Merhaba arkadaşlar, Sizlerle yeni bir yolculuğa çıkacağız. Gezeceğimiz yer Deyimler Sözlüğü. Hem de kocaman bir sözlük. Orada atalarımızdan bize kalan deyimlerin açıklamaları var. Ama biz bu açıklamalarla kalmayıp deyimlerin çıkış hikâyelerine dalış yapacağız. Nasıl mı bizlerdeki mucizevi güçlerle tabi ki... Siz de bize katılmaya ne dersiniz? Deyimlere yapacağımız bu gezintide yepyeni arkadaşlar edineceğiz. Bakalım hangi duraklarda duracağız.29 harfimizden önce A’ ya gidelim mi arkadaşlar? Bakın burada “Ana gibi yar Bağdat gibi diyar olmaz.” var. Önce Bağdat’a gidelim. Acaba nereden gelmiş bu deyim biz çok merak ettik.Bağdat çok büyük bir şehirmiş, gez gez bitmeyen. Osmanlı dönemindeyiz inanamıyorum, bu sayfaların arasına dalıp da Bağdat’a gelebildiğimize. Burası çok güzelmiş çeşit çeşit yapılar var. İlimde bilimde dünyada önde gelen şehirlerden birisi burası. Ama yakınında da Ane yarı var.. Çok büyük bir uçurum. Bağdat ne kadar güzelse Ane de o kadar büyük bir uçurum. Aman arkadaşlar dikkat edin, sakın düşmeyelim. Deyimimizin hikayesi galiba buradan geliyor. Ane yarını anneye çevirmişiz. Ne de olsa her dönemde annelerimize çok önem vermişiz. Ama biz bu yolculukta şimdiden annemizi özledik. Burada çok kalmamalı yeni harflere doğru dalış yapmalıyız. Yoksa başlamadan eve döneceğiz. İkinci durağımız B harfiyle olsun mu acaba? Sözlükte yolculuğumuza devam ettiğimizde karşımıza \"Baklayı ağzından çıkarmak\" deyimi çıkıyor ve bizi heyecanla karşılıyor. Bize kendi hikayesini anlatmak için sabırsızlıkla konuşmaya başlıyor. Deyim hikayesinin içindeki bakla gibi tane tane anlatmaya başladı. Bize tabaklarda bakla ikram etti ve tabaklarınızdaki baklaları açarsanız hikayemle ilgili yapboz parçaları bulacaksınız, yapboz parçaları birleşince karşınıza hikayemi anlatan bir resim çıkacak, dedi. Başladık parçaları birleştirmeye. Yapbozu bitirdiğimizde çıkan resimde bir derviş ağzındaki baklaları tek tek çıkartıyordu. Ağzından baklaları çıkardıkça ağzından çıkan kötü kelimeler artmaya başladı. Meğer ağzındaki baklalar onun kötü konuşmasını engelliyormuş. Atalarımız bundan yola çokarak sabrı kalmayıp o zamana değin söylemediği şeyleri söylemeye başlamak, söylemekten kaçındığı bir şeyi ya da bir konuda konuşurken asıl amacı olan şeyi söylemek anlamında bu deyimi kullanmışlar. Deyimimiden öğrendiğimiz gibi karşımızdaki insanlarla konuşurken çok dikkatli olmalıyız. Buradan gereken bilgiyi aldıktan sonra yolumuza devam ettik. Sözlükte yolculuğumuza devam ederken karşımıza Ç harfinden \"Çalıp çırpmak\" deyimi gözümüze çarptı. Bu deyim hepimizin dikkatini çekti ve ne anlatmak istediğini öğrenmek amacıyla yolculuğumuza burada bir mola verdik. Bu molamızda dinlenirken bir çobanla karşılaştık. Bu çoban alfabe çiftliğinden C harfini yürütmüş. Bu nedenle bizim yolumuz Ç harfine çıkmış. Demek ki boşuna değilmiş \"çalıp çırpmak\" deyimine gözümüzün kayması. Çalıp çırpmak deyiminin anlamında olduğu gibi kötü yollardan para kazanmak isteyen bu çobanı yolundan çevirmeliydik. Çobanı karşımıza aldık başladık anlatmaya yaptığının ne kadar yanlış olduğunu. Bizi dinleyen çoban suçunu kabul etti ve yanlış yaptığı için tüm harflerden tek tek özür diledi. Ayrıca C harfini alfabe çiftliğine teslim etti. Çiftliğin ismini \"Ç\" çiftiği olarak değiştirdiler. Yolculuğumuzda bir insanı yanlışından döndürdüğümüz için gayet mutlu olduk ve yolumuza devam ettik. Yolculuğumuz tüm hızıyla sürerken birden “D” harfi ile karşılaştık.. -Selam D harfi, nasılsın? -İyiyim, sen nasılsın?
-Ben de iyiyim, çok teşekkür ederim. -Yolculuk nereye böyle? -Dimyat’a doğru ilerliyorum. -Hmm…Şu Mısır’da Süveyş Kanalı ağzında bir liman olan Dimyat mı? -Evet, orası. Eskiden Mısır’ın meşhur pirinçleri ince hasırdan örülmüş torbalar içinde buradan Anadolu’ya getirilirmiş. Dimyat’a pirinç almak için giden bir Türk tüccarının bindiği gemi Akdeniz’de korsanlar tarafından soyulmuş ve adamcağızın bütün altınlarını almışlar. Binbir zorluk içinde İstanbul’a dönen pirinç tüccarı o yıl iflas etmiş. İstanbul’dan kalkmış memleketi olan Karaman’a gitmiş. O sene tarlasından kalkan buğdayları da bulgur tüccarlarına sattığından kendi ev halkı kışın bulgursuz kalmışlar. -İnanamıyorum. Yani Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan da mı olmuşlar? -Evet, öyle olmuş. Oldukça üzücü bir durum değil mi? -Ne yazık ki! -Neyse seni fazla tutmayayım. Yolun oldukça uzun. -Heyy! Bir seyyah gördüm. Deyimler Sözlüğü’nden mi geliyorsun? -Evet. E harfi ile yolculuğumuza devam ediyoruz. E harfi ile birlikte gezerken şöyle bir rivayet duyduk. Bir zamanlar Anadolu'nun bir yerinde, herkesin sevip hürmet ettiği güler yüzlü, tatlı dilli bir şeyh yaşarmış. Şeyhin pabuçlarının sivri ucunda ve cüppesinin eteklerinde yüzlerce kuzu çıngırağı bulunurmuş. Şeyhin uzaktan gelişi bu çıngırakların çıkarttığı sesten anlaşılırmış. Bir gün şeyhe bu çıngırakları niçin taktığını sormuşlar. O da: -Yürürken yerdeki karıncaları ürkütüp çiğnenerek ölmelerine engel olmak için, diye cevap vermiş. Bir gün güvenlik güçleri, çok tehlikeli bir hırsız çetesinin saklandığı yerden çıkmasını beklerken çıngıraklı şeyh oradan geçiyormuş. Azılı hırsızlar çıngırak sesini duyunca ortaya çıkmış ve kaçmaya çalışırken yakalanmış. Azılı bir çetenin yakalanmasına sebep olan çıngıraklı şeyhi halk sevincinden kucaklayıp havaya kaldırırken şeyhin eteklerindeki çıngıraklar; daha fazla ses çıkarmış, adeta zil çalmış. Halk da bu çıkan sesten çok mutlu olmuş. Bu olaydan sonra o yerin ahalisi, bir şeye çok sevinip mutlu olanları görünce \"Ne o eteklerin zil çalıyor.\" demeye başlamış. Biz de deyimlerle yaptığımız bu yolculukta öğrendiğimiz hikayelerle eteklerimizin zil çaldığını hissediyoruz. Yolculuğumuza heyecanla devam ediyoruz. Bakalım sırada hangi deyim var? Yolculuğumuz tüm hızıyla devam ediyordu. Deyimleri ve hikayelerini öğrenmek hepimizi çok etkilemişti. Günlük hayatımızda yaşadığımız birçok durum zaman içinde aslında karşımıza deyimler olarak çıkıyormuş. Bunları düşünürken ve bu konu üzerine sohbet ederken sözlük yolculuğumuz da tüm heyecanı ile devam ediyordu. Karşımıza F harfi çıktı. Ve bize çok da bilmediğimiz bir deyim hakkında bilgiler verdi. \"Foyası meydana çıkmak\" deyimi. Bakın hikâyesi nasılmış. Kuyumcular yaptıkları yüzük, küpe gerdanlık gibi ziynet eşyalarının üzerine mücevherin ışığı daha iyi yansıtması ve parlaklığının artması için \"foya\" adı verilen bir madde sürerlermiş. Zamanla sürülen bu foya dökülür, bu duruma da \"foyası çıkmış\" denilirmiş. Zamanla halk arasında yalan söyleyen, sahtekarlık yapan kişilerin yalanları ortaya çıktığında da “foyası meydana çıktı” şeklinde benzetme yapılmaya başlamış. Ve bu ifade günümüze kadar \"foyası meydana çıkmak\" deyimi olarak gelmiş. İlginç degil mi arkadaşlar. F harfine çok teşekkür edip yolumuza devam edelim. Bakalım hangi harf ve hangi deyimimiz ile yolculuğumuza devam edeceğiz ? G harfi ile yolumuza devam ediyoruz. Alfabemizin 8. harfi olan G, bakalım bize hangi deyimi anlatacak? Şimdiki deyimimiz “gözleri kan çanağına dönmek”. Bu deyim çok kızmak,
ağlamaktan ya da uykusuzluktan gözleri kızarmak anlamına gelir. Hemen hemen her deyimin olduğu gibi bu deyimin de elbette bir hikâyesi var. Eskiden bir kralın günler boyunca uykusuz kalmış hizmetkârının gelip üzerinde çatlakları olan kırmızı beyaz bir çanakla krala çorba getirmesi ve kralın hizmetkârına, “Gözlerin de kan çanağına dönmüş.” şeklinde söylediği sözün bu deyimin hikâyesi olduğu bilinmektedir. Şimdi de yolumuza h harfi ile devam ediyoruz. Hariçten Gazel Okumak Deyimi nasıl ortaya çıkmış bakalım. Önce anlamına bakalım: Gazel, edebiyatta bir şiir biçimidir. Türk müziğinde kullanılır. Hariç ise, dışarı demektir. Bir konuyu iyice bilmeden, konu hakkında bilgi sahibi olmadan görüş Söylemek, fikirlerini ileri sürmek; iyice dinlemeden konuşmaya atlamak anlamında kullanılan bir deyimdir. Bu deyimin aslı “Hariçten gazel okumak memnudur.” şeklindedir. Memnu “yasak” demektir. Yani; dışarıdan gazel okumak yasaktır, anlamındadır. İnsanlar müziği, şarkı dinlemeyi ve şarkı söylemeyi severler. Eskiden radyo ve televizyon yoktu. Bazı insanlar şarkı, türkü, gazel dinlemek için salonlara, sazlı Sözlü eğlence mekânlarına giderlerdi. Adamın biri eğlence yeri açmış. Akşamları gelen misafirlere hem yemek hem eğlence veriyormuş. Bunun yanında sahneye ses Sanatçıları çıkartıp, şarkı Söyletiyormuş. Zavallı mekân sahibi bu işte oldukça yeniymiş. bazı müşteriler, Sahnedeki Sanatçıya eşlik ediyorlarmış. Öyle ki, bazen sesleri Sanatçıların Seslerinden bile baskın oluyormuş. Restorantta tam bir curcuna yaşanıyormuş. Bunun yanında, çoğu müşteri de bu durumdan rahatsız oluyormuş. restorantın sahibi müşterilerin görebileceği yere “Hariçten gazel okumak yasaktır.” yazdırmış. Yani bu bir bakıma, üstüne vazife olmayan işlere burnunu Sokanlar için söylenen bir deyimdir. Şimdi karşımıza I harfi çıktı. Bu renkli deyim serüvenlerinin içinden geçerken karşımıza çıkan bu yeni deyimimiz “Iskartaya çıkarmak” bir şeyi işe yaramaz, değersiz, önemsiz bularak bir kenara atmak anlamlarına gelen bir deyim olarak kullanılmaktadır. Bir gün ı harfi bir gurmeyle tanışmış ve o gurme yemekleri tatmadan yemekler hakkında yorum yapıyormuş. Gurme yine yemekleri tatmadan fikrini beyan ederken ı harfinin aklına ıskartaya çıkmak deyimi gelmiş. I harfi aslında gurmenin beğeneceği şeyler olduğunu fakat bazı şeylerin tadını bilmediği için önyargılı davrandığını düşünüyormuş. Mesela bir gün gurme hiç yemediği bir yemeği tatması gerektiğinde daha yemeği tatmadan yemeğin çok kötü olduğunu söylemiş. Ama aslında o yemeği halk çok seviyormuş ve gurmenin düşüncesini anlayamamışlar. Sonra halk gurmeyi özel bir yere çağırıp yemeği tattırmış. Gurme ne yapacağını şaşırmış ve yemeği tadınca yemeği boş yere ıskartaya çıkardığını anlamış. Gurme ilk tattığından bu yana yemeği daha fazla beğendiğini fark etmiş. O yemeği ve diğer yemekleri bir daha tatmadan eleştirmemesi gerektiğini ve ıskartaya çıkartmaması gerektiğini anlamış. Gurme bir daha hiçbir yemeği ıskartaya çıkartmamış ve halkın beğenisini daha çok almış. Bağdat'tan çıktığımız bu yolculuğumuzu artık bitirmeliydik. Çünkü annelerimizi çok özlemiştik. Yolculuğumuz boyunca nice baklaları yani kötü kelimeleri ağzımızdan çıkararak yollara bırakmıştık. İlk olarak Ç çiftliğindeki çalıp çırpmayı artık bırakmış ve iyi bir insan olmuş çobana veda ettik. Yolculuğumuz, Dimyat'a uzandı. Pirinç satmaya giderken altınlarını çaldıran tüccarın altınlarını çalan korsanların foyaları ortaya çıkınca gelip tüccardan özür dilemişlerdi ve altınları geri vermişlerdi. . Tüccar o kadar çok mutlu olmuştu ki etekleri zil çalmıştı. Günlerdir ağlamaktan kan çanağına dönen gözlerinin içi gülmeye başladı. Tüccarla vedalaştıktan sonra yolumuza devam ettik. Yol boyunca düşündük ve bundan sonra değersiz ve önemsiz şeyleri ıskartaya çıkarmaya ayrıca bilmediğimiz konularda hariçten gazel
okumamaya karar verdik. Tam evimize, annemize kavuşacakken İ harfi karşımıza dikildi. Arkasında İbret Almak deyimi duruyordu. İ nin önüne geçti ve bize bu yolculukta gördüğümüz kötü olaylardan nasıl ders çıkardığımızı sordu. Kısaca anlatmaya başladık. İşte dedi İ harfi ibret Almak kötü olaylardan etkilenerek ders almaktır. Aferin dedi ve İbret Almak deyimiyle yoldan çekildi. Tam karşımızda annelerimiz kollarını açmış bizi bekliyordu. Hepimiz hızla koşmaya başladık.
Search
Read the Text Version
- 1 - 4
Pages: