sonsuz bir natif gibi sunulsa da bu ürünlerin satıcıları olan sorun olarak insanlık yaşadığı sürece devam ede- Dupont, Syngenta, Bayer, Monsanto+Delta gibi ceği sonucunun çıkartılmasına sebep olabilmek- firmalara baktığımız zaman aynı firmaların tarım tedir. Daha önce de belirtildiği gibi, açlık sorunu, ilaçları satışlarındaki yüksek payları da ortaya artığa el konulmasından itibaren süre gelen eski çıkmaktadır.7 bir bölüşüm sorunudur. Hal böyle olunca, bölü- Endüstriyel tarım tüm uygulanış biçimleri ile 58 hayatsağlık

şüm ilişkilerindeki eşitsizlikler düzeltilmeden ne dolayısı ile ihtiyaçtan kopuk olarak yapılması kapitalizmin ne de endüstriyel tarımın gerek eko- ne açlık ne de ekolojik sorunlar üzerinde etkili lojik gerek de sosyal sorunları çözülebilir. olabilecektir. Organik tarımın, kapitalist üretim mantığının dışına çıkmasıyla tarımsal sürdürüle- Organik tarım, kapitalist ilişkilerin eleştirildi- bilirlik de sağlanabilecektir. Sürdürülebilir tarım, ği noktadan hareketle, organik üretim metotları- tarımsal faaliyetin uzun dönemde verimliliğini na uyularak gerçekleştirilen ve doğal açıdan sür- koruyan, ekonomik yaşam ve kırsal yaşam kali- dürülebilir olan tek tarım yöntemidir. Toprağın tesini arttıran tarımsal üretim yöntemlerinden kendi doğal formuna erişmesi ve tarımsal ürün- oluşmaktadır.10 lerin de bu doğallıklar sonucu oluşması organik tarım dışında bir üretim metodu ile sağlanama- Sürdürülebilir tarım tekniklerinin gelişimi ve maktadır. uygulanması, kirliliğin ve endüstriyel tarımın za- rarlı etkilerini azaltmada önemlidir.11 Endüstriyel Bir önceki bölümde kapitalist üretim siste- tarımın verimlilik amacıyla uyguladığı yüksek minin sadece ihtiyaçtan kopuk bir üretim siste- kimyasal gübre kullanımı, ürün kalitesinde azal- mi olmadığını, aynı zamanda bir tüketim sistemi maya ve olumsuz çevresel etkilere yol açmaktadır. olduğunu ve tüketimin pazar aynılaştırması yapı- Bunun karşısında ise ‘biyogübreleme’ yöntemleri larak daha güçlü bir şekilde yönlendirildiğinden ile ekolojik zararların azaltılması ve verimlilik ar- bahsedilmiştir. Tarım söz konusu olduğunda bu tışının sağlanması hem doğrudan hem de dolaylı durum, ihtiyaç fazlası ürün üretilmesine rağmen olarak elde edilebilmektedir.11 ‘Enviromental açlığın sürmesi, farklı coğrafyalarda benzer ürün- Science and Technology’de yayınlanan araştır- lerin üretilmesi, kimyasal ilaçların ya da GDO’lu malar, organik tarım ile beraber çeşitli yöntemle- ürünlerin kullanılması olarak ortaya çıkmaktadır. rin (nadas, vb.) kullanımı ile hasatın, toprağa za- rar verilmeden % 70 oranında arttırılabileceğini Dünyanın kaynakları elbette sınırsız değildir, göstermektedir.12 burjuva iktisatçılarını mutlu edecek şekilde söy- lenecekse ‘kıt’tır. Burada politik olarak yorum- Yıllar Global Büyüme lanacak bir kavram ortaya çıkmaktadır: İhtiyaç.. Organik Ürün Pazarı (%) İhtiyaç, üretim süreçlerinde tanımlanır, dolayı- 2005 sıyla kapitalizm, üretim süreçleri aracılığıyla sü- 2006 (Milyar Dolar) 17,90 rekli ihtiyaç tanımlamasını da yapar. Bu ihtiyaç, 2007 34,8 17,00 firmaların ihtiyacıdır ki bunun da maksimum kâr 2008 41,0 14,10 ve sermaye birikimine dayandığı söylenebilir. 2009 48,0 9,70 Ortalama 54,7 14,60 Tarımsal alanda kapitalist anlayışın hâkim ol- 60,0 ması toprak, su ve biyolojik çeşitliliği tehdit eden bir noktadadır. Endüstriyel tarımın egemenliğin- Organik tarım aracılığıyla gerçekleştirilen Tablo 2- 2005-2009 de tarım, sera gazı salımlarının % 12’sinden doğ- üretim, kâr merkezli olduğu sürece mevcut so- arasında organik rudan olarak sorumlu bulunmakta ve dolaylı etki- runların artarak devam etmesi kaçınılmazdır. ürün pazarı.13 ler de katılınca bu pay % 32’ye kadar çıkmaktadır.9 Buna paralel olarak son yıllarda organik ürün pazarının değeri her geçen gün büyümektedir. Organik tarım, doğal varlıklara dayanan, ko- Pazarda oluşan bu durum ise gelişmiş ülkelere ruyan, biyolojik çeşitliliği, besin öğesi döngüsü- yönelik organik ürün ticaretini ve bu ticaret ara- nü, toprağın yenilenmesini ve çevreye uyumlu cılığıyla daha da zenginleşen firmaları ortaya çı- şekilde haşerelerle mücadele yöntemlerini içere- kartmaktadır. Pazardaki sürece bakıldığı zaman cek bir dizi üretim metodunu kapsamaktadır.9 Bu büyüme, oranlar küçülüyor gibi gözükse de çok metodun, kapitalist düşünce pratikleri içerisinde net bir şekilde okunabilmektedir. yorumlanması zordur. Hatta hatalı sonuçlara ula- şılmasına sebep olabilir. Organik tarımın, sadece bir kârlılık üzerinden ele alınması ve gerçekleşti- rilecek üretimin kapitalist anlayıştan kopmadan, hayatsağlık 59

Organik tarımın yaygınlaşması günden güne dir. Bu, endüstriyel tarımın kimyevi uygulamala- artmakta ve bugün 138 ükede organik tarım ya- rının ya da GDO’lu ürünlerin kullanılmadığı or- pılmakta, bu alanların toplamı ise 30,4 milyon tamlarda bile geçerli bir savunmadır. Bu durum- hektara tekabül etmektedir.14 Her ne kadar bu da açlık sorunu, cevaplanması gereken en önemli sayı çok büyük gözükse de dünya tarım alanları- sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Madem nın sadece % 3’ünü kapsadığı için yeterli değildir. dünya bütün insanları besleyebilecek kapasiteye Dünya tarım alanlarının % 100’ünde organik ta- sahiptir, neden hâlâ açlık sorunu devam etmek- rım yapılsa dahi, paylaşım sorununa yönelik bir te ve neden yıllardır buna yönelik -özellikle de mücadele çizgisi belirlenmeden açlık sorununun sorunun sebebi olan ülkelerde- büyük gösteriler ortadan kaldırılması söz konusu olamaz. Endüs- eşliğinde kampanyalar üretilmektedir? Sorunun triyel tarımın üretim anlayışından uzak bir bi- sebebi tarımsal üretimin yetersizliği değildir, se- çimde ve meta ilişkilerinin dışında şekillenen or- bep bölüşümdeki adaletsizliktir. Dolayısı ile ka- ganik tarım, küresel nüfusu besleyebileceği gibi pitalist tarım, kapitalist sistemin temel sorununu ekolojik dengeyi de koruyabilecektir. bünyesinde taşımaktadır. Sonuç Organik tarım, dünya nüfusunu sürdürülebi- İnsan faaliyetlerinin neredeyse tamamı son lir bir şekilde besleyebilecek ve ekolojinin zarar birkaç yüzyıldır kapitalizmin etkileri altında görmemesi için uygulanabilecek tek yöntemdir. gelişmekte ve söz konusu faaliyetler kendi bün- Her ne kadar bu açıklama doğru olsa da bu açık- yesinde sayısız çelişkiyi barındırmaktadır. Özel- lamanın yanına şerh düşülmesi gerekmektedir. likle üretim süreçleri incelendiğinde, ihtiyaçtan Bu şerh, yine kapitalist üretim algısıyla alakalıdır. kopuk, meta üretiminin gerçekleştirildiği tüm Ekolojik sistemi korumaktan ziyade kendisine kurgunun bu meta üretiminin tüketiminin örgüt- öncelik olarak ‘organik tarımın kârlılığını’ belir- lenmesi çerçevesinde şekillendiği görülmekte ve lemiş olan bir anlayış ya da piyasa için üretimi yaşam döngüsü içerisinde yer alan kapitalist mü- devam ettiren ve ihtiyaçtan kopuk üretimde ısrar dahale daha iyi anlaşılabilmektedir. eden üretim yapısı açlık sorununu çözme kapasi- Tarım, insanlığın en eski faaliyetlerinden tesinden uzaktır. Organik tarım, açlığı oluşturan biridir. Tarihsel anlamda ilk tarım faaliyetleri, bölüşüm ilişkilerine eleştirel noktadan yaklaşan insanlar arasındaki sömürü ilişkilerinin ciddi politik bir tavır ile anlam kazanmaktadır. Açlık anlamda kurumsallaştığı, anlamlandırıldığı bir sorununun çözümü, bölüşüm ve meta ilişkilerini ortam yaratmıştır. Günümüze gelindiği zaman sorgulayan, çözmeyi hedefleyen mücadeleler sa- da mevcut, hâkim anlayıştan kopuk bir tarım an- yesinde sağlanabilir. layışı bulunmamaktadır. Küçük kooperatif dene- melerinin özgünlüğüne rağmen küresel anlamda Kaynakça tarım, kapitalist ilişkilerin sürdürüldüğü, yeniden üretildiği veya tanımlandığı alanlardan biri olarak 1. Çamurcu H. Dünya Nüfus Artışı ve Getirdiği So- varlığını sürdürmektedir. Özellikle uygulanan runlar. B.Ü. Sosyal Bilimler Dergisi 2005; (13): endüstriyel tarım aracılığı ile topraktan büyük 87-105. miktarda ürün elde edilmektedir. Tarımdaki en- düstriyelleşme, tüm sistem içerisinde de etkili 2. WWF. Living Earth Report 2012. http://aw- olarak tarımsal üretimi de bir meta üretimi hali- sassets.panda.org/downloads/lpr_2012_sum- ne getirmekte, tarımsal üretim alanları şirketlerin mary_booklet_final.pdf. (Erişim: 20.08.2012) kontrolüne girmekte ve tarım işçisi kavramı pek çok yerde tarım yapan köylülerin yerine kullanılır 3. Food and Agriculture Organization of the United hâle gelmektedir. Nations. The State of Food Insecurity in the Wold, Dünya üzerinde gerçekleştirilen tarımsal faa- Economic Crises – Impacts and Lessons Lear- liyet, dünya nüfusunu besleyebilecek kapasitede- ned. ftp://ftp.fao.org/docrep/fao/012/i0876e/ i0876e.pdf. (Erişim: 12.08.2012) 4. Yolcu H, Daşcı M. Ülkemizde Organik Yem Bitki- leri Üretiminin Mevcut Durumu. Hasad Hayvan- 60 hayatsağlık

cılık 2008; (24): 40-6. 10. Francis CA, Youngberg G. Sustainable Agricultu- re in Temperate Zones. New York: John Wiley and 5. Arbenz M. Yes, Organic Can Feed the World! But Sons, 1990: 1-23. How? Ecology and Farming 2011; (1): 18-21. 11. Güneş A, Turan M, Şahin F, Haliloğlu K. Organik 6. Le Monde Diplomatique Türkiye. (çev. Akal). Tarımda Biyogübrelerin Kullanımı. http://www. Türkiye Tartışa Dursun Avrupa’dan Tarihi Karar. bio-one.com.tr/pdf/Organik_Tarimda_Biyo- http://www.gidahareketi.org/Turkiye-Tartisa- gubrelerin_Kullanimi.pdf. (Erişim: 10.08.2012) Dursun-Avrupa%E2%80%99dan-Tarihi-Karar- 269-haberi.aspx. (Erişim: 01.09.2012) 12. Eko-tarım Tüm Dünyayı Besleyebilir. http://ar- siv.ntvmsnbc.com/news/361598.asp. (Erişim: 7. Kaymakçı M. Tarım ve Emperyal Kapita- 27.08.2012) lizm. http://mustafakaymakci.blogspot. com/2011/08/aclik-ve-emperyal-kapitalizm. 13. Marangoz M, Çelikkan H. Organik Ürünler Paza- html. (Erişim: 16.08.2012) rının Yapısı ve Gelişme Potansiyeli. IV. Organik Tarım Sempozyumu. 28 Haziran-1 Temmuz, Er- 8. Altın M, Orak A. Organik Tarım. Erozyon, Doğa zurum, 2010: 258-64. ve Çevre. İstanbul: Tema Yayınları, 2006. 14. Ceylan Ş, Yoldaş F. Türkiye’de Organik Tarımı 9. Greenpeace. Tarım için Yeni Bir Yön. http:// Belirleyen Faktörler, Üretim Alanları ve Ürün De- www.greenpeace.org/turkey/Global/turkey/re- senleri. IV. Organik Tarım Sempozyumu. 28 Hazi- port/2012/06/Tarim-icin-yeni-bir-yon-Rio-20. ran-1 Temmuz, Erzurum, 2010: 732-5. pdf. (Erişim: 14.08.2012) hayatsağlık 61

Organik Besinler Bekleneni Karşılıyor mu? Sultan Gözde Yıldızhan GDO’lu besinler, besinlerdeki böcek ilaçları lim dünyasında tartışmalara neden oldu. Stanford kalıntıları, doğal olmayan şartlarda üreti- ekibinin çalışmasına ilk tepki Washington Eyalet len gıdalar ve endüstriyel hayvancılıktaki çiftlik Üniversitesi Doğal Kaynakları ve Tarımı Koru- şartları ile ilgili duyduğumuz haberler, toplumda ma Merkezi’nde görevli C. Benbrook’tan geldi. besinler hakkında ciddi endişelere sebep oluyor. Adı geçen merkezde baş araştırmacı olarak görev Bu endişe de, kişileri daha sağlıklı olduğuna ina- yapan Benbrook, Stanford ekibinin araştırmasını nılan organik gıdalara yönlendirebiliyor. Organik birçok yönden eleştiriyor.2 gıda tüketicilerinin bu gıdaları tercih etmesinin sebepleri arasında konvansiyonel gıdalara oranla Stanford ekibi 5908 potansiyel çalışmadan daha sağlıklı ve daha lezzetli olduğu kanısı, hay- 237 tanesini uygun bularak analiz ettiğini, bu van yetiştirme şartlarının daha doğal oluşu ve çalışmalardan sadece 17’sinin organik ve kon- üretim aşamasındaki çevreci yaklaşım önemli yer vansiyonel gıda tüketiminin insanlardaki sağlık tutuyor. Bu nedenle, üretiminin her aşamasında sonuçlarını karşılaştırmalı olarak değerlendirdi- kontrollerden geçerek sertifikalandırılan organik ğini, geri kalanların ise organik ve konvansiyonel etiketli ürünler tercih edilebiliyor. Üretim aşama- gıdaların içindeki besin oranlarını karşılaştırdığı- sındaki zorluklar nedeniyle konvansiyonel gıda- nı ve 17 analizden sadece 3’ünün klinik sonuçlar lara oranla daha pahalı olan bu ürünleri kullanan üzerine odaklandığını belirtiyor. tüketiciler, bu ürünlerin sıhhatlerinde anlamlı bir fark yaratacağına inanıyorlar. Stanford ekibinin analizlerine dâhil ettikle- ri çalışmalarda, çocuklarda tarım ve böcek ilacı Organik gıdanın daha sağlıklı olduğu yaygın maruziyet göstergelerini inceleyen çalışmalar yer bir kanaat. Ancak, Stanford Üniversitesi Sağlık Po- alıyor. Bunlardan ikisinde organik gıda ile besle- litikaları Merkezi’nden C. Smith-Spangler, ekibiy- nen çocukların idrarında konvansiyonel gıda ile le yaptığı meta-analiz çalışması1 ile organik gıda- beslenen çocuklarınkine kıyasla daha az organo- nın toplumda yarattığı bu imajın ne kadar gerçek fosfat metabolitleri saptanmış. Dolayısıyla, orga- olduğunu sorguluyor. Organik gıdanın vaat ettik- nik meyve ve sebze tüketiminin çocuklarda tarım lerini yerine getirmediğini iddia eden çalışma, bi- ilacı maruziyetini belirgin bir şekilde düşürebile- ceği sonucuna varılmış. Fakat Stanford ekibine 62 hayatsağlık

göre bu çalışmalar, idrardaki seviyeler ile bu ilaç- cuklarında diyet tipi ile egzama gelişimi, hırıltılı ların klinik zararları arasında bağlantı kurabilecek solunum, serum IgE seviyesi ve çocuklardaki bir tasarıma sahip değildi. Diğer bir çalışmada ise diğer atopik göstergeler arasındaki bağlantı da beş gün endüstriyel, ardından beş gün organik araştırılmış. Hamile olmayan kişilerde serum ve gıda ile beslenen çocukların idrarında tarım ilacı idrarda antioksidan seviyeleri ve immün sistem metabolitleri karşılaştırılmış. Bu çalışmaya göre markerları karşılaştırılmış ve hayvansal ürünler evde kullanılan böcek ilacı oranları idrardaki ilaç ve tarım ürünlerinde, organik ve endüstriyel gı- seviyesini belirlemede, beslenmeye göre daha et- dalarda vitamin seviyeleri incelenmiş. Organik kili olarak bulunmuş. ve endüstriyel hayvan ürünlerindeki bakteriyel kontaminasyon sıklığı ve ağır metal kirliği açısın- Analizlere göre % 90’dan fazla organik gıdayla dan kadmiyum ve kurşun değerlendirilmiş. Bu beslenen anneler ile % 50’den az organik gıday- çalışmalarda anlamlı bir fark saptanmadığı belir- la beslenen annelerin sütünü inceleyen kohort tiliyor. Ayrıca kanserojen bir mantar toksini olan çalışması, toplam yağ asidi miktarları açısından okratoksin A açısından organik ve endüstriyel bir fark saptamamış. Fakat alt grup çalışmalarına tahıllarda bir fark bulunamamış. Ancak doz aşı- göre organik gıdayla beslenen annelerin sütünde mında toksik etkisi olan bir başka mantar toksini konjuge linoleik asit ve onun öncülü olan omega deoksinivalenol (vomitoksin) kirliliği açısından 7 asidinin daha yüksek oranda bulunduğu belir- ise organik gıdalarda daha az risk bulunduğu sap- tilmiş. On bir farklı besin maddesi ve üç vitamin tanmış. arasında miktarları organik gıdalarda anlamlı ola- rak fazla bulunan yalnız iki besin maddesinden Dünya genelinde organik gıdaların daha bes- söz ediliyor: fenol ve fosfor. Fosfor çalışmaların- leyici olduğuna dair bir kanı oluşsa da Stanford daki sonuçlar homojen ve anlamlı iken total fenol grubu buna dair bir kanıt bulamadıklarını, besin çalışmalarının sonuçlarının heterojen olduğu, alt maddelerine dair karşılaştırmada sadece fosfor grup analizlerinde de toplam fenol düzeyi ile ilgi- düzeyi açısından anlamlı bir fark görüldüğü öne li farkın istatistiki olarak anlam ifade etmediği de sürülüyor. Fakat fosfor eksikliği oluşması için ne- iddia ediliyor. redeyse açlık seviyesinde bir beslenme alışkanlı- ğına sahip olunması gerektiğini belirten Stanford Tarım ürünlerini inceleyen dokuz çalışmaya grubu, bu farkın da klinik olarak önemsiz olduğu- göre organik ürün örneklerinin % 7’sinde tarım nu savunuyor. ilacı artığı saptanırken, konvansiyonel ürünle- rin ise % 38’inde saptanmış. Buna göre organik Özet olarak, Stanford grubu iki anahtar bul- gıdaların tarım ilacı açısından sadece % 30 daha gudan söz edilebileceğini ifade ediyor: az riske sahip olduğu belirtiliyor. Üç veya daha fazla antibiyotiğe dirençli izole bakteri riski ise 1) Konvansiyonel gıdalar tarım ilacı kontami- endüstriyel tavuklarda organik olanlara nazaran nasyonu açısından organik gıdalara oranla % 30 % 33 daha fazla bulunmuş. Stanford ekibi, artmış daha fazla riske sahiptir. Fakat bu oranın klinik antibiyotik direncinin, endüstriyel hayvan yetiş- olarak anlamlılığı net değildir. tiriciliğinde rutin antibiyotik kullanımına bağlı olabileceğini söylemesine rağmen bu bulguya 2) Üç veya daha fazla antibiyotiğe dirençli şüpheyle yaklaşıyor. Besi hayvanlarında antibiyo- tik kullanımının, insanlarda antibiyotiğe dirençli patojenlerin konaklamasına ne kadar etkili oldu- ğu bilinemeyeceğini çünkü insanda antibiyotiğe dirençli enfeksiyonların ana sebebinin insanlarda uygunsuz antibiyotik kullanımı olduğunu ileri sürüyorlar. Bu analizlerin dışında, hamile kadın ve ço- hayatsağlık 63

bakteri ile kontamine olma açısından endüstriyel değişikliklerin önemi uygulandığı gruba göre de- tavuk ve domuz ürünleri organik gıdalara oranla ğişkenlik gösterir. Sağlıksız beslenen bir grupta daha fazla riske sahiptir. sağlıklı organik bir beslenme düzenine geçiş çok önemli farklar yaratırken zaten sağlıklı beslenen Benbrook, söz konusu analizlerin bir kaç yön- bir grupta organik gıdaya geçiş ancak biraz daha den hatalı olduğunu, özellikle besin kalitesi ve sağlıklı olmaya taşıyacak bir adım olacaktır. Sağ- güvenlik yönünden karşılaştırmada kullanılan te- lıklı beslenen gruplarda dahi organik gıdaya ge- mel göstergelerin, literatürde verilen farkları ha- çişin hamilelik, hayatın ilk yılları, dejeneratif bir fife aldığını ifade ediyor. Stanford ekibinin “orga- hastalıkla savaş ve 60 yaş sonrası gibi dönemlerde nik gıdalar daha besleyici ve sağlıklı mı?” sorusu- önem kazandığının altı çizilmektedir. na verdikleri yanıt, yayınlanmış çalışmalarda kli- nik olarak anlamlı bir etki veya sağlık durumunda Benbrook’un Stanford ekibine yönelttiği anlamlı bir düzelmeye dair bir kanıtın olup olma- bir başka eleştiri ise, bir gıdanın anlamlı olarak dığına dayanıyor. Diğer bütün faktörleri eleyerek daha ‘besleyici’ olduğunu ifade ederken bunu sadece organik beslenmeye geçişin, kişinin sağlı- neye göre yaptıklarını açıklamadıkları yönünde- ğına etkisini hesaplayacak şekilde tasarlanan sa- dir. Benbrook’a göre bir gıdanın daha besleyici dece bir kaç çalışma olduğunu ifade eden Benb- olarak ifade edilmesi için önemli bazı besinlerin rook, böyle çalışmaların pahalı ve uygulaması zor oranının karşısındaki gıdaya nispeten % 50 daha olduğunu belirtiyor. Üstelik doğru bir beslenme- fazla olması ve diğer önemli besin oranlarının da ye geçmeden, sadece organik beslenerek sağlıkta yeterli olması gerekiyor. Yine de bir besinin sağ- önemli değişikliklerin beklenmemesi gerektiğini lıkta önemli bir fark yaratması için % 50 gibi bir ve bunun da Stanford ekibinin kritiğini yaptığı farkın gerekmediğini de ekliyor. Ona göre Birle- kısa süreli araştırmalarda gözlemlenemeyeceğini şik Devletlerin popülasyonunda temel besinler- vurguluyor. Benbrook’a göre kısa süreli organik deki %10’luk bir besin değeri artışı bile somut bir gıda çalışmalarının etkisini gözlemleyebileceği- sağlık kazanımı sağlayabilir. Dikkatle tasarlanmış miz tek istisna, hamilelik sırasında ve hayatın ilk organik ve konvansiyonel ürün karşılaştırma ça- yıllarında yapılan çalışmalardır. Benbrook, bu lışmalarında organik tarım ürünlerinde besin de- çalışmaların organik gıda tüketiminin doğumsal ğerleri açısından % 10-30’luk artış saptandığı, C bazı bozuklukların, nörodavranışsal ve öğrenme vitamini, antioksidan, fenolik asit, A vitamini ve problemlerinin, otizm ve egzama gibi hastalıkla- protein değerlerinde bu oranın % 50’lerin üstüne rın oranını düşürebileceğine dair kanıtlar sunma- çıktığı vurgulanmaktadır. sını ümit vaat edici olarak yorumluyor. Benbrook, Stanford ekibinin yaptığı çalış- Benbrook eleştirisinde daha önceki çalışma- manın bir benzerinin daha önce İnsan Beslen- larına da atıfta bulunarak sağlıksız yiyeceklerden mesi Araştırma Merkezi’nde (Human Nutrition tamamen uzaklaşıp tutarlı bir şekilde organik Research Center) araştırmacı olan K. Brandt’in gıda tüketenlerin sağlığında ciddi bir düzelme önderliğinde yapıldığını belirtiyor. Brandt’in olduğunu ifade ediyor. Ona göre organik gıda ve 2011’de yayımlanan çalışmasında3 kaynak gös- çiftçiliğin en belirgin yararları; fetal ve çocukluk terdiği çalışmalarla, Stanford grubunun analiz- dönemlerinde kimyasalla tetiklenen epigenetik lerine kattığı çalışmalar büyük ölçüde benzerlik değişikliklerde düşüşün olması, organik süt ve et gösterse de, sonuçlar açısından farklılıklar oldu- ürünlerindeki omega-6 ve omega-3 yağ asitleri ğunu belirtiyor. Brandt’in çalışmasında, zararlı oranının belirgin bir şekilde daha düzenli olması maddelere ve strese karşı savunma mekanizma- ve antibiyotiğe dirençli bakteri havuzuna tarım- larında görev alan ikincil metabolitlerin organik sal katkının ortadan kalkmasıdır. gıdalarda % 12 oranında daha yüksek olduğu kaydedilmiş. Bu çalışma şunu da gösteriyor ki or- Stanford ekibinin sürekli olarak ifade ettiği ganik meyve ve sebze tüketiminin sonucunda % ‘klinik olarak önemsiz’ ifadesinin açık olmadı- 12 daha yüksek besin maddesi, yaşam beklentisi- ğını belirten Benbrook’a göre beslenme ile ilgili 64 hayatsağlık

ni kadınlarda 17 gün, erkeklerde 25 gün uzatıyor. bu ürünleri tercih ediyorlar. Ancak bu konuda Benbrook, bu yaşam süresinin Stanford ekibinin kesin bir tıbbi tavsiyeden söz edebilmek henüz bahsettiği ‘klinik olarak önemli’ tanımını karşıla- mümkün değil. Dolayısıyla organik gıda tüketimi yıp karşılamadığı sorusuna, insan hayatını 17-25 yaşam biçiminin bir ifadesi, bir tercih meselesi gün daha uzatmak için yapılan medikal harcama- olarak görülüyor.4 ları örnek göstererek cevap veriyor. Organik gıda güvenliği ile ilgili çalışmaların Stanford ekibi, analiz ettiği çalışmalardaki yetersizliği, ayrıca çalışma alanının geniş olması sonuçları karşılaştırırken ‘risk farkı’ terimini kul- nedeniyle mevcut fikir ayrılıklarının devam ede- lanmış ve risk farkını organik ürünlerdeki sonuç- ceğini kestirmek zor değil. Genel olarak organik lardan konvansiyonel ürünlerdekini çıkararak gıdaların konvansiyonel gıdalara kıyasla daha hesaplamışlardı. Yani % 33 kontaminasyon bu- güvenli olduğu iddia edilse de, organik gıdalarda lunan konvansiyonel gıda ile % 5 kontaminasyon çeşitli faktörlerin risk oluşturduğu ve bu risklerin bulunan organik gıda arasındaki fark % 28 -yak- kapsamlı çalışmalar ile tespit edilerek önlem alın- laşık %30- olarak kaydedilmişti. Fakat Benbrook ması gerektiği de unutulmamalıdır.5 burada açıklanan ‘risk farkı’ teriminin uygun ol- madığını ve yanlış anlaşılabileceğini ifade ediyor. Kaynakça Risk farkının, böcek ilacına maruziyet oranıyla artan insan sağlığına zararı ifade eden klinik risk- 1. Smith-Spangler C, Brandeau ML, Hunter GE, et le çok az ilgisi olduğuna dikkat çekiyor. Ayrıca al. Are organic foods safer or healthier than con- genel bir yöntem olarak risk hesaplamasının, en- ventional alternatives?: a systematic review. Ann düstriyel gıdalardaki pozitif sonuçlardan, organik Intern Med 2012; 157: 348-66. sonuçlardaki pozitif sonuçları çıkarıp bunu tek- rar endüstriyel gıdalardaki pozitif orana bölerek 2. Benbrook C. Initial Reflections on the Annals of elde edildiği belirtilmiş. Benbrook, kaydedilen % Internal Medicine Paper “Are Organic Foods Safer 30’luk farkın aslında % 81 daha düşük risk olarak and Healthier Than Conventional Alternatives? A kaydedilmesi gerektiğini belirtiyor. Bu şekilde Systematic Review” http://www.tfrec.wsu.edu/ aslında önemsiz görünen farkın daha yüksek se- pdfs/P2566.pdf viyelerde olduğunu göstermeye çalışıyor. Ayrıca kontamine bir örnekteki artık seviyesinin, orga- 3. Brandt K, Leifert C, Sanderson R, Seal CJ. Agro- nik örneklerde endüstriyel örneklerden genelde ecosystem management and nutritional quality of daha düşük olduğunu söyleyen Benbrook; bu plant foods: The case of organic fruits and vege- durum hesaba katıldığında sağlıktaki risk düşüşü tables. Critical Reviews in Plant Sciences 2011; farkının daha da büyük olabileceğine dikkat çeki- 30: 177-97. yor. Aynı şekilde üç veya daha fazla antibiyotiğe dirençli olma riskinin de çok az okuyucu tarafın- 4. Studie: Bio-Nahrungsmittel nicht evidenzbasiert. dan doğru yorumlanabileceğini söylüyor. Hatta http://www.aerzteblatt.de/blog/51508 Stanford ekibinin çalışmasında, organik gıdaların antibiyotiğe duyarlılığı arttırdığına dair daha ön- 5. Tosun H, Kaya B. Organik Gıdalarda Gıda Güven- ceki kanıtların dramatik olarak küçümsendiğini liği. Gıda Teknolojileri Elektronik Dergisi 2010; 5 iddia ediyor. Benbrook, hayvanlarda antibiyotik (2); 48-58. kullanımının dirençli bakteri oluşumunda önem- siz olduğunun iddia edilemeyeceğini de ekliyor. Organik gıdalar uzun uğraşlar sonucunda üre- tilmekte, kendilerine has pazarlarında tüketiciyle buluşmaktadır. Daha pahalı olmasına rağmen, sağlıkta kazanım elde etmek isteyen tüketiciler hayatsağlık 65

Her gün doğuyor ya güneş, gene doğacağını biliyoruz ya yarın, öyle sandık dünyanın kaynaklarını, doğasını.. Defne Koryürek Geçen sabah Rumeli Feneri’nde bir reisle anlamadığımı çözmeye çalışır bir ifadeyle baka- konuşuyorum, söyleniyor bana, bu de- rak. Biter mi hiç! nizde, diyor, balık su gibidir, bitmez! Verdiğim cevapları duymaya ihtiyacınız yok, şüphesiz bili- Biter. Ve zaten bitti. Nasıl bu kadar hızlı oldu, yorsunuz nasıl da yok balık artık denizlerimizde. yani benim çocukluğumdaki bereketi, benim ço- Ama o bir reis ve her sabah balığa çıkıyor, evine cuğum nasıl oldu da göremedi? ekmeğini balık tutarak götürüyor ve çok darda olmasına rağmen, evine istediği gibi ekmek gö- Bu dünyanın yaşamına çok kısa bir süredir türememesine rağmen, hâlâ aklı almıyor, denizde eşlik eden varlığımıza rağmen yarattığımız hâki- balık nasıl olmaz ki? Başka bir sebebi var azal- miyetten bahsetmeme gerek yok. Öyle bir hâki- manın, öyle diyor. Geçen giden şileplere kızıyor, miyet ki peşinde olduğumuz; denizleri doldurup İstanbul’un megapol dolusu pisliğini denize dök- kara yapıyor, derelerin yönlerini değiştirip baraj- mesine söyleniyor, Avrupa’nın kimyasal atıkları- lar kuruyor ve ağaçları, yaban hayatı sürgüne yol- nı Karadeniz’e taşıyan nehirlerini sayıyor.. Bunlar ladığımız araziler üzerine şehirler inşa ediyoruz. sebep oldu, diyor, onları durdursanıza. Haksız Eşliğinde hayat bulduğumuz doğaya hâkimiyeti- değil, hatta biz de sayalım, kıyıları nasıl doldur- miz öyle bir noktada ki, bugün dünya üzerinde, duğumuzu, İstanbul’un Boğaz’a dökülen çayla- metre kare metre kare hesap yapar vaziyetteyiz. rını, derelerini nasıl ‘ıslah’ ettiğimizi, tüp geçit Burası bize yeter mi, diye. Yedi milyar olduk, şim- geçirmek için yaşattığımız kaosu bu denize, biz di nereye diye.. Öyle kibirliyiz, yani. Bu dünya de üzerine ekleyelim reisin cümlelerinin. Doğru, sırf bizimmiş gibi. zira.. Tek bir sebep yok. Ama denizde balık su gi- bidir, bitmez yorumuna dönmek istiyorum ben. Çok azımız fark edebiliyor biz yedi milyar Sahiden bitmez mi? olurken kimler yok oldu, hangi türler eridi yitti, doğanın, bu dünyanın hangi başka sakinleri, han- Yarın güneş doğmaz mı acaba, kadar deli saç- gi ev arkadaşlarımız dayanamadı varlığımıza ve ması bir soru bu, Rumeli Feneri’ndeki reise göre. gittiler dönmemecesine. Çok azımız, o da yeni Biter mi canım, diyor bana, yüzüme nasıl olup da yeni fark edebiliyor. Bilim insanları biraz daha erken uyananlardı, elbette, ama biz, o arazi, arazi ardınca arazilerde kurulu şehirlerde, düğmesine 66 hayatsağlık

basınca elektriği yanan, musluğu çevirdin mi sı- avlanan insana kıyıdan kovayla olsun lüfer şansı cak suyu akan apartmanların, asansörlerle ula- yaratırmış. Hikâyeleri var, hepi topu 40-50 yıl şılan dairelerindeki bizler, sokakları dolduran o öncenin, orkinosdan kaçan palamutların, lüferle- kalabalıklar hala uyuyoruz, biraz düşününce. rin yalı duvarlarına sıçradıkları üzerine. Saatlerce dinleyeceğiniz ve meğer cennetmiş diye iç çeke- Güneş her sabah doğuyor, nasılsa. ceğiniz. Benim doğduğum İstanbul’da mahalle fı- Rumeli Feneri’ndeki reise soruyorum, hiç rınının yanında tezgâh açan balıkçının arka fonu orkinos avlamış mı? O avlamamış. Daha aşağıda, çiroz yapılmak üzere kurutulan uskumruydu. Haliç civarından bir arkadaşından bahsediyor. Lakerda her daim lüks bir lezzetti, ama tarama Yıllar önce.. 500 kilonun üzerindeymiş balık, git- yapmayı bilmeyen yoktu, etrafımda. Bu şehir bir miş, görmüş. Fotoğrafını çekmişlerdi, diyor. Şim- deniz şehriydi, çocukları sahilinden serinlemek dilerde balık lokantaları malum, o fotoğrafları için donla atlar, erişkinleri iki duble eşliğinde dekor yapıyorlar, o vakitler gerçek avcının guru- lüks ışığında avlanırdı. ruymuş. Ama anlatıyor kılıç balıklarını, yunusları hatta benim hiç görmediğim köpek balıklarını. Arazi arazi ardınca arazilerde metrelerce yük- Kayıklar küçüktü diyor, balıklar kuvvetliydi. Pa- sek, kilometrelere yayılmış yabandan ırak yaşam lamutları anlatıyor, kolunu ölçü niyetine kulla- düzenimiz içerisinde ne deniz görüyor gözümüz, nıp. Uskumru diyorum, lamba yaktılar kaçtı diye ne de balığımızı getireni tanıyoruz. Reise sordum, anlatıyor, kim diye sormuyorum sohbeti germe- balığını nereye satar diye, halde kabzımalı varmış. yeyim tasasıyla. Kabzımalı olmasa zaten ava da çıkamazmış, ağ Benim doğduğum İstanbul’da lüfer avına parası, tayfaya verilecek para, mazot, ağlar.. Han- mahalleli çıkardı, sandallarda lüks lambalarının gi birine yetişeyim, diyor. Zaten Ağustos geldi mi ışığında yapılırdı. Şimdilerde alay eden bile çık- para aramaya başlarız, diye anlatıyor, kabzımala tı çapariyle lüfer avlanmaz diye, ama avladığımı düşmemek mümkün değil, zaten borcum var ge- ben bilirim, zira kovayla da avlanırdı lüfer. Öyle çen yıldan diye ekliyor. Kabzımal parayı bastırdı boldu. Boldu, zira avı makul yapılırdı ve eşliğin- mı tekne zaten artık reisin değil, yatıp kalkıp kab- de orkinos vardı, o balığı Boğaz’da bir koydan zımala borcunu ödemeye çalışan bir memur ar- diğerine süren, sıkıştıran. O orkinos ki denizin tık reis de. Balık avladıkça avlıyor, artık deniz ne çobanı derlermiş, ben sonradan öğrendim. Lü- verdiyse, o gün ne çıkartabiliyorsa ve kasa kasa ferin Boğaz’da zaman geçirmesine sebep olur, kabzımala teslim ediyor borcunu eritme ve eve hayatsağlık 67

Foto: Emre Şefik Çağlar onaylamaya gücü yetmezmişçesine boyunları yana doğru eğildi. iki ekmek fazla götürebilmenin umuduyla. Ama mümkün değil. Ne avlasa, ne kadar avlasa asla Reisle sohbetimize dönelim biz gene, zira o bitmiyor o borç, balık para etmiyor diyor. başlattı hikâyemizi, denizde balık biter mi diye hayretle sorduğu soru üzerinden. Ben haliyle Küçük bir tarama yaptım, bu konuşmanın ar- döndüm ve merakla sordum oğlu ne iş yapıyor? dından. Zira hafızam yanıltmasın istedim beni, O da balıkçıymış, iki tekneleri varmış, birini oğul hamsinin kasası ve kilosu arasındaki ilişkiyi götürüyor, birini bizim reis. Doyuyor musunuz dökmek istedim. Zor iş, maalesef. Ne TÜİK ye- dedim, eskisi gibi? Hayat çok pahalı dedi. Sırta terli veri sağlıyor, ne İstanbul Su Ürünleri Hali. dayanmış üçer dörder katlı binalarına baktım Bulabildiğim tüm rakamlar şüpheye düşürdü köyün, hanımlar ne iş yapar dedim, bir tanesini beni. Zira yaptığım hesaplara göre balığın en az görmedim zira sokakta. İş işlerlermiş en fazla, çıktığı zamanda hamsinin kasası 15 lira ve kasa- evde çocuk bakar bizi beklerler dedi. Öyle ko- sında yaklaşık 15 kilo balık var, oysa bu balığın numlanmış ki köy, tam balıkçı köyü, tabak gibi sokaktaki ortalama satış fiyatı 5 lira! Yani 3 kilo açılıyor önünüze deniz. Tüm tekneleri seyrettim hamsi satan bir tezgâh, kasadaki kalan 12 kilonun ben konuştuğum sürece. Hangisi arıyor, hangisi tamamını kâr olarak cebine koyarken, denizdeki ağı serdi, kim trol çekiyor hepsi orada, her birini balıkçı hiç kâr etmeden, kabzımala borcunu dü- görmek mümkün. Sordum reise, kurallara uyu- şürdüğünü umarak günü kapatıyor! Bu hesap o yor mu diye. Çinakop yasağına söylendi, olur mu kadar adaletsiz ki, İstanbul Su Ürünleri Koope- dedi, 20 cm neye göre? ratifler Birliği’ne sordum, doğrudur hesap dedi- ler. Demek ki kabzımalla çalışan balıkçı aslında Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı benim muazzam bir tefeci ilişkisine giriyor, doğru mu kısacık tecrübemde sıra dışı bir tavır gösterdi ge- diye sorduğumda herkes gülümsedi, kimsenin çen yaz ve bizim Slow Food Fikir Sahibi Damak- lar ile Greenpeace Akdeniz’in balıklara ilişkin kampanyalarına cevap olarak lüferdeki avlanma alt boyunu 14 cm’den 20 cm’e çıkarttı. Biz ‘en az 24 cm olmalı’ diyorduk, Greenpeace de cetvelle- rinde 25 cm’e yerleştirmişlerdi lüferin yumurta bırakma boyunu, gene de her iki ekip de alkışla- dık bakanlığı kararından dolayı. Türkiye sularında lüfer avı 2000 yılına kadar karışık, çok karışık bir mevzuu, aslında. Zira av- lanma kurallarının listelendiği sirkülerde bu yıla kadar lüfer balığı tek isimle işaretlenmemiş. Han- gi akla hizmetse, lüfer avı için avlanma alt boyu 20 cm iken, bir de çinakop av boyu işaretlenmiş, ona da 14 cm denilmiş. 2000 yılındaki toplantılar sırasında gerek bilim insanlarının ve gerekse de bakanlığın gayretiyle çinakop listeden çıkartılmış ve lüfer kalmış, onun da av alt boyu 2002 yılında 14 cm’e düşüvermiş. Bu çok şaşırtıcı değil aslın- da. Çünkü biz, arazi arazi ardınca arazi üzerinde oturan bizler, güneşin her gün doğduğuna güve- nerek hiç ilgilenmemişiz olup bitenle, alınan ka- rarlarla. Konunun ilgilisi, İstanbul’un balığından para kazananlar olmuş. 68 hayatsağlık

İstanbul’un balığı kaç para eder, hesaplayalım çay yaptı, ikram etti. Evdeki her şeyi 20 yıl önce mı? kazandığıyla yapmış reis. Ondan sonra hep günü kurtarma derdi olmuş. Kayıkları büyütmek, tek- İstanbul Su Ürünleri Hal Müdürü Arif noloji eklemek, bir daha büyütmek derken ne Eker’in verdiği rakamlara göre İstanbul Hali’nin kimse kimseden iyi olmuş, ne de kazanç artmış işlediği balık miktarı yıllık ortalamada 40 bin sahiden.. Devlet desteği istiyor. Haliyle sordum, ton. Bunun çok ciddi bir kısmı hamsi. Ardından balıkçı olarak kaydın kuydun var mı, borcunun lüfer, levrek, tekir, kalkan gibi tanıdık 7-8 cins tarifi var mı? Devlet destek vereceği sektörün geliyor, çok ufak bir kısmı da diğer su ürünleri, rakamsal varlığına bakmaz mı? Borcunu silmen yani kalamar, ahtapot, midye.. İstanbul’un balık için kredi verse, borcunu görmek istemez mi? tüketiminin yıllık ortalamada 90 bin ton olduğu Soruyorum, kabzımalına kaç para borcun diye, tahmin ediliyor, yani halden geçenden çok daha bilmiyor reis de? fazlası kaçak çıkıyor tezgâhlara. Bu kaçak sahiden limanlardan mı, yoksa halden de kaçak çıkış var Tüm bu hikâyenin neticesinde dönüp so- mı Arif Bey’in açıklayacağı konu değil, sisteme ruyorum reise, denizde balık su gibi dedin reis, bakıyoruz gene, kabzımallar nasıl işliyor, nasıl borcunu ödemeye yetecek mi? O da biliyor, de- işletiyorlar bu sistemi diye. Reis de onayladı, ko- niz borcunu karşılayamayacak hiç. O borcun pe- nuştuğum pek çok kooperatif başkanı da. Hiç bir şinde her gün tarayacak denizi balık bulabilmek balıkçının sattığı balığa dair kabzımalından ken- için ve ağlarına takılan yaprak da olsa, çinakop disine verilmiş bir faturası, makbuzu yok. Dola- da, yollayacak kabzımalına. Biz de o balıklar nasıl yısıyla bu 90 bin ton balığın kim tarafından nasıl oluyor da tezgâhlara varıyor, dehşetle seyredece- tutulup pazarlandığını benim diyen maliyecinin ğiz. Yasası var, kanunu var, neden denetlenmiyor dahi bulma, takip etme şansı yok. Dahası, balık, diyeceğiz. Reis borçlu, biz çocuklarımızın der- üzerinde ‘barcode’ taşıyan bir sanayii üretimi dinde, onlara bırakacağımız çölleşmiş bir denizin olmadığı için, halden çıkan tek bir fatura ile tüm tasasında iki ucundan çekiştirip dururken lüferi, tezgâhtaki her an değişen balığı ‘vergisi ödenmiş, kazanan hâlâ kabzımal olacak. Gözden ırak, tasa- sisteme kaydedilmiş’ göstermek işten değil. Bu dan ırak, idrakimizden büsbütün uzak.. da beni düşündürdü haliyle, acaba Kadıköy’de, Üsküdar’da, Eminönü’nde ikişer, üçer şubeli ça- Reise, hanımına misafirperverlikleri için te- lışan büyük balık marketler de kabzımalların mı şekkür edip ayrılırken İstanbul’da gırgır reisi ol- diye. Ama geri dönelim biz hale ve İstanbul’un manın ağırlığı bana da çöküyor. Avın kalmadığı balığının kaç para ettiğine.. bir denizde avcıya da hayat yok, biliyorum. İyi- siyle kötüsüyle reis de türünün son ferdi, bugün. Gene İstanbul Hal Müdürü Arif Eker’in ver- Yarını yok. Hatırladığı denizin tecrübeleri onun- diği rakamlara göre halin işlem hacmi yıllık 60 la kaybolup gidecek. Uskumrunun, kolyosun, milyon Euro. Yani hale ödenen rüsum bedelleri orkinosun yitip gittiği gibi, kurduğumuz sistemi üzerinden yapılan tahmini ticaret. Bununla be- adam gibi analiz etmeden, arazi arazi ardınca raber biliyoruz ki, yaklaşık bir bu kadar ve hatta araziye kurulu, anca asansörle çıkabildiğimiz, daha fazlası var, İstanbullunun tüketimine sunu- musluğundan sıcak su akan dairelerimizde koku lan balık bağlamında. Ve gene biliyoruz ki halde- yapmasın diye tercih ettiğimiz çiftlik levrekleri- ki rakamla tezgâhtaki rakam arasında çılgın fark- nin buğuda pişmişini sunarken bu dünyayı ema- lar var. Kabzımallar iyi kazanıyor diyebiliyorum net aldığımız çocuklarımıza. Reis de yok olacak, sadece. Lüferde avlanma alt boyunun 2002’de 14 yabanla bağımız, son yabandan gıdamız balık da. cm’e inivermişliği de hiç şaşırtıcı değil tüm bu he- sabın neticesinde. Sahiden, yarın doğacak mı güneş acaba? Rumeli Feneri’ne dönelim, reise. Evinde mi- safir etti, o akşamüstü beni. Dışarısı ıslak, kendi- si yorgun, kahvedeyse fazla göz var diye hanımı hayatsağlık 69

söyleşi Kemal Özer ile ‘Gıda Güvenliği Üzerine’ Kemal Özer Söyleşi: Altay Ünaltay 1968 yılında Konya’da doğan Kemal Öncelikle ‘Gıda Hareketi’nden söz edelim isterse- Özer işletme ve gazetecilik eğitimi aldı. niz. Ne zaman ve nasıl kuruldu, amaçları nedir? Muhtelif gazetelerde muhabirlik, sayfa Gıda Hareketi 2008’ de kuruldu. Ancak ondan öncesine editörlüğü, televizyon kanallarında haber uzanan bir oluşum süreci var. Biz ‘Tüketiciler Birliği’ diye bir müdürlüğü yaptı. Araştırma ve bilişim dernekte görev yapıyorduk bir grup arkadaşla. Orada tüke- şirketlerinde, sivil toplum kuruluşlarında tici hareketinin fonksiyonunu yitirmeye başladığını gördük. yöneticilik görevlerinde bulundu. Halen ‘Her işi yaparım abi’ diyen tipler gibi çalışan derneklerden gazetecilik yapmakta ve ‘Sağlık ve biridir tüketici örgütleri. Her şeyle ilgilenirler. Gıda Güvenliği Hareketi Derneği’nin başkanlığını yürütmektedir. Bir ihtisaslaşma gereği mi doğdu? Bu yüzden kendi alanlarıyla ilgili konularda hiçbir iş 70 hayatsağlık yapamazlar. Genel itibariyle yapamazlar. Hem yurtdışı se- yahatlerimdeki izlenimlerim, okumalarım, hem de derneğe gelen şikâyetler ve vicdanlı sektör çalışanlarının itirafları fa- lan üst üste gelince bu alanda yapılanma ihtiyacı hissettik. Biz ilk önce helal sertifika işini araştırmaya başlamıştık. Bu iş nasıl ilerliyor, hangi noktada falan diye. Baktık ki ortada çok ciddi bir kaos var ve tamamen rant temelli. Mesela dün de Avrupa Birliği’nden mektup aldım. Avrupa Birliği de he- lal gıda işine giriyor. Avrupa Birliği kurumları helal damgası mı vuracak artık? Artık helal gıda sertifikası işi tamamen ekonomik bü- yüklüğe endekslenmiş. Gıda tüketiminden uzaklaşmış. Her türlü dalaverenin döndüğü bir alana dönüşmüş dünyada.

söyleşisöyleşi Endüstriyi aklamaya dönüşmüş. Bir büyük üreticiye gitmiş- GDO ürünleri gibi uzmanlık gerektiren konular var. ler, Müslümanların azınlıkta olduğu bir ülkede Müslüman Bunları siz kendiniz araştırarak yazıyorsunuz, öyle mi? isimli birini bulmuşlar, onun adına güya bir kurum kurmuş- Bir uzmana danışmadan.. lar. Kağıt üstünde bir kurum.. Oradan aklıyorlar sürekli. Batılı ülkelerde, Müslümanların azınlıkta olduğu yerlerde, Zaten kime danıştıysak bizi hep yanlışa götürdü. Çün- genellikle talepler orada oluyor. Orada sertifika alıyor, so- kü bunlar akademik düzeydeki dikteleri bize anlatıyorlar ve nuçta helal sertifikası varmış deniyor, böylelikle adam kendi onları ‘mutlak’ olarak anlatıyorlar. Ve ben yurtiçi, yurtdışı kendini aklıyor. Böyle bine yakın sertifika veren kurum çıktı çeşitli platformlarda, bu tartışmaların yapıldığı panellerde, karşımıza. sempozyumlarda hem izleyici olarak hem de tebliğci olarak bulundum. Artık bazıları var ki bizimle aynı masada çıkmak Bir hayli çokmuş. Türkiye’de var mı böyle kurumlar? istemiyorlar. Çünkü onlar her yerde görebileceğiniz metin- Şu anda 16 tane var. Almanya dâhil sertifika veriyor. leri alıp okuyor ya da aktarıyorlar. Bizse sorgulayıcı, şüpheci Bunların dışında birileri adına bazı müşavirlik firmalarının tavır sergileyince, karşıtlıkları ve endüstrinin şeytanlıkları- hazırlıkları da var. Onların sayılarını bilmiyoruz tabii. Biz bu nı, bazen ‘bilim’ denilen yapının endüstrinin içerisinde nasıl işin başka bir boyutuyla ele alınması, bir bilinç oluşturulma- markaja alındığını anlatınca tabii.. sı gerektiği düşüncesindeyiz. Tüketicinin helal tüketme ta- lebi olmadığı müddetçe bu sorunun bu şekilde çözülemeye- Veya işbirliği, suç birliği yaptıklarını söylemek diye- ceği ve öncelikle kendimizin bilgilenmesi gerektiği düşün- lim. cesiyle oradan ayrılıp ‘Sağlık ve Gıda Güvenliği Hareketi’ni kurduk. Biz daha objektif durabilecek bir kavram üzerinden Tabii bunu söyleyince bozuluyorlar, rahatsız oluyorlar. bir dernek kurduk. Kurulduktan sonra bir yıla yakın kamu- Sonra da orada şöyle bir yafta alıyoruz: “Siz bilimsel konuş- oyunun huzuruna çıkmadık. Kendimizi eğitme sürecinden muyorsunuz.” Biz bilimsellik iddiasında değiliz. Biz zaten geçirdik. Bu arada derneği kurarken aramıza ziraat, gıda, bu iddiaya karşı çıkıyoruz. Çünkü bilim dediğiniz şey ilim veterinerlik, kimya, tıp ve eczacılık eğitimi almış olanları, değildir. İlmin bir cüzüdür. Biz ilim kısmıyla ilgileniyoruz, kasıtlı bir şekilde almadık. bilim kısmıyla ilgilenmiyoruz. Sebebi neydi bu tercihin? Çünkü onlar mevcut eğitim materyalleri üzerinden bir Bilim ve ilim ayrımını ne şekilde yapıyorsunuz? eğitim aldıkları için, bizi yanlışa yönlendirebileceklerini ve Bilim bir noktaya odaklanıyor, ilim ise bütüncül olarak bazı hususları dikte edebileceklerini düşündük. Çok da hak- yaklaşıyor. Yani işin ahlâkıyla da ilgileniyor, diniyle de ilgi- sız çıkmadık. Çünkü bizim iknada en çok zorlandıklarımız, leniyor, sosyolojik sonuçlarıyla da ilgileniyor, sağlığıyla da, bu alanlarda eğitim almış olanlar. Endüstrinin dayatmaları- ekonomisiyle de, siyasetiyle de ilgileniyor. Ama bilim dedi- nı mutlak doğru olarak görmeyi kahir ekseriyetle sürdürü- ğiniz şey sadece teknik sonuçlarla ilgileniyor. Laboratuvar- yorlar. Bu yüzden en azından bir altyapı oluşturuncaya ka- da, mikroskop altında ya da bir kitle üzerinde aldığı sonuç dar bir yerden etkilenmeden, bütün tarafları bütün yapıları üzerinden bize mutlakıyet dayatması yapıyor. Fakat bu top- okuyarak, değerlendirerek kendi bilincimizi oluştururken lumsal sonuçlarıyla, gelecek nesillere olan etkileriyle çok bizim içimizdeki birinin diktesinden kendimizi uzak tutma- mız gerekiyordu. Ve öyle de yaptık. Merak ediyorum, onlardan değilse ağırlıklı olarak hangi meslek grubundan arkadaşlar var? Bizim aramızda gıdacılar da var tabii, ama şu an aramız- da olanlar mali müşavir, gazeteci, grafiker, yazılımcı, avukat gibi farklı meslek dallarından.. Yani, bu alana dışarıdan ba- kabilenler. Ama öbürleri de var, yok değil. Kimyacı, gıdacı arkadaşlarımız da var, ama baskın değiller. Ben web sayfanızı inceledim. Katkı maddeleri gibi, hayatsağlık 71

söyleşi ilgilenmiyor. İlgilenilmiş gibi gözüküyor bazen, ama sonuç de piyasaya çıkmış her ürünün aslında devletin kontrolün- itibariyle hep elinizde bir tane ‘sağlam’ çalışmanız varsa ‘ta- den geçtiğini zannediyor. Devlet de bunu böyle lanse edi- mam’ diyor. Bunun en bariz örneği şu; 2004 yılında İtalya’da yor, çünkü Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’ndan ya da bir profesör aspartam adlı tatlandırıcıyla ilgili 75 tane aka- Sağlık Bakanlığı’ndan bir numara almanın denetim olduğu, demik çalışmanın finansmanını kimin sağladığı üzerinde bir denetimin de doğru bir denetim olduğu zannediliyor. Bele- çalışma yapmış. Yetmiş beşinin de aspartamı üreten firma diyeden işletme ruhsatı almakla bakanlıktan üretim belgesi tarafından sağlandığını tespit etmiş. 71 araştırma sağlıklı almak arasında hiçbir fark yok. Gidip beyan ediyorsunuz, olduğunu söylüyor, bir araştırma kanserojen etkiye sahip ben üretiyorum diyorsunuz; bir numara veriyorlar size ve olduğunu söylüyor, 3 araştırma da yeterli bulguya erişeme- yolunuza devam ediyorsunuz. diğinden söz ediyor. Bunu niye böyle yapıldığına bakıyor. İstatistiğin bilim çevrelerini, akademik çevreleri aldatmaya Hemen aklıma gelmişken sorayım. Birtakım bitki- yönelik olduğunu fark ediyor. Yani bir tane ‘kanser yaptığı- sel ilaçların ki bunlar genellikle Tarım Bakanlığı’ndan na’ dair çalışmaya mı inanırsınız, yoksa 74 tane yapmadığı- lisans almışlar, olur almışlar, o şekilde çıkmışlar, zararlı na dair çalışmaya mı? etkileri görüldü, hatta ölümler yaşandı. Artık bunlarla ilgili izin verme yetkisinin Sağlık Bakanlığı’na geçtiği Evet, insanlar normalde çoğunluğun fikrini kabul söylendi bize. Peki, Sağlık Bakanlığı’na bu manada gü- eder. venebilir miyiz? Böylece daha mı kontrol edilebilir oldu bunlar? Yalanlarını istatistiğe söylettirmek için böyle yapıyorlar. Bunun üzerine aspartamın kanser yaptığı bulgusunu bulan Biz şöyle bakıyoruz olaya: Türkiye’de Sağlık Bakan- çalışmanın çok değerli olduğunu görüyor. Ve aspartamı İtal- lığı diye bir bakanlık yok. Türkiye’de ‘Tedavi Bakanlığı’ ya yasaklıyor. var. Türkiye’de Gıda ve Tarım Bakanlığı yok, olmaması da gerekir zaten. Ziraat Bakanlığı’nın olması lazım. Sağlık Tek çalışmayla yasaklatabiliyor İtalya? Bakanlığı’nın gıda ve tarım işiyle de ilgilenmesi lazım. İtalya bu araştırmaların finansal kaynakları dolayısıyla bile yasaklatıyor. Sonra çok sayıda ülkede sümen altı edilen ‘Bir bütündür bu’ diyorsunuz. çalışmalar ortaya çıkıyor. Birçok ülke yasaklıyor veya sınır- O yüzden kimin yetkili olduğunun önemi yok. Elbet- landırıyor. te yetkinin Sağlık Bakanlığı’na geçmiş olmasıyla bir neb- Bizim başımıza da gelir. ze iyileştirme olabilir. Fakat burada bir başka sorun var. Bize gelmez. Modern devletin bakışı böyle ama bizim Amerika’da hastane ölümlerinin önemli bir kısmı doktor devlet daha modern bakıyor olaya. Ekonomi mi, insan mı hatası yüzünden oluyor. Türkiye’de de yanılmıyorsam 2006 tercihini yapmak istediği zaman ya da ekonomi mi, sağlık veya 2007 yılında Akdeniz illerimizin birinde Sağlık Bakan- mı tercihinde, hep ekonomiden yana oluyor. Bu yüzden in- lığı ekibinin de katıldığı bir toplantıda Türkiye’de de benzer san odaklı politika üretme gayreti, düşüncesi de yok. Onun sorunun olduğu yazıldı, çizildi, söylendi. Biz daha iyi du- için bu devletin sağlık ve gıda politikalarından, tarım politi- rumdayız Batı’ya göre. Ama bundan hiç kimse söz etmiyor. kalarından, mevcut zihniyet devam ettiği müddetçe -ki bu Dünyada ilaçlardan kaynaklanan bedensel, zihinsel engelli 100 yıllık bir zihniyettir- bir şey beklememek lazım. doğumlardan, ilaçlar yüzünden farklı hastalıkların ortaya Bu durumda siz diyorsunuz ki Türkiye’de insanlar çıkmasından kimse söz etmiyor. Aslında ilaç dediğimiz şey, kendi başının çaresine baksınlar. Resmi makamlardan mevcut ilaç tanımıyla sınırlı bir şey değildir. Bunun tanımını bu konuda fazla destek veya ilgi beklemeyin. Kendi so- yapan Dünya Sağlık Örgütü. Biz Dünya Sağlık Örgütü’nün runlarınıza kendiniz sahip çıkın. Böyle mi anlamak la- tanımlarını mutlak tanım olarak koyarsak işin içinden çıka- zım? mayız. İlaç, gıdadır. Gıda, ilaçtır. Öbürü tedavi materyalidir. Türkiye’de toplumda şöyle bir algı var: Eğer zararlı ol- Tedavi materyalini ilaç diye sunarsanız… saydı devlet yasaklardı. Madem zararlı ya da bu kadar so- Sokrat’ın sözüne itibar ediyorsunuz: “Gıdanız ilacı- runlu, devlet niye bunu yapıyor, buna niye izin veriyor? Ya nız olsun. Kesin ilacınız gıdanız olsun.” da ideolojik yaklaşarak kendi siyasal tercihinin iktidarda ol- Zaten Osmanlı tıbbına, Selçuklu tıbbına baktığımız za- masının sorunu çözdüğü gibi bir yargıya varıyor. Bu yüzden man ya da kadim tıp geleneklerine baktığımız zaman, halka 72 hayatsağlık

söyleşisöyleşi yönelik tıp kitaplarının beslenme eksenli olarak yazıldığını elde edilen şekerleri yasaklayacağız, çünkü bunlarla görüyoruz. Tıp eğitiminde de beslenmeye önem verilmiş. birtakım hastalıklar arasında doğrudan ilişki var. Ancak Ama bugün modern tıp eğitiminde beslenme dersi diye bir bu bildiğim kadarıyla gerçekleşmedi. ders yok. Doktorlar beslenmeden anlamıyorlar. Özel gayre- tiyle bu işi öğrenmiş olanları istisna tutuyorum. Böyle bir Dünyada en çok mısır şurubu kullanan ülkeyiz. dal yok. Şimdi siz doktorunuza beslenme eğitimi vermiyor- Amerika’nın da üzerindeyiz. sanız, öğrencinize böyle bir ders vermiyorsanız, siz aslında ‘tedavicilik’ yapıyorsunuz. Sağlık işi yapmıyorsunuz. Peki, nedir bunlar? Bunlar görüntüyü kurtarmak için yapılan şeyler mi? Bu kasıtlı bir şey mi? Evet, kasıtlı bir şey. Şimdi öncelikle insanların hastalanmaması için önleyi- Peki, madem bir kasıt var, amaç nedir? ci ya da koruyucu hekimlik denilen bir müessesemiz yok. Buradaki amaç şu. Yönetebilecekleri kadar bir nüfus ve Politik olarak da yok, teknik olarak da yok. Neyin insanla- yönetebilecekleri insan prototipi oluşturmaya, o prototip rı hasta ettiğine, neyin doğru neyin yanlış olduğuna karar üzerinden bir toplum inşa etmeye çalışıyorlar. Sağlıklı insan verecek FDA gibi EFSA gibi bir kuruluşunuz mu var? Siz siyasal anlamda, düşünsel anlamda, hem toplumsal aktivi- FDA’nın ve EFSA’nın kararlarını vahiy gibi kabul ediyorsu- teler alanında hem de ticari, ekonomik faaliyetler alanında nuz. Onlar ne diyorsa ‘doğru’ diyorsunuz. Kendi kültürel her türlü imkana sahiptir. Ama sağlıksız insan önceliği bü- değerlerinizin, geçmiş birikimlerinizin, hekimlerinizin söy- tünüyle kendi sağlığına odaklamıştır. Onu tedavi etmeye lediklerinin, yaptıklarının kıymeti de yok. Obezitede dün- çalışır. Bugün Türkiye’de yılda kişi başına ortalama on keze ya sekizincisi, Avrupa birincisiyiz. İsrafın haram olduğuna yakın doktor müracaatımız var. Bir kişi yılda on kere dokto- inanan bir toplumda insanları obez yapacak bütün faktörler ra gidiyor, yani neredeyse ayda bir defa doktora gidiyorsu- serbest. Köpekler serbest; taşları bağlıyorsunuz. Ve diyorsu- nuz. 2002 de 2,2 milyar dolar olan ilaç harcamamız varken, nuz ki ben obeziteyle mücadele edeceğim. Obeziteyle mü- 2012’ye geldiğimizde -SGK’nın ilaç harcaması, emekli ya da cadele etmek için de ilaç firmalarına yatırım için milyarlarca sigortalıların katılım payları, hastanede harcananlar ve özel bağışta bulunuyorsunuz, hibeler yapıyorsunuz, teşvikte bu- olarak reçetesiz gidip satın aldığımız ilaçları da eklediğiniz lunuyorsunuz. Aslında obeziteye yol açan nedenleri orta- zaman- 20 milyar dolarlık bir ilaç harcaması çıkıyor karşımı- dan kaldırmak yerine, ilaç firmalarına destek sağlıyorsunuz. za. On yılda on kat tüketim artışı yapıyorsunuz ve ilaç paza- rının en çok büyüdüğü 4. ülkesiniz. Ve 2015’te de dünyanın Burada da obezite ilaçları çıkacak ortaya.. en çok büyüyen pazarı haline geleceksiniz. Çıktı zaten. Çok miktarda var. Ve bu da kasıtlı bir şey diyorsunuz. Yeni bir pazar olacak. Sağlık Bakanlığı’nda hazırlanan, bir denetim firmasının Aynen öyle. Dünyada gıda mühendisliği diye bir dal yok. hazırladığı raporlarda ‘bundan mutluluk duyuyoruz’ de- Bizde icat edildi gıda mühendisliği diye bir dal. Siz bunu niyor. İlaç harcamasının artmasından mutluluk duyan bir bile bu hale getirmişsiniz. Bu süreçlerle ilgili Türkiye’nin zihin veya ekonomik grup varsa bunun plansız olduğunu bütüncül bir bakışı yok, böyle bir niyeti de yok. Keşke ol- düşünmek mümkün değil. Aslında insanları gıdalarımızla sağlık endüstrisi için -sağlık endüstrileşmiştir- hasta ya da ‘tüketici’ potansiyeli haline getiriyorsunuz. Biraz çalış, biraz ye, biraz hastalan, biraz tedavi ol. Böyle bir döngünün içeri- sinde düşünmeyen, üretmeyen, sadece tüketen, sadece has- ta olan, sorumluluklarını bile yerine getiremeyen bir top- lum inşa etmeye çalışılıyor. Türkiye’ye mi mahsus? Hayır. Bazı kamu spotları görüyoruz televizyonlarda.. Sağ- lık Bakanlığı tuza karşı savaş açtı, artık şişmanlığa karşı savaş açıyoruz. Hatta bir ara dendi ki mısır şurubundan hayatsağlık 73

söyleşi saydı. Bunları çözmek için bir irade de yok ortada. Adliye kadar sağlıksız bir toplum haline dönüşmemizin sebep- sarayının büyüklüğüyle övünmeye başlamışsak.. Aynı şekil- leri nedir? de hastane sayısı, yatak sayısı ve doktor sayısıyla da övünü- yoruz. Bir ülkenin övünebileceği şey doktor sayısının azlı- Hiç konuşulmayan alanlardan biri ‘temizlik sektörü’ ğıdır. Neden? Hastanız yoktur ki doktora ihtiyacınız olsun. denilen sektör. Orada temizlik değil, kirlilik yapılıyor. Biz geçmişte meşe külüyle, sabunla temizlenen bir toplumken, Felaketimizin büyüklüğüyle övünüyoruz yani. Bi- külü zaten unuttuk da sabunu da unuttuk. 2009 yılında raz da kanser meselesine gelelim. Türkiye’de korkunç Hollanda’da yapılan bir araştırma var. Araştırmanın sonu- istatistikler var. Örneğin çocuk çağı kanserlerinin bazı cuna göre günde iki kez temizlik ürünlerine temas eden gelişmiş ülkelerin iki katı, üç katına ulaştığından söz bir erkeğin bununla temas etmemiş erkeğe oranla spermi ediliyor Türkiye’de. Doğru mudur bunlar? beş kat daha kötü. Bugün bir ailenin mutfaktaki kirlenmiş tabaklarını mevcut kimyasal deterjanlarla yıkarsanız, o de- Doğru. Mesela geçen hafta tv kanallarında görmüştüm. terjan kalıntılarını temizleyebilmeniz için yedi ton su kul- İkizlerin ikisinde de karaciğer kanseri vardı. Ve hiç kimse bu lanmanız gerekiyor. tek yumurta ikizi çocukların neden karaciğer kanseri oldu- ğuyla ilgilenmedi. Herkes bu çocuklara yapılan karaciğer Temizleyemeyeceğimize göre… nakliyle ilgilendi. Haber değeri karaciğer nakli kısmıydı. Mümkün olmadığının alametidir bu. İkinci nokta ise Ama çocukların neden kanser oldukları değil. deterjan atıklarını, kimyasal atıkları çevreye bırakıyorsu- nuz. Sularınız kirleniyor ve böylelikle kirli su içmeye başlı- Bunlar yaygın vakalar mı? yorsunuz. Denizlere akıtılıyor, balıklarınız ve benzeri canlı Sayı korkunç büyüyor. Bugün ortalama 100 bin kanser türleriniz kirleniyor. Tabiata bırakıyorsunuz, tarım alanla- hastası her yıl kervana katılıyor. Ve kanser hastaları için rınızı kirletiyorsunuz. Endüstriyel atıklar insanlığın başına harcadığımız rakamlar korkunç. Kansere harcadığımız ra- bela olacak düzeye doğru ilerliyor. Ve bütün bunlara bak- kamları bütün hastalıkların oluşumunu önlemeye harcasak tığımız zaman kanserlerin artış nedenleri arasında gıdanın neredeyse bütün hastalıkları ortadan kaldıracağız. Ama de- ardından temizlik ürünlerinin geldiğini görüyoruz. Cilt min de söylediğim gibi bu ülkenin Sağlık Bakanlığı denilen kanserleri, göğüs kanserleri, rahim ağzı kanserleri, enfeksi- bakanlık, bize göre oranın adı ‘Tedavi Bakanlığı’ olmalıdır, yon problemleri, akciğer, karaciğer problemlerine yol açtığı yalnızca ‘hastalanırsan tedavi ederim’ ile ilgilendiği için, ile ilgili binlerce akademik çalışma var. Yüzlerce falan değil dünyada sosyal güvenlik harcamalarında bu ülke kadar hoy- binlerce sonuç var elimizde. Peki, evinizde, banyonuzda, ratça harcama yapan yok. Sen hastalan, bütün ihtiyaçlarını lavabonuzda, çamaşırınızda, bulaşığınızda gerçek gelenek- gideririm diyor topluma. Sen hastaneye yat, her şeyini kar- sel sabunu kullanmaya başlarsanız ne değişiyor? Öncelikle şılarım. Yok böyle bir şey. O zaman bu toplumu kontrol ede- çevre kirliliğinizi azaltıyorsunuz, su maliyetinizi düşürüyor- mezsiniz. Bir gün sağlık harcamalarınız sizin ülke harcama- sunuz, temizlik giderlerinizi ortalama dört kat düşürüyor- larınızla eşit hale geliverir, farkına varamazsınız. Mesela biz sunuz ve daha da önemlisi hem çevredeki varlıkları hem de bir öneri getirmiştik. Demiştik ki bu ülkede sosyal güvenlik kendi sağlığınızı koruyorsunuz. Kanserdeki artış psikolojik harcamalarını devlet ödememeli. Gıda harcamalarına katkı nedenlerle de olabilir, beslenmeyle ilgili nedenlerle ola- sunmalı. Temiz, sağlıklı gıda tüketilmesine katkı sunmalı. bilir, temizlikle ilgili nedenlerle olabilir ve tekstil ürünleri Hastalanırsan da bedelini kendin ödersin; gıda, beslenme ile ilgili olabilir. Giydiğiniz tekstil ürünlerinin önemli bir kaynaklı sağlık sorunlarınız varsa.. Kaza, çevresel felaketler kısmı sentetik. Neredeyse toplumun % 95’i sentetik giyi- vs başka nedenli sorunlar varsa o ayrı, ondan söz etmiyo- niyor. Buna bir de ‘azo’ boyası denilen kimyasalları da ek- rum tabii. Tabii biz uçtan uca götürdük işi belki. Kasti ola- leyip verdiniz mi bu insanların kanser olmaması neredeyse rak götürdük, ama dikkat çekmesi için götürdük. Belki daha mucize. Elektromanyetik alan meselesi ayrı bir sorun. Cep mutedil bir çözüm bulunabilir buna. telefonu olmayan yok. Evinize girdiğiniz zaman sadece sizin Peki kanser konusuna dönelim yine. Anladığım ka- wireless anteniniz yok, sadece sizin modeminiz yok. En az darıyla müthiş bir kanser salgını var. Siz bunun arka 20, 30 tane karşınıza çıkıyor. Bunların hepsi güçlü sinyal- planı niçin böyledir diye bir araştırma yaptınız mı? Yani ler. Komşunuz, alt kat, yan vs. birçok verici etrafınızda artık biz genetik yapısı itibariyle çürük bir toplum değiliz. Bu 74 hayatsağlık

söyleşisöyleşi sizi çembere almış. Bunlar da siz hem uyurken, hem otu- yok. Yapay gül aroması var. Gül diyarı denilen, dünyanın en rurken, hem yerken bombardıman yapıyor. Buna bu beden büyük gül merkezinde lokum üretiliyor, üstelik gül firması nasıl dayanır? Sonuç itibariyle iflas ediyor bir müddet sonra. üretiyor, ama içinde gül yok. Üstelik yerel tat diye satıyorsu- Daha vahimi bu kar topu gibi büyüyecek. Bugün 600 bin nuz. Konya’daki meşhur şeker, Mevlana şekeri, Konya şeke- dolayında tedavi edilen kanser hastanız var. 2023’te bu 2,5- ri ya da peynir şekeri denilen şeker geçmişte üç maddeden 3 milyon olacak. Bu boyutunu hiç konuşmuyoruz. Sadece üretilirken bugün en az on beş tane maddeden üretiliyor. ekonomimiz şu kadardan şu kadara geldi, ilk ona gireceğiz, Geçmişte üretilen o üç maddenin içinden sadece bir şey G8’e gireceğiz diye konuşuyoruz. Ama kanser sayısında da kalmış, şeker kalmış. Bunun dışındaki maddeler değişmiş. G8’i aşacağımızı konuşmuyoruz. Yerel imkanlarla üretilse de büyük endüstriyel üretim yapıl- sa da değişmiyor sonuç. Herkes keyfine göre, istediğine iste- Kesinlikle konuşmuyoruz bunları. Ben bu kanser diği kadarını katıyor. % 5 katarsan da senin bileceğin şey, % meselesi üzerine devam etmek istiyorum. Olayın bir 40 katarsan da senin bileceğin şey. Zaten makas öyle geniş boyutu da gıda ister istemez. Gıda deyince akla gelen iki tutuluyor ki tespit imkânsız olsun, yargısal sorun çıkmasın, tane başlık var. Kaba hatlarıyla bir tanesi gıda katkıları bakanlık suçlamasın. GDO meselesine gelince.. Bizim şu denen kimyevi maddeler. Diğeri de yeni yeni sözü edil- anda hayvansal ürünlerimizin tamamı GDO’ludur. Neden? meye başlanan GDO. Genetiği değiştirilmiş ürünler. Bu Birincisi, Türkiye’deki ister küçükbaş ister büyükbaş olsun, konulardaki tespitlerinizi rica etsek. hayvanların % 100’ü GDO’lu mısır ve soya tüketiyor. Şimdi bize diyorlar ki bebeklere GDO’lu ürün yedirirseniz geçer Biz gıda hareketini kurduğumuz süreçte de katkı mad- ama hayvanlara geçmez. Bu nasıl bir mantık? Siz bütün de- delerini üçe ayırıyorduk: Bitkisel olanlar, hayvansal olanlar neylerinizi hayvan üzerinde yapıp insana teşmil edeceksi- ve sentetik olanlar. İşin içine girince gördük ki bitkisellik niz. İş GDO’ya gelince tersini söyleyeceksiniz. İkinci nokta; ve hayvansallık hikâyeymiş. Hepsi sentetik. Gördükleri iş- bunun aksi İtalya, Fransa ve Rusya’da yapılan araştırmalarla lem, onları aslından uzaklaştırıyor. Yani bir şeyi işlerken tek yüzlerce kez ispatlamıştır. En son Rusya’da yapılan fare de- başına bitkiyi kullanmıyorsunuz, tek başına hayvansal bir neylerinde, GDO’lu yemlerle beslenip doğuranlarda birinci şeyi kullanmıyorsunuz. Bir takım girdiler var, ona dışarıdan neslin % 70’inin cinsel organlarının gelişmediği ve cinsel müdahaleler var. Genetik olarak müdahaleler de var, endüs- fonksiyonlarını yerine getiremediği, üçüncü nesilde de bu triyel işlem anlamında müdahaleler de var. Bütün bunlara oranın % 100 olduğu gösterildi. Fransa’da yapılan çalışmada baktığınız zaman, gıda katkı maddeleri menşei itibariyle ise daha ilk nesilde birkaç ay içerisinde hem beyinde hem bitkisel, hayvansal, mineral, madensel olsalar da sonuç iti- göğüslerde tümör oluştuğu ispatlandı. Türkiye’de GDO’lu bariyle elde edilen, kullanıma hazır hale getirilen ürün kay- ürün kullanımı yasaktır söylemi de bütünüyle masaldan ba- nağından oldukça uzaklaşmış, yepyeni bir moda girmiş sen- rettir. Hayvansal olarak giriyor, bunlar raflarda bulunuyor, tetik bir ürün olarak çıkıyor karşınıza. Ve bu da sağlığa zararlı mı? Herhangi bir kurum şu miktarda doz zararsız diyebili- yor. Peki, kime göre zararsız? 20-25 yaşlarında, hiçbir sağlık sorunu olmayan erişkin insanlar için belirleniyor genellikle. Oysa bebek, çocuk, hamile, hamile adayı, yaşlı, hasta her- kes bunu tüketebiliyor. Üstelik bunun dozunu belirlemeniz mümkün değil. Bir çikolata için kullandığınız, Türkiye’de ele alalım, hangi katkı maddesinin ne kadar katıldığını tes- pit edebilecek bir mekanizmanız var mı? Yok. Var olsa yapar mısınız? İmkânsız. Peki, o zaman bu masalı insanlara niye anlatıyorsunuz? Mecburen paketin üstünde yazana güveniyoruz. Yazsa ne olur ki. Size bir örnek vereyim. Isparta’da gül lokumu üretiliyor. Ambalajına baktığınız zaman içinde gül hayatsağlık 75

söyleşi en ünlü markaların ürünlerinde, analiz sonuçlarında var. bunları ayıracağız. Mutlaka mutfakta olması gereken şeyler Tekstil ürünleri, kimya endüstrisi, gıda katkı maddeleri, ilaç undur, tuzdur, yağdır vs. Bu liste devam edebilir. Tuz mut- endüstrisinde GDO kullanımı yasayla serbest bırakılmıştır. lak ihtiyaçlarımızdan.. Bir rafine tuz var, işlenmiş, iyon ya- Siz sadece biz GDO’lu tohum sokmuyoruz diyeceksiniz, pısı bozulmuş. Peki geçmişte insanlık ne tüketiyordu? Kaya ama hibrit tohumu zorla dayatacaksınız. Kısırlaştırılmış to- tuzu tüketiyordu. O halde ben temiz kaya tuzu tüketmeye humu dayatacaksınız. Siz kısırlaştırılmış bir tohumdan da başlayacağım. üretken bir nesil bekleyeceksiniz. 2050’de tüm dünyada 100 kişiden 95’inin kısırlık problemi yaşayacağı öngörülüyor. Bulabilecek miyiz? Avrupa Birliği’nin 2012 Ocak tarihli raporuna göre. Türkiye’de bulamazsanız dünyanın hiçbir yerinde bula- mazsınız. Bir de ‘ne yapacağız’, ‘ne yapmalıyız’ konusuna gele- Peki, kaya tuzunu bulduk. Sağlam unu nereden ala- lim. Şimdi doğal gıda, doğal şekilde üretilmiş gıda, doğal cağız? gübrelerle üretilmiş besin, organik gıda gibi birçok şey Sağlam un da var tabii. Ona geçmeden önce şunu cevap- pazara girdi. Bunlar kendilerini reklam etmeye de başla- layayım; yeryüzünde hiçbir şey bütünüyle kirlenmez. İkinci dılar. Fakat bunların birçoğunun da sahte olduğunu, as- nokta yağ.. Yağ çok önemli çünkü. Undan bile vazgeçersiniz lında hiç de iddia ettikleri gibi doğal ve sağlıklı yöntem- ama yağdan vazgeçemezsiniz. Bir rafine edilmiş yağlar var lerle üretilmediklerini duyuyoruz. Bu konuda da kime bir de rafine edilmemiş yağlar var. Rafine edilmiş her ürün- güveneceğimizi şaşırdık. Tüketici olarak, anne baba ola- den uzaklaşmamız gerektiği gibi rafine yağdan da uzaklaş- rak, aile sahibi insanlar olarak ne yapmamız gerekiyor? mamız lazım. O yağ olmaktan çıkıyor çünkü. Una gelince.. Buğday, üç unsurdan oluşuyor. Rüşeym, kabuk ve nişasta. Bir problem varsa, bilgi kaosunun olması normaldir. Besinin % 92’si kabuk ve rüşeymde, % 8’i nişasta kısmında. Her kafadan bir ses çıkar. Her diyetisyenin önerisi farklı. Siz besinin %92’sini atıyorsunuz. Geriye kalanını endüstri- Oysa insanın fıtratı aynıdır. Hangi coğrafyanın insanı olur- yel işlemlerden geçirip nişadır gibi, kireç gibi bembeyaz bir sa olsun beslenme bir kültür işidir. Çin’de yaşasaydık Çin- malzeme getiriyorsunuz karşınıza. Ve bu bir şeker. liler gibi tüketecektik. Amerika’da yaşasaydık Amerikalı Ondan da beyaz ekmek yapıyoruz. gibi tüketecektik, Güney Afrika’da yaşasaydık da Afrikalılar Ondan da normal tüketmeniz gerekenin iki üç katını tü- gibi tüketecektik. Gıda bir kültür işidir, bir de dini boyutu ketiyorsunuz. Ununuz problemli olunca doğal olarak unlu vardır. Dindar biriyseniz kültürünüzü de dininiz şekillendi- mamulleriniz de problemli oluyor. Unu düzelttiğiniz zaman riyor. Bu kadar formül, öneri, marka, ayrıntının içerisinde unlu mamullerinizi de düzeltirsiniz. Kullandığınız ürünler- nasıl işin içinden çıkacağız? Hakikaten zor. İki sonuçtan söz de yağı düzelttiğiniz zaman da, tuzu düzelttiğiniz zaman da edebiliriz veya öneri getirebiliriz. Birincisi; dünyada mev- öyle.. Çünkü bunlar olmazsa olmaz. Şekeri düzelttiğiniz za- cut ekonomik düzen arz ekonomisi. Üretiyor, ihtiyaç olup man bunları zincirleme düzeltmiş olursunuz. Ana maddeler olmadığı umurunda değil, rafa koyuyor, reklam etmeye çünkü bunlar. Unumuzu, yağımızı, tuzumuzu, şekerimizi başlıyor. Sabah alışveriş merkezine gittiğimiz zaman dün düzelttiğimiz zaman ya da mutfaktan şekeri attığımız zaman reklamda gördüğünüz ürünü rafta görüyor ve alışveriş se- sağlığımızı da önemli oranda düzeltmiş oluyoruz. Çok basit petinize dolduruyorsunuz. Sanki bunu Hz. Adem’den beri bir şey. Bir diğer nokta, her şeyi mevsiminde tüketeceğiz. tüketiyormuşsunuz gibi sorgulamadan, ihtiyaç mı değil Yazın kuru fasulye yerseniz vücut ısınız iki derece artar. Ha- mi, sağlıklı mıdır, niçin vardır diye sorgulamadan tüketi- raret yapıcı olarak adlandırılan besinlerdir çünkü. Besinleri yorsunuz. Bir de talep ekonomisi dediğimiz bir ekonomik ikiye ayırıyorlar: serinletici olanlar ve hararet yapıcı olanlar. model var. Talep ekonomisinde sen ne üretirsen üret, ben Allah öyle yaratmış ki yazın yetişenler serinletici, kışın yeti- ihtiyacımı biliyorum. İhtiyacımı nasıl temin edeceğimi de şenler hararet yapıcı. Yazın siz kuru fasulye yerseniz, nohut biliyorum, ihtiyacımı karşılarsan senden alırım diyen bir yerseniz vücut ısınızı artırırsınız. Kışın da oturur taze fasul- bilinç. Şimdi mutfağınıza girin, yemek bir farzdır. Yemek ye yerseniz tam tersini yaparsınız. Karpuzu kışın yerseniz zorundasınız. Yaşamak için yemek zorundayız. Bir kere be- üşürsünüz. Yazın yerseniz serinlersiniz. Her şey mevsimin- nim mutfağımda temel ihtiyaç nedir, bunu listelemek lazım. de. Yeni nesil neyin ne zaman yetiştiğini de bilmiyor artık. İkinci olarak da, bunların hangisi vazgeçilmez, hangisi lüks 76 hayatsağlık

söyleşisöyleşi Bu saydıklarınız ne kadar sağlıklı? seniz böcek istila ediyor. Ama eskilerde olduğu gibi, parça Şimdi onu söyleyeceğim. Tohumunuz problemli. Tarım parça, katmanlı ekerseniz böcek gelmiyor. Bitkiler birbirle- kimyasalı kullanıyorsunuz, endüstriyel işlem yapılmış, katkı riyle dayanışma yapıp koruma yapıyorlar. Geleneksel tarım, maddeleri eklenmiş ve radyasyon uygulanmış.. Daha birkaç hem küresel ısınmadan sizi koruyorsa, hem daha verimliy- gün önce benim tanıştığım, 4,5 dönüm tarlasında, tarım se, hem daha ucuzsa sorun ne? Sorun, mono kültürde.. 5-10 kimyasalı kullanmadan geleneksel tohumla karpuz yetişti- kadar şirketin -temele indirirseniz 2 şirkete düşüyor bu ama ren insanlar var. Kendilerini bu işe adamışlar. Bilinç artıyor 10 diyelim- gıdayı kontrol etmek istemesinden kaynaklanı- çünkü. Böyle insanlar var mı hala? Var. Talep arttıkça bunlar yor. Çünkü gıda, Tarım Bakanlığı’na bırakılamayacak kadar artacak mı? Artar. Endüstriyel işlem yapmadan ürün ürete- ciddi bir iştir, gıda bir silahtır, müzakere çantamızdaki araç- bilir misiniz? Evet. Pekmez de üretirsiniz, yoğurt da üretirsi- lardan birisidir deniyor. Bu cümleler üzerine inşa edilmiş bir niz vs. Bu mümkün. Tohumun geleneksel tohum olduğunu dünya var. Ve bu dünyaya karşı durması gereken bir toplum sorgulamak önemli. Zararlı endüstriyel işlem görmemesi, var. Bu duruşu devletlerin sağlayamayacağını söylemiştim. tarım kimyasalı kullanmamak önemli. İlaç, hormon, gübre Bunu sağlayabilecek olanlar da bireyler. vb. ürünleri kullandığınız zaman toprağı kirletiyorsunuz, dolayısıyla suyunuz kirleniyor, ürününüz kirleniyor ve so- Toplumun bilincinin artışı yani. nuçta başta konuştuğumuz meselelere geri dönüyoruz, yani Zaten ‘Gıda Hareketi’nin varlık nedeni de bu. Bu bilinci bir döngü oluşuyor. Bunlardan vazgeçtiğimiz zaman verim arttırmak. Bunda da çok başarılı olduk. On binlerce takip- azalması oluyor mu? 30 ülkede 58 projede 12 milyon kişiye çimiz var. Özellikle hamile ya da çocuk sahibi ya da hamile tekabül edebilecek bir saha çalışmasında, 30 yıl süren saha olmayı düşünen genç hanımlarda çok ciddi bir bilinç artışı çalışmalarında gösterilmiş ki, geleneksel tarım sera gazı ya- var. Annelik duygusundan hareketle kendilerinden çok ço- yılımını % 90 azaltıyor. Dünyanın küresel ısınma sorununu cuklarını düşündükleri için. Ciddi bir gelişme var. Bu da çok çözüyorsunuz geleneksel tarımla. Verim artışı % 70 ila % ümit verici bir durum. 500 yükseliyor geleneksel tarımla. Maliyetiniz % 30 düşü- Zaten bu işi kadınlar sahiplenip götürürse… Belir- yor. Ayrıca, elde ettiğiniz ürünlerin besin değeri % 80-800 leyici olan kadın. Evini temizleyen o, mutfağına bakan oranında daha yüksek. Tek problem var; öbürleri gibi, fab- o ağırlıklı olarak. Peki sizin web sayfanızda bu konuya rikadan, torna tezgahından çıkmış gibi tek şekilde çıkmıyor meraklı olanlar için, nereden sağlam ürünler bulup alış- ürünler. Kimisi daha büyük, kimisi daha küçük, kimisi eğri veriş yapabilecekleri konusunda bilgi var mı? vs. Estetik anlamda bize tesviye edilmiş, torna tezgâhından Yok. İşaret eden şeyler var ama ürün yok. Eğer bir nok- çıkmış bir ürün gibi gelmiyor. Ama daha sağlıklı oluyor. Bu tayı işaret ediyorsanız, bir adres gösteriyorsanız oraya kefil- ürünleri satan insanlar var mı? 20 yıl önce var olduğunu söy- siniz demektir. Kefil olabilmeniz için orayı enine boyuna leyemezdim. 10 yıl önce yeni yeni düşünülüyor, konuşulu- incelemiş olmanız gerekiyor. Şu anda hiçbir firmanın ismi yordu. 5 yıl önce başladı, şimdi önemli miktarlara ulaştı. Ta- yok. Ama 2013’te ‘geleneksel.org.tr’de bunlar yer alacak. lebe bağlı olarak büyüyor. Muhtemelen önümüzdeki 5-10 yıl içerisinde bu durum pazarda belirleyici olacak. Mesela 2011 yılı sonucu itibariye açıklanan bir veriye göre dünyada sertifikalı ürün tüketimi, farklı ülkelerde kimisinde organik, kimisinde biyo, kimisinde geleneksel filan gibi adlandırılan ürünlerin tüketimi % 22’ye ulaşmış. Şimdi endüstri de bu alana kaymaya başladı. O alanda da var olmaya çalışıyor. Bü- yük endüstriyel şirketlerin bu alana doğru girmeye başlamış olması dolayısıyla mevzuatı sürekli esnetiyorlar. Türkiye’de de olduğu gibi sürekli mevzuat esnetmesi yapılınca bozulu- yor. Oysa çözüm organik tarım değil, geleneksel tarım. Me- sela bir tarlaya boydan boya pancar, buğday, arpa vs eker- hayatsağlık 77






Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook