Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore Oyungezer 162 - Standart Kalite

Oyungezer 162 - Standart Kalite

Published by naca1903, 2021-10-03 19:51:34

Description: Oyungezer 162 - Standart Kalite

Search

Read the Text Version

İLK SCROLLING (İLERLEYEN) OYUN ALANINA SAHİP OYUN Devrim yarattığının farkında olmamak Atari 2600 konsolu evlerimize girene Howard’a verilen ilk görev City Driver de çarpmamaya çalışıyorduk. Lakin oyunu kadar video oyunlarının bugünkü isimli bir oyun projesini geliştirmekti. Ne özel kılan başka bir şey vardı. Oyun döne- gibi bir kültürden ziyade çerezlik var ki Howard oyun geliştirmede henüz min diğer örneklerinin aksine sabit bir tek ekranda geçmiyor, biz ilerledikçe bizimle bir eğlence aracı, hatta oyuncak olarak gö- çok tecrübesiz olduğundan müdürü Lyle gerçekten ilerleyen bir yolda oynuyorduk. rüldüğünden daha önce de bahsetmiştik. Rains’ten özellikle donanım konusunda Howard o an farkında olmasa da bu vi- Zira 80’lere kadar da oyunlar tek ekrandan yardım almak zorunda kaldı. Bu esnada da deo oyunları tarihindeki ilk ilerleyen oyun alanıydı. İşin komik tarafı kendisinin bu ibaretti ve yarış oyunları gibi oyun alanında hem yazılım hem donanım açısından pek durumdan 30 sene sonra, onunla röportaj ilerlemeniz gereken oyunlarda bile sahte çok şey öğrendi ki o yıllarda video oyunla- yapmak isteyen oyuncular sayesinde ancak haberi olacaktı. bir ilerleme illüzyonu kullanılıyordu. Ta ki rında yazılım ve donanım arasında çok ince Super Bug mütevazı bir oyun olarak 1977’deki Super Bug oyununa kadar. bir çizgi olduğunu hatırlatmakta fayda var. sessizce arcade salonlarından geçip gitti. Fakat günümüz oyunlarının neredeyse Edindiği bu tecrübeler sayesinde de uzun tamamının scrolling (ilerleyen) ekranlara sahip olduğunu düşünürseniz oyun tarihi 70’lerin başlarında Howard Delman, eği- yıllar boyunca Atari için çalışacaktı. için bunun ne denli büyük bir adım oldu- ğunu söylememe gerek yok sanırım? timi kimya alanında olsa da yeni yeşeren EMRE S. video oyunlarına hayli meraklı bir gençti. Bir Nihayetinde 9 ay süren bir geliştirme akşam kafede oynadığı ve çok etkilendiği sürecinin ardından Howard’ın adını Super Tank oyununun ardından sektöre girme ka- Bug olarak değiştirdiği ilk oyunu 1977 rarı aldı ve kabinin yanındaki adrese mektup yılında arcade’lere çıkış yaptı. Sarı bir Volk- yazarak Atari’dan bir iş istedi. O zamanlar swagen Beetle’ı yönlendirdiğimiz oyunda video oyunları alanında çok fazla çalışan kişi benzin bitene kadar olabildiğince yol olmadığından kısa süre içerisinde de kendi- kat etmeye çalışıyor, bu esnada da diğer ni Atari için oyun geliştirirken buldu. araçlar, kum tepeleri gibi çeşitli engellere NİSAN 2020 I 101

BOBBY IS GOING HOME STALIN VS. MARTIANS [PC] [ATARİ 2600] Strateji oyunlarını oldum olası sevmişimdir, strateji namına Ben 3,5-4 yaşlarındayken içinde bir sürü oyun olan ne bulsam oynardım bir dönemler. Ama inanın bana, strateji klon bir Atari 2600’ün evimize geldiği geceyi çok iyi oyunlarını ne kadar çok severseniz sevin, sizin de illa ki bir sını- hatırlıyorum. Rahmetli babam River Raid oynarken habire rınız vardır. joystick kırardı, sonra gidip pazardan (evet bildiğimiz pazardan) yenisini alırdık falan, çok güzel günlerdi. Famic- İlk bakışta ilginç, hatta komik denilebilecek bir tema sunuyor: lone alınana kadar da yaklaşık 4 sene kadar büyük zevkle İkinci Dünya Savaşı döneminde, Sovyetler bir yandan Almanla- oynadım konsolu. En sevdiğim oyunlardan biri de Bobby ra karşı canhıraş bir mücadele sergilemişken, öbür yandan da Is Going Home’du, tabii ben oyunun adının bu olduğunu Mars’tan gelen misafirlerimizin saldırılarına göğüs geriyor, dün- 20 sene sonra öğrenecektim. yayı işgalden korumaya çalışıyorlar. Kızıl Ordu’nun başına geçip dünyamızı işgale gelmiş Marslılara meydan okumakta ne gibi bir Bobby Is Going Home bir platform oyunu. Adından da sorun olabilir ki, öyle değil mi? anlaşıldığı üzere evine dönmeye çalışan Bobby’i yöneti- yoruz ve neden bilmiyorum, bilumum kuş, ördek, bitki, Marslılarımız maşallah rengarenkler. Yeşili var, turkuazı, kırmı- açılıp kapanan köprüler falan buna engel olmaya çalışıyor. zısı, moru, sarısı, pembesi, ne isterseniz var yani. Şöyle orta halli, Biz de ilerleyerek ve zıplayarak bundan kurtulmaya çalı- daha insani boyutlarda olanlarıyla çatışırken haritaya bonibon şıyoruz ki 3-4 ekran sonra cidden zorlaşıyor oyun, ya da bilemediniz jelibon dökülmüş de onu temizlemeye çalışıyor- çocukken bana zor geliyordu, bilmiyorum. muşsunuz hissi alıyorsunuz. Dev Marslılar pelüş oyuncak gibi tipler, pek de öyle düşman hissi yaşatmıyorlar zaten. Ama hakkı- Bu oyunun benim için özel olmasının iki sebebi var. nı yemeyeyim o üç gözlü yeşil pelüşler ağızlarından ateş çıkara- Birincisi bir müziğinin olması ki Atari 2600 tek ses kanallı biliyorlar, ejderha gibiler mübarek. Bu kuvvetli mi kuvvetli (???) bir sistem olduğu için çok az oyununda müzik ya da jingle Marslılar karşısında insanlık çaresiz gibi görünüyor, değil mi? vardır. Zıplama gibi ses efektleri devreye girdiğinde müzik Neyse ki Kızıl Ordumuz var, hepsini haklarız! Çatışmalar tam bir geçici süre kesiliyor zaten. Oyunda çalan müzik de What kaos ortamı mıymış neymiş hiç fark etmez. Ki zaten karşımızda A Friend We Have In Jesus isimli bir Hristiyan dini müziğin dünyayı işgal etmeye gelmeyi akıl etmiş, bir şekilde taa oralar- uyarlamasıymış bu arada. dan buralara kadar gelmeyi de başarmış, ama IQ düzeyleri sıfırın altında seyreden düşmanlar olması da lehimize sonuçta. Diğer sebebiyse her ekranda arka planın ve renklerinin değişiyor olması. Geceyi, gündüzü, sabahı arka planın Ses efektlerine, arayüzüne, haritalarına, görsel kalitesine (?), değişen renkleriyle anlıyordunuz ki tarif edemediğim bir kontrollerine vs. değinmek istemiyorum bile. Anlatılmaz yaşanır sonsuzluk duygusu uyandırıyor bu olay bende. Zaten Ata- tadından bir oyun işte. ri 2600 oyunlarının özgün grafik ve sesleriyle ciddi ciddi kafa yaptığını düşünüyorum bir süre sonra. Old’lar bilir ne Şu oyuna bugün denk gelsem “biri beni trollemeye çalışıyor demek istediğimi. EMRE S. herhalde” derdim. Ama trollüğün de bir sınırı var be arkadaş, fazla da abartmamak lazım. O değil de, bir de “Game of the Year” versiyonunu çıkarmak nedir yahu! ENGİN 102 I NİSAN 2020

KHEZU’NUN İNİ [MONSTER HUNTER: FREEDOM UNITE] Pokke Köyü dağ başında bolca karı yok. Sonra hafif bir sürtünme ve sanki lar. Ama ben o ilk çığlıkta zaten ölmüştüm, ama sıcak yemekleri olan bir yerleş- yapışkan bir öpücük gibi bir ses yankılanı- şu an sadece ikinci şansımı yaşıyorum. ke, oraya yolum düştüğünde henüz yor boşlukta. Belli belirsiz bir hareket var Aylar geçiyor, ustalaşıyorum. Khezu’yla çok da deneyimi olmayan toy bir avcıydım. tavanda ama seçemiyorum, daha da yakla- her dövüşüm onun ölümüne daha yakın Hoş, avladığımız da koca koca canavarlar şınca yere şıp şıp düşen bir su sesi duyuyo- bir noktada sonlanıyor, hayvanın resmen değildi o dönem de, tabii insan hep daha rum ama düşen şey su değil o kesin. kanlısı oluyorum, o derece. Sonra günler- fazlasını istiyor. Ben de böyle köyün yaşlısı- den bir gün elime bir parşömen geçiyor ve na gidip gelip hep daha zor görevler alıyo- Sonra hiç beklemediğim bir anda tüyle- Khezu fizyolojisi hakkında değerli bilgiler rum, bir gün Yian Kut-Ku kesiyorum öbür rimi diken diken eden bir çığlık kopuyor, öğreniyorum buradan. Mesela kanadına gün Plesioth çıkıyor karşıma. Onları kesip kanım buz kesiyor damarlarımda ve sap- değil de kuyruğuna ve o yılankavi boynuna daha iyi zırhtır silahtır yapıyorum. Sonra sarı oluyor yüzüm, titreyen ellerimdeki vuracakmışız itin, elektrik attığında suda bir söylenti yayılıyor, kuzeydeki mağaralara kılıcımı daha bir sıkı kavrıyorum ve o hain durmayacakmışız ve en önemlisi ateşe gidenlerden haber alınamıyor diyorlar. çığlığın sahibi de kafasını o karanlıktan karşı dayanaksızmış zağar. Bunu niye daha Gönüllü oluyorum gidip araştırmaya çünkü çıkartıveriyor bir anda. Gözsüz, renksiz, önce düşünemedim ki deyip varıyorum bizde yürek gani gani. Yol gösteren koru- hortum gibi bir et parçası bana yaklaşıyor demirciye ve bana alev kadar sıcak bir silah cular bir yere kadar gelip beni yalnız bıra- sessizce, kokluyor havayı, dinliyor en küçük yap diyorum. O da yapıyor. kıyorlar sonra, iyi diyorum, gerisini buluruz hareketi, beni arıyor. Zaten donakaldığım yolun, yürümeye başlıyorum mağaralara için beni bulamıyor şimdilik ama tavana Ve bir daha o beyaz şeytanın karşısına doğru. Ortam sessiz, gece olmuş, ayaz yapışmış ayakları ve yukarıdan sarkan o çıkıyorum, daha silah uğursuz etine değer var. Bir ateş yakıp karnımı doyuruyorum, iğrenç kafası da vurulmak için çok uygun. değmez feryadı basıyor ama acımıyorum, yıldızlar açık seçik tepemdeler, yanımdaysa Bam diye indiriyorum kılıcı! O bembeyaz aylarımı çalan bu mendebur yaratık bu kez güvenilir dev kılıcım var. Hani öyle alevli etin içinden kızıl ve sivri dişlerle dolu bir serilecek önüme. Defalarca vuruyorum, buzlu, yanarlı dönerli değil ama canavarın ağız beliriyor, hayvan inliyor acıdan. İyi. yaralar açıyorum sırtında, kanı suratıma kafasına vurunca da ses çıkartan bir kılıç. İşin daha korkuncuysa önceki görevlerim- sıçradığında dahi soğuk. Ama kanıyor işte de zihnimde çalan müzikten eser yok bu oluk oluk. Bu güzel. Topallamaya başladı, Yürüyorum tepelere doğru, buz mağara- sefer. Sessizlik. Ölüm sessizliği var aklımda sonu yakın. Nihayet o ölümcül son darbey- larının ağzında duruyorum, içeriden yük- sadece. Vuruyorum ama işlemiyor melun le iniyor pislik. “Oh be!” diyorum, “dünya selen kan kokusu o soğukta bile midemin yaratığın kalın zırhına, etini kesemiyor varmış”. Zaten sonrasında da canavar avcı- bulanmasına yol açıyor ama kendimi tutu- hatta sekiyor, lanet olsun diyorum ve biraz lığı kariyerimdeki basamakları üçer beşer yorum. Ayın parlak ışığı içeriye bir açıklık- mücadele ettikten sonra fena bir darbe atlamaya başladım. Ama o Khezu yok mu, tan düştüğü için sarkan buzlardan yansıyıp yiyip kendimden geçiyorum. Uyandığımda işte onun bana ördüğü o korku duvarını aş- gündüzü geceye çeviriyor adeta. Daha köydeyim ve karşılaştığım şeyin bir Khezu mak benim için en güzel duyguydu, ömür derinlere gidiyorum ve ışığın ulaşamadığı olduğunu, çığlığı duyup gelen Palico’lar boyu unutamayacağım. EREN E. oldukça loş bir mağaraya geliyorum. Çıt olmasa çoktan ölmüş olacağımı söylüyor- NİSAN 2020 I 103

TROPIC THUNDER Bazı filmlerin böyle politik doğrucu- Stiller ve Jack Black’in dâhiyane şaklaban- lukmuş, aman efendim şunlar bunlar lıklarına mı gülersiniz bilmem. Ama tüm alınmasınmış gibi şeyleri iplemeden dibi- bu kafayı sıyırmış olaylar zincirinin altında ne kadar kara mizah, satir ve hatta ofansif sağlam bir Hollywood eleştirisi olduğu mizaha bulanmış halde olmalarına bayı- da gözden kaçacak gibi değil. Bencil lıyorum. Tropic Thunder da böyle pis bir oyuncular, kan emici menajerler ve pislik film işte. Hollywood’un üç farklı yıldızı bir yapımcılar köşeleri tutmuş bekliyor bu Vietnam filmi için bir araya getirilir ama ortamda ama onların bu devasa karika- çekimlerde işler hiç iyi gitmeyince yönet- türlerini izlemek de inanılmaz eğlenceli. men ve filmin uyarlandığı kitabın yazarı bu kendini beğenmiş yıldızlara ders olsun Filmin canına okumadığı etnik grup diye filmi gerçek ormanda gerilla usulü veya özel durumlu insan kalmıyor gibi. çekmeye yeltenirler ve olaylar bir man- Ama tüm bu ofansif mizahın aslında o yaklıktan diğerine ışık hızında atlarken insanların yanında gözüküp buradan sizin de gülmekten karnınıza ağrılar girer. prim yapanların takkelerini düşürmek için yapıldığı da izleyiciye gayet iyi his- Filmde kan vahşet küfür gırla zaten. settiriliyor. Yani göründüğünden daha Kadroda iyi de oyuncular olduğundan derin bir film aslında bu. Başlangıçtaki (hele o Robert Downey Jr.’ın Afro Ameri- sahte fragmanlarından sondaki dansına kan asker rolü yok mu?) filmin nasıl başla- kadar müthiş eğleneceğiniz garanti ve o yıp bittiği hissedilmiyor bile. Kel ve gö- kadar laf sokuşturmadan sonra Robert bekli bir Tom Cruise’un afyon tacirlerine Downey’in buradaki rolüyle Oscar’a aday ettiği küfürlere mi koparsınız yoksa Ben olmasıysa ironinin dibi bence. EREN E. ALFRED BESTER 250 sayfa olup o nispeten ufak alanda öne çıkardık- ları konseptlere yüklendiklerinden olay akışını geri KAPLAN! KAPLAN! plana atmışlar sık sık. Alfred Bester’sa çizgi roman Sonraları bir dönem Green Lantern çizgi roman- yazarlığı tecrübesinden olsa gerek, kelimelerinin ekonomisini çok iyi analiz etmiş, ağdalı bir anlatım ları yazdığını öğrendiğimde şaşırdığım Alfred kasmayarak o 250 sayfaya pek çok olay, mis gibi de Bester’ın, 1956’ta yazdığı Kaplan! Kaplan! zamanın bir ana karakter sığdırmış. testine dayanabilen nadir bilimkurgu kitaplarından. Bahsettiğim işin bilim kısmı değil elbette, o dönem Yüzünden sildirdiği dövmelerin izi derisinin al- bilim gibi gelebilecek, bugün bakınca fanteziye tında kalan, sinirlendiğinde de kanı yüzüne hücum kaçan şeylerden her eski bilimkurgu kitabı gibi o da edip izlere dolduğu için bir kaplana benzeyen Gully mustarip. Ancak sırtını sadece yeni ve ilginç fikir- Foyle’un intikam hikâyesini günümüze bu kadar iyi lerine dayamadığı için, iyi bir hikâye anlattığı için taşıyan da bu zaten. Alexander Dumas’nın gurur eskimemiş bir başyapıt bu kitap. duyacağı bir Monte Cristo Kontu varyasyonu. Olay- ları detaylandırsanız dizisi, yüksek tempolu anlat- O dönemlerin bilimkurgu romanları genelde 200- mak isteseniz de taş gibi filmi çıkar. ONUR 104 I NİSAN 2021

PROMETHEUS Prometheus adındaki uzaylının, Bob METALLICA VE BOB isimli bir mağara adamına hayatın temel unsurlarını öğretmeye çalışırkenki çırpı- RIDE THE Bu mini mini çizgi diziyi unutmuş gibi nışlarını konu alıyor. Bir yandan çırpınıyor, LIGHTNING olsak da izleyenlerin beyinlerinin gizli bir yandan da uzaktan kumandayla kont- Sakin ve muhteşem bir melodiyle dehlizlerinde yaşadığına yemin edebili- rol ettiği kamerayla bu anları kayıt altına rim. Onun için çoğunluğunuzun bu yazıyı alıyor. Bizler de bu 3-4 dakikalık yakarışla- başlayıp kısa süre içinde kükreyen görünce şey diyeceğini düşünüyorum rı gülerek izliyoruz. bir aslana dönüşen Ride the Lightning, “Ohaaa, böyle bir şey vardııı. Doğru ya!”. Metallica’nın dinlemekten bıkılma- Mağara adamımız Bob, küçük bir çocuk yacak albümlerinin başında geliyor Eeey Cote Zeller! 3-4 dakikalık o kısa gibi (ben). Korkunca panikliyor (ben), bir bana göre. Bu 47 dakikalık şaheserin videolara ne güzel şeyler sığdırmışsın şeyleri kırıp döküyor (ben) ve genel ola- üzerinden tam 37 yıl geçmiş ama ilk sen... Adamın işi resmen emek kokuyor rak sürekli Prometheus’u sinirlendiriyor. dinlediğim günü resmen dün gibi emek. Stop-motion denen olay zaten çok Prometheus, Bob’la uğraşırken, onlara hatırlıyorum. Fight Fire With Fire’a nasıl zorlu bir süreç. Hakkını vere vere yapılmış salça olan maymunu da unutmamak vurulduğumu, For Whom The Bell bir iş istiyorsanız eğer, işte o Prometheus gerek. Bence maymun için, Bob’dan daha Tolls’un çanlı girişinin ardından nasıl ve Bob. akıllı diyebiliriz. Hatta Prometheus bildik- kafa sallamaya başladığımı, Fade to lerini maymuna öğretmiş olsa çoktan ev- Black’in sözlerini nasıl ezberlediğimi, Kısaca bu stop-motion animasyon; rim geçirip Bob’dan daha iyi bir konuma Trapped Under Ice’ı söylemeye çalışı- gelebilirdi... Neyse, madem hatırladınız şımı, Creeping Death’in içimi alev alev bu seriyi, gidin de birkaç bölüm izleyip yapışını, The Call of Ktulu’nun melodi- yad edin. Hadi bakalım. AYGEN leriyle kendimden geçişimi. Bu söylediklerim nostalji hissi falan değil. Sıradan bir albümü kafamda yüceltmiyorum. Ride the Lightning, Metallica diskografisinin kilometre taş- larından biri ve gerçek Metallica’nın ne olduğunu merak edenlere dinletilmesi gereken üç albümden biri. Grubun ikinci stüdyo albümü, rahmetli Cliff Burton’ın tüm şarkıların yazımına katkı vermesiyle birlikte daha enstrümental, daha melodik, daha karmaşık işler çıkarmaya başladığı bir eser. Belki hiç aklınızda yoktu ama bu satırları okuduktan sonra dinlemek için can atıyorsunuz, biliyorum. Kendim- den biliyorum. Çağıralım yıldırımı da, gelsin madem. ESER NİSAN 2021 I 105

SAYI: 162 - 2021/04 163 REPNLIIECRANT ISSN: 1307-8933 VER.1.22474487139... Genel Yayın Yönetmeni (Sorumlu) YOKO TARO’DAN FELSEFE, C. Serpil Ulutürk, [email protected] DRAMA VE... MATEMATİK Göksu Evleri Ihlamur Cad. No13-B15A DERSLERİ Anadolu Hisarı / İSTANBUL NİSAN’DA OYUNGEZER’DE İmtiyaz Sahibi Ateş Uluç, [email protected] Yayın Koordinatörü Tuğbek Ölek, [email protected] Yazı İşleri Müdürü Ömer Akdağ, [email protected] Editörler Eren Eryürekli, [email protected] Eser Güven, [email protected] Gülhis Canpolat, [email protected] Görsel Yönetmen Gizem Sedef, [email protected] Serbest Yazarlar Ali Sezgin, [email protected] Ares Aybar, [email protected] Billur Yasa, [email protected] Can Arabacı, [email protected] Cevdet Emre Kızılcan, [email protected] Emre Sümer, [email protected] Engin Vural, [email protected] Erkut Altındağ, [email protected] İhsan Can Asman, [email protected] İpek Atam, [email protected] M. İhsan Tatari, [email protected] Mustafa Mutlu Şenay, [email protected] Noyan Akatlı, [email protected] Onur Kaya, [email protected] Sabri Erkan Sabancı, [email protected] Tarık Kaplan, [email protected] Yasin İlgün, [email protected] Katkıda Bulunanlar Aygen Göriş Reklam İletişim Tel: 0216 465 98 50 SETİ YAPIM VE YAYINCILIK Hizmetleri San. Tic. Ltd. Şti. Adına Sahibi: Ateş Uluç Yönetim Yeri: Göksu Evleri Ihlamur Cad. No13-B15A Anadolu Hisarı / İSTANBUL Tel: 0216 465 98 50 Fax: 0216 465 98 52 Basıldığı Yer: Turkuvaz Haberleşme ve Yay. A.Ş. Akpınar Mah. Hasan Basri Cad. No 4 SANCAKTEPE / İST VD. BOGAZİÇİ KURUMLAR V. NO 871 045 8722 Basıldığı Tarih: - Dağıtım: TURKUVAZ Dağıtım Pazarlama A.Ş. Yayın Türü: Yaygın, süreli, aylık Oyungezer, SETİ Yapım ve Yayıncılık tarafından yayınlanmaktadır ve basın-yayın kanunlarına uymaktadır. Bu dergideki yazılar ve görsel malzemeler SETİ Yapım ve Yayıncılık’tan yazılı izin alınmadan kaynak gösterilse bile kullanılamaz. Küçük bir rica... Oyungezer’lerinizi biriktirmiyorsanız çöpe atmayın. Eğer sizden sonra okuması için verebileceğiniz kimse yoksa, tekrar doğaya kazandırılmak üzere bir geri dönüşüm kutusuna bırakın.




Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook