Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore Muhibban Sayı-1

Muhibban Sayı-1

Published by Muhibban Dergi, 2020-12-03 17:41:37

Description: Muhibban Dergisi Kahramanmaraş

Search

Read the Text Version

1

Muhibban ilim, kültür ve sanat dergisidir. Sosyal medya adresleri [email protected] @muhibbandergi muhibban der @Muhibba37989208 Kahramanmaraş 2

Aşkın aldı benden beni, bana seni gerek seni Ben yanarım dün ü günü, bana seni gerek seni Ne varlığa sevinirim, ne yokluğa yerinirim Aşkın ile avunurum, bana seni gerek seni Aşkın aşıkları öldürür, aşk denizine daldırır Tecelli ile doldurur, bana seni gerek seni Aşkın şarabından içem, Mecnun olup dağa düşem Sensin dün ü gün endişem, bana seni gerek seni Sofilere sohbet gerek, Ahilere Ahret gerek Mecnunlara Leyli gerek, bana seni gerek seni Eğer beni öldüreler, külüm göke savuralar Toprağım anda çağıra, bana seni gerek seni Cennet Cennet dedikleri birkaç köşkle birkaç huri İsteyene ver sen anı, bana seni gerek seni Yunus'dürür benim adım, gün geçtikçe artar odum İki cihanda maksudum, bana seni gerek seni Yunus Emre 3

Cilt 1, Sayı 1 İÇİNDEKİLER KÜNYE Editör Notu Yerine............................................... 5 Adı Muhabbet Olsun......................................................................... 6 YÖNETİM Marifet Ve Muhabbet.......................................................... 7 Kübra AĞIR Hal ile Hasbihal............................................................ 9 Küçük Bir Muhabbet Meselesi...................................................... 10 YAZARLAR Beyza ŞENEL’e Sorduk................................... 12 Ayşe Ebrar Özbalıkçıoğlu Alnı Secde İzli Şair............................................................... 15 Ayşegül Bekereci Büşra Karsatar Tavsiyeler Köşesi............................................................ 16 Dilara Yüksel Fatma Güzelbulut Direnişin Yeryüzündeki İz Düşümüne Yolculuk............................ 19 Ayşegül Alcı Enise GÜL Zehra Danış Cihanın En İhtişamlı Mabedi........................................................... 20 Elife nur Özsoy Fatmanur Yüksel 1 Kelime 1 Dünya.................................................. 22 TASARIM İslam’ın İlk Kadın Kahramanı...................................................... 24 Sessiz Kullar.......................................................... 26 Enise Gül Bir Hadis Bir Dua.............................................................. 28 Ayşenur Uzunlar 1-30 Ekim Meme Kanseri Farkındalık Ayı..................................... 30 Tarifler........................................................... 32 Dünya Uzay Haftası............................................................... 34 Bulmaca.......................................................................... 36 4

5

ADI MUHABBET OLSUN Enise Gül Biz insanlar seviyoruz zannederiz; annemizi, babamızı, çiçekleri, müzi- ği, yeşili, maviyi… Fakat paylaşmak bile istemeyiz çoğu zaman. Sanki içimizde bir yerlerden sesler gelir; “Benim annem! Benim babam! Bu mü- ziği en çok ben seviyorum! Maviyi kimse benim kadar sevemez!...” Oysaki bunun adı bencilliktir. Unuturuz bizlerin bir Yaradan’ı olduğunu ve saçımı- zın bir telinin bile bize ait olmadığını. Peki, O Yaradan’ı ve O’nun en sev- diği kulu olan Resulullah’ı (a.s.m.) sevsek aynı duyguları mı hissederiz? Bu sevgi ne kıskançlık barındırır ne de enaniyet. Bu sevgi; saygı, hoşgörü, sadâkat, fedakârlık, merhamet ve en önemlisi güven barındırır. Güneşi se- ven için güneş, yağmuru seven için yağmurdur. Meyvesi rahmettir bu sev- ginin. Bir kez tadana, dünyadaki bütün lezzetler tatsız gelir. O kişi, asıl ait olduğu yerin hasretini çekmeye başlar. Sanki kalbi şelale olur, bedenini yı- kar da ait olduğu yerde bekleyen Sevgilisi’ne (a.s.m.) lâyık eder tüm benli- ğini. Hâlbuki lâyık olmak ne mümkün fakat Er-Rahmân, Er-Rahîm, El- Afüvv var… Bizi bunca günahımıza rağmen affetmek için tüm kapılarını açan bir Rabbimiz, umudunu yitirmeden bizler için dua eden bir Peygambe- rimiz (a.s.m.) var. Öyleyse Efendimiz’in (a.s.m.) yaşayışına bürünüp Rab- bimize koşalım. Adı bencillik olan sevgi zahmetini, sevgi rahmetine dönüş- türüp adını muhabbet koyalım. “Seni seviyorum” cümlesini biraz da hâl di- liyle söyleyelim. Öyleyse buyrun muhibbanların muhabbet sofrasına.. 6

MARİFET VE MUHABBET Ayşegül Bekereci Marifet; a-ra-fe kökünden türetilmiş bir kelime İdrak edebildiğimiz ve edemediğimiz bütün sırlarla Rabbi- olup lügatta tanımak, bilmek, idrak etmek anlamlarına ge- mizin muradını, O’nun sevgisine mazhar olmanın yollarında lir. Marifetin “ilim”den farklı olarak tanımak manası vardır. yolcu olmaya talip olan talebeler olamazsak en çok da ken- Marifetullah ise Allah bilgisini değil, kulun Allah hakkındaki dimize yazık etmiş oluruz. Şüphesiz insanın, ülfet ettiği şey- bilgisini ifade eder. le arasında muhabbet gelişir. Duygu, düşünce, davranış duygusuna şekil verebilir. Bulunduğu çevre, etrafındaki İmam Gazali’ye (r.h.) göre kalbin, ruhun ve aklın en insanların gönül dünyası insanın marifet ve muhabbet dün- büyük lezzeti Rabbini tanımasıdır. İlmin zevki bilinen zâtın yasını şekillendiren etkenlerin başında gelenlerdendir. Rab- değeri oranında artar. Acaba kulunun bütün ayıplarını ve bimiz Kur'an-ı Kerimde: “Ey iman edenler! Allah'tan korkun kusurlarını bilen fakat örten, anbean rızık vermeye devam ve sadıklarla beraber olun.” (Tevbe, 119) buyurmuştur. eden, kulunun iç yüzünü bilmeden ısrarcı olduğu, hayır gö- Nitekim deniz kenarlarındaki dalgaların aşındırdığı taşların rünen şeylerden koruyan, şefkatine hayran olunan Allah bile şekli değişip yassı olur. Sapasağlam görünen taşların Teâlâ'yı tanımak nasıl bir lezzettir? bile ortam şartlarından etkilendiği düşünülürse taş kadar dayanıklı olmayan kalplerimizle; “Bana bir şey olmaz, ben Bizler kul olarak “marifet” sahibi olmak için elimiz- den gelen gayreti gösterebilmeliyiz. Çünkü bu misafirhane etkilenmem” rahatlığında nasıl olabiliriz ki? olan dünya O'nun. Ve biz bu evin sahibinin bizden ne iste- diğini, neden istediğini, bu yolun engellerini ve o engelleri aşma yollarını bilmemiz zaruridir. Gönülden sevebilmek için satırlardan ya da sadırlardan, gönül ehli kimselerden marifet feyzini alabilmeliyiz. Hiç tanımadığımız ve gönül bağımızın olmadığı bir kimse ile kendisini tanıyıp güvendiğimiz; neyi, neden, ne sebeple yaptığını, neleri sevip nelerden uzak olduğunu bil- diğimiz bir kimse arasında kuracağımız ilişki denk olabilir mi? Müslümanlığımızın kıvamı da Rabbimizle kuracağımız bağlantının kalitesine bağlı. O’nu tanıdığımızı söyleyebiliriz fakat her iddia bir ispat ister. Amellerimize yansımayan, bizi kulluk heyecanıyla doldurmayan bir bilginin kalbe yer- leştiğinden söz edilebilir mi? Merhum Musa Topbaş (k.s.) üstadımız mârifetullah ilmi ile ilgili şu bilgileri verir: “Hak yolu yolcusunda dört haslet olursa sünûhât-ı Rabbânî gönül âlemine bütün bere- keti ve rahmeti ile nüzul eder. Onlar da şunlardır: Kuvvetli ihlas sahibi olmak Samimi istikamet ehli olmak Gayretli sebatkâr olmak Tam teslim olmak 7

Marifetullah yolunda Allah’ın sevgisini kazanmanın bir yolu da Al- lah’ın sevgisini bahşedecek ameli salihler işlemektir. Seven sevdiği için hiçbir fedakârlığa katlanmazsa onun sevgisinden şüphe edilir. Ayet-i kerimede: “Eğer kendilerine verilen öğüdü yerine getirselerdi, bu onlar için hem daha hayırlı hem de (imanları için) daha sağlam- laştırıcı olurdu.” (Nisa, 66) buyrulmuştur. Dolayısıyla Salih ameller işlemek kalbimizdeki imanın kuvvetlenmesi ve Rabbimize sevgimizin artmasında gereklidir. Kudsi hadiste Rabbimiz, sevgisini kazanan kullara vereceği ik- ramlar hakkında şöyle buyurur: “…Kulum kendisine farz kıldığım şey- lerden, bence daha sevimli herhangi bir şeyle bana yakınlık kaza- namaz. Kulum bana (farzlara ilâveten işlediği) nafile ibadetlerle durmadan yaklaşır, nihayet ben onu severim. Kulumu sevince de (âdeta) ben onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum. Benden her ne isterse, onu mutlaka veririm; bana sığınırsa, onu korurum.” (Buhârî, Rikak 38) Allah yolunda yürümek isteyen önce farzlara sarılacak demek ki Allah’ın en hoşuna giden şey kullarının farzlara sahip çıkmasıdır. Nafileler bu yaklaşmaya hız kazandırıyor. Bu hız o kadar artıyor ki ni- hayet Allah kulunu seviyor. O kul Allah’ın tutma dediği bir şeyi artık bir daha tutmuyor. Dinlerken Allah’ın razı olmayacağı şeyi dinlemi- yor. Bakarken Allah’ın görmesinden razı olmayacağı şeyi görmüyor, görmek istemiyor. Allah’ın sevgisini kazandığı gün Allah Teâlâ onun eline, ayağına, gözüne, kulağına, her şeyine bereket verir; yanlışa karşı muhafaza eder, ayağı kaymaz. Böylece o mümin Allah’ın hima- yesinde yaşar. Demek ki insanlardan önce, kendimizi Allah'a sevdirmek gere- kiyor. İnsanlar ne der demeden önce Allah ne der dememiz gereki- yor. İnsanlar bu giydiğime razı olur mu demeden evvel bu giydiğime Allah razı olur mu demek gerekiyor. Çünkü o razıysa diğer insanları razı edecek sadece Allah. Allah’ın razı olmadığı yerde hiç kimsenin yardımı bize yetişemez. 8

HÂL İLE HASBİHAL Fatmanur Yüksel Sevgi; üzerine ne çok konuşulan, yazılan bir Günümüzdeki gibi; \"Haydi seninle el ele ver- duygudur. Hayatın her döneminde; varlığında elim, beraber beni daha çok sevelim\" çiğliğinden kıymeti pek az bilinen, yokluğunda ise katlanılması kurtulup önce öze bir dönüşle Rabbine yönelmeli, kendine gelmeli böylece kendini gerçekten seviş hâ- zor olan büyük bir acıdır. İnsan hasret duyduğu ve sevgi zannettiği nef- line dönmeli insan değil mi? Allah (c.c.) tarafından imtihana lâyık görülen sani hazların peşinde ne çok savrulup duruyor. Hele olmak, cenneti ve hatta Cemâl'ini hak edebilmek, ki bu çağda... Muhabbetle yaratan Allah'ın (c.c.) sevgisin- özel olmaktır. Bu mana da değerli olmayı ifade eder. den gafil kalalı o sevginin yerine koymaya çalıştığı- Ve zor da olsa gerçekleştirme kabiliyetinin bizde vâr mız her değer, tapınılan putlar gibi kuşatmış bizi. olduğunun delilidir. Çünkü hiçbir imtihana, önce- İnsan, mayasında/özünde yaratılışından beri sinde ders olarak bilgiyi almadan girmezsiniz. Aslolan; \"layıkına muhabbettir\" ki \"Seven vâr olan bir duygunun eksikliğini neden hisseder? Kendisi için onu ararken bile aslında vâr olan asıl sevdiğine tâbidir...\" Tevbelerimi kaç kere bozmuşsam yine yeniden niyet ediyorum Rabbimin seveninin farkında olmaz. Sevgi vermeyi beceremeyişimiz, almayı bile- sevgisiyle dirilmeye... \"Secde et ve yaklaş!\" emri ile meyişimizden midir? Oysa; \"Yaradan’dan ötürü arınıp dünya zifirinden, tüm şefkât ve merhamete yaradılanı sevmek\" değil miydi ölçü? Nerede kaçtı muhtaçlığımla secdede beni ilk sevenime tâbi olma- bu ilmek de dünyalık tuzaklara dönüştü ya niyet ediyorum... sevgilerimiz? Ten kafesten kurtulunca ruh dirile Zamane insanlarıyız; her şeyin çoğuna Can içre canı ıslah eyle ya Rabbi..! müptela olmuşuz. \"Ama\"larla itiraz edip hep daha fazlasını istemişiz. Hepimiz hepimizin imtihanıyız, bilerek un- utup nefsimiz için putlar yapıyoruz sanki. Oysa dü- nyada olmaktaki maksat ve imtihan \"lillah\" yani; \"Allah için sevmek ve Allah için sevilmek.” 9

KÜÇÜK BİR MUHABBET MESELESİ Dilara Yüksel K Ağaç da sarmaşığı görüp kendisini çepeçevre kuşatma- âinatta yaratılan her şeyin sebebi muhabbettir. sından etkilenip sarmaşığa aşık olur. Toprak ağacın aş- Peki, bizler muhabbet ne biliyor muyuz? Muhabbet, kını görür fakat ne çare. Ne yapsın sevdiği başkasını Arapça ‫(حب‬hubb) yani sevgi kelimesinden gelir. Hubb seviyor diye sevmekten mi vazgeçsin? Sarmaşık daha ise habib yani sevgili kelimesinden türemiştir. Sevilene da büyümek daha da gösterişli olmak için ağacın yedi- mahbub, sevilene sevgiyi göstermeye de ihabb denir. ğine içtiğine göz diker. Ağaçtaki aşk da öyle böyle değil Seven ise muhibdir. Kısacası muhabbet; sevenin sevgi- hani. Başta topraktan aldığından az az verir. Sonra sar- lisine sevdiğini göstermesi demektir. Muhib ile habibin maşık doymaz arasındaki muhabbet bağının kuvvetli olması için muhi- biraz daha verir. En sonunda o kadar çok vermeye baş- bin sevgisini göstermesi gerekir. Habib yeri gelir eziyet lar ki kendisine yetemez ve ölüme mahkûm olur. İşte eder, yeri gelir el üstünde tutar muhibi. Ama muhib aşk hikayesinin gaddar baş kahramanı sarmaşık olur ve sevgiliden ne gelirse eyvallah demeyi öğrenmiş olandır. günümüze kadar gelir bu aşekanın hikayesi. Tabi konu sevmek, sevilmek ve aşk olunca ağa- Eyvallah; yani ezâna da cefana da o gül yüzün için razı- yım. Çünkü sevgiliyi iyiliğinde sevmek kolaydır. Ama acı cın durumuna düşüp hem dünyayı hem ahreti yakma- çekmeye başlayınca işler değişir. Seviyorum diyen o mak için kimlere muhabbet duyduğumuza da dikkat insan hemen soğur, uzaklaşır ve kırılır. Hiç acı çekeme- etmeliyiz. Ne demiş Peygamber Efendimiz (s.a.v.); “Kişi yenden muhib olur mu? Asıl mesele kırılmamak değil sevdiğiyle beraberdir.” Çünkü biz muhibler ve muhib miydi? Kırılsan bile eyvallah demek değil miydi? Muhib adayları habibleri önce taklit ederiz sonra da taklitler sevgisinde karşılık bekler miydi? Muhib karşılık bekler- tahkuk olur. Şimdi aşkların en büyüğüne gelelim. Kul ile Rabbi ara- se bunun aşk olmayacağını bilmez miydi? Ah aşk! O aşk yok mu o aşk... Nerden çıkmış bu aşk mu- sındaki muhabbete akıl sır erer mi hiç? Kul Rabbinin hibin başına? Aşkın hikayesini bilir misiniz? Aşk Farsça- kendisi için verdiklerini görür de nasıl sevmez? Rabb dan geçmiştir dilimize. Aslı aşekadır. Türkçe meali ise der ki; “Önce Ben’i bil, Ben’i bir tanı.” İşte bu tanışma- sarmaşık. Sarmaşık deyince çok masum geliyor değil ya marifetullah denir. Yarattığı her şeyde O’ndan esin- mi? Sarmaşıklar da göründükleri gibi değillermiş işte. tiler vardır. Kul o irili ufaklı esintileri bulup nasıl gitmez Bir ağacın etrafında sarmaşıklar çıkmaya başladıysa vay Rabbine? Bunlar yeter mi diyenler var aramızda. Yet- mez mi hiç? İbrahim (a.s.) değil miydi sadece gördükle- o ağacın haline. Ağaç da malum toprağa muhtaç. Ya da durum muhtaç- rinden bulan O’nu? Ya da sevmek demek illa görmek lık mıdır yoksa o da toprağın ağaca olan aşkı mıdır size mi demek yani? Gören göz, duyan kulak olmalı mı sev- kalmış düşünmesi. Sarmaşık ağacın etrafını sarınca ta- mek için? Ama kulun kalbi gözünden daha iyi görmez miydi hatta daha iyi duymaz mıydı? Yaradan onu da biri caizse ağacın iliğini kurutur. tasarlamıştı ya hani mükemmel ve hâlâ bilimin sırlarını çözemediği, altı üstü bir et parçasında . 10

İşte kul bu marifetleri görünce aşık olmaz mıydı Belki Şems de Mevlana’dan bu yüzden ayrıldı. Bu cüm- Yaradana? Ah o ne muhabbet! Marifet muhabbete bir leyle sevgiyi derecelendirme derdimi anlattığımı düşü- basamak olurdu ya hani. Muhabbet basamaklarını bir nüyorum ve üzerine başka bir şey diyemiyorum. bir çıkıp geçmişti ya Peygamberimiz (s.a.v.). Ah ondaki Aşk! Yakıp kül edersin de bıraktığın izde çiçekler açar. nasıl bir aşk! Ondaki nasıl bir bağlılık! Ondaki nasıl bir Çiçeklerinle kapatırsın bütün yaralarımı. Şah İsmail Ha- güç! Güç mü dedim ben? Evet güç. Aşık olan insan güç- tayi ne güzel demiş; lüdür çünkü. O gücü yaratan bile söylemiyor mu? Belki şahit olmamışsınızdır. Ya da şahit olmuşsunuzdur ama “Muhabbet bağında bir gül açıldı tekrar şahit olun. Ve tekrar... Ve tekrar: “… İman eden- Bir derdim var bin dermana değişmem Yüküm lal-i gevher mercan saçarım lerin Allah’a olan muhabbetleri ise her şeyden daha Bir derdim var bin dermana değişmem” şiddetli ve daha kuvvetlidir…” (El-Bakara, 165) O’na muhabbet, imandan geçermiş. Ben demiyorum O diyor. Demek ki beni iman aşık yaparmış. Aşk da beni Ah gönül! Sana da nasihat olsun şu aşekanın hikayesi. kimsenin yenemeyeceği kadar güçlü kuvvetli yaparmış. Önce kimi sevmen gerektiğini unutursan ağaç gibi so- Beni sayısız nimetine mazhar edeni nasıl sevmem? larsın da kimse anlamaz muhib olduğunu. Bir aciz kul O’na nasıl muhabbet duymam? O aşk beni dünyadan olduğunu, ağacın muhtaç olduğu toprağı unuttuğu gibi alıkoymazsa nasıl tefekkür ederim Rabbimi? Süleyman sen de Rabbine muhtaç olduğunu, O’nun seni sevdiğini (a.s.) değil miydi onca mal mülk içerisinde her an tefek- unutursan ağaca olduğu gibi yer bitirirler seni de. Ey kür eden, her an şükreden? Ve Süleyman’a (a.s.) öldü- gönül bu da sana us olsun. ğünde aşkından başka ne kaldı? Ahh… Selametle. Kimi sevdiğimin önemi kadar bir de sevgimin derecesi önemliymiş. Hani Mevlana diyor ya: “Allah der ki; ‘Kimi benden çok seversen onu senden alırım. Onsuz yaşaya- mam deme seni onsuz da yaşatırım…” 11

BEYZA ŞENE RÖPORTÖR: Dilara Yüksel Kahramanmaraş’ta yaşayan ihvanlarımızdan Beyza Şenel ablamıza merak ettiği- RÖPORTÖR: Yurt içinde ve yurt dışında h miz sorularımızı yönelttik. Bu güzel sohbetimize, bir nefes alıp sahip olduğumuz metlerden bahseder misiniz? her şeye şükretmeye sizleri de davet etmek istedik. BEYZA HANIM: Memleketimizdeki ihtiya RÖPORTÖR: Selamun aleyküm Beyza Hanım sizi biraz tanıyabilir miyiz? faaliyetlerimiz oluyor. Hafta içi olsun, haft BEYZA HANIM: Ve aleyküm selam. İsmim Beyza Şenel. Ev hanımıyım. Üç çocuk Hamdolsun. Eşimle beraber burada hizme annesiyim. Bir kız, iki oğlum var. Eşim imam. Genç Ufuk Derneğinin de müdürü- yıldan beri bu kardeşlerimize yardım etm dür kendisi. etmek, sıkıntılarını gidermek, yaralarını sa RÖPORTÖR: Tasavvuf yoluyla nasıl tanıştınız? Kaç yaşındaydınız o zamanlar? manevi fedakârlık istiyor. Sokakta kalmış BEYZA HANIM: Ben tasavvufla aslında çok küçük yaşlarda tanıştım elhamdülil- insanların haberleri bize ulaştığı zaman ge lah. Annem haftada iki gün sohbete giderdi. Ben de annemle beraber sohbetlere Onlara kalacak yerlerini, yiyeceklerini, giy giderdim. Annem bu yolda değildi, başka bir tarikat yolundaydı. O sohbetleri din- onları bir an olsun sıkıntılarından uzaklaştı lemeyi çok severdim. O büyüklerin manevi yollarının güzelliklerini, onların hayat- Tacikistanlı bir aileyi misafir ediyorum. On larını dinlemek bana çok mutluluk verirdi. Yani kendi yaşıtlarımla oynamak yeri- Kalan hanımefendinin eşi garsonluk yapıp ne ben onların sohbetlerini dinlemeyi çok severdim. Daha sonra elhamdülillah 21 dolayı iş bulamayınca Rize’ye gitti. Çay ha yaşımda bu yol bana nasip oldu. 1 çocuk annesiydim o zamanlar. Çok özlediğim, Aileyi de evimizde misafir ediyorum. çok sevdiğim bir yoldu bu sohbetler bu yollar. Suriye’ye de gittiğimiz zaman savaş alanın RÖPORTÖR: Manevi büyüklerle, tasavvuf erbabıyla beraber olmanın kalben ve kalmadığını gördük. Can kayıplarının çok fiilen öneminden bahseder misiniz biraz? BEYZA HANIM: Büyüklerin yanına girerken korkar ve heyecanlanırım. Aca- ba onlar benim ruh hâlimi insan olarak mı hayvan olarak mı görecekler diye. Onlar senin röntgenini çeker. Onlarla beraberken hâl transferi olur. Üzerimi- zi temizlediğimiz gibi kalbimizi de temizleyip yanlarına girmek gerek. Âlimin yanına girerken dilini, ârifin yanına girerken kalbini temiz tutacaksın. Mane- vi büyüklerle beraber olmak çok güzel bir duygu. Onlarla beraberken kendi- mi cennet bahçesindeymiş gibi hissederim. Dert yok, tasa yok, hastalık yok, sıkıntı yok. Kuş gibi olur insan. Ayakları yerden kesilir. Hep bir mutlu olurum onların yanlarında. Kalbim göğüs kafesimi yırtıp çıkacakmış gibi olur. Büyük- lerimizin oturması, duruşu, konuşması, tavrı her şeyleri bize bir hâli arz edi- yor. Hep bize bir nasihat gibi… Bir sohbet gibi her davranışları. Onların kar- şısında acizliğini, hiçliğini görürsün. Onlarla bir saat beraber olmak bir hafta boyunca her şeyimizi değiştiriyor. Bize mutluluk veriyor. Enerji veriyor. RÖPORTÖR: Biz sizleri daha çok Genç Ufuk Derneği çatısı altındaki hizmet- lerinizden tanıyoruz. Dernekte hanımlarla yaptığınız faaliyetleri bize anlatır mısınız? BEYZA HANIM: İnsanlara hizmet etmeyi ben çok seviyorum. Bugün “Allah razı olsun” sözünü ne kadar aldım diye düşünürüm. Haftada iki gün sohbeti- miz oluyor. Kermes hazırlıklarımız, mantılarımız oluyor. Büyüklerimizle gö- rüşmek isteyen ihvan kardeşlerimizle görüşme ayarlarım. Kalan zamanımız- da da mülteci kardeşlerimize yardım etmeye gayret ediyoruz inşallah. Be- nim için hizmet küçük yaşlarda başladı diyebilirim. Yedi sekiz yaşlarımday- ken annem sohbete gittiği zaman iki küçük kardeşim vardı onlara bakardım. Annemin sohbete giden arkadaşları çocuklarını bana bırakırlardı. İnsanları mutlu etmek, onların ihtiyaçlarını gidermek bana çok büyük mutluluk verirdi. İsteyince bütün sevdiklerini kaybetmiş insanlar var de Allah Teâlâ kapıları açıyor. Bu yola girince de hizmet nasip oldu. Yapılacak bir ça insanlar vardı. Kendileri güvenli bir yer şeyi söylemeden yapmak, görür görmez hizmete koşmak çok güzel bir şeydi. Hiz- larda, çamurların içinde; su yok, elektrik y meti sevince de kapılar açıldı. Genç Ufuk Derneğinde sohbet olduğunda erken- lerimiz var orada. Biz bu kardeşlerimize y den gidip oralarda hazırlık yaparım. Herkes gelmeden her şeyi tamamlamış olu- merhem olmaya çalışıyoruz. Onların en ço rum. Bu bana çok büyük bir mutluluk verir. Gelen kardeşlerimizi güler yüzle kar- mız. Onlara sahip çıkmamızı istiyorlar. Gitti şılayıp, hallerini hatırlarını sorup, onları sanki kendi evlerine gelmiş gibi hissettir- dikleri birini bekler gibi bekliyor halk. Onl mek, birebir muhatap olmak bir sevgiye bir muhabbete vesile oluyor. Kardeşleri- çok farklı bir duygu uyandırıyor kalplerim mizin dertlerini dinleyip maddi manevi çözüm getirmek, sıkıntılarını gidermek RÖPORTÖR: Yurt dışında faaliyetler sıras dan bahseder misiniz bize? çok güzel bir duygu. 12

EL’E SORDUK hizmetlere katılıyorsunuz. Bize bu hiz- BEYZA HANIM: Suriye’de bir kampa gittik. Bizi büyük bir kalabalık karşıladı. Oradaki kadınlar bize: “Bize getirdiğiniz yardımdan daha önemlisi sizin bizi ziya- aç sahiplerine ve Suriyelilere yardım ret etmeniz. Biz unutulduk zannediyorduk. Unutmadığınızı bize gösterdiniz.” di- fta sonu olsun ya da akşam bile oluyor. yerek sarılıp sarılıp ağladılar. et ediyoruz. Bu çok büyük bir nasip. 9 Hanımın birisi biz arabalardan indikten sonra bayıldı. Biz hastalandı mı neyi var me gayretindeyiz. Mazlumlara hizmet diye endişelendik. Kadın sevincinden bayılmış meğer. “Bizi unutmadınız, canınız armak, onlara merhem olmak maddi- pahasına gelip bizi ziyaret ettiniz. Buna inanamıyorum” demişti. O gece evinde ş, evi barkı olmayan, parklarda yatan misafir olduğum teyze sabaha kadar uyumadı. Gözümü açıyorum kadın başu- ece gündüz demeden onlara yetişiyoruz. cumda ağlayarak beni seyrediyordu. Bizi ağırlarken de göndereceklerinde de yeceklerini ve eşyalarını temin ederek hep: “Ne olur yine gelin. Hiçbir şey getirmeyin siz gelin.” dediler. tırmak istiyoruz. Bir haftadır da evimde Burada bir Suriyeli kardeşimize gitmiştik. Gencecik bir kız. Üç çocuğu vardı. nlarla da derneğimiz vesilesiyle tanıştık. “İhtiyacın var mı?” diye sorduğumuz zaman; “Elhamdülillah” deyip hep ağlıyor- p üniversitede okuyordu. Pandemiden du. Hiç ihtiyacını söylemiyordu. Onu teselli etmek için başını okşayıp göğsüme asat zamanıymış orda, iş bulmaya gitti. dayadığım zaman “Mama mama (anne anne)” diye bağırıyordu. Bana bir sarılışı vardı ki anlatamam. Her ziyaretlerine gitmeme “Annem” diyerek sarılıp başını ndaki kardeşlerimizin yerleri yurtlarının göğsüme koyar. Ben onu teselli etmeye çalışırım. Daha sayısız böyle olay var. olduğunu gördük. Gözlerinin önünde Çocuk kamplarına gittiğimizde belki yirmi-otuz tane çocuk hepsi aynı şekilde ba- kıyorlar. Kirli, pis, saçlarına bit düşmüş. Tarak yok, temizlik yok. Hepsi mahzun mahzun bakıyorlar. Gözlerinde ışık yok. Onların başlarını okşayıp kendilerine dokunduğum zaman sanki gözlerine bir can geliyor. Sarılmak için gelin bana dediğimde hepsi birden koşup sarılıyorlar. Birbirlerini itekliyorlar sadece ben sarılayım diye. Titriyorlar böyle sevinçten. Yani onlara sarılmak onları mutlu etmek öyle bir duygu ki, istiyorsun ki her zaman orda kalalım. Dünya senin ol- sun onların ihtiyaçlarını giderelim. Onları hep mutlu edelim. Sonra diyorsun ki; “Ya Rabbi çok acizim. Benim cürmüm ne ki? Bunlara gücü yetecek olan sensin.” Dua ve ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmak işte elden gelen. Efendimiz’in (s.a.v.) buyurduğu gibi “Merhamet isteyene merhamet ediniz.” Onlara ensar-muhacir ilişkileri gibi elimizden geldiğince yardım etmeye çalışıyoruz. Fedakârlık etmeye çalışıyoruz. Hizmet çok güzel bir şey. Rabbim inşallah herkese nasip etsin. RÖPORTÖR: Amin inşallah. Pandemi sürecinde bazı faaliyetler aksadı. Yardım faaliyetlerinde de bir aksaklık oldu mu? Ne şartlar altında faaliyetlere devam ediyorsunuz? BEYZA HANIM: Tabi ki. Pandemi döneminde iki aydan fazla yardım yapılama- dı. Sonra oradaki insanların durumunu düşününce kaderde yazılan olur deyip yurt dışı yasağına rağmen Ankara’dan izin alıp hizmetlere devam ettik elhamdü- lillah. O insanların mutluluğu ve sevinci ne pandemi ne can korkusu hiçbir şeyi aklına getirmiyor. İnsanların sevgiyle bize bakması, o merhamet aklımıza hasta- lık falan getirmedi elhamdülillah. Geçen yıl gittiğimizde iki sefer etrafımıza bombalar yağdı. Elhamdülillah sağ salim geri döndük. Ölürsek şehidiz diye hiç- bir korku yaşamadan hizmetlerimize devam ettik. Eşim de bu faaliyetlerin için- de olduğu için çok şanslıyım. Beraber bu yollara gidiyoruz. Hizmetlere devam rdı. Enkazların altında kalmış parampar- ediyoruz. Yani 34 yıllık evliliğim boyunca belki bir 8-9 yılı bayramlarda özel gün- r bularak sınırlara yerleşmişlerdi. Çadır- lerle birlikte geçirmişizdir. Ya o orda biz burada destek verdik ya da ikimiz de yok ve bir ekmeğe muhtaç olan kardeş- gittik. yardım götürüyoruz. Onların yaralarına RÖPORTÖR: Maşallah Allah gücünüzü, kuvvetinizi arttırsın. Siz de bir ev hanı- ok istedikleri şey bizim onları hatırlama- mısınız. Buna rağmen sizi hizmetlerde hep ön sırada görüyoruz. Sizi bu hizmetle- ttiğimiz yerlerde sanki uzaktan çok sev- re iten şey neydi? ların bize mahzun bakması bize sarılması mizde. sında sizi en çok etkileyen birkaç olay- 13

olsun. Önceliğinizin hep Allah rızası olsun. Allah rızasını gözeterek hizmetlere koştuğunuz zaman iki dünyanız da cennet olur inşallah. Affedici olacaksın, kimsenin de ku- surunu görmeyeceksin. Herkesi kendinden üstün göre- ceksin. Yâr olup vâr olmayacaksın. İncinmeyecek, incit- meyeceksin. “Alla’ım beni Ümmet-i Muhammed’e fay- dalı kıl” diye dua edeceksin. Ve hizmette yarışacaksın. O zaman size ne kapılar açılır. Hizmetin yaşı yok. Allah’ın rızası her şeyden önce gelmelidir. Allah’ım hepimize hiz- met etmeyi, affedici olmayı, incinmeyip incitmemeyi nasip etsin. RÖPORTÖR: Amin inşallah. O zaman hizmet etmeyi talep de etmek gerekiyor. BEYZA HANIM: Asla zorlanmadım. Hizmete de küçük BEYZA HANIM: Mutlaka. Hizmette şunu yap demeden yaşta başladım zaten ben. Ben küçükken yaşlı bir komşu- koşmak lazım. İsteyince önünde açılıyor hizmetler. İncin- muz vardı hiç unutmam. Yatalak olduğu için ona günde meden, incitmeden yol almak ve hizmet etmek, hizmet üç sefer, üç bardak su veriyorlardı ve içi yanıyordu. Ben etmek, hizmet etmek. oraya gider eteğimin arasına saklayarak su götürürdüm. RÖPOTÖR: Bizimle yaşadıklarınızı, deneyimlerinizi ve Beni gördüğünde bir sevinirdi ki. Yani insanlara yardım nasihatlerinizi paylaştığınız için çok teşekkür ederiz. Al- etmek… Onların mutluluğu benim mutluluğumdu. Bana lah razı olsun. hiçbir zaman zor gelmedi. Hizmetin yaşı olmaz. Ben hiz- BEYZA HANIM: Allah sizden de razı olsun. mete gittiğimde kendimi 15 yaşımda hissediyorum. Şu gün bile büyüklerimiz geldiği zaman ben merdiven inip çıkarken koşarak iner çıkarım. Oysaki ben sekiz-dokuz ameliyat geçirdim ve birçok hastalığım var. Ben bu yolda büyüklerin de himmetiyle ölene kadar ayakta hizmette olacağım. Hizmet çok önemli. Onun kıymetini bilmek lazım. ‘”Bugün hastayım, bugün işim var, şu, bu…” ba- haneleriyle elimizdeki hizmetlerden geri kalmamamız gerekiyor. Bazen olur ki ayağa kalkamayacak derecede hasta olurum. Ama “Benim bugün hizmetim var, bugün sohbetim var” diyerek Salavat-ı Şerife çekerek ağrıyan yerlerimi ovalar, 10 dakika bazen 1 saatte yavaş yavaş giderim. Dönüşte kuş gibi gelirim eve. Hizmet yaptıkça; “daha da” diyorsun. Rabbim ölene kadar da bizi hiz- metten ayırmasın inşallah. RÖPORTÖR: Hizmet insanı gençleştiriyor değil mi? BEYZA HANIM: Öyle. Gerçekten öyle. Burada yaptığın hizmet hiçbir yorgunluk vermiyor. Kuş gibiyim. Yaptığım hizmetin onda birini evde yapsam iki gün kalkamam. Hizmet insana bir enerji bir mutluluk bir dinçlik veriyor. RÖPORTÖR: Son olarak biz genç hanımlara tavsiyeleri- niz neler? BEYZA HANIM: Gençlere tavsiyem; hizmet büyük bir nimettir. Herkese nasip olmaz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) zamanında bir kadın mescidi temizlerdi. Efendi- miz (s.a.v.) bir gün o kadını göremedi. Sordu nerde diye. Kadının vefat ettiğini söylediler. “Niye haber etmediniz” buyurdu, ardından kadının mezarına gidip bir saat kadar orada kaldı. Allah Resulü (s.a.v), Allah için hizmet edeni çok severdi. Hizmetin büyüğü küçüğü olmaz. Halka hiz- met Hakk’a hizmettir. Bir hizmet gördüğünüz zaman onu yapmaya gayret edin ve yarışın hizmette. Sizler de hizmet edin inşallah. Başkalarının mutluluğu sizin mutlu- luğunuz olsun. İhtiyacınız dünyalık değil de Allah’ın rızası 14

ALNI SECDE İZLİ ŞAİR Zehra Danış Yedi kapının altısından şair çıkan memleketimi- Deneme türünde kaleme alınmış bu eser, günü- zin zarif çobanı, Cahit Zarifoğlu. Gönül adamı, dava ada- müzü öyle çok anlatıyor ki çoğu cümleyi tekrar tekrar mı, inancını aklıyla birleştirmiş bir kelâmcıydı. Girizgâhı uzatmayışım siz okuyucuları sıkmak istemediğimdendir okudum, üzerine düşündüm, sorguladım. Biz müminlere yoksa zarif adama yazılacak sıfat oldukça mevcut. Zalimi Allah’ı hatırlatacak kitapları okumak yakışır bu da tam nasıl yerden yere vuruyorsak kalemiyle cihat edeni de hak olarak böyle bir eser. Benim gibi uyarıcı ve doğru söz ettiği gibi övmek gerekiyor. Onları övmek bana düştüğün- okuyunca altını çizenlerdenseniz tam sizlik ☺. Merakını- den değil yollarının, kelâmlarının güzelliğinden. Zarifoğ- zı celbetmesi açısından kitaptan bir bölüm: “Allah dostla- lu’nun eser verirken alkışlanmak gibi bir telaşı yok. İsmi- rı; ne zaman kapıları çalınsa, onlara gidilse veya onlarla nin başına Abdürrahim adını getirip \"İsmimin baş harfleri karşılaşılsa, aradan aylar da geçmiş olsa, sanki hiç yerle- acz tutuyor\" diyerek acziyetini dile getirmiştir. İlhamın rinden kımıldamamış, üzerlerinden hiç zaman geçmemiş- Allahu Teâlâ’dan geldiğini sezdiriyor okuyucusuna. Aciz- tir. Fakat kişi onların bu değişmezliği karşısında, geçen lik var dizelerinde, tavrında, kulluğunda. Makam ve şöh- zaman içinde kendisinin dalgalanıp durduğunu, günahlara ret için olmayan eserler elbette dillerde, gönüllerde olu- batıp çıktığını ve onca vakti boş yere geçirdiğini hayretle yor. Biz müminlere de böyle alnı secde izli şaire muhab- fark eder.” bet duymak düşüyor. Cahit Zarifoğlu’na olan muhabbeti- miz nihayetinde muhabbetullaha dönüyor. Cahit Zarifoğlu, yedi güzel adamın “Aristo”suydu. Lise yıllarında maddi imkânsızlıklarla çıkardıkları yedi güzel adamın Mavera dergisi; edebiyat dünyasında kalıcı bir iz bıraktı, okuyucu mektuplarına verdiği cevaplarla birçok yazar ve şairin yetişmesine vesi- le oldu. Şiirlerinde toplumsal konulara yer veren Cahit Zarifoğlu savaşlar, fakirlik, Müslümanların uğradığı zu- lümler gibi konuları büyük bir duyarlılıkla işlemiştir. Cahit Zarifoğlu, çocukları çok seven ve onlarla ilgilenen bir şairdir. Çocuklar için yazdığı kitaplar aslında büyükler için de yazılmış güzel eserlerdir. Küçük dostlarına yazdığı 9 eser var ve “Çocuk Seçkin bir kimse değilim Kitapları” şeklinde set olarak bir araya getirilmiş bu ki- İsmimin baş harfleri acz tutuyor taplar: Serçe Kuş, Ağaçkakanlar, Katıraslan, Yürekdede ile Padişah, Gülücük, Küçük Şehzade, Motorlu Kuş, Kuş- Bağışlamanı dilerim ların Dili ve Ağaç Okul’dur. Sana zorsa bırak yanayım “Düşünün bakalım televizyon karşısında muhalle- Kolaysa esirgeme bi gibi gevşemiş bir Müslümanda değil cihat etmek, acaba kalkıp bir farzı ifa edecek kuvvet ve istek kalmış mıdır? Hayat bir boş rüyaymış ”diyor Cahit Zarifoğlu. Görseydi şimdiki hâli muhallebi Geçen ibadetler özürlü benzetmesi sıvılaşır mıydı ne dersiniz? Şimdilerde sosyal Eski günahlar dipdiri medya tahtını salladı televizyonun. Müslümanın iki günü Seçkin bir kimse değilim eşit olduğunda zararda sayılırken gün boyu elden düşme- İsmimin baş harflerinde kimliğim yen telefon, zararlarımızı artırdı; arttırmakla kalmayıp Bağışlanmamı dilerim zamanı da israf ettirdi. Hülâsaten gül sözlü Efendimiz’in (s.a.v.) buyurduğu gibi; “İki nimet vardır ki insanların Sana zorsa yanmaya razıyım çoğu onları değerlendirme hususunda aldanmıştır: Sağlık Kolaysa affı esirgeme ve boş zaman.” Sıhhatli kul ve zamanı verimli kullanan mümin olmak duasıyla… Hayat boş geçti Geri kalan korkulu Tavsiye Kitap: Bir Değirmendir Bu Dünya-Cahit Her adımım dolu olsa Zarifoğlu İşe yaramaz katında Başucu kitabı niteliğinde bir kitap. Bitti diye Biliyorum üzüldüğüm değerli eserlerden biri. Bağışlanmamı diliyorum Cahit ZARİFOĞLU 15

Bir Kitap Her Şeyi Değiştirebilir: Okunma Tavsiyeleri “Peygamber’in mihmandârı! Bir arzun Hepimizin özlemini duyduğu , eski mahalle varsa yapayım. Bir vasiyetin varsa yeri- hayatını bizlere tekrar yaşatacak bu kitap ne da afacan çocukların meraklarına yenik getireyim!” düşüp girdikleri derme çatma barakada “Ey Emîr! Sakın Allah’ın dinini bozma, buldukları gizemli bir defter ve yürekli sız- müminler arasına fitne girmesine müsa- latan bir hayat öyküsü sizleri bekliyor. ade etme. Askere adalet ile muamele eyle ve düşman karşısında can kaygusu Çocuklar için yazılmış olsa da yetişkin- çekme. Bana gelince, senden ve senin lerinde çok severek okuyacağını düşün- ait olduğun şu dünyadan hiçbir şey iste- düğümüz Mavi Defterin Gizemi kitabı- mediğimi bil ve herkese böylece ilan et. Fatma Çağdaş Börekçi kaleme almıştır. Şurada can oynatan cengâverlerden son arzum odur ki Azrail (as) bize uğradık- tan sonra na’şımı Konstantiniyye surla- rına yakın götürsünler. O gün savaş hattı nerede oluşursa, bedenimi o nok- taya kadar taşısınlar ve orada, savaşan mücahitlerin arasında beni defneylesin- ler. Ta ki atlarımızın ayakları bedenimi çiğnemiş olsun, Bizans dokunamasın. Ayrıca, eğer yapabiliyorlarsa, cenazemi kendi atımın arkasında bir sedyeye bağ- layıp taşısınlar. Tıpkı Kutlu Nebi’yi geti- ren Kusvâ’nın Medine’de bizim hanemi- zi bulduğu gibi o da benim için nereye gideceğini ve nerede duracağını bula- caktır.” Eyüp Sultan Hazretleri’nin ilerleyen ya- şına rağmen katıldığı son , İslam ordu- sunun ise İstanbul Fethi için ilk savaşı İskender Pala’nın kaleme aldığı bu ki- tap, Peygamber Efendimiz (S.A.V) e duyulan aşkı , sada- kati ve özlemi tarihin sırları ile har- manlaması ellerden düşmeyecek bir kitap olarak karşımıza çıkıyor. 16

FİLM: ALLAH YAKINDIR Sizleri nahif anlatımıyla, zaman zaman güldüren zaman zaman da düşündüren bir hikâyeye taşımak istiyorum. 2006 İran yapılı film sizlere neler sunuyor? Kadınlar rahatsız olmasın diye pazardan aldığı boş kasayı sırtına bağlayan motorlu taşımacı Rıza'nın masumluğu ile muallim hanımın nahifliği arasında Allah'ı bulma yolculuğu- nu ince ince işleyen bir film… Ne Leyla değişiyor ne de Mevlasına ulaşan mecnunlar. Sadece gün geçtikçe daha zor belki daha acılı oluyor ama netice şu ki Leyla’dan geçmeden Mevlaya varılmıyor. Fazla söze hacet yok film- den bir konuşma ile film önerime son vermek istiyorum. \"Seyyid Yahya: Allah her yer de hazır dır . Ner ede kendini O’na daha yakın hissediyor san, ona bakmalısın. Bir yetimle ilgilenince, ya da bir evsize barınak sağladığında veya bir hasta ziyaretinde ya da bir kırık kalbe mer- hem olurken... Rıza: İkisini bir den sevemem. İnsan nasıl olur da Leyla’sız yaşar ? Seyyid Yahya: Her kes Leyla’yı ar ıyor . Fakat bazılar ı hata ediyor . Sadece Allah biliyor .\" 17

BELGESEL TRT Belgesel \"Su Savaşları\" için TRT BELGESEL yollarda SU SAVAŞLARI/NİJER Yerinizden kalkın size en yakın musluğa elinizi uzatın ve suyu açın. Bu nimetin farkında mısınız? Şimdi tekrar yeri- nize oturun ve gözlerinizi kapatın. Uçsuz bucaksız bir çöldesiniz, hava daha deneyimleme- diğiniz kadar sıcak. Yazın; çöl sıcakları geliyor, haberin- den kat kat sıcak olan bir hava… Açsınız ama umurunuz- da değil çünkü açlıktan bile daha önemli bir şey var: \"Susuzluk\". En yakın su kaynağı 3 km uzaklıkta. Sıcak havada yavaş yavaş yürüyorsunuz. Ayağınızda ortopedik ayakkabı olduğunu düşünmeyin! Ayağınız çıplak. Kum sıcak... 3 km yürüme sonucunda su kaynağına ulaştınız. Uzun sıradan sonra kabı suya daldırdınız, çıkarın! Su ça- murlu, siyah parçacıklar var... Açın gözünüzü ve yutkunun. Ne düşüyorsunuz? Güzel şeyler düşünmediğinizin farkındayım. Siz sadece düşüne- rek yutkunamadınız ancak milyonlarca insan 3 km uzak- lıktaki kirli suya hasret. Su savaşları programı bu hasreti bitirmeyi hedeflemiş bir çalışma. Haydi yerinizden kalkıp bir bardak soğuk su alıp ekranın başına geçin! Vakit izleyip şükretme, tefekkür etme ve farkında olma vakti! İyi seyirler! 18

DİRENİŞİN YERYÜZÜNDEKİ İZ DÜŞÜMÜNE YOLCULUK Elife nur Özsoy Şairin; “Ey Kuddüs’ün katından bize bağışlanan; dir ki Miraç diye bir davamız var ise, İsra diye bir ayete kavuşuncaya dek dinmeyecek yaşımızsın haritalara akan” iman ediyorsak Kudüs bizim davamızdır, imanımızdır. diyerek sevmeyi ibadet bildiği Kudüs’ten bahsedelim bi- Davamıza sahip çıkmak ise madden ve manen bu raz. Gökte yapılıp yere indirilen şehirden… toprakları yalnız hissettirmemek ile mümkündür. Zira Mu- İsra Suresi 1.ayette “Çevresini mübarek kıldığımız kaddesatın harmanlandığı bu şehrin ziyareti insanlık için topraklar” olarak bahsedilen bu toprakların hikayesi mi- adeta bir diriliş, öze dönüş ve yönünü buluştur. Bu yolcu- lattan önce 3500’lere kadar dayanırken bu hikâyenin bir lukta arayıp bulamadığımız bütün yolları bulur, çıkamadı- tarafı onlarca işgal, savaş, fetih ile bir tarafı ise aşk ve di- ğımız tüm yokuşları çıkar, kalbimizin göğe en yakın olduğu reniş ile doludur. Bu sebepten Kudüs’ü sevmek başlı başı- bu yerde bir “ben” buluruz “ben”den içeri. İnsan bir kere na bir direniştir ve “fermanlar yazılsın asırlara uzanan” Kudüs’e gidince tekrar dönemez bu sebepten. Aklı, ruhu, demiştir şair; sevdasıyla yanmayana aşık, O’na şiir yazma- kalbi Kudüs’te kalır. Gözleri her baktığı yerde o direnişi yana şair denmesin diye. görmek, ruhu tekrar tekrar dirilmek ve kalbi göğe en ya- Şehrin ilk Fatihi Hz. Ömer’den sonra yine birçok kın olduğu yerde bir ömür kalmak ister. Sizin Türk olduğu- kez el değiştiren şehir 1187’de Şark’ın Sultanı “Selahaddin nuzu anlayan o teyze boynunuza sarıldığında ve ellerinizi Eyyubi” ile tarihe geçen bir zaferle tekrar fetholunmuştu. sıkıca tutup sizi evinde misafir etmek için ısrar ettiğinde Kudüs işgal altındayken gülmeyi dahi kendine yakıştıra- nasıl bir bereketin ortalığı doldurduğunu anladığınızda, mayan o şanlı komutan şimdilerde İslam topraklarının Harem-i Şerifinize sırf Yahudi istemiyor diye alınmayıp hasretle aradığı inanca, direnişe, zekaya ve aşka sahipti. uzaktan sadece izleyebildiğiniz zaman içinizi yakan o has- Şark’ın Sultanı’ndan sonra da birçok kez el değiştiren şeh- reti hissettiğinizde, taş sokaklarda barikatların önüne kar- rin bu savaşlarla dolu tarihinde, tarih sayfalarında sulh ve tonlar sererek o namazı eda ettiğinizde, bir kez de olsa selamet dönemi olarak geçecek olan vakitler Yavuz Sultan küffara karşı ön safta bulunmayı nasip eylediği için Allah’a Selim’in Kudüs’ü fethiyle başlamış, İngiliz mandasının şeh- hakkıyla şükrettiğinizde; bunlardan önce yalnız kalbinizde re hâkim olmasıyla son bulmuştu. Osmanlı, bir tesbihin olan Kudüs’ü şimdi iliklerinize kadar işlemiş olarak anlat- imamesiydi; imame düşünce Müslümanlar da dört bir mak için koyulursunuz bu kez yola. Bir pazar günü Allah yana dağılmış, mekânın ruha büründüğü toprakların yüre- Resulü’nün (s.a.v.) ayak bastığı toprakları çiğneyen Yahudi ğine dikenli teller batırıldığı, ruhunun ıstırap ve kanla bo- postallarını gördüğünüzde, siz ne yapacağınızı bilemezken yandığı vakitler gelmiş, 1948 yılında bir sabah küfür bir Filistinli gencin elinde Kur’an ile direndiğini fark ettiği- (Siyonist akıl) bu topraklara karabasan gibi çökmüştü. nizde, *Sumud’un ne olduğunu o vakit her Filistinlinin Tüm bunlara rağmen ise bu topraklar direnişin yeryüzün- gözünde şahit olunca, anladıklarınızla ve hissettiklerinizle deki izdüşümü olmaktan vazgeçmemiş, direnişin ve tekrar yeniden dirilmek için önce içinizdeki Kudüs’ü kurtarmak dirilişin de umudu olmuştur. üzere asıl yolculuğunuz başlar. Direnişin izdüşümü olan bu topraklar; Resulullah Hz. Meryem Zekeriya’ya (a.s) emanet, Hz. İsa Efendimiz (s.a.v.) aşkla gidilen Sidretü’l- Müntehâ’ya yük- Meryem’e… Ey güzel insanlar Kudüs şimdi ümmete, bize selirken başını ayaklarının altına koymuş böylece aşık ve emanet! maşukun buluşmasına şahitlik etmiştir. *, İslam’ın diğer Kudüs’ü gök kubbe olanlara selam ve dua temelleri yeryüzünde atılırken kul ile Rabbinin buluşması ile… olan namazın temelleri göklerde atılmış, namaz dosyası Efendimiz’in (s.a.v.) eline burada verilmiştir. Bu sebepten- *Sumud: Asla vazgeçmemek, her şeye karşı direnmek ve her şeye rağmen Filistin’e inanmak. Kudüs ile ilgili daha fazla bilgi almak istiyorsanız tıklayın.. https://www.youtube.com/watch?v=0Wd1WQtZHcw&t=5s 19

Büşra KARSATAR CİHANIN EN İHTİŞAMLI MABEDİ İstanbul surlarının yıkılışının en özel ganimeti Yapılan türbeler, külliyeler, mektepler bunun olan, Bizans’ın en ihtişamlı kilisesi Belde-i Tayyibe’de en büyük örneğini temsil eder. Dahası işi efsanevi bo- heybetli bir camii olan “Hagia Sophia” kilisesi ecdadı- yuta getirecek olursak, Evliya Çelebi’nin ünlü eseri olan mız Fatih Sultan Mehmet tarafından “Ayasofya” ismini Seyahatname’sinde Ayasofya’nın bir imparator kapısın- almıştır. Dünya’nın gözü üzerinde olan “Kutsal Bilgelik” dan bahseder. Bu kapı Hz. Nuh’un gemisinin tahtaların- anlamına gelen Ayasofya, İstanbul Fethi’nin en büyük dan yapıldığına dair görüşlerine yer verir. Osmanlı dö- sembollerinden biri olmuştur. Medeniyetin zincirlerini neminde tüccarlar ve kaptanlar o kapının önünde na- oluşturduğunu düşünen Avrupalılar “Barbar” olarak maz kılıp Hz. Nuh’un ruhuna Fatiha okuyup dualar adlandırdıkları Türkleri hafife alarak geçmişte kendileri- ederlermiş. Hatta Yavuz Sultan Selim’in en sadık adamı nin yaptığı katliamları örtbas etmeye çalışmışlardır. Hasan Can öyle bir iman dolu göğüsle abdest alırken Hatta bunun en büyük örneğini Latinlerin IV. Haçlı Se- ruhunu oracıkta teslim etmiştir. Hasan Can’ın oğlu Ho- feri sırasında (1204 – 1261) İstanbul’u kuşatıp o çok ca Sadettin Efendi (III. Mehmet’in Şeyhülislamıdır). Bu değer verdikleri “Hagia Sophia” kilisesini yağmalama- durumu kendi eserlerinde böyle anlatır. Ayasofya öyle ları gibi… kıymetli bir cami ki ve öyle çok sevilmiş ki padişahlar İstanbul fethedilir fethedilmez Fatih Sultan bile ölürken vasiyet etmişler beni Ayasofya’nın avlusu- Mehmet Ayasofya’ya gelerek burada ilk cuma namazını na defnedin diye. Bunun örneklerini; III. Murat Türbesi, kıldırmış ve Ayasofya adı ile anılan 1453’ten 1934’e II. Selim Türbesi ve III. Mehmet Türbesi oluşturur. kadar şehrin baş camisi olarak varlığını devam ettirme- Ayasofya’yı sadece namaz kılınan bir mabed sine vesile olmuştur. Öyle ki cami olduğu süre içerisin- olarak düşünmeyelim. Öyle ki namazlar kılındıktan son- de Ramazan aylarının teravih namazı eşliğinde çok ka- ra dört bir yanda olan trabzonlarda (ders verilen yer) labalık cemaatlere ev sahipliği yaptığı gibi aynı zaman- da da padişahların da katıldığı Kadir Gecelerinde ve hadis, fıkıh, tefsir ve tarih dersleri verilir ve bu sayede bayram namazlarında da muhteşem bir görünüş arz ilim halkaları dört bir etrafa dağılırdı. Dahası Kisve-i etmiştir. Ayrıca çok eski zamanlardan kalma Antik Ro- Saadet adı verilen Kabe’nin örtüleri buraya getirilerek ma eseri olan Ayasofya’da devasa büyüklükteki mer- caminin içindeki sancaklara asılmıştır. Zikzaklı sancak mer küplere şerbetler koyulup halkın susuzluklarını önce Kabe’nin duvarlarını süslemiş daha sonra da ise gidermek için dağıtılırmış. Caminin girişinde sağ tarafta Medine mescidinde Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) bir de “mihra” bulunur. Öyle ki Osmanlı zamanında türbesini örtmüştür. Bu yüzden Osmanlı Devleti bu cami cemaatle o kadar çok dolarmış ki koridorlarda ve girişlerde namaza dururlarmış. Bu girişteki mihrap ise örtüye Kisve-i Saadet (en güzel örtü) adını vermiştir. insanların kıbleyi şaşırmaması için yapılmıştır. Ne kadar Nerden nereye değil mi? Düşünsenize Peygamber da muazzam değil mi? Bu durumda Türklerin Ayasof- Efendimiz’in (s.a.v.) türbesini perdelediği için Yüce ya’yı ne kadar çok benimsemiş olduklarının en somut Rabbimiz Ayasofya’ya bu örtüyü sancak olarak gitmeyi kanıtını oluşturmaz mı? Hatta Osmanlı hükümdarları nasip etmiş. Dahası bu da bizim İslam Kültür ve Mede- Ayasofya’nın bakımına ve cami olarak zenginleşmesine niyet Devleti olduğumuzu ortaya koyan durumlardan itina gösterdikleri gibi halk da bu iş için vakıflar yap- biri değil midir? mıştır. 20

Bizlere Miraç’la, Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) aracılığıyla verilen o kutsal müjde ise şöyle gelmiştir: Bir gece Cebrail gelir, Peygamber Efendimiz’i (s.a.v.) miraca davet eder. Cebrail ile Peygamber Efendimiz (s.a.v.) gök tabakalarını ve cennet katlarını gezip do- laşmaya başlarlar. Orada camiye benzeyen bir makam görürler. İçerisinde altın ve gümüş kulelerden oluşmuş görkemli bir mabed vardır. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.); “Ey Cebrail! Bu güzel ve süslü makam neresi- dir?” diye sorar. Cebrail de “Ya Muhammed! Ümmetin için Allah Teâlâ o makamı oluşturmuştur. Buna Camiü’l -Kübra (Büyük Cami) derler. Bu makamın benzeri dünyada üç tarafı deniz, bir tarafı da kara ile çevrili “Kostantiniyye” şehrinde bulunmaktadır. Bu şehirde ği 1915 yılında Çanakkale Savaşı ile İngilizler vatanımızı “Sofiya” adlı güzel bir ibadethane ve yüce bir makam işgal etmeye geldikleri sırada bir İngiliz şairin şiirinde vardır. Burada gördüğün yüce makamın dünyadaki tim- sarf ettiği mısralar şöyledir; “Osmanlı yeniçerilerinin salidir. Senin ümmetine onun içinde ibadet etmek nasip kanlı elbiseleri ile zaferle İstanbul’a girdiği gibi bu kez olacaktır.” diye cevap verir. de İstanbul’a zaferle biz gireceğiz! Ayasofya’nın damı- Evet, asırlarca her şey bu kadar güzel ilerlemiş- na biz ellerimizle haç takacağız!” ken ne oldu da Ayasofya, cami olarak devam etmedi de Büyük mücadeleler veren ecdadımız bu toprak- müze oldu? İlk uygarlıkların ve neredeyse tüm insanlığın ları size yem eder mi? Onların iman dolu göğüslerine ortak mirası olan Ayasofya 1934 tarihinde Müzeler Ge- sizin kurşunlarınız geçer mi sandınız!? Biz ki hidayet sa- nel Müdürlüğüne bağlanmıştır. Ta ki Ayasofya müze hali- vaşı uğruna ne kanlar döktük ne canlar verdik. Allah’ın ne geldikten sonra ilk defa 1980 yılında ibadete açılmış izni ile bu şanlı mabed bizimdir ve bizim kalacaktır! ve çok kısa bir süre sonra restorasyon gerekçesiyle kapa- Ve artık biz içerdeyiz! tılmıştır. Ne üzücü bir durumdur ki Ayasofya’nın cami Peki, Rabbimizin hikmeti ile birlikte yıllar sonra olmaktan çıkartılması bin yıllık Türk İslam Devleti mede- müzelikten çıkarılarak cami olarak kullanma şerefini biz- niyet geleneğinin fetret devrini yaşamasına sebebiyet lere tekrardan vermiş olması şükürlere değmez mi? Al- veren bir sembol olmuştur. lah’ın nurunun ezelden ebediyete tamamlanacağı anla- Ayasofya öyle kutsal bir mabed ki asırlarca bir- mına gelmez mi? Peygamber Efendimiz (s.a.v.) tarafın- çok devlet tarafından fethedilmek istenmiştir. Öyle ki ilk dan müjdelenen o şanlı komutanın torunları iken üzeri- zamanlara gidilecek olursa; Ayasofya’da ilk namazı Hz. mizdeki efsunlu ve kutsal sorumluluğu nasıl görmezden Eyüp (r.a.) kılmıştır. İstanbul Fethi için Arabistan’dan gelebiliriz. Bu bize Allah Resulü (s.a.v.) tarafından üm- kalkıp gelmiş kuşatma sonunda Bizans İmparatoruyla metinin önüne koyulmuş bir “kızıl elma”dır. Ecdadımız anlaşma karşılığı olarak namaz kılmayı istemiştir. Bizans tarafından bizlere emanet edilen bu kızıl elma Allah’ın rızası için son nefesimize kadar olan gayretimizin adıdır. Bu çağ Kabe’ye sırtını dönen İslam’a kinini “çağlayarak” kusanlara inat “camiler bize yeter!” haykırışının gök kub- bede yankılanacağı mübarek bir çağdır. Rabbimiz bizlere İslam’ın nuru ile nurlanabilmeyi nasip etsin inşallah… Amin… Daha fazla bilgi almak istiyorsanız linke tıklayın… https://www.youtube.com/watch? v=MDcWNv9UaHA&ab_channel=TalhaU%C4% 9Furluel Kralı silahsız ve kalabalık olmamak şartıyla anlaşma so- nucunda ilk namazı Hz. Eyüp’ün (r.a.) kılmasına izin ver- miştir. Ama gelin görün ki bu şanlı mabed Rabbimizin bize Sevgili Peygamberimiz aracılığıyla müjdelemiş oldu- ğu bir mucizedir. Öyle ki bizim Ayasofya’yı almamızı haz- medemeyen Avrupalılar değişiklik kulplar takarak üzeri- mize gelmeye devam edecekler. Bunun en somut örne- 21

BİR KELİME BİR DÜNYA Dilara Yüksel Bir kelime bir dünya köşemizin bu sayımızdaki şanslı keli- mesi “mültefit”. Kelimemizin anlamı güler yüz gösteren, hoş davranan, iltifat eden demektir. Zaten iltifat kelimesinden türe- miştir. Kelimemiz çok eski zamanlarda Arapçadan girmiş dilimi- ze. Türkçede ilk defa Kıpçak dönemi eserlerinden biri olan bir sözlüğün içinde yazıyor mültefit kelimesi. Bu kelime bana hep “Tebessüm etmek sadakadır.” hadisini hatırlatır. Bu zamanda yüzlerimizde gülücüklerimiz hep eksik. Kaptırmışız hayatın akı- şına kendimizi sürükleniyoruz oradan oraya. 22

Kızılderililerin bir hikayesi istersek şöyle diyebiliriz; küçücük yapacağımız her şey kelebek etkisi vardır size ondan bahsedeyim. Kızıl- gördüğümüz bir olay, nesne ya da olarak dalga dalga yayılır tüm insan derililer atlarının üzerinde hızla yol durumun öngörülemez sonuçlar do- evlatlarına. Bir güler yüz nelere ka- alırken aniden dururlarmış. Bu duruş ğurmasına denir. Gülümsediğimiz bir dirmiş meğer. İşte bu sebepten yüzü- başka insanların dikkatini çekmiş ve insanın gününün güzel geçmesini müzden tebessüm hiç eksik olmasın. kabile reisine sormuşlar; “Atla yol sağlayabiliriz. O insan da o gün içeri- Hep mültefit müminlerden olalım alırken neden bir anda duruyorsu- sinde başkalarına aynı pozitif enerjiyi inşallah. nuz?” Reis; “Bedenlerimiz o kadar verebilir. Böyle böyle dağılır bütün hızlı gidiyor ki ruhlarımız çok geride pozitif enerji. Yüzümüzdeki gülücük- kalıyor. Durup ruhlarımızın bize yetiş- leri soldurmamamızın yolunu sora- mesini bekliyoruz.” diye cevap ver- miş. İşte biz hayatın akışında hızla ilerlerken ruhlarımızı beklemeyi unutuyoruz. Sonra da hep yorgun oluyoruz. Hayata hep yorgun bakı- yoruz. Ankara’da iken metrodan inince metrodan hemen çıkmak yerine oradaki insanları izlerdim. Onları izledikçe kimsenin gülümse- mediğini fark ettim. Sanki tüm bu insanlar mutsuz gibiydiler. Mutlu olmak için, yeni bir güne uyandığı- mıza şükredip bu şükrün gösterge- si olarak da tebessümü yüzümüz- den eksik etmememiz gerektiğini o zaman daha iyi anladım. Artık aynı binada karşı komşumuza bile yabancı caksınız şimdi? Bunun en önemli olduğumuz bir dönemdeyiz. Her za- maddesi ruhumuzun bedenimize man yanından geçtiğimiz insanlara yetişmesini bekleyip onu Kur’an ve ‘kolay gelsin’ ya da ‘iyi günler’ de- ibadetlerle beslemektir. Yaptığımız mek, bu kelimeleri sarf ederken gü- ibadetler ruhumuzu bazen anlık ba- lümsemek o insanlara kendini değerli zen dakikalık bazen de saatlik olarak hissettirmez mi? Bir güler yüze muh- dünyadan uzaklaştırır. Bu maddi taç olup bu yüzden intihar eden in- âlemden ayrılan ruhlar huzur alemin- sanlar var dünyada. Bu durum bize de kısa süreliğine dinlenme fırsatı kelebek etkisini de hatırlatıyor aslın- bulup daha dinç olarak bedene hızla da. Kelebek etkisini basitçe anlatmak dönerler. Huzuru tadan ruhlarımızla 23

İSLAM’IN İLK KADIN KAHRAMANI Safiyye binti Abdulmuttalib Zehra Danış Asr-ı saâdetten İslam meşalesini elden düşürmeyen sahabilerden biri de Peygamberimizin (s.a.v.) halası Hz. Safiyye idi. Hz. Safiyye, yeğenini küçük yaşından beri anne şefkatiyle bağrına bastı, ona annesizliği hissettirmemek için gayret etti. Varlık Nuru’nun ilerde insanlar içerisinde mühim bir yere geleceğini tahmin ediyordu. O, sevgili yeğeni peygamberlikle vazifelendirildiğinde tereddütsüz bir şekilde davetine icabet edenlerden oldu. Ehl-i Beyt’ten olduğu için şerefi vardı fakat iman ferdî sorumluluk gerektiriyordu. O da risa- let davasını omuzladı. Resulullah Efendimiz’e (s.a.v.) daima canıyla, malıyla destek veriyor; İslâm’ın yayılması için hiçbir fedakârlıktan kaçınmıyordu. Validemizin kardeşi Ebu Leheb'in de bu iman lezzetinden mahrum kalmaması için çaba sarf etse de olmadı, hidayet ancak Alemlerin Rabbine aitti. O, Mekke işkencelerle daya- nılmaz bir hal aldığında oğlu Zübeyr ile Medine’ye hicret etmiş, sevgili yeğeni Muhammedül Mustafa’ya (s.a.v.) orada da kol kanat germişti. Hz. Safiyye’nin ilk evliliği Hâris bin Harb iledir. Hâris öldükten sonra Hz. Hatice’nin kardeşi Avvam bin Huveylid ile evlenir, bu evlilikten Zübeyr, Saib ve Abdülkabe adında üç oğlu olur. Avvam bin Huveylid de vefat edince çocukların yükü üzerine kalır ama o güçlü bir annedir. Disiplinlidir ve çocuklarının eğitimiyle yakından ilgilenir. Hataları karşısında cezalandırır özellikle Zübeyr’in üzerine eğilir. Akrabaları Zübeyr’e zulmettiğini söyleseler de o; “Ben onun iyi yetişmesi için böyle yapıyorum çünkü o ilerde orduları idare edecektir” derdi. Bunun yanında sevgi ve şefkatini de gösterirdi. Ve gayreti neticesinde Efendi- miz’in (a.s.m.); ”Her peygamberin havarisi yardımcısı vardır, benim de yardımcım Zübeyr'dir” iltifatına nail oldu. Böylece Hz. Safiyye, Aşer-i Mübeşşere’den olan Hz. Zübeyr’in annesi olma şerefini kazandı. Evet, Hz. Safiyye meyvesini en güzel şekilde aldı elhamdülillah. Peki ya biz? Çocuklarımızı sabah namazına uyandırma- ya kıyamıyor, Ramazan oruçlarını tutturmayıp merhamet ettiğimizi sanıyoruz oysa Allah’ın kuluna merhame- ti daha yücedir. Diğer bir formül de yavrularımızı daha küçükken zorluklara ve sıkıntılara alıştırmak; büyü- düklerinde rahat edebilsinler, bocalamasınlar diye. Hz. Safiyye İslamda ilk düşman erkeği öldüren kadın oldu. Uhud Savaşı esnasında kadınların bulunduğu eve doğru gelen bir Yahudiyi öldürdü. Bundan sonra Hz. Safiyye eline bir kılıç alarak Uhud’un yolunu tuttu. Bu sırada Uhud’da ordu, kâfirlerin kalabalık oluşu ve Müslümanla- rın dağılması üzerine ric’ati (geri çekilme) düşünüyorlardı. Bu, mağlubiyet ve hezimet demekti. Safiyye (r.a.) elindeki kılıcı ile önüne gelene saldırıyor, bir yandan da Müslümanları harbe teşvik ederek; “Siz nasıl insan- larsınız, Resulullah’ı (a.s.m.) bırakıp da nereye gideceksiniz?” diyordu. Risalet davası kadın-erkek, genç- ihtiyar demeden omuzlanmak ister, işte bu davayı omuzlayan validemiz bize bir kez daha model oluyor. Ge- rektiğinde şiir yazacak kadar nahif gerektiğinde harpte kılıç kuşanacak kadar cesaretli... Latif olursa latife hoştur. Aslı olmayan komik ve yalan sözlerle muhatabını eğlendirme için yapılan şakalar İslam ahlakıyla bağ- daşmaz. Efendimiz’in (s.a.v.) latifeleri dahi gerçeği barındırırdı. Bir mecliste sevgili halasıyla sohbet ederken Hz.Safiyye: “Bana dua et cennette senle olayım” demiştir. 24

E fendimiz Her sahada kendini yetiştiren Oysa Efendimiz’in (s.a.v.) (s.a.v.) ihtiyar halasına: “İhtiyarlar irfan pınarında hikmetle yoğrulmuş eğitiminden geçmiş, ideal Müslüman hanım sahabileri tek bir validemizin hâline gelmiş hanım sahabilerimize cennete giremez.” deyince bu söz hayatından dahi anlayabilmek müm- baktığımızda kadının değeri ve özel üzerine ihtiyarlığın elinde olmadığını kün. Kadın bozulduğunda toplumun oluşunu görebiliriz. İslam’da kadın düşünmüş, sarsılmış ve ağlamaklı bozulacağını çok iyi bilen İslam düş- mücahid, dava insanı ve gerçek bir olmuştur. Bunun üzerine Efendimiz manları kadını hedef almışlar kadını kuldur. Bunları faal olarak yaparlar. (s.a.v.) halacığına; “Gerçekten biz Biz ümmet olarak kişisel hurileri yepyeni bir yaratılışla ya- gelişim kitaplarından rattık. Onları bâkireler kıldık” âyet- önce sahabe hayatı oku- lerini okumuştur. Efendimiz’in malıyız. Çocuk büyütür- (s.a.v.) latîfelerinden biri olarak ken eğitimin merkezi zikredilen bu olayda, Safiyye’ye hanım sahabilerimizi dolaylı olarak cennete gireceği örnek almalıyız. müjdesi de verilmiş olmaktadır. Safiyye Validemiz, Hz. Ömer’in hilâfeti döneminde 73 ya- şında Medine’de vefat etmiştir. basitleştirmek üzere çalışmalar yap- Cenaze namazını Hz. Ömer kıldırmış mışlardır. Bunu da; kadınları erkekle- ve Bakî Mezarlığı’na defnedilmiştir. rin arasına karıştırmak, kadın erkek eşitliği, sahte hürriyet gibi batıya ait Allah şefaatine nail eylesin. fikirleri yayma suretiyle yaparken her çeşit yolu kullanmışlardır. 25

SESSİZ KULLAR Fatma Güzelbulut 4 Ekim Dünya Hayvanları Koruma Günü münasebeti ile sizlerle hayvan sevgisi üzerine konuşmak istiyorum. Yaşadığı- mız dünya Allah’ın tarifsiz güzellik ve gizemi ile yarattığı binler- ce türü bir arada uyum içerisinde barındırıyor. Sebeplerini tam anlamı ile bilemediğimiz bir şekilde bazı hayvanların ve bitkilerin nesli tükenirken insanların da fiziki yapılarında deği- şimler oluyor. Doğada her şey uyum içerisinde ama biz insa- noğlunun düşüncesiz tutumları bazen bu dengeyi bozuyor. Yasak avlanmalar, aşırı kentleşme, hava kirliliği, yaygın zirai ilaç kullanımı, orman yangınları hayvan ve bitki neslinin tüken- mesine yol açıyor. Sizlere Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’den bu zamana kadar gelen birkaç örneği hatırlatmak istiyorum. Pey- gamber Efendimiz (s.a.v.) savaşa giderken ordunun yolu üze- rinde bir köpeğin yavrularını emzirdiğini işitince, hayvanı kor- kutmamak için koca bir ordunun yolunu değiştirmiştir. Yine seferlerinde hayvanların dinlendirilmesine, su ve yem ihtiyaç- larının karşılanmasına, taşıyacağından fazla yük yüklenmeme- sine özen göstermiştir. Ayrıca kurban kesilme esnasında dini hükümlerin yerine getirilmesi dışında hayvana merhamet gös- termeye dikkat çekmişlerdir. Ahmed er Rufâi Hazretleri, bir gün öğrencileriyle otu- rurken ezan okunur. O da tam kalkacakken bakar ki cübbesi- nin ucunda bir kedicik uyuyor. Yaklaşır kedinin sesini duyar. ”Ya Rahim!” “Ya Rahim!” diye diye kedicik uyuyor. Kediyi uyandırmaya kıyamaz, bir makas ister ve cübbesinin etrafını keser, kediyi orada bırakıp namazını kılmaya gider. 26

A llah dostları Dünyada birçok kötü- da Efendimiz lüğün aksine biz Müslümanla- (s.a.v.)’in izinden gitmişler, ra düşen en önemli görev, yaralı hayvanlar ile alâkadar Allah’ın yarattığı her canlıya olup Allah rızasını kazanmayı merhamet göstermek ve vic- hedeflemişlerdir. Osmanlı danlı evlatlar yetiştirmektir. zamanında bir ilk yaşanmış ve Dertlerini anlatamayan dilsiz, başta leylekler olmak üzere savunmasız bu hayvanların göçmen kuşlar için Gurabaha- ahirette şikâyetçi olmayacağı ne-i Laklakan yani Düşkün kullardan olmak hatta göster- Leylek Evi kurulmuştur. Göç diğimiz merhametin ve iyi sırasında Bursa’da konakla- davranışların günahlarımıza yan bu kuşlardan yaralı olan- kefaret olacağı bir hayatımız lar Laklakan Hastanesi’ne ge- olmasını ümit ediyorum. tirilir, tedavileri yapılır ve ge- rekirse bir sonraki sene göç- “Yaratılanı sev men sürüsü gelene kadar ba- kılırdı. Bu hastane dışında Os- Yaratan’dan ötü- manlı halkı için sokaklardaki rü.” hayvanlara bakmak çok önemli bir hayır yoluydu. Yaz- kış demeden kuşlar için darı- lar, kedi ve köpekler için ek- mek ile ciğer bırakılır ve su bulabilmeleri için de taştan yalaklar yaptırılırdı. Şu anda İstanbul’da eski mezar taşla- rında su havuzlarını görmek mümkündür hem de içleri su dolu olarak. Çok şükür ki gü- nümüzde de bu güzel örnek- leri görmek mümkün; hay- vanlarını sağarken türkü söy- leyen hanımlar, dağlarda ot- lanırken doğan yavruyu veya hasta hayvanı sırtında taşıyan çobanlar, hayvanlar acı çek- mesin diye uykusunu bırakan veteriner hekimler, maaşın- dan/ harçlığından arttırıp so- kaklardaki hayvanlara yem ve su bırakmayı alışkanlık edin- miş gençler ve daha sayama- dığım niceleri var. 27

BİR HADİS BİR DUA \"İnsanda bir organ vardır. Eğer o sağlıklı ise bütün vücut sağlıklı olur; eğer o bozulursa bütün vücut bozulur. Dikkat edin! O, kalptir.\"(Buhârî, Îmân, 39; Müslim, Müsâkât, 107.) 28

Dua: Türkçe Okunuşu: “Allahümme innî daîfun fe kavvi fî rıdâke da'fî ve huz ilelhayri binasiyetî vec'alil islâme münteha rıdaye. Allahümme innî daîfün fekavvinî ve innî zelîlün feizzenî ve innî fakîrün ferzuknî.” Anlamı: “Allah’ım! Ben zayıfım, zaafımı Sen’in rızâ-yı şerîfini kazanma husûsunda kuvvetlen- dir. Nâsiyemden tutarak beni hayra sevkeyle! İslâm’ı rızâmın en son noktası kıl! Allah’ım! Ben zayıfım, beni kuvvetlendir; insanlar arasında küçük görülüyorum, beni izzet sâhibi kıl! Ben muhtâcım, beni rızıklandır.” (Suyûtî, el-Câmiu’s-sağîr, no: 2882; Hâkim, el-Müstedrek, I, 708/1931 29

“TEDBİRİ TERKETME TAKDİR HÜDANINDIR.” 1-30 EKİM MEME KANSERİ FARKINDALIK AYI Meme kanseri, meme dokusunu oluşturan hücrelerin MUAYENE kontrolsüz olarak çoğalması sonucu ortaya çıkan bir KENDİ KENDİNE MEME MUAYENESİ (KKMM) kanser türüdür. Kadınlarda görülen kanserlerin %25’ini Koruyucu bir sağlık davranışıdır. Düzenli ve doğru uygu- oluşturmakta ve her yıl 1,67 milyon kişide yeni meme lanan kendi kendine meme muayenesi erken dönemde kanseri teşhis edilmektedir. Bugün dünyada her yedi meme kanserinin saptanması için yapılan basit, ücret- kadından biri risk altındadır. Günümüzde kadınlarda en siz, ağrısız bir yöntemdir. KKMM’nin kadının kendi me- sık görülen kanser meme kanseridir. ERKEN TEŞHİS İLE me dokusunu tanıması ve olası bir kitleyi kolay tespit HAYAT KURTARMAK BİZNİLLAH MÜMKÜNDÜR. edebilmesi için düzenli olarak her ay yapılması gerekir. Meme kanserinin nedeni tam olarak bilinmemekle bir- KKMM adeti devam eden kadınlarda adet başladıktan likte oluşumunda bazı etmenlerin rol oynadığı ileri sü- sonraki 7-10. günlerde yapılır. Adeti devam etmeyen rülmektedir. Kadın olmak meme kanseri için başlı başı- kadınlar için her ayın belirli günü (her ayın ilk günü gibi) na bir etmendir. Meme kanserinin erkeklerde görülme yapılması önerilir. Memedeki kitleler oldukça yavaş oranı %1’dir. Elli beş yaşın üzerinde, meme kanseri büyümektedirler; bu nedenle ele gelebilir hale geldikle- olmuş birinci derece akrabaya (anne, teyze, baba, er- rinde ilk kanser hücresinin oluşumundan bu yana ol- kek kardeş, kendi kızı gibi) sahip, meme kanseri genle- dukça uzun bir zaman geçmiştir (yaklaşık 10 yıl). Bu rinde değişim olan ya da daha önce kendisinde meme nedenle KKMM meme dokunuzu tanımak için çok kanseri olan bireyler diğerlerine göre daha fazla riske önemlidir ancak tek başına bir erken tanı yöntemi de- sahiptirler. ğildir. MEME CA BELİRTİLERİ •Memede veya koltuk altında ele gelen kitle (sertlik, şişlik) KİLİNİK MUAYENE •Meme başından gelen akıntı (tek kanaldan kanlı ya da Bir doktor (Genel Cerrah, Senolog), hemşire ya da ebe şeffaf renkli) tarafından memelerin muayene edilmesidir. •Meme başında içe doğru çekilme, çökme veya şekil 20-39 yaş arası her 3 yılda 1 yapılması uygundur. 40 bozukluğu yaşın üstünde ise, her yıl yapılmalıdır. •Meme başı derisinde değişiklikler (soyulma, kabuklan- ma) •Meme cildinde yara ya da kızarıklık •Meme cildinde ödem, şişlik ve içe doğru çekintiler olması (portakal kabuğu görünümü) •Memede büyüme, şekil bozukluğu veya asimetri ya da renginde değişiklik (kızarıklık vs.) 30

MAMOGRAFİ me dokusunda ciddi bir hasar yaratmaz. Mamografi özel bir meme filmidir ve erken tanı için çok önemli bir yöntemdir. Mamografi ile kanser, memede kitle ele gelmeden çok önce tespit edilebilmektedir. Çe- YANLIŞ: “MAMOGRAFİ ÇEKİMİNDE İLAÇ KULLANILIR” kim mamografi teknisyenleri tarafından gerçekleştirilir. DOĞRU: Mamografi çekimi sırasında ilaç kullanılmaz, Çekim odasında teknisyen ve hastadan başka kimse bu- iğne yapılmaz. lunmaz. Çoğunlukla bayan teknisyenler tarafından yapıl- Her şey yolunda giderken, hayatımızda hiç beklenmedik maktadır. Mamografi için memelerin en az hassas olduğu olumsuzluklarla karşılaşırız. Üstelik bu olumsuzluklar yeni dönem seçilmelidir. Adet bitimini takip eden hafta, me- doğan günde mücadeleyi de beraberinde getirecektir. melerdeki hassasiyetin ve şişliğin azaldığı için çekim da- Ancak bu mücadelede tek başınıza değilsiniz. ha ağrısızdır. Çekim sırasında belden yukarısı çıplak ola- cağından iki parçalı kıyafetlerle çekime gidilmelidir. Filmi kötü etkileyeceğinden, koltuk altı deodorantı, talk pudra- Erkeklerde Meme Kanseri sı ve losyon gibi kozmetik malzemeler kullanılmamalıdır. Meme kanseri genellikle kadınlara özgü bir hastalık gibi Mamografi çoğu hastanede bulunmaktadır ve ücreti kıs- düşünülür ancak meme kanserlerinin yaklaşık %1’i erkek- men ya da tamamen sigortanız tarafından karşılanmakta- lerde meydana gelir. Her yıl yaklaşık 300 erkeğe meme dır. kanseri tanısı konmaktadır. Erkeklerin meme uçlarının altında az miktarda doku bulunur ve bu dokular kadınlar- daki kadar çok olmadıkları halde bu bölgede meme kan- YANLIŞ: “MAMOGRAFİ IŞINLARI KANSER YAPIYOR” seri görülebilir. DOĞRU: Mamografide verilen ışın dozu çok düşüktür. Erkeklerde meme kanseri en yaygın olarak 60 yaş üstü Dolayısıyla doktorunuzun önerdiği aralıklarla mamografi erkeklerde görülür. Çok az erkek durumun farkına varır çektirmenin bir sakıncası yoktur. Bir mamografi çekimin- ve bu nedenle hastalık tanısı kadınlara göre daha geç de ancak 45 dakikalık bir uçak yolculuğunda alınan kadar konur. Bu nedenle kanser tanısı konduğunda hastalık radyasyon kullanılır. genellikle ilerlemiş olur ve tedavisi de zorlaşır. Belirtiler Meme kanseri olan erkeklerde pek çok farklı belirti görü- YANLIŞ: “MEME KANSERİ RİSKİ ALTINDA OLANLAR KE- lebilir. En yaygın görülen belirti meme dokusunda kitle SİN KANSER OLUR” veya kitlelerdir. Diğer belirtiler arasında memenin boyu- DOĞRU: Bazı kadınlar, yaşıtlarına göre daha yüksek oran- tunda, biçiminde veya üzerindeki deride değişiklikler, da meme kanseri riski taşıyabilir. Özellikle kendi soy ağa- meme ucunun görünümünde değişiklikler, meme ucunda cında meme kanseri olan, daha önce yapılan biyopsilerde akıntı, memede ülserler, meme ucu veya etrafında ürti- meme kanseri öyküsü, aşırı alkol kullanan, menopoz son- ker sayılabilir. Meme ağrısı genellikle meme kanserinde rası düzenli egzersiz yapmayan, özellikle karın bölgesinde nadiren görülen bir belirtidir. yağ hacminin arttığı kadınlarda bu risk biraz daha fazla- Erkeklerde meme bölgesinde büyüme veya hassasiyet dır. Uzun süreli hormon tedavisi görmüş olan, hiç doğum her zaman kanser belirtisi olmayabilir. Buna daha çok yapmamış ya da ilk doğumunu 35 yaşından sonra yapan jinekomasti adı verilen bir hastalık neden olur. kadınlarda bu grup içinde yer alır. Kadınların risklerine Jinekomastiye kandaki östörojen (kadınlık hormonu) se- uygun bir tarama programına dahil olması erken tanı için viyesinin artması veya androjen (erkeklik hormonu) sevi- önemlidir. yesinin azalması neden olur. Ancak, memenizde herhangi bir değişiklik veya kitle fark etmeniz halinde, bunları dai- ma GP’nize göstermeniz gerekir. YANLIŞ: “40 YAŞIN ALTINDAKİLERE MAMOGRAFİ ÇEK- TİRMEK YANLIŞ!” DOĞRU: Eğer kişinin şikâyeti yoksa tarama mamografisi- ni 40 yaşın altındaki kişilerde yapılmaz. Ancak kişinin aile- sinde meme kanseri riski varsa, meme başından akıntı geliyorsa, memede kitle gibi bulgular varsa erken yaşta da olsa mamografi yapılabilir. YANLIŞ: “MAMOGRAFİ ÇEKTİRMEK AĞRILIDIR” DOĞRU: Mamografi sırasında daha net görüntü alabil- mek için meme iki plaka arasında sıkıştırılmaktadır. Bu işlem dayanılmayacak derecede ağrı yapmaz ve kişinin hassasiyetine göre ayarlamak mümkündür. Ayrıca; me- 31

ALİ NAZİK TARİFİ Malzemeler 1 diş sarımsak 250 gram kuşbaşı et (küçük doğranmış) 50 gram tereyağı 1 yemek kaşığı biber salçası 1 çay kaşığı kırmızı toz biber 1 çay kaşığı tuz 3 adet közlenmiş patlıcan 1 çay kaşığı tuz 1 kase sarımsaklı yoğurt Ön hazırlık Patlıcanlarımızı bıçak yardımıyla minik delikler açarak fırında ya da ocak üzerinde közleyelim. Kabuklarını daha kolay soyabilmek için henüz sıcakken bir kabın içine alıp kapağını kapatalım. Bu şekilde 5-10 dakika bekletelim. Terleyecek ve daha kolay soyulacaktır. Yapılışı  Tereyağını derin bir tavanın içine alıp. Sarımsağı ilave ederek hafifçe soteleyelim.  Ardından minik doğranmış kuşbaşı etleri ekleyerek karıştıralım, kapağını kapatıp 6-7 dakika kısık ateşte suyunu salana kadar pişirelim.  Piştikten sonra salça, kırmızı toz biber ve tuz ekleyerek tatlandırıp ocaktan alalım.  Közlenmiş patlıcanları kesme tahtasının üzerinde keskin bir bıçak yardımıyla dövelim. Döv- me aşamasında üzerine hafifçe tuz atalım.  İyice ezildiklerinde sarımsaklı yoğurt ile bir kasenin içinde birleştirip karıştıralım.  Servis tabağının içerisine yoğurtlu patlıcanlı karışımı alalım. Hazırladığımız etleri de üzerine yerleştirip tereyağlı biber sosunu ilave ederek servis edelim. Afiyet olsun… 32

PADİŞAH LOKUMU TARİFİ Malzemeler 1 litre süt 1 su bardağı toz şeker 1,5 su bardağı un 125 gram tereyağı Arası için 2 poşet krem şanti 1 su bardağı süt Üzeri için 1 su bardağı hindistan cevizi Yapılışı  Sütü, unu, tereyağını ve şekeri bir tencereye alıp güzelce karıştırarak ocağın altını açalım.  Muhallebimiz kıvam alıp kaynamaya başlayana dek karıştıralım. Kaynamaya başladıktan sonra içine vanilyayı ekleyerek ocağın altını kapatalım.  Önceden su ile ıslattığımız borcama dökelim. Muhallebiyi borcama dökerken ne çok ince ne de çok kalın olmamasına özen gösterelim.  Buzdolabına kaldırarak minimum 3 saat bekletelim.  Arası için 2 poşet krem şantiyi 1 su bardağı sütle çırpıp soğuması için dolaba kaldıralım.  İyice soğumuş olan muhallebileri dolaptan alarak bir bıçak yardımıyla uzun ince şeritler halinde keselim, krem şantiyi de sürerek bir spatula yardımıyla rulolar yapalım.  Hazırladığımız ruloları hindistan cevizi dolu bir tabağa alarak her yerini hindistan ceviziyle kaplayalım. Tüm lokumları bu şekilde hazırladıktan sonra geniş bir tabağa alarak servis edelim. Afiyet ol- sun… 33

Dünya Uzay Haftası 4-10 Ekim tarihleri arasında kutlanan Dünya Uzay Haftası, 1999 yılında Birleşmiş Milletler tarafından kabul edil- miştir. Bu tarihler iki önemli olaya işaret eder; Birincisi nesnelerin, canlıların, insanların yapacağı uzay yolculuk- larına yeşil ışık yakan Sputnik-1 uydusunun 4 Ekim 1957’de uzaya gönderilmesidir. İkincisi ise 10 Ekim 1967’de imzalanan Dış Uzay Antlaşması (Ay ve Gök Cisimleri Dahil Uzayın Keşfi ve Kullanımı için Devletlerin Faaliyetlerini Düzenleyen İlkeler Antlaşması)’dır. Sputnik-1 (Sputnik Rusçada “yoldaş ve arkadaş”) üst atmosferin yoğunluğu hakkında bilgi vermek için tasarlanmış ve 4 Ocak 1958'de Dünya atmosferinde yanarak görevini tamamlamıştır. Basketbol topundan biraz daha büyük bir küre şeklinde olan Sputnik’in, Dünya’nın yörüngesinde 21 gün boyun- ca dolanması ABD’ye de bir yıl sonra NASA’yı kurması için bir motivasyon kaynağı olduğu düşünülmektedir. Uy- dunun, her bir yörünge dolanımını tamamlaması 96,2 dakika sürmüş ve uydu yörüngede saatte yaklaşık 29 bin kilometre yol kat etmiştir. Sputnik-1’in yaydığı sesler amatör radyo operatörleri tarafından da dinlenebilmiştir. Siz de aşağıdaki linkten bu ses kayıtlarını dinleyebilirsiniz. 10 Ekim 1967’de imzalanan antlaşmaya ait ilkeler ise şunlardır: Dış uzayın keşfi ve kullanımı tüm ülkelerin yararı ve çıkarları gözetilerek yürütülür. Dış uzayın keşfi ve kullanımı hususunda tüm ülkeler özgürdür. Dış uzay bakımından egemenlik, işgal ve benzer iddialarda bulunulamaz. Devletler hem yörüngeye hem de dış uzaydaki gök cisimlerine veya istasyonlarına; nükleer silah ya da diğer kitle imha silahları yerleştiremez. Dünya’nın uydusu Ay ve diğer gök cisimleri yalnızca barışçıl amaçlarla kullanılabilir. Devletler, ulusal uzay faaliyetlerinden ve bu faaliyetler esnasında verdikleri zararlardan dolayı sorumludurlar. Geçen yıl, “Ay: Yıldızlara Açılan Kapı” teması ile 96 ülkede 8.000'den fazla etkinlikle dünya uzay haftası kutlandı. Bu yılın teması “Uydular Yaşamı İyileştirir.” 2021'de ise bu tema “Uzaydaki Kadınlar” olacak. COVID-19 salgını göz önüne alındığında, 4-10 Ekim 2020 Dünya Uzay Haftası'nı kutlamanın güvenli ve heyecan verici yolları var. Bu yollardan birisi, uyduları gözlemlemektir. Sputnik 1 Satellite-1 Radio Signal 34

Bu makale nasıl yapılacağını açıklamaktadır. İlk adım, uyduları arka bahçenizden gözlemlemektir. Ya- şadığınız yerden yıldızları görebiliyorsanız uyduları da muhtemelen görebilirisiniz. Uyduları gözlemle- mek basittir çünkü teleskoplar ve dürbünler gerekli değildir. Gün batımından sonra gökyüzü karanlık- ken dışarı çıkın ve tüm dış ışıkları kapatın. Gözlerinizin karanlığa alışmasına izin verin. Sonra yıldızlara bakın. Uydu yavaş hareket ettiği için yıldızdan uyduyu kolayca ayırt edebilirsiniz. Döndüğü için bazen yanıp sönüyor gibi görünebilir. Uydular gökyüzünde ufuktan ufka doğru hareket edecek. Akşamın er- ken saatlerinde uyduları görebilirsiniz çünkü durduğunuz yer karanlık olsa da, düşük Dünya yörünge- sinde hâlâ üzerinizde güneş ışığı vardır. Düşük Dünya yörünge uydularını görebiliyorsunuz çünkü gü- neşten gelen ışığı gözlerinize yansıtıyorlar. Karanlık gökyüzü ile tipik bir akşamda birkaç uyduyu kolay- ca görebilirsiniz. Bu teknik, şafaktan hemen önce de işe yarar. Bir uydu gördükten sonra hangi uyduyu gördüğünüzü merak edebilirsiniz. Konumunuza ve zamanınıza bağlı olarak hangi uyduların görülebile- ceğini gösteren birkaç uygulama ve web sitesi vardır. Konumunuza ve zamanınıza bağlı olarak hangi uyduların görülebileceğini gösteren birkaç uygulama ve web sitesi vardır. En parlak uydu Uluslararası Uzay İstasyonu'dur (ISS). Bu devasa yörünge laboratuvarı Amerika Birleşik Devletleri, Rusya, Avrupa Uzay Ajansı, Japonya ve Kanada tarafından işletilmektedir ve neredeyse 20 yıldan beri kalıcı olarak mürettebatlıdır. Uluslararası uzay istasyonunun ek bir geçişini ne zaman görebileceğinizi tahmin et- mek için bu web sitelerinden birini kullanabilirsiniz: https://www.heavens-above.com/AllSats.aspx Kaynakça: https://www.wor ldspaceweek.or g/news/ Linkler için buraya tıklayabilirsiniz observe-satellites-duringwsw2020/ https://www.kozmikanafor.com/dunya-uzay-haftasi/ https://www.spacecampturkey.com/dunya-uzay-haftasi 35

BUL BAKALIM 1. Peygamberimiz (s.a.v.)'in doğduğu şehir 2. Çöl ortamına dayanıklı bir hayvan 3. Adaletiyle bilinen 4 büyük halifeden biri 4. İstanbul'un da bulunduğu coğrafi bölgemiz 5. Toprak altında büyüyen bir sebze 6. Çanakkale Savaşı'nda 215 kg'lık mermiyi tek başına kaldıran Türk askeri 7. Peygamberimiz (s.a.v.)'in Uhud'da şehit edilen amcası 8. Keçinin erkeğine verilen isim 9. Sonbahar aylarından biri 10. Hava olaylarıyla görevli olan 4 büyük melekten biri 36

37


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook