Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore 31_Paydos_Mayıs'20

31_Paydos_Mayıs'20

Published by bimesele TV, 2022-07-06 15:33:48

Description: 31_Paydos_Mayıs'20

Search

Read the Text Version

ÇİZİ-YORUM Nefise ERDEM [email protected] Her zamanki gibi güneşin altında, aynı ortamda başlıyorum güne. Ba- zen farkına varmadan yerimi değiştiriyor rüzgâr. Bir tepenin bozulma- sıyla başka bir tepe oluşturuyoruz diğerleriyle. Sıcaklık değişimlerinde sık sık fırtına çıkar buralarda. İşte o fırtınalardan biri daha... Ama bu se- fer, şiddetiyle beni hiç olmadığı kadar yukarılara çıkarıyor. En sonunda, epey yükseklikte bir su buharı yığınının içinde hapsoluyorum. Alışkın değilim, çok bunalıyorum. Bir süre, su tanecikleriyle ilerliyoruz. Geldi- ğim yere hiç benzemeyen, hepsi birbirinden farklı ve güzel yerler görü- yorum. Yavaşlıyoruz ve sonunda hareket etmeyip duruyoruz. Yanımıza binlerce su damlası gelmeye başlıyor. Üstüme çıkanlar, sağdan soldan ittirenler... Çok sıkışıyorum. Bu sıkışmayla bir su damlasının içine pıt, giriveriyorum. 49

Diğerleriyle birlikte aşağı iniyoruz yavaş yavaş. Hoop! Bir şeyin üzerine düşüyorum. Hızlı hızlı yürüyen bir şeyin üzerine. Gözleri, burnu, ağzı, elleri, kolları... Bu bir insan! Biraz sakinleşince kolunun üzerinde oldu- ğumu anlıyorum. Şimdi, evine giriyor. Sandalyeye oturuyor ve derin bir nefes alıpyağmurun ıslattığı yüzünü koluyla siliyor. Böylece içinde olduğum su damlası benden ayrılıyor. Tek başıma, yüzüne geçiyorum insanın. Gözünün kenarına. Buradan her şey daha güzel gözüküyor. Önündeki masada bir defter var. Kalemi alıp bir tarih atıyor ve yazmaya başlıyor: “Yağmur yağıyor.Ne olduğunu bilmediğim bir şeyleri özlüyorum. Önce- den tattığım, tanıdık bir mekânın özlemi. Penceremdeki bir su damlası- nın, diğer büyük su damlasına ulaşma çabası gibi, geri dönme isteğim. Bir oraya bir buraya süzülüyorum bulmak için. Yansımalar, yanıltıyor hep gözlerimi. Yoruluyorum. Çok az kaldı, korkuyorum. Güneş çıktığın- da kuruyacağım çünkü. Yo hayır, başka bir şey... Güneş çıktığında kuru- mayacağım. Buhar olup, su damlasına kavuşacağım, değil mi?” ----- -Evet, sevgili insan! Ben bir kum tanesiyim, çölden buralara gelen. Ben, güneşin çöl sıcağını, gecenin çöl soğuğunu ve kimi zaman bir kak- tüsün köksüz gövdesini taşıyorum. Zor bir iş başardığımı düşünürdüm, senin, içinde bir “çöl” taşıdığını bilmezden önce. Evet, bir gün içindeki çölle buhar olacaksın, istediğin yere varacaksın. Bu “tahammül”ün hatrına... 50

KAMUS Ayşe ACAR [email protected] RİBATIMIZ İRTİBATIMIZ Rakiplerin soğuktan ziyade sıcak sıcağa savaştığı zamanlarda, sınırlarda nöbet tutan askerler vardı. Askerlerin atlarını bağlayarak nöbet tutma- larından dolayı bu göreve ribat (ribatu’l-hayl, at bağlamak) adı veril- mişti. Aynı isim kalbe de, beden ile nefsin irtibatını sağladığı için verildi. Zira mâsivâ girmesin diye nöbet tutulacak ilk mevzimiz de kalptir. Ribat için derler ki, iki tür ribat vardır. Birincisi, ordunun düşman sınırlarında nöbet tutması; ikincisi ise nefsin murabatasıdır ki bu, nefsin düşman sı- nırına yerleştirilip orayı gözetip koruma görevi kendisine verilmiş kişiye benzemesindendir.¹ Bunların söylenmesinin üzerinden yıllar yıllar geçmiş, açılan meydanlar kapanmış, savaşlar sona ermiş, esirler de muzafferler de bu dünyada- ki rolünü tamamlayıp gitmiştir bugün. Ama kapanmayan bir meydan vardır her insanın içinde. Çünkü dış düşmanların gözetlendiğini sıcak savaşlar bitse de rakibin içimizde olduğu soğuk savaşlar daimîdir. Yani nefis taşıyor olmak bizi kadrolu bir ribat askeri olarak atar. Belki işimiz cephedekinin yaptığından daha büyüktür hatta. Onun iki güzelden biri- ni elde edeceği garanti zira. Çare yok, savaşa çıkmamak gibi bir şansımız olmadığına göre tek yol, sı- nırlara sahip çıkmak. Büyük devletler de diğer devletlerle rekabeti terk etmezler, eğer ki ilerlemek istiyorlarsa. Ama her şeyden önce sınırları çok iyi korumaları gerektiğini bilirler. Bizi de meleklerle yarışır konu- ma getirecek olan mevzimizi hiç terk etmemek, irtibatı bu ribat yeri ile değil de asıl vatanın kendisiyle kurmaktır. İşin zor kısmı kalbe ait bu meselede. Çünkü komutan o. Konuyu bağlayalım madem: Kılmagıl muhkem gönül dünyâyaakd-i irtibât Sen bir âvâremüsâfirsin bu bir vîrânribât (Fuzûlî) ¹ Müfredat, Rağıb el-İsfehani. 51

“O” AN M. Furkan DOĞAN [email protected] Esaret; kölelik, boyunduruk, hâkimiyet altında bulunma gibi anlamlara gelir. Kimilerine göre yaşamamak, esaret altında yaşamaktan iyidir. Ki- milerine göreyse yaşamak, esaretin bedellerine fazlasıyla değerdir. Bana kalırsa “Neyin esareti?” diye sormak gerekir evvela. Zalim bir düşmana da esir olabilir insan, masum bir duyguya da. Soğuk, sert kelepçelerle de esir olunur; sıcak, yumuşak ellerle de. Gündüz alt ettiğin fikre gece yenilmek de bir esarettir, uzaklaşmak iste- 52

dikçe daha yakın olmak da. Bir tutsak her zaman kaçıp özgürlüğüne ka- vuşma ihtimalini taşır içinde. Peki, esaret bedenimizi değil, zihnimizi ele geçirdiğinde özgür olabilmek mümkün müdür? Duygularımızı kendine esir eden insanlardan kaçabilir miyiz? Bu anlamda baktığımızda esaret mi bizi eline geçirir, yoksa biz mi bile bile koşarız kendi zindanımıza? İn- sanın insanı esir değil, hür edebildiği bir yaşam mümkün müdür? Yahut insanın değil de salgın hastalıkların insanı evde hapsetmediği bir hayat, acaba ne kadar uzaktadır? 53

muzafferfırat Geç oldu anladım Nice nimetle kahırdayım Hatrın bâki Su dö k toprağ ıma nicedir yanmaktayım Öncü Gençlik Öğrenci Platformu @oncugenclik42 Öncü_Gençlik_Öğrenci_Platformu


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook