Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore Usturlab Haziran

Usturlab Haziran

Published by Hülya Yücel, 2023-06-04 18:30:58

Description: Usturlab Haziran

Keywords: USTURLAB

Search

Read the Text Version

USTURLAB Haziran 2023 Sayı:4 Bilim,Kültür,Edebiyat Dergisi CEMİL MERİÇ FEN LİSESİ cemilmericfenlisesi.meb.k12.

USTURLAB EĞİTİM-ÖĞRETİM VE BİLİM-SANAT DERGİSİ YIL:2023 SAYI: 4 İMTİYAZ SAHİBİ YAYIN KURULU Okul Müdürü - Ömer Birtekocak Yağmur İpek İşlek Beyzanur Kurnaz EDİTÖR Ebrar Gökçe Ekin Nur Melis Öztürk Hülya Yücel Liva Sena Karaduman M. Enes Recai Aysöndü Mehmet Akif Gürz Mustafa Kuzu DANIŞMA KURULU GRAFİK DİZAYN Celal Paker Alparslan Alemdaroğlu Nur Melis Öztürk Fahreddin Şaksu Füsun Yükrük M. Enes Recai Aysöndü Hilal Yıldırım İnci Taşar Sevinç Ulaş Ali Sercan Yaratan Kumruya Aydoğdu Tuba Baki Yasin Uçar Seyfettin Yıldız

Kıymetli Meslektaşlarım, Saygıdeğer Velilerimiz, Sevgili Öğrencilerimiz, Millet olarak geçtiğimiz bu zor günlerde Elazığ dahil 11 ilimizde meydana gelen“Asrın Felaketi” dediğimiz depremle hepimizin canı çok yandı. Milletçe büyük bir üzüntü yaşadık. Yine milletçe birlik olarak tüm zorlukların üstesinden hep beraber geleceğiz ve tüm yaralarımızı birlikte saracağız fakat yaşadıklarımızı hiçbir zaman unutmayacağız. Her şeye rağmen bizler bu vatanın evlatları olarak vatanımız, birlik ve beraberliğimiz için çalışmaya devam edeceğiz. Bu felaketin etkisinden ivedilikle kurtulmak ve evlatlarınızın moral ve motivasyonlarının düşmesini engellemek adına Bakanlığımızın almış olduğu kararla eğitim- öğretim faaliyetleri ilimizde 20 Şubat itibariyla tekrar başladı ve kaldığı yerden öğretmenlerimiz tarafından fedakarca devam ettirilmektedir. Cemil Meriç Fen Lisesi olarak sahada depremzede vatandaşlarımıza destek olmaya devam edeceğiz. Bunun yanında depremden etkilenen diğer illerden şehrimize gelen öğrencilerimize de okulumuz adına kucak açtık, açacağız. Bu süreçte emeği geçen tüm öğretmenlerimize, velilerimize ve öğrencilerimize yaptıkları fedakar çalışmalar için en kalbi duygularımla teşekkür ederim. Hayatını kaybeden tüm vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı, yaralılarımıza ise Allah’tan şifa diliyorum. Yaklaşmakta olan yaz tatilinin tüm öğrencilerimize keyifli ve verimli olmasını temenni ediyorum. Ömer BİRTEKOCAK Cemil Meriç Fen Lisesi Müdürü

İyilik İyidir Alparslan Alemdaroğlu Cemil Meriç Fen Lisesi Müdür Yardımcısı Sevgili Gençler, Yakın zamanda Ülke olarak çok büyük bir felaketi yaşadık. Yangın, sel ve depremlerde sadece binalar yıkılmakla kalmıyor, birçok insan da ölebiliyor, sevdiklerini kaybediyor, İnsanlar evsiz, eşyasız, korumasız ve çaresiz kalabiliyorlar. Atalarımız; “Acılar paylaşarak azalır, sevinçler paylaşarak artar.” diyerek bunu çok güzel ifade etmişlerdir. Çok zor günlerden geçiyoruz bugünleri ancak birlik ve beraberlikle aşabiliriz. Savaşlar, salgın hastalıklar, doğal afetle insanları bir araya getiren durumlardır. İşte bu zor günlerde yardımseverlik, birlik ve beraberlik duyguları devreye giriyor. Bu büyük Afeti bölge olarak hepimiz yaşadık, millet olarak hissettik. Bu durum karşısında bir şeyler yapmamız gerekiyordu, yapmalıydık, Depremin olduğu gün hepimiz bir şok yaşadık.6 Şubat akşamı benimle aynı hissiyatta olan öğrencilerim, gerek telefonla gerek mesajla bana ulaştılar. Gelen mesaj ve telefonların özü şuydu: Hocam ne yapabiliriz,Birşeyler yapmalıyız. Bu Genç Yürekler, millî mücadelenin çocuk kahramanları gibi cepheye gitmek istercesine telefonuma sürekli mesaj atıyorlardı. Okul olarak bir yardım kampanyası başlattık. Gerek yardım, Gerekse yardımların paketlenmesi, taşınmasında emeği geçen tüm öğrencilerime ve ailelerine teşekkür ediyorum. İlk defa yaptığı pastayı, böreğikeki, poğaçayı afetzede vatandaşlarımız için yapan bu gençlerin gözlerinden öpüyorum. Sevgili Gençler Hayırda ve iyilikte yarışan gençleri görünce Ümit var oluyoruz. İslam dini bir iyilik medeniyetidir. Ayet-i Kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor: “İyilik ve takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma) üzere yardımlaşın. Ama günah ve düşmanlık üzere yardımlaşmayın. Sevgili Gençler; içinde bulunduğumuz zorlu günlerde iyilik ve yardımlaşma duygusuna her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. İyiliğin kanatlarına tutunmaya her zamankinden çok ihtiyacımız var. İyiliğin izini sürmek, onu içimizde ve dışımızda bulmak, çoğaltmalıyız. Bugünleri ancak böyle aşabiliriz Sevgili Gençler,MarcusAurelius’un “Birisine iyilik etmişsen, daha fazla ne istiyorsun? İyilik olmasa yeryüzü dönmez. İyilik olmasa sokaklarda yürüyemeyiz. İyilik olmasa insan insana güvenmez. Sevgili Gençler,Kur’an kesin bir dille iyilik yapmayı hem de sevdiğimiz şeyleri Allah yolunda harcamayı emreder: “Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça asla iyiliğe eremezsiniz. Her ne infak ederseniz şüphesiz Allah onu bilir.” (Al-i İmran,92) Sevgili Gençler bu zor günleri iyilik yaparak, komşumuz açken tok yatmayarak aşabiliriz. İnşallah bugünleri tez zamanda aşacaz.Gençler unutamayın iyilik iyidir….

Matematik & Müzik Matematik dünyada pek çok öğrenci için en sıkıntılı derslerden birisidir. Müzik, özellikle okul öncesi eğitiminde, matematik eğitiminde yeni bir yaklaşım alarak kullanılabilir. Bu iki disiplin antik devirlerden Müziğin bilişsel aktiviteler üzerindeki etkisi itibaren karşılaştırılmış ve Gerek arka plan müziği olarak kullanılan ilişkilendirilmiştir. Her ikisinde müzik, gerekse müzik eğitimi, kişilerin bilişsel de hem estetik hem evrensel bir performanslarını, dolayısı ile matematik dil hem de bir stil vardır. Bir performanslarını geliştirmektedir. Müzik müzisyen Bach'ı nasıl ilk pek çok insan için bir 'eğlence kaynağı' , melodilerinden anlayabiliyorsa, matematik ise pek çok insan için bir 'baş bir matematikçi de Gauss'u ilk belası' iken, müziğin matematik eğitimi satırlardan fark edebilir. üzerindeki olumlu etkilerini kullanmak Müziğin kökenindeki matematik oldukça akılcı bir davranış olacaktır. Matematik ve müzik ilişkisi Müziğin temelindeki matematik çeşitli boyutlarda düşünülebilir. Müzik ve matematik arasındaki ilişkinin Müziğin kökenindeki matematik incelenmesi eski Yunanlılara kadar uzanır. gibi. Müziğin armonik yapısı Eski Yunan' da müzik, matematiğin 4 ana matematikseldir. Sadece dalından biri olarak kabul edilmiştir. matematikseldir demek yanlıştır Pisagor okulunun programına göre müzik; ancak belirli kurallara bağlı Aritmetik, Geometri ve Astronomi ile aynı olarak biçimlendirilir. Tarihin düzeyde kabul görmüştür. Bir telin değişik değişik dönemlerinde değişik boyları ile değişik sesler elde edildiğini kurallar uygulanmıştır ancak ortaya çıkartan Pisagor, M.Ö. 6. yüzyılda mutlaka matematiksel bir köken yaşamıştır ve bugün kullanılmakta olan olmuştur. müzikal dizinin temelini oluşturması açısından oldukça önemli bir iş yapmıştır. 150 225 338 506 0

Pisagor ve Matematik 12 birimlik uzunluğun bir oktav tizidir. Pisagor 8 birimlik uzunluk ile (telin 2/3 ü) 5’li aralığı, 9 birimlik uzunluk ile (telin ¾ ü) 4’lü aralığı bulmuştur. Antik devirde dört sesin bir arada duyulması prensibi 'tetrakord' olarak adlandırılmakta ve müzik teorisinin temel kuralı olarak sayılmaktadır. Böylelikle tetrakord, 6, 8, 9 ve 12 ile elde edilmiştir. Pisagor, telin 8/9 u ile 1 tam tonu Tavşan çiftliği ve altın oran elde etmiştir, ancak bir notaya 6 kez tam ton ilave edildiğinde neredeyse o 1 notanın oktavı elde edilmiştir ki bu da 1 'Pisagor koması' olarak adlandırılır. 2 Bu durumda Pisagor sisteminde bazı 3 değişikliklere gerek duyulmuş ve 5 böylece zaman içinde tampere edilmiş 8 bir şekilde 12 eşit yarım tonluk bir sistem geliştirilmiştir. 1 tam ton 8/9 Estetik anlayışındaki en eski ve en ile değil iki yarım ton ile gösterilmiştir. yerleşik kavram, kökü Sokrates ve Kısacası Pisagor, evrendeki ve öncesi filozoflara uzanan oransal müzikteki matematiği uyumluluk, oran ve sayı keşfedenlerdendir. kavramlarıdır. Yunan düşüncesinde Pisagor, 12 birimlik bir teli ikiye 'oran' anlayışı büyük önem bölmüş ve oktavı elde etmiştir. Elde taşımaktadır. edilen 6 birimlik uzunluk (telin yarısı), 150 225 338 506 0

Leonardo Fibonacci (1175-1240) bir İtalyan matematikçisidir. Matematik biliminde önemli çalışmaları olmuştur. Ancak en çok 'tavşan çiftliği' problemi ile meşhur olmuştur. Probleme göre; bir çift tavşan var ve bir ay geçtikten sonra her yeni çift tavşan bir çift tavşan doğuruyor. Her yeni doğan çift ikinci ay birer çift tavşan doğurur ve bu böylece devam eder. Kaç ay sonra kaç çift tavşan olur. Sonuçta karşımıza şu şekilde bir seri çıkar; 1, 1, 2, 3, 5, 8, 13, 21, 34, 55, 89, 144, 233, 377, 610, 987... Seriye bakacak olursak, son iki sayının toplamı bize bir sonraki sayıyı vermektedir. Burada bizim için önemli olan orandır. Dikkat edilecek olursa iki ardışık sayının oranı (küçük sayının büyük sayıya oranı) aynı sayıya yakınsamaktadır. 0, 61803398......Bu oran resimde, mimaride ve müzikte çeşitli dönemlerde 'altın oran' veya 'mükemmel oran' olarak kullanılmıştır. Peki bunlar nerelerde Bella Bartok, altın oranı kullanan kullanılır? bestecilerdendir. Bartok, Fibonnacci sayıları ile bir dizi oluşturmuş ve bu dizinin elemanlarını bestelerinde kullanmıştır 'Music forstrings, percussionandceleste' parçasının ilk bölümünde, 89 ölçünün 55. ölçüsünde kullanılmıştır Bu konuda yaygın olarak bilinen bir parça Haendel'in 'Hallelujah' eseridir. Bu eserde toplam 94 ölçü vardır. En önemli kısımlardan birisi; solo trompetlerin girişi 'Kings of kings', 57. ve 58. ölçülerde başlamaktadır. Yani 94 ölçünün 8/13’inde. 150 225 338 506 0

Mozart'ın da altın oranı kullanıp kullanmadığına dair çeşitli görüşler vardır. John F.Putz'a göre Mozart'ın eserleri bir dahi işidir ve sayılarla oynamayı seven birisinin işidir. Ona göre Mozart altın oranı biliyordu ve eserlerinde kullanmıştır Müziğin matematik eğitimine katkısı Matematiğin ve müziğin temeli Matematik pek çok ülkede eğitim bu dönemde atılmalıdır. Müzik açısından en sıkıntılı derstir ve sonuç ile bilişsel aktivitelerin gelişimi olarak şu konuda hemen herkes konusunda yıllardır çeşitli birleşmektedir ki; matematik eğitiminde araştırmalar yapılmıştır. Ancak yeni yaklaşımlara ihtiyaç vardır. Okul medya tarafından en çok ilgi öncesi dönem, çocukların yeteneklerini gören araştırma 1993'te ortaya çıkartmak ve yönlendirmek 'Mozart Etkisi' (Mozart Effect) açısından büyük önem taşımaktadır. olarak duyurulmuş. Müzik ruhun gizli bir matematiksel problemidir 19. yy. da J. Fourier, müzikal serinin niteliğini incelemiştir. Fourier, müzik aleti ve insandan çıkan bütün müzikal seslerin matematiksel ifadeler ile tanımlanabileceğini ve bununda periyodik sinüs fonksiyonları ile olabileceğini ispatlamıştır. 150 225 338 506 0

Ünlü Matematikçi Leibniz Efendim, müzik Matematik ve müzik pek ruhun gizli bir çok açıdan birbiri ile ilişkili iki matematiksel problemidir disiplindir. Antik çağlardan der. itibaren bu ilişki fark edilmiş ve pek çok matematikçinin ve düşünürün ilgisini çekmiştir. Bilimin ve sanatın temsilcileri sayılan bu iki disiplinin birbiri ile olan ilişkisinin etkin kullanımı günümüzde pek çok açıdan olumlu sonuçlar doğurabilir. 150 225 338 506 0

Konduğu dalın inceliğinden Düşecekmiş gibi olan Ama yine de Kanatları olduğunu bilerek Şarkı söyleyen kuş gibi ol. VİCTOR HUGO

Naz Sarıışık 10/C Neden hiçbir 8:0=? sayıyı 'a 10:0= ? bölemeyiz? . . . +_______ ? Matematiğin dünyasında kurallar çiğnenerek yeni kurallar ortaya çıkabilir. Örneğin “Hiçbir negatif sayının karekökü alınamaz.” hepimizin bildiği bir kuraldır. Fakat matematikçiler √-1 sayısının kök ∈ ∧dışına çıkardılar ve bu sayıya “i” adını a,b R i=√-1 verdiler. Bu i sayısını reel sayılarla birlikte olmak üzere ∈kullanarak “sanal sayılar ”ı buldular. a+bi C Yani bazı durumlarda kuralları çiğnemek iyi sonuçlara neden olabilir. Fakat buna rağmen sıfırı hiçbir sayıya bölemeyiz. Normalde bir pozitif tam sayıyı ne kadar küçük bir tam sayıya bölersek o kadar büyük bir sonuç alırız Örneğin 60/20 işlemini basitçe 60 sayısına ulaşmak 60/60=1 iken için kaç tane 20’ye ihtiyacımız vardır 60/30=2’dir. olarak açıklayabiliriz. Aynı sonucu 20’nin 60/6=10; çarpma işlemine göre tersi olan 1/20’yi 60/1=60; kullanarak 60.1/20=3 şeklinde de 60/0,1=600… bulabiliriz. Bir sayının çarpma işlemine O zaman 60/0=∞ göre tersi ile çarpılması her zaman 1 olması mantıklı değil midir? sonucunu verir. Yani bir sayıyı 0’a bölmek istiyorsak 0’ın çarpma işlemine göre tersini bulmalıyız. 1/0 olduğunu varsayarsak 0’ı hangi sayıyla çarparsak sonuç 0 olacağı için 1/0. 0 =1 imkansızdır. Peki 0’ın çarpma işlemine göre tersinin ∞ olduğunu varsayarsak ne olur? 0.∞=1 sonucuna ulaşırız. Peki (0.∞)+(0.∞)=2 değil midir? Maalesef değildir. Bu eşitsizliği (0+0).∞ şeklinde de ifade edebiliriz. 0+0=0 olacağından dolayı 0.∞=2 olur. Fakat zaten 0.∞’ın 1’e eşit olduğunu varsayarak başlamıştık denkleme. Bu durumda 1=2 olmalı ki bu bildiğimiz matematiksel dünyada açıklanamaz bir durumdur. Dolayısıyla şu anda hiçbir sayıyı 0’a bölemeyeceğimizi kabul ediyoruz. Belki gelecekte matematikçilerin -1’i kök dışına çıkarıp yeni bir matematiksel dünya keşfetmeleri gibi sayıların 0’a bölündüğü bir matematiksel dünya bulabiliriz.

Fizik Öğretmeni Kumruya Aydoğdu İnsan: Yitik Cennetimiz! İnsan; sayısız ifadelerle tanımlanmış, varlık aleminde iradesiyle farklı bir yere sahip olan, hiçbir tanımın tam olarak karşılayamadığıdır. “İnsan nedir, nasıl insan olunur?” sorusuna cevap aramışız insanlık tarihi boyunca. Belki de arayanlar sayısınca cevabı vardır bu sorunun. Her biri bir yönünü görmüş, bir özelliğini vurgulamış. Belli ki her biri farklı bir soruyla yaklaşınca cevap da buna göre gelmiş. Bu cevapları yazıp analiz etmek değil maksadım, o kadar yetkin de değilim, kimsenin yetkin olabileceğini de düşünmüyorum. Sadece bir yolculukta, camdan dışarı bakarken gördüğüm manzaraları tasvir etme çabası. Belki de yürümeye çalışırken takılıp düşerek açtığım yaraları sağaltma çabası. Hasılı insan nedir sorusuna büyük büyük laflar ederek cevap verecek değilim. Kendimi farketmeye başladığımdan bu yana sorup durdum bu soruyu, sormaya da devam ediyorum. Kitaplardan tanımaya çalıştım ama tanıdığım her insan kitaplarda olmayan bir başka cevap verdi soruma, baktım ki insanı anlayabilmek için kitaplar yeterli değilmiş. Dönüp dolaşıp hep aynı kapıya geldim, “Yarattığını en iyi tanıyan nasıl anlatır insanı?” sorusuyla çaldım kapıyı. Her tıklattığımda açılan kapıdan ulaştığım başka başka manzaralardı, her defasında yeniden keşfettim, yeniden tanıdım kendimi. Kırk katlı mıdır insan, her defasında bir kıyısı, bir köşesi, bir kuytusu açığa çıkar, bu arayışın sonu var mıdır? İnsan arapça bir kelime, kelime kökü farklı kabul edildiğinden anlam ı üzerine farklı görüşler öne sürülmüş. Benim en çok ilgimi çekeninden bahsetmek istiyorum. “Neseye” kökünden geldiği düşünülerek “Unutan” olarak anlaşılmış, böyle düşünenler İbn Abbas’tan gelen rivayete dayandırmışlar fikirlerini: “İnsan ahdini (Allah’a verdiği sözü) unutması sebebiyle bu ismi almıştır.” Evet unutkanız, bizi yaratan ile bağımızı her zaman canlı tutabilmeyi başaramıyoruz bu sebeple. Aslında Rabbimizle kurduğumuz bağ bizi kendimizle kurduğumuz bağa ulaştırır, kendisini tanımak isteyen insanın Yaratıcısını tanımaktan başka çıkar yolu yoktur. Kur’an ı Kerim bizim bu arayışımıza kılavuzluk yapar, yol gösterir, ışık tutar. Rabbimiz, insanı güzellikleriyle, eksiklikleriyle, zaaflarıyla, güçlü yanlarıyla anlatır.İnsanı insana anlatan kıssaları defalarca okumuş olsam da her okumada farklı bir yöne işaret edilir sanki, ilk defa okuyor gibi okurum ve hayretim artar, zira kendime ayna tutulmuş gibi hissederim. Sadece Hz. Adem kıssasını anlama çabası bir ömür sürecek sanırım. Bir hikaye gibi okuyup geçmek değil okumaktan kastım, yine Kur’an’daki karşılığıyla “tedebbür”(manasını derinlemesine anlama çabası) ile okumak. Sormalıyız , “insan nedir?” ve duymak için sadece kulaklarımızı değil kalbimizi de açmalıyız. İnsan yeryüzünün halifesi ya da Allah’ın yeryüzündeki halifesi olarak tanıtılır Hz Adem kıssasında. Yeryüzünde yaratılan her şeyin insan için yaratıldığı ve tasarruf yetkisinin insana verildiğini anlayabileceğimiz gibi yeryüzünde adaleti ayakta tutan, düzeni ve dengeyi koruyan bir nizam kurma yetkisinin insana verildiğini de anlayabiliriz.

Yeryüzünü bir denge ve güzelliklerle yaratan Rabbimiz insanı da bu güzellikleri korumak ve adaleti tesis etmekle görevlendirmiştir hilafet vererek. Ya da başka bir bakış açısıyla, kendi iradesine hükmedebilme kabiliyeti vermiştir. Onu bunları sağlayabilecek güzelliklerle, ilimle ve güçle donatmıştır ancak tüm bunları kendi tercihine bırakmıştır. İşte tam bu tercihtir ki onu yüceltir, eşrefi mahlukat (yaratılmışların şereflisi) olarak tanımlanmasını sağlar ya da esfeli safilin (yaratılmışların en aşağısı) olmaya taşır. Yine aynı kıssa insanın zayıflıklarına da vurgu yapar. Cennetten kovuluşuna sebep bu zayıflıklarıdır. Ayetlerin açıklamasını tefsir ilmiyle meşgul olanlara bırakarak, yitik cennetinin özlemini içinde taşıyan, “özde ben bir insan olmaya geldim” bilinciyle, yolcu olduğunun farkında olan bir yaratılmış olarak gönlüme dolanı yazmak isterim. Ne zaman ki omuzlarımızı çöktüren, hayatımızı zorlaştıran hırslarımıza boyun eğdik, o vakit kaybettik hırslarımızın, açgözlülüğümüzün, bencilliğimizin olmadığı cennetimizi. Ne zaman ki bozduk güzel yaratılışımızı, o zaman kaybettik; korkulardan, acılardan, hesaplardan, hırslardan uzak huzurlu, cennet gönüllerimizi. Kaybedilen az şey mi, cennet önemsiz olur mu? İnsana acı veren, hayatı zorlaştıran duygulardan arınık olma halidir belki de cennet. Adem kıssasında bu cenneti kaybediş hikayemizdir anlatılan. Adam olmanın yolları da adamlığı kaybetmenin sebepleri de gün gibi açık ortaya konulmuştur. Haklı olarak sorar insan, zayıf yaratılmışsa hata yapması da normal değil mi, normal elbette. Kıssanın devamında bu sorunun cevabını buluruz. Hata yapar ama af dileyerek sığınacağı kapıyı bilen de adamdır. Sığınağını şaşırmadıkça, yönünü karanlığa çevirmedikçe Rahman’ın rahmetiyle sarıp sarmalanacağının müjdesini alırız Rabbimizden. Bunun gibi bir çok örnek bize bizi tanıtır, bir şartla; hakikaten kendini tanımaksa maksadın, samimiyetle insan olma çabasındaysan. Bazı ilim ehli insanı “küçük alem” olarak tanımlar. Alemde nasıl muhteşem bir denge söz konusuysa insanda da böyle bir denge vardır, olmalıdır. Rabbimiz insanın kendini güçsüz ve aciz hissetmesine karşın ona gücünü hatırlatarak dengeye işaret ederken, bir başka yerde kendini her şeye gücü yeten olarak görmesine karşın zayıflığına vurgu yapar. Öfkenin ve hırsın hakim olduğu atmosferde hoşgörü ve iddiasızlık tavsiye olunurken, tembellik, korkaklık ve acizliğin hakim olduğu durumlarda cesaret, vakar ve gayreti teşvik eder. Hep bir denge halidir insandan talep edilen. İşte tam da bu ince denge halini yakalamak, kemal hali olarak ifade edilmiş, insanı kamil bu denge üzerinden tanımlanmıştır. “Dengeyi koruyabilmek nasıl mümkün olur?” sorusuyla yüzleşiriz bu aşamada. İnsanın her an aynı kalması mümkün müdür? Değildir elbette ama çabası bu yönde olmalıdır. Bu çabamız birçok yoldan desteklenir, ilk aklıma gelen: Günde beş vakit Rabbimizle bağ kurma çabamızdır, yani namaz. Rabbimizle kurduğumuz bağ üzerinden kendimizle de bağ kurarız bir açıdan. Beş vakit; koşturmalara, telaşlara, planlara, yorgunluklara ara verir ve kendimizi hesaba çekeriz Yaratıcının huzurunda. Yalnızca O’nunla baş başa, yalandan, sahtelikten uzak ve samimiyetle kendimize ayna tutarız, aynaya bakınca gözümüze hoş gelmeyenleri düzeltmeye çalıştığımız gibi insanlığımızı düzeltmeye çalışırız. Bu yönüyle insanın kıldığı namaz, insanı “insan” kılar. Uzun lafın kısası, derdimiz, tasamız insan olmak ve insan kalmak üzerine olmadıkça yitik cennetimize ulaşmak mümkün olmayacak bilirim. Yine bilirim ki cennetimiz de insan olmaktır. İnsan olmayı unutup yitirdiğimiz cennetimize kavuşmak özlemi ve duasıyla…

Matematiği Sevdiren Film Tavsiyeleri (The Man Who Knew Infinity filminden) Eğer matematik tutkunuysanız ve sayılarla aranız iyiyse ya da bulmacaları seviyorsanız, matematikle harmanlanmış bu filmleri mutlaka izlemelisiniz. ·Akıl Oyunları / A Beautiful Mind (2001) ·Pİ – 2008 ·Can Dostum / GoodWillHunting (1997) ·UFO – 2018 ·Sonsuzluk Teorisi / The Man Who Knew ·Gizli Sayılar – HiddenFigures – 2016 ·Einstein andEddington – 2008 Infinity (2015) ·Proof – Kanıt – 2005 ·A BrilliantYoungMind (2014) ·The Man WhoKnewInfinity – Sonsuzluk ·Enigma / TheImitation Game (2014) Teorisi – 2015 ·Infinity – Sonsuzluk – 1996 Pİ – 2008 Amerikan sinemasının heyecan verici yönetmenlerinden biri olarak kabul edilen DarrenAronofsky’nin takıntılar odaklı Pi filmi, mutlaka görülmesi gereken matematik filmleri arasında gelir. Hikaye, SeanGullette’in canlandırdığı parlak matematikçi MaxCohen’in hikayesidir. Max’ın özellikle pi sayısına karşı oluşturduğu takıntısı, onun tüm hayatının gidişatını belirlemektedir. Max, borsayı oluşturan rakamların arkasındaki modeli anlamaya çalışırken matematiğin bazı simgeleriyle karşılaşır: π, Fibonacci sayıları ve altın oran.

The Man Who Knew Infinity – Infinity – Sonsuzluk – 1996 Sonsuzluk Teorisi – 2015 Teorik bir fizikçi olarak Richard SrinivasaRamanujan çok fakir bir aile Feynman, matematikle, çocuğu olarak Madras’da yoksulluk içinde büyümüş ve hiç bir şekilde eğitimi olmayan kuantum mekaniği, kuantum biridir. Kendisi buna rağmen matematiğe elektrodinamiği (1965’te Nobel çok büyük bir ilgi duymaktadır. Ayrıca bu Ödülü kazandı) ve parçacık konuda çalışmaları vardır. Bu yaptığı fiziği ile uğraşmıştır. çalışmaları sonunda İngiltere de bulunan Feynmann’ın kendi yazdığı Cambridge Üniversitesine yollar. otobiyografik kitaplara Çalışmaları inceleyen G.H. Hardy çok etkilenir ve Srinivasa’yı üniversiteye davet dayanarak hazırlanan 1996 eder. Kendisi aşık olduğu ülkesinden ve yapımı “Sonsuzluk” filmi, onun kadınından ayrılmış İngiltere’ye gider. hayatının iki yönüne odaklanır. Burada kendini alışkın olmadığı bir Bunlar 25 yaşında trajik bir dünyada bulur. 1. Dünya savaşının tüm şekilde tüberkülozdan ölen ilk gücüyle etkisini hissettirdiği bir ortamda karısıyla olan ilişkisi ve atom yabancı düşmanlığı ile de mücadele etmek bombası üzerine çalışmasıdır. zorunda kalır. Einstein and Eddington – 2008 Dünya savaşı sırasında bilim insanlarının yaşadıkları zorluklar ve bu zorlukları aşmanın yine bilim olduğunu düşünen iki teorem çürütücünün hikayesidir. Einstein ve Eddington’ın gerçeklere dayanan öyküleri, yarı belgesel havasında anlatılıyor.

UFO– 2018 Gizli Sayılar – Hidden Figures – 2016 Ryan Eslinger‘in yazıp yönettiği ve Film üç Afro Amerikalı kadın bilim baş rollerini Alex Sharp ile The X- insanının NASA’da yakaladığı başarıyı Files’tan tanıdığımız Gillian ve 1962 yılında uzaya çıkarak Dünya Anderson‘ın paylaştığı UFO, 2018 yörüngesinde dönen ilk astronot John yapımı düşük bütçeli bir filmdir. Bir Glenn’in görevine katkılarını anlatıyor. bilim kurgu filmi olan UFO filminin senaryosu biraz matematik ve biraz da fiziğe dayanır. Parlak bir matematik öğrencisi olan Derek Proof – Kanıt – 2005 (Alex Sharp), çocukluğundaki bir UFO karşılaşmasının da etkisiyle, Film, matematik dehası bir baba ABD genelinde çok sayıda hava (Anthony Hopkins) ve babası ile birlikte alanından bildirilen vakanın uzaylılara ait olduğuna inanır. Kız yaşamayı seçen kızı (Catherine- arkadaşı Natalie (Ella Purnell) ve Gwyneth Paltrow) arasındaki ilişkilerini matematik profesörü Dr. Hendricks‘in (Gillian Anderson) temel alıyor. Zeki ama dengesiz, yardımıyla bu gizemi çözmeye matematik dahisi olan Robert adındaki çalışırken, FBI’da enselerindedir. babasıyla yıllarını geçiren Catherine, 27. yaş gününün eşiğindeki genç bir kadındır. Babasının deliliğinin ya da dahiliğinin bir miktarını kalıtsal olarak aslında o da taşımaktadır. Kaynakça • https://www.matematiksel.org/en-iyi-matematik-filmleri/ • https://abdulkadirozbek.com.tr/matematigin-onemini-anlatan-5-film-onerisi/

DİLEK AĞACI Yaşlı yolcu ormanda bütün gün doğru olduğunu tahmin ettiği yönde yürüyüp durmuştu; ama orman öylece uzayıp gidiyordu. Ne bir ev ne de bir köy, insanlara dair tek bir işaret yoktu hâlâ ve gece hızla yaklaşıyordu. Geceyi ormanda geçirmesi gerekecekti. Bu ne ilk ne de sondu aslında. Bir köyden diğerine, bir işten ötekine yollarda geçirdiği yıllar boyunca kaç gece ağaç köklerinin arasına kıvrılmıştı, hatırlamıyordu bile. Bu gece de farklı değildi; ağaçların altındaki toprağın yumuşaklığını yoklayarak kendine olabildiğince rahat bir yer yapmaya çalıştı. Büyük bir ağacın insanı kucaklayan köklerine yerleşmekte karar kıldı. Ağacın gövdesine yaslandı ve derin bir inilti çıkardı. Yiyecek bir şeyler bulmak için çantasına baktı. Geriye sadece bir parça ekmek ve yolda rastladığı son çiftlikte ona verdikleri elma kalmıştı. Bir sonraki köyün ne kadar uzakta olduğunu bilseydi belki daha fazlasını isterdi. Birdenbire kendini yaşlı, yalnız ve terk edilmiş hissetti. Kendi kendine mırıldandı: \"Üstünde gerçek bir yemek olan bir masa olsun isterdim. Şöyle içimi ısıtacak, dumanı tüten güzel bir çorba, sıcak bir ateş... şu kalan dişlerimi acıtmayacak yumuşak bir beyaz ekmek...\" Sonra şaşkın gözlerinin önünde birdenbire bir masa belirdi. Üzerinde dumanı tüten koca bir kâse balkabağı çorbası, bulutlardan daha yumuşak bir ekmek vardı. Etrafı taşlarla çevrili bir ateş yanıyordu. Bu lütfun nasıl gerçekleştiğini sorgulayamayacak kadar açtı. Ellerini ateşte ısıtıp sofraya oturdu ve çorbayı höpür höpür içmeye başladı. Tadı olağanüstüydü, yıllardır ağzına böyle lezzetli bir yemek koymamıştı. Ona çocukluğundaki, hayatın daha basit, yemeğin daha bol olduğu günlerdeki yemekleri hatırlatmıştı. Çocukluğunu hatırlayınca annesinin süt kremasından yaptığı muhallebiyi canı çekti. Hâlâ kendi kendine konuşuyordu.

En çok sevdiği yiyecekleri saymaya başlamıştı: \"Bahçeden tatlı kış kabağı, ince gevrek tava ekmeği, ah annem de bir de erik reçeline vanilya eklerdi ama asıl en sevdiğim pekan cevizli turtayı yapardı. Şimdi çikolataya bulanmış bir dilim turta için neler vermezdim. Sonra beni yatağıma yatırırdı, kuş tüyü yastık başımı tutan melekler gibiydi ve beyaz çarşaflar öyle gıcır gıcır olurlardı ki üzerime yumuşacık inerken kat yerlerinin açılma seslerini duyardım.\" Ve şaşkınlıktan dehşete düşmüş gözlerinin önünde, sıraladığı her şey masanın üzerinde beliriverdi. Arkasını döndüğünde onu bekleyen küçük bir yatak gördü. Hiçbir şeyi sorgulayamayacak kadar şaşkın bir halde tıka basa doyana kadar yedi ve beyaz çarşafların arasına girdi. Gözlerini kaparken yorganı üzerine çeken yumuşak bir varlığı hissetti, Adam aslında tesadüfen bir dilek ağacının altına oturduğunu bilmiyordu. Ormanlarda, şehir ve kasabalarda diğer ağaçların arasına gizlenmiş böyle çok sayıda ağaç olduğu söylenirdi ama kimse nerede veya kaç tane olduklarını bilmiyordu. Dilek ağaçlarının kalbimizden geçeni anlama gücü vardı. Adam tam yıllardır uyuduğu en tatlı uykuya dalacakken birdenbire... içini bir korku kapladı! \"Bir dakika, ben bütün hayatım boyunca şanssız oldum. Bu nasıl benim başıma gelebilir? Bir hile olmalı. Periler veya başka bir kötü ruh bana oyun oynuyor olmalı. Ve uykuya daldığımda beni afiyetle yemesi için bir kaplan gönderecekler, ah evet, bunu yapacaklarını biliyorum!\" dedi ve birdenbire ortaya bir kaplan çıkıp onu afiyetle yedi. Dünya ormanında yürürken ne dilediğine dikkat et; ne zaman bir dilek ağacının altında oturduğunu asla bilemezsin. alıntıdır: Masal Terapi Judith Malika Liberman

Yağmur İpek İşlek 11/C AYNA Karşımızda bir insan kahkahalar atarak gülüyorsa güldüğü şeyin NÖRONLAR ne olduğunu bilmesek bile belli bir süre sonra biz de gülmeye başlarız. Biri ağladığında da mutsuz oluruz veya başkasının acısını içimizde hissedebiliriz. Veya bir maçı izlerken golü sanki biz atmışız gibi seviniriz. Yanımızda biri esnediğinde biz de esnemeye başlarız. Yediği şeyden iğrenen birini gördüğümüzde bizim de midemiz bulanır vs. Peki bunun bilimsel bir açıklaması var mı? Ayna nöronlar ile ilgili ilk deneyler 1990’lı yıllarda makak maymunları üzerinde yapıldı. Ayna nöronlar ilk olarak Giacomo Rizzolatti ve ekibi 2010 yılında Roy tarafından bulunmuştur. Mukamel ve ekibinin yapmış olduğu 21 kişiyle yapılan araştırma kafalardaki soru işaretlerini giderdi. Bu Maymunlarla yaptıkları bu deneyde maymunların araştırmanın tek eksiği beynindeki belli bölgelere elektrotlar yerleştirdiler ve ayna nöronların yerini maymunların karşındaki kişinin hareketlerini taklit tam olarak tespit ettiklerini gözlemlediler. Bu süre zarfında edememeleriydi. Ama belli nöronlar tepki verdiğini keşfettiler ve bunlara şu an biliyoruz ki ayna “ayna nöronlar” adını verdiler. Daha sonraki yıllarda nöronlar beynin çok yapılan araştırmalarda ayna nöronların insan farklı bölgelerinde beyninin broca bölgesinde olduğunu keşfettiler. 2005 bulunabiliyor. yılında da yukarıda saydığım şeylerin sebebinin ayna nöronlar olduğu öne sürüldü.

Yapılan bir başka araştırmaya görede insanda ayna nöronlar ilk 12 Empati yapmamız ile de ilişkilendirilen aydan sonra gelişmeye başlıyor. ayna nöronlar aslında birbirimizle Bazı nörobilimcilere göre kognitif iletişimimizde de önemli rol oynuyor. bozukluklar özellikle de otizim ayna Nörobilimci Vilayanur Ramavchandran nöronların düzgün çalışamaması ile yaptığı TED konuşmasında bu konu ilişkilidir. Bu bireylerin taklit ve hakkında şöyle söylüyor: öğrenme yeteneklerinde belli problemler mevcuttur . Çocukların şiddet içerikli yayınlardan uzak tutulmasının ana nedeni de ayna nöronlardır. Çünkü çocuklar ayna nöronları aracılığıyla gördükleri şeyleri taklit ederler. Aynı zamanda bir şeyi ne kadar sürede öğreneceğimizi de belirleyen ayna nöronlardır. Ayna nöronları gelişmiş insanlar daha rahat “İnsan aklı ile deneyimler ve bilinçlerin öğrenebilir daha erken arasında hiçbir ayrım yoktur. Tüm insanlar konuşabilir veya daha hızlı ayna nöronları ile birbirine bağlıdır. Birine yabancı bir dil öğrenebiliriz. dokunduğumuz zaman araya giren tek şey deridir, deriyi aradan kaldırırsak dokunma hissini aklımızla deneyimleriz. Bu bağlamda, diğer insanlar ile olan aradaki bariyer yok olur. Diğer insanlardan bağımsız tek başına dünyayı gözlemleyen, insanları gözlemleyen bağımsız bir benlik yoktur. Ayna nöron sistemi insanların birbirleri ile arasındaki bariyeri yok eder. Bu soyut metaforik anlamda değil. Bunlar bizim temel sinirbilim anlayışımızdan ortaya çıkar. Gerçekte insanlar, sözcük anlamıyla nöronları ile birbirine bağlıdır.” Hala ayna nöronlar hakkında çok fazla bilinmeyen olsa da elbette bunlar da geleceğin bilim insanları tarafından aydınlatılacaktır. kaynakça: https://youtu.be/CdN4ggb8U3c https://youtu.be/t0pwKzTRG5E https://evrimagaci.org/ayna-noronlar-nedir-ne-ise-yarar-2534

Pİ SAYISININ Beyzanur Kurnaz 11/A GİZLİ DİLİ Pi sayısı (π), bir dairenin çevresinin 3,14159265... çapına bölümü ile elde edilen irrasyonel Bana göre dünyanın her tarafında matematik sabitidir. İsmini, Yunanca matematiğin dili aynı olduğu için περίμετρον (çevre) sözcüğünün ilk harfi olan π harfinden alır. Pi sayısı, Arşimet matematik ulusal bir dildir. Rakamlardan sabiti ve Ludolph sayısı olarak da bilinir. meydana gelen bu dil hem günlük Pi sayısının meşhur yaklaşık değeri 3,14 olduğu için her yıl 3'üncü ayın 14'üncü hayatta kolaylık sağlar hem de kişileri ortak bir paydada bir araya getirir. günü 1988 yılından beri “DÜNYA Pİ Pi sayısı da matematiğin en önemli yapı GÜNÜ” olarak kutlanır. Matematikçiler için adeta bir bayram olan gün çeşitli taşlarından biridir ve bu günün kutlanması tüm dünyada heyacan verici yerlerde çeşitli etkinliklerle kutlanmaktadır. bir olaydır. Pi sayısının rakamlarını ezberlemek bir hayli zordur ve bu yüzden matematik hesaplamalarda pi sayısının yaklaşık değeri kullanılır. Tüm bunların yanı sıra pi sayısının rakamlarını ezberlemeye çalışan bir çok insan vardır. Hatta Guinnes rekorlar kitabına bile girmiştir. Hintli Rajver MEENA pi sayısının virgülden sonraki 70.000 basamağını ezberleyerek Guinnes rekorlar kitabına adını yazdırmıştır. Günümüzde hala rekoru elinde tutmaktadır. (Bu yazının tasarımı yazan tarafından yapılmıştır.)

Mustafa Kuzu 10/B Satranç nedir? Son 20 Yılın Satranç Şampiyonları RuslanPonomaryov (2002-2004) Strateji oyunlarını sevenlerin en çok tercih ettiği Rüstem Kasımcanov (2004-2005) oyunların başında satranç gelmektedir. Satranç, MS VeselinTopalov(2005-2006) 6. Yüzyılda Hindistan’da ortaya çıktı. MS 10. Yüzyıla Vladimir Kramnik (2006-2007) Viswanathan Anand (2007-2013) gelindiğinde tüm Asya’ya, Ortadoğu ve Avrupa’ya MagnusCarlsen (2013-Günümüz) yayılmıştı.Satranç oyunu özel tahtasında oynanan bir oyundur. İki kişi ile oynanan bu oyun için satranç tahtasına ihtiyaç vardır. Toplam 64 karenin yarısı siyah, yarısı beyaz renklerden oluşur. Taraflar beyaz ve siyah renkli taşları alır, her oyuncunun bir seferde bir hamle yapmasıyla oyun gelişir. Oyunun başında beyaz ve siyahların 16 taşı bulunur. Bunlar bir şah, bir vezir, iki kale, iki fil, iki at ve sekiz piyondan oluşur. Oyunun amacı karşı tarafın şahını mat etmektir. Satranç Kuralları Oyuna her zaman beyaz taşlar başlar. Her oyuncunun 16 taşı vardır. Bunlardan sekizi piyondur ve önde yer alır. İki taş aynı karede yer alamaz.Her oyuncu sıra ona geldiğinde hamle yapmak zorundadır.Satranç oyununda süre sınırlaması yoktur. Ancak 1962 yılından itibaren uluslararası satranç turnuvalarında oyunculara süre sınırlaması getirilmiştir. Oyundaki en değerli taş şahtır. Oyunda temel amaç rakip oyuncunun şahını ele geçirmektir. Şah, tehdit altındaysa rakip oyuncu ‘’Şah’’ demek zorundadır. Şah hangi yöne giderse gitsin mat ediliyorsa oyuncu ‘’şah mat’’ der ve oyun biter.

Atatürk ve Matematik Bir matematik dersinde öğretmeninizden şu cümleleri duyduğunuzu düşünün: “Bir mustatîlinmesâha-i sathiyyesi, ufkî kaaidesi ile şâkulîdılısınındarpıdır.” ya da “Bir müselles-i mütesâviyü’ssâ- keyninkaaide-i zaviyeleri müsavidir.” ya da “Müsellesin, zaviyetan-ı dahiletanmecmu’ü 180 derece ve müselles-i mütesaviyü’l-adla, zaviyeleri birbirine müsavi müselles demektir.” Aslında öğretmeniniz size “Bir dikdörtgenin alan ı, eni ile boyunun çarpımıdır.” ya da “Bir ikizkenar üçgenin taban açıları eşittir.” ya da “Üçgenin iç açılarının toplamı 180 derecedir ve eşkenar üçgen, açıları birbirine eşit üçgen demektir.” demek istiyordur. Kurtuluş Savaşı’ndan sonra, kurulan genç Cumhuriyetin istediği gelişmişlik düzeyine ulaşabilmesi için eğitimin ne kadar önemli olduğunun farkına varılmış, milletçe örneğine az rastlanır bir eğitim seferberliğine başlanmıştır. Atatürk’ün başöğretmenliğinde, kurulan Millet Mektepleri ile önce halkın Latin harfleriyle okuyup yazması hedeflenmiştir. Yorulmaz bir çabayla, okuma Gazete yazma oranı %8’lerden %21’lere çıkarılmıştır. Yeni Mustafa Kemal Paşa Ankara'da bir mektep Türk Alfabesiyle okuyup talebelerle hasbihal etti. yazma, Türk Eğitiminde önemli ziyaretinde bulunup “Ben öğrenim atılımlar yapılmasını sağlamıştır. İyi bir eğitimin, devrimde matematik öncelikle Türk Dili’ni konusuna çok önem anlamaktan geçtiğine inanmış, vermişimdir ve bundan hayatımın çeşitli safhalarında başarı elde etmek için faydalanmış olduğumu söyleyebilirim. Onun için herkes matematik bilgisinin çok gerekli olduğuna inanmalıdır.\" Türkçe’yi Arapça ve Farsça kelimelerden kelimelerinden temizleme çalışmaları başlatmıştır.

Bunun için 12 Temmuz 1932 yılında Matematik ise soyut olarak algılanan Türk Dil Kurumu’nun kurulması bir ders olduğu için öğrenilmesi zor talimatını vermiş, kuruluşta dönemin olarak kabul edilmektedir. önemli edebiyatçıları görev almıştır. Öğrenilmesi zor kabul edilen bir Kurtuluş Savaşı’ndan sonra, kurulan dersin anlamı bilinmeyen kelimeler genç Cumhuriyetin istediği gelişmişlik düzeyine ulaşabilmesi içeren bir dil ile öğrenilmesi ise daha için eğitimin ne kadar önemli zordur. Atatürk Türkçe’nin olduğunun farkına varılmış, milletçe örneğine az rastlanır bir eğitim sadeleştirilmesini, bir bilim dili de seferberliğine başlanmıştır. olabilmesi adına istemiştir. Kendisi Atatürk’ün başöğretmenliğinde, kurulan Millet Mektepleri ile önce de boş durmamış, matematikteki halkın Latin harfleriyle okuyup kavramları yalın Türkçe’ye çevirdiği yazması hedeflenmiştir. Yorulmaz bir çabayla, okuma yazma oranı “Geometri” kitabını yazmıştır. Bu %8’lerden %21’lere çıkarılmıştır. kitap bir matematik kitabı değil, Yeni Türk Alfabesiyle okuyup yazma, geometrinin temel kavramlarının Türk Eğitiminde önemli atılımlar açıklanıp Türkçeleştirildiği bir terimler yapılmasını sağlamıştır. İyi bir eğitimin, öncelikle Türk Dili’ni anlamaktan sözlüğü gibidir. Bir sözlük gibi geçtiğine inanmış, Türkçe’yi Arapça ve düşünülmemiştir. Bugün geometri ve Farsça kelimelerden kelimelerinden temizleme çalışmaları başlatmıştır. matematikte Türkçe olarak Bunun için 12 Temmuz 1932 yılında kullandığımız pek çok terimi Türk Dil Kurumu’nun kurulması Atatürk’e borçluyuz. Türkçe’ye talimatını vermiş, kuruluşta dönemin çevrilen bazı matematik terimleri önemli edebiyatçıları görev almıştır Bir matematik problemini ya da şöyledir: işlemini çözmenin ilk adımı soruyu iyi anlamaktır. Daha önceleri kullanılan Osmanlıca, Türkçe’ye uygun bir dil olmadığı, aynı zamanda Arapça ve Farsça kelimeleri bolca içerdiği için, öğrenilmesi oldukça zor bir dildi.

Osmanlıca Türkçe Osmanlıca Türkçe Osmanlıca Türkçe Müsavi Eşittir Mesaha-i Alan Şakuli Düşey sathiyye Mecnu Toplam Kaide Taban Mukavvas Eğri Tarh Çıkarma Zaviye Açı Re’sen Ters açılar mütekabil zâviyeler Taksim Bölme Tenasüb Oran Zâviyetân-ı Yöndeş mütevâfıkatân açılar Darb Çarpma Nisbet Orantı Mustatil Dikdörtgen Nısf-ı kutur Yarıçap Kaim zaviyeli Dik üçgen müselles Müselles Üçgen Muhit Çevre Müselles-i Eşkenar mütesâviyü’l- üçgen Murabba Kare adlâ Aşar/Aşari Ondalık Müselles- Muhammes Beşgen Bu’ud Boyut imütesâviyü’ssâ İkizkenar üçgen keyn Muhit-i daire Daire Ufki Yatay Dılı Kenar Şibh-i Yamuk Amud Dikey Menşur Prizma münharif Ko ni Mahrut Şakuli Düşey Müştak Türev

Osmanlıca Türkçe Hattı mail Eğik Mekan Uzay Satıh Yüzey Kutur Atatürk’ün yazdığı kitap, ilk olarak geometri Çap öğretenlere yardımcı olması amacıyla 1937 Kavis yılında Kültür Bakanlığı tarafından Yay yayınlanmıştır. Aynı yıl Kitaptaki terim çalışmalarının sonuçlarını incelemek için Sivas Mümas Lisesi’nde derse girmiş, derse kaldırdığı Teğet öğrencinin terimleri söylemekte zorluk çektiğini görünce “Bu anlaşılmaz Arapça terimlerle bilgi Faraziye verilemez” diyerek Türkçe terimlerle Pisagor Varsayı Teoremi’ni anlatmıştır. Veter Atatürk’ün yapmış olduğu bu çalışma Kiriş ülkemizdeki matematik biliminin ve derslerinin gelişimini büyük katkılar sağlamıştır. Re’s Köşe KENDİSİNİ SAYGIYLA VE ÖZLEMLE ANIYORUZ. KAYNAKLAR [1] https://isteataturk.com/g/icerik/Ataturk-ve-Matematik/1584 [2] Maarif Vekilliği, Amerikan Heyeti Raporundan: Maarif İşleri, 1939, İstanbul Devlet Basımevi. [3] www.matematiksel.org www.apelasyon.com www.matematikciler.com www.isteatatürk.com

Dünyanın senin özel rengine ihtiyacı var! Her birimiz zaman kumaşının dokusundaki renk renk ipleriz. Ancak Kişisel başarıya tek bir iplik bile güzelliğin odaklanmak yerine hayatlarımıza katkıda genel desenine eşsiz bir bulunmak açısından katkı yapar. bakarsak dünyanın dansına kattığımız güzelliği görebiliriz. alıntıdır: Masal Terapi Judith Malika Liberman

Nisanur Abuzeroğlu 11/F Yeniden Günün yorgunluğundan kurtulmak ve Var bir nebze olsun hayatın koşuşturmacasından sıyrılabilmek için Olmak tek yapmamız gereken evimize dönmektir. Herkes için farklı bir yarın düşüncesi vardır. Bazen sıkıcı bazen eğlenceli ve bazen de rutinleştiği için aynılık hissiyatı taşıyan yarınlar. Bu düşüncelerle vücudumuzun yorgunluğundan arınmak maksadıyla sıcacık yorganımızı üstümüze çeker ve bilincimizi uykuya teslim ederiz. Uyurken bile uyanmaya bir şekilde hazırızdır. Kimimiz annesinin sesiyle uyanmayı bekler, kimisi alarmla, bazıları da güneşin ilk ışıklarıyla. Hepimiz farklı şekillerde uyanan farklı insanlarız. Yaşadığımız yer bizi bir arada tutar. Fakat o soğuk şubat Şubat gecesi, tipinin sesi kulaklarımızı buğularken hepimizi 8 uyandıran tek şey hissettiğimiz sarsıntıydı. Geçer sandıkça daha da şiddetlenen ve şiddetlendikçe aramızdaki duvarları yıkan sarsıntıydı. O gece sadece biz vardık ve evimiz başımıza yıkılmak üzereydi. Hayal ettiğimiz yarın düşüncesi toz olup uçmuş ve yerini soğuk su gibi yüzümüze çarpan sadece filmlerde izlediğimiz kıyamet senaryolarına bırakmıştı. Ölme düşüncesiyle burun buruna geldikten sonra yaşadığını fark etmenin çaresizliği gerçeklik algımızı yitirmemiz için yeterliydi.

Sadece birkaç saat önce kapısından içeri girdiğimiz evimizden kaçıyorduk. Normal bir günde içinden çıkmak istemediğimiz yatağımızdan ayrılmak için birkaç saniye yeterli olmuştu. Etrafa saçılan eşyalar bile yeterince korkutucuydu. Hala nasıl yaşadığımızı sorgularken her gün yanından öylesine geçtiğimiz binaların enkazları ve tanımadığımız insanların o enkazlar altından gelen yardım çığlıkları arasında kalakalmıştık. Evimize giremiyor, nereye gideceğimizi bilmiyorduk. Güneşin açacağını umduğumuz her saniye altında kaldığımız tipi daha da şiddetleniyordu. Nasıl geçeceğini bilmediğimiz saatler bize kollarını dolamış ve kaçış yollarımızı tıkamıştı. Çaresizce nereye gideceğimizi, nasıl gideceğimizi bilemeden bir yere varmaya çalıştık. Varabileceğimiz bir yer de yoktu aslında. Sahiden, artık evimiz var mıydı acaba? Düzgün bir açıklama aradığımız her saniye duyduğumuz kötü haberlerle yok oluyorduk. Ulaşılamayan binlercesi, enkaz altında kurtarılmayı bekleyen on binlercesi vardı. Elimizden hiçbir şey gelmiyordu, gelemiyordu. Yapabileceklerimizin kısıtlı olması bizi günden güne tüketirken evimize girememek, düzgün yemek yiyememek, kendi yatağımızda yatamamak her şeyi daha da zorlaştırıyordu. Sarsıntılar sürekli kendini yinelerken korkmamak imkânsızdı. Yaklaşık iki dakika içinde hayatımız tepetaklak olmuştu ve birkaç saniye sonrasını bile kestiremeden neyi beklediğimizi bilmeden öylece duruyorduk. Anne ve babalarımız gözümüzde en korkusuz kahramanlardır. Sorduğumuz her soruya kesin bir cevap verebileceğinden emin olduğumuz kişilerdir.

Fakat bu sefer onların da verebilecek cevapları yoktu ve gözlerinde gizlemeye çalıştıkları korku gittikçe daha fazla büyüyordu. Sarsıntının büyüklüğü ve etkileri herkes tarafından hissediliyordu. Askıda kalan hayallerimizle hayatımızın savruluşuna tanıklık ediyorduk. Yaşadıklarımızın fazlasıyla olağandışı olması gerçekten garipti. Alıştığımız, sevdiğimiz insanları kaybetmek hiç çözülmeyeceğini sandığımız kördüğümlerin çözülüp kopması gibiydi. İpler kopuyor, iki farklı tarafa düşüyorlar. Her sabah içtiğimiz çay bile özlem duyduğumuz hisleri simgelemeye başlıyor. Anılar canlılığını yitiriyor ve eski yaşantımız sanki hiç var olmamış bir ütopya gibi düşüncelerimizde barınmaya çalışıyor. İçimizdeki aidiyet duygusunu yitiriyoruz. Sahip olduğumuz çoğu şeyi kaybediyoruz. Bir şeyler yaşadığımız her saniyenin altında hayatın bize söylemeye çalıştığı gerçekler saklıdır. Gerçekler ne kadar canımızı yaksa da olanları kabullenip devam edebilecek bir yol bulmak için fırsat tanır, seçenekler sunar. Geçmişte olanları değiştirmemiz mümkün değildir. Fakat bazen bizden götürdüğü çok şey olsa da geçmişi kabullenip içimizde yaşadıklarımızla barışmamız ve hayata devam etmemiz gerekir. Sonunda evimize dönemesek ya da kaybettiklerimizi yeniden var edemesek bile hayatın yaşamak için çok kısa olduğunu bize anlatabilir. Geçirdiğimiz her bir saniyeyi daha anlamlı hale getirebilir. Yıkılan her şeye rağmen daha iyisine yeniden başlamamız için bizi yeniden var edebilir. Ve bazen yeniden var olmak için bir şeyler kaybetmemiz gereklidir.

Türk Astrofizikçi Ali Övgün Dünyanın En Etkili Bilim İnsanları Arasında “Dünyanın En Etkili Bilim İnsanları” Stanford Üniversitesi bilim insanlarından Listesinde DAÜ’den 14 Akademisyen yer Prof. Dr. John P. A. Ioannidis ve araştırma ekibi tarafından, 22 anabilim dalı ile 176 alt aldı. bilim dalında dünyadaki bilim insanlarının Doğu Akdeniz üniversitesinden 14 bilim insanı, Stanford Üniversitesince yapılan yer aldığı listede “nitelikli yayın sayısı”, araştırma sonucunda “Dünyanın En Etkili “yayınlara yapılan atıflar”, “h-indeksi”, “hm- Bilim İnsanları Listesi”nde yer aldı. indeksi” gibi göstergeler dikkate alındı. Listenin oluşturulmasına önde gelen Stanford Üniversitesi tarafından Elsevier akademik yayın firmalarından Elsevier B.V. veri tabanında yayınlanan ve 2021 alıntı ile 30 yılı aşkın bir süredir bilimsel üretim yılına göre, ilk yüzde 2’lik dilimde bulunan değerlendirme ve ölçümü haritaları üreten “Dünyanın En Etkili Bilim İnsanları” listesi, SciTechStrategies firması destek verdi. “kariyer boyu etki” ve “yıllık etki” olarak iki Listede 200 bin 409 bilim insanı, dünyada kategoride hazırlandı. yüzde 2’lik dilim içerisinde sıralandı. Ali Övgün kimdi r? Ali Övgün 2010 yılınd a İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü Fizik Bölümü’nden mezun oldu. SEPnet Bursları sayesinde 2011 yılında İngiltere’de Southampton Üniversitesi’nde astropartikül fiziği üzerine bir yıl eğitim gördü. Daha sonra Kuzey Kıbrıs’taki Doğu Akdeniz Üniversitesi’ne (DAÜ) geri dönerek ünlü fizikçilerden Prof. Yavuz Nutku ile Prof. John Wheeler’in öğrencisi Kıbrıslı türk kuramsal fizikçi Prof. Dr. Mustafa Halilsoy ile çalıştı ve 2013 yılında yüksek lisansını, 2016 yılında ise Fizik doktorasını uluslararası iyi dergilerde yayınlanmış 20 makale ile tamamladı.

Dr. Övgün, Pontificia Universidad Católica de Valparaso (PUCV), Valparaiso, Şili’deki Instituto de Fisica’da üç yıl boyunca doktora sonrası araştırma yapmak için Şili devletinin prestijli FONDECYT Postdoctorado 2017 bursunu aldı. Dr. Övgün, CERN TH Bölümü (2017), Waterloo Üniversitesi ve Çevre Enstitüsü Teorik Fizik (2018), California Eyalet Üniversitesi, Fresno (2018), Stanford Üniversitesi – Teorik Fizik Enstitüsü (2018) ve Sabancı Üniversitesi (2022)’ne ödenekli kısa araştırma ziyaretlerinde bulundu. Princeton’daki Institutefor Advanced Study (IAS)’de (2018) FromQubitstoSpacetime (PITP2018) katılımcısıydı. görsel:nötron yıldızıyla ilgilidir. Dr. Övgün’ün araştırması, kara deliklerle ilgili çeşitli gözlemlenebilirleri kullanarak değiştirilmiş kütle çekim teorilerini anlamaya ve sınırlamaya odaklanmıştır. Hawking radyasyonu, kütle çekimsel mercekleme ve kara deliklerin gölgesini hesaplamak için şu anda en yaygın kullanılanlar arasında yer alan çeşitli analiz yöntemlerine katkıda bulunmuştur. Kara delikler dışında, solucan delikleri, kompakt yıldızlar, Hawking görsel:karadelik radyasyonu ve kozmolojik şişme ile ilgili olarak genel göreliliğin çeşitli yönleri üzerinde çalışıyor. Dr. Övgün, Stanford Üniversitesi 2022 Yayınları Listesi’nde Dünyanın En İyi %2 Bilim İnsanı arasında yer alıyor. Ali Övgün teorik fizikçidir ve genel görelilik, kozmoloji ve astropartikül fiziği üzerine çalışmaktadır. Bu, kuarklardan evrene fiziğin birçok farklı alanına değinen geniş bir konudur. Bize fiziğin temelleri hakkında bilgi veren sorularla ilgileniyor. Kara delikler ve kuantum bilgisi arasındaki derin bağlantıyı anlamak için bu ilişkiyi daha da inceliyor. Yıllar boyunca, kara delikler, solucan delikleri, kompakt yıld ızlar, yarı normal modlar, kara deliğin termodinamiği, Hawking radyasyonu, kozmoloji, şişme, yerçekimi merceklenmesi, karmaşıklık, değiştirilmiş yerçekimi teorileri, AdS/CFT, ve holografi. Dr. Övgün Fizikte bir dizi ilginç soruyu ele almaya çalışıyor, örneğin: -Zamanın başlangıcında BigBang’in yerini bir solucan deliği ile değiştirmesi mümkün mü? -Geçilebilir bir solucan deliği oluşturmak mümkün mü? -Kara delik/solucan deliği termodinamiğine kuantum etkileri nasıl dahil edilebilir? -Bir Kara Deliğin kenarında veya bir Kara deliğin içinde ne olur? -Evrenimiz Bir Hologram Olabilir mi? veya Holografik Evrende Kaç Boyut var? -Evren neden hızlanan bir hızla genişliyor? -Beyin Hücreleri Nasıl Küçük Evrenler Gibi? Ve diğerleri… kaynakça:fizikhaber.com

Sucu ve Kırık Testi Çin’de bir adam, her gün evine boynuna dayadığı kalın sopanın iki ucuna asılı testilerle dereden su taşırmış. Bu testilerden birinin yan kısmında çatlak varmış. Diğeri ise hiç kusursuz ve çatlaksızmış ve her seferinde bu kusursuz testi adamın doldurduğu suyun tümünü taşır, ulaştırırmış eve… Adam her iki testiyi suyla doldururmuş ama evine vardığında sadece 1,5 testi su kalırmış. İki sene her gün bu şekilde geçmiş. Tabi ki kusursuz, çatlaksız testi vazifesini mükemmel yaptığı için çok gururlanıyormuş. Fakat çatlağı olan kusurlu testi, çok utanıyormuş. Doldurulan suyun sadece yarısını eve ulaştırabildiği için de çok üzülüyormuş.

İki yılın sonunda bir gün, görevini yapamadığını düşünen çatlak testi, ırmak kenarında adama şöyle demiş: “Kendimden utanıyorum. Şu yanımdaki çatlak nedeniyle, sular eve gidene kadar akıp gidiyor…” Adam gülümseyerek dönmüş testiye; “Göremedin mi? Yolun senin tarafında olan kısmı çiçeklerle dolu. Fakat kusursuz testinin tarafında hiç yok. Çünkü ben başından beri senin kusurunu, çatlağını biliyordum… Senin tarafına çiçek tohumları ektim. Ve her gün o yolda ben su taşırken, sen onları suladın… İki senedir o güzel çiçekleri toplayıp, masamı süslüyorum. Sen kusursuz olsaydın, o çatlağın olmasaydı, evime böyle güzellik ve zarafet veremeyecektim” diye cevap vermiş.

Mehmet Akif Gürz 10/B Biyomimikri Doğa bize matematiğin güzelliğini kendisinde sunar. Frakta geometri, doğanın geometrisi olarak da geometrik fraktaki, kendini sonsuzca yineleyen bir desen veya bir kalıptır. Desen kendini giderek küçülen bir boyuta yineler. Bu nedenle geometrik bir frak talin bir bölümünü büyülttüğümüzde tam olarak aslına benzer. Eğreltiotu bunun en güzel örneklerinden biridir. Eğer buna ayrıntılı bir şekilde daha fazla örnek vermek istersek; Salyangozun kabuğu bir düzleme aktarıldığında bu düzlem altın dikdörtgen oluşturur.Bu altın dikdörtgendeki dikdörtgenlerin her birinin uzun kenarının kısa kenarına oranı, Ayçiçeğinin merkezinden dışarıya doğru soldan sağa ve sağdan sola doğru çekirdek sayılarını sayıldığında yirmi bir ve otuz dört sayıları elde edilir ve bu sayıların oranı altın oranı vermektedir.Bu sarmal düzene sahip her şeyde mükemmellik oranı olan altın oran vardır. Evet sevgili okurlarım altın oran doğada da bir çok şekilde karşımıza çıkmaktadır.

Arıların bal mumundan muntazam şekilde yaptıkları altıgen petekleri bilmeyenimiz yoktur. Arılar, insanın bile zorlanacağı açı hesaplarını hiç yanılmadan başararak, birbirinin aynı olan üç boyutlu altıgenleri oluşturuyorlar. Hem de milyonlarca yıldır, hiç şaşmadan, hiç başkalaşıma uğramadan… Akıl ve mantığımızı kullandığımız zaman arı peteğindeki matematiksel, mucizevi sırrın doğadaki birçok mucize gibi bir kez daha Allah’ın tecellisine, ilahi takdirine götürdüğünü görüyoruz. Kunduzlar yuvalarını akarsuda yaparlar. Bunun için akarsuya baraj yaparlar. Kunduzun inşa ettiği baraj, suyu 45 derecelik bir açıyla keser. V düzeni kaz, ördek ve diğer göçmen kuşların uçarken kullandığı simetrik V şeklinde uçuş düzenine verilen addır. V düzeni uçakların yakıt Sabun köpüğünün şekli yüzey gerilimiyle belirlenir. Yüzey tasarrufu sağlamasına gerilimi, yüzeyin alanını daraltır ve sabun köpüğü kabarcığı yarar ve askerî uçaklar daha az hava içerir. Yüzey alanı, belirli bir miktar hava için tarafından uçuş düzeni en aza iner. Bu durum sabun kabarcıklarının küre biçimini olarak da kullanılır. almasını açıklar. Sabun kabarcıklarının kenarı üçlü kesişim noktasında buluşur ve 120 derecelik açılar oluşturur. Kaynakça cdn.bartin.edu.tr www.matematikkafe.com blog.milliyet.com wordpress.com

Her yere indirimli bilet: kitap okumak Kitap, TDK’ye göre ciltli veya ciltsiz olarak bir araya getirilmiş, basılı veya yazılı yaprakların bütünüdür. Kelime kökenine bakarsak Arapçadan dilimize geçmiştir. Yazmak anlamına gelen “ketebe” sözcüğünden türemiştir. Divan-ı Lügati Türk’te kitap kelimesinden “bitig” olarak bahsedilmektedir. Klişe bir tabirle de kitap okumak asla yaşamaya Kitap okumayı seven insanlara göreyse kitap okumak fırsat bulamadığımız hayatları yaşamaktır. Kitaplar ufkumuzu genişletir, evrensel düşünme becerisi bir yaşam şeklidir. Kişinin fikir dünyasının gelişmesine kazandırır. Kitap kurdu olarak adlandırdığımız katkı sağlar, zamanını güzel ve verimli geçirmesini sağlar, insanın hem bireysel hem de sosyal gelişimini insanlara göre temel bir ihtiyaçtır. Senden sadece olumlu etkiler. İnsanların kişisel birikimlerini elde zaman isteyen ama bunun karşılığını misliyle veren bir dosttur. Benim için arkadaşımın olmadığı ilkokul etmelerinde kitap okumanın etkisi %55 oranındadır. yıllarımda edindiğim en sadık dosttur. Issız adaya da Gelişmiş toplumlarda kitap okuma yüzdelerinin gelişmemiş toplumlara göre daha yüksek olması da düşsem tatile de çıksam yanıma alacağım 3 şeyden biridir. Kitap kurdu olmak çantanda, yanında kitap kitap okumanın toplumları geliştirdiğine kanıt olarak bulunmadığında yoksunluğunu hissetmektir. Kitap bir gösterilebilir. insanın kendine verilebileceği en güzel hediyedir. Dünya’da kitap okumaya en çok vakit ayıran ülke olan Hindistan’da her vatandaş haftada 10 saat 42 dakika kitap okuyor. Türkiye ise haftalık 5 saat 54 dakika ile bu sıralamada 18. sırada yer alıyor. TÜİK Onu takip eden Tayland 9 saat 24 dakika verilerine göre ülkemizde kitap okumak ile ikinci, ihtiyaç sıralamamızda 235. sırada Çin 8 saat ile üçüncü sırada yer alıyor. bulunmakta. Yani kitaba vakit ayırmamakta öylesine yaşayıp gitmekteyiz. Kitapların o Akabininde sırasıyla Filipinler (7 saat 36 güzel dünyasından mahrum kalmaktayız. dakika), Çekya (7 saat 24 dakika), Klasikler şart değil hangi türden hoşlanıyorsak o türü okumalıyız. Ama İşveç (7 saat 6 dakika), okumalıyız. Fransa (6 saat 54 dakika), 1 Macaristan (6 saat 48 dakika) ve Suudi Arabistan (6 saat 48 dakika) yer alıyor. .

23 23 Nisan da Dünya Kitap Günü’dür. Peki kitaplar hakkında ne kadar bilgiye sahibiz? Bu yazıda bunu araştırdık ve kitaplar hakkında bazı ilginç bilgiler elde ettik. nisan Hadi o bilgilere bakalım. Dünya Kitap Günü! Dünyada en bilinen kitap hırsızı 23.000 kitap çalmıştır. Adı Stephen Blumberg olan hırsız bu kitapları 268 kütüphaneden çalmıştır. Kitap çalma hastalığı da “bibliokleptomaniac “dır. Harvard Üniversitesi kütüphanesinde bulunan ve 17. Yüzyıla ait olduğu belirtilen üç kitabın insan derisiyle kaplandığı araştırmalar ile ortaya konmuştur. Bu pek hoş bir bilgi değil ne yazık ki. Bilinen ilk kütüphane milattan önce 2.600 civarında Sümer tapınaklarında çivi yazısıyla oluşturulan eski tabletlerden oluşmaktadır. İçinde hiç E harfi bulunmayan bir kitap vardır ve bu kitap Ernest Vincent Wright tarafından 1939 yılında yazılmış Gadsby adlı eserdir. Daktilo kullanılarak yazılan ilk kitap Tom Sawyer’dır. Kitap kokusunu sevmenin litera türdeki adı “bibliosmia”dır. Harry Potter serisinin yazarı olarak tanıdığımız J. K. Rowling kitap yazarak dolar milyarderi olan ilk yazardır. Bilinen en eski yemek kitabı milattan önce 1.700’lerde yazılmıştır. Dünyanın en küçük kitabı 0,75 mm büyüklüğündeki “Dört Mevsim Çiçekleri” adlı eserdir. Dünyanın en kalın kitabıysa 32,2 cm kalınlığındadır. Bibliyofil; Latince’de kitap tutkunu, delisi anlamına gelir. Osmanlı Türkçesinde ise bu sözcüğün karşılığı “mecnun-i kütüb” şeklindedir. Dünyada bugüne kadar en çok dile çevrilen kitap Küçük Prens’tir. Saint Exupéry tarafından yazılan bu eser 300 dile çevrilmiştir. UNESCO tarafından 2001 yılında her yıl bir şehrin Dünya Kitap Başkenti seçilmesine karar verilmiştir ve ilk olarak Madrid seçilmiştir. Dünyanın en uzun cümlesi 823 kelimeden oluşmaktadır ve Victor Hugo’nun Sefiller kitabında yer almaktadır. . Eski kitapların kendine has kokusu, kağıdın içerdiği bileşenlerin zamanla kimyasal bozuma uğraması sonucu ortaya çıkar. 2

Kitapsız yaşamak, kör, sağır, dilsiz yaşamaktır. Mustafa Kemal Atatürk Kitap bir limandı benim için. Kitaplarda yaşadım ve kitaplardaki insanları sokaktakilerden daha çok sevdim. Cemil Meriç Kurnaz insan okumayı küçümser, Basit insan ona hayran olur, Akıllı insan ise ondan yararlanır. Francis Bacon Kitaplar insanların yolunu aydınlatır. Çin Atasözü Yağmur İpek İşlek 11/C https://onedio.com/haber/kitaplar-hakkinda-simdiye-kadar-bilmediginiz-20-efsanevi-gercek-769008 https://www.hurriyet.com.tr/egitim/kitap-nedir-ve-ne-ise-yarar-kitap-neden-onemlidir-ve-nasil-yazilir-41829664 https://www.ntv.com.tr/galeri/sanat/en-cok-kitap-okunan-ulkeler-belli-oldu,JKe5bizPwkuzp7ml_duF1w/9P4kbba9kU-eBftRp7gm2Q 3

Günlerini biçtiğin hasatla değil, ektiğin tohumla yargıla. Robert Louis Stevenson

Ebrar Gökçe Ekin 10/D 1 ***!/cmfl/der4/usturlab 2 konu= matematikyazilimlari 3 print konu \"\"\" Matematiksel yazılımlar genelde eğitim, sağlık, bilim, bilgisayar gibi alanlarda yeni şeyler üretme ve geliştirmede kullanılan programların genel adıdır. Ayrıca sayısal, sembolik veya geometrik veri analizi veya sayısal hesaplamalar için kullanılır. Matematik yazılımları matematiksel ifade yazma, denklem yazma, hesaplama yapma, grafik çizme, soru yazma gibi konularda matematik öğretmenlerinin veya öğrencilerin işlerini kolaylaştıran programlardır. Bunlardan bazılarını sizler için derledik. \"\"\" \"\"\" \"\"\" Phomath SpeQ Matematik İsminden de anladığımız üzere Çok çeşitli sabitler, matematiksel resim çekerek karmaşık işlevler ve değişkenler için matematik denklemlerini ve yerleşik destekle birlikte gelen büyük hesaplamaları ücretsiz bir yazılımdır. Ayrıca çözebiliyoruz. İkinci derece özel değişkenleri ve işlevlerini denklem ve eşitsizlik tanımamıza yardımcı olurken denklemlerini desteklemesine trigonometri problemlerini ek olarak problem çözme çözmemize de yardımcı olur. denklemlerini de verir. \"\"\" \"\"\"

\"\"\" Massachusetts Institute of Technology tarafından geliştirilen ve bilgisayarlarda Maxim kullanılan cebir çözücüdür. Tam sayılar, \"\"\" rasyonel sayılar ve kayan sayıların yanı sıra Scilab sembolik işlemlerde de uzman olan yazılım çeşididir. Çalışması için internet bağlantısı gereklidir ve diğer dillerde kodların çok verimli bir şekilde oluşturulmasına da yardımcı olur. \"\"\" \"\"\" Sagemath Hesaplama için kullanılan MKriptografi, cebir, ileri ücretsiz ve açık kaynaklı bir sayı teorisi ve daha fazlası platformdur. Optimizasyon, gibi konuları içeren kontrol, sinyal işleme, uygulamalı ve gelişmiş simülasyon ve daha fazlası gibi ücretsiz bir yazılımdır. çok çeşitli işlevlere sahiptir. Araştırma, çalışma ve eğitim için daha uygundur. \"\"\" \"\"\" KAYNAKÇA: https://thegeekpage.com/best-free-math-softwares/ https://www.matematikciler.com/matematik-programlari/

Beyzanur Kurnaz 11/A UMUDUN SAVAŞÇILARI: DÜNYA DİSKALKULİ GÜNÜ Engel? Farklılık? Belki de tuhaflık… Farklılık. Evet dünyanın bir başka şeklidir bu farklılık. Sayılar, şekiller, aritmetik semboller… İşte bütün bunları anlama güçlüğüdür diskalkuli. Belki farklılık, belki engeldir. Ama çok güçlüdür bu hastalığa sahip insanlar. Tüm farklılıklarına rağmen çabalar, savaşırlar. Sayılar bir bilinmezliktir, bir imkânsızlıktır, bir hayaldir onlar için. Matematiksiz bir hayatın zorlukları saymakla bitmez ve bu kişiyi bir belirsizlik çıkmazına sokmaktadır. Diskalkulinin nüfusun % 3-% 6’sında meydana geldiği ve diğer bazı özel öğrenme güçlüklerinin aksine, kadınları erkekler kadar etkileme olasılığı olduğu tahmin edilmektedir. Diskalkulinin günlük hayatta oldukça kolay gözlemlenebilen belirtileri bulunmaktadır. Diskalkulik bireyler matematiksel işlemlerde ve hesaplamalarda zorlanırlar dolayısa bu tip durumlar en temel diskalkuli belirtileri sayılır. Özellikle okul çağındaki diskalkulik çocuklar, matematik dersinde diğer çocuklardan daha çok zorlanırlar. Yaptığı bir işlemin üzerinden kısa bir süre geçse bile aynı soruyu çözememek bir diskalkuli belirtisidir. Günlük hayatta en sık rastlanan belirti ise para üstü hesaplayamamaktır. Alışveriş sonrası elinde bozuk paralar ile uzun süre hesap yapan bireylerde ya da kasadan bilerek uzak durmaya çalışan çocuklarda diskalkuli gözlemlenmektedir.

Diskalkulik bireyler bulundukları konumu ve etraftaki objelerin farklı açılardan görünümünü kolay kolay canlandıramazlar bu sebeple günlük hayatta yine sıkça rastlanan yer yön bulamama, sık sık kaybolma ve sağını solunu karıştırma da diskalkuli belirtileri arasındadır. Diskalkulik bireylerin zorlandığı bir başka konu ise analog saatleri okumaktır. Akrep ve yelkovanın temsil ettiği saati okumak için gerekli olan matematiksel hesaplamalar, diskalkulik bireyler için oldukça zordur. Çocuklar 12 yaşına kadar etraftaki nesnelerin yardımı ile matematik öğrenmeye devam ederler. Eğer bu çocuklara uygulamalı yöntemler ile matematik öğretilmezse, uygulama yöntemlerin artık geride bırakıldığı ve soyut kavramlara dayanan matematiksel hesaplama yaşlarının geldiği ilerleyen yıllarda, çocuk zorlanmaya başlar. Bu da bir sonraki gelişim döneminde matematiksel hesaplamalarda yetersizliklere sebebiyet verir.

Liva Sena Karaduman 10/D MATEMATİK OYUNLARI Abolone Nasıl Oynanır? Kırmızı ve beyaz toplar oyun platformu üzerine dizilir. Oyun kura ile başlar. Oyunun amacı, doğru bir strateji belirleyip rakibinize ait 6 topu oyun alanının dışına itebilmektir. Sumo oyununda rakibin topları itilirken 3 top 1 topu itebilir, 3 top 2 topu itebilir veya 2 top 1 topu itebilir. Rakip oyuncu çizgisel yönde 3 ya da daha fazla taşı art arda dizdiyse bu taşları onun yönünde itemezsiniz. Hamle yapacağınız topların arkası mutlaka boş olmalıdır. Her hamlede sadece bir birim gidebilirsiniz ve aynı anda üç topu hareket ettirebilirsiniz. Toplam 6 topu ilk dışarı atan oyunu kazanır. Oyun Kazanımları: Redka Sumo oyunu engelleri aşma, mantık yürütme ve stratejik düşünme becerisini destekleyen harika bir oyundur. 6+ yaş Oyuncu sayısı: 2 Pentago Nasıl Oynanır? Kura ile oyuna kimin hangi renkle başlayacağı seçilir. Oyuna başlayan kişi herhangi bir bloğa misketi koyar ve 4 bloktan birini saat yönüne veya saat tersine 90 derece çevirir. 180 derece çevirmek yasaktır. Sıradaki oyuncuda hamlesini yapar oyuna aynı şekilde devam eder. Her top koyulduktan sonra blok çevirmek zorunludur. Bü tün taşlar oynandıktan sonra bir sırada aynı renkte n 5 misket yoksa berabere biter. Oyuncu bloğu çevirdiğinde bir sırada 5 oluyor ve aynı anda rakibin misketide bir sırada 5 oluyorsa oyun yine berabere biter. Misketi yerleştiren kişi sırayı 5 e tamamlıyorsa blok çevirmek zorunda değildir oyunun galibi sayılır. Amaç yatay, dikey veya çapraz kendi renginizdeki 5 bilyeyi yan yana getirebilmektir. İki kişi ile oynanır.

Surakarta Nasıl Oynanır? Oyun platformu biraz değişik. Klasik oyun platformları genelde 8×8’lik karelerden meydana gelir. Ama Surakarta oyununa baktığınızda platformda dairesel şekillerin olduğunu da göreceksiniz. Bu dairesel şekillerin nasıl kullanıldığına birazdan değineceğiz. Her oyuncunun 12 taşı bulunur ve platformun en öndeki noktalarına dizilerek oyuna başlanır. Oyuna kimin başlayacağının belirlenmesi için yazı tura atılır ya da kura çekilir. Yani herhangi bir taşın diğer taşa üstünlüğü yoktur. Oyuna başlayan oyuncu taşını tek birim olmak kaydıyla yatay, dikey ya da çapraz olarak hareket ettirebilir. Rakip oyuncunun taşının üzerinden atlanamaz. Bu tarz hamlelerle rakibin taşı da yenemez. Rakibin taşını yemek için daireleri kullanmalısınız. Dairede en az tam bir tur attıktan sonra rakibin taşını yiyebilirsiniz. Birden fazla dairede rakibin taşını yemek için dolanılabilir. Bunda herhangi bir kısıtlama yoktur. Oyunun Kazanımları Surakarta oyunu sayesinde öncelikle strateji becerilerinizi geliştirmiş olacaksınız. Ayrıca dairesel hareket yapma zorunluluğu yüzünden görsel algı becerileriniz de gelişecek. Ayrıca oyun iki kişi arasında oynandığı için iletişim becerileri de gelişebilir. Oyunu kazanmak için her an dikkatli olmanız gerektiği için dikkat ve konsantrasyon üzerinde de ciddi etkileri vardır. Hızlı ve mantıklı karar alma mekanizmasını kuvvetlendirir. Son olarak ise olaylara farklı bir bakış açısından bakmanıza olanak sağlar. Reversi Nasıl Oynanır? Oyunda karşılıklı olarak beyaz ve siyah taşlar bulunmaktadır. Oyuncuların ellerinde 32 adet taş bulunur.Oyun alanına karşılıklı 2 şer taş konularak oyun başlatılır. Oyunun amacı ise rakip taşı kendi taşlarınız ortasına alarak aynı renge çevirmektir. Çapraz, yatay veya dikey şekilde rakibin taşını kendi renginize döndürebilirsiniz. Elinizdeki taşları kullanarak oyuna devam edebilirsiniz. Taşlarınız kenarda ve köşelerde bulunursa oyunu kazanma şansınız artar. Oyun sonunda alanda kimin daha çok taşı kalmışsa o oyunu kazanmış sayılır. Bu yüzden taşlarınızı dikkatli bir biçimde kullanmanız gerekmektedir. Oyunun Kuralları Boş oyun platformu ile oyuna başlanılmaz. Rakipler farklı renkte oyun taşını kullanmalıdır. İlk hamle her zaman siyah renkli taşın sahibinindedir. Siyah rengi kullanan oyuncu oyuna küçük bir avantajla başlamış sayılır. Bu yüzden tecrübesiz olan kişi siyah taşı kullanırsa daha iyi olur. E​ ğer rakibin taşını döndürecek hamleniz yoksa pas demelisiniz. ​Oyun tahtasının alakasız bir yerine taş koymak yasaktır. Taşları ona göre dizmeniz gerekmektedir. Oyunda rakibin hamlelerini sınırlandırmak serbesttir. Bunun için kendi staratejinizi kullanabilirsiniz. 2 kişi ile oynanır

Solo Test Nasıl Oynanır? Solo test oyunu tek oyuncu ile oynanır. İlk hamle, istenilen yönden uygun olan piyonlardan biriyle yapılabilir. Oyundaki tüm piyonlar ileri, geri, sağa veya sola doğru hareket ettirilebilir. Ancak hiçbir piyon çapraz hareket ettirilemez. Oyun alanının merkezinde bulunan deliğin dört kenarındaki herhangi bir piyonun bir arkasındaki piyon, önündeki piyonun üzerinden atlatılarak boş deliğe yerleştirilir. Oyunun ilk hamlesi merkez deliğe yerleştirilecek şekilde yapılır ve üzerinden atlanılan her bir piyon oyundan alınır. Solo test oyununda piyonlar boş deliklere gelecek şekilde birbirlerinin üzerinden atlatılır ve üzerinden geçirilen tüm piyonlar toplanır. Oyun, üzerinden atlatılacak bir piyon kalmayana kadar bu şekilde devam eder. Oyunun Kuralları Oyun tek oyuncu ile oynanır. Merkezdeki delik boş kalacak şekilde tüm piyonlar merkez deliğin etrafına dizilir. Piyonlar ileri, geri, sağa veya sola hareket ettirilir, çapraz hareket ettirilemez. Üzerinden atlanılan her piyon oyun dışı bırakılmalıdır. Üzerinden atlatılacak bir piyon kalmadığında oyun sona erer. KAYNAKÇALAR https://www.redka.com.tr/redka-sumo.html https://www.mynet.com/amp/solo-test-nasil-oynanir-kurallari-nedir-190101215907 https://www.hurriyet.com.tr/amp/gundem/sudoku-nedir-sudoku-nasil-oynanir-ve-cozulur-41459455 https://www.hurriyet.com.tr/amp/gundem/mangala-nedir-mangala-nasil-oynanir-mangala-oyunu-kurallari-ve-taktikleri-41455921 https://www.ps3bayi.com/nasil-oynanir/sik-sorulan-sihirli-piramit-oyunu-nasil-oynanir.html https://www.milliyet.com.tr/amp/oyun/reversi-nedir-nasil-oynanir-reversi-oyunu-kurallari-nelerdir-6409350 https://www.milliyet.com.tr/molatik/diger/go-oyunu-nedir-go-nasil-oynanir-90485 https://www.okulmodu.com/zeka-oyunlari/surakarta/ https://www.brainbox.com.tr/blog/icerik/pentago-oyunu-nasil-oynanir

Psikolojik Danışman: Yasin Uçar Başarı ve Aile Sınava hazırlanma sürecinde tüm sorumluluk öğrenciye ait değildir. Anne ve babaya da önemli görevler düşmektedir. Anne-babanın iyi eğitim şartları sağlaması, uygun çalışmaortamı oluşturması yeterlideğildir. Çocuğun başarısını etkileyen en önemli etkenlerden biri ailenin yaşantı ortamı ve tutumudur. Çocuğunuz için sağlayacağınız hiçbir olanakevdeki mutlu ve sıcak ilişkilerden daha teşvik edici değildir. Nihayetinde herkesteki ortak gaye çocuğunun iyi bir eğitim alması ve toplumda iyi bir yer edinmesidir. Ancak bu süreç öyle gözüktüğü gibi kolay değildir. Günümüz şartları sürekli değişim gösterdiğinden, Velilerinde bu değişime ayak uydurmasıgerekmektedir. Eti senin kemiğibenim zihniyeti artık yetmemekte, çocukların eğitim- öğretim sürecine velilerin aktif bir şekilde katılımı gerekmektedir. Peki nasıl gerçekleştireceğiz bunu? 1. Küçük yaşlardan itibaren çocuğa ders çalışma davranışı kazandırmak çok önemlidir bu süreçte. Git ders çalış, ödevini yap gibi ifadeler aslında ders çalışma davranışını olumsuz etkilemekte, ders çalışma isteği varsa bile ona ket vurmaktadır. Düşünebiliyor musunuz; anne-babanız orda keyif verici,eğlenceli bir şey yapıyor ve size de ceza niteliğinde git ödevini yap diyor, süreç böyle olunca ister istemez çocuk istenen şeyi zorla da olsa yapıyor ancak bunu içten geldiği için değil, anne-babanın zoruyla yaptığı için bu davranış içselleşmiyor ve dolayısıyla kalıcılı olmuyor. Sonuç olarak ders çalışma alışkanlığı kazanılmıyor. Ödevini yaparsansana şunu alacam veya tv.-bilgisayar-tablet ile oynamana izin vereceğim gibi ödül olarak gözüken aslında çok zararlı ve tehlikeli bir yöntem olan ve kesinlikle istediğimiz davranışı kazandırmayı daha fazla olumsuz etkileyen bir yapıdan uzak durmalıyız. Takdir alırsan sana bisiklet alacağım! Diyerek onu motive ettiğimizi zannederiz oysa bu daha fazla stres yaratır, çünkü ya başaramazsam? Ya takdir alamazsam? sorusu sürekli öğrencimizin zihnini meşgul eder. Ayrıca takdir alamazsa kendini aileye karşı suçlu hisseder. Bu onun için utanç kaynağıdır. Ve daha önemlisi ise aile bir nebze onu cezalandırmış olur nasıl mı? Her türlü maddi ve manevi imkanı olmasına karşınçocuğun istediği şeyi almayarak. (Bolat ,2016,s.46)

2.Anne-babaların tutumu da bu süreçte çok önemlidir. Kağıtçıbaşı, Türkiye’de anne babalar, çocuğunbağımsız olmasını değil, söz dinlemesini istemektedirler. Başka bir ifadeyle, çocuk yetiştirmedeki yaygın tutumlar bireyciliği değil, karşılıklı desteği içeren topluluk değerlerini özendirici niteliktedir. Oysa gelişmiş toplumlarda bağımsızlığa önem verilmekte, ana babalar çocuklarının kendilerine bağımlı olmalarını şiddetlereddetmektedirler. (Akt. Dönmezer, 1999, s. 51) Aşırı baskıcı bir tutum sergileyip çocuğun kapasitesinin üstünde bir performans sergilemesini beklemek, çocuğu zorlamak ileriki yaşlarda endişeli ve kaygılı bir yapıda birey yetiştirmemize sebep olacaktır. Mükemmeliyetçi bir tutum benimseyen aile yapısında ise her şeyin dört dörtlük olması gerekir. Yazınının düzgün olması, sayfa düzenin eğri büğrü olmaması, ödevin zamanında ve tam yapılması, eksik bırakılmaması çok önemlidir. Titiz bir yapıya sahip olan bu tutumda kurallar çok katıdır ve esnetilmesi güçtür. Neden 100 alamadın da 98 aldın? Sorusu bu tarz aile yapısında çocuğun maruz kaldığı önemli bir sorundur. Bunun sonucunda ise ne kadar başarılı olursa olsun bundan tatmin olmayacak nitelikte bir kişilik oluşacaktır. Demokratik aile yapısında ise süreç ve kurallar belirlenmiş ve sıcak ve sevgi dolu bir yaklaşım sergilenmektedir. Aile süreçte çocuğun yanındadır ve kurallar baskı olmadan ve çocuğun fikri alınarak beraber belirlendiği için çocuk sorumluğunun farkındadır ve üzerine düşen görevi içtenlikle yerine getirmektedir. Demokratik tutumun sergilendiği ailelerde özgürlükler sınırsız değildir. Ebeveynler çocuklarına sınır koyabilir. Kullanabileceği ölçüde ve kötüye kullanmadığı sürece özgürlükler artırılabilir. Demokratik anne-babalar, çocuklarını buyruklarla değil, yol gösterilerek, deneme ve yanılma payı bırakılarak eğitir. Bu ailelerde yetişen çocuklardan yaşına uygun davranışlar beklenerek, çocuğun kişiliğine saygı gösterilir (Yörükoğlu, 2004) 3. Anne-babaların zihinlerinde, nasıl bir çocuk istedikleri konusundadaha doğumdan önce hayali bir çocuk kavramı oluşur. (Yavuzer, 2004). Ataerkil bir toplum olduğumuz için Anne- babaların tavrı ve tutumu kendi ebeveyninden gördüğü biçimde şekillenmektedir ve ondan gördüğünü kendi çocuklarına uygulamayı amaç edinmiştir. Kuşak çatışması dediğimiz “Bizim zamanımızda böyle miydi?” soru(n)ları genelde bu yapıda çok karşılaşılan problemlerdendir. Bazen de yaşanan olumsuzlukları içselleştirip aynı hatayı yapmamak isteyen ebeveynler de oluşturur bu süreçve bunların düşünce yapısı şöyledir; Babamın bana yaptığını asla kendi çocuğuma yapmayacağım.. İşte burada, özellikle bu süreçte model olmak çok önemlidir. Çünkü çocuklar işittiğini değil gördüğünü uygularlar. Anne-babalar; başarılı bireyler yetiştirmek istiyorlarsa ilk etapta davranışlarıyla örnek olmalı,belirli davranışları kazandırmak istiyorlarsa ilk etapta kendileri bunu yapmalılardır. Günün belirli bir saatini kitap okuma saati olarakbelirlemeli ve evdeki herkesino saatte o etkinliği yapması için uygun koşullar oluşturmalıdırlar. Bolat, Ö. (2016). Beni Ödülle Cezalandırma. (1.Baskı) . İstanbul: Doğan Kitap Dönmezer, İ. (1999). Ailede İletişim ve Etkileşim. İstanbul: Sistem Yayıncılık. Yörükoğlu, A. (2004). Gençlik Çağı. (12. Baskı). İstanbul: Özgür Yayınları. Yavuzer, H. (2004). Ana-Babave Çocuk. (17.Baskı). İstanbul: Remzi Kitapevi.

Özellikle ödev konusunda yaşanan en büyük sorunlardan biri, ben bilmiyorum ki? Nasıl sana yardımcı olabilirim? Sorusu.. doğru, ebeveyn her dersi bilmek zorundagibi bir şey tabi ki mümkündeğildir ancak o aşamada onun yanında olmak çocuğumuza değerli olduğunu, bu süreçte yalnız olmadığını hissettirmek adına önemlidir. 4. Bir çocuğun başarılı olması için motivasyona ihtiyacı vardır. Bunun için çocuğun başarabileceği kapasiteye sahip olduğuna inanması, başarmaktan keyif alması gereklidir. Çocuklar en çok anne babalarından övgü aldıklarında mutlu olur. Çocuklar anne babalarda düş kırıklığı yarattıklarını hissetmeye başlarlarsa, içe kapanma, yetersizlik duyguları ortaya çıkar. Çocuğunuzdan kapasitesinden fazlasını ister, yapabildiklerini görmez, yapamadıklarını yüzüne vurur, sürekli tembelsin derseniz, bir süre sonra çocukta bu durumu kabullenir, özgüvenini ve mücadele etme motivasyonunu kaybeder. Sadece başarılı olduğunda sevgi ve ilgi gören, başarısızlıklarında eleştirilen çocuklar, kendi değerlerini sadece başarılı olmaya bağlayacakları için, kendilerine güvenmez ve en ufak başarısızlıkta kaygıya kapılabilirler. İşte burada anne-babaların kullandığı dil çok önemli. Sen dili ifadelerinden uzak durmak, sürekli olarak sen yapamazsın, başaramazsın demek veya başkaları ile kıyaslamak çok sakıncalıdır ve çocuğun özgüvenini olumsuz yönde etkiler. Bunun yerine daha onore edici ben dili ifadeleri kullanmak “sınavdan aldığın notu görünce üzüldüm, ancak ben senin daha güzel sonuçlar alabileceğine inanıyorum ve başaracağına adım gibi eminim” demek ; hem onun motivasyonunu düşürmez aksine azmini arttırır ve bu sonucu düzeltmek adına elinden gelen gayretisarf etmesini sağlar. 5. Anne-babalar süreci iyi yönetip iyi rehberlik yaparlarsa çocuklarının başarıya ulaşması daha kolay olacaktır. Sınava hazırlık sürecine baktığımızda tüm çocukların eşit olarak sahip oldukları tek şey zamandır. Eğer zamanı iyi değerlendirmişseniz başarıya ulaşmamanız kaçınılmazdır. Anne-babalar bu süreci iyi yönetmeli, çocuğa uygun ortam hazırlamalı, yaptıkları belirli etkinliklerden ödün vermelidirler. Çocuk istediği zaman istediği şeyi yapabiliyorsa yani canı istediğinde tv. izleyip canı istediğinde ders çalışıyorsa veya eve geldiğinde bugün matematik mi yoksa Türkçe mi çalışsam sorusu varsa burda zaman yönetiminden bahsetmek mümkün değildir. Zaman yönetimi, yapacaklarımızı önceden belirlediğimiz bir sözleşmedir. İlk başlarda uygulayıcılara bunu yapmak zor gibi gözükse deaslında Planlı ve programlı çalışma keyfiyetten uzaklaştırıp bize dahafazla zaman kalmasınısağlar. Anne ve Babalar bu süreçte kontrol mekanizması olmalı ancak müfettişedasıyla hareket etmemelidirler. Bolat, Ö. (2016). Beni Ödülle Cezalandırma. (1.Baskı) . İstanbul: Doğan Kitap Dönmezer, İ. (1999). Ailede İletişim ve Etkileşim. İstanbul: Sistem Yayıncılık. Yörükoğlu, A. (2004). Gençlik Çağı. (12. Baskı). İstanbul: Özgür Yayınları. Yavuzer, H. (2004). Ana-Babave Çocuk. (17.Baskı). İstanbul: Remzi Kitapevi.


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook