GÜZEL GÜZEL OYNUYORUZ İpek, beyaz bir top bulmuştu. Yumruk büyük- lüğündeydi. Topu yere vuruyor, zıplatıyordu. - Haydi gelin! diye seslendi: Can: - Yemeği bitmedi, diye karşılık verdi. Dost, tabakta ne varsa yedi, yuttu. Kuyru- ğunu keyifle salladı. Can: - Tamamsa gidelim, dedi. İpek, Can’ın geldiğini gördü. Topu fırlattı. 1
- Yakala Can! Can hazırlıksızdı. Top kafasına çarptı. Az ötesine düştü. Dost fırladı. Ağzıyla topu yakaladı. İpek’e doğru koşmaya başladı. İpek, Can’a gülüp duruyordu. Can sinirlendi. Koşarak ikisinin yanına gitti. - Çok kızdım, dedi. - Özür dilerim, dedi İpek. Yakalarsın diye attım. 2
Can: - Topa kızmadım, diye açıkladı. Benekli’ye kızdım. İpek, onun yanlışını düzeltti: - Benekli deme ona, onun adı Dost. Hem de ikimizin dostu. - Tamam, dedi Can. Adı Dost olsun. İyi ama, topu niye sana getirdi? Bana niye ge- tirmedi? İpek güldü. Dost’un başını okşadı. 3
- Onu daha çok sevdiğim için, dedi. Can karşı çıktı: - Ona az önce mama verdim. -İyi yaptın, dedi İpek. Sabah da ben doyur- muştum. Bu iş sırayla... Can: - Tamam, tamam, dedi. Seninle tartışmaya- cağım. Topu verir misin? İpek, topu ağaçların yanına doğru fırlattı. 4
- Git de al! diye bağırdı. Dost topun peşinden koştu. Top, eğimli yol- dan aşağıya indi. Zıplaya zıplaya ilerledi. Son- ra hop diye ırmağa düştü. Dost durdu. Yüzen topa baktı. Uzaklaşıyordu. Dost ne yaptı peki? Cump diye suya atladı. Sanki av köpeğiydi. Yüzdü, yüzdü... Sonra da görünmez oldu. 5
Hay Allah! İpek, böyle olacağını düşünmemişti. Şaşkındı, üzgündü. Can’ın yüzüne bakamıyordu. - Özür dilerim, dedi. Can: - Üzülme, diye yanıt verdi. Yüzdüğünü gör- düm. Birazdan döner. Çok geçmedi... Dost, otların arasından çıktı. Sırılsıklam ıslanmıştı. - Bak geliyor işte! Top da ağzında. 6
İpek, sevinçle zıpladı. Can’ın da keyfi yerine gelmişti. Dost, acele etmeden yaklaştı. İpek dayanamadı. Koştu onu kucakladı. - Bizi korkuttun, dedi. Dost topu bıraktı. İpek’ten kurtulunca silkindi. Can: - Hey! Bizi ıslattın, diye bağırdı. İpek neşeyle: - Seni yaramaz! Yapma böyle, dedi. 7
Dost, sevildiğini biliyordu. Başını, kuyruğunu sallayıp duruyordu. İnce ince yağmur yağıyordu. Parkta kimse yoktu. İpek: - Bu çok iyi, dedi. Can: - Neresi iyi? diye sordu. Islanırız sonra. Dost bir şey demedi. Ne olacak diye bekli- yordu. 8
İpek koştu. Kaydıraktan kaydı. Sonra salınca- ğa bindi. - Gelsenize, diye bağırdı. Kimse gitmedi. Can: - Merak ediyorum, dedi. - Neyi? - Bizim Dost akıllı mı, değil mi? İpek: - Akıllı tabii! diye karşı çıktı. 9
- Deneyelim, dedi Can. - Deneyelim. - Bakalım bizi bulabilecek mi? İpek: - Bulur, dedi. Can çok istekliydi. - O zaman saklambaç başlasın! diye bağırdı. İpek onun yanlışını yakaladı: - Saklambaç diyeceksin. Anladın mı, akıllım! - Tamam, anladım. 10
İpek, Dost’u tuttu. Can’a: - Git, saklan, dedi. Can gitti. Parkın sonundaki yeşilliğin içine saklandı. İpek, Dost’u bıraktı. - Git, onu bul, diye komut verdi. Dost, Can’ın gittiği yeri görmemişti. Sağı solu koklayarak ilerledi. İpek durur mu? O da peşinden gitti. 11
Dost, Can’ı bulunca keyifle havladı. Aferin Dost! Can şaşırmıştı. - Vay canına! dedi. Beni şıp diye buldu. İpek güldü. - Gördün mü? Demek ki akıllıymış, diye övündü. Can, Dost’u tuttu. - Şimdi de sen saklan. Bakalım seni de bu- lacak mı? dedi. 12
- Bulur, dedi İpek. Koştu. Saklanacak yeri de şıp diye buldu. Nereye mi saklandı? Bekçi kulübesinden daha iyi yer olamazdı. Kulübenin kapısı açıktı. İçeride, dışarıda kimse yoktu. İpek, kulübeye girdi. Kapıyı kapadı. O sırada bekçi gelmesin mi! Kapıyı kilitleme- sin mi! Eyvah!.. 13
İpek, kapıyı açmaya çalıştı. Açamadı. “Bekçi, kapıyı kilitlemiş... Şimdi ne yapacağım?” diye düşündü. Tam bağıracaktı ki, havlama sesi duydu. Bu Dost’tu. Hem havlıyor hem de kapıyı tır- malıyordu. İpek: - İçerdeyim! Buradayım! diye bağırdı. Can: - Orada ne işin vardı? 14
- Bırak şimdi soru sormayı. Bekçi kapıyı kilit- ledi. Bekçiyi bulun! - Tamam, dedi Can. Onlar bekçiyi araya dursunlar... İpek birden durdu. Pencereye baktı. - Ah, dedi, ne kadar dikkatsizim! Küçük pencereyi açtı. Sandalyenin üzerine çıktı. Sonra hop, pencereden dışarıya atladı. - Oh, dünya varmış! diye bağırdı. Çok geçmedi, bekçi ile bizimkiler göründü. Bekçi gülüyordu. - Demek arkadaşın içeride kaldı, öyle mi? - Evet, dedi Can. Bekçi kapıyı açıp baktı. - Burada kimse yok. İpek, saklandığı ağacın arkasından çıktı. - Buradayım, diye seslendi. Dost, havlayarak ona doğru koştu. Bekçi: - Sen akıllı bir kızsın. Başının çaresine ba- kabiliyorsun. Ama bir daha izinsiz girme, olur mu? dedi. 15
İpek: - Özür dilerim. Bir daha olmaz, diye karşılık verdi. Can: - İyi günler, dedi. - İyi günler. İpek, oradan uzaklaşınca rahatladı. Yüzü güldü. - Gördün mü? diye konuştu. Dost beni bu- lamadı. 16
Can, sert bir sesle: - Buldu, buldu, dedi. Bekçiyi bile buldu, se- nin haberin yok. Yağmur hızlanmıştı. İpek, eve doğru koşmaya başladı. - Sen de şakadan hiç anlamıyorsun! diye bağırdı. Dost, İpek’i kovaladı. Sonra geçti. Bahçeye kadar hiç durmadı. İpek, nefes nefese bahçeye girdi. Çardağın altına oturdu. Dost hemen bir köşe buldu, yattı. Can, sonuncu olmaktan kurtulamamıştı. - Sen öndeydin, dedi. Yoksa seni geçerdim. İpek sarı saçlarını düzeltti. - Sen öyle san, diye karşılık verdi. Can pes etmiyordu. - İstersen yarışalım, dedi. - Yarışalım, dedi İpek. İsim bulmaca oyna- yalım. - Tamam. 17
- Geç karşıma. İpek, kalem ve kağıt getirdi. Can: - Önce ben söyleyeceğim, diye atıldı. - Haydi o zaman. Can düşündü. - E ile başlayan meyveleri yazalım. İpek, eliyle kağıdı gizledi. Düşünmeye başladı. Can yazmaya başladı: “Erik, elma, ekşi şeftali.” 18
Aklına başka bir şey gelmiyordu. - Bitti, dedi. Kalemi bırak. İpek: - Tamam, diye homurdandı. Kalemi bıraktı. - Kaç tane yazdın? - İki tane. Başka yok zaten. Can keyifle güldü. - Ben üç tane yazdım. - Söyle de ben de öğreneyim. Can, tek tek okudu: - Elma, erik. İpek kikirdedi. - Onları ben de yazdım. Üçüncüsü neymiş? - Ekşi şeftali. - Öyle şey olur mu? dedi İpek. Can: - Babamdan duydum. İstersen gidip soralım. İpek karşı çıktı: - Uzağa gitmeye gerek yok. Ablama sorarım ben. Öyle bir meyve yoksa berabere sayılırız. - Hey çocuklar! 19
Dönüp, bahçe kapısına doğru baktılar. İpek, komşu kadını tanımıştı. - Ne oldu Arzu teyze? - Benim çocuk dışarıda oynuyordu. Onu gö- remiyorum. Bisikleti de burada. Onu gördünüz mü? - Aliş’ti değil mi? Onu görmedik, dedi İpek. Kadın hızla uzaklaştı. Can: 20
- Gel, bakalım, diyerek kalktı. Güneş çıkmış, hava aydınlanmıştı. İpek, havada oluşan gökkuşağına hayran kalmıştı. - Gördün mü? diye sordu. Can onu duymadı bile. Üç arkadaş sağa sola baktılar. Çiçeklerin arasını aradılar. Yoktu. İpek durup düşündü. - Aklıma bir fikir geldi. - Ne geldi? - Beni izle, dedi İpek. Bisikletin az ötesinde küçük bir şapka vardı. İpek, onu aldı. Dost’a koklattı. - Haydi Dost, onu bul, dedi. Dost birden şaşırdı. Nereye gideceğini bilemedi. İpek şapkayı bir kez daha koklattı. Dost durdu. Havayı, yeri kokladı. Yavaş ya- vaş ilerledi. Can ile İpek, heyecanla onu izlemeye baş- ladılar. 21
Dost, ilerideki büyük çöp kutusunun yanında durdu. Hemen orada karton bir kutu vardı. Büyük bir kutuydu. Ters çevrilmişti. Dost, kutunun başında durdu. “Hav hav” havladı. Can, atak davrandı. İpek’ten önce kutuyu kaldırdı. Çocuk kutunun altındaydı. Mışıl mışıl uyu- yordu. 22
İpek: - Aaa! diye çığlığı bastı. - Sessiz ol, dedi Can. Uyuyor, görmüyor musun? İpek, çocuğu kucakladı. - Çok da ağırmış, diye konuştu. Can, kadına seslendi: - Teyze, onu bulduk! Kadın ağlaya ağlaya koştu. Çocuğunu sev- giyle kucakladı. - Ödümü patlattın! Seni gidi yaramaz, diye söylendi. İpek, Dost’un başını okşadı. - Aferin sana! diyerek onu kutladı. Kadın: - Çocuklar, dedi, size çok teşekkür ederim. Can: - Bize değil, Dost’a teşekkür edin. Çocuğu- nuzu o buldu. - Ya, dedi kadın. Dost’u okşadı. 23
- Sağol canım, demeyi unutmadı. Bu öykü burada bitti mi? Bitmedi... Siz tatlı tatlı okudunuz. Peki, üç arkadaş şimdi ne yapıyor? Teyzenin aldığı çikolataları, bisküvileri yiyorlar. Onların tadını çıkarıyorlar. Aferin arkadaşlar! Afiyet olsun... 24
Search
Read the Text Version
- 1 - 25
Pages: