zamanlarda limon ve zencefil ile birlikte yediğim bal var bir de. Tadı biraz daha acı olan kestane balı. Arı hangi çiçeğe konarsa, bal o çiçeğin kokusu ve tadını alırmış, bu nedenle kestanelerin bol olduğu yerde üretilen bala da kestane balı denir. Genellikle Karadeniz bölgesinde üretilir. Şimdi bir de lavanta balı almış ol- duk buradan, bakalım onu sevecek miyim? Lavanta Kokulu Köy gezimiz tamamlanınca babaannem: “Akşam yemeği için hazır bir şeyler yaptırıp gölette yesek na- sıl olur?” diye sordu. Dedem: - Olur tabi. Ne isterseniz yaptıralım. Hem piknik gibi olur. Bu bölgede insanlar suya hasret olduğu için suyun olduğu yer- leri dereleri ve gölleri piknik bölgesi olarak kullanıyorlardı. De- demler Rize’ye geldiklerinde bütün derelere hayranlıkla bakıp babaannemle birbirlerine gösteriyorlarmış. Babam lokantayı aradı. Pide ve şiş kebap siparişi verdi. Ispar- ta usulü şiş kebap biraz farklıydı. Şiş ince, dolayısıyla köfte de ince oluyordu. Üzerinde de bir çeşit baharat vardı. Çok farklı bir lezzet veriyordu. Babama sorduğumda “sumak” demişti. Lokan- tadan yiyeceklerimizi alıp gölete gittik. Babam arabanın bagajında bulunan kilimi yere serdi. Baba- annem ve annem piknik malzemelerini çıkarıp düzenlerken biz babam ve dedemle kısa bir gezintiye çıktık. On dakikaya kalma- dan geri döndük, her şey hazırdı çünkü. Kilimin üzerine oturup yiyeceklerimizi yemeye başladık. Göletin içinde dikkatimi çeken demirden yapılmış, yuvarlak bir şeyler vardı. “Şu yuvarlak şeyler ne?” diye sordum. 39
- Onlar balık çiftliği oğlum. Onların içerisinde balık yetiştiri- yorlar. Genellikle tatlı su göletlerinde alabalık ve sazan balığı yetiştirilmektedir. Bu balıklar bu çiftliklerde yetiştirilip müşterile- rine satılır. Yemeklerimizi yerken çevreye bakıyordum. Bazı aileler pik- nik yapmaya gelmişti. Balık tutmaya gelenler de vardı. Kuyruk etrafta dolanıyordu. Dikenli bir bitkinin üzerinde, meşe palamu- duna benzeyen bir şey vardı. Onu koparmaya çalışıyordu. Ba- bam kalkıp, kopardı ve ona uzattı. Başka bir tane daha koparıp dedeme verdi. Dedem, üst kısmını kesip içine bir tane çöp soktu ve yerde çevirmeye başladı. 40
- Doruk bak. Kuyruk’un yediği şeye “gilik” deriz. Eskiden bu- nunla oyun oynardık. Hangimizinki daha çok dönerse o kazanırdı. Oyuncağı aldım. Günümüz topaçlarına benziyordu. Kuyruk meraklıca yanıma geldi. Beraber oynamaya başladık. Yemeklerimiz bitince babam, dedem ve omzumda Kuyruk ile yürüyüşe çıktık tekrardan. Balık tutan bir amcanın yanına uğra- dık. Dedemin arkadaşıymış. Çay içiyordu. Babam ve dedeme de ikram etti. Tuttuğu balıklara bakıyordum ben de. Bir tanesi çok büyüktü. Kovaya sığmamış, file ile beraber gölete koymuştu. Aniden bir yerden zil sesi çalmaya başladı. Balıkçı amca he- men bir oltanın yanına gitti. Attığı oltayı zile bağlamıştı. Eğer balık gelir ve yemi yerse, hareket ediyor ve zil çalıyordu. Olta- yı çekti ama ucundan balık çıkmadı. Oltanın ucundaki, kancaya mısır koydu. Sonra tekrar göle attı. İpi iyice gerdi ve zili taktı. Balıkçı, babam ve dedem ile muhabbete geri döndü. Biz Kuyruk ile biraz yürüdük. Babamın görebileceği yerlerde oynuyorduk. Kuyruk orada bir başka sincap gördü. Bir süre konuştular. Sonra yanıma geldi: - Doruk eskiden bu su daha fazlaymış. Baksana şu çizgilere geliyormuş. Ama zamanla azalmış. Eğer böyle giderse bu su bile kuruyacakmış. - Evet, biliyorum Kuyruk. Babam ile dedem konuşurken duy- dum. Yeteri kadar kar ve yağmur yağmamış. Böyle olunca su birikmiyormuş. Onlar da suyun kurumasından korkuyorlar. Bah- çemizdeki meyveler ve sebzeler, bu su sayesinde yetişiyor. Bu sene fazla su yok diye dedem çok az domates ve fasulye dikti. 41
Geçen sene salatalık, biber, bamya da dikmişti oysa. Bu sene onları dikemedi. Niçin kar veya yağmur yağmıyor diye sordum. En büyük nedeninin küresel ısınma olduğunu söylediler. Araçlar- dan çıkan gazlarla birlikte parfüm yapımında kullanılan bir takım gazlardan dolayı gezegenimizi karbondioksit gazı çevreliyor ve bu gaz sera etkisi oluşturuyormuş. Bu da dünyanın daha çok ısınmasına neden olmakla birlikte ik- limlerin de değişmesine sebebiyet veriyormuş. Dünya ısındıkça ve ağaçlar da azalıp yerine yenileri dikilmedikçe, iklimler değiş- miş ve yağmurların azalmasına neden olmuş. İnsanlar yaşadığı ortama dikkat ederse, ağaçlık bölgeleri artırarak doğaya daha 42
saygılı davranırlarsa, bunlar yaşanmazmış. Doğaya zarar veren teknolojik araçlar için önlem alınır, enerji kaynakları daha dikkatli kullanılır ve güneş ile rüzgar enerjisinden daha çok faydalanılırsa küresel ısınma önlenebilirmiş. Biz Kuyruk ile konuşurken zil tekrar çaldı. Zilin çalışına bakılır- sa büyük bir balıktı. Hemen oltanın yanına koştuk. Balıkçı oltayı çekmeye başladı. Babam ve dedem de heyecanla bekliyordu. Oltayı çekti ve ucundan kocaman bir balık çıktı. Bir ara oltanın ipini koparacak sandım. Balıkçı balığı büyük bir zorlukla çekti. Babamın telefonu çaldı. Arayan annemmiş. Yorulduklarını ve eve dönmek istediklerini söylediler. Balıkçıya “rast gele” deyip 43
annemlerin yanına gittik. Eşyalarımızı toplayıp eve döndük. An- nem beni ve Kuyruk’u banyoya soktu. Tabi bu durum Kuyruk’un hiç hoşuna gitmedi. Ama banyo yapmamız gerektiğini biliyordu. Banyodan çıktıktan sonra evdeki gereksiz yanan ışıkları kapat- tım. Herkes zaten balkonda oturuyordu. Bana neden ışıkları ka- pattığımı sorduklarında: “Yaşadığımız dünyayı korumamız lazım. Kullandığımız enerji kaynakları ve suyumuz tükenebilir. Küresel ısınmaya neden olabilir. Hepimiz dikkat edersek, dünya daha güzel bir yer olur.” dedim. Söylediklerim ailemin hem hoşuna gitmiş hem de onları şaşırt- mıştı. Her insan doğayı korumalıdır. Ortaya çıkan atıkları çöp yerine geri dönüşüm kutularına atmalıdır. Kağıt, plastik ve cam atıklar ayrıştırılarak yeniden kullanılarak sağlanabilmektedir. Eski kağıtları kullanarak yeni defter yada kitap yapılabilir ve böylece daha çok ağaç kesilmemiş olur. Diğer yandan plastikler doğada 400 yıl sonra yok olmaktadır. Cam ve plastikleri de geri dö- nüşüm kutusuna atıp yeniden kullanımını sağlayabiliriz. Böylece doğamızı bu gibi atıklardan koruruz. Gezmek uykumu getirmişti. Büyüklerime “iyi geceler” diledim. Kuyruk’u yuvasına bıraktım. Dişlerimi fırçalayıp uyudum. Evet evet; dişlerimi fırçalarken suyu açık bırakmadım. Fırçamı ve ağ- zımı yıkarken, suyu çok az açtım. Bundan sonra sanırım siz de bunlara dikkat edeceksiniz. Öyle değil mi? 44
PSİKOLOJİK DANIŞMAN GÖZÜYLE Doruk ile Kuyruk Tanışıyor. Bir arkadaşlık ancak bu kadar ma- salsı olabilir. Her satırında içimden şu an evimde bir sincapla ya- şıyor olsaydım ve bu sincap Kuyruk kadar bilge olsaydı her şey çok daha güzel olabilirdi diye düşündüm. Gizem KOLÇAK Psikolojik Danışman 45
46
47
48
Search