Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore Fındık L’ORDU 2. Sayı

Fındık L’ORDU 2. Sayı

Published by Ordu Tıp Öğrencileri Birliği, 2021-11-17 06:53:26

Description: Fındık L’ORDU 2. Sayı
Ordu Tıp Öğrencileri Birliği

Search

Read the Text Version

Ordu Tıp Öğrencileri Birliği Dergisi FINDIK L'ORDU Sayı:2 Haziran,2020 Röportaj: Onur Başak | Prof. Dr. Orhan Baş'ın Favorileri | Çalışma Kollarımızın Yazıları | Serbest Köşe | Bizden Öneriler | Eğlenceli Bulmacalar | A Soul Whose Value is Unknown : Vincent Van Gogh | Ordu TÖB Yönetim Kurulu'ndan 5 Yeni Mesajınız Var! | Volkan Özcan: Veda | 2. Dönem Neler Oldu? | Hangi Tıp Branşına Aitsin?

Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir. M. KEMAL ATATÜRK Editörlerimiz Gökçen İleri Melih Sefa Yılmaz Nurgül Tokalı Hilal Uludağ

İÇİNDEKİLER Çalışma Kollları ğ4 Tıp E itimi ğ ş6 Staj De i imi ğ ğ8 Halk Sa lı ı ğ ğ ğ10 Cinsel Sa lık ve Üreme Sa lı ı  ş ğ ş12 Ara tırma De i imi İ ş14 nsan Hakları ve Barı Destek Birimleri ş ş16 Bili im ve Haberle me ş18 Proje ve Giri imler ş20 Kapasite Geli imi İngilizce 22 A Soul Whose Value is Unknown : Vincent Van Gogh \"İnci Küpeli Kız\" Johannes Vermeer

İÇİNDEKİLER Eğlence 24 Bizden Öneriler ş26 Prof. Dr. Orhan Ba 'ın En'leri 27 Volkan Özcan: Veda 30 Ordu TÖB Yönetim Kurulu'ndan 5 Yeni Mesajınız Var! 32 36 şSerbest Kö e şHangi Tıp Bran ına Aitsin? 37 Bulmacalar Röportaj ş ş40 TURKMSIC Genel Ba kanı: Onur Ba ak 2. Dönem Neler Oldu? 49 Pandemi Öncesi ve Sonrası Neler \"Belleğin Azmi\" Salvador Dalí Yaptık, Neler Yapamadık? Bulmaca Cevapları 51 Cevaplar

PANDAMİ Zeynep Özkan Tıp Eğitimi Çalışma Kolu Direktörü Hepimizin bildiği üzere bu zor günlerde uzaktan eğitim ile eğitim hayatımıza devam etmeye çalışıyoruz.Peki memnun muyuz yoksa değil miyiz? Bu soru ve daha bir çok sorunun yer aldığı tıp öğrencilerine uyguladığımız anket çalışmamızın sonuçlarını sizlere sunacağız. Öncelikle anketimize katılanların %53.9‘u okulu özlediklerini söylemişler. Hayır diyen azınlık dışında kısmen özlüyorum cevabı da oldukça fazla olmakla birlikte %36.8. %78.9’luk kesim bu süreçte evde normalden daha zor ders çalıştığını bildirmiş.Geri kalan %21.1 çalışma konusunda bir şey değişmediğini düşünüyor. Normalden daha iyi çalıştığını düşünen ise hiç yok. Evlerde kalmak zorunda olduğumuz bu karantina döneminde ‘Evde uzun süre kalmak aile ilişkilerinizi nasıl etkiledi?’ sorumuza ise kötüleşti diyen %21.1 iken,daha iyi anlaşıyoruz diyen ise %18.4 aslında bu bizi şaşırtmadı. Bunun yanı sıra değişen pek bir şeyin olmadığını söyleyen %60,5. Eğitimimiz gereği konuya daha hakim olduğumuz ve yeni bilgilere daha çabuk ulaşabildiğimiz için ‘Çevrenizde yanlış bilgilerle karşılaşınca düzeltiyor musunuz?’ diye sorduğumuzda beklediğimiz gibi %63.2 düzelttiğini onaylamış iken %7.9 kişinin çabalamadığını söylemesi bizi biraz üzmedi değil. Tıp fakültesine başladığımız ilk günden itibaren mesleğimiz ile ilgili pek çok soru ile karşı karşıya kaldık. Hele o bayramlarda sorulan sorular. Anket sonuçlarımıza göre %86,8'lık kesime COVID-19 ve salgın süreci ile alakalı sorular sorulmaya devam edilmiş. Aslında her ne kadar inkâr etsek de hepimiz biliyoruz ki boş vaktimiz çok oluyor bu sebeple ‘Bu salgın döneminde evde vaktinizi çoğunlukla nasıl geçiriyorsunuz?’ sorusuna çoğunluğun dizi-film, tv, online eğitim ile vaktini geçirmesine takiben sosyal medya cevabı da oldukça fazla gelmiş. Ayrıca bu vakitlerini yoga ve kitap okuyarak geçenleri de es geçmeyelim her ne kadar azınlık olsa da. Ertelenen işleri bu süreçte yapabilme yüzdemiz ise \"Dr. Nicolaes Tulp'un Anatomi Dersi\" sadece %28.9. Geriye kalan kimsenin hali yokmuş. Rembrandt Psikolojimizi de olumsuz etkileyen bu süreç için ‘Normale döndüğünde bu dönemin etkisi altında kalıp aldığınız önlemleri sürdürmeye devam edecek misiniz?’ sorusuna önlem alacağını söyleyen yalnızca %65.8.

ABD’de Tıp Kariyeri Hakkında Merak Edilenler 12 Nisan tarihinde konuşmacımız Uzm. Dr. Ulaş Çamsarı’nın katkılarıyla düzenle- diğimiz ABD’de Tıp Kariyeri adlı web konferansımız büyük ilgiyle karşılandı. 150 kişiye ulaştığımız bu etkinlikte Amerika’da uzmanlık ve USMLE başta olmak üzere birçok konuya değinildi. Hocamıza birebir sorup cevap aldığımız birkaç farklı soruyu katılamayanlar için burada paylaşıyoruz: USMLE’ye girmeden önce ABD’de staj yapmak ABD’de doktorlar yaklaşık olarak önemli mi? ne kadar maaş alıyorlar? Staj yapmanız sizin yararınıza olacaktır. Çünkü En kötü ihtimalle uzmanlar yıllık 150.000$ alıyorlar.Bu fiyat yeni şeyler öğrenmekten çok tavsiye mektubu uzmanlıklara göre 500.000$ ‘a kadar yükselebiliyor.Asistanlık alabileceğiniz kişilerle tanışabilirsiniz. Staj döneminin başında yıllık 37.000-45.000 $ gibi bir maaş yapmak için Amerika’da bulunan hocalara mail alınır,deneyim arttıkça bu miktar biraz daha artar. atarak staj hakkı elde edebilirsiniz. Fakat staj için USMLE Step 1’i geçmelisiniz. Staj hakkı elde edebilmek için ABD’deki uzmanlara nasıl bir mail göndermeliyiz? Gerek USMLE düzeyinde gerek çalışırken konuşmak için İngilizce sorunumuzu nasıl halhalledebiliriz? Mail kısa ve net olmalı, tam olarak isteğinizi açıklamalıdır. Mail örneği olarak: Teorik sınavları alabilmek için, tıp kitaplarını İngilizce okuyup %80-90 civarını anlayabiliyor Türkiye’de kazandığımız uzmanlık Amerika’da olmak yeterlidir.Ancak pratik sınav için söyleneni geçerliliğini korur mu? anlıyor olmak ve söylediğini karşı tarafa Direkt olarak geçerli değildir fakat anlatabiliyor olmak çok önemlidir. Dizileri alt Türkiye’de yaptığınız başarılı yazısız izlemek size fayda sağlayacaktır. Tıp işlerle isminizi duyurarak Amerika’da fakültesi yıllarında TOEFL sınavına hazırlanılıp doğrudan uzmanlığınızla devam bundan yüksek bir puan alınması hedeflenebilir. edebilirsiniz. Amerika’da veya Türkiye’de uzmanlık yapmanın farklılıkları \"The Gross Clinic\" nelerdir? Thomas Eakins Amerika’da doktorlar, mecburi hizmet yapmazlar ve pratisyenlik diye bir seçenekleri yoktur.Branşları ne olursa olsun asistanlıkları sırasında dört günde birden daha sıklıkta nöbet tutmazlar. Asistanlık yaparlarken hastanede 16 saatten fazla kalamazlar. Uzaktan hasta muayene edebilme şansına sahiptirler,şiddet görmeden insani koşullarda çalışırlar.Çalıştıkları hastanelerin özel polis koruması vardır, tüm doktorların masalarının altında gerektiğinde polis çağırmaya yarayan bir uyarı kolu bulunur. Ortalamanın oldukça üzerinde bir gelir sahibidirler.

DAY OF THE DEAD Mert Gündoğdu Staj Değişimi Çalışma Kolu Direktörü Hi everyone, We are SCOPE that combines differences. So this issue we wanna inform you a different country and its culture. It was written by one of my best friend. She is from Mexico. And also she sent us some photos. I hope you like it.  We wish you having fun as the Turquoise family. Nurgül Tokalı  LEO-A In the pre-Hispanic era, the cult of death was one of the most basic elements of culture, when someone died they were put and wrapped in a duffel and their relatives organized a party to guide them on their journey to Mictlán (underworld for the Mexican culture). Also, they place food that he or she liked in life, with the belief that he could become hungry. The Day of the Dead means the return of the souls of the deceased, who return to their home of the world of the living, to live with their families and to nourish themselves with the essence of the food, that is being offered to them on the altars. placed in his honor. For mexicans, death does not represent an absence but a living presence; Death is a normal, important and beautiful part of life. In this sense, it is a celebration that carries great popular significance and that includes various meanings, depending on every person. Its origin is located in the harmony between the celebration of the Catholic religious rituals brought by the Spanish and the commemoration of the day of the dead that the Indians carried out since pre-Hispanic times; The ancient tribes, transferred the veneration of their dead to the Christian calendar, which coincided with the end of the agricultural cycle of corn, our country main food crop. \"Gloriosa Victoria\" Diego Rivera

The celebration of the Day of the Dead takes place on November 1st and 2nd. Every year many families place offerings and altars decorated with cempasuchil flowers, confetti, sugar skulls, pan de muerto, mole or some dish that their relatives liked to whom the offering is dedicated, and just like in pre-Hispanic times, incense is placed to flavor the place. Likewise, the festivities include decorating the graves with flowers and often making altars on the tombstones, because it helps the souls to travel with good after death. Tradition also indicates that, to facilitate the return of souls to the earth, cempasúchil flower petals should be scattered and candles should be placed outlining the path they are going to travel so that these souls do not get lost and reach their destination. In ancient times this path reached from the family home to the pantheon where their loved ones rested. Finally, the day of the dead is a tradition that represents the Mexican people and the admiration we feel for death, since we are always in contact with it and, in one way or another, the dead always come back to life, it is a endless circle. These photos are from Day of the Dead in 2018. You can see our decorations in photos. Alexa Paulo González Herrera \"Birkaç Küçük Kesik\" Frida Kahlo

CORONAVİRÜSGİLLER Aslıhan Gözütok Halk Sağlığı Çalışma Kolu Direktörü Yeni yıla girdiğimiz ilk günlerden itibaren dünya gündemi oturmuş bir konu Coronavirüs. Coronavirusler (CoV), soğuk algınlığından Orta Doğu Solunum Sendromu (MERS-CoV) ve Şiddetli Akut Solunum Sendromu (SARS-CoV) gibi daha ciddi hastalıklara kadar çeşitli hastalıklara neden olan büyük bir virüs ailesidir. İlk olarak Çin'de 2002 Kasım ayında duyduğumuz, 21. yüzyıl dünyasındaki ulaşım olanakları ile dünyanın öbür ucuna dek yayılan, bulaştırıcılık ve mortalitesi yüksek olan ve tıp dünyasının hemen hemen tüm bilgileri internet aracılığıyla aldığı bir hastalık olarak akıllarımızda yer etti. Şubat ve Haziran 2003 tarihleri arasında önce artan, daha sonra azalan bir ivme ile dünya gündemini meşgul eden bu hastalık için takip eden kış dönemi ile yeniden bir patlama beklenmeye başlandı. Çin, Tayvan, Singapur, ABD ve Kanada gibi SARS olguları ve ölümleri görülen ülkeler eylem planlarını yaparak hazırlandılar. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ve Hastalık Kontrol Merkezi (CDC) başta olmak üzere pek çok yerel ve küresel dernek ve kuruluşun yoğun çalışması ile kriz aşıldı. Türkiye bu aktivitelerin içinde SARS olgusu görülmeyen ülkelerden biri olarak yer aldı. Yine de %9 (774/8800) mortalite ve 29 ülkeye yayılım gerçekleşmiştir. ccoovviidd--1199 Uzak Akraba MERS-CoV mmeerrss--ccoovv MERS- CoV Eylül 2012'de ilk defa insanlarda Suudi Arabistan’da tanımlanmış; ancak daha sonra aslında ilk ssaarrss--ccoovv vakaların Nisan 2012’de Ürdün Zarqa’daki bir hastanede görüldüğü ortaya çıkmıştır. Türkiye dahil 27 ülkede görülmüş, zoonotik etkenlerle develerden kaynaklı olduğu belirlenmiştir. Mortalite %34 (858/2494) olarak kaynaklara geçmiştir. Bu iki aile üyesi inaktif, subunit, canlı-atenüe, DNA ve nanopartikül aşılar ile insan ve hayvanların aşı çalışması sayesinde yayılım durdurulmuştur. \"Banyo Yapanlar\" Paul Cézanne

Ailenin Yeni Üyesi: 2019-nCoV Çin'in Hubei Eyaleti, Wuhan Şehrinde, 12 Aralık 2019’da ilk pnömoni olgusu görülmüş, 31 Aralık 2019'da etiyolojisi bilinmeyen pnömoni vakaları bildirilmiştir. Wuhan'ın güneyindeki Wuhan Güney Çin Deniz Ürünleri Şehri pazarı (farklı hayvan türleri satan bir toptan balık ve canlı hayvan pazarı) çalışanlarında kümelenme olduğu belirtilmiştir. Vakalarda ateş, dispne ve radyolojik olarak bilateral akciğer pnömonik infiltrasyonu ile uyumlu bulgular tespit edilmiştir. Hastalık esas olarak damlacık yoluyla bulaşmaktadır. Ayrıca hasta bireylerin öksürme, hapşırma yoluyla ortaya saçtıkları damlacıklara diğer kişilerin elleri ile temas etmesi sonrasında ellerini ağız, burun veya göz mukozasına götürmesi ve temas etmesi ile bulaşmaktadır. 7 Ocak 2020’de daha önce insanlarda tespit edilmemiş yeni bir coronavirus (2019-nCoV) olarak tanımlanmıştır.  Türkiye ise ilk vaka 11 Mart 2020’de görüldü. Dünyadaki ve Türkiye’deki vaka sayıları gitgide tırmanmıştır. Son olarak dünyada 3 milyonun üzerine çıktı. Bu tırmanışa rağmen 2019-nCoV için aşı çalışmaları devam etmektedir. Öngörülen aşılar ise test aşamasını geçip uygulanmaya başlanması için önümüzde uzun bir süre olduğu söylenmektedir. 2019-nCoV pandemisi aslında bize ders çıkarmamız gereken birçok şey sunuyor. Diğer salgınlar gibi. Belki bu seferki salgının boyutu bizi yeni dünya anlayışını değiştirerek dünyada sağlık eşitsizliği, sağlık planlamaları ve hizmetleri için kalıcı çözümler üretmek için bir etken olur. Bu günlerde hayatları pahasına gece gündüz çalışan sağlık emekçilerinin değeri bir nebze olsun anlaşılır. Sağlıkla Kalın... #EvdeKal Coronavirüs için 5 adım \"Kamplumbağa Terbiyecisi\" Osman Hamdi Bey 1. Elleri sık sık yıkayın. ğ2. Dirsek içine do ru öksürün. 3. Yüzünüze dokunmaktan kaçının. İ4. nsanlarla aranızdaki mesafeyi koruyun. ş5. Zorunlu olmadıkça dı arı çıkmayın.

Orgazm Olmak ya da olmamak… Hilal Uludağ Cinsel Sağlık ve Üreme Sağlığı Çalışma Kolu Direktörü Başlığı okurken hepinizin bir ürperdiğini hisseder gibiyim. Toplumda cinsellik bile bir tabu iken böyle hissetmenizi asla ve asla yadırgayamam. Zira, çok değil bundan birkaç sene öncesine kadar aynı duyguları benim de hissettiğim gerçeğini de itiraf etmeliyim. Neydi bu duygular? Biraz korku, biraz şaşkınlık ve çokça merak. Belki bu zamana kadar birçok kez duyduk bu kelimeyi, belki duyduk ama önemsemedik. Aslında bir tatlı yediğimizde aldığımız o haz, ruhumuza işleyen bir şarkıda bulduğumuz o ritim, bir kediyi severken hissettiğimiz o rahatlama hissi gibi hayatımızın mutlu bir parçasıdır orgazm. Bu duyguyu daha önce birçok kez tatmış, hiç tatmamış ya da deneyimlemek istememiş olabilirsiniz. Fakat gerçekten tam anlamıyla orgazm nedir biliyor muyuz? Toplumda genellikle orgazm sadece erkekler üzerinden konuşulur. Bu çerçevede; cinsel ilişkiden zevk alması gereken tek taraf erkektir, kadın herhangi bir zevk almaz bu yüzden cinsel ilişkinin kadınlar için herhangi bir önemi yoktur mantığı savaşmamız gereken en büyük tabudur. 4 bin kadın üzerinde yapılan bir araştırmaya göre kadınların üçte birinin orgazm olamadığı tespit edilmiştir. Bu bilimsel gerçeği belki de bu ayrımcı toplumsal yargıya borçlu olabiliriz. Kadının böyle bir algıyla doğup büyümesi onun cinsel yaşamda haz almayı hak etmediğini düşündürebilir ya da cinsellikten çekinmesine yola açabilir. Bu tarz psikolojik düşünceler kadının orgazm olamamasının majör sebeplerindendir. Peki orgazm olurken vücudumuzda ne gibi değişiklikler \"Venüs'ün Doğuşu\" olur? Kadınlarda; kan akımı hızlanır buna bağlı olarak Sandro Botticelli klitoriste sertleşme, klitoris başında belirginleşme ve vajina dudaklarında büyüme görülür. Cinsel birleşmeye zemin hazırlama amacıyla vajinada nemlenme meydana gelir, uterusta ve çevresindeki kaslarda ritmik kasılmalar görülür. Bu primer belirtilerin yanı sıra meme uçlarında dikleşme, göz pupillerinde büyüme, dudaklarda ve ciltte pembeleşme, terleme ve bazen de boşalma gözlenebilir.

Erkeklerde ise; benzer bir şekilde kan akımının artmasına bağlı olarak penis sertleşir, gerginleşir ve büyür. Tüm bunların akabinde kasların birçok kez kasılmasıyla boşalma ile orgazm tamamlanır. Bu belirtilerin hepsi aynı anda da görülebilir sadece birkaçı da görülebilir. Her bireyin farklı zevkleri olduğu gibi her bireyin de orgazm olma yolları farklı olabilir. Aynı zamanda orgazm süreleri de kişiden kişiye değişmektedir. Bu sebeplerden dolayı araştırmalar göstermektedir ki orgazm çeşitlerinin ucu bucağı yoktur. Yani internetten gördüğünüz bir yöntemle partnerinizi belki de orgazma ulaştıramayabilirsiniz. Bu yüzden cinsellikte altın kural partnerler arası iletişimdir. Az önce de dediğim gibi daha önce orgazm olmuş, olmamış veya denemeyi bile istememiş olabilirsiniz. Fakat şüphesiz ki orgazm, doğal bir süreçtir. Vücudumuzun verdiği her yanıt, gösterdiği her bir tepkinin bir amacı ve bize sağlayacağı birtakım faydaları vardır. Orgazmın amacı bizlere daha sağlıklı bir cinsel yaşam ve üreme süreci sağlamaktır. Bu doğal ve faydalı sürecin vücudumuza kattıklarını da saymakla bitiremem ama birkaçından bahsedebilirim. En başta hepinizin de tahmin edeceği gibi bedensel ve ruhsal bir rahatlama sağlar, bağışıklık sistemini güçlendirir, stres seviyesini azaltır ve uyku kalitesini arttırır. Kişiyi değerli hissettirip partneri ile olan ilişkisini kuvvetlendirir. Aynı zamanda serotonin hormonu salgısını arttırarak daha mutlu hissetmeyi de sağlar. Evet, işte bugün de vücudumuzun bir mucizesini daha yakından tanımış olduk. Umarım ki hepimiz gerçekten vücudumuzu her şeyiyle tanırız, kabul ederiz ve böylece toplumun bize dayattığı yargıların deneyimlerimizin önünde bir engel olmasına izin vermeyiz! ������ \"Öpücük\" Gustav Klimt

BİR TIP ÖĞRENCİSİNDEN DAHA FAZLASI Cantürk Keskin Araştırma Değişimi Çalışma Kolu Direktörü Araştırma Değişimi Çalışma Kolu olarak şimdiye kadar pozitif bilimlerin ışığında hareket edip yapmak istediğimiz etkinliklerde bu amacı kendimize bir görev edindik. Tüm dünyayı etkisi altına alan bir pandemi sebebiyle bu amaçla yapmayı düşündüğümüz fikirlerimiz sekteye uğramış olsa da araştırmayı ve bence değişimin en önemlisi olan kendimizi değiştirip geliştirmeyi unutmamalıyız. Bize yol gösterecek olan en önemli olgu bu günlerde bunu çok iyi kavradığımızı da düşünüyorum ki pozitif bilimlerin ışığıdır. Araştırma Değişimi Çalışma Kolu (SCORE) olarak kendimize yüklediğimiz diğer bir sorumluluk ise tıp eğitimimizde sadece teorik olarak yer alan bilim insanı yetiştirme, araştırma etiği, bilim felsefesi, literatür zemini geliştirme, rapor-yayın sunumu gibi edinimleri hem arkadaşlarımıza hem de kendimize kazandırmayı amaçlamaktır. Bu tür kazanımlar aslında tıp eğitimimizde almamız gereken kazanımlar olması gerektiği halde ne yazık ki birçoğumuz bu kazınımları kendimize katamadan mezun oluyoruz. Bu konuların akademik hayatımızın her yanında bize yardımcı olacağını ve bizi geliştireceğini düşündüğümüzde bu büyük bir eksikliktir. Biz bu eksikliği yaşamamak ve bu kazanımlar sayesinde “Bir tıp öğrencisinden daha fazlası” olma yolunda ilerliyoruz. Peki biz bunun için neler yapıyoruz ? Sene boyunca yaptığımız ulusal ve yerel etkinlikler dışında öğrencilerimizi yurt dışında araştırmanın nasıl yürüdüğünü, sadece kendi ülkemizin araştırma kültürünü değil birçok ülkenin araştırma kültürünü anlayabilmeleri için yurt dışında araştırmaya katılma şansı sunuyoruz ve bunu temel bilim araştırmaları, laboratuvar çalışmalı klinik araştırma, laboratuvar çalışması, klinik araştırma gibi seçeneklerle öğrencileri istediği araştırma türünü seçip ona göre yerleştirmeye çalışıyoruz. \"Bulutların Üzerinde Yolculuk\" Caspar David Friedrich

Bu şekilde yurt dışında katıldıkları bu araştırma projelerinin sonucunda öğrencilerimiz donanımlı ve akademik olarak bilgili bir şekilde dönmelerini amaçlıyoruz. Ve umuyoruz ki “Bir tıp öğrencisinden daha fazlası” olabilelim. Yurt dışına öğrenci gönderirken aynı zamanda yurt dışından da öğrenci kabul ediyoruz. Yurt dışına öğrenci gönderirken aynı zamanda yurt dışından da öğrenci kabul ediyoruz. Yurt dışından bir araştırma projesine katılmak için gelen bu öğrencilere hem kendi kültürümüzü tanıtıp hem de hocalarımızın üstünde çalışmış olduğu projeler hakkında bilgi sahibi olmalarını sağlıyoruz. Bu şekilde hocalarımızın projesi bir miktarda olsa evrenselleşmiş ve hitap ettiği kesim artmış oluyor aynı zamanda yurt dışından gelen bu arkadaşlarımızla bizler de iyi dostluklar kurup farklı kültürleri tanıma konusunda kendimizi geliştiriyoruz.   Tüm bu yaptıklarımız ve yapmayı düşündüklerimizin sonucunda umarım “Bir tıp öğrencisinden daha fazlası” olabiliriz. Bilim ve SCORE’yle kalın... \"Manolya ve Meyveler\" Şeker Ahmet Paşa

Öz-nezaket ÖNCE KENDİNLE BARIŞ! Ayşe Işık İskender İnsan Hakları ve Barış Çalışma Kolu Direktörü Sevgili SCORP Gönüllüleri, Bildiğiniz üzere, IFMSA’in altı çalışma kolundan biri olan İnsan Hakları ve Barış Çalışma Kolu (SCORP) olarak bizler, küresel bir bakış açısıyla, dünyayı daha güzel kılmak adına her türlü ayrımcılığa ve hak ihlaline karşı mücadele ederek, edinilen bilgi, beceri ve tutum ile birlikte yoksulların, göçmenlerin, mültecilerin, insan hakları konusunda savunmasız kimselerin, sesini duyuramayan her bir canlının ve ihmal edilen her bir değerin sesi olmayı amaçlıyor ve bu doğrultuda savunuculuk faaliyetleri yürütüyoruz. Bir SCORP gönüllüsü olarak en büyük motivasyonumuz sevgi ve barış dolu yarınların bizlere çok yakın olmasıdır. Bu yazımızda ise sizlere barışa dair atmamız gereken ilk adımdan bahsedeceğiz: Önce “kendinle barış!” Öz şefkat nedir? Kişinin kendisiyle iyi dost olma becerisidir. Kişinin kendine de sevdiği birine dav- randığı şekilde davranmasıdır. Kişinin kendine de ihtiyacı olan desteği, anlayışı ve şefkati göstermesidir. Öz-şefkatin üç temel boyutu vardır ve bu boyutlar her ne kadar birbirinden farklı olsalar da etkileşim halindedir. Kendinizi ve bir başkasını sert bir şekilde yargılamadan ve acımasızca eleştirmeden şefkatli bir yaklaşıma, nezakete ve sevecenliğe vurgu yapar. Bir hata yaptığınızda, yetersiz kaldığınızda ya da herhangi bir konuda başarısız olduğunuzda genellikle kendinizi acımasızca eleştiren bir “iç ses” duyabilirsiniz. Ancak öz-nezaket, kendinize karşı daha destekleyici ve duyarlı yaklaşmanızı sağlar. Hayatta bazen yetersiz kaldığınızda kendinizi eleştirmektense “mükemmel” olmadığınızı kabul etmek öz-şefkatinizi artırır bu noktada öz-nezaket çok önemli bir koruyucudur. OrtaHikssİinysaatınlık Ortak paydaş, acı veren deneyimlerinize daha geniş \"Gece Kuşları\" açıdan bakarak onları insani bir deneyim olarak kabul Edward Hopper etmek, kendinizi diğerlerinden ayrışmış ve izole şekilde algılamamaktır. Yani “mükemmel” olmamak tüm insanların ortak özelliğidir. Buna göre herkes hata yapabilir, başarısız olabilir, yetersiz hissedebilir ve bazen hayatta bir şeyler kötü gidebilir. Kendinize ve yaşamınıza daha geniş bir açıdan bakmak ve aslında diğerlerinin de zaman zaman zorlandığını fark edebilmek, daha az hayal kırıklığı yaşamınızı sağlar.

Bilinçli Farkındalık Acı verici düşüncelere ve hislere aşırı şekilde yoğunlaşmadan bunları dengeli bir farkındalık zemininde tutmaktır. Farkındalık aynı zamanda yaşadığınız anın farkında olmayı, olaylara kişiselleştirmeden ve daha geniş bir açıdan bakabilmeyi ifade eder. Farkındalık acı veren duyguları ve olumsuz düşünceleri zorla değiştirmeye ve aşırı derecede tanımlamaya çalışmak, abartmak, takıntılı şekilde düşünmek ya da bastırmaya çalışmak yerine, bunları akışına bırakmak ve gözlemek olarak da tanımlanır. Olumsuz düşünce ve duyguların bilinçli şekilde farkında olmak, problemleri çözebilmenizi kolaylaştıracak ve engellenemez şekilde zihninize gelen “çaresizlik” ve “kurbanlık” düşüncelerinin önüne geçmenizi kolaylaştıracaktır. Öz Şefkatin Fizyolojik Etkisi Nedir? Genellikle kendimizi başkalarıyla kıyaslar ve hatalarımızda kendimizi acımasızca yargılarız. Peki bunu yaptığımızda bedenimizde neler olur? Dr. Kristin Neff öz eleştiride devreye giren biyolojik mekanizmayı şöyle açıklıyor: Kendimizi eleştirdiğimizde bedenimizin kendini tehlikeden savunma sistemini, sürüngen beyini kullanmaya başlarız. Bu sistem devreye girer çünkü fiziksel bütünlüğümüze tehdit olduğunda adrenalin ve stres hormonu olarak bilinen kortizol salgılarız, savaş veya kaç tepkisine hazırlanırız. Bu sistem bedenimizi hedef alan tehditler için gelişmiştir. Ama modern zamanlarda tehdit genellikle bedenimize değil, benlik algımızadır. Böylece kendimizle ilgili beğenmediğimiz bir şeyi, bir eksikliğimiz olduğunu düşündüğümüzde, kendimizi tehdit altında hissederiz. Ve soruna saldırırız: Yani kendimize saldırırız. Kendimizi eleştirdiğimizde bu sorun ikiye katlanır çünkü aynı anda hem saldırgan hem de saldırıya uğrayan oluruz. Böylece öz eleştiriyle çok miktarda kortizol salgılarız. Sürekli kendini eleştiren biriyseniz sürekli yüksek düzeyde stresiniz vardır ve sonunda bedeniniz kendini korumak için kendini kapatır ve bütün bu stresle başa çıkabilmek için depresyona girer. Öz şefkat ne değildir?    Kendine acımanın bir yolu değildir.    Zayıflık demek değildir. Öz şefkat insanı umursamaz yapmaz Bencillik değildir. Barışa inanın ve her şeyden önce kendinizle barışın! “Dağlar, insanlar ve hatta ölüm bile \"İki Frida\" yorulduysa; şimdi en güzel şiir, barıştır.” Frida Kahlo Yaşar Kemal Barışla ve Sevgiyle…

GLOBAL DİJİTAL TEMİZLİK GÜNÜ Gökçen İleri Bilişim ve Haberleşme Destek Birimi Direktörü “Dijital Temizlik Günü ”nü daha önce duymuş muydunuz? 2018 yılında Estonya’da ilk defa Telia telekomünikasyon şirketi tarafından ulusal çapta düzenlendi. Bu yıl ise birçok ülkede pandemi nedeniyle sokağa çıkma yasağı bulunduğundan çevre temizliği etkinlikleri gerçekleştirilemedi. Fakat bu çevreyi temizleyemeyeceğimiz anlamına gelmedi! 22 Nisan’da, Dünya Günü’nün 50. yıl dönümü adına ilk defa “Global Dijital Temizlik Günü” olarak gerçekleştirildi. Hayatımızın her aşamasında kullandığımız bilgisayar ve internet de dünya genelin- deki karbon salımına büyük oranda neden oluyor. Nasıl mı? Dijital Temizlik Günü projesi organizatörlerinden Anneli Ohvril, \"İngiltere'deki her yetişkin maillere 'teşekkürler' cevabı göndermezse karbondioksit salımını yılda 16 bin ton azaltabiliriz. Bu Londra'dan Madrid'e 81 bin uçak seferiyle eşdeğer\" açıklaması yapıyor. Berners Lee'nin \"Her Şeyin Karbon İzi\" kitabına göre ise istenmeyen (spam) bir mail açılmasa bile yaklaşık 0,3 gram karbondioksit salımı yapıyor. Ama e-postaya büyük bir dosya eklendiğinde bu sayı 50 grama kadar çıkabiliyor. İstatistik sitesi Statista¹'ya göre ise dünyadaki her gün gönderilen milyonlarca mailin yarısında çoğu istemsiz maillerden oluşuyor. 2009 yılında McAfee ABD’de günde 2 milyon hanede kullanılan enerji ile milyarlarca spam e-postanın aynı miktarda enerji gerektirdiğini belirten bir rapor yayınlandı. Bir çalışma, bir yıl boyunca 1 GB e-posta depolamanın 32,1 kWh tükettiğini, bunun normal ev fırını ile 10 saat pişirmeye eşit olduğunu gösteriyor. Aynı araştırmaya göre, bir e-posta ortalama 230 kB (yılda 7.4Wh değerinde) ağırlığındadır. 30 e-posta silerseniz 222Wh tasarruf edersiniz. Bu, bir gün boyunca açık kalan düşük enerjili bir ampulün (9 Wh) eşdeğeridir. 2025 yılına kadar veri havuzlarının üretilen tüm enerjinin 1/5’ ini \"Kafe Terasta Gece\" kullanacağını ve en büyük kirleticilerden bazıları olacağı tahmin Vincent Van Gogh edilmektedir. 1 https://www.statista.com/statistics/420391/spam-email-traffic-share/

Peki dijital temizliğe nereden başlayabiliriz? Adım 1 Neredeyse her an yanımızda olan akıllı telefonlarımızdan başlayabiliriz! Uzun zamandır kullanmadığın uygulamaları, belki dinlerim diye tuttuğun şarkıları, aynı pozdan olan fotoğrafları silebilirsin. Biraz gerçekçi düşünmek işini kolaylaştıracaktır. ������ Adım 2 Sıra bilgisayarlarda! Bilgisayarındaki dosyaları tasnifleyerek gereksiz olanları ayırt edebilirsin. Fotoğraflarının ve videolarının bulanık veya çift olanları silebilirsin. Önemli dosyalarını bulut hesabına yükleyerek verilerine her yerden ulaşabilirsin. Bu, verilerini taşırken tekrar diğer bilgisayara yüklemeni önler. Adım 3 E-postalarını temizle! Bu noktada aslında en önemlisi gereksiz e-postaları ayırmak. . E-postalarını ayırırken önemli olanlarına “bayrak” eklersen işin çok kolaylaşır. Böylece işe yaramayan e-postaları kolayca fark eder ve silebilirsin. Ayrıca artık ilgilenmediğin dergilerin, sitelerin, uygulamaların aboneliğinden çık. Böylece gereksiz postalar almazsın. Adım 4 Devamlılığı sağlamak için bu adımları alışkanlık haline getir! Son olarak aşağıdaki adresten ne kadar büyüklükte \"Aşıklar\" temizlik yaptığını kaydedebilirsin. Böylece dünya René Magritte çapındaki toplam temizlik boyutunu görebiliriz! https://digital.worldcleanupday.org/registration/ Kaynak https://digital.worldcleanupday.org

Ayırıcı Tanı: Çocuk İhmali ve İstismarı Taha Arık Proje ve Girişimler Destek Birimi Direktörü Çocuklara yönelik ihmal ve istismar vakaları günümüzde gittikçe artarak devam eden ve maalesef önlemlerin yetersiz alındığı, belki de anlaşılması en zor sorunlardan birisidir. Çocukluk çağında ihmal veya istismara uğramış bir birey hayatının ileriki safhalarında toplumun diğer bireylerine nazaran daha içine kapanık ve intihara daha çok yönelimli karakter yapısına sahip olabiliyorlar. Bazıları ise uğradığı istismarlar ve ihmaller yüzünden hayatlarının bir sonraki aşamasına bile gelemeden çocukluk çağında hayata gözlerini yumuyor. Hayatımızın şu evresine kadar belki de bu vakalarla karşılaşmadık hatta ismini dahi duymadık, o yüzden bu çocuklar üzerinde efektif olamayıp onları kollayamadık. Lakin ileriki yaşantımızda bir hekim olarak, şimdi ise bir hekim adayı olarak ihmal ve istismarların önüne geçebileceğimiz bir fırsat bahşediliyor bizlere. Bu zulmün önüne geçmek amacıyla hekimler muayenelerine gelen çocuk hastalara farklı bir gözle bakmalı ve tanısını koymadan önce semptomlarının sebeplerinin ihmal veya istismar olup olmadığını anlamaya yönelik çalışmalar yürütmelidir. Ayırıcı Tanı sayesinde birçok çocuğun ileriki yaşantısında yaşayabileceği ihmal ve istismar vakalarının önüne itinayla sur çekilmiş olup onların hayata karşı daha özgüvenli ve sevinçli bireyler olma yollarında yardım eden insanlardan birisi olabiliriz. Peki Proje ve Girişimler’in 5 Desteklenmiş Projesinden birisi olan Ayırıcı Tanı: Çocuk İhmali ve İstismarı bu konuda neler yapıyor? Proje takımı öncelikle Ayırıcı Tanı’nın varlığından habersiz hekim adaylarına böyle bir önlem tanısının varlığını gösterip Ayırıcı Tanı’nın nasıl uygulanabileceğinden de özel olarak bahsediyor. İşin kilit noktasını biz hekim adayları oluşturduğu için Ayırıcı Tanı’nın ayrıntılarını öğrenip bu konunun faal savunucusu olmamız gerçekten çok önemli. \"Güvercinli Çocuk\" Pablo Picasso

Böyle bir olgunun varlığından haberdar olmakla kalmayıp üzerine daha çok gidip, araştırmalar yürütüp Ayıcı Tanı alanında bilgili bireyler halinde yetişip fakültelerimizden yaptığı işin farkında olan hekimler olarak mezun olmalıyız. Proje takımımız bu aşamada bizlere ellerinden geldiği kadar yardım etmekte, hekim adaylarının kullanması için özel olarak kaynaklar ve kitler hazırlamaktadır. Ayrıca Proje Takımının gerçekleştirmek istediği hedeflerden bir tanesi de Ayırıcı Tanı hakkında yeterli bilgi ve beceriye sahip donanımlı hekimler yetiştirilmesine yardımcı olması amacıyla \"Ayırıcı Tanı: Çocuk İhmali ve İstismarı Müfredatı\" ders başlıklarını içeren Eğitim Programını yerel birliklere entegre etmek. Bu konular üzerinde yeterli bilgi ve beceriye sahip donanımlı hekim adayları konumuna ulaştığımız zaman ise faal savunuculuk görevimizi icra etmeli, ‘Ayırıcı Tanı: Çocuk İhmali ve İstismarı’ndan halkın da haberi olabilmesi adına aktif saha çalışmaları yürütülmesi gerekmektedir. Proje Takımı bu noktada etkin saha çalışmalarında kullanılmak üzere broşürler, kitler, afişler ve infografikler hazırlamakta, bizlerin halka aktarması gereken tüm bilgileri de onlar bizlere aktarmaktadır. Sadece yerel birliklerle de sınırlı kalmayıp çeşitli Dış Paydaşlar ve Sivil Toplum Kuruluş’larıyla beraber ulusal çalışmalara da imza atmaktadır Ayırıcı Tanı: Çocuk İhmali ve İstismarı Proje Takımı. Yazımı çok sevdiğim şu iki sözle bitirmek istiyorum: Geleceğimizi onlara emanet ediyoruz; “Dünyada bir tane dahi \"Çocuklar geleceğimizin güvencesi, çocuk mutsuz olduğu sürece, büyük icatlar yaşama sevincimizdir. Bugünün çocuğunu, yarının büyüğü olarak ve ilerlemeler yoktur.” yetiştirmek hepimizin insanlık görevidir. Albert Einstein Mustafa Kemal Atatürk Aydınlık bir gelecek uğruna çalışmalarımızı \"Grande Jatte Adası'nda Bir Pazar sadece kendimizle sınırla tutmamalıyız, Öğleden Sonrası\" çevremizde yardımımıza muhtaç olan canlılara Georges Seurat elimizden geldiği, yapabilecek bir şeylerimiz olduğu müddetçe dertlerine derman olmaya çalışmalıyız.

Kapasite Gelişimi  Ayşe Işık İskender Kapasite Gelişimi Destek Birimi Direktörü “Dinlenmemek üzere yola çıkanlar asla yorulmazlar.”  Mustafa Kemal Atatürk Kapasite Gelişimi, 3 temel kavram veya görev üzerine kuruludur: Oluşturma, Geliştirme ve Sürdürülebilirlik. Her geçen gün büyüyen ve gelişen ailemiz için, gönüllülerimiz arasındaki bilgi ve beceri farkını kapatıp yeni üyelerimizle beraber en yüksek verimle çalışmak çok değerlidir. Kapasite Gelişimi Destek Birimi’nin ilk görevi, üyelerimizi yaptığımız işler ve çalıştığımız konularda yüksek bilgi ve beceriye ulaşmalarını sağlamaktır. Kapasite Gelişimi Destek Biriminin ikinci görevi, iş kalitesini ve verimliliğini artırmak için üyelerimizingelişimine destek olmaktır. Hep daha iyisini hedefleyen bir anlayışla hareket ederek, birliğimizdeki mevcut problemleri gidermek ve daha verimli çalışmalar ortaya koymak adına çalışmalar yapar, \"Bir Tıp Öğrencisinden Daha Fazlası\" olmak adına gönüllülerimiz adına eğitimler, oturumlar düzenler. Yapılan işlerin, verilen emeklerin kaybolmaması için; yılların getirdiği tecrübe ve gözlemlerle ortayaçıkarılmış etkinlik ve projelerin devamlılığı sağlanmalıdır. Kapasite Gelişimi Destek Biriminin üçüncü ve belki de en önemli görevi, sürdürülebilirliği sağlamaktır. 2014'te kurulan birliğimizin ileride de varolması ve daha da iyiye gitmesi için sürdürülebirlik şarttır. Kapasite Gelişimi Destek Birimi, birliğimizin omurgasını oluşturur. Bünyesindeki eğitmenler ile bilgiyi işleyerek ve farklı formatlarda gönüllülerimize sunarak bu 3 temel ilkenin sağlanması adına zemin oluşturur.  Biz de bir eğitmen gözünden sizinle sırlarımızdan sadece birini paylaşırken kendinizi tanımak adına size açılan bir pencereyi aralıyoruz! \"Mona Lisa\" Georges Seurat

Kendinizi Nasıl Görüyorsunuz? Johari Penceresi Johari Penceresi, insanlar arasındaki ilişkide, kişi tarafından bilinen, paylaşılan ya da kişinin kendi tarafından bilinmeyen, paylaşılmayan iletişimi inceleyen bir yöntemdir.Amerikalı iki psikolog Joseph Luft ve Harry Ingram tarafından 1955 yılında ortaya atılmıştır. Bu kavram isimlerinin baş harflerinin birleşmesiyle (Jo-Hari) oluşturulmuştur. Birden fazla kişi arasında, bu kişilerin birbirleri hakkındaki bilgileri açığa çıkmaktadır. Bu bilgiler dört pencere şeklindedir. Açık alan, kör alan, gizli alan ve bilinmeyen alan. Haydi gelin bu alanları hep birlikte keşfedelim! Açık Alan Kör Alan Kişinin hem kendisi hakkında hem de diğerleri Kişinin kendisinin bilmediği fakat diğerleri tarafından bilinen özelliklerini içermektedir. Bu alan tarafından bilinen alanı açıklamaktadır. Kaygı, genel olarak kolay gözlemlenebilir bilinçli hareketleri, korku, kıskançlık duyguları bu alanda bulunur. Bu kişinin anlatmaktan çekinmediği bilgileri kapsamaktadır. alanın geniş olması kişinin tek-yönlü iletişimi Kişinin ve karşısındaki insanların farkında olduğu, bildiği tercih eden, savunmacı, eleştirilere kapalı, şüpheci tutum ve davranışlar yer almaktadır. İlişkiler açısından olduğu anlamına gelmektedir. Bu kişiler iletişim en avantajlı bölgedir. Etkili iletişim ve takım süreci için engelleri oluşturur, karşılarındaki insanların en geniş olması beklenen alandır. Açık alanı geniş duygularını, düşüncelerini önemsemezler. olanlar birer iletişim ustasıdır, takım oyununa yatkındırlar. Bu kişiler doğal, özgüvenli, duygusal yeterlilikleri gelişmiş ve duygusal zekaları yüksek kişilerdir. İletişim ve empati yetenekleri gelişmiştir, insanların duygu ve düşüncelerine karşı açık fikirlidirler. Bu alanda kişinin kendisiyle ilgili bildiği fakat Kişinin hem kendisi hem de başkaları tarafından karşısındakilerin bilmediği, farkında olmadığı tutum ve bilinmeyen özelliklerini içermektedir. Bilinmeyen davranışlar bulunur. Bu alanın geniş olması kişinin risk alanı geniş olan kişilerin ne yapacakları almayan, hakkını arayamayan, kendine-odaklı, kestirilemez, davranış ve düşüncelerini gizlerler ve özgüveni eksik  olduğu anlamına gelmektedir. Bu alanı çatışmadan kaçınırlar. Kuralcı ve mesafelidirler. geniş olan insanların içe kapanık bir yapıları vardır. Bu Birer kapalı kutudurlar. Bu alanın bilinçaltı veya kişilerle iletişim kurmak zordur. bilinçdışı bilgileri içerdiği söylenebilir. Rüyalar da Gizli Alan bu alanın içerisindedir. Bilinmeyen Alan Johari Penceresi’nden kendi alanınızı görmek için bu testi \"Gece Devriyesi\" çözebilirsiniz: Rembrandt https://docs.google.com/file/d/0BxcZ04Rr1CuLa3lmanJmNnRR dHVGbXViajZCeGtOVkVZWDRN/edit?filetype=msword Etkili bir iletişim süreci için Johari Penceresi’nde “açık alan”ın genişletilmesi, “bilinmeyen alan”ın daraltılması gerekmektedir. Etkili bir iletişim, bireyin kendini açığa vurma derecesinin arttırılmasıyla mümkün olabilmektedir.

A Soul Whose Value is Unknown : Vincent Van Gogh Nurgül Tokalı Vincent Van Gogh is one of the best known post impressionist artists. He was born in Netherlands on 30 March 1853. His father was a pastor so he also had a religious aspect. Vincent was very emotional.He didn't trust himself and had wars with himself.It took him a long time to discover himself as an artist.  In Belgium, he decided to create happiness through art and beauty.  In 1886, he went to Paris to join his brother Théo, who was the manager of the Goupil gallery. In Paris, Van Gogh studied with Cormon, meeting Pissarro, Monet and Gauguin. After meeting the new Impressionist painters, he tried to imitate them. But Vincent didn’t succeed in copying but developed his own idiosyncrasies.  In 1888, Van Gogh decided to go south to Arles . He thought his friends would be with him.Only Gauguin joined him, but it wasn't quite what was expected.  Van Gogh's angry temperament made him lose his friends. They were painting together all day, but they had to spend the night. Towards the end of 1888, Gauguin left Arles a result of an incident. Van Gogh , cut off part of his own ear lobe with a razor on top of it.Van Gogh then began to alternate between the harmony of madness and clarity, and was sent to the asylum in Saint-Remy for treatment.

Here he revealed his most famous work, The Starry Night. In May 1890, after a few years, he was much better.With Gachet's permission, he went to live in Auvers-sur-Oise. Two months later, he died of what was believed to be a self-inflicted gunshot wound” for everyone's sake.\" He didn't have much success during his short career, only selling one painting .The benefit was provided by his brother  Théo often for smoking coffee and art supplies . He suffered failures throughout his life but his inherited works still continue to make an impact in the art world.  Van Gogh is now seen as one of the most influential artists who helped lay the foundations for modern art. ⤵If you want to take a look at a lot of things about him,look at here https://www.vangoghgallery.com/misc/biography.html There is nothing more truly artistic than to love people. \"Wheat Field With Cypresses\" Vincent Van Gogh

Bizden Öneriler SCORA SCORP Dizi: Big Mouth Dizi: Orange is the new black Film: İDualar Bobby çin (Prayers for Bobby) Film: 12 Kızgın Adam (12 Angry Men) Kitap:Cinsellik Üzerine – Sigmund Freud Kitap: Zen ve Motosiklet Bakım Sanatı ~ Şarkı: Dolu Kadehi Ters Tut – ğDe erlerin Sorgulanması – Robert M. Pirsig Şarkı: Wind of Change - Scorpions Anamız Babamız Yok Deriz SCOPH SCOPE Belgesel: No Sugar Dizi: Vikings Film: Şimdi ya da Asla (The Bucket Film: The Pianist (Piyanist) Kitap: Simyacı - Paul Coelho List) Şarkı: Sürgün - Zülfü Livaneli Kitap: Otomatik Portakal – Anthony Burgess Şarkı: Nermine Memmedova – Ay ş ğI ı ında Dizi: Genius SCORE Film: ŞHer eyin Teorisi (The Theory of Everything) Kitap: Zamanın Kısa Tarihi Şarkı: Evgeny Grinko – Valse SCOME Dizi/Belgesel: Mind Explained Film: Patch Adams Kitap: Cesur Yeni Dünya – Aldous Huxley Şarkı: Non, je ne regrette rien – Edith Piaf \"Filler\" Salvador Dali

Bizden Öneriler Bilişim ve Haberleşme Proje ve Girişimler Dizi: Narcos Dizi: Rick and Morty Film: Loving Vincent Film: 1917 Kitap: Patasana - Ahmet Ümit Kitap: Frank Herbert – Dune (Seri) Şarkı: Leyla - Altın Gün Şarkı: Guns N’ Roses – Don’t Cry Kapasite Gelişimi Yönetim Kurulu Dizi: Şahsiyet Dizi: Unorthodox Film: Şimdi ya da Asla (The Bucket Film:  Zamanın Ötesinde List) (Predestination) Kitap: ğÖlü Ozanlar Derne i (Dead Kitap: Beyaz Zambaklar Ülkesinde- Poets Society) Grigory Petrov Şarkı: Time Management 101 – Şarkı: Me in You- Kings of Convience Shooter Jennings Dizi: Sense8 Denetim Kurulu Film: Trainspotting Kitap: Kinyas ve Kayra – Hakan Günday Şarkı: Portishead – Sour Times https://www.youtube.com/playlist? list=PL27sWxPqHPArN_OIuIFYUK2chQWjiOobp Bu YouTube linkinden önerdiğimiz şarkılara bir çalma listesi olarak ulaşabilirsiniz! \"Adem'in Yaratılışı\" Michelangelo

Prof. Dr. Orhan Baş'ın Favorileri Çok sevdiğimiz anatomi hocamızın nam-ı diğer manevi babamızın favorileri nelermiş? En sevdiği yemek- Hamsi Izgara En sevdiği renk- Mavi Üniversitedeyken en sevdiği ders- Anatomi En beğendiği şehir- İzmir En sevdiği film- Esaretin Bedeli En sevdiği müzik- Pop tarzı En sevdiği kitap- Suç ve Ceza Küçükken en sevdiği oyun- Futbol En sevdiği tatlı- Gateau fondant au chocolat En değer verdiği - İnsanlar En sevdiği mevsim - İlkbahar En sevdiği spor dalı- Muaythai En sevdiği hayvan- British Shorthair Kedi \"Arnolfini’nin Evlenmesi\" Jan Van Eyck

VEDA Volkan Özcan TurkMSIC ile ilgili bir yazı yaz dediklerinde şaşırmıştım açıkçası. Uzunca bir süre nelerden bahsetmeliyim acaba diye düşündüm ve 6 yılın kısa bir özeti ile gelecekte neler olması gerektiğini yazmaya karar verdim. Bu mezun olmadan önce sizlerle kuracağım son etkileşim.      2013 yılında, yolu olmayan, aydınlatma direkleri bulunmayan okula giderken atlar tarafından kovalandığımız bir şehre gelince haliyle Ordu’da yapılabilecek her şeyi 2-3 ay içerisinde bitirmiştik. Aslında yerel birlik iki yakın arkadaşın bir yurt odasında atletli şortlu otururken attıkları mail ile canı sıkılan bir arkadaş grubunun kendilerine vakit geçirecek bir şeyler bulma arayışından doğdu diyebiliriz.      Yeni kurulan bir üniversitede okumanın dezavantajlarıyla TurkMSIC’in en cazip gelen tarafı bizim için de değişim programları olmuştu. Bunun için önümüzdeki en büyük engel her sene atlamamız gereken statü değişimleriydi. Aslında hepimiz biliyorduk, biz bu yerel birliği sağlam bir temel üzerine oturtsak da yerel birlikten en çok bizden belki de yıllar sonra fakülteye gelecek olan diğer meslektaşlarımız faydalanacaktı. Yani cefasını biz çekecek, sefasını sizler sürecektiniz. Esasında ilk senelerde yaptığımız onlarca güzel etkinliğin de amacı bu temeli oturtmaktı diyebiliriz. Gayemiz, yıllardır etkinlikler yapan büyük fakültelerin olduğu bir platformda ‘Biz de varız!’ diyebilmekti. Sahaya çıktığımızda ‘Ordu’da tıp fakültesi mi var?’ gibi birçok soruya cevap vererek başladık bu işe. Bu nedenle ilk senelerde yapılan etkinliklere baktığınızda işlevsellikten daha çok tanınırlık ve reklam yapma gayesi ön plandaydı. Bir toplum/topluluk ancak geçmişten miras kalan kültürü ve gelenekleri ile uzun yıllar varlığını sürdürebilir, bunlara bağlı kaldığı sürece daha iyiye gidebilir. Gelenek kelime anlamı olarak yazılı olmayan kurallar anlamına gelse de geçtiğimiz yıllarda bunları olabildiğince metin haline getirmeye özen gösterdik. Sizi anlıyorum, değişimin kaçınılmaz gücü kuralları kendinize göre esnetebileceğinizi düşündürüyor. Fakat şunu unutmayın ki köklerinize bağlı olduğunuz \"Son Akşam Yemeği\" kadar gökyüzüne sahip olacaksınız. Leonardo da Vinci

Kültür konusuna gelecek olursak, katıldığımız ilk genel kuruldan son genel kurula kadar insanların kafasına fırlattığımız, gidilen her etkinlikte insanlara ikram ettiğimiz fındıklar ve insanların bizi ‘Fındık Yereli’ olarak tanımasını sağlayan bütün pr çalışmalarımız, okula gelen yeni öğrencilere tanışma yemeklerinde hoşgeldiniz dememiz, hatta yerel birliğin doğum günü kutlamaları bile bu amaca yönelik atılan adımlardı.Bizden sonra gelecek olan yerel birlik gönüllülerinin de bu kültürü yaşatıp üzerine bir şeyler katacağına yürekten inanıyorum, bizim elimizden ancak bu kadarı geldi. Yazı için verilen kelime sayımız kısıtlı. Elimden geldiğince genel bir değerlendirme yapmaya çalıştıktan sonra neler olması gerektiği ile ilgili naçizane fikirlerimi belirteyim. Ordu Üniversitesi Tıp Öğrencileri Birliği artık kendine yeni bir sayfa açmalı. Gelenek ve kültüründen aldığı enerjiyle kendi bünyesinden ulusal yöneticiler çıkarmalı. Görünürlük için yapılan etkinliklere harcadığı enerjiyi topluma somut olarak fayda sağlayacak daha güzel işler için harcamalı, insana daha fazla dokunmalı. Bana gelirsek... Her daim ‘TurkMSIC’in gönüllülerine kazandırdığı en önemli şey şüphesiz ki dostluklardır.’ dedim. Kazandırdığı onca güzel dostluğun yanında kaybettirdiği güzel arkadaşlıkları çok geç farkettim. El ele tutuşup omuz omuza verip aynı yolda yürüdüğünüz insanların hayatınızdan birer birer nasıl çıktıklarını anlamak insanı gerçekten üzüyor. Sizlere tavsiyem TurkMSIC’in sizden bir şeyler götürmesine asla izin vermeyin. Kendinize bir şeyler katabildiğiniz sürece bünyesinde çalışmaya devam edin. Yıllarca konuştuk, güldük, eğlendik, kızdık, küstük, barıştık. Bir sürü şey yaşadık. Her şeye rağmen veda ederken TurkMSIC’i bir kelime ile ifade et deseniz o kelime kesinlikle ‘Seviyorum’ olur.      Artık yazının sonu.. Eğer ki buraya kadar okuduysanız sizlere yazının içinde bir mesaj hazırladım. Tıpkı bir zamanlar oturup da tekrar yazdığım tüzükte olduğu gibi. Çözerseniz mesajı benimle de paylaşırsınız. 16/1-13/10-33/16-8/24-10/6-19/3 \"Tanrıların Ziyafeti\" Giovanni Bellini ve Titian Her şey için teşekkürler!

\"İstanbul ve Natürmort\" Selim Turan

Ordu TÖB Yönetim Kurulu'ndan 5 Yeni Mesajınız Var! MERHABA GÜZEL AİLEM! Maalesef yaşadığımız bu zorlu süreçte birbirimizden uzak kaldık. Umarım hepinizin sağlığı yerindedir! Birliğimizin amaçlarından biri olan, biz tıp fakültesi öğrencilerinin bilgi ve becerilerini toplum yararına kullanmanın tam da sırası. Birbirimizi ve toplumuzu bilinçlendirmeyi, farkındalık çalışmaları yapmayı asla ama asla bırakmamalıyız. Bizler bu süreçte de oldukça etkili olan sosyal medyanın imkanlarını kullanarak çalışmalar yapıyor ve elimizden geldiğince aktif kalmaya devam ediyoruz. Ailemizin değerli üyeleri olan sizler için de her zaman burada olduğumuzu ve her zaman beraber olduğumuzu belirtmek istiyorum. Motivasyonumuz ve desteğimiz tam olsun! En ama en kısa zamanda birbirimize kavuşmamızı ve derhal sahaya çıkmamızı diliyorum. Hepinize kucak dolusu ♥♥♥sevgilerle! Ülker Bengisu Topaç Biricik yerelimizin çok özel dergisinin dünya tatlısı Başkan okuyucuları, sonunda sabırsızlıkla beklediğimiz dergimizin 2. Sayısına kavuştuk. Her ne kadar bir süre ayrı kalmış olsak da en kısa sürede tekrar bir araya gelip bomba gibi devam edeceğimize şüphem yok :) O zamana kadar yapılacak en güzel aktivite de bu dergiyi okumak olsa gerek ;) Umarım kaliteli zaman geçirip gününüzü renklendirebilmenize yardımcı olabilmişizdir. Bir sonraki sayıda görüşmek üzere ❤ Sevgili Fındık Yerelim, Ahmet Ali İhsan Ceylan Umarım hepinizin keyfi yerindedir :) Dolu dolu geçirdiğimiz VPI bir senenin kapanışını birlikte yapamasak da bir araya gelmek için etkinlikler düzenleme devam ediyoruz. Benim favorim hocalarımız eşliğinde birlikte spor yapmamızdı. :) Evden çıkamadığımız, hareketsiz kaldığımız şu günlerde fazlasıyla iyi geldi :) Sizin de aklına gelen etkinlik fikirleri olursa bizlere ulaştırabilirsiniz! Hepinize çokça selam ve sevgilerle... Yeni sayıda görüşmek üzere :) İrem Kul \"Işıklar\" Genel Sekreter Laurent Percelier

Fındık Yerelinin Değerli Gönüllüleri, Tüm dünya gelecek nesillere ders kitaplarında okutulacak zorlu bir süreçten geçiyoruz.’Bir tıp öğrencisinden daha fazlası’ olan sizlerin evlerinizde ve sağlıklı olduğunu umuyor tüm olumsuzlukların rahatça üstesinden geldiğinizi biliyorum.Evde kaldığımız sürede keyifli zaman geçirmemiz için çalışan e-dergi takımımıza emekleri için tekrar teşekkür ediyorum.Okula dönmek ve sizlerle saha etkinliklerinde tekrar buluşmak için sabırsızlanıyor sizleri çok seviyorum. Sağlıklı günlerde görüşmek dileğiyle hoşçakalın. Mert Gündoğdu Mali Koordinatör Sevgili Fındık L’ordu okuyucuları, Zorlu bir süreçten geçtiğimiz bu dönemde umarım her şey istediğiniz gibi geçmiştir. Biz Fındık Yereli olarak bu dönemde de çok çalıştık. Sosyal medya paylaşımları yaptık, youtube kanalımızda çeşitli webinarlar düzenledik, fiziksel ortamda planlanan çalışmalarımızı çevrim içi ortamda yapılabilecek hale dönüştürdük. Asla durmadık! Peki bu motivasyonun kaynağı nedir, diye sorarsanız cevabımız, çok basit. Sizlersiniz! Umarım yaptığımız çalışmalarımız size küçük de olsa bir katkı sağlamıştır. Farkındalığınızın artmasına yardımcı olmuştur. :) Bir tıp öğrencisinden daha fazlası olmak dileğiyle, En kısa zamanda yüz yüze görüşmek üzere! Gökçen İleri VPE \"Çiçekler\" Georges Seurat

Serbest Köşe Çocuklar ve Haritalar Sokağa çıktığımda kaç bedenin üzerinde yürüdüğümü kestiremiyorum. Kaçınızın fermuarını çekecek kadar koştum. Okuldan dönerken arkamı niye bu kadar çok kolladım, siz benim ardımı niye hep gözlediniz.  Arkamı döndüğümde ve soyunduğumda hepimiz aynı kadındık. Bir kadını ikiye böldüğünüzde yarısı anne yarısı çocuk değildi dünya, işte sana kötü bir haber. Çocukken bacaklarından tutup ikiye ayırdığınız kadınların yarısı anneydi yarısı çocuk. Hiç utanmadan bununla hep övündünüz.  Her meyvenin ham halini ayrı olgun halini ayrı dişlemeye öyle alıştı ki kenarından salyalar sızan ağızlarınız , her şeyin özünü tüketmek istediniz. Yaşadıkça ve tükettikçe vahşileştiniz. Memeden kuzuları çekip ateşe, uykusundan çocukları çekip bacaklarınızın arasına fırlattınız. Her ikisinden de kan gelmesini istediniz. Onlardan hayatlarını alırken sürekli kanasınlar istediniz, geriye alınacak bir hayat kalmayana kadar. Şimdi burada , hayatın ve zamanın tam ortasında dururken bir sürü kız çocuğunun cesetini izliyorum. Yürüyen, koşan , hıçkıran, oturan, inleyen, ağlayan ama mütemadiyen susan bir sürü çocuk çığlığı duyuyorum.  Siz her seferinde bir silleyle silerken yeryüzünden günahlarınızı bazı gözler konuşmayı söktü, hem de her dilde.  Dünyanın neresine giderse gitsin tek bir iris tesadüfüyle günahlarınızı anlattılar. Anlattılar ve yoruldular , anlattılar ve ağrıdılar, anlattılar ve doğurdular. Kadınların degil, çocukların evini yıktınız. \"Sedirde Uzanan Kadını\" Namık İsmail

Kırmızı kuşaklarla boğduğunuz ve utancınızdan kendi suratınıza değilde onların yüzüne duvak geçirdiğiniz çocuklara yürü dediniz. Kapalı odalara yürü, anlamını bilmediğin hayatlara yürü, anlamını bilmediğin hayalara bürün, zamanın durduğu gecelere yürü, yaşına çok yakın olduğun annenin en uzağına yürü, kendi hayatının en ötesine yürü. Yürü ve hiç arkana bakma. Senin varlığını unutacağımız kadar uzun yürü ,öyle yürü ki geri döndüğünde yüzünde yollarının tüm haritası olsun ama sadece sen okuyabil. Buradan bir kız çocuğu olarak çık ve hiç tanımadığımız bir kadın olarak geri dön çünkü biz seni gömecek toprak bulamadığımız için erkek etine gömdük. Albina Özbek Fotoğraf: Gökçen İleri \"Dolmabahçe’de Gezinti\" Fausto Zonaro

şHayat bir ekilde yolunu buluyor... İGökçen leri Bakakalmış Tavuk Çizim: Kader Eser \"Leylak Toplayan Kız\" Osman Hamdi Bey

Meksika esintileri... Fotoğraflar: Alexa Paulo González Herrera \"Cazcılar\" Fikret Mualla

Hangi Tıp Branşına Aitsin? Aşağıdaki soruları sana en yakın gelen cevaplar ile tamamla. Daha sonra hangi şık çoğunluktaysa say ve sana çıkan branşı öğren. Bu test sadece eğlence amaçlı olarak hazırlanmıştır. Umarız ki herkes kendi yetenekleri ve zevkleri çerçevesinde istediği branşta yer alır. ������ 1- Tıp okumuyor olsaydın hangi mesleği yapmayı 6-İleride nasıl bir evin olsun isterdin? isterdin? a) Büyük bir arazi içinde lüks bir villa a) Mimar b)Site içinde mütevazı bir villa b) Psikolog c)Lüks bir apartman dairesi c) Esnaf d) Küçük bir rezidans dairesi d) Sporcu e) Sahil kenarında bir rezidans dairesi ğe) Ö retmen 7- Aşağıdakilerden hangisini yapmaktan daha çok hoşlanırsın? 2-İnsanlar seni nasıl tanımlar? ğa) So ukkanlı a) Yapboz yapmak şb) Anlayı lı İ şb) nsanlarla konu mak c) Sakin d) Heyecanlı c) Yemek yapmak d) Dans etmek şe) Konu kan e) Kitap okumak 3- Araban hangi marka olsun isterdin? 8-Bu yaz tatilinde nereye gitmek istersin? a) Lamborghini a) Miami b) Porsche b) Maldivler c) Mercedes c) Yunan adaları d) Jeep d) Ibiza e) BMW e) Avrupa 4-Bir renk seç bakalım. 9-En çok hangi tropikal meyveyi seversin? şa) Ye il a) Mango b) Sarı b) Hindistan cevizi c) Beyaz c) Kivi d) Kırmızı d) Ananas e) Mavi e) Muz 5-Hangi evcil hayvanla yaşıyorsun ya da yaşamak 10-Bir ülke olsan hangisi olurdun? isterdin? a) ABD a) Köpek b) Kedi İb) sveç şc) Ku c) Kanada ğd) Su kaplumba ası d) Türkiye e) Japonya e) Hamster İ HARREC RTAY K SPİİ İ İ İĞİLM KEH PIT RELM L B ğ EL A L CA LEMET asyatkulnu oç asyatkulnu oç İ ğ İİ ral'A rel'B İ ğğ asyatkulnu oç asyatkulnu oçğ rel'D asyatkulnu oç rel'C rel'E \"Guernica\" Pablo Picasso

Bulmacalar Bulmacaları cevaplandırdıktan sonra ekran görüntüsü alıp Instagram'da  @ordutob'u etiketleyebilirsiniz! SOLDAN SAĞA \"Haremde Beethovenı\" Abdülmecid Efendi 1- Ordu TÖB’ün kuruluş yılı 2- Yerelimizin şarkısı 3- Yerelimizdeki mevcut eğitmen sayısı 4- TurkMSIC bünyesindeki çalışma kolu sayısı 5- Eğitim veren kişi 6- Direktörlerin her bir takım arkadaşı YUKARIDAN AŞAĞIYA 1- Hiçbir yarar gütmeden dünya için çalışan kişi 2- Yerelimizin statüsü 3- TurkMSIC logolarında kullanılan sembol 4- Yerelimizin bulunduğu TurkMSIC bölgesi 5- Yerelimizin takma ismi 6- Değerlendirme, karar alma, düzenleme vb. işler için yapılan görüşme

Tablodan aşağıdaki kelimeleri sağdan sola, soldan sağa, yukarıdan aşağı, aşağıdan yukarı ve çapraz olarak bulabilirsiniz. Geriye kalan harflerden gizli bir cümle oluşacak KELİMELER: BROŞÜR, DİREKTÖR, EĞİTİM, GÜVERCİN, HANDOVER, INCOMING, KUMKUAT, KURULTAY, LOGO, MAKALE, PANDA, PROJE, SEMPOZYUM, TÜZÜK, UNICORN, WEBINAR \"Balıklı Natürmort\" Édouard Manet

İki fotoğraf arasındaki 7 farkı bulun. \"Okuyan Genç Emir\" Osman Hamdi Bey

Röportaj Onur Başak, TurkMSIC Genel Başkanı Röportajı gerçekleştiren: Hilal Uludağ -Merhaba Onur! Öncelikle nasılsın? İzolasyon süreci nasıl geçiyor, neler yapıyorsun? Merhaba! İyiyim teşekkür ederim. İlk etapta sıkılıyorduk tabi sonuçta yoğun bir tempoya alışmış insanlarız. Bir yandan tıp fakültesi bir yandan uzun yıllar TurkMSIC’te gönüllü olmanın verdiği o yoğunluk bir anda yok olunca bizim için zor oldu. Bu sebeple ilk başta ne yapacağımı bilemedim. Ama şu an ailemin yanına geldim, memlekete. Kitap okuyorum, eksik kalan işleri tamamlıyorum. Çok ilginç bir şekilde yıllar sonra spora başladım. Bir nevi kendime zaman ayırıyorum. Herkes her ne kadar sıkıcı, artık bitse falan dese de ben krizi fırsata çevirdiğimi düşünüyorum. Bu son 3 yılda yapamadığım her şeyi bu izolasyon sürecine sığdırarak hayat tarzımı değiştirdim diyelim. Böylece daha sağlıklı bir yaşama adım adım gidiyorum sanırım. -O zaman senin için güzel geçiyor diyebiliriz. Bize nerede okuduğundan, hangi dönem olduğundan da biraz bahseder misin? Ben, Bahçeşehir Üniversitesinde dönem 5 öğrencisiyim. Daha yeni bir üniversite aslında, ben ikinci mezunlarından olacağım önümüzdeki sene. -Memleket neresidir acaba? Antakyalıyım ben. Hatay da diyebiliriz ama ben Antakya demeyi tercih ediyorum, merkez ilçe olduğu için. Bol yemekli, bol kültürlü, tarih dolu bir şehrin çocuğuyum. ������ -Antakya’yı biz de eğitmen eğitiminde gezip görmüştük çok güzel bir şehir. Peki dönem 5 öğrencisiyim demiştin, 5 yıldır TurkMSIC’te misin? Bundan önceki görevlerin nelerdi, neler yaptın? Evet, 5 yıldır TurkMSIC gönüllüsüyüm. Üniversiteye başladığımda \"Otoportre\" sadece bir üst dönemimiz vardı ve bir topluluk kurulacak kadar da Mihri Müşfik kalabalık değildik. Çünkü insanları bir araya getirmek gerçekten zor bu konuda.

Birinci sınıfın ilk döneminde herhangi bir toplulukta yer almıyordum. Çünkü zaten topluluğun ne olduğunu dahi bilmiyordum, fakültemizde bu tarz girişimler çok da yoktu dediğim gibi.Daha sonra üst dönemlerle bir gün sohbet ederken bir arkadaşım “Böyle bir oluşum var TurkMSIC adında biz de bunu Bahçeşehir’de kurduk, bronz üye olduk. Daha üzerine yeni yeni şeyler yapmaya gayret gösteriyoruz.” Diye bahsetmişti. O zaman çok önem vermemiştim, bir öğrenci kulübü işte deyip çok da araştırmamıştım. Daha sonra kendi aralarında toplandıkları, sohbet ettikleri ortamlar oluyordu. Farklı farklı konuları konuşuyorlardı, şu an bizim aşina olduğumuz o altı çalışma koluyla alakalı. Benim çok ilgimi çekmemişti ne yalan söyleyeyim. Şans eseri bir gün yerelimizin LORP’u istifa etti ve benim çok yakın bir arkadaşım LORP oldu. Bana geldi “Ben LORP oldum.” dedi ben de dedim ki “LORP ne?” ������ Sonra bana anlattı neler yaptığını ve asistana ihtiyacı olduğunu söyledi, asistanım olur musun dedi. Ne yapacağımı sordum; o da konferanslara gideceğiz, raporlar dolduracağız, şu konularda çalışmalar yapacağız dedi. Peki o zaman deneyelim dedim. Bu şekilde TurkMSIC’e resmi girişimi yapmış oldum. O dönemde katıldığım yerel birlik genel kurullarındaki konuşmalar çok hoşuma gitti. Bir şeyler üretiliyor, insanlar fikir veriyor… O zamanlar çok küçük bir yerel birlik olduğumuz ve çok fazla üyemiz de olmadığı için yapılacak etkinlikleri bile genel kurulda kararlaştırıyorduk. Orada fikirler türetilmeye başlayınca ben de sessiz kalmayarak aktif bir şekilde fikirlerimi belirtmeye başladım. Takdir edilince, insanların fikirlerime saygı duyduğunu görünce de hoşuma gitti. Daha fazla katkı sağlamaya daha fazla etkinliklere katılmaya başladım. Asıl beni TurkMSIC’e bağlayan ve tamam ben burada kalmaya devam edeceğim dedirten etkinlik İnsan Hakları Gününde sahaya çıkıp insanlara broşür dağıtarak bir şeyler anlatmak oldu. Beyaz önlüğü giyiyorsun, insanlara bir şeyler anlatıyorsun ve insanlar seni ciddiye alıyor. Evet, gerçekten işe yarıyor bu ve ben bu işe devam etmeliyim dediğimi hatırlıyorum. Bu şekilde bir sonraki yıl devam ederim diye düşündüm ama kafamda hiçbir plan yoktu. Sonrasında bana birliğimizin mali koordinatörü olur musun dediler, düşüneceğim dedim. Sonra oldum, bir sene mali koordinatörlük yaptım. Üstüne emek harcayınca bir sene de başkanlık yapayım dedim ve başkanlık yaptım yerel birliğimde. \"Gün Doğumu\" Claude Monet

Yerel birlik başkanlığı sürecimde yerel birlik dışında ulusalda görev almaya başladım. Sonra Bahçeşehir TÖB gümüş oldu, altın oldu. Benim başkanlık dönemimde altın bir yerel birliktik. TurkMSIC’in politikalarına ve kararlarına da etki edebilecek bir seviyeye geldik. Bunun da verdiği motivasyonla dedim ki ben daha devam edebilirim. Ulusal da ilgimi çekmeye başladı, ben bir şeyler katmaya devam edeyim dedim. Bu sefer o dönem Ertuğrul ve Melike, kendileri de okursa bu röportajı çok teşekkürlerimi iletiyorum, bana ulusal mali koordinatörlük teklifi ile geldiler. Ve bu süreçte de ulusal mali koordinatör olarak görev aldım. Hep de şey oluyor önce bir mali koordinatör oluyorum sonra başkan oluyorum. ������ En son mali koordinatörlüğün zorluğu mudur, verdiğim emekten midir veya TurkMSIC’in çekiciliğinden midir hepsinin birleşimi de olabilir; evet bir sene daha devam edebilirim dedim. Bu sefer genel başkanlığa adaylığımı koydum. Bu sene de TurkMSIC’in ulusal genel başkanlığını yürütüyorum. 5 senedir de aktif bir şekilde TurkMSIC’te çalışıyorum. -Teşekkürler paylaştığın için. Aslında benim diğer sorumu da birazcık cevaplamış oldun. Ulusal genel başkan olmaya nasıl karar verdin diye soracaktım. Eklemek istediğin başka şeyler varsa ekleyebilirsin tabi. Şöyle söyleyeyim, ulusal mali koordinatörlüğün sonuna doğru özellikle geçen senenin mart-nisan aylarına doğru bir yorgunluk çöktü. Hepimize olmuştur bu, yerel birlikte hatta daha yorucudur o süreçler. Bende de keza aynı şey oldu, bir yorgunluk hali başladı. Ne yapsam artık bıraksam mı, tıp fakültesinde de okuyorum aslında biraz da tıp öğrencisi gibi mi davransam artık demeye de başlamıştım. Ama diğer yandan yapılmamış da çok fazla iş vardı. Sonuçta bir işe başladığınızda ya da bir yönetim kurulu üyesi olduğunuzda sadece görev tanımlarınız çerçevesinde değil, içinde bulunduğunuz görevin bütün hedefleri çerçevesinde çalışıyorsunuz. Bir geriye dönüp baktım, ben gerçekten yapmak istediğim her şeyi yaptım mı veya bu birlik gerçekten benim ideallerim ve hedeflerim doğrultusunda istediğim noktaya gelebildi mi diye düşündüm. Ve gerçekten gelmediğine karar verdim çünkü bu bir emek işi. TurkMSIC gibi yapılar da dinamik olduğu için sürekli bir değişim var. Sürekli yeni insanlar geliyor. Bu hem yerel birlikler için geçerli hem de ulusal yapı için geçerli. Öyle olunca bir sene daha devam edebilirim dedim. En azından yapamadıklarımı yapmaya, yeni bir vizyon yüklemeye, birliğin farklı boyutlarını insanlara göstermeye çalışırım diye düşündüm. \"Çığlık\" Edward Munch

En büyük motivasyon gerçekten yapamadıklarımı yapabileceğimi düşünmek oldu. Çünkü hala gördüğüm birtakım eksiklikler vardı. Bunları kapatma hevesi beni motive eden şeylerden biriydi. Bu sebeple başkan olmaya karar verdim. -Bizim yerelimiz küçük bir yerel olduğu için ulusallara da yüksek bir katılım olmuyor maalesef. Bu yüzden de yerelimizdeki gönüllüler ulusalda neler olduğuna pek hâkim değil. Senin ağzından duymalarını istiyoruz, ulusaldaki yöneticiler olarak neler yapıyorsunuz? Bizler de aslında bildiğiniz gibi tıp fakültesi öğrencileriyiz. Çoğunlukla derslerimize gidiyoruz, sınavlarımız oluyor. Tıp fakültesinden arta kalan zamanlarımızı genelde TurkMSIC’te değerlendiriyoruz. Çünkü hayatımızın tümünü TurkMSIC’e verdiğimizde iş bu sefer gönüllülükten farklı bir boyuta varıyor. Biz de bu yüzden tabi ki boş zamanlarımızı, bazen fedakârlık yaparak o dolu zamanlarımızı da katarak TurkMSIC’e zaman harcıyoruz.  Ulusal yöneticiler ne yapar... Yerel Birliklerden farklı olarak birliği bir bütün olarak düşünür. Gerçekleşen bu etkinliklerin ülke boyutunda yaratacağı etkilerini düşünerek hareket eder. Bu çerçevede çok fazla insanla aynı anda iletişimde olmaları gerekir. Bu bir NORA ise mesela bütün LORA’larla iletişimde olması ve onların ne yaptığını, nelerle ilgilendiğini bilmesi gerekir. Bu bir mali koordinatörse gerçekleşen her türlü mali işin, ulusal etkinliğin akışını takip etmesi gerekir. Hepsinin kendine göre bir işleyişi var tabii ki. Peki bir genel başkan ne yapar... Görev tanımım çerçevesinde hem yerellerle hem diğer ulusal yöneticilerle iletişim halinde kalmak durumundayım. Bu sebeple ben de bir ulusal yönetici olarak boş zamanlarımda insanları arıyorum. Nasıl hissettiklerini soruyorum, neler yaptıklarını soruyorum. Motivasyonları düşükse bunu nasıl düzeltebileceğimizi konuşuyoruz. Ben de zamanımı sadece TurkMSIC değil de birliğin dışında gerçekleştireceğimiz faaliyetler için de kullanıyorum MSIC’teki arkadaşlarımla. Mesela NOME’mizi arıyorum Ahmet’i, ona da selam olsun buradan. Hadi gel bir kahve içelim diyorum. Çıkıyoruz kahve içiyoruz, sohbet ediyoruz. Sadece TurkMSIC’ten olmak zorunda değil tabi ki ülkenin farklı sorunlarını da konuşuyoruz. Kendimiz hakkında da konuşuyoruz, dertleşiyoruz. Bir ulusal yönetici aslında normal bir tıp fakültesi öğrencisi ne yapıyorsa onu yapıyor. Yerel birliklerden tek farkı iş boyutuna geldiğinde işi daha fazla düşünmek zorunda, daha genel düşünmek zorunda, daha fazla iletişime açık olmak \"Madame Pompadour\" zorunda. Bu sebeple çok daha meşgul. Amedeo Modigliani

-Bir de bunun IFMSA boyutu var tabi ki. Ve seni de birçok uluslararası etkinlikte gördük. Bu uluslararası boyutu nasıl değerleniyorsun? Türk Tıp Öğrencileri Birliği, IFMSA’in en eski üyelerinden biri. Sizler de biliyorsunuz ki 1952 yılından beri var olduğumuz söyleniyor. Tabi biz o dönemlere kadar ulaşamasak da IFMSA’e baktığımızda bizim kuruluşumuzu 1952 yılı olarak kabul ediyor. Bu çerçevede TurkMSIC, geçmiş yıllarda IFMSA’in her türlü yapısına çok fazla etki etmiş bir birliktir. Sadece geçtiğimiz bir 7-8 yıllık süreçte bazı aksaklıklardan dolayı uluslararası etkinliğimiz birazcık azaldı. Son 3-4 senedir bu eksikliği kapatmak adına bazı çalışmalar yürütüyoruz. Uluslararası etkinliklere daha fazla katılıyoruz. Uluslararası alanda çalışan organizasyonlarla daha fazla iletişime geçmeye çalışıyoruz. IFMSA bazında bakacaksak şey gibi düşünebilirsiniz bir yerel birlik diğer yerel birliklerle iletişim kurduğunda niçin iletişim kuruyorsa biz de o amaçla diğer ülke organizasyonlarıyla iletişim kurmaya gayret gösteriyoruz. Çünkü IFMSA’in bir sloganı vardır: “Think globally, act locally.” diye. Yani “Küresel düşün, lokal hareket et.” Biz de aslında bu şekilde davranmaya çalışıyoruz. Ülkede yaşanan sorunları ülke çapında da düşünüyoruz, aksiyona geçirmeye çalışıyoruz. Fakat bunu yanında, var olan problemlerin sadece ülkemizle alakalı olmadığını aslında dünyanın tamamında bu problemlerin olduğunu ve bir ortak akılla bu problemlerin çözüleceğinizi düşünerek iletişimimiz ona göre kuruyoruz diğer organizasyonlarla. Örnek vermek gerekirse çevre sağlığı ve iklim değişikliği; bu konu sadece Türkiye’nin problemi değil aslına bakarsanız bütün dünyanın problemi veya mülteci sorunu sadece Türkiye’nin değil aslında, Avrupa olsun Ortadoğu olsun Afrika olsun bütün ülkelerin ortak bir problemi ve ortak bir akılla çözülmesi gerekiyor. Bu sebeple gittiğimiz bu uluslararası genel kurullarda, senede iki kere oluyor bir ağustosta bir de martta, normal bir TurkMSIC genel kurulu nasıl oluyorsa öyle bir genel kurul ortamı oluyor. Tüzük değişikliklerinin yanında diğer ülke organizasyonları farklı fikirlerle gelerek fikirlerini diğer ülke organizasyonları ile paylaşıyor. TurkMSIC’ten farkı şu olabilir; TurkMSIC’te kalıcılık \"Kanagawa Oki Nami Ura\" birazcık eksik, dinamik bir süreç olduğu için sürekli bir Katsushika Hokusai değişiklik oluyor sürekli yeni insanlar geliyor ve 4.-5. sınıfa geçen tıp öğrencileri artık kopuyor ve bir şekilde çok fazla aktif davranmamaya başlıyor. IFMSA’de bu böyle değil 4.-5.-6. Sınıf, hatta 6. sınıfı bitirmiş mezun olan insanlar bile var. IFMSA’in regülasyonuna göre mezun olanların bir sene daha devam etme hakları oluyor.

6. sınıfın sonuna doğru aday oluyorsa mesela mezun olduktan sonra bir sene o görevine devam ediyor. Özellikle denetim kurulunda böyle işleyişler oluyor. Bu da IFMSA’e daha uzun süreli hafızalar katıyor, daha uzun süreli tecrübeler katıyor ve böylelikle insanlar genel kurula gittiklerinde ve bir fikir paylaştıklarında o tecrübeli insanlar var olan ham fikri daha net bir şekilde işleyerek federasyonun devamlılığını sağlayabiliyor. Bizdeki problem şu, 4.-5.-6. sınıfa geçince devam eden çok az insan oluyor bu da bizi birazcık zorluyor. Çünkü aslında biz sayıca IFMSA kadar da büyük bir birliğiz. IFMSA’de 130 ülke varsa bizim de 82 yerel birliğimiz var. Bununla da sürekli övünürüz zaten çok kalabalık bir birlik olduğumuz için. Bizim de en büyük eksikliğimiz bu çerçevede, devamlılık arz eden bir süreç izleyemememiz. Ve büyüklerin yani 4.-5.-6. Sınıfların TurkMSIC’e devam etmeme isteği, en büyük farkı bu diyebilirim. -Şimdi birazcık zor bir soru geliyor. TurkMSIC’te en güzel, iyi ki buradayım dediğin ve en kötü, keşke bu birlikte yer almasaydım dediğin anlar nelerdi? Hmm zor oldu. En sinirlendiğim anı anlatayım önce. Aslında en mutlu olmam gereken an iken farklı durumlardan dolayı birazcık üzüldüğüm bir andı. Ulusal mali koordinatör adayı olduğum genel kurulda dernek oturumu başlamıştı. O dönem de birlik biraz karışıktı, bazı problemler vardı. Yerel birliklerimizin bazı çekinceleri, bazı geri bildirimleri oluyordu ve o dönem çok stabil bir dönem değildi. Sonrasında biz sunumumuz için beklerken bir yerel birlik gönüllümüz söz hakkı almak istedi ve bir problemini paylaştı. Fakat bu paylaştığı problem bizim sunumumuz geciktirecek hatta belki de o an seçimin bile iptaline, dernek oturumunun iptaline sebebiyet verebilecek bir geri bildirimdi. Bir anda herkes farklı kafadan konuşmaya başladı. Bir anda ortalık kaosa dönüştü. Herkes söz hakkı almadan konuşmaya başladı. Herkes kendi arasında bunu nasıl çözeriz, ne oluyor, o zaman iptal edelim, ne yapabiliriz gibi farklı farklı kaotik düşüncelerle ortalığı yatıştırmaya bir yandan da daha da karmaşıklaştırmaya başladı. Daha sonra zorluk çıkaran, iyi niyetli olmayan birtakım söylemlerde bulunan bazı arkadaşlarımız oldu. İşte zaten bunu böyle olması gerekmiyordu, yanlış yapılmış, iptal edelim, niye yapıyoruz ki gibi bazı ifadelerde bulunan birkaç arkadaşımız oldu. Ben bunları duyunca geçtiğimiz 2-3 ay boyunca adaylık için hazırlanan kimi zaman kendinden fedakârlık eden bir TurkMSIC gönüllüsü olarak çok üzülmüştüm çünkü saat sabahın 2-3’üne doğru geliyordu. Artık yorgunluktan gözlerimizi açamaz hale gelmiştik ve sunum yapacaksak bile bu sabahın 4-4.30’ unda olacaktı ve bu verimli bir saat değildi benim için. Uykusuzluğun ve yorgunluğun verdiği stresle hem çok kızmıştım hem çok üzülmüştüm. \"Yatakta\" Edouard Vuillard

O an ben gerçekten hata mı ediyorum, ne yapıyorum dediğim bir an olmuştu. Ama sonrasında sabah 6.30-7 gibi seçildiğimizi öğrenince zaten her şey unutuluyor. Hemen kahvaltıya gidiyorsunuz. Tamam bitti, gitti. TurkMSIC’in güzel yanlarından biri de zaten bazı problemler yaşansa dahi işin sonunda herkes bir araya gelerek kahvaltıya da gidebiliyor bir arada oturup sohbet de edebiliyor. Dedim evet, tamam ya işin güzel yanı da buymuş zaten. Aslında hem iyi anımı hem de kötü anımı anlatmış oldum. Beyanımı bu şekilde sunabilirim diye düşünüyorum. ������ En kötü anım yaşanan olaydan dolayı sinirlenmem oldu, en iyi anım ise o seçildikten sonra insanların kimin ne düşündüğünden bağımsız olarak bir araya gelmesi ve TurkMSIC gönüllüsü değil de birer arkadaş olarak oturup sohbet etmemiz oldu diyebilirim. -Peki sence bir tıp fakültesi öğrencisi neden TurkMSIC’te yer almalı? Çok güzel soru. Umarım güzel cevaplayabilirim, güzel cevaplarsam da umarım herkes bu cevabı okur. Şöyle düşünmek lazım artık bir fakülteden herhangi bir meslek mensubu olarak mezun olmak yetmiyor. Herkesin belli bir noktada dünya vatandaşı olduğunu anlaması gerekiyor. Ve dünya vatandaşı olmak için belli birtakım birikimlere sahip olmak gerekiyor. İnsanları, farklı kesimleri anlayabilmek gerekiyor. Farklı bakış açılarına sahip olmak gerekiyor. Bence TurkMSIC, hekim adaylarının birer dünya vatandaşı olabilmeleri için büyük bir fırsat. Çünkü Birleşmiş Milletlere de baktığınızda diğer uluslararası çapta, küresel çapta çalışan organizasyonlara da baktığınızda çalışma alanları bizim çalışma alanlarımızla birebir örtüşüyor, hedefleri küresel bir dünya yaratabilmek. Herkesin özgürce, barış içerisinde yaşadığı bir dünya yaratabilmek ve bunun için de bu dünyanın temel mensupları olan hekimlerin bu çerçevede yetiştirilmesini sağlamak ve eksiklerini kapatmak. Biz de kendi çapımızda Türk tıp öğrencilerinin belli çerçevelerde hem ülkesine hem de dünyaya daha iyi hizmet edebilmeleri ve kendini geliştirdikten sonra vicdanları rahat, bir hastayla karşı karşıya geldiklerinde sadece hastalıklarıyla değil; ne düşündüğüyle, nasıl hissettiğiyle de ilgilenebilen tıp hekimleri yetiştirmek istiyoruz. Bu sebeple TurkMSIC’e neden girmek isteyeyim ki diyen tıp öğrencilerine şunu demek istiyorum, mezun olduktan sonra sadece ve sadece hastalıklarla, patolojilerle uğraşmayacaksınız. Geriye dönüp baktığınızda tıp fakültesinde öğrenilmesi gereken temel şeylerden biri de iletişim. Ve bu iletişim gücünü de insanlarla birebir iletişim kurarak, birebir bunu tecrübe ederek kazanabilirsiniz. \"Atina Okulu\" Raffaello Sanzio

Bu çerçevede birliğe girdiğinizde karşılaştığınız ya da içinde bulunduğunuz farklı faaliyetlerin, farklı disiplinlerin aslında sizi ne kadar geliştirdiğini; sizin düşünce yapınızı, dünyaya bakış açınızı insanlara bakış açınızı nasıl geliştirdiğini göreceksiniz. Bu yüzden TurkMSIC’e girmek dünya vatandaşı olmak için bir adımdır. -Evet, bence de mesela mezun olduktan sonra direkt insanlarla birebir iletişime geçmek durumunda kalıyoruz, saha etkinliklerinde bunun bir nevi provasını yapmış oluyoruz. Benim en sevdiğim yönlerden biri bu mesela. Şunun söyleyebilirim. TurkMSIC zaman zaman çok yanlış anlaşılan bir yapı. Kimileri TurkMSIC’i bir insan yerine koyup gönüllü olan bazı insanların hatasını birliğe mal etmeyi çok seviyor. TurkMSIC bir canlı değil bir organizasyon ve belli bir takım misyona ve vizyona sahip. Bu çerçevede bunları gerçekleştirmeye çalışan gönüllüler var, bunun yanında hatalar yapan gönüllüler de var. Fakat hiçbir şekilde o insanların hatalarını birliğe mal edemeyiz. Bu sebeple insanların TurkMSIC hakkında yorum yaparken veya katılırken diğerlerinin ön yargılılarıyla değil, birliğin özünde ne yaptığına bakarak karar vermesi çok önemli. Çünkü ben şu an bakıyorum TurkMSIC dışında başka bir organizasyon var mı diye, üniversite öğrencisinin katılımcı bir şekilde bu gibi imkanları kazanmasını sağlayan. EMSA var, EMSA gerçekten bu konuda çok iyi çalışıyor ama onun dışında çok yok. Diğer öğrenci birlikleri sadece mesleki odaklı çalışıyor. Ama TurkMSIC meslek boyutunun ötesinde her türlü soruna her türlü probleme farklı bakış açısı üretebilen tıp fakültesi öğrencileri yetiştirmek istiyor. Bunun anlaşılması bence çok önemli. Umarım herkes bir gün bu farkındalığa da erişecektir. \"Delft Manzarası\" Johannes Vermeer

-Çok teşekkür ederiz cevapların için. Başka eklemek istediğin bir şey var mı çünkü sorularımız bitti! ������ Öncelikle beni davet ettiğiniz için çok teşekkür ederim. Derginizin ilk sayısını okumuştum ve gerçekten çok hoşuma gitmişti. Aynı şekilde diğer yerel birlikleri de böyle yayınlar çıkarmak konusunda teşvik edeceğine inanıyorum. Umarım çalışmalarınız durmadan devam eder. Daha nice güzel faaliyetler yapacağınıza eminim. Tarihi henüz belli olmasa da genel kurulda hepinizle görüşmeyi diliyorum. Kendinize çok iyi bakın. \"Whistler'in Annesi\" James Abbott Mcneil Whistler

Yapabildiklerimiz ve Yapamadıklarımız Hepimizin bildiği üzere yaşadığımız pandemiden dolayı tüm etkinlikler iptal oldu. Yerel birlik olarak biz de bu durumdan hayli etkilendik. Fakat sosyal izolasyon günlerinde de boş durmadık! Bu sayfamızda sizlerle eğer salgın olmasaydı neler yapacaktık, olmasına rağmen durmadık, neler yaptık onları paylaştık. Yapamadıklarımız 13 Mart Adet Düzensizliği Saha Etkinliği \"Gece Pazarı\" 14 Mart Tıp Balosu Petrus van Schendel Huzurevi Ziyareti SCORP Münazara Günleri #3 23 Nisan Kitap Günü Adına Kitap Çekilişi Oyuncak Ayı Hastanesi SCORA Film Günleri #3 Ruh Sağlığı ve Akran Zorbalığı Saha Etkinliği SCOME Konferans Çocuk Hapishanesi Ziyareti Yerel Sağlık Turnesi İki Elin Sesi Pembe Gün Çocuk İstismarı Sempozyumu


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook