Çanakkale Zaferi Özel Sayısı UMUTBir umiuntstaunrı.y.a.şatan 18 Mart 2021 Yıl: 2021 / Sayı:1 MEHMET AKİF ERSOY VE Devrim Erbil İSTİKLAL MARŞI Bir vatan marşı ve şairinin 18 MART hikayesini Nevriye Tekin anlatıyor ÇANAKKALE ZAFERİ 21. YÜZYILDA EMEKÇİ Kaan Yeşilçimen ve Yiğit Önder Akbulak'ın KADIN OLMAK kaleminden Çanakkale. Damla Tarhan'ın sözleriyle emekçi kadın olmak ELFİN TATAROĞLU İLE BAHRİYE ÜÇOK VE TÜRK AYDINLANMASI ÜZERİNE Elfin Tataroğlu ve Işılay Güneş ile Türk aydınlanması üzerine keyifli bir röportaj UMUDA DAİR Özlem Limon yazdı. ''Umut Gençliktedir.'' HUMUS (BİR GÖÇ HİKAYESİ) Göç etmek zor. Vatanından göç etmek daha zor.
UMUT Bir umuttur yaşatan insanı ÇYDD Ataşehir E-Bülteni İmtiyaz Sahibi: ÇYDD Ataşehir Şubesi Yönetim Kurulu Genel Kordinatör: Özlem Limon Tasarım: Atakan Emre Altunekin Dilan Kılavuz Redaktör: Nevriye Tekin Hazırlayanlar: Abdullah Güler Atakan Emre Altunekin Beyza Yalçınkaya Dilan Kılavuz Efe Akyüz Emre Güleş İlayda Sarı Mete Yılmaz Metin Yıldız Nevriye Tekin Özlem Limon Ümit Yaman Yiğit Önder Akbulak @cagdasgeclikatasehir @cagdasatasehir
UMUDUMUZ VAR! UMUT NEDİR? 01 İlk z Kulan (ÇYDD Hiçbir şey umudun Ataşeh r Başkanı) ulaşamayacağı kadar uzak olmamalı. hayatın 02 18 MART ÇANAKKALE ZAFERİ kendisi zaten bir umut. Kaan Yeş lç men-Y ğ t Önder Akbulak Oscar Wilde. 05 SU'SMA AFİŞ YARIŞMASI 07 MEHMET AKİF ERSOY VE İSTİKLAL MARŞI Nevr ye Tek n 09 KADIN HAKLARI MÜCADELESİ D lan Kılavuz 11 21. YY.'DA EMEKÇİ KADIN OLMAK Damla Tarhan 13 UMUDA DAİR ELFİN TATAROĞLU İLE BAHRİYE ÜÇOK Özlem L mon 29 VE TÜRK AYDINLANMASI ÜZERİNE 15 BEGONVİL Işılay Güneş Atakan Emre Altunek n 31 DEODORANT YAPIMI 16 BUZLARIN RÜZGARI Zeynep Özer Asrın Su Dem r 33 ŞİKAGO YEDİLİSİNİN YARGILANMASI 17 HUMUS (BİR GÖÇ ÖYKÜSÜ) Özlem L mon Atakan Emre Altunek n 19 UMUDUN KIZLARI Zeynep Aslan 20 DERSU UZALA 35 MELTEM AKÇAY İLE RÖPORTAJ Sultan C ndaş D lan Kılavuz 21 NOBEL ÖDÜLLERİ 38 OBLOMOV Mel ke Külcü-Büşra Dayı Yas n Mustafa Bulut HAKİKAT ELBET BİR GÜN 24 ŞEKER PORTAKALI D lan Aslan 39 ÜZERİNE CAN KULAN RÖPORTAJI AHMET YEŞİL İLE RESİM Mete Yılmaz 25 ÜZERİNE 41 SEMT SEMT İSTANBUL: BEYOĞLU Atakan Emre Altunek n Beyza Yalçınkaya 27 ŞEHVETİYE TARİKATI 44 KARİKATÜR Kad r Can Çöllü Emre Güleş 28 45KÜRESEL SORUN: ÇOCUKLARDA ENGLISH SPEAKING CLUB CİNSEL İSTİSMAR M ne Alpay Mel sa KAYA - Üm t YAMAN - Sude AKALIN - Öykü ŞEFLEK
Umudumuz Var! Gönüllülerinize sorun. Ne zorları var? Neden buradalar? Belgesel Kulübü’nde izlettiğimiz “Umudun Kızları” isimli belgeselin yapımcısı Sn. Ayşegül Selenga Taşkent ’i davet ettiğimizde gençlerimize dönüp bu soruyu sormuştu. Evet, ne zorumuz var? Mustafa Kemal Atatürk’ün yolunda yürüyecek, onun ışığını taşıyacak, devrimlerinin bekçisi olacak gençlere dair hiç tükenmeyecek UMUDUMUZ var. Prof.Dr. Türkan Saylan gibi bilim, fen ve eğitim alanlarında ön saflarda çalışacaklarına inandığımız, gerektiğinde toplumsal sorunlar için en önde mücadele edeceğini düşündüğümüz gençlere dair UMUDUMUZ var. Soran, sorgulayan, yalnızca kendinin değil, çevresindekilerin de farkında olan gençlere dair UMUDUMUZ var. Meraklarının hiç bitmeyeceği, araştırma ve geliştirme için zaman ve imkân yaratacakları, sanatı her zaman hayatlarının bir parçası haline getireceklerine inandığımız gençlere dair UMUDUMUZ var. Bilim ve teknoloji alanlarını kendilerine rehber ederek ülkemizi çağdaşlaşma yolunda ilerleteceklerine inandığımız gençlere dair UMUDUMUZ var. Hiç bitmeyecek umudumuzla ÇYDD gönüllüleri olarak gençlerimize hayalleri, çabaları ve hedefleri konusunda destek olmaya devam edeceğiz. Bu umudumuzu tanıdığım gençlerde görmek, umut ışığımızın güneş gibi parlamasını sağlıyor. İlkiz Kulan ÇYDD Ataşehir Şube Başkanı ANADOLU Öyle yıkma kend n , Öyle mahzun, öyle gar p… Nerede olursan ol, İçerde, dışarda, derste, sırada, Yürü üstüne üstüne, Tükür yüzüne celladın, Fırsatçının, fesatçının, hayının… Dayan k tap le Dayan ş le. Tırnak le, d ş le, Umut le, sevda le, düş le Dayan rüsva etme ben . AHMED ARİF 01
18MART ÇANAKKALE ZAFERİ 1683 Yılında Viyana’nın kapılarından dönen Türkler, Sakarya Savaşı’na kadar sürecek olan 238 yıllık gerileme dönemine gireceklerinden habersizlerdi. Geçen yıllar Osmanlı’nın aleyhine işlemişti. Rönesans’ı yaşamamış, Sanayi Devrimi’ni yakalayamamış, çağın gerisinde kalmış yaşlı Osmanlı İmparatorluğu 20. yüzyıla girerken adeta bir “yarı- sömürge” konumundaydı. Osmanlı’nın son dönemine damgasını vurmuş İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin reform hareketleri ve 1908 Devrimi yetersiz kalmıştı. 1908 yılında dönemin emperyalist güçleri İngiltere ve Rusya, Estonya’nın Reval şehrinde yaptığı görüşmeler ile Avrupa’nın “Hasta Adam”ı Osmanlı İmparatorluğu’nun kaderini adeta kendileri tayin etmişlerdi. Lakin unuttukları bir şey vardı, Türk milletinin kaderini Türk milletinden başkası tayin edemezdi. 19. yüzyılın son çeyreğinden itibaren tüm dünyayı sömüren emperyalist devletlerin aralarındaki sömürge anlaşmazlıkları çok üst boyutlara ulaşmıştı. Yıllardır adeta birbirlerini boğazlamayı bekleyen bu güçler, Saraybosna’da Avusturya- Macaristan veliaht prensinin öldürülmesiyle beraber adeta yıllardır bekledikleri fırsatı ellerine geçirmişlerdi. Osmanlı İmparatorluğu’nun “Goeben ve Breslau” olayı ile dahil olduğu 1. Dünya Savaşı’nda Boğazları geçerek İstanbul’u işgal etmek ve Osmanlı İmparatorluğu’nu savaş dışı bırakmak, müttefikleri Rus Çarlığı’na; Bolşeviklerin ayaklanmasının bastırılmasında yardımcı olmak ve Almanlar ile savaştığı cephede destek vermek için dönemin İngiltere Donanma Bakanı Winston Churchill’in ısrarları ve yoğun çabaları sonucunda İngiltere işgal planını uygulamaya koymuştur. “Üzerinde Güneş Batmayan İmparatorluk” İngiltere, bu savaşın kazanılacağından o kadar emindi ki Osmanlı İmparatorluğu için tasarlanmış bir sömürge bayrağı dahi vardı. Yıllardır gerek dünyanın sömürdükleri birçok yerinde gerekse de “Arap Lawrence” marifetleriyle Arap coğrafyasında istedikleri her şeyi rahatlıkla elde edebilen bu emperyalist devlet, Çanakkale’de Türk milletinden adeta “tokat” yemiştir. Topyekûn vatanını savunan inanmış Türk milleti, önce Çanakkale Deniz Savaşları’nda Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanı Cevat Paşa’dan, ardından kara savaşlarında 19. Tümen Komutanı Mustafa Kemal Bey’den unutamayacakları bir ders almışlardır. Bu savaş Türk tarihinin en parlak zaferlerindendir, binlerce vatan evladını toprağın altına bırakan Türk milleti bu tarihi zafer ile İngiliz tarihçisi James Morris’in \"Britanya (İngiltere) askeri tarihindeki en aşağılık şartlı teslimi\" olarak tanımladığı Kut’ül- Amare Zaferine ışık olmuş, Mustafa Kemal Paşa’nın adeta efsaneleştiği ve isminin kulaktan kulağa yayıldığı bir döneme öncülük etmiştir. Bugün Türkiye Cumhuriyeti bağımsız ve onurlu bir devlet ise bunu Kurtuluş Savaşı’na borçluyuz, Kurtuluş Savaşı’na Türk milletini inandıran, bağımsızlık ve hürriyet için ölmeyi göze alacağını gösteren ise Çanakkale Savaşı’dır. 02
Savaşta sorumluluk isteyen, yetki alan, Türk milletinin kaderini tayin eden Mustafa Kemal ve diğer kahraman subaylarımız, vatan aşkıyla ölüme bir sevgiliye koşuyormuş gibi koşan Anadolu’nun ve Balkanlar’ın yiğit vatan evlatları, dünya savaş tarihine geçecek anlara da şahitlik etmişler ve bu anlarda bizzat yer almışlardır. Savaşın içeriğini ve önemini 25 Nisan 1915 günü söylenen tek bir söz ile rahatça kavrayabiliriz. “Ben size taarruz emretmiyorum. Ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde yerimizi başka kuvvetler ve başka komutanlar alabilir.” İşte bir milletin kaderini tayin eden bu emir bütün bir savaşın özetidir. 18 Mart 1915 tarihinde denizden en güçlü saldırı yapılmıştır. Bu saldırılara kaşı Türk ordusu oluşturduğu savaş stratejisi ile boğaza döşediği mayınlar sayesinde düşman donanmasına ağır kayıplar verdirmeyi başarmıştır. Donanma için kritik öneme sahip olan birçok geminin batırılması ve birçoğunun da kullanılamaz hale gelmesi ile İtilaf Devletleri birlikleri bozguna uğratılmış ve deniz saldırısından vazgeçmek zorunda bırakılmışlardır. İtilaf devletleri, 25 Nisan 1915'te Gelibolu Yarımadası'nda bu kez kara çıkarması yaparak saldırılara devam etmişlerdir. Ancak ordu ile birlikte Türk milletinin büyük mücadelesi sayesinde yine büyük bir mağlubiyet almışlardır. Toplamda üç defa kara çıkartması yapan İtilaf Devletleri üçüncü yenilginin ardından 1916 yılının Aralık ayında Gelibolu Yarımadası'ndan çekilmek zorunda kalmışlardır. Son derece önemli ve zorlu bir savaş olan Çanakkale Savaşı şanlı Türk tarihine altın harflerle yazılmış bir destan olarak nitelendirilir. Güçlü bir donanmaya sahip olan İtilaf Devletleri’ne karşı kısıtlı imkanlarla ve zayıf bir ordu gücüyle çok büyük bir zafer elde edildiğinden, Türk milletinin hafızalarından silinmeyecek ve Türkiye’nin birlik ve bütünlüğünü sağlamada en önemli kilometre taşlarından olan şanlı bir zafer olarak tarihe geçmiştir. Bu şanlı zafer 1. Dünya Savaşı’nın parlayan bir yıldızıdır. Türk'ün ve Mustafa Kemal'in gücünü, büyük devletlere ve bütün dünyaya karşı gösteren bir zaferdir. Bu şanlı zafer sayesinde, Fransız ve İngiliz donanmalarının Marmara'ya girerek imparatorluğun başkenti İstanbul'u ele geçirme planları suya düşmüştür. Kısıtlı imkanları bulunan Türk ordusu, dünyanın en güçlü zırhlılarına karşı, aylarca süren mevzi muharebelerinde yılmadan, yüksek bir moral ve mücadele azmi göstermiş ve sonunda düşmanlarını yarımadayı terk etmek zorunda bırakmıştır. 18 Mart'ta alınan deniz zaferinin kara zaferiyle taçlandırılmasıyla da Türk ordusunun prestiji kurtarılmış, savaşlardan yıpranmış halkın orduya olan inancı artırılmıştır. Deniz ve kara harekatıyla bir bütün olarak gerçekleştirilen, şanlı Türk tarihinde yerini alan Çanakkale Muharebeleri, Mustafa Kemal gibi bir dâhiyi ortaya çıkarmış, Birinci Dünya Savaşı'nın son bulmasıyla başlayacak olan Millî Mücadele'nin eşsiz liderini Türk ulusuna kazandırmıştır. Çanakkale Zaferi, İtilaf Devletleri’nin stratejilerine darbe vurmuş ve savaşın iki yıl daha uzamasına neden olmuştur. Bu şanlı zafer, çöküntü dönemini yaşayan Osmanlı İmparatorluğu'nun, dünyanın gözünde yarattığı kötü imajın sonucu olarak Türk'ün tükendiği sanılan gücünün henüz tükenmemiş olduğunu göstermiştir. 03
Çanakkale Muharebeleri, koşullar ne kadar ağır olursa olsun milletin ve ordunun, iyi sevk ve idare edildiği takdirde, tüm zorlukları aşabilecek güç ve inanca sahip olduğunu tüm dünyaya kanıtlamıştır. Çanakkale Muharebeleri Mehmetçiğe ölümsüzlük, yetenekli Türk kumandanlarına şan ve şeref kazandırmıştır. Bu kumandanların en başında da kuşkusuz Mustafa Kemal gelmektedir. Bu şanlı zafer sayesinde Mustafa Kemal İstiklal Savaşı’na, Cumhuriyet’e ve devrimlere giden yolda büyük Türk milletini birleştirme imkânı bulmuştur. Çanakkale'de hem denizde hem de karada kazanılan zaferler, Osmanlı'nın Balkan Savaşları’yla içte ve dışta sarsılmış olan devlet prestijini kurtarmış ve hükûmetin iktidarda kalma süresini uzatmıştır. Türk ulusunun şanlı tarihindeki sayısız zaferleri arasına bütün dünyanın gözü önünde eklenen Çanakkale Zaferi, çöküntü dönemini yaşayan bir imparatorluk içinde dahi hâlâ daha kahraman bir ulusun var olduğunu yeniden ortaya koymuştur. Bu zafer, Türk milletinin tarihten silinmeden yaşayacağını bir kez daha kanıtlamıştır. Çanakkale Zaferi, Batılıların Doğulu müttefikleri Rusya’ya ulaşmasına engel olmuş, mahsur kalan Çarlık Rusya’sı içeriden çökerek, Bolşevikliğin pençesine düşmüştür. Çanakkale’de Türk savunması aşılabilse ve boğaz açılabilmiş olsaydı, savaş kısa sürede biterdi. Rus ihtilali patlak vermez, böylece Ruslar, Boğazlar ve İstanbul’u işgal eder ve “açık denizlere ulaşma” politikalarını gerçekleştirmiş olurlardı. Fransız ve İngilizlerin donanmalarının ağır yenilgiye uğrayıp boğazı geçemeyişi, devletlerin askeri ve siyasi prestijlerini bir hayli sarsmıştır. Bu durum İngiltere ve Fransa'nın sömürgelerinde bağımsızlık ve özgürlük hareketlerinin doğuşuna ve doğal olarak dünya siyasi haritasını değiştirecek gelişmelere yol açmıştır. Çanakkale Muharebeleri yalnızca Çarlık Rusya'nın yıkılmasına etki etmekle kalmamış, Batılı büyük devletlere de büyük zarar vererek emperyalizmi bir hayli sarsmıştır. Bu zaferin dünya tarihinde Ortadoğu'da İsrail'in kurulmasına varacak kadar geniş bir etki alanı vardır. Boğazlar aşılabilseydi Rusya ekonomik dengesini kurup sıkıntıdan kurtulacaktı, Tuna yolu yeniden trafiğe açılıp Karadeniz'deki ticaret gemilerinden yararlanma olanağını elde edecekti. Çanakkale Zaferi, sadece Rusya, İngiltere ve Fransa'nın değil, Doğulu ve Batılı müttefik devletlerin ticari ve ekonomik ilişkilerini olumsuz yönde etkilemiştir. Bu devletlerin ekonomileri Çanakkale Zaferi sayesinde sıkıntılar yaşamıştır. Çanakkale'de deniz ve kara muharebelerinde toplam 211.000 insanını kaybeden Türk ulusu, bu arada binlerce okumuş ve aydın insanını da yitirmişti. Günün koşullarında ülkenin beyin takımını oluşturanların kaybının olumsuz etkileri, bu savaş sırasında olduğu kadar Türk İstiklal Savaşı’nda da fazlasıyla hissedilmiştir. 1923’te Cumhuriyet’in ilanından sonra Atatürk’ün başlattığı inkılaplar ve bunların paralelinde gerçekleştirilen reformların kitlelere yaygınlaştırılıp mal edilmesinde hayli sıkıntılar çekilmiştir. Eğer bu savaş kaybedilseydi, bugün Misak-ı Milli sınırları içinde, gururla yaşadığımız bu topraklarda diri, tam bağımsız, egemen ve çağdaş bir Türkiye Cumhuriyeti Devleti bulunmayacaktı. Kaan Yeşilçimen Yiğit Önder Akbulak Marmara Üniversitesi Marmara Üniversitesi İşletme ve Siyasal Bilgiler Fakülteleri Siyasal Bilgiler Fakültesi 3.sınıf öğrencisi Uluslararası İlişkiler 1.sınıf öğrencisi 04
SU'sma AFİŞ YARIŞMASI ÇYDD Ataşehİr Şubesi Afİş Yarışması Derecelerİ 1. Elçin AKGÜN 2. Nihan SARIOGLU 3. Tunç SELAM 05 JÜRİ Kardelen Erken - MSGSÜ Resim Bölümü Dilek Laçin - MSGSÜ Resim Bölümü Abdullah Güler - Yeditepe Üniversitesi Resim Bölümü Emre Güleş - Yeditepe Üniversitesi Resim Bölümü
UMUT işler atom reaktörleri işler yapma aylar geçer güneş doğarken İşler atom reaktörleri işler ve güneş doğarken mahpus kadını Yapma aylar doğar güneş doğarken kolları masaya bağlı sırtüstü Ve güneş doğarken çöp kamyonları çıplak memeleri al kan içinde Ölüleri toplar kaldırımlardan sorguya çekilir bir bodrumda İşsiz ölüleri aç ölüleri sorguya çekenler cigara içer biri yirmisinde altmışlık biri İşler atom reaktörleri işler gömlekleri terli kollar sıvalı Yapma aylar geçer güneş doğarken ve kum torbaları elektrodlar Ve güneş doğarken köylü aile işler atom reaktörleri işler Erkek kadın eşek ve karasaban yapma aylar geçer güneş doğarken Saban koşulu eşekle kadın ve güneşdoğarken gülyaprağına Toprağı sürerler toprak bir avuç uçak alanından sessiz pilotlar ‘H’ bombası yükler tepkililere İşler atom reaktörleri işler ve güneş doğarken güneş doğarken Yapma aylar geçer güneş doğarken otomatik silahlarla biçilir Ve güneş doğarken ölür bir çocuk üniversitelilerle işçiler Bir Japon çocuğu Hiroşima'da akasya ağaçları bulvarın On iki yaşında ve numaralı pencereler balkondaki saksılar Ve ne boğmacadan ne menenjitten ve güneş doğarken devlet adamı Ölür 1958'de konağına döner bir ziyafetten Ölür bir Japon çocuğu Hiroşima'da ve güneş doğarken kuşlar ötüşür 945'te doğduğu için ve güneş doğarken güneş doğarken genç bir ana bebesini emzirir İşler atom reaktörleri işler Yapma aylar doğar güneş doğarken işler atom reaktörleri işler 06 Ve güneş doğarken tombul bir adam yapma aylar geçer güneş doğarken Yatağından çıkar dalgın giyinir ve güneş doğarken ben bir geceyi Bugün kimi kime gammazlamalı bir uzun geceyi gene uykusuz Amirin gözüne nasıl girmeli ağrılar içinde geçirmişimdir düşünmüşümdür hasretliği ölümü işler atom reaktörleri işler seni memleketi düşünmüşümdür yapma aylar geçer güneş doğarken seni memleketi dünyamızı. ve güneş doğarken zenci şoförü işler atom reaktörleri işler ağaca asarlar yol kıyısında yapma aylar geçer güneş doğarken gazyağına bulayarak yakarlar ve güneş doğarken hiç umut yokmu sonra kimi kahve içmeye gider umut umut umut… umut insanda. kimi saç tıraşı olur berberde kimi dükkanını açar erkenden Nazım Hkmet kimi genç kızını öper alnından
MEHMET AKİF ERSOY VE İSTİKLAL MARŞI Mehmet Ak f Ersoy, 20 Aralık 1873’te İstanbul Fat h’te doğmuştur. Asıl adı ebced hesabıyla doğum tar h n veren Ragıf’tır. Ancak söylen ş zor olduğu ç n arkadaşları ve a les ona Ak f der. Daha sonra nüfusta da adını Ak f olarak değ şt r r. Ak f yoğun b r d n eğ t m le yet şm şt r. Fakat baytar mekteb ne başladıktan sonra poz t f b l mlerle tanışmış ve dünya görüşünde b r parça değ ş kl k görülmüştür. Mekteb b t rd kten sonra farklı şeh rlerde mesleğ n y rm yıl sürdürmüştür. Ak f meşrut yet n hemen önces nde yayın faal yetler nde bulunmak stem ş ancak II. Abdülham t’ n baskıcı tutumu yüzünden yayınlara saray tarafından z n ver lmem ş ve Ak f bu duruma karşı çıkarak uzun dönem muhal f çevrelerde yer almıştır. Meşrut yet n lanından sonra özell kle kend s n n çıkardığı Sırât-ı Müstakîm ve Sebîlürreşâd derg ler nde sürekl olarak yazmıştır. B r dönem Almanya’ya g tm ş orada b z Türklere ve Almanlara karşı savaşmış Müslüman askerler arasında propaganda çalışmalarına katılmıştır. Y ne burada kna ed lemeyen Araplar üzer ne şarkın yanmış, yıkılmış, köhnem ş, devr n tamamlamış b r coğrafya olduğunu, yen uygarlığın se başta Almanya olmak üzere Avrupa’da gel şt ğ n bel rtm şt r. “Berl n Hatıraları” ş r n burada yazmıştır. Buradan memlekete daha m ll yetç duygularla dönmüştür. Ak f b r dönem Arab stan’da bulunmuş, Çanakkale Zafer ’n burada haber almış ve b r gecede çadırda “Çanakkale Şeh tler ne” ş r n yazmıştır. Savaşın b tt ğ ve Sevr Antlaşması’nın gündeme geld ğ dönemde Mehmet Ak f’ n Çengelköy’dek ev ne s v l ancak asker olduğu b l nen b r k ş mesaj get rm şt r. Ak f bu mesaj üzer ne Anadolu’ya geçerek M llî Mücadele’ye katılanlar arasında yer almıştır. Ankara’da Tacedd n Dergâhı’na yerleşm ş, Burdur m lletvek l olmuştur. Kurtuluş Savaşı’nın başladığı bu yıllarda m llet ve cephedek askerler coşturacak, onların moraller n yükselt p manevî duyguları güçlend recek b r m llî marşın hazırlanması düşünces İsmet İnönü tarafından gündeme get r lm şt r. Bunun üzer ne 25 Ek m 1920’de Hak m yet- M ll ye gazetes nde m ll marş yarışması yapıldığı ve seç len esere 500 l ra ödül ver leceğ lan ed lm şt r. Ancak yarışmanın son günü geld ğ halde, gönder len 724 ş rden h çb r m ll marş n tel ğ taşımadığı gerekçes yle kabul ed lmem şt r. Dönem n Maar f Vek l ve Türk Ocakları başkanı Hamdullah Suph Bey, Mehmet Ak f’ n yarışmaya para ödülü gerekçes yle katılmadığını öğrenm şt r. Ona b r mektup yazarak bu konunun uygun b r şek lde halled leceğ güvences n verm şt r. Mehmet Ak f Tacedd n Dergâhı’nda on gün g b kısa b r sürede İst klal Marşı’mızı yazmıştır ve kahraman Türk ordusuna thaf etm şt r. İst klal Marşı, 1 Mart 1921’de de Hamdullah Suph Bey tarafından mecl s kürsüsünde okunarak coşku ve alkışlar eşl ğ nde kabul ed lm şt r. Daha sonra 17 Mart 1921’de Hak m yet- M ll ye gazetes nde yayınlanmıştır. Mehmet Ak f, kazandığı beş yüz l ralık ödülü kadınlara ve çocuklarımıza meslek öğreten ve cepheye elb se d ken Darülmesa Vakfı’na bağışlamıştır. Şa r ayrıca, İst klâl Marşı'nın Türk M llet 'n n eser olduğunu beyan etm ş ve İst klâl Marşı'nı tüm ş rler n topladığı Safahat'a dah l etmem şt r. 07
Akab nde İst klal Marşı ç n beste yarışması açılmıştır. Bu yarışmaya y rm dört bestec katılmış ancak Kurtuluş Savaşı'nın ş ddetlenmes yüzünden düzenlenen bu beste yarışması o dönemde sonuçlandırılamamıştır. 1924 yılında İst klal Harb ’nden sonra yapılan yarışmada se M llî Eğ t m Bakanlığı, Al Rıfat Çağatay'ın bestes n kabul etm ş, 1930 yılına kadar İst klâl Marşı bu besteyle söylenm şt r. Daha sonra 1930 yılından t baren Cumhurbaşkanlığı Orkestrası Şef Osman Zek Üngör'ün bestes kabul ed lm şt r.undan sonrak süreçte Mehmet Ak f Ersoy, 1925’te bazı g zl tak plerden rahatsız olduğu ç n yakın dostu Abbas Hal l Paşa’nın davet ne uyarak Mısır’a g tm şt r. Genell kle kış aylarını Mısır’da yaz aylarını İstanbul’da geç rm şt r. 1936’da hastalığı artınca Türk ye’ye dönmüştür. Ak f’ n Mısır dönüşü şu sözler söyled ğ r vayet ed l r: “Mısır’da on b r yıl kaldım. Fakat on b r saat daha kalsaydım, artık çıldırırdım. Sana hal sane ( çtenl kle) f kr m söyleyey m m ? İnsanlık da Türk ye’de, m ll yetç l k de Türk ye’de, Müslümanlık da Türk ye’de, hürr yetç l k de Türk ye’de. Eğer varsa Allah ben m ömrümden alıp O’na (Mustafa Kemal Atatürk) vers n.” Ak f kend s le yapılan son röportajında da Türk nkılaplarını övmüştür. Son yıllarında kend s ne mecl s tarafından emekl maaşı bağlanmıştır. 1936 yılında s roz hastalığı neden yle hayatını kaybetm şt r. Her m llet n m ll marşı öneml d r. Ancak b z mk s d ğerler nden farklı ve özeld r. Okurken, söylerken vatan sevg s n kalb m z n en der n nde h sseder z. Çünkü her b r mısrada bu ülken n ne zor şartlar altında kurulduğunu hatırlar, st klal ç n ver len mücadeleler anımsar, her b r şeh d n acısını h sseder z. “Oysa Türk’ün saygınlığı, onuru ve yeteneğ çok yüksek ve büyüktür. Böyle b r m llet tutsak yaşamaktansa yok olsun, daha y d r! Bundan dolayı ya st klal ya ölüm! İşte gerçek kurtuluşun parolası bu olacaktı.” d yor Nutuk’ta Mustafa Kemal. İst klal Marşı, şte bu nanç ve parolayla Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün l derl ğ nde M llî Mücadeleye başlayan ve bu mücadeley zaferle sonuçlandıran m llet n Türk ye Cumhur yet ’n kurmasının lk öneml adımlarından olmuştur. Bayrağımızla b rl kte bağımsızlığımızın sembolü 08 olan İst klal Marşı’mızın kabulünün 100. yıl dönümünü kutlarken Büyük Önder m z Gaz Mustafa Kemal ATATÜRK ve s lah arkadaşlarını, şeh t ve gaz ler m z , İst klal Mücadelem z n tüm kahramanlarını ve Mehmet Ak f Ersoy’u saygı ve m nnetle anıyoruz. B zler Cumhur yet’ n f kr hür, v cdanı hür, rfanı hür gençler olarak en büyük varlığımız Cumhur yet’ ve değerler n korumak ç n el m zden gelen her şey yapmaya hazırız. Ruhlarınız şad olsun. Nevriye Tekin Marmara Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği 4.sınıf öğrencisi
Kadın Hakları 1* Mücadelesi 8 Mart, Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda 8 Mart 1857 tarihinde bir tekstil fabrikasında gerçekleştirilen grevde Cumhuriyetle birlikte en önemli direniş gösteren işçilerin fabrikaya kazanımlarımızdan biri olan kız ve erkek kilitlenmesi sonrasında çıkan yangın çocuklarının eşit eğitim hakkına sahip olması sonucunda ölen yüz yirmi işçi kadının sağlanmış ama kızların okumasını gerek anılması amacıyla 1910 yılında “Dünya görmeyen, evde oturup zamanı gelince (!) Kadınlar Günü” olarak ilan edilmiştir. Daha evlendirilip evinin kadını olmasını bekleyen sonraları din, dil, ırk, sınıf ya da görüş ayrımı bir kesim bu hakkı yok saymıştır. Bu, olmaksızın yeryüzündeki milyonlarca kadının günümüzde birçok kadının önüne çıkan ilk sırf kadın olduğu için uğradığı birçok engeldir. Diğer yandan okutulan bir kadının haksızlığa karşı çıkıp toplumun dayattığı bile kendi mesleğini seçmesinin önüne, normlara itaat etmediğini ve kendi benliğini mesleğin “kadın işi” olup olmadığı gibi bir savunmaktan korkmadığını gösterdiği bir gün kriter koyulmaktadır. Bunun yanı sıra kadın olmaya devam etmiştir. 1975 yılında ise 8 istihdam oranları çok düşük Mart, Birleşmiş Milletler tarafından durumdadır ve kadınlara kadınlığın kutlanması ekonomik açıdan aynı fırsatlar amacıyla yine aynı adla sunulmamaktadır. Kadınlar “Dünya Kadınlar Günü” ooysbkdbmbmKgbehökuaaşeioiaatliröaGğarraaetivdrtşkryçdatrrhelshmüuslaıaueoaumınarriannirnnmdtkkzuezrlmtyülıüaadiıaanmklbainktlimrbileıdkretğaaçıeıışegirrnemıkitülinkbtrarnyıomnülıaş.azakeirkeiipenllz.dBğdevramıdlgödl.üleTemyeuırukdıürnBienğşüirnlmoınn8emlyddğıüıurkeanlniünkiiauısnMnekri,iğuıişçşbıprnaokyöniaydduvtetaedleeizoıraaiememrrğstltngiir.keröskdıktmbudüuenaziıoaoaişirbnekürnildlldtniddüualcuelıiaicekırnmnarrşhaeli.lddlezasaklaeee.rruniveılynzbnedağeialdıhiechğtkKuoireiaımımianrlrkkymdutdıldlsaoıbaemaaığemnlyirrvuırmlınlecuanöuıarnrdiürzsdzbrnn,aageacaabsatdükanoşrıibrydaarpnaellrğelümkeutmlmekbımellıldeeeşylnmıtrrğçıkrkyıseen.eebnrlyıakerynnaealkKsua,ıdds,neriragnkşsgbnmdnöıdiaıadnıelsaepnanitmsvımleikagiKaşrnarairmlrat,kiedyuKmndutyeaıçhhaa?ığekey,nıled”kyukraneslAraıatçatbeganiıçciesdnrbsağsnubnildııüdklbıaotliknıaısleğkıriabanrilrikşstilarezieıçdıgrkiasltmmy“kdnnrbştebaiıeioOanlryiblmırudeisaaasraırrş.dsaymduıyrrbuçirseknaBmi,ıekaıiaroelğnadnaelddakusıuelkilmaididybıakraımğibktçrtklcaeşıaimdaaatsinilkııi,lelşadkryırnhiaebmıaansst,alruneaadaaaiarığuletofrezrfşaylcaidıasddeıçiğrnkdırylenickıyealutmluzıitkdauaatiiaenıebder,zrlclbaşrnaleuaieatgmguihaynıavvommrnrmyp,iemmea,bıeetpaamocnsaatltkyaikmlyiaaiiiclcdkkuğaandızketekşiiattaimdtkisındcntaaşyaılydalyugınıesisiddteernukaysreıiçiğıeeşrırırrtnbınnşeerrrunaeelilı...ııii. 09 gerçekleşmektedir.
2* Gün geçmiyor ki bu kayıplara bir yenisi eklenmesin. Toplumun belleğine yer etmiş acılar her geçen gün katbekat artmakta ama bu acıların sürmemesi için hiçbir önlem alınmamaktadır. Gerekli hukuki düzenlemelerin yapılması için yapılan çağrıların hepsi cevapsız kalmaktadır. Kadınlar kayıpları için ses çıkarmak istediklerinde ise baskılanmakta, 8 Mart’ta bile kadınların sokaklarda olmalarına tahammül edilmemektedir. Kadınların ses çıkarmasını kabullenemeyen birileri kadınları susturmak istemekte, özellikle de ayakları yere basan, toplumda kendine yer edinebilmiş, düşünen ve sorgulayan kadın profilini görmek istememektedirler. Buna verilebilecek en iyi örneklerden biri de derneğimizin kurucusu, sayısızca hastanın şifası ve binlerce kızın umudu olan Türkan Saylan’dır. O, hayatı boyunca doğru bildiğini savunmaktan hiç vazgeçmemiştir. Türkan hoca yaman bir hastalıkla mücadele ediyorken bile yıkılmamış, alnının akıyla kendisine düzenlenen komplonun üstesinden gelmiştir. Öte yandan hocamızın kız çocuklarının okuması için verdiği mücadele hepimize örnektir. O biliyordu ki okuyan her bir kız, okutulmayan ve baskılanan binlerce kadının sesi olacaktır. Bizler birbirimizin sesi olmaya devam edeceğiz. Ülkemizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün bize armağan ettiği Cumhuriyetle birlikte kazandığımız bütün hakları savunacağız ve onları koruyacağız. Her gün bizim günümüzdür. Dilan Kılavuz Yıldız Teknik Üniversitesi Endüstri Mühendisliği(İng) 3.sınıf öğrencisi 10
21. Yüzyılda Emekçİ Kadın Olmak “Betty Fr edan, S mone de Beauvo r’ z yaret etmek ç n Par s’e g tt ğ nde ‘kültürel b r kahramanla tanıșmanın heyecanını’ h sseder. Beauvo r’ n eserler n n Fr edan’ın üzer nde büyük etk s olmasına rağmen bütünüyle aynı f k rde değ llerd r. Beauvo r, ‘B r kız çocuğu doğar doğmaz ona annel k görev ver l r. Çünkü toplum gerçekten onun bulașıkları yıkamasını ster. Doğumdan t baren çocukları olması gerekt ğ ne șartlanmıș b r kadının, y rm yașına geld ğ nde artık bașka seçeneğ yoktur.’” Jul a P erpont’un Dünyaya Yön Veren Kadınlar s ml k tabında yer alan bu satırlar, 1900’lü yıllarda yaşamış olan ünlü yazar S mone de Beauvo ’ n hayatını anlatan bölümden b r kes tt r. O yıllardan günümüze dek süren c ns yet ayrımcılığı, kadınların hayatına yönel k toplum tarafından ver len hükümlerle onları şek llend rme çabasının temel taşıdır. Kadınlara yüklenen bel rl roller ve c ns yetler dolayısıyla takınılan tavırlar geçm şten günümüze hep ‘muasır meden yetler sev yes ne’ ulaşmamızdak en temel sorunlardan b r s olmuştur. “Amer ka B rleș k Devletler ’n n lk kadın cerrahı, ‘Erkek kıyafetler g ym yorum, kend kıyafetler m g y yorum.’ d yerek pantolon terc h ett ğ n bel rtm șt . O zamanlar moda olan kat kat ç etekl , uzun etekler kullanıșsız buluyor ve h jyen k olmadıklarını düșünüyordu; etek uçları yerler süpürüp eteğ g yen k ș nereye g derse p sl kler oraya tașıyordu. 1855 yılında kend düğününde b le pantolon g yd . Düğününde ayrıca soyadını değ șt rmey ve evl l k yem n ne ‘ taat’ kel mes n dah l etmey reddett . Syracuse’dak tıp fakültes n b t rd kten sonra (sınıftak tek kız öğrenc oydu) Mary Edwards Walker muayenehanes n açık tutmayı bașaramadı, o kadar az nsan kadın doktoru terc h ed yordu k ! İç savaș patladığında B rl k Ordusu onun sadece hemș re olarak çalıșmasına z n verd . Böylece para almadan saha cerrahı olarak k yıl boyunca savașta çalıștı ve sonunda resm unvanına z n ver ld . B r ampütasyona yardım etmek ç n düșman sınırlarını geç p tt fak b rl kler tarafından yakalanınca tt fak b rl ğ n n yüzbașısı, onun ün forması ç ndek görüntüsü ç n ‘Hem memnun oldum hem de ğrend m.’ d ye yazmıștır. ‘Güzel gözükmüyordu ve tab k b r alay erkeğe yetecek kadar çenes düșüktü.’ Dört ayını savaș tutsağı olarak geç rd . Hala bugün b le Walker, h zmetler ç n onur madalyası ver len tek kadındır. Walker, hayatının ger kalanını b r kadın hap shanes nde sonra b r yet mhanede ve kadınların kıyafet devr m n n savunucusu olup çalıșarak geç rd . Kongren n önünde kadınların oy hakkı ç n k kez șah tl k ett ama kadınların oy hakkını kazanmalarından b r sene önce 1919 yılında öldü. Pantolonlu s yah takım elb ses yle gömüldü.” 11
Tıpkı Mary Edwards Walker g b , Türkan Saylan g b , Sab ha Gökçen g b , kadınlar tar h boyunca neler başarab ld kler n spatlamışlardır. Üstel k dünyaya yön veren bu kadınlar, sırf kadın oldukları ç n her sefer nde k kat daha fazla mücadele etmek zorunda kalmışlardır. 21. yüzyıla gelm ş olmamıza rağmen hala tüm dünyada kadınlar meslekler n cra ederken, üret rken, emek ver rken yalnızca c ns yetler sebeb yle hedef oldukları nefret söylem ne ve ş ddete karşı güçlü durmaya çalışmaktadır. Gazetec l kte Kadın Koal syonu’nun ver ler ne göre geçen yıl en az 138 kadın gazetec sahada çalışırken f z ksel ş ddete uğramış, en az 110 kadın gazetec çevr m ç platformlarda tac z ve ölümle tehd t ed lm ş, en az 47 kadın gazetec c nsel tac ze uğramıştır. Her dört kadın gazetec den b r se sosyal medya hesaplarına gelen mesajlarda dış görünüşler ne, evl olup olmadıklarına, ne g yd kler ne yönel k nefret ve tac z söylem çeren mesajlar almaktadır. Meslekler n başarıyla cra eden bu kadınlar, yaptıkları şten bağımsız olarak yalnızca kadın oldukları ç n hedef alınmaktadır. Bu acı tablonun 2021 yılında hala değ şmed ğ görmek, toplumların c ns yet eş ts zl ğ noktasında daha b l nçl b r şek lde eğ t lmeler gerekt ğ n göstermekted r. Kadınların neler başarab ld ğ , ne kadar güçlü oldukları ve yaptıkları her şte ne kadar y oldukları bu denl gözler önündeyken hâlâ bu ş ddet n devam etmes , toplumların lerlemes noktasında en büyük engeld r. B l m n ve teknoloj n n böyles ne gel şt ğ b r dönemde kadın olsun erkek olsun tüm bey nler n b r araya gelerek yen l klere ve gel şmelere yelken açmamız ç n çalışması gerekmekted r. Ülkem zde se 2021 yılının lk ayında 22 kadın c nayet şlenmes , 60 kadına ş ddet uygulanması ve 9 kadına tecavüz ed lmes hala kadına yönel k ş ddet n önlenemed ğ n n en net gösterges d r. Haz ran 2020 TÜİK ver ler ne göre se erkekler n st hdam ed lme oranı %58,9 ken kadınların st hdam oranı %26,3 olarak karşımıza çıkmaktadır. DİSK-AR’ın Çalışma Yaşamında Toplumsal C ns yet Eş ts zl ğ Raporu’nda se erkekler n kadınlardan %31,4 daha fazla gel re sah p olduğunu görmek mümkündür. Türk ye’de hâlâ kadınların toplumda kend ayakları üzer nde durab len b reyler oldukları gerçeğ görmezden gelmeye çalışılmakta ve c ns yet eş ts zl ğ c dd b r adalets zl ğe yol açmaktadır. Bu adalets zl ğe b r son vermek ç n gerekl çözüm öner ler tartışılmalı ve özell kle eğ t m alanında c dd yen l klere g d lmel d r. Gaz Mustafa Kemal Atatürk’ün gençlere emanet ett ğ bu ülkede kadınlara hak ett ğ değer ver lmel d r. Dünya Emekç Kadınlar Günü’nü hakkıyla ve doyasıya kutlayab leceğ m z n ce senelere… Damla Tarhan ÇYDD ATAŞEHİR Mezunu 12
Sözlükte umut kelimesinin karşılığı ummaktan doğan iç erinci, güven duygusudur. Umut yanında birçok duyguyu getirir. Bunlardan ilki güven duygusudur. Umut edilen şeyin var olacağına dair inanç güvenden gelir. Yaşama dair bizi güçlü kılan, insanı yaşatan umuttur. Peki Türkiye’deki gençler ne kadar umutlu? Geçtiğimiz uzun pandemi süreci, ekonomik ve siyasi problemler gençleri umut etmekten alıkoyuyor mu? Habitat Derneği ve Infakto RW ortaklığında gerçekleştirilen Türkiye’de Gençlerin İyi Olma Hali Raporu yayımlandı. Bu rapor, gençlerin yaşamdan memnuniyeti ve gelecekten ne denli umutlu olduklarına dair veriler barındırıyor. 2017 ve 2019 yıllarına dair karşılaştırmalı sağlık, maddi durum, ev ve kentsel koşullar, risk ve güvenlik, katılım ve ilişkiler gibi birçok pencereden gençlerin memnuniyetini ölçüyor. Çıkan sonuçlara göre gençlerin yaşamdan memnuniyeti iş bulmaları ile doğru orantılı. Bu durum iş edinmenin diğer beklentilerden üstün olduğunu gösteriyor. Sosyal haklar ve özgürlükler işsizlik kaygılarına göre daha geri planda kalıyor. Gençler yeterli iş fırsatı yaratılamadığını söylüyor. Maddi durumdan memnun gençlerin oranı 2017 yılında %61 iken 2019 senesinde %47’ ye düşmüştür. Aynı zamanda iş arayan gençlerin oranı da artmıştır. Başka ülkede yaşamak isteyen gençlerin oranı ise %25 iken yeni çalışmada %31’e yükselmiştir. Bu rapor ‘Ev Genci’ kavramını kullanıyor. Son süreçte eğitimini ve stajlarını evden tamamlayan gençlere ev genci deniyor. Raporda gençlerin evden çalışmaya sıcak bakmadıkları söyleniyor. Araştırmaya katılan gençlerin %73’ü yüz yüze eğitimin daha faydalı olduğunu belirtmiş. Uzun ve yoğun bir süreç geçiren gençler evden eğitim konusunda pekte umutlu değiller. Sürecin getirdiği mali yük ve sosyalleşmeden uzak kalmak gençleri olumsuz etkiliyor. Evde kalan gençler bu süreçten sonra iş sahibi olabilmeleri için bir güvence beklemekteler. Kampüste olmak, aktivitelere katılmak, bilim ve sanat yapmak gençlerin en büyük talebi. Bunun yanında eğlenerek öğrenmek çok kıymetli. Bu sürecin eğlenerek öğrenmeye olanak tanımadığını söylemek gerek. 13
Teknoloji ile beraber büyüyen Z kuşağının evrensel konularda daha duyarlı olduğu söyleniyor. Araştırmada dünya problemlerine ve çözümlerine daha farkında yaklaşan bir grup olduğu gözüküyor. Ancak bu grup kendisini önceki kuşaklara göre daha şanssız hissediyor. Yapılan bazı kuşak araştırmalarına göre kendini önceki kuşaktan şanssız hisseden ve bunu kabullenen bir kuşakla karşı karşıyayız. Bunun sebebi işsizlik problemi ile açıklanıyor. Ayrıca %48’lik kesim yoksulluk, cinsiyet ayrımı, dışlanma vb. konularda kendi kuşağının önceki kuşaklara göre daha duyarlı olduğunu iddia ediyor. Küresel ve yerel sorunlarla daha çok ilgilenen bu kuşak bunu yaparken siyaset üstü bir tavır sergiliyor. Dünyaya daha geniş bakarak neresinde olduğunu bilen ve talepleri olan gençler, eğitim konusunda daha fazla özgürlük, daha fazla şeffaflık ve hukuka uygunluk istiyorlar. Yurt dışına göçmek isteyen gençlerin hayali daha iyi iş bulabilmek ve değer görme arzusu. Onlar için bu göç umuda yolculuk. Gençlerin muzdarip olduğu konuların ortak temelinde ekonomik kaygılar yatıyor. Gönüllülük esaslı çalışmalarda %6 oranında katılım gözüküyor. Bunun en önde gelen sebebi ise %40 oranında gönüllülük yapmak için harcama yapmak zorunda olmak. Eğer bu sonuçlar dikkatli incelenir ve çalışmalar yapılırsa gençlerin sorunları daha yakından anlaşılır ve sadece kuşak çatışması denilip üzeri örtülmez. Gençlerin giderek yaşamdan umutları azalmaktadır ancak yok olmamaktadır. Daha iyi anlaşılmak ve karar verilirken onların da göz ardı edilmemesi istenmektedir. Atatürk gençliği her zaman daha çok çalışmaya ve öğrenmeye açıktır. Yeter ki seslerine kulak verilsin. Özlem Limon Marmara Üniversitesi Gazetecilik 2. sınıf öğrencisi 3* 14
BEGONVİL Ne yapayım, Tutmaz hiçbir şey yokluğunu. Bıraktığın gölgenle, Bitti hayatımın duruluğu. Gece'nin sefaları içinde, Ne kalır bizden. Onları dinlemem bile, Hala aklımda sen varken. Denizi gördüm. Ama unutamıyorum işte. Dar, beyaz sokaklarda, Begonvil kokun aklımda işte. Ben gidiyorum, Yalnızlığı bitirmeye, Bodrum limanına. Belki karşılaşırız, Begonvil çiçeklerinin altında. Ne yapayım, Tutmaz hiçbir şey yokluğunu. Bıraktığımız gölgeler varken, Gitmeliyiz deniz fenerine doğru. Kim bilir. Bu yalnızlık biter Bodrum limanında. Masalar arasında dans ederiz, Begonvil çiçekleri etrafımızda. 12 Aralık 2018 Mersin Atakan Emre Altunek n 15
buzların rüzg. arı 16 asrın su demir Merhaba, ben Asrın. 18 yaşındayım ve Sağlık B l mler Ün vers tes ’nde yen açılan Egzers z ve Spor B l mler Bölümü 1. sınıf öğrenc s y m. Gayet başarılı öğrenc k ml ğ m n yanı sıra buz paten sporcusuyum. Tam tamına 14 yıldır bu sporun ç ndey m. Buzda büyüdüm, kend m orada tanıdım, orada gel şt rd m. Hatta ben şu an k düşünce tarzımla ve bakış açımla ben yapan karakter m burada şek llend rd m. Bu maceram 5 yaşındayken ana sınıfı gez s yle başladı. (İlk adım attığım an hâlâ gözümün önüne gel yor.) Oradak antrenörün babama tavs yes üzer kurslara g tmeye başladım, kısa b r süre sonra da l sansımı aldım. gür branşıyla başladı bu serüven m. 9 yıl devam etmem n ardından madd yat vb. g b bell nedenler doğrultusunda bırakmak zorunda kaldım ama buzdan kopamadım, sürat paten branşına geçt m. F gürün yanında daha ad l b r branştı. Bu sırada f güre benzer b r branş olan senkron ze buz paten takımı kuruldu, eee ben m zaten ç mde kaldı f gür, hemen g rd m takıma. O da başta madd olarak, takıma alışma sürec olarak hayl zorladı ama kend m bu üç branş ç nde en key f aldığım, en y h ssett ğ m yerdeyd m. D ğer vel ler ve tab k s z n sayen zde takımın b r parçası olarak Türk ye b r nc l kler aldık. Daha sonrasında 2017 Senkron ze Dünya Gençler Şamp yonası’na katılarak ülkem z en güzel şek lde tems l ett k. Fakat bu lk ve son oldu. Takımdak bazı arkadaşlarımızın b reysel stekler ve eğ t mler neden yle dağıldık. Bu olaylarla eş t zamanda da sürat paten nde akt ft m. 2018-2019 yılı m ll takım kaplarına dah l ed ld m. 2019 EYOF (Avrupa Gençl k Ol mp yatları Fest val ) aday göster ld m. Spor bu her yerde bell olaylar döner, seç lmed m. Bunun sonucunda kampın bana kattıklarıyla ev me döndüm. Türk ye genel nde k nc l kler ve üçüncülük elde ett m ama b r daha o kamplara çağrılmadım. Sporcu olarak heves m b r hayl kırılsa da küçük arkadaşlarıma antrenörlük yapmaya, onlara öncülük etmeye başladım. İlk başlarda bana nasıl öğret ld yse ben de aynı şek lde hatta el mden geld ğ nce daha y s n vererek onlara b r şeyler katmaya çalıştım k , onların arkasında durab ley m ben m g b yarım bırakmasınlar. B r zaman sonra öğrenc ler m ve vel lerle kocaman b r a le olduk, buza küsmüş ben kna ett ler ve antrenmanlara sporcu olarak ger döndüm. Onlar ç n geçt ğ m z haftada da Türk ye üçüncüsü oldum. Yan demem o k ''Asrın k md r?'' sorusunu sorarsak ben; atamı d nlem ş, sporculuğumu akıllı, çev k ve dürüst şek lde yapmış b r b rey olarak küçükler me örnek olmak ç n çabalayan, sporda k ş sel menfaatler engellemey kafa koymuş b r Çağdaş Yaşam üyes y m.
4* HUMUS Han şu Alâedd n Masalı var ya oradak g b . B z de çocukken sürekl masaldaymışız g b lambayla oynardık. B r pazartes sabahıydı. Seney hatırlamıyorum. Ya Sürekl d lekler d ler kardeş mle hayaller kurardık. 24’tü ya da 25, tam hatırlamıyorum. Ev m ze b r memur geld . B z m artık burada kalamayacağımızı söyled . Babam Vel Bey le konuşmuş ve en azından sınıra Burası b z m ev m z, vatanımız değ lm ş. Sınıra g d n kadar g deb lel m d ye b ze b r at arabası ayarlamışlar. orada s ze yardım edecekler ded . El m z kolumuz bağlı Babam Vel Bey'e teşekkür ed p yola koyulmamızı val zler topladık. Sadece k üç baş kıyafet alab ld k. söyled . B zde Vel Bey' n el n öpüp, helall k alıp yola Babam son kez Hal d b n Vel d Cam ’ne g tt . Son kez koyulduk. İlk başta Lazk ye'den Antakya’ya geçecekt k mam olarak namaz kıldırdı ve cam den ayrıldık. Babamı ama Vel Bey' n ded ğ ne göre Hatay da vatan toprağı lk defa gözler nde yaşlarla gördüm ve b r daha öyle değ lm ş artık. B z bunları yen öğrenm şt k. Fransızlar görmed m. Çocukluğunun geçt ğ şeh rden, nsanların Humus’a g rd ğ nden ber h çb r yerden haber alamaz sevd ğ b r mam olarak ayrılmak zorunda kalmıştı. olmuştuk. Babam Antep’e g tt ğ m z söyled . Orası Annem ve kız kardeş m El f le b z şeh r merkez nde b r şgalden kurtulmuş. Vatana rahatça geç p yen b r hayat dükkâna götürdü. Babamın arkadaşlarından Vel Bey' n kuracağımızı söyled b ze. Daha önce Humus'tan dükkanıydı. Vel Bey' n babası esk Osmanlı asker ym ş. çıkmayan b z, lk defa vatanımızın, esk vatanımızın Askerl kten ayrılınca memleket ne ger dönemem ş. topraklarını gördük. Akan neh rler, boylu boyunca Malum h kâye b r n sevm ş ve ger dönemem ş. uzanan dağlar arasında üç gün süren yolculukla b rl kte Dönemey nce t carete atılmış. İstanbul'dan ve İran’dan sınıra ulaştık. Sınırda b ze sırasıyla sorular sordular. gelen lambaları satmaya başlamış. Babamın arkadaşı ‘’K ms n z? Nereden gel yorsunuz? Orada ne Vel Bey se 1880’lerde Humus’ta doğmuş. 20’l yapardınız?’’ g b sorular sordular. Annem ve kardeş m yaşlarına gel nce babasını kaybetm ş ve annes yle Türkçe konuşmayı b lm yorlardı. B l yorlardı da dertler n beraber yalnız kalmışlar. Daha sonrasında dükkânı Vel anlatamazlardı. Ben se okula g tm şt m. Derd m Bey almış. Babamla da o dükkânda tanışmışlar. Ev m zde anlatacak kadar Türkçe b l yordum. b r lamba vardı. 17
Ama y ne de babam b z m yer m ze konuştu. 5* ‘’Humus’tan gel yoruz. Ben İmam Abdullah, oğlum Sel m, kızım El f ve karım Em ne. B ze artık orada kalamayacağımız söylend . Antlaşma mı ne yapılmış. B z m Vel Bey var, sağ olsun yardımcı oldu sınıra gelmem ze. O vatandaş olmuş orada ona g tmene gerek yok dem şler.’’ Sınırdak memurlar babamın mam olduğunu öğren nce çok sev nd ler. Yardım edecekler n söyled ler. İlk olarak b r hamama g rd k b z y ce keseled ler. Daha sonra b r hafta beklemem z gerek yormuş, karant naya alacaklarmış. B z de ne yapalım bekled k. B r hafta sonra sınır memurlarından Al Bey babama b r ş ayarlamış. İş ded ğ m kend ş n yapacakmış. K taplarda okuyup b ld ğ m, az z şeh r Tarsus’ta b r cam de mamlık yapacakmış. Yan kısaca o gün b ze yen den yol görünmüştü. Sınıra gelen Türkmenler n eşyaları le yol almaları ç n Aradan b rkaç saat geçt ve lk namaz vakt geld . kervanlar kurulmuştu. Bu sefer at arabaları sadece Namazdan sonra bütün mahallel babamla tanışmak ç n malları taşıyorlardı. B z yürümek zorundaydık. B r k namaz çıkışı cam avlusunda bekled ler. Babam herkesle hafta ç nde Adana’ya üç dört gün ç nde de Tarsus’a selamlaştı, muhabbet etmeye başladı. B r süre sonra varmıştık. İlk g tt ğ m z yer Tarsus’tak Esk Cam oldu tulumbacılar önümüzden geçmeye başladı. Herkes k b z de bu cam n n mam ev nde kalacaktık. Eşyaları alelacele ne olduğunu öğrenmeye çalışırken aralarından yerleşt rd k ve babam namaz vakt gelmeden cam ye b r ‘’İmam ev nde yangın var!’’ d ye bağırdı. Babam ve g tt . Esk Cam c dden esk cam d . 1100’lü yıllarda ben ne yapacağımızı b lemed k. Ayaklarımıza beton, B zans tarafından yaptırılmış k l se Ramazanoğulları kafamıza kızgın su döküldü sank . Köylüler b z hemen tarafından cam ye dönüştürülmüş. Nereden baksan 900 sak nleşt rmeye çalıştı. O arada nasıl ev n önüne geld k yıllık b r b na. hatırlamıyorum. Ev m z, yen ev m z yanıp kül olmuştu ve en acısı, dört k ş başladığımız bu yen hayata k k ş 6* devam edecekt k. Han dem şt m ya ‘’Babamı lk defa gözler yaşlı gördüm ve b r daha görmed m.’’ d ye şte o gün çok daha kötüsünü gördüm. Babam ağlamıyordu, konuşmuyordu, hareket edem yordu. Ne aklı ne de gönlü z n ver yordu. Sadece öyle kaldı. Devam Edecek... Atakan Emre Altunekin Marmara Üniversitesi Gazetecilik 1. sınıf öğrencisi 18
Belgesel Kulübü Umudun Kızları Yel z, Besna, Meryem, Zehra, D lek, B rgül ve Sem a. Onlar umudun kızları. Belgeselde umudun kızlarıyla teker teker tanışıyorsunuz. Heps n n hayatına kend çten anlatımlarıyla şah t oluyorsunuz. Şah t olduklarınız se kalb n z n her noktasına dokunuyor, umudun kızlarından b rer parça buluyorsunuz kend ç n zde. Onların hayatına şah t olmak s zde der nden b r z bırakıyor. Belgesel n sonunda se umudun kızlarıyla benzer hayatlara sah p olan başka umudun kızlarını düşünüyorsunuz. Belk de annen z, babaannen z, teyzen z b r umudun kızı oluyor gözler n zde. Umudun Kızları, belgesel kulübümüzde yer verd ğ m z, değerlend rmes n belgesel yöneten Ayşe Selenga Taşkent ve Del z a Flaccavento le yaptığımız etk ley c belgesellerden b r yd . Umudun Kızları, genel merkez görüntüler yle başlıyor. Genel merkez n telefonunu çaldıran burs yer öğrenc ler n telefon görüşmeler n zl yorsunuz. K m s nasıl burs yer olacağını, k m s bursunun ne zaman yatacağını soruyor ama en büyük stekler de d ğer kardeşler ne de burs bağlanması. Umudun Kızları, şte bu görüşmelerle başlayıp umudun kızlarının hayat yolculuklarıyla devam ed yor. Genel merkez görüntüler nden ayrılıp b rden Van’da karda kayan köy çocuklarının arasında buluyorsunuz kend n z . Besna’yla devam ed yor belgesel. Besna, babası tarafından yakın akrabasıyla evlend r lmeye zorlanıyor ama ab s ona sah p çıkıp okumasına yardımcı oluyor. Bu olaylar üzer ne Besna’nın ‘’Kızını okut k kızın da yarın öbür gün sen n el nden tutsun’’ sözler aklınıza mıh g b şlen yor. Babasının yaptıklarına rağmen eğ t m n ve a les n n geleceğ n düşünen b r umudun kızı o. Umudun Kızları zor şartlarda ders çalışıyor, 7* sınavlara hazırlanıyor, heps b r şek lde okuluna devam ed yor ama tüm çabalara rağmen bu hakkı En öndeki Meryem, ayaktaki Zehra ve arkadakiler evin en büyük el nden alınan B rgül belgeselde unutamayacağınız ablası ve küçük kızı. kızlardan b r oluyor. Van şubes yönet m kurulu a ley z yarete g d yor, ’’ D lek’ n amcası da a ley kna etmek ç n yönet mle b rl kte oluyor. Ev n babası hasta, ab ler çoğunlukta. Anne, baba ve kardeşler n çoğu B rgül’ün okumasını st yor. B rgül’ün okumasını stemeyen tek b r ab B rgül’ün okuma hakkına engel oluyor. Tüm çabalara rağmen ab kna ed lem yor. Bu çabalara şah t oluyorsunuz, bu görüntülerden sonra B rgül’ün söyled kler kulaklarınızda çınlıyor. ‘’Burası köy, köy halkı ded koducudur, okula g den kızlar hakkında y şeyler söylem yorlar. Köyün muhtarı b le kızların okutulmasına karşıyken köy halkının böyle yapması zaten normal.’’ Bu söylenenlerden sonra ne kadar umutsuzluğa kapılsak da kamera B rgül’ün küçük kız kardeş Sem a’ya çevr l yor. Sem a’nın söyled kler ve ışıldayan o güzel yüzüyle tekrar umut doluyorsunuz, ‘’Ben de ablam g b İng l zce öğretmen olmak st yorum. Zeynep Aslan Marmara Üniversitesi Fen Bilgisi Öğretmenliği 4.sınıf öğrencisi 19
Snema Kulübü Dersu Uzala 8* 'Dağlar ve ormanlar bazen neşel ve çek c görünür. Bazen de kasvetl ve yaban ' aynı nsanlar g b . Mutlu oluruz, üzülürüz, kızarız, küser z. K m zaman nsanlara, k m zaman durumlara, k m zaman b r eşyaya, b r ağaca veya b r taşa. B z m ağaca kızmaya hakkımız var ama ağacın b ze kızmaya hakkı yok mu? Eğer ağacı kızdıracak b r şey yaptıysak elbette b ze kızmaya hakkı var. Dersu'nun f lm boyunca etrafındak her şey nsan yer ne koyup doğayla uyum ç nde yaşayab lmes n n sırrı belk de bu gerçeğ fark etmes d r. – Kaynayan çaydanlığı kastederek: Bu adam kötü. Bağırıyor. + Sen duyan da her şey adam sanacak. – Bak. Her şey adam. Su canlı. + Madem öyle d yorsun. Ateş de canlı mı? – Evet, ateş de b r adam. Ateş kızarsa orman günlerce yanar. Ateş kızarsa korkunç olur. Su kızarsa korkunç olur. Rüzgâr kızarsa korkunç olur. Ateş, su ve rüzgâr. Üç kudretl adam. Kızıl Ordu’ya mensup b r grup asker, har ta çalışmaları ç n Rusya’nın en doğusuna kadar b r yolculuğa çıkarlar. Yolculukları sırasında karşılarına ormanın der nl kler nden gelen ve doğada yaşayan b r adam çıkar, Dersu Uzala. Bu karşılaşmayla başlayan olay örgüsü Kurosava’nın f lm n n çer ğ n oluşturuyor. Vlad m r Arsen ev s ml b r Rus seyyahın anılarından derlenen f lm, Sovyet yapımı olmakla beraber yönetmen Ak ra Kurosava b r Japon’dur. Yönetmen kend ülkes ndek madd mkânsızlıklardan dolayı Rus s nemasıyla tanışmış ve bu değerl s nema f lm n zley c s yle buluşturmuştur. F lmde tesadüfen yolları kes şen Dersu ve Arsen ev' n kısa sürel ğ ne b rb rler n n hayatlarına tanıklık etmeler b ze k farklı hayatın -modern ve yaban- kapılarını aralamıştır. İlk olarak Arsen ev' n Dersu'nun yaşamına yan yaban hayatına şah t oluyoruz. Doğa le uyumu, zor koşullarla başa çıkma becer s , her hareket , her sözü nsanda hayranlık bırakacak b r karakter olarak sunulmuştur zley c ye. Dersu'ya göre doğadak her şey b r çember g b b rb r ne bağlıdır ve bu çember zarar gördüğünde bütün denge bozulur. Bu dengeye karşı en büyük tehd d nsan oluşturuyor. Kend s bu gerçeğ b lerek uzun yıllar doğayla uyum ç nde yaşayab lm şt r. B r gün Dersu’nun, Arsen ev le ormanda Gold kültüründe orman ruhu olduğuna nanılan b r kaplanla karşılaşması ve Dersu’nun kaplana ateş etmes bu dengey bozar. Arsen ev' n tekl f üzer ne şehre yerleş r ve b z bu kez de Dersu'nun gözünden modern hayat ned r öğren yoruz. Arsen ev ç n mutluluk, rahatlık olan modern yaşam, Dersu ç n hap shaneden farklı değ ld r. Bazen nsanı gülümseten bazen düşündüren ama sürekl Dersu'nun a t olmadığı b r hayata uyum sağlamaya çalışmasının verd ğ can sıkıntısı le geç yor bu dak kalar. En sonunda bu hayata alışamayacağını anlıyor ve a t olduğu hayata ger dönüyor. İnsan olarak doğamız gereğ her koşula her duruma uyum sağlayab l yoruz ama doğayla ç çe yaşayıp onun b ze sunduklarını kullanmak yer ne modern yaşamın ve teknoloj n n sunduğu yapay rahatlıklarımızı doğanın her köşes ne taşımaya çalıştığımızda kocaman sarılamaz yaralar bırakıyoruz ardımızda. Bundan dolayı doğa da nsana kızıyor, küsüyor elbette. Sultan C ndaş 20 ÇYDD ATAŞEHİR Mezunu-Üyes
Araştıran Sunan Gençlk Kulübü Nobel Ödüller Kimya: Genetik Makas / CRISPR Cas9 Teknolojisi Bu yılki Nobel Kimya Ödülü, çığır açan CRISPR / Cas9 teknolojisini keşfeden Emmanuelle Charpentier ve Jennifer A. Doudna tarafından paylaşıldı. İki araştırmacı, \"genom düzenleme için bir yöntem geliştirdiklerinden dolayı\" ödüllendirildi. Charpentier ve Doudna, 2012 yılında geliştirdikleri teknikle yaşam bilimlerinin yeni bir döneme girmesini sağladılar ve 9* aynı zamanda Nobel Ödülleri tarihinde bu ödülü paylaşan ilk CRISPR / Cas9 adı verilen genetik \"makas\", iki kadın oldular. bilim insanlarının hayvanların, bitkilerin ve mikroorganizmaların DNA'sını muazzam bir hassasiyetle yeniden düzenlemelerine olanak tanıdı. Uzmanlara göre, \"DNA'yı istediğiniz yerde kesebilme yeteneği yaşam bilimlerinde devrim yarattı\" ve bu hem temel araştırmalarda hem de kalıtsal hastalıkların tedavisinde kullanılabilecek çok önemli bir teknoloji oldu. 10* Emmanuelle Charpentier ve Jennifer A. Doudna bakterinin \"genetik makası\" üzerinde çalışmaya başladılar. Normalde viral DNA'yı tanımlayabilen bu makaslar, Charpentier ve Doudna tarafından yeniden programlandı ve önceden belirlenmiş herhangi bir noktada herhangi bir DNA'yı kesmelerine izin verdiler. Sonuçlarını 2012'de yayımladılar. Bu araştırmanın yayımlanması ile kullanım alanı hızla artmıştır. Altı ay sonra, CRISPR'nin memeli hücrelerinde de çalıştığı keşfedildi. CRISPR teknolojisinin adını son yıllarda oldukça sık duyar olduk. Özellikle genetik düzenleme yoluyla kalıtsal hastalıkları ortadan kaldırılan bebeklerin bu teknoloji kullanılarak “üretilmesi” amacıyla yapılan çalışmalar ciddi etik tartışmalara neden olmaktadır. 21
Tıp/ Fizyoloji: Hepatit C 11* 2020 Nobel Fizyoloji veya Tıp Ödülü \"Hepatit C virüsünün keşfi için\" Harvey J. Alter, Michael Houghton ve Charles M. Rice'a verildi. Bu üç bilim adamı, küresel bir sağlık sorunu olan hepatite karşı mücadeleye büyük katkı sağladı. Hepatit C, esas olarak enfekte kandan kana temas yoluyla bulaşır. Bu virüs oldukça kalıcıdır ve vakaların yaklaşık %75 ile %85'inde karaciğerde kalır. Hepatit C'nin uzun bir kuluçka dönemi vardır. Bu da enfekte kişiler bilmeden hastalığı başkalarına bulaştırabileceği için tehlikeli bir durum oluşturur. Yaygın olarak karaciğer iltihabı olarak bilinen hepatit, esas olarak viral enfeksiyonlardan kaynaklanır. Hastalığın diğer nedenleri arasında otoimmün hastalıklar, çevresel toksinler, bazı ilaçlar ve ağır alkol kullanımı bulunur. Hastalık kronikleşirse siroza ve karaciğer kanserine neden olma potansiyeline sahiptir. Hepatit C virüsünün keşfinden önce, diğer iki Hepatit virüsü (A ve B) zaten biliniyordu. Bununla birlikte, bunlar dünyadaki kanla bulaşan hepatit vakalarının çoğunu büyük ölçüde açıklayamadı. Alter, Houghton ve Rice'ın çabaları, kalan kronik hepatit vakalarının nedenini ortaya çıkardı ve milyonlarca hayatı kurtarmak için yeni kan testleri ve ilaçlar üzerinde çalışmayı mümkün kıldı. Hepatit C virüsünün varlığını tespit edebilen son derece hassas kan testleri, artık dünyanın birçok yerinde transfüzyon sonrası hepatitin önlenmesinde çok önemli bir rol oynamaktadır. Melike Külcü 11* ÇYDD ATAŞEHİR Mezunu-Üyesi 11* 11* 22
2020 Nobel Fizik Ödülleri: Kara Delikler İnsanlık ilk uyduyu fırlattığı anda ne hissediyorsa bugünde o his ve anlamla uzayda ilerlemeye devam ediyor. Çünkü insanın karşısına anladıkça ya da anladığını sandıkça gördüğü tek manzara, başlangıç felsefesi bile çözülmemiş bir anlam bütünlüğü. Bu felsefenin en bilinmeyen noktası, evrende ilk anlaşılan şey olan Güneş ile bu kadar fazla ışık varken evren neden sonsuzluğun içinde karanlık? Bu ve benzeri teoriler ile hareket eden Albert Einstein’ın ulaştığı sonuçlardan birisi şüphesiz ki “Kara Delik”. Nobel Fizik Ödülü’nün 2020 yılındaki sahipleri Roger Penrose, Reinhard Genzel ve Andrea Ghez oldu. Penrose’un kara deliklerin oluşmasının genel görelilik kuramının doğrudan bir sonucu olduğuna dair ispatı, Genzel ve Ghez’in ise gök adamızın merkezinde yer alan ve devasa kütlesiyle etrafındaki yıldızların yörüngesini belirleyen gök cismini keşfetmeleri dolayısıyla ödüle layık görüldükleri açıklandı. Büşra Dayı Marmara Üniversitesi İlköğretim Matematik Öğretmenliği 1.sınıf öğrencisi 12* 23
Şeker Portakalı Ktap Kulübü Hep m z çocukluğumuzdan kalan acıları yüreğ m zde taşımışızdır yazarımızın ded ğ g b . K m ler n n k daha fazla, k m ler n nk daha az kend ne göre… Pek beş yaşındak b r çocuğun gözünden görüp öğren rsek bu kadar acıyı? Zeze, k tabımızın kahramanı olan güzel yürekl çocuk. Etrafındak her şey n değer n b len ve en öneml s de bulutların üstünde çok güzel hayaller kuran küçük çocuğumuz. Hang nedenler bu kocaman dünyaya göre m n c k hayaller olan b r çocuğu her anı le bağlı olduğu hayattan koparmıştır? A les ndek her b reyden ayrı ayrı yed ğ dayaklar mı? Yoksa herkes n ona şeytan d ye seslenmes m ? Zeze’n n yed ğ dayaklar canını çok yakmıştır her sefer nde ya da b r onu şeytan d ye çağırdığında ç nde b r burukluk olmuştur elbette ama sevg s zl k kadar bunların h çb r kalb n acıtmamıştır. Yaşıtlarına göre oldukça zek olan Zeze, kafasına takılan her soruyu ya da b lmed ğ her kel men n anlamınıyaşlı dayısına sorar. Neden h çb r zaman sevg n n ne olduğunu dayısına sormaz? Her şey b ld ğ n zanneden küçük kahramanımız se sevg y zamanla öğrenecek ve h ssedecekt r. Bütün bu sevg den yoksun hayatına rağmen o küçücük yüreğ nde k mseden h ssedemed ğ sevg y ve şefkat Kral Lu s’ ne göstermeye çalışır. Küçük Lu s’ ona göre k kanadı eks k b r melekt r. Kend s n n se Kral Lu s’e göre tam ters olduğunu düşünen Zeze’n n farkında olmadığı, küçük kardeş n n de onu aynı duygularla sevd ğ ve onu şeytan olarak görmed ğ d r. B r de Zeze’n n büyük ablası Glor a’ nın ona gösterd ğ şefkat kırıntıları vardır k h ç lg görmeyen b r çocuk ç n bunlar çok öneml d r. Pek ya şeker portakalı ya da Xururuca mı desem? Zeze’n n b r yansıması g b olan zayıf, çel ms z ve küçük portakal ağacı f danı. Bu küçük f danı küçümsemey n. Konuşab lme yeteneğ olan şeker portakalımız sadece küçük kalb Zeze’m ze bu özell ğ n göstermey terc h etm şt r. Zeze’n n onu süsled ğ , her gün dertleşt ğ ve ondan asla vazgeçmek stemed ğ güzel günler gelm şt r çoktan ama h çb r Zeze’ ye Portuga’sının sevg s kadar y gelmem şt r. Hatta ondan dayak yed ğ ç n ler de öldürmey düşündüğü o adam hayatındak her şey n anlamı olmuş ve sevg kavramı bu adamın kalb le bütünleşm şt r. Zeze’n n küçük kalb sevg y öğrenm şt r. K msen n kalb nde kend ne karşı h ssedemed ğ o sevg y Portuga’sının kalb nde bulmuştur. Bu sevg y hep h ssedeceğ n h ç kaybetmeyeceğ n düşünmüştür. Margarat ba, Zeze ç n o korkutucu ıslığını çalana kadar… Margarat ba, k şey aynı anda almıştır küçük b r çocuğun el nden. Portuga’sının öldüğü gün, şeker portakalı da kes lm şt r Zeze ç n. Her şey çok erken öğrenen kalb hala b r yerlerde gökyüzünden güzel b r bulutun geç p ona Portuga’sının sevg s n get rmes n bekl yordur belk de. D lara Aslan Sakarya Ün vers tes Hemş rel k Bölümü 24 1. sınıf öğrenc s
Röportaj Ahmet Yeşl 1954 yılında Mersin’de doğan Ahmet Yeşil, Mersin’de yaşıyor ve çalışıyor. 1973-1985 yılları arasında Ressam Nuri Abaç, İlhan Çevik ve Ernur Tüzün’den resim eğitimi aldı. Anadolu Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’ne devam ediyor. Türkiye’de birçok özel koleksiyonda yapıtları yer alan sanatçının Almanya, Amerika, Kanada, Hollanda, İngiltere, Çin, Tayvan ve Hindistan başta olmak üzere önemli yabancı koleksiyonlarda da eserleri bulunmaktadır. Ahmet Yeşil UNICEF Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği üyesidir. Şimdiye kadar 139 kişisel sergi açtı, 367 karma ve yarışma sergisine katıldı. Ulusal ve uluslararası yarışmalarda 25 ödül aldı. İlk olarak şunu sormak istiyorum. Resim çizmeye ilk nasıl ilgi duydunuz ve sizi resim yapmaya yönlendiren akıl hocalarınız kimlerdi? İlkokula başlamadan önce bir komşumuz vardı. Lemiz teyze. İstanbul'dan gelmişti, Mersinliydi. Galeriye, sergiye giderken beni de yanına alırdı. Galeride, atölyelerde çalışırlardı. Beni de götürürlerdi yanlarında. Altı yaşında falan atölyelerde heykellerin, boyaların arasında hoplayıp zıplardım. Sonra ilkokul yılları başladı. İlkokul öğretmenim biraz sertti. Onun o sertliği beni okuldan soğuttu, 4. sınıfa kadar her hafta sonu disiplin cezam vardı. Sonra beni ilkokulda sınıfta bıraktı. 4. sınıftayken bir resim yaptım ve o resim yüzünden çok kötü dayak yedim. Nü bir resimdi. Kadın ve çocuklar çıplaktı. Yakalandım ve kendimi müdire hanımın odasının kapısında buldum. Okuldan atılmak üzere disipline giderken biri bana ne olduğunu sordu. Resmi görmek istedi. 'Bu resmi bu çocuk mu yaptı?' dedi ve öğretmenime bir şeyler söyledi. Öğretmenim kulağımı çekip sınıfa gitmemi, bundan sonra daha doğru resimler yapmamı söyledi ki disipline gitmekten kurtuldum. O kişinin söylediği her neyse, disipline gitmemi engelledi. O gün resim dersi vardı. Bana bir konu verdi ve çizdim. Sonucu ise çok beğendi. Resmi panoya astı. O resimden sonra ben disiplin cezası almaz oldum ve resim yapmaya başladım. Resmin sayesinde ilkokulu birincilikle bitirdim. Ortaokulda ise resim derslerimize müdürümüz giriyordu ve benimle ilk derste yaptığım bir çizimden sonra ilgilendi. Okulun bahçesinden karşı görünümü çizmemizi istedi derste ve ben de karşıdaki portakal bahçesinin resmini yaptım. Çok beğendi. Resim konusunda daha çok derslerde yönlendirmeye başladı. Ben fen lisesine gitmek istiyordum ama resim öğretmenim güzel sanatlara gitmemi istiyordu. İdealim futbol ve tıp fakültesi idi, rahatsızlığımla beraber yaşamımda bir kırılma noktası ve sonrası sanat ve eğitim süresinin getirdiği bugünkü sanatla bütünleşen bir yaşam biçimi. 25
Resimlerinizi halat ve iplik motifleri ile oluşturuyorsunuz ve özgün çalışmalara imza atıyorsunuz. Halatlar ve iplikler size ne ifade ediyor? Halatın kendi ritmi ve yaşamın ritmiyle beraber yarattığı kozmos, plastik bir dile dönüşürken sanatıma da özgün bir kimlik kazandırıyor. Yaşama ait sosyal, toplumsal, siyasal, ekonomik, ekolojik, kişisel yaşamın her boyutunun halatın nesnel yapısı üzerinden plastik, estetik değerlerini en üst düzeyde sanat yapıtına dönüştürmeye, sanat anlayışımla ifade etmeye çalışıyorum. Dünyadan ve ülkemizden en çok etkilendiğiniz ve örnek aldığınız sanatçılar kimlerdir? Dünyadan Picasso, Rene Magritte, Andy Warhol ve Van Gogh gibi isimleri söyleyebilirim. Türkiye’den ise Burhan Doğançay ve Mehmet Güleryüz. Günümüzde üretkenliğin ve üretmek isteyenlerin çok sayıda olduğunu düşünürsek resim sanatı nasıl geçmişte olduğu gibi geleceğe aktarılabilir? Sanatçının işi mükemmeli kovalamaktır. Eserlerini yüksek performansla yapmak ve en iyi seviyeye yükseltmek. Gerisi zaman içinde olur. Zamana yenik düşmeden. Gerisi sanat tarihçilerinin değerlendirmesi ile. Güçlü özgün her eser sanatçısını hak ettiği yere taşır. Resim yapmaya başlamak isteyen ve ilgi duyan kişiler için neler tavsiye edersiniz ve söylemek istersiniz? İlk önce iyi bir izleyici olsunlar. Yeteneklerini geliştirecek eğitimlerini alıp kendilerini daha da geliştirecekleri katkıları kendilerine kazandırsınlar. Ülke ve uluslararası sanat ve kültürel çalışmaları, sergi ve müzeleri takip ve ziyaret etsinler. Kuramsal ve teknik bilgilerini, kütüphanelerini zenginleştirmek için çalışsınlar. Çok okusunlar. Dünyanın ve ülkelerinin toplumsal sorunları, değerleri, sosyal durumları hakkında bilgi sahibi olsunlar. Tüm sanat disiplinleri hakkında bilgi sahibi olarak ilgilensinler. Araştırmaktan, sormaktan ve sorgulamaktan korkmasınlar. Sanatı üreterek ve izleyerek yaşasınlar. Atakan Emre Altunekn 26
Yakın Tarh Kulübü ŞEHVETİYE TARİKATI İsmail Saymaz'ın kitabında kaynak olarak kullandığı Diyanet İşleri Başkanlığı raporu, Ağır Ceza Mahkemelerinin dosyaları ve tutanak raporları gibi veriler Türkiye'ye dair çok çarpıcı olan gerçekleri bir kez daha gözler önüne seriyor. Tarikatlarla bağı bulunan insan sayısının bazı 13* kaynaklarda 2,6 milyon bazılarında ise 8 milyona ulaştığı ifade ediliyor. Siyasi partilerin ılımlı yaklaşarak oy deposu olarak gördüğü bu tarikatlar aynı zamanda büyük bir ekonomik gücü de elinde bulunduruyor. Tarikatlar idari yönden Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne bağlı olmadığı için herhangi bir resmi denetime tabi tutulamıyor. Aynı zamanda Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından da denetlenemediği için manevi yönden de tam bir özerkliğe sahipler. Birçok tarikat ve bunlara ait birçok alt kol bulunsa da hemen hemen hepsinin ortak paydası birey olmanın vasıflarını bir kenara bırakıp şeyhe tabi olmaktan geçiyor. Bu tabi olma şekliyle gerçekleşen bağlılık sayesinde kişinin sosyal ve ekonomik hayatı büyük ölçüde kontrol altına alınabiliyor. Bu kontrol neticesinde mürit aynı zamanda potansiyel bir işçi ve propagandacı (reklam aracı) oluyor. İsmail Saymaz'ın bu kitapları, Anadolu’nun yaklaşık bin yıllık bir geleneği olan tarikat olgusunun ne derece yozlaştığını gözler önüne seriyor. Allah’a ulaşmanın ve nefsi terbiyenin ilke alındığı tasavvuf geleneğinin yerini siyasi, sosyal ve ekonomik güç bağlamında nüfuz sağlama aracına bırakmış olduğu görülüyor. Geçmişten günümüze birçok tarikatın kapatılması ve faaliyetlerinin engellenmesi söz konusu olsa da tasavvuf düşüncesi ne kamusal ve toplumsal alandan ne de siyaset sahnesinden silinebilmiştir. Bu alanlara doğrudan veya dolaylı yoldan etkisi söz konusudur. Cumhuriyet döneminde çıkarılan 677 sayılı kanunla yasal olmaktan çıkarılan tarikatlar bir dönem faaliyetlerini yeraltından yürütmek zorunda kalmış olsa da günümüzde benzerine az rastlanan bir özgürlük alanına sahipler. İsmail Saymaz’ın bu kitapları Türkiye'nin, bu yapılanmalara yönelik yaklaşımında FETÖ gerçeğini kesinlikle unutmaması gerektiğini bir kez daha gözler önüne seriyor. Kadir Can Çöllü Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi 27 2. Sınıf öğrencisi
Küresel Sorun: 'Çocuklarda Cİnsel İstİsmar Peki ya görmediklerimiz, Bilmediğimiz bir konu hakkında hak duymadıklarımız için ne yapabiliriz? talep edebilir miyiz ya da bunun bir Çocuklarımız için biz eğitimciler belirli suç olduğunu anlayabilir miyiz? yaşlardan itibaren istismar türlerini, Cinsel istismar nedir? Bir çocuk belirtilerini seminerler halinde veya bunları biliyor mudur yoksa görev broşürler halinde hazırlayarak yetişkinlere mi düşmektedir? çocukluk döneminde anlatmaya Çocuklarda cinsel istismar henüz başlamalıyız. Çocuk haklarına cinsel gelişimini tamamlamamış önemli vurgular çocuğun cinsel arzunun karşılanması Tabuları yapılmalıdır. Geniş için zorla, tehdit ya da çaplı eğitimler hep b rl kte yıkalım, sağlanmalıdır. Aileler kandırma yoluyla sess z kalarak yen suçlara ortalama iki yaşından kullanılmasıdır. Temas ortak olmayalım. itibaren çocuklara özel içermesi veya içermemesi Öğrenel m, bölgelerine dokunulduğu istismarı ne hafife indirger ne de öğretel m zaman hayır diyebilmeyi suçunu yok saydırır. Cinsel öğretmelidirler. Çocuklara içerikli bir konuşma istismardır, istemeyerek öpme, sarılma röntgencilik istismardır, gibi durumlarda beden sınırlılıkları oral-genital seks de bir öğretilmelidir. Bu sayede çocuklarımız istismardır. neyin suç, kimin suçlu olduğunu Çocuklar yaşadıklarından çoğu kavrayacaklardır ve çoğu zaman bahsetmez. Bunun nedeni ise bahsedilmeyen, üstü kapanan istismar kendilerine inanılmayacağını gün yüzüne çıkacaktır. Bu istismarların düşünürler, istismarcının tehditlerden korkarlar, istismarcıyı sevebilirler bildirilmesi gelecekte olabilecek istismara önlem demektir. ama yaptığını sevmeyebilirler, nasıl Her çocuk geleceğe dinamik bir mesaj anlatacağını bilemez, cinsel şiddeti demektir. Hiçbir çocuğun hakkını yok bilmediğinden dışlanmaktan ve damgalanmaktan korktuklarından sayamaz, görmezden gelerek bahsetmezler. Çocukların her geleceğini yok edemeyiz. bahsetmediği, gizlediği istismar başka bir istismara yol açar. Sadece Öğrenmeliyiz, öğretmeliyiz toplum haberlerde, sosyal medya ağlarında olarak en kıymetli varlığımız olan gördüğümüz çocuk istismarına uğramış aile ve çocukların haklarını çocukların önlerine geleceği en iyi arayabiliyoruz. şekilde sunmalıyız. Mine Alpay 28 Marmara Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik 2. sınıf öğrencisi
Yakın Tarh Kulübü Röportaj Elfn Tataroğlu le Bahrye Üçok ve Türk Aydınlanması Üzerne Elfin Tataroğlu 1978 yılında İzmir'de 14* 15* doğdu. İzmir Saint Joseph Fransız Lisesi’ni bitirdikten sonra 2001 yılında Bilkent Üniversitesi İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı Bölümünü bitirdi. Accademia Italiana Floransa’da tasarım ve dil eğitimi aldı. Bilgi Üniversitesi İşletme Yönetimi alanında yüksek lisans yaptı. Halen İstanbul Üniversitesi’nde İşletme Yönetimi ve Organizasyon doktorası yapmaktadır. Örgüt kültürü, liderlik ve elektronik öğrenme konularında akademik çalışmaları yer almaktadır. İyi düzeyde İngilizce ve Fransızca, orta düzeyde İtalyanca ve İspanyolca biliyor. 2010-2012 Yılları arasında CHP Kadın Kolları MYK Üyeliği yapmıştır. İzmir 2. Bölge 24. Dönem Milletvekili Adayı, 34. Kurultay Divan Yazman Üyesi, Konak İlçe’den İl Kongre Delegesi ve İzmir Kurultay Delegesi seçilmiştir. CHP 18.Olağanüstü Kurultayı’nda BYKP’den Parti Meclisi Üyesi seçilmiştir. Doktora düzeyinde akademik araştırmalar yapmakta ve siyasi makaleleri gazetelerde yayınlanmaya devam etmektedir. Halen Bahçeşehir Üniversitesi İşletme Yüksek Lisansı programında öğretim görevlisi olarak ders vermektedir. Bahriye Üçok kimdir, sizden bir dinleyebilir miyiz? Bahriye Üçok, bizim 1990 yılında evine gelen bombalı paketle kaybettiğimiz çok değerli bir aydınımız. 1919 yılında doğmuş, erken cumhuriyet döneminde büyümüş, Ankara Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nde Türk İslam Tarihi Bölümü’nde eğitim almış, ardından Ankara İlahiyat’ın ilk kadın öğretim üyesi olmuş değerli bir cumhuriyetçi. Bahriye Üçok hem Atatürk devrimlerini hem de İslam’ı bir çatı altında buluşturabilen, bu iki unsurun birbiriyle çatışmadığını halka anlatmak için bir ömür mücadele eden değerli bir Atatürkçüydü. Bugün baktığımızda artık Türkiye’de Bahriye Üçok gibi aydınlarımız neden çıkmaz oldu? 1990’lar Türkiye için büyük bir travma. Aydınlarımızın arka arkaya öldürülüşü laikliği ve Atatürkçülüğü savunan insanlarımızın üzerine bir anda kâbus gibi çöktü. Aslında Atatürk devrimlerinin mücadelesini veren aydınımız çok, bu mücadele bitecek bir mücadele değil. Sadece 90’larda yaşananlar seslerin daha cılız çıkmasına neden oldu. 29
Bahriye Hanım yaşadığı 16* dönemde Atatürk’ün izinde bir arpa boyu yol alamadığımızı düşünüyordu. 30 yıl sonra bugün baktığımızda hâlâ bir arpa boyu yol alamadığımızı görüyoruz. Siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? Aslında şunu görmemiz lazım, devrim sürekli gelişim isteyen bir eylemdir. Yani Atatürk’ün aydınlanma devrimi bizlerin kuşaklar boyu daha da ileriye götürmemiz gereken bir süreçti. Ne yazık ki bunda hepimizin bir kabahati var, biz bu devrimi büyütmeyi beceremedik, aksine devrimin önemli kazanımlarından geri adım attık. 2021’e geldiğimizde Türkiye aslında yurt dışı bağlantılarla desteklenen tarikat ve cemaatlerin mevcut rejime karşı nasıl bir tehdit oluşturabileceğini bizzat gördü ve bugün Atatürk devrimlerine ne kadar sahip çıkmamız gerektiğini bir kere daha anladık. Bahriye romanınızda o dönemde yapılan kutuplaşma çabalarını örneklerle görüyoruz. Nitekim bugün de aynı çaba devam ediyor. O dönemin otoriteleriyle bu dönemin otoritelerini karşılaştırdığınızda ne gibi benzerlikler görüyorsunuz? İki kutuplu Türkiye üzerinden tartışmalar hiç bitmiyor. Belki biraz daha çağın koşullarına göre isimler, kavramlar değişiyor ama aynı meseleler üzerinden Türkiye kutuplaştırılmaya devam ediliyor. Halbuki dünya çok başka bir sürece geçti. Türkiye’nin çağı yakalaması için bu kayıkçı kavgasından uzak durması gerekiyor. Ne yazık ki son elli altmış yılda değişen hiçbir şey olmadığını görüyoruz. O günün Bahriye Üçok, Uğur Mumcu, Muammer Aksoy gibi aydınlarının göstermiş olduğu kararlı ve onurlu tavrı bugünün muhaliflerinde de görüyor musunuz? Elbette muhalifler ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar ama o insanlar özel insanlar. Her zaman bulabileceğimiz insanlar değillerdi. Aynı şeyleri bugün beklemek haksızlık olur ama biraz örnek alıp daha fazla ne yapabiliriz diye de düşünmek lazım. Aydın sorumluluğunu bilerek davranmak lazım. Bu insanlar korkuyla kavga etmiş, onu yenmiş ve inandıkları uğruna hayatlarını kaybetmiş insanlar. Onlar bizim için her zaman rol modeldir. Türk Türk aydınlanması belirli dönemlerde önemli mesafeler kat etti, belirli aydınlanmasının dönemlerde de tıpkı şu an içinde bulunduğumuz dönem gibi sekteye dününü uğradı. Aydınlar belki de ayakta kalma mücadelesinden daha fazlasına bugününü ve imkân bulamadılar. Ben önümüzdeki yıllar için bu coğrafyada laikliğin yarınını nasıl bizi koruyan cam bir fanus olduğunu düşünüyorum. Türkiye’yi içinde görüyorsunuz? bulunduğu coğrafyada Atatürk devrimleri korumaktadır. Bu devrimleri geliştirmek ülkemizin geleceği adına çok önemli bir görevdir. Bu sekteye uğramış dönemin yaralarını sarmamız 20-30 yıl sürebilir ama bu mücadele sürecek, sürmek zorunda. Işılay Güneş - Sağlık Blmler Ünverstes Fzyoterap ve Rehabltasyon 3.sınıf öğrencs 30
Doğaya - Doğala Deodorant Yapımı Dönüş Atölyes Merhabalar, Ben Zeynep, 3 yıl önce gittiğim bir AGH projesinde bizden istenen proje bitimine özel kişisel proje ile üretim isteğimin akacağı alanı keşfettim.Ben o projeye uygun olarak hali hazırda deniyor olduğum bitkisel yağ ve bu yağlardan krem yapımını göstermiştim. Bu süreçte hem kendi kremini hem kendi deodorantını yapan hem de şampuan ve benzeri kimyasalları kendinden uzak tutan biriydim, hâlâ da olduğu gibi. Tek fark ben kendimi çok geliştirdim, deneme aşkımı keşfettim ve devam ediyorum.Bu denemeler bana Se7en Ekolojik Çözümleri kattı. Kendisi benim kişisel markam. Ekolojiye, bedene saygılı plastiksiz ve kimyasalsız kozmetik ürünleri üretip satıyorum. Yakın zamanda Çağdaş Yaşam Ataşehir ile 'Deodorant Yapımı' üzerine zoom üzerinden bir görüşme gerçekleştirdik. Bu derginin çıkacağını duyduğumda ve benden 'Deodorant Yapımı' üzerine yazı yazmam istendiğinde birkaç hayata daha kimyasaldan uzak öneriler verebileceğim için umut ve neşe doldum.Umarım yaparken ve kullanırken keyif alırsınız. Neden Doğal Deodorant Tercih Etmeliyiz, Biliyor Musunuz? -Çünkü deodorantlar içerisinde bulunan alüminyum, paraben, sentetik kokular ve kimyasal birkaç başka madde cildimize zarar verir. -Terlemek insanlığın doğasında olan ve engellenmemesi gereken bir döngüdür. -Doğal içerikli ürünler sizin terlemenizi değil, terinizin neden olduğu kokuyu gidermeye yardımcı olur. -Piyasada bulunan deodorantlar terlemeyi koltuk altınızda bulunan gözenekleri tıkayarak engeller, bu da uzun vadede bazı hastalıklara yol açmaktadır. -Doğal deodorantlar koltuk altındaki deriyi besler, koku yapmaz ve zarar vermez. Yapmak İçin Temel Ürünler Nelerdir? -Çinko Oksit -Nişasta -Karbonat -Hindistan Cevizi Yağı -Balmumu (Vegan alternatifi için Kalendula waxı) *1 çay kaşığı çinko oksit + 1 çay kaşığı nişasta + 1/2 çay kaşığı karbonatı karıştırıp bir köşeye alın. *2 yemek kaşığı hindistan cevizini benmari usulü eritebileceğiniz ısıya dayanabilecek bir kaba koyun ve içerisine 1 tatlı kaşığına denk gelecek boyutta balmumu veya diğer waxı ekleyin. Yağlı karışımı koyduğunuz kabı koymak için ocağa bir kâse koyun ve içine yağı koyduğunuz kabın içine su gelmeyecek kadar su ile doldurun. 31
Bunun nedeni yaptığımız deodorantın koruyucu içermediği için su ile temas edip erkenden bozulmasını önlemektir. Su kaynamaya yaklaştığında yağ ve balmumunu koyduğunuz kabı suyun olduğu kâseye içerisine su gelmemesine dikkat ederek koyun.Eğer su çok kaynıyorsa altını kapatın çünkü kabınız cam ise çatlayabilir. Bu nedenle kalın camlar daha iyi olmaktadır. 17* Hindistan cevizi yağı ve balmumu eriyip homojen bir kıvama geldiğinde ise ocaktan alıp içerisine yaptığınız toz karışımı ekleyin. Eğer karışımda toz sizce çok ise daha azını koyup bir iki gün denedikten sonra karar verebilirsiniz. Peki tozu az koydunuz ama ürün koku oluşmasına neden oldu?Bu durumda benmari usulü eritip kalan tozu içerisine dökebilirsiniz. Yapacaklara Çok Önemli Noktalar: Kesinlikle su ile temasından kaçının. Yağ ile tozu birbirine karıştırdığınızda tozun tabana çökme ihtimali çok yüksektir, bu nedenle karışım soğuyup donana kadar bir çubuk veya kaşık yardımı ile karıştırmanız önemlidir. 40 veya 50 ml'lik her yerde bulacağınız bir kapta kullanmanızı ve dondurma çubuğu tarzında bir çubuk ile alıp koltuk altınıza sürmenizi öneririm. (Fındıktan bile küçük miktarlarda, bunu kullanarak siz keşfedeceksiniz.) Eğer elinizde uçucu yağ varsa karışıma 4-5 damlaya kadar en sonda soğuma aşamasındaki karışıma damlatabilirsiniz. (Lavanta-portakal-vanilya öneririm.) Doğaya plastik ve alüminyum kaplı deodorant çöpleri atmamak, karbon ayak izinizi azaltmak ve bedeninize hak ettiği temiz içerikli deodorantı yapmak isterseniz başlangıç olarak bu tarifle başlayabilirsiniz. Devamında shea yağı gibi yağlar ekleyebilir, tozların ayarını kendinize göre formüle edebilirsiniz. Karbonat tek başına tahriş etmektedir, bu nedenle nişasta ve çinko oksit ile kullanımını tavsiye ederim. Sorularınız için veya yaptığım diğer ürünler için sayfamı ziyaret edebilirsiniz. Doğayla, doğalla kalmanız dileğiyle! Zeynep Özer ÇYDD ATAŞEHİR Mezunu-Üyesi 32
Snema Kulübü . ... . Şikago Yedilisinin Yargılanması Aoran Sorkin’in ikinci yönetmenlik deneyimi olan ve senaryosunu yazdığı ‘’The Trial of the Chicago’’ filmi, uzun süre konuşulan Şikago Yedilisi davasını anlatmaktadır. Bundan önce Birkaç İyi Adam, Kazanma Sanatı ve Haber Odası gibi film ve dizilerin senaristi olmasıyla tanıyoruz yönetmeni. Şikago Yedilisi filminde ileri ve geri kurgu yani ‘flashback’ tekniğini uygulayan yönetmen çarpıcı cümlelerle akılda kalıcı anlar yaşatmaktadır. Hukuk mücadelesi veren gençlerin yargılanma sürecinde uğradıkları haksızlıkları gözler önüne 18* sermektedir. 1963 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin komünizmin yayılmasını önlemek gerekçesiyle Vietnam’da katıldığı savaşın gençlere getirisi çok vahim oldu. Kuzey ve Güney Vietnam arasındaki anlaşmazlık birçok ülkenin dahil olmasıyla (Rusya, Çin, ABD) akıl almaz bir savaşa dönüştü. 1967 yılında Vietnam’da 485 bin Amerikan askeri vardı. Kayıplar gittikçe artıyor, sivil protestolar daha da ateşleniyordu. Ulusal Seferberlik Komitesi (MOBE), Demokratik Toplum için Öğrenciler (SDS), Uluslararası Gençlik Partisi (Yippies) üyeleri insanları bir arada tutmak için çok çalışıyorlardı. Bu süreçte sokağa çıkma yasakları uygulandı. İnsanlar yasağa uymayarak Grant Park’ta toplandı. Polis ile göstericiler arasında çok sert çatışmalar yaşandı. Hükûmet binlerce polis memuru, asker ve ulusal muhafızı o bölgeye gönderdi. 1968 yılında ABD’de yapılan protestolarda, polisin müdahalesi ile başlayan süreçle beraber geniş mahkeme salonunu görüyoruz. Filmin dinamik yapısı, karakter uyumu, hatta bazen fazla kusursuz olan konuşmalar Aoran Sorkin’in tarzını gözler önüne seriyor. Senaristin yönetmen olarak bulunmasının etkisi güçlü diyaloglar ve oyunsal anlatımlarla gösteriliyor. O dönemde yaşanan Vietnam Savaşı’na ve dönemin hükûmetine karşı olan bu gençler büyüyen protestolara neden olmak sebebiyle yargılanıyorlar. Sacha Baron Cohen ‘in Abiie rolü bayağı etkileyici düzeydedir. Filmde dönemin şartları üzerinde duruluyor ve eleştirel bir bakış açısı var. Baskılarla uygulanan dayatmalar ve onlara karşı 33
19* gelişen güçlü bir duruş var. Göstericilerin arasına sızan provokatör ajanlar, göstericilere şiddet uygularken yaka numaralarını söken polisler. Tamamen tarafsızlığını yitiren yargıç da filmin en dikkat çekici karakterlerinden biridir. Olayları daha sert göstermek için sekizinci yargılanan ise Black Panter Partisi lideri Fred ve ona uygulanan haksız şiddeti görüyoruz. Filmi izlerken içimizden geçen diğer bir düşünce ise kadınların aktif olarak gösterilmemesiydi. Her gününü sanık olarak mahkemede geçiren ve Uluslararası Gençlik Partisi (Yipies) kurucusu aktivist Nancy Kurshan’ın açıklamaları şu yönde: “F lmde bu yed l dıșındak herkes eks kt yan durușmaya gelen ve soğukta durușmaya g rmek ç n saatlerce bekleyen b nlerce savaș karșıtı akt v st kasted yorum. Dayanıșmanın b r parçası olan ve sey rc olarak katılan, tehd t ed len, uzaklaștırılan veya tutuklanan b zlerden söz ed yorum. Oradak herkes savaș karșıtı hareket yönlend ren b r lokomot f konumundaydı ve aralarında b rçok kadın vardı. F lmde h çb r m z yer almazken L ncoln Park’ta sütyenler n yakılması küçük düșürücüydü. Bu f lmde kadınlar, Bernard ne’e cevap veren telefondak ses ve ben m yer me geçen hayal , tutkulu g zl pol sten barett . Davada lg odağı olmamıș olab l rd k ancak savașı sona erd rmek ve daha ad l b r dünya yaratmak ç n erkekler kadar hatta daha sert savașıyorduk. Sork n, An ta, Tasha ve ben sütyen yer ne yargıç cübbeler n yakab l rd k mesela. Hareket m z erkek egemen b r bakıș açısıyla yansıtıldı ve Sork n stemeden b ze daha g decek çok yolumuz olduğunu hatırlattı.” Günümüzde yaşanan olaylara da ışık tutan bir filmdir. Dönemler değişse bile işlenen insanlık suçları, kadın erkek eşitliği, ırkçılık, savaş gibi konuların benzer olduğunu gösteriyor. Haritada yerini bile gösteremeyecekleri yerde savaşmaya gönderilen gençleri görüyoruz. Filmde gösterilen fedakarlıklar ve mücadeleler insanların tekrar eden hatalarını hatırlatıyor. Ülkemizde Gezi Parkı sürecini yaşadığımız için bizlere benzer görüntüler sunmaktadır. Özlem L mon 34
Meltem Akçay Öncelikle seni tanımak isteriz. Bize kendini tanıtır Röportaj mısın? Ben Meltem Akçay, 8 Mart 1999 Kırklareli doğumluyum. Bahçeşehir Üniversitesi Tıp Fakültesi dönem üç öğrencisiyim. Lise yıllarımdan bu yana bilimsel araştırma projeleri, şiir ve deneme yayını, Latin dansları, masa tenisi, felsefe, kuantum fiziği, psikoloji gibi alanlarla ilgileniyorum. Birçok ilgi alanımın oluşması ve benim bu alanlarda ilerlemem lise yıllarımdan köken alır. Lise dönemimde bana destek olan hocalarımın etkisi üzerimde büyüktür. Bilimsel araştırma projelerinde ilk ödüllerimi o dönemlerde aldım, edebiyat alanında çok sayıda bölgesel ve ulusal dereceler aldım, organizatörlüğünü yaptığım geniş çaplı edebiyat ve felsefe organizasyonları gerçekleştirdim, lisede masa tenisi kız takımı kurulmasının öncülüğünü yaptım ve liglere katılma fırsatı bulduk. Yani özetle lise döneminde şekillenip keşfettiğim tüm güçlü yanlarımın üniversitede üzerine düşerek çalışmaya devam ediyorum. Hayatımın her döneminde sosyal sorumluluk konusu benim için büyük önem taşıdı. Bireysel faaliyetlerimin dışında Çağdaş Yaşam gönüllüsüyüm ve TurkishWIN topluluğunun üyesiyim. Şiir yazmaya ilk olarak ne zaman ve nasıl başladığını öğrenmek isteriz ve şiir yazmak senin için ne ifade ediyor anlatabilir misin? Şiirlerinde ele aldığın belli konular var mı? Bu soruya cevap verirken bile o günleri anımsayıp gülümsüyorum. Kendimi en iyi ifade etme şeklimin yazmak olduğunu ilkokul yıllarımda keşfettim. Günlük yazarak başladım ve öğretmenim bir gün beni yanına çağırarak yazmaya devam etmemi söyledi. Çünkü sayfalarla buluştuğumda asla dışarıdan göründüğüm gibi özgüvensiz ve sessiz bir çocuk değildim. Kendimi aşmam da yazmaya başlamamla oldu. Ortaokulda içimdeki dizginlenemez Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Atatürkçülük, demokrasi sevdasını da kağıtlara dökerdim. Mustafa Kemal Atatürk'ün kızıyım derdim, o zamanlardaki yazımlarımda babam diye hitap ederdim hep. Ortaokulda da çok fazla ödül aldım yazılarımla ve bunların da özgüvenimi sağlamada ciddi katkısı oldu. Denemeden şiire geçişim ise lisede oldu. Divan edebiyatına olan ilgimle beraber çok fazla şiiri Türkçeleştirdim, çok fazla şiir okudum ve yazmaya başladım. Fen lisesinde edebiyat zümresindeki hocaların peşinde koşan tek öğrenci bendim. Ne şanslıyım ki her daim bana ayıracak vakitleri oldu ve onlar sayesinde çok daha iyi yerlere geldim. Şiir yazmak kendimi ifade etmek, takdir kazanmaktan sonra benim için hüznümü paylaşmak anlamına kavuştu. Lisenin son dönemlerinden bu yana kendimi kötü hissettiğimde koştuğum dostum oldu kağıtlar. Eleştiren, ön yargıyla yaklaşan, umursamayan insanlar yoktu çünkü dünyamda. Kelimeler, zihnim, hislerim, kağıdım, kalemim… Bu nedenle kitabımda genelde hüznü, anlaşılmama hissini, umutsuzluğu bulursunuz. Her şiirim yaşanmışlıktan köken almadığı gibi yaşantılarıma dayanan şiirlerim de mevcut. Mahi isminin de bir anlamı var bu noktada. Mahi hem mavi, balık anlamlarına gelir hem kahreden, içten içe yok eden anlamları taşır. Şiirlerimde ruhumu eşleştirdiğim mavileri, balıkları çok görürsünüz ve şiir, beni hem hüzne sürükleyen hem hüznümü bölüşen bir dost olmuştur. Şiir benim için dünyada var olabilme sanatıdır. 35
Şiir kitabından sen de bahsettin. Şiirlerini bir kitap haline getirmeye nasıl karar verdin, biraz o süreci anlatabilir misin? Şiir yazmaya başladığımda şiirlerimi başkalarıyla paylaşmak benim için çok zordu. Çünkü ben kendimi daha kimseye açamıyorken tüm gerçekliğiyle döktüğüm fikirlerimi, hislerimi paylaşmak çok daha zordu. Sonraları en yakın arkadaşlarımla paylaştıkça gördüm ki onlar da şiirlerimi okurken kendilerini buluyorlardı bir sözde, bir dizede. Gördüm ki başkaları da hislerime ortak oluyordu. Etrafımdakilerin benim şiirlerimle kazandığı huzuru, yaşadığı hisleri görmek beni yüreklendirdi. Bir diğer sebebim ise maneviyatçı yanım, hislerimi paylaştığım hiçbir şeyi kaybetmek istemem. Şiirlerim benim çocuklarım gibidir, kaybolmalarına izin veremezdim ve en iyi yol hem onları bir araya toplamak hem de şiirin anlam bulduğu ruhlara bu vesileyle dokunabilmekti. Attila İlhan'ın bir sözü vardır: “Çoğu zaman üç beş kişi için yazdığımızı sanırız, onlar bizi okumazlar. Asıl seslendiklerimiz her zaman başka üç beş kişidir.” der. Bu sözü öyle severim öyle benimserim ki hiç tanımadığım insanların kitabımı alıp okuyup bana teşekkür etmeleri de işin sürprizi oldu ve Attila İlhan'ın bu sözü bende daha büyük bir yer edindi. Basım sürecinde de çok fazla yayıneviyle görüştüm fakat uzlaşamadık, bir kez sözleşmeyi imzaladığım halde feshetmek durumunda kaldım. Ritim Sanat Yayınevi bu anlamda beni maddi, manevi destekleyen bir yayınevi oldu. Kazanç beklentim zaten olmadığı için benim adıma en mantıklı karar oldu. Şiirlerini beğendiğin şairler vardır elbette ki. Şiirlerini yazarken ilham aldığın şairler kimlerdir? Şiir anlayışında etkileri nelerdir? Aslında biraz da bahsettim, her ne kadar Mavi akımı, Cumhuriyet Dönemi ve sonrası şairlerini ve serbest ölçüyü benimsemiş olsam da divan edebiyatı sevdalısıyım da bir yandan. Nefi ve Fuzuli çok sevdiğim iki ustadır. Nazım Hikmet çok ayrı bir bağ kurduğum, herkes gibi çok saygı duyduğum, çok sevdiğim bir şairdir ve belki de en çok etkilendiğim. İsmet Özel de eleştirel şiirleriyle gerek yazım biçimi gerek güçlü kalemiyle bana ilham olmuştur. Cemal Süreya, Turgut Uyar da ilham kaynaklarıma dahildir. Günümüz şairlerinden kendisiyle tanışma fırsatı da bulduğum Ataol Behramoğlu, Murathan Mungan, Sunay Akın, Nilgün Marmara da bana ilham olmuştur. Bir şarkıcı olmasının yanı sıra kalemini güçlü bulduğum bir şair de olan Can Bonomo'nun da şiirlerini çok okur, zaman zaman etkilenirim. Tüm bu nedenlerle şiirlerimde serbest ölçüyü, zaman zaman saf Türkçeyi zaman zaman Farsça kökenli kelimeleri de bulursunuz. Şiir yazarken bunların farkında olmadan içimden geldiği gibi yazarım. Dönüp tekrar okudukça keşfediyorum kendimi. Son olarak, bir ÇYDD gönüllüsü olarak dernekle olan bağını bize anlatır mısın? ÇYDD benim için tam olarak aile kelimesine eş düşüyor. Her fırsatta herkese söylüyorum bunu, tüm samimiyetimle. Her anlamda, cidden her anlamda, elimden tutan; beni geliştiren, dünyaya bakışımı genişleten, manevi anlamda gerçekleştirmek istediğim fikirlerime yoldaş olan bir aile. Bu ailede herkes olduğu gibi, herkes Mustafa Kemal'in izinde ve Cumhuriyet çocuğu, herkes bilim için çalışıyor, herkes yardım bekleyene koşuyor, eğitime ulaşamayan herkese eğitimi götürmeye çalışıyorlar burada. Son zamanlarda aktif olarak takip edemiyorum çalışmaları, bu beni çok üzüyor. Bu anlamda da bir hayalim var ki günün birinde doktor olduğumda bu aileye yeni öğrenciler katıldığında onların ablası da ben olmak istiyorum. Başka çocuklar da benim gibi beni ailesinden bilsin istiyorum. Maddi, manevi ömrüm boyunca bu ailenin yanında, idolüm Dr. Türkan Saylan'ın mirasının bir parçası, bu kıymetli mirasa sahip çıkan biri olarak onun izinde yürümeye devam edeceğim. Dlan Kılavuz 36
Nazım Hkmet'e İthafen Yapablseydm, tüm şrler yüzündek çzglere yazılsın sterdm Çünkü şr hayattır ve hayat yüzünde. Sığdırablseydm, tüm mavler gözlernde toplardım Mav hem yerde hem göktedr Ve gözlernn göğü yerle br eden b'yanı var. Aşkı bulablseydm, bırakmak sterdm avuçlarına Üşümüşsündür memleketnden uzaklarda Aşk ısıtır ellern, ruhuna sevmeler yaraşır. Yapablseydm, dünyanın tüm dllern ve tüm kelmelern getrrdm sana Kelmeler tek başına anlamsızdır Ve öylesne büyülü k kalemn Kalemnde yenden hayat bulacak kelmelerm. Tüm ağaçları getreblsem br araya kâğıt yapardım hepsnden Sana getrrdm tüm beyaz sayfalarımı Blyorum, sayfalarında herkese yetecek kadar nefes var. Adalet de özgürlüğü de bulup hapsederdm mümkün olsaydı eğer, Fkrlerne yoldaş olup ellerne kelepçe vurdular dye. Mümkün olsaydı güneş getrmek sana Ertp zndanların sarsılmaz demrlern, Sönsün sterdm herkesn güneş, sana doğmuyorsa eğer. Kaldı k karanlıklarının nesller aydınlatan b'yanı var. Gerçek karanlıkların var sahte günlern ötesnde. Çekmek sterdm toprağı yerden, bulutları gökten Sen yerle göğün arasında sıkışıp kalmışken. Başın köpük köpük bulut, çn dışın denzse ble Sennmşçesne sarıl dye memleketne, denzlere. Sana getrmek sterdm memleket, K memleket güzelleşsn dzelernde. Meltem Akçay 37
OBLOMOV Ktap Kulübü Kitap kulübümüzde tahlili yapılan kitaplar arasında hem konuşurken K tap kulübümüzde keyif veren hem diğer kitaplar tahl l yapılan k taplar arasında en sevilen iki kitap arasında hem konuşurken arasına girmeyi başarmış bir roman…Oblomovka’da key f veren hem d ğer geçen roman aşk, atıllık, k taplar arasında en arkadaşlık üçgeni arasında sev len k k tap arasına geçmektedir. Romanın kahramanı Oblomov, g rmey başarmış çevresindekilerin uğraşlarına b r roman… ilgi duymamasının getirdiği tavırla hayata karşı kendi Ta ki hayatının ya da ruhunun değişimine bir ivme oluş biçimini sergilemesini kazandıran Ştoltz’un Oblomovka’ya gelişine kadar. anlatıyor. Bu oluş biçimini özünde var oluş biçimi Oblomov Ştoltz ile diyalog kurarken kendi iç olarak ifade etmek ne kadar zor olsa da her dünyasını daha rahat ve kolay ifade ediyordu. Ştoltz bireyin izlediği yol kendi yolu, kendi var oluş onu iyi anlıyor, eleştiriyor, ruhunun bu miskinliğini bir biçimidir diyebiliriz. Oblomov bir işe, bir eyleme kenara bırakmasını, bir şeyler yapmasını, kendisini hasıl olmak durumundan uzak kendi içkinliğinde canlandırmasını istiyordu. Bu canlanma “AŞK” ile bir durum sergilemekte. Bu durum Türk deyişine olacaktı… Ştolz arkadaşı Olga’yı Oblomov ile göre “Tembeller defnedilmemiş ölülerdir.” tanıştırır. Şimşekler, yıldırımlar toprağa, daha sonra cümlesini akla getiriyor. Lakin Oblomov yağmur taneleri Oblomov’un ve Olga’nın ruhlarına tembelliği, hayat içerisinde kendi iç düşer. Oblomovculuk kavramı bir anda değişimin konuşmalarıyla karşı tezler geliştiriyor. Bu tezler eşiğine gelir. Bu keyifli romanı okurken zaman zaman okuyucuların yorumuna kalmış bir şekilde kendimizden bir durum olarak görmemiz, yeri romanda kendisine yer ediniyor. Bir şeyler geldiğinde eleştirmemiz mümkün oluyor. İnsanın kendi yapma çabasında olan arkadaşlarını roman bulunduğu durumdan memnuniyetsizliğinin bu içerisinde karşımıza çıkan işkolik, sosyal, durumu bilinçli şekilde fark etmese dahi hayatın eğlenceli bireylerin kendi çevresinde olmalarını karşımıza çıkardığı durumlarla bilinç eşiğine talep etmelerine rağmen çeşitli savlar öne ulaşmasını sağladığını görüyoruz. Arkadaşlığın da ne sürerek reddediyor. Bir işe ait olmayı, sosyal kadar önemli olduğu; kuru kalabalıkların değil gerçek hayatın içinde bulunma durumlarını reddediyor. manada karşısındaki kişiyi anlayan, eksiklerini gören Oblomov’un çocukluğuna baktığımız zaman ve memnun kalabileceği yolları ona açma gayretinde Oblomov’un üç dört tane bakıcısı, hizmetçisi bulunan dostlukların önemi Ştolz ile karşımıza çıkıyor. olduğunu da söylemek gerekir. Çocukluktan Öz, her şeyi ifade etmeyebilir ama çoğu şeyi açığa kalma hizmetçisi Zahar onun yine temel çıkarır. Aşk duygusuyla karşılaşan Oblomov, hizmetlerini görmektedir.Zahar, onun için bir altın miskinliğini bir kenara atıp hayatta yaşama istencinin tepsi. Ama değerli olmasının yanı sıra tepsiyi ortaya çıktığını, ruhunda bir değişimin olduğunu fark elinden düşürmesi, tepsinin kirlenmesi onun için eder. Bu değişim Oblomov’u eski hayatından bir an önemli değil. Çocukluğundan yetişkinlik uzaklaşma ve yaşamı farklı duyumsama noktasına dönemine kadar her şeyine bakan hizmetçisi getirir. Rusya’nın ve dünyanın klasikleşmiş bir roman Zahar, nihayetinde bir hizmetçi. Aynı zamanda karakteri olarak Oblomov, romanın ilerleyen Oblomov için geçmiş bir zamana tanıklık ifadesi. kısımlarında kendisinin ortaya çıkardığı Oblomovculuk Oblomov için çocukluğunda öğrenilecek peşine kavramını tekrar açığa çıkartır. düşülecek bir şey yoktu. Bir şeye ihtiyacı da Yasin Mustafa Bulut 38 yoktu.Hayat uslu bir ırmak gibi akıp gidiyordu. Marmara Üniversitesi Sosyal Bilgiler Öğretmenliği 3.sınıf öğrencisi
HAKİKAT ELBET BİR GÜN Bütün normallerin değiştiği, değerlerin alt üst olduğu ‘uzak’ bir ülke. Kargalar, fareler sokakları istila etmiş, şairler, yazarlar mazgallara hapsolmuş. Bir genç doğum gününde, doğduğu evin sokağında gözaltına alınır. Sebebi bilinmez ve bilinmeyecektir. Karanlık bir masalın içindedir artık, boynuna, göğsüne ve sırtına üç darbe alır ve artık sokaktadır. Ülkede bu ‘halk düşmanını’ yakalamak için seferberlik ilan edilir. Televizyonlar, kargalar, fareler, ayılar ve insanlar... Herkes bu sarı tişörtlü gencin peşindedir. Ülke genelinde sarı yasaklanır. Hayat durma noktasına gelir ve son olarak artık güneş doğmayacaktır. Hakikat Elbet Bir Gün, yaralı bir masumun, bir gün hepimizin cebinden çıkması muhtemel o son mektubunun hikayesidir. Distopik bir masal, güneşin bir gün mutlak doğacağına, hakikatin elbet bir gün ortaya çıkacağına inananların isyanı. Bir yıllık bir adalet arayışı. Aldığı ödüller: • 25. Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü • 44. İsmet Küntay Tiyatro Ödülleri- Yılın En Başarılı Yapımı • Yeni Tiyatro Dergisi Ödülleri 2019- Yılın Oyun Yazarı • Direkler Arası Seyirci Ödülleri 2019- Yılın Oyun Yazarı, Yılın En İyi Erkek Oyuncusu (Berkay Ateş) • Ekin Yazın Dostları Tiyatro Ödülleri 2019- Yılın Oyun Yazarı • En İyi Orijinal Müzik- Erdem Doğan 39
RöportajCan Kulan Oyunun gerekli ilgiyi gördüğünü ve seyircinin beklentisini karşıladığını düşünüyor musunuz? Oyun iki sezondur neredeyse kapalı gişe oynuyor. Biz ekip olarak ilgi gördüğüne inanıyoruz. Her seyircinin tabii ki bir oyundan beklentisi farklıdır. Herkese hitap edebilmek mümkün olmayan bir şey açıkçası. Fakat çoğunlukla güzel yorumlar geliyor kulağımıza. Seyirciye anlatmak istediklerinizin tam olarak geçtiğini düşünüyor musunuz? Aslında sanatta sizin ne anlatmak istediğiniz değil en nihayetinde sanat alımlayıcısının eserinizden ne anladığı önemlidir. Biz gözaltında kaybolan sarı tişörtlü bir çocuğun hikayesini kendi ağzından anlatmak istedik kısaca. Bunun için seyircimizin daha az alışık olduğu bir anlatım biçimi seçtik. Seyircinin eserden ne hissettiği bizim için çok daha kıymetli. Pandemi sürecinde sahneye çıkamayan bir tiyatro ekibi olarak ne gibi bir süreç izliyorsunuz? Pandemi, gösteri sanatları sektörünü diğer her sektörden daha çok etkiledi. Tiyatro D22 bu dönemde “durmayı” tercih etti. Durmak derken herhangi bir çevrimiçi gösterim vs. yapmamaktan bahsediyorum. Yoksa belirlediğimiz gelecek projeyi programlamaya ve çalışmaya devam ediyoruz tabii ki. Tabii şunu da belirteyim ki aslında “durmak” bir tiyatro için lüks sayılır. Bizim sabit bir giderimiz olmadığı için durup ayakta kalabildik. Eskiden olduğu gibi bir tiyatro mekânı işletiyor olsaydık böyle bir lüksümüz olmazdı. Çünkü bildiğiniz gibi tiyatrolar da şu dönemde kaderlerine terk edilmiş durumda ve birçok tiyatro şimdiden kapandı maalesef. Tiyatro, 2000 yıldır her türlü badireyi güçlenerek atlatmış bir sanat dalı olmasına rağmen tiyatro salonlarından bunu bekleyemezsiniz. Gelecek sezonlarda Hakikat Elbet Bir Gün oyununu izleyebilecek miyiz yoksa başka projelerle ilerlemeyi mi düşünüyorsunuz? Yazın açık hava sahnelerinde Hakikat Elbet Bir Gün oyununu sergileyeceğiz. Bunun yanında yeni sezon için William Shakespeare’in Julius Caeser oyununu sahneleyeceğiz. Bu yeni projeyle İKSV’nin her sene verdiği Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatro Teşvik Ödülü’ne geçen sene Tiyatro D22 layık görülmüştü. Araya pandemi girdiği için bu projeyi yeni sezonda gerçekleştirebileceğiz. Metehan Yılmaz Okan Ünverstes Konservatuvar-Tyatro 1.sınıf öğrencs 40
SEMT SEMT İSTANBUL Beyoğlu: İstanbul’un sahip olduğu köklü geçmişiyle birçok kültüre ev sahipliği yaptığını biliriz. Bu tarihî şehrin en eski ilçelerinden biri de Beyoğlu’dur. Pera ilçesi olarak da bilinen bu ilçe Avrupa Yakası’nda bulunur. Her sokağında bambaşka hikâyesi olan bu semt şairlerin buluşma mekânıdır. Beyoğlu isminin nereden geldiği tam olarak bilinmese de iki teori vardır. Bunlardan birincisi, Kanuni döneminde varlıklı olan Gritti ailesinin oğlunun konağına giden insanlara ‘Nereye gidiyorsun?’ diye sorulduğunda insanların ‘Bey’in oğluna’ gidiyorum demesinden türemiş bir isim olduğudur. İkincisi ise II. Mehmet döneminde Trabzon İmparatorluğu Prensi Aleksios Kommenos’un İslamiyet’i kabul ederek bu bölgeye yerleşmesinden dolayı oluşmuş bir isimdir. Beyoğlu aslında Babil Kulesi gibidir. Her katta farklı bir dil, farklı bir din, farklı bir ırk görmek mümkündür. Beyoğlu’nun kültür merkezi olma sebebi 16.yüzyılda Fransız elçiliğinin açılması ve diğer elçiliklerin de bu ilçeye gelmesiyle birlikte burada birden çok elçilik olunca 20* birçok tüccarın, esnafın gelme sebebi olmuştur. Çiçek Pasajı Beyoğlu’nun nabzıdır. Çiçek Pasajı binası 1847 yılında Noum Paşa tarafından yapıldığında adı Noum Tiyatrosu’ydu. Bu pasajın sokağının adının Sanat Sokağı olma sebebi de budur. Maalesef ki Osmanlı’nın jeolojik yapısı gereği binaları çoğunlukla ahşaptı. Depremler yüzünden yıkılan binalardan bir tanesi de Çiçek Pasajı’ydı- o zamanki adıyla Noum Tiyatrosu-.1870 yılında tekrar yapılan binada bu sefer tiyatro adına hiçbir iz kalmamıştır. Adı, yapısı, her şeyi değişmiştir. Çiçek Pasajı’nın adının bu olmasının iki sebebi vardır. Birincisi 1918 yılında Rusya’da devrim olunca birçok Rus, Beyoğlu’na gelmiştir. Kadınlar burada sokaklarda çiçek satarlarmış. İngilizler İstanbul’u işgal edince erkekler kadınları rahatsız etmeye başlamışlar. Kadınlar da İngiliz erkeklerinden kaçmak için bu pasaja girerlermiş. İkincisi ise 1930 yıllarında sabah o sokakta birçok insan çiçek sattığı için adını öyle yapmışlar. 41
Beyoğlu’nun eşsiz kültürel simgelerinden bahsederken tarihî sinemalarından bahsetmemek olmaz. Beyoğlu sinema macerasına eski temaşa geleneklerine ve musiki sohbetlerine ev sahipliği yapan Dileklerarası’nın bir kısmını sinema salonuna dönüştürerek başlar. Beyoğlu’nda açılan ilk sinema salonu ise 1908 yılında Pathe Sineması’dır. Yıllar içerisinde İstiklal Caddesi’ni boydan boya dolduran Fitaş ve Dünya Sinemaları, Lale Sineması, Yeni Melek Sineması, Saray Sineması, Lüks Sineması, Alkazar Sineması gibi onlarca sinema salonu Beyoğlu’nda hizmet vermiş ve Beyoğlu’nun kültür merkezi olmasındaki temel taşlardan birisi olmuştur. Günümüzde ise bu sinemaların pek çoğu maalesef ki kapanmış ve tarihin tozlu sayfalarına karışmış olsa da çok uzun bir süre daha hafızalardan silinmeyecek anılar bırakmıştır 21* 22* 23* 24* 25* 26* Beyoğlu’nun bir diğer önemli simgesi olan Galatasaray Lisesi’nin kuruluşu ise şöyledir: II. Beyazıt döneminde, Beyazıt Beyoğlu’nda gezerken Gül Baba diye birisiyle karşılaşır ve Gül Baba Beyazıt’a burada bir okul açmasını söyler ve Beyazıt da bu fikri değerlendirip acemi oğlanlar okulu kurar.1800’lü yıllarda bu okul Mekteb-i Sultani’ye döner ve ülkeye yardımcı olacak bir sürü kişiyi yetiştirir. 27* Beyoğlu’nun Batının Doğuya açılan kapısı olan Pera Palas Oteli 19.yüzyılın sonlarına doğru Alexander Vallaury tarafından yapılmıştır. Batılılar o dönemde uçak yokken trenle Sirkeci’ye gelirler ve bu otelde kalırlardı. Agatha Christie gibi birçok ünlü isme ev sahipliği yapan bu otel İstanbul tarihi için çok önemlidir. Bu güzide otelin özelliklerinden biri pencereden bakıldığında tüm kiliseler görülmektedir. 42
Beyoğlu’nun bir diğer simgelerinden birisi ise Haliç kıyısında bulunan Miniatürk’tür. Dünyanın en geniş alana kurulmuş minyatür parkı olan bu park 2 Mayıs 2003’te açılmıştır. Binlerce tarihi eser arasından seçilen 122 mimari eserin küçültülmüş mimari eserlerine yer verilmiştir. Eserlerin yanındaki sesli rehberlik sistemi de ilk kez bu parkta uygulanıyor. Bu güzel park sadece gezi parkı değil, aynı zamanda sosyokültürel bir parktır. 28* 29* 30* Kısacası Beyoğlu, İstanbul’u özetleyen ilçelerden birisidir. İstiklal Caddesi dışında Cihangir, Cumhuriyet caddeleri de eğlence bakımından çok gelişmiştir. İstanbul’a gelen herkes mutlaka bu güzel ilçeyi keşfetmelidir. Beyza Yalçınkaya Marmara Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Hazırlık Sınıfı 43
44
İnglzce Konuşma Engl sh Speak ng Club Kulübü \"Cause you know sometimes words have two meanings\" Stairway to Heaven-Led Zeppelin After such a romantic introduction, we’ll continue with something fun. Words will determine the topic of today. As you know, each language has different idioms to express situations easily. If you have spent enough time in any region, you’ll definitely learn the common idioms of that area. It's totally OK if you are confused about the meanings of the words in the idioms. It has a very simple explanation: Sometimes phrases have two different meanings. ������ In this part, we have prepared two exercises for you to learn different English idioms. We hope you’ll enjoy them all! (Answers will be announced in the next issue.) Exercise 1: Find the A) almost but not quite brought to meanings of idioms! mind or spoken 1- Cross that bridge when B) something that you say when it is one comes to it. raining heavily 2- Barking up the wrong C) to undertake a pointless venture, tree. one that is redundant, unnecessary, 3- Hit the nail on the head. superfluous, or highly uneconomical 4- great minds think alike. D) deal with a problem when and if 5- raining cats and dogs it arises 6- a hard nut to crack E) said to someone just after you 7- bring owls to Athens. have discovered that they have had 8- on the tip of one’s the same idea as you tongue. F) a problem that is very difficult to 9- actions speak louder solve or a person who is very than words difficult to understand G) get something exactly right 45 H) people's actions show their real attitudes I) to be mistaken, to be looking for solutions in the wrong place
Exercise 2: Fill in the blanks with the correct idioms given! 1. It’s strange how two different people wrote about the same thing in different places and arrived at similar conclusions! Indeed, ………………………… 2. The captain, tired of trying to motivate his players, took it upon himself to guide his team to victory. After all, ……………………. 3. The mysterious murder case seems …………………….. for police as the officials are still groping in the dark. 4. When my car didn’t start, my friend examined it quickly to find out that the problem is the dead battery. Seems like he …………………….. 5. My interview last week went quite well but if I’m hired, we will have to move to a new city. I am not going to think about it now, I will ……………………………………….. 6. There was a question ………………….. , but he was unable to ask it. 7. The chancellor has a plan to increase taxes, thinking that this would improve the economy. It would ………………….. 8. I think it’s not safe to drive the car now – it’s ………………………. 9. I think they are ………………………… by focusing on the problems they have. They should focus on the solutions instead. WHO ARE WE? Hello! We are the English Speaking Club, Teacher Başak's Group. We would like to introduce ourselves shortly. Our group contains 14 regular participants and our teacher, Başak. Our teacher originally studied at METU and then lived in Ireland for 3 years. Also, she worked for a global company for 13 years. She is a student of psychology at Bilgi University right now. The majority of participants are students from different majors and have different interests. Therefore, we can have very diverse conversations within the time that we spend together. In our weekly sessions, we discuss the topics that we choose according to the current events. The meetings help us all on our journey to improve our English level. We are all very thankful to have a community like ours. CONTRIBUTORS Ümit Yaman Sude Akalın Öykü Şeflek Melisa Kaya Marmara Üniversitesi Marmara Üniversitesi Marmara Üniversitesi Marmara Üniversitesi İngilizce Öğretmenliği Hukuk Fakültesi Biyoloji Bölümü Hukuk Fakültesi 46 3.sınıf öğrencisi 4.sınıf öğrencisi 1.sınıf öğrencisi 3.sınıf öğrencisi
Görseller ve Alıntılar 1.* https://www.haber7.com/yasam/haber/2566464-8-mart-dunya-kadinlar-gunu-neden-kutlanir-8- mart-anlami-ve-onemi-nedir 2.* https://www.pirha.net/8-martda-istiklalde-yurumek-yasak-206896.html/05/03/2020/ 3.* https://habitatdernegi.org/blog/turkiyenin-en-kapsamli-genclik-raporunun-ucuncusu-aciklandi/ 4.* http://tarsuslife.blogspot.com/p/eski-tarsus-fotograflar_07.html 5.* http://dunyacamileri.blogspot.com/2012/12/halid-bin-velid-camii-humus-suriye.html 6.* http://tarsus33.blogspot.com/2012/11/tarihi-zenginligini-cesurca-sergileyen.html 7.* https://esra-sahin.com/2018/03/18/umudun-kizlari/ 8.* http://www.beyazperde.com/filmler/film-96569/ 9.* https://viewfromarchstreet.com/2020/10/07/crispr-developers-win-the-nobel-prize-in-chemistry/ 10.* https://www.thegospelcoalition.org/article/the-faqs-what-christians-should-know-about-crispr- genetic-scissors/ 11.* https://www.chemistryworld.com/news/medicine-nobel-prize-goes-to-discoverers-of-hepatitis-c- virus/4012534.article 12.* https://www.muyinteresante.es/ciencia/articulo/nobel-de-fisica-2020-481601976877 13.* https://www.dr.com.tr/Kitap/Sehvetiye-Tarikati/Arastirma-Tarih/Politika-Arastirma/Turkiye- Politika-/urunno=0001833797001 14.* https://duzgunhaber.com.tr/bahriye-ucok-29-olum-yildonumunde-aniliyor/ 15.* http://mobil.egedesonsoz.com/roportaj/Aktif-siyaset-belki-baska-bir-mevsimde/594 16.* https://twitter.com/herhangibir_sey/status/1313511478994100224 17.* https://www.thehealthymaven.com/diy-natural-deodorant-that-actually-works/ 18.* http://www.beyazperde.com/filmler/film-130085/ 19.* https://www.sinpermiso.info/textos/la-guerra-americana 20.* https://tr.pinterest.com/pin/719942690417694134/ 21.* https://kulturenvanteri.com/yer/tepebasi-tiyatrosu/tepebasi_sehir_tiyatrosu/ 22.* https://twitter.com/osepyesilcam/status/821064387976904705 23.* https://www.milliyet.com.tr/kultur-sanat/alkazar-sinemasi-kapaniyor-1203805 24.* https://www.haberturk.com/sinema-gazetesi-1989-2626654 25.* https://tr.pinterest.com/pin/446700856777331627/ 26.* https://www.ifturquie.org/haber/galatasaray-lisesi-ogretmen-ilani/ 27.* https://maisonlevantine.com/carnet-d-adresses/mes-bonnes-adresses-a-istanbul-2 28.* https://cocuklagezin.com/miniaturk/ 29.* http://kultur.istanbul/arsiv/www.kultur.istanbul/tr/miniaturke-besiktas-ve-kabatasdan-gemiyle- de-gidebilirsiniz-haber-848.html 30.* https://www.ucuzagit.com/blog/miniaturk-parki/
Search