NAMIK KEMAL KISA BİYOGRAFİ 1840 21 Aralık'ta Tekirdağ’da doğdu. 1857 Namık Kemâl’in Sofya’da 17 yaşında evlenmesi ve ilk memuriyet hayatına girişi (Tercüme Odası) 1862 Şinasi ile tanışması, Tasvir-i Efkâr gazetesine muharrir olması 1865 Bârika-i Zafer (İstanbul’un Fethi) adını taşıyan ilk eserini bastırması 1868 1868 Londra’da “Hürriyet” gazetesinin çıkarılması 1872 Gelibolu’ya sürgün edilmesi ve mutasarrıf tayin edilmesi 1873 Gelibolu’dan İstanbul’a dönüşü, VATAN YAHUT SİLİSTRE piyesini yazması, Namık Kemal'in tutuklanarak Kıbrıs Magosa'ya sürgün edilmesi 1888 2 Aralık 1888 Sakız Adası'nda vefat etmesi (Pazar günü alaturka saatle 8.20'de ölümü) KALEMDAR | 49
BÜYÜLÜ Doğduğun şehre gittim. GERÇEKLİK Bir Hindistan masalı! İsmail GÖÇER Yedi rengin cümbüşü, mitik kuşlar korosu, tütsülenmiş o koku bayıltır tüm ruhları, zelzele gibi bir ritim hayatın salınımları, lirik ezgili her rapsodi ezber olmuş dillerde, tarifi ve tasavvuru mümkünsüz, girift yapılı süreksiz bir eğlence! Nasıl çevrilir dillere? Hangi sözcüklerle betimlenebilir? Burada senlik var! Seni doğurmuş şehir! Olduğun şehre geldim. Bir şehir efsanesi! Göğü delen gökdelenler, demir kanatlı kuşlar, ışıl ışıl vitrinler, feri sönmüş nice ruhlar... Bir bir kırılmış düş kuran heykellerin düşleri. Karanlığı örtünmüş robotlarda derin kış uykusu. Zamansız düşen yaprakları süpürüyor rüzgâr. Çağı paralizi eden çağın vahşi uğultusu. Askıda insanlık! Hangi sözlükte tanımlanabilir? Nasıl anlatılır, nasıl izâh edilir? Burada aşk var! Senin için kurulmuş şehir! 50 | KALEMDAR
“Ya farkıma vardığında farkın kalmamış olursa?” Özdem r Asaf
TÜRK ŞİİRİNDE NAAT GELENEĞİ Mustafa ŞAHİN Edeb yat Öğretmen N aat, Arapça bir kelimedir ve bir kimsenin Naat geleneğinin başlangıcı Hz. Peygamber' in özelliklerini överek, yücelterek anlatmak anlamına yaşadığı döneme kadar uzanmaktadır. İlk olarak gelmektedir. Edebî bir terim olarak ifade edersek Hz. Asr-ı Saadet'te A’şâ ve Ka’b bin Züheyr’in Muhammed'i (SAV) anlatan, onu öven, onun methini kasidelerinde görülmektedir. Devamına ise işleyen manzum veya mensur metin türüdür. \"Şuarâü’n-Nebî\" (Peygamber şairleri) lakabına layık görülen; Hassan bin Sâbit, Abdullah ibn Revâha, Sanatçılarımızı ve dolayısıyla toplumumuzu yüzyıllarca Ka’b bin Malik, Âmir bin Sinâni’l-Ekvâ ve Enceşe naat yazmaya sevk eden şey hiç şüphesiz ki Hz. gibi isimler tarafından verilir. Klasik Fars Peygamber'e olan sevgi, sadakat ve onun yüceliğine edebiyatında ise Hakîm Senâyî, Türk asıllı şair duyulan hayranlıktır. Belki de asıl kaynak Cenab-ı Genceli Nizâmî, Ferîdüddin Attâr, Sa’dî-i Şîrâzî, Hakk’ın Hz. Peygamber’e olan sevgisidir. Hz. Emir Husrev-i Dihlevî ve Molla Câmî naat türünün Peygamber’i en çok seven, onun dünyaya gelişini en başarılı şairleridir. çağlar öncesinde kutsal kitaplarda bir müjdeyle açıklayan ve kutsal kitabımız Kur'an-ı Kerim'de ona ilk Türk edebiyatında ilk naat İslami ilk ürün olan methiyeleri, naatları söyleyen Cenab-ı Hakk’tır çünkü. Yusuf Has Hâcib’in 1070'te tamamladığı Kutadgu İşte ilk naatlar olarak ifade edeceğimiz, Hz. Bilig’de görülür. Daha sonra Edib Ahmed Peygamber’i metheden, onun güzel ahlakını ifade Yüknekî’nin Atabetü’l-Hakayık ve Hoca Ahmed eden o kutsal sözler: \"Biz seni ancak âlemlere rahmet Yesevî’nin Dîvân-ı Hikmet’inde yer alan naatlar, olarak gönderdik.\" (Enbiya, 21/107) \"Sizin için Allah’ın takip eden asırlarda Türklerin yaşadığı bütün Rasûlü'nde pek güzel bir örnek vardır.\" (Ahzab, 33/21); alanlarda bir gelenek halinde devam etmiştir. \"Hiç şüphesiz büyük bir ahlak üzeresin sen.\" (Kalem, 68/4) \" “And olsun size kendinizden öyle bir peygamber Halk edebiyatında, özellikle tasavvufi halk gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir.\" edebiyatı olarak bilinen tekke edebiyatında, on üçüncü yüzyılda Yunus Emre ile başlayan naat \"O; size çok düşkün, müminlere karşı çok şefkatlidir, geleneği çok zengin içerik ve şekillerle günümüze merhametlidir.” (Tevbe, 9/128.) “Peygamber, kadar devam etmiştir. Eşrefoğlu Rûmî, Kemâl müminlere kendi canlarından daha yakındır…” (Ahzab, Ümmî, Dede Ömer Rûşenî, Şemseddin-i Sivasî, 33/6) “Şüphesiz Allah ve melekleri peygambere salat Muhyî, Azîz Mahmûd Hüdâyî, Abdülehad Nûrî, ediyorlar. Ey iman edenler! Siz de ona salat edin, selam Niyâzî-i Mısrî, Sezâyî-i Gülşenî, Bursalı İsmâîl edin. Şüphesiz Allah ve Rasulünü incitenlere, Allah Hakkı, Müştak Baba, Kuddûsî, Erzurumlu dünya ve ahirette lanet etmiş ve onlara aşağılayıcı bir Ketencizâde Mehmed Rüşdü, Ahmed Remzi azap hazırlamıştır.” (Ahzab, 33/ 56, 57.) gibi. Cenab-ı Akyürek, Osman Kemâlî, Erzurumlu (Efe) Hacı Hakk’a olan bağlılığı ve O'nun sevdiklerini sevmeyi, Muhammed Lutfî ve Yaman Dede (Abdülkadir yüceltmeyi imanın gereği bilmenin sonucu olarak Keçeoğlu)’nin oluşturduğu bu zincirdeki şairlerin insanlar da bu yolda gitmiş ve Hz. Peygamber’in naatleri şöhret kazanan ve bir kısmı defalarca yaşadığı o ilk dönemden bugüne kadar asırlar boyu bu bestelenen başarılı örnekler olmuştur. türde eserler vermişlerdir. Bu tür sadece Hz. Peygamber'e özgüdür. Onun dışında hiçbir insanın övgüsü üzerine yazılan edebî bir tür mevcut değildir.
Divan edebiyatında da en çok işlenen konular arasında Nurullah Genç'in modern tarzda yazdığı ve yağmur ile Allah ve Hz. Peygamber sevgisi gelir. Binlerce şiirde Hz. imgeleyerek peygamberi ele aldığı Peygamber'e olan sevgi ve övgü işlenmiştir. Divan şairlerinde ilk akla gelen naat şüphesiz Fuzulî’nin \"Su \"Yağmur, ayrılığıma seninle derman düştü, Kasidesi\"dir. Fuzuli şu beyitlerle Hz. Peygambere olan Beynimin merkezine ölümsüz ferman düştü, sevgisi ve özlemiyle sonsuza kadar yaşayacak bir aşkı ifade Silindi hayalimden bütün efsunu ömrün, etmiştir. Dest-bûsi ârzusiyle ger ölsem dostlar/ Kûze eylen Bir dönüm noktasında aklıma Rahman düştü.\" dizeleriyle toprağım sunun anınla yâre su (Dostlarım! Eğer (sevgilinin) irşadını ifade ettiği o güzel şiir. Burada isimlerini elini öpmek arzusuyla ölürsem toprağımdan bir testi yapın sayamadığımız daha birçok şairin onlarca naatı vardır. ve sevgiliye onunla su verin.) Devamında Şeyh Galib’in, \"Sen Ahmed ü Mahmûd u Muhammed'sin Efendim/ Naat türünde sadece şairler eser vermemiştir. Peygambere olan sevgisi ve düşkünlüğü ile bilinen İstanbul Fatihi, büyük Hak’dan bize sultân-ı mü'eyyedsin Efendim\" beyti sultan Fatih Sultan Mehmet'in de bu türde bir şiiri vardır. edebiyatımızda naat türünün incisi olmuştur. Klasik Edebiyat dünyasında fazla bilinmeyen, biraz kıyıda köşede edebiyatta Fehîm-i Kadîm, Nabî, Yahyâ Nazîm, Vahîd keşfi bekleyen bu şiiri sizlerle yazımın son kısmında Mahtûmî, Neşâtî, Receb Enis Dede ve İzzet Molla gibi paylaşmak isterim. İşte o enfes şiir: şairler tarafından da naat örnekleri verilir. İSTEMEM Batılı edebiyatların etkisinde gelişen Tanzimat Edebiyatı ile başlayan yeni dönemde de bu tür, geçmişteki gibi yine Sen kokmayan gülü neyleyim, canlılığını korumuştur. Hepimizin de edebiyat Neyleyim sensiz baharı? dünyamızdan yakından tanıdığı Ziya Paşa, Muallim Naci, Sen doğmayan günü neyleyim, İsmail Safa, Recâîzade Mahmud Ekrem, Mehmed Akif Neyleyim sensiz ben dünyayı? Ersoy, Ali Ekrem Bolayır, Yahya Kemal Beyatlı, Kemal Senin tenine değmeden gelen yağmuru istemem Edip Kürkçüoğlu, Faruk Kadri Timurtaş, Enver Tuncalp, meltemi istemem. Abdullah Öztemiz Hacıtahiroğlu, Feyzi Halıcı gibi isimler Seni parlayacaksa parlasın yıldızlar, naat türünde eserler verirler. Edebiyatımızın son dönemi, Sana yanmayan yıldızı semalarda istemem. Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı'nda da çok bilindik Bülbüller söyleyecekse seni söylesin, şairlerin ünlü naatları mevcuttur. Senden okumayan bülbül olsa dinlemem. Özlemim sen olacaksan yansın yüreğim, Sezai Karakoç'un \"Göz seni görmeli ağız seni söylemeli / Sılası sen olmayan gurbeti istemem, vatanı istemem. Bütün deniz kıyılarında seni beklemeli\" dizeleri; Ahmet Bir ateş yakacaksa beni kalbimden, Efe'nin divan şiiri tarzında yazdığı \"Efendim! Varsın diye Senin aşkının ateşi yaksın, âleme mânâ gelir / Yürürsün, ardın sıra dağ gelir, derya Senden gayrı başka bir aşkla kül olursa kalbim, gelir.\" diyerek başladığı \"Efendim\" naatı, Muhsin İlyas Bu kalbi istemem, ateşi istemem, koru istemem. Subaşı'nın Halk şiiri tarzında yazdığı ve Seni göremediğim vahalar bedevilerin olsun, Ben senin çölünü isterim, suyu istemem. \" Güneş ellerinde olsun her sabah, Sana çıkacaksa durmaz yürürüm, Arayan gölgeni bulsun her sabah, Sonu sen çıkmayan yönü istemem, yolu istemem. İnsanlık kapını çalsın her sabah, Ben gönüllü bir köleyim, kulağımda küpem. Sevgilim, Sultanım, Efendim benim.\" tamamladığı naatı; Kalbini fethedecekse geçerim bin Sina’yı birden. Yoksa neyime? Bu fethi istemem, Mısır'ı istemem, cihanı Arif Nihat Asya'nın dillere destan olan istemem. \"Kapına gelenler ya MUHAMMED, Ben Sultan Fatihim, önündeyim İstanbul'un. - Uzaktan, yakından - Yakarım bu şehri yüzünde bir tebessüm için. Mümin döndüler kapından! Yoksa gül yüzünü güldürmeyen sultanlığı istemem, Besmele, ekmeğimizin bereketiydi; İstanbul'u istemem. İki dünyada aziz ümmet, Ben bir garip yunusum, yazdığım sensin, yandığım sen. MUHAMMED ümmetiydi.\" Senden gayrı bir aşka ben kalemi istemem, kâğıdı istemem. dizeleriyle ümmeti yücelttiği meşhur naatı; Ben senin ümmetinim, sensin benim efendim. Senden gayrı, senden başka efendi istemem, sevgili istemem, istemem
TAM DA BUYDU Ben hissedemezken kuş, Ben de koklayacağım çiçekleri Sadece uçmaya yarıyordu Ben de göreceğim ateş kadehlerde harmanlanan Günler, sadece kararıyordu Demir yapılı koskoca, Ben hissedemezken Bir o kadar umutsuz olanları Bana bakmıyordun Kulaklarımı, çalkantılı melodiler sarmıyordu. Hepsi sadece her zerresini Işığın ulaşamayacağı, her bir noktada Karanlık Yaşadım, diyebilmek için Sadece bendim, benim olduğum her yer de Büyük bir şevkle… Karanlık... Ruhumu bırakacağım bir an, Şimdilerde aklıma da düşmüyorsun, Elindeyse, her an yaşasın diye Zorluyorum, sadece gitme diye Sadece bir kuş, daha güzel uçsun diye. Bir gün kalemimi son kez oynatacağım ya, Hiç inanasım kalmadı artık, o bir güne Bir çiçeği hissetmenin birden fazla yolu vardır Farkında olmadan, kayacak olan Bir kuşun kanadındayken, o uçamazken Minnacık, her şeyden bihaber ellerimden Gözlerime bakarken… Daha bir kırmızı Betimsiz hayatımda Belki o gün hiç düşünmemiş olacağım Betimleyene ihtiyaç duyan hayatımda. Gözlerini, saçlarını, geride kalan sözlerini Asıl o zaman pişman olurum, kendimi o zaman bırakırım boşluğa Bir kuş uçuyor Gözlerinin beni bıraktığı gibi Artık sessiz sedasız, Kanadında kırmızısız Daha ne kadar köreleceğiz bilmiyorum Sadece uçuyor. Zaman geçtikçe daha da bekler oluyorum, o ânı Yaşamadığım her ânı telafi edercesine Bu muydu olacak olan, Hayallerimle, ellerin yanımda, gözlerin aklımda süzülmek istiyorum Sessizliğe bürünecek olan, hayatım mıydı? İsimsiz Eğer ne zaman yaşarsam Bir gün süzülecek ya şu bedenim O zaman işte Hiç inanasım gelmiyor Bırakırım kollarına kendimi Kaybolacağımıza, varken yok olana 'Zaman’ın... Uçuşacak olana. Alper TÜRKMEN / 11-A
DAHA FAZLA KİTAP OKUMAK İÇİN 5 ÖNERİ 01 Günde 10 sayfayla başlamayı deneyin. 02 İlginizi çeken türde kitapları okuyun. 03 Dikkatinizi dağıtan unsurları ortadan kaldırın. 04 Sizi okumaya teşvik edecek bir okuma arkadaşı bulun. 05 Can sıkıntısını önlemek için türlerinizi çeşitlendirin. KALEMDAR | 55
BİR VAR OLUŞ BİÇİMİ OLARAK RESİM SANATI Ceyda TIRTIL ÖZDEMİR Görsel Sanatlar Öğretmeni İnsan doğasında hep kendini anlatma isteği vardır. Bu nedenledir ki yüzyıllar boyu yazılar yazılmış, resimler yapılmış ve şarkılar bestelenmiştir. İlk mağara resimlerinde bile insanlar kendilerini ifade etmek ya da bir iletişim aracı olarak resim dilini kullanmışlardır. Bazen de bir inanç ve totem olarak... İçimizdeki bu ifade etme isteği sanatla buluştuğunda ortaya benzersiz eserler ve biçimler çıkabiliyor işte. Picasso, \"Sanat ruhlarımızdan günlük hayatın tozunu alıp götürüverir.\" der. Resim yaparken kendinize dış dünyadan bağımsız bir dünya kurarsınız. Gerçekten ruhunuzu, düşüncelerinizi besleyen bir dünyadır bu ve sizi etrafınızdaki her şeyden, her insandan farklı kılabilecek, özgün düşünmenizi sağlayacak derinlikte bir alandır. Tuvalinizdeki her renk, kullandığınız her fırça vuruşu sizden bir parçadır ve bu parçaları bazen sergileyerek anlaşılmayı umarız; bazen de anlaşılma amacı gütmeden sadece paylaşmak isteriz. Bu paylaşım sizi hiç tanımayan insanlar tarafından eleştirilmenize ya da ortak bir payda da buluşmanıza imkân sağlar. Her ikisi de sizi çoğaltır, izleyene de düşünme ve sorgulama imkânı sağlar. Eseri üreten bir sanatçı ya da amatör bir sanatsever olabilir. Neticede bu süreç her iki tarafı da besleyen bir döngüdür. Sizin anlattıklarınız insanlarda geniş ve derin bakış açılarına erişmeyi sağlayabilir ya da bu denklemi tersten düşünürsek sanatsal bakış açısıyla doğaya, tüm canlılara bakarsak derin anlamlara ulaşabiliriz. Aslında resim sanatı, konuşmadan anlaşmanın bir başka yoludur. Sözcükleriniz, ses tonunuz ve yaptığınız vurgular canlanır tuvalinizde. Bir var olma biçimi olarak sanatı seçtiyseniz şanslısınız çünkü var olduğunuz dünyadan başka bir dünyanız daha var demektir. 56 | KALEMDAR
Ceyda TIRTIL ÖZDEMİR \"Magno lia\" 50x50 / Tuval üzerine akrilik boya
BOZKIRIN BİLGESİ CENGİZ AYTMATOV Ayşe Erva DİNÇEL / 11-A Kırgız edebiyatını 170'ten fazla dile çevrilmiş ve baskı sayısı 60 milyonu geçmiş olan eserleriyle dünyaya tanıtan ünlü yazar Cengiz Aytmatov; 12 Aralık 1928'de Kırgızistan'ın Talas Bölgesi'nde doğmuş, eğitimine 1935 yılında Rusçayı öğrendiği Sovyet Okulu'nda başlamıştır. Babası Törokol Aytmatov 1937 yılında “Pantürkist” suçlamasıyla tutuklanmış ve 1938 yılında kurşuna dizilerek öldürülmüştür. Annesi Nagima Aytmatova ise hayatının sonuna kadar eşini beklemiş ve 1972 yılında ölmüştür. Henüz 14 yaşındayken omuzlarına çok ağır bir yük binen Aytmatov o yaşlarında köyünde sekreterlik görevine getirilmiştir. Cengiz Aytmatov genç yaşlarındayken İkinci Dünya Savaşı başlamış ve eli silah tutan tüm erkekler cepheye gitmiştir. Tüm köy; ihtiyar, kadın ve Aytmatov yaşındaki gençlere kalmıştır. Genç yaşında kaleme aldığı eserlerinde ne yaşadıklarını ne de geçmişini unutmuştur. Bakıldığında her eserinde geçmişinden bir parça vardır. “Beyaz Gemi” eserinde yedi yaşlarında olan çocuk hayalinde babasının çalıştığını düşündüğü Beyaz Gemi’ye ulaşmayı hedefler. Burada Aytmatov uzun yıllar babasının öldüğünden haberi olmayan küçüklüğünü anlatmıştır. Ve aynı zamanda bu eserinde baba hasretini okuyucularına hissettirmiştir. “Toprak Ana“ eserinde cephede olan erkekler ve yoksulluk çeken ihtiyar, kadın ve çocuklar ön plandadır. İşte burada da geçmişinde yaşadığı geçim sıkıntısı ve ondan da ziyade annesinin çektiği acıları anlatmıştır. Aytmatov’un eserlerinde “kadın” çok önemli bir yer tutar. Bunun nedeni annesi Nagima Aytmatova’ya olan sevgisi ve özlemidir. Annesi sayesinde Jambul Veteriner Teknik Okulu’na girmiştir ve veterinerlik diplomasıyla mezun olmuştur. 1956-1958 yılları arasında Gorki Yüksek Edebiyat bölümünü okumuştur ve Moskova Üniversitesi Edebiyat Fakültesine devam etmiştir. Gorbaçov Dönemi’nde Sovyet Parlamentosu Kültür ve Ulusal Diller Komitesi Başkanlığı ve Sovyet Yazarlar Birliği dağılmadan önce ilgili komitenin beş danışmanından biri olmuştur. Bağımsızlık geldikten sonra da büyükelçilik yapmıştır. İçinde bulunduğu durumlardan hareketle insanın insanca yaşamasını temel felsefesi haline getiren Aytmatov’un tanınmasında asıl öncülük eden yapıtı “Cemile”dir. Bu eserinde diğerlerinde olduğu gibi savaş yılları, savaşın kadın ve çocuklar üzerindeki yıkıcı etkisini konu edinmiştir. Aytmatov’un hayatı ve eserleri tıpkı ayna gibidir. Yaşadığı toplumun tüm yansımalarını yapıtlarında görebiliriz. Geçmişi ve yazdığı yapıtlar kol kola yürüyen ikizler gibidir âdeta. Güçlü sesiyle o, önce kendi ulusunun sözcüsüdür. Bunu şöyle ifade eder: Her yazar bir milletin çocuğudur ve o milletin hayatını anlatmak, eserlerini kendi millî gelenek ve törelerini kaynak alarak zenginleştirmek zorundadır. Benim yaptığım önce bu, yani kendi milletimin geleneklerini ve hayatını anlatıyorum. Fakat orada kaldığınız takdirde bir yere varamazsınız. Edebiyatın millî hayatı ve gelenekleri anlatmanın ötesinde de hedefleri vardır. Yazar, ufkunu millî olanın ötesine doğru genişletmek ve evrensel olana ulaşmak için gayret göstermek durumundadır. İyi yazar tipik insan ortaya koyma ustalığına erişen yazardır. Şiirsel, duru ve etkileyici üslubuyla yerelden ulusallığa orada da evrenselliğe ulaşan bozkırın bilge kalemi Aytmatov, başyapıtlarıyla yolumuzu ışıtmaya, ufkumuzu genişletmeye devam edecek. Ruhu şad olsun!
1928 12 Aralık'ta Talas bölgesinin Şeker köyünde doğdu. 1935 Eğitimine Moskova'daki bir Sovyet okulunda başladı. \"MANAS'IN OĞLU\" 1937 Devlet adamı olan babası Törekul Aytmatov CENGİZ tutuklandı ve sonra kurşuna dizildi. AYTMATOV 1942 Gençliği sıkıntılı dönemde geçti, on dört yaşında köyündeki tarım makinelerinin sayımı, vergi tahsildarlığı gibi işlerde çalıştı. Kırgız edebiyatı denilince akla ilk gelen isim olan 1946 Köyünden Kazakistan'a giderek Cambul Cengiz Aytmatov yazdığı onlarca eserindeki edebî Veterinerlik Teknik Okulunda okudu. Daha ve felsefi derinlikle tüm dünya okurunun ilgisini 1953 sonra şimdiki Kırgızistan'ın başkenti olan çekmiş, Kırgız halkını dünyaya tanıtmayı 1957 Bişkek'e giderek burada Frunze Tarım başarmıştır. Eserlerinden bazıları: Enstitüsünde öğrenimine devam etti. 1953’te üstün başarı nişanıyla veteriner hekim olarak mezun oldu. Yazdığı eserleriyle üne kavuştu ve 1957 yılında Sovyet Yazarlar Birliği'ne üye kabul edildi. 1963 Lenin Ödülü'nü aldı 1970 1970'te yazdığı 'Selvi Boylu Al Yazmalım' eseri Türkiye'de beyaz perdeye uyarlandı. 1975 Turan Ülkesi Edebiyatına Hizmet Ödülü'nü almak üzere ilk kez Türkiye'ye geldi. 1990 1990-1994 yılları arasında Sovyetler Birliği'ni ve Rusya’yı büyükelçi olarak temsil etti. 1996 1996 yılında Kırgızistan’ın UNESCO temsilciliğine atandı. 1996-2006 Kırgızistan'ın bağımsızlığının ardından edebî çalışmalarını sürdürdü, ayrıca ülkesini Lüksemburg Belçika ve Hollanda'da temsil etti. 2008 Gün Olur Asra Bedel romanının film çekimleri için gittiği Rusya'nın Tataristan Cumhuriyeti'nin başkenti Kazan'da 16 Mayıs 2008 rahatsızlandı. Tedavi için getirildiği Almanya'da 10 Haziran 2008 tarihinde vefat etti.
Ah sen ki gönül penceresinden ışık gibi süzülen, Sen ki bir güneş, sensin gökte yıldız parlayan. Ah sen ki yolun yoldaşın yolunun güzelliğindeki yoldaş, Ben ki bir garip, hayat mecmuasında kayıp yoldaş. Ben bilmem ki yolun sonunun nasıl nerede bitecekken, Der ki ah sen, yolun yolcusu umutsuz bekler. Ah sen ki attığım her adım yanımda olan, Ben duymam ki ses, kimin kalmış yolu darmaduman. Ayrılık durmuş kapıda bensiz, bekler durur beni izsiz. Durur kalır yalnızca gizsiz, bakar durur gece sissiz. Ah sen ki olur olmaz her şeye üzülen, Kaderdir alın yazısı değişmeyen, ayrılık gelip de gitmeyen. Ben ki yıldızlar gökteyken, âlemler arasında gezinen suret Âlem ki cihandan büyük, bilmezler ki nasıl meziyet. Ah sen ki aşkın en muhteşem olanını bulmuş, Ben olurum ki perişan evrenin bir yerinde unutulmuş. Bulunur bulunmaz darda kalsam, unutulur gider hafızamda anılar. Kaybolur aklımdan alsam, akıp gitmeden o anılar. Yolun zorluğundan korksa faniler, çıkmaz sokakların sonunda caniler. Beklemiş durur eceli beter, almaz gitmez sonsuza sefiller. Kaçarlar oradan oraya insanlar, kalır durur ortalıkta olanlar. Yol yok mu sorarlar, bilmezler yolun yolcusu onlar. Akar durmaz dereler çağlar, durmaz zaman sözle sorarlar. Kalıp dursam ne yarar, göremeyeceksem açan çiçekleri bahar. Güzellik gitmez sanma, gider; yaşlılık senden de alır. Yolculuk bitmez sanma, biter; ecel bir anda alır. Sus laf etme söylerler, bilmezler neyin doğru yanlış. Kalsın sırrın kalpte aramazlar, bilirler yalnız fuzuli bakış . Ah sen diye başlar, geçip gitmez mahzuni suratlardan Dert katar derdine bitmez, bilip geçmez virane olmuşlardan. Kanatlarım bulutların altında çırpınır, yanar küllerin canında canlanır. Ah sen ki yalvarır, ben sanmam ki banadır. Der umutsuz Nida kaybolmuşum, çıkmaz yolun sonunda bulunmuşum. Bazı yalanlar içinde mahvolmuşum, tüm hayatlar içinde kahrolmuşum. N da Nur YORGUN / 12-B
Umutsuzluk yok! Gün gelir, gül de açar bülbül de öter. SEZAİ KARAKOÇ
ELMAS MİSALİ Dost nedir? Yeri geldiğinde hiç düşünmeden sırtını dayadığın koca bir çınar mıdır yoksa çıkarlar temeline dayanan vefasız ilişkiyi benimseyen kişi midir dost? Aslında dostluklar birbirine sevgi, saygı, güven ve sadakat gibi temel değerler üzerine inşa edilen kutsal bağlarla bağlıdır. Kan bağı gözetmeksizin can bağı kurarak çıkar ilişkilerinden uzak, kalpten kalbe çıkan duru bir su gibidir. Huzur, mutluluk ve güven verir. Gölgesinde her daim kendimize soluklanacak, yorulduğumuzda dinlenecek yer buluruz. Kalpten gelir bu durum ve bozulmadıkça her daim bizimle olur. Lakin bu bağlardan birinin dahi zarar görmesi yahut kırılması dahilinde sonradan gelecek depremleri belirtircesine birbiri ardına önlenemez zelzeleler yaşanır. “Dostluk ağır bir vasıftır ve zamanla anlarsın ki çok az kişiye yakışır.” Farklılıklar ayrıştırıcı değil bir zenginliktir gerçek dostluklar için. Bir gökkuşağının zıt renkleri nasıl bir araya gelip anlamlı görsel bir şölen oluşturuyorsa dostluk da zıtlıklarınızı birleştirerek zihin sokaklarınızda birlikte buluşabildiğiniz dinlenme durağıdır. Bu dinlenme durağında bir merhem gibi yaralarınızı iyileştiren, kuytu kör karanlıklarınızdan gün ışığına çıkaran, sevincinize de üzüntünüze de ortak olan, başını omzuna dayadığın bir liman misali sana güç verir. Bu dayanak sayesinde aldığın her darbe veya hayatın karşına çıkardığın zorluklar seni yıldırmaz, aksine güçlendirir. Ay nasıl ki güneşten aldığı ışığı gecenin zifiri karanlığında gökyüzüne sunup tüm ihtişamıyla parıldıyorsa gerçek dostlar da birbirinin aynası gibidir. Birbirlerinden aldıkları güç ve desteği, birbirlerine ışık misali yansıtarak ayna görevi görürler. Karşılık beklemeden göstermiş olduğun vefaya dayanan bir gemi-liman ilişkisi vardır. Gemi; hangi karanlık sulara giderse gitsin o limanın her daim onu beklediğini bilmenin verdiği kudretle birlikte alabora olmaktan kurtulur, aldığı tüm hasarlara rağmen iyileşme umuduyla limana sığınır. İçinde birçok duyguyu ihtiva eden “dostluk”, zamansız bir bütündür. Ne vakit tanıştığınızın bir önemi yoktur. Nicelikler değil nitelikler aslolandır bence. Asıl önem arz eden birlikte geçirdiğiniz sürede neler paylaşıp birbirinizi ne kadar iyi tanıdığınızdır. Çünkü bir gün olur, yıllar geçmiştir ama sen karşısındaki kişiyi tanıyamamışsındır. Bu koca dünyada çoğu kişiyle arkadaşsındır ancak çok azıyla dost olacak kadar özel bir bağ kurarsın. Rutinlerden, klişelerden ve sıradanlıklardan uzaktır gerçek dostluklar. Yanılgı barındırmaz, senin ondaki karşılığın hayal ettiğin gibidir, eminsindir duygularından. Sözün özü; yıllar geçtikçe cilaları dökülüp alelade hâle gelen; paslanıp çürüyen değil, yıllarla birlikte daha da değerlenen bir elmas misalidir dostluk. Beyza İNCESU / 12-A Ebru ALTAY / 12-A
Şiir HAYAT GİBİ* Akar trafik hayat gibi Bazen dolambaçlı, düz, aksak... Alper TÜRKMEN / 11-A Karşılıklı sabır, anlayış biraz da hoşgörü Çözer tüm düğümleri akışına bıraksak Yüreği mahkumsa hoyratlığa, duyarsız ve Yayalara kapalıysa kalbi, beyaz tondaki çizgiler kadar Saymıyorsa onları, İstediği kadar uzun olsa da ömrü; ömürdür, geçer... Bıkılan sabırsız, Aceleci ve yalnızca benliğini önemseyen, Özbenliğini, menkıbesini unutmuş kimseler. Uyanın, çekin ki gözlerinizdeki siyah perdeyi Bir nefes daha rahat alınsın, Bir kalp daha yavaş... Heyecanı güzelliklere gebe kalsın. Ölmek, bedenen değil belki de Öldürdüğü düşler kadar ölür, sıkışır Ve sonsuzluğa uğurlanır Geri kalmış, en büyük medeniyet. Uzanır boylu boyunca, Geleceğe, gelemeyecek olana... Ve yoğunlaşan sızılar Artık yoğunlaşamayan düşlere, o kaldırımda Küskün bir busenin yarası Tekrarlanamayacak olana adanılan Artık kabullenilen Uzunca sükunet ağrısı... *Bu şiir \"trafik\" temalı şiir yarışmasında Silivri 1.si olmuştur.
ATAOL BEHRAMOĞLU'NA SORDUK Günümüzün önemli şairlerinden Ataol Behramoğlu 13 Nisan 1942'de İstanbul Çatalca'da doğdu. İlköğrenimini Kars ve Çankırı'da yaptı. 1966'de Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Rus Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirdi. Gerçek şiir kimliği 1965 -1971 arasında Papirüs, Şiir Sanatı, Yeni Gerçek, Yeni Dergi ve Halkın Dostları'nda çıkan şiirleriyle oluştu. Bu şiirlerde toplumcu, etkin bir edebiyat anlayışının örnekleri yer aldı. Çevirileriyle de dikkat çekti. Edebiyat ve kültür üzerine yazdıkları, antoloji ve diğer çalışmalarıyla kuşağının önde gelen yazarları arasına girdi. Pek çok şiiri ünlü sanatçılar tarafından bestelenip yorumlandı. Kendiniz olmasaydınız kim olurdunuz? Bir okyanus gemisinde tayfa olmak isteyebilirdim. Tek bir film izleme hakkınız olsaydı o film hangisi olurdu? Potemkin Zırhlısı Tek bir kitap okuma hakkınız olsaydı o kitap hangisi olurdu? Bir Yaz Akşamı Saat On Buçuk (Marguerite Duras) En sevdiğiniz kelime nedir? Aşk Nefret ettiğiniz kelime nedir? Nefret değil ama acıdığım kelime ölüm olsa gerek. Hangi kitabı siz yazmak isterdiniz? Anna Karanina olabilir Sık sık mırıldandığınız o şarkı? Tadı Yok Sensiz Geçen... O şiir hangisi? Aşk İki Kişiliktir Kahramanınız kim? Çok uzun süredir Mustafa Kemal ATATÜRK Hayat felsefenizi hangi slogan özetler? Yaşamak Bir Ağaç Gibi Tek ve Hür / Bir Orman Gibi Kardeşçesine (Nazım Hikmet)
ÖMER ERDEM'E SORDUK 1990 İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı mezunu olan Ömer Erdem, yüksek lisans ve doktorasını da aynı bölümde yaptı. Bir süre TRT’de farklı görevler alan Erdem’in ilk şiiri Diriliş dergisinde yayınlandı. Ardından şiirleri; Diriliş, Dergâh, Düşler, Göçebe, Nar, Hece, Sonsuzluk ve Birgün, Yasakmeyve ve Kaşgar gibi dergilerde okurlarıyla buluştu. Şiir üzerine poetik yazılar, deneme ve eleştiriler kaleme alan şair; Kaşgar dergisinin kurucularından. Şairler, şiir, dönemler ve kültür-sanat konularında yazmayı sürdürüyor ve İstanbul'da yaşıyor. Erdem’in kitaplarından bazıları şöyle: Kireç, Evvel, Azap, Dünyaya Sarkıtılan İpler, Yarım Ağaçlar, Yitirişler, Güneş Kalır Bir Başına... Kendiniz olmasaydınız kim olurdunuz? Kendimin kim olduğunu önemsemek anlamına gelir bu soruya yanıt vermek. Dolayısıyla kim olduğum önemli değilse başka birisi olma isteği de anlamsızdır benim için. Tek bir film izleme hakkınız olsaydı o film hangisi olurdu? Saatler... Tek bir kitap okuma hakkınız olsaydı o kitap hangisi olurdu? Vergillus’un Ölümü. En sevdiğiniz kelime nedir? Ses. Nefret ettiğiniz kelime nedir? Aaa, şair kelimeden nasıl nefret edebilir? Hangi kitabı siz yazmak isterdiniz? Böyle bir fikre hiç kapılmadım. Sık sık mırıldandığınız o şarkı? Sesim kötü. Şarkı mırıldanmam. O şiir hangisi? Hangi şiir? Kahramanınız kim? Şair kahraman edinmez. Hayat felsefenizi hangi slogan özetler? Daha hayat ne ki!
DİKKAT HAYAT ÇIKABİLİR! Toplum olarak öyle bir öfke ve şiddet psikolojisi yaşıyoruz ki zaman zaman hayretlere düşmemek imkansız. Akıl, diyalog ve hoşgörünün bittiği yerde şiddet başlıyor çoğu kere. İletişimin azaldığı, saygının dibe vurduğu yaşamın her alanında türlü türlü felaketler kaçınılmaz oluyor. Şiddetin, öfkenin ve saygısızlığın en çok görüldüğü yerlerden biri de trafik ortamı maalesef. Ekranlarda, gazetelerde rastladığımız veya birebir tanık olduğumuz trafik kazalarının temelinde her şeyden önce bence saygısızlık yatıyor. Çünkü sadece kendini düşünen, kuralları hiçe sayan, nezaketten zerre kadar nasibini almamış bir insan saygısızdır, tahammülsüzdür, hoşgörüsüzdür. Ne kendisine öz saygısı vardır ne de başkalarına… Her şeyi bekleyebilirsiniz saygı körü bu insanlardan...Trafiğe çıkınca bu insanların gözü hiçbir şeyi görmez. Kurallardan, yasaklardan başkalarının hakkından kime ne? Öyle ya “Yasaklar, kurallar çiğnenmek içindir.” o kişiye göre… Çiğner de çiğner, içindeki trafik canavarı yollarda kendine yeni masum insanları arayıp durur. Kabadırlar ve görgü, saygı, sevgi gibi insanı insan yapan hiçbir sözcük; lügatlerine hiç girmemiştir ezelden beri. Yol verip bir dakika kaybetmektense boş verirler kendi hayatlarını, başka hayatları kaybetmek pahasına… Kazaları araçlar değil insanlar yapar. Yasaklar çiğnenmek içindir zihniyetindeki bir insan için istediğiniz tedbiri uygulayın boşuna olacaktır bu. Değişime önce insandan başlamalı, bu ilkel kafayı değiştirmeli önce... Bence ehliyet kurslarında insanlara önce saygı dersi verilmeli… Bu iyice özümsendikten sonra diğer derslere geçilmeli. Anlayamadığım şu: Trafik kuralları insanların kötülüğü için değil onları korumak adına var olan kanunlardır, niçin bunlara uymak yerine ısrarla ve inatla çiğnemenin yolları aranır? Peki, kanunların var olması tek başına yeterli mi? Bilinçli ve erdemli insanların da olması gerek ki bu kuralların bir kıymeti olsun. Geçenlerde hava çok yağışlıydı ve yaya kaldırımından evime doğru yürümekteydim. Yollarda su birikintileri küçük küçük göller meydana getirmişti. Bazı araçlar o kadar hızlı geliyordu ki bütün yağmur sularını üstümüze sıçratmışlardı… İşte su birikintilerini görüp üstünden hızla geçerek yayaları sırılsıklam eden o sürücüler tam bir saygısızdır. Eğer azıcık bile saygısı olsa o hareketi yapmazdı, tersine insanlara su sıçramasın diye hızını düşürürdü. Kendine aynı hareket yapılsa kim bilir nasıl öfke nöbetlerine tutulurdu? İnsanımız birazcık kendini başkalarının yerine koyabilse tüm sorunlar kendiliğinden halledilecek. Bir de kadın sürücüleri yollarda sıkıştıran trafik magandaları var ki artık onlara diyecek hiçbir söz bulamıyorum. Nasıl bir psikolojidir bu, nasıl bir vahşiliktir akıl sır erdiremem. İnsanların trafikte saygılı, hoşgörülü ve sabırlı olması, büyük kazaları önleyip maddi-manevi değerlerimizi kaybetmememiz demektir. Hem kendine hem de başkalarına saygı duyan, kurallara uyan bir insan korkak değil, aksine kendine aşırı güvenen insanlardan daha cesur ve cesaretlidir. Asıl erdem saygıdır, başkalarının haklarını, hayatlarını hiçe saymamaktır. Kitaplarını çok sevdiğim Prof. Dr. Üstün DÖKMEN bir yazısını şöyle bitirir. “Diyorum ki, yerdeki ekmeğe saygılı olma konusunda ülkemde mutabakat var, kimse basamaz, ayağıyla dürtüklemez; öper, koyar bir kenara. Ekmek nimettir kabul, peki insan nimet değil mi?” Evet, insan nimet değil mi? Satı ERKURT 66 | KALEMDAR
9 ADIMDA SİBER SALDIRILARDAN KORUNMA YOLLARI Teknolojinin insan yararına kullanıldığında hayatı kolaylaştırdığı su götürmez bir gerçek. Fakat her şeyde olduğu gibi teknolojinin de karanlık bir tarafı var: Siber saldırılar. Siber saldırıların %99’u kullanıcıların yaptığı bireysel hatalardan kaynaklanıyor. Tabii ki bu konuda bilinçlenerek bu saldırıların önüne geçmek mümkün. İşte siber saldırılardan korunma yolları: Aytuğ Kaan ŞANLI / 11-A SSL SERTİFİKASI OLAN KİŞİSEL BİLGİLER 1 6 SİTELERE GİRMEK Ad, soyadı, doğum tarihi, doğum yeri, T.C. kimlik no, gibi kişisel bilgilerinizi SSL Sertifikasına sahip sitelere girmek herhangi bir not kaydetme verilerinizin korunduğu anlamına gelir. Bu uygulamasında saklamamalısınız. Başarılı sitelerin arama çubuklarında “http://” bir saldırı durumunda tüm bilgileriniz ifadesi yerine “https://” ifadesi yer alır. kötü amaçlı hackerların eline geçecektir. USB BELLEKLER GÜÇLÜ ŞİFRELER 2 USB Bellekler verilerinizi kolayca 7 taşımanızı sağlar ve USB Bellekler ile istediğiniz cihazlar üzerinde veri Güçlü şifreler oluşturmak kullanıcılara transferi yapabilirsiniz. Fakat kötü amaçlı büyük oranda koruma sağlar. Güçlü bir yazılımlar da USB Bellekler ile kolayca şifre oluşturmak için şifrenizde doğum taşınılabiliyor. İyi bir hacker tarafından tarihi, evcil hayvan ismi vb. Tercih etmek yazılmış bir virüs çoğu anti-virüs yerine en az sekiz karakterli, içinde programlarını ekarte edebilir. Bu büyük ve küçük harf, rakam, noktalama saldırılardan korunmak için USB olan şifreler kullanmalısınız. bellekleri sadece güvendiğiniz cihazlarda çalıştırmalısınız ve internet kafe gibi ŞİFRE DEĞİŞTİRMEK ortamlarda kullanmaktan kaçınmalısınız. 8 ÇİFT FAKTÖRLÜ DOĞRULAMA Bir şifreyi aylarca veya yıllarca 3 kullanmak son derece yanlıştır. Şifrelerinizi düzenli olarak ayda bir kez Kullandığınız uygulamalarda Çift değiştirmek çok faydalı olacaktır. Aynı Faktörlü Doğrulama seçeneğini aktif zamanda bir şifreyi birden fazla hesap ederseniz oluşabilecek tehditlere karşı için kullanmamalısınız. Kullandığınız her ekstra koruma sağlamış olursunuz. hesap için farklı şifreler oluşturmalısınız. ORTAK AĞ BİLİNMEYEN E-POSTA’LAR 4 Kafe, restoran, otobüs gibi yerlerde 9 toplum kullanımına açık bu ağları kullanırken çok dikkatli olmalısınız. Bu Tanımadığınız kişiden gelen e-mailleri ağlara bağlı iken internetten alışveriş açmak çok büyük risk teşkil eder. yapmamalısınız. Aksi halde kişisel Kullanıcıların en çok düştüğü tuzak bu verilerinizi kötü amaçlı hackerlara yöntemdir. İyi bir sosyal mühendis kaptırabilirsiniz. alışveriş yaptığınız bir sitenin size attığı e-mail’in aynısından oluşturarak sizi ANTİ-VİRÜS PROGRAMI tuzağa çeker ve bilgilerinizi ele geçirir. Bu tuzağa düşmemek için kaynağını 5 bilmediğiniz şahıslardan gelen e- postaları açmamalısınız. Lisanslı bir anti-virüs programı kullanmak ağ üzerinden gerçekleşebilecek saldırılar KALEMDAR | 67 ve casus yazılımlara karşı sizlere koruma sağlar.
RUHUNU YAŞAMAK Sadece ruhunu yaşamak Başka bir zamana ait Farklı bir yaşamın ellerinde Evrenin ötesindeki bir hayata dokunmak gibi. Sadece ruhunu yaşamak, Dokunamadığın hayalleri özlerken Gecelerin bağımlısı olup Karanlıkta korkularına sarılmak gibi. Sadece ruhunu yaşamak, Gözlerin dokunamadığı bir hayatı Hiç tanımadığın anlardaki Bambaşka umutlara inanmak gibi. Sadece ruhunu yaşamak, Sessiz bağırışların gürültüsü Gözlerindeki tuzlu tadın. Sadece ruhunu yaşamak, Sana dokunmadan Senin olmak gibi... Tuanna KÖSE / 11-G 68 | KALEMDAR
Asıl mar fet buluttaydı ama herkes yağmura ş r yazdı. Cahit Zarifoğlu
Fat h PEKSÖZ Türk D l ve Edeb yatı Öğrt. Tanzimat Dönemi devlet adamı ve sanatçısı Ziya “İnsan sözcüklerden oluşur, sözcükler de insandan…” demiş Meksikalı bir yazar. Bazı insanlar vardır sağlam Paşa, \"Üslubu beyan ayniyle insan\" der. Üslup ve düzgün diksiyonuyla su gibi akıcı ve berrak kişinin ta kendisi, kişiliğinin tam yansımasıdır. konuşur; kelime seçimleri, vurgu ve tonlamaları Yaşadığımız bu “imaj çağında” pek çok bileşenle konuşmanın ana düşüncesi için adrese teslimdir âdeta. birlikte üslup; kişinin kendini bir nevi dış dünyaya Bu insanların ağzından sözcükler bal olup dökülür, sunuş biçimi, nasıl yapıldığına bağlı olarak da kişisel dinlemeye doyamazsınız onları. “Hariçten gazel” de reklamın iyisi veya kötüsüdür. okusalar dinleyesiniz gelir. Bunun yanında lafa dünya turu attırıp bir o kadar da hızlı konuşan insanlar vardır İlk kez girilen bir mecliste diğer insanlarla iletişmeye ki alt yazıya gereksinim duyuracak kadar ne başlamadan önce fiziksel özelliklerimizle birlikte dış söyledikleri belli değildir. Yel olup esseniz, sel olup görünüşümüzle yakın plana alınırız. Bu yeni girilen coşsanız, kuş olup uçsanız da asla yakalayamazsınız ortamda karşımızdakiler kimi zaman üstünkörü kimi ne anlattıklarını. zaman da üzerimizde hissettiğimiz yapışkan bakışlarıyla hakkımızda ön tanımlamalar yapıp bizi zihinlerindeki bilişsel kalıplardan birine dökerler. Güzel bir dış görünüş, giyim tarzı, hâl ve hareketlerimiz; adımızı, hikâyemizi henüz hiç bilmeyen insanların hakkımızdaki ön bilgisi ve “sessiz bir tavsiye mektubu”dur. Sonra ses tonumuz, üslubumuz, kelime seçimlerimiz ve diksiyonumuz; bizi karşı tarafa tanıtan tamamlayıcı bilgiler olarak kayda geçer ve bu sözlü- sözsüz iletişim ögeleri insanların hakkımızda fikir sahibi olmasını sağlar. Oluşturduğumuz bu ilk izlenim belki de kalıcı olarak karşımızdaki insanların hafızalarına yerleşmiştir artık. Malum, temel anlaşma aracımız dil ve konuşa konuşa anlaşmaya çalışıyoruz. Sözcükleri etkili biçimde kullanmak, dilin inceliklerini öğrenmek kendimizi doğru biçimde ifade etmemizi sağlar. İşte burada etkili ve güzel iletişim sanatı olan “diksiyon” devreye giriyor. Doğru ve etkili konuşma becerisine sahip olmak da diksiyon kurallarını iyi bilip uygulamaktan geçiyor. Bu temel kurallar doğru nefes almak, kelimeleri doğru telaffuz etmek, vurgu ve tonlamaya dikkat etmek vb... Tabii; bu ilkeleri bilgili, yüksek kültürlü, erdemli ve ahlaklı olmak gibi değerlerle de taçlandırmak gerekir. Tek başına iyi bir diksiyon ayrık otlar gibi değersizdir.
Bir de bunun tam tersi ağız tembelliğinden dolayı Araya sürekli parazit sözcüklerin sokuşturulduğu çıkmaya mecali kalmamış, feri sönmüş sözcüklerle kirli cümlelerden oluşan toksik bir iletişim biçimi bir “mırıltı” şeklinde konuşan insanlar var ki aynı nasıl doğru olabilir ki? “Ağız” hijyenin olmadığı bir sohbet ortamında bulunmak bile insana azap verir; iletişim nasıl sağlıklı olabilir ki? “Ağız” hijyeni de beyniniz sancır, ruhunuz acır onları dinlerken(?) Her doğru sesletilen sözcüklerden oluşan temiz ve duru iki olumsuz duruma da mukavemet gösterecek bir Türkçeyle mümkün… çelikten örülmüş bir sabrınız yoksa böylesi etkileşim ortamlarından malulen emekli olup zihninizde İş ve okul ortamında, çarşıda, pazarda, yolda, belde yarattığınız o sakin sahil kasabasına taşınmak farklı yörelerden farklı pek çok insanla muhatap hakkınızda en hayırlısıdır kanaatimce. oluyoruz hayatın doğal akışında. Ülkemizde pek çok yörenin kendine özgü söyleyiş özellikleri var. Herkes Kelimelerin kafasını yarıp, gözünü çıkararak doğru kendi yöresinin ağzıyla anlaşmaya çalışırsa hâlimiz bir iletişim sağlanamaz. Durum; ağzının yayı nice olur, hiç düşündünüz mü? “Ağzı” olan gevşemiş şekilde “Ben böyle konuşuyorum, anlayan konuşuyor da bakın bakalım “iletildi raporu” her anlıyor.” sığlığına sığınılarak savuşturulacak, adam zaman alıcılara ulaşıyor mu? Tamam; yerel ağızlar, sendeciliğin arka kapısından sıvışılacak bir şey de şiveler bir kültür zenginliğidir, bunları muhafaza değil. edelim, gerektiği yerde kullanalım ama özellikle iş ve eğitim ortamında ana dilimizin standart ağzının (İstanbul Türkçesi) kurallarını bilip ona göre konuşalım. Gündelik birtakım sorunların, anlaşmazlıkların, çatışmaların temelinde bence kendimizi doğru ve düzgün şekilde ifade edememek yatıyor. “Ne?”, “Nasıl?” söylediğimize paralel olarak alıcıya ya doğru iletiliyor ya da örselenip ulaşmıyor ve değerini kaybediyor. Her şeyden evvel, bilmek için anlamak gerekir; anla(ş)mak için de kendimizi doğru şekilde ifade etmek… İşte ancak bu şekilde anlamsal uzaklıkları yakın edebiliriz. Dilin inceliklerini bilmek, sağlam ve düzgün bir diksiyona sahip olmak; doğru ve etkili bir iletişime yaradığı gibi yanlış anlaşılmaların önüne geçerek çeşitli iletişim kazalarını önlemeye de fayda sağlar. Velhasılıkelam -hangi alanda olursak olalım- “ses bayrağımız” dilimizi doğru kullanmak, hepimizin sorumluluğu ve meselesi olmalı. Çünkü \"Hayatta manalar hep aynı, geri kalan sadece üslup meselesidir…\"
Kara Kalem Mezun öğrencimiz Batuhan Şamil KINALI, eğitim hayatına KTÜ Makine Mühendisliği bölümünde devam ediyor ve kara kalem çalışmalarını sürdürüyor.
Kara Kalem Mezun öğrencimiz Batuhan Şamil KINALI, eğitim hayatına KTÜ Makine Mühendisliği bölümünde devam ediyor ve kara kalem çalışmalarını sürdürüyor.
BEN SENİN İYİLİĞİNİ Nihat ÖZGÜL Rehberlik Öğretmeni Kalabalıklar arasında yapayalnız kalmamızın sebebini düşünüyordum. Nar'ın içinde yüzlerce taneden biriyiz ama kendimizi yalnız hissediyoruz. Modern (sözde) insanın kurallarından biri olan kendine benzetme çabası, etrafındaki farklılıkları hastalıklı görmek ve iyileştirmeye çalışmanın yalnızlığı sanırım bu. Zıtlıkları anlamak yerine, kendi inandığın doğrunun kabul edilmesine odaklanan insan, zıt olanı yalnızlaştırır. Kendini bir saniyeliğine karşındakini anlamak için zorlasan at gözlüğünü çıkarmış, etrafını inceleyebilmiş olursun. Toplum; birçok konuda kendini bilirkişi olarak atamış ve insanların ne zaman evleneceğine, ne zaman çocuk yapmaları gerektiğine, nasıl giyinmesi gerektiğine ve hatta nasıl düşünmesi gerektiğine bile karar verebilmek, yönlendirmek istiyor. Akraba cemiyeti; kiminle görüşeceğimize, kiminle arkadaşlık edebileceğimize, hangi liseye gitmemiz gerektiğine vb. karışma konusunda kendini yetkin bir kurum olarak ilan etmiş. Hayatımızdaki insanlar, bizim iyiliğimizi düşündüğü için her hakkı onlarda saklı olan bir karışma yetkisini kendilerinde buluyorlar. Severek evlenen bir çiftin daha sonraki yılları birbirlerini birbirlerine benzetme savaşıyla devam ediyor. Farklı olandan korkumuz genetik olarak mı geldi bize? Aynı olmak neden bu kadar önemli? “Biz böyleyiz, bizim sülale hep öfkelidir.” gibi kalıplara döktüğümüz şeyler sadece bunlar değil. Mesela hayatlarımız ve şunu da unutma sevgili okur, bu hayat bir defa yaşanıyor! “Ben senin iyiliğini istemiştim, ben senin iyiliğin için diyorum!” gibi kalıplaşmış ve farklılıkların önünde duvar olmuş cümlelerin eski moda bir kasetçalar gibi hayatımızdan çıkmasını diliyorum. Biz de bunları hayatımızdaki insanlara yapıyor olabiliriz veya bizim hayatımızda böyle insanlar olabilir. Bunları yazıyorum ki bu hayatta yalnız değilsin ve senin gibi düşünen insanların olduğunu da bil istedim. 74 | KALEMDAR
DÜŞÜNÜYORUM Yıllardır dikkatimi çeken konu ise insanların hiçbir konuda tatmin olmamaları. Kilolu olduğunu düşünüp seni eleştiren bir insan, zayıfladığında “Hasta mı oldun?” diye sana üzülebiliyor. Hiçbir konuda kendini geliştirememiş biri çıkıp sana beylik laflar edebiliyor. Kimsenin bu konuda fren sistemi yok. Unutma dostum; melek olsan niye kanat sesi çıkarıyorsun diye seni eleştirecek, kendinde bu hakkı görecek insanlar var! Bu yazıya çok yakışacağını düşündüğüm bir şiir bırakmak isterim buraya: Yavaş yavaş ölürler Seyahat etmeyenler. Yavaş yavaş ölürler Okumayanlar, müzik dinlemeyenler, Vicdanlarında hoşgörüyü barındıramayanlar. Yavaş yavaş ölürler Alışkanlıklarına esir olanlar, Her gün aynı yolları yürüyenler, Ufuklarını genişletmeyen ve değiştirmeyenler, Elbiselerinin rengini değiştirme riskine bile girmeyenler, Bir yabancı ile konuşmayanlar. Yavaş yavaş ölürler Heyecanlardan kaçınanlar, Tamir edilen kırık kalplerin gözlerindeki pırıltıyı Görmek istemekten kaçınanlar. Yavaş yavaş ölürler Aşkta veya işte bedbaht olup yön değiştirmeyenler, Rüyalarını gerçekleştirmek için risk almayanlar, Hayatlarında bir kez dahi mantıklı tavsiyelerin dışına çıkmamış olanlar. Pablo Neruda KALEMDAR | 75
YENİ BİR DÜNYA
METAVERSE Aytuğ Kaan ŞANLI / 11-A NEDİR? Son dönemde sosyal medyada ve televizyon programlarında adından sıkça söz ettiren “Metaverse” nedir? Nasıl ve ne zaman ortaya çıkmıştır? Bu yazımızda dijitalleşme noktasında yepyeni gelişmeler ortaya çıkaracağı düşünülen Metaverse’ü ele alacağız. Metaverse, Türkçe karşılığı ile “Sanal Evren” anlamına gelmektedir. “Metaverse” kavramı ilk kez 1992 yılında Neal Stephenson’ın yayımladığı bilim kurgu romanı Snow Crash’te ortaya çıkmıştır. Web 3.0 ile birlikte insanlar sanal alemde çok kolay bir şekilde iletişim kurabiliyorlar. “Metaverse” ise bunu daha da öteye taşıyarak insanları sanal bir dünyada bilim kurgu vizyonuyla birleştirmeyi ve iletişim kurmayı amaçlayan, üç boyutlu olarak içerisine girebileceğimiz bir ortam haline getirmek istemektedir. İnsanlar “Metaverse” âlemine sanal gerçeklik gözlükleri ve çeşitli ekipmanlar ile giriş yapabilecekler. Bu dünya içerisinde istediklerini yapacaklar, bunun bir sınırı olmayacak. Gerçek dünyayı dijital bir ortama taşımak isteyen “Metaverse” platformunda arsa satın almak son zamanlarda adından sıkça söz ettiren bir diğer konu haline geldi. Türkiye’de toplam otuz bin arsa satıldı, bunun on beş bini ise İstanbul’da. İstiklal Caddesi ve Moda semti en çok rağbet gören yerler arasında. Arsa alış-satış işlemleri kripto para birimleri üzerinden yapılıyor. Arsalar parselli şekilde “Metaverse” meraklılarına satılıyor. Bir parselin fiyatı on iki bin dolar ile on milyon dolar arasında değişiyor. Facebook'un kurucusu Mark Zuckerberg geçtiğimiz temmuz ayında Facebook’un bir “Metaverse” şirketi olmasını istediğini söylemişti. Zuckerberg ayrıca “Bunun mobil internetin geleceği olacağını düşünüyoruz” ifadelerini de eklemişti. Bitcoin, NFT ve “Metaverse” derken gerçek dünyadan uzaklaşıp dijital dünyaya hızla geçmeye başladık. Bakalım gelecekte bizleri neler bekliyor olacak? KALEMDAR | 77
Bilim gerçeğin edebiyatıdır. JOHN BILLUSH
İLGİNÇ SORULARA İKNA EDİCİ CEVAPLAR Türkçedeki düzeltme işareti kalktı mı? Dünya döndüğü hâlde biz neden dönmüyoruz? Dişlerimizi fırçaladıktan sonra içeceklerin tadı neden tuhaflaşır? Neden kirpiklerimiz var? Yaşlandıkça neden kilo alırız? Kelimeler nasıl oluştu?
MERAK ETTİKLERİMİZ Araştırma: Selvi DAYAR / 11-G TÜRKÇE SAĞLIK TÜRKÇEDE NEDEN KİRPİKLERİMİZ VAR? \"ŞAPKA\" İŞARETİ Kirpiklerimiz gözlerimizi korurlar. Havada KALKTI MI? kum ve tozlar gibi birçok partikül var ve bunlar gözlerimizin içine girip zarar H ayır, Türkçede düzeltme işareti verebilirler. Kirpikler bu partikülleri (^) hiçbir zaman kaldırılmadı. temizlemeye yardımcı olur. Kirpikler ayrıca ter Aslında bu tartışmaların sebebi ve yağmur gibi sıvıları gözlerimizden uzak TDK’nin 2005 yılında yayımlanacak tutmaya yardımcı olur. İmla Kılavuzu’nda Batı dillerinden Türkçeye giren “Plaket, lahana, DÜNYA flama, plaj, klarnet, plastik, klavye ve plan” gibi kelimelerin şapka DÜNYA DÖNDÜĞÜ HÂLDE işareti olmaksızın yayınlanacak BİZ NEDEN DÖNMÜYORUZ? olmasına dayanıyordu. Düzeltme işaretinin, Arapça ve Farsçadan B unun sebebi bizim de Dünya’nın üzerinde, onunla birlikte aynı hızda hareket Türkçeye giren kelimelerde ise ediyor olmamız ve Dünya’nın dönüş hızının hemen hemen hiç değişmemesinden kullanılmaya devam edeceği bu dolayı bu dönüşü hissetmemize engel oluşudur. Dünya'mız kendi ekseni tartışmalar sırasında ifade edilmişti. çevresindeki bir tam turunu 24 saatte tamamlar. Gezegenimizin çevresi TDK genel ağ adresinde düzeltme Ekvator’da yaklaşık 40.000 kilometre uzunluğunda olduğundan Dünya’nın işaretinin nerelerde kullanıldığı dönme hızı saatte yaklaşık 1650 kilometreyle en yüksek burada olur. Yani ayrıntılı biçimde yer alıyor. Örneğin Ekvator’daki bir kişi durduğu yerde Dünya’yla birlikte saniyede yaklaşık 460 yazılışları bir, anlamları ve metre yol alır. Dünya’nın yerçekimiyle yüzeyde tutulan her şey, onunla birlikte söylenişleri ayrı olan kelimeleri ayırt hareket eder. Buna insanlar, okyanuslar hatta atmosfer de dâhil!.. etmek için okunuşları uzun olan ünlülerin üzerine konuyor: adem (yokluk), âdem (insan); adet (sayı), âdet (gelenek, alışkanlık); alem (bayrak) âlem (dünya, evren) gibi... O hâlde gerekli yerde \"düzelme işareti\"ni kullanmaya devam ediyoruz. 80 | KALEMDAR
DİŞLERİMİZİ FIRÇALADIKTAN SONRA İÇECEKLERİN TADI NEDEN TUHAF GELİR? işlerinizi fırçaladıktan kısa bir süre sonra bir şey içerseniz tadının hoş olmadığını fark edersiniz. Bunun nedeni diş macununun kimyasal yapısında saklı. Çoğu diş macununda sodyum lauril sulfat (SLS) denilen bir yüzey aktif madde bulunur. Bu kimyasal, diş macununun köpürmesini sağlar. SLS tatlı yiyecekleri daha az tatlı algılamamıza yol açar ve fosfolipit denilen molekülleri parçalayarak acı yiyecekleri daha az acı algılamamızı sağlar. Sonuç olarak portakal suyu daha şekersiz bir şeye dönüşür. YAŞLANDIKÇA NEDEN KİLO ALIRIZ? irçok insan yaşlandıkça kilolarını kontrol altında tutmakta zorlanır. Peki neden? İsveç'teki Karolinska Institutet'te yapılan yeni araştırma bunun nedenini ortaya çıkardı: Yağ dokusundaki lipid döngüsü yaşlanma sırasında azalır ve eskisinden daha fazla yemesek veya daha az egzersiz yapmasak bile kilo almayı kolaylaştırır. Çalışma Nature Medicine dergisinde yayınlandı. KELİMELER NASIL OLUŞTU? nsanın diğer canlılardan ayırt edilmesini sağlayan en önemli özelliklerden birisi de konuşmadır. Peki hiç düşündünüz mü ilk konuşma nasıl gerçekleşti, ilk kelime neydi? Aslında bu sorunun net cevabı günümüz şartlarında bile verilmiş değil. Malum, dillerin ortaya çıkışıyla ilgili \"yansıma, ünlem, iş, beden dili kuramları ve teolojik görüşler\" mevcut. Şunu söyleyebiliriz dil göstergeleri ses taklidi kelimeler (yansıma) dışında nedensizdir. Oldukları gibi kabul edilmiştir. “Tak, cız, hav” gibi yansıma kelimelerin kaynağı belli olduğu için nedensiz değildir fakat diğer tüm kelimelerin ortaya çıkışları ile ilgili birçok farklı teori bulunmakta ve hangisinin doğru olduğu konusunda farklı fikirler ileri sürülmektedir. Bunun için yansıma kelimeler dışındaki tüm göstergeler nedensizdir... Kaynaklar: https://bilimcocuk.tubitak.gov.tr/ https://www.tdk.gov.tr/icerik/sikca-sorulan-sorular/duzeltme-isareti-kaldirildi-mi/ http://www.sciencedaily.com/ Soru-Cevap dergisi, Temmuz 2019, Sayı 10 https://www.cokbilgi.com/yazi/dil-gostergelerinin-ozellikleri
RAFTA NELER VAR? Edeb yat 1 Şeker Portakalı Jose Mauro De Vasconcelos Can Yayınları Kayıp Tanrılar Ülkesi 2 Ahmet Ümit YKY 3 Simyacı Paulo Coelho Can Yayınları Fareler ve İnsanlar 4 John Steinbeck Sel Yayınları 5 Ben, Kirke Madeline Miller İthaki Yayınları Gece Yarısı Kütüphanesi 6 Matt Haig Domingo Yayınvevi 7 Körlük Jose Saramago Kırmızı Kedi Yayınları 1984 8 George Orwell Can Yayınları 9 Veba Geceleri Orhan Pamuk Yapı Kredi Yayınları 10Cesur Yeni Dünya Aldous Huxley İthaki Yayınları
Edeb yat Dışı Var mısın? 1 Doğan Cüceloğlu Kronik Kitap 2 Benim Zürafam Uçabilir Mert Arık Timaş Yayınları Bir Ömür Nasıl Yaşanır? 3 İlber Ortaylı Kronik Kitap 4 30 Günde 10 Yıl Prof. Dr. Yavuz Yörükoğlu Hayy Kitap Babaannem Geri Döndü 5 Şermin Yaşar Taze Kitap 6 İyileşen Evliliğim Hatice Kübra Tongar Hayy Kitap Herkes İçin Siyer 7 Muhammed Emin Yıldırım Bekir Develi Profil Kitap 8 Gerçek Tıp Yitik Şifanın İzinde Aidin Salih Yitik Şifa Ezbere Yaşayanlar 9 Emrah Safa Gürkan Kronik Kitap 10 Gecikmeli Teslimiyet M. Barış Muslu Doğan Kitap Kaynak: www.kitapyurdu.com
Muhammet Emin URHAN / 11-C
Hazal ÖZMUTLU / 9-B
Selen EROL / 10-H
Berna AKÇİN / 10-H
Sudenaz TUZAKTEPE / 10-C
Gökçe YİĞİT / 11-C
Çağın ÖZDEMİR / 10-C
Kadir TAY / 11-B
Elif Nur KÖKLÜ / 10-C
Berna AKÇİN / 10-H
Şahsenem ÇELİK / 10-C
Ceyda TIRTIL ÖZDEMİR
Sultan KARACA / Görsel Sanatlar Öğretmeni
Emine MAĞUNACI / 11-G
Hazırlayan: Edebiyat Bulmacası Fatih PEKSÖZ Edebiyat kimileri için bir okul dersi, kimileri için yepyeni ufuklar açan büyülü bir dünya. Edebiyatla ilgili misin? Peki iddialı mısın? Cevabın evetse buyur bulmacamıza! Soldan Sağa 1 2 Dize sonlarındaki ses benzerlikleri 26 5 Yergi şiirleri 6 Şiir yazan kimse, şair Yukarıdan Aşağıya 7 Divan edebiyatının en uzun nazım biçimi 8 Dörtleme anlamına divan nazım biçimi 1 Cemal Süreya'nın şiir kitabı 3 3 Şiirde bir ölçü 45 4 Sezai Karakoç'un ünlü şiiri 6 Hece ölçüsünün genellikle 8’li 8 7 5 kalıbıyla yazılan âşık edebiyatı nazım şekli. 6 Kahramanlık ve yiğitlik konularıyla ilgili olan.
Search
Read the Text Version
- 1
- 2
- 3
- 4
- 5
- 6
- 7
- 8
- 9
- 10
- 11
- 12
- 13
- 14
- 15
- 16
- 17
- 18
- 19
- 20
- 21
- 22
- 23
- 24
- 25
- 26
- 27
- 28
- 29
- 30
- 31
- 32
- 33
- 34
- 35
- 36
- 37
- 38
- 39
- 40
- 41
- 42
- 43
- 44
- 45
- 46
- 47
- 48
- 49
- 50
- 51
- 52
- 53
- 54
- 55
- 56
- 57
- 58
- 59
- 60
- 61
- 62
- 63
- 64
- 65
- 66
- 67
- 68
- 69
- 70
- 71
- 72
- 73
- 74
- 75
- 76
- 77
- 78
- 79
- 80
- 81
- 82
- 83
- 84
- 85
- 86
- 87
- 88
- 89
- 90
- 91
- 92
- 93
- 94
- 95
- 96
- 97
- 98
- 99
- 100
- 101
- 102
- 103
- 104