1
Muhibban ilim, kültür ve sanat dergisidir. Sosyal Medya Adresleri [email protected] @muhibbandergi Muhibban der @Muhibbandergi Kahramanmaraş 2
Kimbilir nerdesiniz, Geçen dakikalarım Kimbilir nerdesiniz? Yıldızların,korkarım, Düştüğü yerdesiniz; Geçen dakikalarım? Acaba tütsü yaksam Görünür mü yüzünüz? Acaba tütsü yaksam? Siz benim yüzümsünüz Eğilip suya baksam, Görünür mü yüzünüz? Gitti bütün güzeller; Sararmış biri kaldı, Gitti bütün güzeller. Gün geldi,saat çaldı, Aranızda verin yer; Sararmış biri kaldı! Necip Fazıl KISAKÜREK 3
İçindekiler 6 Adem 8 Hal ile Hasbihal 10 Akıp Giden Zaman 12Zamanın İçinde Yaşamak 14Jale Kadifeci ile Röportaj 19 45 Saniye Zamansızlık 16Kudüs’ün Faturası 20 Enes bin malik 22 Asım Gültekin 23 Bir Kelime Bir Dünya 24 Kahramanmaraş’ın Ulu Cami’si 26 Çocuğu Anlamak 28 1 Hadis 1 Dua 30 Doğanın Gam’ı 32Ağız ve Diş Sağlığı 36 Tarifler 38Çocuk Köşesi 42 Okur Köşesi 46 Kitap-Film-Belgesel 4
5
ADEM AYŞE EBRAR ÖZBALIKÇIOĞLU Defterin arasına öyle şahit olurdum. Korkar- ateşinde yanar ama yakma- çok şey sığdırmışız ki, dım ama ateşe, suya, ya kudretim olmazdı. Hz. derdimi hangi sayfaya yaşama kavuşmasında da İsmail’i (a.s.) kesmeyen bı- akıtmak istesem arasından ben olurdum. Nitekim çak da bendim, bıçağın ikiye anılar düşüyor. Zaman kav- Hz. Havva ile kavuşma- ayırdığı taş da... Hem Hz. ramı yapraklar arasında sında da... Evlat acısı Meryem'e atılan iftiraya sonbahara denk düşüyor olur inlerdim. Gelecek hem de annesine müjde ge- da soluyor. Tutamıyorum. olan katliamların Kabil’e tiren Hz. İsa'ya (a.s.) şahit Kaçıncı bahar bu sayamı- vebali olurdum belki de. olurdum. Ben zamandım. yorum. En önemlisi anlaya- Âlemlere rahmet Efendi- mamak kelimesine sığınıp Dünya düzeninin de- miz’in (s.a.v.) gül yüzüne şa- anlatamıyorum. Oysa za- falarca kuruluşuna ve hitlik ederdim. Hem O’na man ilkbaharda tekrar yine insanlar tarafından acı çektirendim hem de tekrar filizlenecek. Yalan- tekrar tekrar yok edili- göğsündeki iman ateşi. Hem cı güneşe kanıp her yıl er- şine şahit olurdum. Dü- toprağa verdiği İbrahim kenden çiçek açacak. Yine zenlemek için gönderi- hem de sırtında oynayan her yıl kanmanın ve kandı- len peygamberlerin, rılmanın bedelini kaybet- âlimlerin sayısına aklım Hasan ile Hüseyin olurdum. mekle ödeyecek. Yine gi- yetmezdi. Defalarca decek. kez; “Ben şehadet ede- rim ki” diyen dillerde Düşünüyorum... Ben za- olurdum ama kimse tu- man olsaydım bütün bunla- tamazdı beni. Nuh’un ra ağlar mıydım yine? Hiç (a.s.) hem gemisinde kimsenin olmadığı zaman- hem de helak olanların larda ben olurdum. Hz. arasında var olurdum. Adem’in (a.s.) kovuluşuna Hz. İbrahim’in (a.s.) 6
Ne güzelliklere şahit olurdum lerden değil, taklitten tahkike Oysa ben ne zamanım ne de ama üstüm başım kir, pas için- geçen Amentü Duası olmak is- zamanı anlayan, anlatan ve de kalırdı. Tekrar tekrar in- terdim. Ben şarkı dinlemek hakkını avcuna sayan. Ben insa- sanlığın kiri, krizi, isyanı siner- değil şarkı söylemek isteyen nım. Ben *ademim. di üzerime. Tövbe ile yıkanır- insanlığa hayatın “amentü”sünü dım. anlayıp anlatmak isterdim. İn- *Adem: Yok oluş, yokluk, sanların dilinde amentü diye hiçlik. haykırış olmak isterdim: İnan- Dur durak bilinmezdi. Tokadı dım! yiyen insan hem isyan eder hem de haklısın, der gibi öbür yanağını çevirirdi. Nice âlimle- Ben tekrar tekrar: rin kâğıda ilmek ilmek işlediği “Muhafazakâr değil, devrimci Müslümanım” diyen Nuri Pakdil mürekkebi yalardım olmak isterdim. belki. Fakat o Ben tekrar tekrar: kitapları yakan “Muhafazakâr değil, devrimci Tekrar tekrar Ku- da ben olur- Müslümanım” diyen Nuri Pak- düs’ü kol saati ya- dum korkuyla dil olmak isterdim. Tekrar pıp yanlışa düşme- toprağa gö- tekrar Kudüs’ü kol saati yapıp meye gayret eder- yanlışa düşmemeye gayret men de... Arka- ederdim. dim. ma bakmadan İnsanlığın imanları kaçardım da ağlar gibi geri gibi taklitte kaldığı şu günler- dönerdim. de yüksek ses olmak isterdim. Defalarca kez uyarılara şa- Haksızlığa avaz avaz susanla- hitlik eder, uyarılanların gözü- rın fısıltısı olup sokak sokak nü bağlamasını izlerdim. Hem inlerdim. Müslümanın tatlı dil zulmedene hem de zulmü önle- ve doğru an zırhını kuşanıp tebliğ kılıcını sallamak ister- yene şahit olurdum. Zaman olurdum. Defalarca kez tanı- dim. Kılıcın kestiği yerde gül mım yapılır; tutmak, yakalan- bitsin! Efendim (s.a.v.) gibi koksun! Ben zaman olsam ağla- mak, saklanmak istenirdim. mak istemezdim. Yetimin gü- Hep var olurdum hep de var olacaktım ama ben bugün za- lümsemesi, ihtiyarın hayır dua- sı, hizmet olmak isterdim. Sö- man olsaydım şahit değil “amentü” olmak isterdim. He- zü verilmiş Nur’un tamamlan- men her çocuğa ezberletilen- masında pay olmak isterdim. 7
HÂL İLE HASBİHÂL Fotoğraf:Elanur SARI Zaman İçre Zaman Fatma Nur Yüksel Zaman hakkında Hazreti Mevlana Mesnevisi’nde; “Akıp giden zaman içinde bir kafesteyim” demiş. Sadece ucuz ve kolay elde edilen şeyleri değil, farkında olmadan aslî değeri olan vazgeçilmezleri; kısaca her şeyin özünü siliyor zaman. Keder de sevinç de aslıyla kalmıyor. Adı hiç değişmeyen duyguların yapısı değişi- yor. Her duygunun mağduriyetini zamanla kendimiz iyi- kötü süsleyip püsleyip ekliyoruz üstüne. Kederleri büyüttükçe, mutlulukları bastırıyor fark etmiyoruz. Adı aynı, kendisi baş- ka; hiç bitmeyen hezeyanlar biriktiri- yoruz içimizde ha bire... “Dilde ve kalpte geçmiş za- manı, şimdiki zamanla anlatıyorsak geçtiğini düşünerek kendimizi kandı- rıyoruzdur ancak.” Erenler “an”da olmaktan bahsederler. Geçmiş yaşanıp bitmiş, gelecekse meçhul bir hayalden iba- ret. Yaşadığımız fiziki dünyada, çoğu- muz için gerçek manada algılayama- dığımız bir kavram “an”da olmak, “an”ı yaşamak. Sıfır noktasında var olmak. Sanki bir saat öncesi veya sonrası bizim bilgimiz dâhilindeymiş gibi hissederiz de asıl “an”ın gereği- nin ne olması gerektiğini bilmeye ihtiyaç bile duymayız. Belki ruhları- mızın yorgunluğu ve miskinliği, bu kavramı bilmeden yaşayışımızdan kaynaklanıyor. İrfan sahibi bir hanımın ifadesiyle; “Yaşlanmadan eskimiş gibi.” Bu tam, yaşarken cesedinde sıkışıp kalmışlık hâli sanki… 8
Fotoğraf:Esmanur DOĞAN Bismillahirrahmanirrahim 1. Asra yemin olsun ki, 2. İnsan mutlaka ziyandadır. 3. Ancak iman edenler, salih amel (iyi işler) işleyenler, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler bunun dışında- dır. Rabbi Teâlâmız Kur'an'ı Kerim’de Asr Suresi’nde böyle buyurmuş. Soru: Hangi zaman ve hangi asır? Cevap: Tüm zamanlar ve tüm asırlar… Evet, insan evlatları tüm zamanlar ve tüm asırlar boyunca ziyandadır. Çünkü kıymeti bilinmeyen ve umarsızca israf edilen şeydir zaman. Vukûf-i zamâni; geçirilen her saati “huzur” veya “gaflet” noktasında muhasebeye tabi tutmak ve zamanı iyi değerlendirmek, demektir ve tasavvufun 11 esasından biridir. Belli zamanlara hasredilmiş ibadetlerin ve tüm iyi-güzel işlerin ertelenmeden tam zamanında yapılmasını ifade eder. Gafilâne geçirilen zamanın hatta ânın farkı- na varıp tövbesiyle birlikte, gereğince amel etmeyi ifade eder ki; fark etmek zor, telafisi ise irade gücü ve azim ister. Tıpkı namaz, oruç gibi ibadetlerin iradî oluşu gibi... Hasılı zaman hızlıdır. Akıp giderken eskittiği sadece yıllar değildir. İnsanı, duyguları, dünyayı eskitir za- man. Öyleyse bekleyecek zamanımızın olmadığını fark edelim. Nereden mi başlayalım? Önce sağlam bir ira- deyle ve arınmak niyetiyle manasına riayet ederek güzel bir abdest alarak işe başlayalım ve mümkün mertebe abdestsiz olmamaya dikkat edelim. Zira abdest Müslüman için yol açar. İbadet ve taatlerimizi tam zamanında ertelemeden yapmaya gayret ederek azimli olalım. Unutmayalım ki namaz Müslüman için koruyucu bir zırhtır. Ve daim kalben zikir, tefekkür ve şükür halinde, hayatın ve ölümün farkında olarak yaşamaya gayret edelim. Çünkü an gelecek mühlet bitecek. Allah Kerim, gayret Müminlerden, tevfik Allah'tan… Bir sâlâ vakti ecrini yüklenip Süzülür saflığıyla toprağın bağrına Cisminden arınmış latif bir öz Yükselir bilinmedik semâya… 9
AKIP GİDEN ZAMAN Ayşegül Bekereci Aldanıyoruz… Efendimiz (a.s.m.) bizi uyarıp “İnsanların çoğu aldanmıştır” buyurduğu, sanki bir düşman gibi öldürmeye çalıştığımız zaman konusunda… Halbuki ruhumuz böylesine boşluklarda feryat ediyor. Duymak istemiyoruz. Ya da kalbi doyu- ma en çok ulaşılan anların dünya ve ahirete bir anlam katmak olduğunu daha az deneyimledik, acaba ondan mıdır? Vakit Hayat Demektir Hasan el Benna (r.a.) şöyle demektedir: “Vaktin hakkını idrak eden kimse hayatın anlamını da idrak etmiştir. Çünkü vakit, hayat demektir.”1 İnsan, fuzuli konuşmalardan/toplantılardan uzak kalıp akıp gitmekte olan zamandan asıl yakalaması gereken hazineyi toplama gayretinde olunca kendisi için hakikaten güzel bir sermaye biriktirmiş olur. Hatta çevresine, toplu- muna, nesillerine bıraktığı ışıkla sadaka-i cariye çığırını dahi açabilir. İnsanın iradesini bir nevi ipotek altına alan ekranlarda vakit öldürmekle kendisine fayda vermeyecek meseleler hakkın- da konuşup ömür eskitmekle kişi, kendi sermayesini çarçur etmiş olmaz mı? Amel defterinde kullanılmamış, bomboş sayfalar görecek olmak ne büyük bir ziyandır. Boşa geçen zamanlar hakkıyla değerlendirilmediğinde belki de hiçbir zaman sıra gelmeyecek olan önemli işlere ve ne- ticede boşa geçen bir ömre yazık olmaz mı? Ömer bin Hattap (r.a.) miskinliği, tembelliği ve zamanın boş yere öldürülmesini sevmezdi. “Birinizi ne dünya ne de ahiret işiyle uğraşmadan bir şey yapmaz görmek hoşuma gitmiyor.” derdi. Pişmanlık Sebebi Efendimiz (s.a.v.) bir gün ashabına şöyle buyurdular: —Ölüp de pişmanlık duymayacak hiçbir kimse yoktur. Sahabe-i kiram: --—Onun pişmanlığı nedir yâ Resûlullah? diye sordular. Efendimiz (s.a.v.) şöyle cevap verdi: —Salih bir kişi ise bu hâlini daha fazla artırmamış olduğuna pişman olacaktır. Şayet kötü bir kişi ise kötülükten vazgeçerek hâlini ıslah etmediğine pişman olacaktır.” cevabını verdiler.² Ebedi bir hayatın kazanılması ya da kaybedilmesi sayılı nefeslerin toplamı demek olan zamanı güzel kullanmaya bağlı- dır. Ameller tartılırken mizanda birkaç sevaba daha ihtiyacı olanlar, amel-i salihlerle dolduramadıkları boş zamanlar için kim bilir ne kadar pişman olacaklardır. Osman Nuri Topbaş üstadımıza göre son derece kıymetli bir sermaye olan zamanı boş ve abes şeylerle israf etmek ahiret ha- yatını tehlikeye atmaktır. 10
Zamandan İstifade Etmenin Yolları 3) Efendimiz (a.s.m.): “Allah’ım! Ümmetimin (sabah) Zamanın ne kadar mühim bir ahiret sermayesi oldu- erken vakitlerini (o vakitlerde başladıkları işlerini) bereketli kıl!”⁵ şeklinde dua etmiştir. Uyku dü- ğu bilinmesine rağmen asıl önemli olan bunun “nasıl de- zenlerimizi bu minvalde değiştirmek için adım ğerlendirileceği” dir. Çünkü akıllı insanların elde etmek atmak; inşallah bu duaya mazhar olmak ve ömür için uğraşması gereken en değerli şey vakittir, denilmiştir bereketi için anlamlı bir değişiklik olacaktır. Akıp giden bir nehirdeki değerli taşları toplamakta acele etmek gerektiği gibi zamandan faydalanabilmek için de 4) Beş vakit namaz, zamanında ve cemaat ile kılın- irade göstermek gerekir. dığında gün içinde umulmadık işlerin kolayca çö- züldüğü ve bereketli bir zamana erişileceği söy- 1) Rabbimizin kullarına zaman kullanma hususunda lenmiştir.⁶ Bir sahabi, Efendimiz’e (a.s.m.); “En verdiği talimat ne güzeldir: “Bir (hayırlı) işi bitirince, he- değerli amel nedir?” diye sorduğunda; “Vaktinde men başka bir (hayırlı) işe giriş” (el-İnşirah 7). Bir görevi, kılınan namaz” cevabını vermiştir.⁷ O halde başta bir ibadeti tamamlamak zihinde bir sonraki işleri yapmak Müslümanlığımızın güçlenmesi ve nice bereketle- için pozitif bir enerji oluşturur. Böylece biten görevin ar- re nail olmak için bu nebevi öğüde sarılmaya ça- dından değişen meşguliyet ile yine çalışarak zihnin dinlen- lışmak gerekir. mesi sağlanır. Çünkü dinlenme boşlukta kalmak ile değil meşguliyetler arası geçiş ile mümkündür. 5) Günlük görevleri, öncelikli/önemli yapılması ge- rekenler listesine yerleştirmek. Çünkü hayatta 2) Efendimiz (a.s.m.) cennete giren müminlerin piş- her zaman yapılacak birden fazla iş vardır. Böyle manlığını şöyle ifade eder: “Cennet ehli, başka hiçbir şeye yapılmazsa insan, yapısı gereği tembelliğe mey- değil, sadece dünyada Allah’ı zikretmeksizin geçirmiş ol- yal olduğundan önemsiz işler önceliklerin yerine dukları anlara hasret ve nedamet duyarlar!”³ oturur ve asıl yapılması gerekenler yapılmadan ömür bitebilir. Merhum E. Hamdi Yazır tefsirinde şöyle anlatır: Son olarak belirlenen bu görevleri saatlere bölerek “Ömürden her geçen saat, her harcanan nefes, ya bir işe bir plan oluşturmak, iç disiplini harekete geçirerek saatle- harcanır ya boşuna geçer. Boşuna geçtiyse elbette bir za- rin daha verimli kullanılmasını sağlayacaktır. Planların ya- rardır. Bir işe harcandıysa o iş ya hayır ve güzel olan bir zılı şekilde olması ise insanda bir irade oluşturur. Rabbimiz Kur’an’da ancak “az” ların güzel vasıflara itaattir veya şer ve fesat olan bir günahtır. Veya ne o ne o; sahip olduğunu buyurmuştur. Bunu anlayan sahabi efen- ikisi ortası mübah olan bir iştir. Bir mübah ise bir eseri kalmamak itibarıyla boşuna geçmiş gibidir. Bir şer ise ke- dimizden biri duasında; “Allah'ım beni azlardan kıl” de- miştir. Rabbim Sen bizleri de insanların çoğunun aldandığı sin bir zarardır.” Mübah işlerimizi ahiret sermayesine dönüştür- hazinede aldanmayan azlardan kıl. Amin. mek ne güzel bir kazanç olacaktır. Efendimiz (a.s.m.): “Kim; Sübhânellâhi ve bihamdihî (Allah'a hamd eder oldu- ğum halde O'nu noksanlıklardan tenzih ederim) derse onun için cennette bir hurma ağacı dikilir.”⁴ buyurmuştur. Oysa ne kadar da çok sevabı elimizden kaçırıyoruz. Yolcu- luk, yürüyüş, temizlik, zorunlu bekleme gibi mübah za- manlarımızı da kâra çevirmek kulaklarımızın ve dilimizin şükrünü doğru şekilde yapmak adına da güzel bir adım olacaktır Allah’ın izniyle. Dipnot: 1.Abdulfettah ebu Gudde, İslam Alimlerinin Gözüyle Zamanın Kıymeti 2.Tirmizî, Zühd, 59 3.Heysemî, x, 73-74 4.Sünen-i Tirmizî, Kitabu'd-Daavat, 60 5.Ebû Dâvûd, Cihâd 6.Zaman Yönetimi 2 /Youtube/Adem Ergül 7.Buhari Mevakıt,5. 11
ZAMANIN İÇİNDE YAŞAMAK Dilara Yüksel Bu sefer her şeye zamanımın olduğunu düşündü- Deneyimiz için gerekli olan tek şey uyumadan ğüm fakat hiçbir şeye zaman bulamadığım bir zaman dili- önce gözünüze bağlayabileceğiniz koyu renkli bir bez par- minden avazımın çıktığı kadar yazıyorum. Bu yazı aynı çasıdır. Bağladıktan hemen sonra kendinizi uykunuza zamanda kendime bir eleştiri mahiyetindedir. İçimden teslim edebilirsiniz. Ertesi gün planladığınız saatte alarmı- zamanla ilgili yazılabilecek dünya kadar argüman geçer- nız çalsa bile uyanamaz, kendinize gelemezsiniz. Çünkü ken ben beynimin raflarında hepsini tek tek elediğim için normalde gözler kapalı olsalar bile göz kapakları ışığı az fazlasıyla zor oldu yazmaya başlamak. Fakat bu yazının da olsa geçirir ve ışığın varlığını beyne iletir. Bu yüzden da yetişmesi gereken bir zaman var diye yola çıkmaya gün içerisinde ve ışık açık ortamlarda uyumamız daha zor karar verdim. Zamanın adeta “bana bırak” demesiyle aldım elime sazımı başladım harf notalarını ardı ardına olur. Aynı işlemi deneyimizde olduğu gibi tam tersine dizmeye. çevirip göz kapaklarımızın ışığı almasını engellediğimizde Zaman; herkesin cebinde fazlasıyla olduğunu de ışığın varlığı beyne ulaşamadığı için vücut uyanmayı sandığı fakat bir kuruşunun dahi garantisinin olmadığı bir reddeder ve yattığımız sıcak, rahat yataklarımızdan kalk- mefhumdur. Bir andır, bir duraktır. Geçirdiğimiz her daki- mamıza izin vermek istemez. Bu durum bizim biyolojik ka aslında geçmişte bıraktığımız ölü ve bir daha yaşanma- saatimizi etkileyip tüm günü uyuyarak ya da yorgun ge- yacak dakikalardır. Farkında olarak ya da olmayarak içeri- sinde yol aldığımız tuhaf bir dünya mefhumu… Aslında çirmemize sebep olabilecek kadar bizi ciddi bir sıkıntıya herkes zamanın ne olduğunu oldukça iyi bildiği halde sokabilir. Yorgunluk ise bir Müslüman’da olmaması gere- kimsenin harekete geçmeyi göze alıp değerlendirmek için ken vasıflardandır. Büyükler; dinlenmenin kabirde olaca- yola çıkamadığı bir kavramdır. Ertelemelere doyamadığı- ğını sık sık belirtirler. Yani beş dakika dinleneyim diye mız alarmlar veya hep vaktinde orada olmayı düşündü- yatıp saatlerce kalkamadığımız koltuklar, yataklar henüz ğümüz buluşmalarda saklıdır zaman. Belki bir dakika bel- kabir statüsünde yerini almadığı için ve dinlenmek gece- ki de bir saniyelik hayat döngüsüdür. Kimisine göre muci- ye mahsus olduğu için gün içerisinde sünnet olan kaylule zevi kimisine göre sıradan bir kelimedir. Her an her şeyin olabileceği idrakine vardığımız- haricinde dinlenmek, (önceliği nefsime vererek) bir Müs- da zamanın da ne demek olduğunu idrak etmeye başla- lüman’a yakışmıyor. Tam bu noktada İnşirah Suresi 7. mışız demektir. İnsan beyninin zamanı izlemek için yara- ayet-i kerimenin tefsirinde; “Öyleyse bir işi bitirdiğinde tıldığını da o vakit fark ederiz. Mesela vücudumuzun bile diğerine koyul.” diyor Rabbimiz. Fakat bu ayet, vücuda biyolojik saat denilen bir uygulamaya tabi olması zamanı alabileceğinden fazla yük yüklememiz gerektiğini asla izlediğimizin ve kusursuz yaratılışımızın en güzel ispatı anlatmıyor bize. Yani yatarak geçireceğimiz vaktimizi da- niteliğindedir. Bununla ilgili basit bir deney yapabilir ve ha kolay yapabileceğimiz başka bir iş ile değiştirip dinle- biyolojik saatin ne derece önemli olduğunu ve dış etken- nebileceğimizi söylüyor. İslam her zaman dengeli olmayı savunmuş ve desteklemiştir. lerle değişiklik gösterebileceğini görebiliriz. 12
Zamanla ilgili asıl derdim ise onu planlayıp bir O masada geçmişi, geleceği ve kendisi birbir- şekle sokmaya çalışmaktır. Şekle sokmaktan kastım lerine girmişlerdi. İşte aslında orada o şair zamanı kar- somut olmamasıdır. Somut olan her şeyin bir şekli şısına almıştı. Bakmıştı zamanın gözlerine, izlemişti vardır, şekli değişse bile madde değişmez. Fakat za- kendisini zamanın en derinlerinde. Buradan çıkaraca- manın ne şekli vardır ne de bizim bildiğimiz bir mad- ğımız ders ise olaylara karşı verdiğimiz tepkiler yaşadı- deden meydana gelmiştir. Plan yaparken de hep za- ğımız âna uygun olur genelde. O sırada bize kötü ge- manı şekillendirebileceğimizi düşünerek planlar yapa- len olaylara fazla tepkiler verebilir ama gelecek gün- rız. Hatta alternatif planlar bile kurduğumuz olur. Fa- lerde o ânımıza dönüp aslında gereksiz bir tepki verdi- kat unuttuğumuz önemli bir durum vardır ortada. Za- ğimizi anlayabiliriz. Çünkü geçmişimizde büyüttüğü- manın iradesi insanın cüzi iradesinin elinde değildir. müz ne kadar olay varsa geleceğimiz onların katlarıyla Bu da planlarımızın her zaman bozulabileceğini bile- çarpılmış olaylarla gizlidir. Fahrettin Râzî (r.h.) ise za- rek yine de planlar ve hayallerle hayatımıza yön ver- mana yemin edilen Asr Suresi’ni özetle şu şekilde tef- meye çalışmamız gerektiğini bilmemiz demektir. sir etmiştir: “Allah Teâlâ asra yemin etmiştir. Çünkü Unutmamalıyız gaybı yalnızca Allah bilir ve hayır gör- zamanda acayiplikler vardır. Şöyle ki mutluluk ve düklerimizde şer, şer gördüklerimizde de hayır olabi- üzüntü, sıhhat ve hastalık, zenginlik ve fakirlik zaman lir. Zaman dediğimiz ve içinde olduğumuz dilim, an- içinde olur. Ayrıca ömre denk ve onunla aynı kıymette lardan ibarettir. Peki, “an” nedir? An kelimesinin söz- olan bir şey de yoktur”. Yani bütün bunların nedeni lük anlamı bölünemeyecek denli kısa bir zaman parça- imtihan dünyasında olmamızdır ve karşılaştığımız her cığı demektir. Dünyaya geldim, gördüm ve öldüm de- musibete sabır göstererek zamandaki anları da hisse- mek için gelmediğimizi fark ettiğimiz zaman parçacığı- derek karşılık verirsek bu imtihanı sağlam bir notla dır. An; anlamdır, fark ediştir ve gerçeği gerçekte ya- geçeceğiz demektir. şamaktır. Kısacası an kalbin durduğu ve tekrar attığı Son sözlerimi şöyle bağlıyorum; an denilen noktanın bir zaman dilimidir. Zamanın içindeki ânı anlayabilen içerisinde yaşarken biz, ani kararlar vermek yerine ve yaşayabilen gönlü gençlerden olabilme duasını geçmişimizin bize verdiği tecrübeleri ve geleceğin bize edelim hep birbirimize. vereceği aklı kullanmak gerekirmiş. Yani durduğumuz Bir de zamanla ilgili aklıma gelen ve en sevdi- zamanın içerisinde yer değiştirebilmek bir maharet- ğim alan “yer”dir. Bazen her şey birbirine girer. Du- miş. Zamanın içerisindeki “an”ları fark edip, idrak rumların içinden çıkamaz hale gelir ve bunalırız. Böyle edip, yaşayabilmemiz duasıyla… anlarda aklıma büyüklerin “Her şey çok karışıksa dur- duğun yeri değiştir.” sözü gelir. Durduğumuz yerden kastın sadece yer olduğunu düşünmüyorum. Zaman- da da yer değiştirebileceğimize inananlardanım. Hani şu ünlü şairin geçmişini ve geleceğini oturttuğu bir masa vardı. 13
JALE KADİFECİ HANIMEFENDİ İLE KISA BİR HASBİHAL RÖPORTÖR: Dilara Yüksel RÖPORTÖR: Birtakım hazırlıklardan RÖPORTÖR: O zaman bu bağlamda Kahramanmaraş’ta yaşayan ih- bahsettiniz. Bu hazırlıklar manevi muhabbet öne çıkıyor değil mi? vanlarımızdan olan Jale Kadifeci ha- anlamda nasıl oluyordu? nımefendiyle küçük bir röportajımı- JALE HANIM: Muhakkak. Muhabbet za sizleri de konuk etmek istedik. JALE HANIM: Manevi anlamda ben, ve sevgi bu yolun olmazsa olmazı. 80’li yıllarda dersli değildim ama Her şeyi çok sevmek. Her şeye rağ- RÖPORTÖR: Selamünaleyküm. Jale eşimi gözlemlerdim. Onun teheccüt- men çok sevmek… Kendi âcizane Hanım bize kendinizi biraz tanıtır lere daha dikkat ettiğini görürdüm. fikrim, muhabbet bu yolun olmazsa mısınız? Ben de muamelatta daha dikkatli olmazı. olmaya çalışırdım. İşte büyüğümüz JALE HANIM: Aleykümselam. Ben gelecek, onun karşısına çıkacağız, RÖPORTÖR: Hizmet ortamlarında Jale Kadifeci 1964 Kahramanmaraş sorduğu sorulara daha güzel nasıl Allah için çalışırken neler hissediyor- doğumluyum. Evliyim. Üç çocuğum cevap veririz gibi çalışmaların çaba- sunuz? Aynı işleri çoğunlukla eviniz- var. lamaların içerisine girerdik. Eşimin de de yapıyorsunuz. İkisi arasında ne yaşadığı heyecanı görür bende onun gibi farklar var? RÖPORTÖR: Biraz hızlı bir giriş ola- heyecanına ortak olurdum. O sevgi- cak ama bizler sizi hizmet ehli olan yi, o muhabbeti hissederdim. Bayılır- ablalarımızdan olduğunuzu biliyoruz dım o heyecana. Böyle böyle kalbim- ve sizi merak ediyoruz o yüzden so- deki muhabbet de artardı. rularımıza hemen başlayalım istiyo- ruz. Tasavvuf ile ilk kaç yaşlarınızda RÖPORTÖR: Çocuklarınızı tasavvuf ve nasıl tanıştınız? yoluna yönlendirmek için neler yap- tınız? Bu konuda genç hanımlara JALE HANIM: Tasavvufla 1980 sene- tavsiyeleriniz nelerdir? sinde evliliğim dolayısıyla eşimin sayesinde tanıştım. Eşim tasavvuf JALE HANIM: Şimdiki gibi sosyal ehliydi. O zamanlar henüz ders alıp medya yoktu tabi o senelerde. Ama tasavvufa girmemiştim. şöyle bir şey vardı; söz tutmayı, bü- yükler ne derse onu yapmayı her RÖPORTÖR: Peki sizi tasavvuf yo- zaman için biz öne alırdık. Çocukları- lunda en çok etkileyen olaylardan mıza da bunu aşıladık. Büyüklerimi- JALE HANIM: Bize büyüklerimiz her birini bize anlatabilir misiniz? zin tavsiyesi tasavvuf ehli olan kişi- ne iş yaparsak ibadet aşkıyla yapma- lerle daha fazla görüşmemizdi. Ço- mızı tavsiye ettiler. Hep abdestli bu- JALE HANIM: Aaa… Bu yolda en çok cuklarımıza ve çevremize iyi örnek lunmamızı tavsiye ettiler. Biz de pek etkilendiğim şey şimdi düşündüğüm- olmamız, iyi rol model olmamız tav- bir ibadetimiz olmasa da ya da ev de İstanbul’dan büyüklerimizin ve siye edilirdi. Çünkü çocuklarımızın hanımı olduğumuzdan dolayı farklı ağabeylerin Maraş’a geldiklerinde da bizi örnek alacağı söylenirdi. Bu- meşguliyetlerimiz de olsa, evimizin veya geleceklerini haber verdiklerin- na uymaya, bunu uygulamaya çalış- işini de hizmeti de severek ibadet de yaşadığımız heyecan. Misafirimi- tık. aşkıyla yaptığımızda omzumuzdaki zin gelmesine bir hafta kala bayram yükün azaldığını hissettik her zaman. havası olurdu evlerimizde. Evlerimizi RÖPORTÖR: Siz de hizmet içerisin- Bunu uygulamaya çalıştık. Ne kadar hazırlardık ama daha çok kendimizi deki büyüklerimizdensiniz. Bir birey yapıp yapmadığımız tartışılır ama hazırlardık. Bu hazırlıklar beni çok hizmet ederken nelere dikkat etme- yapmaya hep gayret ettik. etkilemiştir. Hâlâ o günlerin hasreti- li? ni duyuyoruz elhamdülillah. JALE HANIM: Estağfirullah. Hizmet sırasında; samimiyet, sevgi, ben yap- Söz tutmayı, büyükler ne derse onu tım demeden elinden gelen gayreti yapmayı her zaman için biz öne son haddine kadar verebilmek, çaba alırdık. Çocuklarımıza da bunu sarf etmek. Bunlara dikkat etmek aşıladık. gerekli. 14
Tabi ki eksiklerimiz noksanlarımız var RÖPORTÖR: Amin inşallah. Son ola- Bize büyüklerimiz her ne iş fazlasıyla ama bunların bile Allah’ın rak biz gençlere ne gibi bir tavsiyede izniyle faydasını gördük. Onlardan da bulunursunuz? yaparsak ibadet aşkıyla ders çıkardık. Ne kadar O’na yakın yapmamızı tavsiye ettiler. olduysak o kadar bu yoldan faydalan- JALE HANIM: Bu yolu ve bu yolun Hep abdestli bulunmamızı dığımızı hissettik, gördük. büyüklerini çok sevsinler gençlerimiz. Ben kendi adıma âcizane deli densin, tavsiye ettiler. RÖPORTÖR: Peki tasavvuf hayata ve aşık olarak sevdim bu yolu ve büyük- olaylara bakış açınızı nasıl değiştirdi? lerimi. Büyüklerimizi seversek onların himmeti de bizlerle oluyor elhamdü- JALE HANIM: Ben çok genç yaşta bu lillah. Rabbim inşallah ayırmasın son RÖPORTÖR: Yani sizler nerde olursa- yolla tanıştım. 16 yaşımdaydım. O nefesimize kadar. Evlatlarımızı da biz- nız olun hep hizmet içerisindeydiniz yaşın verdiği heyecan, enaniyet, ol- leri de kardeşlerimizi de nasibtar et- aslında. mazsa olmazları vardı ama tasavvuf sin. Sevgi, sevgi, sevgi… Her şeyin başı bana yumuşak bakışı, mülayimliği, sevgi diye düşünüyorum. JALE HANIM: Muhakkak ki. Her or- hoş görüyü öğretti. Ne kadar öğrendik tamda yapabildiğimiz ve görebildiği- tartışılır. Ama kuluz sonuçta hatalar RÖPORTÖR: Çok teşekkür ederiz biz- miz kadar. İşte “Ben ne yapabilirim? da bizim için, karşımızdaki insan da lerle hikâyenizi, deneyimlerinizi ve Ben nasıl bir hizmette bulunabilirim?” biz de hata yapabiliriz. Hataların hoş tavsiyelerinizi paylaştığınız için. düşüncesini hâkim kılmaya çalıştık görüyle ve sevgiyle düzeleceğini, fır- hayatımızda. sat tanınması gerektiğini öğrendik, JALE HANIM: Ben teşekkür ederim. öğrenmeye çalıştık, hayatımızda uy- Allah’a emanet olun. Rabbim hizmet- RÖPORTÖR: Tasavvuf yoluna girdik- gulamaya çalıştık. ler nasip etsin hayatınızda inşallah. ten sonra herhangi bir sıkıntıyla zor- lukla karşılaştınız mı? RÖPORTÖR: Jale Hanım, bu ay dergi- AMİN mizin konusu zaman. Siz zamanı de- JALE HANIM: Yok. Bilhassa zorlukla- ğerlendirme/ zaman hakkında ne dü- rın büyüklerimizin yardımıyla bize şünüyorsunuz? kolaylaştırıldığını fark ettik. Dışarıdan bakıldığında ağır bir imtihan gibi görü- Zamanı insana verilen bir sermaye nen ve öyle denilen olayları bile Rab- olarak düşünüyorum. Akşam başı- bimin izni ile kolay atlattığımızı dü- mı yastığa koyduğumda bugün ne şündüm her zaman. Bu yol bize çok yaptım? Bilerek birini incittim mi? güzel şeyler yaşattı. Biz böyle düşün- dük hep. Mahşerde defterimde ne olacak? RÖPORTÖR: Güzel şeyler yaşadık dediniz bize örnek verebilir misiniz? JALE HANIM: Manevi anlamda zorla- rımız her zaman kolaylaştırıldı; bildik bilmedik. Âcizane cahilâne bu yola JALE HANIM: Zamanı insana verilen girdik. Rabbim nasip etti. Ama hayatı- bir sermaye olarak düşünüyorum. mızda her şeyde çocuk yetiştirmeden Akşam başımı yastığa koyduğumda olsun, ailedeki ilişkilerde, sosyal ilişki- bugün ne yaptım? Bilerek birini in- lerde elimizden geldiği kadarıyla Al- cittim mi? Mahşerde defterimde ne lah’ın rızasını ön planda tutmayı bü- olacak? Sohbetlerde okuduğumu ve- yüklerimiz bize tavsiye ettiği için biz ya dinlediğimi ne kadar hayatıma ge- de bunu hayatımızda uygulamaya çirdim? Bana verilen zamanı Rabbi- çalıştık. min rızasına uygun geçirdim mi? Bu kaygıların ve düşüncelerin içerisinde Tasavvuf bana yumuşak olup bu konuda daha gayretli olmam bakışı, mülayimliği, hoş gerektiğini düşünürüm hep. Allah biz- leri zamanını iyi kullananlardan eyle- görüyü öğretti. sin. 15
İŞ ADI KUDÜS Ayşe Ebrar ÖZBALIKÇIOĞLU Bugüne kadar direnişten bahsedildi. Kudüs'e olan sevgi hep anlatıldı. Gündeme defalarca acılar bomba gibi düştü. -Herkesin yüreğinde patladı mı bilinmez.- Düştüğü gibi de normalleşti, ka- bullenilmese de bir sonraki bombaya kadar unutuldu. Biz radyoyu kapatsak da yanık kokan ağıt hiç bitmedi. Aşağıda verilen katliamlar, boğazımdaki yumru ve yüreğimdeki sancı ile zor okuduğum milyonlarca katliam haberinden sadece birkaçı. Şunu belirtmek isterim ki sizlerin psikolojisini düşünerek içlerinden en masum olanları seçtim. 1099: I.Haçlı Seferi’nde hemen hemen 2014: Başsavcı Muhammed el-A'wewy “16 ya- bütün Müslümanlar öldürüldü. Bazıları- şındaki Muhammad Ebu Hüdeyr'in ölüm nedeni nın karınlarında mücevher bulma ama- doğrudan ateşe maruz kalma sonucu meydana cıyla canice parçalandılar. Haçlı ordusu- gelen yanıklar” dedi. nun en büyük zevki Müslümanların etini 2016: İsrail, bugün sabah saatlerinde Filistin’in pişirip yemekti. güneyindeki Necef bölgesinde yer alan Rahmet 1948: Dueima katliamında İsrail 80-100 Cami’sini ruhsatsız olduğu gerekçesiyle yıktı. kadar erkek, kadın ve çocuk öldürmüştü. 2017: ABD Başkanı Trump Kudüs’ü İsrail’in Çocukları, kafalarına sopalarla vurarak başkenti olarak tanıdı. öldürdüler. Her evden en az bir kişinin Eylül 2017: İşgalci İsrail hapishanelerinde canına kıyıldı. Köylerde erkek ve kadın- 300'ü çocuk yaklaşık 7 bin Filistinli bulunuyor. lar yiyecek ve su verilmeksizin evlere Aralık 2017: ABD Başkanı Trump'ı Kudüs'ü kapatıldılar. Sonra da sabotajcılar gelip İsrail'in başkenti ilan etme kararından sonra dü- evleri havaya uçurdu. zenlenen gösterilerde 620 Filistinli işgal güçleri 1967: İsrail altı gün savaşında Doğu Ku- tarafından gözaltına alındı. düs ve Batı Şeria’yı işgal etti. 2017 yılı içerisinde cuma ve cumartesi hariç her 1969: Denis Michael Rohan isimli Avus- gün düzenlenen baskınlar kapsamında 26 bin turalyalı Yahudi Mescid-i Aksa’yı kun- işgalci Yahudi yerleşimci Mescid-i Aksa'ya sal- daklamaya çalıştı. dırdı. Temmuz 1980: İsrail, Kudüs’ün tama- 2018: ABD Tel Aviv’deki İsrail büyükelçiliğini mını kendi başkenti ilan etti. Kudüs’e taşıdı. Ekim 1990: Mescid-i Aksa’ya Yahudi Nisan 2018: 80 F ANATİK YAHUDİ YERLE- saldırısı sonucu 30 Filistinli şehit oldu, ŞİMCİ HAREM-İ ŞERİF'İ BASTI. 800 kişi yaralandı. Şubat 1992: Sabah namazı sırasında El Halil şehrinde Halil İbrahim Cami'sinde düzenlenen saldırıda 29 kişi şehit oldu ve 125 kişi yaralandı. Katliamdan sonra cami dokuz ay boyunca tadilat gerekçe- siyle kapalı kaldı. Açıldığında ise işgalci rejim üçte ikisini havra yapmış, cami olarak bıraktığı alana ise gözetleme ka- meraları koymuştu. Girişe ise manyetik kontrol cihazları yerleştirilmişti. 16
KUDÜS FATURASI Nisan 2018: 80 F ANATİK Mayıs 2018: İsrail polisinin, Kasım 2018: İşgalci İsrail ma- YAHUDİ YERLEŞİMCİ işgal altındaki Kudüs’te Fi- kamları, Kudüs’ün doğu kırsa- HAREM-İ ŞERİF'İ BASTI. listinli engelli kadını, eylem lında bulanan ve yıkmak ile Nisan 2018: Amerika Bir- düzenleme girişimi iddiasıy- tehdit edilen Han el-Ahmer kö- leşik Devletleri'nin Tel la ateş ederek yaraladığı bil- yüne giden ezan hatlarını kesti. Aviv'deki büyükelçiliğini dirildi. Aralık 2018: Mescid-i Ak- Kudüs'e taşıması protesto Temmuz 2018: İsrail polisi, sa’nın yakınlarında toplanan bir edildi. İsrail güvenlik güç- cemaati boşalttıktan sonra grup işgalci fanatik Yahudi, lerinin Gazze sınırındaki Harem-i Şerif’in tüm kapıla- Mescid-i Aksa’nın yıkılması ve gösterilere müdahalesi kat- rını kapattı. Kudüs İslami Vakıflar İdare- liama dönüştü. Gerçek mer- si’nin kapatılmasını isteyerek mi kullanılan müdahale so- gösteri düzenledi. nucunda 61 Filistinli haya- tını kaybetti, 2 bin 700'ü aşkın kişi de yaralandı. Temmuz 2019: MESCİD-İ Aralık 2020: Onlarca Yahu- İsrail polisince açılan ateş sonucu AKSA’YA BASKIN DÜ- di yerleşimci işgal güçlerinin hayatını kaybetmişti. ZENLEYİP AYİN YAPTI- yoğun güvenlik önlemleri Temmuz 2020: İşgalci İsrail' e LAR! altında El-Mağaribe Kapı- bağlı Kudüs Belediyesi, işgal al- sı’ndan girerek Mescid-i Ak- tındaki Doğu Kudüs'ün İseviyye sa’ya baskın düzenledi. Mahallesi'nde yaşayan 30 Filistinli Şubat 2020: İşgalci İsrail aileye ev ve yapılarının yıkılacağı- polisi, Mescid-i Aksa’da sa- nı bildiren tebligat yolladı. bah namazı sonrası tatlı dağı- Ekim 2020: Batı Şeria' da 261, tan Filistinli bir kadını gözal- Doğu Kudüs'te 200, Gazze Şeridi tına aldı. Filistinli kadının sınırında da 5 kişi gözaltına alındı. gözaltına alınmasına tepki Gözaltına alınanlardan 63'ü çocuk, gösteren cemaate ise saldırdı. 16'sı ise kadın. Mayıs 2020: Zihinsel engelli Kasım 2020: İsrail polisi, işgal İyad Hayri Hallak (32), Mes- altındaki Batı Şeria’dan gelen yak- cid-i Aksa’nın da içinde yer laşık 2 bin Filistinlinin \"izni olma- aldığı Doğu Kudüs'ün \"Eski dığı\" gerekçesiyle Mescid-i Ak- Şehir\" bölgesinde bulunan El sa’ya girişini engelledi. -Esbat (Aslanlı) Kapısı'nda Bir kız çocuğu ip atlarken, havaya sıçradığında daha yere inmeden, iki melek kolundan tutup başka dünyalara götürüyorsa, işte orası Filistindir.. 17
KUDÜS FATURASI Ey kalbi yaralı Yaptığımız pansumanlar Okuduğumuzu iddia etti- kendi koca heybetiyle yaralarına kabuk bağlat- ğimizde bile senin ilminin dimdik ayakta duran bel- madı. Belki de yürekleri- fakiriydik çünkü seni hak- de… Nice mübarek insa- mize hakkını vererek aş- kıyla anlayıp evlatlarımıza na tanıklık etmişken acı- kını işleyemedik. Oysa anlatamadık. “Bak yav- sı hiç bitmeyen kutlu şe- sen ilmek ilmek imtihan- rum bu İslam davası! Ya- hir… İslam’ın kanayan dın. Filistinli annelerin şa! Yaşat! Bu davayı sür başı affet bizi. Sen ki şe- gözyaşı ile işlediği dan- ki diri durasın!” diyeme- refsin, haremsin. Sen na- tel oyaydın. Biz evimi- dik. Hâkimde bizdik savcı mussun! İki cihan perve- zin en güzel köşesine se- da… Kendi kendimizin en ri Efendimiz’in (s.a.v.) ni örtemedik, kalbimizin iyi avukatıydık ama açtı- izini taşırsın. Yolsun, odalarına seni koyama- ğın davayı kazanamadık. yolcuna menzilsin. Biz dık! Biz derdine düşüp sana sahip çıkamadık. dersimizi çalışamadık. Sen ne acılar çektin! dürdüler. Annelerin yü- patya misali annelerini ko- pardılar. Biz ömrümüzde Merhamettin, hoşgörüy- reklerinden çağlayan böyle ürkek katil görmedik ama gücümüz çocuk sesle- dün, çocukla- “La ilahe rinin yeniden yankılanma- sına yetmedi. Taş intifasın- rının gören illallah” ır- da direnişi sözlüklere, be- yinlere kazıyan insanların gözlerini kör “Bak yavrum bu İslam maklarında kollarını taşlarla kırmaları- na engel olamadık! ettiler. Beşik- davası! Yaşa! Yaşat! Bu boğulmak- teki bebeleri- davayı sür ki diri tan korktu- nin iman ate- durasın!” lar. Beton- şinden ürküp ların arasın- haince sön- da biten pa- Ey Selahattin Eyyubi’nin içeceğiz! Caddelerde ğiz. Yine ağlayacağız, korka- yüzünü güldüren… Sana yüksek sesle sana sesle- cağız ama kabullenmek adı sözümüz olsun ki, aşkını neceğiz, her eve; “Selam altında yenilmeyeceğiz. Adı- yaşayacağız, yaşatacağız. sana ya Mescid-i Aksa” nı, davanı dillerimizde söyle- Kundaktaki yavrulara an- diyerek gireceğiz. Yavuz yip, kalplerimizde dua ile latacağız. Emekleyen ço- Selim’in askerlerinin av- unutturmayacağız. Her biri- cuklara Kudüs’te nasıl luda yaktığı 12 bin şam- miz ayrı ayrı Kudüs olacağız. yürünür öğreteceğiz. Ço- danı yeniden yakacağız. Benim adım Kudüs Ayşe ola- cuklara önce intifada yaz- Avlunda 12 bin kere na- cak! Birbirimizi “Kudüs” di- mayı öğretip ilk olarak maz kılamasak da bu kü- ye çağırırken insanlığı da se- direnişi okutacağız. Biz çük hücrelerde kıbleye nin davanı unutmamaya çağı- bugün Selahaddin Eyyubi dönüp “niyet ettim Allah racağız inşallah! olamasak bile Selahaddin rızası için Kudüs’te gibi Eyyubi yetiştirmeye ant namaz kılmaya” diyece- 18
45 Saniye Zamansızlık Enise Gül Hiç bilmediğim bir zamanda yaşıyorum. Başta kendim olmak üzere herkese diyo- Ait hissetmediğim anlarda… Bir yol buldum ama rum ki; burada takılıp düşelim, yara bere içinde yürüyebilmek ne mümkün düşmeden. Düştü- kalalım yeter ki sırattan geçerken düşmeyelim. ğümle kalsam diyorum bazen. Tam o sırada za- Burada yanalım, canımızı dişimize takar yolumu- man bakıyor gözlerime gidiyorum, diyor usulca. za devam ederiz yeter ki ahirette yanmayalım. Giden zamana mı ağlamalı, düşmekten yarala- Biz ruhumuzu, ruhumuzu bize üfleyeni aramaya nan bedene mi? Belki de bedenden ayrı kalan devam edelim. Belki de o vakit zamanın değil, ruha… aşkın içinde yaşamaya başlayacak ve hayalimizin içinde bulacağız kendimizi. Zamansız olsaydık bu kadar yorulmazdık aslında. Beklediğimiz tek şey ahirete göç olurdu. Başka şeyler için sabır da, umut da anlamını yiti- rirdi. Belki de bu yüzden sadece aşka tutunur- duk. Zamanın değil, aşkın içinde yaşardık. Aşk her şeyin ilacı olurdu. “Son”u bilir, “Sonsuz”da yaşardık. Sonsuz’un yolunda pervane olur, bir yandan döner bir yandan yanarak ulaşırdık O’na (c.c.). Yollarda bu kadar düşmezdik, düşsek bile kalkmaya bu kadar zorlanmazdık. Çünkü içimiz- deki ateş buna izin vermezdi. Ama yine de birile- rimiz Hz. İbrahim’in (a.s.) yakmayan ateşi olur, birilerimizse kibrinden secde etmeyen İblis… Şimdi okusa da inanmayanların yerini, görse de inanmayanlar alırdı. Tıpkı mucizelere şahit olup da inkâr edenler gibi. Yakmayan ateş olmayı ter- cih edenler ise “elhamdülillah elbisesi”ne bürü- nür Gül Kokulu Yâr’in (s.a.v.) yanında beklerler- di. Sonsuz’a ulaşacakları vakti düşünüp huzurla dolarlardı. Başlarına bir musibet gelse de aşk her şeyin ilacıydı nasılsa. Yani “Allah var, Allah Elhamdülillah elbisesiyle zamanın değil, aşkın yâr”dı. içinde yaşayanlara selam olsun. Bize de bu gü- Ne kadar rahatlatıcı tahayyüller… Şimdi zellik nasip olsun inşallah. mümkün olmaz desek bunca hayal boşa mı gide- cek? Aklımız korunabilsin diye hayallerimize dahi sınır çizen bir Rabbimiz varken sınırsız gibi görü- nen bu hayali kurmaya izin veren de O değil mi? Ve bir gün buradaki zamandan kat kat fazla za- mana sahip olacağımız bir yere koyacak olan da yine Yüce Rabbimiz. Öyleyse neden azap yoluna atılıyor adımlarımız? Diğer yol çok mu engebeli, hep düşüp düşüp kalkıyor muyuz, istediğimiz zamanda yaşamıyor muyuz? Bahanemiz çok… 19
İSLAM’IN İLİM KALELERİNDEN ÇOCUK SAHABİ ENES BİN MALİK (R.A.) Zehra Danış Gül’den (s.a.v.) Ekol Tarih birçok göçe şahit olmuştur. Fakat ensar ve Küçük Enes (r.a.), bir erkek çocuğunun evde ala- muhacir kardeşliği müstesna böylesine manalı, böylesine bileceği sorumlulukları aldı. Enes b. Mâlik (r.a.), Resûlul- ulvî bir hicreti, birbirleriyle muhabbetle kaynaşma o âna lah’ı (s.a.v.) çok sever, ona hizmet etmekten büyük bir kadar görmüş değildi. Bizlere 1400 yıl önceden kalan mi- onur ve huzur duyardı. Sabahları herkesten önce kalkar, rastı bu misafirperverlik. Hz.Enes (r.a.) ve annesinin en- mescidine giderek Resûlullah’ın (s.a.v.) buradaki ihtiyaç- sarlığı da ayrı bir kardeşlik hikâyesiydi. larını karşılardı. Allah Resûlü (s.a.v.) şayet oruca niyetle- necekse sahur yemeğini hazırlar ve sahurdan sonra da Hz. Peygamber (s.a.v.) Medine’ye geldikten sonra onunla birlikte sabah namazını kılardı. Nitekim o, uzun ensar, kendisine hizmet etmek hususunda yarışıyorlardı. süre Efendimiz’in (s.a.v.) yanında kaldığını, her zaman Enes b. Mâlik’in (r.a.) annesinin bu yarışta yapabilecek O’nun istediği gibi davranamadığını, bununla birlikte veya verebilecek hiçbir şeyi yoktu. Bundan dolayı hemen O’ndan bir defa bile azar işitmediğini, bir hatası yüzün- Enes’in (r.a.) elinden tutarak Resûl-i Ekrem’in (s.a.v.) hu- den kendisini uyaracak olan hanımlarını, “Bırakın çocuğu! zuruna çıktı: “Yâ Resûlullah, ben fakir bir kimseyim. Sizle- O Allah’ın dilediğinden başka bir şey yapmamıştır” diye- re yardım edecek bir şeyim yok. Bu oğlumdur, yardım rek yatıştırdığını nakleder. etmek ve hizmetinizde bulunmak üzere sizlere bırakıyo- Peygamberimiz’in (s.a.v.) kulluğu gibi muallimliği rum. Onu kabul ediniz” dedi. Allah Resûlü (s.a.v.) bu tale- de eşsizdi. Bize bu hususta da örnek teşkil eder. bi kırmadı. Enes b. Mâlik (r.a.) bu andan itibaren Hz. Pey- Hz.Enes’e (r.a.) yaptığı her iş sonrası hediye verirdi. Bir gamber’in (s.a.v.) vefatına kadar on yıl boyunca hizmetin- gün Allah Resûlü (s.a.v.) verecek bir hediye bulamamış, de bulundu. Bu meselede sadece ensar ve muhacir kar- yanında bulunan bir değneği vermişti. Hz. Enes’in (r.a.) deşliğini ele almamız eksik olur. Bir annenin adağını, ca- bu mübarek elin dokunduğu değneği yanından hiç ayır- nından ötesine canını vermesine ve teslimiyetine de şahit madığı rivayet edilir. Resûl-i Ekrem’in (s.a.v.) genellikle olduk. Bu iman eksenli adak muhakkak ki ümmetin, Efen- “yavrucuğum” diye hitap ettiği, bazen “iki kulaklı” (zü’l- dimiz’i (s.a.v.) yakînen tanımasına vesileydi. Adayan Üm- üzüneyn) diye takıldığı olurdu. mü Süleym, teslimdi arkasına bile bakmadı oğlunu adar- ken. Adanan Enes bin Mâlik, 10 yaşında bir çocuk o da teslimdi, anasından ayrılmaya itiraz etmedi, gönlünü aça- na bıraktı kendini, adandığı kapının kıymetini bildi. Kabul eden adağı Hz. Muhammed Mustafa(s.a.v), hediyeyi bağrına basan, bir kez dahi incitmeyen, kızma- yan, baba şefkatiyle yaklaşan... 20
Talebelerin mizaç karakter ve seviyelerini iyice “Ey Oğulcuğum! İşte bu benim sünnetimdir. kavramalı onların anlayacağı dilde iletişim kurabilmeli. Kim benim sünnetimi ihya ederse beni ihya etmiş Talebelikte -tıpkı Hz. Enes gibi- talebe, muallimine karşı olur; beni ihya eden de cennette benimle olur.” derin bir sevgi ve saygı duymalı ki onların çizdikleri yol- Elli beş yaşlarındaki Resûlullah (s.a.v.), on yaş- da gidilebilsin. Veli ise Ümmü Süleym gibi muallimin larındaki Enes’in (r.a.) ruhunda nasıl bir yol bulmuştu ki karşısında değil, yanında durmalı ve ona güven duyma- onunla arkadaş gibi şakalaşabiliyor ve gerektiğinde lıdır. sırrını verebiliyordu. Allah Resûlü’nün terbiyesinde ye- Efendimiz’in (s.a.v.) Hz Enes'e (r.a.) tavsiyeleri: tişen Hz. Enes de (r.a.) çocuk yaşına rağmen olgun bir “Bana ilk tavsiyesi: ‘Sırrımı kimseye faş etme. insan gibi davranarak Resûlullah’ın (s.a.v.) sırrını kim- seye söylemeden onunla birlikte mezara girebiliyordu. Güvenilir ol’ demek oldu. Annem ve Resûlullah‘ın (s.a.v.) zevceleri (zaman zaman) bana Resûlullah‘ın Hz. Enes’i (r.a.) bu olgunluğa yükselten, hiç şüphesiz, Hz. Peygamber’in (s.a.v.) üstün terbiyesiydi. (s.a.v.) sırrını sorarlardı, ben onlara söylemezdim, Resûlullah‘ın (s.a.v.) sırrını asla kimseye söylemedim.” Hz. Enes’in annesi Ümmü Süleym (r.a.), Rah- met Peygamberi’nden (s.a.v.) Enes hakkında mal ve Hz. Enes (r.a.) bununla ilgili bir hatırasını şöyle anlatır: “Çocuklarla oynuyordum. Resûl-i Ekrem oraya geldi. evladının çok olması için dua etmesini istemişti. Hz. Peygamber (s.a.v.), “Allah’ım, onun malını ve evladını Selam verdi. Sonra beni bir işe gönderdi. Kendisi de bir duvarın gölgesine oturup bekledi. Ben gelip neticeyi çoğalt, ona verdiklerini bereketlendir” diye dua et- mişti. Bu duanın kabul olunduğu Hz. Enes’in (r.a.) son- bildirdim. Sonra dönüp eve gittim. Annem bana niçin geciktiğimi sordu. Resûlullah'ın (s.a.v.) beni bir işe gön- raki hayatında açıkça görülmüştür. Bereketli bir ömür süren Hz. Enes’in (r.a.) çok sayıda evladı olmuştu. O derdiğini söyledim. O işin ne olduğunu sordu. Ben bu- nun sır olduğunu, söyleyemeyeceğimi ifade ettim. An- kadar ki sağlığında iken yüz kadar evladını kendi elle- riyle toprağa verdiğini söylemiştir. nem benim bu hareketimden çok memnun olarak şöy- le dedi; oğlum, Resûlullah’ın (s.a.v.) sırlarını saklamaya Hz. Enes (r.a.), Efendimiz (s.a.v.) vefat ettiğinde onu devam et.” rüyasında her gün görürdü. Enes bin Mâlik (r.a.) Efen- dimiz’in (s.a.v.) saç telini ve kendisine küçükken verdiği (Bir seferinde de): “Ey Oğulcuğum! Kimseye çubuğu yanında taşırdı. Vefat edince de bunların kabri- karşı kalbinde kötülük tutmadan sabahlamaya, ak- ne konulmasını vasiyet etti. Bu isteği üzerine saç teli şamlamaya çalış. Zira bunda muvaffak olabilirsen, dilinin altına, çubuk da kefeniyle böğrü arasına yerleş- hesabını çok kolay verirsin, sana ölümden daha sevgi- tirildi. Enes bin Mâlik (r.a.) 100 yaşında Basra’da vefat lisi olmaz.” etmiştir. Cenab-ı Allah’tan şefaatlerini niyaz ederiz. “...Müslümanların büyüklerine hürmet, kü- Amin. çüklerine merhamet et...” “Ey Oğulcuğum! Duayı çok yap. Zira dua mu- hakkak kazaları bertaraf eder.” 21
Dava Dâhisi Asım Gültekin Zehra Danış Değerli edebiyat severler bu köşemizde ayrıksı kılan buydu. Batıyı ve Batı’nın sem- yakın zamanda kaybettiğimiz merhum patizanlarını eleştirdi. “Onlarda ne varsa Asım Gültekin yer alıyor. Asım Gültekin’in bizim de olsun, bizimkisi azıcık İslami ol- “Türkçede sıfır yok. Türklerde her şey ardından çok güzel şeyler yazıldı, şahitlik sun” anlayışıydı karşı çıktığı. Milletimizde- “bir”den başlar. Her şeyin bir başlangıcı, yerine geçmesini dilerim. Ben de bu alice- ki batı merakını, Necip Fazıl'ın deyimiyle; bir kökü var. İki ile eşin farkı; iki nap yazarımızın dava adamlığına ve kaleme “İslamiyet Batı’dan gelse hepiniz Müslü- tek başına iki olabili- yorken, eş karşısında- aldığı etimolojisine değinmek istedim. man olurdunuz.\" sitemine dem vurup bunun kine muhtaç bırakır bizi. Asım Gültekin adını her duyduğumda aklı- için savaştı ancak ömrü vefa etmedi hak Dört örtmek demektir. Bir nesne dörde ula- ma ismiyle müsemma Asım bin Sabit gelir. vaki oldu... şınca tamamlanıyor, kapanıyor, bütüne “Allah’ım ben bu güne kadar senin dinini ulaşıyor; sistemli hale geliyor. Dört duvar korudum, sakladım; sen de bu günden sonra dediğimizde bunun kapanmışlık, örtün- benim cenazemi müşriklerden koru” diye müşlük anlamını ver- diğini hissediyoruz dua eden ve duasının kabul olması sonucu kelimeye. Kelimeleri okuyamaz- cansız bedenini sapıtmışların şerrinden arı- sak kâinatı, tabiatı nasıl okuyabileceğiz? ların koruduğu o güzel sahabi Asım Bin Bahsetmesine bahse- deriz de, işte yüzde Sabit. Asım’ın nesli Mehmet Akif Ersoy’un onundan bahsetmiş oluruz ancak.” arzuladığı gençlikti ve onun izinden giden (Birden Bine/Asım Gültekin) merhum Asım Gültekin de bu örnek gençlik için mücadele etti. Keçeden yeleğinin altın- daki kalbiyle İslam’a dair kim varsa, ne varsa sayı dahi olsa davası için kalemi yi- ğitçe tutmuş bir edip. Gençleri ganimet bilip onları bir sarraf gibi işledi. ETİMOLOJİSİNE DAİR: “Yüzlerinde secde izleri bir nesle ulaşmak Ben kelimelerin büyüsüne inanırım. Asım Gül- için davranışlarımızın, eylemlerimizin, ha- tekin konforlu zihin evinden kullandığımız reketlerimizin sahibi olmak zorundayız!” kalıpları yıkıp kelimeleri arkeolog gibi kaz- mış, kelimelerin en derinine inmiştir. Bir şiarıyla şuurlu ve meselesini bilen gençler teklifi vardı; hastanelere şifahane demeliyiz. yetiştirme gayesindeydi. Makam ve parayı Basit gibi görünen bir kelime değil mi? Oysa putlaştırmayan Asım Gültekin dert sahibiy- öyle değil şifahane tabiri şifa veren Cenab-ı di, dertler içinde çabalayan bir muallimdi. Allah’ı hatırlatıyor. Direkt tesiri kalbe zuhur ediyor şifacının. Şifayı Allah’tan umarak O, insanlardan nefret etmeyen bir devrim- girdiğin şifahaneden Ya Şâfi ismi tecellisiyle ciydi onun nefreti Batı’nın bize sunduğu şükrederek çıkacaksın. sistemeydi. Seyirci kalmadı bildiklerini ümmet için anlattı, ümmet için yazdı, üm- met için çizdi... Onu diğer devrimcilerden Evet artık bir şeyler yapmalıyız, güzel bir şeyler. Yalnız kalmış çaresiz bir insanın elin- den tutmalıyız mesela. ”Allah’ım iyi ki Müslümanların var “ diyebilmeli darda kalanlar. Sözü- müz güzelliğe çağırmalı insanı. Daha ağzımızdan çıkarken kelimelerimiz ferahlık verebilmeli karşımızdakine. Halimiz etki edebilmeli insanlara. “Gören, ne güzel Müslüman” diyebilmeli. (Asım Gültekin-Alışmak Ölümüne Karşı) 22
BİR KELİME BİR DÜNYA Dilara Yüksel Bir kelime bir dünya köşemizin bu ayki konusu “miâdını doldurmak” deyiminin kullanımı. Bu deyimin manası; belirlenen kullanma süresini doldurmak, eskimek anlamlarına geliyor. Miât kelimesinin manası anlayacağınız üzere; bir şeyin yapılması için verilen mühlet, tanınan süre demektir. Kısacası yine zaman demektir. Dilimize ise Arapçadan girmiştir. Peki, biz bu deyime neden değindik, biz bu değimi nasıl kullanıyoruz? Çünkü çoğunlukla yanlış kullanıyoruz. Dilimize söylemesi daha kolay geldiği için “Milâdını doldurmak” olarak kullanıyoruz. Milât kelimesinin manası ise “Hz. İsa’nın doğum günü”dür. Deyimi yanlış kullandığımızda ortaya çıkan anlam ise şudur: “Hz. İsa doğumunu ta- mamlamıştır”. Bu yanlış kullanımın sonucu oldukça komik geliyor kulağa. Miât yani mühlet kelimesi bana iki kelimeyi hatırlatıyor. Dikkat ve rikkat. Rikkat kelimesi incelik, naziklik manalarına geliyor. Dikkat kelimesi rikkatle kullanıldığında; özen gösterme, önem verme, ilgiyle bakıp koruma manalarına geli- yor. Yani zamanda, zamanın kullanımına özen göstermek, zamana karşı nazik olmak… Zamanın kullanılmasına özen göstermek, zamana karşı nazik olmakla bağlantılıdır. Ama merak edilen; zamana karşı nasıl nazik olabiliriz? Zamana karşı nazik olabilmemizin bana göre tek yolu ona hakkını vermektir. İnsanla zaman arasındaki bağ, öğütücü bir ilişki- dir. İnsanın ömrü tabiri caizse yaz sıcağında eriyen bir buz gibidir. Ömrümüzü ne kadar hayırlı işlerle doldurursak ona hakkını o kadar iyi teslim etmiş oluruz. Yani mesele onu iyi değerlendirmektir. Boşa geçirdiğimiz ve ziyan ettiğimiz her saniyenin bize pişmanlık ve feryat olarak geri dönmemesi için çalışmalıyız. Ömrümüz bir defter gibidir. Her sabah yeni bir sayfaya uyanır, her sabah defterin sonuna bir sayfa daha yaklaşırız. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “İki günü eşit olan aldanmıştır.” buyuruyor. Bu hadisten de anladığımız gibi zamana karşı bir teyakkuz içerisinde olmalı ve ken- dimizi sürekli güncellemeliyiz. Bu güncellemeler sayesinde beyin de tazeleniyor ve daha da pratikleşiyor. Zamanı kul- lanabilen, miâtlere dikkat eden, beklemeyen ve bekletip hakka girmeyen gönlü gençlerden olabilmek duasıyla… 23
KAHRAMANMARAŞ’IN ULU CAMİ’Sİ Büşra Karsatar Toros dağlarının kahramanlık madalyası, istila Enine dikdörtgen planlı olarak inşa edilen bu yapı, Sel- edilmiş bir yurdun çelik türbesi, Kahramanmaraş’ın Ulu çuklu mimarisi örnek alınarak yapılmıştır. Çok ayaklı, Camisi… sivri kemerler üzerine ahşap çatılı olarak inşa edilmiş ve üzeri bakırla kaplanmıştır. Yapının büyük kapısı dışında Torosların en uç noktasında, Ahır Dağlarının doğu ve batı olmak üzere iki kapısı daha bulunur. Bu böğründe sıra sıra dizilmiş evler, yeşile boğulmuş tepe- kapıların her biri ilahî derinliğe açılır… Bir vakit önce ler ve en yüce kahramanlık destanları takip edilerek Karacaoğlan açtı şu kapıyı, bir vakit sonra Sütçü İmam, varılır bu avluya. Yaşlı, genç karışır birbirine cümle âlem en sonda ise şairlerin üstadı Necip Fazıl geçti buradan… secdeye duruverir bu ulu mabette… Beş vaktin da- Tüm bunlardan habersiz devrin yedi düvele nam salmış vetkârı olan şu minare dile geliverir ezanlarla… Yapının hükümdarı Şah İsmail de dayandı bu kapıya… Söylenen- mihenk taşı olan şu taç kapı anlatacak olur geçmişte lere göre Dulkadiroğlu Alaüddevle Bey’in kızı Benlü Ha- olup biteni, davet eder gibi sanki büyük bir arzu ve me- tun’a kaptırır gönlünü. Ancak Benlü Hatun Şah İsmail’e rakla… Hadi buyurun Maraş’ımızın ulu mabedinin mu- varmaz. Şah İsmail, Dulkadiroğulları üzerine yürüyünce azzam tarihine dalıp gitmeye… Tarihin tozlu sayfaların- açılacak sanır tüm kapıları… O hırsla koca bir ülkeyi ya- da kaybolmuş bir medeniyetten kalan bu yegâne eseri, kıp yıkar. Zapt eyler Harput’u, Diyarbakır’ı… Şah İs- aşkı uğruna şu Mezopotamya’yı yakıp yıkan Şah İs- mail’in çekilmesinden sonra Alaüddevle Bey Maraş ve mail’in hikâyesini anlatmaya… Elbistan’ı yeniden ele geçirir. Ancak o zamanlar başkent olan Elbistan öyle bir tahrip edilmiştir ki Dulkadiroğlu, Yörenin kahraman halkı, Ermeni istilası altında- başkenti Maraş’a taşımak zorunda kalmıştır. İşte bu ulu ki Çukurova ve Moğol hâkimiyeti altındaki Anadolu içle- mabed bütün badirelerden kurtularak bu günlere gel- rine doğru gazalar gerçekleştiriyordu. O yiğitler bölge- meyi başarır. Tüm bu detaylarla beraber Ulu Cami’nin de hüküm sürerken Osmanlı ve Memlük devletleri tara- kapısında bulunan kitabe cami hakkında ana kaynak fından Dulkadiroğulları’nın tanınması sağlandı. Beylik sayılır. Caminin Arapça kitabesinin çevirisi şöyledir: “Bu kısa bir süre içerisinde o büyük devletlerle iyi ilişkiler mübarek camii Sultan Melik Eşref Kansu El-Gavri zama- kurdu. Dulkadiroğulları’nın başında bulunan Süleyman nında Alaüddevle Bin Süleyman Zülkadir Sasani tarafın- Bey kurulan bu iyi ilişkiler sayesinde topraklarının dört dan tamir edilmiştir. Sevabını da babası Emir Süleyman bir yanını camiler, hanlar ve hamamlarla donatıyordu. Bin Zülkadir’e bağışlamıştır, Allah onu mağfiret eyle- Bunlardan bir tanesi Kahramanmaraş Kalesi altındaki sin!” meydanda yükselen yapı olan “Camii Atik”, “Camii Ke- bir”, “Süleyman Bey Camii”, “Alaüddevle Bey Camii” isimleri ile de bilinen “Ulu Cami”dir. Yapı Dulkadiroğlu Beyliği döneminde Süleyman Bey tarafından 1442-1454 yılları arasında yapılmıştır. Daha sonraları oğlu Alaüd- devle Bozkurt Bey tarafından 1501 yılında tamir edil- miştir. 24
Yapının girişi görülmeye değer bir taş işçiliği ortaya boy ölçüşemez her teravih övüldüğünde… Semaya koyar. Yapının batı ile doğu girişinden ahşap basa- maklarla ayrı bölümlere ulaşılır. Bu kapılar daha kalkan ellerle ışıldanır o ulu mabet… Havasından sade bir görünüme sahiptir. Gül ağacından yapıl- mış ahşap minber Muhsin Ali adlı usta tarafından mıdır suyundan mıdır bilinmez ama o büyülü at- onarılmıştır. mosfere birlik ve beraberlik içinde girilir ve durulur Öyle ki Ulu Cami tarihimizde öyle olaylara şahitlik etmiştir ki bunların en önemlisi olan kahra- Allah’ın huzuruna… O geceler bir başka aydınlanır manlık unvanını bize kazandıran Kurtuluş Sava- şı’dır. 1920 yılında Fransızlar Maraş’ı işgal ettikle- göklerde… On bir ayın sultanını daha bir başka rinde, şehrin kurtuluşu için halk bu mabette gale- yana gelerek bir cuma vakti Rıdvan ağırlar bu ulu, şanlı mabet… Hoca’nın “Kalede düşman bayrağı dalgalandığı müddetçe cuma namazı kılınamaz!” demesi ile Yani demem o ki bu şanlı ve ulu mabetten de birlikte şehrin kurtuluşu için ilk hareket başlatılmış yola çıkılarak Maraş tarihi sonsuz kahramanlıklar ve olup Maraş halkı kaleye hücum etmiş, Fransız bay- eşi görülmemiş çetin mücadelelerle doludur. Nicesi rağını indirmiş, yerine Türk bayrağını göklere çıkar- isimsiz bu yiğitlerin sırtında asırlardır ayakta duran, tıp dalgalandırmışlardır. Böylece halk destansı bir dillere destan olan şanlı mabet Kahramanmaraş’ın mücadeleyle şehri düşmanlardan temizlemiştir. Ulu Cami’sidir… Nasıl da adının hakkını veren ulu bir mabet değil mi? Allah’ın evinde Allah’ın izni ile başlatılmış bir bağımsızlık mücadelesi… ALLAHU EKBER!!! Sonsuzluğa açılan bu ulu mihrabın önünde özellikle Ramazan ayı daha bir başka olur. Feyizler 25
”ÇOCUĞU ANLAMAK” Karantinada olduğumuz şu günlerde ebeveynler olarak zor bir süreçten geçiyoruz. Çocuklarımızın hem anne ya da babası hem öğretmeni hem arkadaşı ve akranı hem de akrabası olmak gibi çeşitli roller üstlenmek durumundayız. Birden fazla çocuğu olan ebeveynler için bu durum çok daha zorlayıcı oluyor. Peki, biz yetişkinler bu kadar zorlanırken çocuklarımız bu durumla nasıl baş etmeye çalışıyor dersiniz? Ebeveynlerin çoğu, çocukları- nın bazılarında davranış değişiklikleri, bazılarında öfke patlamaları, bazılarında yoğun kaygı ve bazılarında ise takıntı gibi çeşitli psikolojik problem ortaya çıktığını gözlemlemektedir. Bu durumda biz ebeveynlere çok iş düşü- yor. Peki, ebeveynler olarak ne yapabiliriz? (Çocuğunuz hakkında ciddi bir durum söz konusu olduğunu düşünü- yorsanız bir uzmana başvurmanızı öneririm.) Öncelikle anne ve babaların yetişkin olarak bu durumda ne kadar zorlandıklarını fark edip çocuklarının da bu durumda çok zorlandıklarını unutmamalarını öneririm. Çocukların davranışlarını eleştirmeden veya onlara sinirlenmeden önce çocuklarına da, kendilerine de şefkatle yaklaşmaları ve hata yapmaya izin vermeleri bu du- rumla daha iyi baş etmelerini sağlayacaktır. Eğer yetişkinler olarak kendimize odaklanıp bedenimizde ne olduğu- nu, ne hissettiğimiz ve ne kadar zorlandığımızı fark edersek çocuklarımızı daha iyi anlayabilir ve onlara şefkatle yaklaşabiliriz. Kimi anne ve babalar çocuklar için; “Onun ne derdi var? Yediği önünde yemediği arkasında, oyuncak istiyor alıyoruz, iş beklemiyoruz ya da para kazansın demiyoruz” gibi yakınmalarda bulunuyorlar. Evet, doğru söylüyorlar fakat unuttuğumuz bir şey var; bunlar yetişkinlerin yapması gereken sorumluluklar, çocukların değil. Aynı zamanda insan olarak hepimizin psikolojik ihtiyaçları da mevcut. Çocuklarımızın ihtiyaçlarını anlamak için gelin, çocuk dünyasına bir bakalım. 26
Çocuk olmak bir anlamda muhtaç ve aciz olmak demektir. Sana ne verilirse onu alırsın. Yani uzun bir süre doğduğun ortamın doğrusu senin doğrun, yanlışı senin yanlışın, ne verirlerse onu yiyip-içip, nasıl davranırlarsa onu bilip, eksiğiyle fazlasıyla ayırt etmeden alıp büyürsün. Birçok şey senin 2 ya da 3 katın olan bir dünyaya doğarsın. Doğduğun dünya aslında yetişkinler için tasarlanmış bir dünya. Düşünsenize elinizi yıkamak için boyunuzun uzaması ya da ayağınızın altına bir şey koyulması gerekiyor ve yemek yemeniz için birinin size hazırlayıp vermesi gerekiyor. Yetişkin olarak bunu dü- şündüğümüzde aslında çocuk olmanın ne denli zor olabileceğini fark edebiliyoruz. Çok kıymetli bir hocam, bir programda çocukların dışarıda en çok gördükleriyle ilgili bir duru- mu aktarmıştı. Çocuklardan vermesi beklenilen cevap ile alınan cevap, durumu aslında çok güzel özetliyordu. Çocuklardan vermesi beklenilen cevap; onlar için en cezbedici, en çok mutlu eden yerler yani park, bahçe, oyun alanları ve benzeri alanlar… Verilen cevap ise; “bacak” oluyor. Evet, en çok bacak görüyorlar yani gözlerinin hizasında bacak oluyor genelde. Parklar ve bahçelere ulaşmaları için öncelikle kendilerinin 3 katı büyüklüğündeki ev ve duvarları aşmaları gerekiyor. İhtiyaçlardan bahsetmişken fizyolojik ve psikolojik olmak üzere ihtiyaçlar 2’ye ayrılır. Fizyolo- jik ihtiyaçları birçoğumuz genel çerçevede biliyoruz. Psikolojik ihtiyaçlarımız ise genel itibariyle sevgi, ilgi, takdir, onay, güvenlik ve anlaşılmak diyebiliriz. Bu ihtiyaçların çocukken karşılanması bir çocuğun gelişimi için çok kıymetli ve önemlidir. Çocukları anlamaya başladıkça ihtiyaçlarını daha da net gör- meye başlarız. Bir çocuğu anlamak için aslında pek bir şey yapmaya gerek yoktur. Rabbimiz çocuk ile anne ve baba arasında bir bağ vermiştir. Bu bağ ebeveynlerin çocukları anlamasını kolaylaştırır. O yüzdendir ki her ebeveyn kendi çocuğunu iyi tanır, denir. Bu ihtiyaçları fark ettiğimizde yapmamız gerekenler çok basit ve etkili bir yöntem olan şefkatle sarılmaktır. Şefkatli bir sarılma; ben burada- yım, seni duydum, seninle birlikteyim, seni her koşulda sevip koruyacağım ve zor zamanlarında sana destek olup arkanda duracağım demektir. Sakinleşene kadar çocuğunuza sarılmak ve anda kalıp onu anladığımızı hissettirmektir. Bu şekilde onu anladığımızı ve ihtiyaçlarını karşılamak için harekete geç- tiğimizi göstermiş oluruz. Şimdi bu yazıyı okuyan bazı ebeveynler çocuklarının zor olduğunu, ne yaparlarsa yapsınlar çocukları- nın değişmediğini, onları hâlâ zorlamaya devam ettiklerini ve onları anlamanın bir faydası olmayaca- ğını düşünebilirler. Çocuklarımızda bir şeylerin ters gittiğini fark ettiğimizde ya da çocuklarımız hoşa gitmeyen bir davranış sergilediğinde sizi denemek istediklerinden veya yaramaz olduklarından değil, bir ihtiyaçları olduğundan bu şekilde davrandıklarını hatırlayalım. Onları anlarsak ihtiyaçlarını gidere- biliriz. Unutmayalım ki çocuklar bize Rabbimiz tarafından verilen birer emanettirler, bizler onların sahipleri değiliz! Çocuklarımızın bize muhtaç olduklarını ve biz ebeveynlerin de onlara örnek olmakla yükümlü olduğumuzu bilerek yaşamalıyız. 27
28
BİR HADİS-İ ŞERİF “Cennet halkı, başka bir şeye değil, sadece dünyada Allah’ı zikretmeksizin geçirdikleri anlara hasret ve nedâmet duyacaklardır!” (Heysemî, X, 73-74) BİR DUA Enes’ten (r.a.): Peygamber (s.a.v.) bir bedevinin yanından geçti. O namazında şöyle dua edi- yordu: “Ey gözlerin göremediği, zanların karışamadığı, vasfedenlerin anlatamadığı, hâdiselerin değiştiremediği, belâlardan korkmayan! Ey dağların ağırlığını, denizlerin ölçüsünü, yağmur damlalarının ve ağaç yapraklarının sayısını bilen! Ey gecenin örttüğü, gündüzün aydınlattı- ğı eşyanın sayısını bilen! Ey semânın ötesindeki semâları, yerin ötesindeki yerleri, denizle- rin diplerindeki ve dağların köklerindeki varlıkları bilen Allah’ım! Ömrümün en hayırlı kıs- mını son kısmı, amelimin en hayırlı kısmını neticeleri kıl! En hayırlı günümü de sana kavu- şacağım gün kıl!” Allah Resulü (s.a.v.) bir kimseyi vazifelendirip dedi ki: –Namazını bitirince bu kimseyi bana getir! Namazı kılınca geldi. Efendimiz (s.a.v.) ona, kendisine hediye edilmiş olan bir altını vererek sordu: –Sen kimlerdensin? –Âmir bin Sa’saa oğullarındanım yâ Rasûlallah! –Sana bu altını neden verdim biliyor musun? –Aramızda akrabalık olduğu için ey Allah’ın Resulü! –Evet, akrabalığın da bir hakkı vardır fakat ben bunu sana sırf Allah’a karşı güzel bir senâda bulunduğun için verdim, buyurdu. (Heysemî, X, 157-158) 29
DOĞANIN GÂM’ I Fatma Güzelbulut Sahabelerin kıtlık zamanında 1 tas sütü elden Yaşadığımız dünyayı tanımaya ne dersiniz? Bilim insanlarının bulduğu en eski insan fosiline ele dolaştırarak içtiklerini, kendisinde fazla olan kıyafeti göre insanlar yaklaşık 300 bin yıldır dünya üzerindeler. dostları ile paylaştıklarını ve temizliğe ne kadar dikkat Hastalıklar, doğal afetler, savaşlar bir seleksiyon ger- ettiklerini unutmayalım. İlk yapmamız gereken ağaçları korumak, uygun çekleştirse de insan nüfusunun arttığı bir gerçek. Yaşa- mı sürdürmek için ihtiyacımız olan tek şey “para” ve olan her yeri ağaçlandırmak. Ağaçlar karbonu kullanıp “kariyer” mi? Bu soruyu 50 yıl önce sorsaydık muhte- oksijen üretmekle kalmayıp bulundukları bölgede nem meldir ki cevaplar “evet” olurdu. Oysa günümüzde kali- dengesini korurlar. Yazın serinlik verir kışınsa aşırı teli bir yaşamın olmazsa olmazları su, toprak ve oksijen. rüzgâra karşı korurlar. Yeri gelmişken sizlere Eyüp Sul- Dünyanın dörtte üçünün sularla çevrili olması- tan hazretlerinden bir kıssa paylaşmak istiyorum. Ken- na karşılık sadece %2.5’lik kısmı tatlı su kaynaklarını dileri ileri yaşına rağmen İslam için üzerine düşeni yap- oluşturuyor ve bu miktarın sadece %0.3’lük kısmı kulla- mak istemiş ve canı ile yola revan olmuş bir de şart koş- nılabilir tatlı su. Gelişmiş ülkelerde kişi başı su miktarı 500-800 m3 iken su kıtlığı yaşanan ülkelerde sadece 20- muş. Yanına, kendisine yardımcı olması için genç, çevik, 60 m3 kadar. Ve dahası kullanılabilir tatlı su miktarı son zeki bir delikanlı istemiş. İstediği gibi bir genç gönüllü olmuş kendisi ile savaşa katılmayı kabul etmiş ve karşılı- 20 yılda %18 oranında azaldı. ğında her gün bir tane hadis-i şerif öğretmesi için söz FAO’nun 2015 yılında yaptığı araştırmalara gö- re dünya 3 milyar 999 milyon hektar ormanlık alana almış. Ordu yola koyulmuş uzun zaman sonra artık er- sahip. Aynı süreçte Türkiye’de Orman Bakanlığının yap- zak da azalmaya başlamış, Eyüp Sultan hazretleri bir tığı açıklamaya göre 22 milyon 300 bin hektar ormanlık şeyler yeme ihtiyacı duymuşlar genç adam heybelerin- alan var. Yani toplam karasal alanın %28’i ormanlardan de kalan son meyvelerden vermiş. Eyüp Sultan hazret- oluşuyor. leri hemen gence dönüp “Evladım yediğimiz meyve Peki ne oluyor, neden susuz kalıyoruz? Sizler çekirdeklerini yol boyunca münasip yerlere göm, belki için bu sorunun cevaplarını araştırdık. Bizleri felakete dönüş yolunda meyvesinden ve gölgesinden faydalanı- götüren bu durumun sebebi son yıllarda çokça duydu- rız” demiş. Tabi genç şaşırmış; su verilmeden bu çekir- ğumuz küresel ısınma, bir başka deyişle karbon ayak izi. dekler nasıl büyüsün de meyve versin diye. Fakat saygı- Karbon ayak izi bizlerin yaşam boyunca doğaya saldığı- da kusur etmeden, bir denileni ikiletmeden istenileni mız karbon miktarının karşılığıdır. Araçlarda kullanılan yapmış. Uzun süren savaşın ardından Eyüp Sultan haz- benzin, elektrik, doğalgaz, yediğimiz gıdalar, ambalaj- retleri vefat etmiş savaş kaybedilmiş, ordu yorgun düş- lar, sanayi atıkları ve daha buna benzer birçok örneği- miz var. müş bir halde dönüş yoluna koyulmuş. Erzaklar azalmış artık herkes bitkin bir halde iken bir de ne görsünler, Harekete geçmenin zamanı geldi geçiyor. Tüm ilerde üzeri meyve dolu yol boyu ağaçlar. Heyecanla insanlığa düşen bir vazife olmasının yanında Müslü- manlara düşen görev daha fazla. Peygamber Efendi- gitmiş karınlarını doyurmuşlar, bizim genç adamın bo- miz’den (s.a.v.) öğrendiklerimiz sadece ibadetlerle kısıt- ğazı düğümlenmiş, o günleri hatırlamış ve yol kenarına oturmuş hocasına gözyaşları içinde dua etmiş. lı değil. 30
Müslümanlar, Peygamber Efendimiz’den (s.a.v.) öğrendik- lerini hayata geçirmek için yarış halinde olmalılar. İşte geçmiş zamandan bu güne büyüklerimizden örnek alaca- ğımız bir hikâye. Bize yakıp yıkmak değil; yetiştirmek, gü- zelleştirmek yakışır. O zaman bir etkinliğe ne dersiniz? Yediğimiz meyve çekirdeklerini çöpe atmayalım. Güzel bir çamur hazırlayıp bu çekirdekleri içlerine gömelim ve fırsat buldukça “meyve çekirdekli çamur toplarını” doğaya ata- lım. Hangisi yeşerir kimin nasibi olur bunu da bize za- man gösterir. Mevlâ görelim neyler, neylerse güzel eyler! Daha az araç kullanarak egzoz gazını azaltabiliriz. Örneğin haftada bir gün araç kullanmayarak, kısa mesafe- leri yürüyerek bir kişi yıllık %20 oranda kirliliği azaltıp üze- rine düşeni yapabilir. Bu yüzden bireysel olarak su kullanımına dikkat Doğal gaz ve kömür kullanımını azaltmak için ederek susuzluğun önüne geçebiliriz. Musluk altında bula- maksimum düzeyde güneş enerjisinden faydalanabiliriz. şık yıkamak yerine makine kullanarak, halıları hortum ile Evlerimiz çok ısındığında camları açmak yerine petekleri yıkamak yerine silerek, damlatan muslukları tamir ederek kısabiliriz. Yazın serinlemek için klima yerine vantilatör ve (damlatan her musluk yılda 1 ton su israf eder), abdest hafif kıyafetler tercih edebiliriz. alırken suyu az açarak, duş esnasında suyu akıtmak yerine Yerli malı ürünler tercih ederek başka ülkelerden kovaya doldurup kullanarak ve duş süresini 1 dk azaltarak nakli azaltabiliriz. Böylece hem ülke ekonomisine katkı yılda 5 ton su ve günde 1 kere az sifon basarak yıllık 16 sağlar hem de nakil esnasında doğaya saçılan gazları en- ton su tasarrufu yapabilirsiniz. gellemiş oluruz. Alışverişlerimizde olabildiğince geri dö- Kıymetli Osman Nuri Topbaş Hoca Efendi’nin isti- nüştürülebilir ambalajlanmış ürünleri tercih edebiliriz. fademize sunduğu bir yazısından alıntı yaparak konumu Mümkünse poşetler yerine kâğıtlar ya da tekrar kullanıla- bitirmek istiyorum: “Bize bir bardak su verene, teşekkür bilir bez çantalar tercih edebiliriz. etmezsek ayıp olur diye düşünürüz. Ya suyu muhteşem Su sadece insan ihtiyaçlarında kullanılmıyor. Yaşa- atmosfer filtrelerinde arındırıp berrak, tatlı ve tertemiz mın sürdürülebilirliği için tarımda, sanayide, enerji üreti- şekilde bize ikram eden Rabbimize şükretmezsek bunun minde, evsel kullanımda ve ekosistem ihtiyacı olarak da adı ne olur? Çok çirkin bir hamlık, duygusuzluk, nankör- kullanılıyor. Hatırlarsınız; Avustralya hükûmeti, fazla su lük, küstahlık olmaz mı? tükettiği için 5 bin deveyi öldürmüştü. Yaptığı katliamla Unutmayalım; bu dünya bizlere emanet. Allah’ın kalmadı günler süren orman yangınları ile mücadele et- bizlere lûtfettiği bu güzellikleri korumak, şükretmek ve mek zorunda kaldı. Yani doğaya hep zarar verdi! Ülkemizde yaşayan her 4 kişiden 1’i su israfına karşı du- iyileştirmekse ibadetlerimizin bir parçası. Daha yaşanılabi- yarsız. Yapılan son çalışmalara göre bu israf kontrol altına lir bir dünya için zamanımızı boş geçirmeden bu hayata alınamazsa 2030 yılına kadar 700 milyon kişi susuzluktan bir faydada bulunabilmek için her fırsatı değerlendirme- göç edebilir. miz lazım. Bunun için kendimizle birlikte doğaya sahip çıkmamız lazım. 31
AĞIZ VE DİŞ SAĞLIĞI Merve Güzelbulut İnsan bedeninde genel sağlık problemlerinin engellenmesi, var olan sağlık problemlerinin tedavi edilme- sinde önemli basamaklardan biri de “hijyen eğitimi”dir. Kişisel hijyenin en önemli basamaklarından biri de ağız ve diş sağlığıdır. Ağız-diş hastalıkları, dünyanın tüm toplumlarını etkileyen en önemli sağlık problemlerinden biridir. Ağız diş sağlığı, birey anne karnındayken başlar. Belli bir yaşa kadar kendi hijyenini sağlayamayan bebeğin bu so- rumluluğu aileye aittir. Annenin hamilelik dönemindeki hijyeni, diş fırçalamanın ihmal edilmemesi hem bu dönem- de oluşabilecek diş problemlerini en aza indirir hem de beslenmenin sağlıklı bir şekilde devam ettirilebilmesini sağ- lar. Bebeklerin dişlerinin oluşmaya başlaması anne karnındaki 3.aya denk gelmektedir. Annenin bu dönemde beslen- mesine dikkat etmesi önemlidir. Bebek doğduktan sonraki dönemde de annenin ağız hijyeni oldukça önem taşımaktadır. Çünkü çürük, an- neden bebeğe geçebilen bir hastalıktır. Annenin bebeği ağzından öpmesi, verilen yiyeceklerin sıcaklığını ağız yo- luyla kontrol edip vermesi, besinleri küçük parçalara ayırırken dişlerini kullanması gibi sebepler anne ağzındaki bakterilerin bebeğe geçişine neden olmaktadır. Bu anlamda annelerin bilinçlendirilmesi önem taşımaktadır. İnsanlarda iki tip dişlenme vardır: Süt dişlenme Daimi dişlenme Bilindiği üzere süt dişlerinin sürmesi ortalama 6.aya denk gelmektedir. Bebek 6.aydan itibaren dişlerini çıkarmaya başlar ve 3 yaşına kadar bu süreç devam eder. Toplamda 20 adet süt dişi çıkarır. Bebeğin ağzında ilk dişin görül- mesinden itibaren, bebek için diş temizliğinin başlaması gerekmektedir. Bu dişlerin düşüp yerine daimi dişlerin gelecek olması sebebiyle temizliğine önem verilmemesi toplumda yaygın olan fakat tamamıyla yanlış bir düşünce- dir. Hem oral hijyen eğitiminin küçük yaşlarda kazandırılması hem de daimi dişler sürene kadar süt dişlerin ağızda sağlıklı bir biçimde korunması bireyin ilerleyen dönemde de sağlığı için önem taşımaktadır. 32
Bebeklerde en çok karşılaşılan diş çürükleri genelde bi- bk. Buhârî, Savm 27; İbni Mâce, Tahâret) 1400 beron çürükleri dediğimiz çürük tipi olmaktadır. Bibe- yıl önce Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) bizlere öğrettiği ronla beslendikten sonra dişlerin üzerinde kalan artıklar şimdilerde ise bilimin ışığında bize anlatılan hadiseler- çürüklere sebep olmaktadır. Bu durumun önüne geçmek den bir tanesi “misvak kullanımının faydaları”nı birkaç için biberonla besledikten sonra çocuğa su içirmek dişle- başlık altında inceleyelim. Bugün modern (!) çağda ağız rin üzerindeki artıkların uzaklaştırılmasında yardımcı içerisindeki bakterilerin, ağız kokusunun ve ağız yoluyla olabilir. Bebek kendi hijyenini sağlama yetisini kazanana başlayan hastalıkların önüne yapay diş fırçaları ile geçile- kadar diş temizliğini anne yapmalıdır. Temiz bir gazlı bez medi. Olması gereken noktaya uzun yoldan gelip misvak yardımıyla dişler silinebilir veya bebek izin veriyorsa be- önermeye başlandı. Bugün Google akademik arama mo- beğin yaşına uygun yumuşak uçlu fırçalarla dişler fırçala- toruna misvak yazdığınız takdirde birçok makaleye ula- nabilir. şabilirsiniz. 6 yaşından itibaren daimi dişler sürmeye başlar. Bu dönemde ağız diş sağlığı daha çok önem kazanmakta- Pekâlâ Misvak Nedir? dır. Çünkü artık süren dişler bireyin ömrü boyunca kulla- Kuzey Afrika, Sudan, Arap yarımadası, İran ve nacağı dişleridir. Burada aile eğitimi önem kazanmakta- Hindistan’ın bazı bölgelerinde yetişen 1-2 m yükseklikte, dır. Ailelerin daimi dişle süt dişini karıştırması, düzenli tüysüz ve dikensiz bir çalı veya ağaççık biçimindeki erâk diş hekimi kontrollerinin yapılmaması, ağız hijyeninin bitkisinden elde edilir. yetersizliği sebebiyle erken yaşta daimi dişler kaybedile- Misvak erâk bitkisinden olduğu gibi zeytin ağa- bilmektedir. Daimi dişlerin erken yaşta kaybedilmesi, cından da elde edilebilir. Efendimiz’in (s.a.v.) bu zeytin ağız hijyeni alışkanlığı sağlanmadığı sürece ilerleyen yaş- misvağı hakkında da hadisleri bulunur. larda da diş kayıplarının olabileceğinin habercisidir. Unu- Çubuğun bir ucundan kabuk 1-2 cm uzunlukta tulmamalıdır ki teknoloji ne kadar gelişmiş olsa da kay- soyulur. Bu kısım bir süre suda bırakılarak yumuşatılır. Daha sonra hafifçe ezerek uç kısımdaki lifler meydana bedilen bir dişin yerine koyduğumuz hiçbir materyal do- çıkarılır. Gerektiğinde bıçak veya kesici aletle gezilebilir. ğal dişlerimiz kadar rahat olmayacaktır. Ancak doğal ola- nı taklit edebilir. Bu sebeple ağız diş sağlığına, bireyin Misvak kullanımında hem liflerin sürtünmesiyle hijyen eğitimi sırasında önem verilmelidir. Düzenli diş dişler temizlenmekte hem misvakta bulunan kimyasal birleşiklerin antiseptik ve temizleyici özellikleri etkili ol- hekimi kontrollerinin yapılması, dişlerin günde en az iki maktadır. Bu sebeple liflerin uçları her gün ince bir kıy- kez bütün diş yüzeyleri temizlenecek şekilde iki dakika mık şeklinde alınarak yaklaşık haftada bir fırça kısmı ye- süreyle fırçalanması, diş ipi ve gargara kullanımı önemli- nilenmelidir. dir. 1400 YIL ÖNCE ÖNERİLDİ: MİSVAK Ayşe Ebrar Özbalıkçıoğlu Hz. Âişe’den (r.a.) rivayet edildiğine göre Resûl-i Ekrem (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Misvak kullanmak ağzın temiz kalmasına ve Rabbin razı olmasına sebep- tir.” (Nesâî, Tahâret 4; İbn Huzeyme, Sahih, I, 70. Ayrıca 33
Misvağın Kanıtlanmış Faydaları Neler? Dişleri güçlendirir. Dişlerin çürümesini önler. Diş lekelerine karşı etkilidir. Misvak pH derecesi ağız yapısına uygundur. Tükürük bezlerinin pH derecesiyle misvak pH'ı aynıdır. Bu pH 7.1’dir. Antiseptik özelliğe sahiptir. Diş etlerini sıkılaştırır. Ağız içi asit salgısını dengeler. İltihap kurutucudur. Diş kanamalarını durdurur. Misvak beyazlatıcı özelliğe sahip etilamin, trimetilamin, florid, alkaloid, silis, saponin, kalsiyum, fosfor, mag- nezyum, potasyum, sodyum, sülfür, kükürt dioksit, tannik asit, benzil nitrat, sitasterol vb. maddeler içerir. Bu maddelerin diş ve ağız sağlığı yanında vücudun diğer organları üzerinde de olumlu etkiler yapar. (Muhtâr Sâlim, s. 431; Rispler-Chaim, II/1 [1992], s. 13) Ağız kokusunu yok eder. Yatmadan önce dişler fırçalansa dahi mideden gelen gazlar kötü kokuya neden olabi- lir. Misvaktaki doğal aroma, bu kötü kokuları giderir. Mide gazını gidermeye destek sunar. Bilimsel araştırmalarla faydası kanıtlanmıştır. Wirgley şirketinin yaptığı araştırmaya göre misvak ekstresinin diğer sebze ve diş macunlarına göre 20 kat daha fazla bakteri öldürdüğü test edilmiştir. İsveç'te 2008'de yapı- lan araştırmada periodontal (dişle ilgili) hastalıklara karşı misvak kullanımın oldukça etkili olduğu belirtilmiştir. 34
Misvak Hakkında Hadisler “Ümmetimi (veya insanları) zora sokmaktan endişe etmeseydim, onlara her namaz vaktinde misvakla dişlerini temizlemelerini emrederdim.” (Buhârî, Cum'a 8, Temennî 9, Savm 27; Müslim, Tahâret 42. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tahâret 25; Tirmizî, Tahâret 18; Nesâî, Tahâret 6, Mevâkît 20; İbni Mâce, Tahâret 7) Huzeyfe (r.a.) şöyle dedi: “Resûlullah (s.a.v.) uykudan uyanınca misvakla dişlerini temizlerdi.” (Buhârî, Vudû' 73, Teheccüd 9; Müslim, Tahâret 46, 47. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tahâret 30; Nesâî, Tahâret 1, Kıyâmü'l-leyl 10, 11; İbni Mâce, Tahâret 7) Şüreyh İbni Hânî şöyle dedi: “Hz. Âişe'ye - Peygamber (s.a.v.) evine girdiği zaman ilk önce ne yapardı? diye sordum. - Dişlerini misvaklardı, dedi.” (Müslim, Tahâret 43, 44. Ayrıca bk. Nesâî, Tahâret 7) Öyle güzel bir dinimiz var ki günlük yaptığımız sıradan kişisel bakımlarda dahi sevap kazanıyo- ruz elhamdülillah. Ve öyle hakiki bir din ki farzları, sünnetleri, emir ve yasakları dahi bizim sağlığımız için. Şu var ki önerdiği araçlar doğal ve herkesin ulaşabileceği uygun maliyette. Maddi durumu farklı olan 2 insan arasında fark yok. Daha çok para isteyip döner başlıklı misvak sunmuyor bize. Bizlere dü- şen sadece Rabbimizin kitabına ve Resûlünün sünnetine sarılmak. Bizleri koruyan, kollayan ve tüm ha- yatımızı kolaylaştıran Rabbimize hamd-ü senalar olsun. Bize sünnetleri ile insanca yaşamayı öğreten Efendimiz’e (s.a.v.) salât-ü selam olsun. El baki, hüvel baki… (Misvak kaynak: İslamveihsan.com) 35
Ayşegül Alcı YÖRESEL MARAŞ EKŞİLİ ÇORBA TARİFİ Malzemeler 1 çay bardağı dövme 1 çay bardağı mercimek 1/2 çay bardağı nohut 1 diş sarımsak 1 çay bardağı temizlenmiş semiz otu yaprakları 1/2 çay bardağı zeytinyağı Tuz Pul biber Sumak ekşi Yapılışı 1 litre su doldurduğumuz tenceremizi ocağa alalım Su kaynayınca dövme, mercimek ve nohutlarımızı yıkayarak kaynayan suya ilave edelim. 10 dk sonra semiz otu ve sarımsağımızı da ekleyerek kısık ateşte 1 saat pişirelim. Pişen çorbamıza tuz ve sumak ekşisini isteğe göre ilave edelim ve 5 dakika daha kaynatalım. Sosu için Zeytinyağını bir kaba koyup ocakta ısıtalım. Isınan zeytinyağına pul biber atıp karıştıralım ve ocağın altını kapatalım. Hazırladığımız zeytinyağlı biber sosunu çorbamızın üzerine ekleyerek servis edelim. Afiyet olsun. HAPISA TATLISI TARİFİ Malzemeler 1.2 litre su (1 litre + 200 ml) 4 yemek kaşığı buğday nişastası 2 yemek kaşığı un 1 çay bardağı üzüm pekmezi 1/2 çay bardağı toz şeker Üzeri için: 1 çay bardağı iri doğranmış ceviz 100 g tereyağı Yapılışı Su, pekmez ve şekerimizi bir tencereye alıp güzelce karıştırarak oca- ğın altını açalım. Başka bir kap içerisinde nişasta ve unu 1 su bardağı su ile macun kıvamına getirelim. Kaynayan sudan bir miktar alıp ılıması için macunumuzun üzerine ekleyerek karıştıralım. Ilıttığımız macunu süzek yardımı ile yavaş yavaş kaynamakta olan suya ilave edelim. Üzeri badem badem oluncaya kadar sürekli karıştırarak pişirelim. Pişen hapısamızı servis etmek üzere bir kaba alalım. Tereyağında kavrulan cevizlerimizi üzerine ekleyerek servis edelim. Afiyet olsun. 36
SİRKE NEDİR? Ayşegül Alcı Üzüm ve incir gibi şekerli meyvelerin önce alkol fermantasyonuna sonra asetik asit (sirke) fermantasyonuna tabi tutulması ile elde edilen maddedir. ELMA SİRKESİ YAPALIM 10 ila 15 adet elma 5 litre su 2 yemek kaşığı şeker 1 dilim bayat ekmek (mayalanması için) Çekirdekleri ve sapları temizlenen elmalar dilimlenerek uygun bir kap içerisine doldurulur, diğer malzemeler ilave edilir. Elmaların üzerini kapatacak kadar su ile doldurulan kabın ağzına bir tülbent bağlanır ve güneş görmeyen bir yere konur. 15 ila 21 gün içerisinde hazır hale gelen sirke temiz bir kaba süzülerek alınır ve tüketilmeye hazır hale gelir. SİRKENİN SAĞLIĞA FAYDALARINDAN BİR KISMI ŞÖYLEDİR: Bağışıklık sistemini güçlendirir. Hazımsızlığa iyi gelir, sindirimi kolaylaştırır. Vücudu toksinlerden arındırır. Dozunda tüketildiğinde kemik erimesini önler. Kolesterolü düşürür. Vücudun pH değerini düzenler. Ağız kokusunu giderir. \"SİRKE NE GÜZEL KATIK!\" Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Mekke'nin fethinde, amcası Ebu Talib'in kızı Ümmühani'nin evini şereflen- dirmişti. Ona: “Yanınızda yiyecek bir şey var mı?” diye sordu. Ümmühani, mahcup bir ses ile cevap verdi: “Hayır, kurumuş ekmek kırıntıları, tuz ve biraz da sirke var. Ben de bunları sana ikram etmekten utanırım...” Mübarek ömrü boyunca, önüne konulan hiçbir yemeği küçümseme- yen ve beğenmezlik etmeyen Allah'ın Resûlü (s.a.v.): “Getir onları!” diye emretti. Sonra o kuru ekmekler suyun içine ufalandı. Bir miktar tuz ilave edildikten sonra da üzerlerine sirke döküldü. Bu mütevazı yemeği, afiyetle yiyen Peygamber (a.s.m.), Rabbine hamd duaları ettikten sonra şöyle buyurdu: “Ey Ümmühani! Sirke ne güzel katıktır! Sirkesi bulunan bir ev, katıktan mahrum sayılmaz!” (www.islamveihsan.com) 37
DÜŞÜN-ÖĞREN-EĞLEN Merhaba arkadaşlar! Bu sayımızda sizler için Anlam, Zekice ve Bul Bakalım bölümleri hazırladık. Bu bölümlerdeki yazı/fotoğraf ve cevaplarınızı; Facebook, Twitter veya Instagram üzerin- den bizlere gönderirseniz çok mutlu oluruz. Belki der- gimizde sizlere de yer veririz ;) Bakalım kimler doğru cevapları bulacak ve güzel yazılar gönderecek. ANLAM Bize bu resimde ne anlatılmak istendiğini yazabilir misin? 38
ZEKİCE 1) Piramidin yukardan görünüşü aşağıdakilerden hangisidir? 2) Aşağıdaki kelime dizisine göre soru işaretli yere aşağıdakilerden han- gisi gelmelidir? (Kelime örüntüsüne dikkat edin. Belki de cevap bir yer- lerde gizlidir.) 39
3) Sadece bir çizgi çekerek aşağıdaki eşitliği sağlayabilir misin? KAYNAKÇA: www.mentalup.net/www.haberturk.com BUL BAKALIM SOLDAN SAĞA 1) Yeryüzünü tufan ile küfürden temizleyen peygamber kimdir? 2) Allah’ın emir ve yasaklarını insanlara bildiren kişilere ne denir? 3) Ölümünden yüz sene sonra tekrar diriltilen hangi peygamberdir? 4) Tevrat hangi peygambere gönderilmiştir? 5) Bütün hayvanların dilinden anlayan ve hükümdar olan peygamber kimdir? 6) Bütün vücudu yaralar içinde kaldığı halde sabreden peygamber kim- dir? 7) Ateşe atıldığı zaman ateşin gül bahçesine dönüştüğü peygamber kimdir? 8) Çocukluğunda kardeşleri tarafından kuyuya atılan peygamber kim- dir? 9) Hazreti Musa’nın (a.s.) peşinden giderken ordusuyla Kızıldeniz’de bo- ğulan zalim kimdir? 10) Azgınlık ve taşkınlık yuvalarını kökünden sarsan peygamber kimdir? 40
YUKARIDAN AŞAĞIYA 1) Çocukluğunda babası tarafından kurban edilmesi Allah tarafından emre- dilen peygamber kimdir? 2) Oğlu kuyuya atılınca gözleri âmâ olan peygamber hangisidir? 3) Hazreti İsa’ya (a.s.) hangi kitap gönderilmiştir? 4) Hazreti Muhammed’e (s.a.v.) indirilen kitabın adı nedir? 5) Denize atıldığında bir müddet balığın karnında hayatını devam ettiren peygamber kimdir? 6) Yahudiler tarafından ağaç kovuğunda testere ile kesilen peygamber kim- dir? 7) Hazreti İbrahim’i (a.s.) ateşe atan kimdir? 8) Zebur hangi peygambere gönderilmiştir? 9) ilk insan ve ilk peygamber kimdir? 10) Hazreti Musa’ya (a.s.) yardımcı olarak gönderilen peygamber kimdir? KAYNAKÇA: TURAN, R., GÜNDAY, İ., T em el Dinî Bilgiler, İstanbul: Er kam 41
SİZDEN GELENLER YORUM: YORUM: Süreyya BÜLBÜL (Yaş: 14 ):Kurmuş olduğunuz ilk Melisa GÖZKARA (Yaş: 15 ): Zamanı övgü dolu cümleden anlaşılıyor okuyucuya farkındalık oluş- sözlerle bahsedişiniz çok hoş… En beğendiğim turmak istediğiniz. Bunu yaparken bile belli oluyor nokta ise zamanı savurgan olarak kullananlara gerçekçiliği elden bırakmayışınız… Genelimizin seslenişiniz ve bu soruları sorarken bile zamanı yaptığı kafa karışıklığını güzel sorularla özetlemiş- kaybetmek istemeyişiniz… Ama anlamakta zor- siniz. Kendinizce bulduğunuz nahif çözüm önerile- landığım nokta ise yazınızı okurken içimi kapla- riniz kulağa hoş bir eda katıyor. Ama ben bu öneri- yan telaş ve hemen netice varan cümleler olması. O leri biraz açma ve fazlalaştırma taraftarıyım. Özel- kadar güzel sorularla başlayıp cevaplarını da ver- likle de yazınızda zamanın pişmanlığını temsil eden miş olsaydınız yazınızın tadı damağımızda kala- “keşke” kelimesinin tekrarlanışı okuyucuya yapılan bilirdi. :) hataların farkındalığını gözler önüne seriyor. Dik- Aslında buradan sonra ilerleyebilecek çok yer var- katimi çeken en önemli şey ise umut var oluşunuz ve ken zaman konusunu kısa kesip direkt sonuca bunu da cümlelerinizin son kısmında belli etmeniz bağlanmanız tatlıyı yarıda kesmemize neden ol- oldu. Mesela hayat kalitemizi artırmak sizce de du… Size tavsiyem acele etmeden sindire sindire insanlara mı bağlı? Bence değil. Bahsettiğiniz kali- o güzel cümlelere devam etmeniz olur… te kendimize ayırdığımız zaman olmalıdır. Örneğin kendimizi geliştirmek ve bilinçlenmek gibi… Nasıl ki Kur’an-ı Kerim’deki ilk ayet “oku” emri ile başlı- yorsa bizim de buna uyarak kendimize katacağımız yenilikler sayesinde sevdiklerimizle hoşça ve feyizli bir şekilde vakit geçirmemize vesile olabilir. :) YORUM: Amine Sultan KEKEÇ (Yaş: 15 ):İçinde bulunduğumuz zamanın güncel ve duygu- lardan mahrum kalan yönünü ele almışsı- nız. Bazı yerleri öyle doğru, öyle anlamlı ve öyle çarpıcı ki bir anda bu acı gerçekle yüz yüze getiriyor okuyan her insanı… Bu kadar küçük bir yaşta, böyle olgun düşün- ceye sahip oluşunuz ve yazıya döküşünüz takdire şayan… Yazınızda bahsetmiş ol- duğunuz zamane insan faktörü, zamanı kötüleştirmesinin yanında hâlâ arkadan umutla gelen yeni nesle içini ferahlatacak temenni cümlelerini de kurmanızda fayda görüyorum. Umarım o güzel adımlar da bir sonraki yazınız kadar umut verici olur…:) 42
ZAMAN Kezâ ceninin gelişimini ve sonrasında doğumunu Meryem Şıvğın (yaş:19) Bize lütfedilen nimetler saymakla bitmez. Solu- duğumuz havadan giydiğimiz kıyafete, başımızın üzerin- düşünecek olursak gelişimin her evresinin tamamlanma- de bir dayanağa ihtiyacı olmadan duran gök kubbeden sı için ayrı ayrı zaman dilimlerinden bahsedilir. Bir evre- ayağımızın altında serili çarşaf gibi toprağa ve daha say- nin bile erken ya da geç gerçekleşmesi kötü sonuçlar maya hatta idrak etmeye gücümüzün yetmeyeceği, Al- doğurur ve beraberinde birçok sorun getirir. Sanki canlı- lah’ın kullarına bahşettiği nimetleri pek çoktur. Nimetle- lar için bir takvim söz konusu gibi. Bu saat varlıkların fıt- rin çokluğunun yanı sıra sürekli ve kıymetini bilirsek son- ratında bulunur ve doğum, yaşamın evreleri, uyku ve suzdur. ölümün zamanını belirlemektedir. Ömür; doğumdan, Rabbimiz İbrahim Suresi 34. ayetinde ne de gü- hayata gözlerini yumduğu âna, yani ölümüne kadar insa- zel ferman buyurmuştur: “Eğer Allah’ın bunca nimetini na bahşedilen zaman aralığıdır. Uzun-kısa, iyi-kötü de teker teker saymaya kalkarsanız bitiremezsiniz. Gerçek- olsa tüm insanlara verilir. ten insan çok zalim ve çok nankördür.” Tam da bu yüzden verilen zamanı nasıl değerlen- Allah’ın bize ikram ettikleri arasında belki de en dirdiğimiz, nelere harcadığımız sorulur her zaman. Birisi- ehemmiyetlisi, Allah’ın Kur’an-ı Kerim’in birçok ayetinde ne “Bugün neler yaptın?” denir. Sahi “Bugün dünyevi üzerine yemin ettiği (Leyl 92/1-2, Mudessir 74/33-34, hayat için yaptıklarının yanı sıra uhrevi hayat için neler Tekvir 81/17-18, İnşikâk 84/16-7, Fecir 89/1-2, Duha yaptın?” 93/1-2, Asr 103/1-2 bunların birkaçıdır) “zaman”dır. İmam İbnu’l-Cevzi şöyle demiştir: “İnsan sağlıklı Her şey zaman üzerine kuruludur. Bunun en gü- olabilir ancak geçimi ile meşgul olduğundan boş olmaya- zel örnekleri doğanın kendisindedir. İnsandaki zaman bilir. Kezâ çalışmaya ihtiyacı olmamakla birlikte sıhhati duygusu fıtri bir duygudur ve her varlık bilimin “biyolojik yerinde olmayabilir. Ancak her ikisi de insanda bulunur saat” diye adlandırdığı bir âna kuruludur. Örneğin topra- da tembellik onu ibadetten alıkoyarsa o insan aldanmış ğın içinde bir tohum hiçbir şey hissetmemesine, görme- olandır. Bu meselenin özü şudur: Dünya ahiretin tarlası- mesine ve işitmemesine rağmen doğru vakitte filiz verir; dır. Kazancı ahirette ortaya çıkacak bir ticaret alanıdır. bu vakitten öncesi veyahut sonrası onun için ölümdür. Kim boş vaktini, sağlığını Allah’a tâatte kullanırsa o gıpta edilecek mutlu insandır. Ama kim de vaktini Allah’a ma- siyette kullanırsa, o da aldanmış kişidir. Çünkü boş vaktin ardından meşguliyet, sıhhatin ardından da hastalık gelir. Hastalık olmasa da sıhhatli dönemin ardından sadece yaşlılığın gelmesi bile yeter.” Demem o ki sunulmuş olan ömür nimetini nelere ve na- sıl harcadığımıza dikkat etmeli. Elimizden yitip gittikten sonra “Ah! Vah!” etmek kâfi gelmeyecek. 43
Çünkü iş işten çoktan geçmiş olacak. Geri dönüp hatalarını düzeltmeyi dilemek, pişmanlık duymak hiçbir işe yaramayacak. Diyor ya Şükrü Erbaş; “Ömrüm! Ah, benim ördükçe sökülen yakasız kolsuz hırkam!” Şu an bize uzak gelen son belki de bir nefes kadar yakınımızdadır. Gaybı Allah’tan başkası bilemez. Bize düşen Cenab-ı Hakk’ın İnşirah 7 ve 8. ayetlerindeki tavsiyeyi hatrımızdan çıkarmamak: “Bir işi bitirince, hemen başka işe giriş, onunla uğraş! Hep Rabbine yönel (O’na yaklaş!)” İşte tam da bu yüzden günümüzde yaygın kullanılan “zamanı öldürmek” kalıbı Müslüman bir birey için hiçbir anlam ifade etmemektedir. Çünkü Müslüman açısından zaman; öldürülecek değil, değerlendirile- cek yani her ânıyla planlanacak bir kavramdır. Yaşamın birçok ânını veyahut yalnız bir gününü mutlaka plan- lar Müslüman. Namazlarla, güzel eylemlerle, sadakalarla doldurur bu güzel nimeti. Tövbelerin kabul olduğu seher vakti ile başlar Müslüman’ın günü ve daha nice ibadetler ve ezanlarla bereketlenir her günü. Tam da bu nedenle her ânı kıymetlidir Müslüman’ın. Onun için en dikkat edilmesi gereken konu “İbnu’l-vakt” olabilmektir. Yani her şeyi zamanında yapmak… Namazı vakti girince edâ etmek, toplantılara vaktinden önce katılmak, görevlerini ertelemeden zamanında yerine getirmek hatta yemeğini bile bir vakitte yemek gereklidir. Müslüman en boş zamanını dahi yapacak ufak da olsa işlerle doldurur. “İki günü eşit olan aldanmıştır.” diyor Peygamberimiz (s.a.v.). Bizlere de bu hususların önemini kav- rayıp zamanın kıymetini daha çok bildiğimiz günlerimizin olması nasip olur da sonraki nesillere sadece laf ile değil fiilen de örnek oluruz inşallah! 44
Zaman Yitirdim vaktimi boş işlerle. Gereksiz kişiler ve boş yerlerde, Harcadım zamanımı kalmadı bana. Harcadı insanlar kalmadı sana. Yanlıştı sıralama Kime zaman harcamalı önce? Aile, eş, dost, arkadaş… Vakit kaldı mı tek olan Hakk’a? Yitirdim vaktimi kayıp gitti elimden. Dünyevi uğraş ve sıkıntılarla, Geri döndüğümüzde Hakk’a Ne kalacak elimde bana? Yanlıştı sıralama Neyi dert edinmeli önce? İş, okul, giyim, kuşam, para… Zaman kaldı mı uhrevi hayat sıkıntılarına? YORUM: Meryem ŞIVGIN (Yaş:19) :Ayetler ışığında harmanlanmış güzel bir metin ele almışsınız. Kurulu bir saatin tik takları arasında, ilahi bir irade bilinci ile her vakitte yapılması gereken görevleri Müslümanlık şuuru ile dile dökmüşsünüz. Öyle hissiyatlı bir yazı kaleme alıp o kadar güzel temennilerle kapanışı yapmışsınız ki kulaklarımızda hâlâ “laf ile değil fiilen örnek oluruz inşallah!” cümlesi yankılanıyor… Biz Muhibban Aile- si olarak yazınızı çok beğendik. Elinize, emeğinize, yüreğinize ve kaleminize sağlık… Bir sonraki sayımızda görüşmek dileği ile… Muhibban Ailesi 45
Bir Kitap Her Şeyi Değiştirebilir “Kırık bir kum saati düşünün… Üstten akan kum tanecikleri, saatin alttaki bölme- sine değil de, dışarı dökülüyor. Amacımız bu deliğin kapatılmasını hatırlatmak...” diye kitaba başlıyor yazar… Vakit… Mahiyeti ve hakikati, asırlardır birçok düşünürün zihnini meşgul ediyor. Dünya, zamanın içinde dönmekte, gece bir zaman için örtüsünü salmakta, güneş bir zaman için doğmaktadır. Yine aynı zamanda insan bir kapıdan girip diğer kapı- dan çıkıp gitmekte… Peki, bu zamanı nasıl kontrol edebiliriz? “Vakit nakit midir?” yoksa Hasan el-Benna’nın dediği gibi “vakit hayatın ta kendisi” midir? Kur’an-ı Kerim’de tekrar tekrar üzerinde durulan ve yemin edilen zamanı yakalamak mümkün mü? Günümüzü kaça ayırmamız lazım? Zaman hakkında daha nice sorularınızın cevabı bu kitapta. Özgün ve akıcı dili ile yazar adım adım açıklayıp okuyucuyu geliştirmeyi hedefliyor. Bir cep kitap şeklin- de olan kitabı bir solukta bitireceğinize eminiz. Zaman, sessiz bir testere misali ömrü tüketmektedir. Akrep ve yelkovan arasında kalan her an, farkına varmasak da, geçmişe dönüşmektedir. Her bir kalp atışıyla ge- çen vakti durdurmak mümkün olmadığından zamanı düzenlemek elimizdeki tek çare gibi görünüyor. Zaman kazanmak için bile onu düzenlemek zorunda kalan insa- nın bu çabası sonucunda elinde sadece koşuşturma ve telaştan ibaret bir hayat kalı- yor. Bu eser, saniyelerin nabzını tutan insanların hayatlarından yola çıkarak okuyu- cuları kısa bir zaman yolculuğuna çıkarmaktadır. Yazar, geçmiş ve gelecek arasında sıkışıp içinde yaşadığı zamanı öldürenlere vakti değerlendirmenin yollarını akıcı bir üslupla göstermektedir. Küçük-büyük her yaşta okuyucuya hitap edeceğini düşündü- ğüm bir kitap serisi öneriyorum. Vural Kaya’nın hazırladığı «İyilik Bildirisi» «Çevre Bildirisi» ve «Ramazan Bildirisi» ki- taplarında unuttuğumuz o güzel değerleri madde madde, sıkmadan ve en önemlisi hayatımıza geçirmemiz için motive edici bir dil ile hazırlanan bu kitapları tek tek ya da seri hal- de satın alabilirsiniz. 46
SOMUNCU BABA- AŞKIN SIRRI Ayşe Ebrar Özbalıkçıoğlu “” “Bir buğday tanesidir” diye sakın küçük görüp geçme. Unutma ki buğday, bu dünya sırrına dair ne varsa hepsine sahiptir. Önce ezilir un olur, sonra pişer ekmek olur. Sen de önce yoğrulacaksın, sonra pişeceksin. ”” İnsan öyle bir varlıktır ki, sonsuzu sevme kabiliyetine sahip. Ancak bu fani dünyada gönlüne öyle çok ya- pay aşk doldurur ki! Yapay tomurcuk sulanınca açıp gül olur mu? Sulamayı unutsan gül solar mı? Günümüz in- sanlarının gönlü de aynı böyle bir çaresizlikte… Sonsuz sevme kabiliyetine; “elma sevdim, çiçek sevdim, araba sevdim, daha lüks arabayı da sevdim, 4+1 ev sevdim ama 5+1 i daha çok sevdim” konulur mu? Konulmaz. Bu film de bize aşkın sırrına varıp Leyla’dan Mevla’ya ulaşma hikâyesini anlatıyor. Şeyh Hamîd-i Velî, Hamîd-i Kayserî, Hamîd-i Aksarayî, Somuncu Koca, Ekmekçi Koca ve Somuncu Baba olarak da bilinir. Osmanlı kuruluş dönemi ünlü mutasavvıfı ve âlim. Aynı zamanda Bayramiyye Tarikâtı kurucusu Hacı Bayram Veli’nin de hocasıdır. Hamid babasının çizdiği terbiye yolundan ilim yuvasının eşiğine varır. Buğdayın sırrını da yanmayı da bu- rada öğrenir. Gönlünden geçen ile İslam’ın gerektirdiği arasında kalan Hamid’i aşk acısı bekler… Sağır ve dilsiz eş imtihanında yoğrulur... Buyurun nasıl pişmiş beraber şahit olalım… Somuncu Baba 47
BELGESEL: En Tehlikeli Okul Yolları Sevgili öğrenciler okula nasıl gidiyorsu- nuz? Peki sevgili veliler pamuklara sarıp büyüttüğünüz evlatlarınızı okula nasıl gönderiyorsunuz? Çevredeki uyaranlara güveniyor musunuz? Evinizin istikame- tinde gelip giden servis var mı? Her gün sizler bırakıp getiriyor musunuz? Pekâlâ -50 derecede okula giden çocuk- lar donma ile yüz yüze kaldığını söyle- sem yine okula güvenle gönderir miydi- niz? Eğer otobüs birkaç dakika geç ka- lırsa çocuklar donmamak için eve dönü- yor. Birçok çocuk okula gitmeye çalışır- ken kum fırtınasında kaybolduğunu duymuş muydunuz? Yüksek dağdan inerken evladınız ayaklarındaki terlikle her an kayıp yuvarlanmakla yüz yüze kalsa yine okula gönderir miydiniz? En iyi ihtimal bu. Yılanlardan bahsetmek istemiyorum. Buyurun bir belgeselle tefekkür kabın- da yoğurulup şükür fırınında pişmeye! Tavsiye belgesel, En Tehlikeli Okul Yol- ları. 48
YÖNETİM Kübra AĞIR YAZARLAR Ayşe Ebrar Özbalıkçıoğlu Ayşegül Bekereci Büşra Karsatar Dilara Yüksel Fatma Güzelbulut Ayşegül Alcı Enise GÜL Zehra Danış Fatmanur Yüksel Merve Güzelbulut TASARIM Enise Gül Ayşenur Uzunlar Ayşe Ebrar Özbalıkçıoğlu 49
Search
Read the Text Version
- 1 - 49
Pages: