Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore hayatsağlık dergisi Sayı 13

hayatsağlık dergisi Sayı 13

Published by Hayat Sağlık ve Sosyal Hizmetler Vakfı, 2019-09-25 06:37:21

Description: hayatsağlık dergisi Sayı 13 Ağustos 2015

Search

Read the Text Version

Tarman’ın Nisan 1922 tarihli 4. sayısında ti’nin genç ve gelecek vaat eden üyeleri arasında takip edebilmekteyiz ki Dr. Hanımyan rectum’u yer almaktadır. üretranın içine açılmış bir çocuk hastasını ta- nıtmıştır. Çocuğun erkeklik organının ucundan Dergide yer alan “‘Meslek Şehidi’ Dr. Taniyel az miktarda idrarla birlikte meconium gelmek- Hanımyan” başlıklı habere göre olay şu şekilde tedir. Hasta okluzion entestinal emareleri gös- cereyan etmiştir: “Ermeni tıp dünyası gelecek termektedir. Ameliyatla koksiksin önünden bir vaad eden genç üyelerinden birini, Dr. Taniyel rectum yapılmıştır ve çocuk bu sayede iki gün- Hanımyan’ı acı bir ölüm sonucu kaybetti. Di- den beri rahatlamıştır. kenli vazife yolunda bir şansızlık sonucu kardeş katili kurşuna zamansız kurban gitmiştir. Katil Bunların dışında Dr. Hanımyan Ermeni Kı- Diyarbakırlı Sarkis Kapancıyan son günlerde zılhaçı’nın düzenlediği bir sosyal projede de yer rahatsızlığı sebebiyle Surp Pırgiç Ermeni Has- almıştır. Tarman dergisinde Dr. Hanımyan’ı Er- tanesi’ne müracaat etmiş ve rahmetli tarafından meni Kızılhaçı’nın başlattığı bir girişimin içinde ameliyat edilmişti. Uzunca bir süre sonra Sarkis yönetim kurulunda görevli olarak da görmek- başka doktorların tam anlamıyla tedavi edil- teyiz. Ermeni Kızılhaçı’nın Ermeni Etıbba Ce- mediğini söylediklerini ileri sürerek ikinci kez miyeti ve Yedikule Surp Pırgiç Ermeni Hasta- ameliyat olma talebiyle Dr. Hanımyan’a müra- nesi’yle işbirliği içinde gerçekleştirdiği hastaba- caat etti. Ancak rahmetli artık tam olarak iyileş- kıcılık ve hemşirelik kursları, Ermeni Kızılhaçı miş olduğunu ve bir kez daha ameliyatın gerek- Merkez İdaresi’nin himayesinde, Ermeni Etıbba sizliğini ileri sürerek bu talebi reddetti. Bunun Cemiyeti’nin seçtiği bir hoca heyeti tarafından üzerine Sarkis intikam hisleriyle dolu olarak 1 icra edilecekti. Ermeni Kızılhaçı başlattığı bu Mayıs sabahı Doktor Manuelyan eşliğinde has- girişime destek olmak amacıyla kendi merkez- taneden dönmekte olan Dr. Hanımyan’a, Yedi- lerinden birinin kullanılmasını ve derslere ka- kule istasyonu yakınlarında, trende üstüne sal- tılacak muhtaç öğrencilerin yol masraflarının dırarak sırtına üç öldürücü kurşun sıkmıştır.” da karşılanmasını üstlenmişti. Ermeni Etıbba Cemiyeti de bu teklifi görüşmüş ve daha önceki Sarkis’in tabancasından çıkan kurşunların uygulamalarda olduğu gibi imtihan yapma ve ikisi ciğerlerine, biri de omurgasına saplanan diploma dağıtma hakkını kendine saklamak ko- Dr. Hanımyan’a kurşunların son derece kritik şuluyla teklifi kabul etmişti. Yönetim kurulunun yerlere rastlamaları nedeniyle herhangi bir tıb- belirlediği isimlerden biri de Dr. Hanımyan’dı. bi müdahalede bulunulamamıştır. Dr. Hanım- yan olaydan hemen sonra nakledildiği Yedikule Ancak 1 Mayıs 1922 tarihinde hastanede Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi’nde büyük acılar gerçekleşen bir olay hem Yedikule Surp Pırgiç çekmiş ve aldığı yaralara dayanamayarak üç Ermeni Hastanesi hem de Ermeni Etıbba Ce- gün sonra hayatını kaybetmiştir. Çalıştığı ku- miyeti için derin bir üzüntü kaynağı olmuştur. rumda çok sevilen bir doktor olan Hanımyan’ın Hastanede tedavi gören ve geçirdiği ameliyatın cenaze merasimi de 7 Mayıs Pazar günü Surp başarısız olduğunu düşünen Sarkis Kapancıyan Pırgiç Şapeli’nde gerçekleştirilmiştir. Cenazede adlı hasta kendisini tedavi eden ve başarısız neredeyse bütün Ermeni doktorların yanı sıra ameliyattan ötürü sorumlu tuttuğu Dr. Taniyel cemaat müesseseleri ve yabancı resmi çevreler Hanımyan’ı hastane yakınlarında silahla vur- de temsilci göndererek hazır bulunmuşlardır. muştur. Dr. Hanımyan’ın ölümüne yol açan bu Kilisedeki törenin ardından ayini idare eden olaya Tarman’ın Mayıs 1922 tarihli 5. sayısında Episkopos Naroyan ile Dr. Vahram Torkomyan, geniş bir yer verilmiştir. Dr. Taniyel Hanım- hayatını kaybeden Dr. Hanımyan’ın sahip oldu- yan’ın anıt-mezarı da görev yaptığı Yedikule ğu nitelikleri öven konuşmalar yapmıştır. Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi’nin bahçesinde- dir. Zira Dr. Hanımyan hastanede cerrah olarak Tarman’da Dr. Torkomyan’ın törende yaptığı çalışmasının yanı sıra Ermeni Etıbba Cemiye- konuşmanın özeti de yer almıştır. Dr. Torkom- yan, Dr. Hanımyan’ın böyle genç yaşta ölümün- hayatsağlık 51

den duyduğu üzüntüyü dile getirmiş ve Ermeni de rectum’ ameliyatında kendi bulduğu yöntemi doktorların onun mezarının hastanenin bahçe- anlatıyordu bize. Katilini de bu yöntemle teda- sinde yer almasında ısrarlı olacaklarını belirt- vi etmişti. Belki bugün bu yöntem yayınlanmış miştir. Bu mezar hem her türlü fedâkarlıkla ça- değil, ama gelecekte mutlaka kendi adıyla ba- lışmaya devam eden Ermeni doktorlar için bir sılacaktır. Hanımyan’ı ölümsüzleştirmek için teselli olacak hem de hastaneyi ziyaret edenlere ‘Hanımyan’ın Buluşu’nu tüm ülkelerdeki bilim bu talihsiz olayı hatırlatacak ve ders verecek- cemiyetlerine tanıtmak bizim için mutluluk ve- tir: “Henüz 34 yaşında solan Taniyel Hanım- rici olacaktır. Biz kendisini sadece terbiyeli ve yan, Ermeni tabipler dünyasının yeni yeşeren namuslu bir meslektaşımız olduğu için değil ta- çiçeklerinden biriydi. Ermeni tıp dünyasının lep edilen tüm yeteneklerle donanmış, modern gelecekteki gururu olmaya aday, mesleğine âşık ameliyatlarda gelecek vaadeden bir yıldız olma- ve kendini adamış, kendi kendini yetiştirmiş, ya aday olduğundan seviyoruz.” eğitimli ve bilgili bir Ermeni evladıydı. Ermeni doktorlarımız, Şehit Dr. Hanımyan’ın naaşının Yağubyan’ın ardından Cemiyet-i Tıbbiye-i Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi bahçesine gö- Şahane adına Dr.Garabed Khancıyan söz al- mülmesinde ısrarcı olacaklardır. Bunu sadece, mıştır. Cemiyet-i Tıbbiye-i Şahane’ye 9 Ermeni şehit olmuş tıp kurbanına saygı için değil, bir- doktor başkanlık yapmıştır ve 55 Ermeni doktor çok şehidinden dolayı zaten yasta olan, bugün bu kuruma üye olmuştur. Dr. Khancıyan bu sı- de önemli bir arkadaşlarının şehadetine ağlayan rada Cemiyet-i Tıbbiye-i Şahane’nin başkanıdır kendilerine teselli olarak istemektedirler. Dr. ve bu sıfatla konuşmaktadır: “Cemiyet-i Tıbbi- Hanımyan’ın sessiz mezarı bundan böyle hasta- ye-i Şahane üyesi arkadaşlarım, bu üzücü tören- nemizde şu anda mevcut hastalarımıza ve son- de, Dr. Taniyel Hanımyan’ın acı verici ölümüyle radan geleceklere konuşan bir anıt olsun. Şöyle hissettiğimiz derin acının tercümanı olmak gibi ki bu anıt, içlerinden birinin, günün birinde, ağır bir görev yüklediler bana. Rahmetlinin tat- her türlü ihtimam ve tıbbi tedaviyi gördükten lı karakterini, fedakâr ruhunu ve terakkiperver sonra kendisini tedavi eden, hayatını ilme ada- yapısını yakından tanıma imkânı bulmuş olan mış, bilim insanlarının ‘Tanrısal’ diye nitelen- herkes, bugün Ermeni tıp dünyasının karşılaş- dirdiği doktoru en aşağılık şekilde öldürdüğünü mış olduğu gerçekten de acı kayıp karşısında hatırlatsın.” şaşkın. Ne yazık ki, görev bilinci ve mesleğine tüm kalbiyle gönül vermiş zavallı genç doktor Dr. Torkomyan’ın ardından Tıbbiye-i Şahane trajik şartlar içinde vicdansızca katledilmiş, ge- doktorlarından Dr. Münir ve Dr. Refik Beyler lecek ümitleri bir katilin ellerinde yok olup git- birer konuşma yapmışlardır. Onlardan sonra miştir. Ruhu şad olsun.” Dr. Hanımyan’ın da üyesi olduğu Ermeni Etıbba Cemiyeti adına Dr. Yağubyan söz almıştır. Dr. Dr. Khancıyan’ın ardından, Dr. Hanımyan’la Yağubyan, Dr. Hanımyan’ın insani niteliklerini aynı hastanede çalışan mesai arkadaşı ve hasta- övdükten sonra doktorun hekimlik kariyerini ne müdürü Dr. Hırant Peştimalciyan, Yedikule konu alan ve onun buluşu olan yeni bir ameliyat Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi çalışanları adına tekniğini tanıtan bir konuşma yapmıştır: “Dr. duygularını dile getirmiştir. Peştimalciyan’ın Hanımyan yorulmak bilmeyen, fikri ve ahlaki konuşması da Dr. Hanımyan’ın fedakâr ve al- özellikleri herkes tarafından bilinen, iyiliksever çakgönüllü kişiliği ile bilime verdiği büyük öne- ve saygın ender meslektaşlarımızdan biriydi. me odaklanmıştır: “Dikenli görev yolunda şehit İnceleyen ve araştıran bir yapısı olan rahmetli olan sevgili meslektaşım, senin örnek teşkil ede- arkadaşımız ameliyat konusunda bilimsel yeni- cek çalışmalarının övgü dolu cümlelere ihtiyacı likler yapmayı başarmıştı. Ölümünden henüz yok. Örnek teşkil eden alçakgönüllülüğün çoğu bir hafta önce Kızılhaç Cemiyeti’nin toplantı- tarafından bilinmiyordu. Sadece seni yakından sında, tıp dünyası için yeni bir olay olan ‘chule tanıyanlar yeteneğine hayran oluyorlardı ve ne yazık ki bugün onlar acı kaybın karşısında ağ- 52 hayatsağlık

lıyorlar. İçindeki saygınlık ve alçakgönüllülük çeken Dr. Hanımyan gün geçtikçe uzmanı ol- ruhu o kadar büyüktü ki, değerlerini övmemize duğu alanda da önemli isimlerden biri haline izin vermezdin. Kendini mesleğine adamış fe- gelmiştir. Kendisinin ameliyat konusundaki bil- dakâr bir askerdin. Acı çekenlere, ıstırabı olana, gisi ve hassasiyeti meslektaşları arasında saygı yaralıya gösterişsiz, menfaatsiz koşardın. İşte ve hayranlık uyandırmıştır. Tarman, doktorun karşılığında bir minnettarın lanet kurşunlarıyla özellikle “chule de rectum” ameliyatlarında ge- düştün. Ruhun, bilim adına kurban gitmiş diğer liştirdiği özel bir yöntemden söz etmektedir ve Ermeni doktorların arasına karıştı. Hiçbir gök- habere bakılırsa, hastası tarafından öldürülme- yüzünde bilim ufuklarında böylesine parlak bir seydi Dr. Hanımyan bu kendine özgü yöntemin yıldız sönmemiştir.” inceliklerini Ermeni Etıbba Cemiyeti’nin Pazar günkü toplantısında açıklayacaktı. Ne yazık ki, Son olarak Ermeni Diş Hekimleri Cemiyeti meslektaşları aynı gün onun acı kaybı nedeniyle adına söz alan K. Kalfayan, tıp dünyasının yeni son görevlerini yapmak üzere toplanmak zo- bir saldırı biçimiyle karşılaştığına ve bundan runda kaldılar. Dergi verdiği bu bilginin ardın- böyle doktorların görevlerini yaparken karşı- dan Dr. Hanımyan’ın genç yaşında ölümünden laştıkları kazaların yanı sıra hastalardan gele- duyduğu üzüntüyü dile getirmiştir: “Bahtsız bilecek bu tür saldırılara karşı da korunmaları Dr. Hanımyan her ne kadar çok genç olsa da İs- gerektiğine işaret etmiştir: “Bu kayıp, sanki baş- tanbul’un Ermeni hekimleri arasında jinekolog ka bir soyun temsilcileri tarafından soyumuzun ve cerrah olarak parlak bir yere sahip olmuştu. çocuklarına yapılmış bir cinayetin devamı gibi. Zamansız ölümüyle özellikle Ermeni Etıbba Ancak suç, bir soydaşımız tarafından üstelik Cemiyeti yeri doldurulamaz bir kayıp vermiş- rahmetlinin bilimsel ihtimamından yararlan- tir. Zira rahmetli cemiyetin gelecek vaad eden, mış ve dolayısıyla kendisine sadece minnet çalışkan üyelerinden biriydi. Kötü yürekli bir borçlu olması gereken biri tarafından işlendi- şeytanın kardeş kurşunuyla görev yolunda kur- ği için açtığı yara daha derin. Tıp dünyasında ban giderek yaşlı annesini ve akrabalarını son- kurban görmeye alışkınım. Ancak o kurbanlar suz acılar içinde bırakmıştır. Bilimin yorulmaz yaptıkları araştırmalar, deneyler sırasında bu- emektarına ve fedakâr insanın değerli hatırası- laştıkları hastalıklar sebebiyle veya laboratu- na saygılarımızla.” varlardaki yangınlar veya patlamalar sonucu hayatlarını kaybetmişlerdi, kısacası insan bey- Kaynakça ninin ihanetine kurban gitmemişlerdir. Bundan 1. Yarman A. Osmanlı Sağlık Hizmetlerinde Ermeni- sonra bilim adamlarının her şeyden önce, başka birinin hasta ruhu sebebiyle kurban olabilecek- ler ve Surp Pırgiç Hastanesi Tarihi. İstanbul: Surp lerini hesaplamaları gerektiği sonucu çok acı.” Pırgiç Ermeni Hastanesi Vakfı Yayınları, 2001. 2. Yarman A. Ermeni Etıbba Cemiyeti (1912-1922): Bu konuşmaların ardından Tarman dergi- Osmanlı’da Tıptan Siyasete Bir Kurum. İstanbul: Ta- si Dr. Hanımyan’a ait kısa biyografik bilgilerin rih Vakfı Yurt Yayınları, 2014. yanı sıra onun üzerinde çalıştığı yeni ameliyat 3. Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi Salnâmeleri (Tıpkı- yönteminden söz etmiştir. Bu açıklamaya göre, basım, 13 cilt), Malkhasian S. , Yarman A. (Haz.), Dr. Taniyel Hanımyan 1888 yılında Kumkapı’da İstanbul ,2012. doğmuştur. Gedikpaşa Ermeni Okulu’nda aldı- 4. Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi Aylık Dergisi, ğı eğitimin ardından Tıbbiye-i Şahane’ye girmiş Ocak-Şubat 2014. ve 1911 yılında bu okuldan mezun olmuştur. 5. Tarman Dergileri, I. Yıl (1920), Sayı: 1-12; II. Yıl Birinci Dünya Savaşı’nın sonlarına kadar devlet (1921), Sayı: 1-12; III. Yıl (1922), Sayı: 1-7. hastaneleri ile askeri hastanede hizmet verdik- ten sonra Mütareke döneminin başlarında Ye- dikule Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi’ne cerrah olarak girmiştir. Görevindeki başarısıyla dikkat hayatsağlık 53

Bakterilere Yakından Bakmak: Bilim ve Siyaset Arasında Bakteriyolojihane-yi Şahane Seçil Yılmaz* 1894 yılı Nisan ayı sonlarıydı. Bakteriyolojiha- aşıladı. Son aşamada, bakterilerin kısa sürede ne-yi Şahane’ye henüz birkaç ay önce müdür telef ettiği güvercinlerin otopsisini gerçekleştir- olarak atanmış olan Doktor Maurice Nicolle, di. Bu sayede bakterilerin iç organlar üzerinde- Topkapı Sarayı’nın bahçesinde kendisine tahsis kini yıkıcı etkisini inceleyebildi. (Şekiller A) edilmiş olan laboratuvarda hummalı bir çalışma içerisindeydi. Kolera bir süredir İstanbul’u etkisi Dr. Nicolle’ün, Sultan II. Abdülhamit ve Sad- altına almış ve salgın günden güne yayılmaktay- razam Ahmet Cevat Paşa’ya sunduğu bu detaylı dı. Dr. Nicolle, tutuldukları ‘’şüpheli hastalık’’ ne- incelemenin sonuçları, on bir vaka üzerindeki ticesinde Beyoğlu, Yedikule ve Yeniköy hastane- ‘şüphe’ perdesini de kaldırıyordu. Nicolle’ün lerinde ölen on bir kadavra üzerinde yaptığı titiz raporuna göre hastalandıktan sadece üç gün çalışmanın sonuçları üzerinde çalışıyordu.1 sonra İstanbul’un çeşitli hastanelerinde hayatla- rını kaybetmiş olan bu vakaların ölüm sebebi, Dr. Nicolle’ün tüm vakaların bakteriyolojik Alman biliminsanı Robert Koch’un 1887’de keş- tahlilini her aşamasıyla anlattığı rapor neredey- fetmiş olduğu kolera bakterisi tarifine uygun- se sadeleştirilmiş bir bakteriyoloji dersi gibiydi: luklar gösteriyordu. Raporun sonuç bölümün- Önce vakaların ölüm tarih ve saatlerini kay- de, Dr. Nicolle koleraya yakalandıklarından detti. Ardından, kadavralardan alınan örnekler emin olunan on bir vakaya dair bakteriyolojik incelenmek üzere laboratuvara yollandı. Bura- verilerin Dr. Chantemesse ile yapacakları ortak da, ‘şüpheli’ bakteriler kadavralardan alınan bu bir çalışma sonrasında merkezi Paris’te bulunan örneklerden ayrıştırıldı. Dr. Nicolle, hastalığın Pasteur Enstitüsü’nün resmi yayın organı An- seyrini takip edebilmeyi sağlamak için sıkça nales de l’Institut Pasteur’de bir makale olarak başvurulan bir Pasteur yöntemini uyguladı. literatüre geçeceğinin müjdesini de veriyordu. 1 Cam aletler içerisinde farklı sıcaklıklarda tespit ettiği ve özelliklerini tanımladığı ‘şüpheli’ bak- İstanbul koleraya aynı yüzyıl içinde üçüncü terileri deney güvercinlerine enjeksiyon yoluyla defa teslim oluyordu. İlk salgın 1842, ikinci ve daha güçlü hissedilen salgın 1865 yılında sayı- * The Graduate Center, CUNY Doktora Öğrencisi. sı binleri geçen İstanbul sakinini teslim almıştı. [email protected] 2,3 Her kolera salgını ile beraber hastalığa dair 54 hayatsağlık

tıbbi bilgi ve önleyici yöntemler de yenilik gös- 1886 yılında bir irade ile Dr. Aleksander Zoe- teriyordu. Koleranın kirli su ve çevreden kay- ros Paşa yanında dönemin genç ve parlak dok- naklandığına dair yaygın inanış neticesinde torlarından Dr. Hüseyin Remzi ve Dr. Hüseyin kamu sağlığına dair önlemler alınmış, sıhhi ko- Hüsnü ile Avrupa’da vuku bulmakta olan yeni misyonlar kurulmuştu. Halkın sıkça bir arada bilimsel gelişmeleri takip etmek üzere altı aylık bulunduğu kahvehaneler, hamamlar ve bekâr bir eğitim için Paris’e yollandılar. 10 Bu süre zar- evleri bu komisyonlar tarafından düzenli olarak fında gerek Pasteur Enstitüsü gerekse Paris’teki teftiş ediliyordu. 4 Bununla beraber hastalığın diğer önemli hastahanelerde hem laboratuvar yayılmasının temel özneleri olduğu düşünülen çalışmalarına hem de ameliyatlara katıldılar. mevsimlik işçiler ve hacıların İstanbul’a giriş Bir taraftan da botanik ve hayvanbilim dersle- ve çıkışlarında sağlık kontrolünün yapılabilme- rine devam ettiler. Altı aylık seyahat dönüşün- si için karantina usulü izlenen en önemli sıhhi de, Dr. Hüseyin Remzi ve Dr. Hüseyin Hüsnü, yöntemlerden biriydi. 5 Bir başka önemli konu önsözünü Dr. Zoeros Paşa’nın yazdığı ‘Mikrop’ da koleradan ölenlerin defnedilme yöntemle- başlıklı bir kitap derledi. 11 Dr. Zoeros Paşa’nın riydi. Ölülerin saklanmasının yasaklanması ve derlemenin önsözünde belirttiği üzere Avru- koleradan ölenlerin öncelikle sıhhiye komisyo- pa’da gerçekleşmekte olan önemli bilimsel araş- nu tarafından yapılacak otopsiden sonra defne- tırmaları ve sonuçlarını ‘ahalinin anlayacağı dilmesi gerekiyordu. 6 dilde’ anlatabilmeyi hedefliyordu. Paris seyaha- tinin ardından bir başka adım yeni bakteriyo- 19. yüzyılın son çeyreğinde kolera gibi lojik yöntemlerin uygulamaya konulduğu Ku- ölümcül pek çok salgın hastalığa dair yaygın duz (Daü’l-Kelb) Enstitüsü’nün de temellerinin tıbbi düşünceler ve benimsenmiş koruma yön- atılması oldu. Asistanları Ahmet Sadi ve Celal temlerini temelinden sarsacak önemli bilim- Muhtar ile beraber, Dr. Zoeros Paşa 1887’de sel gelişmeler giderek yayıldı. Bu gelişmelerin kurduğu Kuduz Enstitüsü’nde ilk bakteriyoloji merkezinde bakteriyoloji disiplinin Paris’te derslerini vermeye başladı. 12 Louis Pasteur’ün kurduğu araştırma enstitüsü ve Berlin’de Robert Koch’un gerçekleştirdiği İstanbul’da koleranın 1892 yılından itiba- laboratuvar deneylerinin payı büyüktü. 7 Bakte- ren etkisini göstermesi sonucunda Sultan II. riyoloji disiplinin soruları ve teşhis yöntemleri Abdülhamid’in bizzat Pasteur’e yollamış oldu- hastalıkların kaynağına dair yaygın düşünceleri ğu telgraf neticesinde Enstitü ile ilişkiler res- temelinden sarsmakla kalmadı aynı zamanda mi düzlemde başladı. 13 Pasteur yöntemlerinin önerdiği korunma yöntemleriyle canlı hayatına dünya çapında yaygın ve standart bir uygulama dair perspektifleri ve insan bedeninin tıpla ve haline gelmesi Enstitü’nün temel hedefleri ara- bilimle kurduğu ilişkiyi temelinden değiştirdi. sındaydı. Bu nedenle hiç vakit kaybetmeden bu 8 Diğer bir deyişle, hastalıkların temel kaynağı talebe Pasteur Enstitüsü’nden hemen bir cevap olarak gösterilen ve 19. yüzyıldaki sömürgecilik geldi. 1893 yılının Eylül ayında İstanbul’a gelen hareketlerinin ‘bilimsel’ meşruiyetini sağlayan Dr. Chantamesse, Zoeros Paşa’nın kurmuş ol- iklim ve kültüre dair yargılar, bakteriyoloji di- duğu laboratuvarda ilk kolera tahlillerini ger- siplinin hastalıkların temel kaynağı olarak gös- çekleştirdi ve kolera basillerini tesbit etti. 13 Dr. terdiği ve her yerde var olan ve her yere seyahat Nicolle, Meclis-i Umur-u Sıhhiye üyesi de olan edebilen bakteriler argümanıyla geçerliliğini Dr. Chantamesse’in de önerisiyle 1893 yılının yitirmiş oldu. 9 Kasım ayında Bakteriyolojihane-yi Şahane’nin müdürü olarak İstanbul’a ayakbastı. 13 Osmanlı bilim ve tıp çevrelerinin bakteri- yoloji disiplini ile serüveni Dr. Nicolle’ün Bak- Tıbbiye Nezareti’nin hazırladığı ve sunduğu teriyolojihane-yi Şahane’nin müdürü olarak sözleşmeye göre, Dr. Nicolle’ün öncelikli göre- atandığı 1893 yılının öncesine dayanmaktaydı. vi bakteriyoloji laboratuvarının kurulması idi. Bakteriyolojihane henüz kurulmadan önce, Diğer taraftan, Mekteb-i Tıbbiye-yi Şahane’de hayatsağlık 55

cerrah ve Mekteb-i Tıbbiye-yi Harbiye’de baytar Rıza Beylerin de imzalarını içeren bir laboratu- olarak yetiştirilmekte olan öğrencilerle ile Mek- var tahlil raporuydu. Raporda söz konusu olan teb-i Tıbbiye-yi Mülkiye mezunlarına uygulama- Sivaslı Agop, Gürcü kumpanyası ile Trabzon’dan lı bakteriyoloji dersleri vermekle sorumlu idi. Bu yola çıktığı vapurda ‘şüpheli’ hastalık semptom- sözleşme aynı zamanda, Osmanlı İmparatorluğu ları göstermiş ve İstanbul’a vardığında hemşeri- sınırları dahilinde ortaya çıkacak olan tüm sal- lerinin yardımıyla Yedikule Ermeni Hastanesi’ne gın hastalıkların tespit ve tahlil yetkisini askeri kaldırılmıştı. 16 Şehremaneti Sıhhiye Komisyonu ve mülki sıhhiye komisyonlarıyla koordinasyon üyelerinden Vitalis Efendi, Sivaslı Agop üzerin- halinde çalışma şartı ile Dr. Nicolle’e veriyordu. 14 de ilk incelemeleri gerçekleştirmiş ve hastalığın kolera olmadığı kanaatine vardığını Şehremane- Hiç şüphe yok ki, İstanbul’un kolera tehdidi ti’ne bildirmişti.17 altında olduğu bu kritik dönemde yeni bilimsel yöntemlerin uygulanabilmesi hayati olduğu ka- Dr. Nicolle, Sivaslı Agop vakasından hasta- dar da pahalıydı. Dr. Nicolle’ün Sadrazam Ah- nın Yedikule Ermeni Hastanesi’ndeki ölümün- met Cevat Paşa’ya yazdığı ilk mektuplardan biri den altmış saat sonra haberdar oldu. Kaleme Demirkapı’da Mekteb-i Tıbbiye-yi Şahane’nin aldığı mektupta, Dr. Nicolle bakteriyolojik in- yanında tahsis edilmiş olan bakteriyoloji labo- celemelerde zamanlamanın önemine vurgu ya- ratuvarının acil ihtiyaçlarını sıralayan uzun bir parak kendisine geç haber verilmesinden ötürü listeden oluşuyordu. Dr. Nicolle, laboratuvarın şikayetini dile getiriyordu. Dr. Nicolle’e göre bu hem fiziksel koşullarının eksikliğinden hem de vakaların incelenmesinde ilk ve tek tıbbi otorite su tesisatı ve tıbbi aletlerin yokluğundan şikâyet Bakteriyolojihane-yi Şahane olmalıydı. Sivaslı ediyordu. Bu eksikliklerin giderilmesine ek ola- Agop’un iç organlarından alınan örnekler Dr. rak son dönemde Avrupa’da hayli yaygın olan Nicolle tarafından iki aşamalı bir bakteriyolojik akademik tıp dergilerine abonelik de Dr. Nicol- tahlile tabii tutuldu. Tahlil daha önce deney gü- le’ün istekleri arasındaydı. Son olarak, laboratu- vercinlerine uygulanan metot ile gerçekleştiril- vardaki cam aletleri kullanmak ve tamir etmek di. Sonuçlar, Sivaslı Agop’un, Vitalis Efendi’nin konusunda bir uzmana ihtiyaç duyduğunu ve iddiasının aksine, aslında koleraya tutulduğu- bu nedenle Paris’ten Dr. Lormier’in kendisine nu ve bu sebepten öldüğünü işaret ediyordu. Dr. asistan olarak atanmasını talep ediyordu. 15 Nicolle ve asistanları tamamladıkları raporda, bu ölümcül hastalığa sebep olan bakteriyi ta- Bu taleplerin Sadrazam Ahmet Cevat Paşa’ya nımlayıp Agop’un memleketi olan Sivas adını iletildiği gün, Dr. Nicolle bir başka mektup daha verdiler. 17 (Şekiller) kaleme aldı. Bu mektup, asistanları Zühtü ve 56 hayatsağlık

Dr. Nicolle’un İstanbula’a varışı ve Bakte- 1898 yılında Orman ve Maadin ve Ziraat riyolojihane’nin Demirkapı’daki ahşap binada Nezareti’nden yayınlanan imzasız bir rapora açılması İstanbul’daki 1892-1895 kolera salgının göre Osmanlı İmparatorluğu sınırları içerisin- en şiddetli dönemine denk düşer. Bu döneme deki hayvanların yüzde doksanı hayvan vebası- kadar Şehremaneti tarafından tesis edilen sıh- nın etkisi altındaydı. 20 Hastalığın önüne geçmek hiye komisyonları yaygın olarak karantina usul- için başvurulan yöntemler sonuçsuz kalmıştı. leri ile kolera salgınlarını kontrol altına almayı Hastalığın Halkalı ve Çatalca’da kurulmuş olan hedefledi. Karantinalar sadece kolera salgınları ve baytarlık eğitimi için laboratuvar vazifesi sırasında değil, sahip oldukları tıbbi personel ve de gören çiftliklere kadar uzanmış olması bü- ekipman sayesinde bulundukları liman şehirleri yük bir endişe yaratmıştı. 1898 yılı Mart ayının ve hinterlandında kamu sağlığı ve önleyici tıb- başlarında Osmanlı gazeteleri Dr. Nicolle’un bi uygulamalarının da ilk adımlarının atıldığı hayvan vebası mikrobunu keşfettiğini ilan edi- alanlar oldu. 18,2 Ancak Sivaslı Agop vakası çer- yordu. Bu keşif sonrasında Bakteriyolojihane’de çevesinde, Vitalis Efendi ile Dr. Nicolle arasın- üretilecek olan aşılar binlerce hayvanın telef ol- daki fikir ve tıbbi pratik ayrılığı Osmanlı bilim masını engelleyecekti. Serum, Anadolu’nun pek ve tıp çevrelerinde gelinen yeni bir aşamaya işa- çok yerinde uygulamaya konuldu ve iki yıl gibi ret etmekteydi. Bakteriyoloji disiplinin sorula- kısa bir sürede olumlu sonuçlar alındı. 21 rı ve araçları Osmanlı bilim ve tıp dünyasında halihazırda var olan kurumsal hiyerarşiyi ve bu Hayvan vebası tedavisine dair bu keşif hiç hiyerarşinin öznelerinin tercih ettiği bilimsel şüphesiz Dr. Nicolle’ün kariyerinde önemli bir yöntemleri gözden geçirmeye ve değiştirmeye aşama teşkil ediyordu. Diğer taraftan, Osmanlı zorluyordu. Karantina gibi hem masraflı hem İmparatorluğu dahilindeki büyükbaş ve küçük- de sonuçları tartışmalı olan yöntemler yerini baş hayvan üretimine büyük bir katkı sağlaya- laboratuvar biliminin yöntemlerine bırakmaya caktı. Daha da önemlisi, Dr. Nicolle’ün serum başlayacaktı. keşfinin imparatorluğun merkezinde tesis edil- miş olan bir bakteriyoloji enstitüsünde genç Kolera salgını 1895 yılında İstanbul’u tama- Osmanlı bilim insanlarının katkılarıyla gerçek- men terk etmişti. Dr. Nicolle’un idaresindeki leştirilmiş olması, Osmanlı bilim çevreleri için Bakteriyolojihane’deki çalışmaların odağı hali dünya çapında bir prestiji beraberinde getiri- hazırda etkisi hala sürmekte olan kuşpalazı ve yordu. Anne-Marie Moulin’in de altını çizdiği hayvan vebasına (veba-yı bakar) odaklandı. Bi- üzere Fransa ve Almanya arasındaki amansız limsel bilgi ve pratiğinin merkezileştirilmesi ve bilimsel rekabet metropollerin yanı sıra sömür- standardlaştırılması Pasteur tıbbi pratiklerinin gelerindeki bilimsel hegemonyalarında kendi- en temel şartlarından biriydi. Dr. Nicolle, Os- ni gösteriyordu. Bu bağlamda, sömürgelerden manlı bilim ve tıp çevrelerindeki otoritesini sağ- farklı olarak, Osmanlı İmparatorluğu bu bilim- lamlaştırmayı ve Bakteriyolojihane-yi Şahane’yi sel rekabet piyasasının sadece müşterisi değil bakteriyoloji derslerinin tek adresi haline getir- aynı zamanda rekabetin bir parçası olarak or- meyi başarmıştı. Hatta, ‘fahri muallim’ Aristidi taya çıkıyordu. 13 Efendi’nin difteri serumu hakkında 1899 yı- lında dersler vermekte olduğunu duyduğunda, Şehremaneti Baytar Müfettişi Haydar Bey’in Mekteb-i Tıbbiye-yi Şahane’den Bakteriyoloji- Sabah gazetesinde Dr. Nicolle’ün keşfettiği se- hane dışında difteriye dair derslerin verilmesi- rum üzerine yazdığı eleştirel makale bilimsel nin yasaklanmasını istemişti. 19 Dr. Nicolle’ün yenilikler üzerinden kurulan dünya çapında- Bakteriyolojihane etrafında tesis etmeye çalıştı- ki rekabetin yereldeki etkilerini yansıtıyordu. ğı otoriteye Osmanlı bilim ve tıp çevrelerinden 22 Haydar Bey, Çatalca’daki çiftliklerin fiziksel başka olumsuz tepkiler de geldi ve bu tepkilerin kapasitelerine ve buradaki hayvanların üze- bazıları pek de kolay sonuçlandırılamadı. rinde Temmuz 1898’de yapılmış olan deneyler hakkında oldukça detaylı bilgilere sahipti ve Dr.

Nicolle ve asistanlarını intihal yapmakla itham zirveye ulaştığı bir dönemde kurulması elbette ediyordu. Şöyle ki, Haydar Bey, Dr. Nicole’un bir tesadüf değildi. Böyle bir tarihsel bağlam geliştirdiği serumun sadece sağlıklı olan hay- çerçevesinde, bu çalışma 19.yüzyıl sonunda Os- vanları koruduğuna ancak halihazırda hayvan manlı tıp ve bürokrasi çevrelerini şekillendiren vebasına tutulmuş hayvanlar üzerinde herhan- söylem ve pratikleri 1892-1895 kolera salgını ve gi bir iyileşme yaratmadığından yakınıyordu. bakteriyoloji disiplininin kuruluş sürecindeki Daha da ötesi Dr. Nicolle’un keşfettiğini iddia dinamikleri incelemeyi hedefledi. Öncelikle, ettiği serumun Dr. Denis tarafından Güney Af- Osmanlı’da modern bilimsel ve tıbbi pratikler rika’da (Transvaal) uygulandığını savunuyordu. hem küresel gelişmeleri yakında izlemiş hem de Haydar Bey’in eleştirisinin diğer bir kısmı seru- bir mücadele alanına dönüşmüştü. Bakteriyolo- mun geliştirilmesi için Dr. Nicolle’e tahsis edi- jihane-yi Şahane sadece bağımsız bir okul değil len bütçe ile ilgiliydi. Dr. Nicolle’e serumu ge- aynı zamanda bilimsel araştırma ve ilaç geliştir- liştirme sürecinde ve serumun keşfinden sonra me alanı haline gelmişti. Bu çatı altında yetişen ödül olarak verilen ikramiye ile Haydar Bey’in pek çok hekim daha sonra bu deneyimlerini titiz hesaplarına göre Çatalca çiftliğinin haliha- imparatorluğun farklı yerlerinde tıbbi pratikler- zırdaki tüm ihtiyaçları giderilebilirdi. Nihaye- de kullanacaklardı. tinde Haydar Bey, Dr. Nicolle’ün keşfettiği seru- mun değerlendirilmesi için veterinerlik, ziraat, Ancak Dr. Nicolle ile Aristidi Efendi’nin bakteriyoloji ve tıp alanlarından seçilmiş bir difteri serumu ve Haydar Bey’in hayvan vebası komisyonun kurulmasını teklif ediyordu. Böy- tedavisi üzerine yaşadıkları çekişmeler bu tıbbi le bir komisyonun varlığı sayesinde Dr. Nicol- pratiklerin bilimsel ilerlemeden daha fazlasına le’ün Osmanlı bilim ve tıp dünyasında kurmuş işaret ettiğini göstermekteydi. Dr. Nicolle, keş- olduğu bilimsel ve hatta kişisel otorite Osmanlı fettiği hayvan vebası serumunun yeterliliğine bilim insanlarının bakteriyolojik tahlillerin sü- dair bilimsel kanıtlara sahip iken Haydar Bey reçlerine dahil edilerek kontrol altına alınabile- bu tedavi yönteminin sorunlarına dair meşru ceğini düşünüyordu. eleştirileri güncel bir gazetede dile getirmekten geri kalmıyordu. Gazetelere yansıyan bakteriyo- Ancak, Dr. Nicolle’ün bu makaleye tepkisi lojinin bir bilimsel yöntem olarak ağırlık kazan- hayli sert oldu ve vakit kaybetmeden istifa mek- dığı bu tarihsel dönemde bilimsel tartışmalar tubunu Sadrazam’a iletti. 23 Mektubunda sadece tartışma sadece kamu sağlığına dair fikirlerin kişisel haklarına yapılan eleştirinin haksızlığını çarpışması değil aynı zamanda rekabet halin- değil aynı zamanda dönemin sansür politikala- deki devlet kurumlarının ve öznelerin de siyasi rına rağmen böyle bir makalenin nasıl basıla- mücadelelerine işaret ediyordu. bildiğini sorguluyordu. Bu olayı İstanbul’daki Fransız Konsolosluğu’na ve Paris’teki Pasteur Kaynakça Enstitüsü’ne iletmeye kararlıydı. Dr. Nicolle’ü 1. BOA. Y. A. HUS. 295/7, 27 Şevval 1311 (3 Mayıs derinden rahatsız eden ve neredeyse diploma- tik bir krize yol açabilecek bu durum, Nezaret-i 1894) Mekteb-i Tıbbiye-yi Şahane’nin araya girmesiy- 2. Ayar M. Osmanlı Devleti’nde Kolera: İstanbul Ör- le yatıştırıldı. Haydar Bey’in Sabah gazetesinde bir tekzip yayınlayacağı bildirildi. 13 Nihayetin- neği (1892-1895). İstanbul: Kitabevi, 2007. de, Dr. Nicolle iki yıl daha Bakteriyolojihane-yi 3. Yıldırım N. A History of Healthcare in Istanbul: Şahane’nin müdürlüğünü yapmaya devam etti. Health Organizations, Epidemics, Infections and Sonuç Yerine Disease Control, Preventive Health Institutions, Bakteriyolojihane-yi Şahane’nin dünya ça- Hospitals, Medical Education. Istanbul: Istanbul pında tanık olunan özellikle Pasteur ve Koch 2010 European Capital of Culture, 2010. takipçileri arasında oluşan bilimsel rekabetin 4. BOA. BEO. 50/3714, 21 Muharrem 1310 (15 Ağus- tos 1892) 5. Sarıyıldız G. Hicaz Karantina Teşkilatı 1865-1914. Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi, 1996. 58 hayatsağlık

6. BOA. Y.PRK. ZB. 10/102, 12 Cemaziyelahir 1310 14. BOA. A. MKT MHM 562/ 26, 25 Rebiülahir 1311 (1 Ocak 1893) (5 Kasım 1893) 7. Gradmann C, Forster E. Laboratory Disease : Ro- 15. BOA. A. MKT. MHM 563/6 , 29 Cemaziyelahir bert Koch’s Medical Bacteriology. Baltimore: Johns 1311 ( 7 Ocak 1894) Hopkins University Press, 2009. 16. BOA. Y. MTV. 95/43, 4 Zilkade 1311 (9 Mayıs 8. Latour B. The Pasteurization of France. Cambrid- 1894) ge, Mass.: Harvard University Press, 1988. 17. BOA. A MKT MHM 563/ 13, 25 Şevval 1311 (1 9. Whooley O. Knowledge in the Time of Cholera: Mayıs 1894) The Struggle over American Medicine in the Ni- neteenth Century. Chicago: The University of Chi- 18. Yıldırım N. Tanzimattan Cumhuriyet’e Koruyucu cago Press, 2013. Sağlık Uygulamaları, Tanzimattan Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedisi. İstanbul: İletişim 1985; V: 10. BOA. DH. MKT. 1381/5, 1 Rebiülevvel 1304 (28 1320-38. Kasım 1886) 19. BOA. BEO. 1414/105983 , 4 Şaban 1317 (8 Aralık 11. Remzi H, Hüsnü H. Mikrob. İstanbul: Mahmud- 1899) bey Matbaası, 1304 [1888]. 20. BOA. BEO. 1087/81488, 13 Şevval 1315 (7 Mart 12. Şirin YÖ. Osmanlı salnamelerinde 1908 tarihine 1898) kadar tıp eğitimi. Yeni Tıp Tarihi Araştırmaları 1999; 5: 203-323. 21. BOA. DH. MKT. 2158/81, 28 Şubat 1316 (13 Mart1901) 13. Moulin AM. Kentte Koruyucu Hekimlik: Pasteur Çağında Osmanlı Tıbbı: 1887-1908. İçinde: Du- 22. Sabah, 3209, 8 Cemaziyelahir 1316 (24 Eylül1898) mont P, Georgeon F. (Ed.) Modernleşme Sürecinde 23. BOA. BEO. 1239/92878, 26 Recep 1316 (10 Ara- Osmanlı Kentleri. İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayın- ları, 1996. lık1898) 24. Sabah, 3211, 11 Cemaziyelahir 1316 (27 Eylül 1898) hayatsağlık 59

Kolera İstanbul’a Yaklaşırken: Balkan Savaşları’nın Başlangıcında Meclis-i Sıhhiye Tartışmaları (Ekim-Kasım 1912) Ceren Gülser İlikan Rasimoğlu* 1838 senesinde faaliyete geçen ve merkezi re’nin Hindistan’daki yayılması ile hem hastalığı İstanbul’da bulunan Sıhhiye Meclisi he- kapan İngiliz askerleriyle hem de yurtlarından kimbaşıların geleneksel olarak üstlenmekte ol- ayrılmak zorunda kalan pek çok hasta Hintli dukları görevlerden birini, salgın hastalıkların ile kolera, ulaşım ve taşımadaki teknolojik ge- önlenmesindeki yetkilerini devralmıştı. Böyle- lişmelerin de kolaylaştırmasıyla 19. Yüzyıl’da likle imparatorluğun salgın hastalıklarla müca- dünyaya yayıldı. Vibrio cholerae olarak adlan- delesinde yeni bir dönemi başlatıyordu. Sıhhiye dırılacak olan bakteri ana yollardan geçerek Meclisi, 10 Şubat 1840’tan itibaren yabancı de- kasabadan kasabaya atlıyor, en yoğun nüfusun legeleri de bünyesinde barındırmaya başlamıştı. bulunduğu ve ticaretin gelişkin olduğu yerleri Bu dönemde imparatorluğun çeşitli vilayetle- vuruyordu. Bakteri bir ülkeye ilk defa girer- rinde sıhhiye meclisleri kurulmaya başlandı- ken ana limanı ya da sınır kasabasını seçiyor, ğından, 4 Haziran 1840’ta Âli (Supérieur) ün- buradan da en büyük şehre ulaşabilmek için vanını almıştı. Sıhhiye Meclisi’nin reis-i evveli ana yolları kullanıyordu. 19. Yüzyıl boyunca Hariciye Nazırıydı ama karantina nazırlığını re- toplamda altı defa pandemi oluşturarak Batı’ya is-i sani statüsündeki kişi yürütmekteydi. 1905 doğru hareket ederken kullanmış olduğu üç ana senesinde birinci ve ikinci başkan haricinde altı yol vardı. Bunlardan birincisi Afganistan, İran, Osmanlı delegesi ve ayrıca Almanya, İngiltere, Hazar Denizi, Rusya ve Karadeniz kıyıları; ikin- Avusturya-Macaristan, İtalya, İspanya, ABD, cisi Umman Denizi, Basra Körfezi sahilleri ve İran, İsveç-Norveç, Belçika, Rusya, Fransa, Hol- Bağdat; üçüncüsü ise Kızıldeniz boyunca Cidde landa ve Yunanistan delegeleri bulunmaktaydı.1 ve İskenderiye gibi limanlardı. Bunun ardından Balkan Savaşları sırasında Doğu Avrupa ve Bal- Sıhhiye Meclisi’nin varlığını sürdürdüğü kanlar’da, 1. Dünya Savaşı’nda da Orta Avru- bir yüzyıla yakın dönemde gündemini meşgul pa’da etkili oldu. 1923’ten itibaren Batı Avrupa, eden temel hastalıklardan biri kolera olmuştu. Amerika ve Afrika’da büyük ölçüde kayboldu. 2 İlk defa Hindistan’da görülen kolera İngilte- Önemli bir ticaret ve uluslararası ulaşım merke- zi olan İstanbul’da düzenli bir kanalizasyon sis- * Dr, Işık Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Bölümü. [email protected] 60 hayatsağlık

teminin, temiz suyun olmadığı ve etrafta çöp yı- Balkan Savaşları’nda terhis olan erler salgın has- ğınları bulunduğu düşünüldüğünde, Avrupa’ya talıkları Anadolu’nun her yerine taşıyacak ve 1. da ulaşan ikinci pandeminin, İstanbul’u es geç- Dünya Savaşı’nda özellikle Doğu Cephesi’ndeki memesi şaşırtıcı değildi. İstanbul 1831 ile 1914 3. Ordu’yu etkileyecekti. 7 Bu makale, Balkan yılları arasında aralıklarla salgınlar yapmıştı.1 Savaşları sırasında, Hadımköy’den suriçine ilerleyen koleraya karşı Meclis-i Sıhhiye’nin 1913’ün Eylül ayında gelindiğinde Osmanlı toplantılarında alınması düşünülen önlemleri İmparatorluğu Afrika’daki ve Rumeli’deki top- konu edinmektedir. Çalışmada kullanılan temel raklarını kaybetmişti, hatta bir ara Edirne’si bile kaynak, Meclis-i Sıhhiye’nin Fransızca olarak yoktu. Tarık Zafer Tunaya’nın ifadesiyle Balkan kaydedilmiş zabıtlarıdır. Meclis’in toplantıla- Savaşı, imparatorluğu Avrupa’dan Asya’ya sü- rının zabıtları, ülkenin sıhhi koşullarını içeren rüklemişti.3 Trablusgarp Savaşı’nın varlığı, Bal- raporlarla birlikte haftalık bültenlerle yayınlan- kan ülkeleri için büyük Batılı devletlerle beraber maktaydı. İstanbul’un savaş öncesindeki koşul- Osmanlı İmparatorluğu’ndan Rumeli’de ıslahat ları ile kolera salgınının başlamasından itibaren istemek için uygun şartları yaratmıştı. Osman- görülen koşulların karıştırılabilmesi için, 12 lı hükümeti bunun üzerin Balkan devletleri ile Mart-26 Kasım 1912 tarihleri arasındaki zabıt- ilişkilerine son verip, İtalya ile 15 Ekim 1912’de lar incelenmiştir. Trablusgarp Savaşı’nın bitiren Uşi Anlaşma- sı’nı imzalayıp hemen bir gün sonra, 16 Ekim Konu edilen dönemde Meclis nadiren Baş- 1912’de Balkan Devletleri’ne savaş ilan etti. kan ve Hariciye Nazırı Gabriel Noradunkyan Trablusgarp’ta savaşmakta olan askerler hızla Efendi, çoğunlukla da Başkan Yardımcısı Dr. ve hazırlıksız bir şekilde Balkanlar’a gönderildi. Cenab Şehabeddin Bey’in başkanlığında top- 4 Yunan donanması Ege Adaları’nın bir kısmı- lanmaktaydı. Meclisin Türk azaları arasında nı ele geçirmişti. Aynı zamanda Anadolu’dan Umumi Müfettiş ünvanıyla Dr. Kasım İzzed- Rumeli’ye asker sevkiyatını da engelliyordu. din Bey, müfettiş ünvanıyla Dr. Rıfat Bey, Na- Bulgarların istediği en kısa zamanda, sonradan mık Bey, Said Bey, Dr. Fuad Bey, Dr. Hüseyin Yunanlar ve Sırpların ilhak edeceği Makedon- Suad Bey, Dr. Akil Muhtar Bey bulunuyordu. ya’yı işgal etmekti fakat İstanbul’dan başlatılan Onlara ek olarak Almanya ve Norveç delegesi saldırı nedeniyle birliklerini buraya göndermek Dr. Schönberg, İngiltere delegesi Dr. Clemow, zorunda kalmışlardı. Bulgarlar Doğu Trakya’ya Avusturya-Macaristan delegesi Dr. Kaller, Bel- girerek 22-24 Ekim’de Kırklareli’ni geçerek çika ve İsveç delegesi M. Baron de Hübsch, İs- Edirne’yi kuşatmışlardı. 5 Böylelikle Balkan Sa- panya delegesi Bay Fernandez, Fransa delegesi vaşı’nın ilk aşaması 24 Ekim’de Kırklareli’nde Doktor Delamare, İtalya delegesi Doktor Zeri, Osmanlı ordusunun bozguna uğramasıyla sona Hollanda delegesi Doktor Jung, İran delege- ermişti. Kırklareli ve Lüleburgaz’dan Çatalca’ya si Doktor Samuel Han, Rusya delegesi Doktor doğru gerileyen Osmanlı askerlerinin beslen- Walter ve Amerika delegesi Doktor Post bulun- meleri, su tedarikleri ve tuvalet ihtiyaçlarını gi- maktaydı. Sekreter ise Nigar Münir Bey’di. dermeleri hijyen koşullarından uzaktı. Bunlara ek olarak görülen şiddetli yağmurların oluştur- Savaş Başlamadan Önce İstanbul’da Ölüm duğu su birikintileri, hastalığın yayılmasını ko- Savaştan önce İstanbul’un gelen vaziyetine laylaştıracaktı. Zorlu şartların yanı sıra susuz- bakıldığında en büyük tehdidi tüberkülozun lukla da mücadele etmeye çalışan askerler bu oluşturduğu görülmektedir. Henüz kolera ken- su birikintilerini içecek ve onların barındırdığı dini göstermemişti. Az sayıda menenjit vakası- mikropları alacaklardı. 6 na ek olarak aşağıdaki listede görülen hastalık- lar, doğal ölümlerin dışındaki ölüm sebeplerini İlk kolera vakaları Hadımköy’de ortaya çık- teşkil etmekteydi. Genel olarak ölümlerin sa- mıştı. Kolera, 13 Kasım’da Çatalca’ya ulaşmıştı. 1 yısının azalma eğiliminde olması alınan halk Tümgeneral Dr. Ekrem Şadi Kavur’un ifadesiyle sağlığı önlemlerinin ve salgınlarla mücadelede hayatsağlık 61

Tablo 1: Balkan Savaşları öncesinde İstanbul’da ölüm rakamları Tarih Kızıl Kızamık Difteri Çiçek Tifo Tüberküloz Menenjit Toplam 19 6 27 1 305 1-17 Mart 58 1 14 6 45 1 328 12 5 40 310 18-24 Mart 63 13 6 21 2 305 21 6 41 275 25-31 Mart 2 10 1 16 3 25 271 8 6 32 263 1-7 Nisan 1 10 2 9 4 28 256 10 5 26 240 15-21 Nisan 18 2 16 1 25 224 14 4 24 228 22- 28 Nisan 13 3 12 3 25 197 11 1 27 209 29 Nisan- 5 Mayıs 3 12 3 8 2 26 185 3 3 31 213 6 – 12 Mayıs 3 11 1 9 2 23 218 9 7 27 205 13-19 Mayıs 36 2 7 31 214 7 3 33 235 20 – 26 Mayıs 38 21 2 32 210 5 7 32 219 27 Mayıs – 2 Haziran 25 2 18 11 10 231 9 3 26 169 2 – 9 Haziran 16 1 11 3 27 206 11 6 24 194 10 – 16 Haziran 37 1 6 4 18 130 18 8 23 226 17 – 23 Haziran 48 13 3 21 200 16 3 23 188 24- 30 Haziran 13 1 24 5 21 179 19 4 23 189 1 – 7 Temmuz 33 2 18 4 33 229 23 3 23 202 8 – 14 Temmuz 23 1 22 3 30 265 15 – 21 Temmuz 5 22 – 28 Temmuz 22 29 Temmuz – 4 Ağustos 14 5 – 11 Ağustos 12 2 12 – 18 Ağustos 12 19 – 25 Ağustos 1 26 Ağustos – 1 Eylül 32 1 2 – 8 Eylül 1 9 – 13 Eylül 11 14 – 21 Eylül 33 22 – 28 Eylül 21 3 29 Eylül – 5 Ekim 3 6 – 12 Ekim 61 1 13 – 19 Ekim 2 20 – 26 Ekim 21 27 Ekim – 2 Kasım 41 1 3 – 9 Kasım 31 2 örgütlenmenin getirdiği olumlu sonuçlarını dü- rakamlara sıçramasını göstermektedir. Bu ista- şündürmektedir. Ne var ki savaş ve onunla be- tistikler yazı içerisinde ileride ele alınacaktır.8,9,10 raber ortaya çıkacak olan kolera, tabloyu tama- mıyla değiştirecektir. 1 Mart 1912’den itibaren Manastırağzı Geçici Hastanesi ve Alınan aşağıda ele alınan ve haftalık olan tutulan İstan- bul’un ölüm istatistiklerinde koleraya ilk defa İlk Önlemler 10-16 Kasım haftasına dair istatistiklerde denk Dönemin şehremini Cemil Topuzlu savaşla gelinmektedir. Aynı zamanda bu hafta, 315 genel ölüm rakamıyla Nisan 1912 sonrasında beraber kente akan göçmenlerin vaziyetini şöy- 200’lere düşen genel ölümlerin yeniden 300’lü le anlatıyordu: Muharebenin ilanından birkaç gün sonra şehrimize muhacirler gelmeğe başlamıştı. Ama, ne geliş… Hepsi sefil ve perişan bir halde… Yel- 62 hayatsağlık

Tablo 2: İstanbul’da ilk görülen kolera vakaları13,10 Hastanın Adı Hastanın Yaşı Geldiği Yer Geliş Tarihi Ölüm Tarihi Yatırıldığı Hastane Karaağaç 23 Ekim 24 Ekim Demirkapı Fatma binti Mehmed 20 Çatalca 23 Ekim 24 Ekim Demirkapı Kırklareli 23 Ekim 24 Ekim Demirkapı Edhem 30 Dedeköse 23 Ekim 25 Ekim Demirkapı Karaağaç 24 Ekim Tedavi altında Demirkapı Sadık bin İsa 63 Vize Köprüsü 24 Ekim Tedavi altında Demirkapı Karaağaç 24 Ekim Ölmek üzere Demirkapı Hatice binti Mustafa 35 Beyazköy (Vize) 25 Ekim Tedavi altında Demirkapı Beyazköy 25 Ekim Tedavi altında Demirkapı Nuriye binti Mustafa 50 Karaağaç 25 Ekim Tedavi altında Demirkapı 24 Ekim Tedavi altında Alman Fatma binti Ahmed 30 24 Ekim Tedavi altında Çiftecevizler Rukiye binti Mustafa 50 Ayşe binti Halil 25 Halime binti Halil 33 Ayşe binti Ali 25 Lupin Lévy 28 Widman 28 ken gemilerine, şimendiferlere üst üste yığılan bu Frank etmekteydi. Böyle bir masraf için bütçe ayırmanın hayati öneminden bahsetmekteydi. bedbahtlar; aç, çıplak, Sirkeci’ye çıkartılıyorlardı. İngiltere temsilcisi Dr. Clemow bu fikre mec- lisin amaçlarının dışında kaldığına dayanarak Köylerinden, kasabalarından öküz arabalarına itiraz etmekteydi. Umumi Müfettiş Dr. Kasım İzzeddin Bey ise Dr. Delamare’ın önerdiği gibi binenler, bu suretle yola çıkanlar da ayrı../ … bir hizmeti vermenin, Manastırağzı’ndaki ka- rantina faaliyetlerini engellemeyeceği görüşüne Vakıa, İstanbul Muhacirin Müdüriyeti, Balkan dayanarak Fransız delegesini desteklemekteydi. Prensipte önerildiği gibi bir geçici hastanenin Harbi muhacirlerinin bir kısmını ceste ceste Ana- desteklenmesini, bütçe meselesinin halledilme- sinin daha sonraya bırakılmasını önermişti. Ni- doluya gönderiyordu. Fakat buna rağmen şehri- hayetinde konunun bir sonraki Perşembe günü tartışılmasına karar verildi.10 mizde daimi surette 40-50 bin hasta ve bakımsız Resmi yazışmalara göre, askeri birlikler ara- muhacirin bulunmasının önü alınmıyordu! /Ba- sında koleranın 23 Ekim’den itibaren görülme- ye başlanmıştı. İddiaya göre Harbiye Nezareti şımıza gelen bu dert kafi değilmiş gibi, Çatalca durumu ya gizlemiş ya da fark etmemiş, bu du- rum İstanbul’u ciddi bir tehlike altına sokmuş tarafından yaralılar da gönderilmeğe başlandı. ve Şehremaneti ile Harbiye Nezareti arasında gerginliğe sebep olmuştu. Karşılıklı yazışmalar- Harbiye Nezareti, her nasılsa bu hususta arzu da üstü kapalı bir şekilde Harbiye Nezareti’nin yetkileri askeri konulara dair yeterince bilgi- olunduğu kadar büyük mikyasta hazırlanmamış lendirmediğine dair eleştiriler görülmekteydi. 3. Kolordu Komutanı Mahmut Muhtar Paşa da bulunduğundan, yaralılar açıkta ve bakımsız bir koleranın başlangıç tarihi olarak 26 Ekim tari- hini veriyordu.6 halde kaldılar. Onları tedavi ve hastanelere yer- 29 Ekim’de, 43 numaralı oturumda konu ye- leştirmek vazifesini bana, yani şehre verdiler.11 niden gündeme getirildi ve Dr. Clemow, İngilte- Göç ve yaralı askerlerin nakli ile koleranın re Sefiri ile kendisinin hala öngörülemeyen bir bütçe ile oluşturulacak, gündem dışı bir geçici da yaklaşmakta olduğu Meclis’te faaliyet gös- hastaneye taraftar olmadıklarını ifade etti. Dr. teren kişilerin göz ardı edebileceği bir ihtimal değildi. Meclis-i Sıhhiye tarafından 22 Ekim 1912 tarihinde gerçekleştirilen 42 numaralı oturumda Fransa delegesi Doktor Delama- re’ın önerisiyle her ne kadar henüz İstanbul’da kolera vakaları görülmeye başlanmadıysa da muharebe alanından getirilen yaralıların yer- leştirilmesi için Manastırağzı’ndaki karantina bölgesine kırk, elli yataklık bir geçici hastane eklenmesi ve iki hekimin buraya yerleştirilecek yaralı ve bulaşıcı hastalığa sahip kimselere bak- mak üzere görevlendirilmesi fikri gündeme ge- tirildi. Delamare’ın hesaplamalarına göre böyle bir hastanenin yatak başına günlük masrafı 3-4 hayatsağlık 63

Clemow 1877 zabıtlarını incelemiş ve bu dö- cir izlemişti. Tüm muhacirler tıbbi gözleme tabi nemde Varna ve Kavak’ta oluşturulmuş olan ta- tutulmaktaydı. Rumeli Demiryolu memurları haffuzhanelerin tamamen Hilal-i Ahmer’e tes- Lupin Lévy ve Widman da benzer semptomları lim edildiğini görmüştü fakat koşulların artık gösterdiklerinden Alman Hastanesi’nde yatırıl- farklı olduğunu, o zamankinin aksine Karade- mışlardı. Bakteriyolojihane’den gelen sonuçlar niz’deki deniz faaliyetlerinin durdurulmadığını, da pozitifti. Ne var ki Avusturya-Macaristan dolayısıyla Kavak’taki tahaffuzhanenin ancak delegesi Dr. Kaller’den alınan habere göre bu bir bölümünün Hilal-i Ahmer’e teslim edilebile- hastalardan birinin yaşamını kaybetmesinden ceğini söylemekteydi. Geçici hastanenin kurul- sonra, otopsi sonucuna göre dizanteri olduğu ması halinde ise Hilal-i Ahmer’e verilmek üzere anlaşılmıştı. 13,10 Dezenfeksiyon önlemleri ve ancak 200 Türk Lirası’nı kabul etmeye yetkili muhacirlerin günlük tıbbi gözlemleri olabildi- olduğunu söylüyordu. Konu müzakere edildi ğince özenli bir şekilde yerine getiriliyordu. 10 ve Manastırağzı Tahaffuzhanesi’nin, kendi faa- Burada bahsedilen vakalar Tablo 2’de gösteril- liyetlerini engellemeyecek bir bölgesinin geçici miştir. hastane yapılmak üzere Hilal-i Ahmer’e tahsis edilmesine karar verildi. Ayrıca 200 Türk Lira- Koleranın yaklaştığı görüldüğünde belli ön- sı meclis tarafından Hilal-i Ahmer’in kasasına lemlerin acilen alınmasının gerekliliği de daha aktarıldı. 10 açık bir şekilde ortaya çıkmaktaydı. Umumi Müfettiş Dr. Kasım İzzeddin Bey’in önerisine Bu arada Lazarist cemaatinin rahibi Franço- göre alınması planlanan önlemler aşağıdaki gibi is- Xavier Lobry, savaş sırasında tuttuğu günlü- sıralanmıştı: ğünde İstanbul’da Belediye Hastanesi’nin yaralı a) Kolera ile enfekte olmuş (rıhtımda kolera askerlerle dolu olduğunu yazıyordu. Bu asker- ler, Kırklareli’nde askerlerin kaçmış olmasından bulaşmış olan ya da son yedi günde bir veya dolayı büyük bir panik havasının yaşandığını birden fazla vaka ortaya koymuş olan) gemi- haber vermekteydiler. Dört gün boyunca ağızla- ler aşağıdaki rejime tabi tutulmalıydı: rına lokma koymamışlar, yağmur çamur altında 1. Tıbbi ziyaret kalmışlardı. 12 Hal böyleyken Meclis’te alınacak 2. Hastaların derhal gemiden indirilip tecrit önlemler konusunda yapılan tartışmaların or- edilmesi tamı daha da gerginleşmişti. 44 numaralı ve 5 3. Diğerlerinin de derhal gemiden indirilip 5 Kasım tarihli oturumda Dr Delamare kendisi- gün karantinaya tabi tutulması ve bu arada nin ve Dr. Fuad Bey’in Manastırağzı’nda gerekli gerekli görülürse bakteriyolojik tahlillerin gördükleri yerlerde yapılması gereken tadilatı yapılması buralarda hala askerler olduğu için başlatama- 4. Enfekte olduğu kabul edilen kıyafet ve eşya dıklarını ifade ediyordu. 10 gibi her şeyin dezenfekte edilmesi 5. Geminin kolera hastaları tarafından kullanı- 9 Kasım tarihli, 45 numaralı oturumun ya- lan bölgelerin dezenfekte edilmesi yımlandığı bültende, önceki bültenlerde varo- 6. Şüpheli görülürse içme suyunun dökülüp lan “Türkiye’de Kolera” başlığının haricinde bir mümkünse yerine iyi nitelikte suyun doldu- de “İstanbul’da Kolera - Alınan Önlemler” başlı- rulması ğının eklenmiş olduğu görülmektedir. 26/8 Ka- b) Kolera olduğundan şüphelenilen (yola çı- sım 1328/1912 tarihinde Şehremaneti Sıhhiye kıldığında kolera vakası görülmüş fakat son Şubesi’nden gelen rapora göre Salı gecesi İstan- yedi günde hiç yeni vaka ortaya çıkmamış) bul’a ulaşmış olan dört hasta muhacirin semp- gemilerle ilgili alınacak önlemler de kolera tomlarının kolerayı düşündürdüğü belirtiliyor- ile enfekte olmuş gemilere uygulanan ön- du. Hastalar Demirkapı’daki hastanede tecrit lemlerin 1, 4, 5 ve 6. Maddeleriydi. altına alınmışlardı. Onları, Çarşamba gelen ve c) Kolera ile enfekte olmamış gemiler (yolcu- koleralı olduklarından şüphelenilen altı muha- luğun herhangi bir aşamasında ölüm ya da 64 hayatsağlık

kolera vakası ortaya çıkmamış) için ise ser- kendi imkanlarıyla gerçekleştirmelerini öner- bestlik prensibi uygulanıyordu. mişti. Sonuç olarak İstanbul’daki depodan Tuz- Avusturya-Macaristan delegesi Dr. Kaller, la’ya büyük bir etüv cihazının gönderilmesine ve Şehremaneti’nden gelen raporda bahsi geçen Tuzla’da en kısa zamanda yeterli büyüklükte iki muhacirlerin nerelerden, hangi yollarla geldiği- barakanın inşasına karar verilmişti. Alınan bir ni sorduğunda müfettiş Dr. Rıfat Bey Trakya’nın diğer karar da hem Tuzla’da hem de Yenikapı, çeşitli yerlerinden geldikleri yolun bir kısmını Salacak, Haydarpaşa, Mudanya ve Bandırma’da yürüyerek, bir kısmını da tren ile kat ettikleri görevlendirilecek hekimlerin en kısa zamanda bilgisini vermişti. Dr. Kaller de demiryolu ça- tayin edilmesi olmuştu. Buna ek olarak, izindeki lışan ve Alman Hastanesi’ne kaldırılan iki ki- tüm hekimlerin göreve çağırılması kararlaştırıl- şinin varlığını hatırlatmakla kalmamış, demir- mıştı. yolunda çalışan iki kişinin daha kolera şüphesi ile Yedikule Rum Hastanesi’ne gönderildiğini Dr. Cenab Şehabeddin Bey İstanbul’u terk söyleyerek demiryollarındaki tehlikeye dikkati eden yolcuların da yolculuk öncesinde tıbbi çekmekteydi. Dr. Rıfat Bey de muhacirlerin sa- muayeneden geçirilmesi gerektiğini söylüyordu. yısının bilinmemekle beraber yüksek olduğunu Dr. Fuad Bey ise işlevsiz olacağı nedeniyle bu ve kentin çeşitli mahallelerine yerleştiklerini fikrin karşısındaydı. Onun yerine tüm yolcula- söylüyordu. Elbette koleralı olduğundan şüphe- rın biletlerini aldıktan sonra daireye gelip tıbbi lenilenler derhal izole ediliyordu. Şehremane- muayeneden geçirilip biletlerine ayırıcı ifade- ti’ne ait iki mobil etüv makinesi de bulaşıkların ler içeren işaretler konulmasını, her gemiye bir dezenfeksiyonu için tahsis edilmişti. Bu arada sıhhiye memuru yerleştirilerek yolculuk öncesi Başkan Yardımcısı Dr. Cenab Şehabeddin Bey yolcuların işaretli biletlerini ibraz etmelerini ve tüm vakaların Vize ve civarından geldiğini söy- memurun yolcuların gerekli kontrolleri yaptırıp lüyordu. yaptırmadıklarını bu şekilde kontrol etmesini Ayrıca Dr. Kasım İzzeddin Bey’in tasarısı- öneriyordu. Dr. Kaller ise Galata’daki dairenin nın ana hatları (5 günlük karantina, tıbbi vizit, yıkılmak üzere olduğundan boşaltıldığını, ne dezenfeksiyon ve ihtiyaç halinde içme suyunun merkez binanın ne de geçici binaların tüm yol- yenilenmesi) konusunda mutabık kalınmıştı fa- cuları karşılamaya yeteceğini ifade ediyordu. kat içme suyunun yenilenmesinin karar mercii Dr. Fuad Bey de Galata’daki dairenin önüne bir gibi konular tartışmaya açık kalmıştı. Ne var ki barakanın yapılabileceğini söylüyordu. Nihaye- Dr. Fuad Bey’in Tuzla’da bir tahaffuzhane inşası tinde Meclis, prensipte İstanbul’u terk edecek- önerisi önce çok ilgi görmemişti. Dr. Rıfat Bey lerin muayeneden geçirilmesi gerektiğini kabul ihtiyaç duydukları kredilerden mahrum olduk- etmişti. Galata’daki dairenin yakınında bir yer larından yakınıyordu. Dr. Hüseyin Suad Bey ve tahsis edilerek yolcuların burada muayene edil- Dr. Cenab Şehabeddin Bey de dezenfeksiyon mesine ve biletlerine ayrıcı bir işaret konmasına istasyonu kurulması için Adalar’dan birinin se- karar verilmişti. Dr. Fuad Bey’in önerdiği gibi, çilmesi gerektiğini öne sürüyordu fakat Namık bir sıhhiye memuru gemide hazır bulunacak ve Bey kötü hava koşullarından dolayı gemilerin biletleri kontrol edecekti. Meclisin muhasebeci- Adalar’a yanaşmasının zorluğundan dolayı bu- si, Galata’daki dairenin yakınına acilen bir bara- raların uygun yerler olmadığını söylemekteydi. kanın inşasına memur edilmişti. Dolayısıyla geriye sadece Tuzla seçeneği kalı- yordu. Dr. Kasım İzzeddin Bey, Tuzla’da yapı- Şehremaneti’nden 9 Kasım’da gönderilen lacak olan istasyon hazır olana kadar gemilerin bilgiye göre 7 Kasım’da kentte muhacirler ara- Kavak’a yönlendirilmesini önermişti. Ayrıca sında ölümle sonuçlanan bir ve Rumeli Demir- Manastırağzı’nda yığılmayı engellemek için yolu’nun memurları arasında da iki kolera va- etüve sahip gemilerin dezenfeksiyon işlemlerini kası görülmüştü. 8 Kasım’da da biri ölümle so- nuçlanan dokuz kolera vakasına rastlanılmıştı. 5 Kasım’dan beri 6’sı ölümle sonuçlanmış vaka hayatsağlık 65

Tablo 3: 1912 Balkan Savaşı sırasında İstanbul’daki ölüm rakamları10 Tarih Kızıl Kızamık Difteri Çiçek Tifo Menenjit Kolera Toplam 68 315 10-16 Kasım 7 1 2 15 10 27 179 494 42 169 593 17-23 Kasım 12 12 3 50 206 610 37 49 597 24-30 Kasım 1 1 1 21 9 37 168 506 43 1-7 Aralık 4 3 2 16 11 8-14 Aralık 3 1 1 15 14 15-21 Aralık 3 6 2 11 8 sayısı 24’ü bulmuştu. 18 hasta ise tedavi altın- la’daki hastanelere gönderiliyordu. Hasta ve ya- daydı. Şehremaneti bir gün sonra, ayın 9’unda ralı askerlere gelince onlar derhal denizyolu ile 2’si ölümle sonuçlanan 3 vakayı, 10’unda da 3 İstanbul’daki çeşitli hastanelere naklediliyordu. yeni vakayı bildirmişti. Alman Hastanesi’nde Kitleler halinde kente gelen muhacirler için de tedavi altında olan Lupin Lévy de ayın 9’unda tercih edilen uygulama aynıydı. Nihayetinde ölmüştü. Dolayısıyla 5 Kasım itibarıyla vaka sa- Doktor Cenab Şahabeddin Bey durumun ilk yısı 30, ölü sayısı 8, tedavi altındakilerin sayısı bakışta görüldüğü kadar endişe verici olmadı- 22 olarak rapor edilmekteydi. 10 ğını söylemekteydi. Meclis’te bu tartışmalar yapılırken savaşa Rusya delegesi Dr. Walter ise özellikle kentin katılan Alman Binbaşı G. v. Hochwaechter 11 sokaklarında, cami avlularında, açık alanların- Kasım günü, savaş ilerledikçe içeriği daha da da kötü hijyen koşullarında yaşamaya çalışan hazinleşecek olan günlüğüne şunları yazıyordu: büyük muhacir gruplarının varlığı düşünüldü- ğünde kentin durumunun da endişe verici ol- … En kötüsü, söylediğim gibi kolera tehlike- duğunu düşünmekteydi. Dr. Walter’a göre bir salgının baş göstermesini kolaylaştıracak her sidir, hastalık yayılmaya devam ediyor ve bana şey bir araya gelmişti. Her ne kadar son kole- ra salgınlarında mücadele sadece Şehremaneti söylendiğine göre de buradaki ana ilaç deposun- tarafından yürütülmüş olsa da içinde bulun- dukları olağanüstü durumda Sıhhiye Mecli- da pek çok ilaç var, ama koleraya karşı olan yok. si’nin kayıtsız kalması düşünülemezdi. Şartlar olağanüstü olduğundan alınacak önlemlerin / Hiçbir yerde su bulunamadığından askerler pis de olağanüstü olması gerekirdi. Depodaki üç mobil etüv cihazı, Şehremaneti’nin hizmetinde su birikintilerini içiyor; birlikler çok zayıflamış çalışacak üç dezenfeksiyon ekibinin kullanımı- na verilmeliydi. Her bir cihaz, Meclis tarafından durumda; sefalet içindeki bu insanlar bulaşı- tayin edilecek tecrübeli üç hekimin kullanımına sunulmalıydı. Hem müsait olan hem de dezen- cı hastalıklara, yağmura, soğuğa ve açlığa artık feksiyon konusunda engin tecrübeleri bulunan Dr. Olschanetzky’i bu ekiplerden birinin ba- uzun süre dayanamazlar. 7 şında bulunmak üzere önermekteydi. Ekiple- 12 Kasım ve 46 numaralı oturumda Dr. rin başında bulunacak hekimler aynı zamanda muhacirlerin sağlık durumlarını da gözlemle- Delamare İstanbul’daki hastanelerde yatan ya- yebilir ve gözlemlerini Meclis’e rapor edebilirdi. ralı askerler arasındaki koleralıları gündeme Masraflar Sıhhiye bütçesinden karşılanmalıydı. getirmekte ve doğrulanmış vaka sayısının be- lirtilmesini istemekteydi fakat Doktor Cenab Dr. Cenab Şehabeddin Bey ise Şehremane- Şahabeddin Bey bu konuda bilgisi olmadığını ti’nin zaten salgınla mücadelede büyük çaba söylemekteydi. Kent halkı arasında koleranın sarfettiğini söyleyerek artık açıkça salgın ifade- yayılmasının engellenebilmesi için olduğu gibi, askerler arasında da engellenebilmesi için son derece ciddi önlemler alınmakta olduğunu da eklemekteydi. Tüm birlikler İstanbul’a girme- den önce Yeşilköy’de bekletiliyor ve askerler sağlık muayenesinden geçiriliyorlardı. Şüp- heli durumlarda askerler derhal tecrit ediliyor ve bakteriyolojik tahliller yapılıyordu. Sonuç olumlu çıkarsa hastalar Demirkapı ya da Tuz- 66 hayatsağlık

sini kullanmaya başlamıştı. Dr. Walter kendisi- lanmıştı. 1 ne bu oturumda yapacağı öneriden daha önce Koleranın en şiddetli olduğu dönem 17-19 bahsetmişti. Cenab Şehabeddin Bey bunun üzerine Şehremini ile görüşmüş ve kendisinin Kasım günleriydi. Dr. Wieting sadece 17 Ka- de etüv cihazları ile ilgili ekiplerin kurulmasın- sım’da Yeşilköy’e gelen hasta ve hasta şüphelisi dan memnun olacağı bilgisini edinmişti. Dr. sayısını 2000 olarak vermekteydi. Bu tarihten Delamare da öneriyi kabul etmekle beraber sonra da her üç günde bir 1800 er bölgeye gön- Meclis’in yabancı azalarının istedikleri takdirde derilmişti. Hastaların bir kısmı yolda hayatını dezenfeksiyon faaliyetlerini serbestçe gözleme yitiriyordu. 6 Sıhhiye Meclisi’nin 17 Kasım 1912 hakkına sahip olmalarını talep etmekteydi. Dr. tarihli ve 47 numaralı olağanüstü oturumunda Kaller ve Dr. Schönberg de fikre onay verdikle- oturum başkanı Hariciye Nazırı Gabriel Nora- rini bildirmekteydi. Dr. Clemow da sair zaman- dunkyan Efendi zaten mevcut olan dizanteri ve da bunu kabul etmeyeceğini fakat olağanüstü tifüs salgınlarına bir de koleranın eklendiğini, koşullarda bulunduklarından dolayı kabul et- Çatalca’da ordudan gelen haberlerin İstanbul tiğini bildiriyordu. Toplantı sonucunda Mec- açısından da endişe verici olduğunu çünkü ge- lis Şehremaneti ile üç etüv makinesinin kendi len askerler arasında koleralıların da olduğunu tayin edecekleri deneyimli hekimlerin başını söylemekteydi. Toplantıya Hariciye Nazırı’nın çekeceği üç dezenfeksiyon ekibinin kurulup bizzat başkanlık etmesi, kolera ile mücadele ihtiyaç halinde tahaffuzhanelerde çalışmasında yeni bir safhanın başlangıcının habercisiydi. işbirliği yapma kararı almıştı. Ekiplerin ihtiyaç Her ne kadar hükümet koleralıların kente so- halinde çalışacakları yer Şehremaneti tarafın- kulmaması kararını almış ve Şehremini Cemil dan belirlenecekti. Masraflar Sıhhiye bütçesin- Paşa daha evvelden kente giriş yapmış koleralı- den karşılanacaktı. Hekimler muhacirlerin sağ- ların tecrit edilmesini sağlamak için var gücüyle lık durumlarını gözlemleyerek Meclis’e rapor çalışmakta olsa da, muhacirler kadar yerel halk etmekle de görevlendirilecekti. 10 arasında da hastalık görülmeye başlanmıştı ve bu bir salgının habercisi olabilirdi.6 Tablo 3’te de Koleranın Bir Salgın Olarak Kabul Edil- görüldüğü gibi kolera, kentin ölüm istatistikle- rine çok hızlı girmişti. meye Başlanması Hastalığın ordunun tamamına bulaşmaması Şehremaneti muhacir ve askerleri kordon altına almak için Boğaziçi’ndeki büyük otelleri, için hasta askerlerin hepsinin trenlerle İstan- yalıları ve okulları hastaneye dönüştürmüştü. bul’a nakledilmesi ve o sırada geniş bir bostan Şeyhülislam Cemaleddin Efendi’den onay alın- olan Gülhane Parkı, Demirkapı sahili ve Sara- mış, Ayasofya, Sultanahmet ve Şehzadebaşı Ca- burnu’na yerleştirilmesi afetin büyümesini kıs- mileri de dahil olmak üzere kentin tüm camileri men de olsa engellemişti. Çadırdan dahi yoksun hastalara ayrılmıştı. Barınma sorunları bu şekil- olan askerler gecelerini açık havada geçiriyordu. de çözülmeye çalışılan muhacirlerin beslenme- Bulgar çetelerden kaçan Rumeliler de İstanbul’u si işini Hilal-i Ahmer Cemiyeti üstlenmişti. 17 doldurmuştu. Askerlerin haricinde, birkaç gün Kasım’a gelindiğinde Şehremaneti’nin Hariciye içinde İstanbul’u dolduran 40-50 bin hasta göç- Nazırı’nı uyarmasına rağmen hasta asker sevki- men kentteki mezarlıkları, cami avlularını, boş yatına devam edilmekteydi. 1 arazileri, istasyonları doldurmuştu. Bir süre sonra göçmenler Yeşilköy ve Bakırköy’de bek- Gabriel Noradunkyan Efendi mevcut sorun- letilmeye başlanmıştı ve kısa sürede buradaki ların engellenebilmesi için Meclis üyelerinin çadırlar, okullar, evler göçmenlerle dolunca Ye- dikkatini mevcut tahaffuzhanelerin vaziyeti- şilköy’deki Rum Mektebi Sari Hastalıklar Has- ne çekmek istemekteydi. Örneğin Tuzla ya da tanesi’ne dönüştürülmüştü. 4 Gramafon Plak Beykoz yakınlarında bulunan yerlerin vaziyeti Fabrikası ile tren istasyonu arasına, hastaneye ve kapasitesi tespit edilmeliydi. Bu iş için kulla- bağlı olarak çadırlar kuruldu ve birkaç ev kira- nılabilecek başka yerler de tespit edilmeye çalı- hayatsağlık 67

şılmalıydı. Bu işler için de sadece şehremaneti telaffuz edilmekteydi. Diğer bir öneri de gemi- bütçesinin yeterli olmayacağını hatırlatmaktay- lerin hastaneye çevrilmesiydi. dı. Dr. Cenab Şehabeddin Bey de alınacak ön- lemlerde Şehremaneti kadar askeri hekimlerin İstanbul’un bazı camilerinde koleralı asker- de önemli rol oynayacağının altını çizmekteydi. ler ile koleraya yakalandıklarından şüpheleni- Dr. Kaller Osmanlı delegelerinin ve yabancı de- len askerler bir arada kalmaktaydı, triaja yeni legelerin salgın karşısında hemfikir olduğunu başlanmıştı. Koleralılar Maltepe Hastanesi’ne ve kendilerine düşen görevi yerine getirecek- gönderilmekte, bir kısmı da Demirkapı’ya yer- lerini söylüyordu. Bunun için oturumdan önce leştirilmekteydi. Harbiye Nezareti Rami ve Mal- bir ön toplantı gerçekleştirerek gerçek tehlike- tepe Kışlaları’nın da koleralılara yer açmak için nin nereden gelebileceğini öngörmeye çalıştık- boşaltılmasına karar vermişti. Yeşilköy’e çok larını anlatıyordu. 10 yakın ve yeterli sayıda binaya sahip olan Aya Mama Çiftliği’nin de bu iş için tahsis edilmesine Henüz bir merkez tespit edememişlerdi. karar verilmişti. Gelenler için triaj uygulaması Hastalık çoğunlukla muhacirler ve ordudan burada gerçekleştirilecek ve koleralılar kendi- gönderilenler arasındaydı. O halde ‘tehlike’nin leri için ayrılmış hastanelere gönderileceklerdi. kaynağı dışarısıydı. Hastalık sudan ve hasta- Muhacirler arasında ise henüz 100-150 kadar ların hareketliliğinden kaynaklandığına göre vaka görülmüştü. Dr. Delamare da gemi hasta- öncelikle kentin su kaynakları ve hasta asker- nelerinin uygun olacağı yönünde görüş bildir- lerin girişi kontrol edilmeliydi. İstanbul’un su mekteydi. kaynakları Terkos, Kağıthane ve Belgrat Orma- nı’ndaki bentlerdi. Terkos’un tehlikeli olduğu Dr. Walter ise en acil sorunların suların te- kesindi çünkü gölün yakınlarında konuşlanmış mizlenmesi, koleralıların tecridi ve kadavrala- koleralılar ve koleralı cesetleri bulunmaktaydı. rın defni olduğunu söylemekteydi. Bu işler için Öncelikle Terkos Köyü boşaltılmalı ve civarın- acilen 4 yabancı ve 4 Osmanlı’dan müteşekkil daki birlikler askeri durum izin verirse oradan özel bir komisyon oluşturulmasını önermek- uzaklaştırılmalıydı. Gölün civarında tüm ön- teydi. Bu komisyon 1 yabancı 1 Osmanlı’dan lemler alınmalı ve cesetler gömülmeliydi. Su da oluşan dört ayrı kola ayrılmalı; her biri su so- dezenfekte edilmeli ve her gün bakteriyolojik runun incelenmesi, dezenfeksiyon ve asker tri- tahlile tabi tutulmalıydı. Kağıthane’de de ana- yajı, hastaların tecrit ve tedavisi ile koleralıların log önlemlerin alınması gerektiğini söylüyordu. cesetlerinin defni ile ilgilenmekle görevlendiril- Bentlere gelince, buradaki suların kullanımı en- meliydi. Sıhhiye Dairesi’nin bu işler için gerekli gellenmeliydi. hekimleri ve 10,000 Türk Lirası’nı sağlamasını öneriyordu. Aşının gerekli olup olmadığı yönünde yapı- lan bir tartışmadan sonra Dr. Kaller yeniden söz Dr. Akil Muhtar Bey de Hilal-i Ahmer’in alı- alıp Sirkeci Garı’nın vagon ve raylarıyla beraber nacak önlemlere iştirak edeceğini söylemektey- dezenfekte edilmesi gerektiğini söylemişti. Tria- di. Ona göre hastalığın önlenmesiyle ilgilenmek jın gerekli olduğunu, koleralılar ile koleralı ola- için pek çok komisyon kurmak vakit kaybıydı. bileceklerinden şüphelenilenlerin ayrılması ve Acilen belirli tahaffuzhanelerin genişletilmesi, hepsinin örneğin Yeşilköy’de ciddi bir dezenfek- Yeşilköy’e gönderilmek üzere kimi gemilerin siyon işleminden geçirilmesini önermekteydi. gemi-hastane haline getirilmesi gibi önlemlerin Hâlihazırda İstanbul’un tek bir tahaffuzhanesi alınması gerektiğini ifade etmekteydi. Terkos’un (Manastırağzı) vardı ve orası daha şimdiden etrafının temizlenmesinin mümkün olmadığını askerlerle doluydu. Tuzla’daki ise bir yıl önce düşünüyordu, onun yerine suyun kendisinin bir yangında tamamen yok olmuştu. Hastaların dezenfekte edilip her gün bakteriyolojihanede hastaneye yatırılabilmesi için ise Davutpaşa ve tahlilinin yapılmasının daha uygun olduğunu Rami Kışlaları ya da Prens Adaları’nın isimleri düşünmekteydi. Zaten Şehremaneti bunu yap- maya başlamıştı. Dr. Kasım İzzeddin Bey de en 68 hayatsağlık

önemli iş olarak cesetlerin defnedilmesini gör- Tablo 4: Belediyeden alınan verilere göre İstanbul’da koleradan mekteydi. ölüm oranları10 Sonuçta temel olarak Dr. Kaller’in öner- Tarih 1912 Vaka Ölüm diği program üzerinde çalışılması konusunda 05 Kasım 4 3 mutabık kalınmıştı. Bütçe meselesi ile ordu ve 06 Kasım 5 0 komitenin yetkileri üzerinde konuşulmuştu. 07 Kasım 6 2 Önerilen komisyon için 15 üyenin katılımıyla 08 Kasım 9 1 bir seçim yapılmıştı. Seçilen isimler Dr. Akil 09 Kasım 3 3 Muhtar Bey, Hüseyin Suad Bey, Fuad Bey, Rifat 10 Kasım 14 1 Bey, Dr. Kaller, Dr. Delamare, Dr. Walter ve Dr. 11 Kasım 7 3 Jung olmuştu ve komisyona 10,000 TL’lik bir 12 Kasım 10 4 kredi tahsis edilmişti. 13 Kasım 20 1 14 Kasım 24 16 19 Kasım tarihli ve 48 numaralı oturum 15 Kasım 23 19 yeniden Dr. Cenab Şehabeddin Bey’in başkan- 16 Kasım 54 15 lığında toplanmıştı. Bu bültende Tablo 4’te be- 17 Kasım 45 17 lirtildiği üzere Şehremaneti’nden alınan verilere 18 Kasım 44 14 göre İstanbul’da görülen kolera vakaları veril- 19 Kasım 44 17 meye başlanmıştı. İlk 14 günün (5-18 Kasım) 20 Kasım 46 25 istatistiklerine göre vaka sayısı 4’ten 44’e, ölü 21 Kasım 63 49 sayısı da 3’ten 14’e çıkmıştı. Bu hızlı artışa Mec- 22 Kasım 38 28 lis’in verdiği tepki, alınacak sağlık önlemlerinin 23 Kasım 60 28 yoğunluğunu arttırmak olmuştu. 10 24 Kasım 47 32 25 Kasım 49 14 26 Kasım’da hasta sayısı 10,000’e ulaşmıştı. 26 Kasım 59 32 Bir ara, sekiz on gün boyunca ölüler gömüle- 27 Kasım 54 29 meyip bir çadırda biriktirilmişti. Sonra, plak 28 Kasım 47 26 fabrikası civarındaki boş arazilere büyük çu- 29 Kasım 20 19 kurlar kazılıp ölüler buralara kireç dökülmek 30 Kasım 48 18 suretiyle elbiseleriyle defnedilmişti. Koleranın 01 Aralık 50 25 İstanbul’a yayılması tehlikesi giderek arttığın- 02 Aralık 24 17 dan Yeşilköy’e tren seferleri kaldırılmıştı. Vapur 03 Aralık 29 16 iskelesinde de şüpheliler bir otelde karantina- 04 Aralık 38 23 ya alınmaya başlanmıştı. 1 Aynı gün toplanan 05 Aralık 77 33 26 Kasım tarihli ve 49 numaralı oturumda Dr. 06 Aralık 82 48 Kaller önce kolera komisyonunun bütün olarak 07 Aralık 102 44 toplandığını fakat sonrasında alt komisyonlara 08 Aralık 106 31 bölündüğünü hatırlattıktan sonra Şehremini 09 Aralık 106 34 Cemil Paşa’nın da onayıyla komisyonun Şişli, 10 Aralık 94 30 İstanbul ve Üsküdar’da üç kolera hastanesinin 11 Aralık 76 42 kurulmasına karar verildiğini anlatmaktaydı. 12 Aralık 74 41 Şişli’deki için önce eski Plescoff Hastanesi dü- 13 Aralık 50 41 şünülmüş fakat Ermeni Patrikliği’ne ait olduğu 14 Aralık 50 31 için vazgeçilmişti. Ardından Nişantaşı’nda ko- 15 Aralık 56 29 laylıkla hastaneye çevrilebilecek büyük bir ev 16 Aralık 51 30 bulunmuş fakat bu sefer de Cemil Paşa bölge- 17 Aralık 55 41 nin nezihliği nedeniyle itiraz etmesi üzerine bu 18 Aralık 53 24 evden de vazgeçilmişti. Nihayet Şişli’de Tramvay 19 Aralık 45 16 20 Aralık 37 10 21 Aralık 32 18 22 Aralık 26 12 23 Aralık 28 20 hayatsağlık 69

Şirketi’nin deposunun yakınında, diğerleri ka- gerçekçi bulmuyor, gümrükte bir hafta, nakli- dar uygun olmasa da hastane görevini görebi- yede bir ya da iki hafta daha kayba uğranaca- lecek bir evde karar kılınmıştı. Bu hastaneye iki ğını düşünüyordu. Onun yerine daha önceden aylığına kurulması, örgütlenmesi ve çalışması planlandığı gibi mahallelerin dezenfeksiyonu, için 2000 Türk Lirası ayrılmıştı. Uygun mobil- kadavraların defni ve Şişli’de olduğu bir ya da yanın bulunmasının zorluğu burada anlaşılmış iki geçici hastanenin yapılmasına çalışmak ge- ve diğer hastaneler için baraka inşasına karar rektiğini düşünmekteydi. Dr. Kaller ise baraka kılınmıştı. Bu barakalarla ilgilenecek olan ko- siparişinin hastane yapılmak üzere ev ya da misyon Dr. Jung, Dr. Akil Muhtar Bey ve Dr. gemi aranmasına mani olmayacağını söylemek- Kaller’den oluşacaktı. 10 teydi. Kendi komisyonunun azalarının da uzun araştırmalar sonucunda Sarayburnu’nun eski Alt komisyon aramaları sonucunda Sa- barakaları dışında birçok değil sadece bir eve ray’ın botanik bahçesinde 200 kolera hastasına rastladıktan sonra barakaları sipariş etmeye ka- hizmet edebilecek iki eski baraka bulabilmişti. rar verdiklerini anlatıyordu. Barakaların yurtdı- Hekimler burada 130-150 yataklı bir yer daha şından sipariş edilmesine yapılan itirazların ise inşa etme arzusundaydılar. Başvurdukları tüm tamamen geçersiz olduğunu çünkü yurtiçinde girişimci ve mimarlar istedikleri barakaların firmalardan en az on gün daha erken teslimat yapımı için 25- 30 gün istemişlerdi. “Doecker” tarihi verdiklerini, bu tarihi geciktirmeleri ha- isimli, demonte baraka yapan bir firmanın tem- linde yüklü bir tazminatın devreye girdiğini silcisi ise istedikleri barakaları 16 Aralık’a kadar söylüyordu. Ayrıca Tuzla ve Manastırağzı’ndaki nakliye giderleri haricinde 3500 Türk Lirası gözlemlerine dayanarak hastalığın iniş seyrine karşılığında teslim edebileceklerini söylemiş- geçtiğini de ifade ediyordu. Tehlike, İstanbul’a ti. 10 ‘Doecker sistemi’ olarak da anılan sistem yaklaşan birliklerden gelmekteydi. Bu tehlike- Captain von Doecker’in geliştirmiş olduğu bir yi önlemek için de İstanbul civarındaki tahaf- taşınabilir inşa sistemiydi. Zamanla taşınabilir fuzhaneleri genişletmek gerekiyordu. Dr. Akil hastaneciliği tarif etmek için kullanılan genel Muhtar Bey de gelecek olan askerlerin yarataca- bir ifade biçimi haline gelmişti. Hastane binala- ğı kolera tehlikesine karşı, sadece Marmara’dan rının haricinde, okul binaları da zaman zaman değil Karadeniz’den de giriş yapma ihtimalleri- bu sisteme göre inşa edilmeye başlanmıştı. 15 ne karşı mevcut iki tahaffuzhanenin yeterli ol- mayacağını belirtmekteydi. Bu nedenle demon- Dr. Jung’un görüşüne göre Tuzla’ya 4 baraka te edilebilir barakalar fikrini en başından beri inşa edilebilirdi. Manastırağzı da rahatlıkla 4-5 desteklediğini ifade etmekteydi.10 barakayı barındırabilirdi. İnşalar tamamlandık- tan sonra muhtelif yerlerde toplam 350 yatak- Koleranın Son Bulması lı bir kolera tedavi sistemi amaçlanmaktaydı. 17 Kasım’daki oturumda alınan kararlar so- Yapılan hesaplara göre 400 Türk Lirası karşılı- nucunda Şehremini Cemil Paşa askerlerin nak- ğında temin edilecek su sterilizasyon cihazı da lini istemiş ve Harbiye Nezareti de 1 Aralık’ta eklendiğinde tahmin edilen toplam masraflar bölgedeki askerleri başka yerlere nakletmişti. 8,400 Türk Lirası ediyordu. Bu arada tüm askeri birliklere emir gönderile- rek çadırların içleri ve dışlarının temizliği taze Barakalarla ilgili olarak gelen itirazlara ceva- söndürülmüş kireç tozu ve sütüyle sağlanmaya ben Dr. Akil Muhtar Bey, demonte barakaların çalışılmıştı. Hastalara lavdanomlu asit laktik kullanışlı ve 7-8 sene ömrü olmasından ve geç- limonatası verilmişti.6 Turunçlu, Halkalı, Kırk- mişte tahaffuzhanelerin eksikliğinden müşteki çeşme ve Taksim suları jandarma tarafından olduklarından bahsetmekteydi. Bu barakalar korunmaya alınmış ve göçmenlerin bu sulara ihtiyaç kalmadığında sökülerek depolara kona- erişimi engellenmişti. 9-20 Aralık tarihleri ara- bilir ve gerekli görüldüğünde yeniden kurulabi- sında Kağıthane, Terkos ve Çemberlitaş’tan alı- lirdi. Üstelik siparişten sonra 15 gün içerisinde İstanbul’da olacaklardı. Dr. Clemow ise bunu 70 hayatsağlık

nan su numunelerinde kolera görülmüş ve bu 5. Shaw S., Shaw EK. Osmanlı İmparatorluğu ve Mo- durum gazeteler vasıtasıyla halka bildirilmişti. dern Türkiye Cilt 2. İstanbul: E Yayınları, 2006. Şehir suları dezenfekte edilmişti. Kamuya açık yerlerde suların kaynatılarak kullanılması zo- 6. Macar OD. Balkan Savaşları’nda Salgın Hastalıklar runlu hale getirilmişti.1 Londra’dan getirtilen ve Sağlık Hizmetleri. İstanbul: Libra Kitap, 2010. çadırlar Yeşilköy-Punta mevkiine kurulmuş ve 100 yataklı bir kolera hastanesi olarak 30 Kasım 7. Özdemir H. Salgın Hastalıklardan Ölümler 1914- 1912’de hizmete girmişti. İngiliz Kızılhaçı ola- 1918. Ankara: Türk Tarih Kurumu, 2005. rak Yeşilköy’de kurulmuş olan dokuz demonte edilebilir baraka salgından sonra yaralı hastane- 8. Proces-Verbaux des Scéances Tenues par le Conseil si olarak devreye girmişti ama 13 Mart 1913’e Supérieur de Santé du 12 Mars au 30 Juin 1912, Ad- kadar kabul ettiği 343 kişiden sadece beşi yara- ministration Sanitaire de l’Empire Ottoman, Impri- lıydı.4 Alınan önlemler işe yaramaya başlamış- merie F. Loeffler, Constantinople, 1912. tı. Vaka sayısı 25 Aralık 1912’de günde 20’lere kadar düşmüştü. Sonuç olarak salgın Şubat 9. Proces-Verbaux des Scéances Tenues par le Conse- 1914’te tamamen yok olmuştu.1 il Supérieur de Santé du 2 Juillet au 28 Septembre 1912, Administration Sanitaire de l’Empire Otto- Kaynakça man, Imprimerie F. Loeffler, Constantinople, 1912. 1. Y ıldırım N. İstanbul’un Sağlık Tarihi. İstanbul : İs- 10. P roces-Verbaux des Scéances Tenues par le Conseil tanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı İstanbul Supérieur de Santé du 1 Octobre au 28 Décembre Üniversitesi Projesi No: 55-10. 2010. 1912, Administration Sanitaire de l’Empire Otto- 2. Ayar M. Osmanlı Devletinde Kolera: İstanbul Ör- man, Imprimerie F. Loeffler, Constantinople, 1912. neği (1892-1895), İstanbul: Kitabevi, 2007. 3. Tunaya TZ. Türkiye’de Siyasal Gelişmeler [1876- 11. Topuzlu C. İstibdat Meşrutiyet Cumhuriyet Devir- 1938]: Birinci Kitap Kanun-ı Esasî ve Meşrutiyet lerinde 80 Yıllık Hatıralarım. İstanbul: Güven Ba- Dönemi (1876-1918). İstanbul: İstanbul Bilgi Üni- sım ve Yayınevi, 1951. versitesi Yayınları, 2001. 4. Yıldırım N. Savaşlardan Modern Hastanelere Tür- 12. Marmara R (der.). Témoignages Lazaristes Sur La kiye’de Hemşirelik Tarihi. İstanbul: Vehbi Koç Vakfı, Guerre Balkanique. İstanbul: Les Editions Isis, İs- 2014 tanbul. 13. P rocès-Verbal de la Scéance extraordinaire du sa- medi 9 Novembre 1912 du Conseil Supérieur de Santé no 45 14. P arsons HF. Isolation Hospitals. Cambridge Uni- versity Press, 1922. hayatsağlık 71

Osmanlı Devleti Döneminde Bursa Hamidiye Gurebâ Hastanesi* Yusuf Ziya Karaaslan** Osmanlı Devleti, Tanzimat-ı Hayriyye’nin 3 ve Sultan Abdülmecid’in hayata geçirdiği uy- Kasım 1839 günü Gülhane Meydanı’nda gulamalarla geliştirilen Türk tıbbının modern- halka ilanıyla birlikte önemli bir değişim ve dö- leştirilmesi faaliyetleri Devr-i Hamidî’de büyük nüşüm devrine girmiş bulunmaktaydı. Batı’yı ivme kazanmıştır. Tıp, toplum sağlığı ve sosyal yakalama fikri artık düşünceden öteye geçip fii- yardım hususlarındaki hassasiyeti herkesçe le dönüşmekteydi. Esasen bu dönem öncesinde malum olan Sultan II. Abdülhamid’in saltanat başlayan yenileşme hareketlerinin bu fermanla yıllarında belli başlı vilâyetlerde Hamidiye has- tek bir alana değil her alana uygulanması amaç- taneleri kurulmuştur.2 Bu devirde hizmete giren lanmış, modernleşmenin imparatorluk sathına Hamidiye hastanelerinden biri de Bursa Hami- yayılması hedeflenmişti. “Tanzimat” sözcüğü diye Gurebâ Hastanesidir. Bu müesseseye çeşitli artık sadece askeri alanda uygulanan bazı re- kaynaklarda Bursa Hamidiye Hastanesi, Bursa formları ifade etmenin ötesine geçiyordu.1 Bu Hamidiye Gurebâ Hastanesi, Ahmed Vefik Paşa süreçte Osmanlı coğrafyasında her alanda ol- Hastanesi ve Bursa Memleket Hastanesi isimle- duğu gibi sağlık alanında da modernleşme ça- riyle tesadüf edilmektedir. Ancak biz kapsayıcı- lışmaları hız kazanmıştı. lığı ve konunun daha iyi anlaşılması açısından söz konusu kurumu Bursa Hamidiye Gurebâ III. Selim zamanında başlayan, II. Mah- Hastanesi olarak adlandırmakla iktifa edeceğiz. mud döneminde önemli değişimler yaşayan Gurebâ, kelimesi “garipler”, “kimsesizler” * Bu yazı, Bursa Büyükşehir Belediyesi ile Uludağ Üniversitesi anlamına gelmektedir. Buna göre bu tür has- arasında imzalanan “Uludağ Üniversitesi’nde Yapılacak Bursa tanelerin sağlık hizmetinin gariplere yani kim- Büyükşehir Belediyesi’nin Görev ve Sorumluluk Alanına sesiz, fakir vatandaşlara ulaştırılması gayesiyle Giren Konulardaki Akademik Araştırmaların Yürütülmesi kurulduğu söylenebilir. Osmanlı Devleti’nin ve Desteklenmesi” adlı işbirliği protokolüne istinaden son döneminde kurulan hastanelere “Gurebâ tarafımca yürütülen “Tarihsel Süreci ve İşleyişi Çerçevesinde Hastaneleri”, İttihat ve Terakki dönemi ile Cum- Bursa Hamidiye Gurebâ Hastanesi” adlı proje kapsamında huriyet’in ilk yıllarında açılanlara “Memleket hazırlanmıştır. Bir yüksek lisans tezi olma özelliğindeki çalışma, Hastaneleri” denmiştir. 1940’larda ise “Millet Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Başkanı Prof. Dr. Cafer ÇİFTÇİ’nin tez danışmanlığında sürdürülmektedir. ** Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Araştırma Görevlisi, [email protected] 72 hayatsağlık

Hastaneleri” ismiyle çeşitli hastaneler inşa edil- kadar ulaşmayı başarmıştır. 3 Bu bağlamda söz diği bilinmektedir. 1950’lerde Sağlık Bakanlı- konusu müessese, Osmanlı Devleti’nin son dö- ğı’nın kurulmasıyla birlikte tüm bu hastaneler neminde oluşan hastane kurma ve yaşatma ge- “Devlet Hastaneleri” tabiriyle tek bir başlıkta leneğinin günümüze ulaşan öncü ve değerli ör- toplanmıştır. Dârüşşifalar ile başlayıp modern neklerinden biri olma özelliğini korumaktadır. hastanelere geçişle devam eden dönemde or- taya çıkan hastane kurma ve yaşatma geleneği, Bursa Hamidiye Gurebâ Hastanesi’nin ku- tarihsel süreçte çeşitli değişimlere uğrayarak ruluşuna ilişkin en büyük pay şüphesiz Ah- günümüze kadar gelmiştir. Bu anlamda, bugün med Vefik Paşa’ya aittir. O, Anadolu Sağ Kol hizmet veren Bursa Devlet Hastanesi, Bursa müfettişliği ve Hudâvendigâr Vilâyeti valiliği Hamidiye Gurebâ Hastanesi’nin devamı olarak görevleri sırasında bu hastanenin kurulması- nitelendirilebilir. Dolayısıyla Bursa Hamidiye na ve geliştirilmesine büyük emek harcamıştır. Gurebâ Hastanesi’nin söz konusu geleneğin gü- Onun Bursa şehrine ilişkin ilk görevi Anadolu nümüze ulaşan örneklerinden biri olduğu zik- Sağ Kol müfettişliğiydi (1863-1864 yılları ara- redilmelidir. sı). Paşa’nın bu görevindeki yetki alanı aslında Kocaeli’den İçel’e kadar olan bölgeydi. Ancak Bursa Hamidiye Gurebâ Hastanesi’nin ta- Nisan 1863’te bu göreve tayin edilen Ahmed rihsel sürecine değinmeden önce Osmanlı İm- Vefik Paşa, ihmal ve meşhur 1855 depremi so- paratorluğu’nda “hastane” tabirinin ilk olarak nucunda oluşan Bursa şehrinin harap halini ne zaman ve hangi kurum için kullanıldığını bizzat müşahede etmişti. Esasen o yıllarda im- vurgulamak yararlı olacaktır. Osmanlı Devle- paratorlukta Bursa’dan daha çok yeniden ima- ti’nde “hastane” tabiri ilk olarak Nizâm-ı Ce- ra muhtaç başka bir eyalet yoktu. Ayrıca başka did Ordusu’nun kurulmasından sonra başkent hiçbir bölge imparatorluğun eski ve şaşaalı gün- İstanbul’da klasik Osmanlı dârüşşifaları yerine lerini hatırlatacak şekilde modernize edilmeyi kurulan hastaneler için kullanılmıştır. Bu nok- Osmanlı Devleti’nin ilk başkenti olma payesini tada pek çok kaynakta “hastane” tabirinin ilk bünyesinde barındıran Bursa şehri kadar hak kez Bezm-i Âlem Vâlide Sultan Vakıf Gurebâ etmiyordu. 4 Hudâvendigâr Vilâyeti’nin baştan- Hastanesi için kullanıldığı bilgisine rastlansa da başa harap hali, Paşa’yı ileriki görev yerlerine bu bilgi doğru değildir. Zira 18. yüzyıl sonlarına gitmekten alıkoymuştu. Bu sebepten Paşa Bur- ait askeri hastanelere ilişkin belgelerde “hasta- sa’ya ilişkin bu ilk görevi esnasında elinden gel- ne” sözcüğünün zikredildiği bilinmektedir. Bu- diğince şehrin imarı meselesine eğilerek önemli nunla birlikte Osmanlı Devleti’nde yeni askeri imar çalışmaları yürüttü. hastanelerin birer birer hizmete girdiği esnada ilk kamu hastanesi Edirnekapı’daki Mihrimah 1855 depreminde Bursa’da meydana gelen Sultan Külliyesi’nin avlusuna yapılan barakalar- depremde kentin önemli tarihi yapıları tahrip da hizmete açılmıştır. Çalışmak için İstanbul’a olmuş, depremin yaraları Ahmet Vefik Paşa’nın gelerek Edirnekapı Gurebâ ve Bekâr Hastane- görev yıllarında sarılmaya çalışılmıştır. Bursa’da si ismi verilen bu hastanede yatan kimsesiz ve 1855 depreminde hasar gören cami, han, çeşme bekâr erkek hastaların masrafları devlet tara- ve şadırvan gibi yapıların tamirinde Ahmed fından karşılanmıştır (1837). Bu ilk sivil has- Vefik Paşa’nın büyük rolü vardır. Paşa, şehri tane girişiminden sonra, 12 Mart 1847’de hasta güzelleştirme ve mamur kılma amacıyla Bursa kabulüne başlayan Bezm-i Âlem Valide Sultan kent tarihi açısından dikkate değer hizmetler Vakıf Gurebâ Hastanesi, Osmanlı İmparator- ifa etmiştir. Öyle ki Ahmed Vefik Paşa şehir luğu’nda hastanelerin modernleşmesi yolunda halkı tarafından yıllarca “Bursa’nın kurtarıcısı” önemli bir adımdır. Çünkü bu hastane, klasik diye anılmıştır.5 Bu örnek Ahmed Vefik Paşa ve darüşşifa yapısıyla açılmış, zamanla bu kimli- onun görev yıllarının Bursa şehri ve halkı için ğini terk ederek hızla modernleşip günümüze ne derece önemli olduğunu ortaya koymaktadır. hayatsağlık 73

Ahmed Vefik Paşa (1823?-1891) semtinde Eski Saray olarak adlandırılan mahal- de, şehre hâkim bir konumda olan Damat Efen- Ahmed Vefik Paşa, İstanbul’da eğitim gör- di Konağı’nı satın alarak hastane kurma yolun- müş, devrin seçkin ve vizyon sahibi devlet da için gerekli çalışmaları yapmaya başlamıştır. adamlarından biriydi. Memuriyet hayatı bo- 6 Ancak 2 Ekim 1864 tarihinde tüm müfettiş- yunca çeşitli kademelerde görev alan Paşa 1877 liklerin lağvıyla birlikte Ahmed Vefik Paşa’nın yılında Osmanlı Meclis-i Mebusan başkanlığı Anadolu Sağ Kol Müfettişliği vazifesi de sona vazifesini de üstlenmişti. Ahmed Vefik Paşa, ermiş ve Paşa bu sebepten İstanbul’a dönmek Bursa’ya ilişkin görevlerinde 1855 depremiyle durumunda kalmıştır. Böylece Ahmed Vefik neredeyse tamamen harap olan bir kentin ka- Paşa’nın Bursa’ya hastane kurma hayali şehirle lıntıları üzerinden yeni ve modern bir Osman- ilgili ikinci görevi olan Bursa valiliği dönemine lı kenti yaratma gayesi peşindeydi. 4 Paşa, bu kalmıştır. Ekim 1864 sonrası İstanbul’da ikamet uğurda önemli çalışmalara imza attı. Öncelikle eden Ahmed Vefik Paşa, 4 Şubat 1879 günü Hu- Bursa şehrinin yol sorununa el atan Paşa, sıray- dâvendigâr Vilâyeti valiliğine tayin edilmiştir. la su, sağlık ve kültür-sanat alanlarında da atı- Paşa, Bursa şehrine yeni bir kimlik kazandıra- lımlar yapmıştır. Ahmed Vefik Paşa’nın sağlık cak olan çalışmalarını esasen bu dönemde ha- alanında yaptığı çalışmaların başında hastane yata geçirmiştir. Bursa Hamidiye Gurebâ Has- kurma faaliyeti gelmektedir. tanesi bu çalışmalardan yalnızca biridir. Zira Bursa’nın emektar valisi Ahmed Vefik Paşa, bu Uzun yıllar Bursa halkının sağlık sorunları- görevi süresince yalnızca sağlık alanında değil, na deva üreten Yıldırım Darüşşifâsı 1855 depre- yol, su ve kültür-sanat gibi çeşitli alanlarda da mi sonrasında kullanılmayacak derecede harap duyulan ihtiyaçlara cevap verecek nitelikte pro- olmuştur. Bunun üzerine Bursa halkına hizmet jeler hayata geçirmiştir. edecek yeni ve modern yapıda bir sağlık kuru- mu oluşturmak elzem hale gelmiştir. İlk ola- Ahmed Vefik Paşa, 1879 yılında Bursa va- rak Anadolu Sağ Kol müfettişliği sırasında bu liliği görevine başlar başlamaz Bursa’yla ilgili ihtiyacı gözlemleyen Ahmed Vefik Paşa, şehre ilk görevinde yarım bırakmak zorunda kaldığı ihtiyaca cevap verecek nitelikte devrin Avrupai hastane kurma işini tamamlama yoluna git- anlayışına uygun bir hastane kurmayı tasarla- miştir. Buna göre iç hastalıkları pavyonu olarak mıştır. Bunun için 1864 yılında Bursa’nın Hisar kullanılan binayı inşa ettiren Paşa, bu yapıyı idare etme görevini Bursa eşrafından Bahaed- din Efendi adlı kişiye vermiştir. Bu sayede 45’i erkeklere ve 15’i bayanlara mahsus olmak üzere 60 yataklı Bursa Hamidiye Hastanesi kurulmuş- tur. Ancak bu hastanenin korunması ve gelişti- rilmesi hususunda bir maddi kuvvete ihtiyaç vardır. Bursa valisi Ahmed Vefik Paşa bu nok- tada da devreye girmiştir. Buna göre onun tale- biyle Sırmakeş, Mahmud Paşa Hanları ile Balık Hanı resminin, mutasarrıfı olduğu Çitli maden suyundan elde edilen gelirin, inşa olunan tiyatro binasından elde edilen gelirin hastaneye aktarıl- ması yönünde bir düzenleme yapılmıştır. Ayrıca o dönemde I. Murad Vakfı olan bölgeden ke- silen ve Nilüfer Çayı ile Bursa şehir merkezine getirilip satılan odunlardan alınan öşrün dahi bu hastaneye aktarılması sağlanmıştır. 6 Bu- 74 hayatsağlık

nun dışında Bursa şehir merkezindeki Simkeş Bursa Hamidiye Hastanesi’nin resmi açılış töreninden bir kare (1905). 9 Hanı içindeki üç odalı ambar Bursalı tüccarlar- dan Ofsel’e kiralanmış, bu yolla hastaneye gelir hastaneye yapılan başvuruların artması önem- sağlanmıştır.7 Bu tür faaliyetlerle hastanenin li bir etki yapmıştır. Hatta başvurular öylesine geliştirilerek faaliyetlerine devam edilmesinin artmıştır ki hastane yeterli gelmemeye başla- amaçlandığı açıktır. Zira isminde “Gurebâ” olan mış, hastalar yerlere serilen yataklarda yan yana bu müessesenin gariplere yani toplumun yoksul tedavi edilir hale gelmiştir. Bu sebepten, 1904 kesimine sağlık hizmeti sunması ve bunun için yılında dönemin Bursa valisi Reşid Mümtaz Pa- de sürekli bir akara ihtiyaç duyulması oldukça şa’nın teşebbüsüyle hastane binası İmaret-i İsa doğaldır. Bu bağlamda hastanenin işleyişinde Bey Medresesi’ni de içine alacak şekilde batıya görülen bu uygulamaların, tüm Osmanlı coğ- doğru genişletilmiş ve hastaneye mutfak, ambar, rafyasında görülen ve toplum yararını gözeten çamaşırhane gibi yeni binalar eklenmiştir. Böy- vakıf müessesesinin 19. yüzyıla yansıyan küçük lelikle iyileştirilen bu yapı 1905 yılında resmi bir örnekleri olduğunu söylemek mümkündür. açılış töreniyle hasta kabul etmeye başlamıştır. Bu düzenlemede ayrıca hastanenin maddi du- Bursa Hamidiye Hastanesi’ni kurma yolun- rumu da düşünülmüş ve belediye gelirlerinden da en önemli adımları atan Ahmed Vefik Paşa yıllık 300 altın liranın hastaneye aktarılmasına hastane kurma ve geliştirme işine oldukça ilgi- karar verilmiştir. 1913 yılına gelindiğinde ise liydi. 1877 yılına ait Ahmed Vefik Paşa imzalı Abbas Halim Paşa’nın valilik döneminde yapı- bir belgede Paşa, İstanbul’da Rumelihisarı ya- lan çalışmayla iki büyük bölüm arasına bir de kınlarında bulunan evini 8-10 kişilik bir hasta- ameliyathane inşa edilmiştir. 6 Böylece Bursa ne haline getirme hususunda devletten kendi- Hamidiye Gurebâ Hastanesi geliştirilmiş ve bu sine izin verilmesini talep etmektedir. Bu an- kurumun toplum yararına olan faaliyetleri des- lamda Ahmed Vefik Paşa’nın bir sağlık kurumu teklenmiştir. oluşturma ve işletme konusunda oldukça istekli olduğu söylenebilir. 8 Osmanlı Devleti’nin son yıllarında Avru- pa’da hastanelerin şehre hâkim bir noktaya inşa Bursa Hamidiye Gurebâ Hastanesi’ne Ah- edilmesi ve pavyon sistemiyle oluşturulması med Vefik Paşa’nın halefi olan Bursa valileri gündemdedir. Yaygın olan bulaşıcı hastalıklar Nazif, Reşid Mümtaz ve Abbas Halim Paşaların ve kolera salgınları sebebiyle enfeksiyonlara vazife dönemlerinde de önemli yatırımlar yapıl- karşı bir tedbir olmak üzere her birimin ayrı mıştır. Bu hususta zaman geçtikçe hastanede te- binalarda bulunması esasına dayanan pavyon davi olanların memnuniyeti ve tavsiyesi üzerine sistemi o dönemde oldukça revaçtadır. 3 Bursa Hamidiye Gurebâ Hastanesi, gerek şehre hâkim H. 1325 (M. 1907) yılına ait Hudâvendigâr Vilâyeti Sâlnâme- bir tepede inşa edilmesi, gerekse pavyon siste- si’nde yer alan haritaya göre dönemin Hisar semti. Haritada miyle oluşturulması bakımından bu iki Avrupai 4 (3 ile gösterilen alan Bursa Hamidiye Gurebâ Hastanesi’dir. hayatsağlık 75

1905 yılında çekilen bu fotoğrafta Bursa Hamidiye Hastanesi’nin tabipler ve memurlar dai- vurgulanmıştır. 10 Ayrıca 1927 yılında Osmanlı- resi (idare binası) görülmektedir. 9 ca olarak basılan Bursa’ya ilişkin bir yayına göre Bursa Hamidiye Hastanesi’nde bir muayeneha- tarzın Osmanlı coğrafyasındaki uygulamaların- ne bulunmakta ve buraya müracaat edenler pa- dan biridir. Bu anlamda söz konusu kurumda rasız (meccanen) muayene edilmektedir. 11 Osmanlı Devleti’nde gelişmekte olan sağlık hiz- metlerinin Avrupai tarzda sunulmasının hedef- Bursa Hamidiye Hastanesi’nin kadrosu ince- lendiği söylenebilir. lendiğinde, burada görevli tabiplerin çoğunun gayrimüslim olduğu gözlemlenir. Esasen devrin Bursa Hamidiye Gurebâ Hastanesi, ilgili dö- Tıp sektörü ekseriyetle gayrimüslimlerin elin- nemde gariplere, yani toplumun fakir kesimine dedir. Bursa Hamidiye Hastanesi’nde de sargıcı, sağlık hizmeti vererek bu hizmetin toplumun eczacı, tabip gibi görevlilerin geneli gayrimüs- her tabakasına ulaştırma çabaları bağlamında limdir. Bu hastanede çalışanlar arasında uzun kurulan sağlık müesseselerinden biridir. Bu yıllar hastanenin başhekimliğini yapan Rum hastane “gurebâ” ismine müsemma olarak ga- kökenli Savayidis Efendi ön plana çıkmaktadır. riplere hizmet etmiştir. Bu konuda pek çok ör- Görevini iyi ifa eden başhekime zaman zaman nek mevcuttur. Örneğin, 1901 yılında dönemin taltifler ve nişanlar tevcih edilmiştir. Bu tevcihât Bursa İdadisi’nde (günümüzde Bursa Anadolu sadece Osmanlı Devleti tarafından yapılma- Erkek Lisesi) eğitim gören İsmail ve Hakkı is- mıştır. 7 Aralık 1892 tarihinde Bursa Hamidiye mindeki iki öğrenci zaman zaman fenalaşmak- Hastanesi sertabibi Savayidis Efendi’ye Fransa tadır. Öğrencilerin tifüse yakalandıkları tespit hükümeti tarafından ofisiye ve akademi nişan- edilir ve bu öğrenciler Bursa Hamidiye Hasta- ları tevcih edilmiştir. 12 Savayidis Efendi, 1888 nesi’nde tedavi altına alınır. Hastanede 39 gün yılında Bursa Belediye tabibi Derviş Efendi ta- müşahede altında tutulan bu iki öğrencinin ilaç rafından görevini iyi ifa etmediği ve hastanede ve yiyecek masrafları hastane yönetimi tara- diplomasız eczacı çalıştırdığı yönünde şikâyet fından 136,5 kuruş olarak hesaplanarak Bursa edilmiştir. Bunun üzerine yapılan tahkikatta ya- İdadisi yönetiminden talep edilir. Ancak bu iki pılan şikâyetin asılsız olduğu ve Derviş Efendi öğrencinin fakir olmalarından dolayı okulda ile Savayidis Efendi arasındaki kişisel rekabetten parasız olarak okudukları tespit edildiğinden kaynaklandığı belirtilmiştir. 13 1903 yılına gelin- Maarif Müdüriyetince okula gönderilen evrak- diğindeyse kendisi hakkında yine bir şikâyet di- ta bu iki öğrencinin fakir olduklarından dolayı lekçesi verilmiştir. Yapılan inceleme sonrasında ücretsiz tedavi olmalarının tabii olduğu ve ilgili Savayidis Efendi’nin Paris’teki Mekteb-i Tıbbiye tutarın hastaneye ödenmesine gerek olmadığı mezunu olduğu, yirmi dört seneden beri Bursa Hamidiye Hastanesi’nde sadıkâne hizmetlerde bulunduğu belirtilmiştir. Aynı zamanda baş- hekimin Yunan asıllı olmasından dem vuran şikâyet dilekçesine karşılık olarak onun tebaa-i Devlet-i Aliyye’den olup Bursalı bir gayrimüs- lim olduğu özellikle vurgulanmıştır. 14 Bursa Hamidiye Hastanesi, hizmette bulun- duğu dönemde Bursa’ya gelen seyyahların da dikkatini çekmiş ve seyyahların izlenimlerinde yer almıştır. Örneğin, 1896’da Bursa’ya gelen Mary Walker Bursa Hamidiye Hastanesi’nin göz kamaştırıcı ve beyaz olmasıyla dikkat çek- tiğini, bu sayede şehre ovadan giren bir yolcu- nun gördüğü ilk yapı olduğunu belirtmiştir. 15 76 hayatsağlık

O dönemde Osmanlı İmparatorluğu’nda mo- Arkasında 10 Aralık 1909 tarihi bulunan bu kartpostalda Bursa Hamidiye Hastanesi’nin dernliği yansıtan yeni ve laik kurumlardan biri kuzey cephesi ve alt kısımda Alman Konsolosluğu görülüyor. 17 olan yapının bu görüntüsü oldukça önemlidir. 4 Bu hastane ayrıca Şerafeddin Mağmûmî’nin vurgulamaktadır. 18 Hakikaten vali vekilinin bu seyahatnamesine de konu olmuştur. Bölgede sözleri, durumun vahametini anlatması açısın- zuhur eden kolera hastalığı neticesinde Bursa’da dan önemlidir. Şehrin Yunan işgalinden kurta- görevlendirilen bu sebeple hastaneyi daha de- rılması sonrasında hastanenin tadil edilmesi ve taylı bir şekilde gözlemleyen Doktor Şerafeddin eski işlerliğine kavuşması için çeşitli çalışmalar Mağmûmî’nin yazdıkları oldukça önemlidir. yapılmış, hastane 1922 yılında büyük oranda 1894’te Bursa’ya gelen Doktor Şerafeddin Mağ- onarılmıştır. Buna göre iç hastalıkları pavyonu mûmî’ye göre demir bir kapıdan girilen hasta- tamir edilmiş, tüm eşyalar yenilenmiş ve hasta- ne bahçesinin sağında kiler ve mutfakla hasta- ne eski işlerliğine kavuşturulmak istenmiştir.6 neye başvuran hastaların bir gece yatmalarına Bu şekilde büyük ölçüde yenilenen hastane, mahsus karantina koğuşu, solda etibbâ dairesi Osmanlı döneminde olduğu gibi Cumhuriyet ve eczane bulunmaktadır. Mağmûmî’ye göre hastane dökme karyolaları, pamuk şilteleri ve 1905 yılı civarına ait olan bu fotoğrafta Bursa Hamidiye Hastanesi’nin kuzey cephesi ve alet-edevatıyla bu tür hayır müesseseleri için- hemen ardında Hastahane Camii olarak da bilinen İmaret-i İsa Bey Camii görülmektedir. de müstesna bir yere sahiptir. Hastanenin doğu yönündeki koğuşunun pencereleri kafeslidir ve bundan anlaşıldığına göre bu koğuş kadın hastalara mahsustur. Mağmûmî, hastanenin gelirleri ve idaresi yolunda gitmekte olduğunu belirtmekte ise de buradaki doktorların hastala- rı tedavi şeklini eleştirmektedir. Zira hastaların başuçlarında hastalıklarına ait bilgiler bulun- maması ve yaraların yeni usullerle temizlenme- mesi bir doktor olarak Şerafeddin Mağmûmî’yi teessüfe sevk etmiştir. Devlet tarafından görev- lendirilmiş bir sağlık personeli olan Şerafeddin Mağmûmî’nin anlattıkları dönemin şartları içe- risinde hastanenin vaziyetini ve hastalara uygu- lanan tedavileri göz önüne sermesi bakımından önemlidir. 16 Bursa’nın düşman işgali altında olduğu 1921 yılında, Bursa Hamidiye Hastanesi’nin büyük bir kısmı Yunan askerleri tarafından işgal edi- lerek askeri hastane olarak kullanılmıştır. 6 Bu süreçte pek çok hastane personeli görevi bırak- mış ve başka bir şehre göç etmiştir. Hastanenin Yunan kuvvetleri tarafından işgali binalarda büyük tahribata yol açmıştır. 27 Ağustos 1921 tarihli belgede Hudâvendigâr Vilâyeti vali ve- kili, Dâhiliye Nezareti’ne gönderdiği mektupta hastaneyi gezdiğini, vaziyetin “acınacak dere- ceden de yüksek” olduğunu belirtmekte, has- tane tâdilatının pek mümkün görünmediğini hayatsağlık 77

döneminde de Bursa halkına sağlık hizmeti 7. B OA., DH.MKT., 1371/72, 13 Muharrem 1304 (12 sunmuştur. Ekim 1886). Cumhuriyet yıllarında Bursa’da Ahmed 8. Abacı Z. Modernleşme Sürecinde Bursa Kentinin Vefik Paşa Hastanesi adıyla hizmet veren bu Mekânsal ve Sosyal Değişimi (1860-1910). [Yayın- kurumun 1926 yılında kapasitesi 150 yatağa lanmamış Doktora Tezi]. Bursa: Uludağ Üniversite- çıkarılmıştır. Kurum 1927 yılında “Memleket si Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2005. Hastanesi” olarak isimlendirilmiştir. Ancak hastanenin ahşap olması sebebiyle bir zaman 9. S ervet-i Fünûn, Sayı: 766, 15 Kânunuevvel 1321 (28 sonra tamir kabul etmeyecek derecede yıpran- Aralık 1905) ması ve gelişen şehre yeterli gelmemeye başla- ması sebebiyle yeni bir hastaneye ihtiyaç duyul- 10. B OA., MF.MKT., 550/61, 19 Zilhicce 1318 (10 Ni- muştur. Görülen lüzum üzerine 6 Haziran 1947 san 1901) tarihinde bu hastanenin karşısındaki bölgede bugünkü Bursa Devlet Hastanesi’nin inşaatına 11. B irgül FM, Çanaklı LA. (Haz). Bursa Coğrafyası başlanmıştır. Bursa Hamidiye Gurebâ Hastane- (Cenûbî Marmara Havzası). Ankara: Bursa İl Özel si binası 1956 yılında çıkan bir yangında harap İdaresi Yayınları, 2009. olmuş ve yıktırılmıştır. 1952’de yeni binasında hizmete açılan Bursa Devlet Hastanesi ise gü- 12. B OA., İ.TAL., 9/51, 17 Cemâziye’l-evvel 1310 (7 nümüzde hizmet vermeye devam etmektedir. 19 Aralık 1892). Bursa Hamidiye Gurebâ Hastanesi hizmet- 13. BOA., DH.MKT., 1516/10, 16 Şevval 1305 (26 Ha- te olduğu yıllarda Müslim-gayrimüslim ayırt ziran 1888). etmeksizin tüm vatandaşlara hizmet etmiş, özelde “garip” olarak anılan vatandaşların, ge- 14. BOA., DH.MKT., 681/55, 08 Muharrem 1321 (29 neldeyse Bursa halkının sağlık ihtiyaçlarının Mart 1903). giderilmesinde önemli rol oynamıştır. Osmanlı Devleti’nin son döneminde yeni kurulan hasta- 15. Walker M. Old Tracks and New Landmarks. Lon- nelerden biri olan bu müessese Bursa şehrine ve don: Richard Bentley and Son, 1897. Bursalılara yönelik önemli bir misyonu yerine getirmiştir. 16. Mağmûmî Ş. Anadolu ve Suriye’de Seyahat Hatıra- ları. İstanbul, Cedit Neşriyat. 2010. 17. Dostoğlu NT. Osmanlı Döneminde Bursa (19. Yüz- yıl Ortalarından 20. Yüzyıla Bursa Fotoğrafları). Antalya: Akmed Yayınları, 2001. 18. BOA., DH.UMVM., 3/74, 07 Muharrem 1340 (10 Eylül 1921). 19. Kaplanoğlu R. Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e Bursa (1876-1923). Bursa: Avrasya Etnografya Yayınları, 2006. Kaynakça 1. Niyazi B, Türkiye’de Çağdaşlaşma. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2013. 2. Yıldırım N. Sağlıkta Devr-i Hamîdî. İçinde: Yılmaz C. (Der.) II. Abdülhamid Modernleşme Sürecinde İstanbul. İstanbul: İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Yayınevi Genel Dizisi, 2011. 3. Bayram N. 14. Yüzyıldan Cumhuriyet’e Hastalıklar Hastaneler Kurumlar. İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Ya- yınları, 2014. 4. Saint-Laurent B. Bir Tiyatro Amatörü: Ahmed Ve- fik Paşa ve 19. Yüzyılın Son Çeyreğimde Bursa’nın Yeniden Biçimlenmesi. İçinde: Dumont P., George- on F. (Ed.) Modernleşme Sürecinde Osmanlı Kent- leri. İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1996. 5. Akün ÖF. Ahmed Vefik Paşa, TDVİA, II: 157. 6. B ursa Vilâyeti Sâlnâmesi, Def ’a 35, Bursa: Bursa Vilâyet Matbaası, 1927, s. 206-207. 78 hayatsağlık



Maltepe Asker Hastanesi ve 1835 Yılına Ait Bir İlaç Listesi Sinem Arslan* Her canlının ve tabii ki insanoğlunun ‘ha- eden ve İslâmi temeller üzerine kurulmuş olan yatta kalma’ içgüdüsü, onu sürekli olarak bîmâristan, dârüşşifâ adlı yapıların varlığıdır. ayakta tutacak ve koruyacak yöntemleri geliş- Bîmâristan gibi hem genel hem de özel olarak tirmesine yol açmış; bilinen ve görülebilen teh- akıl hastalıkları ile ilgilenen yapıların varlığı 1, likelere karşı verilen savaşta, insan bedeninin Osmanlı dârüşşifâlarının da temelini oluştur- bilinmezliği karşısında farklı yollar izlenmiştir. muştur. Osmanlı klasik dönemdeki bu hastane- İnsanı yakalandığı hastalıklara karşı tedavi et- ler hem tıp eğitimi veren hem de hasta tedavi- menin yanında, hastalıklardan koruyabilecek sinde kullanılan mekânlar olmalarının yanı sıra yöntemlerin bulunması da pek çok deneme ve Osmanlı sosyal hayatının önemli kısmını oluş- birikimin ardından mümkün olmuş, bu da belli turan külliyelerin de birer parçası olarak varlık- bir geleneği oluşturmuştur. Tüm bu gelenekçi larını sürdürmüşlerdir. Zamanla kurumsallaşan veya öznel uygulamaların mekansallaşması ya bu sağlık mekanizmasının hem mekansal hem da en geniş haliyle kurumsallaşması ve tarihsel de işlevsel açıdan en önemli kırılma noktası pek süreç içerisinde insanın yaşamını “sağlıklı” bir çok kurumda olduğu gibi 19. yüzyıl olmuştur. şekilde sürdürebilmesi de, şüphesiz bu sistemin işlerliğine bağlı olmuştur. Dârüşşifâların anlamlarını yitirerek bîmâr- hâne olarak adlandırılması ve bîmârhânelerin Orta Asya’daki Türk topluluklarından itiba- süreç içerisinde işlevini yitirerek genel sağlık ren, Selçukluların, Osmanlı Devleti’nin ve ni- merkezleri olmaktan çıkıp yalnızca akıl has- hayetinde Türkiye Cumhuriyeti’nin uyguladığı talarının tedavi edildiği yerler haline gelme- sağlık hizmetlerindeki dönüşümler birbirini si ‘hastane’ vasıflarını da yitirmelerine neden besleyerek gelişen bir sistemi ve yapılanmayı olmuştur2. Böylelikle aslında daha 18. yüzyılın ortaya koymuştur. Bunun en iyi örneklerinden sonlarına doğru yeni bir yapılanma ortaya çık- biri Osmanlı İmparatorluğu’nun da beslendi- mış ve askeri hastaneler klasik Osmanlı dârüş- ği, Selçuklulardan itibaren geliştirilerek devam şifâlarının yerini almaya başlamışlardır .3,4,5 II. Mahmud’un saltanatıyla birlikte bu yeni sağlık * İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümü Osmanlı Müesseseleri ve yapılanması öncelikle askeri alanda kendini Medeniyeti Tarihi Anabilim Dalı, doktora öğrencisi, sinem. göstermiş; Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması, Rum [email protected] 80 hayatsağlık

isyanı, Osmanlı-Rus Savaşı, Navarin Faciası gibi Mansûre Hastanesi olarak bilinen Maltepe Has- gelişmeler doğal olarak önceliğin askeri kana- tanesi’dir. 1827 yılında Rami Kışlası ile Davut- da verilmesini gerektirmiştir. Özellikle savaş paşa Kışlası arasında ve amacına uygun olarak şartları düşünüldüğünde bu dönemde ehliyetli bu kışladaki askerler için yaptırılan hastanenin3 hekim ve cerrahlara duyulan ihtiyaç, nitelikli belki de en önemli özelliği; bu yapının en başın- sağlık personelinin yetiştirilmesini ayrıca hasta dan itibaren yeni ve müstakil bir hastane olarak ve yaralı askerleri iyi şartlarda tedavi edecek ni- inşa edilmiş olmasıdır. Buna göre hastane, diğer telikli yapıların, yani hastanelerin oluşturulma- askeri hastaneler gibi herhangi bir kışladan has- sını gündeme getirmiştir. Bu askeri hastanele- taneye dönüştürülmemiş ya da mevcut eski bir rin en önemlilerinden biri de şüphesiz Asâkir-i binaya yerleştirilmemiştir.6 Bu haliyle hastane Bin iki yüz elli bir senesi mâh-ı saferü'l-hayrından i'tibâren Maltepe Hastahânesinde kâin Asâkir-i Mansûre-i Şâhâne hastagânı tîmârı ve Asâkir-i Mansûre alayları içün iktizâ iden edviyenin masârıfatı beyân Mâh-ı muharremde bâkî kalan Anbardan ahz olunan Hastahânede sarf olunan Alaylara verilen Bâkî kalan Aded Dirhem Kıyye Aded Dirhem Kıyye Aded Dirhem Kıyye Aded Dirhem Kıyye Aded Dirhem Kıyye Zaç yağı 8 5 5 60 345 7 Sarı sabır 15 2 5 5 52 Şap 3 100 240 60 2 Sirke ruhu acudur az kaldı 100 100 Taflan suyu 100 2 200 1 300 Gül suyu 3 1 2 200 Ağaç kavunu suyu 42 2 Çiçek suyu 8 4 200 1 200 3 Ruh 40 2 250 1 150 36 Pelesenk yağı 200 2 150 150 300 1 Tenkâr Kilermeni 300 1 4 1 200 Mürver tohumu Defne tohumu Darçın Kunduz böceği 10 1 100 60 250 Kâfur 1 50 20 330 Hıyarşenbe Kırım tartar 15 15 Kına kına 200 6 200 4 2 Beyaz balmumu 50 8 50 5 3 Sarı balmumu 10 5 5 İsfidâç 15 12 2 1 Kırmızı kantaron 30 30 Şevket otu 225 43 25 1 Kalandon çiçeği (nergis çiçeğidir) 10 2 1 7 Selleme 150 3 2 150 1 Sürur Sülügen 120 1 220 200 Yüzük otu 190 1 260 310 Şâhtere hülasası 100 100 Kardeş kanı 200 200 Ratanya hülâsâsı 100 100 Kırık yakısı 20 20 Gül yaprağı 2 200 200 1 Hatmî çiçeği 211 Arnika çiçeği 200 150 50 Mürver çiçeği 10 2 8 Ihlamur çiçeği 6 300 2 100 3 Ebegömeci çiçeği 1 1 Kükürt çiçeği 40 16 24 Pölük … (?) 60 36 16 8 Demirhindi 2 15 10 2 5 Sinâmeki 15 7 200 5 200 2 Farfara 10 9 1 Ban otu tazesi 100 2 98 Şahtere otu tazesi 21 45 61 Çadır uşağı 2 20 2 380 1 Karbonâtu ve amonyâku 23 2 17 Nişâdır 25 1 3 1 200 2 225 Kurşun tozu 96 6 90 Dolu pelesengi 50 8 42 Kağıd hindi 180 2 200 380 1 Gelincik çiçeği 100 100 Derend otlar (?) 1 1 Zamk-ı arabî 3 10 200 9 200 3 Kuvvet-i kâmbe 100 200 50 250 Titre 3111 Mürr-i sāfî 200 200 Elmiye zamkı 90 1 1 Evliyâ ağacı zamkı (peygâmber ağacı 100 64 126 zamkıdır) 100 100 Sakız Çapa zamkı 45 50 5 5 85 Manka nezili 34 Çam sakızı 1 5 200 1 20 4 Karanfil 10 100 100 10 Karasu 250 5 15 200 1 200 1 250 17 Çelik 1 200 1 Ciğer otu 200 1 5 200 6 Salgafra ağacı 300 2 100 200 2 Kuvasya ağacı (acı ağaç) 2 2 Peygamber ağacı zerdesi 53 2 Mürdesenk 20 2 2 16 Kudret helvası 1 15 300 6 100 8 1 Magnezya 1 2 200 1 200 1 Şıra 3 200 1 200 1 Asel 25 19 6 Kına Kına hülâsâsı kuru 15 15 Sülük 12 9 3 hayatsağlık 81

Güğerçile 200 1 3 200 2 200 200 1 Cehennem taşı 20 50 10 10 30 Afyon 30 290 Dövülmüş arpa 3 1 100 200 1 Hind yağı 200 1 200 2 300 Bâdem yağı 4 200 Revgân-ı zeyt 1 4 300 12 Bezir yağı 1 200 28 6 Naʿne yağı 40 100 0 60 20 Darçın yağı 100 53 10 18 Ağac kavunu yağı 20 0 1 100 6 Melisa yağı 20 2 Karanfil yağı 10 4 20 Bergamod 10 10 10 Anason yağı 20 20 Büberiye yağı 20 10 40 Termentin yağı 30 Kavak yaprağı 5 5 Ak sürür (20 dirhem olmalıdır sehven 20 20 20 kıyye yazmışlar olmalı) Potas 5 150 100 2 150 2 Hatmî kökü 10 2 8 Râvend 150 1 5 300 200 2 50 3 Çalapa 100 1 5 100 100 3 300 2 İpekakuana 50 1 50 30 370 İbrik kökü 15 15 Yaban saparniyesi (öfelek köküdür) 5131 Kayış kıran 10 10 Saparniye 3 10 3 3 7 Ratânya 1 50 350 Yaban yâsemini 3 10 5 8 Güğerçile kökü 200 2 20 2 Serentarya kökü 200 2 100 100 2 Valerian 1 5 1 100 100 2 Meyan kökü 20 18 2 Bardâne kökü (dulavrat köküdür) 1 1 Karahindibâ 2 2 Çöpçini 1 1 Sûrincân kökü 80 80 Zerâvend-i tavîl 1 200 200 Bespâye 1 100 300 Mürver-i rubʿî 100 100 İngiliz tuzu 3 12 6 4 5 Mahmûdiye 100 7 13 80 Ada soğanı 16 50 8 58 Anason 1 2 15 350 1 Horasâni 350 200 50 60 1 40 Çörek otu tohumu 2 2 Meyam balı 1 5 200 100 100 5 Adaçayı 2 200 200 1 Simaruba kabuğu 22 Kırmızı sandal 100 200 300 Sünger 1 30 110 260 Tiryâk 1 1 Terementi 5 200 200 4 Venedik sabunu 1 1 Çengâr 10 8 2 Soda 200 200 Hardal 100 100 Sacı kıbrız 300 2 300 200 1 200 Mirâbile tuzu (glauber tuzu) 3 111 Sülfâto 136 10 16 110 Dud şarabı 300 100 200 Moskov çayı 180 30 50 100 Sünger fitili 25 5 20 Kākule 80 80 Kırmız 12 14 Baldıran hülâsâsı 360 360 Şeker 2 30 11 21 Kara günlük yağı 12 Zencefil 100 100 Zâferân 100 60 40 Zift 5 200 100 100 4 Göztaşı 1 60 340 Serr muzâaf (?) (anbardan ahzı 20 bulunmamış olduğundan yalnız sarfına iʿtibâr olunmamışdır) Tartar makili (bu dahî) 24 Macun havanı 3 3 24 Pirinç havan 3 12 Terâzi mʿa vezne 1 2 12 Kulak şırıngası 5 6 29 Şırınga 2 11 Mablak 1 1 Mikraz 4 22 Kalın şişe 170 600 220 550 İnce şişe 90 400 65 225 200 Teneke ve ağaç kutu 36 200 76 160 Toparlak 70 100 90 80 Billur şişe 15 15 Kutu deste 30 10 13 7 Toprak kavanoz (alınmış olacakdır) 38 50 38 50 Meşin 5 14 Mantar 30 400 40 160 230 Beyaz kağıd 3 3 Kaba kağıd 312 Sandık (on aded verilmiştir diğere 2 2 nazar oluna) Amerikan bezi top ve altımş zirâ 11 muşammaʿve on kilid dahi verilmişdir Yakılık bez 211 8 Astar 20 10 16 82 hayatsağlık Tiftik 3 Sac tava 2 4 10 22 Üstübeç 8 3 Neşter 5 2 Apse neşteri 10 62 Kâse 1 5 Teneke huni 3 10 Kaçarula 1 2 Kasık bağı Bıçak (dört bıçak kırılmışdır defter-i 4 5233 2 4

Beyaz kağıd 2 3 3 Kaba kağıd 3 12 Sandık (on aded verilmiştir diğere 3 nazar oluna) 2 1 2 8 2 Amerikan bezi top ve altımş zirâ 5 20 1 muşammaʿve on kilid dahi verilmişdir 10 1 4 11 8 Yakılık bez 3 10 16 Astar 1 5 Tiftik 4 10 22 Sac tava 40 100 3 Üstübeç 10 Neşter 3 2 Apse neşteri 1 50 62 Kâse 80 Teneke huni 50 5 Kaçarula 10 10 Kasık bağı 15 2 Bıçak (dört bıçak kırılmışdır defter-i 1 233 diğere nazar oluna) 2 Fincan Kaşuk 4 Bükme Toprak tencere 20 35 85 Frenk ocağı 10 2 8 Torba Mühr-i sof 15 10 35 Hasırlı şişe 2 1 Küçük üstübeç 1 60 70 10 1 salgınlarda; Kırım Savaşı, Osmanlı-Rus Savaşı, şıyan Maltepe Hastanesi, dârüşşifâlardan sivil Balkan ve I. Dünya Savaşı gibi büyük savaşlarda hastanelere geçişteki bir ara dönemi temsil et- önemli sağlık hizmetleri veren büyük bir aske- mesi bakımından önemlidir. Bununla birlikte ri yapı haline gelmiştir.7 Bu noktadan hareketle hastanede kullanılan ilaçlar aslında konunun en hastane zaman içinde gelişen kurumsal yapısı, önemli kısmını oluşturmaktadır. 19. yüzyıl, Os- görevlileri, ilaç temini, askeri alaylara verdiği manlı tıbbi uygulamalarının daha çok yiyecek-i- tıbbi hizmetler ve burada tedavi görenlerin ya çecek alışkanlıkları ve organik maddeler üzeri- da yaşamını yitirenlerin kimlikleri gibi pek çok ne temellendiği geleneksel yaklaşımın değişime farklı araştırmaya konu olabilmektedir. uğradığı, bitkilerin yanında kimyasal ilaçların da kullanılmaya başlandığı bir dönemdir 8. Bu- Başbakanlık Osmanlı Arşivi’nde bulunan rada ele alınan listede adı geçen pek çok bitki, Maliyeden Müdevver Defterler ve Baş Muhase- madde ve alet de dönemin tıbbi uygulamaları be Defterleri özellikle askeri hastanelerle ilgili ile ilgili pek çok bilgi vermekte; ayrıca 19. yüz- geniş bilgiler vermekte, özel olarak bu çalışmada yılda Osmanlı kurumlarının önemli bir parçası ele alınan Maltepe Hastanesi ile ilgili kayıtların olan hastanelerdeki ilaç sarfiyatını ve bunların bulunduğu defterlere de rastlanmaktadır. Bun- dağılımını ayrıntılı olarak göstermektedir. lardan biri olan ve aşağıda liste halinde verilen defterde ise, 1835 yılının Mayıs/Haziran ayın- Kaynakça dan itibaren Maltepe Hastanesi’nde yatmakta 1. T erzioğlu A. Bîmâristan. TDVİA. İstanbul, 1992. c. olan Asâkir-i Mansûre hastalarının tedavisin- de kullanılan ve alaylara verilen ilaçlarla, bazı 6: 165. tıbbi aletlerin dökümü bulunmaktadır. Buna 2. Yıldırım N. Tarihi Sağlık Kurumlarımız Darüşşifa- göre ilaçlar ve diğer tıbbi malzemeler bir önce- ki aydan kalanlar, ambarda muhafaza edilenler, lar/Darüşşifalardan Modern Hastanelere. İstanbul: hastanede kullanılanlar, alaylara dağıtılanlar ve Sanovel İlaç San. Tic. AŞ., 2010. son olarak elde kalanlar olmak üzere gruplan- 3. Y ıldırım N. İstanbul’un Sağlık Tarihi. İstanbul: İs- dırılmış; her bir malzeme dirhem, kıyye ve adet tanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı, 2010. olarak birimlendirilmiştir. 4. K âhya E. Erdemir AD. Bilimin Işığında Osmanlı- dan Cumhuriyete Tıp ve Sağlık Kurumları. Ankara: Sonuç Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2000. Kurulduğu 1827 yılından itibaren çeşitli şe- 5. Yıldırım N. 14. Yüzyıldan Cumhuriyet’e Hastalık- killerde hizmet veren Maltepe Hastanesi 1922 lar Hastaneler Kurumlar. İstanbul: Tarih Vakfı Yurt yılında kapatılmış, 1941-1950 yılları arasında Yayınları, 2014. askeri liseye çevrilmiş ve 1980 yılında Emniyet 6. Akdeniz G., Başağaoğlu İ. Maltepe Asker Hastane- Müdürlüğü’ne tahsis edilmiştir. Halen Emni- si’nin Mimari Yapısı. Ankara: IV. Türk Tıp Tarihi yet Müdürlüğü Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü Kongresi, 2003. birimleri için kullanılan hastane6 tarihi süreç 7. Yıldırım N. Askeri Hastaneler, Dünden Bugüne İs- içerisinde önemli dönemlerde varlığını sürdür- tanbul Ansiklopedisi. İstanbul: Kültür Bakanlığı ve müştür. Tanzimat’tan önce kurulan ve 19. yüzyıl Tarih Vakfı Yayınları, 1994. c. 1. Osmanlı sağlık teşkilatlanmasının izlerini ta- 8. Bilgin A. Osmanlı Döneminden İlâç Yapımında Kullanılan Tıbbî Bitkiler. İçinde: Yılmaz N, Ylmaz C. (Der.). Osmanlılarda Sağlık. İstanbul: Biofarma Yayınları, 1:231-247. hayatsağlık 83

Kaplıcaların Tedavi Amaçlı Kullanımında Osmanlı Dönemi Bursa Otellerinin Yeri İsmail Yaşayanlar* Giriş bölümü Armutlu Hamamı olarak bilinir] günü- Bursa genel anlamda suyu ile meşhur ol- müze gelene kadar pek çok tadilat görmüştür. makla birlikte, özel anlamda termal suları bu Çekirge’de umumi kaplıcaların haricinde daha ünün temel kaynağını teşkil eder. Jeolojik yapı- küçük ölçekte hamamları bulunan hususi kap- sı sayesinde pek çok termal su kaynağına sahip lıcalar da bulunmaktadır. 1804 senesinde Bur- olan Bursa’da kaynaklar Çekirge ve Kükürtlü sa’ya gelen Avusturyalı tarihçi Joseph von Ham- bölgesinde yoğunlaşmıştır. Özellikle Çekirge mer bilinen büyük kaplıcaları saydıktan sonra kaplıcaları, Roma döneminden itibaren kul- Vanî ve Boyugüzel banyolarına da değinmiştir. 2 lanılmaya başlanmıştır. Ünlü Arap seyyah İbn Battûta 1333 senesinde Bursa’ya geldiğinde Çekirge’den sonra diğer büyük kaplıcalar Bizans döneminden kalma bir hamam yapısı Kükürtlü’de bulunmaktadır. Erkeklere mahsus gördüğünü seyahatnamesine şu şekilde kaydet- Büyük Kükürtlü Hamamı I. Murad döneminde miştir: inşa edilmiştir. II. Bayezid döneminde bu hama- mın yanına kadınlar için Küçük Kükürtlü adı ‘Sonra Bursa’ya vardık. Burası muazzam bir verilen yeni bir hamam daha yapılmıştır. Kü- kürtlü kaplıcalarının yanına daha sonra eklenen şehir; çarşıları güzel, caddeleri geniş. Bahçeler otel bölümü, Bursa’ya kaplıcadan faydalanmak için gelen yabancılar için inşa edilmiş önemli gür ve çaylar çeviriyor şehri. Şehir dışında sıcak bir yapıdır. Otel bölümünün inşa tarihi tam ola- rak bilinmemekle birlikte, Bursa kaplıcalarının akan bir memba var; büyük bir göle dökülüyor. özellikle Avrupa’da ünlenmesini sağlayan 1842 tarihli Les Bains De Brousse en Bithynie isimli Onun üzerine iki hamam yapılmış; biri erkekle- eserin yazarı Dr. Bernard, tedavi için Bursa’ya gelecek hastalara konaklama tavsiyesinde bu- re, diğeri kadınlara ait. Hastalar uzak diyarlar- lunurken bu yapıdan veya herhangi bir otelden bahsetmemiştir. Dr. Bernard, Bursa kaplıcaları- dan gelip bu kaplıcada şifa bulurlar.’ 1 nın hem Avrupa’da hem de Osmanlı coğrafya- Hastalar tarafından o dönemde bile talep gören bu hamam Orhan Gazi döneminde yeni- den inşa edilmiştir. Bugün Eski Kaplıca olarak bildiğimiz bu yapı [Eski Kaplıca’nın kadınlar * Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih ABD, Doktora Öğrencisi. [email protected] 84 hayatsağlık

sında daha çok tanınmasını sağlayan ve Bursa Resim I: Kükürtlü Kaplıcaları [Anonim] kaplıcaları ile ilgili ilk tetkik eser olma özelliği taşıyan kitabında, kaplıca sularının muhtevi- tarafından ilgi gören bir kaplıca yapısıdır. yatı, dereceleri, günde kaç defa banyo alınması Sayılan kaplıcalar Osmanlı döneminde haf- gerektiği, hamamların yapısı, suların hangi has- talıklara iyi geldiği ve çeşitli hastalıkları olanla- tada yedi gün açık olmakla birlikte, erkekler pek rın hastaların nasıl kürler uygulayacaklarından çok hamamdan her gün faydalanabilmekteydi. bahsetmektedir. Dr. Bernard yaklaşık bir aylık Kadınlar ise sadece haftada bir gün kaplıca kürler önerdiğinden, konaklama hususunda ya hamamlarına gidebiliyorlardı. 1839 senesinde bir ev kiralanıp her gün kaplıcaya gidilmesini ya Bursa’ya gelen M.J.M. Jouannin, Turquie adlı da kaplıca suyu gelen bir ev tutularak evde ban- seyahatnamesinde, erkekler haftanın altı günü yo alınmasını tavsiye etmiştir.3 kaplıcaya gidebiliyorken, kadınların sadece bir gün kaplıcadan faydalanabildiğini; pek çok ka- Kükürtlü bölgesinde bulunan bir diğer dının kaplıcaya gideceği günü heyecanla bek- önemli hamam yapısı Yeni Kaplıca’dır. Kanuni lediğini ve Bademli Bahçe’de kadınlar arasında Sultan Süleyman’ın veziri Rüstem Paşa tarafın- kaplıcaya ulaşmak için büyük bir rekabet oluş- dan 1552 senesinde inşa ettirilen ve Bursa’da en çok rağbet gören kaplıca hamamıdır. Yapısı ve Resim II: Yeni Kaplıca Hamamı [C.J. Fettel] süslemeleri itibariyle, Bursa’da bulunan diğer kaplıca hamamlarından farklıdır. 1835 senesin- Resim III: Yeni Kaplıca’nın Etrafına İlâve Edilen Binalar6 de Bursa’ya gelen Raguse Dükü Frederic Louis, Bursa’da pek çok mineralli su ve muhteşem kap- lıcalar olduğunu, dört kaplıcanın en büyüğünde pek çok havuzun bulunduğunu ve mimari açı- dan mermerlerle kaplı olduğunu kaydetmiştir. Raguse Dükü’nden bir sene sonra Bursa’ya ge- len Robert Walsh, banyo almak için Eski Kaplı- ca’ya gitmiş de olsa, dönüş yolunda Yeni Kaplı- ca’yı görerek bu yapının daha yeni ve görkemli olduğunu ifade etmiştir. 4,5 Yeni Kaplıca Hama- mı’nın etrafına 19. yüzyıl sürecinde, hamamdan çıktıktan sonra dinlenmek veya kısa süreli ko- naklamalar için oda eklentileri yapılmıştır. İlk dönemde yer ile bağlantısı kalaslarla sağlanan bu ahşap yapı daha sonra yıkılarak yerine ha- mamla bitişik konut tipi binalar inşa edilmiştir. Kükürtlü bölgesinde Yeni Kaplıca Hama- mı’nın hemen altında bulunan Kara Mustafa Kaplıcası, Bursa’nın bir diğer meşhur kaplıca ha- mamıdır. 1490 senesinde Kara Mustafa Paşa tara- fından yaptırıldığı bilinen hamam, diğer hamam yapılarından farklı olarak dikdörtgen formludur. Ayrıca Kükürtlü bölgesinde bulunan hamam- larla aynı termal kaynaktan beslenmemektedir. Kükürtlü ve Yeni Kaplıca daha tercih edilir ha- mamlar olsa bile, su kaynağının farklı olması se- bebiyle Kara Mustafa Paşa Hamamı da hastalar hayatsağlık 85

Resim IV: Hotel d’Europe [Kartpostal] ğunu kaydetmiştir. 8 Resim V: Ön Cepheden Hotel Splendid [Kartpostal] Kaplıcalı Bursa Otelleri Mayıs ayında başlayan ve Ekim-Kasım ayla- tuğunu anlatmıştır. 7 rına kadar devam eden kaplıca ziyaretleri, otel- Bursa dışından özellikle kaplıcalardan yarar- ler için en büyük gelir kalemini oluşturur. Çün- kü kaplıcaya tedavi amacıyla gelen ziyaretçiler, lanmak için gelen, kür tedavisi görecek kişiler konaklamak için ev kiralamıyorlarsa en az yir- için en önemli bir problem konaklamaktır. 19. mi günlük bir süre için otellerde konaklamayı yüzyılın ilk yarısında, 20-25 günlük periyotlarla tercih etmektedirler. Bu durum sadece konakla- kaplıca kürlerinden faydalanacak olan hastalar, ma ücretini değil yemek ücretini de içereceğin- konaklayacak otel bulunmadığından ve hanlar- den, kaplıca ziyaretçileri otel işletmecileri için da bu kadar uzun süre konaklayamayacakların- en önemli müşteri grubunu oluşturmaktadır. dan dolayı Çekirge bölgesinde bulunan kiralık Özellikle termal suyu olan Çekirge otelleri bu ev veya odaları tercih etmekteydiler. Çekirge yönden daha büyük avantaja sahiptir. bölgesinde bulunan evlerin hemen hepsine termal su bağlantısı bulunuyor ve özellikle ka- Hotel d’Europe dınların termal sulardan yararlanması için bu 1853 senesinde Bursa’ya gelen M. Boucher türden özel konutlar kiralanıyordu. Miss Par- De Perthes’e ait A Constantinople Par L’Italie, La doe, seyahatnamesinde Çekirge’de pek çok evde Sicile Et La Grece isimli seyahatnamede ilk olarak kaplıca suyu bulunduğunu, bu evlerin bakımsız adı geçen Hotel d’Europe, Bursa’nın batılı tarzda olmasına rağmen kira gelirlerinin yüksek oldu- kurulan üçüncü otelidir. Hakkında çok az bilgiye sahip olduğumuz Hotel d’Europe’un sahibi Mih- ran Bey’dir. Çekirge’de bulunan ve kaplıca özelli- ğine sahip olan otel özellikle şehre gelen İngiliz- ler tarafından tercih edilmekteydi. 9 Boucher De Perthes ile aynı sene Bursa’ya ge- len Bayard Taylor da Hotel d’Europe’da konakla- mıştır. Bayard, şehrin batı ucunda kalan bu otelin Avrupa tarzında inşa edildiğini ve bir yamacın en üst noktasında bulunan yeni bir yapı olduğu- nu belirtmektedir. Otelin çok temiz ve ferah oda- ları olduğunu, bu odalarda duvarları çevreleyen divanların bulunduğunu ifade eden Bayard, lüks ve konforlu yataklarda, temiz çarşaflarla tıpkı bir asilzâde gibi uyuduğundan da bahsetmektedir. Yazar, otelde yediği lezzetli Hıristiyan yemek- lerinden ve güzel İran tütünleriyle hazırlanmış olan nargilelerden içtiğini de ilâve etmiştir. 10 1896 senesinde Hanımlara Mahsus Gaze- te’de on dokuz sayılık bir tefrika olarak yayın- lanan Hudâvendigâr Vilâyetinde Kısmen Bir Cevelân başlıklı seyahat yazısı, esasen Osmanlı döneminin ilk kadın yazarlarından olan Fatma Fahrunnisa Hanım tarafından 1895 baharın- da gerçekleştirilen geziler esnasında kaleme alınmıştır. Fatma Fahrunnisa Hanım’ın Hotel d’Europe ile ilgili gözlemlerini doğrudan aktar- 86 hayatsağlık

mak yerinde olacaktır: Görsel VI: Hotel Splendid’in Bahçesi ve Servinaz Hamamı [Papazyan] Çekirge’de önceden iyi şöhretini duyduğu- aileler bu oteli diğerlerine tercih ederler. 15 muz Avrupa Hoteli’ne girdiğimiz zaman saat 3 1913 tarihli Bursa Rehberi isimli eserin ya- idi. Hemen iki oda kiralayarak dinlenmeye ko- zarı olan Abdülkadir Kadri ise Hotel Splendid yulduk. Nisanın sekizinci Cumartesi günü olan Resim VII: Hotel Splendid’de Konaklayan Salârüddevle Kaçar’a Ait Fatura20 ertesi sabah saat on buçukta uyandığımızda oda- yı hayat veren güneşin parlak ışıklarıyla dolmuş gördüm. Bursa ovasını gören pencereyi açınca bahara ve kırlara mahsus güzel kokulu hava oda- yı doldurarak ferahlık verdi. Otelimiz, yer ve çev- reyi görme açısından güzel olduğu gibi temizlik ve düzen yönünden dahi oldukça mükemmel ise de bizim gibi müstakil hanelerde oturmaya alı- şan kimseler için otel hayatı ne kadar rahat olsa da yine hoş gelmiyor. Binaenaleyh sabahleyin ilk işimiz ev aramak-bulmak oldu. 11 Hotel d’Europe ile ilgili tespit edilen son bil- gi ise 1902 senesinde Paris’te basılan De Paris A Constantinople, Collection Des Guides Jo- anne isimli turistik rehberde bulunmaktadır. Bu rehberde Çekirge’deki oteller arasında Hotel d’Europe da sayılmıştır. 12 Hotel Splendid Çekirge bölgesinde bulunan Hotel Splen- did’de de kaplıca özelliği bulunmaktadır. Hatta Hotel Splendid bünyesinde Boyugüzel Hama- mı’nı barındırmaktadır. Boyugüzel Hamamı 15. yüzyıla tarihlenmekle birlikte, kaplıca-otel tü- ründe yapıların bulunmadığı dönemlerde talep gören bir kaplıcadır. Bugün Hotel Splendid’e ait bina mevcut değilse de Boyugüzel Hamamı hala varlığını sürdürmektedir. Bursa’da hem çelikli hem de kükürtlü suyu bulunan tek otel olan Hotel Splendid dört katlı, seksen odalı, hamamlı ve oldukça geniş bahçesi olan bir yapıdır. 13 Erkekler ve kadınlar için ayrı ayrı banyoları ve jimnastik salonu bulunmakta- dır. 14 Mustafa Suat tarafından hazırlanan Bursa ve Civarı–Musavver Rehber-i Seyyahin isimli çalışmada Hotel Splendid’den şu şekilde bahse- dilmektedir: Çekirge’de bulunan oteller arasında İspilandid Oteli birinci dereceyi alır. Mükemmel bir meydan- da yeniden inşa edilmiş olan bu otel temizlik, inti- zam ve ucuzluk gibi bütün özellikleri taşıdığı gibi, üstelik ova manzarası fevkalade olduğu için kibar hayatsağlık 87

Resim VIII: Askeri Hastane Olarak Kullanıldığı Dönemde Hotel Splendid [Anonim] Ali’nin kardeşi Salârüddevle’yi ağırlamıştır. 17 Prens Salârüddevle rahatsızlığından ötürü için şu cümleleri kullanmıştır: Çekirge’de gezilecek-görülecek yerler İspilan- kaplıca tedavisi görmek istemesi üzerine, Bur- sa’ya gönderilmesinin uygun olacağı düşünül- did Oteli’nin bahçesinden başlar. Bu bahçenin müştür. Haziran 1915’de Konya’dan Bilecik yolu ovaya nazır parmaklığı kenarındaki kanepeler- ile Bursa’ya gelecek ve orada ikâmet edecek olan den birinin üstünde oturulur ve henüz yakıcı- Salârüddevle ve mâiyeti için merkezde yedi lığını ihzar etmeğe başlayan güneşten tahaffuz odalı bir otel veya otelde bir daire hazırlanması etmek için küçük çınarlardan birinin himayesi- istenmiştir. 18 Bunun üzerine Salârüddevle için ne girilirse, nazar bî-zarûre o yeşil ova üstünde Çekirge’de Hotep Splendid’in yedi odası ve bir döne dolana akan Nilüfer’in çakıllı mecrası- dairesinin hazırlanmıştır.19 Bu süreç içerisinde nı takib etmeğe başlar. Burada bir kahve içilip, 20 Haziran 1915 tarihinde Bursa’ya gelen Salâ- alafranga veya alaturka bir banyo da yapılırsa, o rüddevle oteline yerleşerek kaplıcalarda tedavi günkü yorgunluklara bir münebbih olur. 14 görmeye başlamış, 21 Temmuz günü ise Bur- sa’dan ayrılmıştır. Bursa kaplıcaları Osmanlı coğrafyasının her bölgesinden olduğu gibi Avrupa, Asya ve Orta 1915 senesi Hotel Splendid için yeni bir dö- Doğu’dan da talep görüyordu. 16 Splendid Hotel, nemi de ifade etmektedir. Birinci Dünya Sava- Agob Dernikogosyan’ın yöneticiliğini yaptığı dö- şı’nın patlak vermesi sonrası, Anadolu’da açılan nemde Kaçar Hanedanı’ndan devrik şah Mehmed cephelerde savaşan ve yaralanan askerlerden kaplıca tedavisine muhtaç olanlar için Bursa’da Resim IX: Hotel Continental [Kartpostal] pek çok kaplıca-otelin kiralandığı bilinmekte- dir. Uzun yıllar yaralı askerlerin kaplıca tedavi- si için kiralanan Hotel Splendid yılında Askeri Hastane olarak kullanılmaya başlanmış, 13 Ey- lül 1925 tarihinde ise istimlak edilmmiştir. 21 1950’li yıllarda binanın askeri hastane ola- rak ihtiyaçları karşılayamaması sebebiyle yeni bir bina inşa edilme kararı alınmıştır. 1955’de başlayan yeni askeri hastane inşaatının 1959 senesinde bitmesi üzerine, Bursa Askeri Has- tanesi yeni binasına taşınmıştır. Hotel Splendid olarak kurulan ahşap bina ise 1960 senesinde tamamen yıktırılmış, geriye sadece Boyugüzel Hamamı kalmıştır. 13 Hotel Continental Continental, Çekirge’de Selvinaz Sokak’ta bulunan ve kayıtlarda kimi zaman Selvinaz kimi zaman da Servinaz olarak geçen hamama, sonradan otel binasının ilâve edilmesi ile oluş- turulmuş bir kaplıca-oteldir. Servinaz Hama- mı’nın tarihi tam olarak belirlenememiş olsa da II. Mehmed devrinde kurulduğu düşünül- mektedir. Otel binası inşa edilmeden önce de Bursa’da yaşayanlar ve kaplıca turizmi amacıyla şehre gelenler tarafından tercih edilen bir ha- mamdır. 22,14,15, 23,24. 88 hayatsağlık

Hotel Continental, zeminde bulunan müşte- Resim X: Rusya’nın Osmanlı Büyükelçisi Nelidoff Hotel Continental’de [Papazyan, 1901] milat haricinde üç katlı ahşap bir binadır. Otel olarak işletilmeye başlandığında sahibinin kim si’nin hemen yanında konumlanmaktadır. olduğu bilinmemekle beraber, Bursa’da yaşayan Sonuç bir Avrupalı girişimci tarafından işletildiği tah- 18. yüzyılın son ve 19. yüzyılın ilk çeyreğin- min edilmektedir. 16 Kasım 1921 tarihli bir arşiv belgesinde Çekirge’nin Hudâvendigâr Mahal- de sadece Osmanlı coğrafyasında değil, Avru- lesi’nde Gemlikli Nuri Paşa tasarrufunda bulu- pa’da da ün sahibi olan Bursa kaplıcalarından nan Servinaz Oteli’nde sebebi belli olmayan bir faydalanan ziyaretçiler ve hastalar yirmi yirmi yangın çıktığı ve bu yangının büyümeden sön- beş gün kadar Bursa’da konaklamak durumun- dürüldüğünden bahsedilmektedir.25 Bu belgeden daydı. Batılı tarzda otellerin bulunmadığı dö- anlaşılacağı üzere 1921 yılından önce Hotel Con- nemde ziyaretçiler hanlarda konaklıyor ya da tinental Gemlikli Nuri Paşa’ya satılmıştır. hane kiralıyorlardı. Modernleşme sürecinde Osmanlı şehirlerinde kurulan Batılı tarzda otel- Seyahatnâmelerde Hotel Continental ile il- ler, şehirlerin mekânsal ve sosyal değişimi açı- gili herhangi bir bilgiye rastlanmamıştır. Fakat sından bir yeniliği ifade etmekle birlikte, özel- Papazyan tarafından çekilen 1901 tarihli fotoğ- likle Bursa örneğinde kaplıcaların kullanımının rafın alt bilgisine göre Rusya’nın İstanbul Bü- kolaylaşması ve termal turizmin gelişmesinde yükelçisi olan Nelidoff ’un Hotel Continental’de otellerin oldukça önemli bir yeri vardır. Kaplıca konakladığı anlaşılmaktadır. kürleri ile tedavi yöntemlerinin de popülerleş- Bugün Hotel Continental’e ait bina bulun- Görsel XI: Çekirge’de Adapalas ve Şifa Oteli [Anonim] mamakla birlikte, bünyesinde bulunan Servinaz Hamamı’ndan geriye kalan Servinaz Banyoları varlığını sürdürmektedir. Çekirge Bölgesindeki Diğer Kaplıcalı Oteller Çekirge bölgesinde bulunan Ada Palas Ote- li, 20. yüzyılın başında inşa edilmiş üç katlı ve ahşap bir yapıdır. Termal su kullanımı özelliği bulunan Ada Palas, özellikle kaplıca turizmi- nin yaşandığı mevsimlerde tercih edilmektedir. Ada Palas Oteli bugün hala aynı isimle hizmet vermektedir. Ada Palas Oteli ile aynı fotoğrafta görünen Şifa Oteli de Çekirge’de bulunan konut tipi kaplıca otellerdendir. 1890’larda Edhem Bey Misafirhânesi olarak kullanılan ve daha sonra kaplıca-otel tipi işlet- melerden biri haline gelen Çekirge Palas Oteli, dört katlı ahşap bir yapıdır. 1960’lı yıllara kadar hizmet veren otel, günümüze ulaşamayan yapı- lar arasındadır. 1890 senesinde kurulan Gönlüferah Oteli de Çekirge’deki diğer örneklerde olduğu gibi kaplı- ca-otel türünde kuruluşlardandır. Günümüzde eski binası yenilenmiş ve yanında bulunan bina- yı da bünyesine katarak hizmet vermeye devam eden Gönlüferah Oteli, Bursa Askeri Hastane- hayatsağlık 89

Görsel XII: Çekirge Palas Oteli [Anonim] 3. Bernard CA. Les Bains De Brousse en Bithynie (Turquie d’Asia). Constantinople: Mille Freres, tiği 19. yüzyılda Bursa kaplıca mevsimlerinde 1842. ziyaretçi akınına uğruyordu. Bu dönemde yer bulunamamasından şikayetçi olan ziyaretçiler, 4. Louis Viesse de Mormont-Duc De Raguse AF. Vo- Bursa’ya gelmeden önce telgraf ile rezervasyon yage Du M. Le Marachel Duc De Raguse. Bruxelles: yaptırabiliyordu. Aynı dönemde Avrupa’da bası- Societe Typograpique, 1837. Vol. II. lan turist rehberlerinde Bursa’nın kaplıcalı otel- leri ile ilgili reklam metinleri de yer alıyordu. 5. Walsh R. A Residence at Constantinople During Bursa kaplıcaları gelişmiş tesislerden yoksun a Period Including The Commencement, Progress olsalar dahi kaplıca suyu kullanan otel yapıları and Termination of The Greek and Turkish Revo- sayesinde Avusturya ve Fransa’nın ünlü spala- lutions. London: Frederic Westley and A.H. Davis, rıyla yarışır duruma gelmiş ve termal turizmin 1836. Vol. II. Görsel XIII: Gönlüferah Oteli [Raif Kaplanoğlu Arşivi] 6. Hudâvendigâr Vilâyeti Sâlnâmesi, Def ’a 33, Bursa: Matbaa-i Vilâyet, H.1324. gelişmesine büyük katkı sağlamıştır. 7. Jouannin M. Turquie, Paris: Firmin Didot Freres, Kaynakça 1840. 1. İbn Battûta Tancî,. İbn Battûta Seyahatnâmesi, Sait 8. Miss Pardoe. The City of the Sultan and Domestic AA. (Haz.). İstanbul: Yapı Kredi Yayınları, 2004. Manners of The Turks in 1836. London: Henry Col- 2. Von Hammer J. Umblick Auf Einer Reise von burn Publishing, 1838. Vol. II. Constantinopel Nach Brussa und Dem Olympos 9. De Perthes MB. A Constantinople Par L’Italie, La und Von De Zurück Über Nicäa und Nicomedien. Sicile Et La Grece. Paris: Treuttel Et Wurtz, 1855. Pesth: Adolph Hartleben, 1818. 10. Taylor B. The Lands of The Saracen On Pictures of Palestine, Asia Minor, Sicily an Spain New York: G.P. Putnam & Co., 1855. 11. Fatma Fahrünnisa Hanım. Hüdâvendigâr Vilâye- tinde Kısmen Bir Cevelân. İçinde: Günaydın N., Kaplanoğlu R. Seyahatnâmelerde Bursa. Bursa: Bursa Ticaret Borsası Yayını, 2007. 12. De Paris A Constantinople, Collection Des Guides Joanne. Paris: Librairie Hachette, 1902. 13. Dostoğlu N. Osmanlı Döneminde Bursa - 19. Yüz- yıl Ortalarından 20. Yüzyıla Bursa Fotoğrafları. An- talya: AKMED Yayınları, 2001. 14. Kadri A. Burusa Rehber. Bursa: Hilal-i Muin Mat- baası, 1913. 15. Suat M. Bursa ve Civarı Resimli Gezi Rehberi. [Haz. Özdemir N.]. Bursa: Bursa Kültür Kaynakları Araştırma Kütüphanesi Yayınları, 2011. 16. Oğuzoğlu Y. Bilgesay H. Bursa’da Jeotermal Kay- naklar. Bursa: Bursa İl Özel İdaresi Yayını, 2014. 17. Salârüddevle, İran İnkılabı döneminde kardeşi Mehmed Ali’nin tarafını tutarak meşrutiyetçilere karşı savaşmış, başarısız olunca da devrik şah ile beraber Rusya’ya kaçmak zorunda kalmıştır. Birin- ci Dünya Savaşı’nın patlak verdiği süreçte hem Al- manlar hem de Osmanlı Devleti İran’ın tehdit oluş- turduğu herhangi bir durumda Salârüddevle’yi öne sürmeyi planladıklarından onu kendi taraflarında tutmaya çalışıyorlardı. Neticede Salârüddevle Os- manlı saflarında kalmayı seçmiştir. Bkz. Sarısaman S. Birinci Dünya Savaşı’nda Salârüddevle Olayı, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Ensti- tüsü Dergisi, 1995; 2:149-153. 18. Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA.), Dahiliye Ne- zareti Şifre Kalemi Evrakı (DH.ŞFR.) 54/247, 17 Şabân 1333 90 hayatsağlık

19. BOA., DH.ŞFR. 478/63, 20 Haziran 1331. 20. BOA., Dâhiliye Nezâreti Emniyet-i Umûmiye Mü- düriyeti 2. Şube Evrakı (DH.EUM.2.ŞB), 19/13, 14 Cumâdelâhire 1334] 21. Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, Belge No: 15.57.14, 13 Eylül 1925. 22. Hasan Tâib Efendi. Hatıra ya da Bursa’nın Aynası. [Haz. Birgül MF]. Bursa: Bursa İl Özel İdaresi, 2007, 23. Yaşayanlar İ. 19. Yüzyılın Son Çeyreğinde Bursa’da Nerede Kalınırdı?, Bursa Araştırmaları Dergisi, 2012. 24. Kandes VI. Kuruluşundan XIX. Yüzyıl Sonuna Ka- dar Bursa.[Haz. Tansel S.] Bursa: Gaye Kitabevi, 2009. 25. BOA., Dahiliye Nezareti İdare-i Umumiye Evra- kı Ekleri (DH.İ.UM.EK.) 123/15, 15 Rabîü’l-evvel 1340 hayatsağlık 91

söyleşi Nuran Yıldırım ile ‘Türkiye’de Tıp Tarihi’ üzerine Söyleşi: Hakan Ertin Ceren Gülser İlikan Rasimoğlu 16 Haziran 1948’de Edirne’de doğdu. 16 Haziran 2015 tarihinde yaş haddinden Edirne Lisesi’ni tamamladıktan sonra emekliye ayrıldı. girdiği İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fa- kültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü Türk Tıp Tarihi Kurumu ile Société Inter- 1970’de bitirdi. Aynı yıl İstanbul Üniver- national d’Histoire de la Médecine (Ulus- sitesi İstanbul Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve lararası Tıp Tarihi Kurumu) üyesidir. Deontoloji Kürsüsü’nde Osmanlıca okut- manı olarak çalışmaya başladı. 1973 yı- Çalışmalarının yoğunlaştığı konular: lında Üniversite sınavına girerek İstanbul Türkçe basılı ilk tıp kitapları (alanında Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni kazandı ilk), Osmanlıca tıp yazmaları, Türkiye’de ve bir süre devam etti. tıp eğitiminin tarihi. Halk sağlığı ve şe- 1982 yılında, İstanbul Tıp Fakültesi Tıp hir hijyeni tarihine yönelik konular, ko- Tarihi ve Deontoloji Kürsüsü’nde hazır- ruyucu sağlık uygulamaları, başta kolera ladığı; “15. Yüzyıla Ait Bir Cerrahname” olmak üzere salgın ve bulaşıcı hastalıklar, adlı teziyle “M. Sc. Dr.” unvanını aldı. karantina teşkilatı, tebhirhaneler (dezen- 1990’da doçent ve 1996’da profesör oldu. feksiyon istasyonları, alandaki ilk çalış- Prof. Dr. Nuran Yıldırım ma), askeri hastaneler, sivil hastaneler ile yabancı hastanelerin tarihleri, Darülaceze, sağır-dilsiz ve âmaların İ.Ü. Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu Tıbbi Laboratuvar eğitimi (bu alandaki ilk çalışma) . Türk hekimlerinin seçkinleşme Programı’nda, “Deontoloji ve Laboratuvar Tarihi” dersi verdi (1998- mücadelesi, Türk kadınlarının sağlık alanında var olma mücadelesi, 2009) ilk kadın doktorumuz Safiye Ali, diş hekimliği eğitimi tarihi, ilk ka- dın dişhekimleri (bu konudaki ilk çalışma), anestezi aletleri tarihi, “İstanbul Sağlık Tarihi Gezileri” dersinin İstanbul Tıp Fakültesi li- Türkiye’de radyolojinin gelişmesi, eczacılık tarihi, eczacılık mevzu- sans programına konmasını sağladı. Ülkemiz tıp fakülteleri müfre- atımızın tarihi gelişimi, Türkiye’de hekim-eczacı işbirliğinin tarihi datında bir ilk olan gezi derslerini iki yıl yürüttükten sonra emekli- süreci, tarihi malpraktis olgularından örnekler (etik tarihi hakkın- liğe hazırlanırken arkadaşlarına devretti. (2012-2014). daki ilk çalışma), Türkiye’de deontoloji öğretimi tarihi ve 1876’da İs- İ. Ü. Edebiyat Fakültesi Bilim Tarihi Bölümü’nde “Sağlık Tarihi” tanbul’da yayınlanan Avrupa’nın 3. basılı deontoloji kitabı, İstanbul dersini üstlendi (2013-2015) Tıp Fakültesi Etik Kurulu’nun tarihçesi, Türkiye’de ilk böbrek na- Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı Başkanlığında bulundu (2011- killeri ve organ aktarımlarında etik duyarlığın oluşmasına katkıları, 2015). İstanbul Üniversitesi Osmanlı Dönemi Müziği Uygulama ve 1897 Osmanlı-Yunan Savaşında sağlık hizmetleri, göğüs hastalıkla- Araştırma Merkezi’nin kurucu üyelerindendir (2012-2015). rı, hemşirelik, veteriner hekimliği ve diş hekimliği tarihlerine ilişkin özgün çalışmalar yapmıştır. Telif ettiği on bir eserin biri Türkçe ve İstanbul Tıp Fakültesi Yerel Etik Kurul üyeliği (1993-2009), İstan- İngilizce, biri de İngilizce olarak yayımlanmıştır. bul Üniversitesi Etik Kurulu Kurucu üyeliği (2010-2014), YÖK Tıp ve Sağlık Bilimleri Bilimsel Araştırma ve Yayın Etiği Kurulu üyeliği Türk Tıp Tarihinde, şehir sağlık tarihi yazımı Nuran Yıldırım’ın, İs- (2012-2014) ile aynı kurulun başkanlığını yaptı (2015). tanbul’un Sağlık Tarihi (İst., 2010) kitabı ile başlamıştır. Türk Tıp Tarihi Kurumu Başkanlığına seçildi (2015). 92 hayatsağlık

söyleşi Hocam öncelikle nasıl bir ortamda yetiştiniz? retmenim Adviye Bıçakçı’nın derslerde sık sık tekrar ettiği; Babam dolu dolu yaşamayı seven, hobileri olan bir “Kadınlar için en güzel meslek öğretmenlik, öğretmenlik adamdı. Okumaya çok önem verirdi. Her gün Akşam ve içinde de en güzel alan edebiyat öğretmenliğidir” sözlerini Cumhuriyet gazeteleri alır, didik didik ederdi. Sonra da hatırladım. İlk tercihim İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve ben okurdum. Okuma sevgisini babamdan aldım. Edirne Edebiyatı oldu. İyi bir puan almıştım. Yedek listeden başka Halkevi Kütüphanesi’ne üye olarak klasikleri ve macera fakültelere örneğin Eczacılık Fakültesi’ne girebiliyordum. romanlarını adeta yuttum. Fakat romanlar, tiyatro eserleri, şiirlerle uğraşmak daha cazip geldi ve kazandığım bölümde kalmayı tercih ettim. Annem hayatın içinden yetişmiş çok akılcı bir kadın- dı. Babasının tüm olanakları erkek kardeşine akıtması Fakülteye gittiğim ilk gün Prof. Dr. Faruk Timurtaş iki yüzünden okuyamamış, bunu da hep bir eksiklik olarak asistanıyla derse gelip, “Çocuklar şimdi size alfabeyi ve- hissetmişti. Bu yüzden iyi bir eğitim almam için özel çaba receğim” diyerek tahtaya “elif, be” yazmaya başladığında sarf etti. İlkokulu bitirdikten hemen sonra beni mandolin çok şaşırmıştım. Bir iki gün içinde eğitimin tamamen Os- kursuna gönderdi, ardından İngilizce ve matematik kurs- manlıcaya dayandığını farkettiğimde kararımı vermiştim. larına gittim. Üniversiteye kadar her yıl benzer kurslara Hemen Edirne’ye dönecektim. Ama babam işlerini baha- devam ettim. Oldukça faal bir öğrenciydim. Kurslar ne- ne ederek gelişini hep uzattı. Sonradan bunun alışmam deniyle ders çalışmaya zaman ayırmama gerek kalmadığı için küçük bir oyun olduğunu öğrendim. Tek başıma eve için sosyal, kültürel ve sportif uğraşılar için zamanım olu- döneceğimi söylediğim zaman da “Tamam yapamayacak- yordu. Gülle ve disk atma dahil, pek çok spor dalıyla uğ- san gel, evlenirsin” dedi. Bunu da istemiyordum. O gece raştım, voleybol ve basketbol oynadım. Trampet ve İskoç hayatımın ilk uykusuz gecesini geçirerek sabaha kadar çaldım, ayrıca okul korosundaydım. Tiyatro oyunlarında ne yapacağımı düşündüm. Sonunda devam etmeye ka- rol aldım. Son sınıfta okulun flamasını taşıdım. Türki- rar verdim. Edirne’ye döneceğim diye derslere girmeme ye’nin ilk sultanilerinden Edirne Lisesi, o dönemin hatırı rağmen not filan tutmadığım için epey geride kalmıştım. sayılır okullarındandı. Her türlü donanımı vardı. Bugün Hızla arayı kapattım. Sonra da Eski Türk Edebiyatını ve pek çok öğrencinin sahip olmadığı şartlarda okuyorduk. Eski Anadolu Türkçesini çok sevdim. Annemin yönlendirmeleri ve okulun donanımları saye- sinde iyi bir öğrencilik yaşadım. Kariyer anlamında seçenekleriniz nelerdi o dönem- Annem sadece kendi sahip olamadıklarını bana ver- de? Nasıl tıp tarihçisi oldunuz? mekle yetinmedi, aynı zamanda mücadeleci ve kendine Edebiyat Fakültesi’nden mezun olunca, ya öğretmen güvenen, tuttuğunu koparan bir evlat yetiştirdi. Daha il- kokula giderken ayakkabı alacağımız zaman beni ayakka- ya akademisyen olacak ya da herhangi bir işe girecektim. bıcıya götürür, “Sen beğen, benim biraz işim var, dönünce Özel okul öğretmenliği istemedim. Bölümümde asistanlık parasını öderim” diyerek beni tek başıma bırakırdı. Şimdi imkânsız gibiydi. Çünkü, 1968 Haziranında başlayan öğ- anlıyorum ki bütün bunlar insana başarabilme gücünü renci olaylarında taleplerimizi demokratik yollarla günde- veriyor, cesaret aşılıyor, özgüveni pekiştiriyor. Akademik me getirmemiz örneğin bir halk edebiyatı kürsüsü isteme- hayatta karşılaştığım zorluklarla mücadele gücünü o gün- miz hocalarımızla yollarımızı ayırmıştı. Mezuniyet sınav- lerden aldığımı düşünürüm. larına girerken hocam Ahmet Caferoğlu, diploma alınca ne yapacağımı sordu, “Öğretmenlik” dedim. Çalıkuşu gibi Edebiyat Fakültesi ile yolunuzun kesişmesi tesadüf kendimi öğrencilerine adamış bir öğretmen olmak istiyor- dum, hayalim öyleydi. mü, yoksa bilinçli bir tercih miydi? 1965 yılında liseyi bitirdim. Sanırım merkezi sınavla Caferoğlu, “Sen üniversitede çalışmalısın” dedi ve tıp tarihine bir okutmanı aradıklarını söyleyip Prof Dr. Bedi üniversiteye girmeye dayanan sistemin ikinci yılıydı. Ai- N. Şehsuvaroğlu’nu görmemi tavsiye etti. Mezun olur ol- lem Edirne’de oturuyor ben Ankara Siyasal Bilgileri isti- maz Bedi Bey’in ziyaretine gittim. Sorgusuz sualsiz beni yorum. Babamın Edirne’ye uzaklığı yüzünden Ankara’da işe aldı. 26 Ekim 1970 günü İstanbul Tıp Fakültesi Tıp Ta- okumamın zor olacağını ifade etmesi üzerine vazgeçtim rihi ve Deontoloji Kürsüsü’nde, Osmanlıca okutmanı ola- Siyasal Bilgilerden. Tercih yaparken lisedeki edebiyat öğ- rak göreve başladım. Bir yandan da öğretmenlik hayalle- hayatsağlık 93

söyleşi rimi sürdürüyordum. Milli Eğitim Bakanlığı’na başvurup yok. Ne yapacağımı düşünüp dururken şimdi hatırlama- tayin istedim. dığım bir yerlerde “aşkın ilacı müshildir” başlıklı bir yazı okudum. Kısaca, “Aşk çok güzeldir ama insanın aşkı ya- İlk iş günümde Bedi Bey elime bir kitap tutuşturdu: şayabilmesi için sağlıklı olması gerekir. Mecnun’a müshil Osmanlıca Evliya Çelebi Seyahatnamesi. ‘Bu kitabı tara ve verilse, ağrılar içinde kıvranır, bitap düşer Leyla’sı aklına tıp tarihi ile ilgili konuları fişe et’ dedi. Nasıl fişe edece- bile gelmezdi” diyordu. ğim? ‘Bunları daktiloda yazacaksın, daktilo biliyor mu- sun ?’ dedi. ‘Hayır, bilmiyorum’ dedim. ‘O zaman önce İşte o zaman bütün gerçek zihnimde bir anda aydın- daktilo kullanmayı öğrenmelisin’ dedi. Bana bir daktilo landı. Öğrendiğim bütün güzelliklerin temelinde sağlık verdiler ve kendi kendime daktilo çalışmaya başladım. vardı. Sağlıklı olmadıktan sonra edebiyatın, şiirlerin ne Fişe etmenin ne olduğunu da öğrendim. Taranan kitap- anlamı olabilirdi? Birdenbire aslında hiç ilgi gösterme- tan seçilen paragraflar veya sayfalar daktiloda üç nüsha diğim sağlık dünyasının içinde olduğumu fark ettim. Tıp yazılıyor, sonra sen yazılanları okuyorsun, çalışanlardan tarihini öğrenebilir bu vadide ilginç yollar bulabilirdim. biri orijinal metinden takip ediyor, varsa hatalar düzel- Merakla çalışmaya giriştim. Bir şeyler öğrendikçe ilgim tiliyordu. Her fişin altına yazan ve kontrol eden kişinin arttı. “Nikâhta keramet vardır” derler ya onun gibi bir şey, isimleri yazılıyordu. Benim sonraları, “okuşma” adını ver- sonradan çok sevdim tıp tarihini. diğim bu karşılaştırma ve düzeltme işi bittikten sonra her fiş, yazıldığı kitabın sayfaları arasına sırasıyla yerleştirilip Bugün 45 yıllık meslek yaşamıma baktığımda, çok Bedi Bey’e veriliyor. O da kontrol edip fişlerin üzerlerine zorlu geçen akademik hayatıma rağmen, iyi ki tıp tarihçisi arşivde hangi dosyalara konacağını yazıyordu. Dosyalara olmuşum diyorum. Hayatımın tıp tarihi ile bir anlam ka- yerleştirme işi de bize aitti. Bedi Bey fişleri kim yazdı, kim zandığını düşünüyorum. Mesleğimin beni en çok cezbe- karşılaştırdı bilir ve herkesin ne kadar çalıştığını anlardı. den tarafı hiç kimsenin bilmediği bir şeyi, ortaya çıkarma Hata çıktığı zaman da hem yazandan hem karşılaştıran- olasılığımın yüksek olmasıdır. Bilinmeyeni bilinir kılıp dan hesap sorardı. Tıp Tarihinde ilk işim, Hocanın ver- insanlara ulaştırabilmek büyük bir keyif veriyor bana. diği kitapları taramak ve tıp tarihi ile ilgili bölümleri fişe etmekti. O zamanlar bizlere çok sıkıcı gelen bu fişleme işi Bedi N. Şehsuvaroğlu Hoca’dan biraz daha bahse- sayesinde seçici okumayı ve hatasız yazmayı öğrendiğimi çok sonraları anlayacaktım. debilir miyiz? Hocam Bedi N. Şehsuvaroğlu (1914-1977) İstanbul Tayinimi beklerken, işimin gereklerini yerine getirmek adına, Bedi Bey’in verdiği tıpla ilgili Osmanlıca metinle- Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunuydu. Bir süre hekimlik rin çeviri yazılarını yapmaya başladığımda başka bir hayal yaptıktan sonra 1950’li yıllarda tıp tarihine girmişti. Bil- kırıklığı ile karşı karşıya kaldım. Düşünün yıllarca edebi giye önem verirdi. Çok yaygın ve çeşitli merakı vardı. Tıp metinlerle haşır neşir olmuşsunuz. Divan Edebiyatı’nın tarihi yanında bütün tarihi olaylar, kişiler ve mekânlar ile gülüne bülbülüne gönül verip tasavvufun büyüsüne kapıl- ilgilenirdi. Aklınıza gelebilecek her şey hakkında bilgi ve mış Fuzulî, Nedim, Nâbî, Nef ’î gibi üstatların dizelerinde; belge toplardı. Süheyl Ünver Hoca da öyleydi. O kuşak, ge- İlâhî aşk, aşk, sevgili, bağ, bahçe, gül, bülbül okumuşken nelde bu kültüre sahip çıkma adına her şeyi toplamış. Kül- elinize; veba, kolera, frengi, uyuz, dizanteri ile ilgili me- türümüz kayboluyor telaşı içindeydiler. Ama haklıymışlar, tinler tutuşturuluyor. Tabii bütün dünyam yıkıldı! O ka- gerçekten çok haklıymışlar çünkü çok şey kayboldu. Bu- dar güzel şeyden sonra şimdi burada bu hastalıklarla mı gün biz hâlâ onların topladıkları ile onların işaret ettikleri uğraşacaktım? Bir an önce tayinimin çıkmasını istiyor- ile devam ediyoruz. Onlar bize çok şeyi haber verdiler ve dum. Derken tayinim Anadolu’nun uzak bir kasabasına birçok şeye de dikkatimizi çektiler. Sağduyuları çok güçlü- çıktı. Yöreyi bilenler orada tek başına yapamayacağımı ymüş. İyi birer toplayıcı oldukları için de, kendilerinden söyleyince ailem göndermedi. İkinci kez tayin istedim sonraki kuşağa çok şey bıraktılar. Bu büyük hocalarımızın ve beklemeye başladım. Milli Eğitim Bakanlığı beni yine yaygın meraklarını takdir etmekle beraber, bu kadar farklı ayni kasabaya tayin etmesin mi? Başka tayin hakkım da ve birbiriyle ilişkisi bulunmayan şeylerle uğraşmanın asıl çalışma alanını zayıflattığı fikrine kapıldım. Çalışma haya- tımın ilk yıllarında, sadece kendi alanıma yoğunlaşayım ve o alanla birebir ilgili konuları araştırayım diye düşünmüş 94 hayatsağlık

söyleşi ve buna karar vermiştim. Bedi Bey her gün çantasında üç size; moda, saç, sakal gibi ilginç konularda dosyalar vardı. dört gazete ile gelirdi. Önce gazeteleri okur; üniversiteler “Tarih” dolabındaki dosyalar zengindi. Araştırma yapan ile ilgili haberleri, hocalarla ilgili haberleri, tanınmış kişi- tarihçiler sık sık gelip kullanırdı. “Lexicon” dolabında gel- lerin veya hocaların ölüm ilanlarını keserdi. Ondan sonra miş geçmiş ve o sıralarda görevde olan bütün tıp hocala- ne bileyim, bir spor alanında bir başarı elde edilmiş değil rının dosyaları bulunurdu. Bedi Bey, eğitime meraklıydı, mi, hemen keserdi o haberi. Üstüne tarih atar, gazetenin örgün ve yaygın eğitim üzerine kafa yorar gazetelere bu adını yazardı. Her gün gelir gelmez ilk işimiz, Bedi Bey’in konuda yazılar yazardı. Bu nedenle eğitimin her kademe- gazetelerden kestiği kupürleri arşivdeki dosyalarına yer- siyle ilgili zengin bir arşivi vardı. leştirmekti. Şubat ayında sömestr tatili boyunca arşiv dos- yalarının içindekileri sayar, o yıl dosyada; kaç belge, kaç “Eczacılık Tarihi” dolabında; ünlü eczacılar, ilaç firma- resim, kaç gazete kupürü bulunduğunu dosyanın iç kapa- ları, tıbbi bitkiler, ilaçlar, ilaç prospektüsleri bulunurdu. ğına yazardık. Bedi Bey böylece her sene ne kadar belge ya Hoca hasta olunca, kullandığı ilaçların kutularını, pros- da gazete kupürü eklendiğine bakardı. pektüslerini getirir dosyaya koyardı. O zaman biz, ‘Bu kadar da olur mu’ diye düşünürdük. Fakat bugün geriye Bedi Bey bürokrasiyi çok iyi bilen, kuralcı, düzenli bir dönüp baktığınızda, o ilaç kutularını ve prospektüsleri insandı. Zamanın bir akademisyen için ne kadar değerli hiçbir yerde bulamazsınız. Hangi ilaç firması, hangi ilacı olduğunu ve zamanı kullanmanın önemini, düzenli ve sis- ne zaman üretmiş bunlar ulaşılması çok zor şeyler. O sı- temli çalışmayı, arşiv tutmayı ondan öğrendim. Kendisini ralarda; ilaç prospektüsü, tramvay bileti ya da yeni çıkan rahmetle anıyorum. bir gazetenin ilk sayısını saklama, bir tarih oluşturma bi- linci pek yoktu. Fakat hem Süheyl Hoca hem de Bedi Bey İçeriği neydi arşiv dosyalarının, örnek verebilir mi- sağduyuları ile bu gibi şeylerin önemini hissetmişlerdi ve arşivliyorlardı. siniz? Arşiv dosyaları konularına göre dolaplara yerleştiril- Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı 1983 yılında Merkez Bina’dan Fatih’teki Abdüllatif Suphi Paşa Konağına ta- mişti. “Umumi” dolabında; kibritten, pehlivandan, gü- şındı. Konak restorasyona girince, İstanbul Tıp Fakültesi zellik yarışmalarından, kahveden sigaradan tutun da ak- lınıza ne konu gelirse; çiçek, bahçe, ayakkabı ne diyeyim hayatsağlık 95

söyleşi Çapa Yerleşkesi Hulusi Behçet Kitaplığı’ndaki birkaç oda- rirdi. Bir Perşembe Toplantısı’nda gördüklerini anlatırdı. ya taşındık (2011). Bu arşiv dosyaları, “Bedi N. Şahsuva- Yurtdışına giden herkes böyle bir konuşma yapardı. Bedi roğlu Arşivi” adıyla kayıt altına alındı. Ne yazık ki hepsi, Bey kürsünün ortaokul mezunu Melek Kıran’ı bile bu top- yersizlik nedeniyle hâlâ depolarda beklemekte ve kullanı- lantılara girmeye mecbur tutardı. Bir şeyler öğrensin diye. lamamakta. Yani sekreter de o toplantılara girip dinlemek zorundaydı. Toplantının ertesi günü ne öğrendiniz diye sorduğu olur- Süheyl hocanın da böyle arşivi var mıydı? du. O toplantılarda bisküvi ve çay ikram edilirdi. Bedi Bey, Evet vardı, ama Süheyl Hoca Cerrahpaşa Tıp Fakülte- ‘Burası eviniz sayılır’ der ve çay ikramını asistanlar dahil si’ne giderken oraya götürmüş. İstanbul Üniversitesi Tıp bizlere yaptırıdı. Bedi Bey ölünce Perşembe Toplantıları Fakültesi 1967 yılında resmen, 1970 yılında ise fiilen ikiye yapılmaz oldu. ayrılmıştı. Ben 26 Ekim 1970’te işe başladığımda Merkez Binadaki kürsüler yeni taşınmıştı Cerrahpaşa’ya. Süheyl Tıp Tarihi alanında doktora yapma süreciniz nasıl Hoca’nın arşivi çok daha zengindi. Çünkü kendisi hem hattattı, hem tezhip yapıyordu hem de ressamdı. Her gitti- gelişti? ği yerde gördüğü her şeyin resmini yapar, tarihi binaların Doktora çalışmam Bedi Bey’in yönlendirmesiyle krokilerini çizer ve küçük defterler hazırlardı. O defter- lerin bir kısmını Süleymaniye Kütüphanesi’ne vermiş, bir başladı. Hocam, “Hekimler, eczacılar, diş hekimleri Os- kısmı Türk Tarih Kurumu’nda (Ankara) ve bir kısmı da manlıca bilmiyor. Bu tarihi incelemek adına senin gibi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Tıp Tarihi Müzesi’nde. Süheyl bir elemana çok ihtiyacımız var; Osmanlıca kitaplar, bel- Hoca, Edirne’ye gider mesela; bir deftere Edirne’de ne gör- geler okunsun ki onlar üzerinde fikir yürütülebilsin. Sen düyse çizerdi; Edirne çiçekleri, tarihi binaları, köprüleri, bize altyapıyı oluşturan bilgileri hazırlayacaksın” derdi. okulları gibi. Hayret verici bir şekilde Edirne’deki bacaları O dönemde Profesörler Kurulu her konuda karar verici çizmiş. O zaman fotoğraf makinesi çok yaygın değil. Ge- tek otoriteydi. Doktora yapmam da hocamın Profesörler nellikle bazen karakalem bazen sulu boya ile tespit etmiş. Kurulunu ikna etmesiyle mümkün oldu. Onun sayesin- Bacalara bakmak ve onların önemini kavramak herkesin de İstanbul Tıp Fakültesi Profesörler Kurulu, ilk olarak harcı değildir. Edirne Bacaları adıyla özel bir tarz olduğu- bir sosyal bilim mezununa yani bana doktora yapma hak- nu Süheyl Beyin o çizimlerinden biliyoruz. Süheyl Bey’in kı verdi. Bütün bunlar oluncaya kadar 1975 yılına geldik. kendi çizimlerini de içeren bu defterler çok kıymetlidir. Doktora iznim çıkınca Bedi Bey bana tez olarak, anonim Kızı Gülbün Mesara Hanım, bu defterleri yayımlıyor. bir Cerrahnâme verdi. İki nüshası bilinen 15. Yüzyıla ait Bedi Bey’in arşivi daha çok bilgi-belge toplamaya da- bu el yazması cerrahi kitabını önce Latin harflerine, son- yanır. Tanıdığı biri veya ünlü bir hekim mi öldü, hemen ra da günümüz Türkçesine çevirmem gerekiyordu. Metni onun evine gider ve ne yapar eder ailesini ikna edip ev- günümüz Türkçesine çevirmeye başlarken Bedi Bey vefat rakını alır getirirdi. Resimleri ve belgeleri arşive kaldırır, etti. Metinde geçen pek çok kelimenin anlamını bilmiyo- kitapları da kürsü kitaplığına kaydederdik. rum. Kimilerini sözlüklerde buluyordum ama çoğunun karşılığı yoktu. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve De- Tıp Tarihi ve Deontoloji Kürsüsü’ndeki Perşembe ontoloji Kürsüsü’nün başında Prof. Dr. Emine M. Atabek vardı. Kalktım ona gittim. Emine Hanım Fransız ekolü ile toplantıları nasıldı? yetiştirilmiş, yurtdışında kalmış, Fransızcası müthiş, batı Bedi Bey’in çok geniş bir dost ve ahbap çevresi vardı. kültürüne hakim bir insandı. Dedim ki “hocam nedir bu hıltlar teorisi?”. ‘Nurancığım çok uzun mesele, şimdi anla- Emekli paşalar; Fahri Belen, Nazmi Çağan, Muhlis Gür tamam’ dedi. gelirdi. Kültürlü insanlar katılırdı bu toplantılara. Mesela Şinasi Akbatu vardı, İstanbul hamamları üzerine çalışır. O Epey kıvrandıktan sonra eski tıp terimlerinin, el yaz- dönemlerde daha çok sanat tarihi, Osmanlı eserleri üze- ması tıp kitaplarında bulunduğunu keşfettim. Doktora rinde çalışan kişileri davet ederdi. Eski hocaların doğum tezime konu olan Cerrahnâme metnini bu şekilde kendi veya ölüm günlerinde anma toplantıları düzenlenirdi. kendime hazırladım, yol gösterecek, danışacak kimse yok- Bedii Bey yurt dışında gittiğinde; tarihi eserleri, müzele- tu. Metin bittiğinde, Doç. Dr. Dr. Arslan Terzioğlu gelmiş- ri gezer; kültür ortamını inceler, kitaplar ve dergiler geti- ti, ona götürdüm. “Cerrahinin gelişmesinden bahset, 15. 96 hayatsağlık

söyleşi yüzyıl cerrahi eserlerini anlat” dedi. Çektiğim sıkıntılar süreç içinde vilayet çok pürüz çıkardı. Bedi Bey’in ömrü- nedeni ile bir sözlük oluşturmam gerektiğini anlamıştım. nün son senesi hep bu problemlerle geçti. Devamlı vilaye- Tezin sonuna sözlük koymaya, hatta her sözcüğün kar- te gelip gidiyordu. Sağlığı da pek iyi değildi. 13 Mayıs 1977 şılığının kaynağını yazmaya karar verdim ki kimse bunu günü evinden kürsüye gelmek üzere çıkmış ve yolda kalp nereden çıkarmış demesin. Gitsinler kaynağına baksınlar. krizi geçirerek vefat etmişti. Bu ilk kez benim tezimle yapıldı. Ondan sonra her tıbbi yazma çalışmasının arkasına böyle sözlükler kondu ve çok Bedi Bey’in vefatından sonra kim başkan oldu? faydalı oldu. Bedi Bey öldükten hemen sonra, Prof. Dr. Ayşegül Demirhan doçent oldu ve kısa bir süre vekâleten kürsü Tezim bittiğinde kontrol için Arslan Terzioğlu’na ver- başkanlığı yaptı. Daha sonra Adli Tıp Ana Bilim Dalı Baş- dim. Aradan bir seneye yakın bir zaman geçti, hiç ses seda kanı Dr. Cahit Özen’e verildi vekâlet görevi. Cahit Özen’in yok. Bir gün o sırada hocayla beraber çalışan Dilek Kur- vekâleti iki sene sürdü. O arada Ayşegül Hanım Bursa’ya doğlu’na, “Hoca daha tezimi kontrol etmedi, çok meşgul doçent olarak gitti. Diş Hekimi Öztan Öncel asistan kad- herhalde” diye yakındım. Hemen yanındaki dolabı açtı, rosundaydı, ben Osmanlıca Okutmanıydım, Sanat Ta- tezim orada duruyordu. Hiç ellenmemiş. Ondan sonra sık rihçisi Dilek Kurtoğlu sekreterlik yapıyordu. Diğer Sanat sık, “Hocam tezim ne oldu” demeye başladım. Bir iki ay Tarihçi Gönül Güreşsever ise Edebiyat Fakültesi Sanat Ta- geçince, hiçbir düzelti yapmadan olduğu gibi kabul etti te- rihi Bölümü’nde doçent oldu ve kürsüden ayrıldı. Bir de zimi. 1982 yılında sınava girip doktoramı aldım. kütüphanecimiz, Servet Küçük vardı. Başımızda hoca yok, tezimin ne olacağı belli değil. Bir Kürsü yönetimi ne zaman değişti? makale hazırlayayım bari diye düşündüm. O sıralarda Kürsü Başkanı Prof. Dr. Bedi N. Şehsuvaroğlu 63 ya- herkes el yazması tıp kitapları üzerinde çalışma yapmak şında aniden vefat etti. Şimdi düşünüyorum galiba o ku- önemseniyordu. Doktora tezleri de genellikle el yazması şağın hayata bakışı ve psikolojisi bizden daha farklıydı. O tıp kitaplarından veriliyordu. Kürsü kitaplığında bir şeyler kuşakla bizim kuşak arasında, hayata bakış ve yaşam farkı okuyordum sürekli. Arap harfli Türkçe basılı tıp kitapları olduğunu düşünüyorum. Bedi Bey, kendisini ilk gördü- dikkatimi çekiyordu. Bunlar kimsenin dikkatini çekmi- ğüm 1970 yılında yaşlı bir bey görünümündeydi. Yedi yıl yordu. Bunları toparlamaya başladım. sonra vefat ettiğinde bu halinde bir değişiklik olmamış sa- O sırada da, Türk Dili ve Edebiyatı’ndan hocam Prof. dece biraz hareketleri ağırlaşmıştı. Göründüğü kadar yaşlı Dr. Fahir İz ile asistanı Dr. Günay Kut, Amerika’ya git- değildi aslında. tiler. Burs bulup beni de almak istediler. Fakat, Amerika Kalp hastasıydı Bedi Bey. Ben işe girdiğimde bir yan- Vietnam Savaşı’na çok büyük paralar harcadığı için ya- dan da şimdi Orhan Kemal İl Halk Kütüphanesi olarak hizmet vermekte olan Simkeşhane’yi restore ettiriyordu. İşe başladıktan kısa süre sonra, asistan-sekreter olarak aldı yanına beni. Hem derslerde asistanlık yapıyor hem de kürsü yazışmalarını yürütüyordum. Bu yüzden Sim- keşhane’nin restorasyon sürecine yakından tanık oldum. Orijinal Simkeşhane binası iki katlıymış. Bedi Bey, gece- leri hizmet verecek bir halk kütüphanesi kurmak istiyor- du Simkeşhane’de. Beyazıt ve çevresinde çalışan, okuma yazma öğrenemeden küçük yaşta memleketinden kopup gelmiş gençlere gece eğitimi verdirmek ve çeşitli kurslarla beceriler kazandırmak amacındaydı. Simkeşhane bir kül- tür sitesi olsun, gündüz öğrenciler gece de çıraklar yarar- lansın istiyordu. Restorasyonu, Topkapı Sarayı eski müdürlerinden Tahsin Öz’ün oğlu Yük. Mim. İlban Öz yapıyordu. Fakat hayatsağlık 97

söyleşi bancılara verilen bursların kesildiği haberi geldi. Benim baren bu statüsünü kaybetmiş. I. Dünya Savaşı sırasında, Amerika hayalim de suya düştü. Amerika’ya gidemedim. kapitülasyonlar kaldırıldığı için, devlet Kıyık semtindeki Günay abla Harvard Üniversitesi’nde çalışıyor. Yaz tatil- Fransız Hastanesi’ne el koyuyor ve akıl hastaları oraya lerinde Türkiye’ye geliyorlar, görüşüyoruz. Onlara Türkçe yerleştiriliyor. Boşalan dârüşşifa binası zamanla harap basılı ilk tıp kitaplarını toparlayıp incelediğimi söyledim. oluyor. 1950’li yıllarda; çatısı uçmuş duvarları yıkılmış bir ‘Daha önce yapılmadı böyle bir çalışma, yaz ve bize gön- halde iken, külliyenin cami dışındaki birimleriyle birlikte der yayımlayalım’ dedi. Bu ilk makalem 1979’da yayım- Trakya Üniversitesi’ne tahsis ediliyor (14 Eylül 1984). Res- landı: “Türkçe Basılı İlk Tıp Kitapları Hakkında”’, In Me- torasyonu tamamlanan dârüşşifada, Prof. Dr. A. Süheyl moriam Ali Nihad Tarlan, Journal of Turkish Studies, Vol. Ünver’in önermesi ve Edirne İl Sağlık Müdürü Dr. Ratıp 3 (Cambridge1979), s. 443-459. Kazancıgil’in çabalarıyla mütevazi bir sağlık müzesi açılı- yor (1997). Bir süre sonra İstanbul Ruh Hastalarını Rea- 1979 yılında Doç. Dr. Dr. Arslan Terzioğlu, kürsü baş- daptasyon Derneği Başkanı Prof. Dr. Faruk Bayülkem’in kanı olarak atandı ve bu görevini 2004 yılına kadar sür- girişimi ve derneğin katkılarıyla, dârüşşifanın merkezi dürdü. odaları, psikiyatri tarihi bölümü olarak düzenleniyor (30 Haziran 2000). Sağlık Müzesi 2004 yılında Avrupa Kon- Tıp Tarihi Müzesi nasıl kurulmuş? seyi Müze Ödülüne layık görülüyor. 1933 Üniversite Reformu sırasında A. Süheyl Ünver doçent olarak kürsü başkanlığına atanıyor. ve bunları top- Ağır psikiyatrik hasta, akıl hastaları ile bazı ameliyat- lamaya başlıyor; sağdan soldan hastanelerden tıbbi araç ların maketlerle canlandırıldığı Sağlık Müzesi’nde Edir- gereç, ölen hekimlerin ailelerinden diplomalar, fotoğraflar ne’deki yaşlı hekimlerden ve hekim ailelerinden hekimler- toplamaya başlıyor ve odasında sergiliyor. Sayıları artınca den toplanan; stetoskop, anestezi aleti, tartı, enjektör gibi ayrı bir salonda sergiliyor. Fakat bugünkü müzecilik kanun- bir takım aletler sergileniyor. Kahve tepsisi, fırıncı küreği ları olmadığı için o zaman sadece demirbaş kaydı tutuluyor. gibi ilgisiz objeler dahi ne bağışlanır veya bulunursa mü- Adı, “Tıp Tarihi Müzesi” ama aslında bir koleksiyon. zeye konuyor. Müzenin bir teması yok. Fakat ilk sağlık 17.06.1987 tarihinde, Kültür ve Tabiat Varlıklarını müzesi olduğu için dikkati çekiyor. Kimi yerlerde sunum Koruma Kanunu çıktıktan sonra müzenin kayıt altına ödülü alıyor. alınması ve Kültür Bakanlığı tarafından onaylanıp müze statüsüne geçmesi gerekirken, bu yapılmıyor. Ancak 2011 2013 sonlarında Edirneli olan Sağlık Bakanı Dr. Meh- yılındaki taşınma sırasında bütün müze objeleri fotoğraf- met Müezzinoğlu’nun girişimi ile Trakya Üniversitesi ve landı, kayda alındı. Objeler niteliklerine uygun özel amba- Abdi İbrahim İlaç Şirketi, Sağlık Müzesinin dârüşşifadaki lajlara sarılarak depoya kaldırıldı. Fakat bir müze binamız bölümünün yenilenmesi için bir sözleşme imzalamışlar. olmadığı için depolarda bekliyor. Abdi İbrahim yetkilileri benimle temasa geçip müzenin Kayıt işlemi sırasında, “İstanbul Tıp Fakültesi Tıp Ta- yeniden tasarlanmasını istedi. Ben de düşündüm taşın- rihi Müzesi” adı verildi. Müzede değerli tıbbi aletler, Akil dım, burası bir Osmanlı kurumu olduğu için hem Klasik Muhtar Özden’in madalyaları ve Pasteur’ün mektupları, Dönem Osmanlı Tıbbı üzerine bir tasarım yapmak ve hem eski mikroskoplar, Feyhaman Duran imzalı yağlıboya ve de bu zaman diliminde Edirne ile ilgili bir şeyler bularak suluboya tablolar ile tıp yazmaları bulunuyor. Yazma eser- şehir ile müze arasında bir bağlantı kurmak istedim. Uzun lerin hepsi tarandı ve dijital kopyaları alındı. İki bin kadar araştırmalar sonunda 15-18. yüzyıl klasik dönem Osmanlı önemli Arap harfli Türkçe basılı tıp kitabı ile eski tıp der- tıbbı temasında karar kıldım. gileri de aynı şekilde dijital ortama aktarıldı. Fakat henüz okuyucuya açık değil. Osmanlı tıbbının temel ilkeleri, koruyucu sağlık uy- gulamaları üzerinde durdum. Tıp söz konusu olduğunda Hazır müzeciliği konuşuyorken Edirne’yi sorsak? tedavi daha çok akla geliyor. Fakat Osmanlı hekimlerinin Edirne’de II. Bayezid Külliyesi içinde yer alan ve 1488 İslam tababetinden miras aldığı çok enteresan sağlık ted- yılında hizmete giren dârüşşifa, 1915 yılına kadar hasta- birleri var. Mesela günde iki defa yemek yiyiniz diyor. Bu- ne olarak kullanılmış. Hem akıl hastalarına hem de diğer gün de kimi hekimler günde iki öğün öneriyorlar. Yemek- hastalara bakan nitelikli bir kurum iken 19. Yüzyıldan iti- ler hangi sıra ile yenecek, ağır yemekler, dokunan yemek- 98 hayatsağlık

söyleşi ler nedir, bunlar anlatılıyor. Günümüzdeki karşılığı spor ve kronolojik bir zaman diliminde ele alınırdı. İslâm tıbbı, olan beden hareketleri hakkında hangi hareket vücudun Osmanlı tıbbı. Cumhuriyet dönemi tıbbı pek dikkate alın- neresini çalıştırıyor anlatılıyor. Müzede bunları sergileme- mazdı. Deontoloji derslerinde; Adnan Adıvar, Akil Muh- ye karar verdim. tar Özden gibi hocaların hayat hikâyelerine yer verilirdi. Bedi Bey ayrıca haftada bir saat seminer yapar ve genel- Edirne ile nasıl bağlantı kurabilirim sorusuna cevap likle öğrencileri deontolojik konular üzerinde tartıştırırdı. bulmak amacıyla yaptığım araştırmada , bugün de koz- metik sanayinde ve ilaç sanayiinde kullanılan gülsuyu, Bedi Hoca Eczacılık Fakültesinde, eczacılık tarihi ders- gülyağı gibi maddelerin üretimine kaynaklık eden gül- leri de verirdi. Eczacılık Tarihi Dersleri (İst., 1970) adında cülüğün Edirne’de yaygın olduğunu gördüm. Edirne Os- bir de kitap yazmıştı. Tıbbi Deontoloji Dersleri (İst., 1975) manlı döneminde gülcülüğün merkezi imiş. 17. yüzyılın kitabı vardı, onu okuturdu. Tıp tarihi dersleri için de bir sonlarında Osmanlı sınırlarına dahil olan Bulgaristan’a kitap hazırlamıştı fakat yayımlayamadan vefat etti. Bu ki- giden Türkler, Kızanlık’ta kurdukları gülsuyu-gülyağı te- tap sonraları, her nedense üç yazarlı olarak, Türk Tıp Ta- sislerinde 200 yıl üretim yapmışlar. 1877-78 Osmanlı-Rus rihi (Bursa, 1984) adıyla yayımlandı. Fakat İstanbul Tıp Savaşı nedeniyle kimi topraklar elden çıkınca gül fidanla- Fakültesi’nde hiç okutulmadı. rıyla birlikte Bulgaristan’ı terk etmişler. II. Abdülhamid de onları; Bursa, İzmir, Isparta, Burdur’a iskân etmiş ve bura- 1979 yılında Doç. Dr. Dr. Arslan Tezioğlu kürsü başka- larda gül bahçeleri kurmuşlar. Edirne gülcülüğü bu defa nı olarak tayin olunca, kendi hazırlamış olduğu ders not- Bulgaristan’dan gelip İstanbul ve Isparta’da hayat bulmuş. larını teksir ettirdi ve onları kullandı, ders kitabı yazmadı. Müzedeki “Edirne’de Gülcülük” odası büyük ilgi gördü. Deontoloji derslerinde de Bedi Bey’in kitabını okuturdu. Gülcülüğün Edirne’de yeniden canlandırılması, festivaller Sonraki yıllarda etik konuları gündeme gelmeye başlayın- yapılması, şehre katkı sağlaması yolunda fikirler öne sü- ca; bir iki yeni konu ekleyip Bedi Bey’in kitabını, Tıbbi rüldü; ama bunlar ne ölçüde gerçekleşir bilemem. Daha Deontoloji (İst., 1983) adıyla yeniden bastırdı. önce boş olan odalar dahil, dârüşşifadaki 26 mekân yeni temaya göre tasarlandı. Bir odada da Türk Usulü Çiçek 2000’li yıllarda Tıbbi Etik dersi kondu programa. An- Aşısının Edirne’den, önce İngiltere’ye oradan da dünyaya cak o dersi tek çeşitli kliniklerden hocalar anlatıyordu. yayılışını anlattık. Arslan Bey de bir veya iki ders veriyordu, böyle karma bir dersti. Arslan Bey emekli olduktan sonra o dersi Tıp Tari- Ameliyat canlandırmalarında Şerefeddin Sabuncu- hi ve Etik Anabilim Dalı öğretim üyeleri üstlendi (2004). oğlu’nun ünlü Cerrahiyetü’l-Haniyye kitabındaki minya- Dersler böyle devam ederken yeni öğretim üyeleri katıldı türleri esas aldık. Buradan erkek göğüs estetik ameliyatı/ aramıza. Önce Dr. Hakan Ertin sonra da Doç. Dr. İlhan jinekomasti gibi ilginç ameliyatlar seçmeye özen göster- İlkılıç geldi. dim. Yeniçerilere ve sipahilere kasık fıtığı ameliyatı yapan Küpeli Saliha Hanım, Osmanlı tıbbında 15. Yüzyılda tıp pratiği yapan kadın kadınlar gibi ilginç şeyler seçmeye çalıştım. Müzede, minyatür animasyonu, hareketli ekranlar gibi yeni teşhir teknikleri de kullanıldı. Ayrıca güvenlik kame- raları değişti, aydınlatma yenilendi ve gece ışıklandırması yapıldı. Türkiye’de tıp tarihi eğitiminin geçirdiği safhalar nelerdir? Benim başladığım 1970’li yıllardan 1990’ların ortala- rına kadar iki sömestr haftada bir saat ders vardı. Ders- lerde tıp tarihi ön plandaydı, dört beş saat de deontoloji okutulurdu. Tıp tarihi dersleri antik uygarlıklarla başlar hayatsağlık 99

söyleşi Hakan Bey hem hekim olduğu hem de etik doktorası gelenler ise daha çok tıp tarihi tercih ediyorlar. İstanbul yaptığı için etik derslerini bıraktım ve tıp tarihi derslerine Tıp Fakültesi’nin tarihi bir misyonu var, Türkiye’nin ilk tıp yoğunlaştım. Hem yüksek lisans hem de doktora prog- fakültesi ve tıp tarihi dersleri 1856’dan beri, arada boşluk- ramlarındaki bütün tıp tarihi derslerini ben üstlendim, lar olsa da yapılmakta. Bu misyonun devam etmesini çok diğer arkadaşlar da etik derslerini bölüştüler. Etik zaman arzu ederim, umarım mümkün olur bu tıp tarihi eğitimin- içinde çok önem kazandı ve tıp tarihinin önüne geçti. de ve araştırmalarında kurumsal bir süreklilik sürdürülür. İyi bir tıp tarihçisi olmak için ne gerekiyor ? Siz kimi kitaplarınızın önsözlerinde, Bülent Özaltay, Türkiye’de iyi bir tıp tarihçisi olmak için öncelikle Osmanlıca bilmek gerekiyor; arşivlere ulaşabilmeniz, tıp Emre Dölen, Günay Kut, Turgut Kut ve Melek Gençbo- yazmalarını ve arşiv belgelerini okuyabilmeniz gerekiyor. Çünkü daha çok kendi ülkemizin tıp tarihini ortaya çıkar- yacı’yı anıyorsunuz hep, neden? mamız ve orijinal bilgiler üretmemiz bekleniyor. Her ülke Osmanlı Tıbbında kullanılan terimlerin ve günümüz- de bu yolu izliyor zaten. Türk Tıp Tarihi çalışmalarında Fransızca bilen ayrıca- de kullanılan karşılıklarını bulmanın ne demek olduğu- lıklı olur. Çünkü Gazette Medicale d’Orient gibi çok önem- nu ancak başına gelen anlar. İşte Dr. Bülent Özaltay’ın bu li Fransızca kaynaklar var. bakımından çok yardımını görmüşümdür. Bir hastalık ya Tıp Tarihi konuları geniş ve detaylı bir araştırma ge- da insan bedeninde bir yer tarif ediliyor metinde ama he- rektirir, gençlerin bunu göze almaları gerekiyor. Fakat kimlik ve tıp bilgisine sahip olmadığım için anlamıyorum. şimdiki gençler hem Osmanlıca hem de uçsuz bucaksız Mutlaka bir hekime sormam gerekiyor. Bülent Bey hekim konular yüzünden daha çok etik alanına yöneliyorlar. ve hem yeni tıbbı hem de eski tıbbı biliyor, üstelik Osman- lıcası da var. Daha ne olsun. Bugün tıp tarihi araştırmalarının neresindeyiz? Türk Tıp Tarihi’nde, herkes kendine cazip gelen ve ya- Çetrefilli kimya terimlerinde Prof. Dr. Emre Dölen’e pabildiği şeyleri çalışıyor. Oysa bilinçli ve sistemli bir araş- başvururum. Mutlaka problemi çözer. O da kimi Osman- tırma siyaseti olması gerekir. Türk Tıp Tarihi Kurumu; tıp lıca sözcükleri sorar bana. Gecenin ileri saatlerinde bile yazmaları, sağlık kurumları, tıp kavramları ve tıbbi branş- e-mail yoluyla sorunlarımızı çözmeye çalışırız. Disiplinler ları çalışacak ekipler kurabilse ve bu şekilde temel konular arası işbirliği gerekiyor, kesinlikle gerekiyor. aydınlansa ne iyi olurdu. Fakat bu ekipleri hangi eleman- larla kuracaksınız. İlerde yapılacağı konusunda umut da Prof. Dr. Günay Kut, benim Edebiyat Fakültesi’nden beslemiyorum. Çünkü çoğunluk etiğe kayıyor. Eğitimde hocamdır, idolümdür. Akademik kariyerimde ona benze- de zaten etiğe daha fazla önem veriliyo meye çalışmışımdır hep. Kimi projelerde bir Divan şiiri kullanmak gerekir. O zaman son sözü Günay Abla söyler. Bugünkü doktora eğitimlerini nasıl buluyorsunuz? Eşi Turgut Kut’un da kariyerimin oluşmasında çok kat- Bugün doktora eğitimi tabii ki çok daha iyi. Bize özel kısı vardır. Osmanlı kültürünü çok iyi bilir. Edirne’deki tıp tarihi dersleri verilmedi. Zaten 2004 yılına kadar dok- sağlık müzesi çalışmalarında mutfak hakkında araştırma tora yapanların hiç birisi bugünkü gibi dersler almadılar. yaparken, dârüşşifanın vakfiyesinden mutfağa alınan kap Sadece lisans derslerine devam ettiler. Bugünkü ders siste- kacağı tespit ettim. Bunların arasında bir adet ‘hereni’ var, mi Arslan Terzioğlu emekli olduktan sonra 2004’te kurul- ama hiçbir sözlükte bulamadım karşılığını. Turgut Kut’a du ve mevcut öğretim üyeleri; Öztan Öncel, Nuran Yıldı- sordum, biraz araştırıp söyledi, meğer orta boy kazanmış. rım ve Arın Namal tarafından geliştirildi. Mesela doktora Bu düğümleri çözmeden ilerleyemiyorsun. Böyle çok tu- programına ‘araştırma etiği dersini’ ben koydum, hiç Böy- zaklar var metinlerde. le bir ders okutulmuyordu. Melek Gençboyacı Millet Kütüphanesi Müdürüdür. Şu anda doktora yapanlar arasında Sağlık Bilimleri Araştırmacıların mutlaka kütüphaneci dostları olmalıdır. Çünkü bazen çalışmaların kısa zamanda ve hızlı yapılma- kökenliler ile Sosyal Bilimler kökenlilerin oranı nasıl sı gerekebiliyor. Neyin nerede olduğunu tahmin ediyor- sun, fakat onu araştıracak zamanın olmuyor. Kütüphaneci Tıp Tarihinde? dostlarından rica ediyorsun, onlar canı gönülden yardım Sağlık bilimlerinden gelenler etik, sosyal bilimlerden ediyorlar. İşte Melek Gençboyacı onların başındaki isim- dir. Çok sevdiğim bir arkadaşımdır. Ona çalıştığım konu- 100 hayatsağlık


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook