İnovatİf MART AYI GAZETESİ BİLİM BİLİMİN ORTAYA ÇIKIŞI/ TRANSHÜMANİZM/BEYİNDEKİ MÜZİK/ IGNAZ SEMMELWEİS/NASA
DÜNYA'DA HER ŞEY İÇİN,MEDENİYET İÇİN,HAYAT İÇİN,MUVAFFAKİYET İÇİN EN HAKİKİ MÜRŞİT BİLİMDİR,FENDİR.BİLİM VE FENNİN HARİCİNDE MÜRŞİT ARAMAK GAFLETTİR,CEHALETTİR,DALALETTİR. MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
BİLİMİN Bilim, temel anlamda doğayı ORTAYA anlama gayretidir. Bilim ortaya çıkmadan önce ki bu neden- ÇIKIŞI sonuç ilişkileri üzerine yapılan gözlemler bilim ve bilimsel DENİZ ALPTEKİN düşüncenin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bilimin en temel gelişmelerinde Eski Yunan medeniyeti oldukça önemli bir rol oynamıştır. imenö Bilim,insanlarının kişisel yaşamlarının tarihidir. Bir insanı bilimle ilgilenmeye yönelten ve bu alanda başarılar kazanmasına yol açan etkenler nelerdir? Bu soruya bilim insanlarının kişisel yaşam serüvenlerinde farklı cevaplar bulmak mümkündür. Örneğin 2015 yılı Nobel Kimya Ödülü’nü kazanan Prof. Dr. Aziz Sancar’ın yaşam öyküsü bize ülkemizdeki ve dünyadaki bilimin gelişimiyle ilgili neleri düşündürüyor? Bilim, kapsamı çok zengin ve karmaşıktır.Bu çalışmaların başarı kazanmasında, bilim tarihçilerinin çeşitli bilim dallarına özgü uzmanlık bilgilerini belirli düzeylerde edinmelerinin de önemli bir gerekliliği ve rolü
İÇİNDEKİ FÜTÜRİST Bilgi güçtür! \"TRANSHÜMANİZM\" Bu güç ayrıcalıktan ya da doğumla gelmez. Güç; çalışmakla, iş yapmakla sağlanır ve bireyin bilgisinden kaynaklanır. MEHMET İÇÖZ Adı her anıldığında yığınla ‘etik ikilemi’ akıllara getiren bir felsefe biçimi düşünün. İnsanlığın fiziksel, zihinsel ve sosyal bakımdan en üst seviyelere ulaşabileceğine inanan bir felsefe. Pencerenin dışından baktığımız zaman aslında insanlığın asıl amacını gerçekleştirmek için çalışan bir disiplin olduğunu görebiliriz. Sonuç olarak simyacılar ‘ölümsüzlük iksirini’ bulmak için yıllarını harcadı. Artık günlük hayatta bile birçok kez duyduğumuz ‘Transhümanizm’, özellikle son zamanların en popüler oyunlardan biri olan Cyberpunk 2077 ile bizlere bir kez daha hatırlatıldı. Hastaneye gittiğinizi hayal edin. Ve hastanede hemşireler yerine önünüzden bir sürü mekanik parçaların bir araya gelmesiyle oluşan ‘robotlar’ geçiyor. Siz muayene yatağında uzanmış yatarken sadece orda var olduğunuzun farkına varabiliyorsunuz. Vücudunuzdaki en ufak kas ve sinirleriniz kaskatı kesilmiş bir şekilde sizin hareket etmenizi engelliyor. Robot hemşirelerden bir tanesi sizin kafatasınızı açıyor ve beyninizi başka bir bedene taşıyor. Bu beden sizin bedeninizden çok daha gelişmiş bir beden. Eski bedeninize baktığınız zaman bütün hatıralarınızın o gereksiz et ve kemik çuvalıyla birlikte çöp olacağını düşünüyorsunuz. Sevgilinizin o ilk buseyi kondurduğu dudaklarınız, anneniz tarafından metrelerce uzaktan hedef alınmış ve darbeye maruz kalmış bacaklarınız, hatta hani o ortaokulda nefret ettiğiniz çocuk vardı ya işte o çocuğun suratının ortasına yumruğunuzu geçirdiğiniz elleriniz… Geçmiş olsun. Artık hepsi üzerinde ‘Kimyasal Atık’ yazan çöp kutularına gidecek olan işe yaramaz çöp parçaları. Ama endişelenmeyin çünkü daha gelişmiş, daha işe yarar bir bedeniniz var. Endişelenmeyin dedim çünkü çok değil bunlar yaşandıktan belki de 50 yıl sonra bir bedeniniz olmayacak. 5 aşamada gerçekleşecek bu disiplinin son adımında Tıpkı Garavel usta gibi bir hologram olacak fakat ne yazık ki sadece hologram olarak kalacaksınız.
19 ‘Yıl olmuş 2021 biz daha insanlara ellerini nasıl yıkaması gerektiğini, nasıl kişisel temizliğini yapması gerektiğini öğretemedik, ne disiplini ne robotu?’ demeyin. Çünkü açık açık bir sürü şirketin bu konu üzerinde çalıştığını hatta bizim gibi ‘öylesine insan işte’lerinden bile bağış topladığını biliyoruz. Hele ki daha gizli gizli bunun üzerinde duran şirketler bile var olabilir. Peki şimdi gelin bütün bu olanların gerçekten uygulandığını varsayalım. Bu kimlerin işine yarayacak? Bizim gibi ‘gel’ deyince gelen ‘git’ deyince giden ‘’halk’’ kesiminin mi yoksa ölümsüzlüğü arayan milyarder kesimin mi? Sonuç her ne kadar bariz olarak göz önünde olsa da bütün olasıkların düşünülmesi ve değerlendirilmesi gerekli. Ya mekanik bedenimize sahip olup ‘’transhuman’’ yani ‘’üstün insan’’ seviyesine ulaştıktan sonra bedenimizin güncellenmiş versiyonuna sahip olamazsak? Ya eksik parçamızı hiçbir yedek parça dükkanında bulamazsak. Transhumanizm de dahil bahsettiğim her şey olası şeyler, olmaz diye düşünmeyin. Çünkü bundan 20 yıl önce ışınlanmaya imkansız gözüyle bakılırken, henüz geçtiğimiz haftalarda Mark abi 10 yıl sonra toplantılara ışınlanarak gidebileceğimizi söyledi. Kimse de niye hala toplantıya gidiyoruz diye sormadı adama. Bu olasılıklar gerçekleşirse eğer bütün zevklerimiz değişecek. Ruhsal ya da cinsel isteklerimiz belki de bir anda yok olacak. Ölümsüzlük seviyesine ulaşıldığı için üreme ihtiyacımız zaten hali hazırda ortadan kalkmış olacak. Kim bilir aksine belki de bütün bu olumsuzlukları bir anda ortadan kaldıracak girişimler var olacaktır dünya üzerinde. Bu konuyla ilgilenen abilerimiz yazdığım bütün bu spekülasyonların önüne geçmek için çalışacaktır elbette. Ben yazdığım için değil tabii ki, benim gibi bu ihtimalleri aklına getiren insanlar bu teknoloji ve felsefeye güvenebilsin ve olası kaos ortamı yıkılsın diye. Ya da o abilere ihtiyaç kalmadan bizden üstün bir varlık gelip ‘Ulan dalyo, o mikro transistor öyle mi takılır? Bunun doğrusu şudur…’ şeklinde yardımcı olabilir. Neden olmasın? Hadi lan oradan, şimdi şöyle yazacaklar ‘uzaylıydı bilmem ne’… Ha unutmadan, eğer ki bir kobay arandığını falan duyarsanız ikinci kez düşünmeden ismimi yazdırın. İnsanlığa bir faydamız olursa üç beş hayır duası alır da sicili temizleriz belki…
BEYİNDEKİ MÜZİK ELİF GENCAY Bazı zamanlarda daha önce duymuş olduğumuz bir şarkıyı yeniden duyduğumuzda sanki o ana yeniden gideriz. Müzik ve hafızanın ilişkisi o kadar güçlüdür. Müziğin bu etkisi uzun zamandır biliniyor. Beynimizde bulunan hipokampos ve ön korteks isimli iki büyük alan hafıza ile ilgilidir.Bir şeyleri hatırlamak bazen kolay olmayabiliyor; ses, ritim, kafiye bir şeyleri daha kolay hatırlamamıza yardımcı olurlar. Özellikle de sözlü müzikler daha fazla akılda kalıcıdır. Mesela bir metini melodisel bir hale getirirsek onu bir şarkı olarak aklımızda kodlarsak daha kalıcı olur. Şu an da müzik ve hafıza arasındaki bağlantı hakkında azda olsa bir fikrimiz var. Şimdi ise müzik zekası hakkında bir yazıyı sizinle paylaşacağım. Müziğin yapı taşları incelendiğinde ortaya –monofonik, polifonik veya homofonik olsun veya olmasın- ses, ritim, tempo ve gürlük olarak dört ana başlık çıkmaktadır. Göktepe (2000) de bu temel ögeleri ses, süre, hız ve yoğunluk olarak da adlandırmaktadır.Bu dört temel öge ile birlikte armoni ve müzik formları gibi müziğin diğer ögelerini kolaylıkla ayırt etmek ve bellekte tutmak, çalgı çalmada ve şarkı söylemede üstün başarı göstermek, beste yapabilmek, çeşitli olayların oluşumunu ve işleyişini müziksel bir dille düşünmeye, yorumlamaya ve ifade etmeye çalışmak gibi davranışlar,bireyin müzik yeteneğini/zekâsını belirleyen unsurlardır (Çuhadar, 2006, s.488). Şimdi ise hafıza türlerini inceleyelim. Aleni ve dolaylı olarak iki hafıza türünden bahsedeceğim. Aleni hafıza, kendimize \"acaba o an neredeydim, ne yapıyordum?\" gibi sorular yönelterek hatırlamaya çalışmamızı sağlayan hafıza türüdür. Dolaylı hafıza ise, o ritmi, müziği ya da kafiyeyi duyduğumuzda sorgulamadan aklımıza gelmesidir. Dolaylı hafıza, aleni hafızaya göre daha güçlüdür. Müzik tarafından aklımıza gelen anılar hayatımızın özel anları ile bağlantılıdır. Mesela evlilik dansınızın şarkısı, o şarkıyı daha önce belki de bir çok yerde duymuş dinlemiş olabilirsiniz ama ilerleyen dönemlerde kulağınıza o şarkının melodisi bile gelse aklınıza diğer zamanlar değil düğün gününüz gelir, yaptığınız dans gelir çünkü o an sizin için önemli ve özeldir. Müzik aslında duygularımızı uyandırır, canlanmasını sağlar. Yani çok neşeli, hareketli bir müzik bizi hüzünlendirebilirken, çok acıklı bir şekilde mutlu olmamıza neden olabilir çünkü müziğin bize hissetirdiği şey, uyandırdığı duygu melodisi değildir,çok daha fazlasıdır.
IGNAZ SEMMELWEİS (1818-1865) IŞILSU KESKİN Ignaz Semmelweis Macaristan’da doğmuştur. İki yılını Macaristan’da geçiren Semmelweis Viyana’ya taşınıp hukuk okumaya karar verir.Ancak hukuktan vazgeçip tekrardan tıp alanına yönelir.Viyana’nın en büyük kadın doğum hastanesinin doğum servisinde işe başlamıştır. Semmelweis’in göreve başlamasından önce hastanede kronik sorun olan gebelik sonrası sepsisi(vücuda zara veren ve ölüme neden olabilen bir enfeksiyon) ortaya çıkmıştır. Çok iyi gözlem yeteneği olan Semmelweis, otopsi doktorların otopsi sonrası doğuma girdiğinde hastalığa daha fazla rastlandığını fark ediyor.Bunu farkettikten sonra sadece ebelerin girdiği ve evde olan doğumlarda bu hastalığın daha az olduğunu görüyor. Bunun üzerine doğuma girecek doktorların öncesinde ellerini klorlu suyla yıkayıp öyle doğuma girmelerini önerdi. Akabinde doğum sonrası sepsisin %36’dan %2’ye düştü. “Ellerinizi yıkayın” önerisinden sonra direkt hekim arkadaşları elleri ile bir hastadan diğer hastaya mikrop bulaştıramayacağını savunarak Semmelweis’in teorisini hiçbir şekilde değerlendirmede bulunmadan doğrudan reddetmiş ve dalga geçmiştir. Bunun üzerine doğduğu yere Budapeşte’ye geri dönmüş ve orada serbest hekimlik yapmaya başlamıştır.Çocuklarının birisini hidrosefali hastalığı yüzünden kaybetmiştir.Ardından keşfini konu alan The Etiology,Concept and Prophylaxis of Childbed Forever kitabı yazmıştır.Ancak tıp çevresinde Semmelweis’in fikirleri doktorlar tarafından yine reddedildi. Çocuğunun ölümüyle beraber ünlü psikiyatri Dr.Riedel’in kliniğine yatırılmıştır.Hastaneye yatırılmaya zorlandığı sırada parmağı mikrop kaptı ve kangren oldu.Parmakta başlayan mikrop ilk tüm vücuduna ardından beynine sıçrayarak 13 Ağustos 1865 yılında ölümüne neden oldu. Semmelweis’in önerileri ölümünün ardından kabul edildi.Öncüsü “doğuma hazırlanma yöntemi” ile cerrah Lister tarafından onaylandı ardından Pasteur’un bakterileri keşfetmesiyle Semmelweis’in önerileri daha iyi anlaşılmış oldu.
N GİZEM BALIKÇİN A S NASA, 1958 yılında Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Dwight Eisenhower A tarafından hizmete açılmıştır. Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi olarak görev yapmakta olan bir kuruluştur. NASA; insanlı ve insansız uzay uçuş programları ve bilimsel araştırmalar üzerinde baskın olarak faaliyet göstermektedir. Kurulduğu günden günümüze birçok proje gerçekleştiren NASA ilklere imza atmıştır. İnsansız uçuş programları kapsamında uzaya 1000'den fazla iletişim aracı göndermiştir. Kurulduğu günden itibaren küresel bazda iletişimi arttıran çalışmaların yanında, güneş sistemi ve evrenin bilinmeyen yönleri üzerine çalışmaları günümüze birikimli bilgiyi aktarmıştır. GÜNÜMÜZE UZANAN NASA MACERASI Kurulduğu yıl 11 Ekim 1958 tarihinde NASA ilk uzay aracı Pioneer 1'i fırlattı. Ardından 28 Mayıs 1959 tarihinde NASA, Jüpiter balistik füzesinin burun hunisinde Able adında 3.5 kiloluk erkek bir Hint maymunuyla yarım kilo ağırlığında Baker adındaki bir dişi maymunu uzaya gönderdi. Maymunlar dünyaya sağ bir şekilde dönmeyi başardılar. 25 Mayıs 1961 yılında Başkan Kennedy 60'ların sonuna kadar Ay'a inilmesini istedi. Başkanın isteği üzerinde çalışmalarını gerçekleştiren NASA 8 yıl sonra uzaya ilk insanlı uçuşunu gerçekleştirdi. 16 Temmuz 1969'da Florida'nın Merritt Island kasabasında bulunan Kennedy Uzay Merkezi'nden Saturn V tarafından fırlatılan Apollo 11, NASA'nın Apollo projesinin beşinci insanlı uçuşuydu. 16 Temmuz'dan 4 gün sonra Neil Armstrong Apollo 11 ile yaptığı ay yolculuğunda aya ilk ayak basan insan oldu. 11 Nisan 1970 tarihinde Apollo 13'ün Ay yolculuğu sırasında meydana gelen bir patlama sonucu hizmet modülünün oksijen stokları ve elektrik enerjisi yitirildi.Bunun üzerine mürettebat Ay Örümceği'ni bir \"cankurtaran sandalı\"olarak kullandı. Patlamada komuta modülü sistemleri sağlam kalmıştı, fakat enerji sarfiyatını önlemek için Dünya atmosferine girmeden kısa bir süre önceye kadar kapalı tutuldular. Mürettebat Ay'a inemedi, üstelik düşük sıcaklığa, susuzluğa ve elektrik kısıtlamasına dayanmak zorunda kaldı, fakat uzay tarihinin en ilginç kurtarma operasyonu sayesinde dünyaya sağ salim dönmeyi başardı. Bu olay tarihte \"başarısız başarı\" olarak adlandırılmıştır. 7 Aralık 1972 tarihinde Apollo 17 ile Ay'a inilen son insanlı uçuş olarak tarihe geçmiştir. 17 Temmuz 1975 yılında Rusya ve Amerika'nın ilk ortak görevinde uzay araçları 44 saat kenetli kaldırmıştır. 5 Eylül 1977'de ileriki yıllarda Güneş Sistemini terkedecek 815 kiloluk insansız bir sonda olan Voyager 1 yolculuğuna başladı. 22 Şubat 1978 tarihinde GPS (Küresel Konumlama Sistemi)'in ilk test uydusu Navstar 1 fırlatıldı. Mars üzerinde çalışmalar başlatan NASA ilk adım olarak 4 temmuz 1997 tarihinde Delta 2 roketiyle fırlatılan hava yastıklarıyla kaplı Pathfinder aracını Mars yüzeyine fırlattı. Günümüzde Mars üzerinde çalışmalarına devam eden NASA gelecek yüzyıllar için Mars'ta yaşanabileceğini düşünmekte. Dünya tarihi açısından önemli bilgilere ulaşmamızı sağlanan kurum günümüzde
kaynakça https://www.google.com/amp/s/www.milliyet.com.tr/ amp/dunya/nasa-nedir-nasa-ne-is-yapar-6164719 https://www.google.com/amp/s/ amp.onedio.com/haber/445138 Tasarım:Sudenaz ERİNAN Gazete Direktörü:Esra Melisa ÖZALP
Search
Read the Text Version
- 1 - 9
Pages: