Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore Bilim ve Teknik Dergisi 518. Sayı - Ocak

Bilim ve Teknik Dergisi 518. Sayı - Ocak

Published by sedatileri, 2019-10-22 23:49:10

Description: Bilim ve Teknik Dergisi 518. Sayı - Ocak

Search

Read the Text Version

hüküm süren ve Roma İmparatorluğu’nun en zalim >>> Bilim ve Teknik Ocak 2011 imparatorlarından biri olarak bilinen Caracalla’nın Hamamları sadece imparatorlar ve bazı önem- aynı zamanlarda yaptırdığı iki hamamdan biri beş li aileler yaptırabilirdi, fakat zengin bir Romalı hal- Fethiye yakınlarındaki Limyra yüz yıl kullanılan Ankara’daki Ulus Meydanı yakın- kın sevgisini kazanmak isterse, herkes için günü bir- Antik Kenti’nin hamamının yeraltı larındaki Roma Hamamı, diğeri ise Roma’daki Ca- liğine kendi adına hamama ücretsiz giriş düzenlerdi. ısıtma sistemi racalla Hamamı’dır. Her iki hamam da yapıldıkla- Örneğin bir senatör, halkın seçimle belirlediği yük- rı dönemin gerek teknik, gerekse süsleme açısın- sek hâkimlerden biri olmak ya da halk arasında ta- Kaynak: Nevzat Oğuz Özer dan en gösterişli ve dikkat çekici yapılarıdır. (Re- nınmak, sevilmek istediğinde, doğum gününde ha- sim 04-05) mama giren herkesin giriş ücretini öderdi. Romalı felsefeci Seneca (MÖ 4-MS 65) mektup- Su ve Isıtma Sistemleri larında kendi zamanında yapılan hamamları fazla süslü ve abartılı bularak, yapılanları sadece boşa pa- Hamamlar ilk olarak sıcak su kaynaklarının yakı- ra harcama diye nitelendiriyordu. Ona göre, kapalı nında kuruldular. İlerleyen zamanla birlikte hamam ve açık mekânlarda gerekli gereksiz her yere heykel- kullanıcılarının çoğalmasıyla, yeni hamam yapıla- ler yerleştirilmesi, iç mekânların İskenderiye’den ge- rı inşa edildi. Bu sırada geliştirilen yeni mühendislik len mermerler ve fresk duvar resimleriyle bezeli ol- teknikleriyle su kaynaklarına uzak kalan hamamlara ması, havuzların tapınaklarda bile çok az bir alan- su taşınmaya ve hamama gelenlerin sıcak su kullan- da kullanılabilen Taşöz Adası’ndan özel olarak ge- malarının sağlanması için de suyun ısıtılmasına çalı- tirtilen mermerlerle çevrelenmesi ve suyun gümüş şıldı. Eski Roma hamamları içinde en iyi bilinenler- musluklardan akması gereksiz gösterişler, olmasa da den biri olan Caracalla Hamamı’na 90 km ötedeki bir olur özelliklerdi. kaynaktan kanallarla su taşınmıştır. 51

Roma Dönemi Hamamları ve Kaunos Roma Hamamı Mimarisi la birlikte, coğrafyanın izin vermediği durumlarda ku- zey ve kuzeydoğu yönleri dışında kalan diğer yönler de Kaunos Roma Hamamı’nın kullanılırdı. Güneş alan yöne bakan geniş pencereler- caldarium altındaki harap den gelen ışık, hem hamamdaki mekânları aydınlatıp olmuş yeraltı ısıtma sistemi ısıtırken, hem de çoğu zaman banyo yapanlara man- zaraya bakma şansı veriyordu. Seneca mektuplarında, Kaynak: Nevzat Oğuz Özer hamama gelen insanların geniş pencerelerin önünde yıkanırken hem güneşlendiğini, hem de kırları ve de- Kaunos Roma Hamamı’nın Hipokaust (hypocaust) sözcük anlamıyla alttan nizi seyredebildiğini mutlulukla anlatmaktadır. hava resmi ısıtılan çok sıcak yer demektir. Izgara düzen içinde sıkça sıralanmış 60 cm veya 170 cm yüksekliğindeki Kaunos Roma Hamamı da güneybatı yönün- Kaynak: Kaunos Kazısı Arşivi tuğlaların oluşturduğu kolonlar (pilar), 20 cm ya da de konumlanmış hamam örneklerinden biri- 40 cm kalınlığındaki döşemeyi yükseltir. Kireç har- dir. Böylece sıcak mekân (calidarium) sıcak, soğuk cıyla birbirine bağlanmış olan tuğlalar çoğunlukla ka- mekân(frigidarium) soğuk yönlere yerleşirken, ılık re ya da daire kesitlidir. Döşemenin altında, külhan- mekân (tepidarium) araya yerleşmektedir. Seneca’nın lardan gelen sıcak hava kolonların arasından geçerek mektuplarında söz ettiği Roma’daki hamamlarda ol- üst mekânı ısıtır. Sıcaklık burada 100ºC’yi bulur. Ay- duğu gibi, insanlar Kaunos Roma Hamamı’ndaki ca- rıca buradan elde edilen sıcak hava bacalar yardımıy- lidariumda yıkanırken, geniş pencerelerden deni- la duvar boşluklarından mekânların içlerine doğru zi seyredebilir, hatta açık havalarda karşıda bulunan da verilir. Aynı tür ısıtma sisteminin Roma dönemin- Rodos Adası’nı görebilirdi. Bu pencereler bugün de de evlerin ısıtılmasında da kullanıldığı bilinmektedir. antik kentin en manzaralı yerlerinden biridir. Hamamların Genel Planlama İlkeleri ve Hamam ana binasında odalar simetrik bir dü- Kaunos Roma Hamamı zende yerleşmiştir. Doğu taraftaki odalar ve çatı yı- kık durumdadır. Hamamın tipik özelliklerinden bi- Roma hamamları günümüzde de yapılıyor olsaydı ri 3,0 m kalınlığında taşıyıcı duvarları ve üstleri ke- onları rahatlıkla ekolojik yapılar olarak tanımlardık; en merlerle biten nişleri olmasıdır. Nişlerin genişlikleri sıcak mekânların güneşin geldiği yöne göre konum- 2,0 m-2,5 m, derinlikleri 1,0 m-1,5 m’dir. Çatısına çı- lanması mekânların sıcak kalması açısından önemli kan bir merdivenin izlerinin olması, bize çatıda ha- olduğu için, yerleşimleri en sıcak yöne göre seçilirdi. mamın hazır olduğunu haber veren bir çanın bulun- Konumlanmalarında en doğru yön güneybatı olmak- duğunu göstermektedir. Palaestranın Kaunos’ta bugün sadece temelleri gö- rülmektedir. Yapılan araştırmalara göre bir kenarı ha- mam olan palaestranın diğer üç tarafı stoalarla, yani sütunlu revaklı mekânlarla çevrilidir. Stoaların orta- sındaki büyük odaların eğitim amaçlı kullanıldığı dü- şünülmektedir. Ne yazık ki, bu mekânlar günümüz- de tamamen yıkıktır. Ortadaki spor yapılan boşluk 32 mx26,40 m büyüklüğündedir. Palaestradan hamam ana binasına girenler, sağda ve solda bulunan ambu- lacrum odalarına doğrudan girer. (Resim 10-11) Ambulacrum odaları toplantı ve bazı sporların ya- pıldığı odalardır, bir anlamda hamam içi trafiği sağla- ma işlevi görürler. Buradan apodyteriaya ve frigidari- uma girilmektedir. Apodyteria giysilerin çıkarıldığı, kişisel eşyala- rın ahşap dolaplara, varsa duvardaki nişlere bırakıl- dığı yerdi. Büyük olasılıkla burada ahşap oturma sı- raları vardı. Köleler ve uşaklar buradaki eşyalara göz kulak olmakla sorumluydu, çünkü buralarda sıklıkla hırsızlıklar yaşanırdı. Burası aynı zamanda tepidariu- ma bağlantıların sağlandığı, hem de palaestrada spor yapmak ya da yağlanmak için ön hazırlıkların başla- dığı bir mekândı. 52

<<< Bilim ve Teknik Ocak 2011 Calidarium ön cepheden görünüş Kaynak: Nevzat Oğuz Özer zara sunmaktadır. Odanın altında yeraltı ısıtma siste- 1987’de MSÜ Mimarlık mi bulunduğunu biliyoruz, fakat daha sonraki bir dö- Bölümü’nden yüksek Ambulacrum odalarının ortasında bulunan ve nemde bu mekân başka amaçlarla kullanılmış olduğu mimar olarak mezun oldu. tam merkezde yer alan frigidarium yani soğuk banyo için şu anda sistem harap haldedir. 1988’de YTÜ Mimarlık odasında 8,25 mx4,85 m büyüklüğünde, 1,35 m de- Bölümü’nde araştırma rinliğinde havuz bulunur. Etrafı oturma platformuy- Artık her ne kadar günümüzde bu tür mekânları görevlisi olarak çalışmaya la çevrili havuza oda yönünden iki basamakla inilir. kullanacak bir yaşantımız yoksa da, en azından bi- başladı. 1992-1994 Tabanı ve yan duvarları zamanında camgöbeği ma- zimle aynı topraklarda yaşamış olan insanların bize yılları arasında doktora visi mermer plaklarla kaplı olan bu mekânın Bizans bıraktıklarını anlamaya, öğrenmeye çalışabiliriz. Eğer çalışmaları için Viyana’da Çağında kilise olarak kullanıldığı düşünülmektedir. bu bana ne kazandıracak diye düşünüyorsanız, bilin bulundu. 1997’de doktor ki orada gezerken, o havayı solurken öğrendikleriniz unvanını aldı. Soğuk oda frigidarium ile sıcak oda caldarium ara- en azından size kitaplardan ya da bilgisayardan daha YTÜ Mimarlık Bölümü’nde, sında kalan yuvarlak oda laconicum yani terleme oda- gerçek başka hayatları da hissettirerek, geleceği daha Mimari Tasarım Bilim sıdır. Her hamamda bulunmayan ve çapı 4,60 m olan bilinçli kurmanızı sağlayacaktır. Dalı’nda yardımcı bu yuvarlak oda sadece terleme amaçlıydı, burada yı- doçent olarak görev kanılmazdı. Laconicumun mekânsal özelliğinden do- yapıyor. Mimari tasarım layı duvarlar belirli bir yüksekliğe kadar mermerlerle alanında girdiği proje kaplanıp sonrası nemi emmesi için sıvalı bırakılmıştır. yarışmalarında uluslararası Odanın kubbe tavanla örtülü olduğu düşünülmektedir. ve ulusal ödülleri ve yayınları var. 1989 yılından Ambulacrum ve caldarium arasında yer alan tepi- bu yana T.C. Kültür darium yani ılık banyo, 14,40 mx9,40 m büyüklüğün- Bakanlığı himayesindeki dedir. Odanın altında bugün harap halde olan yerden Kaunos kazısına düzenli ısıtma (hypocaust) sistemi bulunmaktadır. Döşeme olarak katılıyor. izleri sayesinde, yerden ısıtma sisteminin yüksekliği- nin 1,5 m olduğu bilinmektedir. Kaunos Roma Hamamı’nda mekânların işlevleri Yıkanılan en sıcak oda olan caldarium, 26,6 mx16,20 m büyüklüğünde, deyim yerindeyse hama- Kaynak: Nevzat Oğuz Özer mı taçlandıran dikdörtgen bir mekândır. Üç kapısın- dan ikisi ılık banyo odalarına, diğeri terleme odası- KCaayrcnoapkilnaor, J., Daily Life in AofntchieenEtmRpoimree,-The People TYehgeüAl,rFc.h, iBteacthtusraanl dHBisatothriynFgoinunCdlaatsisoicnalvAe nMtiIqTu,i1ty9,95. na açılır. Cephe duvarındaki tonozlu üç büyük pen- PAenndgTuhine BCoitoykast, t1h9e9H1.eight http://www.richeast.org/htwm/Greeks/Romans/ cereden gün boyunca güneş ışınları içeriye girmekte- ÖyOılzrıkenru,AnOr&a.,şStOıarzymaÖnazSMeorenYdu.yç,al“aRHrıoi(zm1m9ae6Ht6l-ea2rm0i,0asm1. )7ı,”9,-K8a4u, 2n0o0s13.5 bathing/5.11.2000 dir. Bu pencereler aynı zamanda muhteşem bir man- http://www.anadolumedeniyetlerimuzesi.gov.tr/ Genel/ 53

Özgür Bingöl Toplu Konut Yerleşmelerinde Örüntü Sorunu Kentlere ait yapı stoku, kentlerin karakterlerini, kimliklerini belirleyen etkenlerin başında gelir. Konut alanları da kentsel yapı stoku içerisinde en büyük paya sahip yapı grubudur. Dolayısıyla, bir kentteki konut üretim modeli sonucunda ortaya çıkan yapılı çevrenin, bir anlamda o kentin genel kimliğini oluşturması kaçınılmazdır. 54

>>> Bilim ve Teknik Ocak 2011 du. Bu yapılaşma biçimi çeper blok ya da kentsel Günümüzde büyük ölçekli yeni konut çev- avlulu blok olarak adlandırılmakta ve kentin açık releri aracılığıyla kentlerimiz hızla kitlesel alanlarını da net bir şekilde tanımlayan bir tipo- olarak parçacıl nitelikte yeniden yapılandı- loji oluşturmaktaydı. Kentsel avlulu blok tipolojisi rılıyor. Söz konusu yeni konut çevreleri, ölçekleri ve başarılı bir şekilde sokak, avlu gibi alanları tanım- oluşturdukları çevreler itibarı ile dikkat çekici. Olu- larken genel planlama prensipleri doğrultusun- şan yapım kapasiteleri ve hâkim konut sunum bi- da oluşturduğu kentsel örüntü içerisinde mahal- çimleri sonucunda ortaya çıkan yerleşmeler, nitelik- le parklarını, büyük parkları, meydanları ve mey- li yaşam çevreleri olmaktan uzak görünüyor. Gerek dancıkları sınırlıyor ve tanımlıyordu. Bu yapılaşma kamu gerekse özel sektörün girişimleri ile oluşan tarzı insan ölçeğini gözeten, karma kullanıma uy- konut arzı sonucunda ortaya çıkan yerleşmeler, ya- gun bir yapılı çevre oluşturuyordu. Kentsel avlulu lıtılmış nesnelerden meydana gelen ve bir kent kül- blok tipolojisi, kent olarak adlandırdığımız yoğun türü oluşmasına izin vermeyen çevreler olarak hızla insan yerleşiminde yarattığı fiziksel olarak tanımlı yükseliyor. İnsan siloları veya kentin, kent kültürü- açık alanlar hiyerarşisi aracılığıyla, sağlıklı bir kent nün mezar taşları olarak tanımlayabileceğimiz yalı- kültürü, yaşamı oluşturuyordu. Ancak bu yapılaş- tılmış nesnelerden oluşan yerleşmeler ile karşı karşı- ma tarzında yapı adası içinde yer alan ortak kulla- yayız. Ayrışmacı anlayışla ve büyük alanlar üzerinde nıma kapalı avluların, zaman içinde yapılarla istila yer alan, bir örüntü oluşturmaktan uzak, salt nok- edilmesi ya da tanımsız, atıl açık alanlar olarak kal- ta blok tipolojisi ile üretilen bu parçaların toplamı- ması eleştiriliyordu. nın bir kent bütünü oluşturamayacağını biliyoruz. 20. yüzyılın ilk yarısında ise yapılaşma tarzları- Konut alanları olarak geliştirilecek bölgeler na yönelik farklı yaklaşımlar ve çözüm önerileri ile hâkim anlayışla üretilmeye devam edilirse, sosyal, karşılaşıyoruz. Kısaca bu dönemde geliştirilen yak- çevresel ve kentsel açıdan niteliksiz, sorunlu yeni laşımları üç başlık altında özetlemek mümkün. Re- yerleşmelerin kentlerin karakterini tayin edece- vizyonist olarak nitelenebilecek ilk yaklaşım dışın- ği âşikardır. Yaşadığımız bu değişimin ve dönüşü- da geliştirilen modernist yaklaşımların tümü, so- mün çok geç olmadan mekânsal özellikleri ve yer- run olarak değerlendirilen geleneksel kent içi biti- leşme biçimleri açısından irdelenmesi faydalı ola- şik nizam yapılaşmayı ve cadde-sokak-ada-parsel caktır. Gelinen noktada, toplu konut yerleşmele- düzenini ortadan kaldıran önerilerdi. Konut soru- ri bağlamında, nitelikli kentsel çevrelerin oluştu- nuna yönelik olarak geliştirilen yeni konut sunum rulması ve çağdaş kentsel gelişim stratejileri ge- modelleri ile geleneksel üretim biçimine yeni tipo- liştirilmesi için, kentsel bağlamların dinamikleri lojiler eklendi. ve hâkim öğeleri üzerinde yoğunlaşan bir yapılaş- ma anlayışının geliştirilmesi ve kentin sorunları ile İlk yaklaşım, 20. yüzyıl başında kent içi yapılaş- birlikte ele alınan bir mimarlık anlayışının ortaya ma tarzını yeniden ele alarak kent dışındaki büyük konulması büyük önem taşıyor. alanlarda hayata geçirmek şeklindeydi. Bu nokta- da henüz 19. yüzyıla ait kentsel biçimden tam an- Bu aşamada, çağdaş kentin biçim kazanma ol- lamıyla bir kopuş yaşanmamıştı. Avlulu blok ka- gusunun kökenindeki kopuklukların ortaya konul- rakteri korunarak ancak avluları ortak kullanıma ması faydalı olacaktır. 19. yüzyıl ve erken 20. yüz- hizmet edecek biçimde düzenlenerek yerleşme- yıl toplu konut üretiminin mimarlar için önemli ler planlandı. Hendrik Petrus Berlage’nin Güney bir kaynak olduğu ifade edilebilir. Döneme ait uy- Amsterdam Planı bu anlayışın en iyi örneklerin- gulamalar, çağdaş ve nitelikli konut yerleşmeleri- den biridir. nin tasarlanmasına yönelik ipuçlarını barındırıyor. Bu bağlamda 19. yüzyıl kentinin temel özellikleri- İkinci yaklaşım, Ebenezer Howard’ın geliştirdi- ne ve 20. yüzyılın ilk yarısında uygulanan moder- ği bahçe-şehir modeliydi. Bahçe-şehir modeli, ya- nist planlama ve tasarım yaklaşımlarına kısaca de- pılaşmayı kentin dışında, doğal öğeler içinde eri- ğinilmesi gereklidir. ten ve çözen bir yerleşme biçimi öneriyordu. Bah- çe-şehrin yerleşme örüntüsü, mekân kurgusu, yo- 20. yüzyılda mimarlar öncülüğünde konut so- ğunluğu ve ölçeğiyle kentlerin mevcut karakteri- rununa çözüm olarak geliştirilen modellere kadar, nin farklılaşması, kırla kent arasındaki bir ara ko- hâkim yapılanma yöntemi yol-ada-parsel düzenin- numun ifadesi olması hedefleniyordu. Raymond de bitişik nizam yapılaşmaya dayalıydı. Özellikle Unwin’in İngiltere’deki Letchworth ve Hampstead Avrupa’daki geleneksel yerleşmelerde ve 19. yüz- yerleşmeleri bu yaklaşımın ilk örnekleri arasında yıl kentlerinde söz konusu doku açıkça görülüyor gösterilebilir. ve genel olarak kentlerin kimliklerini oluşturuyor- 55

Toplu Konut Yerleşmelerinde Örüntü Sorunu Üçüncü yaklaşım ise noktasal ve lineer, çok kat- Oysa içinde yaşadığımız yapılı çevreler kültürel lı büyük bloklardan oluşan modeldi. Düşeyde yo- sürekliliği sağlayan oluşumlardır. Yaratılan kent- ğunlaşmayı hedefleyen bu yaklaşımda, iri bloklar sel çevreler modern dünyada yabancılaşmaya karşı bir örüntü oluşturmadan büyük alanlar üzerinde toplumsal ve bireysel anlamda deneyimimizi güç- konumlandırılıyordu. İri blokların serpiştirilme- lendirmekle yükümlüdür. Bu açıdan kentsel biçim, siyle oluşan bu yerleşme biçimi, binaların ölçeği üzerinde detaylı şekilde durulması gerekli bir olgu- ve örüntü oluşturmayan dağılımlarıyla bir kentsel dur. Kent sokakları, meydanları, yapıların yan ya- biçim oluşturmaktan yoksundu. Le Corbusier’nin na gelme mantığı, yapılaşma koşulları ile çözülme- kent önerileri bu anlayışın ilk örneklerindendir. si ve farkına varılması gereken, katmanlı ve sürek- li tarihsel gelişimi aracılığı ile anlaşılabilecek önce- Modernleşme sürecinin toplumların olduğu ka- likle kültürel ardından biçimsel bir yapıdır. dar kentlerin ve barınma kültürünün de büyük bir değişim geçirmesine yol açtığı biliniyor. Özellik- Bu bakış açısından mimarlık, zaman boyutun- le II. Dünya Savaşı ve sonrasındaki gelişmeler, mo- da birim yapıdan bütün kente uzanan, sürekli- dernleşmenin dışında toplu konut pratiği ve kent- lik arz eden bir süreç olarak kabul edilir. Mimari sel biçimin değişimi açısından bir dönüm noktasıy- mekânın kurulması noktasında birim yapı ile kent- dı. Kentlerin yerle bir olması sonucu ortaya çıkan sel mekân arasındaki, bir başka ifade ile binalar ve konut ihtiyacının giderilmesi için yoğun yapım fa- onların biçimlendirdiği kent arasındaki ilişki bü- aliyetleri baş gösterdi. Düşük maliyetli ve hızlı bir yük önem taşır. Söz konusu ilişkinin zedelenme- biçimde üretilen konut çevreleri, kentlerin çehresi- sinde, inşa işlemlerindeki girişim biriminin ko- ni hızla değiştiriyordu. Bu konut çevreleri 20. yüz- nut ve yapılanmış parsel olmaktan çıkıp yapı adası, yılın ilk yarısında özenle tasarlanan, üzerinde etraf- blok ya da büyük alan olduğu noktada ortaya çıkan lıca düşünülmüş toplu konut alanlarına benzemi- ölçek değişikliğinin önemli bir rol oynadığı açıktır. yordu. Modern Hareket’in mimari nesneye ve ken- Ancak kentin temel öğelerinden biri olan ve soka- te bakışı, sahip olduğu hümanist boyuttan arındı- ğı tanımlayan avlulu blok tipinin, modernist yak- rılarak politik-ekonomik güçlerin elinde verimli laşım nedeniyle yok olduğu, sonuçta büyüme süre- bir mekanizmaya dönüştürülmüştü. Büyük bir ye- cinde kentleşmeyi yönlendiren fırsatçı politik-eko- niden yapılanma ihtiyacı ile piyasa mekanizması- nomik güçlerin kontrolünde üretilen kentsel doku- nın fırsatçı yaklaşımı birleşince bu anlayışla üreti- nun izole edilmiş, boşlukta yüzen, noktasal, yalıtıl- len, insan ölçeğini dikkate almayan, kentsel biçim mış ve bir örüntü oluşturmaktan yoksun bina tür- ve bir yaşam kültürü oluşturmaktan uzak, nitelik- lerinden ibaret hale geldiği ifade edilebilir. siz konut çevreleri kentlerin çehresini belirler hale geldi. Artık kentsel üretimi belirleyecek birbirinden Mimarinin mekânsal, toplumsal ve tarihsel açı- yalıtılmış nesneler dünyasına girilmişti. lardan ele alınan genel kentsel olgunun yalnızca parçası olarak var olan bir üretim alanı olduğu ve- 56

<<< Bilim ve Teknik Ocak 2011 ya olması gerektiği söylenebilir. Bu bağlamda ön- dan, avlu gibi açık alanlar tanımlayan bir yapılan- Mimar Sinan Üniversitesi, celikle kültürel olgular olarak niteleyebileceğimiz ma biçimine vurgu yapılması önem taşıyor. Yerleş- Mimarlık Bölümü’nden planlama, kentsel tasarım ve mimari tasarımın ta- me mantığının bütünlüklü ve şehir morfolojisine 1998 yılında mezun oldu. rihsel bir birikim üzerine kurulu oldukları gerçe- referans veren karaktere kavuşması, kentsel avlu- Aynı üniversitede 2001 ği yadsınamaz. Dolayısıyla bu alanlarda bir üre- lu bloğun yeniden yorumlanarak çağdaş bir yerleş- yılında yüksek lisans tim, ne öznel bir tavırla gerçekleştirilen bir sanat- me modeli yaratılması seçeneğinin değerlendiril- programını, 2007 yılında sal olay, ne endüstriyel anlamda seri olarak üretil- mesi gerekiyor. Bununla birlikte blokların geçmiş- doktora programını miş nesne, ne de kayıtsızca özel sektör ya da kamu te ortak kullanıma kapalı avlularının ortak kulla- tamamladır. 1999 yılında adına hareket eden yapı üreticilerinin ve yatırım- nıma imkân verecek şekilde düzenlenmesi ile ya- göreve başladığı Mimar cıların fırsatçılığına teslim edilmiş bir süreç olarak rı kamusal, yarı-özel bir niteliğe kavuşturulması Sinan Güzel Sanatlar düşünülebilir. Sorumlu kişilerin kenti tarihsel, sos- tercih edilmelidir. Böylelikle çağdaş kent yaşamı- Üniversitesi, Mimarlık yal ve morfolojik gelişimi içinde kavraması, güncel na yaraşır, sosyal ilişkileri teşvik eden çeşitli kent- Bölümü, Bina Bilgisi Bilim kentsel olguların mantığını anlamak için önemli sel açık alan dizgeleri oluşturulabilir. Dalı’nda yardımcı doçent bir adımdır. olarak görev yapıyor. Büyük ölçekli girişimlerde görev alan meslek Ülkemizdeki gelişmelere geri döndüğümüzde insanlarının, kenti anlamanın ötesinde kenti ye- ise, konut ihtiyacını sayısal anlamda karşılayacak niden kurmakla yükümlü olduklarını vurgulamak yapım kapasitesinin var olduğu görülüyor. Mevcut yerinde olacaktır. Zaman ve mekân içinde kentle- konut sunum modelleriyle nicel bakımdan yeterli ri etkileyen değişimlere dikkat göstererek, çağdaş sayıda konut üretiliyor olmasına karşın, konut çev- kentin biçim kazanma olgusunun kökenindeki ko- relerinin gerekli nitelikte olmadığı açık. Herhangi puklukları kavramak, sürdürülebilir, kavranabilir bir örüntü oluşturmaktan uzak, konut silolarından bir kent deneyimi yaratmak için gereklidir. Meslek meydana gelen ve dışa kapalı bir anlayışla üretilen insanlarının, kent yaşamının yaratılması için hiz- yerleşmeler silsilesinin bir kent parçası veya kent met eden özneler olarak, tasarım becerilerini ken- kültürü üretmekten yoksun olduğu görülüyor. Bi- tin kapsamlı bir deneyimini oluşturmaya yönelik rim yapı ile kentsel biçim arasındaki ilişki altüst ol- olarak kullanmaya çaba göstermelerine günümüz- muştur. İlişki, artık niteliksel olanı değil mekanik de daha da fazla ihtiyaç duyuyoruz. bir biçimde niceliksel olanı ifade etmektedir. KBialygnina,kİl.a, r“Toplu Konut Mimarisi ve ATK Panerai, P. R., Castex, J., Depaule, J. C., Samuels, Bu noktada, özellikle 19. yüzyıl kentinin yeni- Lojmanları”, Arredamento Mimarlık, I., Urban Forms: The Death and den değerlendirilmesi ve avlulu blok karakterinin Sayı 11, s. 86-93, 1998. Life of the Urban Block, Architectural Press, 2004. çağdaş bir yaklaşımla yeniden ele alınması alter- Colquohun, A., “Süperblok (1971)”, Mimari Eleştiri Rossi, A., The Architecture of the City (1966), natiflerin başında geliyor. Şehirdeki cadde-sokak- Yazıları, Çev. A. Cengizkan, Çev. D. Ghirardo, J. Ockman, MIT Press, 1999. ada düzenini devam ettiren, tanımsız açık alanlar Şevki Vanlı Mimarlık Vakfı Yayınları, Rowe, P.G., Modernity and Housing, değil binalar tarafından çevrelenerek sokak, mey- s. 81-101, 1990. MIT Press, 1995. 57

Özlem İkinci Dr, Bilimsel Programlar Uzmanı, TÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi Sistem Biyolojisi İş Başında ! Biyoloji, kimya, fizik, matematik, mühendislik ve tıp alanından bir çok bilim insanı son yıllarda bir araya gelerek ortak araştırmalar yapıyor. Amaçları ise biyomoleküllerin biyokimyasal özelliklerinin, hücrelerde gerçekleşen kimyasal tepkimelerin ve biyolojik süreçlerin matematiksel modellerini ve bilgisayar benzetimlerini (simülasyon) oluşturarak yaşamın karmaşık sistemleri hakkında daha fazla bilgiye sahip olabilmek. Bunun da biyolojik sistemlere sistem biyolojisi bakış açısıyla yaklaşarak gerçekleştirilebileceği düşünülüyor. Bu araştırmaların özellikle biyomedikal, tıp ve mühendislik alanında etkisini göstereceğine dair beklentiler ise oldukça yüksek. Biyolojiye sistem düzeyinde yaklaşım ye- Sistem biyolojisi araştırmacıları tek bir geni, ni bir olgu olmamakla beraber bu konuda- proteini ve hücreyi ve bunların özel işlevlerini in- ki araştırmaların temelleri 21. yüzyılın baş- celemekle, örneğin insan vücudu hakkında sınırlı larında atıldı. 2003 yılında tamamlanan insan ge- bilgiler edinileceğini savunuyor. Çünkü proteinle- nom projesi, biyoloji araştırmalarında sistem yak- rin, genlerin asla tek başlarına çalışmadıkları, bir- laşımını tekrar gündeme getirdi. Hatta bazı bilim birleriyle ve diğer moleküllerle sürekli inanılmaz insanları sistem biyolojisinin aslında insan genom karmaşık yollarla etkileşim halinde oldukları bili- projesinin tamamlanmasıyla elde edilen genetik nen bir gerçek. Bu nedenle sistem biyolojisi genle- kataloğun bir sonucu olduğunu düşünmekte. El- ri, proteinleri ve biyokimyasal tepkimeleri ve aynı bette insan genom projesi dışında ölçüm ve görün- zamanda bunların birbirleriyle etkileşimlerini bir tüleme teknolojilerindeki, bilgisayar teknolojisin- bütün olarak ele alıyor. Örneğin bağışıklık sistemi- deki ve nanobiyoteknolojideki gelişmelerin de sis- nin hastalık ve enfeksiyonlara yanıt vermesi tek bir tem biyolojisinin popülerleşmesindeki katkısı göz mekanizmayla ya da tek bir genin incelenmesiyle ardı edilmiyor. Ayrıca biyolojiye sistem düzeyinde açıklanamayacağından pek çok genin, proteinin, yaklaşımın yeniden ilgi kazanmasının diğer bir ne- mekanizmanın ve organizmanın dış çevreyle ara- deni olarak da moleküler biyolojinin bilinen, kla- larındaki etkileşimlerin de araştırılması gerekiyor. sik yani “indirgemeci” yaklaşımındaki eksiklikler olduğu düşünülüyor. Sistem biyolojisi genleri ya da proteinleri tek tek incelemek yerine belirli bir bi- yolojik sistemin tüm bileşenlerinin davranışları- nı, birbirleriyle ilişkilerini ve etkileşimlerini ince- liyor. Yani bütünleşik bir yaklaşımla, bilim insan- ları karmaşık bir sisteme ait kapsamlı verileri bir araya getirebiliyor, tüm biyolojik süreçler hakkın- da bilgi edinebiliyor. 58

>>> Bilim ve Teknik Ocak 2011 İnsan gen haritasını gösteren bir şema Biyolojik Süreçler Modelleniyor Sistem biyolojisinde, deneysel ve bilişimsel ça- la mutasyonla) ve çevresel (beslenme, büyüme fak- lışmalar sonucunda elde edilen bilgilerin ışığında törlerinde yapılan değişiklikler ya da farklı stres oluşturulan model sistemlerden yararlanılıyor. Ya- düzeyleri) küçük etkiler (pertürbasyon) uygula- ni yaşamsal sistemlerin matematiksel ve sayısal mo- nıyor. Ancak bu tür deneylerin insanlar üzerinde dellenmesi sistem biyolojisinin önemli bir özelliğini gerçekleştirilmesi zor olduğundan model organiz- oluşturuyor. Bir model, bir sistemin temelinin malar kullanılıyor. Bütün organizmaların sis- anlaşılmasına imkân vererek biyolojik tem özellikleri göstermesi, bazı biyo- bilgideki boşlukların tanımlanma- lojik süreçlerin farklı organizma- sına ve giderilmesine yardımcı Sistem Bilimleri larda aynı olması araştırmalar- oluyor. Öncelikle sistem belir- Analiz-Modelleme Kavramı-Sentez da daha basit organizmaların leniyor, örneğin hangi hücre- model olarak kullanılması- nin modelleneceğine karar na olanak veriyor. Örneğin veriliyor, mevcut deneysel im Bilimleri BSiyisotleomjisi maya hücreleri kullanıla- veriler biraya getiriliyor, ar- Yaşam Bilim rak şekerlerin birçok türde dından matematiksel denk- ellemeAracı -VeriTabanları nasıl kullanıldığı araştırılı- lemlerin bilgisayar çözüm- k - Nicel Ölçüm Hipotez - GenetikDeğişikli yor. Fareler ve sıçanlar, Sacc- leri yapılıyor ve bu çözümlere Biliş haromyces cerevisiae (maya), göre matematiksel modeller ge- leri Neurospora (mantar), Caenor- Görüntüle -Mod liştiriliyor. Ardından deneysel ve- habditis elegans (yuvarlak solu- riler sayısal benzetimlerle karşılaştırı- can), Drosophila melanogaster (mey- lıp modelin niteliği değerlendirilerek siste- ve sineği), Danio rerio (zebra balığı), Xeno- min yapısı hakkında bilgi edinilebiliyor. pus (Afrika kurbağası) sistem biyolojisi araştırma- Araştırmaların deneysel bölümünde, biyolojik larında kullanılan model organizmalardan bazıla- sistemdeki her bileşenin birbirleriyle olan ilişki- rı. Arabidopsis (turpgiller ailesinden bir tür) ise de- sinin anlaşılması için genetik (bir ya da daha faz- neylerde bitki modeli olarak kullanılıyor. 59

Sistem Biyolojisi İş Başında Saccharomyces cerevisiae proteinlerinin arasındaki ilişkiyi gösteren harita Sistem Biyolojisi Ne Vaat Ediyor? Araştırmacı Adaylarına Disiplinlerarası Eğitim Sistem biyolojisinin pek çok alanda pek çok gelişmeye imza atacağına ve önemli faydalar Sistem biyolojisinin özellikle gelecek 10 yılda sağlayacağına kesin gözüyle bakılıyor. Özellik- önemli derecede gelişmesiyle çok karmaşık biyolo- le de biyomedikal, tıp ve mühendislik alanların- jik süreçlerin bile anlaşılmasının olanaklı hale ge- da etkisini göstereceğine dair beklentiler olduk- leceği düşünülmekte. Bu nedenle olsa gerek, tüm ça yüksek. dünyada sistem biyolojisi alanında araştırmalar ve girişimler büyük bir hızla devam ediyor. Yeni pro- Her insanın genetik şifresi bir diğerininkin- jeler başlatılıyor, kongreler düzenleniyor, üniversi- den yaklaşık % 1’den daha düşük oranda farklı- telerde sistem biyolojisi bölümleri, araştırma mer- lık gösteriyor. Bu genetik farklılıklar her birimi- kezleri ve enstitüleri kuruluyor. Hatta bazı ülkeler- zin fiziksel özelliklerinin farklı olmasının kayna- de sistem biyolojisinin getirileri ve etkileri ile ilgi- ğı olduğu gibi aynı zamanda çeşitli hastalıklara li gelecek 25 yıla dair öngörü raporları hazırlanı- potansiyel yatkınlığımızı belirliyor. Hastalıkların yor. Tüm bunlar yapılırken bu bilim dalında çalı- genetik bozukluklar, bazı çevresel faktörler ya şacak genç araştırmacıların nasıl bir eğitim alma- da tüm bunların birleşimi nedeniyle ortaya çık- ları gerektiği konusu da göz ardı edilmiyor. Çünkü tığı ve bundan dolayı bazı kişilerin çevrelerinde- sistem biyolojisinin geleceğinin, bu alanda çalışa- ki hastalık oluşturabilecek faktörlere karşı daha cak yeni nesil araştırmacıların disiplinlerarası eği- hassas hale geldiği biliniyor. Bu yüzden her bir tim almalarına ve bu eğitimler için gerekli alt yapı- bireyi birbirinden ayıran genetik özellikleri in- nın varlığına bağlı olduğu biliniyor. Her araştırma- celemek ve böylece sağlık alanındaki yaklaşım- cının birçok bilim dalını kapsayan yeterli bilgiye ların öngörülebilen, koruyucu, kişiye özgü hale sahip olması gerekiyor. Hatta bu konuda gelenek- gelmesi sistem biyolojisinin tıp alanında ataca- sel eğitim sistemlerinin dışında yeni eğitim planla- ğı büyük adımlardan biri olacak gibi görünüyor. rı hazırlanıyor ve uygulanıyor. Örneğin fizik ya da Kişiye özgü yaklaşımın sonucunda ise hastaların mühendislik alanında 3 yıllık lisans eğitiminden aktif bir şekilde hastalıkları ya da sağlıkları hak- sonra 2 yıllık biyoloji ya da temel tıp yüksek lisan- kında kişisel seçimler yaparak bu konuda katı- sı ve ardından en az 3 yıl sistem biyolojisi alanında lımcı olabilecekleri belirtiliyor. doktora çalışması yapılması önerilen eğitim plan- larından biri. Ya da lisans eğitimlerini mühendis- Sistem biyolojisindeki gelişmelerin hekimle- lik, matematik ve fizik alanında sürdüren öğren- re özellikle de ayrıntılı teşhis verileri elde etme ve cilere biyoloji ve tıp derslerinin, biyoloji ve tıp öğ- hastanın sağlık durumu ile ilgili geleceğe yönelik rencilerine de mutlaka matematik derslerinin ve- çok daha geniş kapsamlı tahminlerde bulunabil- rilmesiyle geleceğin sistem biyolojisi araştırmacı- me imkânı vereceği de beklentiler arasında. larının disiplinlerarası bir eğitim alabileceği düşü- nülüyor. Avrupa Birliği 7. Çerçeve “Sağlık Alanı” 60

<<< Bilim ve Teknik Ocak 2011 HO Genomiks (Genom Bilimi) Proteomiks Metabolomiks Transkriptomiks (Proteom Bilimi) (Metabolom Bilimi) (Transkriptom Bilimi) İşlevsel Proteomiks / Genomiks Sistem Biyolojisi Çalışma Planı’nda yer alan üç temel başlıktan biri rimizde ilgili bölümlerde sistem biyolojisi dersleri- Genom, proteom, metabolom, olan “insan sağlığı için, temel keşiflerin klinik uy- nin olması hatta sistem biyolojisi ya da sistem bi- transkriptom. Bu terimler gulamalara yansıtılmasına olanak veren, disiplinle- yomühendisliği gibi lisansüstü programların açıl- sistem biyolojisinin anahtar rarası araştırmalar” başlığı altında sistem biyoloji- ması ve araştırma birimlerinin kurulması, yetişe- kavramlarından. Sistem sinin yer alması, bu yeni bilim dalına verilen öne- cek genç sistem biyolojisi araştırmacıları için bü- biyolojisinin bütünleşik yaklaşımı, min bir göstergesi. Ülkemizde ise sistem biyolojisi yük fırsat olurken, sevindirici gelişmeler olarak tüm genleri (transkriptom), ile ilgili konferansların düzenlenmesi, üniversitele- bizleri de umutlandırıyor. tüm proteinleri (proteom) ve tüm metabolitleri (metabolom) bir bütün olarak ele alıyor ve birbirleriyle olan etkileşimlerini inceliyor. Proteomiks araştırmalarında iki boyutlu jel kullanılarak ayrılan KPeatyrannaokvlaicr, D. ve Vemuri, G. N., “Impact of yeast A report from the Academy of Medical Sciences and proteinlerin üç boyutlu haritası sBFyrisoibtteeomcuhlsnebot,ilooAgl.oyvg,eyCToilhnto1im4n4dauss.,s2tDr0i.a4, “l-S2by1ios1tt,ee2mc0hs0n9Bo.iloolgoyg”y, J-ournal of The Royal Academy of Engineering “Systems Biology: HBaniooioenldetec. trLrdo.,ins“ciSciypss,ltiCenmialtrsy2b0ai,pospl.or2go4ya0c:4hin-”,2teB4g0ior7as,et2inn0sgo0r5tse. cahnndology, a vision for engineering and medicine”, bDieovloelgoyp,manedntc,oCmiltp1u2ta4t,ios.n9”,-M16e,c2h0a0n3i.sms of Ageing and TAhcaedAecmaydeomf EynogfiMneeedriincagl,SŞcuibenatc2es00an7.d The Royal http://www.sysbio.de/ http://www.systemsbiology.org http://www.fp7.org.tr/home.do?ot=1&sid=3201 61

Cihan Bayındır Matematik, Fizik ve Mühendislikte Tekil Dalgalar Dalgalardan söz açılınca çoğumuzun bir yorumu ve aklımıza takılan çeşitli sorular vardır. Bazılarımız denizi izleyişini anlatır, bazılarımız lisede yaptığı ışık deneylerini. Ses tellerinin ve kulağın çalışma ilkeleri hepimizde merak uyandırır. Telli ve vurmalı müzik aletleri hangi koşullarda istediğimiz tınıyı üretir? Sıkışık trafikte otomobilimizi kullanırken önümüze çıkan bir engel, arkamızdaki trafiğin akışını nasıl değiştirir? Şanslıyız ki dalgalar ve dalga kuramı bilim tarihinin her sayfasında kendisine yer edinmiş ve birçok benzer soru büyük bilginlerce de sorulmuştur. Tekil dalgaların tarihi Ağustos 1834’te başladı. İskoç mühendis John Scott Russell Edinburgh ya- Ses, ışık ve benzeri birçok niteliğin anlaşılma- kınındaki bir kanalda gezinti yaptığı sırada “ilerle- sı ve tahmin edilmesi ancak hareketi açıklayan denklemlerle yani matematik modelleriyle mümkündür. Bu denklemler genelde türevsel denk- yen büyük bir su kütlesi” olarak tanımladığı bir dal- lemlerdir. Dalga kuramı, denklem tiplerine göre iki ganın, yüksekliğinde ve şeklinde görülebilir bir de- genel başlık altında incelenebilir. Bunlar doğrusal ve ğişme olmaksızın 2 km kadar ilerlediğini tespit et- doğrusal olmayan kuramlardır. Herhangi bir yakın- ti. 10 yıl sonra Russell bu tespitini İngiliz Bilim İler- sama yapılmamış denklemlerin çözülmesi zor oldu- leme Kurumu’na rapor etti. Ünlü hidrodinamik bil- ğundan belirli koşullar altında denklemlerde yakın- gini Airy’nin 1845’te yayımlanan eseri Gelgit ve Dal- samalar yapılır veya bazı kısımlar göz ardı edilir. Ya- galar’daki ifadesiyle “dalga yüksekliğinin su derinli- ni doğrusal olmayan türevsel denklemler doğrusal- ğine oranla küçük olmadığı durumlarda, her dalga laştırılır. Doğrusallaştırılan denklemlerden elde edi- şekil değiştirerek ilerler” saptamasına aykırı olan bu len çözümler çoğumuzun bildiği en basit trigono- örnek, Airy’nin bu konudaki düşüncelerinin yanlış- metrik fonksiyonlar olan sinüs ve kosinüsler cinsin- lığını gösteren bir kanıt oldu. dendir. Bunlar doğrusal-periyodik dalgalar olarak John Scott Russell’ın gözlemi kuramsal olarak da adlandırılır. 1895’te Hollandalı iki matematikçi Korteweg ve Doğrusal olmayan türevsel denklemlerin dal- deVries tarafından ispatlandı ve elde ettikleri denk- gaları açıklayan çözümleri ise hiperbolik sekant, lem Korteweg-deVries denklemi olarak kabul gör- Jakobi’nin cn, sn ve dn fonksiyonları gibi daha kar- dü. Bu gelişmeden sonra yaklaşık 70 yıl süreyle tekil maşık çözümlerdir. Tekil dalgalar ise doğrusal olma- dalgalar kuramında kayda değer bir gelişme olmadı. yan dalga kuramının bir parçasıdır. 1962 yılında kuantum mekaniği, manyetizma kura- Periyodik dalgalar Tekil dalgalar y(m) Dalga y(m) yüksekliği Derinlik x(m) x(m) Şekil 1. Doğrusal periyodik dalgalara bir örnek Şekil 2. Tekil dalgalara bir örnek ve özellikleri 62

Şekil 3. Russell’ın gözleminin tekrarlanması >< Bilim ve Teknik Ocak 2011 ğı ise ilk olarak 1980 yılında Bell Laboratuvarları’nda mı, süperiletkenlik, optik ve türevsel geometri alan- gözlemlendi. Hasegawa ve Tappert’in önerisini taki- 2007’de Boğaziçi larında karşılaştığımız sinüs-Gordon denkleminin ben günümüzde optik iletişim teknolojisi önemli öl- Üniversitesi İnşaat tekil dalga çözümünün bulunmasıyla birlikte araş- çüde ışığın ve dolayısıyla bilginin tekil dalgalar şek- Mühendisliği bölümünden tırmacıların ilgisi tekrar bu alana odaklandı. Kruskal linde iletilmesi fikrine dayanmaktadır. mezun oldu. Yüksek ve Zabusky 1965 yılında bilgisayar yazılımıyla Kor- lisans derecesini Delaware teweg-deVries denklemi üzerine gerçekleştirdikleri Tekil dalgalar biyoloji çalışmalarında ise sinir sis- Üniversitesi kıyı ve deneyler sayesinde, iki tekil dalganın çarpışmasının temindeki uyarı iletimini açıklamak için kullanıl- okyanus mühendisliği iki atom parçacığının çarpışmasına eşdeğer olduğu- maktadır. Sinir hücrelerinde tekil dalga şeklinde olan bölümünden 2009’da nu yani çarpışma sonucunda iki dalganın da çarpış- iyon akışı Hodgkin ve Huxley tarafından ortaya ko- aldı. Georgia Teknoloji ma öncesi özelliklerini, şekillerini ve yükseklikleri- nulan kuramla modellendi ve büyük ilgi toplayan Enstitüsü’nde inşaat ni koruduğunu gözlemlediler. 1972 yılında Zakha- bu çalışma 1963 Fizyoloji veya Tıp Nobel Ödülü’nü mühendisliği bölümü rov ve Shabat kuantum kuramında, hidrodinamik ve bu iki isme kazandırdı. Yine bu konuya açıklık ge- hidrolik kürsüsünde plazma fiziğinde büyük önem taşıyan, doğrusal ol- tirmek amacıyla ortaya konulan Fitzhugh-Nagumo doktora çalışmalarına mayan Schrödinger denkleminin de tekil dalga biçi- denklemi tekil dalga şeklinde olan çözümleriyle sinir başlayan Cihan Bayındır minde çözümlerinin olduğunu gösterdiler. Hidrodi- sisteminde uyarı iletilmesi araştırmalarına ışık tuttu. bu çalışmalarının yanı namik alanında tekil dalga modelleri, askeri kara çı- Hodgkin-Huxley ve Fitzhugh-Nagumo denklemleri sıra aynı üniversitede karmaları, dalgaların gemi ve deniz inşaatlarına etki- telgraf iletişimini açıklayan klasik telgraf denklemle- elektronik ve bilgisayar lerinin saptanmasının yanı sıra sualtı akustik çalış- riyle de ilintilidir. mühendisliği bölümünde maları ve elektromanyetik dalgaların deniz yüzeyin- sinyal işleme dalında den yansıması çalışmaları için de büyük önem taşır. Şekil 5. Sinir hücresi modeli ve tekil dalga ilerleyişi yüksek lisans derecesi Ayrıca kıyı hattını tehdit eden tsunamilerin model- için çalışmalarını lenmesi ve erken uyarı çalışmaları için de tekil dalga Bilim tarihi boyunca gözlem ve deneylerle tetik- sürdürmektedir. modelleri akla ilk gelen yöntemlerdir. lenen araştırmalar, kuramların genişletilerek yeni- lenmesine neden oldu ve olmaktadır. Doğrusal dal- 1972 yılında Hasegawa ve Tappert doğrusal olma- ga kuramının yetersiz kaldığı durumlarda doğrusal yan Schrödinger denkleminin, tekil dalga çözümle- olmayan dalga kuramının kullanımı ile önem ka- rinin optik kablolardaki ışığın iletilmesinde kullanı- labileceğini gösterdiler. Optik tekil dalgaların varlı- zanan tekil dalga araştırmaları, birçok matematik, fizik ve mühendislik probleminin aşılmasını sağla- Vm dı. Tekil dalga araştırmaları önemini ve hızlı gelişi- mini gelecekte de koruyacağa benziyor. Büyük eksen 0 mV Atım IDASWEKncnbartaaragyltvoozetnedewilsanbru,iikr,tncJezPlotgac,i.hohrMGTnntr,.,.aWJvCJn..,esaivAlfJmeeoonyrhSbmI&enrngi,stduSorSgooIrnAe,dn,HuURMsc.I.n,t,niSSio1vc.on,9e.l,Si8rt1toso1o9il.tniA9yts1osPay.nrnmsed:smAsI,nne1tvr9ei8rcs9Se.olitary http://www.ceptualinstitute.com/genre/scott/ solitoncanalAS.htm - 75 mV http://www.ofcnfoec.org/media_center/ofc_ releases/2009/09release3_clip_image002.jpg Şekil 4. Optikte tekil dalgalar http://electroneubio.secyt.gov.ar/Electric_processes_ in_neurons.htm 63

Semih Özler Eray Akdağ Asit Yağmurları Evlerimizde kullandığımız sayısız eşyayı üreten fabrikalar, evlerimizde ve bu fabrikalarda kullanılan elektriği üreten santraller, tarım ürünlerinin üretildiği uçsuz bucaksız tarlalar, bizleri kimi zaman sevdiklerimize kavuşturan kimi zaman okula, işe götüren taşıtlar. Hayatımızı kolaylaştıran etrafımızdaki bunca şeyin aslında doğaya nelere mal olduğunu biliyor muyuz? Çalıştırılan her otomobilin, boşa yakılan lambaların, bilinçsizce kullanılan gübrelerin, günlük hayatta kullandığımız sanayi ürünlerinin yol açtığı zararlardan sadece biri asit yağmurları… Asit yağmuru terimi ilk olarak 1852’de İskoç SPL Normalde yağmur suyu asit özelliğindedir, pH’sı kimyager Robert Angus Smith tarafından 5,5–5,6 arasında değişir. Bu, atmosferde bulunan Asit yağmurlarından zarar Endüstri Devrimi’nin önemli şehirlerinden karbon dioksitin (CO2) yağmur suyuyla etkileşime görmüş ağaçlar ve arka Manchester’a (İngiltere) düşen yağıştaki asit oranı- girerek karbonik asit (H2CO3) meydana getirmesin- planda asit yağmurlarının nın artmasını tanımlamak için kullanılmış. Smith, den kaynaklanır. oluşmasındaki önemli etmenler sanayileşme ve kullanılan fosil yakıtlar sonucunda olan, fosil yakıt tüketen artan hava kirliliği ile asit yağmurları arasındaki iliş- H2O(s) + CO2 (g) g H2CO3 (s) pH’sı normal yağmur fabrikalar. kiyi keşfetmiş. Asit yağmurları 1852 yılında keşfedil- suyunun sahip olduğu 5,5-5,6’lık pH düzeyinin al- diği halde 1960’ların sonuna kadar bu olgu hakkın- tında olan yağmurlar asit yağmuru olarak tanımla- 64 da geniş çaplı gözlem ve araştırma yapılmamış. Ta ki nır. Asit yağmuru, doğal ve antropojenik (insan kay- bilim insanları nehirlerdeki ve göllerdeki asitlik ar- naklı) kaynaklardan gelen kükürt dioksit (SO2) ve tışını ve büyük sanayi bölgelerinin çevresindeki bit- azot oksit (NOx) gazlarının bulutlardaki su damla- kilerde meydana gelen tahribatı gözlemleyene kadar. cıkları içinde çözünerek daha sonra yağış olarak yer yüzüne inecek olan bu su kütlelerinin asitliğini artır- ması sonucu oluşur. Bu gazların atmosferde su, oksi- jen ve asit özelliğindeki birtakım kimyasallarla tep- kimeye girmesi sonucunda sülfürik asit (H2SO4) ve nitrik asit (HNO3-) oluşur. Kükürt dioksit ve azot ok- sit gazları kirletici kaynaklardan yayıldıktan sonra hâkim rüzgârlar tarafından ülke sınırlarının dışına hatta bazen yüzlerce kilometre uzağa taşınabilmek- tedir. Araştırmalara göre Kanada’da görülen asit yağ- murlarının % 50-% 70’i ABD’den kaynaklanmakta, ABD’de görülen asit yağmurlarının ise % 2-% 10’luk dilimi Kanada’dan kaynaklanmaktadır. Nitrik asidin çoğu atmosfere salınan azot oksit gazlarından kaynaklıdır. Fakat tarımsal uygulamala- rın da asit yağmurlarına etkisi vardır ki bu, amon- yaktan kaynaklanır. Toprakta ürün kalitesini artır- mak için kullanılan gübreler fosfor (P) ve azot (N) bakımından zengindir. Gübre sanayisinde çoğu güb- reler Haber-Bosch adı verilen bir işlem sonucu el- de edilir. Bu işlemde, havadan alınan reaktif olma- yan azot (N2), reaktif olan amonyağa (NH3) çevrilir.

>>> Bilim ve Teknik Ocak 2011 Amonyak ise ya doğrudan buharlaşarak bulut küt- leleri içinde ya da dolaylı bir şekilde yüzey sularıy- la taşınarak bazı kimyasal olaylar sonucu nitrik asiti (HNO3-) oluşturur. Kükürt dioksitin ve azot oksitlerin yağmur suları- nı asitlendiren asitlere dönüşmesi, birkaç çeşit tepki- meyle meydana gelir. 2SO2 (g) + O2 (g) g 2SO3 (g) SO3 (g) + H2O (s) g H2SO4 (s) SO2 + OH - HOSO2-(g) (g) (s) g HOSO2- (g) + O2 (g) g HO2- (s) + SO3 (g) SO3 (g) + H2O (s) g H2SO4 (s) NO2 (g) + OH - g HNO3- (g) (g) NO- (g) + 1/2O2 (g) g NO2- (g) 2NO2- (g) + H2O (s) g HNO3- (g) + HNO2 (g) Asit yağmurlarının günümüzde bilinen başlıca SPL sorumluları volkanlar, karada (çoğunlukla bataklık- larda) ve denizde meydana gelen oksijensiz çürüme- delerin bulutlardaki su kütlelerine nüfuz etmesiy- Asit yağmurlarından zarar ler (doğal etmenler) ve kontrolsüz tarım uygulama- le oluşur, pH’sı 5,6’nın altında olan asit özelliğinde- görmüş bir ağaç. ları (aşırı ve kontrolsüz gübreleme) nedeniyle oluşan ki sular atmosferden yağmur, kar, sulusepken ve do- amonyak, sanayi faaliyetlerinde, termik santrallerde lu vasıtasıyla yeryüzüne taşınır. Yeryüzüne ulaşan bu ve ulaşım araçlarında fosil yakıtların kullanılmasıyla sular canlılar üzerinde zararlı etkiler yaratır. Etkinin oluşan kükürt dioksit ve azot oksit gazlarıdır (insan şiddeti suyun asitlik derecesine, kimyasal içeriğine ve kaynaklı etmenler). tamponlama (asitliği yüksek maddeleri, kendi asitlik derecesi değişmeyecek ya da çok az değişecek şekil- Dünya çapında kükürt dioksit salımlarında azal- de barındırabilme) kapasitesine ve bu etkiye maruz ma gözlemlenirken gelişmekte olan ülkelerde artan kalan organizmaların özelliklerine bağlı olarak deği- taşıt sayısına bağlı olarak azot oksit gazlarının sa- şir. Asit özelliği taşıyan aerosollerin, parçacıkların ve lımı artıyor. Yeni araştırmalar, son yıllarda oluşan gazların atmosferde ve atmosfer yoluyla daha sonra asit yağmurlarının özellikle yerleşim yerlerine yakın karada birikimi ise kuru birikim olarak adlandırılır. olanlarının çoğunun, azot oksitlerden kaynaklandı- ğını gösteriyor. Asit yağmuru ve asit birikimi, son 20 yıl içinde bölgesel ölçekte önemli çevre problemlerinden bi- ri olarak kabul ediliyor. Bilhassa İskandinav ülkele- rinde, Kanada’da ve ABD’nin kuzeydoğu eyaletlerin- de sulak yaşamda, bitkilerde ve toprakta olumsuz de- ğişmelere yol açıyor. Çeşitli ülkelerde asit yağmurla- rının etkilerini azaltmak amacıyla yasal düzenleme- ler yapılıyor. Asit yağmurları aslında daha genel bir olgu olan asit birikimi ve taşınımının sonuçlarından biridir. Asit birikimi, ıslak birikim ve kuru birikim şeklin- de olabilir. Islak birikim asit özelliği gösteren mad- 65

Asit Yağmurları Çizim: Ahmet Beşir Sancar SPL Kuru birikim yağan yağmurların asitliğini artırabil- metal konsantrasyonu su canlılarında doğrudan ze- Asit yağmurları sonucu diği gibi yeryüzünde yağışlarla taşınarak yüzey sula- hir etkisi yapar. Ayrıca artan asitlik ve ağır metal dü- aşınmaya uğramış bir taş rında asitlenmeye de sebep olabilir. Bu yüzeysel su ise zeyleri canlılar üzerinde kronik strese neden olur. Bu kabartma. diğer su kaynaklarına karışarak asitlenme yaratabilir. da canlıların genel sağlığında ve çevreye uyum yete- Atmosferdeki asitliğin yaklaşık olarak yarısının kuru neklerinde sorunlara yol açar. 66 birikim biçiminde yeryüzüne döndüğü düşünülüyor. Asit yağmurunun en zararlı etkilerinden biri Asit yağmurları insan sağlığına, yüzeysel sulara göller üzerinde görülür. Asit yağmurlarının taşıdığı (göllere ve akarsulara), sularda yaşayan canlılara, or- asitleri tamponlamaya yardımcı olan kalsiyum kar- manlara, otomobil kaplamalarına, binalara, heykel- bonat, magnezyum karbonat gibi maddeler göller- lere, tarihi eserlere zarar verebiliyor. de az miktarda bulunduğundan bu alanlar özellik- le risk altındadır. Sadece az sayıda tür ani pH de- Canlılar Üzerindeki Etkiler ğişimlerinde hayatta kalabilir, bu nedenle asit yağ- murlarından etkilenen göllerdeki balık popülas- Asit yağmuru, balıkların zarar görmesine ve öl- yonları tamamen yok olabilir. Asitleşme ayrıca ge- mesine, biyolojik çeşitliliğin azalmasına, su kaynak- nel olarak tür çeşitliliğini de azaltır. Hassas havzala- larına akarken toprakta bulunan ağır metallerin (ör- rın içinde, bahar aylarında karların erime dönem- neğin alüminyumun) göllere ve akarsulara karışma- lerinde meydana gelen balık ölümleri, asitlenme et- sına sebep olur. Hem artan asitlik hem de artan ağır kisiyle ilişkilendiriliyor. ABD’de kirliliği düşürmek, ozon tabakasının in- celmesini engellemek ve asit yağmurlarının etkilerini azaltmak amacıyla 1980 yılında “Temiz Hava Yasası” (The Clean Air Act) yasası çıkartılmış. Bu yasa kap- samında “Asit Yağmuru Programı” (The Acid Rain Program) oluşturulmuş; bu sayede 1990–2008 yılla- rı arasında kükürt salımlarında % 70’e varan azalma sağlanmış. Bu gelişmeden sonra Kanada’daki yağ- murların asitliği azalmış, ancak daha önceki asit yağ- murlarından etkilenen Ontario Gölü’nde kayda de- ğer bir iyileşme gözlemlenmemiş. Sualtı yaşamı teh- dit eden okyanus asitlenmesinde ise asit yağmurla- rının karbondioksite göre çok daha az etkili olduğu kabul ediliyor. Yapılan araştırmalar asit yağmurlarının orman- larda tahribat yaratarak ağaçların büyümelerini ya- vaşlattığını ve hatta ölümlerine sebep olabildiğini gösteriyor. Asit yağmurları çoğu zaman çevre sorun- larından kaynaklı başka etmenlerle de birleşerek or- manlar üzerinde stres oluşturuyor. Asit yağmurları ağaçlara birkaç şekilde zarar veriyor. Öncelikle asit- liği yüksek suyla temas eden yapraklar ve gövde do- kuları yıpranıyor. Ayrıca ağaçların topraktan faydalı maddeleri alması zorlaştığı gibi zehirli etkisi olan ba- zı maddeleri alması kolaylaşıyor. Asit yağmurunun başka bir etkisi de, toprakta be- sin olarak kullanılan bazı minerallerin çözünme- si (demineralizasyon). Demineralizasyon sonucun- da asitliği yüksek olan sular toprakta bulunan yarar- lı mineralleri ve besinleri çözerek bitki örtüsünden uzaklaştırır ve yüzey akışı ile derelere, akarsulara ve göllere taşır. Aynı zamanda asit yağmuru toprak için- de bulunan zehirli maddelerin (ağır metaller, örne- ğin alüminyum) serbest hale geçmesine neden olur.

<<< Bilim ve Teknik Ocak 2011 Tamponlama kapasitesi yüksek topraklar asit İnsan Sağlığı Semih ÖZLER yağmurlarının zararlı etkilerini belli ölçüde berta- 1987’de Karabük’te raf edebilir. Yine de bu özellik dış dokuların asit Asit yağmurları normal yağmurlardan farksız- doğdu. 2005 yılında yağmurundan göreceği zararı engelleyemez. Özel- dır. Normal yağmurlar gibi görünür, tadı normal Alaplı Anadolu Lisesinden likle yüksek bölgelerde bulunan ormanlar daha bir yağmur damlasınınkine benzer ve aynı hissi ve- mezun olduktan sonra fazla bulut ve sis ile çevrelenme eğilimindedir, bu rir. Asit yağmurları insanlara doğrudan büyük za- Yıldız Teknik Üniversitesi yüzden eğer nemli hava kütlesindeki asitlik yük- rarlar vermez. Yine de normalin üstünde bir asitli- Çevre Mühendisliği sekse bu ormanlar daha fazla aside maruz kalır. ğin zararlı etkilerinin olması kaçınılmaz bir durum- Bölümüne girdi. 2009 dur. Örneğin yapılan deneylerde pH’sı 4’ün altında- yılında Erasmus değişim Nesneler Üzerindeki Etkiler ki göl sularına giren insanların ve tavşan deneklerin öğrencisi olarak Finlandiya gözlerinde tahriş ve kızarıklık saptanmış. Ayrıca asit Oulu Üniversitesi’nde Asit yağmurları otomobil boyalarına da ciddi yağmuruna sebep olan kükürt dioksit ve azot oksit bulundu. Halen Yıldız şekilde zarar verebiliyor. Otomobil endüstrisinde gazları da insanlara zarar verir. Bu gazlar atmosferde Teknik Üniversitesi 4. Sınıf çevresel serpinti olarak tabir edilen etmenler ara- sülfat ve nitrat parçacıklarına dönüşerek rüzgârlar öğrencisidir. sında yer alan asit yağmurlarının özellikle yeni bo- sayesinde uzun mesafeler kat edebilir ve solunum yanan araçların boyalarında aşınma yarattığı bili- yoluyla akciğerlere nüfuz eder. Bu parçacıkların in- niyor. Yapılan araştırmalarda otomobillerin bu şe- san sağlığı, özellikle de akciğer ve solunum sistemi kilde hasar gören bölgelerinde asit yağmurundan üzerindeki olumsuz etkileri birçok araştırma tara- kaynaklı yüksek miktarda sülfata rastlanmış. fından ortaya konmuş. Asit yağmurlarının yüzey, yeraltı ve içme sularında, toprakta, bitkilerde ve ba- lıklar üzerinde sebep olduğu ağır metal birikimi de insan sağlığını dolaylı olarak olumsuz yönde etkiler. Bu kaynakları besin ve su temini amacıyla kullanan insanlarda ağır metaller olumsuz durumlara, hatta ölümcül hastalıklara sebebiyet verebilir SPL Olası Çözümler Eray AKDAĞ 1987 yılında İstanbul’da Peki bu kadar olumsuz sonuçları olan asit yağ- doğdu. 2005 yılında muru sorunuyla ilgili neler yapılabilir? Yağmurlar Küçükçekmece Lisesi’nden her yeri etkileyebildiği için olumsuz sonuçları ön- mezun olduktan sonra lemek yerine asit yağmurlarının oluşmasını önle- Yıldız Teknik Üniversitesi yecek tedbirlerin alınması gerekiyor. Fabrikaların Çevre Mühendisliği ve termik santrallerin bacalarına uygun arıtma sis- Bölümüne girdi. Halen temlerinin takılması ve usulüne uygun biçimde Yıldız Teknik Üniversitesi 4. kullanılması alınabilecek tedbirlerin başında geli- Sınıf öğrencisidir. yor. Ayrıca otomobillerde uygun katalitik dönüş- Bir kısmı (sağ tarafı) asit yağmurundan zarar görmüş bir çam iğnesinin boyuna türücüler kullanılmalı, araçların bakımları zaman- kesitinin ışık mikroskopundaki görüntüsü. larında yapılmalı. Özel araç kullanımından müm- kün olduğunca kaçınılmalı, ki bu aynı zamanda Asit yağmurları ve asit özelliğindeki parçacık- karbon salımının azalmasına da katkıda buluna- ların kuru birikimi ayrıca metallerin korozyonu- cak bir önlem. Enerji ve yakıt israfını en aza indir- na, çeşitli boya ve yapı malzemelerinin (örneğin mek, alternatif enerji kaynaklarına yönelmek de yi- mermer, kireçtaşı) dokularının bozulmasına ne- ne hem asit yağmurlarını engellemeye hem de kar- den olabiliyor. bon salımlarını azaltmaya yönelik olarak benim- senmesi gereken stratejiler arasında. Asit yağmurlarına sebep olan sülfat ve nitrat parçacıkları aynı zamanda görüş mesafesini de AKcaiydnRakailnar-Research Summary, EPA Emisyonların Çevreye ve İnsan Sağlığına Olan azaltır. ABD’nin doğu kesimlerinde görüş mesa- 600/8-79-028, 1978. Etkilerinin İncelenmesi”, Yıldız Teknik Üniversitesi fesinin düşmesi nedeni % 50-%70 oranında sülfat Downing, R., Ramankutty, R. ve Shah, J., “RINS-ASIA: Çevre Mühendisliği Bölümü Lisans Bitirme Tezi, 2010. parçacıklarından kaynaklanıyor. Batı kesimlerinde An Assessment Model for Acid Deposition in Asia”, http://www.epa.gov/acidrain/effects/ ise görüş mesafesinin düşmesinde genellikle nitrat The World Bank, s. 11, 1997. http://www.nature.com/news/2005/050810/full/ önemli rol oynuyor. Schofield, C. L., “Effects of Acid Rain on Lakes”, ASCE news050808-10.html Environmental Impact Analysis, Acid Rain, 1979. http://www.nature.com/news/2007/070903/full/ Özler S. ve Akdağ E., “Barbaros Bulvarı Üzerinde news070903-3.html Taşıt Kaynaklı Emisyon Envanterinin Hesaplanması, http://www.scientificamerican.com/article. cfm?id=acid-rain-caused-by-nitrogen-emission 67

Handan Yavuz Adil Denizli Adli Kimya 2000’li yıllarda ilk adli tıp dizileri ekranlarda görülmeye başlandıktan sonra benzer içerikli sayısız televizyon yapımı ortaya çıktı. Bu türdeki yayınlar her zaman izlenirlikte ön sıralarda yer almayı başardılar. Küçücük bir delilden yola çıkarak büyük suçların faillerinin ortaya çıkartılması doğal olarak ilgi çeken bir konu. Bu yayınlardan da aşina olunduğu üzere adli kimya delille ilgili bilimsel verileri ortaya çıkarma konusunda eşsiz bir konumda. Ancak, bazen de dizilerde kullanılan abartı, toplumun adli bilimden beklentilerini mantık dışı boyutlara çıkarabiliyor. Adli kimya için pek çok tanımlama yapılabi- Adli kimyanın çerçevesi lir. Adli kimya, bilim ile hukukun kesiştiği yerdir. Adli kimya aynı zamanda uygulama- Kategori Alt kategori Kanıt türü lı analitik kimyadır ve onu önemli yapan aslında ad- Fiziksel kanıtlar, örneğin li bilimleri ayrı bir disiplin olarak tanımlayan unsur- Kimyasal madde Doz ve alınan kimyasal maddeler, tozlar ve la aynıdır. Bu unsur karşılaştırma yeteneği, sanatı ve madde analizi bitkisel malzemeler bilimidir. Adli kimya, kimya biliminde araştırma, uy- (ilaç) analizi Kan, idrar, doku, saç vb. gulama ve sunum bakımından hem bilimsel hem de Yangın kalıntısı ve yasal konuları bir arada içermesi nedeniyle farklı bir Toksikoloji hızlandırıcılar yere sahiptir. Atış artığı, mermi kurşunu Yanma temelli Kundaklama Adli kimyayı açıklamanın bir yolu da uğraştığı ka- maddeler İtici ve patlayıcı bileşimler, nıtların türlerine bakmaktır. Adli kimyacılar analitik patlama öncesi ve sonrası kimyanın yanı sıra kimyanın diğer disiplinlerini, ör- Ateşli silahlar ve örnekler ve artıklar neğin organik kimya ve biyokimyayı da kullanırlar. iticiler Toprak Cam Patlayıcılar Boya ve mürekkep Lifler Malzeme analizi Doğal Plastikler Üretilmiş Kâğıt Mermi Analitik kimya ile miktar ve yapı analizi yapılır- ken adli kimya bu işlere karşılaştırmalı analizi ilave eder. Örneğin spektroskopik analiz (elektromanye- tik enerji-madde etkileşiminin kimyasal yapının be- lirlenmesi için kullanılması) bir lifin naylon veya bir plastik parçasının polietilen olduğunu hızlı bir şekil- de belirleyebilir. Analitik kimya “Bu nedir?” ve “Bun- dan ne kadar var?” sorularına yanıtlar verir. Bu soru- lar, aşağıdaki benzer sorulara cevap verebilmek için gereklidir: “Bu lif nereden gelmiş olabilir?”, “Bu plas- tik parçası bir plastik çöp torbasından mı gelmiştir?”, “Yangın benzinle mi başlatılmıştır?”, “Boya parçası bu arabadan mı geliyor?” 68

>>> Bilim ve Teknik Ocak 2011 Adli bilimcinin bir kanıtla uğraşırken yapaca- Mevcut ulaşılabilir kanıtları inceleyerek geçmişi ğı üç görev vardır: canlandırma. Her adli kimyacı toksikolog olma- yabilir, ama toksikolojinin temellerine aşina ol- Tanımlama, sınıflandırma ve özelleştirme. Ba- malıdır. zı durumlarda, örneğin lif analizinde, tanımlama en kolay kısımdır. Sonraki görev kanıtın sınıflan- İlaç Nedir lanın bileşeniydi, LSD ve metamfe- dırılmasıdır. Lif hangi tür naylon? Rengi ne? Ye- tamin psikoterapide kullanılıyordu. ni mi, eski mi? Çapraz kesiti nasıl? Bu soruların İlaç, alındığında fizyolojik deği- Metamfetamin II. Dünya Savaşı’ndan yanıtları lifin ait olabileceği sınıfın daraltılmasını şikliğe neden olabilen maddedir. İla- 1991’deki I. Körfez Savaşı’na kadar sağlar. Sınıf daraltıldıkça kanıt daha fazla anlam cı almanın çeşitli şekilleri vardır: Yut- Amerikan askerlerince kullanılmıştı. kazanır. Mantıklı bir yorumlamayla sınıflandır- ma, enjeksiyon, soluma ve deriden ma, lifin sadece tek üyeli bir sınıfa sokulmasıyla, emilim. Tüm ilaçlar toksiktir; teda- Marihuana ve benzer karışımlar yani özelleştirmeyle sonuçlanır. Ancak adli kim- vi edici ilacı bir zehirden ayıran do- eski zamanlarda tıbbi amaçlarla kul- yada bu ideal duruma ulaşmak nadiren mümkün zudur. Hastalıkların tedavisi için, ağ- lanılıyordu ve ilacın aktif bileşeninin olur. rıyı dindirmek için, uyku sağlamak glokom, anoreksi ve kemoterapiye için veya diğer fizyolojik tepkiler için bağlı bulantıya iyi geldiği biliniyor- Vücut sıvılarıyla çalışanlar kırmızı bir malze- ilaç alınır. du. Bu sosyal ve tarihsel durum ad- meyi ilk önce biyolojik sıvı, sonra kan, sonra in- li kimyacının analiz yöntemini etkile- san kanı, sonra da DNA tipi ile sınıflandırırlar. İlaçlar kötüye de kullanılabilir, fa- mese de hedef analitlerin değişken- Parmak izi analizciler parmak izini halkalı, ka- kat ilacın kötüye kullanım tanımı za- liğini gösterebilir. visli veya sarmal olarak sınıflandırarak işe başlar. mana ve toplumlara göre değişken- Buradan hareketle daha ince çizgilerle parmak lik gösterebilir. Kokain önceleri ko- izi daha küçük bir gruba sokulur. Dolayısıyla sı- nıflandırma mevcut kanıtın dar bir aralığa, ide- İlaçların Sınıflandırılması al olarak tek üyeli bir gruba sokulması işlemidir. Bu gerçekleştiğinde kanıt kabul edilebilir derece- Kaynağına ve fonksiyonuna göre: İlaçlar asit- de bilimsel kesinliğe kavuşmuş olur. Örneğin par- baz özelliklerine göre sınıflandırılabilir. Bu yakla- mak izlerinde halka ve sarmal desenler olan mil- şım kimyacılar için kullanışlı ve anlamlı olmak- yonlarca insan vardır, ancak on parmaktaki özel- la birlikte yasal anlamda önemli olabilecek birçok liklerin toplamı sadece kişiye özeldir. veriyi içermez. İlaç, kaynağına yani nasıl elde edil- diğine göre de sınıflandırılabilir. Bu sisteme göre Adli kimyacılar da sınıflandırma yapar. Kanıt ilaçlar doğal ürün, yarı yapay ve yapay olarak sı- fiziksel mi yoksa biyolojik mi? Bu sorunun yanıtı nıflandırılır. Örneğin alkaloidler, tohumlu bitki- analizciye kanıtı daha küçük bir gruba sokma ola- lerden elde edilir ve doğal üründür. Bu bileşik- nağı sağlar. Örneğin ilaçlar asidik, bazik veya nöt- ler bazik karakterde oldukları için alkali özellik- ral olarak sınıflandırılabilir, ancak bu, ilaçları sı- leri gösterir ve bu nedenle alkaloid ismini alırlar. nıflandırma yollarından sadece bir tanesidir. İla- Haşhaştan elde edilen opiat alkaloidleri ve kafe- cın sınıflandırılması, sonraki analizin ve araştır- in de dahil, çok sayıda ilaç alkaloiddir. Diğer bitki manın seyrini de belirler. Adli kimyacının en de- türevli ilaçlar arasında kokain, asetil salisilik asit, ğerli araştırma araçlarından biri ilaç kanıtın ay- opiatlar ve tetrahidrokannibinoller (marihuana- rıntılı profilidir. Profilleme sınıflandırmanın bir nın aktif bileşenleri) sayılabilir. Eroin, morfinin uzantısıdır ve “kimyasal parmak izi” olarak ta- asetillenmesiyle elde edilen yarı yapay bir bileşik- nımlanır. Gerçek parmak izinde olduğu gibi da- tir. Hormonlar ve steroidler hayvanlardan, insan- ha ayrıntılı bir tanımlama ile bu iz de daha an- lardan veya genetik mühendisliğiyle bakteriler- lamlı hale gelir. den elde edilebileceği gibi yarı yapay olarak da el- de edilebilir. Diazepam gibi bileşiklerse yapaydır. İlaçların veya zehirin kişinin dolaşım sistemi- Önceleri bitkisel kaynaklardan elde edilen bazı bi- ne nasıl karıştığı da önemlidir. Sindirildiğinde ila- leşikler artık sentezlenebildiğinden ilaçların kay- ca ne olur? İnsan vücudunda ne kadar kalır? Kişi- nağına göre sınıflandırılmasında sıkıntılar orta- nin metabolizması ilacı veya zehiri ne şekilde de- ya çıkıyor. ğiştirir? Toksikolog maddenin vücuda alımı işle- mini yeniden canlandırmak için bu bilgileri na- sıl kullanır? Altta yatan işlemler ve prensipler suç mahallini canlandırmada yapılanların aynısıdır: 69

Adli Kimya Genel etkisine göre: Asit-baz özelliklerine göre sınıflandır- leri zaman ve mekân bilincinin kaybından tam bilinç kaybına ve manın yanı sıra adli kimyacılar sıklıkla ilaçları alındıklarında ya- kısa dönem hafıza kaybına kadar değişkenlik gösterir. Kurbanlar rattıkları fizyolojik etkilerine göre sınıflandırır. Bu yönteme gö- olaydan birkaç saat sonra uyandıklarında olayla ve kısa süre ön- re beş grup ortaya çıkar: Analjezikler, depresanlar, halüsinojen- cesiyle ilgili bir şey hatırlamazlar. Buna bağlı olarak, ilaç ve meta- ler, narkotikler ve uyarıcılar. Bazı ilaçlar birden fazla gruba gire- bolitlerinin geleneksel toksikolojik yöntemlerle araştırılabilmesi bilir, örneğin narkotik ilaçlar aynı zamanda merkezi sinir siste- için geç kalınmış olabilir. mi uyarıcılarıdır. Kulüp ilaçları: Bu ilaçlar aynı zamanda predatör ilaçlardır. Bu Analjezikler: Ağrıyı keserler. Genel analjezikler arasında ase- ilaçların kokain ve eroinden daha az tehlikeli olduğu yönündeki til salisilik asit, ibuprofen, naproksen sodyum ve morfin sayılabi- yanlış düşünce yaygın kullanımlarına neden olur. lir. Asetil salisilik asit etkisini hücre zarlarında bulunan yağ asidi Performans ilaçları: Bu grup kişinin performansını yüksel- türevleri prostaglandinlerin fonksiyonunu engelleyerek gösterir. ten, özellikle anabolik steroidler ve alkol gibi kimyasallardır. Ana- Morfin ve diğer opiatlar ise farklı bir mekanizmayla ağrıyı azaltır. bolik steroidler içerisinde, testosteron temelli, çoğu reçete ile alı- Opiatlar merkezi sinir sisteminde bulunan opiat reseptörlerine nabilen düzinelerce ilaç sayılabilir. Bu ilaçlar kas kütlesini artır- bağlanıp sinir impulslarının iletimini keserek beynin ağrıyı algı- mak ve yarışmalarda avantaj sağlamak amacıyla bazı sporcular lamasını önler. Morfin birçok bölgeye birden bağlanabildiğinden tarafından kötüye kullanılır. Bu ilaçların kullanımı ne yazık ki li- ağrının kesilmesinin yanı sıra uyku hali ve iyi hissetme gibi yan se seviyesine kadar inmiştir. etkiler de ortaya çıkarır. Aynı zamanda beyindeki endorfinle ak- Solunan ilaçlar: Diğer ilaçların aksine solunan ilaçların çoğu tive edilen zevk almayla ilgili bölgelerle de etkileşir. Asetil salisilik tedavi amacıyla kullanılmayan bileşiklerdir. Bunlara örnek olarak asit inflamasyon ve ağrıyı durdurur fakat bu sırada zevk üretmez. boya incelticiler, nitröz oksit (gülme gazı), gazyağı, temizleyiciler Morfin ise ağrıyı keserken diğer taraftan da rahatlama ve neşe- ve tırnak cilaları verilebilir. Uçucu madde içeren bu bileşikler al- lenme hissine yol açar. Morfinin bu yan etkileri kötüye kullanıla- kole benzer depresan etkilere sahiptir. bilir ve narkotik olarak sınıflandırılmasına yol açar. Depresanlar: Genel olarak merkezi sinir sistemi fonksiyonla- Kanıt Olarak İlaçlar rını baskılarlar. Kalp atışının yavaşlamasına, sinirliliğin azalması- na ve bazı durumlarda uyumaya yol açarlar. Barbitüratlar, sakin- Fiziksel kanıt olarak: İçinde belirli bir madde olduğundan leştiriciler, uyku ilaçları ve etanol depresandır. şüphelenilen malzemelerin analizi çoğu adli laboratuvarın iş yü- Halüsinojenler: Zaman ve gerçeklik algısını değiştirirler. Ha- künün önemli bir kısmını oluşturur. Şüpheli bileşik fiziksel kanıt reket, düşünme, algılama, görme ve duyma da etkilenir. LSD, olarak sunulduğu zaman adli kimyacı o bileşiği tanımlamalı, bazı meskalin ve marihuana halüsinojenlere örnek verilebilir. Çok sa- durumlarda da miktarını belirlemelidir. İlaç kanıtın en genel beş yıda uyarıcı ilaç (metamfetamin gibi) yüksek dozlarda alındığın- formu şöyledir: Tozlar, bitkisel maddeler, tabletler, ilaç öncülleri, da halüsinojendir. diğer. Tozlar, renkli tozdan kristalin beyaza ve kahverengi reçine- Narkotikler: Analjezik etkiye sahiptirler ve merkezi sinir sis- ye kadar değişir. Birçok toz yağsı ve kokulu iken, bazıları (resmi temini baskılayarak uyku hali yaratırlar. Opium bitkisinden elde tanımlama olmamakla birlikte) yapışkan olarak tanımlanır. Ma- edilen opiat alkaloidler en iyi bilinen narkotiklerdir ve morfin, ko- rihuananın yoğunlaştırılmış formu haşhaş, toz ve bitki arasında dein, eroin, hidromorfon, oksikodon ve hidrokodon bir yerdedir. Reçeteli veya kaçak sentezlenen tabletler, bu sınıftadır. OH fiziksel kanıtın en sık rastlanılan şeklidir. Uyarıcılar: Narkotik ve depresanların aksine mer- Adli kimyacılar ilk üç gruba girmeyen, kolay sınıf- kezi sinir sistemini uyarırlar, uyanıklık hali yaratırlar O landırılamayan sprey kutuları, çantalar veya bezler gi- ve uyku açarlar. Genel uyarıcılar arasında kokain, am- bi diğer tipte kanıtlarla da çalışır. fetamin ve metamfetamin sayılabilir. Yüksek dozlarda Profilleme: İlaç örneğinin profillenmesi yani alınan birçok uyarıcı halüsinojendir. O “kimyasal parmak izi”nin çıkarılması, örneğin bileşi- Kullanıma göre: Bazı ilaçlar nasıl kullanıldıklarına minin basit bir tanımlamasından fazlasını ve miktar ve kötüye kullanım yollarına göre gruplandırılır. Bu tayinini içerir. Profilleme bilgisi, ilacın kaynağının be- gruptaki ilaçların fizyolojik etkileri gibi kimyasal ya- O CH3 lirlenmesinde ve ilaçların benzer gruplar halinde sı- pıları da genellikle benzerdir. Bu sınıfa verilebilecek Asetil Salisilik Asit nıflandırılmasında kullanılır. Profillemenin diğer fay- dört örnek predatör ilaçlar, kulüp ilaçları, performans daları ilacın sentezlenme yolunun, kullanılan çözücü- Beyin ilaçları ve solunan ilaçlardır. Kas Aspirin lerin, katkıların, safsızlıkların aydınlatılması ve coğra- Predatör ilaçlar: Tecavüz ilaçları ve ilaçla kolay- Morfin fi kaynağın belirlenmesidir. laştırılan cinsel saldırı ilaçları olarak da bilinirler. Bu Analiz: Zararlı moleküllerin teşhisi ve izlenme- amaçla kullanılan ilaçlar, alkolün yanı sıra ketamin, Şişme Omurilik si toplum sağlığı, askeri ve gümrükle ilgili aktiviteler, flunitrazepam ve gamma hidroksibütirat ve benzeri kamu binalarında güvenliğin sağlanması ve çevre uy- bileşiklerdir. İlaçlar bir içecekle karıştırıldığında, etki- gulamalarında büyük önem taşır. Aspirin - Ağrı 70

<<< Bilim ve Teknik Ocak 2011 Polis, gümrük personeli, güvenlik personeli ve di- için aynısı geçerlidir. Mikroskopta dedektör insan gö- Prof. Dr. Adil Denizli 1985 yılında ğer yetkililer, zararlı maddelerin varlığını teşhis ede- züdür ve bu şekilde öğrenilen özellik çoğunlukla renk- Hacettepe Üniversitesi Kimya cek ekipmanlara gereksinim duyar. Tüm bu uygula- tir. Renk elektromanyetik spektrumla belirtilen bir fre- Mühendisliği Bölümü’nden mezun malar için yeni bir teşhis sistemi geliştirilirken akılda kans ve dalga boyu ifadesidir. Adli analitik kimyada oldu. Yüksek lisans ve doktora bulundurulması gereken bazı faktörler vardır: morötesi/görünür/kızılaltı ve elementel spektroskopi eğitimini aynı bölümde tamamladı. tercihli olarak kullanılırken, nükleer manyetik rezo- 1994’te Kimyasal Teknolojiler -İlgilenilen moleküller (narkotikler, patlayıcılar, nans spektroskopisi gibi diğer türler pek kullanılmaz. Doçenti oldu. Uluslararası hakemli kirleticiler, alerjenler, patojenler gibi maddeler) dergilerde yayımlanan 300’ün Fiziksel Karakteristikler Görünüm, Renk, Parçacık üzerinde araştırma makalesi -Teşhis sisteminin çalışılan alana taşınabilirliği 5000’in üzerinde atıf alan Prof. -Cihazın cevap süresinin hızlı olması Kimyasal Analiz Dr. Denizli, 1998’de TÜBİTAK -Cihazın kullanımının basit olması teşvik ödülü, 2006 yılında da -Normal kullanım koşullarına ve zor koşullara Majör ve Minör Safsızlıklar Elementel Analiz TÜBİTAK Bilim Ödülü’nü kazandı. karşı dayanıklı olması Türkiye Bilimler Akademisi üyesi -Güvenilir olması Katkılar, Seyrelticiler İzotopik Oranlar olan Denizli, halen Hacettepe Birleşmiş Milletler 2006 yılı ilaç raporuna göre son Üniversitesi, Kimya Bölümü, on yılda yasal olmayan ilaçların kullanımı giderek art- Çok Değişkenli Analizle Gruplama Biyokimya Anabilim Dalı’nda tı. 2004 yılı raporlarına göre yaklaşık 200 milyon insa- öğretim üyesi olarak nın (15-64 yaş aralığındaki dünya nüfusunun % 4,9’u) Patern Eşleştirme görev yapıyor. en az bir kere yasal olmayan ilaçları denediği ve kaba- Doç. Dr. Handan Yavuz 1997’de ca yarısının da düzenli kullanıcı olduğu tahmin edi- X X Hacettepe Üniversitesi Kimya liyor. Yaklaşık 25 milyon kişinin bağımlı olduğu dü- XX XX Bölümü’nden mezun oldu. 1999’da şünülüyor. İlaçlara olan bu yüksek talep ve sınırların yüksek lisans, 2003 yılında da ortadan kalkmasıyla küçülen dünya, daha sıkı dene- XXX doktora eğitimini aynı bölümde tim sistemlerini gerektiriyor. İlaç trafiğine ve kullanı- tamamladı. 2007’de Biyokimya mına karşı savaşta, kanun uygulayıcı otoriteler sürek- X X Doçenti oldu. Uluslararası hakemli li olarak yeni ve etkili teşhis sistemleri arıyor. Bilinen X XX dergilerde yayımlanan en genel sistem duyarlı burunlarıyla köpekler. Ancak 45 araştırma makalesi 600’ün bu yetenekli hayvanlarda zaman zaman huysuzluk ve Kimyasalların analizi genellikle çok duyarlı kro- üzerinde atıf alan Yavuz, 2007’de yorgunluk gibi olumsuzluklar ortaya çıkabiliyor. Bu matografik yöntemlerin veya kütle spektrometrisi- Hacettepe Üniversitesi ve Popüler nedenle köpeklerin tam olarak güvenli olmayan, ka- nin kullanımını gerektirir. Kullanılan temel kroma- Bilim Dergisi’nin Temel Bilimler rarsız teşhis sistemleri oldukları söylenebilir. Teknolo- tografik yöntemler ince tabaka kromatografisi (TLC), alanında verdiği teşvik ödülünü ji ilerledikçe geliştirilen bazı yeni yöntemler, iyon mo- gaz kromatografisi (GC) ve sıvı kromatografisidir aldı. Halen Hacettepe Üniversitesi, bilite spektrometresi, gaz kromatografi-kütle spekt- (HPLC). GC çoğunlukla patlayıcıların, hızlandırıcı- Kimya Bölümü, Biyokimya rometrisi ve yüksek performanslı sıvı kromatografi- ların, iticilerin, ilaçların ve kimyasal silah üretimin- Anabilim Dalında öğretim üyesi sidir. Daha yakın zamanlarda biyomoleküler tanıma de kullanılan kimyasalların analizi için kullanılırken, olarak görev yapmaktadır. elemanlarına sahip sensörler (biyosensörler) geliştiril- HPLC karmaşık karışımlardaki bileşiklerin tayini miştir. Bu sensörler daha seçici, daha küçük ve daha için kullanılır. Bu yöntemler maddelerin bir çözücü- az karmaşıktır. Tanıma elemanları genellikle antijen- de yol alması veya bir kromatografi kolonuna doldu- lerini yüksek seçicilikte tanıyan antikorlardır. rulmuş katı desteğe bağlanması temeline göre ayırma Cihazlar: Edmund Locard tarafından 1910’da kuru- sağlar. Analizci bilinen standartlarla karşılaştırma ya- lan ilk adli bilimler laboratuvarında iki cihaz bulunu- parak hayli karmaşık karışımları dahi tanımlayabilir. yordu: Mikroskop ve spektrometre. Çok fazla şey de- ğişirken çok fazla şey de aynı kaldı. Bugün adli kimya- Bazı durumlarda kromatografi tanımlama için cıların kullanımı için pek çok yöntem ve cihaz bulunsa tek başına yeterli olmaz. Daha yüksek duyarlılık için da merkezde halen spektrofotometreler (spektromet- kromatografi genellikle başka bir yöntemle birleşti- re), mikroskoplar ve bunların bileşimi cihazlar vardır. rilir. Bu yöntemlerden bir tanesi kütle spektromet- Mikroskop, Locard ve Sherlock Holmes’tan beri risidir (MS). Kütle spektrometrisinde yüksek vol- adli bilimlerle bir aradadır. Mikroskopi görünür ışığın tajla elde edilen yüklü iyonlar kullanılır. Gaz halin- madde ile etkileşimine dayalı iken spektroskopi elekt- deki iyonlar daha sonra kütlelerine göre bir man- romanyetik enerji ile madde arasındaki etkileşim ola- yetik alanda ayrılırlar. Birleştirilmiş GC-MS cihazı rak tanımlanır. Görünür ışık örnek ile etkileştiğinde çok yüksek duyarlılığa sahiptir ve milyarda bir (ppb) bu ışık incelenmek istenen örneğin fiziksel ve kimyasal mertebesindeki derişimlerdeki analiti analiz edebilir. özellikleriyle ilgili bilgi içerir. Tüm spektroskopi türleri İnsan var oldukça ve bilimsel gelişmeler hem ci- haz hem de yöntem temelinde devam ettikçe bu alanda önümüzdeki yıllarda araştırmalar artan bir hızla devam edecek gibi görünüyor. FKoaryennsaikclcahremistry, Suzanne Bell, Annu. Rev. Anal. Smith, Victoria L. McGuffin, Anal. Bioanal. Chem. Chem. 2009, 2, 297-319. 2009, 394, 1985-1986. Forensic chemistry 1st Ed, Suzanne Bell, Pearson An integrated QCM-based narcotics sensing Education, Inc, USA, 2006. microsystem, Thomas Frisk, Niklas Sandström, Lars The need for research in forensic science, Ruth Waddell Eng, Wouter van der Wijngaart, Per Mansson, Göran Stemme, Lab Chip, 2008, 8, 1648-1657. 71

M. Raşid Tuğral ODTÜ Fizik Bölümü Öğrencisi, ODTÜ Amatör Astronomi Topluluğu Üyesi Gece Işıldayan Bulutlar Gökyüzüne bakıp da bulutları hayvanlara ya da çeşitli nesnelere benzetmeyenimiz yoktur herhalde. Günlük hayatımızda sıkça rastladığımız“sıradan”bulutların haricinde az rastlanır çok ilginç görünümlü bulutlar da vardır. Bunların en gizemli olanlarından biriyse kuşkusuz gece ışıldayan bulutlardır. Daha çok orta-yüksek enlemlerdeki ülkeler- şam güneş battıktan sonra alacakaranlıkta ışıldayan de, örneğin Almanya’da, Danimarka’da ve bulutlar gökyüzüne adeta bir deniz görüntüsü veri- İsveç’te görülen bu bulutlar, gece oluştuk- yor. Güneş battıktan kısa bir süre sonra ortaya çıkı- ları için bu isimle anılıyorlar. Bu bulutlar genellik- yorlar. Aslında onların seviyesinde Güneş hâlâ bat- le mayıs ayının ortalarından itibaren görülüyor. Ak- mamış oluyor. 72

>>> Bilim ve Teknik Ocak 2011 ça yüksek çözünürlüklü veriler elde etmiştir. NASA Yeryüzünde Güneş batmış olsa dahi mezosferin © NASA tarafından yürütülen AIM uydusu 25 Mart 2007’de en üst tabakasında yer alan bulutlara Güneş’in ışı- bir Lockheed L–1011 uçağından fırlatılan Pegasus- ğı vurmaya devam ettiği için bu bulutlar bize par- XL roketi aracılığıyla atmosferi terk etti ve ilk gö- lak görünüyor. rüntüyü aynı yıl 25 Mayıs’ta elde etti. Gece ışıldayan bulutlar her sene yaz aylarında Gece ışıldayan bulutlar uzaydan görülebiliyor. özellikle orta Avrupa ülkelerinde sıklıkla gözleni- Uluslararası Uzay İstasyonu’ndaki astronotlar bazen yor. Nasıl oluştukları konusunda hâlâ soru işaret- gözlemlerini fotoğraflıyorlar. Özellikle bu fotoğraf- leri bulunan bu bulutların kaydedilen ilk gözlemle- larda gece ışıldayan bulutların uzayın hemen sını- ri 1885 yılında. Krakatoa Yanardağı’nın 1883 yılın- rında yer aldığı açıkça görülüyor.Uluslararası Uzay da patlamasının gözlem tarihine yakın olması ne- İstasyonu’ndan çekilen bu fotoğrafta gece ışıldayan deniyle o dönemdeki bilim insanları bulutların ya- bulutların uzayın siyahlığının başladığı yerde oldu- nardağın patlaması sonucunda oluştuğu kanaatine ğu görülüyor. vardı. Bulutların su taneciklerinden oluştuğunu ön- görenler de vardı. Volkanik tozdan da oluşmadıkla- Gizemli bulutlar yerden yaklaşık 70 km yüksek- rı 1926’da Malez adlı bilim insanının çalışmalarıyla likte oluşuyor. Bulutları oluşturan su molekülleri kanıtlandı. Bu bulutları yakından takip eden kişiler- 100 nm (nanometre) çapındaki buz kristalleri halin- den en önemlisi Alman Otto Jesse idi. Jesse, aynı za- de bulunuyor. Bulutlardaki suyun buz kristalleri ha- manda 1887 yılında bu bulutları fotoğraflayan ilk ki- linde bulunmasının nedeni sıcaklığın çok düşük ol- şiydi. “Gece ışıldayan” anlamına gelen Latince “noc- ması (-120oC’den daha düşük). Normalde bulutların tilucent” kelimesi de ilk kez Jesse tarafından kulla- oluşması için havada toz zerreciklerinin de bulun- nılmıştır. ması gerektiği biliniyor, fakat o yükseklikte normal şartlar altında toz zerrecikleri bulunmuyor. Uzman- Bulutlar 1960’lara kadar hep yerden yapılan göz- ların bir kısmı bulutların tozsuz oluştuğunu söyler- lemlerle incelenmiştir. O zamana kadar mezosfer ken diğer bir kısmı da bulutların dışarıdan gelen toz hakkında çok az bilgi vardı. 1960’larda uzaya ro- zerrecikleri tarafından yani göktaşı kalıntıları tara- ketlerin fırlatılmasıyla mezosferin soğukluğu ile ge- fından oluştuğunu düşünüyor. Bulutların neden da- ce ışıldayan bulutların oluşması arasında bir bağlan- ha önce gözlenmediği ise gizemini koruyor. Bir grup tı olduğu ortaya çıktı. 2007’de AIM (Aeronomy of bilim insanı bulutların endüstri devrimiyle ortaya Ice in the Mesosphere-Mezosferdeki Buzun Hava- çıkmış olabileceğine dikkat çekiyor. bilimi) adlı bir uydu sadece gece ışıldayan bulutla- rı incelemek için uzaya fırlatıldı. Halen görevine de- vam etmekte olan bu uydu bulutlar hakkında olduk- Gece ışıldayan bulutlar 2008 yılında alçak enlemde (40 derece) yer alan Bolu’dan bile gözlenmişti. © Tunç Tezel 73

Gece Işıldayan Bulutlar Gizemli Bulutların Son 100 yılda endüstride büyük bir Bu bulutların görünme sıklığı her ge- Çözdüğü Gizem: gelişme olduğu için bu gelişmenin ürü- çen yıl artıyor ve bulutlar daha da alçak nü olan bazı gazlar bu oluşuma neden enlemlerden gözlenebiliyor. Öyle ki son Tunguska Olayı olmuş olabilir. Öte yandan başka bir bir kaç sene içerisinde bulutlar alçak en- grup da gece ışıldayan bulutları iklim lemlerde yer alan ülkelerden, örneğin 30 Haziran 1908 sabah saat 07:14’te değişikliğiyle bağdaştırıyor. İklim mo- Türkiye’den ve İran’dan bile gözlendi. Rusya’daki Podkamennaya Tungus- dellemeleri, sera etkisine yol açan gaz- ka nehri yakınlarında (şimdinin Kras- ların mezosferin soğumasına neden ol- Her ne kadar yıllara göre gözlenme noyarsk Krai eyaleti sınırları içerisin- duğunu öngörüyor; bu da gece ışıldayan oranları artsa da bulutların görünme de) büyük bir patlama oldu. Patlama- bulutların oluşması için gereken ortamı sıklığının 11 yıllık Güneş devriyle ilişkili nın sesi çok çok uzaklardan bile du- hazırlayabilir. Bir diğer grup da gece ışıl- olabileceğine dair iddialar da söz konu- yuldu ve hatta şok etkisiyle binala- dayan bulutların artan tarımsal etkin- su. İstatistiklere göre Güneş sakin döne- rın camları kırıldı. Bir göktaşının ya da likler dolayısıyla açığa çıkan metan ga- mindeyken bulutların görünme sıklığı kuyrukluyıldızın yere 5-10 km kala ha- zı miktarı da arttığı için oluşabileceğini biraz artıyor. Bunun nedeni ise Güneş’in vada patlamasıyla oluşan Tunguska söylüyor. Çünkü geçtiğimiz yüzyılda ta- sakin olduğu durumda atmosfere ulaşan Olayı, Richter ölçeğine göre 5,0 şidde- rımsal etkinlik oranı önceki yılların iki ışınım miktarında da bir azalma gerçek- tinde bir sarsıntıya yol açmış, atmos- katına çıkmış durumda. leşmesi ve dolayısıyla su moleküllerinin ferdeki basınç değişikliği ise Büyük de daha az parçalanması. Britanya’dan bile ölçülmüştü. Olaya bir göktaşının veya kuyrukluyıldızın ne- © Donatas Tamonis Gece Işıldayan bulutlar gecenin oldukça karanlık olduğu vakitlerde bile den olduğu en yaygın görüştü, ancak © Martin Mckenna gözlenebiliyor. 19 Haziran 2009’da Kuzey İrlanda’da çekilen bu fotoğrafın çekim cevap Yakın zamana kadar tam olarak saati hayli erken, yerel zamanla 01:28. Hemen hemen gece yarısı diyebiliriz. bilinmiyordu. 2009’da ABD’nin Cornell Üniversitesi’nden Kelley ve Seyler’in yaptığı çalışma patlamaya neyin yol açtığını ortaya çıkardı. Patlamanın he- men ertesi gününden itibaren gökyü- zünde gece ışıldayan bulutlar görül- müştü, bu da yüksek atmosfere su ak- tarıldığına işaretti. Kuyrukluyıldızlar su bakımından oldukça zengin olduğu için Tunguska Olayı’na bir kuyrukluyıl- dızın neden olduğu sonucu çıkıyordu. Ekibin bu sonuca ulaşmasında etken olan şey ise bir uzay mekiğinin fırlatılı- şı oldu. Endeavour (STS-118) Uzay Me- kiği fırlatıldıktan sonra yüksek enlem- lerde gece ışıldayan bulutlar gözlendi. Bir uzay mekiği fırlatıldığında yakıt ola- rak kullanılan hidrojenin yanması so- nucunda tonlarca su açığa çıkar. Açığa çıkan su mezosferde yayılarak kutup bölgelerine ulaşır. Böylece gece ışıl- dayan bulutlar ortaya çıkar. Uzay Me- kiği Dünya’dan uzaya çıkarken su bıra- kıyor, kuyrukluyıldız ise uzaydan gelir- ken. Her iki durumda da gece ışıldayan bulutların görülmesinin sebebi suyun mezosfere bırakılması. 74

<<< Bilim ve Teknik Ocak 2011 Fotoğrafta alçak bulutların siyahlığına nazaran gece ışıldayan bulutların parlaklığı dikkat çekiyor. © Erno Berko © John C McConnell, Kuzey İrlanda Güneş etkin dönemindeyken ışınım miktarı arttığı için su mo- lekülleri H+ ve OH_ iyonlarına Gece ışıldayan bulutlar sadece ayrışıyor, bu nedenle kristal yapı- Avrupa’da değil Kuzey Amerika ve ları bozuluyor ve bulutlar daha az Kuzey Asya’dan da gözlenebilir. ortaya çıkıyor. Fotoğraf Kanada’nın Labrador eyaletindeki NorthWest Önümüzdeki yıllarda AIM’in nehri kıyısından çekilmiştir. elde edeceği veriler sayesinde (Sol altta) gece ışıldayan bulutlar hakkın- da daha fazla bilgi elde edilecek- tir. 2013’de gerçekleşecek Güneş maksimumunun olayı nasıl etki- leyeceğini ise şimdiden tahmin etmek pek de kolay değil. Eğer yaz aylarında yolunuz yüksek enlemlere düşerse, akşam Güneş battıktan yarım saat sonra batı- ya veya Güneş doğmadan yarım saat evvel doğuya bakmayı unut- mayın. Bu büyüleyici bulutlara siz de tanık olabilirsiniz. ©Wallace J. McLean hKtatpy:n//aaktolaprtics.co.uk/highsky/nlc1.htm http://www.nightskyhunter.com http:// en.wikipedia.org/wiki/Noctilucent_Cloud http://www.newscientist.com/article/dn17234-mysterious-nightshining- clouds-may-peak-this-year.html http://spaceweather.com http://www.news.cornell.edu/stories/June09/TunguskaComet.html http://www.antarctica.gov.au/about-antarctica/fact-files/atmosphere/noctilucent-clouds 75

Başar Titiz AmatörTeleskopYapımı-3 76 Teleskop Aynası Yapımında İş Akışı Amatör bir teleskop aynası yapımında aşağıda- kaçınabiliriz. Cam tozları ile birleşen ve bulamaç ki iş akışı izlenir. kıvamına gelen aşındırıcı artıkları, uzun süre so- nunda da olsa, sıhhi tesisatı tıkayabilir. Bu yüzden Kaba ve ince aşındırma: Cam diskin çukurlaş- su dolu kovanın dibindeki çamuru, üstteki suyun tırılarak cilalanmaya hazır hale getirilmesi işlemi- içinde çökmesini bekledikten sonra alarak doğru- dir. Hareketlerin çok fazla sayıda ve rastgele doğ- dan çöpe atmalıyız. Çalışma yüzeyinin sürekli ola- rultularda olması nedeniyle kusursuz küresel bir rak bir atomizerle ıslatılması, cam tozunun solun- yüzey oluşur. İnce aşındırma sonunda cam ıslatıl- ması ya da havalanması tehlikesini ortadan kaldı- dığında saydamlaşır. rır ve bu bakımdan önemlidir. Kaba aşındırma sı- rasında masamızın üstünde sadece su püskürtmek Cilalama: Bir önceki aşamada elde ettiğimiz için bir atomizer, silisyum karbür ve alüminyum küresel yüzey, cilalama lapı denilen bir alet ve ser- oksit tozlarını içine koyduğumuz kap ve aşındırma yum oksit yardımıyla cilalanarak optik bir yüzey aleti bulunmalıdır. Bunlar dışındaki diğer malze- haline getirilir. meler, gerekmedikçe çalışma ortamına getirilme- melidir. Çünkü az bir olasılıkla da olsa, üzerlerine Test ve biçimlendirme: Cilalanmış yüzeydeki bulaşacak aşındırıcı tozlar, daha ince tozlarla çalı- çeşitli kusurlar test yöntemleri ile ortaya çıkarılır şırken dökülerek camın çizilmesine yol açabilir. ve çeşitli biçimlendirme hareketlerinin uygulan- ması ile giderilir. Son olarak vakum içinde buhar- laştırılan çok ince bir alüminyum film ile kaplanır. Çalışma Ortamının Hazırlanması Kaba Aşındırma Kaba ve ince aşındırma, üzerinde rahatça çalı- Aşağıdaki fotoğrafta görülen cam disk 203 mm şabileceğimiz yükseklikte bir masa ya da varil üze- çapında. Bu camdan f/6 odak oranında bir ayna ya- rinde yapılabilir. Çalışılacak yüzeyin üzerine bir pabilmek için ortasını 2,11 mm derinliğinde aşın- kaç kat gazete kâğıdı ya da “kaydırmaz” olarak ad- dırmalıyız. 2,11 mm’lik bu çukurluk değerine sagit- landırılan lastik matlardan koyarak camın ve aşın- ta deniliyor. Sagitta değerini hesaplamak için http:// dırma aletinin kaymasını engelleyebiliriz. Ayrıca www.atmsite.org/contrib/Prewitt/sagitta/ sayfasın- ince camların bu şekilde desteklenmesi, astigma- daki uygulamayı kullanabiliriz. Ya da D aynamızın tizma kusurunun oluşmasını engeller. Daha ince çapı, F odak uzaklığı olmak üzere, S sagitta değerini grit ölçüsündeki aşındırıcıya geçerken, kullandığı- gösterecek şekilde S=[(D/2)^2/4*F] bağlantısından mız tüm araç gereci ve çalıştığımız yüzeyi olabildi- da yaralanabiliriz. Bu değere tam olarak ulaşmamız ğince dikkatli temizlemek, ellerimizi iyice yıkamak gerekmez. Örneğin S=2,11 mm yerine S=2,21 mm gibi önlemleri almalıyız. Böylece, tek bir aşındırı- durumunda, odak uzaklığımız 1218 mm’den, 53 cı taneciğin bile yol açabileceği çiziklerden korun- mm azalarak 1165 mm’ye düşecek ve aynamızı da muş oluruz. Camı ve aşındırma işleminde kullan- f/6 yerine f/5,74 olarak adlandıracağız. Tüpün uza- dığımız aleti temizlemek için eski bir fırça ve yarı- ması veya kısalması dışında bunun önemi yoktur. sına kadar su dolu bir kova kullanabiliriz. Böyle- likle akan su altında aynayı ve aşındırma aletini yı- Yine de hedeflediğimiz sagitta değerine olabildi- kamaya çalışırken oluşabilecek talihsizliklerden de ğince yaklaşmaya çalışırsak, teleskobu planlarken bağımlı değişkenleri de, örneğin ikincil ayna boyu-

tunu kontrol altında tutmuş oluruz. Kaba aşındır- >>> Bilim ve Teknik Ocak 2011 ma sırasında Sagitta değerini geçmemeye özen gös- Metal aleti cam üzerinde hareket ettirirken, bir termeliyiz çünkü bu aşamada metal bir alet kullana- seferde kullanmamız gereken aşındırıcı tozun mik- Fotoğraf 1: Metal alet olarak cağız ve bu aletle, ince aşındırmada kullanacağımız tarını uygulayacağımız baskı kuvvetine ve camın kullanılan demir ağırlık. aşındırma aletinde olduğu gibi, sagittayı azaltma- büyüklüğüne göre seçmeliyiz. Eğer gereğinden az Benzer bir alet ile cam oldukça nın bir yolu yoktur. Kaba aşındırmada, hedeflediği- miktarda aşındırıcı kullanırsak aşınma hızı yavaş- hızlı biçimde aşındırılabilir. miz sagitta’nın % 75’ine ulaşmamız yeterli. Geri ka- lar. Gereğinden fazla aşındırıcı kullanımı ise tane- Fotoğraf 2: İçbükey bir lan aşındırmayı ince aşındırma yolu ile yapabiliriz. ciklerin sadece cama değil birbirlerine de sürtü- aynada komparator saati ile Kaba aşındırmada kullanacağımız metal alet, çevre- nerek ufalanmasına yol açar. Silisyum karbür to- sagittanın ölçülmesi. mizde kolaylıkla bulabileceğimiz iri bir somun, hal- zunu camın ortasına koyup atomizer ile ıslattık- ter ağırlığı ya da demir bir disk olabilir. Elde rahatça tan sonra, metal alet ile dairesel ya da çap eksenin- tutulabilir olması ve keskin bir kenarının olmaması- den geçen ileri geri hareketler uygulayarak aynayı nın gerekmesi dışında bu aletin çapı, aynamızın ça- çukurlaştırmaya başlayabiliriz. Kuvvet, sadece ca- pının yarısı ile üçte biri kadar olmalıdır. Fotoğrafta mın merkezine uygulanmalıdır. Bir süre sonra, çı- böyle bir metal alet görülmektedir. kan seslerden de anlayabileceğimiz gibi, aşındırı- cı tozları ufalanacak ve artık daha az ses çıkaracak- Cam diskin aşındırılmasında dikkat etmemiz lardır. Bu durumda yeniden toz eklemeliyiz. Yeni- gereken ilk nokta, kenar pahının en az 2 mm ge- den aşındırıcı ekleyene kadar geçecek 2-3 dakika- nişliğinde olması ve düzgün şekilde yapılmış olma- lık süre içinde de camı kendi ekseni etrafında, her sıdır. Eğer camı satın aldığımız yerde pahlama iş- lemi yapılmamışsa, bu durumda bir zımpara taşı Başar Titiz kullanarak pahlama işlemini bizim yapmamız ge- rekir. 220 kum inceliğinde bir zımpara taşı kulla- Başar Titiz narak ve atomizerle su püskürterek camı 45 derece bir açı ile aşındıracak şekilde pahlama yapabiliriz. Bu sırada cam diski sürekli çevirmeliyiz ki, hep ay- nı yerlerinden aşınmasın. 203 mm çapında bir cam disk sabırlı bir çalışma ile 2-3 saat içerisinde düz- gün şekilde pahlanabilir. Kenar pahı kaybolması- na karşın kaba ve ince aşındırmaya devam edilirse, cam diskin kenarlarında kırılma ve kopmalar baş- lar. http://getir.net/u5r adresindeki videoda kenar pahlamanın nasıl yapıldığını görebilirsiniz. Örnek olarak cam diskimizin ortasını 2,11 mm aşındırmak ve kaba aşındırma sonucunda bu de- ğerin % 75’i olan yaklaşık 1,75 mm’ye ulaşmayı de- neyelim. Bu değere ulaşıp ulaşmadığımızı kont- rol etmek için birkaç yöntem kullanabiliriz. Örne- ğin 1/100 mm hassasiyetinde ölçüm yapabilen bir komparator saat ve saat gövdesinin saplanabilece- ği bir metal profil kullanarak, camı önce ortasın- dan yüzeye değebilecek bir yüksekliğe getirip daha sonra en kenara doğru ilerlettiğimizde, saatin ibre- si camın en dışındaki noktada sagitta değerini gös- terecektir. http://getir.net/u5s adresindeki videoda tarif edilen ölçüm yöntemini izleyebilirsiniz. Komparator saat ve mastar yerine, çapını bildi- ğimiz bir matkap ucu ya da bir çivi ve çelik cetvel kullanarak da derinliği yaklaşık olarak kestirebili- riz. Çiviyi L şeklinde kıvırarak, aynanın çap ekse- ni boyunca dik olarak yerleştireceğimiz çelik cet- vel ile cam yüzey arasından geçip geçmediğine ba- kabiliriz. 77

Teleskop Aynası Yapımında İş Akışı Başar Titiz mız aşındırma hareketlerinin sonucunda neredey- se kendiliğinden oluşacak. Bir tanesi iç bükey (ay- Başar Titiz na) diğeri ise dışbükey (aşındırma aleti) iki yüzey arasında ancak kusursuz bir küresel uyum olduğu Fotoğraf 3: Burada seferinde ufak miktarlarda değiştirdiğimiz açılarla durumda düzgün bir hareket mümkün olabilir. anlatılan yöntemlerle döndürmeliyiz, böylece aşındırma hareketini hep yapılmış bir aşındırma aynı eksen boyunca yapmamış oluruz. Böylelikle Kullanacağımız aşındırma aletini, basit bir şe- aleti. Cam mozaikler metal aletimiz tüm çap eksenleri boyunca yaklaşık kilde alçı ve cam mozaikler kullanarak yapabiliriz. epoksi ile alçı gövdeye aynı sayıda ileri geri hareket yapmış olacaktır. Ku- Bunun için kaba aşındırma sonrasında ortasında yapıştırılmış. sursuz bir küre elde edilebilmesinin sebebi de bu çukurluk oluşan cam diskimizi kalıp olarak kullan- Fotoğraf 4: Kalem testi rasgele hareketlerin çokluğudur. Kaba aşındırma malı ve buraya 3-4 cm kalınlığında alçı dökmeliyiz. adı verilen yöntem ile sırasında çekilmiş bir video görüntüsünü http://ge- Camın kenarlarından 4-5 cm kadar yükseğe çıka- küreselliğin kontrol tir.net/u5t adresinden indirerek inceleyebilirsiniz. cak şekilde bir plastik şerit sardıktan sonra, çabuk edilmesi. Kurşun donan dişçi alçısını döküp kurumasını bekleyip kalem izleri, aşındırma İnce Aşındırma daha sonra bu kalıptan dışarı çıkaralım. Dış bükey aletinin kısa süreli yüzeye, daha önce bir kâğıt üzerinde işaretlediği- hareketleri sonrasında Bir önceki aşama sonrasında hedeflediğimiz de- miz yerlere yapıştırdığımız cam mozaikleri bir se- yüzeyin her yerinde rinliğin dörtte üçüne kadar aşındırdığımız cam ferde epoksi kullanarak yapıştıralım. Kuruduktan eşit olarak silinmeli. diski, ince aşındırma aşamasında kusursuz küresel sonra aşındırma aletimiz kullanılmaya hazırdır. bir iç bükey yüzey haline getirirken aynı zaman- http://getir.net/u5u adresinde bu işlemler sırasın- da cilalanmaya da hazır hale getireceğiz. Hedefle- da çekilmiş bir video görüntüsünü bulabilirsiniz. rimizden birincisi olan küresellik, uygulayacağı- Normal olarak elimizde sırası ile 80 , 120 , 220, 320, 500, 800 ve 1200 grit tanecik büyüklüğünde aşındırıcılar bulunur ve ince aşındırmaya 120 grit silisyum karbür ile başlayabiliriz. Silisyum karbür tozlarını ufak bir kaşık ya da daha iyisi bir tuzluk kullanarak kontrollü biçimde ayna ya da aşındırma aletinin üzerine dökebiliriz. Alüminyum oksit toz- ları ise ılık su içinde boya kıvamında hazırlanarak uygulanabilir. Aşındırma aleti, ince aşındırmanın başlangıcında cam mozaiklerin yapıştırıldığı yüz yukarı bakacak şekilde yerleştirilir; ayna ise içbükey yüz aşağıya bakacak durumdadır. Bu konuma yay- gın kullanımı ile “ayna yukarıda” ya da MOT (Mir- ror On Top) konumu adı verilir. Tahmin edilebile- ceği gibi diğer konumda ise ayna aşağıda ve aşın- dırma aleti de yukarıdadır ve TOT (Tool On Top) yani “aşındırma aleti yukarıda” olarak adlandırılır. MOT konumu, aynanın ortasını aşındırırken TOT konumu ağırlıklı olarak kenarlarını aşındırır. MOT ve TOT konumlarını değişen sürelerle kullanarak, sagitta değerini kontrol altında tutabiliriz. Örneğin sagitta değerini geçmişsek geri dönmek için TOT konumunda çalışmaya başlarız. İnce aşındırıcı ta- neciklerle çalışmaya başladığımızda, sagitta değeri- nin artık çok fazla değişmediğini görebiliriz. Örne- ğin 800 grit alüminyum oksit ile çalışırken sagitta- yı artırmak ya da azaltmak ancak uzun sürelerle ça- lıştığımızda mümkündür. Tırnağımızla fark edebi- leceğimiz derinlikteki çizikler cilalama ile giderile- mez. Çalışmanın herhangi bir aşamasında yüzeyde çizikler fark edilirse, bir önceki kalın aşındırıcı to- zuna geri dönülerek yeterli bir süre çalışılır. 78

<<< Bilim ve Teknik Ocak 2011 120 gritten 1200 grite kadar yapacağımız aşındır- görüntüdeki açıklık koyuluk farklılıkları, yüzeyde- Küresel kundaklı 8”f/6 teleskop, ma sırasında “normal hareket” adı verilen bir aşın- ki bölgelenmeleri işaret eder. Eğer yukarıdaki yön- ekvatoryal platform ve gözlem dırma hareketi kullanabiliriz. http://getir.net/u5v ad- temlerle bir sonraki aşındırıcıya geçebileceğimi- iskemlesi, Uludağ Tutyeli’nde 2200 resindeki videoda görülebilecek bu hareket sırasın- zi görüyorsak aşındırma aletini, aynayı ve çalıştığı- metre yükseklikte yapılan da bazı noktalara dikkat etmeliyiz. Öncelikle MOT mız yeri iyice temizledikten sonra yeni aşındırıcı ile bir gözlem sonrasında. (Solda) ya da TOT konumunda ayna ve aşındırma aletinin çalışmaya başlayabiliriz. Bölgelenmeler kaçınılma- Küresel kundakli 8”f/6 bir teleskop ve merkezleri arasında, zaman zaman değiştireceğimiz sı gereken yüzey kusurlarındandır ve ince aşındır- yüksekliği ayarlanabilen bir gözlem ufak farklar olmalı. 3-5 ileri geri hareket çifti boyun- ma sonunda bölgelenmelerin tamamen giderilmiş iskemlesi. (Sağda) ca bu merkezler üst üste gelecek şekilde hareket etti- olmasını bekleriz. Yeni başlayanların sık sık yaptı- rilmişse, bir dahaki 3-5 ileri geri hareket çifti boyun- ğı bir hata, cam diskin dış kenar bölgelerinin yete- Fotoğraf 5: Küresellik, ca merkezler arasında 1,5 cm aralık bırakılmalı. Bu rince aşındırılmamış olmasıdır. TOT konumunda fotografta görülen aralık değeri sürekli olarak değiştirilmeli. Aynı şekil- yeterince uzun çalışmaya ve dışarı taşma miktarını sferometre ile kontol ediliyor. de, dışarı taşma miktarı çapın ortalama üçte biri ya- gerektiği gibi uygulamaya dikkat edilmelidir. Yoksa Üç noktadan yüzeye değen ni 203 mm çapında bir ayna için 70 mm kadar olma- cilalama sırasında bu kısımların puslu kaldığı görü- sferometrenin ortasındaki lıdır. Ama dışarı taşma miktarı da zaman zaman de- lür. Her şeyi gerektiği gibi yapmışsak, ince aşındır- komparator saatinin ucu, ğiştirilmeli ve birkaç santimetrelik artma ve azalma- ma sonucunda dokunulduğunda sanki yağlıymış diğer 3 nokta ile düzlem lar göstermelidir. Tüm bu önlemlerin nedeni, ayna- gibi hissedilen pürüzsüz bir küresel yüzey elde ede- üzerinde ise, yüzeyde hareket nın ve aşındırma aletinin sürekli olarak periyodik iz- riz. Bundan sonraki aşamada camımızı cilalayarak etmeksizin gezinebilyor. ler boyunca hareket etmesine engel olmaktır. Küre- “optik bir yüzey” haline getireceğiz. sellikten sapmaları işaret eden tepelerden ve çukur- lardan oluşan bölgeler barındırmayan, kusursuz kü- Başar Titiz resel bir yüzey ancak bu şekilde elde edilebilir. Herhangi bir tanecik büyüklüğündeki aşındırıcı ile ortalama 45 dakika çalıştıktan sonra, bir sonraki ve daha ince aşındırıcıya geçmeden önce bir büyü- teç ile yüzey dikkatlice incelenir ve yüzeydeki oyuk- ların homojen büyüklükte olup olmadığı kontrol edilir. Bir önceki aşındırıcı tarafından oluşturulmuş ve diğerlerinden daha büyük oyuklar varsa, bunlar kayboluncaya kadar çalışmaya devam edilir. Yüzey- de çizikler varsa yine aynı şekilde bu çizikler kay- boluncaya kadar çalışılır. Gerektiği gibi çalışıldığın- da, her bir aşındırıcı büyüklüğünden bir sonrakine geçmeden önce, tavandaki bir ışık kaynağına doğ- ru oldukça eğik bir açı ile yüzeye baktığımızda açık ya da koyu gri bölgeleri bir arada görmemeliyiz. Bu 79

Abdurrahman Coşkun ERnetdikouplluazmmik Hücrenin belli işlevleri gerçekleştirmek üzere özelleşmiş organellerinden biri de hem kendine has yapısıyla hücre şemalarında hemen dikkat çeken hem de bir tekerlemeyi andıran ismiyle biyoloji derslerinden hatırlayıverdiğimiz endoplazmik retikulum. Birbiriyle bağlantılı kanal ve kese biçimindeki yapılardan oluşan bu organel hücrenin gereksinim duyduğu proteinlerin ve lipidlerin (yağların) üretimi, karbonhidratların ve steroidlerin metabolize edilmesi ve kalsiyumun depolanması gibi pek çok işlev üstleniyor. Endoplazmik retikulum Canlılığın en temel özelliklerinden biri canlı sis- Elektron mikroskobuyla incelendiğinde endop- birbirleriyle bağlantılı kanal ve temin bir bariyerle çevreden ayrılmış olması. lazmik retikulumun sitoplazmaya bakan tarafında kese biçimindeki yapılardan Tüm canlılar hücrelerden oluşur ve tüm hüc- bazı bölgelerde granüllü yapılar olduğu görülür. Bu meydana gelmiştir. reler bir zarla çevrilidir. Ancak bir zar aracılığıyla çev- görüntüye dayanarak endoplazmik retikulum gra- resinden ayrılma özelliği sadece hücrenin bütününde nüllü ve granülsüz (düz) olmak üzere ikiye ayrılmış- 80 değil çeşitli işlevleri üstlenen alt birimler olan organel- tır. Bu iki yapının dış görünüşleri faklı olduğu gibi iş- lerinde de görülebilen bir özellik. Hatta ökaryot hüc- levleri de farklıdır. relerdeki toplam zar yüzeyinin çok büyük bir kısmını organeller oluşturur. Bu oranda en büyük paya sahip Yüzeyinde tutunmuş halde ribozomlar bulunan organel de hücrenin dış ve iç zarları toplamının yakla- granüllü endoplazmik retikulumda ağırlıklı olarak şık yarısını oluşturan endoplazmik retikulum. İzole bir protein sentezi gerçekleşirken düz endoplazmik re- yapı olmayan endoplazmik retikulum çekirdek zarı ile tikulumda daha çok lipidler sentezlenir. Düz ve gra- birleşerek adeta kapalı bir alan oluşturuyor. nüllü endoplazmik retikulum oranı hücrenin prote- in veya lipid sentezleme durumuna göre değişir. Ör- Endoplazmik retikulum çekirdek zarı ile birleşik neğin böbrek üstü bezi hücreleri gibi steroid sentez- durumdadır ve sitoplazma içinde çok kıvrımlı yapı- leyen hücrelerde sitoplazmanın büyük bir bölümünü da, kapalı bir alan oluşturur. düz endoplazmik retikulum kaplar.

>>> Bilim ve Teknik Ocak 2011 Granüllü endoplazmik retikulum. Koyu yeşil renkli noktalar protein sentezleyen ribozomları göstermektedir. Granüllü Endoplazmik Retikulum Ancak söz konusu protein olunca iş sentezle bit- mez. Çünkü yaşamın devamı hücrelerdeki proteinle- Özellikle protein sentezinin yoğun olduğu hüc- rin doğru işlev görmesine bağlıdır. Proteinlerde doğ- relerde daha fazla bulunur. Sitoplazmaya bakan ru işlev için doğru üç boyutlu yapı ön koşuldur. Do- yüzünde çok sayıda granül vardır. Bu yapılar pro- layısıyla yaşamın varlığı ve devamı proteinlerin iste- tein sentezleyen ribozom gruplarıdır. Burada sen- nilen üç boyutlu yapıda olmasına bağlıdır. Bu tıpkı tezlenen proteinler sitoplazmadan yalıtılmış du- bir otomobilin parçalarındaki uyuma benzer. Eğer rumdadır. bir parça istenilen özelliklere sahip değilse ya da şekli bozuksa, işlev görmesi mümkün olmaz. Proteinlerde Hücrede proteinler ya serbest ribozomlarda ya sentez sonrası aşama bu nedenle çok önemlidir. Zin- da endoplazmik retikuluma bağlanan ribozom- cir şeklinde sentezlenen proteinlerin sentez sırasın- larda sentezlenir. Bir proteinin hangi ribozom- da veya sentezden sonra kıvrılıp istenilen üç boyut- larda sentezleneceği önemlidir. Çünkü sentez ye- lu yapıya geçmesi gerekir. Bu kıvrılma işlemi için ge- ri aynı zamanda proteinin gideceği yer ve işlev- nellikle şaperon denilen yardımcı proteinlere gerek- leriyle de ilişkilidir. Sitoplazmadaki serbest ribo- sinim duyulur. zomlarda daha çok hücre içi işlevleri olan protein- ler sentezlenirken, endoplazmik retikuluma bağla- Proteinlerin katlanma işlemleri çok karmaşıktır nan ribozomlarda ise genellikle hücre dışına gön- ve hata olasılığı oldukça yüksektir. Çünkü zincir bi- derilen veya hücre zarında ve bazı organellerde gö- çimindeki bir yapının üç boyutlu uzayda katlanabi- rev alan proteinler sentezlenir. Endoplazmik reti- leceği sayısız şekil var ve bunların pek çoğu işlevsel kuluma yönlendirilecek proteinlerin şifresini taşı- değil. Ayrıca oksidatif stres, enfeksiyonlar, hidrojen yan mRNA’ların bir ucunda proteinin gideceği yeri iyon konsantrasyonu, ortamın sıcaklığı gibi çok sayı- belirten ek bir baz dizisi var. Bu baz dizisine sahip da farklı etken de proteinlerin doğru katlanması üze- mRNA’ları okuyan ribozomlar endoplazmik reti- rinde etkilidir. Yanlış katlanan proteinler hücreye za- kulumdaki özel bir bölgeye bağlanır ve sentezledi- rar verebilir, hatta yanlış katlanan proteinlerin hücre- ği proteinler endoplazmik retikulumun iç kısmına de birikmesi kanser ve Alzheimer gibi ciddi hastalık- geçer. Sentezlenen proteinler burada bazı işlemler- lara neden olabilir. Bu durumda protein katlanması den geçirilir ve daha sonra gerekli yere gönderilir. sırasında şaperonların yardımı çok önemlidir. 81

Endoplazmik Retikulum Ancak şaperonların yardımına rağmen, olum- Peki yanlış katlanan proteinlerin miktarında Çekirdek etrafında kıvrımlı suz etkenlerden dolayı yine de endoplazmik reti- artış olması durumunda ne tür önlemler alınır? şekilde dizilmiş endoplazmik kulumda sentezlenen proteinlerin bir kısmı isteni- Gerekli tüm önlemlerin alındığını söyleyebiliriz. retikulum len üç boyutlu şekilde katlanmayabilir. Bu durum- Bunlardan bazıları: da katlanamayan veya yanlış katlanan proteinle- 82 rin birikmesi hücre tarafından sıkı bir şekilde iz- •Yanlış katlanan proteinlerin üretiminin azaltıl- lenmelidir. Peki nasıl? Katlanan proteinleri kont- ması veya durdurulması rol eden, katlanamayanları ve yanlış katlananları tespit eden ve ortamdan uzaklaştırılmasını sağla- •Proteinlerin doğru katlanmasına yardımcı yan iyi organize olmuş bir “kalite kontrol sistemi” olan şaperonların sentezinin artırılması vardır. Bu sistem endoplazmik retikulumdaki tüm proteinleri kontrol ederek bir uyumsuzluğun veya •Yanlış katlanan proteinlerin görev yapacakları şekil bozukluğunun olup olmadığını belirler. Ya- yerlere gönderilmesinin durdurulması pılan kontrol sonucu eğer proteinin yapısında bir anormallik saptanmazsa görev yapacağı yere gön- •Yanlış katlanan proteinlerin yıkılmak üzere derilir. Eğer kontrol sırasında proteinin yapısının hızla ortamdan uzaklaştırılması istenilen özelliklere sahip olmadığı görülürse pro- tein sitozole geri gönderilir ve burada parçalanarak •Yanlış katlanan proteinleri endoplazmik reti- temel yapıtaşları olan amino asitlere ayrılır. Açığa kulumdan sitozole gönderen proteinlerin sentezi- çıkan amino asitler hücrenin ihtiyacına göre fark- nin artırılması lı amaçlar için kullanılır. Yani yanlış imalat sonucu oluşan proteinler “çöpe atılıp” israf edilmez, yeni- •Sitozolde yıkımı gerçekleştiren proteinlerin den kullanıma sunulur. Eğer herhangi bir bölgede sentezinin artırılması yanlış katlanan proteinlerin miktarında artış var- sa hücre bunları sadece ortamdan uzaklaştırmak- Protein endoplazmik retikulumda uzun sü- la kalmaz, daha ciddi ek tedbirler de alır. Tüm bu re “bekleyemez”. Sentezlenen bir proteinin en kı- işlemler protein biyokimyasının sadece sentezden sa sürede görev yapacağı yere gönderilmesi gerekir, ibaret olmadığının ve sentez sonrası işlemlerin de aksi takdirde işe yaramaz protein muamelesi görür en az doğru sentez kadar önemli olduğunun bir ve bulunduğu yerden parçalanmak üzere sitoplaz- göstergesidir. maya alınır. Düz Endoplazmik Retikulum Endoplazmik retikulumun bu bölgesi, ribozom- lar bulunmadığı için, granülsüz veya düz endop- lazmik retikulum olarak bilinir. Hücreyi ve orga- nelleri çevreleyen zarların yapısında bulunan li- pidlerin büyük çoğunluğu düz endoplazmik reti- kulumda sentezlenir. Hücre dışına gönderilen pro- teinler granüllü endoplazmik retikulumda sentez- lenirken karaciğerde sentezlenen lipoproteinlerde olduğu gibi, hücre dışına gönderilen lipidler de düz endoplazmik retikulumda sentezlenir. Düz endoplazmik retikulumda sadece lipid sen- tezi gerçekleşmez. Örneğin karaciğer hücrelerinde, düz endoplazmik retikulumda bazı ilaçların ve ya- bancı maddelerin zararsız hale getirilmesi işlemle- ri de yürütülür. Endoplazmik retikulumun çok önemli bir işlevi de hücre içi kalsiyum deposu olarak işlev görmesi- dir. Ancak bu depolama işlevi dinamik bir biçimde gerçekleşir ve aslında hücre içi kalsiyum yoğunlu- ğunun ayarlanmasını sağlar. Yani gereksinime gö- re sitozole kalsiyum verilir veya depolanmak üze- re sitozolden kalsiyum geri alınır. Endoplazmik re- tikulumun bir bölümü kalsiyum depolayabilecek, özel bir yapıya sahiptir. Kalsiyum hücre içine ve-

<<< Bilim ve Teknik Ocak 2011 Doç. Dr. Abdurrahman Coşkun, 1994 yılında Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. 2000 yılında biyokimya ve klinik biyokimya uzmanı, 2003 yılında yardımcı doçent ve 2009’da doçent oldu. Uluslararası hakemli dergilerde yayımlanmış 32 makalesi var. Özel olarak laboratuvarda kalite kontrol, standardizasyon ve protein biyokimyası konularında araştırmalar yapıyor. Halen Acıbadem Labmed Klinik Laboratuvarları’nda klinik biyokimya uzmanı ve Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyokimya Anabilim Dalı’nda öğretim üyesi olarak çalışıyor. Granüllü endoplazmik retikulum (kahverengi) ve mitokondrinin (mavi) elektron mikroskobik görüntüsü. Kıvrımlı yapıya sahip olan endoplazmik retikulum üzerinde çok sayıda ribozom (granüllü yapılar) bulunmaktadır. rildiğinde birçok metabolik olay tetiklenir, bu ne- yüzyılda da insanoğlunu epey uğraştıracağını söy- denle hücre içine verilen kalsiyumun gereksinim leyebiliriz. Etkin tedaviler geliştirebilmek için en- olmadığında tekrar geri alınması gerekir. doplazmik retikulumda meydana gelen moleküler ve biyokimyasal süreçleri daha iyi anlamak duru- Düz ve granüllü endoplazmik retikulum baş- mundayız. ta şeker metabolizması olmak üzere daha pek çok biyokimyasal süreçte görev alır. Ayrıca kanser, şe- KStaoylzn,aAk.l,aWr olf, D.H., “Endoplasmic reticulum Hoseki, J., Ushioda, R., Nagata, K., “Quality Control ker hastalığı, Alzheimer gibi pek çok hastalık yan- associated protein degradation: A chaperone assisted of the Cellular Protein Systems. Mechanism and lış katlanan proteinlerle, damar sertliği ve obezite sjo. u69rn4e-7y0t5o,h2e0l1l”0, .Biochimica et Biophysica Acta 1803, components of endoplasmic reticulum associated gibi bir takım hastalıklar da lipid metabolizmasıyla Albert, B., Johnson, A., Lewis, J., Raff, M., Roberts, ds.e1g9r-a2d5a,t2io0n1”0, J.ournal Of Biochemistry, 147, ilişkili olduğu için endoplazmik retikulum tüm bu KG.a,rWlanaldteSr,cPie.,nMceo,lTecauyllaorr BaniodloFgryaonfctihs eGCroelul,p5, .2B0a0s8ı.m, NBieolcshoenm, Dist.Lry.,,C3oBxa,sMım.M, W.,oLrethhnPinugbelrisPhreirnsc,i2p0le0s3o.f hastalıkların odağında yer alır. Bu hastalıkların 21. 83

Hüseyin Gazi Topdemir Kadızâde-i Rûmî Kısa Yaşam Öyküsü: la medresenin dönemin öncü bi- Kadızâde-i Rûmî, Semerkand Kadızâde-i Rûmî, kesin olma- lim ve eğitim kurumu olmasını Medresesi’nde birçok öğrenci ye- makla birlikte 1359 yılında, Os- sağlamıştır. Bilime ve bilim adamı- tiştirmiştir. Öğrencilerinden ba- manlı Devletine bir süre baş- na değer veren bilgin bir yönetici zıları Osmanlı Devleti’ne gelerek kent olarak da hizmet vermiş olan Uluğ Bey daha sonra hocası- Semerkand bilim geleneğinin Os- olan Bursa’da doğmuştur. Eğiti- nı Zîc-i İlhânî’deki tabloların geliş- manlı topraklarında hayat bul- mine Bursa’da başlamış ve dö- tirilmesi amacıyla kurduğu Semer- masını sağlamıştır. Bunlardan bi- nemin önemli bilginlerinden kand Gözlemevi’nin müdürlüğü- risi Fethullah Şirvânî (?-1486), di- Şemsüddîn Molla Fenârî (?-1431) ne getirmiştir. Burada Gıyâsüddîn ğeri de Ali Kuşçu’dur. Kadızâde-i ve Müneccim Feyzullah’tan (?-?) Cemşîd el-Kâşî (?-1429) ile birlikte Rûmî’nin 1432 yılında öldüğü tah- ders almıştır. 1382 yılında Bursa’da gözlemlerde bulunan Kadızâde-i min edilmektedir. Risâle fî el-Hesab (Aritmetik Üze- Rûmî, Gıyâsüddîn Cemşid el- rine) adlı kitabını yazmıştır. Da- Kâşî’nin ölümü üzerine bir sü- ha sonra dönemin gözde bilim re tek başına gözlemlerde bulun- ve kültür merkezlerinin yer aldı- muştur. Ancak kendisi de gözlem ğı Mâverâünnehr bölgesine git- çalışmalarını tamamlayamadan miş ve burada matematik alanın- ölünce sürecin tamamlanması Ali da yetkinleşmesini sağlayacak bir Kuşçu’ya (1403-1474) kalmıştır. eğitimden geçmiştir. Bilim insa- nı olarak kazandığı yetkinlik, sa- dece bilginler arasında değil yö- neticiler arasında da tanınmasına yol açmış ve tarihin ender yetiştir- diği bilgin ve siyasetçilerden Uluğ Bey’in hocası olmuştur. Bu tanışık- lık Kadızâde-i Rûmî’nin yaşamın- da ciddi değişimlere yol açmış, bi- lim insanı ve eğitimci olarak hem Semerkand’da hem de Osmanlı Devleti’nde etkili bir konuma ulaş- mıştır. Önce öğrencisi Uluğ Bey ta- rafından Semerkand Medresesi’ne baş hoca olarak atanan Kadızâde-i Rûmî, doğa bilimleri alanında- ki yetkinliğine koşut bir program- 84

>>> Bilim ve Teknik Ocak 2011 Bilim Anlayışı: olması da bu durumu doğrulamaktadır. Bir hükümdar da olsa, yöneticinin bi- Bununla birlikte, hocasını “matematikte lime ve bilim adamına müdahalesinin Osmanlı bilim geleneğinin oluşma- söz söyleyecek durumda değildir” diye- doğru olmayacağını dile getiren bu dav- sında önem taşıyan kültür merkezleri- rek eleştiren Kadızâde-i Rûmî’nin bu tu- ranış, bilimsel özerkliğin önemini ve de- nin başında Semerkand gelmektedir. An- tumunun, var olanlar üzerine konuşmak ğerini açıkça göstermektedir. Kadızâde- tikçağın büyük filozofu Platon’un (MÖ başka bir deyişle anlamak, anlamlandır- i Rûmî, bu tutumuyla aynı zamanda bi- 427-347) matematiksel yaklaşımını te- mak ve açıklamak anlamına gelen bilim lim adamının sorumluluğunun sadece mele alan bir düşünce merkezi olan Se- etkinliğinin ne şekilde yürütülmesi ge- bilimsel araştırma ve incelemeyle sınır- merkand, Uluğ Bey tarafından başkent rektiğine ilişkin düşüncesinin bir anla- lı olamayacağını, aksine bilimin üretildi- yapılmış ve entelektüel olarak canlandı- tımı olması bakımından önemli olduğu ği dinamik sürecin devamlılığının sağ- rılmıştı. Uzun yıllar etkin bir konumda da açıktır. Çünkü bilimsel bilginin mahi- lanmasından ve sağlıklı bir biçimde iş- bulunan Semerkand düşünce geleneği- yetini belirleyen önemli etmenlerden bi- letilmesinden de sorumlu olduğunu or- nin özeğinde matematiksel bilimler, yani ri varlık veya var olan karşısında alınan taya koymaktadır. Nitekim Kadızâde- matematik ve astronomi bulunmaktaydı. tutumdur. i Rûmî’nin kararlı tutumu sonucunda Osmanlı Devleti’nde yetişen ilk önemli Uluğ Bey geri adım atmış, müderrisi gö- astronomi bilgini olan Kadızâde-i Rûmî, Kadızade-i Rûmî’nin bilim anlayı- revine iade etmiş ve bir daha müderris- 1411 yılından itibaren Semerkand’da ya- şını anlamamızı sağlayan bir diğer yön leri görevden almayacağına dair söz ver- şamaya başlamış ve burada dönemin seç- de onun bilimsel özerkliğe verdiği de- miştir. Bunun üzerine Kadızâde-i Rûmî kin bilim ve düşün insanlarından dersler ğerdir. Semerkand’da Uluğ Bey ile tanı- de yeniden ders vermeye başlamıştır. almıştır. Bu eğitimin bir sonucu olarak şan Kadızâde-i Rûmî kısa zamanda hü- olguların anlaşılıp açıklanmasında ma- kümdarın sevgi ve saygısını kazanarak Semerkand Gözlemevi’nin girişi tematiğe özel bir değer veren Kadızâde- özel hocası olmuş, ardından da Uluğ Bey i Rûmî, Batı’da on sekizinci yüzyılın ge- Medresesi’nin baş hocalığına getirilmiş- Kadızâde-i Rûmî’nin dikkat çeken nel bir tutumu olarak düşünce tarihi- ti. Derslerine Uluğ Bey ve diğer hocalar bir diğer yönü de yetiştirdiği öğrencile- ne yansıyan “doğayı matematikle kavra- da katılırdı. Bir gün Uluğ Bey, Kadızâde- re Osmanlı Devleti’ne gitmelerini tav- mak” yaklaşımının öncülerinden biri- i Rûmî’den habersizce bir hocayı (mü- siye etmesidir. Bu öğrencilerden ikisi si olmayı başarmış seçkin bir bilim insa- derris) görevinden almış, bunun üzerine özellikle Osmanlı bilim tarihi açısından nıdır. Onun bu tutumunu aslında Klasik Kadızâde-i Rûmî de ders vermeyi bırak- çok değerlidir. Bunlardan birisi Ali Kuş- Dönem İslam dünyasına egemen olan bi- mıştır. Neden böyle yaptığını soran Uluğ çu, diğeri de Fethullah el-Şirvânî’dir. Bu lim yapma etkinliğinin bir sonucu ve et- Bey’e verdiği yanıt ise düşündürücüdür: iki değerli bilim insanı Anadolu’ya gelir- kisi olarak değerlendirmek yerinde olur. ken Semerkand bilim birikiminin zen- Ancak hakkında anlatılanlardan (döne- Uluğ Bey ginliğini de birlikte getirmişlerdir. Öğ- minde çok gözde olmasına karşın astro- “Ben tavsiye üzerine ve kural olarak görevden rencileri aracılığıyla Anadolu’da bilimin lojiyle ilgilenmemesi gibi,) aynı zamanda almanın söz konusu olmadığı bir görev kökleşmesi ve zenginleşmesini sağlar- akılcı geleneğin güçlü bir savunucusu ol- üstlendim. Şu ana kadar müderrisliğin de ken, yapıtlarıyla da bu zenginliği artı- duğu da anlaşılan Kadızâde-i Rûmî’nin, böyle bir görev olduğunu sanıyordum. ran Kadızâde-i Rûmî’nin, geometri ala- bu tutumunu aşırıya kaçırdığı ve mate- Ancak bu işte de görevden almanın nındaki Şerh Eşkâl el-Tes’is (Temel Teo- matiksel kesinlik dışında kesin ve genel uygulandığını görünce görevi bıraktım.” remler Üzerine) ve astronomi alanında- geçerliliği olan bir gerçeklik tanımadı- ki Şerh el-Mülahhas fî İlm el-Hey’e (Ast- ğı ortaya çıkmaktadır. Hatta bilime ko- ronomi Seçkisi Üzerine) adlı çalışmala- nu olacak her şeyin matematiksel boyu- rı Osmanlı medreselerinde orta seviyede tuyla konu yapılmasını ısrarlı bir biçim- ders kitabı olarak okutulmuştur. de savunduğu için ders aldığı bilim in- sanlarından birisi olan kelamcı ve ma- tematikçi Seyyid Şerîf el-Cürcânî’yle (?- 1413) anlaşmazlığa düşmüş ve dersini bı- rakmıştır. Öğrencisinin matematik tut- kusunu hocası “Kadızâde-i Rûmî’nin ta- biatına riyaziyat (matematik) galip gel- miş” cümlesiyle ifade etmiştir. Bir an- lamda Kadızâde-i Rûmî’nin bütün yapıt- larının matematik ve astronomiye ilişkin 85

Kadızâde-i Rûmî Bilimsel Çalışmalarının Analizi Uluğ Bey Zic’i Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşıldığı gibi, Uluğ Bey Zic’i, Uluğ Bey’in bu çalışmayı neden Kadızâde-i Rûmî’nin bilimsel çalışmalarını astro- hazırladığını anlattığı ve arkadaşlarını tanıttığı nomi ve matematik olmak üzere iki grupta topla- bir önsöz ve dört bölümden oluşmaktadır. mak olanaklıdır. Astronomi çalışmaları arasından Birinci Bölüm’de takvimler, İkinci Bölüm’de en dikkat çekeni kuşkusuz yönetici ve araştırmacı küresel astronomi, Üçüncü Bölüm’de olarak görev aldığı Semerkand Gözlemevi’nde yap- gezegenlerin hareketleri ve Dördüncü tığı gözlemlerdir. Çünkü bu gözlem verileri, uzun Bölüm’de astronomi konularına yer verilmiştir. süre Doğu’da ve Batı’da yapılan bilimsel çalışmala- Ayrıca trigonometri, astronomi, coğrafya ve rı yoğun bir şekilde etkileyen Uluğ Bey Zic’inin ha- astrolojiyle ilgili çok sayıda tablo bulunmaktadır. zırlanmasında kullanılmıştır. O döneme kadar İl- Uluğ Bey Zîc’i, İslam dünyasında on altıncı, hanlı Zic’i en önemli astronomi çalışması olarak Batı’da ise on yedinci yüzyıldan itibaren gözdeydi ve bütün astronomi çalışmalarına kay- yaygınlaşmaya başlamıştır. Batıda kurulan naklık etmekteydi. Ancak giderek yetersiz kaldı- ilk gözlemevlerinde astronomlar uzun süre ğı fark edilmişti ve yeni gözlemlerle güncellenmesi bu zici kullanmışlardır. Hatta teleskopun gerekiyordu. Uluğ Bey bu gereksinimi karşılamak gözlem için kullanılmaya başlanmasına kadar üzere Semerkand Gözlemevi’ni kurdurdu. Burada en dakik eser olarak kabul edilmiştir. Eser birçok astronomla çalışan Kadızâde-i Rûmî, Uluğ Osmanlılar aracılığıyla Batı’ya geçtikten sonra Bey Zic’inin hazırlanmasında etkin görev aldı. çeşitli dillere çevrilmiş ve defalarca basılmıştır. Onun bu zicdeki katkısı tam olarak belirlenmemiş İslam dünyasında, özellikle de Osmanlılarda olmakla birlikte, Giyâsüddîn Cemşîd el-Kâşî’nin eser hakkında birçok şerh yazılmıştır ölümünden sonra gözlemevinin başına geçerek gözlemlerde bulunması ve gözlem kayıtlarına bağlı olarak astronomik değerlerin hesaplamalarını yap- ması bu yapıtın hazırlanmasında önemli bir rol oy- nadığını göstermektedir. Semerkand Gözlemevi’ndeki Güneş saati 86

>>> Bilim ve Teknik Ocak 2011 Şerh el-Mulahhas fî el-Hey’e’nin Çoğaltıldığı (İstisah Edildiği) Medreseler Şerh el-Mulahhas fî el-Hey’e, 305 nüsha ile Celâliye Medresesi (Herat) Osmanlılarda en yaygın olarak kullanılan Ereğlili Ali Efendi Medresesi eserlerdendir. 305 nüshanın 37’si Hatuniye Medresesi (Erzurum) dokuzuncu,31’i onuncu,95’i on birinci, Haydariye Medresesi 71i on ikinci, 29’u on üçüncü, Hisâriye Medresesi (Tokat) 3’ü ondördüncü yüzyılda istinsah edilmiştir. Kasım Paşa Medresesi (Mardin) Geri kalan 39 nüshasının istinsah tarihi belli Kürü Medresesi (Gaziantep) değildir. Şerh el-Mulahhaş fî el-Hey’e’nin Lütfullâh Medresesi (İsfahan) tespit edilebilen en eski nüshası Mes‘udiye Medresesi (Diyarbakır) 1417 yılının sonlarında istinsah edilmiş olup Nuvvâb Medresesi (İsfahan) yazar hattıyla olan nüsha esas alınmıştır. Osmaniye Medresesi (Halep) Eserin ikinci en eski nüshası da Pervane Bey Medresesi (Tokat) 1436 tarihini taşımakta olup müstensihi Semâniye Medresesi (İstanbul) Ali Nizâm’dır. Eser ilk olarak Sultan Yıldırım Medresesi (Bursa) 1854 yılında Hindistan’da basılmıştır. Sultaniye Medresesi (Bursa) Ayrıca 1869’da İran’da, 1873 ve 1885’te Şeyhülislâm Medresesi (Ladik) Lucknow’da, 1875, 1895 ve 1898’de Yakutiye Medresesi (Erzurum) Yeni Delhi’de ve 1878’de İstanbul’da basılmıştır. Zinciriye Medresesi (Mardin) Basım yerleri ve yılları, eserin yaygın bir şekilde kullanıldığını göstermektedir. Uluğ Bey Zîc’i uzun yıllar boyunca astrono- medreselerinde ders kitabı olarak okutulmuştur. mi çalışmalarının en değerli başvuru kaynağı ol- Bu demektir ki, Kadızâde-i Rûmî’nin şerhi her muş, başta İslam dünyası olmak üzere, Hint, Çin dönemde medreselerde okutulmuş ve araştırma ve Avrupa’yı etkilemiştir. Dünya biliminin gelişim konusu yapılmıştır. Eserin on dokuzuncu yüzyı- seyri açısından değerlendirildiğinde, etkisi tartışıl- lın başlarına kadar varlığını korumayı başarma- maz olan zic üzerine çok sayıda inceleme ve değer- sı da önemi ve değeri açısından bir göstergedir. lendirme çalışması yapılmıştır. Kadızâde-i Rûmî’nin bir diğer astronomi ça- Kadızâde-i Rûmî’nin astronomi konusun- lışması da Hâşiye ‘ala Tahrîr el-Mecisti (Alma- da dikkat çeken bir diğer çalışması da Şerh el- gest Üzerine Açıklamalar) adını taşımaktadır. Mülahhas fî İlm el-Hey’e (Astronomi Seçkisi Üze- Nasîrüddîn-i Tûsî’nin Tahrîr el-Mecisti (Almagest rine) adlı kitabıdır. Osmanlı medreselerinde ders Üzerine) adlı eserine Nizâmeddîn Nîşâbûrî’nin kitabı olarak okutulan Çağmînî’nin el-Mülahhas yazdığı şerhin anlaşılmayan zor yerlerini açıkla- fî el-Hey’e’sinin (Astronomi Seçkisi) yorumu olan yan bir çalışmadır. Kadızâde-i Rûmî araştırma- kitap 1412 yılında tamamlanmış ve Uluğ Bey’e larının çoğunu dönemin bilim ve kültür dili ka- sunulmuştur. Kadızâde-i Rûmî’nin kuramsal ast- bul edilen Arapça olarak yazmıştır. Buna karşılık ronomi sahasında yazdığı en önemli çalışma- Risâle fî İstihrâci Hatti Nısf el-Nehâr ve Semt el- dır. Çağmini’nin (13. yüzyıl) kitabı gibi, Osman- Kıble (Kıble Yönünün ve Meridyen Çizgisinin Be- lı medreselerinde orta seviyeli ders kitabı olarak lirlenimi Üzerine) adlı bir giriş, iki bölüm ve bir okutulan eserin, zamanımıza 300’ü aşkın nüsha- sonuçtan oluşan Farsça yazılmış küçük bir çalış- sı gelmiş, ayrıca çeşitli baskıları yapılmıştır. Kitap ması da vardır. Kadızâde-i Rûmî’nin bilinen tek üzerine pek çok inceleme ve değerlendirme ka- Farsça astronomi eseri olan bu risale, meridyen leme alınmıştır. Bunlardan özellikle Bircendî’nin çizgisi ile Kıblenin azimutunun belirlenmesiyle (?-1528) çalışması çok rağbet görmüş ve Osmanlı ilgilidir. 87

Kadızâde-i Rûmî Kadızâde-i Rûmî aynı zamanda probleme ilişkin yöntemini Kadızâde-i Rûmî geniş- önemli bir matematikçidir. letip basitleştirmiştir. Risâlede bir derecelik yay si- Matematik çalışmalarından nüsünün, üçüncü dereceden bir denklemle, yarı- belirlenebilenler şunlardır: çap 1 olarak alındığı zaman 0,017452406437 oldu- ğu gösterilmiştir. Risâlenin Kadızâde-i Rûmî’nin en Risale fî İstihrâci Ceybi Derece Vahide bi A‘mâlin özgün telifi olduğu kabul edilmektedir. Mîrim Çe- Müessesetin ala Kavâ‘idin Hisâbiyye ve Hendesiy- lebi Düstûr el-Amel ve Tashih el-Cedvel (İşlemin ye ala Tarîkati Gıyâsiddîn el-Kâşî (Giyaseddîn el- İlkesi ve Tablonun Düzeltilmesi, 1499) adlı eserinde Kâşî’nin Yöntemine Dayanarak Aritmetik ve Geo- bir derecelik yayın sinüsünü belirlerken, Kadızâde- metrik Kurallar Bağlamında Bir Derecenin Sinüsü- i Rûmî’nin çalışmasına dayandığını bildirmektedir. nün Hesaplanması Üzerine): Giyaseddîn Cemşîd Kadızâde-i Rûmî, Gıyâseddîn Cemşîd el-Kâşî’nin el-Kâşî’nin 1 derecelik yayın sinüsünün hesaplan- risâlesini çok kısa bulduğu için kendince şerh et- ması için geliştirdiği cebir yöntemini açıkladığı miş, mesele iyice anlaşılıncaya kadar konuyu uzata- risâlesinin şerhidir. Kadızâde-i Rûmî’nin matema- rak, yazarın metnini de aynen almak suretiyle, işa- tik alanında yazdığı en özgün eser olarak kabul ret edilen konulardan izahsız kalanlarını açıklamış edilir. Giyaseddîn Cemşîd el-Kâşî’nin üçüncü de- ve onun kullandığı yöntemin kanıtlama biçimiyle, receden bir denklem haline getirerek çözdüğü bu uygulanış biçimini anlaşılır kılmıştır. No Yazar Eser Adı Dil Yüzyıl 1 Fethullâh Şirvânî Hâşiye‘alâ Şerh el-Mulahhas fî el-Hey’e Arapça 15 2 Kara Sinân Hâşiye‘alâ Şerh el-Mulahhas fî el-Hey’e Arapça 15 3 Fahrüddîn el-‘Acemî Hâşiye‘alâ Şerh el-Mulahhas Arapça 15 4 Sinân Paşa Hâşiye‘alâ Şerh el-Mulahhas Arapça 15 5 Muhyiddîn el-Niksârî Hâşiye‘alâ Şerh el-Mulahhas Arapça 15 6 Dellakoğlu Hâşiye‘alâ Şerh el-Mulahhas Arapça 15 7 Ahaveyn Havâşin‘alâ Şerh Kadızâde‘alâ el-Mulahhas Arapça 15 8 ‘Abdül‘âlî el-Bircendî Hâşiye‘alâ Şerh el-Mulahhas fî el-Hey’e Arapça 16 9 El-Cebertî Hâşiye‘alâ Şerh Kadızâde‘alâ el-Mulahhas fî el-Hey’e Arapça 18 10 Fahrîzâde el-Mevsilî Hâşiye‘alâ Şerh el-Mulahhas Arapça 18 11 Veliyüddîn Carullah Hâşiye‘alâ Şerh el-Mulahhas fî el-Hey’e Arapça 18 12 Bilinmiyor Hâşiye‘alâ Şerh el-Mulahhas li-Kadızâde Arapça ? 13 Bilinmiyor Hâşiye‘alâ Şerh el-Mulahhas Arapça ? 88

<<< Bilim ve Teknik Ocak 2011 Kadızâde-i Rûmî, Giyaseddîn el- Kadızâde-i Rûmî’nin bir diğer çalışması da Farsça kale- Hüseyin Gazi Topdemir, Kâşî’nin Yöntemine Dayanarak me aldığı Risâle fî el-Misâha (Misâha Üzerine) adlı çalışma- Dil ve Tarih-Coğrafya Aritmetik ve Geometrik Kurallar dır. Kitabın girişinde bazı dostlarının, vergi memurlarının Fakültesi (DTCF), Felsefe Bağlamında Bir Derecenin karşılaştıkları güçlüklerde onlara yardımcı olacak bir eser Bölümü, Sistematik Sinüsünün Hesaplanması Üzerine yazmasını istemeleri üzerine bu eseri hazırladığını belirten Felsefe ve Mantık adlı çalışmasının girişinde Kadızâde-i Rûmî, çalışmasını dört bölüm ve on iki kural ha- Anabilim Dalı’nı bitirdikten şunları açıklamaktadır: linde düzenlemiştir.Kadızâde-i Rûmî, ayrıca pratik ve kolay (1985) sonra, 1988 ‘de anlaşılır bir hesap kitabı da yazmıştır. Risâle fî el-Hisâb (He- “Kemâlüddîn el-Fârâsî’nin Zamanın yegânesi, aziz kardeşim sap Üzerine) adını taşıyan ve Bursa’dayken yazdığı bu çalış- İbn el-Heysem’in Kitâb el- Giyâseddîn Cemşîd İbn Mes’ud ma üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm hesap, ikin- Menâzır Adlı Optik Kitabına el-Kâşî, aritmetik ve geometri ci bölüm cebir ve üçüncü bölüm de mesâha konusundadır. Yazdığı Açıklamanın Yakan kurallarına göre yapılan işlemlerle Kürelerdeki Kırılmaya bir derecelik yayın sinüsünü Kadızâde-i Rûmî’nin bilinen en değerli çalışması Tuh- Ait Bölümü’nün Çevirisi çıkarmayı başardı. Bu zamana fe el-Re’îs fî Şerh Eşkâl el-Te’sîs (Temel Teoremler Üzeri- ve Kritiği” başlıklı tezle kadar pek çok bilgin bu problemi ne) adını taşımaktadır. Şemseddin Muhammed ibn Eş- yüksek lisans ve 1994’te da çözmeye çalıştığı halde, hiçbiri ref es-Semerkandî’nin (?-1291) Eukleides’in Usûl el- “Işığın Niteliği ve Görme hakkıyla çözemedi. Her biri bunu Hendese’sindeki (Geometrinin Öğeleri) temel önermeler ile Kuramı Adlı Bir Optik çıkarmak için bazı yöntemlere üçgenler hakkındaki bilgileri özetleyen Eşkâl el-Te’sîs ad- Eseri Üzerine Araştırma” başvurmuş, hatta bazıları mesela lı eserine yapılmış bir şerhtir. 1412 yılında Semerkand’da başlıklı teziyle de doktora Almagest’in (El-Mecisti) yazarı tamamlanmış ve Uluğ Bey’e sunulmuştur. Daha çok Şerhu programını tamamladı. Ptolemaios (Batlamyus) kirişi Eşkâl el-Te’sîs adıyla tanınmaktadır. Kadızâde-i Rûmî teo- Bilimsel çalışma alanları, belli olan bir yayın üçte birinin rik geometri açısından en önemli çalışması olan bu şerhin- bilim tarihi ve bilim kirişini belirlemek için geometrik de birçok noktada Semerkandî’den farklı bir yaklaşım ser- felsefesi olan yazarın bir yöntem bulunmadığını gilemiş ve açıklamalarında Nasîrüddîn-i Tüsî’nin Tahrîr el- bu konularda birçok söylemiştir. Yalnız, Giyâşeddîn Usûl fî İlm el-Hendese’si ile Esîrüddin el-Ebherî’nin Islâh el- çalışması bulunmaktadır. Cemşid el-Kâşî’nin anlatımındaki Öklîdis’inden faydalanmıştır. Şerhu Eşkâl el-Tesîs’inin Os- Halen DTCF, Felsefe aşırı vecizlik ve yaptığı işlemlerin manlı matematik tarihi açısından en önemli özelliği, uzun Bölümü, Bilim Tarihi anlaşılması çok güç olduğundan, yıllar medreselerde orta seviyeli bir geometri ders kitabı ola- Anabilim Dalı’nda profesör aramızdaki dostluk dolayısıyla rak okutulmasıdır. Eserin dünya kütüphanelerinde 200’ü aş- olarak çalışmalarını onun risalesinden yararlanmanın kın yazma nüshası bulunmaktadır. Eser üzerine pek çok ma- sürdürmektedir. daha yaygın olması için, ele tematikçi tarafından inceleme ve araştırma yazılmış ve bun- aldığı konuların izahını, örtülü lar Osmanlı geometri eğitiminde kullanılmıştır. Kitap 1794 bıraktığı muğlak yerlerin yılında açıklamalı olarak Türkçeye çevrilmiştir. Şerh Eşkâl açıklamasını görev bildim. İşte el-Te’sîs, 1851 ve 1857 yıllarında İstanbul’da basılmıştır. Ki- bunun için uygun bir biçimde ve tabın dikkat çeken yönlerinden birisi de Eukleides’in paralel- arkadaşlara konunun anlatılması ler postulası olarak bilinen beşinci postulasına ilişkin İslam kolay olsun diye, bir derecelik dünyasında yapılmış çalışmaların eleştiri ve değerlendirme- yayın sinüsünün hesaplanması sini içermesidir. yolunu izah etmeyi, mesele iyice anlaşılıncaya kadar konuyu uzatmayı uygun buldum. Bundan sonra, yazarın metnini de aynen aldım. İşaret ettiği konulardan izahsız kalanlarını da açıkladım. Kaynaklar BTiDlimV,İRslâemmzAi nKsiitkalboepveid,i1si9,82. İOhssmanaonğlıluA,sEtr.o, Şneoşmeni ,LRite.,rİaztgüir,üCT.,,aOrihsmi, Canilltı1M, IaRteCmICatAik, 1997. FAadzılvıoarğ,lAu,.,İ.O, “sKmaadnılzıâTdüer-kilRerûimndîe”, Literatürü Tarihi, Cilt 1, IRCICA, 1999. Cilt 24, 2001. İSTGzaoıgyypiıâ,dlısCe,ümA.d, Od.i,rîU,snmH-luia.KğnGâBlı.şevMîy’neeviUndernMSeaesteme,kleYetru.r,ikbnBaudinl,eidTmİ’d.lTimaT.Kka,ir.C,iİhl1iiilm9t,8P15Fe,.agİzae,mli1y9,e92ti70H.08a.kkında Fazlıoğlu, İ., “Osmanlı Felsefe-Bilim Dünyasının Arkaplanı Olarak Semerkand Matematik Astronomi Okulu”, 89 İDhîsvaânnoİğlmlu,îEA.r,aŞşetşıremn,aRla.,rİDzgeir,gCis.i,,ASakypıı:n1a,r2,0C0.3, F. azlıoğlu, İ.,

Türkiye Doğası Dr. Bülent Gözcelioğlu Flora Endemik Salvia’lar (Adaçayları) Salvia’lar ya da yaygın olarak bilinen adıyla adaçayları herkesin bildiği, hemen hemen her yerde kolayca bulunan, genel olarak çay olarak tüketilen, ekonomik ve tıbbi değeri olan bitkilerdir. Adaçayları, ballıbabagiller (Labiatae) ailesinin içinde yer alır. Tedavi edici özelliği eski devirlerden bu yana bilinir ve bu yönde kullanılır. Bilimsel adı da Latincede “tedavi edici” ya da “kurtarıcı” anlamına gelen “Salveo” kelimesinden kaynaklanır. Adaçayları ülkemizde, özellikle Akdeniz kesici, antiseptik (boğaz ve burun hastalıkla- antifungal özellikler yüksek olarak bulundu. bölgesinde yaygın olarak bulunur. Ülkemiz- rında), terlemeyi azaltıcı, yatıştırıcı olarak ay- Bu özelliklerin yüksek olması, adaçaylarının de 90’dan fazla türü yaşar. Bunların da yarısı rıca geleneksel olarak kuvvet verici ve uyarıcı bazı mikroplara ve mantarlara karşı etken endemiktir, yani diğer bir deyişle dünyada etkilerinden dolayı da tüketilir. madde içerdiği anlamına gelir. Ayrıca adaçay- yalnızca ülkemizde bulunur. Adaçayları tek ya larının bu özellikleri sayesinde hazır gıda üre- da çok yıllık otsu ya da çalımsı özellikte olan Adaçaylarını, özellikle endemik adaçayla- timinin daha sağlıklı olmasını sağlayabileceği bitkilerdir. Bilinen özellikleri arasında kokulu rını son zamanlarda önemli yapan şey, biyo- ve insanları serbest radikallerin neden olduğu olmaları ve çok sayıda uçucu yağ içermeleri kimyasal özelliklerinin yavaş yavaş araştırma hastalıklardan koruyabileceği de ortaya ko- sayılabilir. Uçucu yağ, yaprak üzerindeki salgı projeleriyle ortaya konması. Bu projelerden yuldu. Adaçaylarının kullanımının herhangi tüylerinde bulunur. biri de TÜBİTAK desteğiyle Prof. Dr. Mansur bir olumsuz duruma yol açmaması için, ada- Harmandar (Muğla Üniversitesi) yürütücülü- çaylarının toplandığı bölgelerin endüstriyel Adaçayları elma çalbası, boz şalba, elma ğünde 2009 yılında tamamlandı. Projede, Gü- alanlara ve yapılara (karayolu vb.) yakın olma- çalısı, kırçayı, Anadolu adaçayı olarak da bili- neybatı Anadolu’ya endemik olan dört ada- ması gerekir. Bunun yanı sıra mutlaka uzman- nir. Adaçaylarından su buharı yoluyla elde edi- çayı türünün antioksidan özellikleri ve uçucu ların bilgisi ve önerisi doğrultusunda hareket len uçucu yağa elma yağı veya acı elma yağı bileşenleri belirlendi. Buna göre bu endemik etmek gerekir. denir. Adaçayları soğuk algınlığına karşı, ağrı adaçaylarında antioksidan, antimikrobiyal ve 90

Bilim ve Teknik Ocak 2011 [email protected] Adaçayları terpenler, flavonoidler, tanenler, antosiyanozitler, sapo- nozitler, ozlar, steroller, karotenler ve kumarin tipi biyokimyasal bile- şikler içerir. Terpenler bitkilerde uçucu yağları oluşturan temel etken maddelerdir. Bu nedenle gıdalarda tatlandırıcı olarak, parfümeride ve aromaterapide kullanılırlar. Flavonoidler bitkilere renk veren aynı zamanda antioksidan özellikleri olan, yani vücuda zarar veren öğeleri etkisiz hale getiren bitkisel maddelerdir. Tanenler insan vücudunda bazı mineralleri, örneğin demiri ve kalsiyumu bağlayarak bu mineral- lerin emilimini azaltan maddelerdir. Boya ve gıda endüstrisinde kulla- nılırlar. Ayrıca damarları ve mukozayı (sindirim ve solunum sistemi or- ganlarının iç kısmındaki tabaka) büzücü etkilerinden ötürü bademcik, farenjit ve bazı deri hastalıkları ilaçlarının içinde de bulunurlar. Fotoğraf: Doç. Dr. Kazım Çapacı KHAkaatyrimnviataeknllidaBarirl,eMşik.,levreinairnk.A, rGaüştnıreıylmbaatısıA, TnaÜdBoİluT’AdaKEPnrdoejme NikoO: 1la0r6aTk0Y9a5y.,ıl2ış0G09ö.steren Salvia Türlerinin Antioksidan http://www.herbs2000.com 91

Türkiye Doğası Fauna Baykuş Efsanesi… Balık Baykuşu 92

Bilim ve Teknik Ocak 2011 Türkiye doğası bilinen zengin Balık baykuşları genel olarak kızı- tür çeşitliliğinin yanı sıra lımsı kahverengi ile sarımsı kahverengi zaman zaman sürprizler yapan arasında değişen renklerde olur. Sırt ilginç bir ekosisteme de sahip. kısımlarında siyah, koyu kahverengi Soyu tükendi sanılan bazı kesikli çizgiler vardır. Karın kısımlarıysa türler uzun bir aradan sonra sarımsı beyazdır, sırt kısmındaki gibi yeniden görülebiliyor. ancak orada olduğundan çok daha Örneğin ülkemizde soyu ince, koyu renkli çizgiler bulunur. Göz- tükendi sanılan sırtlanın leri belirgin biçimde parlak sarıdır. Boy- (Hyaena hyaena) 2004 yılında ları 55 cm kadar, kanat açıklığı da 150 Hatay’da yeninden görülmesi, cm kadar olabilen bir baykuş türüdür. benzer biçimde balık Kafa kısmı düz, kulakları büyüktür. baykuşunun uzun bir aradan sonra tekrar görülmesi... Alçak alanlardaki, ağaç sınırındaki nehir ve göl kıyılarında yaşarlar. Kaya- Balık baykuşları 40-50 yıl öncesine lıklardaki oyuklarda, kurumuş ağaç- kadar Ortadoğu’da (İsrail, Irak, Ürdün, larda ya da yırtıcı kuşların eski yuva- Lübnan) yaşıyordu. Ancak günümüzde larında bulunurlar. Genelde geceleri o bölgede soylarının tükendiği kabul aktiftirler, bulutlu havalarda gündüz ediliyor. Ancak Asya’nın güneyinde de uçabilirler. Tatlısu yengeçleri, balık- Hindistan, Sri Lanka ve Pakistan’da lar, kurbağalar, kemiriciler, sürüngenler yaşamlarını sürdürüyorlar. Balık bayku- başlıca besinlerini oluşturur. şunun ülkemizdeki ilk kayıtları 1800’lü yılların sonunda verilmiş. Sonra 1991 Balık baykuşlarının ülkemizde ya- yılında Adana’da tesadüfen balık olta- şamlarını nasıl devam ettirdikleri hak- sına yakalandı, oltadan kurtarılarak sa- kında kesin bilgi yok. Ancak sayılarının lıverildi. Daha sonra 2004’te Antalya’da azlığı, yaşadıkları yerlerin insan ve tu- Osman Yöntem, 2009’da Soner Bekir rizm baskısı altında olması, akarsuların ve Murat Çuhadaroğlu tarafından fo- kirlenmesi gibi etkenler yaşam koşulla- toğraflanarak yaşadığı belgelendi. rının bozulduğunun göstergesi. 2010 yılında Doğa Derneği balık bay- kuşunun popülasyonunun belirlen- mesi için Akdeniz bölgesinde geniş bir alanda çalışma yaparak üç birey belirledi. Son durum bu şekilde, ancak tahminler daha fazla balık baykuşunun yaşadığı yönünde. Fotoğraf: Murat Çuhadaroğlu Khtatpy:n//awkwlawr.trakus.org/kods_bird/uye/?fsx=2fsdl17@d&tur=Bal%FDk%20bayku% Mlíkovský, J., “Brown Fish Owl (Bubo zeylonensis) in Europe: past distribution and taxonomic status”, Buteo, Cilt 13, s. 61-65, 2003. 93

Türkiye Doğası Jeomorfoloji Magmanın Yeryüzüne Püskürmesi Sonucunda Oluşan Jeomorfolojik Yapıların En Güzeli Bazalt Sütunları Anadolu’nun jeomorfolojik özellikleri, yerbilimciler için açık hava laboratuvarı özelliği taşır. Bu yapının doğaseverler, doğa fotoğrafçıları ve gözlemciler için görsel değeri çok fazladır. Anadolu’nun jeomorfolojik yapısının oluşmasında volkanizma önemlidir. Volkanizma sonucunda kaldera, krater, bazalt sütunu gibi çok sayıda değişik biçimli yer şekilleri oluşmuştur. Bunların içinde bazalt sütunları değişik yapılarıyla dikkat çeker. Magma yeraltından yeryüzüne çıkarken sıvı, katı ya da gaz halin- değişebilen çokgen yapılar da görülür. Sütunların genişliği ise lavın de maddeler de dışarıya çıkar. Magmanın akışkan haline lav denir. soğuma hızına bağlıdır. Soğuma yavaşsa bazalt sütunları büyük, hız- Magma sıvı halde yeryüzüne çıktıktan sonra soğuma süreci başlar. lıysa küçük (1 cm çapında) olur. Bazaltlar genellikle gri ya da siyah ve Soğuma sonucunda lavın içeriğine göre farklı tip volkanik kayaçlar yoğunlu fazla olan kayaçlardır. Bileşimlerinde magnezyum ve demirli oluşur. Bunlardan biri de bazalttır. Soğuma sürecinde lavlar topoğ- maddeler vardır. Bu yüzden de küçük bir parça bazalt bile aynı bü- rafik yapıya göre uygun yerlerde birikerek lav göllerini oluşturur. Lav yüklükte başka birçok kayaçtan daha ağırdır. göllerinde biriken magma bir süre sonra alttan ve üstten soğumaya başlar. Bu soğuma sırasında lavlar büzüşür ve hacimleri % 5-10 kadar Yalnızca karada değil deniz ve okyanus tabanındaki volkanizma küçülür. Büzüşme sırasında aynı zamanda ilk çatlaklar oluşur. Bunlar sonucunda da bazaltlar oluşur. Dünya yüzeyinde en çok rastlanan bazalt sütunlarının oluşmasının da başlangıcıdır. Bu sütunların biçi- kayaç tipi bazaltlardır. Ayrıca Ay’da ve Mars’ta da bulunurlar. Bazaltlar mini soğumanın alttan üste ya da üstten alta doğru olması belirler. aynı zamanda doğal taş özelliğindedirler ve madenciliği de yapılır. Biçimlerin oluşumunda suların da etkisi vardır. Soğuma tabandan Aşınma ve iklim şartlarından çok az etkilendikleri için mimari yapılar- başlamışsa sütunlar dik düzende olur. Lavların içine çatlaklardan su da, zemin ve cephe kaplamalarında, şehir içi yollarda, kaldırımlarda girerse soğuma daha hızlı olur. Bunun sonucunda da çeşitli yönlerde ve bahçe düzenlemesinde kullanılır. ve eğimlerde düzensiz bazalt sütunları oluşur. Ancak her soğumada bazalt sütunları oluşmaz. Bazalt sütunlarına çok sık rastlanmaz. Bu- Ülkemizdeki en güzel bazalt sütunları Boyabat’da (Sinop) ve Kızıl- nun için bazı basınç ve sıcaklık koşullarının uygun olması gerekir. Ba- cahamam’dadır (Ankara). Boyabat bazalt sütunları 4-6 köşelidir, yük- zalt sütunları genellikle altıgendir. Ancak sayıları üçten on ikiye kadar seklikleri de 30-40 m civarındadır. Kızılcahamam’daki bazalt sütunla- rının alt kısımları düzenli, üst kısımları düzensizdir. Düzenli sütunlar 4-6 köşelidir, genişlikleri 10-30 cm kadardır. 94

Bilim ve Teknik Ocak 2011 Bazaltlar erimiş lavların soğuyup katılaşmasıyla oluşan volkanik kayaç türlerinden biridir. Fotoğraf: Turgut Tarhan Kaynaklar http://www.turkjeopark.org/ (Soğuksu Milli Parkı Jeositleri) http://maps.thefullwiki.org/Basalt http://geology.com/rocks/basalt.shtml 95

Türkiye Doğası Doğa Tarihi Dünyanın en hızlı koşan memelisi bir zamanlar AÇnitaadolu’daAnadolu’dayaşıyordu... Anadolu’nun doğa tarihi sayfalarını çevirmeye büyük kedilerle başladık ve devam ediyoruz. Sıra çitalarda. Çitalar karadaki en hızlı memeli türü olarak bilinir. Hızları 103 km/saat kadar olabilir. Bu da saniyede 29 metre yol alabildikleri anlamına gelir. Çok hızlı koşabilen avlarını, özellikle ceylanları ancak bu hızla yakalayabilirler. Fakat bu hızı 250-300 metreden fazla koruyamazlar.

Bilim ve Teknik Ocak 2011 Çitalar, 19. yüzyılın sonuna kadar Anadolu’da (Güneydoğu Ana- Dünyadaki çita popülasyonununsa 7000’den fazla olduğu tahmin dolu) yaşadılar. Anadolu ve Ortadoğu’da zoolojik araştırmalar ya- ediliyor. Bu rakam 1970’lerde 15.000 idi. Son 40 yıl içinde yarı yarıya pan İngiliz araştırmacı Charles Danford (1879), Birecik’in güneyin- azalması, çok hızlı bir yok oluş süreci içinde olduklarının da göster- de bir şeyhin kendisine canlı çita hediye ettiğini belirtir. Çitaların gesi. Asya’da yok olmasının en büyük nedeni olarak, eskiden aristok- soyu Anadolu’da tükenmesine karşın günümüzde dünyanın çeşitli ratların avlanırken çitaları yardımcı olarak kullanması (çitaların bu yerlerinde yaşamlarını devam ettiriyorlar. Genel olarak Afrika’nın amaçla eğitilmesi) gösteriliyor. Herhangi bir bilimsel kayıt olmama- çeşitli bölgelerinde (Nijer, Kenya, Namibya, vb) ve İran’da bulunu- sına karşın Anadolu’da yok olması da aynı nedenden kaynaklanıyor yorlar. Çitaların 5 alt türü var. Bunlardan ülkemize en yakın olanı olabilir. Çünkü 15., 16. ve 17 yüzyıllara ait, padişahların av sahnele- Asya çitası olarak bilinen Acinonyx jubatus venaticus alt türü. Sade- rini gösteren minyatürlerde tutsak çitalar var. Bunlara ek olarak doğ- ce İran’ın Horasan bölgesinde yaşayan Asya çitasının 60-100 birey rudan besinleri olan hayvanların, örneğin ceylanların ve karacaların kadar kaldığı ve soylarının ciddi olarak tehlikede olduğu biliniyor. da sayısının azalması yok olmalarının diğer nedenleri arasında. Çizim : Ayşe İnan Alican Kaynaklar Demirsoy, A., Türkiye Omurgalıları, Memeliler, Çevre Bakanlığı, 1996. http://www.iucnredlist.org/apps/redlist/details/219/0 97

Sağlık Doç. Dr. Ferda Şenel Hipotermi Vücudumuzdaki tepkimelerin sağlıklı bir şekilde yürütülebilmesi için Her türlü önleme rağmen, termoregülator merkez sıcaklık kaybına belirli bir sıcaklığa ihtiyaç vardır. Bu tepkimeler için gerekli olan sı- karşı vücudun sıcaklığını korumakta yetersiz kalınca vücut sıcaklığı düş- caklığa vücut sıcaklığı denir. Vücut sıcaklığı, sağlıklı insanlarda ortalama meye başlar ve hipotermi meydana gelir. Bir insan vücut sıcaklığı 35°C olarak 36,8±0,4 derecedir. Dış ortam belirli düzeyde etkili olsa da, beynin nin altına düştüğünde hipotermiye girmiş kabul edilir. Termoregülator hipotalamus bölgesinde bulunan termoregülatuvar merkez vücut sıcak- merkezin işlevini yapamamasının sebebi çoğunlukla, vücuttaki sıcaklık lığının dar bir aralıkta tutulmasını sağlar. Dış ortamdaki 40-50 derecelik sı- kaybının sıcaklık üretiminden daha fazla olmasıdır. Buna yol açan birçok caklık değişikliklerine rağmen, vücudun iç sıcaklığı sabit kalır. Ancak, gü- etken olsa da en belirgini soğuğa maruz kalmaktır. Genellikle kış ayların- nün değişik saatlerinde ve kadınların yumurtlama dönemlerinde vücut da olsa da, yazın dahi hipotermi riski vardır. Islak ve rüzgârlı ortamlarda sıcaklığında yarım derecelik artışlar olur. hızlı sıcaklık kaybına bağlı olarak hipotermiye girilebilir. Hipoterminin ilk belirtisi üşümektir. Hareket etmemize rağmen üşüyorsak, yazı yazmak gi- Vücut sıcaklığının belirli bir değerin üzerine çıkmasına hipertermi, bi ince işler yapmakta zorlanıyorsak ve hareketlerimizde hafif de olsa ya- düşmesine de hipotermi denir. Her iki durum da hayati tehlikelere yol vaşlama hissediyorsak hipotermi riski başlamıştır. Grup halinde yapılan açar. Vücut sıcaklığı 40 derecenin üzerine çıkınca protein yapısında de- dağ yürüyüşlerinde kişinin grubun arkasında kalması, hipotermi için er- ğişimler ve kimyasal tepkimelerde bozulmalar başlar. Sıcaklığın düşme- ken uyarı olarak kabul edilebilir. Hipotermi derinleştikçe beyinsel işlevler si durumunda da kimyasal tepkimeler yavaşlar ve hayati organların ça- de yavaşlar. Soğuk havaya rağmen kişinin üşüdüğünün farkında olma- lışması aksar. Kış aylarında, soğuk havaya uzun süre maruz kalma duru- ması, örneğin paltosunun önünü kapatmaması gibi davranışlar, beyinsel munda görülen hipotermi, tedavi edilmediğinde ölüme yol açabilir. işlevlerin de artık etkilenmeye başladığını gösterir. Titremenin durması, şiddetli hipotermiye girmenin ilk belirtisidir. Kaslar sertleşir ve kişi artık Vücut içerisindeki tepkimelerin ürettiği sıcaklık, bir yandan da sürek- yürüyemez hale gelir. Solunum ve nabız o kadar zayıflar ki, şiddetli hipo- li olarak kaybedilir. Vücut ısısı dört temel mekanizmayla kaybedilir. Vücut termiye girmiş bir insanın yaşayıp yaşamadığını anlamak oldukça zorlaşır. sıcaklığı ışıma (radyasyon) yoluyla bir tür elektromanyetik dalga şeklinde dış ortama verilir. Gün içerisinde vücut sıcaklığının yarıdan fazlası bu me- Hipoterminin ilk tedavisi, vücut tam olarak etkilenmeden bu olayın kanizmayla kaybedilir. Sıcaklık kaybının bir diğer yolu da iletim (kondük- farkına varmaktır. Vücut sıcaklığımızın düşeceğini anladığımız anda, sı- siyon) mekanizmasıdır. Vücudun daha soğuk bir maddeye doğrudan te- caklık kaybını azaltan bir dizi önlem almamız gerekir. Islak kıyafetlerin çı- ması sonucunda sıcaklığın moleküler seviyede taşınmasına iletim yoluy- kartılması, daha kalın kıyafetlerin giyilmesi, vücudun açıkta olan ve so- la sıcaklık kaybı denir. Vücut sıcaklığının yaklaşık % 15’i iletim yoluyla kay- ğuğa maruz kalan bölgelerinin kapatılması alınacak ilk önlemlerdir. Kas bedilir. Örneğin soğuk beton veya metal gibi yüzeylerle temas durumun- hareketlerini artıran hafif egzersizler yapılması ve sıcak içecekler içilmesi da vücut sıcaklığı iletim yoluyla o yüzeye aktarılır. Suyun içerisinde de sı- diğer önlemler arasındadır. Daha ileri hipotermi durumlarında, elektrikli caklık iletimi hızlı olur. Makul kabul edilebilecek bir sıcaklık düzeyinde ol- battaniye veya sıcak su içeren torbalarla kişinin vücut sıcaklığı yükseltile- sa bile, uzun süre vücut sıcaklığının altındaki suyla temas sonucunda hi- bilir. Şiddetli donma durumunda kalp atımı zayıflar ve neredeyse duyul- potermiye girilebilir. Bu nedenle dalgıçlar, su içerisinde vücut sıcaklıkları- maz hale gelir. Kalbin tam olarak durduğunu anlamadan kalp masajı ve- nı korumak için özel kıyafetler giymek zorundadır. Vücudun, havayla ve ya elektroşok uygulamak oldukça sakıncalıdır. Bu nedenle, kalbin çalışıp su gibi akışkanlarla teması da sıcaklık kaybına yol açar. Hareket halinde çalışmadığını kesin olarak anlamak için kalbin belirli bir süre boyunca dik- olan moleküller, vücuda temas ettiği anda sıcaklığı üzerine çeker ve da- katlice dinlenmesi gerekir. Bu tür durumlarda kişinin en yakın sağlık mer- ha sonra hızlı bir şekilde vücuttan ayrılarak yerini soğuk moleküllere bıra- kezine kısa sürede ulaştırılması hayati önem taşır. kır. Taşınım (konveksiyon) olarak adlandırılan bu mekanizmayla, akışkan moleküller sürekli olarak vücuttan sıcaklık alıp götürür. Taşınım yoluyla sıcaklık kaybetmemizi engelleyen en önemli unsur giysilerimizdir. Nefes alıp verme ve terlemeyle de önemli ölçüde sıcaklık kaybedilir. Günlük ha- yatta sıcaklık kaybının yaklaşık üçte biri solunum ve terlemeyle olur. Sı- cak havalarda vücut sıcaklığının düzenlenmesini sağlayan en önemli me- kanizma da budur. Termoregülator merkez, vücudun dış ve iç bölgelerinden gelen sin- yallere göre vücut sıcaklığını düzenler. Sıcaklık kaybı artıp vücut soğu- maya başladığında, sıcaklığı yükseltmek için bazı mekanizmalar devre- ye girer. Etkili mekanizmalardan biri cilt damarlarındaki büzülmedir (va- zokonstrüksiyon). Dış yüzeydeki damarlar büzülünce, sıcak kan iç organ- lara ve beyne yönlendirilerek vücut sıcaklığı korunur. Titremek ve kasla- rımızın istemli olarak hareket ettirilmesi de sıcaklık kaybını önlemeye ya- rayan mekanizmalardır. Vücut sıcaklığını artırmak için bazı kimyasal me- kanizmalar da devreye girer. Örneğin tiroid hormonları, vücut sıcaklığı- nı yükseltmekte etkili olan moleküllerdir. Bu hormonlar bazı enzimleri te- tikleyerek, vücudun enerji kaynağı olan ATP’nin parçalanmasını, böylece enerji açığa çıkmasını sağlar. 98

Bilim ve Teknik Ocak 2011 [email protected] Hipoterminin Yararları Hipotermi, genel olarak insana zarar veren bir olgu ola- Kateterdeki sıvı, balonların içerisinde de dolaşarak temas rak algılansa da, bazı durumlarda hayat kurtarıcı olmakta- yüzey alanını artırır. Kan, damar içerisinden geçerken ka- dır. Koroner baypas gibi açık kalp ameliyatlarında hasta ge- teterlere ve balonlara temas ederek soğumaya başlar. Vü- çici bir süreyle kalp-akciğer makinesine bağlanır. Hastanın cut ısısı her saat 1,5 derece düşürülürken bir yandan iç vü- pompaya bağlanması olarak adlandırılan bu işlemde, vü- cut sıcaklığı ölçülür. Hedeflenen hipotermi düzeyine ulaşı- cuttaki kan tamamen dışarıya alınarak suni bir pompa yar- lana kadar kateterdeki soğuk su akımı devam eder. Gerek- dımıyla vücuda geri gönderilir. Beyin, kandaki oksijen dü- li ilk tedaviler uygulanıp 24 saat hipotermide tutulan hasta zeylerindeki düşüşe son derece duyarlı bir organdır. Kanın daha sonra kademeli olarak ısıtılarak normal vücut sıcaklı- vücut dışındaki bir cihaza aktarılması sırasında, beyne gi- ğına kavuşturulur. den oksijen miktarında değişiklikler olabilmektedir. Oksi- jen düzeyindeki değişikliklere bağlı olarak beyinde oluşa- Organ nakli ameliyatlarında da hipotermiden yararla- bilecek hücre hasarını engellemek amacıyla vücut sıcaklığı nılır. Kadavra nakillerde, beyin ölümü gerçekleşen kişinin düşürülür. Vücut sıcaklığındaki her 1 derecelik düşüş, bey- nakledilecek organı çıkartılmadan önce, büyük damarlar nin oksijen ihtiyacını % 10 civarında azaltır. Ameliyat sıra- yoluyla organa soğutulmuş serum verilir ve sıcak kan dı- sında oluşturulan hipotermi sayesinde beyin, daha az oksi- şarıya boşaltılır. Yaklaşık 4 derecedeki soğuk serumla yı- jene maruz kalsa dahi kendini koruyabilir. kanan organ iyice soğutulduktan sonra çıkartılarak nakil için hazırlanır. Canlıdan yapılan nakillerdeyse, organ çıkar- tıldıktan sonra içerisine derhal soğuk sıvı pompalanır. Or- gan, nakil işlemine kadar da 4 derecedeki özel sıvıların içe- risinde korunur. Bu işlemler, organın vücut dışında uzun bir süre için canlı kalmasını sağlar. Normal koşullarda kan akımı olmadığında böbrekler sadece 45 dakika canlı kala- bilir. İçerisinden soğuk serum geçirilmiş böbreklerse 24 sa- atten fazla canlılığını koruyabilir. Bu sayede organın işlevi- ne önemli zararlar vermeden, başka insanlara nakledilecek süre kazanılmış olur. Hipotermi Düzeyleri Vücut sıcaklığı Belirtiler ve bulgular 37°C - 36°C Üşüme, hafif titreme, ellerde uyuşukluk Hipotermi, kafa çarpmasına veya ani kalp durmasına 35°C - 34°C hissi, fiziksel performansta hafif bir bağlı beyin hasarının önlenmesinde veya tedavi edilme- düşüş. Ellerle karmaşık işler yapılamaz. sinde de oldukça faydalıdır. Kalp krizi veya başka sebep- 33°C Kişi hipotermiye girmiştir. Titreme lere bağlı ani kalp durması sık görülen bir durumdur. Hız- artar, kasları kullanma yeteneği azalır. lı ve uygun müdahaleyle bu kişilerin yaklaşık % 15’inin kal- 32°C - 31°C Hareketler yorucu ve yavaştır. Eller bi tekrar çalıştırılabilir. Hayata tekrar döndürülen kişilerin hissizleşir, parmaklar kullanılamaz. % 60’ı hastanede ölmektedir. Sağ kalan kişilerinse yakla- 30°C Düşünce hızı azalır. Kafa karışıklığı ve şık dörtte üçünde beyin hasarı oluşmaktadır. Ani kalp dur- 29°C - 28°C algılama güçlüğü başlar. masına bağlı beyin hasarını önlemek için hipotermi olduk- Şiddetli titreme. Büyük kaslar ça uygun bir tedavi seçeneğidir. Aniden kalbi duran kişinin tembelleşir, hareketler kontrol vücut ısısının 12-24 saat süresince 32-34 dereceye getiril- edilemez, eller düzenli kullanılamaz. mesi beyin hasarı riskini önemli ölçüde azaltır. Düşünme yeteneği azalır, konuşma yavaşlar, dil sürçer, hafıza zayıflar, Aniden kalbi duran kişide hipotermi elde etmek için ilk kişi durgunlaşır . olarak ana damarlarına kateterler yerleştirilir. Kateterin içe- Titreme durur. Cilt rengi değişir. Kaslarda risinde sıvıların rahatlıkla dolaşabileceği kanallar ve balon- sertleşme vardır, kas hareketleri durur, lar vardır. Vücuda yerleştirilen kateterin içerisine soğuk su kişi ayakta duramaz ve yürüyemez. pompalanır. Kateterin bir kanalından giren soğuk su diğer Nabız ve solunum azalmaya başlar. Kafa kanalından geri çıkar. Böylece vücuda sıvı verilmemiş olur. karışıklığı, mantıksız davranışlar, hafıza kaybı ve şuur bulanıklığı görülür. Bilinç kapanır. Kalp ritmi düzensiz, solunum son derece zayıftır. Baygınlık, kalp ve solunum yetmezliği. Ölüm. 99

Gökyüzü Alp Akoğlu Parçalı % 80 Güneş Tutulması % 60 % 40 4Ocak’ta parçalı Güneş tutulması meyda- % 20 na gelecek. Bu tutulma ülkemizden de iz- %0 lenebilecek ve Güneş’in büyük bir bölümü Ay tarafından örtülecek. Elbette bu tutulma- NASA dan bir tam tutulmanın görkemini bekleme- mek gerek. Çünkü parçalı tutulmalarda, Güneş kartona açılmış küçük bir delikten Güneş’in Alp Akoğlu Parçalı tutulmayı izlemek için düzenek yap- hangi oranda tutulursa tutulsun hava aydınlık görüntüsünü düzgün, beyaz bir yüzeye manız şart değil aslında. Örneğin ağaçların olur ve Güneş’in küçük bir bölümü de görün- düşürmek en iyi yöntem. Böylece Güneş’e yaprakları arasından geçerek yere düşen güneş se ona doğrudan bakamayız. Çünkü gözlerimiz doğrudan bakmamış olur, ayrıca Güneş’i ışınlarına baktığınızda yerde çok sayıda Güneş Güneş’e herhangi bir zaman baktığımızda gö- gökyüzünde gördüğümüzden çok daha görüntüsü görebilirsiniz. Kış mevsiminin orta- receği kadar hasar görebilir. büyük bir görüntüsünü elde etmiş oluruz. sında olduğumuzdan yapraklı ağaç bulmak zor olabilir. Ancak yine de iğne yapraklı ya da yap- Beklentileri baştan düşük tuttuk, ama 4 Ocak’taki tutulma sırasında ülkemizden Güneş’in en fazla % raklarını dökmüş de olsalar sık dallı ağaçlar bu doğru yöntemlerle gözlenirse parçalı Gü- 72’sinin örtüldüğü görülebilecek. Bu sırada Güneş yukarıdaki işlevi yerine getirebilir. neş tutulması da ilginç sayılabilecek gök fotoğraftaki gibi görünecek. Bu fotoğraf 2006’daki tam Güneş olaylarından biridir. 4 Ocak’taki tutulma tutulması öncesinde, parçalı tutulma evresinde çekildi. Ülkemizde bazı merkezlerde Güneş tutul- Dünya’nın hiçbir yerinden tam tutulma ola- masının zamanları şu şekilde hesaplanıyor: rak gözlenemeyecek. Çünkü Güneş’in tam gölgesi Dünya’ya düşmeyecek. Ancak tu- Merkez Başl. Orta Bitiş Oran* tulmanın en yüksek oranda gerçekleşece- Adana 09:14 10:46 12:22 % 65 ği bölgede, yani Kuzey Avrupa’da Güneş’in Ankara 09:13 10:44 12:19 % 69 % 80’inden fazlası örtülecek. Haritadan da Antalya 09:06 10:36 12:13 % 66 anlaşılacağı üzere bu bölgeden uzaklaştık- Bursa 09:07 10:36 12:12 % 70 ça Güneş’in örtülme oranı azalacak. Hari- Diyarbakır 09:25 10:58 12:32 % 63 tada % 0 olarak işaretlenmiş çizginin altın- Erzurum 09:29 11:02 12:35 % 65 daysa tutulma hiç görülemeyecek. Gaziantep 09:18 10:51 12:26 % 64 İstanbul 09:08 10:37 12:12 % 71 Tutulmanın Türkiye’de gözlenebilece- İzmir 09:02 10:31 12:06 % 68 ği en iyi yer ülkenin kuzeybatısı. Burada, Kayseri 09:16 10:48 12:24 % 67 Güneş’in yaklaşık % 72’si örtülecek. Ülkemi- Konya 09:10 10:41 12:17 % 67 zin güneydoğusundaysa bu oran % 60 civa- Samsun 07:20 10:52 10:27 % 70 rında olacak. Olaya havanın kararması açı- Van 09:32 11:05 12:37 % 62 sından bakacak olursak bu farklılık anlaşılır bile olmayacaktır. * En büyük tutulma oranları tutulma ortasında gerçekleşir Peki bu tutulmayı nasıl gözleyebiliriz? Güneş gözlemleri, genellikle Güneş’in ışını- mını çok büyük oranda soğuran ya da yan- sıtan özel filtrelerle yapılır. Bu amaçla üre- tilmiş filtreler, Güneş’in görünür ışınımının yanı sıra gözümüzün algılayamadığı ama zararlı olan morötesi ve kızılötesi ışınımı da engeller. Bunların yanı sıra, Güneş’e ra- hatça bakmamızı sağlasalar da, koyu renk- li saydamlar, disketler ya da benzeri malze- meler genellikle zararlı ışınımı geçirir. Güneş gözlemleri yapmanın en güvenli ve en iyi yolu Güneş’e doğrudan değil, gö- rüntüsünü bir yere düşürerek bakmak. Bir 100


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook