USTURLAB Eğitim-Öğretim ve Bilim-Sanat Dergisi Yıl:2022 , Sayı:2 Kasım-Aralık Sayısı İmtiyaz Sahibi Okul Müdürü Celal Paker Editörler Alparslan Alemdaroğlu Füsun Yükrük Mehmet Akalın Hülya Yücel Hülya Ayaz Can Veysel Uçar Burhan Çelikel Zekiye Elif Eser Murat Alp Yayın Kurulu Ramazan Pirinç Nur Melis Öztürk Beyzanur Kurnaz Yağmur İpek İşlek Nisa İlhan Yusuf Kaya Asmin Kılıç Ceren Yelmen Ebrar Gökçe Ekin Ülkü İdil Saydam İç Dizayn Nur Melis Öztürk Nisa İlhan
Kıymetli meslektaşlarım, değerli veliler ve sevgili öğrencilerimiz, Cemi Meriç Fen Lisesi; kültür, sanat ve edebiyat dergisi Usturlab’ı n kasım-arallık ayı teması ‘Öğretmenler Günü’ Öğretmenlik mesleği, sorumluluk, fedakârlık ve insan sevgisi gerektiren kutsal bir meslektir. Toplum- ların özünü oluşturan insanı, nakkaş gibi işleyen, eğiten, öğreten, yönlendiren, ahlaki, kültürel, akademik her anlamda donanımını sağlayan geri planda görevini layıkıyla yapmanın gururunu yaşayan insanlık mimarlarıdır. Ülkelerin gelişiminde, varlığında, birliğinde çok önemli bir yeri olan eğitimin, değerini farkında olan ulu önerimiz Atatürk, öğretmenlere hitaben yaptığı bir konuşmada toplumu şekillendirmede,öğretmenlere nasıl önemli bir görev düştüğünü şu sözlerle açıklanmıştır: “Arkadaşlar, yeni Türkiye’nin birkaç yıla sığdırdığı askerlik, siyaset ve yönetim alanlarındaki devrimler, siz sayın öğretmenlerin, toplumda ve düşünce yaşamınızda yapacağınız devrimlerdeki başarınızla gerçekleşecektir. Hiçbir zaman unutmayın ki, Cumhuriyet sizden “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” nesiller ister. İşte bu bilinçle öğrenci yetiştiren fedakâr öğretmenlerin günü, Bu değerli ve kutsal mesleği icra eden, hâlâ etmekte olan Saygıdeğer öğretmenlere karşı bir anma bir vefa göstergesi olmaktadır. Biz de değerli öğretmenlerimizin rehberliğinde sevgili öğrencilerimizin hazırladığı dergimizin 2. Sayısını sizlere sunmaktan gurur duyuyor, tüm meslektaşlarımın gününü kutluyorum. Celal PAKER - OKUL MÜDÜRÜ
Öğrencinin Hayat karanlık merdiven basamaklarıdır. Bilgi ışıktır. Öğretmenlerse bilginin ışığıyla yolumuzu aydınlatarak bizi hep bir adım daha öteyetaşır. Sadece bize basamakları Gülüşüne çıkmamız için destek olmaz. O basamaklarda yaşamamız gereken şeyleri bıkmadan, yılmadan anlatırlar bize. Gün olur gözlerimizdeki sise, yağmura şahit olurlar. Gün olur Düşen İlk kahkahamız onlarla anlam bulur. Stresimizi, kaygımızı dindirirler. Bizi anlarlar. Bir dost gibi hayatımıza nazikçe dokunur ve iyilik perisi misali güzelleştirirler günümüzü. Cemre Öğretmenliğinin coşkusuyla, sevgisiyle, gözleri ışıldayarak bize bir şeyler kazandırmak için çabalar dururlar. Peki bizim için öğretmen ne demektir? Sabah ders programında adını görünce yüzümüze yayılan gülümsemedir. Ders zili çalınca koşa koşa sınıfa girmektir. Yolda, mağazada, parkta her nerede olursa olsun öğretmenimizi görünce içimizde beliren tarif edilemez duygudur. Diğer sınıflara bizim hoca diye başlayarak ballandıra ballandıra anlatılan anılardır. O öğretmenin öğrencisi olduğun için şanslı hissetmektir. Öğretmenlik bir meslekten ötedir. Gelecektir. Bazen bir işçinin alın teridir. Bazen bir doktorun hastasının gözünde gördüğü umuttur. Kişi hangi mesleği icra ederse etsin bugünü şekillendirmesine yardım eden bir öğretmeni vardır. Bir anne ve babanın güvenle çocuğunu emanet ettiği o kişiler eskimez, yok olmazlar. Bazen bir sözüyle, bazen gösterdiği doğru yolla, bazen akla gelen kocaman gülümsemesiyle öğrencilerinin gönlünde, hafızalarında yaşarlar. Öğrencilerinin yaptığı her fiilde, dillendirdiği her düşüncede ortaya koyduğu her eserde can bulurlar. Onlar öğrencilerini şekillendirir; şekillendirdikleri her öğrenci ise geleceği –yeni nesilleri- şekillendirir. Öğretmen, Atatürk için eserinin üzerinde imzası olmayan yegane sanatkardır. Socrates’e göre değer biçilemeyecek tek şey bir öğretmenin eseridir. Diyojen’in tabiriyle yeryüzündeki en onurlu meslektir. Bana göre de ulu bir çınardır. O güzel insanlar çağlar boyu eserleriyle yaşarlar. Dayanıklıdırlar. Asırlardır insanoğlunun yüceliği tarif ediş şeklidir. Kışın bile sarsılmadan ayakta kalandır. Unutmayın öğretmen öğrencinin gülüşüne düşen ilk cemredir. Yağmur İpek İşlek 10/C
Muhy iddin İbn Arabi (1165-1 240) Muhyiddin İbn Arabi 28 Temmuz 1165 yılında günümüzün İspanya sınırları içerisinde yer alan Murcia şehrinde doğmuştur. Tam adı; Muhyiddin Muhammed bin Ali bin Muhammed el-Arabi et- Tai El- Hatimi'dir. Şeyhü'l Ekber unvanı ile anılır. Endülüs Devletinin hüküm sürdüğü İspanya topraklarında doğmuş olan İbn Arabi 8 yaşında iken ailesi ile birlikte Sevilla şehrine göç etti. Ailesi Arap Tayy kabilesine mensuptu. Yakın akrabaları hakkında çok fazla bilgi bilinmemektedir. Ailesi arasında tasavvufi bilgilere sahip kişiler vardı. Endülüs'te bir süre kaldı ve seyahate çıktı. Şam, Bağdat ve Mekke'ye gitti ve orada bulunan tanınmış alimlerle görüştü. 17 yaşında olan Muhyiddin gerçek bilginin akıldan gelmediğine ilham ve keşf yolu ile elde edilebileceğine inanıyordu. Şekkaz isimli bir şeyh ile tanıştı ve ondan kuran dersleri almaya başladı. Arabi İşbiliyye'deyken hastalanıp okuma kabiliyetini kaybetti. İki sene bu halde kaldıktan sonra Sebte Şehri'ne giderek ahlak makamına erdiği söylenir. 1196 yılında Fas'a gitti. Buradaki seyahatleri sırasında büyük şöhret kazandı. 1200 yılında ilk defa hac için Mekke'ye gitti. Mekke'den sonra Ruhu'l- Kuds ve Tacu'r-Rasul isimli eserlerini yazdı. 1204 yılında Medine, Musul, Bağdad'da bulundu. Musul'da iken et- Tenezzülatu'lMusuliyye'yi yazdı. Musul'dan sonra Konya'ya geldi. Burada tanıştığı SadreddinKonevi'nin dul olan annesi ile evlendi. Selçuk Meliki tarafından büyük hürmet gördü. Mısır'a geçti. Orada Futuhat-ı Mekkiye'deki sözlerinden dolayı hakkında idam fetvası verildi. oradan kaçtı ve Mekke'ye geldi. 617 yılında Şam'a yerleşti. Ara sıra civar şehirlere Seyehat etti. Şam'da kendisinin Fütuhat'tan sonra en büyük eseri olarak Fusus'u kaleme aldı. İbn Arabi bu eseri rüyasında Peygamber'den ümmetine aktarmak üzere aldığını belirtmiştir. 638 yılında Şam'da vefat etti. Kabri Şam şehri dışında Kasiyun dağı eteğindedir.
Yavuz ve Muhyiddin İbn Arabi Muhyiddin-i Arabi Hazretleri bir dağa çıkıp: Fakat Muhyiddin-i Arabi Hazretleri bir sözünde: -Sizin taptıklarınız benîm ayağımın altındadır; diye – “İzadehaleşşiniilâşşın, zaharakabr-i Muhyiddin” bağırmaya başladı. Bu söz üzerine zamanın uleması (Sin Şın’a girince Muhyiddin’in kabri ve muradı Muhyiddin-i Arabi’nin haşa haşa (Allah benim anlaşılır) demişti. Aradan asırlar geçti. Yavuz Sultan ayağımın altındadır) dediğine hükmederek küfrüne; Selim Han Şam’ı fethetti. Orada bu hadiseyi duyup kail oldular ve idamına hükmettiler. Kabrini bile belli Muhyiddin-i Arabi’nin kabrinin nerede olduğunu bir yere değil bir dağa yaptılar. sordu. Kimse Muhyiddin-i Arabi’nin kabrinin nerede olduğunu bilmiyordu. Dağda koyun otlatmakta olan çobanlara kadar Muhyiddin-i Arabi’nin kabrinin nerede olduğunu soruyor fakat kimseden mutmain bir cevap alamıyordu. , Sadece çobanın bir tanesi: — Efendim dedi, ben kabrin nerede olduğunu bilmiyorum. Fakat şurada bir yer var ki, oradan ne koyunların birisi bir ot yer ne de oraya bir hayvan basar. Oranın otları kendi halinde büyür ve zamanı gelince de kurur gider, dedi. Bunun üzerine Sultan Selim, oranın Muhyiddin-i Arabi’nin kabri olduğuna karar verip kazdırdı. Baktılar ki, mübarek bedenleri olduğu gibi duruyor. Oraya muhteşem bir türbe yaptırdı. Sonra O’nun niçin İdam edildiğini sordu. Oradakiler: — Sizin taptığınız benim ayağımın altındadır, dediği için idam edildiğini söylediler. Bu defa; Sultan Selim Han, bu sözü nerede söylediğini araştırıp orayı da buldu. Orayı kazmalarını emretti. Kazdıklarında oradan bir küp altının çıktığını gördüler. Yavuz Sultan Selim şöyle söyledi: – Hazreti Peygamberimiz, zamanın küfür meclislerine binaen «Dininiz paranız, kıbleniz kadınlarınız» buyurmadı mı? İşte Muhyiddin-i Arabi de buna dayanarak, taptığınız ayağımın altında demekle, benim ayağımın altında altın var demek istemiş ama, o zaman bunu kimse anlayamamış ve Muhyiddin’i haksız yere idam etmişler, buyurdu. Böylece Muhyiddin-i Arabi’nin iki kerameti birden zuhur etmiş oluyordu; biri paranın yerini bildirmesi, biri de Yavuz’un gelip hadiseyi aydınlığa kavuşturmasıdır. Muhyiddin-i Arabi H. 638 (M. 1240)’da vefat etmiş ve Şam’ın Kasyon dağına defnedilmiştir. Alparslan ALEMDAROĞLU- Cemil Meriç Fen Lisesi Müdür Yardımcısı
Çizgi Roman Köşesi Hımm bu güzel ses de nerden geliyor? Oldukça tanıdık! Tabii ki ya bu bir Lir, Antik Yunan'dan güzel bir çalgı! Öyle görünüyor ki günümüzden 2500 yıl kadar gerideyiz. Konuğumuz Güney İtalya’da bir Hoşbuldum Pıtır. Adım Zeno. Gerçi daha çok Elealı Zeno Yunan kenti olan Elea ‘dan olarak tanınıyorum! Sokratik dönem öncesinden bir filozofum. Ayrıca hocam Parmenides tarafından kurulan Elea okulunun da üyesiyim. Sizlerse beni daha Merhaba Efendim, çok bulduğum paradokslarla hoşgeldiniz, öncelikle bize biraz kendinizden tanıyor olabilirsiniz. bahseder misiniz?
O evet bu oldukça Varıcaktım öyle mi? Bir gün evime giderken doğru hatta sizin en Belkide sadece öyle aklıma geldi, şimdi bilindik paradoksunuz sanıyorsun, 2 şekilde de hareket ettiğimi kabul anlatacaklarım. Düşümdüm da dikotomi, bu ediyorsun ama neden ki yolun her yarısına paradoksu ve onu nasıl birisinde varabiliyorken diğerinde varamıyor olayım gelişimde bir miktar zaman buldauçğıkulnauprzumhu teıbsrtıinzeexı.eztb?iraz ki, bunu açıklayabilir misin? harcıyorım ve önümde bir başka yarım kalıyor. Sonra bir önceki yolun yarısını daha gidiyorum ve önümde Doğru. Ama sorun şu ki ben bir yarım daha yol kalıyor. böyle devam ediyorum ve Tabi önümdeki mesefa ve önümde daima az da olsa bir mesafe kalıyor. Adeta sonsuz her yeni bölümde bir döngü. Bir türlü varış gittiğim mesafe hep noktama ulaşamıyorum .Yani azalıyor evime hiç varamıyacak mıyım? Evet sonuçta hareket ediyorsunuz ve hareketiniz sonucu bir mesafe katediyorsunuz. Ama evinize eğer dümdüz gitseydiniz varacaktınız? Nur Melis Öztürk 10/A
Çizgi Roman Köşesi Yıllar yıllar önce ben daha bir yavru kuş iken çok güzel bir ormanda yaşardım. Arkadaşlarımla şarkılar söyler,kelebeklerle yarışır çiçeklerin arasında gezerdim. Aaa o da ne ışıl ışıl, gözlerimi alıyor! Gidip bakayım neymiş! Çok güzel,tam babanneme layık, çok sevinecek bunu görünce!
Mevlana Celaleddin-i Rumi 'nin Mesnevi'sinden \"Serçenin avcıya verdiği öğüt\" adlı bölüme aittir. Meğersem Peki, söyle tuzağa bakalım düşmüşüm! Ey efendi! Sen birçok koyunlar, sığırlar, Avcı bu öneriyi develer yiyerek beğendi;Doğrusu eti olmayan benim doymadın da, benim gibi küçük bi kuşla azıcık etimle mi nasıl doyacaktı ki? doyacaksın? Ben senin İkinci öğüdüm: Geçmiş dişinin kovuğunu bile gitmiş şeyler için üzülme. dolduramam. Benim karnımda on dirhem ağırlığında çok değerli bir inci Beni salıverecek vardı. O inci seni de, olursan, sana üç öğüt çocuklarını da zengin ederdi. vereceğim. Bu öğütlerden O inci senindi, ama kısmetin ilkini kutunun üstünde, ikincisini şu ağacın üstünde, değilmiş. Öyle bir inci üçüncüsünü ise çamın kaçırdın ki, dünyada eşi üstünde söyleyeceğim. Bu üç öğüdümü tutacak olursan, benzeri yoktu. ömür boyu mutlu olursun İlk öğütüm şudur: Olmayacak şeye, kim söylerse söylesin, inanma.
Eyvah! Ben kendi elimle kendime yazık ettim. Elimdeki talih kuşunu kaçırdım. Ah benim akılsız kafam! Be aptal adam! Doğru, güzel ve akıllı Diyerek Biraz önce ben sana ne kuş! Şu üçüncü açgözlü avcının öğüt verdim? Şu haline bir bak. haline güldüm İnci elinden gittiyse, ne üzülüyorsun, öğüdünü de söyle, ve uçup gittim. ben sana geçen bir şeye üzülme öyle git. demedim mi? Sözümü anlamadın mı? Sonra sana, olmayacak bir söze sakın inanma, diye ikinci öğüdümü verdim. On dirhemlik inciyi duyunca aklın başından gitti. Benim üç dirhem gelmeyeceğimi bildiğin halde, nasıl içimde on dirhemlik inci bulunabilir? Allah Allah! İlk iki öğüdümü çok iyi tuttun da, üçüncüsünü mü tutacaksın? Hahahaha! İşte efendim aç gözlü avcıya verdiğim ders böyleydi Uykuya dalmış bilgisiz kişiye öğüt vermek, çorak yere tohum saçmaktır. Aptallık ve bilgisizlik yırtığı, yama kabul etmez. Ey öğüt verenler, ona hikmet tohumunu saçmadan önce, onu yamasız, yırtıksız duruma getir. Nur Melis Öztürk 10/A
YA OLDUĞUN GİBİ GÖRÜN YA DA GÖRÜNDÜĞÜN GİBİ OL Teneffüste arkadaşlarımla gezerken aklımda sadece öğretmenimizin verdiği ödev vardı. Bize Mevlana’nın yedi öğüdüyle ilgili sunum yapmamız gerektiğini söylemişti ama aklıma hiçbir şey gelmiyordu. Yedi tane cümlenin hangi yönde incelemesini yapacağımı bilmiyordum. Ben kendi içimde bu düşüncelerimi düzenlemeye çalışırken okul bahçesinin ilerisinde bir grup öğrencinin toplandığını gördük ve bizde oraya gittik. Oraya gittiğimizde iki kişinin kavga ettiğini gördük. Kimse onların neden kavga ettiğini bilmiyordu ve sadece seyrediyorduk. Daha sonra öğretmenler gelip müdahale ettiler ve öğrenciler dağıldı. Bizde kavga edenlerden birinin yanına gittik ne olduğunu sormak için ve o arkadaşıyla birlikte sınıfına doğru gidiyordu. Yanlarına yaklaştık ve ben konuşmaya başladım; “Merhaba, iyi misin? Az önce kavga atiğinizi gördük ve olayı merak ettik.” Diye konuşmaya başladım. “Evet iyiyim. Aslında olay çok büyük değildi.” Dedi ve sonrasında devam etti. “Teneffüs zili çaldığında arkadaşımla birlikte kantine doğru gittik. Sonra az önce tartıştığımız arkadaşımızın başka biriyle tartıştığını gördük ve etraftaki kişilere sorarak olaya neyin sebep olduğunu öğrendik. Çocuğun arkadaşı sınıfta biraz fenalaşmış ve acilen su ve yiyecek bir şeyler almak için çocuk kantine geldiğinde çok sıra olduğunu görmüş. İlk önce benim tartıştığım kişiden sırasını vermesi için izin istemiş ve olayı anlatmış ama yer vermemiş. Durumu duyan öndeki bir öğrenci çocuğa sıra verince tartıştığım kişi çok sinirlenmiş ve tartışma çıkarmış. Bende bu durumu görünce çok rahatsız oldum çünkü çocuk arkadaşına yardım etmeye çalışırken böyle bir durumda kalıyor. Araya girdim ve çocuğun sadece yardıma ihtiyacı olduğunu ve anlayışlı davranması gerektiğini söyledim ama o benim bu konuşmama sinirlendi ve benimle de tartışmaya başladı. Etrafımızdaki insanlar rahatsız olmasın diye dışarıya çıktım ve tartışmamıza dışarıda devam ettik ve sonrasını biliyorsunuz zaten öğretmenler geldi ve bizi uyardı.” Arkadaşımızın anlattığı olay karşısında çok şaşırmıştık ve ben öğretmenimizin verdiği ödevi nasıl yapacağımı bulmuştum Ertesi gün öğretmenimize ödevleri sunarken sıra bana gelmişti.“Öğretmenim bence Mevlana’nın yedi öğüdünü incelemek yerine hayatımızda uygulamaya çalışmalıyız. Dün olan olaylar karşısında arkadaşımızın yaptığı gibi doğru bildiğimizi yapmalı ve kendimiz gibi olmalıyız. Yani kısacası ya olduğumuz gibi görünmeli ya da göründüğümüz gibi olmalıyız…” Beyzanur KURNAZ 10/A
FELSEFE Bilgelik sevgisi, hikmet arayışı gibi anlamlara sahip olan felsefe, geçmişten günümüze insanları düşündürmeye yönlendiren alandır. Felsefe; varlık, bilgi, gerçek, adalet, güzellik, doğruluk, akıl ve dil gibi konulara ilişkin yapılan çalışmalar olarak da adlandırılabilir Felsefenin Dalları • Metafizik: Fizikötesi anlamına gelen metafizik, içinde ontolojiyi barındırır. Ontoloji, varlık felsefesi demektir. • Epistemoloji: Bilgi felsefesidir. Tümdengelim ve tümevarım olarak ayrılabilir. • Aksiyoloji: Etik ve estetik olarak alt dallara ayrılır. Etik, ahlak felsefesi anlamına gelirken estetik, güzellik felsefesidir. ØFelsefe; bilim, din ve sanat ile ilişkilidir. ØFelsefe-bilim ilişkisinde insan aklı ön plandadır; sorunun çözümüne odaklı düşünülürken felsefe kavramsal ve mantıksal, bilim ise gözlemsel ve deneysel açıklamalar yapar. ØFelsefe-din ilişkisi, insanı ve evreni açıklamaya çalışır. Felsefe, eleştiriye ve kuşkuya yer verirken dinde bunlara yer yoktur. ØFelsefe-sanat ilişkisi; eleştiriye, yaratıcı zekâyave insan-evren ilişkisine dayalıdır. Her ikisi de aklı kullanarak doğruyu gösterirken sanatta güzelliğe ve duyguya da yer verilir.
Felsefe Tarihi: Hem felsefi çalışmanın başlangıcı hem de en önemli (RaffaelloSanti’nin “Atina alanıdır. Okulu” adlı tablosunda solundaki Pisagor’a doğru ~ Felsefe ilk defa Antik Yunan’da ortaya çıkmıştır. eğilen Anaksimandros) Antik Yunanlılar evreni açıklamaya çalışılırken politik konulara da değinmişler ve bunların sonucunda tıp, astronomi, fizik, siyaset, matematik gibi alanlarda birçok buluşa imza atmışlardır. “Felsefenin babası” olarak adlandırılanThales, her şeyin kökenini suya dayandırmıştır. Ancak sonra gelen Anaksimandros, bunu havaya dayandırmıştır. Anaksimandros aynı zamandabilinen ilk dünya haritasını çizmiş ve evrim düşüncesinin temelini atmıştır. Daha sonralarda İtalyan Pisagor, Pisagor tarikatını kurmuştur. Ayrıca Solon, demokrasinin gelişmesine katkı sağlarken Sokrates dee politik konularda çalışmalar yapmıştır. Aristoteles evrenin dört temel elementten (ateş, hava, su, toprak) oluştuğunu belirtmiş ve uzun süre geçerli olacak daha birçok fikir ortaya atmıştır. ~ Doğu felsefesi (Çin, Hindistan, Kore, Japonya) çoğunlukla soyut kavramlar ile ilgilenirken Batı felsefesi somut kavramları ele almıştır. ~ Orta Çağ’da felsefe, din ile bastırılmış ve Papa tarafından kısıtlanmıştır. Genel olarak Antik Yunan düşünürlerinin fikirleri kabul görmüş ve sorgulanmamıştır. Kavimler Göçü sonrası gelen sefalet, açlık ve baskılar yüzünden düşünmeye vakit bulunamamıştır. ~ İslam’ın altın çağında teolojik konular üzerinde çalışıp felsefeye karşı çıkan (İmam Gazeli) ve felsefeyi destekleyen (Mevlana) insanlar da olmuştur. Bu çağda diğer birçok uygarlığın bilgi birikiminden yararlanılarak çok geniş bir yelpazede çalışmalar yapılmıştır.Özellikle Farabi ve İbn-i Sina döneminde felsefe, altın çağına doğru yol almıştır. İbn-i Sina; Aristoteles, Platon ve İslam’ı harmanlamıştır. ~ Rönesans Dönemi’ne geldiğimizde, bir yıkım ve yapımla karşılaşırız. Skolastik düşünce yıkılırken bunun yerini akıl ve bilim almıştır. Artık insanlar işlere yavaş yavaş bilimsel açıdan bakmaya başlamıştır. Kusursuzluğun aranması sonucu hümanizm doğmuş, Dünya haritaları baştan çizilmiştir.
(Romalılar Çöküşünde) (Eski Dünya Haritası) ~ Modern felsefe, 19. yüzyılda Batı Avrupa’nın dinin zincirlerinden tamamen kurtulmasıyla başlamıştır. Laiklik, milliyetçilik, adalet, eşitlik, özgürlük, demokrasi gibi kavramlar ortaya çıkmış; Karl Marx tarafından komünizm ideolojisi ortaya atılmıştır. “Felsefe, düşüncenin mikroskobudur.” (Victor Hugo) Kaynakça : §Felsefe Tarihine Giriş (Ahmet Cevizci) §Felsefe Tarihi (Macit Gökberk) §Düşünce Tarihi (Afşar Timuçin) §https://tr.m.wikipedia.org , Ceren Yelmen 9/B
-387Gorgias Kitap Yorumu Platon tarafından, kendisinin tümüyle felsefeye yöneldiği yıllarda (MÖ 387’ye doğru) yazıldığı düşünülen ‘’Gorgias’’, kısaca etkili söz söyleme sanatı olarak tanımlanabilecek ‘’retorik’’ üzerine bir diyalogtur. Bu diyalog Kallikles, Khairephon, Polos, Sokrates ve kitaba adını veren Gorgias arasında geçer. Kısa bir ön muhabbetle başlayan kitapta Gorgias, kendi sanatının retorik olduğunu, ayrıca kendisi gibi hatipler yetiştirdiğini de söyler. Bunun akabinde Sokrates Gorgias’tan retoriğin ne olduğunu açıklamasını ister. Böylece retoriğin ne olduğu ve ne olmadığı konusunda uzun bir diyalog ortaya çıkar. Diyalogda retorik, siyasal ve ahlaksal açılardan da ele alınır. Platon’un diğer birçok diyaloğunda olduğu gibi bunda da Sokrates, karşısındaki kişiye sorular sorar ve kişinin kendisini sorgulayıp önceki düşünce veya düşüncelerini çürütmesini sağlar, onu felsefe yapmaya yönlendirir. Bunlar gayet basit olup karşıdakinin anlaması ve cevap vermesi açısından kolay olan kısa sorulardır. Kişi bunlara cevap verirken cevapları kendi düşünceleri ile çelişmeye başlar. İşte bu şekilde Sokrates, karşısındaki kişinin yanıldığını kanıtlar. Ebrar Gökçe Ekin 9/D
FELSEFE NEDİR? Hayat yorucu değil mi? Platon:Felsefe yolda Günlük olarak yaptığımız olmak demektir, demiş Platon. Dikkat işlerden biraz kafamızı ederseniz felsefe kaldırıp, hayatın yolun sonuna varmaktır demiyor, ciddiyetinden sıyrılıp yolda olmaktır diyor. bedenimiz yerine biraz da Yani felsefede amaç, kafamızı yorsak ne güzel problemi çözmek olurdu! Peki, aklımızı en değil, problem üzerine güzel nasıl kullanabiliriz? düşünmektir. Ve bu da her daim kafa yormakla mümkündür Sanırım bu sorunun cevabı “düşünerek”tir. Anselmus: İnanılanı Düşünme deyince akla ilk önce felsefe geliyor. anlamaya çalışmaktır Peki, ya felsefe nedir? Öncelikle klasik bilgileri felsefe. vereyim ardından beraber felsefenin anlamının Yani bir varlığı derinliklerine ineriz. bilmek, onu anlamak değildir. Bir varlığı Felsefe Yunancadan dilimize çevrilmiştir ve anlamlandırmak, ona ‘’bilgeliğe olan sevgi’’ anlamına gelir. Yani olan inancımızı diğer deyişle, öğrenmeye olan açlıktır. Felsefe artırır daima düşünmeyi gerektirir. Düşüncelerimiz, bilgilerimiz, sevgilerimiz sabit kalmaz; daima bir değişkenlik içindedir. Şimdi bazı ünlü filozofların felsefe hakkında yaptığı tanımları tartışalım:
Epikuros: Mutlu bir yaşam sağlamak için Pierre Abelard: İnanılanın inanılmaya tutarlı eylemsel bir sistemdir felsefe, değer olup olmadığını araştırmaktır demiş Epikuros. Yani insan bir şey felsefe, demiş Pierre Abelard. Bu üzerine felsefe yapıp, o işin derinine düşünce, az öncekine benziyor fakat ondan bir farkı var ki o da bu inerek inceliklerini öğrenirse mutluluğa düşüncede işin olumsuz tarafının ulaşır. Ancak bu mutluluğa ulaşmak için bulunmasıdır. Eğer inandığın şeyin değeri araştırmanın sonucunda tutarlı bir işleyiş gerekir. kayboluyorsa ona olan inancını kaybedersin. Bu düşünce hemen önceki Francis Bacon: Deney ve gözleme düşünceden daha sorgulayıcı, daha dayanan bilimsel veriler üzerinde araştırmacı. Çünkü bu düşünceye göre düşünmektir felsefe, demiş Bacon. Bu kişi, kendi inancını değerli görüyor ve düşünce benim için uygun bir düşünce bu inanca değer varlıklar arıyor. Eğer değildir. Çünkü bilimde kesinlik vardır. toplum, çevre, kültür, aile ve okul Suyun 100 derecede kaynaması size pek kişiye inanması gerektiğini söyleyen de bir şey katmaz ancak varlığın ilk bir varlık dayatmasında bulunuyorsa maddesinin su olduğunu düşünmek size kişi bunu hemen kabul etmez. Toplumdaki herkes o varlığa, o çok şey katar değil mi? düşünceye, o kurala inansa da kişi buna inanmayabilir çünkü inanç duygusunu o varlığa, düşünceye, kurala layık görmüyordur. Bu da insanın yalnız da olsa kendi istediği yolda yürümesini sağlar
Hilmi Ziya Ülken: Felsefe insanın varlık Evet, bu yazımda ünlü filozofların hakkındaki düşüncesi ve bu düşünce felsefe hakkındaki tanımlarını yazıp kendi fikrimi belirttim, üzerindeki düşüncesidir, demiş Hilmi umarım yazım, yararlı olmuştur. Ziya Ülken. Bu, gerçekten çok güzel bir Zaman ayırıp yazımı okuduğunuz için teşekkür ederim. görüş. Felsefeyi sorgulama olarak görüyoruz ama bu düşünce sorgulama Ramazan PİRİNÇ 11/B sonucu ulaşılan düşüncenin de savunulmasını savunuyor; yani tekrar tekrar düşünmek, her daldan bir meyve koparmak, her dereden su içmek ve en sonunda uygun düşünceyi bulmak
M t or Y ğmur arı Meteor sözcüğünün kökeni Latincedeki “gökyüzündeki olağanüstü olay” anlamındaki “meteron” sözcüğüdür. Halk arasında yıldız kayması(yanlış kullanım) olarak bilinen bu olay her gün az çok olmaktadır. Bunların çoğu kütlesinden kaynaklı hemen buharlaşır ve görünür bir ışık çizgisi bile oluşturamazlar. Gözlemlenebilen meteorların da çoğunu maalesefşehir ışıklarından dolayıkaçırırız. Fakat bundan önce bazı kavramlara değinelim. Meteoroidler, asteroitlerin küçükhalidir. Aralarında kesin bir çizgibulunmamaktadır fakat akılda kalması açısından asteroitleri sistemdeki gezegen olamamış parçalar olarak düşünebilirsiniz(en büyük asteroit bir cüce gezegendir-Ceres). Meteoroidler daha küçük boyuttaki (çapı nadiren 1 metreyi geçen) gök cisimleridir. Katı bir cismin Dünya atmosferine girip yanma olayına ise meteor denir. Bu olaydaki katı cisim için meteoroid ifadesi kullanılır. Eğer bu meteoroidler atmosferden yanmadan geçer ve yeryüzüne ulaşırsa ulaşan bu taşa ise meteorit denir1. Yani bu üç kavram bir gök cisminin farklı konumlarda bulunmasından ortaya çıkmıştır(Görsel 1.1). Meteor olayında meteoroidin sıcaklığı 3000 dereceden daha büyük bir dereceye ulaşır.Bu yanma sırasında açığa çıkan renk bu cismin elementleri hakkında bilgi verir. Örneğin kırmızı rengi ortaya çıkaranlar daha çok yapısında silikon bulundurur ya da mor rengi çıkaranlar yapısında çoğunlukla kalsiyum bulundurur. Bu meteoroidlerin yeryüzüne ulaşması ve meteorit olması bizim açımızdan önemlidir. Çünkü bu taşlar çoğunlukla Güneş Sistemi ile aynı yaştadırlar ve sistemin oluşum dönemi hakkında bilgi verirler. Tabii bu taşlar bilgi verebileceği gibi güvenliğimizi de tehdit edebilirler. Yani oldukça büyük birmeteoroid ya da asteroit Dünya’ya çarpması durumunda insanın varoluşu tehlike altına girebilir. Oluşan zararı kapatmakoldukça zor olabilir.
Meteor Olayında Dilek Tutma Geleneği Gökyüzüne baktığında meteor olayıyla karşılaşan ilk insanlar tabiiki bu olayı açıklamaya çalışacaktır. Bu olayı da yine kendinden bağımsız olarak düşünmeyecektir. Günümüzde de birçok insanın inandığı bu geleneğin kökenleriMÖ 2. yy’da yaşamış olan astronom Batlamyus’a dayanır(Dünya- merkezci). Batlamyus bu olayı cennet evlerinden Dünya’yı inceleyen Tanrıların arada bir göklerle Dünya’nın arasında yıldızın kaymasına izin verecek bir tür portalaçmasıyıla açıklamıştır. Bazı toplumlar ise bunları alemler arasında gidip dönen melekler ya da şeytanlar olarak açıklamıştır. Yine bazı toplumlar da bunları yıldızlarla dünya arasında seyehat eden insan ruhları ile açıklamıştır2. Günümüzde bunun açıklamasını gayet iyi bir şekilde biliyoruz. Fakat buna rağmen birçok kişi hâlen daha bu olaya inanmaktadır. Onlara dilek tutması için büyük fırsatları olacak meteor yağmurlarını izlemelerini tavsiye ederim. Meteor Yağmurlarının Kaynağı Kökeni aynı olan bir grup meteoroidin bir yörünge izlemesine meteoroid akışı denir. Meteor yağmurlarına neden olan akışların neredeyse hepsi kuyruklu yıldızlardan kaynaklıdır. Kuyruklu yıldızlar sistemde dolaşan ve Güneş’e yaklaştıklarında kuyruk olarak adlandırılan ışık izi oluşturan gök cisimleridir. Bunlar çekirdek ve kuyruk olarak iki temel ögeden oluşur. Çekirdek kısmı yaklaşık 10 km çaptadır ve Güneş’e yaklaştığında Güneş rüzgarları sebebiyle kuyruk dediğimiz toz bulutunu oluşturur. Kuyruk kısmı Güneş’ten kaynaklandığından dolayı tam tersi tarafı göstermektedir. Kuyruklu yıldızlar da tıpkı gezegen gibi bir yörünge izler(Tabii ki kütle çekimden dolayı çeşitli sapmalar olabilir). Kuyruklu yıldızlar yörüngelerinde seyehat ederken artlarında toz ve buzdan oluşan bir akım bırakır.Bu akım da tıpkı kuyrukluyıldız gibi bir yörünge izlemeyebaşlar. Bu akımın yörüngesiyle Dünya’nınyörüngesinin çakışması sonucunda da meteor yağmurları diye adlandırdığımız olay ortaya çıkacaktır(Görsel 1.2). Tahmin edebileceğiniz gibi bu olay belli bir periyotta gerçekleşir. Yani yılın bellir zamanlarında gözlemlemek mümkündür. Neredeyse her ay bir majör meteor yağmuru gerçekleşir. Alttaki tabloda yılın çeşitli zamanlarında oluşan majör meteor yağmurlarının bazıları gösterilmiştir.(Görsel direkt alıntıdır. Alındığı yer kaynakçada gösterilmiştir4)
Meteor yağmurları isimlerini -tablodan da anlaşılacağı gibi- radyant(saçılma) noktalarında bulunan takımyıldızlarından alırlar(oluşan çizgileritersine çevirdiğinizde bu radyant noktasınaulaşabilirsiniz). Aynı zamanda tabloda bu meteor yağmurlarının zirve noktayı göreceği geceleri ve bu zamanlarda bir saatteki ortalama atmosfere girecek gök taşı sayısı da verilmiştir. Bunların hepsini izlemek maalesef zahmet gerektirecek bir iş. Özellikle Türkiye’de izlenebilecek en iyi meteoryağmuru Perseids meteoryağmurudur. Perseids Meteor Yağmuru Perseids meteor yağmuruna sebep olan akımı oluşturan kuyruklu yıldız 109P/Swift-Tuttle adlı kuyruklu yıldızdır. 26 km çapa sahip bu kometin yörünge süresi yaklaşık 133 yıldır. Son görülme zamanı 1992 olan bu kometin arkasında bıraktığı akımın yörüngesinin Dünya yörüngesi ile çakışması sonucu bu meteor yağmuru oluşur. En zirveye ulaştığı zaman 12- 13 Ağustos saat 23.00-01.00 saatleri arasıdır. İzlemek için Perseus(kahraman) takımyıldızına bakmak gerekiyor. Perseus takımyıldızı tam bu zamanlarda kuzeydoğu taraflarında bulunacaktır. Tabii ki tam olarak oraya bakmanıza gerek yok ama genel olarak oraya bakmanız gerekmektedir. Bu olayı ışık kirliliğinden kaynaklı şehir ortamında izlemek oldukça zor bir olaydır. Bundan dolayı şehirden uzaklaşarak ışığın oldukça az olduğu bir ortamı oluşturmanız oldukça önemlidir. Aksi durumda çok meteor yakalanamayacaktır. Aynı zamanda izlerken sırtüstü uzanmanız boyun sağlığınız açısından iyi olacaktır(uyarıyı dikkate alınız). Yusuf Kaya 11/D Kaynakça: 1. Özcan Çalışkan, “Meteoritlerin Sınıflandırılması ve Türkiye’deki Bazı Meteoritlerin Analizi” syf. 9-16 2. Dergeek, “Yıldız kayarken Neden Dilek Tutarız?” 3. Genel Atlas Astronomi, “Kuyruklu Yıldızlar”, Altın Kitaplar, syf.14-15 4. Görsel “Küçük Gezegenler, Asteroidler, Kuyruklu Yıldızlar ve Göktaşları” isimli yazıdan alıntıdır. Görsel 1.1 ve Görsel 1.2 Çizim: Yekta Yıldız
Müslüman Bilim CABİR BİN HAYYAN (721-805) İnsanları Bundan 1200 sene önce atomun parçalanabileceği fikrini ‘Maddenin en küçük parçası olan cüz-ü la yetecezza’da yoğun bir enerji vardır. Yunan bilginlerinin iddia ettiği gibi bunun parçalanamayacağı söylenemez. O da parçalanabilir. Parçalanınca da öyle bir güç meydana getirir ki Bağdat’ın altını üstüne getirebilir.’ Diyerek ortaya atmıştır. Ayrıca yatığı çalışmalarda; Saf kükürt tuzları, amonyak, gümüş nitrat, sodyum karbonat, potasyum, cıva oksit, arsenik, nitrik asit (H2NO3), sülfürik asit (H2SO4)’i ilk elde eden kişidir. ·Kezzap ve tuz ruhunun belirli bir oranda karıştırılmasıyla elde edilen kral suyunu bulmuştur. ·Sirke ve asetik asit elde etme yöntemini bulmuştur. ·Kristallendirme,damıtma, kavurma, eritme, süblimleştirme, çökeltme, buharlaştırma gibi yöntemleri kimya bilimine kazandırmıştır. ·Damıtma işlemlerinde kullanılan imbiği bulmuştur. · İlk kimya laboratuvarını kurmuştur .Fırınlar kitabında kimyasal fırınlar hakkında kalsinasyon fırını için sunu yazmıştır. ‘Kalsinasyon (toz haline getirme) fırını, kare şeklinde olsun, uzunluğu dört ayak; genişliği üç ayak; duvarlarının inceliği yarım ayak olsun. Bundan sonra diğer kimyasal maddeler toz haline getirilebilir. Bunlar çok sert çamurdan yapılmış tencereler ve kaplar içine konarak fırına verilmelidir. Toz haline getirme, kimyanın gerçek bir hazinesidir. Bıkmayıp daha çok çalışmalı ve daha çok öğrenmelisin.’
HAREZMİ İBNİ FİRNAS (ABBAS BİN (780-850) FİRNAS)(810-888) Matematikte sıfırı İnsanlık tarihinde ilk başarılı ilk kullanan bilimsel uçma girişiminde bulunan alimdir. Matematik kişidir. Bu başarısı Batı’da uçak alanındaki yapıp uçmayı başaran Wright çalışmaları Kardeşler’den 1023 yıl öncesine cebirin temelini rastlamaktadır. oluşturmuştur. İbniFirnas’dabirçok alanda çalıştı. Kimya, fizik ve astronomi okudu. Tahminlere göre Özbekistan’ın Hive bölgesinde Astronomi tabloları hazırladı, şiir bulunan Hazerm şehrinde doğmuştur. Bağdat’a yazdı, el-Makata adlı saati tasarladı. gidip burada eğitim almıştır. Abbasi Devleti Kaya kristallerini kesme yöntemini tarafından desteklenmiş ve dönemin en iyi geliştirdi. O zamana kadar sadece Mısırlılar kristal kesmeyi biliyordu. alimlerinin girdiği Beyt’ül-Hikme’sinde yer Bundan sonra İspanya Mısır’dan almıştır. Ayrıca Bağdat’ta saray kütüphanesinde kuartz ihracını bıraktı. Güneş ve gezegenleri hareket yönetici olmuştur. En önemli çalışmalarını matematik, astronomi, ve coğrafya üzerine halinde gösteren bir Plonatarium da yapmıştır. Bu cihazla yıldızlarla yapmıştır. birlikte bulutu ve şimşekleri de Harezmi’nin çalışmaları; inceliyordu. ·‘0’ rakamına açıklama getirmiştir. ·Ondalık sistemi geliştirmiştir. Kendisine has metotlarla bir kısım ·Logaritma kavramını oluşturmuştur. taşlardan mükemmel cam imal etme ·Günümüzde Arap sayları olarak bilinen Hint numara sistemini tanıtmıştır. usulünü keşfetmiş, cam sanayiinin ·Kesirler ve işlemler gibi birçok aritmetik metot de öncüsü olmuştur. Ayrıca geliştirmiştir. düzeltme kabiliyeti olan camı ·Trigonometrik tabloları detaylandırmıştır. keşfederek gözlüğün mucidi olduğu ·Beyt’ül-Hikme’de Dünya’nın hacmi ve çevresini hesaplamayla ilgili çalışmalar gerçekleştirmiştir. kabul edilir. Aynı zamanda İslam musikisinin ·I. ve II. dereceden denklemler üzerinde İspanya da topluma mal edikmesini çalışmalar yaparak çözümlemelerini yazdığı sağlamıştır. Hesab-ül Cebir vel-Mukabele eserinde açıklamıştır. Tarihte denklemler hakkında yazılan ilk kitap olarak kabul görülürken, Harezmi’ye bu eser sayesinde ‘Cebirin Babası’ lakabı takılmışır. ·Batlamyus’un çalışmalarını örnek alarak, çizdiği Dünya hartası üzerindeki hataları düzeltmiştir. ·830 yılında 70 bilim insanıyla birlikte Dünya haritası çizmeyi başarmıştır. Nil Nehri’nin başlangıç boylamını ve kaynağını bularak belirlemiştir.
EBU MA’ŞER el BELHİ (787-886) BATTANİ (858-929) 47 yaşına kadar hadis ilmiyle uğraşmıştır. Matematik ve astronomiyle ilgilenmiştir. Med-cezir olayını bulmuştur. Enlem Astronomi- derecelerinin uzunluklarıyla ilgili deki en çok bilinen başarılarından biri görüşler ortaya atmıştır. Yıldızların Güneş yılını 365 gün zamanı belirlediklerini ve 5 saat 46 dakika 24 saniye olarak bul- mevsimlerin meydana gelmesini sağladıkları gibi, kişilerin rusal muş olmasıdır. yapıları ve ahlakları üzerinde etkili olduğunu söylemiştir. (Batlamyus’un bazı yanlışlarını düzeltmiş ve yeni Güneş ve Ay tablolarında derlemiştir.) Güneş’in enberi hareketlerini keşfetmiş, gök kürenin bölümleri üzerine çalışmalar yapmış ve muhtemelen 5. yüzyılda yaşamış olan Hint astronom Aryabhata’dan bağımsız olarak sinüsün bir kısmı olarak da tanjantın hesaplamadaki kullanımlarını açıklamış böylece modern trigonometrinin temelini atmıştır. EBU’L VEFA Matematik ve astronomi bilginidir. el BUZCANİ 894-998) Trigonometri biliminin kurucusudur .T r igo rnuocmuestur Ebu’l Vefa el ‘Mühendis’ ve ‘Hasib’ lakaplarıyla da ku Buzcani tanınır. Aması ve dayısından i n in 940’ta matematiğe dair temel bilgileri İran’ın Horasan almıştır. Daha sonra Bağdat’a gitmiş kentinde dünyaya ve devrinin tanınmış bilginlerinden gelmiştir. dersler almıştır. Öğrenimini tamamladıktan sonra Bağdat’ta dersler vermeye başlamış, matematik ve astronomi alanında araştırmalar yapmıştır. ·Astronomi sahasında Ay’ın hareketleri üzerine çalıştı. ·Yıldızların eğimlerinin kesin bir şekilde ölçülebilmesi için bir duvar oktantı geliştirdi. ·Trigonometri çizelgelerinde hesaplamalar yapmak için gelişmiş metotlar üretti. ·Sinüs ve tanjant değerlerini gösteren çizelgeleri onbeşer dakikalık açı aralıklarıyla hesapladı. ·Sekant kaşifi olarak Kopernik bilinse de bu buluşun Ebu’l Vefa’ya ait olduğu saptanmıştır. ·Ay üzerindeki bir kratere, ona itafen, AbulWafa adı verilmiştir.
Cerrahinin Dünyadaki babası ilk katarakt ameliyatı ZEHRAVİ (936-1013) AMMAR BİN ALİ el-MEVSILİ (?-MİLADİ 1010) Endülüs’te yaşamış olan Müslüman hekim ve cerrahtır. Ortaçağ İslam Ammar Bin Ali el-Mevsıli Batı dünyası orta çağ dünyasının önde gelen karanlığındayken, dünyanın ilk katarkt ameliyatını hekimlerinden olan Zehravi, yaparak tarihe geçmiştir. cerrahinin babası olarak kabul Batı dünyasında ‘Canamusalı’ ismiyle tanınan görülür. Tıp bilimine yaptığı en Ammar Bin Ali el-Mevsıli 10. yüzyılın en tanınmış büyük katkı hiç şüphesiz doktorlarından biri olan bu büyük alim, göz bilimi ‘ kitab-al-Tasrif ‘ isimli eseridir. ‘oftalmoloji’nin babası kabul edilir. Zehravi’nin kullandığı cerrahi alet ‘Kitabü’lMüntehab fi ilaci’lAyn’ isimli eseri kaleme ve uygulamalar modern tıbba almıştır. Bu kitap göz hastalıkları alanında o döneme kadar yazılmış en başarılı eserdir. Bu öncülük etmiştir. İcat ettiği cerrahi kitapta 48 adet göz hastalığı anlatılmış ve tedavi aletlerden bazıları günümüzde hala yöntemlerine yer verilmiştir. kullanılmaktadır. Dış gebeliği tanımlayan ilk doktor olmasının yanı sıra hemofilinin kalıtsal doğasını da belirleyen ilk kişidir. İBNİ HEYSEM (965-1038) Batı’da Alhazen olarak tanınmıştır. 10. ve 11. yüzyıllarda yetişmiş fizik, matematik ve astronomi bilginidir. Bağdat’ta mühendislik, matematik, fizik, astronomi, metalürji gibi ilimler tahsil edilmiştir. . Geometriyi mantığa uygulamıştır . Euclic ve Apellenius’un geometrik ve sayısal metotlarını geliştirmiştir. Geomet ri ve matematiğin inşaatçılık alanına uygulanmasına katkıda bulunmuştur. Optikte gölgenin nasıl meydana geldiğine dair teoriyi ortaya atmıştır. Gözün görme olayını açıklamıştır. Havanın yoğunluğunun ışığın kırılmasıyla doğru orantılı olduğunu ve hava yoğunluğunun yükseklik ile değiştiğini keşfetmiştir.
İBNİ BAYTAR (1197- 1248) İlk ecza kitabının yazarıdır. Farklı inanca sahip alim ve bilim adamlarına göre insanlık tarafından bilinen en önemli buluşlardan GIYASEDDİN CEMŞİD bazıları bu dönemde yapıldı. Hayatının her alanına (1380-1429) dair yapılmış buluşlar günümüz dünyasının 14.yüzyılın son yarısında İran’da şekillenmesinde önemli rol oynadı. doğmuş bir hekim, matematikçi ve İbni Baytar’ın baş yapıtı ‘Kitab el-Cami’fi el- gökbilim adamıdır. Adviyye el Müfredah’ isimli eseridir. Eser uzun bir süre önemli bir botanik otoritesi olma özelliğini GıyaseddinCemşid, Arşimed’in Pi kaybetmediği gibi, eczacılık açısından da büyük sayısının hesaplanması için önerdiği önem taşımıştır; zira eserde yaklaşık 300’ü iç içe poligonlar yöntemini tamamen kendi keşfi olan, en azından 1400 farklı kullanarak virgülden sonra 14. bitki ve ilacın ansiklopedik tanımı ve tarifleri yer basamağa kadar gitmiş ve Pi sayısını kendi zamanınında en iyi hesaplamış almaktadır. kişidir. O güne kadar en iyi sonuç olarak ZuChongzhi tarafından 6. basamağa kadar gidilmişti. Bu rekor 180 yıl gibi çok uzun bir süre GıyaseddinCemşid’de kalmıştır. İBNİ MACİD (1421-1500) 15. asırda yetişmiş meşhur Müslüman coğrafyacısı ve denizcisidir. Küçük yaştan itibaren denizciler arasında yetişti. Denizcilik ilim ve sanatını ve tarihini iyice öğrendi. Aynı zamanda iyi bir edip oldu. Portekizli ünlü denizci Vasco Da Gama’ya rehberlik ederek gemsiyle onu Hindistan’a götürdü. İbniMacid, bazı deniz cisimlerinin ağaç ve balıkların yaydığı fosfor ışınları sebebiyle bölge tayini yapılabileceğini, bunun astronomik hesaplamalarda, yıldızların mesafelerini tayinde yanıltıcı etkisini keşfetti. Astronomik hesaplamalarda usturlap aletinin mükemmel bir şekilde kullandı. Pusula bozulduğu zaman değişik metotlarla yönün nasıl tayin edilebileceğini ortaya koydu.
ABBAS VESİM EFENDİ (?-1760) Şair, hattat, hekim ve astronomi bilginidir. 1760’ta İstanbul’da vefat etmiştir. Verem hakkındaki görüşleri ve mikrobu tanımlamasıyla tanınmıştır. Etyolojiye (hastalıkların sadece tedavisinin değil, nedenlerinin de araştırılması) büyük önem veren Abbas Vesim Efendi’nin 18. yüzyıl sonlarında ‘Düsturu’l-Vesim Fi Tıbbi’L-Cedidve’l-Kadim’ adlı iki ciltlik kitabı yazmıştır. Ayrıca edebiyatla da meşgul olan Vesim Efendi’nin bir divanı vardır. ÜLKÜ İDİL SAYDAM 10/F
BBİİYYOOGGÜÜVVEENNLLİİKK VVEE BBİİYYOOEETTİİKK Biyogüvenlik, 5977 sayılı yasada; insan, hayvan ve bitki sağlığı ile çevre ve biyolojik çeşitliliği korumak için GDO ve ürünleri ile ilgili faaliyetlerin güvenli bir şekilde yapılması olarak tarif edilmiştir. Biyoteknolojik uygulamalardan elde edilen ürünlerin insan ve hayvan sağlığı ile çevre üzerinde oluşturabileceği olumsuz etkilerin belirlenmesi, belirlenen risklerin oluşma olasılığının ortadan kaldırılması ya da risklerin ortaya çıkması durumunda oluşacak zararların kontrol altında tutulması için alınacak önlemleri kapsar. GDO’ların insan sağlığı dışında ekolojik zararlara da yol açabileceği konusunda araştırmalar yapılmaktadır. Bu kapsamda 24 Mayıs 2000 tarihinde Türkiye dâhil 130 ülke, GDO’ları riskli olarak kabul eden Biyogüvenlik Protokolü üzerinde anlaşmıştır. Ülkemizde bu çalışmalar Mart 2010 tarihinde çıkarılan Biyogüvenlik Kanunu ile düzenlenmiştir. Biyoetik, canlı organizmaların kullanımı ile ilgili etik konular ve bu konular üzerinde karar verme çalışmalarına denir. Biyoetiğin konusuna gen teknolojisi, hücre, doku ve organ bağışı, klonlama, embriyolojik çalışmalar, kök hücre tedavileri, insan üzerinde yapılan deneyler, ilaç sanayisi ve yapay döllenme girer. Ayrıca biyolojik silah üretimi, gen aktarımı ile genetiği değiştirilmiş ürün gibi konularla ilgili araştırmalar, bunların sınırları ve kullanım ilkeleri de biyoetiğin kapsamına girer. Biyoetik; hukuk, tıp, felsefe, ilahiyat, biyoloji, genetik vb. bilim dallarından e tkilenir. Genetik mühendisliği ve biyoteknoloji, canlıların yaşam kalitesini artırmayı amaçlar. Ancak gen teknolojisi, öngörülemeyen zararlara yol açması ve kötüye kullanılması ihtimalinden dolayı da canlılar için tehdit oluşturur. Örneğin canlıların genetiğinin değiştirilmesi, genetiği değiştirilen mikroorganizmaların denetimsizce serbest bırakılması ve gen teknolojisinin askerî amaçlarla kullanılması vb. durumlar tehdit oluşturabilir. Biyoetik çalışmaları, bu olumsuz etkileri ortadan kaldırmak için standartlar geliştirilmesini hedefler. Bilimsel araştırmalarda nelere izin verilip nelerin yasaklanması gerektiği gibi sorulara yanıt arar. Ülkelerin kültürel, hukuksal ve felsefi yaklaşımlarının farklı olması, biyoetiğin tüm ülkelerde standart olmasını zorlaştırır. Ülkelerin kendi bünyelerinde oluşturulan biyoetik kurulları, bilim ve teknoloji politikalarının üretilme süreçlerinde belirleyicidir.
Biyolojik silah üretimi günümüzün önemli sorunlarındandır. Canlılara zarar vermek amaçlı hastalık yapan bakteri veya virüs gibi etkenler, biyolojik silah olarak kullanılır. Bu etkenler hava, su ve besinlere karıştırılarak kısa zamanda çok yüksek etki yaratır. Çiçek, veba, şarbon vb. hastalıklara sebep olan mikroorganizmalar biyolojik silahlara örnek olarak verilebilir. İnsanların toplu olarak hastalanmasına, hatta ölümüne neden olan biyolojik silahlar, günümüze kadar pek çok savaşta kullanılmıştır. Bu yüzden biyolojik silahların üretilip kullanılması, biyogüvenlik ve biyoetik açısından kabul edilemez bir durumdur. Genetik mühendisliği ve biyoteknoloji çalışmalarındaki bir diğer önemli sorun da kişisel DNA’nın korunmasıdır. Kişilerin genetik özelliklerinin bilinmesi, bazı etik sorunları beraberinde getirebilir. Kişinin kalıtsal bir hastalık genini taşıdığını bilmesi, yaşamını ve çevresiyle olan ilişkilerini etkileyebilir. İşverenlerin, sigortacıların vb. meslek dallarının işe alma sırasında kişilerden gen taraması istemelerine, potansiyel hasta olabilecek kişileri işe kabul etmemelerinede neden olabilir. Bu yüzden kişisel DNA bilgisinin korunması gerekir. Tedavi amaçlı klonlamada embriyolardan elde edilen kök hücrelerin kullanılması da etik sorunlardan biridir. Embriyonun bir hücre yığını olduğu, tedavi için kullanılabileceği görüşünün yanı sıra bir insanın sahip olduğu her hakka embriyonun da sahip olduğu, bu nedenle embriyoların yok edilemeyeceği görüşü de bulunmaktadır. Kök hücre elde edilirken embriyo öldürülmektedir. Bu nedenle embriyodan kök hücre elde edilmesi etik kabul edilmez. Yetişkinlerden ve kordon kanından elde edilen kök hücrenin kullanılmasında etik sorun yoktur. İnsan ve toplum için faydalı olabilecek her türlü araştırma; genel ahlaki ve manevi değerlere ters düşmeden, hukuk düzeni sınırları içinde olması durumunda desteklenmektedir. Kayn akça https://www.mebders.com/dosya/7579-fen-lisesi-12sinif-biyoloji-ders-kitabi-meb-pdf- https://tr.depositphotos.com/vector-images/biyog%C3%BCvenlik.html https://labakademi.com/biosafety-levels-1-2-3-4/ Tuana Talu 12/D
’UN GENÇLERİ Genç nedir? Kimdir genç? Yaşı genç olan herkes “genç” midir? Bugünü yaşayanlar mıdır gençler? Yoksa bugünlerde doğanlara mı deriz genç diye? Bence genç demek Mehmet Akif’in hitap ettiği tüm vatan evlatlarıdır. Peki, Mehmet Akif ERSOY kimdir? Bir milletin, bir devletin ve bir kültürün yok edilmeye tarihten silinmeye çalışıldığı: umutsuzluğun ve çaresizliğin akılları ve gönülleri hapsettiği bir zamanda vatanına kalemle ışık tutan insandır Mehmet Akif… Kitaplardan okuyunca Mehmet Akif’i “Böyle bir insan olabilir mi?” diyor. yaşadığım yüzyılın insanı. Sırf para ödülü var diye İstiklal Marşı yarışmasına katılmayan bir insan. Zor davaların adamı… Söz sarayının mimarı. Milletin namusunu kendi namusu sayan. Anadolu’nun bağrında açan kardelen. Düşünce denizinin en güçlü dalgası. Ümitsizliğe düşüp de vatanın elden gitmesine göz yumanları uyandıran. Aşılmaz duvarlara gülle atan… Öyle bir mücadele insanıydı ki karanlığı yenendi. Yoksulluğu boğandı. En kısa zamanda meslek sahibi olup ailesine bakmak için okuyandı. Cebinde parası yokken kilometrelerce yolu yürüyerek hasta baba dostunu ziyaret edendi. Bu haline yardım etmek isteyenleri reddedecek kadar gurur sahibi olandı. Kıbrıs’tan Anadolu’da. Anadolu’dan Mısır’a kadar yayılan dizeleri. Milli Mücadele’nin kalem tutan askeriydi. Halkın duyulan sesiydi. Konya’dan Kastamonu’ya, askerlerin ulaşamadığı yerlere vaazları ulaşandı. Mihrabı, minberi ve kürsüyü şereflendirendi. Kılıcı şiir olan adamdı. Sözleri düşmanların kalplerine korkuyu, milletin yüreğine umudu ekendi. İman dolu serhaddımızı bize gösterendi. İzmihlali ebediyen gömendi. Kefensiz yatanların adıydı Mehmet Akif… Şehit oğlu şehidin kanını yerde koymayan. Yüz yıllık işi altmış üç yılda yapandı. Vatan için ölene kadar çalışmayı göze alandı. Atiyi karanlık görüp çalışmayı bırakmayandı. Bir veteriner, şair, hafız, öğretmen, vaiz, Kur’an mütercimi ve siyasetçiydi. Tarihin unutulmazı, gelecek nesillerin rol modeliydi. Şu al bayrağı örtsem kabrine diksem Sultan Ahmet’in kubbesini üstüne acaba ödeyebilir miyiz hakkını. Ve yemin olsun biz Asım’ın nesliyiz. Biz Akif’in nesliyiz. Biz Safahat’ın çocuklarıyız… Beyzanur KURNAZ 10/A
Rehberlik Servisimizden Eğitim köprüsü projemizin bu ayki konuğu Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencisi 2021 Cemil Meriç Fen Lisesi mezunu öğrencimiz Beyza Setenay TUNÇKIRAN’a ve röpörtajı yapan 10-A sınıfı öğrencimiz Nur Melis Öztürk ‘ e teşekkür ediyoruz. 1)Ankara Üniversitesi’ni 3)Sizce ,Geçen senelerden 2)Ankara Üniversitesi’nin kazanınca sağlanan burs konuları eksik olan yurtdışı imkanları (erasmus öğrencilerin eksiklerini imkanları nelerdir? kapatıp rakiplerine vb) nelerdir? yetişme imkanları var mı? CEVAP: Ankara CEVAP: Evet bu biraz zor olur ama CEVAP: Açıkçası erasmus’a Üniversitesinin öğrenci evi olmaz diye bir şey yok sadece o kişilere biraz daha üst dönemlerde gidilmesini tavsiye ediyorlar var orda kalan bazı göre biraz daha fazla çalışmak gerek ama giden çok insan var. kişilere ufak bir miktarda zaten 12.sınıfta konularda önünde olan olsa barınma bursu çok insan oluyor ama bu sizlerin sağlıyor. moralini bozmamalı aksine daha çok motive etmeli çünkü bence önemli olan konuyu iyice anlayıp sorularını kavramış olmak. 4)Günlük CEVAP: Tam olarak belli ortalama kaç saat bir saat bazında çalışıyordunuz? çalışmıyordum daha çok günlük olarak yapılacak bir şeyler belirleyip onları tamamlamaya uğraşıyordum o konuları da eksiklerine göre seçip bitirmeyi amaçlıyordum.
CEVAP:Kaç soru çözümden 6)Ortalama saat kaçta CEVAP: Günde 8 saat kesin ziyade az önce de uyanıyor ve kaçta uyumuş oluyordum ben uykumu uyuyordunuz? bahsettiğim gibi günlük alamayınca anlamıyordum belirlediğim konuları anlayıp konuları bu testlerini çözüp ders defa tüm günüm verimsiz çalışmayı bırakıyordum bu geçiyordu böyle olmaması için günde 2 saat de olabilir 4 çok uyuyup günü verimli saat de o günkü aldığım geçiriyordum. verime bağlıydı. 5)Günlük ortalama kaç CEVAP: Bu değişken olmakla birlikte genelde 6.30- 7) Günlük ortalama kaç soru çözüyordun? 7.30 gibi uyanıp gece 10.30 -11.00 gibi uyumuş saat uyuyordunuz? oluyordum bu biraz kişinin çalışma zamanlarına bağlı, mesela ben sabahları daha iyi çalışabiliyorum bu yüzden erken uyuyup erken uyanıyordum ama geceden verim alıyorsanız geç uyuyup geç uyanmanız daha iyi olur.hangi saatlerde daha çok verim aldığınız çok önemli benim bazı arkadaşlarım gündüz çalışmazdı bu yüzden gece çalışırlardı bu yüzden çalışma saatlerinizi bir an önce belirlerseniz çok iyi olur. Sabah çalışabiliyorsanız gece çalışmaya zorlamayın kendinizi onun yerine erken uyuyup erken uyanın bu sizin için daha verimli olacaktır 8) Çalışma isteğinizin 9)Sizce, Bölüm hedefinin olmadığı zamanlarda sizi belirli olması önemli mi, sınava dereceye girme çalışmak için motive eden şey neydi? hedefiyle hazırlanıp sonuçlar açıklanınca bölüm düşünmek uygun mu? CEVAP:Çalışma isteğim olmadığında CEVAP: Hayır bence hiç önemli değil. biraz mola verirdim içimden gelmiyorsa Benim belli bir bölüm hedefim yoktu bütün meslekler olabilirdi de olmayabilirdi bazen tüm gün bazen yarım gün izin verirdim kendime bu sonraki gün için bir de bu yüzden kendimi o an bölüm hazırlık olmuş oluyordu. İstek olmayınca aramaya adamak yerine en iyisini yapmayı çalışsan bile pek bir şey anlamadığın için hedeflemiştim elimden gelenin en iyisini gün sayısını çok fazla abartmamak sonra karar vermek zor oluyor zaten şartıyla biraz izin verip sevdiğiniz şeyleri okusan da acaba kalıyor aklında yani benim için tıpta öyle tekrar o zamana yapın çok daha iyi gelecektir. dönsem yazarmıydım bilemiyorum.
10)Sınav senesi CEVAP: Sınav senesi hiçbir zaman değiştirmediğiniz arkadaşlarımla eğlenmeyi ve dizi film izlemeyi alışkanlıklarınız var bırakmadım buna her zaman olduğu gibi herkes mıydı? Varsa neden? bir laf söylüyor vakit kaybediyorsun öyle oluyor böyle oluyor tam aksine bu benim için bir anlamda dinlenme mola oluyordu aklınsa ders olmuyordu düşünmüyorsun söylediğim gibi kendime verdiğim molalarda bunlar bana çok iyi geliyordu. Bir de bence telefon değiştirmek tuşluya geçmek çok mantıklı şeyler değil Tabi ki telefonu doğru kullanmayı biliyorsan. diğer şekilde kendini sürekli bir şeye odaklıyorsun ve aklına gelmeyecekken bile dersin aklına gelmesini sağlıyorsun Son olarak kesinlikle paragraf ve problem çözmeyi aksatmayın günlük olarak belli bir soru sayısıyla başlayın ve yavaş yavaş bunu arttırın ben çok büyük faydasını gördüm gerek hız anlamında gerekse soruları daha basit yollarla çözmeyi kavramada çok önemli etkisi var ama buna süreklilik kazandırmanız çok önemli ben bu sayede netlerimi baya arttırmıştım. Bu bazen vakit kaybı gibi geliyor bana da çok oldu onun yerine başka konu çalışırım diye düşündüğüm çok oldu bu yüzden sabah etken bu ikisini çözüp çalışmaya öyle başlardım gün ortasına sarkınca çözmesi daha da zor oluyor. Notlarınızın netleriniz düşmesi ya da yükseltememeniz çok da önemli değil her deneme kendi içinde değerlendirilmeli ve o denemelerin çözümlerini kesinlikle yaptırın YKS de nete bakılmıyor sınavın zorluğuna göre sıralamalar çok oynuyor mesela benim geçen seneki netlerimle 2020 sınavında 30k ya zor girerdim Soruları yapamayınca hemen hocaya sormak yerine biraz kendiniz çabalayın olmazsa arkadaşlarınızla birlikte çabalayın o da olmazsa hocaya sorun ya da çözümünü izleyin anında sorunca verim oranı çok düşük oluyor ve unutuyorsunuz çabucak ama sorularınızı kesinlikle çözülmemiş bırakmayın.Kendinize yapabileceğinize inanın ve diğer insanların dediklerine kulak tıkamayı bilin çünkü onlar hep var hiç bitmiyorlar herhangi bir sorunuz olursa yahut konuşmak isterseniz her anlamda her zaman ulaşabilirsiniz seve seve yardımcı olmak isterim bu yolda siz değerli arkadaşlarıma gönülden başarılar diliyorum
Search
Read the Text Version
- 1 - 37
Pages: