Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore MSS Güncel 1

MSS Güncel 1

Published by aydogdu13, 2016-03-30 05:12:53

Description: mss guncel 1

Search

Read the Text Version

Modern Arts'da ilk büyük retrospektif sergisini açtı. Miró, Josep Lloerns y Artigas'la birlikte seramik çalışmalarına başladı bununla beraber baskı alanına da ilgi gösterdi ve sanatını çok yönlü icra etmeyi seçen Miró 1960 yılında heykeltıraşlığa başladı.\"Joan Miró. KonuşmaKadınlar, Kuşlar, Yıldızlar\" bozukluğu şizofreniSakıp Sabancı Müzesi geçtiğimiz aylarda 20. yüzyılın ikinci yarısında ile mietkili olan dünyaca tanınmış sanatçı Joan Miró'nun olgunluk dönemi-ne odaklanan  \"Joan Miró. Kadınlar, Kuşlar, Yıldızlar\" adlı sergiye evsahipliği yaptı.Sayfa 25'te ilişkili?Mayıs 2015 Sayı 688 Medimagazin'in ücretsiz ekidir. 27. Avrupa Nöroloji Kongresi’nde sunulan birAlzheimer tipi demansta çalışmada, bilingual kişi- lerde görülen konuşma bozukluklarının şizofreninin yeni bir göstergesi olabile- ceği fikri ileri sürüldü. Dili kullanma kriterinin şizofre- ni tanı kriterlerinin arasına eklenebileceği de belirtildi. Sayfa 30'dauykusuzluk oreksin ile ilişkili Alzheimer tipi demans yaşayan Daha spesifik hastalarda uyku/uyanıklık siklusunu antidepresanlar düzenleyen yolakların bozulması geliyor sonucu gece uykusunda bozulmalar sık görülüyor. Bu durum, hastalığın Yapılan araştırmalar ve ge- daha erken dönemlerinde ortaya nomik çalışmalar, farklı etki çıkıyor, ancak uyku bozukluğunun mekanizmalarına sahip, şiddeti, demans şiddeti ile korele bir spesifik etkili yeni antidep- biçimde seyrediyor. Yapılan araş- resan ilaçların geliştirilme- tırmada, Alzheimer tipi demansta sinin önünü açtı. beyin-omurilik sıvısında oreksin dü- zeylerinin artması uyku sürecindeki bozulmalarla ilişkilendirildi. Sayfa 12'de Sayfa 30'daFotosensitivite bipolar bozuklukta Sigaradantedavi yanıtını etkiliyor kolay vazgeçenKlinik gözlemlerde, panik bozuklukta, yüksek fotosensitivite kişilerdeile birlikte güçlü bir mevsimsel komponentin varlığı gözlendi. Parkinson’aBunun, hem hastalığın etiyopatogenezini hem de tedavinin dikkat!gidişatını ve tedavi yanıtını etkilediği bildirildi. Sigaradan ilk deneyişle-Sayfa 22'de rinde kolaylıkla vazgeçe- bilen kişilerin, bırakmak Epilepside mortalite riski yüksek için uzun uğraşlar ve- renlere göre Parkinson Yeni yayımlanan sistematik bir değerlendirme çalışmasında, ge- hastalığına yakalanma nel populasyonla karşılaştırıldığında epilepsi hastalarında morta- olasılıklarının daha fazla lite riskinin üç kat daha yüksek olduğu ortaya konuldu. Mortalite olduğu ileri sürüldü. riskinin yüksek olmasının büyük oranda epilepsinin etiyolojisi ile ilişkili olduğu bildirildi. Sayfa 12'de Sayfa 23'te

böyle bir arabası varsa... 30 mg 15 mg 10 mg 5 mg 1Referanslar: 1) KÜB. SAYFREN® tabletler 5-10-15-30 mg Aripiprazol içerir. Endikasyonlar: SAYFREN®, yetişkin ve ergenlerde (13-17 yaş) şizofreni tedavisinde (akut şizofreni epizodlarının tedavisinde ve idame tedavisi sırasında klinik düzelmenin devamlılığında) ve yetişkinlerde Bipolar I Bozuklukla ilişkili akut manik epizodların tedavisindeve son epizodu manik ya da karma olan bipolar I hastalarında stabilitenin sağlanması ve reküransın önlenmesinde endikedir. Pozoloji ve kullanım şekli: Şizofrenide; SAYFREN®’in önerilen başlangıç dozu öğünlerin zamanı dikkate alınmaksızın günde tek doz verilen 10 veya 15 mg/gün’dür. İdame dozu günde 15 mg’dır. Klinik çalışmalardaaripiprazol’ün 10-30 mg/gün doz aralığında etkili olduğu gösterilmiştir. Günlük maksimum doz 30 mg’ı aşmamalıdır. Tabletler, aç veya tok karnına yeterli miktarda su ile oral olarak alınır. Bipolar manide; SAYFREN®, öğünlerin zamanı dikkate alınmaksızın günde tek doz olarak verilmelidir, başlangıç dozu günde 15 veya 30 mg’dır. Gerekliyse,doz ayarlaması 24 saatten daha kısa sürede yapılmamalıdır. Antimanik etkililiği (3-12 hafta) 15- 30 mg/gün doz aralığı için klinik çalışmalarla ispatlanmıştır. Kontrendikasyonlar Aripiprazole veya diğer bileşenlerine karşı alerjisi olanlarda kontrendikedir. Özel kullanım uyarıları ve önlemleri: Antipsikotik tedavi sırasında, hastanın klinik durumunundüzelmesi birkaç günden birkaç haftaya kadar sürebilir. Bu dönem boyunca hastalar yakından gözlenmelidir. Diğer ilaçlarla etkileşim: SAYFREN® santral etki gösteren diğer ilaçlarla veya alkolle birlikte alındığı zaman dikkatli olunmalıdır. Aripiprazol, α1-adrenerjik reseptör antagonist aktivitesi nedeniyle bazı antihipertansif bileşiklerin etkisiniartırma potansiyeline sahiptir. Eğer aripiprazol QT uzaması ya da elektrolit dengesinin bozulmasına sebep olduğu bilinen ilaçlarla birlikte kullanırsa, dikkatli bir şekilde kullanmalıdır. Gebelik ve laktasyon: Gebelik kategorisi: C dir. SAYFREN® gerekli olmadıkça gebelik döneminde kullanılmamalıdır. Emzirmenin durdurulup durdurulmayacağına yada tedavinin durdurulup durdurulmayacağına ilişkin karar verilirken, emzirmenin çocuk açısından faydası ve SAYFREN® tedavisinin emziren anne açısından faydası dikkate alınmalıdır. Araç ve makine kullanımı üzerindeki etkiler: Diğer antipsikotik ilaçlarda olduğu gibi, aripiprazolün kendilerini olumsuz etkilemediğinden emin olana kadar motorluaraçlar da dahil tehlikeli makineleri kullanmamaları konusunda uyarılmalıdırlar. İstenmeyen etkiler: Ekstrapiramidal bozukluk, akatizi, tremor gözlenebilir. Ender olarak, taşikardi, depresyon, ortostatik hipotansiyon görülebilir. Çok nadir olarak uzun QT sendromu, ventrikuler aritmi, ani ölüm, kalp durması gibi yan etkiler görülebilir. Doz aşımı vetedavisi: tek başına aripiprazol ile yetişkinlerde görülen tahmini olarak 1260 mg’a kadarki akut doz aşımında ölümcül bir durumla karşılaşılmamıştır. Aripiprazol doz aşımına bağlı olarak bildirilmiş belirti ve bulgular arasında letarji, yüksek tansiyon, uyku hali, taşikardi ve kusma bulunmaktadır. Doz aşımı tedavisi destekleyici tedavi şeklindedir.Raf ömrü: 24 ay. Saklama koşulları: 25°C' nin altındaki oda sıcaklığında saklayınız. RUHSAT SAHİBİ: Santa Farma İlaç San. A.Ş. Okmeydanı, Boruçiçeği Sok. No:16 34382 Şişli – İSTANBUL 0212 220 64 00 - 0212 222 57 59. RUHSAT NUMARASI: 2014/515. İLK RUHSAT TARİHİ/RUHSAT YENİLEME TARİHİ: İlk ruhsat tarihi: 02.07.2014.PERAKENDE SARIŞ FİYATI (KDV DAHİL): SAYFREN 5 MG 28 TABLET:122.10 TL, SAYFREN 10 MG 28 TABLET:112.49 TL, SAYFREN 15 MG 28 TABLET:120.63 TL, SAYFREN 30 MG 28 TABLET: 220,72 TL.(24.11.2014) KÜB’ÜN ONAY TARİHİ: 02 KASIM 2014. Daha geniş bilgi için firmamıza başvurunuz.www.santafarma.com.tr

Haber Makale... 3Aripiprazol: Şizofreni ve şizoaffektif bozukluklardaakut dönemde ve idame tedavisinde etkili ve güvenli bir tedaviAripiprazolün minimal yan etki ile atipik antipsikotik etkililik sağladığı, idame tedavide tedavi uyumunuartırdığı ve relaps oranlarında azalma potansiyeline sahip olduğu gösterildiBugün yalnızca Amerika Birleşik Devletleri’nde yılda 2,5 milyon insanı etkileyen Aripiprazolün etkililik ve güvenirliliğişizofreni, önemli bir mental hastalıktır. Hem hastada hem de ailede yoğun bir stresoluşturan bu hastalığın ciddi sosyal ve ekonomik etkileri vardır. Her iki aripiprazol dozu plasebo ile karşılaştırıldığında PANSS toplam skoru, PANSS pozitif alt skala skoru, CGI-S skoru, CGI-I skoru ve PANSS kökenli BPRS temelŞizofreni tedavisinde asıl olarak antipsikotik ilaçlar kullanılır. Bu tedavilerin temelin- skoru ölçümlerinde anlamlı iyileşmeler gözlenmiştir. Aripiprazol 15 mg’da plasebode dopamin hipotezi bulunmaktadır. Hastalığın mekanizması tam olarak bilinmese ile karşılaştırıldığında PANSS negatif alt skalasında anlamlı seviyede iyileşme göz-de, beyinde dopamin aktivitesindeki artışın rol oynadığı düşünülmektedir. Anti- lenmiştir. Tüm aktif tedavi gruplarında etkililik hızlı başlamış ve iki haftanın sonundapsikotik ilaçların in vivo ve in vitro koşullarda dopamin reseptörlerini bloke etmeleri plasebo ile aralarındaki fark ortaya çıkmıştır. Haloperidol grubunda da, tüm etkililikve ilaçların etkililik düzeyi ile dopamin D2 reseptörlerini bloke etme yeteneklerinin ölçümlerinde plaseboya göre anlamlı düzeyde daha fazla iyileşme belirlenmiştir.yüksek derecede korele olması da bu hipotezi desteklemektedir. Bu “tipik” anti-psikotikler, hastalığın pozitif semptomlarının tedavisinde çok etkili olmakla birlikte Aripiprazol ile tedavi edilen hastalarda yanıt verme oranı plaseboya göre dahanegatif semptomlar üzerinde etkileri daha düşüktür ve ekstrapiramidal semptomlar yüksek bulunmuş, ancak haloperidol ve plasebo arasında anlamlı bir fark saptan-(EPS) ve hiperprolaktinemi gibi önemli yan etkileri vardır. mamıştır.1990’lı yılların ortalarında kullanıma giren “atipik” antipsikotikler, dopamin reseptör Aripiprazol tedavisi tüm çalışma boyunca iyi tolere edilmiş, ortaya çıkan yan etkilerblokajı ile birlikte serotonin üzerinde antagonistik etki göstermiş ve tipik antipsiko- genelde hafif-orta düzeyde olmuştur. Yan etkiler nedeni ile çalışmayı bırakan 45tiklere göre anlamlı düzeyde daha az EPS ve hiperprolaktinemiye sebep olmuş- (%11) hastanın 17 (%16)’si plasebo grubundan, 11 (%11)’i haloperidol grubundan,tur. Ama bu kez de, kilo alımı ve somnolans dâhil olmak üzere tedaviye uyum ve 9 (%9)’u aripiprazol 15 mg grubundan ve 8 (%8)’i de aripiprazol 30 mg grubundandevam oranını azaltarak, relaps riskinde artışa neden olan farklı yan etkiler görül- olmuştur. Araştırmayı bırakmaya en sık neden olan yan etki psikozda kötüleşmedirmüştür. ve beklendiği gibi plasebo grubunda daha yüksektir. Tedavi ile ilişkili en sık yan etki baş ağrısıdır. Somnolans en fazla 10 mg haloperidol grubunda [%13 (13/103)] gö-Günümüzde şizofreni tedavisinde, minimal yan etki ile hem pozitif hem negatif rülmüştür ve ilacın bilinen sedasyon yapma potansiyeli ile uyumludur. Hiçbir gruptasemptomlar üzerinde etkili olacak ilaçlara gereksinim vardır. bulantı veya kusmaya bağlı olarak araştırmaya ara verilmemiştir. Aripiprazol gru- bundaki hastalarda bulantı ve kusma hafif düzeyde olmuş, çoğunlukla araştırmanınBu gereksinim doğrultusunda parsiyel dopamin D2 agonistleri incelenmiştir. Aripip- ilk bir haftası içinde ortaya çıkıp bir hafta içinde düzelmiştir.razol, bu doğrultuda araştırılan ve beyinde dopamin ve serotonin mekanizmalarınıstabilize ettiği düşünülen bir ilaçtır. Araştırma süresince genel olarak 15 (dört hasta aripiprazol 15 mg; iki hasta aripip- razol 30 mg; altı hasta haloperidol; üç hasta plasebo grubunda) hastada ciddi yanAripiprazol, dopamin D2 reseptörlerinde potent parsiyel agonist, serotonin 5-HT1A etki görülmüştür. Çoğu olay altta yatan tanı ile ilişkilidir ve en sık bildirilen ciddi yanreseptörlerinde parsiyel agonist, 5-HT2A reseptörlerinde ise antagonist olarak etki etki psikozdur.gösteren, benzeri olmayan farmakolojik profile sahip yeni bir ajandır. Aripiprazol,hiperdopaminerjik şartlarda D2 reseptörlerinde fonksiyonel antagonist etki göste- Ekstrapiramidal semptomlarrirken, hipodopaminerjik koşullarda fonksiyonel agonist özellikler sergilemektedir.5-HT1A reseptörlerinde parsiyel agonist olması, anksiyolitik etki oluşturmasını ve Antipsikotik ilaç kullanımının tolere edilebilirliğini ve etkililiğini azaltma potansiyel-kronik şizofrenili hastalarda strese bağlı psikososyal defisitleri azaltmasını sağladığı leri olan EPS’lerin genel insidansı aripiprazol grupları ile plasebo arasında benzerdüşünülmektedir. 5-HT2A reseptörlerindeki antagonistik etkisi negatif semptomları bulunmuştur. Bunların tersine en yüksek EPS insidansı ve ilaç kullanımını gerektireniyileştirebileceğini göstermektedir ve düşük EPS yatkınlığıyla ilişkilidir. EPS ilişkili istenmeyen olay insidansı haloperidol 10 mg grubunda görülmüştür.Bu potansiyel etkililiğin klinikteki yansımasını araştırmak üzere John Mc Kane ve Vücut ağırlığıark., 2002 yılında “J Clin Psychiatry” dergisinde yayımlanan bir klinik çalışma yürüt-müşlerdir. Dört hafta süreli, çok-merkezli, randomize, çift-kör, plasebo-kontrollü bu Tedavi gruplarında vücut ağırlığındaki ortalama değişiklikler karşılaştırıldığındaaraştırmada, akut şizofreni veya şizoaffektif bozukluk relapsı olan hastaların tedavi- plaseboya göre anlamlı bir fark saptanmamıştır. Aripiprazolün kilo aldırma potansi-sinde iki doz (15 ve 30 mg/gün) aripiprazol ve haloperidolün (10 mg/gün) etkililik ve yelinin tam olarak ortaya konulabilmesi için daha uzun bir değerlendirme periyodugüvenirliliğinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. gerekmektedir.Çalışma yaşları 18-65 yıl olan, primer şizofreni veya şizoaffektif bozukluk (DSM-IV Serum prolaktin seviyelerikriterleri) tanısı olan, akut relaps (DSM-IV) ile hospitalize edilmiş kadın hastalardayapılmıştır. Tanısal değerlendirmede; psikiyatrik değerlendirme (DSM-IV şizofreni Her iki aripiprazol ve plasebo gruplarında azalmış olarak bulunmuştur. Aripiprazolveya şizoaffektif bozukluk tanısı, akut relaps, hastalık öyküsü ve tedaviye yanıt öy- gruplarındaki değişikliklerle plasebo grubundaki değişiklikler arasında istatistikselküsü), genel klinik değerlendirme (anamnez, fizik muayene ve güncel semptomlar olarak anlamlı düzeyde bir farklılık bulunmamıştır. Haloperidol grubunda ise serumdâhil) yapılmış, son hafta içindeki ilaç kullanımı öyküsü, Pozitif ve Negatif Sendrom prolaktin düzeyleri belirgin olarak yükselmiştir. Aripiprazol kullanımında serum pro-Skalası (PANSS) ve Global Klinik İzlenim (CGI) skalası skorları, demografi, vital laktin seviyesinde artış olmaması geçmişteki aripiprazol araştırmaları ile uyumludur.bulgular, vücut ağırlığı, elektrokardiyogram (EKG) ve laboratuvar testleri değerlendi-rilmiştir. ElektrokardiyografiÇalışmada hastalar, günde bir kez 15 mg aripiprazol; günde bir kez 30 mg ari- Tedavi gruplarında plasebo grubuna göre anlamlı bir fark bulunmamıştır. Aripiprazolpiprazol; günde bir kez 10 mg haloperidol; veya plasebo olmak üzere dört tedavi kullanan hiçbir hastada QTc intervalinde klinik olarak anlamlı bir artış rapor edilme-grubundan birine randomize edilmiştir. miştir.Etkililik değerlendirmeleri tarama sırasında, çalışmanın başlangıç döneminde ve her Araştırmada elde edilen sonuçlar, aripiprazolün psikotik bozuklukların tedavisindetedavi haftasının sonunda (7, 14, 21 ve 28’inci günler) yapılmıştır. Primer etkililik azımsanmayacak bir potansiyeli olduğuna işaret etmektedir.değişkenleri toplam PANSS, PANSS pozitif alt skala ve CGI-S skorlarında başlan-gıç değerleri ile dördüncü haftadaki değerler arasındaki farkların ortalaması olarak Bu araştırmada, akut relapslı şizofreni veya şizoaffektif bozukluğu olan hastalarınkabul edilmiştir. Diğer etkililik değişkenleri de değerlendirilmiştir. tedavisinde aripiprazol 15 mg/gün ve 30 mg/gün seçeneklerinin etkili, güvenli ve iyi tolere edildiği belirlendi. Bulgular, bir dopamin D2 parsiyel agonistinin şizofrenikAdvers etkiler başlangıçta ve tüm çalışma boyunca haftalık olarak yakından izlen- semptomlarda klinik olarak anlamlı ve sürekli iyileşme sağladığını gösteren, etkilili-miş ve kaydedilmiştir. ğin bu araştırmanın süresi olan dört hafta boyunca devam ettiğinin gösterildiği ilk veriler olabilir. Bu veriler ayrıca, aripiprazolün; dört haftalık süre içinde devamlılıkTedavi karşılaştırmaları, 30 mg aripiprazol ile plasebo; 15 mg aripiprazol ile plasebo gösteren antipsikotik etkililiği olan, hızlı etkili, bir D2 antagonisti olmayan ilk ajanve haloperidol ile plasebo arasında yapılmıştır. olduğu sonucunu desteklemektedir. Günde bir kez kullanılan 15 mg ve 30 mg aripiprazolün antipsikotik etkileri mükemmel bir güvenirlilik ve tolere edilebilirlik ileÇalışma sonuçları elde edildi. Serum prolaktin seviyelerinde artışa, EPS, kilo alımı veya QTc uzaması- na yönelik belirgin potansiyele dair bir kanıt yoktu. Bu bilgiler aripiprazolün minimalAraştırmaya katılan 502 hastanın 414’ü randomize edilmiş, 248’i dört hafta süreli yan etki ile atipik antipsikotik etkililik sağladığına ve tedaviye uyumda artış ve relapsçalışmayı tamamlamıştır. Hastaların 45’i yan etkiler, 41’i de yetersiz klinik yanıt ne- oranlarında azalma potansiyeline sahip olduğuna işaret etmektedir.deni ile çalışmayı bırakmıştır. Yetmiş iki hasta onamını geri çekmiş, sekiz hasta dadiğer nedenlerle çalışmadan ayrılmıştır.

4 Dünya Literatürlerinden...Int J Psychiatry Clin Pract 2012;16(4):244-58.Birleşik Krallık’ta Aripiprazolün Bipolar Mani Tedavisinde Kullanılmaya Başlanmasına Yönelik Bir Panel KararıDratcu L, Bobmanuel S, Davies W, Farmer A, George M, Rana T, Singh M, Turner MAmaç: Bu karar çalışmasının amacı, kendine has farmakolojik ve yan etki profiline sahip aripiprazolün akut bipolar maninin tedavisinde neden ve nasıl kullanıl-ması gerektiğine yönelik pratik bir kılavuz sağlamaktır.Metotlar: Birleşik Krallık’ta çalışan, akut bipolar manide aripiprazol kullanımında tecrübeli sağlık çalışanlarından oluşan danışma paneli bu tanıda aripiprazolkullanımını tartışmak üzere toplandı.Sonuçlar: Panel, aripiprazolün uygun şekilde reçetelenmesi ve dozunun ayarlanması durumunda, kısa ve uzun dönemde monoterapi olarak veya bir duygudu-rum düzenleyici ile kombine şekilde bipolar maninin tedavisinde etkili olduğuna karar verdi. Diğer atipik ajanların tersine aripiprazolün, hastaların -özellikle uzundönemde- yararına olan, sedasyon ile ilişkisiz olan antimanik etkileri vardır. Akut olarak rahatsız olan hastalarda aripiprazol tedavisine başlarken hızlı trankilizanetki gerektiğinde kısa süreli bir benzodiazepin reçete edilmesi önerilmektedir. Aripiprazol ile ilişkili çoğu yan etki ilk bir-üç hafta içinde gelişir ve genellikle geçici vekolaylıkla tedavi edilebilirdir. Aripiprazolün metabolik yan etki, cinsel disfonksiyon ve anhedoni riski düşüktür. Bu durum tedaviye uyumu kolaylaştırabilir ve kliniksonuçların daha iyi olmasına yardımcı olabilir.Yorumlar: Aripiprazol akut bipolar mani için etkili bir ilk basamak tedavidir ve güvenirlilik/tolere edilebilirlik profili iyidir.Cochrane Database Syst Rev 2013;12:CD005000.Akut Manide Tek Başına veya Kombinasyon Hâlinde AripiprazolBrown R, Taylor MJ, Geddes JÖn Bilgi: Bipolar bozukluk, duygudurumda yükselme veya irritasyon (manik veya hipomanik epizodlar) epizodları ve duygudurumda düşüş ve enerji kaybı (dep-resif epizodlar) epizodları ile karakterize bir mental bozukluktur. Akut manide ilaç tedavisi birinci basamak tedavidir. İlk amaç ajitasyon, saldırganlık ve tehlikelidavranışların hızla kontrol altına alınmasıdır. Bir atipik antipsikotik olan aripiprazol, maninin tedavisinde hem monoterapi olarak hem de diğer ilaçlarla birliktekombinasyon tedavisinde kullanılmaktadır. İngiliz Psikofarmakoloji Birliği kılavuzlarında, monoterapi plasebo kontrollü araştırmalarda aripiprazol dâhil olmak üzereatipik antipsikotiklerin akut manik veya mikst epizodların tedavisinde etkili olduğunun gösterildiği rapor edilmektedir.Amaçlar: Manik veya mikst epizodların akut semptomlarının giderilmesinde tek başına aripiprazolün veya diğer antimanik ilaç tedavileri ile kombine aripiprazo-lün, plasebo ve diğer ilaç tedavileri ile karşılaştırıldığında etkililik ve tolere edilebilirliğinin değerlendirilmesidir. Diğer amaçlar arasında aripiprazol ile tedavinin kabuledilebilirliği, aripiprazol tedavisinin yan etkilerinin araştırılması ve aripiprazol tedavisi alanlarda genel mortalite oranlarının saptanması vardır.Araştırma Metotları: Cochrane Depresyon, Anksiyete ve Nörozis Grubu Özel Arşivi (CCDANCTR -Araştırmalar ve CCDANCTR- Kaynakça) tüm yıllardan 31Temmuz 2013 tarihine kadar araştırıldı. Burada şu kaynaklardaki önemli randomize kontrollü araştırmalara ulaşılabilmektedir: Cochrane Kütüphanesi (tüm yıllar),MEDLINE (1950’den günümüze), EMBASE (1974’ten günümüze) ve PsycINFO (1967’den günümüze). Ayrıca Bristol-Myers Squibb klinik araştırmalar arşivi, Dün-ya Sağlık Örgütü (DSÖ) araştırmalar portalı (ICTRP) ve “ClinicalTrials.gov” (Ağustos 2013 tarihine kadar) araştırılmıştır.Seçim Kriterleri: Akut manik veya mikst epizodların tedavisinde aripiprazolün plasebo veya diğer ilaçlarla karşılaştırıldığı randomize araştırmalar.Veri Toplama ve Analiz: İki araştırmacı tarafından araştırma raporları ve değerlendirilen ön yargıdan elde edilen yan etki bilgileri dâhil olmak üzere bağımsız şekil-de veriler elde edildi. Elde edilemeyen veriler için ilaç üreticisi veya araştırma yazarları ile bağlantıya geçildi.Ana Sonuçlar: Çalışmaya 10 araştırma (3.340 katılımcı) dâhil edildi. Yedi araştırmada aripiprazol monoterapisi plasebo (2.239 katılımcı) ile karşılaştırılmıştı; bun-lardan ikisinde lityumun (485 katılımcı) ve birinde haloperidolün (480 katılımcı) kullanıldığı üçüncü bir karşılaştırma kolu vardı. İki araştırmada, valproat veya lityumayardımcı olarak kullanılan aripiprazol plasebo (754 katılımcı) ile bir araştırmada ise aripiprazol haloperidol (347 katılımcı) ile karşılaştırılmıştı. Genel ön yargı riskibelirsizdi. Çoğu araştırmadaki yüksek bırakma oranı (araştırmaların sekizinde her bir tedavi için >%20) göreceli etkililik tahminlerini etkilemiş olabilir. Kanıtlar eriş-kin ve çocuk/adölesanlarda manik semptomların azaltılmasında aripiprazolün üç ve dördüncü haftalarda plaseboya göre daha etkili olduğunu gösterirken, altıncıhaftada ikisi arasında fark yoktu [Young Mani Puanlandırma Skalası “Young Mania Rating Scale (YMRS)”; üçüncü haftada (rastgele etkiler) ortalama fark (MD)-3,66; %95 güven aralığı (GA)=-5,82 - -2,05 arası; altı araştırma; n=1.819; orta kalitede kanıt] -orta derecede fark. Aripiprazol erişkinlerde yapılan üç araştırmadadiğer ilaç tedavileri ile karşılaştırıldı; bir araştırmada lityum, iki araştırmada haloperidol kullanılmıştı. Üçüncü haftaya kadar (üçüncü haftada YMRS MD (rastgeleetkiler) 0,07; %95 GA=-1,24 - 1,37 arası; üç araştırma; n=972, orta kalitede kanıt) veya 12. hafta dâhil olmak üzere 12. haftaya kadar herhangi bir zaman nok-tasında manik semptomların azaltılmasında aripiprazol ve diğer ilaç tedavileri arasında istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu. Plasebo ile karşılaştırıldığında aripip-razol Simpson Angus Skalası (SAS), Barnes Akatizi Skalası (BAS) ve katılımcının rapor ettiği akatizi ile ölçülen hareket bozukluklarına daha sık neden oldu (yük-sek kalite kanıt), daha fazla insan antikolinerjik ilaç kullanmak zorunda kaldı (risk oranları (rastgele etkiler) 3.28; %95 GA=1,82-5,91 arası; iki araştırma; n= 730;yüksek kalitede kanıt). Aripiprazol ayrıca, daha fazla gastrointestinal bozukluklara [bulantı (yüksek kalite kanıt) ve konstipasyon] ve daha fazla çocuk/adölesandanormal sınırın altında prolaktin seviyelerine neden oldu. Aripiprazol ve diğer tedavilerle ilişkili hareket bozukluklarının meta-analizinde anlamlı düzeyde heterojeni-te vardı ve yüksek olasılıkla lityum ve haloperidolün farklı yan etki profillerine bağlı idi. Üçüncü hafta zaman noktasında veri yokluğu nedeni ile meta-analiz olasıdeğildi; ama 12. haftada haloperidol SAS, BAS, Anormal İstemsiz Hareket Skalası (AIMS) ve katılımcı tarafından rapor edilen akatizi ile ölçülen hareket bozukluk-larına aripiprazole göre anlamlı seviyede daha fazla neden oldu. 12. haftada araştırmacılar aripiprazol ve lityum (SAS, BAS, AIMS) arasında, katılımcı tarafındanrapor edilen akatizi (RR=2,97; %95 GA=1,37-6,43 arasında; bir araştırma; n= 313) haricinde fark rapor etmediler.Yazarların Sonuçları: Aripiprazolün erişkin, çocuk ve adölesanlardaki manide kullanımı gastrointestinal rahatsızlıklar ve hareket bozukluklarına yol açabilse de,etkili bir tedavidir. Haloperidol ve lityum dışındaki karşılaştırmalı araştırma sayısı azdır, bu nedenle de aripiprazolün terapideki tam yeri bugün için netleştirilmişdeğildir.

Dünya Literatürlerinden... 5J Affect Disord 2010;120(1-3):94-104. Curr Med Res Opin 2010;26(11):2579-88.İskoçya’da Majör Depresif Bozukluğun Tedavisinde Dulokseti- Diyabetik Periferal Nöropatik Ağrı Dışında Tanıları Olan Hastalarda Duloksetinnin Selektif Serotonin Gerialım İnhibitörleri ve Venlafaksin XR Tedavisi ve Glisemik Kontroller: Bir Meta-Analizile Ekonomik Yönden DeğerlendirilmesiBenedict A, Arellano J, De Cock E, Baird J Crucitti A, Zhang Q, Nilsson M, Brecht S, Yang CR, Wernicke JÖn Bilgi: Majör depresif bozukluklar (MDD) azımsanmayacak mik- Amaç: Duygudurum bozuklukları sıklıkla kötü glisemik kontrol ile ilişkilidir. Duygudu-tarda doğrudan ve dolaylı sağlık maliyetine yol açmaktadır. Çeşitli rum ve ağrı bozuklukları tedavisinde kullanılan antidepresanlar diyabetli hastalardatedaviler mevcut olsa da etkili farmakoterapi ihtiyacı devam etmek- plazma glukoz seviyelerini değiştirebilir. Üç araştırma üzerinde daha önce yapılan birtedir. Duloksetin iyi bir klinik ve tolere edilebilirlik profiline sahip, meta-analizde, diyabetik periferal nöropatik ağrısı [diabetic peripheral neuropathicgöreceli olarak dengeli bir serotonin norepinefrin gerialım inhibitörü pain (DPNP)] olan hastalarda duloksetinin açlık plazma glukozu [fasting plasma glu-(SNRI)dür. Birleşik Krallık’ta duloksetinin maliyet etkinliği, kendini cose (FPG)] ve HbA(1c) seviyelerini orta düzeyde yükselttiği saptanmıştır. Bu meta-kanıtlamış selektif serotonin geri alım inhibitörleri (SSRI), venlafaksin analizde, duloksetinin (20-120 mg/gün) DPNP dışında tanıları olan hastalarda glisemikXR ve mitrazapin ile karşılaştırılmıştır kontrol üzerinde kısa ve uzun dönemde etkileri olup olmadığı incelenmiştir.Metotlar: Alternatif tedavilerin bir yıl içindeki sağlık ve ekonomik et- Araştırma Dizaynı ve Metotlar: Kısa dönemli (9-27 hafta) veriler: Genel anksiyetekilerini tahmin edebilmek amacıyla MDD’nin klinik yönetimini simüle bozukluğu, fibromiyalji ve kronik bel ağrısı [chronic lower back pain (CLBP)] olan has-eden bir karar analizi geliştirildi. Tedavi alan hastalarda remisyon, talarda kullanılan duloksetin ile yapılmış yedi araştırma. Uzun dönemli veriler: Kırk birremisyonsuz yanıt, yanıtsız, relaps veya ilk rejimin bırakılması görü- hafta, kısa dönemli CLBP araştırmasının kontrolsüz uzantısı ve majör depresif bozuk-lebilmekte idi. Model sonuçları, toplam tedavi maliyeti ve kaliteye luğu nüksü olan hastalarda yapılmış 52 haftalık araştırma.göre düzeltilmiş yaşam yılları idi. Kaynak kullanım verileri literatür-den ve Birleşik Krallık’ta çalışan psikiyatristler ve aile hekimlerinden Ana Sonuç Ölçümleri: FPG ve HbA(1c)’de başlangıçtan sonuç noktasına değişiklik-elde edildi. Modelleme varsayımlarına göre bulguların sağlamlığı ler.yoğun sensitivite analizleri ile değerlendirildi. Sonuçlar: Kısa dönemli araştırmalarda hastalar rastgele olarak plasebo (n= 1.098)Sonuçlar: Venlafaksin XR ile benzer etkililiğe sahip olan duloksetin, veya duloksetin (n=1.563) gruplarına atandılar. Başlangıçtan sonuç noktasına FPG vegenel MDD populasyonunda ve daha ciddi bir alt grupta venlafak- HbA(1c)’deki değişiklikler, plasebo ile tedavi edilen hastalarla duloksetin ile tedavi edi-sin XR’den marjinal olarak daha etkilidir ve maliyeti daha düşüktür. len hastalarda karşılaştırıldı, aradaki anlamlı farklı değildi. Kırk bir haftalık araştırmadaSSRI’lar ve mirtazapin ile karşılaştırıldığında duloksetinin birinci (n= 181) duloksetin ile tedavi edilen hastalarda HbA(1c)’de başlangıçtan sonuç nok-basamaktaki maliyet etkinlik oranı daha düşüktür ve daha ağır has- tasına grup içinde küçük ama anlamlı bir artış saptandı (ortalama değişiklik= %0,1;talarda mirtazapine göre maliyetlerde tasarruf sağlamaktadır. p<0,001). Bu sonuç, grup içinde başlangıçtan sonuç noktasına ortalama FPG düze- yinde bir fark saptanmaması (p=0,326) ve 52 haftalık plasebo kontrollü araştırmadaKısıtlılıklar: Maliyet etkinlik sonuçları etkililik parametrelerindeki de- FPG (p=0,744) ve HbA(1c)’de (p=0,180) tedavi değişiklikleri olmaması ile çelişiyordu.ğişikliklere karşı hassastır ve kaynak kullanımı verileri hekim panelin-den elde edilmiştir. Yorum: Duloksetin tedavisi kısa dönemli araştırmalarda FPG ve HbA(1c) düzeylerini plasebo ile karşılaştırıldığında anlamlı şekilde değiştirmedi. Kırk bir haftalık araştırma-Yorumlar: Duloksetin Birleşik Krallık’ta ekonomik sebeplerle de da HbA(1c)’de grup içinde küçük ama istatistiksel olarak anlamlı artış saptanırken,önerilebilecek, MDD’nin tedavisinde önemli bir seçenektir. Venla- 52 haftalık araştırmada tedavi grubu arasında fark saptanmadı. Her iki uzun dönemlifaksin XR’den farklı yan etki profiline ve venlafaksin XR ile benzer araştırmada da FPG seviyelerinde anlamlı değişiklikler tespit edilmedi. DPNP’si olma-etkililiğe sahiptir, bu nedenlerle de MDD hastalarında değerli bir yan hastalarda yapılan bir araştırmada HbA(1c) seviyesinde saptanan küçük, tekrarseçimdir. edilemeyen artış bu araştırmalarda belirlenmemiş olan diyabetli hastalara bağlı olabilir.Int J Clin Pract 2010;64(6):719-26.Depresif Nükslerin Engellenmesinde 60 Mg/Gün Duloksetin: Bir Nüks Önleme Araştırmasında“Post Hoc” AnalizlerKelin K, Berk M, Spann M, Sagman D, Raskin J, Walker D, Perahia DAmaç: Majör depresif bozukluğu (MDD) olan hastalarda depresif nüksün önlenmesinde 60 mg/gün duloksetinin etkililiğinin değerlendirilmesidir.Metotlar: Son beş yıl içinde en az üç MDD epizodu geçirmiş hastalara 34 haftaya varan sürelerde açık etiketli 60-120 mg/gün duloksetin başlandı. Yanıt kriter-lerini karşılayan hastalar daha sonra duloksetin veya plasebonun kullanıldığı 52 haftalık çift körlemeli idame tedavilerine randomize edildi. Sadece, açık etiketlifazında 60 mg/gün duloksetin kullanan ve sonrasında duloksetin (60 mg/gün) veya plasebo gruplarına randomize edilmiş hastalar bu “post hoc” analize dâhiledildi. Primer sonuç ölçümü, bir majör depresif epizodu nüksü için geçen zamandı. Depresif semptomatolojinin değerlendirilmesinde 17 maddelik Hamilton Dep-resyon Derecelendirme Ölçeği (HAMD(17)) kullanıldı. Global ve fiziksel fonksiyonellik ve ağrı da değerlendirildi. Güvenirlilik ve tolere edilebilirlik, tedavi ile ortayaçıkan yan etkiler, vital bulgular ve kilo analizi ile değerlendirildi.Sonuçlar: Toplam olarak 124 hasta 60 mg/gün duloksetin (n=64) veya plasebo (n=60) gruplarına randomize edildi. Duloksetin ile tedavi edilen hastalarda depre-sif nüks için geçen zaman plasebo ile tedavi edilen hastalarla karşılaştırıldığında anlamlı şekilde daha uzundu (p=0,001). Çift körlemeli idame evresinde plaseboile tedavi edilen hastaların %31,7’sinde depresif nüks gelişirken, bu oran duloksetin ile tedavi edilen hastalarda %12,5 idi (p=0,004). HAMD(17) toplam skoru veçoğu alt skalaları ve Klinik Global İzlenim Şiddeti (CGI-S) plasebo grubunda 60 mg/gün duloksetin grubu ile karşılaştırıldığında anlamlı düzeyde kötü idi. Tedavi ileortaya çıkan yan etkiler, yan etkiler nedeni ile tedaviyi bırakma, vital bulgular veya kiloda tedavi grupları arasında anlamlı fark yoktu.Yorumlar: 60 mg/gün duloksetin ile tedavi, plasebo ile karşılaştırıldığında depresif nüksün ortaya çıkma zamanında uzama ve anlamlı düzeyde daha düşük nüksile ilişkili idi.

6 Haber Makale...Günde bir kez kullanılan 60 mg duloksetininmajör depresif bozuklukta etkililik ve güvenirliliği:Uzman yorumu ile gözden geçirmeÖnemli halk sağlığı sorunlarından olan majör depresif larının plasebo yanıt oranlarından çok farklı ne sahip olduğu ve bu dozlamanın hastalar vebozukluk (MDB) tedavisindeki güçlükler günümüzde de olmadığını saptamışlardır. tedarikçiler için kolaylık sağlayabileceği söyle-sürmektedir. Genellikle kronik bir durum olan MDB, yaşam Biraraya getirilmiş veri setinde plasebo ve du- nebilir.kalitesinde düşüş, fonksiyonel bozulma, fiziksel sağlığın loksetin günde bir kez 60 mg ile tedavi edilen Duloksetin günde bir kez 60 mg dozunun MDBkötüleşmesi, mortalitede ve sağlık hizmetleri kullanımında hastalar arasında ciddi istenmeyen olay açısın- tedavisinde olağan hedef doz olması kabul edi-artışla seyretmektedir. Toplumlarda MDB sıklığı giderek dan anlamlı bir farklılığın gözlenmediği, güvenlik lirken, daha yüksek dozların (örneğin; günde birartmaktadır. analizine katılan toplam 2 bin 618 hastada ciddi kez 90-120 mg) ne zaman kullanılması gerektiğiMDB’nin uygun tedavisi konusunda iyi bir seçenek olan yan etki oranının plasebo grubunda %1,7; du- henüz netleşmemiştir. Duloksetinin 2004 yılın-duloksetin, serotonin-norepinefrin gerialım inhibitörü olup loksetin grubunda ise %1,1 düzeyinde bulun- dan beri kullanıldığı ABD’de, günde bir kez 602004’te FDA tarafından MDB tedavisi için onaylanmış- duğu bildirilmiştir. mg’ın üzerindeki dozlar klinisyenler tarafındantır. Ardından Avrupa’da Beşeri Tıbbi Ürünler Komitesi’de Michael Thase’ın yaptığı “Uzman Yorumu”na nadiren reçete edilmekte ise de psikiyatristler(CHMP) 7 adet Faz III çalışmasına dayanarak dulokse- göre; elde edilen veriler, günde bir kez 60 mg yüksek dozları özellikle daha kronik, şiddetlitin kullanımını desteklemiştir. Nitekim duloksetin hâlen duloksetinin hem akut faz tedavisinde hem de veya tedaviye dirençli hastalığı olanlarda tercihMDB’nin yanı sıra jeneralize anksiyete bozukluğu, diyabe- yeni depresif epizodların relaps ve nüksünün etmektedir.tik periferal nöropatik ağrı, fibromiyalji ve kronik kas-iskelet önlenmesinde hafif/ciddi MDB olguları için etkin Sonuç olarak Dr. Ball ve ark., bu incelemedeağrısında, hatta stres üriner inkontinansın tedavisinde ve iyi tolere edilen bir tedavi olduğunu göster- günde bir kez 60 mg duloksetin uygulaması-kullanılmaktadır. mektedir. Gerçekten de, mevcut veriler günde nın kısa ve uzun süreli tedavi fazlarında erişkinDr. Susan G Ball ve ark., MDB tedavisinde 60 mg/gün bir kez 60 mg dozunun ortalama MDB has- MDB hastalarının tedavisinde etkili olduğunaduloksetin kullanımıyla ilgili etkililik ve güvenirlilik bilgilerinin tası için optimal etkililik ve tolerabilite dengesi dair kanıtlar sunmuşlardır. Ek olarak, gündeyanısıra duloksetinin ağrılı klinik semptomlar [painful physi- sunduğunu kanıtlamaktadır. Hastaların çoğu bu bir kez 60 mg duloksetinin MDB ile ilişkili ağrılıcal symptoms (PPS)] üzerindeki etkisini gözden geçirip duloksetin dozuyla tedaviye başlayabildiğinden, fiziksel semptomları olan hastalara da uygula-güncellemişlerdir. Dr. Ball ve ekibi, erişkin yaştaki MDB duloksetinin özellikle basit bir dozlama özelliği- nabileceğini bildirmişlerdir.hastalarını ele alan, 60 mg/gün duloksetin kullanımına dairbilgiler içeren plasebo-kontrollü çalışmalar ve toplu ana- TTaabblloo11.:MMDDBBtetdeadvaisvinisdiengdüengdeünbidrekebzir60kemzg6u0ygmulganuayngduulalonkasentidnuçlaolıkşsmeatlianrıçvaelıaşnmalaizlasroınvueçlaarnıaliz sonuçlarılizler için literatür taraması yapmıştır. Araştırmacıların 10adet kısa süreli akut tedavi çalışması, iki adet uzun süreli Çalışma Çalışmanın Süre Tedavi Primer sonlanım Sekonder sonlanım Sonuçlar: HAMD-17çalışma, karşılaştırma çalışmaları ve özel populasyonların grubu tipi, tanımı; n (hafta) ölçütü ölçütü total skor/MADRS total“post-hoc” analizlerini içeren duloksetin veri tabanın-dan elde ettikleri bulgular ‘Drugs in Context: 212245. skordoi:10.7573/dic.212245(www.drugsincontext.com)’dayayımlanmıştır. Analiz edilen kısa süreli çalışmalara kayıtlı Detke ve ark. A/Y 245 9 DL 60 mg QD vs PL HAMD-17 total skor HAMD-17 DL>PLMDB hastaları“Mental Hastalıkların Diagnostik ve İstatis- 267 9 subskalaları, CGI-S, DL>PLtik El Kitabı, 4. Baskı, revize edilmiş (DSM-IV-TR)” MDD Detke ve ark. A/Y 410* 8+24 DL 60 mg QD vs PL HAMD-17 total skor PGI-I, VAS, QLDS DL>PLkriterlerini karşılıyordu (Tablo 1). 311 8 DL>PLÇalışmalarında sürekli sonuç (bazalden son noktaya kadar Nierenberg ve A/Y 384 12 DL 60 mg QD vs Antidepresan HAMD-17olan değişim) ve kategorik sonuç (yanıt ve remisyon oran- ark. A/Y** 392 12 essitalopram 10 mg etkinin subskalaları, CGI-S, NSları) etki boyutlarını, 17-maddelik Hamilton Depresyon De- PGI-I, VAS, QLDS DL>PLrecelendirme Ölçeği (HAMD-17) veya Montgomery-Asberg Raskin ve ark QD vs PL görülmesiDepresyon Derecelendirme Ölçeği (MADRS) total skoru DL 60 mg QD vs PL Kompozit bilişsel HAMD-17 total skor,primer ölçütlerini kullanarak hesaplamışlardır. PPS’deki Oakes ve ark. A/Ya HAMD-17iyileşmeyi değerlendirmek için Kısa Ağrı Envanteri (BPI) Oakes ve ark. A/Yb DL 60 mg QD vs PL skorve Vizüel Analog Skalasını (VAS), etki boyutlarını ölçmek DL 60 mg QD vs PL subskalaları, CGI-S,için de Glass tahmin yöntemini kullanmışlardır. Remisyon HAMD İş/ GeriatriPkGDI-eIpresyonve yanıt oranları için HAMD-17 ve MADRS total skorlarına Aktiviteler Skalası, HAMD-17,göre tedavi edilmesi gereken sayıyı (NNT) hesaplamışlar-dır. Tedaviyle ortaya çıkan istenmeyen etkilerin sıklığı ve HAMD İş/ VAS, CGI-Svital bulgu ölçütlerindeki ortalama değişiklikler aracılığıyla Aktivitelergüvenirlilik verilerini incelemişlerdir. Ağrı faktörünün de HAMD-17, SDS,mevcut olduğu olgularda yapılan çalışmalarda, MDB ile SASSilişkili PPS’de duloksetin 60 mg/gün tedavisinin analjeziketkisi de gösterilmiştir. HAMD-17, SDS,Dr. Ball ve ekibi, verileri toplu olarak değerlendirdiğinde, SASSduloksetin tedavisi yanıt oranında 0,12-0,72; remisyonoranında 0,07-0,65 aralığında küçükten orta dereceye Brannan ve ark. A/Ab 282 9 DL 60 mg QD vs PL BPI ağrı ort. HAMD-17 total skor, NSetki tespit etmiştir. NNT’leri 3-16 yanıt aralığında; remis-yon içinse 3-29 aralığında bulmuşlardır. Bu araştırmacılar, CGI-S, PGI-I, VASplasebo ile karşılaştırıldığında, duloksetin ile tedavi edilenhastalarda PPS ve yaşam kalitesinde istatistiksel olarak Brecht ve ark. A/Ab 327 8 DL 60 mg QD vs PL BPI-SF CGI-S, PGI-I, DL>PLanlamlı iyileşme gözlemlemiş, 60 mg dozunda duloksetinin Gaynor ve ark. A/Ab 528güvenlik profilinin etiketiyle uyumlu olduğunu rapor etmiş- 8 DL 60 mg QD vs PL BPI ağrı ort. ve MSADDS,RPSGI-I, C-SSRS DL>PLlerdir (Tablo 1). Duloksetin alanlar ile essitalopramla tedaviedilen hastaları karşılaştıran çalışmaları da incelemiş ve MADRSuzun süreli tedavi sonunda, duloksetinin yanıt oranlarınınplaseboya göre anlamlı oranda daha yüksek olduğunu Gaynor ve ark. A/Ab 527 8 DL 60 mg QD vs PL BPI ağrı ort. ve SDS, PGI-I, C-SSRS DL>PL(LOCF analizi); bununla birlikte, essitalopram yanıt oran- MADRS Perahia ve ark. U 278 26 DL 60 mg QD vs PL Relaps zamanı HAMD-17, CGI- DL>PL S, PGI-I, SQ-SS, VAS, QLDS, SDS Fava ve ark. U 278 26 DL 60 mg QD vs PL HAMD-17 CGI-S, PGI-I, DL>PL DL>PL VAS, SQ-SS, Kelin ve ark.*** U 124 52 DL 60 mg QD vs PL Depressif rekürens HAQMLDDS-1, 7S,DCSGI-S, zamanı VAS, SDS Dunner ve ark. Ö 512 9 DL 60 mg QD vs PL HAMD anksiyete/ – DL>PL somatizasyon item Perahia ve ark. Ö 159 9 DL 60 mg QD vs PL HAMD-17 CGI-S, PGI-I, SSI DL>PL Higuchi ve ark. Ö 219 6 DL 60 mg QD vs PL HAMD-17 VAS, CGI-I DL>PL Burt ve ark. Ö 117 9 DL 60 mg QD vs PL HAMD-17 total skor HAMD-17 DL>PL subskalaları, CGI-S, PGI-I, VAS, QLDS AA//YY::AAkkuutt//AAğğrrıı yyookk;; AA/A/A::AAkkuut/tA/Ağrğırmı mevecvuct;ut;U: UU:zuUnzsuünresliü;reli; Ö: ÖÖze:l Öpozpeul lpasoypounllaasr yonlar **DDiikkkkaate aallıınnaannhhaastsatasaysıasyı ıssaıdseacdeedcuelodksueltoinksveetipnlavseebpolagsruepbloarıgnrduapkliahrıansdtaalakridhaansotlaulaşmrdaakntadoılru.şmaktadır. ****Bunlaarrıınn aayynnıızzaammanadnadöazöelzpeol ppuolapsuyloansyçoalnışçmaallışarmınaınlaprıanrıçnaspıaorlçdausğıuokldabuuğluedkialmbuekl teedilrm. ektedir. bc*mab*cab*HMB*MHBi**glBBuadauyyfnivuufeneirilferrfirlarsalaasrMrMmdirvdlaeaviDeDaayşrebtyniBaBibinrıbral.ki1dız1rilld.k5iazdn5rim.-aiairn-1rlime1ilaaa8lenmn8iantHadsinbHşaioAstdutnoAöiMbaruçzn.MuaçeDuölllDıçaçz-şpr1ael-mao71“llpıraşp7ppu“mo(oulppnsaapatoosun-uy:hsaı(onlnNotna-nacosCıhn”:sçyoTaaaaoNch0lnnıs”Ci0şapa5mlaçTihh3zna0ai6aiplla0nıs4aşltd5ri7hamzıe13nlaikan)aı6srindlat4aosayep7arlnlakaıda1nırrierçı)apnscakoareasoplytıda6atnaooren0aırklcıçapkmmoeralralgtoskaa6aıtnlv0noktomeııankmrlmabaidolkurlaeglaatlraaynkievdnlümdteıkdrıirnrüeaal.imdltnbkeüaetrulkaeiknlayndtyedüeınidrdrek.üaiinirlktm.çülkaaleaenlıkymnştmneaiakkdakintiarlçı.adnanılprım.şrPimamekaretanrahısdnioaırnp.vurePçimleaarrerkaırn.hnısiaaroaanvpiuteoçoralleaartknrmı.nnielıakkrtaçeapaditlioıroş.rmlaeantmdailek6k0çteavdleışir1m. 2a0dmag6v0ervieler1i20 Kısaltmalar DKLıs:aDltumloaklasretin; PL: Plasebo; QD: Günde bir kez; HAMD-17: 17-maddeli Hamilton Depresyon Dereceleme Skalası; CGI-S: Klinik Global İzlenim Şid- dDeLti:;DPuGloI-kIs:eHtians; tPaLG: Plolabsaebl oİz;leQnDim: G-İyüinledşembier;kVeAz;SH: AVMizüDe-l1A7:n1a7lo-mg aSdkdaellai sHı;amQiLltDoSn :DDeperperseysoynoDneSrekcaellaesmınedSakaYlaasşıa; mCGKIa-Sli:teKslii;nMikAGDloRbSa:l İMzloennitmgoŞmidedreyt-iA; PsGbeI-rIg: ÖDDDSHeeQneapğresSetermSacere:slselGsyiezenmolm,donebipraDmStolkemeaİrlzeSaalcsenkıenka;lieelBmatmiPs--İsıIe;y:oiSmKSleQıakşstmaSaiklSaeA;ss:ğuırs;bVıeBsAEkmPSanplI:va:at;KVonSmtıiseSzraüIia:e;AnSlCğkoA-merSıntSaiEa-tRlsinokSovg:SmaCenSamtoktelipaukrtlim;oassmCbuı;ib-aES-sQnİSknvLaRtaiDlhnaSSta;e:r:rSCŞi,SDioBdIel:duPpSemIrt:eoibsKmDyiıaoesa-nartİeniakctSğeiShrkleıaaemölrmaleçsŞpıeSniğdtkdoida;amleSatYFsiEı;aD;nş3Save6Amar’elnSıcktSKee:arlaeğSil,rmiotıBseöeysPliaçI;Sl:ekAğKMaidı;slAaaNapDsStıaa;R:sğSSÖyr:AoınnöSeMmlKSçoes:eninğSztd,igo;ionsSmiyFDae;rley3Ağ-6eAd’ralslıekbpnetadragğisrrmyıDoöeenlSpçKrkeeağeslynia;osdNıni;nSi :



8 Röportaj... Santa Farma İlaç Pazarlama ve Satış İcra Komitesi Başkan Yardımcısı Zeynel Okur Bize kısaca kendinizden ve profesyonel geç- mişinizden bahsedebilir misiniz? Zonguldak Mehmet Çelikel Lisesi ve sonrasında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesini bitirerek eğitimlerimi tamamladım. Sandoz İlaç Firmasında satış temsilcisi olarak başlayan mesleki yaşantım, Santa Farma İlaç Firmasında Başkan Yardımcılığı pozisyonunda devam etmektedir. İlaç sektöründe yaklaşık 30 yıldır dolu dolu geçen mesleki yaşantımda; farklı firma kültürlerinde, satış ve pazarlamanın her kademesinde, onko- lojiden OTC’ye kadar neredeyse tüm terapötik alanlarda deneyim kazanma şansını yakaladım. İlaç sektöründeki uzun süreli tecrübemin yarısı orta kademe, diğer yarısı üst kademe yönetim tecrübesiyle geçti diyebilirim. Uzun yıllar boyunca çok uluslu firmalarda ve yaklaşık son üç yıldır da Santa Farma’da çalışıyor olmam bana sektörde ulaşılması gerçekten çok keyifli deneyimler ka- zandırdı. Çünkü iş yaşamında en büyük kişisel başarının kazanılan deneyimlerden ve bunları olumlu kullanabilmekten kaynaklandığını görüyo- rum.Geleceğe yönelik sektörel öngörüleriniz nelerdir? gelmektedir. Bunun nedeni, Santa Farma’nın 70 yıllık geçmişinde uyguladığı istikrarlı ve yenilikçi politikalar ile çalışanına verdiği değerdir. “Geçici değil, kalı-Geleceğe yönelik öngörülerim oldukça pozitif. Çünkü insan sağlığı için sonsuz cıyız” yaklaşımımızda kanıtladığımız gibi, sektördeki ilk 20 firma arasındaki beşbir araştırma isteği ve girişimi bulunmakta; bunun doğal sonucu olarak da ulusal ilaç firmasından biriyiz. Özellikle 2009 yılında başlayan devletin sert fiyatgelecekte bugüne kıyasla daha olumlu gelişmelerin ortaya çıkması kaçınıl- ve iskonto düşüşleri sonrasında sektörde yaşanan küçülme ve bazı firmalarınmaz. Ancak, son yıllarda ülkemiz dâhil sağlık harcamalarının devlet politika- yabancı sermaye ile el değiştirmesi sürecinde Santa Farma, yeni fabrika velarıyla baskılanması, sektörün gelişimindeki en önemli faktör olan araştırma- yeni AR-GE merkezi yatırım kararı alabilmiştir. Bu, bizim pazardaki güvenilirliği-geliştirme (AR-GE) yatırımlarını olumsuz etkilemekte. Bununla birlikte bu mizi daha da artırmıştır. “Santa Farma, sağlığa sağlıklı hizmet verir” sloganımızdurumun geçici olduğunu düşünüyorum ve sağlık politikalarını belirleyenlerin hizmet verdiğimiz hastalar, doktorlar ve eczacılarımız tarafından onaylanmışözellikle yerel firmaları destekleyici politikalara döneceğini umuyorum. Çünkü durumdadır. Bu da bizi mutlu ediyor.sağlık yatırımları ve doğal olarak ulusal ilaç sanayi, bir ulusun doğal kaynak-ları kadar öncelikli ve stratejik öneme haiz sektörleri olmalıdır. Günümüzün Santa Farma’nın kısa ve orta vadeli hedefleri nelerdir?gelişmiş ekonomilerine baktığımızda en önemli gelişmişlik göstergelerinden Öncelikli hedefimiz, oldukça rekabetçi ve yenilikçi bir pazarda belirleyici vebirinin inovatör (yenilikçi) teknolojik olduğunu görüyoruz. Teknoloji firmalarının yönlendirici konumda olmaktır. 2015 yılındaki önceliğimiz; yeni fabrika vedeğerleri artık ülkelerin gayri safi milli hasıladan daha fazladır. İlaç sektörünün AR-GE merkezimizin GMP ve FDA onaylarını almak, ürünlerimizi yeni fabrika-de teknolojik ürün üreten bir sektör olduğunu düşündüğümüzde, devletimize mızda üretmek ve kendi AR-GE’mizde geliştirdiğimiz ürünleri tıbbın hizmetinedüşen yönlendirici ve destekleyici rolün ne kadar önemli olduğu ortaya çık- sunmaktır. Santa Farma olarak 70 yıllık bilgi ve deneyimimizi global pazarlardamaktadır. Açıkçası, ülkemizde sağlık alanında yapacağımız çok iş olduğuna etkin kullanmak diğer öncelikli hedefimizdir. Orta vadedeki hedefimiz; ilk üçinanıyorum. İlaç sektörünün de özellikle içinde bulunduğumuz coğrafyada çok ulusal ilaç firması içinde yer almak ve bu hedefe tamamen kendi kaynakla-daha ileri bir seviyede olması gerektiğini düşünüyorum. Bunun olması için tüm rımızla, yenilikçi pazarlama yöntemlerini kullanarak ve insana yapacağımızpaydaşların tüm gücüyle çalışması gerekiyor. yatırımla ulaşmaktır.Santa Farma’nın ilaç pazarındaki konumundan biraz bahsedebilir misi- Peki, başarıyı nasıl tarif edersiniz? Sizce başarının sırrı nedir?niz? Klasik bir tanım olacak ama başarı, koyulan hedeflere ulaşmaktır. Hedefi ol-Santa Farma, Türk ilaç sektörünün en saygın ve güvenilir firmalarının başında

Röportaj... 9mayan hiçbir birey ve kurumun başarılı olmak gibi bir amacı da yoktur. Sağlık MevzuatıSanta Farma olarak 2014 yılı hedefimiz, pazardan daha fazla büyüyenbir firma olmaktı. Ve bunu başardık. 2015 yılında da hedefimiz aynı; Prof. Dr. Ahmet Nezih Kökorta vadede ilk üç ulusal firma içinde yer almak. Bu hedefe ulaştığı-mızda başarılı olduk, diyebileceğiz. İstemek, bilgi, cesaret, disiplin, Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesistrateji oluşturma ve yaratıcılığı başarılı olmanın temel faktörleri olarak Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanıgörmekteyim. Kişisel ve kurumsal olarak önceliklerinizi bunlar arasın- [email protected] seçip, bulunduğunuz çevre ve rakiplere göre uyarlayarak hayatageçirmelisiniz. Tıp etkinlik alanında hekimlik uygulamaları ile ilgili olarak bilinen ilk kanun düzenlemesinin MÖ XVIII. yüzyılda Babil ülkesinde “Hammurabi Kanunları” adıSizce sağlık sektöründe çalışmanın keyifli tarafları nelerdir? Bi- altında yapıldığı kabul edilmektedir.zimle güzel bir anınızı paylaşabilir misiniz? Geçmişte olduğu gibi günümüzde de, dünyanın değişik bölgelerinde tıp uy-Bana göre en keyifli sektör. Ürünlerinizle insanları mutlu ediyorsunuz gulamaları dini, etik, sosyolojik, ekonomik ve hukuki gerekçelerle sınırlandırıl-ve bunu toplumun en saygın meslek grupları olan doktor ve eczacı- maktadır. Tıp uygulamalarındaki sınırlandırma bir gerekliliğin sonucudur. Ancak,larla birlikte yapıyorsunuz. Sürekli onlarla iletişim hâlindesiniz. Her gün sayılan gerekçelerin birbirleri ile çatışması hâlinde, hiç kuşkusuz ki sınırlarıyeni deneyimler kazanıyor ve yeni şeyler öğreniyorsunuz. İnsan yaşa- belirleyen ilk ve en önemli gerekçe mevcut hukuki sistemin belirlediğidir.mında en güzel şeyin öğrenme ve deneyim kazanma olduğuna inandı-ğım için sağlık sektörünün bu konuda rakipsiz olduğuna inanıyorum. Ülkemizde de tıp uygulamalarında sınırı Türk Hukuk Sistemi çizmektedir. Her- kesin de bu çizilen sınırlara her ne kadar benimsemese de, sert eleştirilerdeAnı olarak yüzlercesi aklıma hemen geliyor. Son yaşadığım anılardan bulunsa da uyma zorunluluğu mevcuttur.bahsedeyim. Ben, tıbbi satış mümessillerimizle ziyaretler yapmayıseven biriyim. Son aylarda yaptığım ziyaretlerde İstanbul, Ordu ve Bir ülkede belirli bir zamanda geçerli, yani uygulanmakta (meri) olan pozitif hu-Gaziantep’te birer eczacımız benim Santa Farma’nın Genel Müdürü kuk kurallarının tümüne mevzuat adı verilir. Pozitif hukuk, olan hukuk anlamındaolduğuma inanmamışlardı. Bir eczacı “Ne işin var burada? Genel Mü- kullanılır. Pozitif hukuk, devletin yetkili kurumlarınca hazırlanarak usulüne uygundür dediğin ofisinden çıkmaz. Doğru söyle.” demişti. Bir diğeri, benim olarak yürürlüğe konulmuş yazılı hukuk metinleridir. Bu hukuki metinler; kanun,ziyaretimden sonra bölge müdürümüzü arayıp “Gerçekten doğru mu?” kanun hükmünde kararname, tüzük, yönetmelik, genelge gibi adları taşıyabilir.diye araştırmış, bir kadın eczacımız ise “Bir Genel Müdür beni nedenziyaret eder? Bana gerçek amacını söyler misin?” diye sormuştu. Çağdaş dünyanın saygın bir ülkesi olarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kuru- luş tarihi olan 29 Ekim 1923 öncesine de giderek, Mustafa Kemal Atatürk veHobileriniz nelerdir? İş dışındaki bir gününüz nasıl geçer? arkadaşları tarafından 23 Nisan 1920 tarihinde Ankara’da açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi ile birlikte birçok hukuki metni hayata geçirmiştir.Spor, okuma ve seyahat olarak üç ana hobim var. Bunların içinde sporhâlâ en önemlisi. Son yıllarda bisiklete binmek bende tutku hâline gel- Cumhuriyetimizin ilk dönemlerinde, her alanda olduğu gibi sağlık alanındakidi. Uzun yıllar yüzme ve dağcılık sporuyla da uğraştım. Türkiye’de tüm durumumuz da kötüydü. Bu dönemde sağlık alanında yapılan iyileştirmelerin4 bin metrenin üstündeki dağlara çıktım. Yurt dışında da bazı 6 bin hızlı, etkin ve ekonomik bir şekilde gerçekleştirilebilmesi için çoğu bugün demetre tırmanışlarım oldu. Ara vermekle birlikte, önümüzdeki yıllarda geçerli olan 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu, 1219 sayılı Tababet ve7 bin metrelik tırmanış hedeflerim olduğunu söyleyebilirim. Edebiyat Şuabatı San’atlarının Tarz-ı İcrasına Dair Kanun gibi kanunlar yürürlüğe konul-konusunda Çin ve Japon yazarlarının kitaplarını okumak önceliklerimi muştur. Cumhuriyet tarihinde sağlık alanındaki pozitif hukuk metinlerinin sayısıoluştururken; seyahat ile ilgili olarak da İskandinav ve Güney Amerika özellikle tıptaki gelişmelere de paralel olarak müthiş sayılara ulaşmıştır.ülkeleri yeni ilgi alanlarım arasında. Ancak, sağlık mevzuatına baktığımızda bir karmaşıklığın da bulunduğunu belirtmek gerekir. Örneğin; Anayasamızın 90. Maddesi ile iç hukukumuzun bir parçası hâline gelen ve kanun hükmünde sayılan uluslararası antlaşma hü- kümlerinin uygulanabilirliği ile sıkıntılar vardır. Somut bir örnek verilecek olursa, imzaladığımız “İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi” aslında kanun hükmün- dedir. Ancak, uygulamaya baktığımızda bu Sözleşme hükümleri sağlıkla ilgili çoğu pozitif hukuk metni ile çelişmektedir. Diğer yandan, özellikle “Sağlıkta Dönüşüm Programı” sürecinde yürürlüğe konulan hukuki düzenlemelerin çok sık değiştirilmesi ve bu değişikliklerin kanun hükmünde kararname, tüzük ya da yönetmelik şeklinde yapılması karışıklıklara neden olmakta, uygulamadaki bir sorunun çözümünde hukuki metinlerde atıf sıklığı sıkıntısı yaşanmaktadır. Tıp fakültelerinde “tıp hukuku” dersi olmadığından, temel hukuk nosyonu almamış hekimlerimiz hem tıp uygulamaları ile ilgili olarak hem de sağlık ida- reciliğinde zorluklar yaşamakta ve hatta farklı hukuki yaptırımlarla karşı karşıya gelmektedirler. Hukuk herkesi ilgilendiren bir alan olduğundan, uygulanacak hukuki metinler de anlaşılır olmalıdır. Oysaki her gün değişen sağlık mevzuatı, sağlık alanındaki her basamak ve unvandaki kişileri tedirgin etmektedir. Bu nedenle, Türk sağlık mevzuatının sadeleştirilerek sağlıktaki düzenlemelerin kanunla yapılmasının öncelikli tercih olarak seçilmesi, tıp fakültelerinde “tıp hukuku” dersinin zorunlu hâle getirilmesi gerektiğini belirtmek isterim.

10 Röportaj... Prof. Dr. Nesrin Dilbaz Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Psikoloji Bölümü Öğretim ÜyesiÖz geçmişinizi kısaca anlatır mısınız?İzmir Bornova Anadolu Lisesinde başladığım orta öğrenimimi AFS bursu ile gittiğim New York “Somers High School”da tamamladım. Hacettepe Üni-versitesi Tıp Fakültesinden 1984 yılında mezun olduktan sonra 1991 yılında psikiyatri uzmanı, 1994 yılında doçent unvanlarını aldım. 1999-2012 yıllarıarasında Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi 2. Psikiyatri Kliniğinde şef olarak görev yaptım. 2000 yılından itibaren ülkemizde alkol ve maddekullanımı yaygınlığı ve tedavisi ile ilgili olarak çalışmalar yapmaya başladım ve 2004 yılında Ankara AMATEM’in kurucu başkanı olarak görev yaptım. Şubat2012 tarihinde Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Psikiyatri Kliniği ve AMATEM Şefliğinden emekli oldum. O tarihten bu yana psikiyatri pro-fesörü olarak atanmış olduğum Üsküdar Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Psikoloji Bölümünde görev yapmaktayım. 2005 yılında, Dr. CemŞengül ile birlikte yapmış olduğumuz “Alkol Yoksunluğunda Memantinin Etkisi” adlı çalışma ile ECNP poster ödülünü kazandık. Ülkemizde gençlerin mad-de kullanımından korunması konusunda yapmış olduğum çalışmalarla sosyal sorumluk konusunda “2007 Yılı En İyileri Ödülü”nü kazandım. Hâlen Birleş-miş Milletler, Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi Pompidou Grubu ile Madde Bağımlılığı Tedavi Platformunda çalışmaktayım. 2003 yılında Sağlık Bakanlığıve Birleşmiş Milletler’in birlikte yapmış oldukları “Türkiye’de 16 yaş Lise Gençlerinde Madde Kullanım Profili” çalışmasının ülke kooordinatörlüğündensonra, 2006 yılında Avrupa ESPAD grubu tarafından Türkiye ESPAD Çalışması Koordinatörü olarak atandım. Global Fon ve Sağlık Bakanlığı tarafındanyürütülen Ulusal HIV-AIDS Projesi Ulusal Koordinasyon Kurulu, Ulusal Tütün Kurulu ve 2005 yılından bu yana Sağlık Bakanlığı Madde Bağımlılığı BilimKomisyonu üyesi olarak da çalışmaktayım. Amerikan Psikiyatri Birliği, Dünya Biyolojik Psikiyatri Birliği, Dünya Şizofreni Derneği, Türk Psikiyatri Derneği,Türk Nöropsikiyatri Derneği, Türk Bağımlılık Derneği, Kızılay Derneği Merkez Kurul Üyeliği (2004-2006) başta olmak üzere birçok dernekte aktif olarakçalışmalarımı sürdürmekteyim. Yurt içinde yayımlanan psikiyatri dergilerinin yayın veya danışman kurullarında yer aldım. Yüzün üzerinde yayınım mevcut-tur, ulusal ve uluslararası kitap bölümü yazarlığı ve kitap editörlüğü yaptım. Evli ve bir çocuk annesiyim.Tıp mesleğini seçme nedeniniz nedir? Seçtiğiniz için memnun musunuz? Hekim ve hasta ayrılmaz bir ikilidir. Hasta, sorunlarının tanımlanması (hastalığınLisede matematik bölümünden mezun oldum. Üniversite sınavına girerken mü- adının konması, yani tanınması) ve daha sonra da bu sorunların ortadan kaldı-hendislik istiyordum. Ama tercihlerimi yaparken ailemin de isteğini göz önüne rılması (hastalığın tedavisi ve hastanın iyileşmesi) için hekime başvurmaktadır.alarak tıp tercihinde bulundum. Üçüncü sınıfa kadar tercihim konusunda te- Bazen hastanın hekime yarı tanrısal bir rol yüklemesi ve sorunu mutlak çözecekreddütlerim vardı. Ama hastalıkların fizyopatoloji ve tedavileri ile ilgili komitelerin kişi olarak kabul etmesi, sorunun çözülemediği durumlarda hekimi hasta ilebaşlaması ile birlikte, evet, işte benim istediğim bu, dedim. Bir hasta ile karşı karşı karşıya getirmekte, hatta hekimin şiddet davranışına maruz kalmasına yolkarşıya gelmek aslında bana göre bir matematik problemi gibi idi. Bir yakınma açmaktadır.veya belirtiden tanıya gitmeye çalışmak, doğru tanı ve tedavi ile insanların so-runlarına çözüm bulmak anlatılmaz bir haz ve gurur duygusu yaşatıyor. Bir akademisyen nasıl olmalıdır? Nasıl tanımlarsınız?Sizce işinizin en zor tarafı nedir? Akademisyen olmak bir iş değil, düşünce ve yaşam biçimidir. Akademisyenlikİyi hekim olmak için öncelikle kişinin iyi insan olması gerekmektedir. Hekim- bir kültür sahibi olmaktır. Bir akademisyenin kitap okumak, müzik dinlemek gibilik gerçekten de, ancak çok sevilerek yapılacak özveri gerektiren bir meslek. kendine ait zevkleri olmalıdır. Meraklı ve araştırıcı olmak, kendi düşünce ve ilke- lerine sahip çıkmak gibi özelliklerin bir akademisyen için önemli olduğunu düşü- nüyorum. Ayrıca, hem özel hem de akademik yaşamı ile topluma örnek olması

Röportaj... 11gerektiğini düşünüyorum. Akademisyen ahlaklı, dürüst ve ilkeli olmalı. Adalet Kendi sağlığınıza yeterli özeni gösterebiliyor musunuz?duygusu gelişmiş olmalı. Araştırıcı bir düşünce yapısı olmalı, kendini yenileme-ye ve eksikliklerini gidermeye açık olmalı. Özeleştiri yapabilmeli. Öğrencilerini Evet. Bedensel, ruhsal ve sosyal olarak sağlıklı olmanın gerekli olduğununöğrenmeye, araştırmaya motive etmelidir. Diğer yandan iletişim becerileri ve farkında olarak tüm bu boyutlara özen gösteriyorum. Sağlıklı beslenme, düzenlikişiler arası ilişkilerinin gelişmiş olması da önemli özellikleri arasında sayılabilir. egzersiz ve spor yapmak, sağlıklı beslenmeye özen göstermek buna örnek gösterilebilir.Branşınızda örnek aldığınız biri var mı? Tıp dışında uğraşlarınız ya da hobileriniz var mı?Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’nde bağımlılık alanında çalışan Amerikan Spor yapmak benim için çok önemli. Uzun süredir düzenli olarak tenis oynuyo-Ulusal Bağımlılık Enstitüsü Başkanı Nora Volkow, hem akademik kişiliği hem de rum. Zihinsel olarak da briç oynamak zevk aldığım bir konu. Kitap okumak veülkesindeki bağımlılık politikaları adına yaptığı katkıları açısından örnek aldığım seyahat etmek de olmazsa olmazlarım arasında. Gençken çok iyi gitar çalar-bir bilim kadınıdır. dım. Şu andaki hedefim de 2015 ile birlikte piyano öğrenmeye başlamak.Türkiye’deki sağlık ortamını nasıl değerlendiriyorsunuz? Hiç keşke dediniz mi? Pişmanlıklarınız oldu mu? 1998 yılında bir yıl süre ile ABD’de Fullbright bursu kazanmıştım. Ama 1999Ülkemizdeki sağlık ortamını tıp eğitimi ve sağlık hizmetleri olmak üzere iki ana yılında yapılacak olan klinik şefliği sınavları nedeni ile gitmemiş olmam dışındabaşlıkta toparlayabilirim. Yeterli eğitim kadrosu oluşturulmadan açılan tıp fa- bir pişmanlığım olmadı.kültelerinde eğitim kalitesinin yeterli olmamasının gelecekte sağlık hizmetlerininkalitesinde sorun oluşturabileceği endişesini taşıyorum. Sağlık hizmetleri açısın- Ailenize yeterince vakit ayırabiliyor musunuz?dan bakıldığında ise hem hasta hem de hekim için ortamın çok zorlayıcı oldu- Tüm meslek hayatım boyunca ailemle kaliteli zaman geçirmek konusunda birğunu düşünüyorum. Hastanın hekime kolay ulaşmasının doğru tanı ve yeterli sıkıntı yaşadığım söylenemez. Zamanımı çok iyi planlama gibi bir özelliğimtedavi aldığı anlamına gelmediği kanısındayım. Performans sisteminin hekimlik olmasının çok yararını gördüm.uygulamasında kalitenin azalmasına yol açtığını düşünüyorum. Sağlık hizmetin-de hasta ile hekimin arasında para konusunun olmaması gerektiğine inanıyo- Uzmanlığınızla ilgili gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?rum. Ülkemizde hâlen yeni ve modern hastanelerin oluşturulması konusunda Psikiyatrinin ülkemizde son 20 yıl içinde çok önemli bir gelişme gösterdiğiniçok yoğun çabalara karşın gereksinimler tam karşılanamamaktadır. Fiziksel söyleyebilirim. Özellikle ruhsal hastalıklarla ilgili olumsuz etiketlenme yönündealtyapıdaki eksiklikler kaliteli hizmet vermeyi engellemektedir. “Sevmek güzel çok olumlu adımlar atıldığını, artık ülkemizde psikiyatrinin “akıl hastaları ile ilgili”meslek. Ama zor. Can dayanıyor dayanmasına ama yürek gitti gidecek.” bir bilim olarak algılanmaktan uzaklaştığını büyük bir memnuniyetle söyleyebi- lirim. Ayrıca, depo ruh sağlığı hastaneleri konseptinden uzaklaşılarak küçük öl-Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun şiiri gibi. Hekimlik zor meslek. Bu sağlık ortamında çekli ruh sağlığı hastanelerine geçiş, toplum ruh sağlığı merkezlerinin kurularakise artık ne can ne de yürek dayanıyor. Ama Murathan Mungan’ın dediği gibi, yaygınlaştırılması sonucunda kronik ruhsal hastalığı olan hastaların rehabilitas-“Haklı olduğunu bilmenin güveniyle sakin, sabırlı, inançlı ve diri, dipdiri olmak yonlarında önemli adımlar atılması çok önemli gelişmeler olarak sayılabilir. Amagerekiyor.” ülkemizde hâlâ bir Ruh Sağlığı Yasamızın olmayışı, özel sağlık sigortaları kapsa- mında ruhsal hastalıkların kapsanmamış olması da henüz çözüme ulaşmamışYurt dışında mesleki deneyiminiz oldu mu? önemli sorunlarımızdandır. Psikiyatri artık dünyanın her yerinde bir nörobilim olarak ele alınmaktadır. Ruhsal hastalıkların hem etiyolojisi ve tanınmasındaABD ve Avrupa’da bir aylık çalışmalarım oldu. hem de tedavisinde biyolojik yaklaşımların çok büyük gelişmeler gösteriyor ol- ması, bu alanda çok sayıda araştırmanın hâlen devam ediyor olması da mem-Mesleğinizde hedeflediğiniz yere ulaşabildiniz mi? nuniyet vericidir.Hem hekim hem de akademisyen olarak hedeflediğim noktaya ulaştığımı söyle- Teşekkürler.yebilirim. Ama hekimlik hizmetinin tedavi kadar koruyucu hekimliği de kapsadı-ğı göz önüne alındığında, koruyucu ruh sağlığı hizmetleri ve özellikle ülkemizdeRuh Sağlığı Yasası oluşturulması gibi çok önemli alanlarda hedeflediğimiznoktada olmadığımı düşünüyorum.

12 Haber...Sigaradan kolayca vazgeçebilmekkötü bir gösterge olabilir mi?Sigaradan ilk deneyişlerinde kolaylıkla vaz- yüzde 31 oranında daha düşük bulundu. Sigara alışkanlığını kolaylıkla bırakabilmekgeçebilen kişilerin, bırakmak için uzun uğ- Nikotin yan ürünlerini kullanan kişilerde de Parkinson hastalığının erken belirtisi olabilirraşlar verenlere göre Parkinson hastalığına bu riskin düştüğü belirtildi.yakalanma olasılıklarının daha fazla olduğuileri sürüldü. Sigara karmaşası“Neurology” Dergisi’nde yayımlanan ve bin Dr. Ritz, çalışmasının Parkinson hastalığına808 Parkinson hastasını kapsayan bir vaka karşı koruyucu ajanlarla ilgili araştırmalarakontrol çalışması, “Parkinson hastalığı olan daha fazla odaklanılmasına yol açacağınıkişilerin beyinlerinde nikotinik reseptör sayı- umduğunu açıkladı. Ritz, eskiden sigaranınları daha az olduğu için sigarayı daha kolay veya nikotinin koruyucu etkileri olduğunabırakabildikleri” düşüncesini destekledi. inanıldığını, ancak durumun net bir şekildeCalifornia Üniversitesinden Dr. Beate Ritz, böyle olmadığını belirterek, “Yanlış yoldayaptığı açıklamada Parkinson hastalığının olmak, hiçbir yere varmayan nikotin araştır-motor semptomları ortaya çıkmadan 10, malarına milyon dolarlar harcamak istemez-20 hatta 30 yıl önce başladığını belirterek, siniz.” dedi.“Parkinson hastalığının motor fonksiyonlar Dr. Linda Hershey, nörologların Parkinsondışında konstipasyon, seksüel disfonksiyon, hastalığının başlangıcını geciktirici olduğukalp ve kan basıncı değişiklikleri, depresyon, düşüncesi ile hastalarının sigara içmelerinibilişsel bozukluklar, uyku bozuklukları ve teşvik etmemeleri gerektiğinin altını çizdi. Dr.koku duyusunun kaybı gibi pek çok belirtisi Hersey, “Medscape Medical News”a yaptığıolduğunu” ifade etti. açıklamada; “Dr. Ritz ve arkadaşları Par- kinson hastalığı ve sigara içme konusundaSigara içme ve risk ilişkisi bazı ilginç hususlar sundu. Bu çalışma çokÇalışmada katılımcıların sigara içip içme- önemlidir, çünkü nikotine gerçekten çokdikleri, sigaraya başlama yaşları, bırakma büyük bir ilgi var. Bazı kişiler, sigaranın ko-yaşları ve günde içtikleri sigara sayısı sorgu- ruyucu olduğunu ve içmeye devam edilmesilandı. En az altı ay süreyle, haftada en az bir gerektiğine gerçekten inanıyorlar. Ancak bensigara içmiş olan kişiler “sigara içmiş” olarak Parkinson ve inme geçiren hastalarla ilgile-kabul edildi. nen bir nörolog olarak bunun yapılabilecek“Sigara içmeyi bırakmak aşırı derecede zor en yanlış şey olduğunu söylemek istiyorum.”oldu” diyen katılımcılarda, “Bırakmak kolay diye belirtti.oldu” diyenlere göre Parkinson hastalığı riski Alzheimer tipi demansta uykusuzluk Alzheimer tipi demansta beyin-omurilik sıvısında oreksin düzeylerinin artması uyku sürecindeki bozulmalarla ilişkilendirildiAlzheimer tipi demans yaşayan hastalarda uyku/uyanıklık siklusunu düzenle- larda ortalama oreksin düzeyleri daha yüksek ve gece uykularında bozulmalaryen yolakların bozulması sonucu gece uykusunda bozulmalar sık görülüyor. daha fazla bulundu. Oreksin düzeyleri ortalama tau proteinlerin düzeyleri ileBu durum, hastalığın daha erken dönemlerinde ortaya çıkıyor ancak uyku pozitif korelasyon gösterirken, uyku bozuklukları ile sıkı bir ilişki içinde olduğubozukluğunun şiddeti, demans şiddeti ile korele bir biçimde seyrediyor. görüldü. Bilişsel bozukluğu gösteren MMSE skorları da uyku bozuklukları ileOreksin, hipokretin olarak da bilinen bir nörotransmitter. Uyarılma düzeyini korele bulundu.artırıyor, uyanıklığın devam etmesini sağlıyor ve iştahı düzenliyor.Yapılan vaka kontrol çalışmasında, Alzheimer tipi demanslı hastaların beyin Patogenez açısından önemliomurilik sıvısı (BOS)nda oreksin düzeyleri ölçüldü ve oreksin düzeylerinin Örneklem boyutunun küçük olmasına rağmen, bu çalışma, Alzheimer tipidemans şiddeti ve BOS biyobelirteci AD (tau proteinleri ve beta amiloid 1-42) demansın patogenezinde yeni bir bakış açısı sağlıyor ve hastalık patogene-ile korelasyonu değerlendirildi. Ayrıca, polisomnografi ile noktürnal uyku mima- zinde, oreksinerjik sistemin düzensizliğinin de rolü olabileceğini düşündürüyor.risindeki potansiyel ilişkili değişiklikler incelendi. Bu durum, uyku/uyanıklık siklusunu düzenleyen nörotransmitterlerdeki denge- sizlik sonucu oreksinerjik sistemin fazla ekspresyonuna yol açarak uyksuzluğaOrta-ileri evre Alzheimer hastalarında oreksin düzeyleri daha yüksek neden olabilir.Kontrollerle karşılaştırıldığında orta-ileri evre Alzheimer hastalığı olan katılımcı-

Haber... 13Orta yaşlardaki diyabet hastalarındabilişsel fonksiyonlar daha hızlı bozuluyorBilişsel fonksiyonların korunması, iyi bir yaşlanmanın sağlanması veyaşam kalitesinin sürdürülmesi için kritik öneme sahipİyi bir yaşlanma ve yaşam kalitesinin sağlanması için bilişsel fonksiyonların korun-ması önemli bir basamak. İleri yaşlarda bilişsel fonksiyonlarda oluşabilecek bozul-malara karşı ise diyabetin önlenmesi veya diyabetli hastalarda kan şekeri kontrolü,koruma sağlayabilir.Kan şekeri yüksekliği Alzheimer tipi demansta bile etkili olabilir2 Aralık 2014 tarihinde “Annals of Internal Medicine”da yayımlanan 20 yıl süreliprospektif çalışmada, orta yaşlardaki diyabet hastalığının bilişsel fonksiyonlardadaha hızlı bir bozulmaya yol açtığı belirtildi. Sadece diyabet hastalığının değil, pre-diyabetin ve diyabet hastalarında kontrol altında olmayan kan şekeri düzeylerininde bilişsel fonksiyonlarda daha hızlı bir bozulmayla ilişkili olduğu ileri sürüldü.John’s Hopkins Hastanesi Halk Sağlığı Uzmanı Dr. A. Rickey Sharett, yaptığıaçıklamada, diyabetin bilişsel fonksiyonlarda bozulma ile ilişkili olduğunu gösterendaha başka çalışmalar da bulunduğunu, ancak, bu çalışmanın hem takip süresininuzunluğu, hem de çalışmaya katılan kişilerin aynı standart testler ile takip edilmesiaçısından diğer çalışmalardan farklı olduğunu bildirdi. Dr. Sharett, kan şekeri yük-sekliğinin Alzheimer tipi demansta bile etkili olabileceğine inandığını belirtti.Diyabetlilerin bilişsel skoru, diyabeti olmayanlara göre daha fazla bozuluyor Kaliteli bir yaşlanma için kritik noktalarÇalışmada, yüzde 13,3’ü diyabet hastası olan 13 bin 351 katılımcı, 1987 yılından Araştırmacılar, bu çalışmanın sonuçlarına dayanarak, diyabetin mümkün olduğu2013 yılına kadar takip edildi. Tüm katılımcıların bilişsel fonksiyonları “Gecikmiş kadar erken dönemde önlenmesinin, kan şekeri kontrolünün ileri yaşlardaki bilişselKelime Hatırlama Testi”, “Sayı Sembol İkame Testi” ve “Sözel Akıcılık Testi” ile fonksiyon bozulmalarına karşı koruma sağlayabileceği sonucuna vardı. Potansi-değerlendirildi ve global bilişsel Z skoru hesaplandı. Kan şekeri hemoglobin A1 c yel olarak müdahale edilebilen parametreler olan diyabet ve kan şekeri düzeyinindüzeyleri ile değerlendirildi. kontrolü, bilişsel fonksiyonlardaki bozulmayı ve dolayısıyla demans gelişimini azaltmak için önemli bir fırsat sunuyor. Demans gelişiminin birkaç yıl geciktirilmesiÇalışma sonuçlarına göre, diyabetli hastaların bilişsel skoru, diyabeti olmayan bile, önümüzdeki 30 yıl içinde demans prevalansının yüzde 20’den fazla bir orandahastalara göre yüzde 19 oranında daha fazla bozuluyor. Diyabeti olmayan, ancak azalmasını sağlayacak.hemoglobin A1c düzeyleri 5,7’nin üzerinde olan kişilerde ve diyabeti olup da kanşekeri kontrol altında olmayan kişilerde de bilişsel fonksiyonlardaki bozulmanındaha fazla olduğu gösterildi.Psikosomatik göğüs ağrıları Kardiyak nedenlere bağlı olmayan “Open Heart” Dergisi’nin 3 Kasım 2014 tarihli sayısında yayımlanan bir çalış- göğüs ağrısı yaşayan kişilerde maya göre; anjiyografi bulguları olmayan, ancak göğüs ağrısı yaşayan kişiler psikosomatik tedavinin yaşam anksiyete, somatoform bozukluklar ve hipokondriya bulgularından daha fazla kalitesini artıracağı düşünülüyor şikâyet ediyor. Dresden Kalp Merkezinden Dr. Marian Cristoph, koroner anjiyografi bulguları negatif olan, ancak göğüs ağrısından şikâyet eden 253 kişiye bir seri psikolo- jik test uyguladı. Kardiyak nedenlere bağlı olmayan göğüs ağrısı olan hasta- larda, genel populasyona göre daha yüksek anksiyete, hipokondriyal eğilimler ve somatik bozukluklar ile belirgin olarak daha düşük yaşam kalitesi tespit edildi. Çalışma sonucuna göre hastalar psikosomatik tedavi almalı Bu sonuçlar, kardiyak nedenlere bağlı olmayan göğüs ağrılarından şikâyet eden hastaların mutlaka fizyolojik ve psikiyatrik yönden muayene edilmeleri ve böylece ihtiyaç duyuyorlarsa uygun psikosomatik tedavi almalarının gerekli olduğu görüşünü destekliyor. Böylece bu hastaların gereksiz somatik tanı ve tedavilere maruz kalmaları önlenebilir ve yaşam kaliteleri belirgin bir şekilde yükseltilebilir. Araştırmacılar, kardiyak nedenlere bağlı olmayan göğüs ağrılarından şikâyet eden hastalara, başlangıç taraması olarak HADS, CAQ, Wl ve SOMS anketle- rinin uygulanmasını öneriyor ve bu tanı anketlerinin sağlık sistemlerinin tekrar tekrar kullanılmasının önüne geçeceğini ve erken bir psikosomatik tedavi başlanması ile de maliyetin düşürülebileceğini ifade ediyorlar.



Dünya Literatürlerinden... 15Int J Geriatr Psychiatry 2013;28(2):164-72. J Alzheimers Dis 2011;25(3):463-75.Memantinin Açık Etiketli, Tek Kollu, Çok-Merkezli Bir Klinik Çalışmada Alzheimer Hastalığı İçin Günde Bir Kez Memantin Tedavisinin“Relevant Outcome Scale” ile Ölçülen Etkileri Orta-Ciddi Alzheimer Hastalığı Olanların Bilişsel ve Fonksiyonel İletişim Becerile-Holthoff V, Ferris S, Gauthier S, Ihl R, Robert P, Winblad B, Sternberg K, Tennigkeit F; ROSA Study ri Üzerine Uzamış Etkileri: On Altı Hafta-Group lık Açık Etiketli Çalışma SonuçlarıAmaç: Alzheimer hastalığı için “Relevant Outcome Scale (ROSA)”, bu hastalığın tüm ciddiyet seviyele- Schulz JB, Rainer M, Klünemann HH,rinde çok boyutlu değerlendirmeler için yeni, geçerli ve güvenilir bir araçtır. ROSA ve dört standart ens- Kurz A, Wolf S, Sternberg K, Tennigkeit Ftrüman Alzheimer Hastalığı Değerlendirme Ölçeği-kognitif [the Alzheimer's disease Assessment Scale-cognitive (ADAS-cog)], Ciddi Bozulma Bataryası [Severe Impairment Battery (SIB)], Demans İçin Kısıtlılık ÖzetDeğerlendirmesi [Disability Assessment for Dementia (DAD)] ve Nöropsikiyatrik Envanter [Neuropsychi-atric Inventory (NPI)] açık etiketli, çok-merkezli, tek kollu klinik bir araştırmada farklı ciddiyet evrelerindeki Bu çalışmada, günde bir kez uygulananAlzheimer hastalarının bilişsel, fonksiyonel ve davranışsal semptomlarında tedavi ile indüklenen değişiklik- memantin (20 mg) tedavisinin orta-ciddilerin değerlendirilmesi amacıyla kullanılmıştır. Alzheimer hastalığı olan kişilerin kognisyonYöntem: Toplam 451 hasta memantin (5 mg/gün dozunda başlanmış ve haftada 5 mg yükseltilerek 20 ve iletişimleri üzerine olan etkileri değer-mg/gün final doza titre edilmiş) ile 12 hafta boyunca tedavi edilmiştir. Çalışmanın sonlanım noktaları lendirilmiştir. Çok-merkezli, tek kollu açıkROSA, ADAS-cog, SIB, DAD ve NPI’da başlangıca göre olan değişiklikler ve Klinik Global İzlem-Değişim etiketli bir çalışmada, Alzheimer hastalığı[Clinical Global Impression of Change (CGI-C)]’de global değişikliklerden oluşmuştur. Analizler genel po- tanısı olan ayaktan hastalar (MMSE<20;pulasyona ve Alzheimer hastalığının ciddiyet evresine (erken, orta, geç) göre gerçekleştirilmiştir. n=97) 5 mg’dan 20 mg’a titre edilenBulgular: ROSA skorları erken evre hariç tüm tedavi gruplarında 12 haftalık tedavi sonrasında belirgin günde bir kez memantin tedavisine dörtolarak yükselmiştir. ADAS-cog skorlarındaki ortalama değişimler erken ve orta evrelerde kötüleşme yö- hafta boyunca devam etmişlerdir. Gündenünde bir eğilimi işaret etmiştir. 12. haftadaki SIB, NPI ve DAD değerlendirmelerinde belirgin olmayan bir kez memantin (20 mg) tedavisi dahadeğişimler izlenmiştir. CGI-C’de hastaların birçoğu için “Minimal iyileşme” ya da “Değişiklik yok” şeklinde sonra sekiz hafta devam etmiş ve bunusonuç alınmıştır. Genel olarak ise memantin tedavisinin güvenli ve iyi tolere edilir olduğu saptanmıştır. dört haftalık bir “wash-out” dönemi iz-Sonuç: Bulgular, ROSA’nın günlük pratikte orta ve geç Alzheimer hastalarında memantinin etkilerinin lemiştir. Birincil etkililik sonlanım noktasızaman içerisinde değerlendirilmesindeki uygulanabilirliğini göstermiştir. Alzheimer Hastalığı Kayıtçılığı Oluşturma Konsorsiyumu-Nöropsikolojik BataryasıNeurol Sci 2012;33(1):23-31. [Consortium to Establish a Registry for Alzheimer's Disease-NeuropsychologicalOrta-Ciddi Alzheimer Hastalığında Memantinin Davranış Üzerine Etkileri: Post-Marketing Sür- Battery (CERAD-NP)] toplam skorundaveyans Çalışması başlangıca göre meydana gelen deği- şikliktir. İkincil etkililik sonlanım noktaları,Clerici F, Vanacore N, Elia A, Spila-Alegiani S, Pomati S, Da Cas R, Raschetti R, Mariani C; Me- Fonksiyonel İletişim Lisan Envanteri [Func-mantine Lombardy Study Group tional Communication Language Inventory (FLCI)] ve ADCS-ADL19 toplam skorla-Bu çalışmanın amacı memantinin etkililiğinin demansın davranışsal ve psikolojik semptomları (DDPS) rında başlangıca göre olan değişikliklerüzerine olan etkilerinin günlük pratikte değerlendirilmesi ve tedavi etkilerini öngörebilecek değişkenlerin ile Klinik Global İzlenim-Değişim [Clinicaltanımlanmasıdır. Memantinin davranışlar üzerine olan etkileri Lombardy Bölge Sağlık Ofisi tarafından Global Impression of Change (CGI-C)]’dedesteklenen bir post-marketing sürveyans çalışmasının veri tabanında analiz edilmiştir ve 43 Alzheimer başlangıca göre olan yanıtları içermekte-hastalığı birimini içermektedir. Temmuz 2005-Kasım 2005 tarihleri arasında, kolinerjik tedavi görmeyen dir. CERAD-NP toplam skoru 12 haftalık,399 orta-şiddetli Alzheimer hastası çalışmaya alınarak memantin ile tedavi edilmiş ve altı ay boyunca günde bir kez memantin tedavisi ile baş-izlem altında tutulmuştur. Çalışma başlangıcı ile üç ve altı aylık izlemlerinde 12 maddelik Nöropsiki- langıca göre belirgin ölçüde iyileşmiştir (5,9yatrik Envanter [Neuropsychiatric Inventory (NPI)] alt skorları mevcut olan 297 hastalık bir alt grupta ± 8,8; p<0,0001). FLCI skoru başlangıca[ortalama yaş 77 ± 8 yıl; %73 kadın; ortalama NPI skoru 28 ± 24] DDPS değerlendirilmiştir. 12 DDPS göre 12 hafta sonunda belirgin derecedeşu şekilde kümelenmiştir: Affekt, fiziksel davranış, psikoz ve hipomani. Ana sonuç ölçütü tedavinin iyileşme göstermiştir (4,4 ± 6,8; p<0,0001).altı ayında bireysel küme yanıtlayıcılarının oranıdır. Bireysel küme yanıtlayıcılarının oranları %30 affekt, Bu belirgin iyileşmeler ayrıca, günde bir kez%24 fiziksel davranış, %29 psikoz, %27 hipomani şeklindedir. Çalışma dönemi boyunca günlük 20 memantin tedavisinin dört ve sekizinci haf-mg memantin alan hastaların tedaviye devam etmeyenlere ya da titrasyonu tamamlamayanlara göre talarında da gözlemlenmiş ve dört haftalıkdavranışsal düzelme yaşama olasılıkları belirgin şekilde yüksek çıkmıştır [affekt odds ratio (OR)=9,0; “wash-out” dönemi sonunda da devam%95 güven aralığı (GA)=3,8-21,6; fiziksel davranış OR=17,8; %95 GA=5,9-53,6; psikoz OR=23,6; etmiştir. ADCS-ADL19 toplam skorları baş-%95 GA=5,1-110,8]. Lojistik regresyon analizleri düşük küme prevalansı nedeni ile hipomani alt send- langıca göre sadece hafif bir artış göster-romuna uygulanamamıştır. Standart 20 mg memantin tedavi rejiminin hastaların %24-30’unda affekt, miş, CGI-C ise hastaların çoğunun 12 haftafiziksel davranış ve psikoz alanlarında hafif derecede altı aylık davranışsal iyileşme ile ilişkili olduğu sonunda hastalıklarında bir iyileşme veyasaptanmıştır. stabilizasyon olduğunu göstermiştir. Otuz sekiz hastada en az bir tedavi-acil isten- meyen olay bildirilmiştir (%39,2). Orta-ciddi Alzheimer hastalığı olanlarda günde bir kez memantin (20 mg) tedavisinin bilişsel ve fonksiyonel iletişimi belirgin şekilde iyileş- tirdiği ve olumlu bir güvenirlilik ve tolerans profili olduğu saptanmıştır.

($#%% (%  )%    !'$  & \" $%

$#%% #%  )%    !'$  & \" $%

18 Dünya Literatürlerinden...Parkinsonism Relat Disord 2013;19(11):930-6.Parkinson Hastalarında Rasajilin Yardımcı Tedavisi: PRESTO ve LARGO Çalışmalarının “Post Hoc” AnalizleriElmer LWGenel Bilgiler: Rasajilin, Faz III “Pregnancy Study Online (PRESTO)” ve “Lasting effect in Adjunct therapy with Rasagiline Given Once (LARGO)” çalışmalarındaorta-ilerlemiş Parkinson hastalığı olanlarda yardımcı tedavi olarak levodopa ile kullanıldığında güvenilir ve etkili olmuştur.Amaç: 1 mg/gün rasajilin tedavisinin kardinal Parkinson hastalığı semptomları ve motor fluktuasyonlar üzerine olan klinik etkilerinin tanımlanmış hasta alt grupla-rında, PRESTO ve LARGO çalışmalarının ortak verileri kullanılarak değerlendirilmesidir.Yöntemler: Her iki çift-kör, randomize ve plasebo kontrollü çalışmada da eşzamanlı dopamin agonisti ya da katekol-o-metiltransferaz inhibitörü (COMT-I)nünlevodopaya eşlik ettiği ya da etmediği optimize tedaviye rağmen motor fluktuasyonları olan Parkinson hastaları yer almaktadır. Bu “post-hoc” analizlerde 1 mgrasajilinin ON olunan zamanlarda bireysel kardinal Parkinson hastalığı semptomları üzerinde plaseboya karşı olan etkileri ve günlük OFF olunan zamanlarda baş-langıca göre ortalama değişimleri başlangıçta sadece levodopa alan, “orta derecede fluktuasyonları olan” (günlük OFF zamanları ≤4 saat) ve eşzamanlı dopaminagonisti ya da COMT-I alan ya da almayan hastalardan oluşan alt gruplarda değerlendirilmiştir.Bulgular: Plasebo ile karşılaştırıldığında rasajilin tüm kardinal Parkinson hastalığı semptomlarını belirgin derecede iyileştirmiş ve levodopa ile tedavi edilen has-talarla hafif motor fluktuasyonları olan hastalarda ilk yardımcı tedavi olarak kullanıldığında ortalama günlük OFF sürelerini belirgin olarak azaltmıştır. Rasajilin ilemotor fluktuasyonlarda belirgin iyileşmelerin eşzamanlı dopamin agonisti ya da COMT-I kullanımından bağımsız olarak gerçekleştiği bildirilmiştir. Dopaminerjikistenmeyen olayların genel insidansı eşzamanlı dopamin agonisti ya da COMT-I kullanımı ile artış göstermemiştir.Sonuç: Rasajilin, levodopa ile tedavi edilen hastalarda etkili bir ilk yardımcı tedavidir. Erken “wearing-off” belirtileri olan hastalarda fayda sağlar; tüm kardinal Par-kinson hastalığı semptomlarını iyileştirmiştir. Ayrıca, diğer yardımcı dopaminerjik tedavileri alan hastalarda da semptomları iyileştirmiştir.Anahtar Kelimeler: Agonist; bradikinezi; entakapon; fluktuasyon; Parkinson; rasajilinInt J Neuropsychopharmacol 2013;16(7):1529-37.Çinli Parkinson Hastalarında Levodopa Tedavisine Yardımcı Olarak Rasajilinin Etkililik ve Güvenirliliği: Randomize, Çift-Kör, Paralel Kontrollü, Çok-Merkezli ÇalışmaZhang L, Zhang Z, Chen Y, Qin X, Zhou H, Zhang C, Sun H, Tang R, Zheng J, Yi L, Deng L, Li JÖzetRasajilin mesilat oldukça potent, selektif ve geri dönüşümsüz bir monoamin oksidaz tip B (MAOB) inhibitörüdür ve Parkinson hastalığı olanlarda monoterapi yada levodopaya ilave olarak etkilidir. Ancak, az sayıda çalışma rasajilinin Çin toplumunda etkililiği ve güvenirliliğini değerlendirmiştir. Bu çalışma, rasajilinin ÇinliParkinson hastalarında levodopa tedavisine yardımcı olarak verildiğindeki güvenirlilik ve etkililiğinin araştırılması amacıyla tasarlanmıştır. Bu, 12 haftalık randomize,çift-kör, plasebo kontrollü, paralel gruplu çok-merkezli bir çalışma olup, motor fluktuasyonları olan 244 Parkinson hastası dâhil edilmiştir. Katılımcılar oral rasajilinmesilat (1 mg) ya da plaseboya randomize olarak atanmışlardır. Çalışmayı 219 hasta tamamlamıştır. Rasajilin plasebo ile karşılaştırıldığında belirgin olarak yükseketkinlik sergilemiştir. Tedavi süresi boyunca birincil etkililik değişkeni -ortalama düzeltilmiş toplam günlük off süresi- 1,0 mg/gün rasajilin ile tedavi edilen hasta-larda başlangıç değerine göre 1,7 saat azalmıştır (p<0,05). “Unified Parkinson’s Disease Rating Scale (UPDRS)” kullanılan skorlar da rasajilin tedavisi süresinceiyileşmiştir. Rasajilin iyi tolere edilmiştir. Bu çalışma, rasajilin mesilatın etkili olduğunu ve fluktuasyonları olan Çinli Parkinson hastalarında levodopa tedavisine ilaveolarak iyi tolere edildiğini göstermiştir.Rev Neurol 2013;56(1):25-34.Erken Evre Parkinson Hastalarında Monoterapi Olarak ve Orta-İleri Evre Hastalığı Olanlarda Levodopa ile Kombine ve Yardımcı Tedavi Olarak RasajilinPagonabarraga J, Rodríguez-Oroz MCÖzetRasajilin hastalığın erken evrelerinde etkilidir ve 1 mg dozunda hastalık progresyonunu modifiye etmede muhtemel bir etkisi olduğu gösterilmiştir. Dopaminerjikilaçların Parkinson hastalığında düzgün yönetimi motor fluktuasyonların ve diskinezilerin görülmesini geciktirebilmektedir. Daha sürekli dopaminerjik stimülasyonsağlayan farklı ilaçların (rasajilin, dopamin agonistleri) kombinasyonları sadece postsinaptik dopamin reseptörleri üzerine pulsatil stimülasyonun etkilerini azaltarakfayda sağlamakla kalmaz, aynı zamanda toplam günlük levodopa gereksinimini de azaltır. Rasajilinin diğer dopaminerjik ilaçlarla kombinasyonunun motor fluktu-asyonların sıklığı ve ciddiyetini entakapon kadar iyileştirdiği gösterilmiştir. Benzer şekilde, yeni kanıtlarla rasajilinin erken başlanmasının diğer dopaminerjik ilaçlarabaşlanmasını geciktirdiği gösterilmiştir, bu da rasajilinin günlük motor fonksiyonlar üzerine olan semptomatik faydasının Parkinson hastalığının sadece erkenevrelerinde görülmediğini, aynı zamanda zaman içinde devam ettiğine de işaret etmektedir.



20 Röportaj...Prof. Dr. Şerefnur ÖztürkTürk Nöroloji Derneği Başkanı, Selçuk Üniversitesi Tıp FakültesiNöroloji Ana Bilim Dalı Başkanı Öz geçmişinizi kısaca anlatır mısınız? Ardahan’da doğdum. Babamın mesleği nedeni ile ilkokulu ve ortaokulu farklı illerde okudum. Bu durumun ülkemin farklı bölgelerini tanımak açısından önemli bir avantaj olduğunu düşü- nüyorum. Liseyi Ankara Halide Edip Lisesinde okuduktan sonra bana uygun olduğunu dü- şündüğüm ODTÜ Mimarlık Fakültesini kazan- dım. Birinci sınıfta iken halka daha yakın bir meslekte olmak istediğimi fark ederek hekim olmak istedim ve Ankara Üniversitesi Tıp Fa- kültesine girdim. Tıp fakültesinden 1987 yılın- da mezun oldum ve eşimle beraber mecburi hizmet için Düzce Devlet Hastanesine gittik. Acil serviste iki yıl mecburi hizmetimi yaptım ve TUS ile nöroloji uzmanlık eğitimimi Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesinde tamamladım. Aynı hastanede başasistan, doçent ve şef yardımcılığı görev ve unvanları ile çalıştım. 2009 yılında Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Ana Bilim Dalı Başkan- lığı görevime başladım. Aynı zamanda 2012 yılında yoğun bakım yan dal uzmanı oldum. 2010 yılından beri aynı fakültede profesör ve bölüm başkanı olarak görevimi sürdürmekte- yim. 2002 yılından beri Türk Nöroloji Derneği Yönetim Kurulu Üyeliği, genel sekreterlik, baş- kan yardımcılığı yaptım. Hâlen Türk Nöroloji Derneği Başkanı olarak dernek görevimi sür- dürmekteyim. Uluslararası nöroloji derneklerin- de (UEMS- Neurology Board, Dünya Nöroloji Federasyonu, Avrupa Nöroloji Akademisi) de görevlerim devam etmektedir.Tıp mesleğini seçme nedeniniz nedir? Seçtiğiniz için memnun musunuz? yük sorumluluk isteyen bir iştir. Bilim bütün dünyada hızla ilerlemektedir. Hem çalıştığımız fakültede hem ülkemizde bilimin gerisinde kalmak istemeyiz amaTıp mesleğini insanlara daha yakın olabilmek, yardım edebilmek için seçtim. bilime katkıda bulunmak zordur; zaman, bütçe, insan gücü ile ilgili olanaklar veBenim için her insan çok değerli ve özeldir. Her insanda sanatsal bir incelik bu- bu duruma uygun düzenlemeler gerektirir, bulabilmek zordur. Bilimi izlemek delurum. Her insan bir evrendir ve bu evrenleri tanımanın heyecan verici olduğunu zorundayız. Bunun için de zaman, motivasyon gereklidir, zordur.düşünüyorum. İnsanların yaşamlarına pozitif yönde bir katkı yapabilmenin çokdeğerli ve ayrıcalıklı bir durum olduğunu düşünüyorum. Her gün kendime bu Bir akademisyen nasıl olmalıdır? Nasıl tanımlarsınız?ayrıcalığı tanıdığımı hissediyorum. Meraklı, çalışkan, sabırlı, dürüst, yaratıcı, işbirliğine açık, çevresine duyarlı, ce- sur, öğrenmeyi ve öğretmeyi tutku hâline getirmiş ve en önemlisi insan sevgisi-Sizce işinizin en zor tarafı nedir? ne sahip olmalıdır.İşimiz mesaiye bağlı bir iş değildir; bir hekim 24 saat yedi gün hekimdir. Yolda, Branşınızda kendinize örnek aldığınız biri var mı?evde, toplantıda, tatilde daima hekimdir. Bu durum sizin kendi özel hayatınıza Evet, asistanlığım sırasında Hocam Sabahat Gürçay ve Prof. Dr. Tülay Kansuzaman ayırmanıza, özen göstermenize izin vermez. Bazen işinizi ideallerinize akademisyen olarak örnek aldığım kişilerdir. Aslında bugün, her davranışımda,göre yapmanıza yasal düzenlemeler, bütçe hesapları izin vermez. İnsanların birlikte çalışma imkânı bulduğum, izlediğim diğer hocalarımdan da sürekli izlerhep en kötü en zor zamanlarında yanında oluruz, bu bizi etkiler. Tam olarak buluyorum. Ayrıca şu da bir gerçektir ki, bizler için hekimliğimiz süresince işgüvenmeyi seçtiğimiz hastalarımız, son söylemlerle doktoru olarak bize güven- arkadaşlarımız, hastalarımız ve içinde yaşadığımız toplum da sürekli şekillendiri-meyerek başlayabilir. Bu bizi zorlar. Yeterince insan gücü ile desteklenmeyiz, ci olmaktadır.çoğunlukla sadece hekimlik değil her işi yaparız. Bu bizi vakit ve enerji olarakzorlar. Geleceğe iyi hekimler yetiştirmek zorundayız, bu gerçekten zor ve bü-

Röportaj... 21Türkiye’deki sağlık ortamını nasıl değerlendiriyorsunuz? Mesleğinizle ilgili ilginç bir anınızı anlatır mısınız? Her hekim gibi, hangisini anlatacağımı bilemediğim ilginç anılarım var. En ilginçTürkiye’de maalesef tedavi üzerine yoğunlaşmış bir sağlık sistemi var. Koruyu- olanlarını sanırım mecburi hizmet dönemimde yaşadım. Her öğrencime mecbu-cu tedavi yapılmalı, halk hastalık risk faktörleri ve korunma yolları hakkında bil- ri hizmete gitmelerini, bu deneyimin birey ve hekim olarak gelişmelerinde çokgilendirilmeli, periyodik koruyucu toplum taramaları artırılmalı, hekimin, özellikle önemli olduğunu anlatıyorum. Bu dönemde çok güzel ve kalıcı dostluklarımızde birinci basamakta hekimin hastası, hatta hasta olmadan sorumlu olduğu oldu. Geçirdiğimiz her gün unutulmaz anılarla dolu.toplum bireyleri ile görüşme süresi artırılmalı. İkinci basamak tedavi merkezlerive üçüncü basamak eğitim, araştırma ve tedavi merkezlerinin gerçek işlevlerini Kendi sağlığınıza yeterli özeni gösterebiliyor musunuz?yerine getirmesi sağlanmalı. Aksi hâlde ülkemiz, bütün dünyada olduğu gibi Maalesef. Kendimize yönelmeye pek vaktimiz ve enerjimiz kalmıyor.ilaç holdingleri için cazip bir pazar olmanın ötesine geçemez. Üniversitelerindeeğitim ve araştırma fonksiyonu gerilemiş bir ülkede sağlık eğitimi ve araştırma- Tıp dışında uğraşlarınız ya da hobileriniz var mı?sının geleceği, aslında sağlığın geleceği kötü yönde etkilenmiş olacaktır. Evet, tıp sanattan ayrılamaz bir alandır bildiğiniz gibi. Her hekim biraz sanatçı- dır. Bazıları bunu ortaya koyacak motivasyon bulur, bazıları bulamaz. Ben şans-Yurt dışında mesleki deneyiminiz oldu mu? lı gruptanım. Üniversite yıllarımdan beri hobim olan resim yapmayı sürdürmeye çalışıyorum. Akademisyen kadınlardan oluşan bir grup arkadaşımızla, kadınaEvet, nöroloji asistanlığımın son yılında ve doçentliğim sırasında üçer aylık yurt yönelik şiddete karşı temaları olan “8 Mart -8 Kadın” resim sergisi serilerimizdışı deneyimlerim oldu. Her dönemin ayrı kazanımlar getirdiğini söyleyebilirim. oldu. Türkiye ve dünya edebiyatından eserler okumak ise benim için hobidenÖzellikle araştırma ve eğitim ortamlarını izlemek, ekip çalışmalarına ve hekimle- öte, beş dakikalık molalarımda bile dinlenebilmek için yapmak zorunda hisset-rin, akademisyenlerin gördüğü saygıya tanık olmak güzeldi. tiğim uğraşlardır. Üniversiteler, akademisyenlerinin bu yanlarını da desteklemeli, birimler arası işbirliğini sağlamalıdır. Son birkaç aydan beri de bir akademisyenYurt içi ve yurt dışı dergilerde yayımlanmış kaç yayınınız var? grupla üniversitemizde seramik çalışmalarına katılıyoruz.Özellikle serebrovasküler alanda olmak üzere yurt içi ve yurt dışı dergilerde Hiç keşke dediniz mi? Pişmanlıklarınız oldu mu?100’e yakın yayınım var. Ama benim için araştırırken ve yazarken en zevkli ve Hayır. İşimi gerçekten seviyorum. Öğrencilerime, hastalarıma, iş arkadaşlarıma,heyecan verici olanlar nöroloji tarihi ile ilgili olan yazılarımdı. Araştırmayı düşün- yaşadığım topluma pozitif katkıda bulunabildiğim ölçüde mutluyum.düğüm ama araştırma ortamı bulamadığım pek çok konuyu da bir süre sonrabir dergide yayımlanmış olarak görmek hüzün verici olmuştur. Elbette bilime Ailenize yeterince vakit ayırabiliyor musunuz?gereken katkı yapılmaktadır, ama bizlerin katkısı zaman ve altyapı eksiklikleri Ne yazık ki hayır. Neyse ki eşim de bir akademisyen ve beni anlıyor, destekli-nedeni ile geriden gelebilmektedir. Eminim bu duyguyu yaşayan pek çok aka- yor. Eşimin daima destek olacağını bilmek, elbette ki hayallerime ulaşmamdademisyen vardır. bana çok önemli bir güç sağlamıştır. Dilerim ben de onun için yeterince destek olabilmişimdir. Bir oğlumuz var, yaşadığımız zorlu hayat onu daha farklı bir alanTürkiye’deki tıbbi yayıncılığı nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu konuda sizce seçmeye yöneltti; üniversitede sahne sanatları eğitimi alıyor. Oğlumuzla sanatyapılması gerekenler nelerdir? alanından konuşabilmek de çok hoşumuza gidiyor.Türkiye’de tıbbi yayıncılığın gelişebilmesi için akademik yükseltmelerde yerli Uzmanlığınızla ilgili gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?dergilerde yapılan yayımların önemi artırılmalıdır. Böylece bu dergilere de nite- Nöroloji çağın alanı. Biliyorsunuz yüzyılımız “Beyin Yüzyılı” olarak anılıyor. Dün-likli yayınlar gelebilecek, dergiler de standartlarını yükseltebilecektir. Aynı şey ya nüfusunun yaşlanması ile birlikte nörolojik hastalıkların hızla artışı ve uzunkitaplar için de geçerlidir. Ne yazık ki öğrencilerimiz Türkçe kaynak bulmakta yaşam beklentisi ile birlikte sağlıklı beyne sahip olma beklentisi nöroloji alanınazorlanmaktadır. Oysa öğrenme sürecinde ana dil ile öğrenme en önemli etken- yapılan araştırma yatırımlarını oldukça artırdı. Büyük ülkeler beyin araştırmalarınılerden biridir. Sürekli tıp eğitimi sürecinde ise elbette ki yerli yayınlarla birlikte uzay araştırmalarının önüne geçirdiler. Nörolojik hastalıkların tanı ve tedavisindedünya literatürünü de takip etmek gerekecektir. teknolojik olanakların kullanımı hızla gelişmekte. Bu hız ve gelişimleri yakalaya- bilmek için ülke olarak nöroloji alanına farklı bir yaklaşım getirilmelidir. DünyayaYÖK Başkanı olsaydınız neleri değiştirirdiniz? paralel olarak, yaşlanan nüfusumuzun da bu olanaklardan yararlanabilmesi, Büyük Önderimizin kendisini emanet ettiği hekimler olmaya devam edebilme-Yapacağım ilk iş üniversiteleri olmaları gereken pozisyona getirmek olurdu. miz için Türkiye nörolojisi de eğitim, araştırma ve bunları yapmak için gerekenYani üniversitelerin en önemli işlevi olan eğitim ve araştırmayı ön plana çıkarır, ekonomik destek, altyapı ve insan gücü alanlarında desteklenmelidir. Çocuklardestekler, diğer üniversiteler ve dünya üniversiteleri ile kuvvetli ve verimli işbirliği ve yaşlılar bu alanda özel destek gerektiren hasta gruplarıdır. Nöroloji alanın-içinde olmalarını sağlar, her türlü araştırma olanağını oluşturur ve toplumda her da da yan dalların gelişmesi desteklenmeli, çocuk nörolojisi, nörolojik yoğunkonuda lider kurumlar hâline gelmelerini sağlardım. Toplumu ile işbirliği içinde, bakım, vasküler nöroloji gibi öncelikli alanlar ülke gerçekleri ve ihtiyaçları da gözlider bir üniversite toplumun her yönde gelişmesi için çok önemli rollere sahip önüne alınarak hak ettiği desteği görebilmelidir.olacaktır. Bunun için akademisyenleri eğitim, araştırma ve hizmet alanında yap-tıkları katkı için destekler, hak ettikleri saygın pozisyonda verimli olarak çalış- Teşekkürler.malarını sürdürmelerini sağlardım. Eğitim ortamlarında ekip hâlinde çalışmanıngerekliliğini dikkate alarak, mevcut ödeme sistemini (kişisel performans, dahada ötesi ağırlıklı olarak hizmete dayalı performans), eğitim ve araştırma, ekipçalışması gerçeklerine göre değiştirirdim. Öğrencileri dünya çapında gelişmeleriizleyebilmeleri için daha fazla desteklerdim. Eğitim ve araştırma için yeterinceinsan gücü desteği sağlardım. Çağdaş, vizyonu geniş, topluma duyarlı ve kat-kılı, özgür üniversiteler hedefim olurdu.Mesleğinizde hedeflediğiniz yere ulaşabildiniz mi?Evet, diyebilirim. Bir nörolog olarak, beyne ve onu taşıyan insana hayranım.Her an yeni bir şey öğrenmek heyecan verici. Hayal ettiğim şekilde hastalarımlabirlikteyim, onların hayatlarına olumlu katkılar yapabildiğime inanıyorum, öğren-cilerime rol model olabildiğimi umuyorum, eğitim için elimden geleni yapmayaçalışıyorum. Zorlukla da olsa araştırmalarımı sürdürmeye çalışıyorum. Hizmetalanında olmaktan hoşlanıyorum ama eğitim ve araştırma için daha fazla vak-tim olabilmesini isterdim. Sağlık alanında bütçe hesapları ve maliyet kaygıla-rından uzak tutulmak isterdim. Nöroloji uzmanlık alanında, sivil toplum örgütüolarak en güçlü organizasyon olan Türk Nöroloji Derneğinin daha da gelişme-sine, alanını daha da geliştirmesine katkıda bulunabilme şansımı en iyi şekildekullanmaya çalışacağım.

22 Haber...Panik bozuklukhastalarında fotofobiKlinik gözlemlerde, panik bozuklukta, yüksek fotosensitivite ile birliktegüçlü bir mevsimsel komponentin varlığı gözlendi. Bunun, hem hastalığınetiyopatogenezini hem de tedavinin gidişatını ve tedavi yanıtını etkilediğibildirildi27. Avrupa Nörofarmakoloji Kongresi’nde sunulan bir çalışmayla, pa- ettiklerini ve çalışmanın da bu bulguları desteklediğini belirtti.nik bozukluk tanısı konan erişkin hastalarda ışığa karşı aşırı duyarlılıkolarak tanımlanan fotofobi sıklığının anlamlı oranda daha fazla olduğu Fotofobi ile panik bozukluk arasındaki ilişki kanıtlanırsa ataklarbildirildi. Ayrıca, fotofobi ile panik bozukluk skorları arasında pozitif bir için bazı tedbirler alınabilirkorelasyon olduğu da ifade edildi. Klinik gözlemlerde, panik bozuklukta, yüksek fotosensitivite ile birlikteFotofobi skorları, panik bozukluk hastalarında, olmayanlara göre güçlü bir mevsimsel komponentin varlığı gözlendi. Bu durumun hemüç kat daha yüksek hastalığın etiyopatogenezini hem de tedavinin gidişatını ve tedavi yanıtını etkilediği bildirildi.Siena Üniversitesinden Dr. Giulia Campinoti, bu sonuçların kendileriiçin sürpriz olmadığını ama anlamlılık derecelerinin kendilerini şaşırttı- Fotofobi, sadece bir semptomun ortaya çıkması demek değildir,ğını söyledi. Fotofobi skorları, panik bozukluk hastalarında, panik bo- panik bozuklukta karakteristik bir özelliktir. Bu nedenle hastalığın veyazukluğu olmayanlara göre üç kat daha yüksek çıktı. Dr. Campinoti, bu atakların predispozisyonunda rol oynayabilir. Eğer fotofobi ile panikçalışmanın panik bozukluk ile ışığa karşı duyarlılık arasındaki potansi- bozukluk arasındaki ilişki kanıtlanırsa atakları önleyecek bazı tedbirleryel ilişkiyi araştıran ilk çalışmalardan biri olduğunu belirtti. Daha önce alınabilir.de panik bozuklukların ilkbahar ve yaz aylarında daha fazla görülmeeğiliminde olduğunu söyleyen Dr. Campinoti, hastaların sabah 06:00 Dr. Campinoti, panik atak şikâyeti olan kişilerde riski artıran faktörler-ile akşam 18:00 saatleri arasında daha fazla atak geçirdiklerini fark den birinin de fotofobi olduğuna inandıklarını belirtti. Ancak, çalışma- larının küçük ölçekli olduğunu ve uzun dönemli takip çalışmaları ile desteklenmesi gerektiğini ekledi.

Haber... 23Epilepside mortalite riskiüç kat daha yüksekEpilepsi hastalarında, genel populasyonla karşılaştırıldığındamortalite riski üç kat daha yüksek bulunduYeni yayımlanan sistematik bir değerlendirme çalışmasında, genel populasyon- gösterdi. Çalışmada, yeni tanı almış idiyopatik epilepsilerde mortalite artışıla karşılaştırıldığında epilepsi hastalarında mortalite riskinin üç kat daha yüksek görülmezken, kriptojenik epilepsilerde daha yüksek bir mortalite riski gözlendi.olduğu ve bu yüksek mortalite riskinin büyük oranda epilepsinin etiyolojisi ile Bu durum, tanımlanabilir beyin lezyonlarının mortalite artışına katkıda bulu-ilişkili olduğu bildirildi. nan tek faktör olmadığını düşündürdü. Semptomatik epilepsilerde ve özellikle konjenital veya gelişimsel nedenlere bağlı epilepsilerde mortalite riski büyükEpilepsi sınıflandırması yıllar içinde değişiklikler gösterdi. Eski terminolojide oranda yüksek bulundu.epilepsi semptomatik olmayan ve semptomatik olmak üzere iki grupta ince-leniyordu. Semptomatik olmayan epilepsi de idiyopatik ve kriptojenik olarak Araştırmacılar, epilepsi ile ilişkili mortalite analizlerinin daha çok gelişmiş ülke-sınıflandırılıyordu. İdiyopatik epilepsi bilinen veya tahmin edilen bir orijine sa- lerde yapılan araştırmalara dayandığını, çünkü gelişmekte olan ülkelerde takiphipken, kriptojenik epilepsi fokal başlayan konvülziyonlarla seyreden epilepsiyi anketleri uygulamanın güç olduğunu belirttiler. Nevalainen, bugüne kadar en-ifade ediyordu. telektüel yetersizlik, otizm ve psikiyatrik bozukluklar gibi eş zamanlı durumları gösteren bir çalışmanın olmamasının talihsizlik olduğunu vurguladı.Prematüre ölümlerin ana belirleyicisinin epilepsi etiyolojisi olduğugösterildi Analiz bir dönüm noktası oluşturduFinlandiya’da Tampere Üniversitesinde Tıp Fakültesi öğrencisi olan Olli Neva- Melbourne Üniversitesinden Dr. Patrick Kwan ve Pensilvanya Çocuk Hastane-lainen, daha önceleri epilepside mortalite artışının semptomatik etiyolojilere sinden Dr. Dennis Dlugos, yazdıkları editöryalde, yayımlanan bu meta-analizinbağlandığını, ancak yaptıkları meta-analizin kriptojenik etiyolojilerin de mortalite bir dönüm noktası olduğunu ve epilepsi topluluğundaki epidemiyolojik araştır-artışına katkıda bulunduğunu gösterdiğini söyledi ve “Mortalite epilepsi hasta- maların son 40 yılının kesin bir özetini sunduğunu açıkladılar.lığının ayrılmaz bir parçasıdır ve epilepsi ile ilgilenen doktorların kötü sonlanım-larla ilişkili hastalık özelliklerinin farkında olmaları önemlidir.” diye ekledi. Araştırmacılar, gelecekteki mortalite oranlarının ötesine bakılması gerektiğini, böylece mortalite artışındaki risk faktörlerinin ve mekanizmaların anlaşılıp önle-Analiz, prematüre ölümlerin ana belirleyicisinin epilepsi etiyolojisi olduğunu me stratejileri geliştirilebileceğini ifade ettiler.

24 Aktüel...Dostoyevski ve Epilepsisi Dr. Serra Menekay Öncel rinden bir tanesini “Birden bire solgunlaştı, yalpalayarak divana düştü, aniden korkunç çığlıklar atmaya başladı.” diye anlatır.Tüm zamanların en iyi romancılarından biri olan Fyodor Mihailovich Dosto-yevski, 19. yüzyıl Rusya’sının sosyal ve ahlaki yapısını tanımlamak konusunda Dostoyevski 1859 yılında St. Petersburg’a geri döndü. Ancak, Sibirya ma-eşsiz bir uzman ve yazılarında eksistensiyalizm ve psikoanaliz gibi filozofik ve cerası yazara daha kötü epilepsi nöbetlerini getirmiş oldu. 1864 yılında Dos-bilimsel gelişmeleri önceden görüp dillendirebilen bir yetenek olarak karşımıza toyevski eşini tüberküloz nedeniyle kaybetti. Kısa sürede bir roman yazmakçıkar. Sanatçının biyografi ve otobiyografilerinde yer aldığı üzere yirmili yaşları- için anlaşma yapınca stenograf Anna Snitkina ile birlikte çalıştı ve Kumarbaznın ortalarından itibaren epilepsiden muzdarip olduğu bilinmektedir. (Igrok-The Gambler) isimli romanını içine kendi yaşamından parçalar koyarak yazdı. Aslında Dostoyevski’nin tüm romanlarında gerçeğin ve kurgunun, ken-Her ne kadar Dostoyevski özellikle yaşamının son dönemlerinde progresif hafı- disinin ve kahramanlarının sınırları çok keskin değildir. Yazarın pek çok eserineza yetersizliğinden yakınsa da, her zamanki keskin zekâsı ile kronik bir akciğer ön söz yazmış olan Orhan Pamuk da aynı noktaya işaret eder ve bu ayrımlarıhastalığından ölene dek eser vermeyi sürdürmüştür. yapma güdüsünün okuru kışkırtacağına vurgu yapar.Epilepsi ile Dostoyevski’nin sanatı iki katmanda ilişkilidir. İlk olarak; kendi 1867 yılında Anna Snitkina ile evlenen yazarın epileptik nöbetleri devam edi-otobiyografik yazılarında da belirttiği gibi eserlerinde hastalığının sadece so- yordu. Karısı doğum yaparken Cenevre’de konvülziyonu takip eden uzun birnuçlarını yazmamış, hastalığa ait düşüncelerini de konu etmiştir. Romanları bu postiktal periyod yaşadı. O gün doğan çok sevgili kızı ise henüz üç aylıkkenyüzden yazarın hastalığını anlamak için değerli kaynaklar niteliğindedir. İkinci akut bir hastalık sonucu öldü. Rusya’da artan stres ve nöbetlerle birlikte enolarak ise; eserleri sıradan bir epilepsi hastası olarak damgalanmasına engel büyük eserleri arasında bulunan Budala (Idiot-The Idiot) ve Ecinniler (Besy-Theolmuştur. Possessed)’i yazdı. Depresyon bu dönemde yine yazarı sıkmaktaydı. Belki de bu depresyon yüzünden Ecinniler'de Stavrogin'i bir çocuğa tecavüz ettir-Roman, kısa hikâye yazarı ve gazeteci olan Dostoyevski’nin eserleri sadece miş olması yüzünden de kendini hep suçladı. Bundan sonra düzenli yazmayaRusya’da değil, tüm dünya edebiyatında en etkileyiciler arasında kabul görür. başlayan Dostoyevski, 50’li yaşlarında solunum güçlüğü çekmeye başladı. BuSanatçının değişik insan durumlarına ait güçlü ve detaylı tasvirleri ve insan do- dönemde yazarın epilepsi nöbetleri azalmıştı, ancak depresyondan ve hafızağasının filozofik, psikolojik ve dini yönden derinliklerini yansıttığı tahlilleri yazarın yetersizliğinden şikâyetçiydi.âdeta karakteristik özelliğidir. Dostoyevski, hayatının son dönemlerinde opium solüsyonları kullanmayaDostoyevski, genç yaşlarından itibaren tekrarlayan epilepsi atakları yaşamıştır. başladı. 1880 yılında Karamazov Kardeşler (Brat'ya Karamazovy-The Brot-Bu atakların hangi tür ataklar olduğunu günümüzde anamnez, fizik muayene hers Karamazov) isimli büyük eserini tamamladıktan bir yıl sonra muhtemelenve birkaç test ile saptamak, sonrasında ayırıcı tanıyı yapmak ve gerekli ise ilaç amfizem veya tüberküloz olan bir akciğer hastalığına yenik düşerek hayatabaşlamak böyle hastalar için izlenmesi gereken yoldur. Dostoyevski’nin hasta- gözlerini yumdu. Ölümünde epilepsisinin herhangi bir rolü olmadı.lığına bir hekim gözüyle günümüzden yaklaşmak ise ilgi çekici bir yazı ortayaçıkarabilir. Dostoyevski’nin ciddi, titiz ve cimri olarak bilinen babası, pek çok aile üyesi gibi alkolizme meyilliydi. Babası hakkındaki ilk yazılar onun hizmetçisi tara-Dostoyevski, 1821 yılında Moskova’da babasının doktorluk yaptığı bir hasta- fından öldürüldüğünü belirtse de sonraki yazılar hemorajik stroktan söz eder.nede doğdu. Yedi kardeşin ikincisiydi. Yedi yaşındayken muhtemelen ailesinde Annesi ise tüberkülozdan öldü.yaşanan üzücü bir olay neticesinde işitsel halüsinasyon epizotları başladı, bun-lar korku çığlıkları şeklindeydi. 1837 yılında annesi öldü, aynı yıl bir sinir krizi Dostoyevski’nin fizik muayenesi konusunda Dr. Janowski tarafından verilenve muhtemelen fonksiyonel orijinli geçici afoni yaşadı. Bu olaydan iki yıl sonra bilgilerden başka elimizde bilgi yoktur. Yaşadığı çağ gereği Dostoyevski’ninbabasını kaybetti. Gemi mühendisliği tahsilini tamamladıktan sonra Savaş EEG, MRG veya laboratuvar analiz sonuçları da mevcut değildir.Bakanlığında 1843 yılında göreve başlayan Dostoyevski, bu yıllarda edebiyatlailgilenmeye başladı. Aynı yıllarda yazarın kumar tutkusu ve finansal sorunları Eldeki bilgilerden yola çıkarak Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji De-da ortaya çıktı. Pek çok kaynağa göre yazar, ilk epileptik atağını muhtemelen partmanı Epilepsi Bölümünden Dr. Andrea Rossetti, Dostoyevski’nin epilepsi-tüm sinir sistemini irrite eden bir hastalık sonrasında, 1846 yılında bir cenazesırasında yaşadı. Aynı yıl bir partide yüzünün değiştiği, gözlerine korku dolubakışlar yerleştiği ve birkaç dakikalığına kendini kaybettiği yazılıdır. Kendinegeldiğinde nerede olduğunu anımsamıyordu, dışarı çıktı ve dışarıda titrerkenbulundu. Bu nöbet, arkadaşı Dr. Janowski tarafından jeneralize atak olaraktanımlandı. Dr. Janowski, Dostoyevski’nin genel fiziksel özelliklerini kısa boylu,güçlü kemik yapısına sahip, düzensiz nabızlı, geçirilmiş raşitizm ve tüberkülozbulgularına sahip olarak tanımlar.1849 yılında Dostoyevski devrimci hareket ile birlikte yönetime karşı komplokurmaktan suçlu bulundu. Ölüm cezası aldı, ancak infazdan hemen önce ce-zası Sibirya’ya sürülmek olarak değiştirildi. Hayatının bu süreci Dostoyevski’nindeğişik sosyal statülere sahip insanlarla yakın ilişkiler kurmasına yol açarakeserlerine önemli bir kaynak oluşturdu. Bu zorluklarla dolu dönemde Dosto-yevski, çok sayıda jeneralize konvülziyon geçirdi. Bu konvülziyonlar muhteme-len artan sıklıktaydı ve grand-mal nöbetlerin öncüsüydü. Kardeşine yazdığı birmektupta, tekrarlayan nöbetlerden ve bıçak saplanır gibi hissedilen baş ağrı-larından söz eder. Dostoyevski, 1850 yılında bağırma, hafıza yetersizliği, kaskasılmaları, ağızdan köpük gelmesi, solunum zorluğu ve hızlı nabız ile karak-terli 15 dakika süren ilk epileptik nöbetini yaşadı. Üç yıl sonra bir nöbet dahayaşayan yazar, 1853 yılında artık neredeyse her ayın sonunda düzenli olaraknöbet geçirmeye başlamıştı.Sibirya’da hapis cezasının sonuna doğru 1856 yılında Maria Isayeva ile ev-lendi. Balayı sırasında muhtemelen uyku bozukluğu ve şampanya tarafındantetiklenen iki jeneralize nöbet geçirdi. Epilepsi tanısını bu dönemde aldı. Yazarbu yıllarda hastalığını “Hafızam bulutlu, ileride bu hastalık yüzünden bunamak-tan korkuyorum.” şeklinde ifade etmiştir.Dostoyevski’nin ekstatik aurasını arkadaşı Bayan Kovaleskaya “sanki cennet-teymiş gibi müthiş bir uyum ve mutluluk hissi” olarak tanımlar. Dostoyevskiayrıca, nöbet öncesinde ellerinde bilateral karıncalanma ve kaşınma hissi, nö-bet sonrasında ise konuşma güçlüğünden yakınır. Eşi Maria, yazarın nöbetle-

Aktüel... 25sini bu çağdan bakarak yorumlamaya çalışmıştır (Front Neurol Neurosci Basel, nöbetler yaşar ve bunlardan birinde başkahraman Ordinov’u öldürmeye kal-Karger; Vol 19. pp. 65,7). Dr. Rosetti’ye göre Dostoyevski’nin çocukluğunda kar. Dostoyevski burada kendi tecrübe ettiği ekstatik duyguları aktarmaktadır.yaşadığı verbal halüsinasyonlar ilk parsiyel nöbetleri temsil ediyor olabilir. Bu da daha o yıllarda Dostoyevski’nin hastalığın başındaki auraları yaşamaktaÖyküde yer alan geçici afoni ve sinir krizleri pek çok hekimin ilgisini çekmiştir. olduğunu gösterir.Bunlar auralar veya basit parsiyel nöbetler olabileceği gibi nevrotik karakterli Yazarın 1861 tarihli Ezilmiş ve Aşağılanmışlar (Unizhennye i Oskorblyonnye-semptomlar olmaları da mümkündür. Bu bulgular Freud’a göre babasına yönel- The Insulted and Injured) isimli romanında Dostoyevski masum Nelly üzerindenmiş nefret duygusu ve onu öldürme arzusundan kaynak alıyor olabilir, nitekim kendi jeneralize nöbetlerini ve ardından gelen semikonfüzyon, derin uyku, başKaramazov Kardeşler’deki baba katilliği, Oedipus kompleksinin tezahürü olarak ağrısı gibi özellikler ile karakterize postiktal periyodu tüm detayları ile tanımlar.yorumlanır. Dahası, Freud’a göre Dostoyevski’nin ilk nöbetlerinin babasının Dostoyevski Ecinniler (1872)’de Kirillov üzerinden mest edici prodrom döneminiöjDelnüeimkpüonlraübeöilsiğr.rieAfnndcMiakktierDnór.soR’nnorsauebtntai,şklKaomnauaydslıaıyniülgzliülianmdraeıkn,ayKleaszuianrdşınelnaaöçrbıkıeçtalverteai bnıiYmle lıpalnsdiaknıoz- larıteapİsislveirptesaidnhearb.sStuaosnlıd’oıdrl.aaBraakbdasaınKıaörladmüradzüoğvüKndaredbeşirlesrt’adteusbeapbialekpatitkilui Ss mnöebrdeytiatkaokvlidiilk nöbetin yazar 25 yaşındayken ortaya çıkmasından ve çeşitli kaynaklarda yaparak cinayetini gizlemeye çalışır, ancak işlediği cinayet sonrasında nöbetlerifarklı kişilerce aktarılan pek çok nöbet tanımı yapılmış olmasından yola çıkaraDk r. Searrrtaar,MheanlüeskinaaysÖyonnclealrında şeytanı görür ve kendini asar.DddStaiioanğnsiiknıtonıopermygşeSaılivşknasibksek,aita’tnjnineğicnani,ıetsçtrMütaırmelüJizsozee,eakansnslökitrobMEelemyiktrlluóeiütlre'llnalgaeuneryınimçnıniorıkddvlagiaeğsuniıunlndyiblıkauğuukık,tybaudarozömnuznaunışektp2mlıuro0.ğisG.nutetyüiikülneotzüadiymnl aıpdlükıeünzlrkaüiylinnekonaitdneınpucnnibt\"yiagJlagşöoiri-zkaılsaenırnn-M-dairóynDe.aöotzkKbsaietalroitıdnlyoeıelrniadivlpnsaiykerodi,kpçüKaçontoukiykkşaöljhaecnernae,kemirmali lbitzaierrayefapınzildaerapnosliddhuaağhsautaöisçnıincoelkdeduneğdudisneianğiehnrüleekpnmidleeirptimlsmiişihştaitris,r.taaBnlıacğzaı ıkvlaerbıulYerıilydlıezDlaor\"stoaydelıvsskei’rnginiyehaestvalısğaınhaipylaiğkilayşanpıDyor.rR. oSsaebttai,nmcaı kHaloelsdinindge ysapzoanrısnorluğutailneı aBuararslaerıl,oinktaa'dl vaekipostiktal lokalize semptomları açıklamaya yetmez. Epi-eJpoialenptMikirnóöbVeatlkefrıi,niMtüamllodrceata’dylakrıiilaeilyeorkuomlelakysaiyraoknauySırıucıctcaensıysı itóümMirnócevliekleyriniyele Malellposrci vae’dpasköidPoi-lanör bveet durumlarının birlikteliği ile çifte patoloji tanısını önerenleryJaopamnaMyairógaVyraektfeı timşbişirtliri.ğiyle gerçekleştirilen sergi 1 Şubat 2015 tarihine kadaorlmgueşztiuler.bBiluir.durum elbette ki çok ender görülen bir durum değildir. Ancak, Dr.Dostoyevski müthiş bir gözlemciydi. Yazarın sadece çevresini değil, kendisi- Rossetti, Dostoyevski’nin hastalığının erken yaşlarda ortaya çıkmış olması venMi idróe’nçoukn,dikakadtılni g, ökzuleşmvleediyğıilndi ıezseterlmerianldaerıngöarüyroüğz.uRnolamşaannlareınsdiamk,i ebdaesbki ı, heykbealzıvpearsaeprsaikmoilkoljeikrinstabiliteler göstermesinin nonepileptik nöbetlere hükmet-tbaunlıumnladmuğaluarıbhuasstaelrığgıin,ı aznelnagminadabibr izseeöçnkeiymleli ispaunçlaatrsı esuvnearlre. YriazAakrıdnernoimzaknü- ltürünmüekfaiçriknlıyefoterrmli loalmrdaadığını belirtir.lsaurınndaan aMltıireóp’inleupntikskıraarakdtıeşrıvadrüdnır.yaBsuınnladradabnirengüenzliünstüiyeBuçdıaklaarrıoymoranvınedaskainatçıSnoınn osleamrabk oplaikrsidyeililneipilepsi tanısı önerilmiştir. Dr. Rossetti de hastanın hikâyesi,ParnelnasmMaişokliann’dairğvı esDunoustyooyre.vsSkei’rnginiddeüşaüilnecekloelreinkisyioyrounmulnaydaannkkairmakiteersoelralreark ve saaunraatlaçrı,yuazaamitışkipşoissettliktal periyod ve disfazi ile ilerleyici hafıza yetmezliği gözkDbkeagöaeşröoarttyrsşüleüyatımoradlleiaynüıbzerişgnaviüliesiluçnrkkt.zıicikra’eddnamleiirenğ.ıfrşPiaienrskbetİesesnamtktsazaritıkaMinkorbelinaşauskfnuüleia'rndzarr’ylaasienoıkrnPseidnarpdüeniulşntearüüsputnmsmsMmieuinşveaökeryşobiernamle’ezmitnaorlelnraebrldailuaanDblrumouıPşslarluadetsoşrnaııyudsperıergMvk,rseeiDiykşnnooik’e,dsnintiuMn’odidnyinüureióörnsv.b’tsynBeekaunutid’lnmenbarienaeidylsiknielrski,öne- kmebDmöbzlnuoaaüeskgbntsaioeleeeleyşrtaeseleelivınknnsrinldlnkeeiıirğğ’snnıiobnyinöndilrebubalienkübbtdtyleeiuaürrkyitnaoihrrtieuthimmmtepaakolilketraüaktmlıolldombıbğupıonllgeıruikyjilsnaa-lzripımnoalırdvşsetuiıyrğ.yeuaDl nzvaaaehriıasşnseaeıkr,esoDtenrred.ledeRrerionrj.seinsDneeer.trştaRil’ilğyoizeisnesdgneöetörte-idYKaeizdmaorımndieinrrakneMtnfirdroöónnt?aelmveeysaertleemrinpdoeranl lobtan kaynak alan auralarla ilintili olabilir. olan Ev Sahibesi (Hozyajka-The Lodging betlerle karakterli, göreceli olarak benign ve muhtemelen 1846 yılındaki hastalık ile tetiklenmiş temporal lob epilepsi hastası olduğuna ve nöbetlerin sol mezo-Woman-1847)’nde yarattığı şeytani ihtiyar Murin karakteri, alkol ile indüklenen temporal bölgeden kaynaklandığına hükmetmiştir.Joan Miró 1893 yılında Barselona'da dünyaya geldi. 14 yaşında Barselona'da La Lonja’sEscuela Superior de Artes Industriales y Bellas Artes (Güzel Sanatlar ve Endüstriyel SanatlarDepresif Miró’nun \"Kadınları,Okulu)'na katıldı. 3 yıllık sanat eğitimi sonrasında 1912-1915 yılları arasında Barselona'dakiFrancesc Galí’s Escola d’Art isimli sanat okuluna devam etti. İlk sergisini Barselona'da 1918yılında açtı. 1920 yılında Paris gezisi sırasında Pablo Picasso ile tanıştı. Bundan sonra Mirózamanının yarısını Paris'te geçirmeye başladı ve burada tanıştığı Max Jacob, PierreKuşları ve Yıldızları\" İstanbul’daydıReverdy, ve Tristan Tzara ile Dada hareketine katıldı. Paris'teki ilk sergisi 1925'te GaleriPierre'de büyük bir sürrealist hareket olarak yankı buldu. 1936'da iç savaş sebebiyleİsDpra. SneyrraaM'yeınteekarykÖencteml ek zorunda kaldı, 1941'de geri döndü. Aynı yıl New York, The Museum ofMSaokdıperSnabAarntsc'ıdMaüizlkesbi,ügyeüçktiğriemtirzoasyplearkdtaif 2s0e.rgyüisziynıliınaiçktinı.ciMyiarróıs,ınJdoasetpkilLi loerns yMAirrótivgeasD'leapbreirsliykotenusoelarnamdüiknyçaaclaıştmanaınlamrışnasabnaaştçlaı dJoı abnuMnuirnól'anubneoralgbuenrlubkadsöknıeamlainneınoadadkalai-lgi gösterMdiiróvedesparneasytıonnıdçaonkmuzdarip bir sanatçıydı. Bu hastalığı, onun eserlerinin yanıynöannl ü\"Jicoraan eMtmiróe. yKiasdeınçleanr, KMuirşólar1, 9Y6ıld0ızylaılrı\"ndadalıhseeyrgkieyletıeravşslıağhaipbliğaişylaapdtıı.. sıra röportaj ve yazılarına da yansımıştır. Miró’nun bilinen ilk depresyon epi- zodu 1911 yılında, sanatçı 18 yaşında iken ortaya çıkmıştır. Miró bu durumu tanımlarken, “Ciddi bir depresyon yaşıyordum ve moralim çok bozuktu. Tam üç ay boyunca yataktan çıkmadım.” demiştir. Miró’nun yüzüncü yıl sergisi sırasında 1993 yılında Katalan Psikiyatri Derneği, Joan Miró Vakfı ile birlikte \"Mood Disorders and Spirituality in 20th-Century Artists\" isimli sempozyumu organize etmiştir. Sempozyuma psikiyatristler, psikologlar, eleştirmenler, sanat tarihçileri ve Antoni Tapies ve Eduardo Chillida gibi İspanya’nın hayattaki sanatçıları da katılmıştır. Sempozyumda sunulan çalışmalar ve yürütülen tartışmalar, duygusal yüklenmeler ile disiplinler arası iletişim kurmanın zorluğu konusunda fikir birliği oluşturmuş ve depresyon ile sanatsal yaratıcılık arasında bağlantı bulunduğu sonucunu ortaya koymuştur. 1993 yılından bu yana aynı alanda yapılan pek çok çalışma da bu bulguları destekler sonuçlar ortaya koymaktadır.Kimdir Miró?Joan Miró 1893 yılında Barselona'da dünyaya geldi. On dört yaşındaBarselona'da La Lonja’s Escuela Superior de Artes Industriales y BellasArtes (Güzel Sanatlar ve Endüstriyel Sanatlar Okulu)'na katıldı. Üç yıllık sanateğitimi sonrasında 1912-1915 yılları arasında Barselona'daki Francesc Galí’sEscola d’Art isimli sanat okuluna devam etti. İlk sergisini Barselona'da 1918yılında açtı. 1920 yılında Paris gezisi sırasında Pablo Picasso ile tanıştı. Bun-dan sonra Miró zamanının yarısını Paris'te geçirmeye başladı ve burada tanış-tığı Max Jacob, Pierre Reverdy ve Tristan Tzara ile Dada hareketine katıldı.

26 Aktüel...Fransa’nınyetiştirdiğiünlü heykeltıraşlarAuguste RodinCamille ClaudelDr. Serra Menekay Öncel ve onların üretken, sıra dışı, tutkulu aşkı… Heykellerde dillenen bir aşk öyküsü François–Auguste-René Rodin Rodin şüphesiz Fransa’nın yetiştirdiği en büyük heykeltıraşlardan biri. Paris’te 1840 yılındadünyaya gelen sanatçı, hepimizin bildiği düşünen adam heykelleri ile ünlü. Ünü dünya çapı-na varacak olan Rodin, orta sınıf bir ailenin çocuğudur. Babası polis müfettişi olan Rodin veablası iyi eğitim almışlar, Rodin 17 yaşındayken heykelle ilgilenmeye başlamıştır. Yetenekliolduğu herkes tarafından söylenirken, Beaux Arts Akademisi başvurularını üç kez reddet-miştir. Bunun üzerine Rodin, dekoratif heykel ve süsleme eğitimi veren bir okula girmiş veBelçika’da bu tarz işler yapan bir stüdyoda asistanlığa başlamıştır. Sanat yaşamının erkendöneminde gerçekçi görünümlü, eserleriyle tanınan Rodin, sanatını “Taşın fazlasını atıyorum,geriye heykel kalıyor. Ben her şeye sembolik bir açıdan bakıyorum ve doğadan besleniyo- rum. Yunanlıları taklit etmiyorum. Bize bu antik heykelleri miras bırakanlar gibi düşün- meye çalışıyorum. Bugün, okullar onların işlerini taklit ediyorlar, ama önemli olan yön- temlerini yeniden keşfedebilmektir.” diyerek tanımlamıştır. Rodin’in belki de en görkemli işi, De- koratif Sanatlar Müzesi tarafından sipariş edilen ve yapımı 40 yıl süren “Cehennemin Kapıları”dır. Bu eserde konu açısından Dante’den, diğer açılardan ise Rönesans ve Michelangelo’dan etkilenmiştir. Eserin yapım ve teslim süresi 40 yılı bulmuş olmasına rağmen Rodin eserin bittiğini düşünmemek- tedir. Rodin, yaşadığı dönemin akademik çalış- ma tarzına alternatifler yaratmış, heykellerini yaparken amatör modeller, sokak dansçıları, akrobatlar kullanmış, heykellerinde gele- neksel güzellik anlayışının dışına çıkarak vücudun şekil ve ifadeleri üzerinde çalışmış, modellerin stüdyosunda çıplak ve serbest- çe dolaşmalarına izin vererek onları doğal hâlleriyle gözlemlemiş ve vücudun kaslarının ahengini bu şekilde keşfetmiştir. Bu özelliği,

Aktüel... 27onu çağdaşlarından ayıran en önemli farkıdır. Sanat çevresindeki sağlam iti-barını edindiği 1900 yılından sonra Meditasyon ve Yürüyen Adam gibi sıra dışıheykellerini de sergilemeye cesaret eden Rodin, heykel sanatını “Heykel girintive çıkıntıların sanatıdır, pürüzsüz suratların sanatı değil.” diyerek tanımlamıştır. Rodin’in yaşamında kadınların hep çok önemli bir yeri olmuştur. Rose Beu-ret ile tanıştığında Rodin 24, Rose ise 20 yaşındadır. Rose Rodin’e modellik,hizmetkârlık ve eşlik etmiştir. İki yıl sonra oğulları olmuştur. Rose Rodin’i hepsevip hizmet ederken, Rodin her zaman dehasının ve dehasına hizmet eden-lerin peşinden koşmuştur. Tam 53 yıl sonra 1917'de evlenmelerinden 15 günsonra, paraları yetmediğinden dolayı yetersiz ısıtılan evlerinde, Rose zatü-reden ölmüş, altı ay sonra da Rodin hayata veda etmiştir. İkisi de yan yanaMeudon’daki atölye evin, müzenin muhteşem bahçesinde “Düşünen Adam”adlı heykelin altına gömülüdürler. Rodin’in sıra dışı aşk öyküsünün kahramanı Camille Claudel ise Rodin’i1883 yılında tanımıştır. Camille o zaman 19 yaşındadır, çok yeteneklidir,aydındır, bilgilidir, güzeldir ve “Usta”ya hayrandır. Camille çok geçmedenRodin’in sevgilisi ve asistanı olur. Yıllarca onun için çalışır. 1888’e dek bir-likte olurlar. Fırtınalarla dolu bir aşk ile geçen bu yıllar, Rodin’in en verimli,Claudel’in ise Rodin'den kaynaklanan, sonu akıl hastenesine varan en acılıyılları olur. Rodin’in hayatındaki kadınlar Rose ve Camille ile sınırlı değildir.Ressam Helene Wahl-Porges, 1890’larda Rodin’e tüm yolculuklarda eşliketmiştir. İngiliz generalin kızı Eve Fairfax'la Rodin’in yaşadığı aşktan (1902-1903) geriye bugün Londra’daki Tate Galeri’de enfes bir bronz heykel kal-mıştır. İngiliz Ressam Gwen John, Rodin’le aşkını 1906-1907 yıllarında, tam2000 mektuba dökmüştür. Alman Yazar Helene von Nostitz-Hindenburg’laRodin 1901-1914 yılları arasında tutkulu biçimde mektuplaşmışlar, birlikteİtalya yolculuklarına çıkmışlardır. Rodin 1917 yılında Rose Beuret ile evlenmiş-tir. Rodin'in çok fazla kadınla beraber olduğu, gününün neredeyse tamamınıkadınlara, uyuşturucuya ve sanata ayırdığı söylenir. Rodin ile yaşadığı aşkı veakıl hastanesinde sonlanan yaşamı ile ünlenen Camille Claudel’in trajik öykü-sü ise filmlere ve oyunlara konu olacak kadar ilgi çekicidir. Camille Claudel olduğunu söylemektedir. Gerçekten dehası, yaptığı heykellerde duygu ile mal- zemeyi birleştirmesinde ortaya çıkar. Heykele ruh veren yaratıcılığı karşısında Camille Claudel, 1864 yılında bankacı bir baba ve oldukça varlıklı bir anne- Rodin tüm sanatçı kıskançlığına rağmen “Ona altını nerede bulacağını söyle-nin kızı olarak Kuzey Fransa'da dünyaya gelmiştir. Kendisinden iki yaş küçük dim. Ama bulduğu altın kendi içindeydi” demek zorunda kalmıştır. Camille’inYazar Paul Claudel’in ablasıdır. Daha çocukluğunda taş ve çamur ile ilgilen- Rodin ile çalıştığı ilk yıllarda Rodin etkisi görülmekle birlikte sonradan kendimeye başlamış, o dönemde kadınların sanat eğitimi alması mümkün olmadı- tarzını belirleyerek klasik heykelden ayrılmış ve Art Nouveau akımına yaklaş-ğından akademi eğitimi alamamış, ancak dönemin heykeltıraşlarından Alfred mıştır. “Olgunluk Çağı” isimli eser, Rodin’den ayrılığının acılarını yansıtır; diğerBoucher ile çalışmaya başlamıştır. 1882 yılında çoğu İngiliz olan bir grup yandan bu yapıt, ona oniks mermerini ilk kullanan heykeltıraş olma onurunukadınla atölye kiralayan Claudel, 1883 yılında heykel eğitimi veren Rodin ile kazandırmıştır.tanışmıştır. 1884 yılında Rodin’in atölyesinde çalışmaya başlayan Claudel, birsüre sonra Rodin’in ilham kaynağı, modeli, arkadaşı ve sevgilisi olmuş, ancak Camille yaklaşık 90 adet heykelini, eskizlerini ve çizimlerini yok etmiştir. 1951Rodin ile birlikte yaşamamıştır. yılında Paul Claudel, Rodin Müzesi'nde bir sergi düzenlemiş, 1984 yılında ise Camille'in eserlerinden oluşan geniş bir sergi açmıştır. Sanatçının 1980'li yıllar- Bazı sanat çevreleri tarafından Claudel'in eserlerinin gelişimi büyük ölçüde da birçok biyografisi yazılmış, 1988 yılında yapılan ve biyografisini anlatan filmRodin'e bağlansa da, sanat yeteneğinin kişiselliğini vurgulayan sanat tarih- ile daha da tanınır hâle gelmiştir. Filmde Camille rolünü Isabella Adjani, Rodinçileri çoğunluktadır. Camille Claudel’in bir dâhi olduğunu söyleyen pek çok rolünü ise Gerard Depardieu oynamış ve Isabella Adjani, bu filmdeki rolüyleeleştirmen vardır. İlk işlerinde Rodin'in etkisi görülür, ancak özellikle ünlü 1989 yılında En İyi Kadın Oyuncu Oscar Ödülü'nü almıştır. Film aynı zamandaheykeli Bronze Waltz (1893) bunun dışında değerlendirilir. Sanatçı, 1903 yılın- en iyi yabancı dilde film Oscar’ını da kazanmıştır. Türkiye'de, Camille Claudeldan sonra eserlerini sergilemeye başlar. Adı ve eserleri sürekli Rodin’in göl- ilk defa, Tiyatro Nienor'un ilk oyunu olarak İzmir'de, 15 Ekim 2010 tarihindegesinde kalan sanatçının Rodin’den hamile kaldığı bebeğini bir kaza sonucu İzmir Fransız Kültür Merkezinde sahnelenerek dünya prömiyerini yapmıştır. Edakaybetmesiyle akıl sağlığı bozulmaya başlar. Bu dönemde annesi tarafından Erdem'in yazdığı, Ebru Atilla Sagay'ın oynadığı tek kişilik bu oyunun yönet-reddedilen Claudel, biraz da mecburiyetten Rodin ile birlikte yaşamaya baş- menliğini Kaan Basmacıoğlu yapmıştır.lar. Ancak Rodin’in kaba tavırları ve Claudel’i kendisine rakip olarak görmesisorunları daha da artırır. Heykel sanatında dünyaca ünlü bu iki sanatçının aşkından geriye ise birbirin- den güzel heykeller ve sonu hüsran olan bir aşk hikâyesi kalmıştır. Claudel Rodin’i 1898’de terk eder. Claudel’in hastalığı şiddetlenmektedir,hastalığının hezeyanları sırasında heykellerinin birçoğunu kırmış, paranoyabelirtileri göstermeye başlamıştır. Rodin’i fikirlerini çalmakla ve kendisini öldür-meyi planlamakla suçlamaktadır. Heykel sanatı açısından Rodin’in mi Camille’i,yoksa Camille’in mi Rodin’i etkilediği hâlâ bir soru işaretidir. Camille, en büyükdestekçisi erkek kardeşi Paul Claudel’in evlenip kendisinden ayrılması ve Çin’egitmesi ile atölyesine kapanır. Maddi destekçisi olan babasının vefatından kısabir süre sonra da ailesinin isteğiyle akıl hastanesine yatırılır. Doktoru Brunet’inaileye mektup yazması ve kızlarına destek istemesine rağmen annesi kızıylailgilenmeyi reddeder, Paul Claudel ise sadece birkaç kez ziyaretine gelir. Dok-torlar Camille’in dışarıda olmasını ve heykel yapmasını önermelerine rağmenailesi (özellikle annesi) bunu kabul etmez ve Camille ruh hastalıkları hastane-sinde tutulmaya devam edilir. Camille Claudel 30 yıl akıl hastanesinde kaldık-tan sonra 1943 yılında ölür. Camille’in çağdaşı olan Fransız gazeteci, sanat eleştirmeni, yergici, romancıve oyun yazarı Octave Mirbeau, Camille’in deha düzeyinde yeteneğe sahip

28 Aktüel... Sıra dışı bir coğrafyanın sıra dışı ülkesi HONDURAS Dr. Serra Menekay ÖncelOrta Amerika’nın İspanyol Honduras’ı olarak bilinen sıcak bir ülkesindeyiz. Bu farklı coğrafyada görebildiğimizkadar çok ülke ve kültür tanımak üzere çıktığımız yollarda, kuzeyinde Karayip Denizi, batısında Guatemala,güneybatısında El Salvador ve Pasifik Okyanusu, güneydoğusunda ise Nikaragua’nın bulunduğu Honduras’tayızÜlke genel olarak subtropikal iklime sahip diyebiliriz, ancak dağlık alanlarda Honduras, nüfusu hızla artan bir ülke. Bu yüzden nüfusun yarısından çoğunuılıman iklim görülmekteymiş. Bizim seyahatimiz kısıtlı zamanımızda Karayip gençler ve çocuklar oluşturuyor. Dünya Sağlık Örgütünün verilerine göre gıdaDenizi kıyıları ile sınırlı olduğundan sadece sıcak ve nemli havanın tadını çıka- gereksinimi yüzde 98 oranında karşılanıyor olmasına karşın, yine de halkınrabiliyoruz. Hem görebildiğimiz kadar çok şey görüp hem de değişik lezzetleri önemli bir kısmı hatalı veya yetersiz beslenmeden sağlık sorunları yaşıyor.tatmak ve bu arada da nefis plajların tadını çıkarmak niyetindeyiz. Bebek ölümleri sayısı oldukça yüksek, doktor ve hastane sayıları ise yetersiz. Ülkenin okuma yazma oranı yüzde 80’in altında.Ülkenin iç kısımları dağlık, kıyı bölgeleri ise dar ovalık arazilerden oluşuyor.Ülkenin en yüksek noktası Cerro Las Minas, 2,870 m yüksekliğinde. Bu bölge Bu geri kalmışlığın ve sıkıntıların ardında, ülkenin uzun seneler İspanyollarıncoğrafyasında genel olarak izlendiği üzere ülke deprem ülkesi. Ayrıca, Karayip ticari dominyonu olarak kaldıktan sonra bağımsızlığına kavuşması sonrasındaDenizi kıyıları kasırgalara da açık. Yazları sıcak ve kurak, kışları bol yağışlı bir bitmek bilmeyen iç çekişmeler, siyasi darbeler, El Salvador ile yaşanan savaşiklime sahip. Ülkenin başlıca zenginlikleri arasında kahve, tropikal meyve ve durumu ve tüm bunların önderlik ettiği ekonomik kayıplar rol oynamış. Günü-şeker kamışı üretimi, kerestecilik, altın, gümüş, bakır, kurşun, çinko, demir, an- müzde Honduras dünyanın pek çok ülkesine göç veren bir ülke konumunda.timon ve kömür madenleri, balıkçılık, hidroenerji gibi doğal kaynaklar ve tekstilüretimleri bulunmakta. Honduras’ın kuzeydoğusunda yağmur ormanları bulunuyor. Bu bölge La Mos- quitia adıyla anılıyor ve neredeyse el değmemiş bir coğrafya olarak biliniyor.Nüfusu 8 milyonu aşan Honduras'ta kilometrekareye yaklaşık 70 kişi düşüyor, La Mosquitia bölgesi 1982 yılında UNESCO tarafından Dünya Mirası listesineyani nüfus yoğunluğu az. Halkın yarısından çoğu kırsal alanda yaşıyor. Hon- alınmış durumda ve Coco nehri ile Nikaragua’dan ayrılıyor. Bölge biyoçeşitlilikduras halkı köken bakımından üç ana gruba ayrılıyor. Bunlar Maya soyundan açısından çok zengin. Burada 6 binden fazla bitki türü bulunmakta ve çarpıcıgelen ve halkın yüzde 90’ını oluşturan Ladinoslar, Karayip bölgesinde yaygın bir örnek olması adına sadece orkidelere bakıldığında şimdiye dek 630 çeşitolarak bulunan ve toplam nüfusun yüzde 2’sini oluşturan siyahî Garifuna’lar ve orkide türü sınıflanmış, 250 çeşit sürüngen, 700'den fazla kuş türü, 50'denyerliler olarak da adlandırılan Indigenas’lar. Bu bölge ülkelerinde Maya soyun- fazla yarasa türü saptanmış ve sınıflanmış durumda. Bu bölgede yer alan Picodan gelenler genelde ikinci sınıf görülürken, Honduras’ta durumun farklı oldu- Bonito Milli Parkı ve çevresindeki bed&breakfast otellerde kalarak vahşi doğa-ğunun altını çizmek gerek. Bu ülkede Maya soyundan gelmek bir gurur kayna- nın tadını çıkarmanız mümkün. Ayrıca, ülkenin adalar ve Karayip bölgesindeğı. Aksine İspanyolların bölgeyi ele geçirirken yaptığı zulüm ve katliamlar hâlen bulunan yunus türlerini, mantaları, papağanları ve köpek balıklarını da ülkeninanlatılmakta. Örneğin; Karayip Denizi'nde bulunan ve Honduras’a bağlı Roa- zengin biyoçeşitliliği arasında anmak gerekir.tan adasının tüm nüfusu Afrika kökenli Garifuna’lardan oluşuyor. Bunun nedeniada nüfusunun tamamının direnç göstermeleri nedeniyle İspanyollar tarafından Mezoamerikan kültür bölgesinde yer alan Honduras, Maya toplumunun önemlikılıçtan geçirilmeleri ve sonrasında şeker kamışı tarlalarında çalıştırılmak üzere yerleşim alanlarından biriydi. Maya kültürüne ait izler özellikle Copan bölge-yine İspanyollar tarafından Afrika’dan köle getirilmesiyle demografik yapının sinde yoğun olarak izlenmekte. İlk olarak 1502 yılında Honduras’a ulaşanbütünüyle değiştirilmesi. Rehberimiz bunu anlattığında kanımız donuyor. Avrupalı Christopher Columbus olmuş. Daha sonra 1524 yılında İspanyollar Hernan Cortes liderliğinde Honduras’a gelmişler. Çeşitli savaşlar, çekişmeler

Aktüel... 29 ve karışıklıklara rağmen ile ilgileniyorsanız Copan şehri gerçekten müthiş bir nokta. Ancak buraya ulaş- bölge yaklaşık 300 yıl mak pek öyle kolay değil. Copan harabeleri Guatemala sınırında yer alıyor ve İspanyolların ege- Karayip kıyısındaki La Ceiba şehrinden kabaca 350 km uzakta. Bu yolu oto- menliğinde kalmış. büsle gitmek için birkaç noktada otobüs değiştirmeniz gerekiyor. O yüzden bu İspanyolların böl- pek tekin olmayan ülkede kendi başınıza seyahat etmek güç. Ayrıca, İspanyol- geye hâkim olma canız yoksa İngilizce bilen insan sayısının da az olduğunu hatırlatalım. En güzel isteklerinin altındaki ve tehlikesiz yol, özel bir tur ile önceden anlaşarak bu harabelere ulaşmak. en önemli neden Copan harabeleri arkeolojik park ve müzesinde yerli Honduraslılar tarafından Honduras’ın gümüş da kullanılan Maya kültürüne ait giyim kuşam örneklerini de görmeniz müm- kün. Maya astronomlarının ilginç keşiflerinden örnekleri burada izleyebilirsiniz. madeni zenginliği ol- Copan şehri ve buradaki tarihi harabeler Maya kültürüne ait önemli bir merkez. muş, 16. yüzyılda hastalık Burası yeni dünyanın tarih merkezi gibi kabul ediliyor ve Dünya Mirası listesin- ve direniş neticesinde çalıştıra- de yer alıyor. Bir diğer önemli ziyaret noktası Barbareta Deniz Milli Parkı olabilir.cak adam bulamadıklarında İspanyollar başta Angola olmak üzere Afrika’nın Bay Islands’ta yer alan bu park özel papağan koruma alanları, vahşi yaşam vedeğişik ülkelerinden topladıkları köleleri bölgeye getirmişler. Honduras 1821 egzotik bitkiler, orman içi patikalar ile örülü bu bölgenin vahşi yaşamı ve doğa-yılında İspanya’dan ayrılıp Meksika İmparatorluğu egemenliğine girmiş, 1838 sı hakkında oldukça güzel fikir veren bir alan ve bir eko turizm merkezi. La Cei-yılında ise bağımsızlığını ilan etmiş. Comayagua 1880 yılına kadar Honduras’a ba şehrine uğrayacaklar için Cangrejal nehrinde rafting veya kano atraksiyonbaşkentlik yapmış, daha sonra Tegucigalpa başkent olmuş. Bağımsızlığından sevenler için bir diğer seçenek.bu yana yaklaşık 300 iç isyan ve sivil savaşa tanık olan Honduras’ta zaman Bizim Honduras gezimizin en önemli duraklarından biri olan Roatan adası isezaman hükümet değişiklikleri bu şekilde oluşmuş. bu bölgenin doğal güzellikler açısından en zengin ve turistik anlamda en gözde mekânlarından birisi. Biz Roatan’ın en nezih, güzel ve güvenli köşelerinden biriLiberal politikaların artışı ile dış ticaret artmış ve 19. yüzyılın sonlarında Ame- olan West End’e gitmeyi seçiyoruz. West End’den dilerseniz katamaranlar ilerika Birleşik Devletleri orijinli meyve üreticisi şirketler özellikle muz yetiştirmek yunusları ve köpek balıklarını takip turlarına çıkabilir, dilerseniz nefis mercanüzere bu bölgeye gelmişler ve özellikle kuzey Honduras ekonomisi bu şekilde kayalıkları arasında şnorkel yapabilir veya parasailing gibi plaj aktivitelerinincanlanmış. Honduras 1941 yılında Pearl Harbour saldırısından sonra müttefik tadını çıkarabilir, dalış turlarına katılabilir veya bölgenin en zengin alışverişordu safında II. Dünya Savaşı'na katıldığını ilan etmiş, 1942 yılında Birleşmiş mekânı olan bu köşede alışverişin tadını çıkarabilirsiniz. West End’de plajlarMilletler'e girmiş. gerçekten çok baştan çıkarıcı ve güzel. Biz de Roatan adasındaki bu gezimizin son gününde Karayip denizinin hem altıyla hem üstüyle pek renkli ve güzelEl Salvador ile Honduras arasında 1969 yılında başlayan savaş, Futbol Savaşı olan bu köşesinin şnorkellerimiz ile tadını çıkarıyoruz. West End’de pek çokolarak da adlandırılıyor. İki ülke arasındaki sınır gerginliği dönemin Honduras güzel ve temiz restoran da bulunuyor. Buralarda doyasıya deniz ürünlerinin ta-başkanının ekonominin kötüye gidişinden El Salvador’dan gelen mültecileri so- dını çıkarmanız mümkün. Elbette tropikal meyveleri ve bunlarla hazırlanan yerelrumlu tutması ile başlamış, Dünya Kupası elemelerinde iki ülke futbol takımının yemeklerin de tadına bakmanızı öneriyoruz.eşleşmesi ile doruğa tırmanmış ve 14 Mart 1969 tarihinde El Salvador ordu-sunun Honduras’a saldırması ile başlayan savaş, Ağustos ayında El Salvador Honduras’ın ulusal sembolü iseordusunun çekilmesi ile sonlanmış. Savaştan sonra Honduras’ta illegal olarak Ara macao denilen bir papağan türüyaşayan 130 bin El Salvadorlu sınır dışı edilmiş. Bu savaş dışında da ülke tarihipek çok karışık ve çalkantılı dönemle dolu.Tahmin edeceğiniz üzere, futbol bu ülkenin en önemli sporu.Honduras ekonomisi büyümekte olan bir ekonomi olmasına karşın gelir da-ğılımındaki adaletsizlik yoksulluk sınırının altında yaşayan nüfusu artırmakta.İşsizlik oranının yüzde 30’ları bulduğu ülke Latin Amerika’nın en fakir altıncıülkesi olarak Haiti, Nikaragua, Guatemala, Guyana ve Bolivya’nın ardında sı-ralanmakta. Ülkenin altın, gümüş, kurşun ve çinko madenleri yabancı ülkelereait şirketler tarafından işletilmekte. Honduras’ın para birimi Lempira ve yaklaşık20 Honduras Lempirası 1 ABD Dolar'ına karşılık gelmekte.Honduras halkının çoğunluğu Katolik Hıristiyan, daha az olmakla birlikte Pro-testan Hıristiyanlar da ikinci sırada gelmekte. İspanyolca yüzde 94 oranıyla ençok konuşulan lisan. Bunu yerel diller ve kıyı bölgesinde İngilizce izliyor. Sağlıkalanındaki istatistiklere gelince; doğum oranı kadın başına 3.7 iken, bebekölümleri yüzde 2.5 oranında yüksek, hekim sayısı ise yüz bin kişi için 60 he-kimle oldukça düşük.Honduras bir başka istatistik ile de dikkat çekici bir ülke; dünya üzerinde planlıcinayetin en çok işlendiği ülke durumundaki Honduras’ta her 100 bin kişiden82'si planlı cinayet ile öldürülüyor. Bu kategoride ikinci sırada yer alan ülkeHonduras’ın komşusu El Salvador ve rakamı 66/100.000. İnanılır gibi değil,neyse ki biz otelde değil, bu kıyıları gezmekte olan bir gemide kalıyoruz. Zirabu istatistikler insanı biraz tedirgin ediyor.Gelelim mutfak kültürüne. Burada en çok bulunan ve hemen tüm yemeklerde,hatta çorbalarda bile kullanılan bir ürün var; Hindistan cevizi. Onun dışındatıpkı Meksika’da olduğu gibi fasulye neredeyse her yemeğin yanında sunulu-yor. Tamales, baleadas, cassava ve tortillas tıpkı tüm Latin Amerika ülkelerindeolduğu gibi buranın da favori yiyecekleri arasında.Honduras bol yağmur alan bir ülke olduğundan göller açısından da zengin.Yojoa gölü başkent Tegucigalpa ile endüstriyel başkent sayılan San Pedro Sulaarasında yer alan ve su atraksiyonları açısından oldukça bol alternatifi olan birgöl. Dağlarla çevrili olan bu güzel göl, fotoğraf çekmeyi sevenlere çok güzelmanzaralar da sunmakta. Göllerinin yanı sıra jeotermal kaynakları da bol olanHonduras’ın sülfür kokan kaplıcalarından özellikle Copan bölgesinde görmenizmümkün.Tegucigalpa ülkenin başkenti ve katedrallerden oldukça zengin. San PedroSula ise gece hayatı ve gece kulüpleri ile öne çıkıyor, ülkenin kuzey kıyısındakiLa Ceiba Honduras’ın gelini olarak anılan güzel bir kıyı şehri.İspanyol ve Maya kültürlerinin bir karışımı olan Honduras kültürü ve Maya tarihi

30 Haber...Daha spesifik etkili yeniantidepresan ilaçlar geliyor Yapılan araştırmalar ve genomik çalışmalar, farklı etki mekanizmalarına sahip, spesifik etkili yeni antidepresan ilaçların geliştirilmesinin önünü açtıMount Sinai Hastanesinden Dr. Eric J. Nestler, 12 Kasım 2014 tarihinde Nature değişiklikler olduğunun bildirilmesi olduğunu belirtti ve “Biz de bu durumun doğruDergisi’nde yayımlanan araştırmalarında; mevcut tüm antidepresan ilaçların nore- olup olmadığını araştırmaya başladık.” dedi.pinefrin veya serotonin üzerinden etki gösterdiğini, bu yüzden bu ilaçların depres-yona spesifik olmadığını belirtti. Çalışmalarında, depresyon oluşumuna gerçekten Farelerde yapılan çeşitli çalışmalarda D2 tipi dopamin reseptörlerinde beta-catenindâhil olan tamamen farklı yeni yolakları ortaya çıkardıklarını ve böylece farklı etki ile stres arasında özel bir bağlantı olduğu sonucuna varınca, depresyonlu hastalar-mekanizmalarına sahip yeni antidepresan ilaçların geliştirilmesi için zemin hazırla- da yapılan otopsi çalışmalarında beta-catenin aktivitesinin daha düşük olduğunudıklarını ifade etti. göstererek insanlarda da geçerli olduğunu onayladılar.Beta-catenin Genetik bağlantılarAraştırmacılar, strese direnç gelişiminde ve depresyona duyarlılığın ortaya çıkma- Bir sonraki aşamada beta-cateninin regüle ettiği genleri bulmak için kromatin im-sında aracılık eden tek bir beyin proteini olduğu düşüncesindeler. D2 dopamin münopresipitasyon tekniği kullanıldı ve Dicer 1 geni ile bağlantısı gösterildi.reseptör nöronlarındaki beta-catenin aktivitesinin stresle başa çıkmada ve dirençlidepresyonda önemli bir rol oynadığını ortaya koydular. Ayrıca, depresyon hastala- Dr. Nestler, bu bulguların 60 yıl öncesinde şans eseri keşfedilmiş bilgilere dayananrında da bu aktivitenin azaldığı gösterildi. depresyon tedavisindeki baskın görüşlerle ilgili çelişkiler oluşturduğunu söyleye- rek, “Yeni bir ilacın geliştirilmesi her zaman çok zordur, ancak bizim çalışmamızdaDr. Nestler; bu protein üzerinde yoğunlaşma nedenlerinin daha önce hayvanlarda beta-catenin tarafından regüle edildiği gösterilen genler özelliklerinin ortaya çıkarıl-ve insanlarda yapılan çalışmalarda nukleus accumbenste beta-catenin düzeyinde ması gereken yeni hedefler sağlamıştır.” dedi.Bilingual kişilerdeki konuşma Konuşma bozukluğubozuklukları şizofreni belirtisi olabilir şizofreni ile ilişkilendiriliyor 27. Avrupa Nöroloji Kongresi’nde sunulan bir çalışmada, bilingual kişilerde görülen konuşma bozuklukla- rının şizofreninin yeni bir göstergesi olabileceği fikri ileri sürüldü. “Şizofreni semptomlarının daha çok ikinci dilde yansıtıldığını saptadık” Rusya Devlet Üniversitesinden Dr. Daria Smirnova, yaptıkları küçük çalışmada, iki dil konuşan şizofreni hastalarında konuşma bozukluklarının, birinci dilleri ile karşılaştırıldığında ikinci dillerinde daha fazla oldu- ğunu ifade etti ve “Biz şizofreni semptomlarının daha çok ikinci dilde yansıtıldığını saptadık.” diye ekledi. Bu durumun, şizofreni hastalarının beyinlerinin konuşmayı işleme tarzlarından kaynaklanabileceği belir- tildi. Dr. Smirnova, bilingual hastaların iki dillerini birbirleriyle karşılaştırarak, şizofrenide dilin kritik önemi üzerine odaklanılmasını ve böylece hastalığın linguistik profiline ışık tutmayı amaçladıklarını söyledi. Daha önce yapılan çalışmalarda göç yaşamanın şizofreni semptomlarını etkileyebileceği gösterilmişti. Ancak konuşma yetisinin şizofreni patogenezleri arasında olduğu gösterilmiş olsa da, bilingualizm ile şizofreni arasındaki ilişkiyi araştıran çok az sayıda çalışma bulunuyor. Tanı ve tedavi için yararlı olabilir Eğer gelecekte yapılan çalışmalarda da sonuçlar aynı doğrultuda çıkarsa, hastaların ikinci dillerinde daha karmaşık cümleler kurmaları için eğitilebilecekleri ve böylece ikinci dil öğreniminde asıl rol oynayan sol hemisferlerini daha fazla kullanacakları ileri sürüldü. Dr. Smirnova, şizofreni tedavisindeki negatif semp- tomlar için hâlâ yeterli bir tedavi olmadığını, dolayısıyla “bilişsel terapi ile dilin kullanımının iyileştirilmesi gelecekteki tedavilerde önemli bir yer tutabilir.” dedi. Dili kullanma kriterinin şizofreni tanı kriterlerinin arasına eklenebileceği de belirtildi. Çalışmanın beyin iletişim ağındaki bozukluklar ile ilgili geniş çıkarımlar sağladığı belirtildi Bu çalışma ile bir bağlantısı olmayan, Oslo Üniversitesinden Dr. Cummings, çalışmanın çok ilgi çekici olduğunu, göç eden kişilerde fonksiyonel defisitlerin ikinci dilde daha belirgin olduğunu gösterdiğini ve bu durumun şizofrenideki bozuklukları etkilediğini belirtti. Bu nedenle çalışmanın, dilin kazanılması ve şizofreni hastalarında beyin iletişim ağındaki bozukluklar ile ilgili geniş çıkarımlar sağladığını belirtti. Bu çalışmanın gelecekte yapılacak araştırmalar için iyi bir başlangıç olarak göründüğü de ifade edildi.

Bulmaca... 31 Aşağıdaki bulmacada soldan sağa, sağdan sola, yukarıdan aşağıya gizlenmiş olan kelimeleri bulmaya çalışınız... ABSANS ANTİPSİKOTİK DEPRESİF İNSOMNİA TİANEPTİN ADAPTABİLİTİ BAĞIMLILIK EPİLEPSİ KLEPTOMAN TOURETTE AFAZİ BEHÇET EŞTANI LİTYUM TRAVMA AĞRI BRADİKARDİ FOBİ NÖRON VERTİGO ALZHEİMER BUNAMA HİPERAKTİVİTE NÖTROPENİ AMNEZİ DEHB İDİOT OBSESYON -)� ANTİDEPRESAN DEMANS İKTUS ŞİZOFRENİ *#� �-�BULMACA (�# )*+�� � � � ,� ��- -� � � � � ���- �.# -� � �3� / �!� �� � ��+ $ !' �0 � /�+��- � 0 �# #�� #- � ��#� � #( ��/ � �� !!� .�)�!� � .� � /�# � �� ��## � �1 - #' .�! ((� 1/$��( � / (1 �� � #� � � , 1'� � # )� / � #( �/ 2 )� � #-� � � �- '- # ! �' #-� (*� / �� � �+� � �� � (�/ ��# 1�- �+! � +� � � '� ��� ��� 0� � #'- � / � � �' � � �� ,�/ $�� ../-�## � $' ,� 2 �-# 3 0 � # �-- � #- � */ 4 �, � 0 �#- 4 � �� � ��� 1#- � � � � � (� ��( ��� �0# !#� �#� � ��� (�� �#$ 4'� 4 �4( �4- � �'- � # # ��- ������ Genel Yayın Yönetmeni ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Yönetim Yeri - Haber Merkezi Dr. İbrahim ERSOY Adres: Türkocağı Caddesi No:30 06520 Balgat/ANKARA ������ie�r�so�y�@medimagazin.com.tr ������ Tel: + 90 312 28�6 �56 5�6 p�bx Faks: + 90 312 220 04 70 Basıldığı Yer: ������DMre. dDikenailz-PAaKzaArGlaÜmNaDvÜe ZReAkKlaGmÜDL�i�re�kt�örü OAdrtraedso: ğTuürRkeokclaağ�mı �CTaa�ndıd teım�si,�NY�oa:y�3.0T�0�u6r.5E2ğ0t.Bİanlşg.aSt/aAnN. vKeATRicA. AŞ ������������ Medimagaz�iSn�'ai�nyı�ü6�c8re8tsiz ekidir. [email protected] Tel: + 90 312 286 56 56 pbx Faks: + 90 312 220 04 70 � ����� �� ���� �������� ��������OrtadoğuSRanetkalaFmarTmanaıtİımla,çYSaaynın. AcıŞlı'k�n,iT�nu hrie�zkmim, Eleğriitmimiz, eİnbşiarataSrmanaağyainvıedTıri.care�t A�Ş���aByçıa�nıskcıınylıeMkrlTeeusrldreiezkmsİal,ktıEelmğleiartiizm'n. e,GİuanyzşemataeatyvSaeasneöakzy�l�eivrvei�enr�mdTeii�şcytaiarr.yeHtımAelkŞai’nmyaSe,nadayniiştattzaihrı.e,Fkİhaziamrinbmie,aarl,eıcMnfozmatSoacSğdı,raGahnfeü,mvnkecaşeyikrlneaGar�vkiake�gza�deötüit�sğertleese�irrr:iils nearğ�ehlkeı�krdtp�aüehrrilsüiokntteieblliiafnsheeaadkbikloeınmOeelriztka.dMuosğuSulSüRGileeüknlgacömenldTegaranilzıietrı.tmeHs,ianYldkaea- Adına Sahibi D�r.�M��eh�m�e�t B�. AKGÜL ���� yayımlanan reklamlardan reklamı ve�r�en�le�r, k�öşe yazılarından yazarları sorumludur. K�ö�ş�e�ya�zı�lar�ın�a�ücret ödenmez. ������ ������ �������� ��� ����

® ®


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook