Dergim toprak: Kurucusu, Sahibi, Editörü, Tasarım Şiirlerim, Karikatürlerim, Resimlerim, Fıkralarım, Tiyatrolarım, HHaiklaisyBelÜerYimÜ,KMBaAkYaRleAleKrTimAR, R(ohmOaçnala)rım(,HF(aHloisatloisğraflarım İLETİŞİM: Site: dergim toprak Mail: [email protected] Tel: 505 906 2223 İçin dekiler Hayatı yasamak; hissetmek ve yasadıgını hissettirmektir.
Etkinliklerimden : Sayfa – 1 Çocuk Şiir Dinletisi Çiçeklerim Çocuklarım Bütün çabam Sizi Korumak… Hayatı yasamak; hissetmek ve yasadıgını hissettirmektir.
Makalem : Sayfa – 2 Toprak bizler için ne değildir ki. Avuçlarımızdan dökülen tarlalarımız, ürünlerimiz, sevinçlerimiz, göz yaşlarımız kısaca zaman yelinin savurduğu düzlem değil midir…İşte yaşamın ekildiği bu topraklar insan için neler ifade etmez ki. Bizler hayata sımsıkı tutunurken toprak nasırlı ellerimizi karşılar tüm içtenliğiyle. Hatta diriliğimizin alındığında da koynundayızdır Sur’a kadar. Toprak Toprak bizler için ne değildir ki.!!! Toprak kimlerimizi kabul etmedi ki bağrında en zalimlerimizden tutunda en mazlumlarımıza kadar, deli divane koşuşanlarımızdan tutunda onu tırmıklayanlara kadar. Şiirim toprak nasıl olmaz. Topraksız şair olmayacağı gibi, toprağa güller eken, sümbüllerin nağmelerini toprağa döken şiire harfler dizen şairde olmayacağını sanmam. Varsa da ona şair de demem. Olsa olsa o bastığı yerden bi haber acubedir o… Kısaca; Aynı toprağın dirileriyiz, Aynı toprağın ölüleri. Aynı toprağa ekeriz gülü, geveni… Aynı toprakta düğün dernek, Aynı toprakta kan. Aynı toprakta köklerimiz, Aynı toprakta can. « Dergim toprak « bu nedenle var. Hayatı yasamak; hissetmek ve yasadıgını hissettirmektir.
Siirim : Sayfa – 3 Öküz ve Kağnı Bir kağnı ve içerisinde üç hayat Öküzlerimiz var bizlerinde birde kağnılarımız. Öküzleriz kağnıları olanlar kadar.Toprağa sımsıkı bağlı üç hayat Mazıda boyunduruk, boyundurukta öküz Öküz, boyunduruk, öğendere güç.. Bir kağnı arabası ödünç Dündü; Danayı sevdi öptü Sevindi Üç beş sene baktı besledi Dana semirdi kasları gerildi. İlk boyunduruk ilk emir Öğendere sivri demir… Demirin uçundaki emir… Özgürlük! Gerisi kaslar kadar sürtük… Öküz gergide, Öküzde sevgi üç hayat kadar erir… Öküzlerimiz var bizlerinde birde kağnılarımız Öküzleriz kağnıları olanlar kadar. 01/05/2010 Hayatı yasamak; hissetmek ve yasadıgını hissettirmektir.
Fıkram : Sayfa – 4 Zeki Çocuk Zeki’den Fıkralar • Cimri Zeki'nin sıra arkadaşı şehrin en cimri tüccarının oğluyla aynı sırayı paylaşıyormuş. O da babasının ettiklerinden midir yoksa “ Huy huya çeker.” deyiminden midir nedir, çok cimriymiş. Babasının verdiği ufak tefek parayı bile sımsıkı kapattığı hiç açmadı para çantasında paralarını taşırmış. Zeki okul kantininde parası yetmediği için simit alamayan arkadaşına para yardımı yaparken alaycı bir şekilde bakan cimri arkadaşına. Zekî çocuk Zeki; - “Para çantan cimriliğinle gittikçe ağırlaşıyor, cüzdanının içine hapsettiklerini görmelisin. Fermuarını açmadığın cüzdanının içinde paylaşımdan tutunda fedakârlık, yardımseverlik, arkadaşlık daha neleri hapsetmişsin. “ Demiş.. Hayatı yasamak; hissetmek ve yasadıgını hissettirmektir.
Karikatür – lü - yorum : Sayfa – 5 Savaşa ilmek atmak Savaşın gücüne ilmek atarsa çocuklar zaman barışa koşar… Çocuk gelecek değil midir. Bize verilen dünya nimetlerinin mirasçısı… Ne • miras ama batık tüccarın tozlu raflarından da beter bıraktıklarımız. Okyanuslarca balığa bıraktığımız tonlarca plastiğe mi bakalım, yoksa yeşil ormanları kazıdığımız betondan sıradağlarımıza mı? Ya çelikten miğfere doldurulmuş tank kafalılarımız neler bırakır sizce… Harap olmuş mahallerdeki yanık iskeletler ki savaşın hiçbir tarafında olmayan kedi, köpek, kelebeklerinki de dahil… Mirasın sahibi çocuklar yaşam alanlarına kuvvet biriktirmeli, kafa yormalı, ter katmalı… Savaşın gücüne ilmek atarsa çocuklar zaman barışa koşar… Hayatı yasamak; hissetmek ve yasadıgını hissettirmektir.
Çocuk Siirim : Sayfa – 6 Bir orman ki dağlarıOrman Yeşiliyle kuşatmış Küçük serçeye ağaç Ormansı masallarla büyümedik mi!! Güzel bir barınakmış Kıvrak soylu bir dere Göğe köpükler saçmış İçinde küçük alabalık Renklerine renk katmış Bir yanda koca geyik Peri masalı anlatmış Onu dinleyen karanlık Ay dedeye korkup kaçmış Bir şenlik ki ormanın Onca kahrını çekmiş Gitmiş oturmuş çama Yorgunluğunu çıkartmış Hayatı yasamak; hissetmek ve yasadıgını hissettirmektir.
Hikayem : Sayfa – 7 Nemrut dağının güneyine sarkan eteklerini Kahta ÇayınınMüfettiş böldüğü platoların arasından Fırat Nehrine akan köyde, öğretmenliğimin üçüncü yılına girmiştim. Köy kuzey sınırlarında düz bir araziyi bıçak kesmiş Hani tecrübeli çenesi köy anılarına düşmüş öğretmen emeklisi gibi bir bir buçuk metrelik uzunluğu ise yaklaşık yüz metrelik bir kaynaktan doğan derenin bir iki kilometre gittikten sonra ikiye böldüğü alana kurulmuştu. Binlerce yılda aşındırdığı torağa Fırat’a taşımış geriye kendisinin bile içerisinde kaybolduğu küçük bir kanyon oluşturmuştu. Kanyonun iki yaka sına kurulan köyün adı da buradan geliyordu. “ İkizce”. Cami kanyonun diğer tarafındayken okul beri taraftaydı. İki derslikli ikide lojmanı olan okul taş bir binaydı. Müdür yetkili arkadaşın tayini rotasyonla Konya iline çıktıktan sonra Müdür yetkili öğretmen, teftiş rotasyon müfettiş daha bir belirginleşerek hafızamızı zorladığımız bu kavramlar pek tanımlanmadığı şekilde sınıfın sıralarını işgal ediyordu. Hani tecrübeli çenesi köy anılarına düşmüş öğretmen emeklisinin müfettiş anılarının bize de giydirileceği beklentisiyle doluyduk. Çevremizdeki köy öğretmenleri gibi bizde elektriksiz günlerimizdeydik. İddialı maç günlerinde bütün ülkeyi saran algının nasıl dışında olabilirdik, kâh ilçeye, kâh ta bizden bi gömlek üstün nahiye öğretmenlerinin evlerindeydik. Maç araları öncesi ve sonrasında gözlerimizi ekranda bırakıp mesleki diyaloglara geçilirdi. Konuşmaların odak noktası teftiş, müfettiş olunca alınacak önlemler geliştirilecek stratejilerden tutunda uygulanmış hikâyelere kadar her şey itinayla, etraflıca konuşulurdu. Zamanı anılara doldurup baharın heyecanını yakaladığım günlerdeydim. Bahar ah bahar bitkilere, ağaçlara yeşili sürüp can veren Rabbimin baharı… Kuşlar kanatlarıyla gökyüzünün maviliğini okşarken, kır çiçekleri renklerine koşturuyordu. Ve hala çevre köylerden gelecek heyecanlı haberin ayak seslerini bekliyordum. Uzaktan mavi önlüğüne sığmayan çocuğun gelişine gözlerimi verdim. Çocuk okula yaklaştıkça heyecanımı matematiğin hesaplarına gömüyor bir türlü sonuca da ulaşamıyordum. Hayatı yasamak; hissetmek ve yasadıgını hissettirmektir.
Müfettiş Sayfa – 8 Ödev, sınav olmazsa olmazımız.Bahçedeki öğrencilerin meraklı bekleyişlerinde değil, koşan çocuğun soluk soluğa bize doğru gelişindeydi haber. -Müfettiş. dedi soluk soluğa kalan çocuk. Acelesine öğretmeni kim bilir neler giydirmiş ki; -Geliyor, dedi heyecanla. Artık tecrübelilerin tecrübelerini, akıl kıvrımımda ürettiklerimi de katarak okula koştum. Elime odunsu taraflarını sardığım şekilsiz sarı pirinç zili aldım, öğrencinin geldiği istikameti en iyi gören yerde sallamaya başladım. Zilin sesi aşağı kanyona koşarak inerken, müfettiş görme umuduma, dikkatime dört gözlerimi açtım. Bir saate yakın bekliyordum yolu. Uzaktan belli belirsiz hareket eden şeydeydi gözlerim. Siyahlık belirdi yavaş yavaş, birde siyah çanta, işte kara adam geliyordu. Tekaüt günlerine yürür gibiydi sanki aheste aheste yaklaşıyordu. Teftiş; kanun kural, renk, sınıf, ene ne ararsan var. Ve her dinlediğim emekli öğretmen anısında hiç de iyi yerde durmayan, egosunu yetkilerine karıştıran, bir yığın çöp tenekesini boylayıca şey. Ama ben kararlıydım. Açık vermeyecek açığa da düşmeyecektim. Sanki onu görmemiş gibi davranıyorum, kurgumdaki algı yönetimindeki işte sazan balığı. Onun duyabileceği kadar salladım elimdeki çanı, görebileceği kadar topladım çocukları sıralı okula girdiklerini de gösterdim. Öyle kaptırmışım ki son çocuk sınıfına taşındığında bile çan sesi köyden ötelere kadar yayılıyordu. Gözlerim okulun penceresinde gece ve gündüzü anlatıyordum. Siyah takımlı adamın okulun geniş bahçesine girdiğini gördüğümde bir taraftan kendi eksenimde dönerken diğer taraftan da masamın etrafını turluyordum ve anlattıklarımın kelimesine kadar hatta harfine giydirdiğim anlama kadar duyduğunu da, biliyordum. Geniş camlar birde perdesiz olursa neler göstermez ki… Çaktırmadan giydirdiğim gözlerim siyah takımlı kötü şöhretli silahşörün kıçıkırık silahlarını ararken, diğer yandan da gardımı alıyordum. Hayatı yasamak; hissetmek ve yasadıgını hissettirmektir.
Sayfa – 9 Sesimi iki katına çıkarırken matematik zekâma uzaklık,Müfettiş zaman kavramlı hesaplamaları yaptırıyordum. Her zaman rahatça • Dudaklarımsa, tatlı bir tebessümle bana gülüyordu. açılan sınıfın kapısı açılmadı, hatta zorlanma belirtisi bile yoktu. Karabela silahşör kapının ardında pusuda. Dedim kendi kendime. Siyah pelerinli gringonun bar kapısına tekmeli vuruşunu beklerken abartılımı düşünüyordum lardaydım. Neler anlatmıyordum ki yeteri kadar biriktirdiğim sesle; Satürn’ü gezegen mi kabul edeceğiz yoksa… Cümleyi tamamlayamadım. Kapı tıklatıldı hem de küçük parmakla… Taakkut muallim anılarından akan ne kötü şöhretli silahşörden müfettiş kaldı belleğimde, nede beklentilerimde kapıyı ayağıyla vurup giren ringonun ahırıydı sınıfım. Bütün kuruntularımı zihnimin en ücra köşelerindekileri bile toplayıp sevincime eğitimi öğretimi de katarak kapının ardında sınıfta olmaması gerekenleri attığımız paslı tenekeden çöp kutusuna attım. Ellerim bile sevincime ortak olmuştu gayretinden anladım. Çok iyimser düşünce miydi? “Yok yok insanlarmış ya.” deyiverdim içimden. Kapıda bir hareket yoktu ve ben akıcı üsluba yasladığım çocuksu bilgiden kelimeleri sıralara saçıyor, beyaz tebeşirden karaları yok edercesine siyah tahtadan aydınlıklar döküyordum. İnsan, kara pelerinini çıkartmasa da silahşör yanlarını bırakıp tevazu, iyi niyet, saygı daha neler, neler giyinmiş olduğu halde kapının ardında benim soluklanışımı bekliyordu. Beş, on dakika benim bayramlık ağızlarda gezdiğimi görüp ders bitimine kadar durmayacağımı anlamış olacak ki nazikçe kapıyı açtı. Nezaketine davranışlarını ses tonunu da katarak; -Hocam ben tarımcı… deyi verdi. Karmakarışıktım… Ne söyleyeceğimi, nasıl davranacağımı bilemiyordum. İlk yaptığım şey gayriihtiyari kapının yanında boynu bükük çöp kovasına buruşup attıklarımı alıp ellerimin titremesine aldırmadan düzeltip yerli yerine, önceki durdukları yere özenle yerleştirmek oldu. Dudaklarımsa, tatlı bir tebessümle bana gülüyordu. Hayatı yasamak; SON hissetmek ve yasadıgını hissettirmektir.
Özlü Sözlerim : Sayfa – 10 Yanlışa yaslanan fikir, doğruyu görmez. İnsanı nasırlı elleri yüceltir. Öğretmen olursan öğrencilerinde olur. Kötülükleri öldürerek yaşayan kalp iyilikleri cebinde taşır. Eşeği iyi tanıyan tekmesini yemez. Tatlı konuşan dile bazen de acı sürmeli. Yalan putunu diken sonra ona iman eder. Hizmet; efendiye ise kölelik, sevdiklerine ise yüceliktir. Kötülükleri öldürerek yaşayan kalp iyilikleri cebinde taşır. Gülü koklayan akıl, kalbine yükler. Bülbülü korkutan şiddet eşeğe fayda etmez. Çocukluğuna girip çıkmayan şair olamaz. Çıkar tezgâhına sanat serilmez. Yarınki başarıyı ellerinde tutmayanların bugünde elleri boştur. İnsanı nasırlı elleri yüceltir. Âşıklar günlüğünde güller açar. Gür söylediklerinize dikkat ediniz, ulaşacakları yere kadar harap olmasın. Hayatı yasamak; hissetmek ve yasadıgını hissettirmektir.
Siirim : Sayfa – 11 Öğret Ona Öğret… Öğret ona; Sevgi birikintilerinde dolaşmayı öğret, Kardan adamla bile konuşmayı… Adaleleri kalbini taşısın, Akıl kıvrımlarında ruhu… Sokağımda takılacağım olmasın yitik bir taş. Kelimeleri seçmeyi öğret ona Kitap kapağına sıkıştırılmış cümlelerde doğru gezinmeyi… Fikirler üretsin yarına, ışığa dair, Yaşamı etiketin içine gömmesin, İnsani erdemi, orduların üzerindeki gücü öğret… Düşküne el uzatmasını, Kışa soba gerekirse ateş olmasını öğret ona Hayatta kalmayı, hayattan vazgeçmeyi öğret. Yarına yaslanacağın dik bir ağacın olsun. Çabana ter kat, emek kat, gösterme, “Öğretebilirsen öğret.” Dense de aldırma. Hayatında tut onu… Öğret… 18.01.2012 Amasya Hayatı yasamak; hissetmek ve yasadıgını hissettirmektir.
Karikatürüm : Sayfa – 12 Çivisi çıkınca Çürük çivide asılı kalanların çivisi Kopunca! Hayatı yasamak; hissetmek ve yasadıgını hissettirmektir.
Makalem : Sayfa – 13 Herkes İcralık Herkes İmzalıkMahalleyi saran beton blokların arasına sıkışmış eski ahşap ev; hayat’ın da ki ocakta üçayağın üzerinde becerikli ellerce pişen yağlıları, Bir tatlı gülümseme, ardındaki tanyerine bakmakta.o şen kahkahaları semaverin buğulu demliğine dolanıp tavşankanı çayla tatlılaşan sohbetleri gizliyor düne. Hayat; o küçük bahçe yorgun. Kayısı, kiraz, tut; serilen o beton tablanın hemen altındaki toprağa sakladığı kuru köklerinde yaşarken, yeşil yapraklarıyla geçmiş baharlarını hüznüne, anılarına taşıyor. Yeni beton blokların balkonlarında; bir, iki saksı ve altı metre kare hayata çarpan insanların davranışları farklılaşıyor. Mahkeme duvarı; koridorlarındaki insanların kayıtlarını tutmaktan yorulmuş. O feryatların, çığlıkların, kelepçe şakırtılarının, hatta kırılan kalemin acımasızlığına bile ilgisiz kalıyor. Mahkeme koridoru görüştürüyor insanları. Herkes mahkemelik, herkes icralık, herkes imzalık. Kalem yazmaya yetişememiş, divit tarihe gömülü. Akreple yelkovanın arasına daktiloyu sıkıştırmışlar, yorulmuş. Sabahla akşamın arasına bilgisayar koydular, oda yorulacak tutulan kayıtlardan. Mübaşir yeni takılan kapının pervazının, rengini sorgulamada. Günle yıl arasına kafa yoranlar ne mübaşire, nede çağrısına kafa yormada. Akşamki akıl; geceye dizdiği iskambil kâğıtlarında takılmış kalmış. Hâkimse kilosunda, boyunda, posunda, suçunda değil! Küpesinde, takısında, cebinde, çekinde, hatta fiziğinde kimyasında şekilleniyor. Ah ala dana ah! Televizyonda, bil boardda reklâmda sen. Popta, şovda, şovmen de sen. Hadi dün; dünde kaldı geçti gitti gözler görmüyor. Yarın; peşindeki çığlıklara aldırmadan gün batımına koşarak karanlıklarda kaybolmak üzere. Bir tatlı gülümseme, ardındaki tanyerine bakmakta. Hayatı yasamak; hissetmek ve yasadıgını hissettirmektir.
Siirim : Sayfa – 14 Doğu Guta da Doktor Olmak Bulutlardayım, ormansı penceremde duvarlar… Düşününki binlerce tank top çelik ölüm yağıyorken yükseklerden… Şifa yüklü bilgelikle, yıkıntılar arasında toza bulanık minik yüreklere can veren eldir doktor. Savaş gerçek anlamına koşar doktorun ölüme karşı verdiği mücadelede… Yaşamsa anlamında kalır doktorun ellerinde. Çocuğumun ilk sesine duyuşuma koştur beni doktor, Dolaştığım sokaklar sana çıkar. Dost bile uzakta, görmek istediğim yakınım ise sen… Dumana basılı ciğerlerim bırak yanık kalsın Kalbimdeki sevgime gözyaşlarım akıyor. Sihirli ellerinle tut çocuğumu, kurtar. Bak küçük tatlı kızım, Soğuk duvarlara gömdükleri doktor… Saçlarında son nefes tozları Laboratuvarda kan şarapnel bulaşığı… Arka bahçen biliyorum duygusal bir mezarlık Arkana bakma ve ağlama, neşterini vur. Biliyorum Doğu Gutada doktor olmak zor… Savaşa inat, yaşamı giydir… Ne olur çocuğumu kurtar. Masumiyet yenilmedi sayende doktor. Korku satanlarsa yıkık duvarların altında artık. Saati takip günlerinde kaldırımlar. Bak kuş sesine uyandı çocuğum mermi çekirdeğine inat… Bulutlardayım, ormansı penceremde duvarlar… Hayatı yasamak; hissetmek ve yasadıgını hissettirmektir.
Kitablarımdan : Sayfa – 15 Gri Ölüm ( Hikaye Kitabım )Irmak yeşil miydi, mavi miydi, sarı mıydı yoksa siyah mıydı, onu Temiz su, bol oksijenin sarhoşluğundan nasıl davranacağımı,bile kestiremiyordum. Tozlu yoldan geçen araçların dikkatsizliği sonucu hangi hülyalara dayalıyeni başlangıcı kuracağımı dahi unutmuştum.eğri duran yol kenarındaki baba direklerini hiç görmezmiş gibi geçen .topal eşeğin durumundaydık sanki. Ve nasıl gönyedeki doksan derecelik açıyı yakalayıp küçük derenin ağzından geçtiğimi de hatırlamıyordum. Temiz su, bol oksijenin sarhoşluğundan nasıl davranacağımı, hangi hülyalara dayalı yeni başlangıcı kuracağımı dahi unutmuştum. Hayatı yasamak; hissetmek ve yasadıgını hissettirmektir.
Resimlerimden : Sayfa – 16 Sulu Boya Mostar Hayatı yasamak; hissetmek ve yasadıgını hissettirmektir.
Siirim : Sayfa – 17 Çocuklar Masallardan Kaçmış Harap balkonların süsü Düşsüz adamlar gerçeği Çocuklar dayanamamış masallarından kaçmış..Her güne cife sürmüş Karanlıkta geleceği… Yaşamak yıkmaksa Toplamış denizlerine küskün mavileri… Kurutulmuş çiçeklerden dökülen sarılar, morlar Dondurulmuş Renksiz tuval… Fildişinden üç beş kutu, Sırtlarında mantolar samur postu, Safariden kurşun delikli bir geyik duvarda… Zaferlerin şerefi doldurulmuş Kadehler kaldırılmış, Hissiz salon … Bilmem hangi yıl kaçıncı zindan Küçülmüş orman, ağlamaklı ağaçlarda çiğ Kuşlarına cıvıltılar suskun… Dağın yamacına sinmiş korku dolu lale, sümbül Soldurulmuş… Ölümün pençesine düşer keklik, dondurulmuş… Onursuz masal… O gün çürümüş insanlık, Adam gururuna vitrin, Ve içinde aslanlar pelüşten, Vazolarında plastik güller, papatya Hırpani geleceğe yatırımlar… İnsanlıktan boşalmış kaldırımda yığınlar. Ve yaldızlı bol kurşunlu safari masallarını anlatmışlar çocuklarına, Çocuklar dayanamamış masallarından kaçmış. Hayatı yasamak; hissetmek ve yasadıgını hissettirmektir.
Hayatı yasamak; Fatsa Yalıköy ( Karadeniz Gezimden)Kadrajımdan : hissetmek ve yasadıgını hissettirmektir. Karadeniz’in Fırtınasından güçlü tekneler bile sığınacak koy arar. Sayfa – 18
Zeka ve Strateji Oyunlarım : Sayfa – 19 Bilge Akıl Zekâ ve Strateji Oyunlarım Marka olarak tescillendi. • Bilge Akıl Zekâ ve Strateji Oyunlarım Telif hakları olarak tescillendi. Bilge Akıl Türk Zekâ ve Strateji Oyunları Bilim, teknoloji ve sanat üretimini hedef alacak olan bu reformun temel ögesi, düşünen, sorgulayan, zekâ ve yeteneğinin kıymetini bilen ve sürekli geliştirmeye çalışan, kısaca dünyayı değiştiren insan değil midir? Önemli olan; bilime, teknolojiye, sanata katkı yapabilecek bu beyinlerin daha da donanımlı olabildiğince problemlere çözüm odaklı yaklaşabilen kendince strateji geliştiren bireyler olarak yaşam sürecinde bulunmaları değil midir? İşte Zekâ ve Strateji oyunları bu gelişim sürecinde erken yaşta bireyin hayatına dâhil edilmelidir. Hayatı yasamak; hissetmek ve yasadıgını hissettirmektir.
TANTUNİ Sipariş Tel: 0 (358 ) 252 5555 Toprak Aynı toprağın dirileriyiz, Aynı toprağın ölüleri. Aynı toprağa ekeriz gülü, geveni… Aynı toprakta düğün dernek, Aynı toprakta kan. Aynı toprakta köklerimiz, Aynı toprakta can. Hayatı yaşamak; hissetmek ve yaşadığını hissettirmektir.
Search
Read the Text Version
- 1 - 22
Pages: