GENÇ KAL Toki Halkalı Anadolu İmam Hatip
LEMLER OCAK 2021 Lisesi Sayı: 1
İSTİKLÂL MARŞI Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak; Bastığın yerleri \"toprak!\" diyerek geçme, tanı! Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; Sen şehîd oğlusun, incitme, yazıktır atanı; O benimdir, o benim milletimindir ancak Verme, dünyâları alsan da, bu cennet vatanı. Çatma, kurban olayım çehreni ey nazlı hilâl! Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ? Kahraman ırkıma bir gül… ne bu şiddet bu celâl? Şühedâ fışkıracak, toprağı sıksan şühedâ! Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl, Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ, Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklâl. Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ. Birkaç Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım. Ruhumun senden, İlâhî, şudur ancak emeli: Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım! Değmesin ma’bedimin göğsüne nâ-mahrem eli! Kükremiş sel gibiyim; bendimi çiğner, aşarım; Bu ezanlar-ki şehâdetleri dînin temeli- Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım. Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli Garb’ın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar; O zaman vecd ile bin secde eder –varsa- taşım; Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var. Her cerîhamdan, İlâhî, boşanıp kanlı yaşım, Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir îmânı boğar, Fışkırır rûh-i mücerred gibi yerden na’şım; \"Medeniyet!\" dediğin tek dişi kalmış canavar? O zaman yükselerek Arş’a değer, belki başım. Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın; Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl; Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın. Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl. Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın… Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl: Kim bilir, belki yarın… belki yarından da yakın. Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet; Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklâl! MEHMET AKİF ERSOY
İÇİNDEKİLER DENEME ÇALIŞMASI /Bir Başkadır İstanbul...……………………………………5 ÖNEMLİ HAYATLAR / Reşat Nuri Güntekin KÜÇÜREK HİKAYE ÇALIŞMASI / İnsan………………………………………. ..... 6 ÖNEMLİ HAYATLAR /Sait Faik Abasıyanık KÖŞE YAZISI ÇALIŞMASI...... …………………………….………………………………7 MAKALE ÇALIŞMASI / Edebiyat Eseri Toplumun Aynasıdır…………………….8 İLHAM VEREN HAYAT ÇALIŞMASI / Vecihi Hürkuş…………………………….. 9 ŞİİR ÇALIŞMASI / Meyus SÖYLEŞİ ÇALIŞMASI / Değişen Hayatımız………………………………………10 KARİKATÜR ÇALIŞMASI ÖNEMLİ HAYATLAR / Ömer Seyfettin KÖŞE YAZISI ÇALIŞMASI ……………………………………………………………11 KARİKATÜR ÇALIŞMASI…………………………………………………………….12 ELEŞTİRİ ÇALIŞMASI / Edebiyata Verilen Değer.………………………………13 ÖNEMLİ HAYATLAR / Oğuz Atay RÖPORTAJ ÇALIŞMASI / Okulumuzun Genç Yazarı……………………………..14 ŞİİR ÇALIŞMASI / Haytta En Çok Babamı Sevdim……………………………....16 VİDEO ÇALIŞMASI /Şairler Ve Şiirler ÖNEMLİ HAYATLAR / Sabahattin Ali KARIKATÜR ÇALIŞMASI…………………....……………………………………...17 BİLİYORMUYDUNUZ………………………….…………………………………….18 KİTAP, FİLM ÖNERİLERİ……………………...……………………………………20 BİR ÇALIŞMA BİZDEN, BİR ÇALIŞMA SIZDEN.…………………………………21 SESLİ HIKAYE ÇALIŞMASI / Anneme son kez….………………………………..22 KARİKATÜR ÇALIŞMASI……………………………………………………………25 SESLİ HIKAYE ÇALIŞMASI /Karanlıktaki Mucize…………………………….…..26 SESLİ ŞİİR ÇALIŞMASI / Çok Şey…………………………………………………29 SESLİ ŞİİR ÇALIŞMASI / Takvim Yaprağı........................................................ 30 BİYOGRAFİ ÇALIŞMASI /Edebiyatımızda İki Farklı Kutup ............................... 31 BİZİM GÖZÜMÜZDEN İSTANBUL................................................................... 33 ......................................................................................................................... 28 SESLİ ŞİİR ÇALIŞMASI / İçimdeki Ses
1
DEĞERLİ OKURLARIMIZ, Aylar boyu süren, öğrencilerimizin yoğun, özverili ve fedakârca çalışmalarının bir ürünü olan ‘’Genç Kalemler” Kültür Edebiyat dergisini sizlerle buluşturmanın mutluluğu içerisindeyiz. Her sayfasında ayrı bir emeğin yer aldığı, düşünmenin ve çalışmanın ürünü olan dergimiz tamamıyla öğrencilerimizin ortaya koymuş olduğu bir çalışmadır. Yapabildiğimiz işlerin sınırlı olduğu şu pandemi sürecinde, öğrencilerimizin girişimci, istekli ve çalışkan tutumlarla ortaya koydukları bu ürün bizleri heyecanlandırdı. Siz değerli okurlarımızın göstereceği ilgi ve takdirler de, hem heyecanımıza ortak olacak hem de sarf edilen emeklerin karşılığı olacaktır. Toki Halkalı Anadolu İmam Hatip Lisesi ailesi olarak “Genç Kalemler” dergisinde emeği geçen bütün öğrencilerimize gönülden teşekkür ediyor, başarılarının daim olmasını temenni ediyorum. Okul Müdürü İlyas ÖDEMİŞLİ 2
Editör Konuşması ; Merhaba Sevgili Arkadaşlar; Dergimizi oluştururken ilk amacımız bu zor günlerde bile bir şeyler üretebilmenin zor olmadığını göstermekti . -ki nitekim gösterebildiğimizi umut ediyoruz- Bilgimizi ve teknolojiyi de kullanarak bir e-dergi yapmaya karar verdik. Dergimizde kişiyi geliştirmek ve bilgilendirmek yada bilgileri tazeleyip, kullanmakla ilgili çalışmalarımız bulunmakta. Kişinin kendine vakit ayırabilmesini, hayatın yoğunluğunu bahane etmeden ,dolu bir programları olsa bile kitap yada şiir dinleyebileceklerini, ruhen kendilerini rahatlatabilmelerini göstermek istedik. \"İnanmak başarmanın yarısıdır. Başarmak için inanmak , kararlı olmak, azimli olmak , sabırlı olmak ve gerektiğini ortaya koymaktır.\" demiş Theodore Roosvelt. Amaçladığımız şey yaşımız ne olursa olsun, şartlar ne olursa olsun ortaya bir şeyler çıkartabilmek. Sizlere biraz da dergimizin içeriğinden bahsetmek istiyoruz : Edebiyatın toplumu nasıl etkilediğinden , önemli şair ve yazarlarımızın hayatlarından ve eserlerinden , bilimsel makalelerden , hayatımıza bir şeyler katabilecek önemli eserlerden , geleceğin yazarıyla röportajdan, bir film / bir hikaye / bir hayat öyküsünden, köşe yazılarından ve eleştiri yazılarından bahsettik. Ayrıyeten kendimiz de deneme , hikaye ve küçürek hikaye, şiirler , karikatürler , köşe yazıları, sesli kitap gibi eserler ortaya koyduk. Bu eserleri ortaya çıkarırken deneyimlediğimiz şeyler, insan ilişkileri , dilin gücü , doğru iletişim kurmanın önemi, fikir alışverişi , grup çalışması, istişare etmek , diyalog kurma yeteneğimizi geliştirmek gibi birçok şey kattı bize. İlk önce bu dergi yapımında bizlere yardımcı olan arkadaşlarımıza, bize rehberlik eden edebiyat öğretmenimiz Ayşe Keleş Sarı ' ya, bizim bu projemizde arkamızda duran okul müdürümüz İlyas Ödemişli ' ye ve bu sıkıntılı zamanımızda bize destek olan ailelerimize çok teşekkür ederiz. Bizden küçüklere örnek olup, bizden büyüklerimizden takdir almak bizim için çok önemli. Biz bu dergiyi yaparken çok umutlu ve heyecanlıydık umarım sizler de okurken beğenirsiniz. Okuduğunuz için teşekkür ederiz... EDİTÖR: Ceren Arıer & Hülya Nur Aydemir 3
Yazmak Üzerine... Yazmak her baba yiğidin harcı değildir elbette. Herkes konuşur, herkes düşünür ama herkes yazamaz. Yazmak okumakla başlar aslında. Okuduğunu anlamakla ve anlamlandırmakla … Kelimenin gücünü kullanabilmekle … Önceleri sessizdir kelimeler. Konuşmazlar sizinle, bir anlam ifade etmezler. Siz okudukça, düşünce dünyanızı geliştirdikçe kelimelerde açılır size. Düşünceden gelenler, yürekten gelenlerle buluştuğu zaman işte o anda sayfalara serpilir kelimeler. İşte o zaman kelimeler dünyanız oluverir. O dünyanın içinde kaybedersiniz kendinizi. Bu sevgi dolu bir kaybolmadır ama… Kocaman ve koşulsuz bir sevgi… Bir annenin çocuğuna duyduğu gibi bir ömür boyu sürecek, hiç bitmeyecek, dolup dolup taşacak ve satırları süsleyecek bir sevgi, kelimelere duyulan ki… Yazmak özgürlüğün ta kendisidir. İnsan yazarken her şeyi, herkesi, dışarıda bir dünyanın var olduğunu unutur. Unutmak seni özgürleştirir ve sana yalnız olduğunu fısıldar. Yazan kişi ya yalnız olduğu için yazacaktır ya da yazdıkça yalnızlaşacaktır. İşte yazmak yalnızlığımızı ortaya çıkaran, yalnızlığımızda kendimizi bulmamızı sağlayan ve bizi onaran en güzel aktivitedir. Elif Şafak'a göre yazmanın on bir kuralı vardır. Bunlardan birincisi şöyledir:\"Yalnızlığa özgüdür yazmak. Dışa dönüklüğe karşı içe dönüklüğü ve sosyalleşmeye karşı yalnız geçirilecek saatleri/ günleri/ haftaları/ yılları seçmektir. Yazarlar iyi bir dedikodu ya da çılgın bir partinin tadını çıkarabilirler ara sıra ama yazma eylemi ve yaşamlarımızın merkezi saf yalnızlıktır. \" Elif Şafak yine yazmanın kurallarından bahsederken onuncu madde' de ise şöyle der:\"Tıkanma diye bir şey yoktur. Yine de eğer esininiz tükendiyse İstanbul'a gidin, şehrin kaosu içinde birkaç gün geçirin, gözleyin, dinleyin, martıları besleyin ve aynı anda küçüldüğünüzü ve büyüdüğünüzü hissedin.\" Ne mutlu bize ki İstanbul'da zenginliklerin tam ortasında yaşıyoruz. Eee o zaman yazmak için hâlâ neyi bekliyoruz. Yalnız şunuda unutmamamız gerekir ki Elif Şafak yazmanın kurallarından sonuncusunda şöyle der:\"Nihayet, sözünü ettiğim kuralların her birini görmezden gelin. YAZMANIN KURALI YOKTUR. Onun güzelliğidir bu. Kimsenin bizden almasına izin vermememiz gereken özgürlüğün ta kendisidir.\" Evlerimize kapandığımız, kendimizle hiç olmadığı kadar başbaşa kaldığımız şu pandemi günlerinde dış dünyanın sesini kısıp, kendi iç sesimize kulak vermeye, yazarak özgürlüğü yakalamaya ne dersiniz… Sağlıcakla kalın… TDE ÖĞRETMENI: Ayşe Keleş Sarı 4
Deneme Çalışması BİR BAŞKADIR İSTANBUL İstanbul , bir bakan bir daha bakar, güzelliği dillere destandır birçok şiirin , romanın, hikayenin konusudur bu şehir. Ben ona İste /bul’da derim çünkü ne istersen ne ararsan vardır bu şehirde sen nereye gitmek istiyorsan seni oraya çeker. Güzelliğinden mecnuna döner çöllerde leyla diye sızlanırsın. O boğazın yanına kondurulan Ortaköy Camii’ si dünyanın hangi yerinde böyle eşsiz bir manzara var. Kapalı Çarşının kültür dolu yolları, Ayasofya’nın Sultanahmet’in eşsiz mimarisi başka bir ülkede var mı? Hiç sanmıyorum. İstiklal' de harçlıklarını çıkarmak için gitar çalan gençler o küçük arabalardaki kestane kokusu, Eminönü deki balık ekmek yanında verilen turşu arkasında yenilen sıcacık lokma, Bebek sahilinden kalkan boğaz turları... Başka nerde var böyle güzellikler? İlkbaharda bir başka olur bu şehir boğazın yanında açılan mor renkli erguvanlar bir gelin gibi süsler İstanbul’u. Her yönüyle çok farklıdır. Bazen hüzünlü bir çocuk olur bazen de neşe saçan bir çocuk, vapurlar onun oyuncağıdır. Boğaz omurgası, Ayasofya beynidir; sultanahmet kolu , kız kulesi kalbidir. Galata gözü, taksim ise onun kulağıdır. Denizi ağzıdır. İstanbul o güzel boğazın maviliği ferahlatan tebessümü olmasa bu şehir de gerçekten çok zor yaşanırdı. Yurt dışından gelenlerin bile dert yandığı o meşhur trafiği çok zaman kaybettiriyor. Bazen bir yere sırf çok fazla trafiği olduğu için gitmediğimi hatırlıyorum. Bu şehire bu kadar insan çok fazla geliyor. Çok büyük bu şehir bazı kötü yanları da olsa her gülün bir dikeni vardır öyle değil mi? Her şeye rağmen bir başkadır İstanbul. Esra Uzun ÖNEMLİ HAYATLAR Reşat Nuri Güntekin Özellikle eserlerinin birçok kez televizyon ve sinemaya uyarlanması ile okurlar tarafından daha çok bilinen Reşat Nuri Güntekin roman, öykü ve oyun yazarıdır. Müfettişlik görevinden kaynaklı Anadolu’nun birçok noktasını gezdiği için gördüğü birçok soruna eserlerinde yer vermiş ve bunları insan- çevre ilişkisi içerisinde yansıtmıştır.Birçok eseri olmasına rağmen Çalıkuşu, Acımak, Yaprak Dökümü, Miskinler Tekkesi ve Dudaktan Kalbe daha çok ilgi çekmiştir. Bu ilginin temel sebebi ise eserlerin birkaç kez diziye uyarlanması ve okurların yazarı daha çok dizilerden sonra tanımaya başlamasıdır. Canan Fırat 5
Küçürek Hikaye Çalışması İNSAN İnsanlar, su gibidir hayata bilmedikleri bir noktada başlar, etrafına bakar ve bir su gibi davranmayı öğrenir. Kış geçer yaz gelir ordan oraya akan haşmetli göller sakinleşir, durgunlaşır, birbirlerinden ayrılırlar. Hayat onları o kadar zorlar ki sinirden buharlaşır, göklere çıkar. Birden sanki ödüllendirilmiş gibi ne olduğunu anlamadan göklerde bulur kendini, hafifleşir, sakinleşir ve durgunlaşır -ama asil bir durgunluk- ordan oraya gezer rüzgar yoldaşı olur alışır bu kadar özgür olmaya, esip gürlemeye, herşeyin sahibi gibi davranmaya... ama unutur... Mevsim yazdan kışa döner hala aynı ama birbirlerinin yanından geçerken bile bir kibir bir üstünlük taslama, yer gök inler şimşekler çakar etraf bembeyaz olur. Birden kendini ağırlaşmış hisseder, gözünü açtığında bir su birikintisinde pişman olur. Kendini toprağa taşa vurur, vurdukça agresifleşir ama düzlüğe çıktığında artık anlamıştır hatalarını ama çok geçtir. Kibrinden kurtulur, saflaşır, berraklaşır ve bardağımıza girip getirene dua, içene şifa olur. Hülya Nur Aydemir ÖNEMLİ HAYATLAR Sait Faik Abasıyanık Çağdaş hikâyeciliğimize yaptığı katkılarla edebiyatımızda bir dönüm noktası sayılan Sait Faik, klasik öykü tekniğini yıkarak daha şiirsel bir dille doğayı ve insanları basit, samimi, iyi ve kötü taraflarını ele alarak ustaca anlatmıştır. Bu anlatımlarında edebi anlayışların etkisinde kalmamış ve belli bir tarza yönelmemiştir.Toplum problemlerine değil de bireyin toplum içerisindeki sorunlarına yönelmiş ve öykülerinde genel olarak kendisinden yola çıkarak bireyleri yazmıştır. Bu öykülerinde çoğu kez şehirli alt sınıfı kaleme almıştır. Alemdağ’da Var Bir Yılan, Semaver, Son Kuşlar, Lüzumsuz Adam, Kayıp Aranıyor gibi kitapları okurların ilgisini çekerken, Sait Faik adına her sene bir öykü ödülü düzenlenmektedir. Canan Fırat 6
Köşe Yazısı Çalışması KORKUYORUM Şiir, hayatınızda belki de birçok kez duyduğunuz Yağmuru seviyorum diyorsun, bir kelimedir. Ama bir kelimeden de öte onlarca yağmur yağınca şemsiyeni açıyorsun... Güneşi anlam içerir. Nedir mi şiir? Duygu ve düşüncelerin seviyorum diyorsun, belli bir düzene bağlı olarak etkileyici dille ve güneş açınca gölgeye kaçıyorsun... Rüzgarı ahenkli mısralar içinde aktarılmasıdır. Şiirlerde seviyorum diyorsun, pek çok duygu anlatılır. Okuyanlar bazen diğerleri rüzgar çıkınca pencereni kapatıyorsun... İşte,bunun ile aynı bazense kendine göre bir anlam çıkarır. için korkuyorum; Birçok duyguyu barındıran şiirler arasından İngiliz Beni de sevdiğini söylüyorsun... tiyatro yazarı ve şairi William Shakespeare’in \"Korkuyorum \"adlı şiirini inceleyelim. Şiirdeki William Shakespeare mısralarda insanların sevdiği bazı olaylardan kaçtığını söyleyebiliriz. Neden mi? Çünkü bir Nazlıcan Nadir mısra da diyor ki“Yağmuru seviyorum diyorsun, Yağmur yağınca şemsiyeni açıyorsun...” Yağmurun yağmasını seviyorsunuz ama ıslanmaktan korkuyorsunuz ve ıslanmamak için şemsiye açıyorsunuz. Yağmuru yağmur yapan zaten ıslanmak değil midir? Tıpkı güneşi güneş yapanın sıcaklığı olduğu gibi. Tıpkı rüzgarı rüzgar yapanın esintisi olduğu gibi. Hayatta sevdiğimiz olaylar için önümüze çıkan engeller yüzünden kaçarsak hayattan zevk alamayız. Yeri geldiğinde yağmuru seviyorsak ıslanacağız. Güneşi seviyorsak ısınacağız. Rüzgarı seviyorsak esintisine izin vereceğiz. Son mısralarda yazdığı gibi “İşte, bunun için korkuyorum; Beni de sevdiğini söylüyorsun...” Yağmur, güneş ve rüzgar gibi sevmekten de korkmamalıyız. Aslında sevmek her şeyin başı değil midir? Çünkü sevmek inanmaktır. Sevmek gönül vermektir. Sevmek sevdiği olmaktır. Sevmek bağlılıktır. Sevmek paylaşmaktır. Sevmek istemektir. Kısacası sevmek yaşamaktır. Bu yüzden bu güzel duygudan korkmamalıyız. Sevdiklerimize değer vermeli ve onları korumalıyız. Sevgimize sahip çıkmalıyız. Sonuç olarak sevdiğimiz olaylardan kaçmamalıyız. Gamze Yapan 7
MAKALE ÇALIŞMASI EDEBİYAT ESERİ TOPLUMUN AYNASIDIR GİRİŞ VE AMAÇ • Edebiyat olay, düşünce, duygu ve hayalleri dil sayesinde estetik ve süslü bir biçimde ifade etme şeklidir. Edebiyat insan hayatında olan önemli yerini ilk günden beri sürdürüyor ve giderek daha da büyük bir yer kaplamaya devam ediyor. Vazgeçemediğimiz bu sanatın insanlar üstünde ne gibi etkilerinin olduğu her zaman bir merak konusudur. Bu makalede edebiyat ve toplum ilişkisi üzerine etkiler hakkında insanları bilgilendirmek amaçlanmıştır. • Anahtar Kelimeler : Edebiyat, toplum, sanatçı, insan EDEBİYAT VE TOPLUM İLİŞKİSİ • Her edebiyat geleneği, içinde bulunduğu çağın şartlarına, yaşadığı toplumun ihtiyaçlarına, zevklerine cevap verdiği sürece var olur. Dolayısıyla edebiyat toplumun beklentilerini karşılamalı yani toplumla iç içe olmalıdır. Edebiyat bireysel ve toplumsal olmak üzere iki cephelidir. Mesela Namık Kemal bireyselliğe karşı çıkmış, herkese hitap eden toplumsal eserler ortaya çıkarmıştır. Servet-i Fünun döneminde ise tam tersine bireyselliğe dönüş yaşanmıştır. Edebiyatın duygular, hayaller, değerler, düşünceler gibi insana ait özellikleri kolayca yansıtan bir araç olduğu da söylenebilir. Ayrıca bahsedilen konular da toplumun sözcüsü konumunda bulunan sanatçılar vasıtasıyla, anlatılmak istenenler halka karşı doğrudan dile getirilmiştir. Edebiyat tarihindeki (sanatçılar) âşıklar da toplumun gören gözü, işiten kulağı ve konuşan dili olmuşlardır. • Edebiyat insanların sorunlarını dile getirir. Çünkü toplum, sorunlarını dile getirmek,anlatmak için bir yol arar. Bir edebiyatçı da buna sessiz kalmaz ve cevabını hep verir. Edebiyat topluma kendisini hatırlatabilmeyi amaçlar. • Sanatçı, yaşadığı döneme ait kültür özelliklerini taşıdığından; içinde doğduğu sosyal yapının tanığı durumundadır. Yazarlar içlerinden çıktığı insanların görüş ve düşünüş şekillerini eserlerinde ortaya koyar. Edebi metinler sosyal hayatın bir parçasıdır ve sosyal bir yerde ortaya çıkar. Ortaya konmuş edebi bir eseri ait olduğu dönemden ayrı değerlendirmek mümkün değildir. Herhangi bir dönemde yazılmış edebi eser incelenirse ait olduğu toplumun yaşam şekilleri hakkında örnekler verir. Toplum içinde değişiklik yaşanırsa bu mutlaka eserlere de yansır. Yani edebiyat ile insan, insan ile toplum birbirini daima etkiler. Edebiyat tarih,psikoloji,felsefe,bilim gibi konuları da içinde barındırır. Eserler insan psikolojisinden de yararlanılarak ortaya konulur. Çoğu eserde psikolojik yansımalara rastlamak mümkündür. Her sıradan insanın düşünceleri, duyguları, psikolojisi olduğu gibi yazarların da vardır. Bunları eserlerindeki kişilere yansıtarak toplumla derin bir bağlantı kurar. • Tanzimat edebiyatı ile birlikte edebiyatımızda toplum sorunlarının ön planda olduğunu söyleyebiliriz. Örneğin Aşık Veysel de yetmiş dokuz yıllık hayat serüveninde sosyal yaşamını, dönemin mühim olaylarını, toplumun ahlak anlayışını, çalışmanın gerekliliğini, vatan ve millet sevgisini, nefret, aşk, korku, insan psikolojisi, üzüntü, birlik ve beraberlik sevgisi gibi konuları şiirlerinde işleyip toplumsal hayatı ön plana çıkarmaya çalışmış insanları bilgilendirmek istemiştir. Edebiyat doğrudan toplumsal gerçekliği ve toplum olaylarını anlatmasa bile toplumsal yapı ile ilgili olmak, ondan etkilenmek durumundadır. Toplumdan uzaklaşan edebiyat ilgi görmez ve varlığını kaybeder. Edebiyat, toplumun ifadesi, aynasıdır. SONUÇ VE ÖNERİLER • Edebi eserler, insanı tüm yönleriyle incelemeyi ve tanıtmayı amaçlayan, insanın iç dünyasını aralayan, duygu ve hayalleri anlatan metinlerdir. Bu noktada bireyin kendi dünyasını konu alan bu eserler hem psikolojiden yararlanmış hemde katkı sağlamış olur. Her ne olursa olsun edebiyattan kopmamalı aksine benliğimizde daha çok yer açmalıyız. Zeynep Yıldırım Kaynakça • B2b.kulturyayincilik.com • Www.sonersadikoglu.com • Edebiyat-ile-sosyoloji-arasındaki-iliski.nedir.org • Www.tdk.gov.tr • edebiyatin-islevi.nedir.org • Dergipark.org.tr • Www.birgun.net • Atakurumsal.com • edebiyat-ile-psikoloji-arasindaki-iliski.nedir.org • Tr.m.wikipedia.org • Www.sonersadikoglu.com 8
İLHAM VEREN HAYAT ÇALIŞMASI Uçuş Rekortmeni: Vecihi Hürkuş Türkiye tarihinin en önemli isimlerinden Vecihi Hürkuş, 6 Ocak 1896 tarihinde İstanbul’da doğdu. Babası Gümrük Müfettişi Faham Bey’in genç yaşta vefat etmesinden dolayı Vecihi Hürkuş, annesi Zeliha Niyir Hanım tarafından yetiştirildi. Tophane Sanat Okulunda güzel sanatlar eğitimi alan Hürkuş, gönüllü olarak Balkan Savaşı’nda ardından da Birinci Dünya Savaşı’nın Bağdat cephesinde uçak mühendisi olarak görev yaptı. 1917 yılında, Kafkas Cephesi’nde bulunduğu sırada bir Rus uçağını düşürerek “Düşman uçağını düşüren ilk Türk pilotu” unvanını aldı. Savaşta yaralanarak Ruslara esir düşmesine rağmen, kaçmayı başardı ve ülkesine geri döndü. Kurtuluş Savaşı’na gönüllü katılan Hürkuş, bir Yunan uçağını da düşürmesinin ardından İzmir Havaalanına inerek burayı işgalden kurtardı. Bu başarıları üzerine TBMM tarafından kendisine İstiklal Madalyası ve üç ayrı Tasdikname verildi. 1916–1967 yılları arasında 30 bin saatlik uçuşla zor bir rekora imza atan Hürkuş, 102 farklı model savaş ve sivil uçakla uçuş yaparak güç bir rekoru daha gerçekleştirdi. İLK TÜRK YAPIMI UÇAK Edirne’ye kazayla düşen bir düşman uçağına adının verilmesi üzerine uçak yapma fikri aklına takılan Hürkuş, ilk Türk yapımı uçak olan “Vecihi K VI”yı imal etti. Uçağın ilk uçuşunu 28 Ocak 1925’de gerçekleştirdi. Türk Tayyare Cemiyetine (TTC) katılan Hürkuş, 1931 yılında kurum adına ilk Türkiye turunu düzenledi. Bunu aynı yılın sonlarında yapılan ve Ankara, Konya, İzmit, İstanbul gibi birçok şehri kapsayan ikinci uçak turu izledi. Hürkuş, 1932’de Sivil Tayyare Mektebini kurdu. 1933 yılında Nuri Demirağ tarafından finanse edilen Vecihi K-XVI adlı uçağı tasarladı. 1937 yılında Türk Hava Kurumu, Hürkuş’u mühendislik eğitimi alması için Almanya’daki mühendislik okuluna gönderdi. 1939’da mezun olan Hürkuş’a iki yılda mühendis olunmasının imkânsızlığı gerekçesiyle uçak mühendisi ruhsatı verilmedi. Türkiye’nin ilk sivil hava yolu şirketi olan Hürkuş Hava Yolları'nı 29 Kasım 1954’de kuran Vechi Hürkuş, Türk Hava Yolları' nın elden çıkarttığı uçakları alıp, onararak filosunu kurdu. Fakat uçaklarına düzenlenen sabotajlar, uçuşlarının gerekçesiz yere iptal edilmesi gibi sebeplerden dolayı bu projesini verimli bir şekilde sürdüremedi. Hürkuş, 16 Temmuz 1969’da Gülhane Askeri Tıp Akademisi Hastanesi'nde vefat etti. Hülya Nur Aydemir ŞİİR ÇALIŞMASI MEYUS* Gökyüzünün derin kasvetinde kaybettim düşlerimi, Hepsi teker teker semaya yükseldi. Bilmezdim, bir gün yok olup gideceklerini, Oysaki benliğimi, düşlerim var etmişti. Hayatımın dönüm noktasında, Kendimi ve hayallerimi kaybeden ben, Ruhumun derin yalnızlığında, Rüzgarın esintisinde savrulup giden bir yaprak misaliydim. Ümitsiz, kaygısız, savunmasız... Nereye ve nasıl savrulacağımı bilmeden, Umarsızca ve tutarsızca. Geçmiştim kendimden, Koca boşlukta, yalnız başına... Zeynep Yıldırım *meyus: mutsuz, kederli 9
KARIKATÜR ÇALIŞMASI SÖYLEŞİ ÇALIŞMASI Değişen Hayatımız Zeynep Karakaya Son zamanlarda hayatımızın bir parçası haline geldi o üç kural : maske, mesafe, hijyen. Bu kurallara ne kadar uyuyoruz tartışılır. Ama bu süreç biraz daha böyle gidecekmiş gibi duruyor. İnsanların duyarsızlığı “Ben gencim bana bişey olmaz” veya “ Takdir Allah’ın ölürsek de kaderimizde varmış” gibi cahilce sözleri hayatımızda çok sık duyar olduk. Sizce hiçbir önlem almadan bize birşey olmaz diyebilmek mümkün mü? Tabi ki de hayır. Biz ilk önce şu üç basit kuralı hayatımıza geçirelim sonra bu sözleri söylemek daha doğru olur diye düşünüyorum. Biz böyle duyarsızca davranmaya devam edersek eski normal günlerimiz hayal olarak kalıcak gibi duruyor. En acı manzara ise kullanılıp yere atılan eldiven, maske çöpleri, canım İstanbul’un muhteşem görüntüsünü mahvediyor ve boğazımızdaki bin bir türlü balık çeşidinin yaşamını tehlikeye atıyor. O boğazın mis gibi kokusu, o güzel manzarası yerini maske,eldiven çöplerine bırakıyor. Korona süreciyle beraber hijyen için su kullanımı arttı. Barajlarımızda artık su seviyesi %21’lere kadar düştü. Eğer su kullanımını daha aza indirmezsek büyük bir susuzluk problemiyle karşı karşıya kalabiliriz. Korona 'nın en kötü yanlarından biri de okulların kapanması oldu. Birçok öğrenci bu süreçte evinde kaldı ve artık eğitim online platformlarda verilmeye başlandı. Tabi ki hiçbir şey yüz yüze eğitimin yerini tutamaz ama bu da iyi bir alternatif yol. Korona' nın her ne kadar kötü yanı fazla olsa da iyi yanları da var. Bir öğrenci olarak evde kalmak benim işime geldi diyebilirim. Evde kendi başıma bir şeylerin ucundan tutup başarabileceğimi gördüm. Bence en önemlisi de hepimiz aile olmayı bir arada olmayı ve sağlığımızın ne kadar önemli olduğunu gördük. Bu süreç bize elimizdeki nimetlerin ne kadar değerli olduğunu gösterdi. Her şeyin güzel bir yanı vardır. Yeter ki biz bardağın dolu tarafından bakmaya devam edelim. Her şeyin biteceği gibi bu süreçte bir gün bitecek. Önemli olan bu günlerde kendimize ne kadar şey katabildiğimiz . Geçmişe dönüp \"O günlerim çok boştu keşke daha iyi değerlendirebilseydim\" dememek bizim için en büyük başarıdır. Umarım daha güzel günler bizi bekliyor olacak. Esra Uzun ÖNEMLİ HAYATLAR Ömer Seyfettin Ömer Seyfettin, 36 senelik kısa yaşamına sığdırdığı eserler ile edebiyatımızda önemli bir yeri olan fakat hem yaşadığı dönemde hem de öldükten sonraki süreçte pek değer görmeyen şanssız edebiyatçılarımızdan. Hastalık sürecinde hastanede bir başına olması ve öldükten sonra hastane çalışanları kendisini tanımadığı için “kimsesiz” diye nitelendirmiştir.Arkadaşlarının gazete haberini görmesi üzerine hastaneden alınsa da bedeni çoktan parçalanmış haldedir.Edebiyatımızın önde gelen isimlerinden biri olan ve kısa hikâyeciliğimizin kurucu ismi Ömer Seyfettin eser verdiği yıllarda Türkçede sadeleşmeyi savunmasının yanında edebiyatta Türkçülük akımının da kurucuları arasındadır. Yalnız Efe, Kaşağı, Efruz Bey dikkat çeken eserleridir. Ebrar Özkan 10
KÖŞE YAZISI ÇALIŞMASI Şiirler edebiyatımızda önemli bir yeri olan duygu ve düşünceleri Sessiz Gemi yansıtan yazılardır. Şiiler de birçok duygu anlatılır. Cumhuriyet Dönemi Türk şiirinin en büyük temsilcilerinden biri olan Yahya Artık demir almak günü gelmişse zamandan, Kemal Beyatlı'nın Sessiz Gemi adlı şiirini inceleyelim. Şiir beyitler Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan. halinde yazılmıştır. Sade, akıcı bir dille yazılmıştır. Şair sembolizm akımından etkilenmiştir. Şiirin bir hikâyesi vardır ve Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol; şöyledir. “ Türk Edebiyatının önemli isimlerinden olan Nazım Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol. Hikmet’in annesi Celile hanım ile babası Hikmet bey arasında yaşanan olumsuzluklar sonucu anne baba evlerini ayırır. Daha Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli, sonra Celile hanım Yahya Kemal ile tanışır ve Yahya Kemal Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli. Nazım Hikmet‘in hocalığını yapmaya başlar.Yahya Kemal Nazım Hikmet’in evine gidip geldikçe Celile Hanım ile aralarında bir sevgi Biçare gönüller. Ne giden son gemidir bu. bağı oluşmaya başlar. Celile hanım eşinden boşanır. Ancak Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu. Yahya Kemal’in eve sık gelip gitmesinden rahatsız olan Nazım Hikmet Yahya Kemal’in cebine bir not bırakır. Notta ”Hocam Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler; olarak girdiğiniz bu eve, babam olarak giremezsiniz...” yazar. Bilmez ki, giden sevgililer dönmeyecekler. Yahya Kemal bu nota çok üzülür ama yine de Celile Hanım ile Yahya Kemal arasındaki bu sevgi giderek büyümektedir. İki isim o Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden. zamanlar Adalar’da yaşar ama Celile hanım sürekli Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden Nişantaşı’ndaki evi için Avrupa yakasına gidip gelir. Yahya Kemal, her seferinde CelileHanım’ın Adalar iskelesinden vapura binip Yahya Kemal Beyatlı Adalar’dan uzaklaşmasını acıyla, hüzünle izler.” Şiirin beyitlerine baktığımızda şunları gözlemleyebiliriz. Nazlıcan Nadir Şiirin birinci beytinde insan ömrünün dolması ve ölüm anı Genel olarak şiirde ön planda olan olay ölümdür. anlatılmaktadır. Nedir mi ölüm? Bir canlı varlığın hayati Şiirin ikinci beytinde ölen bir insanın tabutunun taşınması anı faaliyetlerinin kesin olarak sona ermesidir. Kesin bir anlatılmaktadır. bilgidir ölüm. Her canlının muhakkak tadacağı Şiirin üçüncü beytinde ölen insanın yakınlarının durumu dile çözümü olmayan hadisedir. Ölüm hayatımızda getirilmiştir. gerçekleşirken yapılan olaylar ve hissedilen duygular Şiirin dördüncü beytinde insanın ölüm karşısındaki çaresizliği vardır. Şiirde ölümden sonra son yolculuk yani tabut anlatılıyor. İnsanın yaşamı boyunca pek çok derdi ve sıkıntısı taşıma anından bahsediliyor diyebiliriz. Bununla olabilir. İnsanlar, gerek sabırla gerek çalışarak gerekse beraber ölen kişinin arkasından duyulan üzüntüden yakınlarının yardımıyla bu sıkıntılarının üstesinden gelebilir. de bahsediyor. Her ne kadar ölüm gerçek olsa da Ancak ölümün çaresi yoktur ve her insan bir gün o meçhule insanlar ölümü bilse de ölüm gerçekleştiğinde giden gemiye binecektir. Bu umutsuzluk ya da karamsarlık üzülüyorlar. Ama üzülürken şunu biliyorlar hayat değil hayatın bir gerçeğidir. devam ettiği sürece mutlaka birileri ölecek ve bu Şiirin beşinci beytinde geride kalanların beklemesinin boşa sevdikleri canlılar olabilir. Ayrıca ölenin de geri olduğu, ölenin bir daha gelmesinin mümkün olmadığı dile dönmeyeceğini biliyorlar. Şiirin son mısralarında ölüm getirilmiştir. karşısında üzülen insanlara biraz olsun üzüntüleri gitsin diye ölenlerin daha güzel bir aleme Şiirin altıncı beytinde ölüm karşısında çaresiz kalan insanlara gittikleri varsayılıyor. Bunun dışında şiirin bir avuntu olması bakımından, ölenlerin daha güzel bir âleme hikayesini okuduğumuzda acıklı ve hüzünlü bir aşk gittikleri varsayılıyor. Gidenlerin geri dönmemesi güzel bir hikayesi olduğunu görüyoruz. Aslında ölüm nedene bağlanıyor. hayatımızın her ne kadar gerçeği olsa da insanları üzen bir olaydır. Şiirin hikayesinde de iki aşığın çaresizliği vardır. Yahya Kemal Beyatlı Celile Hanım’ın adalardan vapurla uzaklaşmasını hüzünle izlediği için hislerini ölüm hadisesi ile şiirine yansıtmış olabilir. Kesin olarak bir anlam çıkaramayız çünkü sonuç olarak bu şiir sembolizmin etkisi ile yazıldığından dolayı her okuyucu tarafından farklı duygular ve anlamlar içerebilir. Gamze Yapan 11
ELEŞTİRİ ÇALIŞMASI Edebiyata Verilen Değer Edebiyat... Edebiyat nedir? Güzel yazı yazma sanatı mı ya da duyguları ahenk içinde ifade etmek mi? Düşüncelerde saklı kalmışları açığa çıkarmak mı? Bence bunların hepsi edebiyattır.Peki ya edebiyata verilen önem... Edebiyata önem veriliyor mu? Ne kadar veriliyor? Ülkemizde, geçmişte de günümüzde de topluma yön veren şey edebiyat, daha doğrusu edebi eserler olmuştur. Bu da bence edebiyata verdiğimiz değerin en büyük kanıtıdır. Zamanla yeni yazarların ortaya çıkması gibi yeni yazı tarzları da ortaya çıkmıştır. Bunlarda beraberinde yeni edebi akımlar ortaya koymuştur. Akıp giden zamanla birlikte edebiyata verilen önem de değişmiştir.Okur oranı artıkça bilgiye olan açlıkta artmakta. Bu da eskiye oranla yazma isteğini daha çok açığa çıkarmaktadır. Yazarlar bu okumaya aç nesli gördükçe onların açlıklarını gidermek için büyük bir heves ve istekle eser vermeye başladılar. Kimileri bu beklentiyi karşıladı kimileriyse karşılayamadılar.Günümüzde bu beklentiyi karşılayanların bir kısmını yeni nesil genç yazarlar oluşturmaktadır. Bu yazarların eserlerini yetişkin ve yaşını almış okurlarımız pek beğenip tastik etmese de, genç okurlarımız bu eserlerin içinde kendilerini adeta kaybediyorlar.Bunun nedeni genç yazarlarımızın Türk kültüründen uzaklaşıp tamamen batı kültürünü benimsemeleri ve bundan beslenmeleridir. Elbette bunda teknolojinin büyük bir payı var. İlerleyen teknoloji eserlere daha kolay ulaşmamızı sağlasa da, bizi bir yandan da kültürümüzden ve dolaylı yoldan kültürümüzü yansıtan kitaplardan uzaklaştırıyor. Günümüzün koşulları nedeniyle sanal aleme taşınan fuarların geçmiş yıllarda farklı tarihlerde farklı illerde kurulması ve bu fuarların büyük ilgi görmesi hatta koşullar nedeniyle sanal aleme taşınması bile aslında edebiyata verdiğimiz önemin bir göstergesidir .Elbette her ilde yapılmaması büyük bir eksikliktir. Bunu da zamanla aşmamız için çalışmamızve emek sarf etmemiz gerektiğini bildiğimiz gibi hekesin kolayca kitaplara ulaşabileceğini biliyoruz.Ve son olarak edebiyata verilen önemin de akıp giden zaman gibi değiştiğini bilmenizi istiyorum. ÖNEMLİ HAYATLAR Helin Bahar Yıldız Oğuz Atay 'Ben buradayım sevgili okuyucum, sen neredesin acaba?' 70’li yıllara kadar çeşitli dergi ve gazetelerde söyleşi ve makaleleri yayımlanmasına rağmen pek bilinirliği olmayan Oğuz Atay, Türk romanını çağdaş romanlar ile aynı hizaya getiren Tutunamayanlar adlı eseri ile 1970 TRT Roman Ödülünü alınca dikkat çekmiş ve çeşitli tartışmaların ortasında kalmıştır. Tutunamayanlar’ın ardından ikinci romanı Tehlikeli Oyunlar’ı ve öykülerini bir araya topladığı Korkuyu Beklerken’i yayımlamıştır. Beyninde çıkan bir tümör nedeniyle büyük projesi \"Türkiye'nin Ruhu\"nu yazamadan 13 Aralık 1977'de, İstanbul'da hayatını kaybetmiştir. Öldükten sonra Günlük ve Eylembilim adlı kitapları yayımlanmıştır. Sağlığında hiçbir eseri ikinci baskısını yapmayan Atay’ın ölümünden sonra kitapları yüzlerce kez basılmıştır. Son yıllarda ise popüler kültürün etkisi ile dizi ve filmlerde kitaplarından çeşitli bölümler sahnelendirilmiştir hatta duvar yazılarına dahi konu olmuştur. Yaşasaydı ve daha çok yazsaydı diye iç geçirdiğimiz Atay’ın tüm eserleri: Tutunamayanlar, Tehlikeli Oyunlar, Korkuyu Beklerken, Bir Bilim Adamının Romanı, Oyunlarla Yaşayanlar, Eylembilim, Günlük. Canan Fırat 13
RÖPORTAJ ÇALIŞMASI Okulumuzun Genç Yazarı 1-) Bize kendinizden bahseder misiniz? Ben Sinem Koşar 2004 yılında İstanbul da doğdum. Aslen Sinopluyum. Toki Halkalı Anadolu İmam Hatip Lisesi 11. Sınıf öğrencisiyim. 2019 yılında Wattpad platformunda ilk okuyucu olarak başladım. Daha sonra 2019 yılının Şubat ayında kaleme aldığım Kalp Atışı adlı romanımı yayımlamaya başladım. İki yıldır Wattpad platformundayım. En büyük hayalim çok daha iyi yerlere gelmek, yeni kitaplar yazmak, farklı yerlerde ve farklı şehirlerde imza günlerine katılmak. En önemlisi de istediğim üniversiteyi kazanmak. 2-) Bu kitabı yazarken size ilham veren şeyler neler oldu? İzlediğim bir dizi, film, yaşadığım bir olay, dinlediğim bir müzik, bazen ise içtiğim bir su bile bana ilham olabiliyor. 3-) Sizin gibi genç yazar adaylarına önerileriniz nelerdir? Bir şeyi önermekten ziyade daha çok tavsiye vermek istiyorum. Ne olursa olsun asla ama asla pes etmeyin. Bu yola çıktığınızda gerek aileden biri, gerek çevreniz, gerek de arkadaş çevrenizde size \"Yapamazsın, Başaramazsın ya da Yapıp ne yapacaksın?\" diyenler o kadar çok olacak ki. Bu cümlelerle karşılaşmama olasılığınız herhalde %1 falan. Onlara inat yazdığınız eserlere daha sıkı bağlanın daha fazla üstünde durun, daha çok çabalayın. Çünkü siz çabalamadıkça, onlar sizi güçsüz gördükçe daha çok konuşacaklar daha çok sizin hevesinizi kırmaya çalışacaklar, tekrar tekrar yapamazsın diyecekler. Siz ise onlara cevap vermek yerine laf dalışına girmekten çok sessiz kalın ve aklınızın bir köşesine not alın. \"Şu kişi bana yapamazsın\" demişti gibi. Sessiz kalın ve not alın deme sebebim, bir gün bunu başardığınızda o kişinin karşısına çıkıp, \"Hani yapamazdım, bak yaptım. \" diyebilin. İstediğiniz şeyleri başardıkça onlara en büyük cevabınızı başarılarınızla yüzlerine teker teker vurarak vereceksiniz. En önemlisi kendinize güvenin, yapabileceğinize inanın ya da \"Yapamam\" diye düşünmeyin. Çünkü neden yapamayasınız ki, sizin bunu başaranlardan ne eksiğiniz var? \" Ya da yok ben yapamıyorum bırakıyorum\" sakın demeyin pes etmeyi değil de zorluklarla savaşmayı, gögüs germeyi öğrenin. Çünkü kendinize inanmazsanız asla başaramazsınız. Asla; \"Millet arkamdan ne der?\" ya da şu meşhur sorumuz; \"Elalem ne der?\" kelimelerini kullanmayın. Çünkü millet ya da elalem sizi ilgilendirmiyor siz onlar için yazmıyorsunuz ki, yazmayı sevdiğiniz için , kendinizi iyi hissettiğiniz için , rahatladığınız ve hayalini kurduğunuz bir hayatı yazıyorsunuz. Kendinize gerçekten inanırsanız eminim ki bunları zaten düşünmeyeceksiniz. Unutmayın millet bizi değil, biz kendimizi ilgilendiririz ve kendimize inandıkça her şeyi başarabiliriz! 14
4-) Okurluktan yazarlığa geçişiniz nasıl oldu, Bugün ki bakış açınızla ilk yazılarınızı nasıl değerlendiriyorsunuz? Tamamen can sıkıntısından ve arkadaşlarımın ısrarı üzerine kitap yazmaya karar verdim, daha sonra bunu bastırmakla ilgili bir hayalim asla yok iken birinin yapamazsın, başaramazsın diyerek beni kışkırtması sonucunda bu kitabı bastırmaya karar verdim. Yapabileceğime inandım, hep bunun için çabaladım ve çok şükür gerçek oldu. Bugünkü bakış açımla yazdıklarımı değerlendirirsem bazen yazdığım bir şeye bakarken bunu ben yazmış olamam dediklerim çok oldu. 5-) Hayal dünyanızın bu kadar genişlemesine sebep olan bir olay var mı? Hayır, öyle bir olay yok. 6-) En çok hangi yaş grubunun sizi takip etmesini istersiniz? Her yaş gurubunun beni takip etmesini isterim ama kitabın türü Genç- Yetişkin olduğu için gençlerin daha çok takip etmesini isterim. 7-) Yazmak yetenek işi midir? Sonradan öğrenilebilir mi? İki türlü de olabilir bu bir nevi ses olayı gibi bazı insanların sesi doğuştan çok güzeldir ama bazı insanları sesi ise maalesef değildir eğitim alarak sesin doğru kullanımını öğrenirler. Yazmakta böyle bir şey bazıları yetenekli doğar bazıları ise kendi çalışarak, okuyarak, bir şeyler yazarak hem kendini geliştirebilir hem de en iyi şekilde öğrenebilir. 8-) Çocukluğunuzda kitapla ilişkiniz nasıldı? Bu konuda tamamen dürüst olacağım. Çocukluğumda olsun ilkokul da ortaokul da olsun kitaplara karşı asla bir ilgim yoktu. Resmen nefret ederdim. Kitap almayı çok severdim ama açıp okumazdım yıllarca rafımda dururdu. Liseye geçtikten sonra okumaya ve sevmeye başladım. 9-) Türk yazarlar içerisinde bu kişinin eserleri beni yazar olmaya itti diyebileceğiniz bir yazar var mı? Beni yazarlığa iten bir yazar olmadı tamamen kışkırtılarak yazarlığa adım attım. 10-) Yazmak sizin için hayat boyu süren bir serüven mi? Yoksa geçici bir heves mi? Benim için asla geçici bir heves değil. Çünkü ben yazdıkça mutlu oluyorum kendimi rahatlamış hissediyorum yazmayı da çok fazla seviyorum. Bu benim için hayat boyu sürecek olan bir serüven. Esra Uzun 15
ŞİİR KÖŞESİ Hayatta Ben En Çok Babamı Sevdim Hayatta ben en çok babamı sevdim. Karaçalılar gibi yardanbitme bir çocuk Çarpı bacaklarıyla – – ha düştü, ha düşecek – – Nasıl koşarsa ardından bir devin, O çapkın babamı ben öyle sevdim. Bilmezdi ki oturduğumuz semti, Geldi mi de gidici — hep, hepp acele işi! – – Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi. Atlastan bakardım nereye gitti, Öyle öyle ezber ettim gurbeti. Sevinçten uçardım hasta oldum mu, 40’ı geçerse ateş, çağ’rırlar İstanbul’a, Bi helollaşmak ister elbet, diğ’ mi, oğluyla! Tifoyken başardım bu aşk oy’nunu, Ohh, dedim, göğsüne gömdüm burnumu. En son teftişine çıkana değin Koştururken ardından o uçmaktaki devin, Daha başka tür aşklar, geniş sevdalar için Açıldı nefesim, fikrim, canevim. Hayatta ben en çok babamı sevdim. Can Yücel Nazlıcan Nadir ŞAİRLER VE ŞİİRLER TIKLAYINIZ Ceren Arıer ÖNEMLİ HAYATLAR Sabahattin Ali “Hayat ancak bir kere oynanan bir kumardır, ben onu kaybettim. İkinci defa oynayamam...” 41 yıllık kısa yaşam süresine sığdırdığı eserler ile edebiyatımızın unutulmaz isimleri arasına giren Sabahattin Ali ağırlıklı olarak öykü üzerine eserler vermiştir fakat romanlarıyla ön plana çıkmıştır. Özellikle Kürk Mantolu Madonna’nın bir popüler kültür ürünü haline gelmesi Sabahattin Ali’nin bilinirliğini daha da artırmıştır. Çeşitli şehirlerde eğitim görmesi, öğretmenlik yapması ve cezaevinde kalması gibi durumları eserlerine yansıtırken aynı zamanda eserleri birçok sinema filmine konu olmuştur.Aşk, sevgi ve kırsal kesmin sorunlarına değinen öyküler yazan Sabahattin Ali’nin şimdilerde en çok ilgi çeken romanı Kürk Mantolu Madonna, o dönemin Hakikat gazetesinde ‘Büyük Hikâye’ başlığı altında 48 bölüm olarak yayımlanmıştır. Aynı zamanda bu roman birçok dile de çevrilmiştir. Öykü, roman, şiir, çeviri alanında eserler veren Sabahattin Ali, Bulgaristan sınırını geçmek üzereyken uğradığı saldırı sonucu hayatını kaybetmiştir. Dikkat çeken diğer eserleri ise: İçimizdeki Şeytan, Kuyucaklı Yusuf, Değirmen ve Yeni Dünya… Ebrar Özkan 16
BİLİYOR MUYDUNUZ BİLİYOR MUYDUNUZ -Cahit Sıtkı, küçükken yaramazlık yaptığı için babası tarafından pencereden aşağı sarkıtılmıştır. O günden sonra ölümden korkmuş ve eserlerinde hep \"ölüm\" temasını işlemiştir. -Nazım Hikmet, Bursa cezaevinde ıslak ıslak çok dayak yediği için, onun en büyük korkususu olmuştur. -Cengiz Aytmatov'un kağıda karşı alerjisi vardır. -Yahya Kemal'in hiç evi olmamıştır. Ölene kadar otelde yaşamıştır. -Şemsettin Sami, 20 yıl boyunca sakallarını kesmemiştir. -Hüseyin Rahmi, mikroptan korktuğu için 100 çift eldivene sahip olmuştur. -Karacaoğlan'ın en büyük korkusu:Çirkin bir kızla evlenmektir. -Tevfik Fikret, aynı zamanda iyi bir ressamdır. Evinin planını da kendisi çizmiş ve evine isim veren ilk şairimiz olmuştur. En büyük takıntısı, sol tarafında kimseyi yürütmemek -Ahmet Haşim'in hastalık derecesindeki takıntısı ise, toprak yemesidir. Haşim'in şiirlerinde hep gün batımı, gece, ay ışığı, hüzün olmasının sebebi çirkin olmasından derler. -Abdülhak Şinasi Hisar'ın en büyük takıntısı : Temizlik. Arkadaşları ondan, \"neredeyse suyu da yıkayarak içecek.\" diye yakınmışlardır . -\"Abdülhak Şinasi Hisar, dolmuşa binmezdi! Dolmuş, onun nazarında, kişilerin hürriyetlerini kısıtlayan bir sistemdi! Tanımadığı kişilerle aynı arabada -kısa mesafede de olsa- yolculuk yapmak ona azap verirdi. En parasız olduğu günlerde, yakın mesafelerde bile, bastonunu hafifçe kaldırarak bir taksi çevirir, yalnız başına içine kurulurdu. Hisar, pek az kişinin elini sıkardı. Özellikle iaubali surette uzatılan bir eli, hele tanımadığı bir kadın elini sıktıktan sonra, karşısındakine hissettirmeksizin, elini cebindeki küçük bir şişede taşıdığı alkolle veya kolonya ile silerdi. Ondaki mikrop korkusu, ölüm korkusu ile eşit gibiydi!\" 18
-R. Mahmut Ekrem' in düğünü 40 gün sürmüştür. -Cemal Süreya nın soyismindeki iki y' den birini bir iddia sonucu kaybetmiştir. -Orhan Veli'nin, belediyenin açtığı bir çukura düşmesi sonucunda başından yara alarak ölmüştür. -Gençlik yıllarında gözlerinde oluşan enfeksiyon nedeniyle görme bozukluğu yaşayan ve bu sorunu giderek artan Cemil Meriç, yazıları göremeyecek duruma geldiği dönemde ışığa yakın olmak için sandalyesini masasının üstüne çıkarır ve bu şekilde okurmuş. Yazmaya ve okumaya öylesine tutkun olan yazar, gözleri göremez hale gelince çevresindekilerin yardımlarıyla yazmış ve söylenene göre en verimli çağlarını yaşamış. -\"Yaşar Kemal, elinde kalem ve defter ile Torosları gezmeye başlar. Yaşar'ı gören Hemiteliler komşuları olan Yaşar'ın bir ajan olduğunu ve dağlarda ölçüm yaptığını söyleyip onu suçlarlar. Çok geçmeden ellerinde kazma kürekle Yaşar'ın peşine düşerler. Yaşar kaçmaya başlar zira durup bu insanlara derdinin kitap olduğunu anlatamayacağını düşünür. Kendini zor da olsa bir köy evíne atar. Kan ter içinde kalmış bir şekilde kendine, \"Bir kitap için değer mi?\" diye sorar. Bu sorunun yanıtını yıllar sonra kırktan fazla dile çevrilen, edebiyatımızın gelmiş geçmiş en iyi romanlarından biri seçilen \"İnce Memed\"ile almayı başarır.\" -Paraya, mala, mülke, makam ve mevkiye önem vermeyen Neyzen Tevfik şöyle diyor: \"Hayatımda iki şeye sahip olamadım: Para ve uşak. Paraya sahip olamadım, çünkü onu saklamaya değer bulmadım; uşağa gelince, ben bunların en kibirsiz olanı ile bir saat içinde senli benli olurum ve ikinci saatte hangimizin efendi, hangimizin uşak olduğunu anlamak ta aciz kalırım.\" Hülya Nur Aydemir 19
KİTAP, FİLM ÖNERİLERİ Kitap Önerisi Küçük Prens Her okuduğum dönemde farklı anlamlar çıkardığım Küçük Prens adlı eseri pilot olan ünlü Fransız romacı Antoine de Saint-Exupéry tarafından yazılmış, Türkçeye Cemal Süreya ve Tomris Uyar tarafından çevrilmiştir . Fransız yazar bu kitabında çocukluğunu ele almış ve anlatmıştır. Küçük Prens dünyanın en çok beğenilen çocuk klasiklerinden biri olmuştur. Benim de her elime aldığımda farklı yerlere sürüklendiğim bu kitabı, ilk okuduğum zaman tüm cümlelerin altını çizme isteğimi asla unutamıyorum. Bu eser insanların mutluluğu büyük şeylerde aradığını ve insanların küçuk şeylerle mutlu olmadığını, olamadığını ve görüntünün yanıltıcı olabildiğini bize anlatmak istiyor. \" Hoşça git \" dedi tilki. \"Vereceğim sır çok basit : İnsan ancak yüreğiyle baktığı zaman doğruyu görebilir . Gerçeğin mayası gözle görülemez.\" Küçük Prens unutmamak için tekrarladı: \"Gerçeğin mayası gözle görülemez.\" İyi okumalar... Helin Bahar Yıldız Film Önerisi Dangal 2016 yılında yapımı gerçekleşmiş olan bu filmin yönetmeni Nitesh Tiwari'dir. Yapımcıları Aamir Khan, Kiran Roa ve Siddhart Roy Kopur'dur. Konusu spor ve drama olan bu filmin başrol oyuncusu Aamir Khan 'dır. 2017 yılında Hindistanda bir çok ödül alan Dangal adlı film gerçek bir hayat hikayesinden esinlenerek çekilmistir. Bu filmde Aamir Khan ulusal güreş şampiyonu olan bir adamı canlandırmaktadır. Canlandırdığı karakterin yani Mahyavir Sina Phigat 'ın en büyük hayali oğlunun ülkesine uluslar arası şampiyonluk kazandırması. Fakat karakterimizin dört kızı oluyor ve Mahyavir hayalerinden vazgeciyor taki kızları Geeta ve Babita'nın güreşebileçeği gerçeğini farkedene kadar. Böyelikle Geeta ve Babita için zorluklarla dolu bir hayat başlıyor her şeyin onların ellerinde olduğu bir hayat. Ben bu filmde her başarının bir bedeli olduğunu ,umudunu yitirmeyen bir bireyin her şeyin üstesinden gelebileceğini ve insanin geldigi yeri unutmaması gerektiğinin farkına vardım. Şimdiden izleyen herkese iyi seyirler diliyorum... Helin Bahar Yıldız 20
Bir çalışma bizden, bir çalışma sizden Umut Aşağıdaki boşluğa \"umut\" kavramı ile ilgili bir şiir yazınız. Umut gerek Ve umudu kaybetmemek Aramak gerek bazen Umudu Masmavi gökyüzünde bir uçurtmada Ağaçtan dökülen yaprakta Gülen gözlerde Umut gerek Ve umudu kaybetmemek Tutunmak gerek sıkı sıkı Umuda Bir hayal kırıklığının ardından Bir denize yelken açarken Yada başlarken yeni bir sayfaya Umut gerek Ve umudu kaybetmemek Sahiplenmek gerek bazen Umudu Kalemin kağıdı sahiplendiği gibi Siyahın beyazı hapsettiği gibi Güneşin gezegenlerle uyumu gibi Umut gerek Ve umudu kaybetmemek Helin Bahar Yıldız 21
SESLİ HIKAYE ÇALIŞMASI Sesli hikaye için tıklayınız Konu:Hapishanedeki bir adamın idam edileceği gün annesine yazdığı pişmanlığını dile getirdiği son mektup 22.02.2018 Perşembe Anneme Son Kez… Geriye dönüp baktığımda küçük bir erkek çocuğunun masumluğunu kalemimin ucundan tozlu ve bir o kadar da yaşlı kelimelerimin üzerine bırakıyorum. Harflerimin arasına karışmış ihanetin bedeli olan kirlenmişliği bu beyaz sayfa ile arındırmaya çalışıyorum. Ruhumu saran sarmaşığın acı zehrini bugün bu yazıya akıtmamak için direniyorum. İçimdeki labirentte kaybolmuş ölü hislerin azade kıldığı kırılmış ve onarılmayan düşüncelerin kurbanı olduğum bu hayatta son kez yazıyorum. Karanlığın sonundaki odadan sana sesleniyorum anne. Çünkü artık aydınlık adım adım artıyor. Namütenahi yolculuğuma bir ruhun bedenden usul usul ayrıldığı vakitten daha az kalıyor. Bu soğuk odada özgürlüğümün bir saat diliminde akrep ve yelkovanın arasına sıkıştığını hissediyorum. Sırtımı soğuğa yaslamış karanlığı izliyorum. Ve biliyor musun anne ? İlk kez hissediyorum. Her şeyi sorguluyorum. Haddizatında düşünüyorum. Parmaklıkların ardındaki afitapa bakıyorum. Yüzümde oluşturduğu tuhaf sıcaklığı tenimde alevlendirdiğini hissediyorum. O sıcaklığa eşlik eden bad-i safa hafif bir azade kılıyor bedenimi. Sonra yağmur yağıyor. Haki ıtırnak yükseliyor etrafta. Güzel bir ıtır hissediyor burnum. Yeryüzüne düşten katreler usulca duvarıma süzülüyor. O an mazharı gufran denen bir duygu beliriyor bedenimde. Doğa bile daha fazlasını istemiyor. O an düşünüyorum anne.Aklımda tek bir soru oluşuyor. İnsanın gerçekleri görebilmesi için illa hata mı yapması gerekiyor? Beynimin en ücra köşelerinde dolanan kelimeler yorgun zihnimi çıkmaz sokağa bağlıyor.Gözlerimi kapatıp derin bir nefes alıyorum. İnsanlar hata yaparak öğrenir ama ya bu hatalar ona çok büyük bir ceza olacaksa... Yüzümde oluşan bir morbidezza yine her zamanki yerini almış sakince olanları izlemeye başlıyor.Kendimi görüyorum bu çıkmaz sokakta.Bu karanlık deliğe girmeden önceki halimi düşünüyorum anne. Küçük bir erkek çocuğu maziden bana el sallıyor.Henüz beş yaşında.Tek istediği oyuncaklardan ibaret kocaman bir oda.Hayli avukat olmak.Her zaman güler yüzlü ve şevkatli .Annesi ve babasına hep saygılı.Sonra daha da ileriye gidiyorum. Küçük erkek çocuğu artık on yaşında.Tek istediği bir oda dolusu oyun kartı. Hayali öğretmen olmak.Yüzünde çocuksu masumluğun son demleri yaşanıyor ama yine de hayatı seviyor.Daha sonra tekrardan ileriye gidiyorum.Küçük erkek çocuğu artık on beş yaşında .Hayatının belki de en önemli geçiş noktası liseye geçiyor.Tek istediği bir oda dolusu insanlar tarafından dikkat çekilmek.Hayali belirsiz.Yüzünde ki eski gülümsemeler yok ve artık daha asabi.Hayatı sadece bir grup kızdan övgü dolu birkaç ayrı sözden ibaret sanıyor.Annesi ve babası ile arası orta derecede.Artık bundan birkaç yıl öncesine gidiyorum.Küçük erkek çocuğu tam yirmi yaşında. Artık tek istediği yok.Çünkü her zaman daha fazlasını istiyor.Tütün tarzı zararlı maddeler,bir sürü kız arkadaş ve herkes tarafından bilinmek.Yüzünde artık gülümseme bile yok.Annesi ve babası ile akşam birlikte oturup konuşmak yok.Yüzlerine bakmak bile yok.Sürekli kavgalar,sürekli kendi kafasına göre gitmeler.Ve en önemlisi dış çevrede ne görüyorsa ona uyma.Bu kendini bilmez yaşantının içinde kendi yolunu çizmek varken hiç bir zaman doymayarak her zaman daha fazlasını isteyerek küstah ve aşırı bencil olmak. 22
Hayatı sadece bunlardan ibaret saymak .İşte bu benim çocukluğum.Benim hatalarıma giden pişmanlıklarım. Her seferinde doymadım Anne.Hep daha fazlasını istedim.Ama ne oldu biliyor musun Anne?Küçükken bir oda dolusu oyuncak isterken şimdi bir odada mahkum edilmiş idam edileceğim zamanı bekliyorum. Her gün oturduğum bankta,yattığım yatakta her anı sorguladım Anne.Hata neredeydi?Bunu hep kendime sordum ve burada bir şiir ve yazı yazdım Anne.Sana onu okumak istiyorum. Güneş sıcaklığını verir miydi ? İnsanlar bu kadar soğuk olmasa. Kitaplar okunmayı diler miydi ? Cehalet insanları bu kadar sarmasa. Sevgi çığlık çığlığa bağırır mıydı ? İnsanlar bu kadar yabancılaşmasa. Sorun şuydu;insanlar bilmiyorlardı ki yaratılanlar arasında en yüce varlık olduğunu.Bilmiyorlardı ki kendilerini kimseye kanıtlamak zorunda olmadıklarını.Bilmiyorlardı ki aynı yücelikte yaratıldıklarını ve hepsinin eşit olduğunu.Bilselerdi üstün olmaya çalışırlar mıydı ? Çalışmazlardı.Aksine şükrederlerdi.Oldukları durumdan sahip olduklarından dolayı şükrederlerdi.Kendilerini bilip kendilerini severlerdi. Aslında bizim temel sorunumuz ? Neydi biliyor musunuz ? Yetinememek. Doymamak. Aç gözlü olmak. Ve en önemlisi şükretmemek. Aslında durmayı bilsek bir yerde.Daha fazlasına gerek yok.Ben yürüyebiliyorum,kollarımı hareket ettirebiliyorum,duyuyorum,konuşabiliyorum,görebiliyorum,duyuyorum,konuşabiliyorum,görebiliyorum,hareket edebiliyorum,nefes alıyorum.Yaşıyorum ve hissediyorum.Dahası mı var ? Desek her şey tamam olmaz mıydı ? Bu sözleri burada yazıyorum anne.Hani sana diyorum ya insan gerçekleri görebilmesi için illa hata mı yapması gerekiyor ? İşte bu yüzden bunu sordum . Ben birini acımasızca sırf aç gözlülüğüm yüzünden öldürdüm.Eğer bu hatayı yapmasam bugün ve dün gibi düşünmezdim.Ama hatam hem kendi hem de birinin hayatına son verdi. Söylesene anne.Hata yapmadan nasıl gerçekleri göreceğiz ? Bunu da düşündüm burda biliyor musun anne ? Düşüneceğiz.Kitaplar okuyacağız.Soracağız.Sorgulayacağız.Farkında olacağız.Bilinçli insanlar olarak hayata devam edeceğiz. Ve her gün ne olursa olsun şükredeceğiz. Her şeye vaktimiz var.Lakin vakti verene vaktimiz yok.Ne acı! 23
Pişmanım anne.Gözümü gerçeklere kapatıp dış çevrenin oyunlarına alet olduğum için.Hiç bir Allah’ın günü halime şükretmediğim için.Sürekli doymadan daha fazlasını isteyip ve daima küstah ayrıca bencil olduğum için.Sana ve babama iyi bir evlat olamadığım için.Ülkeme ve çevreme iyi bir vatandaş olamadığım için.Allah’a karşı iyi bir kul olamadığım için.Pişmanım anne.Hemde çok pişmanım. Beyaz sayfanın sonuna gelirken yüzümde hafif bir tebessüm var anne.Çünkü artık buradan gidiyorum.Her şeyin hesabını vermeye.İlk kez uzun bir aradan sonra vicdan azabı olmadan uyku çekmeye.Çünkü artık yaptıklarımın cezasını çekeceğim.Aydınlığın sonundaki karanlığa giderken elveda anne.... ‘’Ölmeden önce son yazı ha?’’ Gardiyanın kapıdaki küçük parmaklıklı bölmeden bana seslendiğini duydum.Elimdeki kalemi bırakıp ona gülümsedim. ‘’İçimdeki VAVEYLA son kez kelimelere döküldü. ’’Gardiyan gülümsedi.Kapıyı açıp önümde durdu.’’Üzgünüm dostum artık gitme zamanı.’’ Kafamı sallayıp gülümseyerek ayağa kalktım.Elimdeki mektubu katlayıp masanın üzerine koydum. ‘’Artık gitme zamanı geldi.’’ Sözcükler dudaklarımdan birer birer firar etti . Gardiyan önümden hızla ilerlerken son yolculuğuma yürüdüm. Evet gerçekleri görmek için hata yapın ama dikkat edin hatalar sizi başka bir hataya sürüklemesin. YAZAR : Gamze Yapan SESLENDİREN :Rabia Genç EDİT :Ceren Arıer 24
SESLİ HIKAYE ÇALIŞMASI Sesli hikaye için tıklayınız KARANLIKTAKİ MUCİZE İnsanlar bir çok şeye alışabiliyordu. Sol eliyle yazmaya, bakmadan piyano çalmaya, formüller olmadan soru çözmeye ve daha fazlasına kolayca alışabiliyordu. Ama ben hiçbir zaman alışamamıştım. Beni içine hapseden o karanlığa, asla alışamamıştım. Zamanla daha çok canım yanıyordu. Karanlık dünyamda sadece ufacık bir umut ışığım vardı. O ışığamuhtaçtım. Yoksa kendi karanlığımda, tek başıma boğulacaktım. Hayatın acımasızgerçekleriyle daha 12 yaşımda tanışmıştım. O zamanlar, çevremdeki herkestenkorkuyordum. Bana acıdıklarını ve sürekli baktıklarını hissedebiliyordum. O gün kuşların cıvıltılarıyla, buruk bir şekilde gülümseyerek gözlerimi açmıştım. Ben diğer insanlar gibi sabah uyandığımda, gözümü kamaştıran güneş ışıklarıyla veya aydınlık bir sabaha uyanmıyordum. Tam tersi karanlık ve simsiyah bir sabaha uyanıyordum.Yavaşça yatağımdan doğrularak hemen yan tarafımda duran kalın, uzun sopamı aldım.Elimi, yüzümü yıkadıktan sonra elimde tuttuğum sopayla birlikte dikkatli adımlarla mutfağadoğru yürüdüm. Babamın durmayan kahkahaları, annemin heyecanla anlattığı hikayeleriylemutlu bir sabahtı.Ama ben mutlu değildim. 2 yıl önceki gibi tüm renkleri barındıran küçük dünyamda, artık siyahtan başka hiçbir renk yoktu. Renkli dünyam o kısacık saniyede paramparça olmuştu.Bende mutlu olmak istiyordum ama karanlık gün geçtikçe beni kara deliğine daha çokçekiyordu. Haziran ayının bunaltıcı günlerinden birisiydi. Annemle beraber dışarı çıkmıştık. İlk başta korkmuştum, ne de olsa insanların bana ucubeymişim gibi baktıklarını hissedebiliyordum. Annemle bir bank’a oturduk. O an gözlerimi kapatarak etrafımdaki sesleri dinledim. Arabaların kornaları, gülüşen çocukların neşesini ve hayvanların o rahatlatıcı, muazzam seslerini dinleyerek tekrardan gözümü açmıştım ama yeniden o karanlık dünyamla karşılaşmam pek te uzun sürmemişti. Bazen düşünürdüm insanların sevmediği hatta nefret ettiği bu simsiyah, karanlık ve hiç olduğum bu dünyada kaybolmayı. İnsanlar için ne kadar korkutucu bir şey oysaki. Ben bunları düşünürken annem su almak için yanımdan kalkmış ve hemen döneceğini söyleyerek gitmişti. Aslında gitmesini istemiyordum çünkü yalnız kalmaktan korkuyordum. “Pardon! Şu kağıtta yazan yeri tarif edebilir misiniz? “ İliklerime kadar hissettiğim o cümle, bana olduğum durumu tekrar ve tekrar hatırlatmıştı. Elime tutuşturulan kağıda bakıyordumama verecek bir cevabım yoktu. Tahminimce bir grup genç kızdı. Aralarından biri yeniden konuşunca çaresiz bir şekilde, hayatın gerçekleriyle yüzleşerek karşımdaki kızlara doğru, o iki cümlenin dudaklarımdan dökülmesine izin verdim. 26
“Üzgünüm, ben göremiyorum. “ “Gerçekten mi? “ “Nasıl böyle yaşıyorsun? “ “Hiç korkmuyor musun? “ Aslında ne bekliyordum ki? Bana hiç bir şey demeden gideceklerini falan mı? Artık dayanamamıştım. Kalbim işittiğim o sözlerle o an patlamak üzereydi. Canım yanmıştı, hem de hiç olmadığı kadar. “Sana gerçekten acıyorum. “ Sadece bir saniyeliğine en çok korktuğum o cümleyle, kırgınlık ve hüzün kalbime o kadar çok baskı uygulamıştı ki ölecekmiş gibiydim. Hiç bir şey söyleyemedim.Sayamayacağım kadar parçalara ayrılmış kalbimi bir kenara atarak, hiç düşünmeyerekkoşmaya başlamıştım. Artık karanlık dünyamdan kaçmak istiyormuşcasına koşuyordum. Koşmaya hala devamederken, tam karşımda beliren beyaz ışıkla nefesim kesilmişti.Olduğum yerde durarak etrafıma bakındım. Yavaş, yavaş aşık olduğum o renkler gözlerimdecanlanırken çığlık atmak istiyordum. İçimdeki sesler susmuyordu.Gözümden ard arda akan yaşları asla unutamazdım.Son kez gözlerimi kapattım ve karanlık dünyama bana o ışığı göstermesini dileyerekbağırdım ve yere çökerek sessizce ağladım.Karanlık dünyamdaki o ufacık umut ışığı, büyüyerek ve savaşarak karanlığımı yok etti.Şimdi her gözlerimi kapadığımda,yüzleşemediğim karanlığa karşı dik bir şekilde durarakartık onunla yüzleşebiliyordum. Bana o ışığı göstermişti. Belki yıkılışımın, belki dekurtuluşumun anısıydı. Ama şuan hiç olmadığım kadar mutluydum. Aşık olduğum o renklere artık kavuşmuştum. Sanki bir kuşun kafesinden çıkıp özgür olduğu gibi, bende karanlığımı yok ederek artık ÖZGÜRDÜM… YAZAR :Aslı Nur Albayrak SESLENDİREN : Aslı Nur Albayrak EDİT :Ceren Arıer 27
SESLİ ŞİİR ÇALIŞMASI Sesli şiir için tıklayınız Çok Şey Çok şey duydu bu kulaklar Şarkılarda, şiirlerde, çığlıklarda Güzel anılar Mesela içinde çocuk sesleri Ağaça takılı uçurtmalar olan Yada elma toplayan çoçuklar Bazende ağlatan anılar Kabuslarla uyanan insanlar İmdat diye yardım dilenenler Ve acı sonlar Çok şey duydu bu kulaklar Şarkılarda ,şiirlerde, çığlıklarda Felaketler duydu mesela Doğal afatler, patlamalar ,lanetler Bir yandanda aşkı, mutluluğu duydu Çok şey duydu bu kulaklar Dalga seslerinde İstanbul'u Rüzgarın esintisinde baharı İnsanlığı duydu mesela Şarkılarda, şiirlerde, çığlıklarda Kaldırımlarda kimsesizleri Surlarda top seslerini Gelicekte geçmişi Çok şey duydu bu kulaklar ŞAİR :Helin Bahar Yıldız SESLENDİREN :Asya Gürleyen EDİT :CEREN ARIER 28
SESLİ ŞİİR ÇALIŞMASI Sesli şiir için tıklayınız İÇİMDEKİ SES Çok hoş değil mi? Dalgalar ve senin sesin Sadece sen,ben ve biz varız bu koca denizde Kalbimi ve aklımı ele geçirdiğini Gören yok, duyan yok, bilen yok bu denizde Çok hoş değil mi? Güneşin parlak ve umut dolu ışıkları Sana baktığımda hissettiklerim gibi Aşkla, sevgiyle ve huzurla… Çok hoş değil mi? Yağmur damlalarının yeryüzüne inişi Bir gece, sokak lambasının altında senin beni farketmeni isteyecek kadar, Çaresizim… Çok hoş değil mi? Her geçen gün içimdeki kıvılcımın yanardağa dönüşüp büyümesi, Sessiz fırtınaların ardından gelen gecelerin, İçimdeki ateşi asla söndüremeyeceği gibi Ben, o sokak lambasının altında Yine seni bekliyor olacağım… ŞAİR :Aslı Nur Albayrak SESLENDİREN : Asya Gürleyen EDİT:CEREN ARIER 29
SESLİ ŞİİR ÇALIŞMASI Sesli şiir için tıklayınız Takvim Yaprağı Sen, her yeni yapraktak ümidim, Ben, meçhul zamandaki bozuk saatim. Kalbimin penceresinde seni beklerim, Gelecek misin? Senden bir haberim. Zamanın içinde, Kayıp gideriz seninle. Tut ki yüreğimi ellerinle, Kaybetmeyeyim seni ömür takvimimde. Ben, engin denizlerdeki hırçın dalga, Sen, dalgalarımın üstünde batmaya direnen gemi. Benden zarar gelsin istemem sana, Dalgalarıma tutun bitecek bu kavga. Ümit bize kucak açarsa, Karşı geleceğiz zorluklara. Bir ömür beraberiz seninle, Bitmeyecek bu meçhul sevda Şair:Rabia Genç SESLENDİREN : Zeynep Karakaya EDİT:Ceren Arıer 30
BİYOGRAFİ ÇALIŞMASI EDEBİYATIMIZDA İKİ FARKLI KUTUP: NECİP FAZIL VE NAZIM HİKMET Necip Fazıl ve Nazım Hikmet, edebiyatımızda derin izler bırakmış iki önemli şahsiyetti. Edebiyatımızın değerleri olan bu iki isim, yan yana zikredildiğinde hep kavgaları, tartışmaları, polemikleriyle hatırlandı. Her ne kadar fikir ve ideoloji bağlamında iki farklı noktada dursalar dahi edebiyatımızın iki dehası bir zamanlar aynı okul sıralarını paylaşmış, ortak alanlarda bulunmuş, aynı çağın hüznünü ve sevincini yaşamıştır. Necip Fazıl ve Nazım Hikmet'in hayatlarında pek çok müştereklikler görülmekteydi. Bunların başında Necip Fazıl ve Nazım Hikmet'in aile yapısındaki benzerlikler yer almaktaydı. Aristokrat kökenli ailelere mensup olan bu iki çocuk, ailenin duruşlerına uygun; kültürlü ve özgüvenli bireyler olarak yetiştirildi. YOLLARI İLK OLARAK BAHRİYE MEKTEBİ'NDE KESİŞTİ Aristokrat ailelere özgü hayat görüşünün hakim olduğu bir ortamda büyüyen iki şair, askeri eğitimin disiplinini almak üzere Heybeliada Bahriye Mektebi' ne gönderildiler. Necip Fazıl ve Nazım Hikmet'in yolları ilk defa 1916 yılında o günkü ismiyle \"Mekteb-i Fünun-ı Bahriye-i Şahane\" olan Heybeliada Bahriye Mektebi'nde kesişti. Necip Fazıl'dan birkaç yaş büyük olan Nazım Hikmet, Necip Fazıl'ın üst sınıfındaydı. Harbiye Mektebi öğrencisi bu iki çocuk, daha o zamanlarda şiire olan yetenekleriyle dikkat çekiyorlardı. Hatta öyle ki Necip Fazıl ve Nazım Hikmet arasında tatlı rekabetin o dönemlerde başladığı söylenmekteydi. OKUR SIRALARINDA \"ŞAİR\" LAKABIYLA ANILDILAR Her iki isim de okul sıralarında \"şair\" lakabıyla anılıyordu. Necip Fazıl Nazım Hikmet'in o yıllarda yazdığı şiirleri \" 'Makinenin dilleri, pamuk gibi elleri' tarzında çocuk oyunlarından ibaretti. \" şeklinde tanımlamaktaydı. Nazım Hikmet'i şiire hevesli bir çocuk olarak gören Necip Fazıl, aynı zamanda onun sığ ve yavan bir tarzı olduğunu söylüyordu. Üstad, Nazım Hikmet'in fiziksel özelliklerini ise şu şekilde tanımlıyordu:\" Hafif çarpık bacaklar üstünde uzunca bir boy, daracık omuzlar, masmavi gözler, hafif çilli bir yüz ve mısır püsküllü renginde kıvırcık saçlar... Belki güzel bir yüz, fakat asla Türk değil.\" (\"Necip Fazıl Kısakürek Nazım Hikmet'i Anlatıyor\", Yeni İstanbul Gazetesi, 15 Haziran 1965) Aynı zamanda Kafa Kağıdı isimli biyografik eserinde de aralarındaki tatlı rekabeti şu sözlerle dile getirir: \"Mektepte ismim şair aşağı, şair yukarı... Bir de 'Nihal' isimli tek nüshalık bir dergi çıkarıyorum. Bizden iki sınıf ileride olan Nazım Hikmet de aynı şekilde tek nüsha, el yazması bir derginin başında... Bize rakip... O zamanki kafasıyla: 'Ben müridinim işte Mevlana! \" gibi şiirler yazıyor\" Henüz çocuk ve ilk gençlik yıllarında geleceğin şairi olarak görülen Nazım Hikmet ve Necip Fazıl için Bahriye Mektebi kendi, şahsiyetlerini ortaya koyabildikleri ve aynı zamanda en seçkin hocalardan eğitim alabildikleri muazzam bir mekandı. 31
\"BAHRİYE MEKTEBİNDE OLDUĞU GİBİ ŞİMDİ DE BABIALİ'DE KARŞILAŞTILAR\" Necip Fazıl ile Nazım Hikmet'in yolları 1928'de Gülhane Parkı' ndaki Alay köşküne yeni ve eski edebiyat çevresinin toplandığı bir ortamda yeniden kesişti. Necip Fazıl Nazım Hikmet'i bir şiir düellosuna davet etti. Bu düelloda iki devden yıkılan bir taraf olmamıştı. Necip Fazıl bu karşılaşmayı şöyle ifade eder: \"Böylece biri iç, öbürü dış diyarların bağlısı, biri telkin, öbürü tebliğ yolunda, biri ney öbürü davul çalan iki sanatkar tipi, bir zamanlar Bahriye Mektebinde olduğu gibi, şimdi de Babıali'de karşılaşmış oluyorlardı.\" (\"Necip Fazıl Kısakürek Nazım Hikmet'i Anlatıyor\" Yeni İstanbul Gazetesi, 17 Haziran 1965) AKBABA DERGİSİNDE ŞİİRLERİ YAYIMLANDI Bahriye Mektebi'nde şiir ekseninde kesişen yolar Akbaba dergisinin 1928 yılında yayımlanan 5 Nisan tarihli sayısının o zamanki adıyla \"edebiyat ilavesi\" nde; Necip Fazıl'ın \"Benim Gönlüm\" ve Nazım Hikmet'in \"Deniz Kenarında\" adlı şiirlerinin yan yana yayımlanmasıyla devam etti. Necip Fazıl ve Nazım Hikmet yenikurulmuş bir rejimin iki farklı *poetik duruşa sahip olan güçlü şairleriydi. *Poetik duruşları ne olursa olsun bugün hâlâ onları aynı cümlede zikredebiliyorsak, iki büyük üstadın hayatımıza dokunan yönleri sınırları çizilen kalıpların çok daha ötesindedir. *poetik= şiire özgü. Şiir niteliğinde olan Hülya Nur Aydemir 32
Search
Read the Text Version
- 1 - 39
Pages: