Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore toplu biirleşim (2)

toplu biirleşim (2)

Published by 185z.demirci, 2021-11-28 19:22:46

Description: toplu biirleşim (2)

Search

Read the Text Version

Bilim dergisi ARALIK 2021 SAYI 1 LİM KAMERA ARKASI Ödül sevincindeki gözlerin, altındaki morluklar... TOPLUMSAL BİLİNÇLENDİRME Yenilenebilir enerji çeşitleri İLGİNİZİ ÇEKECEK HER ŞEY İlginç bilim dünyası ve daha fazlası... PAFİAL



ARALIK 2021 SAYI 1 LİM Bilim dergisi ZEHRA DEMİRCİ PAFİAL



-İÇERİK 1-GERİ DÖNÜŞÜM Geri Dönüşümün Önemi.........2 Geri Dönüşüm Nedir?............3 Geri Dönüşüm Nasıl Yapılır?..4 2-GÜNEŞ VE ATIK ENERJİSİ Güneş Enerjisi...........................6 Atık Enerjisi..............................6 3-KUTUP AYILARI -8 4-SU VE ÖNEMİ Su Nedir?-Suyun Önemi....................10 Doğru Bilinen Yanlışlar.....................11 Su Olmasaydı...................................12 Su Hakkında Bilgiler.........................12 Suyun Şaşırtıcı Özellikleri.................13 Su \"Normal\" Davransaydı, Ne Olurdu..14 5-TENİS Tenisin Tarihçesi.........................16 Tenis Nedir-Nasıl Oynanır?...........17 Tenis Kuralları-Tenis Sahaları......18 Bulmaca...............................23 6-WİLHELM CONRAD Kaynakça.............................24 RÖNTGEN Cevap Anahtarı.....................25 Wilhelm Conrad Röntgen.............20 Anna Bertha Ludwig....................21



GERİ DÖNÜŞÜM

GERİ DÖNÜŞÜMÜN ÖNEMİ Geri dönüşümle hem doğayı hem de Örneğin, maden çıkartılarak üretilen bir metal kaynaklarımızı koruruz. kutunun yapılabileceği enerji ile geri dönüşüm Kalabalıklaşan dünyamız nedeniyle her gün yöntemi kullanılarak 20 metal kutu yapılabilir. daha fazla tüketilen su, orman, madenler, Benzer şekilde, kâğıt ve karton atıkların geri petrol gibi doğal kaynaklarımızı geri dönüşüm dönüştürülerek yeniden üretilmesi için gerekli olan ile daha uzun süreli kullanabiliriz. Tekrar enerji, normal işlemler için gerekli olanın yarısı değerlendirilebilen atıkları geri dönüştürerek kadardır. Bunun gibi, cam ve plastik atıkların da doğal kaynaklarımızı tüketmeden yeni ürünler geri dönüşümünden önemli oranda enerji elde edebiliriz. Örneğin; bir ton kâğıdın geri tasarrufu sağlanır. dönüştürülmesiyle 17 ağacın kesilmesi Ülkemizin gelişimine katkı sağlarız önlenebilir. Plastik ambalaj atıklarının geri Geri dönüşüm, doğal kaynakların kullanılmasını kazanılması sonucu ise petrolden tasarruf azaltarak, enerji tasarrufu sağlayarak, iş imkânı sağlanabilmektedir. Dönüşen her ton cam için yaratarak ve ham madde maliyetini azaltarak ise, 100 litre petrol tasarrufu sağlanır. Metal ülkemizin gelişimine katkıda bulunur. Ayrıca, ambalajları ve ahşap ambalajları geri dışarıya bağımlı olduğumuz petrol gibi ham dönüştürerek doğal alanlarımızı bozulmadan maddelerin tüketiminin azalması sonucu, paramız koruyabiliriz. Enerji tasarrufu sağlarız; Geri yurtiçinde kalmakta ve geri dönüşüm sonucu dönüşüm yöntemiyle, üretimdeki işlem sayısı oluşan ürünlerimizin yurtdışına satılmasıyla da azaltılarak enerji tasarrufu sağlanır. ülkemize döviz girişi sağlanmaktadır. Cam% 100 geri dönüştürülebilir ve tekrar tekrar kullanılabilir. Cam geri dönüşümü, renklerine göre yapılabilir. Çünkü cam, geri dönüşümden sonra bile rengini korur.

GERİ DÖNÜŞÜMÜN NEDİR? İnsanların sosyal ve ekonomik faaliyetleri sonucu, kullanım süresi dolmuş ve artık doğa için zararlı hale gelen her türlü maddeye atık denir. Karton, cam, metal, plastik gibi maddeler atık olarak sınıflandırılabilir. Atıkların yeniden değerlendirilmesi ancak geri dönüşüm ile sağlanır. Geri dönüşüm, yeniden değerlendirilme imkanı olan bu atıkların fiziksel veya kimyasal işlemlere tabi tutularak ikinci bir hammaddeye dönüştürülmesine denir. Geri dönüşümde amaç kaynakların aşırı ölçüde kullanımını önlemek, atıkların kaynaklarında ayrıştırılmasını sağlamak, atık çöp miktarının azalmasını sağlamaktır. Kağıt, karton, cam, plastik, metal gibi maddelerin geri dönüşümü Ülke ekonomisine büyük miktarda katkı ile birlikte doğal kaynakların tükenmesinin sağlayan geri dönüşüm ile ithal edilen hurda önüne geçilecektir. malzemeye ödenen döviz miktarı azalacak ve enerji kullanımından ciddi ölçüde tasarruf sağlanacaktır. Kullanılmış kağıdın geri dönüşümü hava kirliliğini %74-94, su kirliliğini %35, su kullanımını %45 azaltır. 1 ton atık kağıdın kağıt hamuruna katılması 8 ağacın kesilmesini önlemektedir. Geri dönüşüm uzun vadede çok verimli bir ekonomik yatırımdır. İnsanoğlu hammadde ve doğal kaynakların giderek tükenmesi sonucunda gelecekte birçok ekonomik problemle karşı karşıyadır. İşte bu noktada geri dönüşüm ekonominin düzelmesi için en iyi olanaktır. Öte yandan, geri dönüşümü sağlanan birçok atık çevre kirliliğinin de önlenmesine büyük katkı sağlayacaktır. Her yıl atılan talaş ve kağıt miktarı 20 yıl boyunca 50.000.000 evi ısıtmak için yeterlidir.

Geri Dönüşüm Nasıl Yapılır? 1-Kaynakların Ayrı Toplanması Değerlendirilebilir atıklar, oluştukları yerde çöplerden ayrılarak biriktirilir. Ambalaj atıklarının diğer atıklardan ayrı olarak oluştukları yerlerde ayrı olarak biriktirilmesi zorunludur. 28.12.2017 tarih ve 30283 sayılı Resmi Gazete’ de yayımlanarak yürürlüğe giren Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği kapsamında, Ambalaj atığı üreticileri, ambalaj atıklarını, bağlı bulundukları belediyenin ambalaj atıkları yönetim planına uygun olarak, ayrı biriktirmek ve belediyelerce belirlenen şekilde belediyenin toplama sistemine veya atık getirme merkezlerine vermekle yükümlüdür. Kaynağında ayrı toplama uygulamalarında, tüketicilerin evlerinde ya da işyerlerinde evsel atıklardan ayrı olarak biriktirdikleri ambalaj atıklarının düzenli olarak belediyeler ya da anlaşmalı oldukları Lisanslı Toplama Ayırma Tesisleri tarafından alınması gerekmektedir. Kaynağında Ayrı Toplama Uygulamalarında, ambalaj atıklarının ayrı toplanabilmesi için konteynır, kumbara, iç mekân kutuları ve geri kazanım torbaları gibi ekipmanlar kullanılmaktadır 2-Sınıflama Kaynağında ayrı toplanan atıklar, toplama ayırma tesisleri tarafından cinslerine göre (kağıt, metal, cam, plastik, kompozit vb.) sınıflandırılır. 3-Değerlendirme Kaynağında ayrı toplandıktan sonra cinslerine göre ayrılan atıklar, geri dönüşüm tesislerinde fiziksel ve kimyasal işlemlerden geçirildikten sonra hammadde olarak ekonomiye geri döner. 4- Yeni ürünü ekonomiye kazandırma Geri dönüştürülen malzeme yeni bir ürünün üretiminde kullanılır ve yeniden hayat kazanır.

GÜNEŞ VE ATIK ENERJİSİ

Güneş Enerjisi Güneşin çekirdeğinde gerçekleşen füzyon olayı sonucu açığa çıkan enerji, güneş enerjisinin kaynağını oluşturur. “Güneşteki hidrojen gazının helyuma dönüşmesi esnasında açığa çıkan enerji sonucu, güneşten 150 milyon km uzaklıkta bulunan dünyamıza ulaşan enerjinin miktarı, yeryüzünde yıl boyunca kullanılan bütün enerjinin 20 000 katıdır.” Ancak bu enerjinin düşük yoğunluklu olması yararlanmayı sınırlandıran en önemli faktör olarak belirmektedir. “Güneşten gelen ve dünya atmosferi dışındaki enerjinin gücü 1370 W/m2 iken, yeryüzünde ise 0-1100 W/m2 değerleri arasındadır.” Yeryüzünün 45° kuzey ve 45° güney enlemleri arasında kalan sahalar güneş enerjisinden ekonomik olarak yararlanma olanağına sahiptir. Güneş enerjisinden yararlanmada karşılaşılan en sık uygulama şekli ise düzlemsel güneş kollektörleri vasıtasıyla elde edilen ısıyla çeşitli mekânların sıcak su ihtiyacının sağlanmasıdır. Bu yaygın kullanım şeklinin dışında güneş havuzları, güneş bacaları, güneş ocakları, güneş pilleri, parabolik oluk ve parabolik çanak sistemleri gibi birçok farklı yöntem kullanılarak güneş enerjisinin yoğunlaştırılıp, ihtiyaca uygun çeşitli sıcaklık derecelerine ulaşmak mümkündür. Kuşkusuz bu çabaların nihai amacı elektrik enerjisi elde etmektir ki, maliyeti fazla olmasına rağmen günümüzde ulaşılan teknoloji ile bunun gerçekleştirilmesi mümkün hale gelmiştir. Atık Enerjisi Evsel veya sanayi atıklarının enerji üretimi amacıyla değerlendirilmesini cazip hale getiren ise, bir taraftan kentlerin ürettiği ve ortadan kaldırılması zorunlu olan bazı katı ve sıvı organik atıklardan çevre sorunlarına neden olmadan kurtulmak olduğu kadar, bu atıkların çöp termik santrallerinde yakılarak, ısı, sıcak su, buhar ve elektrik enerjisinin elde edilmesidir. Bu uygulamada termik santrallerin çevre üzerindeki olumsuz etkisi, hiçbir durumda üretilen çöplerin çevreye vereceği zarardan fazla değildir. ABD, Almanya, Belçika, Danimarka, Fransa, İtalya, Hollanda ve İngiltere gibi Türkiye de çöp termik santrallerinden enerji üretmektedir.

KUTUP AYILARI

KUTUP AYILARI Kanadalı uzmanlar, iklim değişikliğiyle mücadele için daha fazla çaba harcanmaması halinde bu yüzyılın sonuna kadar kutup ayılarının neslinin tükenebileceği uyarısında bulundu. Toronto Üniversitesi öncülüğünde yapılan araştırmaya göre Kuzey Kutbu'nda deniz buzlarının hızla erimesi nedeniyle kutup ayılarının hayatta kalabilme güçlerinin sınırına geldiği belirtildi. Kutup ayıları, Kuzey Buz Denizi'nde buz tabakaları üzerinde avladıkları foklarla besleniyor. Buz tabakalarının parçalanması nedeniyle hayvanların yiyecek bulmak ve yavrularını besleyebilmek için çok uzun mesafeler kat etmek zorunda kaldıkları ve yiyecek bulma şanslarının düşük olduğu kıyılara indikleri belirtiliyor. Uzmanlar, yetişkin kutup ayılarının 255 güne kadar aç kalabildiklerini fakat yavruların açlığa uzun süre açlığa dayanamadıklarını söylüyor. Toronto Üniversitesi'nden Dr. Peter Molnar, kutup ayılarının küresel ısınmanın simgesi haline geldiğini belirterek, \"Kutup ayıları şimdiden dünyanın tepesinde oturuyor. Buzlar erirse gidecek yerleri kalmayacak\" dedi. Uluslararası Doğa Koruma Birliği (IUCN) kutup ayılarını nesilleri tükenme tehlikesine açık hayvanlar olarak sınıflıyor ve bu tehdidin ana nedeninin iklim değişikliği olduğunu vurguluyor. Dişi kutup ayılarının yavrularını besleyebilmeleri için vücutlarındaki yağ oranını yüksek tutmaları gerekiyor. Sonuçları Nature Climate Change adlı bilim dergisinde yayımlanan araştırma kapsamında kutup ayılarının enerji kullanımıyla ilgili modellemeler yapılarak hayvanların dayanıklılık sınırları incelendi. Polar Bears International'dan Dr. Steven Amstrup, BBC'ye \"Anne kutup ayıları yavrularını buzların erime mevsimine kadar emzirecek kadar yağ depolayamayacak. Yiyecek olmadan hiçbirimiz uzun süre ayakta kalamayız. Bu tüm canlı türleri için biyolojik bir gerçeklik\" dedi. Kuzey kutbundaki buzullar hızla erimeye devam ediyor ve kutup ayılarının yaşam alanı giderek daralıyor. Kuzey Kutup Bölgesi'nin farklı kesimlerinde kutup ayılarının hayatta kalabilme eşiklerini hesaplayan araştırmacılar bazı bölgelerde bu eşiklerin şimdiden aşılmış olabileceğini söylüyor. Dr. Amstrup, \"Kutup ayılarının nesline yönelik tehdidin bu kadar yakın olması, gelecekte karşılaşacağımız en büyük tehlike için bize bir uyarı niteliğinde. Kötü bir gidişat var. Ama birlikte hareket edebilirsek hâlâ kutup ayılarını kurtarabiliriz. Bunu başarabilirsek bizler dahil bundan yeryüzündeki tüm canlılar fayda sağlayacak\" dedi. Araştırmaya göre, sera etkisi yapan gaz emisyonlarının yüksek olduğu bir senaryoda 2100'e kadar birkaçı dışında tüm kutup ayı sürüleri yok olacak. Araştırmada karbon emisyonlarının orta derece azaltılması hedeflerinin tutturulması halinde bile bazı bölgelerde kutup ayısının kalmayacağına işaret ediliyor. 8

SU ve ÖNEMİ

SU NEDİR? SUYUN ÖNEMİ Su canlıların yaşaması için hayati Dünya nüfusunun %40′ını barındıran 80 öneme sahiptir. En küçük canlı ülke şimdiden su sıkıntısı çekmektedir. organizmadan en büyük canlı varlığa 1940-1980 yılları arasında su kullanımı iki kadar, bütün biyolojik yaşamı ve katına çıkmıştır. Nüfusun hızla artması, bütün insan faaliyetlerini ayakta tutan buna karşılık su kaynaklarının sabit sudur. Dünyamızın %70′ini kaplayan kalması sebebiyle su ihtiyacı her geçen su, bedenimizin de önemli bir kısmını gün artmaktadır. Dünyadaki mevcut oluşturmaktadır. Ancak yeryüzündeki suyun hacmi 141 milyar m3 tür. Bu su kaynaklarının yaklaşık %0.3′ü miktar dünya yüzeyini 3 km kalınlığında kullanılabilir ve içilebilir özelliktedir. bir tabaka halinde sarabilecek büyüklüktedir. Bu suyun % 98′i okyanuslarda ve iç İnsanoğlu, su ihtiyacını yüzeysel sular ve denizlerde bulunmakta, fakat tuzlu yeraltı su kaynaklarından temin etmektedir. olduğu için, içme suyu olarak kullanıma, sulamaya ve endüstriyel kullanıma Tatlı suların en önemli kaynağı yağışlardır. uygun değildir. Dünyadaki suların ancak Küresel yıllık yağış 500 bin m3 olup, her yıl %2.5′i tatlı sudur. Bunun da %87′si buzullarda, toprakta, atmosferde, yeraltı yeryüzüne inen yağış aynı miktardadır. sularında bulunur ve kullanılamaz durumdadır. Ülkemizde ise tatlı su kaynakları oldukça Kişi başına düşen su kullanımı, sınırlıdır ve ihtiyaca ancak cevap toplumun gelişmişlik seviyesiyle vermektedir. doğru orantılıdır. Gelişmiş ülkelerde bu oran oldukça yüksek olmasına Türkiye’nin kullanılabilir su potansiyeli 110 rağmen, gelişmekte olan ülkelerde ise milyar m3 olup, bunun %16′sı içme ve düşüktür. (ABD’de 24.000 m3, kullanmada, %72′si tarımsal sulamada, Avrupa’da 5.000 m3, Afrika’da %12′si de sanayide tüketilmektedir 3.400m3tür.) Dünyanın yıllık yağış ortalaması 11.871mm -Su, hücrelere mineraller, vitaminler ve olup, Türkiye’nin yıllık yağış ortalaması ise glikoz gibi temel besin öğelerini dağıtan bir 658 mm. dir. Türkiye su kıtlığı çeken ülkeler taşıyıcıdır. arasında yer almamakla birlikte, hızlı nüfus artışı, kirlenme ve yıllık yağış ortalamasının Su, organ hücrelerinin reddettiği toksinler dahil olmak üzere tüm atıkların idrar ve dünya ortalamasından düşük olması; dışkı yoluyla vücuttan uzaklaştırılmasına mevcut kaynakların daha dikkatli yardımcı olur. kullanılmasını ve kirlenmeye karşı gerekli Sıvı tüketimi ile ilgili vücuda alınan sıvı miktarı ile tedbirlerin bir an önce alınmasını tüketim dengesinin sağlanması önemlidir. Bu dengeyi gerektirmektedir. sağlamak ve dehidratasyon, böbrek taşı ve daha bir çok önemli sağlık sorunundan kaçınmak için sağlıklı erişkinler günde en az 2-2.5 litre sıvı tüketmelidirler. Su, yediklerimizin sindirilmesine ve besin Yeterli sıvı alımı için ortalama sedanter bir erkek günde öğelerine parçalanmasına yardımcı olur. en az 2900 ml sıvı tüketmelidir. Bu rakam ortalama sedanter bir kadın için en az 2200 ml dir. Katı gıdaların Su, eklemler çevresinde etkili bir kaydırıcı sıvı alımına katkısı yaklaşık 1000 ml sudur. Su ve sıvı özellik taşır. Aynı zamanda gözler, beyin, tüketimi hastalık durumu ve mevsime göre değişiklik omurilik ve amniyotik sıvı aracılığıyla fetüs gösterebilir. Örneğin; yaz ayları, özellikle gün içinde aktif için bile şok emici görevi görür. olarak çalışan insanlar için yoğun bir su kaybı nedeni olabilir. Günlük su alımı, vücudun su kaybı ile bir denge Su, sıcak veya soğuk bir ortamda vücut sıcaklığı değişimlerini içinde olmalıdır. sınırlayan büyük bir ısı kapasitesine sahiptir. Oda sıcaklığının vücut sıcaklığından daha fazla olduğu durumlarda vücudun ısıyı dışarı salmasına yardımcı olur. Vücut, terlemeye başlar ve cilt yüzeyinden suyun buharlaşması vücudun etkin şekilde serinlemesine izin verir.

DOĞRU BİLİNEN YANLIŞLAR Kahve, çay ve meşrubatlar yeterli sıvı kaynaklarıdır. ş ş ğ ğ ğ ş şBa tan söyleyelim, hiçbir ey suyun yerini tutamaz. O ferahlı ı, saflı ı ve rahatlı ı hissettirebilecek ba ka bir sıvı yok. Sürekli olarak sıvı bir eyler ğ ğ ş ğiçti iniz zaman aslında su ihtiyacınızı giderdi inizi dü ünüyorsanız, yanılıyorsunuz. Di er içeceklerden ne kadar tüketirseniz tüketin, vücudunuzun ihtiyacı olan su miktarını da hayatınıza eklemeniz gerekiyor. Su şişkinlik yapıyor. ş ş ğTamamen yanlı . Sadece birden bire kocaman bir bardak su içerseniz, karnınız kendini dı arı bırakabilir. Ama do ru hızda ve boyutta su ş ş ş ğ ğtüketirseniz hiçbir ekilde su i kinli e ve rahatsızlı a sebep olmaz. Yemek yerken su içmek sağlıklı değil. ğ ş ş ş ğBu da kulaktan kula a yayılmı yanlı bilgilerin ba ında geliyor. Yemek yerken su içmenin hiçbir zararı olmadı ı gibi su, yemek yerken sindirim ş ğsisteminin daha verimli çalı masını da sa lıyor. Sabahları su içmemeliyim. ş ş ğHayır! Tamamen yanlı . Sabahları içilen su güne daha rahat ba lamanızı ve hazırlanmanızı sa lar. Ayrıca günlük su ihtiyacınızı gidermek için ğtüm suyu aynı anda içmenize gerek yok. Gün içerisine su tüketiminizi rahatlıkla saatlere da ıtabilirsiniz. Suyu bir görev gibi tüketmek yerine, ş şsürekli size e lik eden arkada ınız olarak görmeniz daha faydalı olabilir. Yalnızca susadığım zaman su içmeliyim. ş ğ ğSu içmekle ilgili en büyük yalanların ba ında bu geliyor. Çünkü su harici içecekler tüketti iniz zaman su içme iste iniz ertelenebilir. Ama ğ ğsusamak beynin gönderdi i bir uyarıdır. E er beyninizi bunun için yoracak kadar su içmiyorsanız, ortada bir problem var demektir. Soğuk su beni hasta eder. ş ş ğGerçekten mi? Büyük ihtimalle ba ka bir sorun var demektir. Doktorunuzla görü menizde fayda var çünkü so uk suyun, insan vücuduna hiçbir zararı bulunmuyor. Terlemiyorum o zaman su içmeme gerek yok ş ğGerek var. Vücudunuz sürekli olarak ısıyı korumaya çalı ır ve bunu yaparken de su kaybedersiniz. Kaybetti iniz suyu yerine koymanız büyük şönem ta ıyor. Bunun için terlemeyi beklemeyin. 11

Su Olmasaydı Yeryüzünde en bol bulunan maddelerden biridir ve yaşamın temelidir. Eğer su olmasaydı yaşam da olmazdı. Denizler ve okyanuslar yeryüzünün yaklaşık onda yedisini kaplar toprakta, atmosferde ve bütün canlı varlıklarda su vardır. İnsan vücudunun yaklaşık üçte ikisi Sudan Oluşur ayrıca yiyeceklerin, özelliklede sebze ve meyvelerin büyük bir bölümü de sudur. Güneşin ısısı deniz suyunun yüzeyinde buharlaşmaya neden olur ve su buharlaşıp öbür mineraller kalır ve bu mineraller alttaki suya karışır. Denizlerin buralara dökülen ırmaklardan çok daha tuzlu olmasının sebebi budur. İçme sularının kolayca içilebilmesi için de suyun belirli ölçülerde çözünmüş gaz ve mineralleri içeriyor olması gerekir. Dünyadaki yaşamın varlığı suya bağlıdır. Güneş ısısı suyu buharlaştırır; buharlaşan su, damlacıklardan oluşan bulutlar halinde atmosferde kümelenir. Bu kütleler yeterli bir büyüklüğe ulaşınca yağmur, dolu ya da kar halinde yeryüzüne iner ve yaşamın sürmesini sağlar. Buna yağış denir; suyun toprağa işlemesi de bu süreçte olur. Bitkiler suyu topraktan soğurur ve bunun belirli bir bölümünü terleme denen bir süreç sonucunda tekrar atmosferde bırakır. Buharlaşma, yağış ve terleme su çevrimini oluşturur. Dünyadaki yaşamın varlığı suya bağlıdır. Güneş ısısı suyu buharlaştırır; buharlaşan su, damlacıklardan oluşan bulutlar halinde atmosferde kümelenir. Bu kütleler yeterli bir büyüklüğe ulaşınca yağmur, dolu ya da kar halinde yeryüzüne iner ve yaşamın sürmesini sağlar. Su Hakkında Bilgiler Güneş Sistemi’ndeki diğer 63 gök cisminden hiç birinde yaşamın temel şartı olan suyun bulunmadığını biliyor muydunuz? Oysa yeryüzünün büyük bölümü sularla kaplıdır. Okyanuslar ve denizler Dünya yüzeyinin toplam dörtte üçünü meydana getirir. Öte yandan karalarda da sayısız göl ve nehir vardır. Yüksek dağların zirvelerini kaplayan kar ise suyun donmuş halidir. Dünya’daki suyun önemli bir bölümü de gökyüzündedir; bulutların her birinde binlerce, bazen milyonlarca ton su bulunur. Bu suların bir kısmı da zaman zaman damlalar halinde yere iner, yani yağmur olur. Şu an solumakta olduğunuz havanın içinde de mutlaka belirli miktarda su buharı vardır. Yağmurlar, denizler, nehirler, akarsular, okyanuslar, musluğu açtığınızda akan içilebilir su… İnsanlar suyun varlığına o kadar alışıktırlar ki yeryüzünün büyük bölümünün sularla kaplı olmasının önemini belki de hiç düşünmezler. Oysa su uzayda gerçekten de çok nadir rastlanan bir bileşimdir. Bu nedenle bilinen bütün gök cisimlerinin içinde yalnızca Dünya’da suyun bulunuyor olması, üstelik de bu suların içilebilir nitelikte olması son derece önemli bir konudur. Susuz bir hayatın var olabilmesi mümkün değildir. Su, hayatın temeli olması için özel olarak tasarlanmış, her türlü fiziksel ve kimyasal özelliği ile hayat için yaratılmış bir maddedir. Yeryüzündeki milyonlarca çeşit canlı su sayesinde hayatlarını sürdürür, yaşam için gerekli olan dengeler de suyun varlığı sayesinde devamlılığını korur. 12

Suyun Şaşırtıcı Özellikleri Suyun özellikle ısıyla ilgili (termal) özellikleri dünya üzerindeki canlı yaşamının sürekliliğinde büyük rol oynar. Bunlardan birkaç tanesini şöyle sıralayabiliriz: Bilinen tüm sıvılar ısıları düştükçe büzüşür, hacim kaybederler. Hacim azalınca yoğunluk artar ve böylece soğuk olan kısımlar daha ağır hale gelir. Bu yüzden sıvı maddelerin katı halleri, sıvı hallerine göre daha ağırdır. Ama su, bilinen tüm sıvıların aksine, belirli bir ısıya (+ 4°C’ye) düşene kadar büzüşür, daha sonra birdenbire genleşmeye başlar. Donduğunda ise daha da genleşir. Bu nedenle suyun katı hali, sıvı halinden daha hafiftir. Yani buz, aslında “normal” fizik kurallarına göre suyun dibine batması gerekirken, su üstünde yüzer. Suyun bu özelliği dünya üzerindeki denizler açısından çok önemlidir. Eğer bu özellik olmasa, yani buz suyun üzerinde yüzmese, dünya üzerindeki suyun çok büyük bir bölümü tamamen donacak, göllerde ve denizlerde hiçbir yaşam kalmayacaktı. Buz eridiğinde ya da su buharlaştığında, etraftan ısı çekilir. Bunun tersi gerçekleştiğinde ise, dışarıya ısı verilir. Bu, “gizli ısı” olarak bilinen kavramdır. Tüm sıvıların gizli ısıları vardır. Ancak suyun gizli ısısı, bilinen tüm sıvıların en yükseği sayılabilir. Ayrıca suyun “termal kapasitesi”, yani suyun ısısını bir derece artırmak için gereken ısı miktarı, bilinen diğer sıvıların çok büyük bölümünden daha yüksektir. Suyun gizli ısısının ve termal kapasitesinin diğer sıvılara göre çok yüksek olması da denizlerin karalara göre daha geç ısınıp daha geç soğumalarını sağlar. Bu nedenle Dünya’da kara üzerindeki ısı farklılıkları en sıcak yer ile en soğuk yer arasında 140°C’ye kadar çıkarken, denizlerin ısı farklılığı en fazla 15-20°C arasında değişir. Aynı durum gece-gündüz arasındaki ısı farkında da yaşanır. Karada gece ile gündüz arasındaki fark kurak ortamlarda 20-30°C’ye kadar çıkarken, denizlerde en fazla birkaç derecelik bir ısı farkı olur. Sırf denizler değil, atmosferdeki su buharı da çok büyük bir denge sağlamaktadır. Gece gündüz arasındaki ısı farkının, su buharının çok az bulunduğu çöllerde çok fazla, deniz iklimi yaşayan yerlerde ise çok daha az olması, bunun bir sonucudur. Suyun termal iletkenliği, yani ısıyı iletebilme yeteneği de bilinen diğer herhangi bir sıvıdan en az dört kat daha yüksektir. Buzun ve karın termal iletkenlikleri ise düşüktür. Suyun bu özelliği de çok önemli bir işlev görmektedir. Buz, havadaki soğuğu, altındaki su tabakasına çok az iletir. Böylece dışarıdaki hava -50°C’yi bulsa bile, denizin üstündeki buz tabakası 1-2 metreyi geçmez. Foklar, penguenler ve diğer kutup hayvanları, bu sayede denizin üstündeki buzu delip alttaki suya ulaşabilirler Suyun bu kendine özgü termal özellikleri sayesinde, kış ile yaz ya da gece ile gündüz arasındaki sıcaklık farkı daima insanların ve diğer canlıların dayanabileceği bir sınırda kalmaktadır. Dünya üzerindeki su miktarı karalara oranla daha az olmuş olsaydı, gece ile gündüz sıcaklıkları arasındaki fark çok artacak, karaların büyük kısmı çöle dönecek ve yaşam imkansızlaşacak ya da en azından çok zorlaşacaktı. Okyanusların varlığını düşünelim. Okyanuslar güneş ışınlarını karadan daha az yansıtır, böylece karalardan daha fazla güneş enerjisi alır, ama bu ısıyı kendi içinde karalara göre daha dengeli biçimde dağıtır. Bu sayede okyanuslar daha sıcak olan ekvator bölg elerini serinleterek aşırı sıcak olmalarını, kutup bölgelerinin soğuk sularını da ısıtarak aşırı soğuk olmalarını ve bunun sonucunda da tamamen donmalarını engeller. Eğer böyle olmasa ne olurdu? 13

Su “Normal” Davransaydı Ne Olurdu? Su “normal” davransaydı, tüm diğer sıvılar gibi onun da ısı kaybına paralel olarak yoğunluğu artsaydı, yani buz suyun dibine batsaydı ne olurdu? Bu durumda okyanuslar, denizler ve göllerde, donma alttan başlayacaktı. Alttan başlayan donma, yüzeyde soğuğu kesecek bir buz tabakası olmadığı için, yukarı doğru devam edecekti. Böylece Dünya’daki göllerin, denizlerin ve okyanusların çok büyük bölümü dev birer buz kütlesi haline gelecekti. Denizlerin yüzeyinde sadece birkaç metrelik bir su tabakası kalacak ve hava sıcaklığı artsa bile, dipteki buz asla çözülmeyecekti. Böyle bir Dünya’nın denizlerinde hiçbir canlı yaşayamazdı. Denizlerin ölü olduğu bir ekolojik sistemde kara canlılarının varlığı da mümkün olamazdı. Kısacası Dünya, eğer su “normal” davransaydı, ölü bir gezegen olacaktı. Suyun neden “normal” davranmadığı, yani 4°C’ye kadar büzüştükten sonra neden birdenbire genleşmeye başladığı ise, hiç kimsenin cevaplayamadığı bir sorudur. Su şişelerinin üzerinde bulunan son kullanma tarihi; suyun değil şişenin son kullanma tarihidir. Pamuklu bir tişörtün üretilebilmesi için gerekli olan pamuğu yetiştirmek için kullanılan su miktarı ortalama 10.000 litredir. Peru'da havadan temiz su üretebilen bir billboard var. 14

TENİS

KORT TENİSİ Kort Tenisi Olimpik bir oyun olan teniste amaç topu ağ üzerinden karşı rakibin sahasına ulaştırmaktır. Var oluşu 1800'lü yıllara dayanan tenis her yaş grubundan kişiye uygun bir spor dalıdır. Tenisin tarihine baktığımızda ilk olarak İngiliz Walter C. Wingfield tarafından oynandığını görmekteyiz. 2 ya da 4 kişi ile oynanan teniste, rakete ve topa ihtiyaç vardır. Her yıl 23 Şubat, Tenisçiler Günü olarak kutlanmaktadır. İlk Turnuva TENİSİN TARİHÇESİ İki veya dört kişilik oynanan bir spor olan Tenisin oldukça eskilere dayanması, eski dönem insanlarının da tenisin sahasını kort adı hedef sporlarına olan ilgi ve yatkınlıklarını göstermektedir. verilen dikdörtgen bir Birçok spor dalının erkeklere yönelik olması kadınları spor alan oluşturmaktadır. alanında geri planda bırakırken, tenisin kadınlar tarafından da Çıkış tarihi 1873 olan oynanabilir olması, kısa sürede büyümesine ve gelişmesine tenis, İngiliz Walter C. neden olmuştur. İlk tenis karşılaşmalarının raket yerine elle Wingfield tarafından ilk kez oynanmıştır. yapılması, raket ihtiyacının zorunluluğunu göstermiştir. Topa el İlk yıllarda sadece keyif için oynanan tenis, ile belirli bir hızla vurmak elin acımasına neden olmuştur. Buna zamanla gördüğü ilgi nedeniyle önlem olarak ellerin sarılması yöntemi uygulansa da, ellerin profesyonel olarak oynanan bir spor halini incinmesini önlemeye yetmemiştir. Tahta raketler daha sonra almış ve çeşitli turnuvalar düzenlenmiştir. ortaya çıkarılmış ve tenis sporu nedeniyle ellerin zarar görmesi Bu noktada Londra ilk tenis turnuvasına engellenmiştir. 1877 yılında ev sahipliği yapmış ülkedir. Tenis ülkemizden ziyade dünya ülkelerinde oldukça başarı ile Tenis Federasyonu gerçekleştirilen sporlardan biridir. Bu noktada geçen yıllarda Türkiye’den tenis turnuvalarına katılıp başarılı olan pek çok kişi Daha sonraki yıllarda vardır. Tenis alanında her yıl mutlaka önemli gelişmelere imza Avustralya ve Kanada atılmıştır. Fransa ve Avustralya'da federasyonlar kurularak, gibi ülkeler de bu tenis ulusal bir spor dalı olarak benimsenmiştir. Her yıl 23 Şubat popüler sporu gününde kutlanan Tenisçiler Günü, tenis patentinin bu günde oynamaya başlamıştır. alınmış olmasından kaynaklanmaktadır. Tenisin şekil itibari ile Ülkemizde de ilk kez ağır bir spor olmaması bayanların da bu alanda gelişmesine tenis karşılaşması fayda sağlamıştır. Dünyaca ünlü tenis şampiyonları arasında İngilizler tarafından yapılmıştır. Ancak kadın oyuncular, bu güne kadar ülkelerine birçok başarı ülkemizde yapılan turnuvada çelik kupayı kazandırmıştır. Fransa ve Amerika bu konuda oldukça başarılı kazanan kişi Suat Subay adında bir Türk tenisçilere sahiptir. olmuştur. Ülkemizin de tenis sporu ile yakından ilgili olması ve turnuvalarda 16 kupa kazanılması, 1924 yılında Türkiye Tenis Federasyonu’nun kurulmasına neden olmuştur.

TENİS NEDİR NASIL OYNANIR? Raket ve topa ihtiyaç duyulan Profesyonel olarak tenis tenis sporu isteğe göre 2 ya da sporunu yapanların yanı sıra, 4 kişi ile takım oluşturularak keyif amaçlı amatör olarak oynanmaktadır. Ellerinde oynamak isteyenlerin tenis bulunan tenis topunu raket hakkında bilmeleri gereken aracılığı ile karşı rakibin birçok detay vardır. Oyunun sahasına atmak, tenis oynanış şekli son derece kolay sporunun en temel amacıdır. 3 gibi görünse de, belli bir kural set sayısı dahilinde oynanan çerçevesinde olması gereken tenis 1800 yılında keşfedilmiş oyun, oldukça dikkat keyifli spor dallarından biridir. gerektirmektedir. Rakiplerden Kort yüzeyi, çim, toprak ya da bir tarafın servis atışı ile beton olarak farklı başlayan tenis karşılaşması, iki alternatifleri olan sahalarda kişi ya da dört kişi olarak oynanabilmektedir. Standart oynanabilir. Servis sırası bir tenis kortunun uzunluğu rakipler arasında belli bir 23,77 metre, genişliği ise 10,97 düzen içinde sırasıyla devam metredir. Maçın kazananı en eder. Servis atışının hatalı çok set alan oyuncu olarak olmasından dolayı, topun belirlenmektedir. Beraberlik karşı takım oyuncularına söz konusu olduğunda setler ulaşmaması ve topun filede uzatılmaktadır. kalması durumlarında, oyuncuya ikinci kez servis atma hakkı tanınır. Art arda tekrarlanan bu servis hatası puan kaybedilmesine neden olmaktadır. WALTER C. . WİNGFİELD KORT TENİSİNİN MUCİDİ Walter Clopton Wingfield spor tarihçilerine göre, günümüzde oynanan kort tenisinin mucidi olarak kabul edilmektedir. Daha önce temelleri atılmış olan tenise, çimde oynanması fikrini ekleyerek, modern tenisin doğmasını sağlayan kişi olmuştur. 16 Ekim 1833’de Montgomeryshire’de Rhysnant HHaulln’ddaredsüonfysapyoartsgeexleisnt, fWroaml ter Clopton Wingfield, 18 Nisan 1912’dethvoesfeabt eettwmeieşntisri.ngle contestants through 17

TENİS KURALLARI Bir oyuncu tarafından rakibe doğru atılan top rakibin topa vurmasından önce atıldığı yarı sahanın içerisinde sekerse, oyuncu topa vuramazsa, oyuncu topa vurduktan sonra top fileye çarparsa, oyuncu topa vurduktan sonra top kort dışına çıkarsa, top oyuncunun vücuduna değerse, top rakete birden fazla kez değerse ya da raket fileyi geçerse, faul olur ve atış tekrarı yapılır. Tekrarı yapılan atışta da bu yasaklardan birinin yaşanması halinde atış sırası karşıya geçer. Tenis üç ya da beş set olmak üzere oynanan bir spor olup üç setlik maçlarda setlerden ikisini, beş setlik maçlarda ise setlerin üçünü alan taraf maçı kazanır. Maçta ilk alınan sayıyla sporcu(lar) 15, ikinci atılan sayıyla 30, üçüncü atılan sayıyla da 40 puana ulaşırlar. Dördüncü puanın alınmasıyla set kazanılır. Eğer iki taraf da aynı puana gelirse maç berabere kalır. Taraflardan birinin servis kullanmasıyla başlayan tenis maçında servis atışı sıra ile yer değiştirir. Servis, belirlenen çizginin arkasından belirlenmiş kurallar dahilinde yapılmalıdır. İlk servis soldan, ikinci servis sağdan atılmalıdır. Servis kullanılırken top fileye takılırsa, top alandan dışarı çıkarsa, ya da servis karesi dışında bir kısma giderse faul olur ve ikinci bir servis hakkı tanınır. Hatalardan birinin tekrarlanması halinde servis şansı karşı tarafa geçer ve oyuncu puan kaybeder. TENİS SAHALARI Toprak kortlar: Tenis oynamanın en zor olduğu zeminlerden biri olarak bilinirler. Toprak kortların oyuncuları zorlamasının nedeni topun zemin üzerindeki hareketlerinin karakteristiğinin farklılık göstererek beklenmedik yönlerde sekebilmesidir. Sert ve çim kortların aksine bu kortlarda yüzey sabit olmayışı da işleri daha da zorlaştırır. Toprak zeminli kortlar profesyonel turnuvalarda en çok kullanılan kort tiplerindendir. Çim kortlar: Suni çim zeminden oluşan çim kortlar, bakım maliyetleri ve zahmeti nedeniyle en az tercih edilen kort türlerindendir. Çim kortlar topun yükseğe sekmesini engelleyerek, oyunda topun zemine yakın yüzeyde kalmasına yardımcı olur. Düz vuruşlar konusunda başarılı olan tenisçiler çim kortlarda daha avantajlı olacaklardır. Sert zeminli kortlar: Zeminin bakım maliyetinin çok düşük olması nedeniyle tüm dünyada en sık karşımıza çıkan kor türüdür. Spin ve flat oyun tarzını benimsemiş oyuncular için ideal olan bu kortlara hemen her yerde rastlamanız mümkündür. 18

WILHELM CONRAD ROENTGEN

Wilhelm Conrad Röntgen Alman asıllı, Nobel Fizik Ödülü sahibi fizikçi. Röntgen ışınlarını bulması ile tanınır. Röntgen Prusya'nın Lennep şehrinde doğdu. Çocukluğu ve ilköğretim yılları Hollanda'da ve İsviçre'de geçti.1865 yılında girdiği Zürih Politeknik'te üniversite eğitimi gördü ve 1868 yılında makine mühendisi olarak mezun oldu.1869 yılında Zürich Üniversitesi'nden doktorasını aldı. Mezuniyetinin ardından 1876'da Strazbur'da, 1879'da Giessen ve 1888'de Würzburg Julius-Maximilians-Üniversitesi'nde fizik profesörü olarak öğretim görevi yaptı. 1900'de Münih Üniversitesi Fizik kürsüsüne ve yeni Fizik Enstitüsünün yöneticiliğine getirildi. Karısının ölümünden dört yıl sonra 1923 yılında, I. Dünya Savaşı'nın yarattığı yüksek enflasyon ekonomisi ortamında maddi sıkıntılar içinde Münih'te öldü. Öğretim üyeliği görevinin yanı sıra araştırmalar da yapmaktaydı. 1885 yılında kutuplanmış bir geçirgen hareketinin, bir akımla aynı manyetik etkileri gösterdiğini açıkladı. 1890'lı yılların ortalarında çoğu araştırmacı gibi o da katot ışın tüplerinde oluşan lüminesans olayını incelemekteydi. \"Crookes tüpü\" adı verilen içi boş bir cam tüpün içine yerleştirilen iki elektrot dan (anot ve katot) oluşan bir deney düzeneği ile çalışıyordu. Katottan kopan elektronlar anoda ulaşamadan cama çarparak, floresan adı verilen ışık parlamaları meydana getirmekteydi. 8 Kasım 1895 günü deneyi biraz değiştirip tüpü siyah bir karton ile kapladı ve ışık geçirgenliğini anlayabilmek için odayı karartıp deneyi tekrarladı. Deney tüpünden 2 metre uzaklıkta baryum platinocyanite sarılı olan kağıtta bir parlama farketti. Deneyi tekrarladı ve her defasında aynı olayı gözlemledi. Bunu mat yüzeyden geçebilen yeni bir ışın olarak tanımladı ve cebirde bilinmeyeni simgeleyen X harfini kullanarak \"X ışını\" ismini verdi. Daha sonraları bu ışınlar, \"Röntgen ışınları\" olarak anılmaya başlanmıştır. Bu buluşundan sonra Röntgen farklı kalınlıktaki malzemelerin ışını farklı şiddette geçirdiğini gözlemledi. Tarihteki ilk tıbbi X ışını radyografisini de (Röntgen filmi) yine bu deneyleri sırasında gerçekleştirdi ve 28 Aralık 1895 yılında bu önemli keşfini resmi olarak duyurdu. Olayın fiziksel açıklaması 1912 yılına kadar net olarak yapılamasa da, buluş fizik ve tıp alanında büyük heyecan ile karşılandı. Çoğu bilim adamı bu buluşu modern fizik| modern fiziğin başlangıcı saydı. Amerikalı mucit Pasteur 1898 yılında tıpta fizik tedavide kullanılmak üzere X ışınları üreten bir aygıt geliştirdi. Ama çok miktarda X ışınına maruz kalındığında meydana gelebilecek sağlık sorunlarını kimse farketmedi. Bunu anlamak için fotoğrafsal bir malzeme kullanıyordu. 20

Anna Bertha Ludwig Anna 22 Nisan 1839'da Zürih'te (İsviçre) doğdu ve Röntgen ile 47 yıllık evliliğin ardından 31 Ekim 1919'da Münih'te (Almanya) öldü. Röntgen, erken çocukluğunu Almanya'nın batısındaki küçük bir köy olan Lennep'te bir kumaş toptancısı olan Friederich Conrad Röntgen ile Hollanda asıllı kuzeni Charlotte Constance Frowein'in tek oğlu olarak doğdu ve geçirdi. Üç yaşındayken annesinin akrabalarının yanında yaşamak için Hollanda'ya ve ardından akademik eğitimini tamamlamak için Zürih'e taşındı. Wilhelm ve Anna, Zürih'te bir araya geldi ve Röntgen, kendisini bu disipline adaması için kendisine ilham veren fizik profesörü Augustus Kundt'un asistanı olarak çalışıyordu. Anna uzun boylu, ince, çok çekici ve çekici bir kadındı. Zum Grünen Glas ('yeşil çayıra doğru') adlı öğrenciler arasında çok popüler olan küçük bir han veya kafenin sahibi Alman Johann Gottfried Ludwig'in kızıydı. 1866'da bir öğleden sonra, Röntgen işten döndüğünde bir kahve içmeye karar verdi ve orada Anna ile tanıştı. İlk görüşte aşık olduğu söylenir. 1869'da nişanlandılar ama flört etmek kolay olmadı; Birincisi, Anna, Wilhelm'den altı yaş büyük olduğu için, o zamanlar çok nadir görülen bir şeydi ve ikincisi, çünkü Röntgen ilişkiyi onaylamadı. Tek oğlu için hırslı planları vardı ve Wilhelm mütevazı kökenlerden birini seçtiğinde çok hayal kırıklığına uğradı. 7 Temmuz 1872'de Hollanda'nın Apeldoor kentinde evlendiler. Evliliklerinin ilk yılları oldukça zordu çünkü Röntgen 'in babası misilleme olarak yeni aileye olan tüm maddi desteği kaldırdı ve bir Asistan olarak Wilhelm çok az para kazandı. Ama birlikte mutluydular ve zorluklarla nasıl başa çıkacaklarını biliyorlardı. Röntgen, hem üniversitede hem de evine kurduğu laboratuvarda deneyleri üzerinde uzun saatler çalıştı. Anna kocasına karşı büyük bir sevgi besliyordu ve Wilhelm'in konsantre olabilmek için alana ihtiyacı olduğunu anlamıştı, ancak bu çoğu zaman kendisini yalnız hissetmekten alıkoymuyordu. Hamile kalmayı ve çocuklarla çevrili olmayı diledi ama bu dileği asla gerçekleşmedi. 1887'de Anna'nın ailesini bir trajedi vurdu: tek erkek kardeşi, küçük Josephine Bertha Ludwig'i geride bırakarak öldü. O sadece altı yaşındaydı. Wilhelm ve Anna onu evlat edinmeye karar verdiler ve böylece Anna anne olma arzusunu yerine getirebildi. Anna'nın desteğiyle, Röntgen'in fizikçi ve bilim adamı olarak kariyeri gelişmeye başladı ve 1894'te Würzburg Üniversitesi'nin yeni rektörü seçildi. Onun öğretim ve araştırma çalışmaları ve 1901'de ilk Nobel Fizik Ödülü'nün verilmesi iyi bilinen gerçeklerdir. Anna, kocasının ihtiyaç duyduğu uygun çalışma ortamına izin verdi ve evini nasıl düzgün bir şekilde yöneteceğini biliyordu, kendini ailenin çok olmayan ekonomik olanaklarına uyarladı (Röntgen, etik nedenlerle, keşfiyle ilgili herhangi bir patenti tescil ettirmek istemedi; insanlığa ücretsiz olarak sunulması gerektiğini düşündü; hatta ona fahri Tıp Doktoru derecesini veren Würzburg Üniversitesi'ndeki araştırmaları desteklemek için Nobel ödül parasını - 50.000 İsveç kronunu - bağışladı). Anna'nın hassas bir sağlığı vardı ve nefritik kramplardan muzdaripti. Eli radyasyona maruz kaldıktan neredeyse yirmi beş yıl sonra 80 yaşında öldü. Kocası neredeyse aynı yaşta bağırsak kanserinden öldü. Bu, arka planda, Wilhelm Röntgen 'in evindeki günlük ve metodik çalışmalarla modern bilimin en büyük keşiflerinden birine katkıda bulunan bir kadının hikayesidir. Sol eli insan vücudundan elde edilen ilk radyografik görüntü olduğundan, kendi başına tarihin bir parçasıdır.( X-ışınlarını keşfeden Wilhelm Conrad Röntgen 'in eşi, 22 Aralık 1895'te vücudunda röntgeni deneyimleyen ilk kişiydi.) 21

22

YAN 2- Doğada ve evrende meydana gelen tüm fiziksel ve kimyasal olay ve tepkimelerde mekanik, sıcaklık, ışık, elektrik ve manyetik tiplerde kullanılan veya dönüştürülen tüm formların genel adı. 4- (Ursus Maritimus) aynı zamanda beyaz ayı, ya da deniz ayısı, ayıgiller (Ursidae) familyasından soğuk kuzey kutup bölgesinin karlı sahillerinde ve buzullar üzerinde yaşayan ayı türüdür. 6- Günümüzde oynanan kort tenisinin mucidi. 7- Kullanım dışı kalan atık malzemelerin çeşitli yollar ile hammadde olarak tekrar kullanılması. 8- Alman asıllı, Nobel Fizik ödülü sahibi fizikçi. Röntgen ışınlarını bulması ile tanınır. 10- Wilhelm ve Anna'nın evlat edindiği çocuk. AŞAĞI 1- 22 Aralık 1895'te vücudunda röntgeni deneyimleyen ilk kişi. 3- Güneş enerjisi toplayan ve bir akışkana ısı olarak aktaran çeşit tür ve biçimlerin genel adı. 5- Oyuncuların raket kullandığı, içi boş bir lastik topla oynanan, hem tek hem çift kişiyle oynanabilen oyun. 9- İki hidrojenle bir oksijen atomundan oluşan, doğal sıcaklıkta sıvı durumunda bulunan, renksiz, kokusuz, tatsız madde. 23

KAYNAKÇA https://www.aaritma.com.tr https://www.bbc.com https://cdn-acikogretim.istanbul.edu.tr https://www.cekud.org.tr/tr https://www.cevkococuk.org https://www.ktu.edu.tr https://www.nobelprize.org https://www.suski.gov.tr https://tenis.market https://tr.wikipedia.org https://www.waternet.com.tr https://www.webcir.org BULMACA CEVAPLARI 1-Anna Bertha Ludwig 2-Enerji 3-Güneş Kolekktörleri 4-Kutup Ayısı 5-Kort Tenisi 6-Walter Clopton Wingfield 7-Geri Dönüşüm 8-Wilhelm Conrad Röntgen 9-Su 10-Josephine Bertha Ludwig 24







PAFİAL


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook