Yeşil Nükleer Enerji: Proton Hızlandırıcıya Dayalı Toryum Yakıtlı Enerji Sistemi <<< GeV’lik atmalı lineer proton hızlandırıcı kurula- Sonuç caktır. 3 GeV’lik iyonları 8 GeV’e hızlandıracak Prof. Dr. M. Atıf ÇETİNER olan bu ikinci hızlandırıcı, 120 GeV’lik ana enjek- Hızlandırıcı sürümlü toryum yakıtlı sistemle- Kastamonu Üniversitesi tör (sinkrotron) halkasında ara halka olarak kulla- rin, gelecekte en önemli enerji kaynaklarından bi- Fen Edebiyat Fakültesi nılacaktır. 3 GeV’lik hızlandırıcıdan gelen H- de- ri olması kuvvetle muhtemeldir. Fosil yakıt rezerv- Fizik Bölümü Başkanıdır. metinin yaklaşık % 5-% 9’u 8 GeV’lik ikinci hızlan- leri tükendikçe petrol ve diğer konvansiyonel enerji Araştırmalarında radyasyon dırıcıya aktarılacaktır. 120 GeV’lik sinkrotron hal- türlerinin fiyatının artmaya devam etmesi nedeniy- uygulamaları, nükleer fizik kasından üretilecek nötrinolar ile nötrino deneyle- le ADS teknolojisinin en ucuz ve en güvenli enerji ve hızlandırıcı sürümlü ri yapılacaktır. üretim mekanizmalarından biri olması kaçınılmaz- sistemler konularıyla dır. Günümüzde bir ülkenin petrol rezervlerine sa- ilgilenmektedir. Türk Fizik CADS Projesi: Büyük bir nüfusa sahip olan Çin, hip olması sadece geçici bir ekonomik değer oluş- Derneği üyesidir. hızla gelişen ekonomik büyümeye bağlı olarak ar- turmaktadır. Gelecekte ise bir ülkenin hem toryum Dr. Abdullatif Çalışkan, tan enerji talebini karşılamak için son yıllarda nük- rezervlerine hem de onu güvenle kullanacak, ken- TÜBİTAK desteği ile TOBB leer güç yatırımlarını artırdı. Bunun için, çeşitli ens- di ürettiği ADS teknolojisine sahip olması kalıcı bir Ekonomi ve Teknoloji titülerin de katılımıyla Çin Bilimler Akademisi tara- ekonomik ve stratejik değer oluşturacaktır. Üniversitesi’nde doktora fından organize edilen ve nükleer transmutasyon ve sonrası araştırmacı güç Üretimini amaçlayan bir ADS çalışma progra- Geleceğin enerji kaynağı olarak düşünülen ADS olarak proton hızlandırıcı mı başlatıldı. Programın anahtar kısmı 10 mA akım- teknolojisini geliştirme çalışmaları, Avrupa (Bel- tasarımı, toryum yakıtlı lı, 1,5 GeV enerjili ve CW demet yapılı bir süperilet- çika merkezli), Çin ve ABD’nin yanı sıra Japonya, hızlandırıcı sürümlü ken proton hızlandırıcıdır. Yüksek Enerji Fiziği Ens- Hindistan, Brezilya, Rusya ve Güney Kore’de de de- sistemler ve Büyük Hadron titüsü (IHEP) bünyesinde geliştirilen proton hızlan- vam etmektedir. Bunlardan sadece ABD, Hindistan, Elektron Çarpıştırıcı (LHeC) dırıcı, sırasıyla 40 MeV, 600 MeV ve 1,5 GeV olmak Brezilya ve Rusya’da toryum rezervi bulunmaktadır. konularında çalışmalarını üzere üç aşamada inşa edilecektir. Dünyadaki tahmin edilen toryum rezervinin yak- sürdürmektedir. laşık beşte birinin Türkiye’de bulunduğu göz önü- Pehlül Serkan BİLGİN Süperiletkenlik lineer proton hızlandırıcılar için ne alınırsa, ülkemizde de ADS teknolojisi ile ilgi- Türk Hızlandırıcı Merkezi çok iyi bir teknik çözümdür. Günümüzde süperi- li AR-GE çalışmalarının acilen başlatılması gerek- Projesi’nin Proton letken kaviteler birçok hızlandırıcı laboratuvarında lidir. Öncelikli olarak Türkiye’nin toryum rezervle- Hızlandırıcı Grubu’nda kullanılmaktadır. Düşük güç kullanımı, daha büyük ri ile ilgili spekülasyonları giderecek çalışmalar baş- çalıştı. Uzmanlık alanı demet tüpleri ve bağımsız olarak güçlendirilebilme latılmalı ve gerçek durum en kısa zamanda ortaya proton hızlandırıcı ve özellikleri ile süperiletken kaviteler, ADS uygulama- konulmalıdır. AR-GE çalışmaları nükleer reaktör ve hızlandırıcı sürümlü ları için mükemmel bir adaydır. proton hızlandırıcı teknolojilerini içermelidir. GeV sistemlerdir. Özel enerjili yüksek akımlı proton hızlandırıcının kurul- bir kuruluşta çalışmakta Dünyada ve Türkiye’de Toryum Rezervi masını öngören ulusal bir programın gerçekleştiril- ve hızlandırıcı sürümlü mesi, ülkemizin enerji gereksinimini karşılamasının sistemler konusunda Dünyada toryum rezervinin ülkelere göre dağı- yanı sıra bilim ve teknolojinin birçok alanında kul- çalışmalarına lımı, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın (IAEA) lanılan nötron spallasyon kaynağına da sahip olma- devam etmektedir. 2005 yılında yayımladığı rapora göre aşağıdaki gibi- mızı sağlayacaktır. dir: Türkiye’deki toryum rezervinin insanlığın ener- Türkiye’de 1977’de MTA tarafından yapılan tor- ji ihtiyacını yüzyıllar boyunca karşılayacak miktar- yum rezervi çalışmasında, Eskişehir-Sivrihisar böl- da olduğu unutulmamalıdır. gesinde 380.000 ton toryum rezervi tespit edil- miştir. Ayrıca Malatya-Kuluncak bölgesinde hava- Çizimler: Rabia Alabay dan ön arama yapılmış, fakat rezerv tespitine yöne- lik çalışma yapılmamıştır. Profesör Carlo Rubbia’nın RKuabynbiaak, lCa.r, Rubio, J. A., “A tentative programme towards 1990’lardan itibaren yaptığı sunumlarda Türkiye’nin a full scale energy amplifier”, toplam toryum rezervinin 880.000 ton civarında ol- CERN/LHC/96-11 (EET), 15 Temmuz 1996. duğu belirtilmektedir (dünya toryum rezervinin % Sultansoy, S., “Parçacık Hızlandırıcıları: Dün, Bugün, Yarın”, 20’si). Son bulgular Rubbia’nın görüşünü destek- UPHUK1, TAEK, Ankara, 2001. lemektedir. AMR madencilik firması 2008 yılında Abderrahim, H. A. ve ark., “Accelerator and target technology for yaptığı çalışmada Isparta-Aksu bölgesinde önemli accelerator driven transmutation and energy production”, miktarda toryum rezervleri bulunduğunu tespit et- White Paper, USA Department of Energy, 2010. miştir. Bu bölgedeki toryum, Eskişehir-Sivrihisar re- http://myrrha.sckcen.be zervlerinden farklı olarak, çok daha kolay işlenebi- hHtatprg:/r/atvheosr,eRa..,hMudo.iar,cR.u.k, “/Nükleer enerjide eski bir fikir yeniden öne çıkıyor: lir niteliktedir. Toryum reaktörleri”, Çeviren: Şakir Ayık, TInÜteBrnİTeAtioKnBalilAimtovmeiTceEknniekr,gsy. 58-63, Ekim 2011. Agency (IAEA), “Thorium fuel cycle - Potential benefits and challenges”, IAEA-TECDOC-1450, May 2005. Sultansoy, S., “Toryum yakıtlı yeni nesil nükleer teknolojiler”, PetroGaz, 38, s. 28, Nisan 2003. İnce, Ö., “Kurtarıcının adı toryum: Prof. Engin Arık ile söyleşi”, Hürriyet, 27 Temmuz 2002. 50
Kadir Demircan JTeeptemiRzdeküi zgârlar On kilometre yüksekte, iki yüz elli kilometre hızla esen alternatif temiz enerji kaynağı hava nehirleri Kavurucu sıcaklar, artan yağışlar ve sel felaketlerinde jet akıntılarının rolü var mı? Çok etkilendiğim jet akıntılarını, ilk kez 2005 yılında Japonya’da izlediğim ilginç bir belgeselde duydum. Bilmediğim nice gerçekler olduğunu ve atmosferdeki müthiş olayları düşünmeye başladım. İklim ve denizler üzerine büyük etkisi olan sıcak deniz akıntılarından, örneğin Golfstrim’den haberdardım. Ancak tepemizdeki bu şiddetli hava akımları da neyin nesiydi? Nasıl ve niçin yarış otomobillerinden daha hızlı esiyorlardı? luk ederek Amerika’ya ulaşan bombaların düzenek- leri harekete geçirilir ve yere indirilerek patlatılır- lar. ABD’deki tarım alanlarını ve ormanları yakma- yı planlayan Japonlar, ikinci etapta bu balonları bi- yolojik silah olarak kullanmayı düşünüyordu. Kuzey Amerika’ya 1000 balon fırlatıldığı ancak bunlardan yaklaşık 400’ünün ABD’ye ulaştığı biliniyor. Hidro- jen gazıyla şişirilen ve yangın bombaları taşıyan ba- lonlar, jet akıntılarında ortalama 200-300 km hızla hareket ediyordu. Pasifik Okyanusu’nu aşan bom- balar ABD’de ve Kanada’da patlatılıyordu. Binlerce bomba gönderilmesine rağmen sadece bir ölümlü vaka kayıtlara geçti. 5 Mayıs 1945 günü meydana ge- len saldırıda 6 kişi hayatını kaybetti. ABD’deki müze- lerde düşen balonlara ait kalıntılar hâlâ sergileniyor. Rüzgâr Gemileri Operasyonu 1944, II. Dünya Savaşı’nın sonları. Amerikan bombardıman uçakları Tokyo’ya saldırır. Japon- lar, bu saldırıya ilginç bir operasyonla karşılık ve- rir: Fu-Go Operasyonu. Japonya’nın ABD’ye dü- zenlediği bir hava saldırısı olan bu Rüzgâr Gemile- ri Operasyonu’nda on bin metre yükseklikte ve yük- sek hızla hareket eden jet akıntılarına Japonya’dan balon bombalar bırakılır. Hava nehirlerinde yolcu- 52
>>> Bilim ve Teknik Ağustos 2012 Kıtalararası Rüzgâr Nehirleri Jet akıntılarını kimin keşfettiği tar- lim üzerinde etkili oluyor. 2000 ve 2007 tışmalı. 1920’li yıllarda Japon meteoro- yıllarında İngiltere’de meydana gelen sel Bir nehir gibi Dünya’nın çevresinde log Oishi Wasaburo, 3300 metrelik Fuji felaketlerine jet akıntılarındaki düzen- batıdan doğuya doğru ortalama 250 km Dağı’nda meteoroloji balonları ile araştır- sizliğin sebep olduğu bildirildi. Son yıl- (92 km-398 km) hızla esen hava akım- malar yaparken bu akıntının farkına var- larda mevsim normalleri üzerinde sey- larına jet akıntısı adı verilir. Bu hız yarış dı. 1930’lu yıllarda Wiley Post (1933’de reden kavurucu sıcaklarda, artan yağış- otomobillerinin hızıdır. Jet akıntıları, at- Dünya’nın çevresini tek başına dolaşan pi- larda ve sel felaketlerinde jet akıntıla- mosferin 8-12 km yükseklikteki troposfer lot) jet akıntılarının farkına varan ilk ki- rının rolü araştırılmayı bekliyor. Afet- ve stratosfer tabakalarının sınırında olu- şilerden. Alman meteorolog Heinrich Se- ler her yıl artıyor mu? 1975-1989 yılları şur. Troposferde yükseklikle beraber sı- ilkopf ise 1939’da yayımladığı makalede arasında Dünyamızda 171 kasırga olur- caklık düşerken stratosferde bunun ter- jet akıntısı terimini ilk olarak kullandı. II. ken, 1990-2004 yılları arasında 269 ka- si olur. Yani yükseklikle beraber sıcaklık Dünya Savaşı sırasında Avrupa ve Ameri- sırga olmuş. Haberlerde şu tür bilgilere artar. Akıntıların buradaki sıcaklık farkı ka arasında uçan pilotlar bu akıntının far- daha sık rastlıyoruz: “250 kilometre hız- nedeniyle oluştuğu düşünülüyor. Tropos- kına vardı. Artık Kuzey yarımkürede iki la esen rüzgâr, ABD’nin Louisiana, Mis- fer atmosferin en alt tabakasıdır. Kalınlığı ana jet akıntısı olduğunu biliyoruz. sissippi ve Alabama eyaletlerinde her şe- 8-15 km arasındadır. Stratosfer ise atmos- yi sildi süpürdü, geride de büyük bir en- ferin ikinci tabakasıdır, kalınlığı da 10-50 Kış aylarında daha güçlü yaz aylarında kaz bıraktı, birçok yerleşim yeri sular al- km arasındadır. Jet akıntılarına benzer çe- ise daha hafif rüzgârlar oluşur. Güney ya- tında kaldı.” Burada anlatılan Katrina şitli hava akımları olduğu biliniyor. Yer- rımkürede ise Kuzey’deki kadar olmasa da kasırgası. Katrina’yı yine ABD’nin güne- den 7-12 km yüksekte esen, güçlü polar 30. ve 60. boylamlar arasında jet akıntıları yinde panik yaratan Rita kasırgası izle- jet akımları, 10-16 km’de esen tropikaltı oluşur. Dünya’dan başka gezegenlerde de di. Bazı araştırmacılara göre 21. yüzyılda jet rüzgârları, 40-200 m yükseklikte esen şiddetli rüzgâr akımları olduğu biliniyor. beklenen sıcaklık artışlarıyla birlikte ka- vadi jet rüzgârları, dağların zirvelerinde Kendi çevresindeki bir dönüşünü on saat- sırgaların daha şiddetli ve yağış miktarı- esen bariyer jet akıntıları ve Doğu Afrika te tamamlayan Jüpiter, atmosferini de be- nın daha fazla olması bekleniyor. jet akımı gibi, yere yakın yerlerde esen ha- raberinde sürükler. Bu nedenle doğu-batı va akımları var. doğrultusunda hızı saatte 400 kilometreye Nasıl oluşurlar? ulaşan rüzgârlar oluşur. Küçük bir ortamın nem oranı çok Hava nehirlerinin sırları henüz tam önemli. Birçok laboratuvarda higromet- anlamıyla ortaya çıkarılamadı. Havanın re kullanılarak ortamın neminin ideal temizlenmesinde, taşınmasında, yağ- olması için büyük gayret gösterilir. Kü- murların oluşumunda jet akıntılarının çük bir odanın bile nemini ayarlamak ba- rolleri araştırılıyor. Okulda şöyle öğ- zen çok zor olabilir. Peki koca gezegenle- renmiştik. Atmosfer Dünya’nın çevresi- rin, atmosferin nem oranı, rüzgârların hı- ni sarmalayan bir gaz tabakasıdır. Yakla- zı, rotası nasıl ayarlanıyor? Bunlar me- şık % 78’i azottan, % 20,5’i oksijenden, % raklı araştırmacılar tarafından çözülme- 0,93’ü argondan, % 1’i su buharından, yi bekleyen sorular. Tıpkı bir nehir gi- kalan kısmı da başka bazı gazların karı- bi, Dünya’nın çevresinde batıdan doğuya şımından oluşur. Ancak teknolojik geliş- doğru dolaşan, hızlı bir tren kadar süratli meler sayesinde şunu gördük ki işbu ka- esen bu akıntı nasıl meydana geliyor. Gü- dar basit değil. Havakürenin birçok ta- ney yarımküredeki sıcak hava kütlesinin, bakası, bu tabakalar arasında da kar- Kuzey yarımküredeki soğuk hava kütlesi maşık ilişkiler var. Nemiyle, rüzgârıyla, ile karşılaşmasıyla sıcaklık ve basınç far- akıntısıyla, yıldırımı ve şimşeğiyle yüz- kı oluşur. Bu basınç farklılığı yüksek hız- lerce meteoroloji olayı meydana geliyor. lı rüzgârların oluşmasındaki sebeplerden Her birinin kendine has bir görevi oldu- biri. Sıcak ve soğuk hava kütleleri çarpı- ğu gibi diğerleri ile de ilişkisi var. Küçük şınca polar ve tropikaltı jet akıntıları olu- bir dengesizlik büyük sonuçlar doğuru- şur. Dünya’nın batıdan doğuya dönmesi yor. Son yıllarda Brezilya, Avustralya ve ve atmosferin ısınması da oluşum meka- Sri Lanka’da yaşanan ciddi sel felaketle- nizmasında etkili. Binlerce kilometre bo- ri ile jet akıntıları arasında bir ilişki ola- yunca bu rüzgârlar doğuya doğru eser. bileceği düşünülüyor. İnsanların çevre- Hava nehirlerinin genişliği 200-300 km, ye ve atmosfere verdiği zararlar jet akın- tılarının doğal çevrimini etkileyerek ik- 53
Tepemizdeki Jet Rüzgârlar lık 1997’de Tokyo’dan havalanan bir uçak 2 saat sonra türbülansa girmiş, geri dönerek acil iniş yapmıştı. 346 yolcudan biri hayatı- derinliği 5 km civarında. Kesintili ve kesintisiz şekilde yollarına nı kaybetmiş, mürettebattan ciddi şekilde yaralananlar olmuştu. devam edebilirler. Ayrılıp sonra birleşebilirler. Fransız matema- tikçi ve fizikçi Gaspard Coriolis’e (1792-1843) atfen isimlendi- 8-10 bin metre üzerimizdeki bu dev hava akıntıları havanın rilen Coriolis etkisi sebebiyle rüzgârların yönü etkilenir. Corio- temizlenmesinde, sıcak ve soğuk hava kütlelerinin karışmasın- lis etkisi, Dünya’nın dönmesi sonucu oluşan ve kütleye etki eden da, iklim ve hava şartlarının oluşmasında önemli görevler yerine saptırıcı güçtür. Dönen bir cismin üzerinde hareket ederseniz si- getiriyor. Henüz tam keşfedilmemiş olsa da kendilerine has bir ze bir güç uygulanır ve dosdoğru gidemezsiniz. Kutuplarda bu etki sıfırdır. Uzun menzilli füzelerin ve uçakların yörüngele- çevrimleri olduğu düşünülüyor. Bu rüzgârlar esmese ne olur? rinin hesaplanmasında, rüzgâr ve okyanus akımların- Havanın içindeki gazlar yavaş yavaş çözülerek birbi- da Coriolis kuvvetinin etkisi görülür. Uçak rotala- rinden ayrılır ve atmosfer de altüst olur. Bu akın- rının hesaplanmasında Coriolis etkisi önemli. tıların düzenlerinin bozulması büyük felaketle- Kars’tan Edirne’ye uçak yolculuğu yaptığımı- re yol açabilir. 1930’lu yıllarda Amerika’da “toz zı düşünelim. Dünya dönmeseydi, pilot rota- çanağı” adı verilen dönemde görülen toz fırtı- yı dosdoğru hedefine ulaşacak şekilde belirler- naları Amerikan ekonomisini çok olumsuz et- di. Ancak dönme ile oluşan Coriolis etkisi se- kilemiş, insanlar büyük dalgalar halinde göç bebiyle, pilotun rotayı altında dönen Dünya’ya etmiş, kuraklık sonucunda bir çok kişi açlıkla göre ayarlaması gerekir. Bunu yapmadığı takdir- karşı karşıya kalmıştı. Toz fırtınaları ile jet akın- de yolcular kendilerini Edirne yerine Muğla’da bu- tıları arasındaki ilişki biliniyor. “Kara Pazar” ola- labilir. Dünya dönmeseydi Coriolis etkisi de, jet akın- rak adlandırılan 1935 ekonomik krizinin tetiğini çe- tıları da oluşmazdı. Coriolis etkisiyle bir de Rossby dalga- ları oluşur. Rossby rüzgârları jet akıntılarının rehberleridir. Ön- ken faktörlerden en önemlisi bu toz fırtınalarıdır. Kriz dö- den giderek hava nehirlerine yol gösterir, kılavuz kaptanlık eder- neminde 3,5 milyon kişi göç etmek zorunda kalmıştır. Son yıllar- ler.1939 da İsveçli Carl-Gustaf Arvid Rossby tarafından keşfedi- da yaşanan ciddi sel felaketleri ve El Niňo kasırgaları gibi olaylar- len Rossby rüzgârlarının atmosferik ve okyanusa ait olmak üze- da da jet akıntılarının etkisi olduğu üzerinde duruluyor. re çeşitli türleri var. Jet akıntılarının gelecekte umut vaat eden bir yanı, enerji üre- Bu rüzgârlar esmese ne olur? timinde kullanılma potansiyelleri olması. Dünya’nın yakıt re- zervleri, örneğin kömür ve petrol tükense de jet akıntılarından elde edilecek elektrik enerjisi, enerji ihtiyacımızı karşılayabilir. Jet rüzgârlarının sayısız faydası var. Jet akıntılarının ve- Kıtalararası ilk“füzeler”diyebileceğimiz balonlar ABD ya rüzgârlarının önemli faydalarından biri havacılık endüstrisi- ne olmuştur. 1952 yılında Tokyo-Honolulu uçak seferleri 18 sa- Pasifik Okyanusu at sürüyordu. Jet akıntılarının keşfi ile uçaklar bu hava akıntıları- nı kullanmaya başladı. Uçuş süresinin 11 saate inmesiyle hem za- man hem de yakıt tasarrufu sağlandı. Dünya batıdan doğuya, jet akıntıları ise doğudan batıya döner. Bu kurala göre, Türkiye’den Japonya’ya geliş, gidiş seyahatine göre daha kısa sürüyor. An- cak jet akıntıları, hava türbülansına da sebep olabiliyor. 28 Ara- Rüzgârı yakalamak Pervaneli uçurtma Rüzgârlardaki toplam enerji tüm insanlığın Dönen uçurtma kullandığı enerjinin 100 katı. Polar jet Döner masa uçurtmaları akıntısı Merdiven çarkı Tropikaltı jet akıntısı Saf enerji akıntısı 54
<<< Bilim ve Teknik Ağustos 2012 Edward Munch ve Krakatoa Niye sürekli yağmur yağıyor? Yanardağı Patlaması Yazımız hazırlanırken 10 Temmuz 2012 tarihli BBC 2010 Nisan ayında İzlanda’da Eyjafjallajokull Ya- haber sitesinde “Niçin sürekli yağmur yağıyor” baş- nardağı püskürdü ve dünya hava trafiği altüst lıklı bir haber yayımlandı. Sağ üst şekilde İngiltere oldu.1883’te ise Endonezya’da 40 bin kişinin ölü- semalarında esen jet akıntılarının normal seyri gö- müne sebep olan Krakatao yanardağ patlaması ol- rülürken sağ alt tarafta normal seyrinden sapmış jet du. Bir söylentiye göre, 2012 yılının Mayıs ayında akıntılarının rotası görülüyor. Bu da fazla yağışa ve 120 milyon dolara satılan Çığlık adlı tablonun (1893) sellere sebep oluyor. Geçen ay Rusya’daki sel felake- ressamı Edward Munch, bu tablosunda Krakatao tinde 150’den fazla kişi öldü. Yaklaşık 100 yıldır bu Yanardağı’ndan yayılan ve Norveç semalarında da rüzgârlar araştırılıyor, ancak hâlâ çözüm bekleyen görülen küllerden ve toz bulutundan ilham almış- çok soru var. İngiliz Meteoroloji Ofisi’ne göre okya- tır. New York Times gazetesinde15 Nisan 2010’daya- nus üzerindeki atmosfer nemi 1970’li yıllara göre % yımlanan bir yazıda “jet akıntılar Krakatao patlama- 4 artmış. Bu artışın fazla yağış, aşırı sıcaklık ve seller sından sonra keşfedilmiştir”deniyor. Yanardağ patla- gibi iklim değişiklikleri üzerinde etkisi olabilir. masından sonra toz kütlelerinin hareketini inceleyen meteorologlar jet akıntıları keşfetmiş. Jet akıntılara kullanılır hale gelmesi bekleniyor. Kömür ve petrol Doç. Dr. Kadir Demircan, ilk keşfedildiklerinde“ekvatoral toz akıntısı”denmiş. gibi enerji kaynaklarının giderek azaldığı, insanoğlu- 1994’te Cerrahpaşa Tıp nun yeşil ve sürdürülebilir kaynak arayışı içinde ol- Fakültesi Tıbbi Biyolojik Modern hayatın bir sonucu olan, giderek artan ener- duğu günümüzde, jet rüzgâr enerjisi alternatif ve te- Bilimler Bölümünden mezun ji talebi, çevreye daha az zarar veren, yenilenebilir, miz bir enerji kaynağı olarak önümüzde duruyor. oldu. 1999’da Yüksek Lisans ucuz enerji kaynakları ile karşılanabilir. Uçurtma çalışmasını tamamladı. tarzında hazırlanan bir rüzgâr türbinini jet akıntıla- Üzerimizde yarış otomobilleri kadar hızla ilerle- 2001-2005 yıllarında rına yerleştirerek, türbine bağlı jeneratörden elektrik yen, zamanında Japonların savaş taktiklerine ilham Japonya’nın Okayama üretme çalışmaları devam ediyor. Araştırmacılara kaynağı olan, geleceğin enerji ihtiyacını karşılama Üniversitesi Tıp Fakültesi göre üzerimizdeki enerjinin % 1’i bu şekilde yakala- kapasitesine sahip jet akıntıları hava dengesinin sağ- Moleküler Biyoloji ve nabilirse, elde edilen enerjinin tüm Dünya’ya yetecek lanması, bulutların taşınması, daha az yakıtla daha Biyokimya Anabilim miktarda olacağı hesaplanıyor. Rüzgâr dinamoları- az sürede seyahat gibi -ve şimdilik daha bilemediği- Dalı’nda doktora, 2005-2009 nın yapımına 1980’li yıllarda Avustralya’da başlandı. miz- birçok işte bizlere fayda sağlıyor. yıllarında da post doktora 19. yüzyılda petrolün kömürün yerin geçmesi 25-30 eğitimini tamamladı. 2011’de yıl sürmüştü. Maddi kazanç düşüncesinin ön planda Havanın bu dev kütleli gizemli rüzgârları sı- “tıbbi genetik doçenti” oldu. olması ve kazanılan alışkanlıkların zor değişmesin- cak tropik bölgelerden soğuk kutuplara doğru ese- Halen Fatih Üniversitesi den dolayı, bu teknolojinin de ancak 15-20 yıl sonra rek enerji akışında önemli rol oynuyor, bizlerin uy- Tıp Fakültesi Tıbbi Biyoloji gun atmosferik koşullarda yaşamasına yardımcı olu- Anabilim Dalı başkanı olarak yor. Meteoroloji, enerji ve kozmoloji gibi alanlarda çalışıyor. Aynı zamanda, gelecekte yapılacak bilimsel araştırmalarla jet akıntı- Adli Tıp Kurumunda Biyoloji ları günlük hayatımızda da iyice etkisini gösterecek- İhtisas Dairesi Başkanı olarak tir. Belki de yakın gelecekte hava raporlarında artık görev yapıyor. Hücre dışı jet rüzgârlarına da yer verilecektir. matriksle ilişkili ADAMTS genleri üzerine çalışan Demircan’ın 250 adet atıfı bulunuyor. Çizimler: Rabia Alabay MKacyPnhaekel,aJr., “Balloons of War”, The New Yorker, BSAcatihlelan, nPc.ea,,s“CiRaidaltiins3,f3Pa5.l,l,WcSaaalymlıla6sc0se7t,o1Jr.,,msW.s9”e,5Ntt3sa-tt9eu5inr6e,,,J22.43MŞŞ.u,u,bbJaautts22ti00n1122,. s. 52-60, 29 Ocak 1996. J.,“Patterns of Wintertime Jet Stream Variability and http://www.bbc.co.uk/weather/features/basics_ AThtmeiorsRpheleartiicoSnctioentchees,SCtoilrtm67T,rSaacykıs5”,, Jso.u1r3n6a1l,o2f0t1h0e. jPeatustlrueias,mOs..,sDhtimas,lJ., “Satellite estimates of precipitaion-induced dissipation in the atmosphere”, 55
Yunus Çengel Bilim ve Fen Fizik bilim midir? Tabii, elbette. Sosyoloji bilim midir? Bu soruya da aynı kesinlikte olmasa da “evet” diye cevap verebiliriz. Peki, ya felsefe? Okullarda bilim diye okutulduğuna ve üniversitelerde felsefe profesörleri olduğuna göre o da bilim olmalı, ama… Biraz daha ileri gidelim: Edebiyat bilim midir? Ya müzik? Ya tarih? Hele din? Herhalde sorulara evet/hayır ile cevap vermek hayli zorlaştı ve kafa karışıklığı başladı bile. Peki ya biri “Matematik fen bilimi değildir” dese, aksini iddia edebilir miyiz? Veya “sosyal bilimler aslında fen bilimleridir, çünkü aynı metodolojiyi kullanırlar” dense itiraz edebilir miyiz? Herhalde bu sorulara net cevap verebilmek için ya Google amcanın kapısını tıklatırız -ki bulduğumuz çelişkili cevaplar kafamızı daha da karıştıracaktır- ya da bu konudaki yetkin, bilimsel eserleri karıştırmaya başlarız. Belki de yarım asır geriye gider, bilim kavramı ile ilgili bir makale vardır ümidiyle Bilim ve Teknik dergisinin ilk sayısını web sitesinden indiririz. Bir süre sonra anlarız ki “bilim”in ne olduğunu bilmeden, neyin bilim olup olmadığını anlamamız ve dolayısı ile yukarıdaki sorulara tatmin edici cevaplar vermemiz kolay değildir. İsterseniz sorulara devam edelim: Bilimin nega- tifi olur mu? Bu da nereden çıktı diyeceksiniz, bu zahmetli olurdu ve bulgularınızdan tam da emin ama hemen Nasrettin Hoca gibi cevap verelim: olamayabilirdiniz. Yanınızda sizi doğru yönlendiren bir “koç”unuz olunca, bu araştırma çok daha verimli Bilimin pozitifi oluyor da negatifi niye olmasın? Ya ve zevkli olur. Aslında gerçek öğretmenlerin yapma- bilimin yumuşağı? Bu iş herhalde çığrından çıkıyor. sı gereken sadece budur -yani bilgi yüklemek yerine Konumuz bilim mi, plastik mi? Bilimin yumuşak ve meraklandırmak- bilhassa bilgiye ulaşmanın son de- katı diye ikiye ayrıldığını daha yeni duyuyor olabilir- rece kolaylaştığı bu bilgi çağında. siniz, ama şüpheniz varsa Google amcaya bir danı- Başta sorulan soruların çoğuna net bir cevap vere- şın. Gerçi Google’ın Türkçesi biraz kıttır, ama İngiliz- meyişimizin sebebi kavram kargaşaşı. Onun da sebebi cesi gayet iyidir. Arama sonucunda, yumuşak ve katı aslında birbirinden çok farklı olan “fen” ve “ilim” keli- bilimler (soft and hard sciences) hakkında ekranınız- melerinin her ikisinin de “bilim” olarak Türkçeleştiril- da beliren kaynakların sayısı sizi hayrette bırakabilir. mesi (http://tdkterim.gov.tr/bts/). Sonraları “fen” keli- Herhalde birazdan bilim dalları için tatlı, acı, tuz- mesi Türkçede “fizik, kimya, matematik ve biyolojiye lu, ekşi diye bir sınıflama daha yapılırsa hiç şaşırma- verilen ortak ad” (http://www.tdk.org.tr/) olarak dar yacaksınız. Ama merak etmeyin, o kadar ileri git- anlamda da kullanılmaya başlanmış. Üniversitelerin meyeceğiz. Elinize Bilim ve Teknik yerine yanlışlık- bu isimleri taşıyan bölümleri “Fen Fakültesi” bünye- la bir mizah dergisi mi aldınız diye şüpheye düşme- sinde toplanmış. Ancak sonraları Fen Fakülteleri al- nizi istemiyoruz. Sadece sizi meraklandırmak ve bil- tında “İstatistik” ve “Astronomi ve Uzay Bilimleri” bö- gi dağarcığınızın sınırlarını zorlamak istedik. Ma- lümleri de açılmış ve haliyle TDK’nın dar anlamdaki lum, merak bilimin hocasıymış derler. Yemek için iş- “fen” tanımı yetersiz kalmıştır. O yüzden “fen” ve “bi- tah neyse, bilim için de merak odur. İştah duyulan lim” (veya ilim) kelimelerinin yeniden net olarak ta- bir şeyi yemek ne kadar zevkli ise, merak edilen bir nımlanması gerekir. Bunu yaparken de bilimin ve fen- şeyi öğrenmek de o kadar zevklidir. Aslında bu yazı- nin evrensel niteliği göz önüne alınarak, bu sözcükle- yı burada bitirsek çoğunuz yukarıdaki soruların ce- rin modern dünyadaki kullanımı ile tutarlı olunma- vabını kendi kendinize araştırıp bulurdunuz. Ama lı ve epistemoloji (bilgi felsefesi) dikkate alınmalıdır. 56
>>> Bilim ve Teknik Ağustos 2012 Farklı anlamlar yüklenmesine ve za- ğildir. Biyolojik göz, bildiğimiz ışık vasıta- lik tartışmaları çoğu kez anlaşmazlıkla so- man içinde oluşan bazı küçük farklılık- sıyla varlıkların görünen, yani dış yüzünü nuçlanır. Bu tür tartışmalara son vermek lara rağmen, “bilim” kelimesi esas olarak görür. Görmenin diğer bir şekli ise göz ye- için “bilim” ve “fen” (veya “fen bilimi”) “ilim” kelimesinin Türkçe karşılığıdır ve rine akılla görmektir ve bu da maddi ışık- kavramlarının doğru konumlandırılması bu iki kelime yaygın bir şekilde eşanlam- la ilgisi olmayan ilim ışığı ile olur. Fizik gerekir. Bir şeyin “bilimsel” olup olmadı- lı olarak, yani birbirinin yerine kullanılır. âlemindeki ışık, varlıkların dış yüzünü ve ğı tartışılırken genellikle tartışılan “fen bi- Örneğin eskilerin “ilm-i kimya”sı bugün fiziksel özelliklerini, ilim ışığı ise varlıkla- limsel” olup olmadığıdır. Anlaşmazlık du- “kimya bilimi” olmuştur. Kişi ile ilintili il- rın iç yüzünü ve anlamını gösterir. İlmiyle rumunda sorulması gereken ilk soru, “bi- me de “bilgi” denir, “ilim sahibi” bir kişi- etrafını aydınlatan kişilere “aydın” denir. lim” ile kast edilenin fen dışındaki “genel nin aynı zamanda “bilgi -veya malumat- İlim, akılda yansımasını bulan ve insanın bilimler” mi yoksa “fen bilimi” mi oldu- sahibi” olması gibi. Keza “bilimsel” derin- düşünce âlemini aydınlatan her şeydir. ğudur. Hatta Bilim ve Teknik dergisinin liğe sahip kişilere de “bilge” insan denir. başlığındaki “Bilim” kelimesi ile kast edi- İngilizcede ve Fransızcada “science” len “fen bilimi”dir ve başlıktaki “Bilim” İlim ve bilim kelimeleri, aynı genel an- olarak ifade edilen “fen bilimleri” ise, ev- kelimesinin İngilizceye doğru tercüme- lama sahip olmalarına rağmen farklı çağ- rensel anlamda, bilimin gözlemlere dayalı si “science”tır. Her fen bilimi aynı zaman- rışımlar yapabilir. İlim kelimesi varlıkla- olan kısmıdır. Yani fen bilimi (veya kısaca da bilimdir ve ondan bilim olarak bahse- ra nüfuz eden ve evreni kuşatan yaygın fen) bilimin gözlemlerle ilişkili bir alt sını- dilebilir, ama her bilim fen bilimi değildir. bir “ışığı” düşündürürken, bilim ve bilgi fıdır. (Bu tanım, Türkiye’nin kuruluş yılla- kelimeleri, bilme merkezi olduğunu dü- rındaki kullanım ile uyumludur, “Hayatta Fen bilimleri felsefeden çıkmıştır ve fi- şündüğümüz akılda yansıyan “pırıltıla- en hakiki mürşit ilimdir, fendir” ifadesin- ziksel evren hakkındaki araştırmalar ile rı” çağrıştırır. İlim, içten gelen bir anlayış- de olduğu gibi.) O yüzden kaynağı gözlem evrenin nasıl çalıştığını anlama çalışma- la, gördüğümüzde tanıdığımız ancak ta- olmayan bir bilgi fen bilgisi değildir, ama ları fen bilimlerinin bir dalı olan “doğa nımlamakta zorlandığımız şeylerden biri- yine bilgidir -edebiyat, felsefe, din ve tarih bilimleri”nin konusu olmuştur. Pozitif ya- dir. Çünkü ilim, ancak akıl gözü tarafın- gibi. Türkçede “bilim” kelimesi ile genel- ni müspet bilimler olarak da bilinen fen dan görülebilen madde-dışı bir ışıktır ve likle “fen bilimleri” kast edilir ve bu konu- bilimleri, canlı ve cansız âlemlerde gözle- onu kelimelerle kavramak mümkün de- da taşlar yerine oturmadığı için bilimsel- nen olgularla ilgilenen bilim dallarından ibarettir. Fen bilimleri doğaları itibarıyla evrenseldir ve hepimiz aynı evreni paylaş- tığımız ve algıladığımız için tüm insanla- rın ortak malıdır. “Fen bilimi” terimi bu- günkü modern anlamını, 19. yüzyılda de- neye dayalı bilimsel yöntemin gelişme- siyle kazanmıştır. Bu evrensel tanıma gö- re, matematik bir bilim dalı olmasına rağ- men fen bilimi değildir. Aynı şey hukuk ve felsefe için de söylenebilir. Fen bilimleri, doğa olgularını araştı- ran doğa bilimleri (eski adıyla “doğal fel- sefe”) ve insan davranışlarını ve toplum- ları araştıran sosyal bilimler (eski adıyla “moral felsefe”) olarak iki geniş kategoriye ayrılabilir. Doğa bilimleri de fizik bilimle- ri (fizik, kimya, astronomi, vs), yer bilim- leri (fiziki coğrafya, jeoloji, hidroloji, me- teoroloji, vs) ve hayat bilimleri (biyolo- ji, zooloji, botanik, genetik, tıp, vs) olarak gruplanır. Sosyal bilimler psikoloji, sosyo- loji, antropoloji ve ekonomiyi kapsar. Her dal bir çok alt dala ayrılmıştır (örneğin fi- ziğin mekanik, optik, elektrik, parçacık fi- ziği, termodinamik gibi alt dalları vardır). Fizik ve kimya gibi, esas olarak deneye ve ölçüme dayalı bilim dallarına “katı bilim- 57
Bilim ve Fen yu ile hissedilen kısma dayanarak, araştı- tırmanın imkânını veya anlamını hayal rılan olgunun hissedilmeyen kısmı hak- edemez.” Gözlemlenen şeyde (saatin yü- ler” (hard sciences) denirken, psikoloji ve kında çıkarılan sonuçlar ve yapılan ge- zü ve hareket eden parçaları) kesinlik ve sosyoloji gibi gibi ağırlıklı olarak istatistiğe nellemeler fen bilimi değil felsefedir. (Yi- birlik vardır, fakat gözlemlenemeyen kıs- dayalı bilim dallarına da “yumuşak bilim- ne de fen bilimi olan ile olmayan kısımlar ma dair (saati çalıştıran kapalı mekaniz- ler” (soft sciences) denir. Bir bilim dalının arasındaki çizgi net değildir). O yüzden, ma) belirsizlikler ve görüş ayrılıkları var- “fen bilimi” kapsamına girmesi için temel doğru yapıldığı zaman önyargısız tüm dır. O yüzden gözleme dayalı doğa bilim- kriter, bir şekilde gözleme ve mümkün ol- gözlemciler aynı şeyi gözlemleyeceği için lerinde görülmeyen kısımlarla ilgili gö- duğunca deneye dayalı olmasıdır. fen bilimlerinde fikir birliği, tümevarım- rüşler, görünen kısımla ilgili gerçekler- lar (genellemeler) çok kez kişisel önyar- le kolayca karıştırılabilir ve genellikle gö- Fen bilimi, evren hakkında sürekli ola- gıları yansıttığı için de felsefede fikir ay- rüşler gerçeklerle birlikte “paketlendikle- rak sistematik bir tarzda bilgi edinme ve rılığı vardır. ri” için gerçek olarak algılanabilir. biriken bilgiyi başkalarının deney veya akıl yürütme yoluyla doğrulamasına veya Albert Einstein Fiziğin Evrimi (The Bilimsel yöntem, gözlemlere ve dik- yalanlamasına açık genel ilkelere indirge- Evolution of Physics) adlı kitabında gö- katli akıl yürütmeye dayanır. Fen bilim- me işlemi olarak tanımlanabilir. Fen bilgi- rülen ve görülmeyen hakkında hiç- leri duyularla algılanan şeyi akıl ve man- leri sınanabilir ve dolayısıyla yanlış olduğu bir zaman kesin bilgi elde edemeyece- tık zemininde analiz eder. Algı alanı- gösterilebilir kuramlara ve kanunlara in- ğim için, bilinen gerçeklerden hareketle nı aşan tümevarımlar fen bilimlerinin dirgenir. Bilimsel yöntem (daha doğrusu mutlak gerçekliğe erişilemeyeceğini ifa- kapsamı dışındadır. Canlı organizma- “fen bilimsel yöntem”) şu unsurları içerir: de eder: “Fiziksel kavramlar insan aklı- ların değişik şartlar altındaki davranış- (1) Deney ve gözlem yoluyla veri ve delil nın eseridir ve pek öyle gibi görülmüyor toplamak, (2) veri ve delilleri indirgeye- olsa da, dış dünyaca kesin hatlarla belir- larını sistematik olarak incele- rek bir hipotez formüle etmek, (3) hipote- lenmiş değildir. Bizim gerçeği anlama gay- mek fen bilimi yapmaktır. An- zi sınamak, (4) akıl yürütme ile tüm tutar- retlerimiz, kapalı bir saatin mekanizma- cak Dünya’da hayatın nasıl baş- sızlıkları gidermek ve (5) ilave deneyler ve sını anlamaya çalışan bir adamın uğra- ladığı hakkında, sınırlı gözlem akıl yürütme ile hipotezi doğrulamak. Bi- şısı gibidir. Adam saatin yüzünü ve hare- ve akıl yürütmelere dayalı ola- limsel yöntem kullanılarak elde edilen bil- ket eden akrep ve yelkovanını görüyor ve rak oluşturulan kuramlar fen gi birikimi de bilginin bir alt grubu olan hatta saatin tiktaklarını işitiyor, ama sa- biliminden çok birer görüştür. “fen bilgisi”dir. atin kapağını hiç bir şekilde açamıyor. Ki- O yüzden, hücre biyolojisi üze- şi eğer zeki ve hayal gücü kuvvetli biriyse, rine yazılı tüm kitapların birbi- Fen bilimlerinin amacı fiziki âlemde gözlemlediği her şeyin sebebi olan meka- riyle uyumlu olması, ama haya- meydana gelen olayların arkasında yatan nizmanın bir resmini oluşturabilir. Ancak tın kaynağı hakkında yaygın fi- fiziksel olguyu anlamak, tanımlamak, for- bu kişi zihninde oluşturduğu resmin, göz- kir ayrılıklarının olması sürpriz müle etmek ve sonra da gelecekte benzer lemlerini açıklayacak tek resim olduğun- değildir. Tabii bu, hayatın nasıl olayların nasıl oluşacağını önceden tah- dan asla emin olamaz. Resmettiği meka- başladığını araştırmanın geçer- min etmektir. Bir olgu için gözlemler yo- nizma ile gerçek mekanizmayı hiç bir za- li bir bilimsel faaliyet olmadığı luyla yeterli bilgi edinilince, olgu tatminkâr man karşılaştıramaz ve böyle bir karşılaş- anlamına gelmez. bir şekilde tanımlanamasa bile, gelecek için öngörüler ve genellemeler yapılabilir.Rabia Alabay Bilimin gözleme dayalı kısmı, çok de- fa çıkarım ve genelleme ile ka- rıştırılır. Bunun sonucu olarak da bilim dışı bilgiler bilim ola- rak sunulur. Karmaşıklıktan sa- kınmak için, fen bilimlerinin objektif bilgi ile ilintili oldu- ğu ve “nedir” sorusuyla ilgilen- diği unutulmamalıdır. “Bilim- sel” bilgi gözlemlenebilir olgu- ya dayalıdır ve başkaları tarafın- dan doğrulanmaya veya yanlış- lanmaya açıktır. Fen bilimleri- nin amacı varlıkların ne oldu- ğunu, akla ve beş duyuya daya- narak açıklamak, ama bundan sonuç çıkarmamaktır. Beş du- 58
<<< Bilim ve Teknik Ağustos 2012 yaklaşım kullanmalı, diğer araştırmacıların eleştirel İnsanın vücudu ile ilgili dalların dışında kalan, in- incelemelerine açık olmalıdır. Sosyal bilimler, sonun- san olma ile alakalı ve dünyayı anlamaya ve ondan bir da mümkün olan en objektif yöntemi kullanarak sos- anlam çıkarmaya yönelik akademik dallar beşeri bi- yal olguları ve onları üreten sosyal dinamikleri belir- limlerin sahası olarak bilinir. Beşeri bilimler, insanın lemeyi ve anlamayı hedefler. Sosyal bilimlerin saha- bir insan olarak kendini tanımasına yardımcı olur ve sının karakter olarak doğa bilimlerinden farklı oldu- olayların oluş sebeplerini anlamak yerine olayları yo- ğu ve dolayısıyla sosyal bilimlerin doğa bilimlerinde rumlama becerisi kazandırmayı hedefler. Beşeri bilim- kullanılan kriterlerle değerlendirilmemesi gerektiği ler eğitimli, kültürlü, sanat anlayışı olan, çevremizde- iyi anlaşılmalıdır. Bazı doğa bilimciler ve hatta sosyal ki dünyadan anlam çıkarma ve somut yorumlar yap- bilimciler, insan ve toplum davranışlarının karmaşık- ma eğiliminde bireyler yetiştirmeyi amaçlar. O yüzden lığı, etki ve sonuç ilişkilerinde evrensellik ve kesin- beşeri bilimler aynı zamanda “kültürel bilimler” olarak lik olmayışı ve hassasiyetle kontrol edilebilen deney- da adlandırılır. Beşeri bilim ve sanat eğitimi insanla- lere uygun olmayışı yüzünden, sosyal bilimlerin bir rın geniş bir perspektif, çok yönlü bir karakter, kendi- müspet bilim dalı olarak kabul edilemeyeceğini iddi- ne has bir kişilik kazanmasına yardımcı olur ve kişi- a etmiştir. Gerçekten de moleküllerden ve fiziksel ci- sel gelişime ve “insan gibi insan” olmaya büyük katkı simlerden farklı olarak, insanlar ve toplumlar, maruz yapar. Bilgi üretiminde bile kâr güdümlü düşüncenin kaldıkları aynı durumlara aynı şekilde tepki vermez. hâkim olması, bunun sonucunda da maddi kazanca ve Ancak, yine de sosyal bilimler dikkatli gözlemlere ve yapılan yatırımların hızla kazanca dönüşmesine yapı- mantıken tutarlı akıl yürütmelere dayalıdır, yanlışla- lan dar görüşlü vurgu, dikkatleri doğa bilimlerine çe- maya açıktır ve faydalı bilgi üretiminde önemli bir rol virmiştir; bu da her alanda bilgi üretimine ticari gözle oynamaktadır. O yüzden de genellikle müspet bir bi- bakılması neticesini vermiştir. Bu yaklaşım muhteme- lim dalı (science) olarak kabul edilir. len beşeri bilimlerin fen bilimleri ile daha çok entegre olmasına ve giderek daha nicel olmasına yol açacaktır. Bütün bu tartışmalardan sonra tekrar soralım: Bi- lim nedir? Fen bilimi nedir? Doğal bilimler ile sos- Sosyal bilimler, doğa bilimleri ve beşeri bilim- yal bilimlerin ortak paydası nedir? Bir bilim ne za- ler ile güzel sanatlar ve matematik dışındaki alanla- man sosyal bilim, ne zaman beşeri bilimdir? Fen ve rı kapsar ve doğa bilimleriyle beşeri bilimler arasında felsefenin ilişkisi nedir? Biri nerede biter, diğeri nere- bir yerde konumlanır. Sosyal bilimler psikoloji, sos- de başlar? Beşeri bilimler ile donanımlı insan olmak yoloji, felsefe, siyasal bilimler, tarih, insan coğrafyası, arasındaki ilişki nedir? İnsan meraklı bir varlıktır ve antropoloji, arkeoloji, ekonomi, uluslararası ilişkiler, bu soruları çoğaltmak mümkündür. Şu soru da soru- hukuk ve kamu yönetimini kapsar. Bunlardan antro- labilir: İlim ışığını algılayan aklı ve olayları daha ol- poloji, tarih ve hukuk, beşeri bilimlerin sınırında yer madan kurgulayan hayal gücü olmasaydı, insan aca- alır ve bazen de araştırma metodolojisine göre öyle ba nasıl bir varlık olurdu? kategorize edilir. Hem sosyal bilimlerin hem de be- şeri bilimlerin varlık nedeni faydalılığı bazen açıkça 1984 yılından beri Nevada Üniversitesi (ABD) roach), Termodinamik ve Isı Transferine Giriş (Int- görülebilen ama bazen de görülmeyen bilgi üretmek Makina Mühendisliği Bölümü’nde görev ya- roduction toThermodynamics and HeatTransfer), ve onu yaymaktır. Her iki bilim sahası da bilgi taban- pan Yunus Çengel Nisan 2010’da Yıldız Teknik Isı ve Kütle Transferi: Temeller ve Uygulamalar lı topluma geçişe katkı yapar. Üniversitesi’ne öğretim üyesi olarak katılmıştır. (Heat and Mass Transfer: Fundamentals and App- lications), Isıl-Akışkan Bilimlerin Temelleri (Fun- Sosyal bilimler bilimsel yöntemi uygulanabilirliği Temmuz 2010’dan beri Makine Fakültesi damentals of Thermal-Fluid Sciences), Akışkanlar ölçüsünde kullanmaya gayret eder, ama beşeri bilimle- Dekanlığı görevini yürütmektedir. Lisans eğiti- Mekaniği: Temeller ve Uygulamalar (Fluid Mec- rin böyle bir derdi yoktur. Edebiyat (hikâye, şiir, tiyat- mini 1977’de İstanbul Teknik Üniversitesi Maki- hanics: Fundamentals and Applications) ve Mü- ro, vb) ve dil öğrenme genellikle beşeri bilimlerin par- na Fakültesi’nde, doktorasını 1984 yılında Kuzey hendisler ve Fen Bilimciler için Diferansiyel Denk- çası olarak kategorize edilir. Fakat dil bilimleri (lingu- Karolina Eyalet Üniversitesi (ABD) Makina Mü- lemler (Differential Equations for Engineers and istics) dillerle ilgili çalışmalarında bilimsel bir yaklaşım hendisliği Bölümü’nde tamamlamıştır. Genel il- Scientists) adlı kitapların yazarıdır. Ayrıca Eğitim, kullandığı için genellikle sosyal bilim olarak gruplanır. gi ve arastırma alanları yenilenebilir enerji, ener- Mühendislik Eğitimi, ABET 2000 kriterleri, yenile- Felsefe ve din bilimleri ise sosyal olguları açıklamaya ji verimliliği ve mühendislik eğitimidir. Nevada nebilir enerji ve enerji verimliliği konularında çok çalıştıkları sürece sosyal bilim olarak kategorize edilir- Üniversitesi’nde 1996-2000 yılları arasında En- sayıda konferanslar vermiş, raporlar hazırlamış ve ler. Ancak vurgu, anlamaya ve kişisel gelişime döndü- düstriyel Etüt Merkezi’nde direktör olarak görev makaleler yazmıştır. ğü zaman beşeri bilim olarak sınıflandırılırlar. yapmıştır. Türkiye’de bir çok özel sektör ve kamu kuruluşunda danışman olarak hizmet vermiştir. Prof. Çengel, Nevada Eyaleti’nde (ABD) kayıtlı Sosyal bilimler çoğunlukla gözlemlere, deneylere profesyonel mühendistir. 1992 ve 2000 yıllarında ve toplanan verilerin istatistik analizine dayanır. Pozi- Profesör Çengel, McGraw-Hill tarafından ya- ASEE (Amerikan Mühendislik Eğitimi Birliği) tara- tif doğa bilimleri gibi sosyal bilimler de araştırmalar yımlanan, yaygın olarak kullanılan ve birçok di- fından verilen“Seçkin Yazar Ödülü”nü almıştır. esnasında yöntemsel, mantıken tutarlı ve uyumlu bir le çevrilmiş Mühendislik Yaklaşımıyla Termodi- namik (Thermodynamics: An Engineering App- 59
Asım Egemen Yılmaz UUV’ler de uzaktan SİnusAanlMtavsiılikılAezrderkiaNefçerllerarı kumandalı su altı araçları (Remotely Operated Vehicle-ROV) ve otonom su altı araçları (Autonomous Underwater Vehicle-AUV) olmak üzere iki ana gruba ayrılabilir. Su altı araştırmaları günümüzde doğal ve çevresel kaynakların korunması ve incelenmesi, kıyı ve ülke güvenliğinin sağlanması gibi farklı bakış açılarıyla, sivil ve askeri amaçlarla yürütülüyor. Özellikle son yirmi yıldır yapılan akademik ve endüstriyel araştırmaların büyük bir kısmı, insan hayatının riske atılmaması amacıyla insansız platformların kullanılması üzerine. - Deniz altındaki tuz ve basınç etkilerinden dolayı malzeme yıpranma etkilerinin çok yüksek olması, - Denizin içindeki dalga hareketlerinin pertürbasyona sebep olarak zorlayıcı bir ortam oluşturması, - Deniz suyunun elektromanyetik spektrum dâhilinde çok sınırlı bantlarda ve belirli ölçüde geçirgen davranıyor olması gibi birtakım fiziksel gerçeklerden ötürü, su altında çalışabilecek araçların tasarımı bilim insanları için zorlayıcı öte yandan bir o kadar da çekici bir hal alıyor. Gerçekten de, söz konusu araçların sistem çözümünde donanım tasarımlarının yanı sıra haberleşme, seyrüsefer, kontrol ve güdüm çözümlerinin oluşturulması gibi hususların her biri ayrı birer araştırma konusu. 60
Bilim ve Teknik Ağustos 2012 (Fotoğraf:www.spawar.navy.mil/robots/images/UUVIdx.html) İş sınıfı ROV CURV II İnsansız Su Altı Araçlarının Tarihçesi İnsansız su altı araçlarının tarihte ilk olarak kim tarafından geliştirildiğine dair kabul görmüş bilgiler bulunmasa da, kayıtlara geçen en eski iki örnekten birincisi PUV (Programmed Underwater Vehicle) adı ile Avusturya’da 1864’te Luppis- Whitehead Automobile tarafından geliştirilmiş olan torpido şeklindeki bir uzaktan kumandalı su altı aracıdır. Bugün yaygın olan forma daha yakın olan ilk uzaktan kumandalı su altı aracı ise 1953’te Dimitri Rebikoff tarafından tasarlanan Poodle isimli araçtır. İnsansız su altı aracı geliştirme çalışmalarındaki ilk ciddi ilerlemeler ise Britanya Kraliyet Donanması ve ABD Donanması tarafından gerçekleştirilmiştir. Otonomi özellikleri olmayan, uzaktan kumandalı su altı aracı olarak sınıflandırılabilecek bu araçlar ilk yıllarda genelde mayın ve patlayıcı imha ve temizleme amacıyla kullanılmıştır. Britanya Kraliyet Donanması, uzaktan kumandalı su altı araçlarını uzun bir süre tatbikat sonrası deniz altında kalan eğitim torpidolarının temizlenmesi için etkin bir şekilde kullanmıştır. ABD Donanması’na ait CURV (Cable Controlled Underwater Recovery Vehicle) isimli aracın 1966’da İspanya’nın Palomares kasabası açıklarında gerçekleşen bir uçak kazasının ardından kaybolan atom bombasını deniz altından çıkarması, 1973 yılında İrlanda açıklarında batan denizaltı mürettebatını sadece birkaç dakikalık oksijenleri kaldığında kurtarması, uzaktan kumandalı su altı araçlarının operasyonel anlamda ne kadar faydalı olabileceğine dair en önemli örneklerdir. >>> 61
Maviliklerdeki Neferler: İnsansız Su Altı Araçları Ancak otonom su altı araçlarına konum bilgilerini sağlayacak eşlikçi bir su üs- Su Altı Araçları tü platformu ve bir veri bağlantısı kurul- ması, özellikle askeri uygulamalarda, tak- İnsanlı Su Altı Araçları İnsansız Su Altı Araçları tik koşullar dolayısıyla çoğu zaman müm- (Manned Underwater Vehicle) (Unmanned Underwater Vehicle-UUV) kün olmaz. Eşlikçi platformlar ile bağlan- tı, özellikle Kuzey Denizi’nde buz altında Kumandalı Su Altı Araçları Otonom Su Altı Araçları gerçekleştirilen bilimsel veya ticari uygula- (Remotely Operated Vehicle-ROV) (Autonomous Underwater Vehicle-AUV) malarda da çoğu zaman mümkün olmu- yor. Dolayısıyla insansız su altı araçlarının Su altı araçlarında temel sınıflandırma görev esnasında çeşitli sensörlerden gelen ölçümleri kullanarak kendi konumlarını Su altı araçları, yukarıdaki şekilde de rek 3000 m’yi aşan derinlikte, çok zor bazı tahmin etmesi, elde ettikleri verileri (ger- görülebileceği üzere temel olarak insan- inşa, bakım/idame görevlerini yerine geti- çek zamanlı olarak iletmeleri çoğu zaman lı ve insansız sistemler olarak sınıflandırı- rebiliyor. Ağırlıkları 3-15 kg mertebesinde mümkün olmadığı için) uygun format- labilir. İnsanlı su altı araçlarına denizaltı- olan ve Mikro/Mini ROV olarak adlandı- ta kaydetmesi gibi hususlar çok önemlidir. lar örnek verilebilir. İnsansız su altı araçla- rılan uzaktan kumandalı su altı araçları ise rı (Unmanned Underwater Vehicle-UUV) su altındaki dar dehlizlerde çalışmak için Günümüzdeki Uygulamalar ise, su altına dalma ve su altında hareket ekonomik çözüm önerileri sunuyor. etme kabiliyetleri olan, su geçirmez bir Günümüz teknolojisiyle, insansız su yapıya monte edilmiş faydalı yüklere (ka- İnsansız platformların görevlerini ba- altı araçlarının kendi seyrüsefer sistemle- mera, sonar vb.) sahip, kablolu ya da kab- şarıyla yerine getirmesinde seyrüsefer çok ri ve güç üniteleri sayesinde tamamen ba- losuz olarak yüzeydeki unsurlara veri ile- önemli bir unsur. Kara, hava ve suda gö- ğımsız hareket etmesini sağlayan otonom ten araçlardır. rev yapan insansız platformlarda seyrüse- su altı araçlarının tasarımı ve kullanımı da fer sistemleri, uydu tabanlı konum belir- En genel tanımı ile uzaktan kuman- leme teknolojilerine (örneğin Global Posi- olanaklı. Otonom su altı araçları ile dalı su altı araçları, bir operatör aracılı- tioning System-GPS) dayanır. Ancak daha uzaktan kumandalı su altı araçla- ğıyla uzaktan kontrol edilerek su altında önce de belirtildiği üzere deniz suyunun, rı arasındaki en temel fark- değişik amaçlara yönelik ve tehlikeli ola- elektromanyetik spektrum dâhilinde lar otonom su altı araçlarının bilecek bir dizi işlevi yerine getiren su al- sadece akustik ve optik bantlar- otonom/yarı otonom olma- tı robotlarıdır. Uzaktan kumandalı su al- daki frekanslara belirli ölçüde sı ve kendi güç kaynakları- tı araçları büyüklük ve işlev açısından, sa- geçirgen davranıyor olma- nın olmasıdır. Otonom su altı dece izleme amaçlı olarak su altı kamera- sı, insansız su altı araçla- ları vasıtasıyla görüntü almaya ve bazı öl- rında farklı yöntemler kulla- araçları önceden planlanmış rotalarda çümler yapmaya yönelik, nispeten küçük nılması zorunluluğunu do- görev yapabilir, hatta otonomi seviyeleri- ve basit araçlar olabilecekleri gibi, üzerle- ğurur. Uzaktan kumandalı ne göre görev esnasında önceden öngörü- rinde yer alacak pek çok sensör (kame- su altı araçlarında seyrüsefer desteği için lememiş durumlara da tepki verebilir. Ge- ra, sonar vb.) yardımıyla büyük oranda gereken konum bilgilerinin, GPS cihazı rek uzaktan kumandalı su altı araçları, ge- otonom çalışma yetkinliğine sahip, robot bulunan bir su üstü platformu ile yapıla- rekse otonom su altı araçları ticari, askeri kollar (manipülatörler) kullanarak hayli cak kablolu bağlantıyla veya akustik ha- ve akademik amaçlarla kullanılabilir. karmaşık işlevler yerine getiren büyük sis- berleşme bağlantısı üzerinden alınabilir. temler de olabilir. Özellikle iş sınıfı uzak- tan kumandalı su altı araçları olarak ad- landırılan, aslen insansız su altı iş maki- neleri olarak düşünülebilecek olan araç- lar ise 260 m ile sınırlı olan insanlı dalışla- rın kısıtlarını ve tehlikelerini bertaraf ede- İş sınıfı ROV (Fotoğraf: www.offshore-technology.com) 62
Ticari Uygulamalar >>> Bilim ve Teknik Ağustos 2012 (Fotoğraflar: www.rov.org) kadar ABD’ninki gibi açık olarak bilinmese de Soğuk 1970’li yıllarda insansız su altı araçları konusun- Savaş döneminde SSCB’nin de benzer politikalar iz- A. Egemen YILMAZ da kaydedilen teknolojik gelişmeler, genellikle bu lemiş olduğu tahmin ediliyor. Lisans derecelerini ODTÜ tür araçları açık denizlerdeki petrol araştırmalarında Elektrik-Elektronik Mühendisliği kullanmayı amaçlayan petrol şirketlerinden gelmiş- Soğuk Savaş sonrasında ise tüm dünya ülkeleri ile Matematik Bölümü’nden tir. Amerikan HydroProducts firması tarafından bu için deniz altından gelebilecek en büyük iki tehdit te- 1997’de almış olan Asım Egemen amaçla geliştirilmiş olan RCV-225 ve RCV-150 isimli rörist faaliyetler ve uluslararası uyuşturucu kaçakçı- Yılmaz, yüksek lisans ve doktora uzaktan kumandalı su altı araçlarının ardından, bir- lığıdır. Dolayısıyla askeri amaçlı insansız su altı ara- eğitimlerini sırasıyla 2000 ve çok firma benzer çalışmalara yönelmiştir. Açık deniz cı geliştirme faaliyetlerinin temel amaçları, özellikle 2007’de ODTÜ Elektrik-Elektronik petrol araştırmaları, günümüzde uzaktan kumanda- mayınları ve su altındaki başka küçük cisimleri tes- Mühendisliği Bölümü’nde lı su altı araçlarının kullanımının yaklaşık % 60’ını pit, takip ve imhaya yönelik yetenekler kazanılma- tamamlamıştır. Halen Ankara oluşturuyor. Tüm dünyada petrol sondaj faaliyetleri- sı olmuştur. Gerçekten de insansız su altı araçlarının Üniversitesi Elektronik nin en yoğun olduğu bölgeler, özellikle İngiltere’nin günümüzde askeri amaçlı en önemli kullanım alanla- Mühendisliği Bölümü’nde ve Norveç’in etkin olduğu Kuzey Denizi, ABD’nin et- rı mayın imha ve temizleme faaliyetleridir. Deniz ma- öğretim üyesi olan Yılmaz, kin olduğu Meksika Körfezi ve Brezilya’nın etkin ol- yınları düşük maliyetlerine rağmen yüksek tahrip gü- aynı zamanda amatör olarak duğu Campos Havzası’dır. Kuzey Denizi’nde orta- cüne sahip olmaları nedeniyle devletlerin yanı sıra te- resim ve fotoğraf sanatı ile lama derinlik 450 metre iken, Meksika Körfezi’nde rörist faaliyet gösteren örgütlerin de kullandığı, tehli- ilgilenmektedir. bu değer 3000 metreye çıkmaktadır. Bu da, Meksi- keli deniz savaşı unsurlarıdır. Kara mayınları gibi de- ka Körfezi’nde kullanılacak, daha karmaşık ve pahalı niz mayınlarının da birçok türünün olması, tespitle- Kaiko (Üstte) Tiburon (Altta) araçların tasarlanmasını zorunlu kılmaktadır. rinin zor olması gibi hususlar deniz mayınları ile mü- Japonya Deniz-Yer Bilimleri ve cadeleyi de zorlaştırıyor. Teknoloji Ajansı’nın (Japan Agency for Deniz tabanındaki kablo ve boru hatlarındaki Marine-Earth Science and Technology- olası hasarlara karşı muayene, bakım ve tamir işlem- Yakın geçmişte Süveyş Kanalı’nda yaşanan bir olay JAMSTEC) geliştirdiği Dolphin ve leri de ticari uygulamaların önemli bir kısmını oluş- deniz mayınlarının ne kadar tehlikeli olabileceği, bu Kaiko isimli uzaktan kumandalı su altı turuyor. Günümüz teknolojisi uzun boru hatlarının unsurlar ile mücadelenin ne kadar zor olduğu hak- araçları, Monterey Körfezi Akvaryumu insansız su altı araçları ile kesintisiz olarak muaye- kında önemli bir örnektir. Kesin olarak kanıtlanama- Araştırma Enstitüsü’nün (Monterey Bay nesini mümkün kılıyor. Subsea7 firmasının Geosub yan iddialara göre 6 Temmuz 1984’te Akdeniz’den Aquarium Research Institute-MBARI) isimli otonom su altı aracı, 2006 yılında 22,2 km’lik Süveyş Kanalı’na giren Gant isimli Libya bandıralı ti- geliştirdiği Tiburon isimli uzaktan bir boru hattını, saatte ortalama 4 deniz mili (yakla- cari gemi, deniz trafiğinin çok yoğun olduğu Süveyş kumandalı su altı aracı, Fransız Deniz şık 7,2 km) hızla, kesintisiz olarak muayene ederek Kanalı’na gizlice deniz mayınları döşemişti. Kısa bir Araştırmaları Enstitüsü’nün (Institut bu alanda zamanın rekorunu kırmıştı. Fugro firma- süre içinde 19 ticari gemi o mayınlara çarpmış, an- Francais de Recherche pour l’Exploitation sının Gavia isimli otonom su altı aracı 2011’de bu re- cak mayınların tahrip gücünün düşük olması nede- de la Mer-IFREMER) geliştirdiği koru 32 km’ye taşımıştır. niye büyük kayıplar yaşanmamıştır. Fakat daha sonra Victor isimli uzaktan kumandalı su kanalın bir süre deniz trafiğine kapatılması, Mısır hü- altı aracı, MassachusettsTeknoloji Askeri Uygulamalar kümetinin mayın temizleme işlemleri için çok ulus- Enstitüsü’nün (Massachusetts Institute lu bir güçten yardım istemesi, problemin uluslararası of Technology-MIT) geliştirdiği Odyssey Soğuk Savaş sonrasında insansız su altı araçları- girişimler sonucu çözülmesi hafızalarda yer etmiştir. isimli otonom su altı aracı veWoods nın askeri amaçla kullanılmasına ilişkin genel an- Hole Oşinografi Enstitüsü’nün (Woods layışta çok büyük bir değişim olmuştur. Soğuk Sa- Günümüzde gerek otonom su altı araçları gerek- Hole Oceanographic Institution-WHOI) vaş esnasında gerek ABD, gerekse SSCB, karşı taraf- se uzaktan kumandalı su altı araçları, mayın tespiti ve geliştirdiği Nereus isimli uzaktan tan gelmesi muhtemel bir denizaltı saldırısına kar- imhası konusunda insan hayatını tehlikeye atmadan kumandalı su altı aracı ile ABE isimli şı önlem almaya, dolayısıyla deniz altında gözetleme çözüm oluşturan unsurlar. Uzaktan kumandalı su altı otonom su altı aracı gibi insansız su altı yeteneklerini artırmaya yönelik çalışmalar yürüttü. araçlarıyla mayın imhasında genel yaklaşım, mayının araçları, dalış rekorları ve görevde kalış Bu dönemde ABD’nin devlet politikasının, 20.000 tespitinin ardından uzaktan kumandalı su altı ara- süresi rekorları kırdıkları için kayda değer feet (yaklaşık 6100 metre) derinlikte sorunsuz ola- cının üzerindeki mayın imha şarjının mayının üze- örneklerdir. Mart 1995’te Kaiko’nun, rak çalışabilen su altı araçlarının geliştirilmesine yö- rinde bırakılması, imha şarjının otomatik olarak ve- Dünya’nın en derin noktası olan Mariana nelik olduğu açık olarak biliniyor. Hedef olarak ya uzaktan kumandalı su altı aracını kontrol etmekte Çukuru’nda 10.911 metre, Mayıs 20.000 feet değerinin seçilmesinin ne- olan operatörün müdahalesiyle etkinleştirilerek ma- 2009’da ise Nereus’un aynı bölgede deni ise, söz konusu derinliğe inilebil- yının imha edilmesi şeklindedir. Ancak günümüzde 10.902 metre derinliğe inmiş olması, mesi durumunda tüm dünya denizle- söz konusu cihazların yetenekleri rinin yaklaşık % 98’inde durum farkın- çok düşük maliyetli uzaktan kumanda- hakkındaki önemli ipuçlarıdır. dalığı sağlanabilecek olmasıdır. Her ne lı su altı araçları üretilebildiği için ma- yınla birlikte kendisini de imha eden ve tek atımlık uzaktan kumandalı su altı araçları (Single Shot ROV) olarak ad- landırılan cihazlar da kullanılıyor. 63
Maviliklerdeki Neferler: İnsansız Su Altı Araçları <<< Bilimsel Uygulamalar le Orta Doğu Teknik Üniversitesi tarafın- maşık, ancak akademik anlamda bir o ka- dan geliştirilen Çok Amaçlı Ulusal İnsan- dar da cazip olan bu problemin çözümüne İnsansız su altı araçlarının akademik sız Su Altı Aracı (ULİSAR), 100 m’ye ka- ilişkin çalışmalar, spesifik bir hedef plat- ve bilimsel amaçlı kullanımında, oşinog- dar dalması hedeflenmiş ve akustik bağ- form veya ürüne yönelik olmaktan çok, rafik ve sismik ölçümlerin yanı sıra de- lantı üzerinden kumanda edilen hafif sık- hareket modellerine ve özgün bir takım niz tabanındaki batıkların veya leşlerin let bir uzaktan kumandalı su altı aracıdır. kontrol yaklaşımlarına ilişkin simülasyon ve arkeolojik kalıntıların incelenmesi ön- 1 Temmuz 2006-1 Temmuz 2009 tarihleri çalışmaları şeklinde. de gelir. Oşinografik ölçüm yapmak, özel- arasında devam eden bu proje, akademik likle Kuzey Denizi gibi buz altında çalışı- ve kavramsal ispat anlamında Türkiye’de Sonuç lan durumlarda hayli güçtür. Benzer şe- atılmış ilk önemli adımdır. kilde, çok derin bölgelerde deniz tabanın- Günümüzde, en az 12 farklı ülkede 66 daki fayların incelenmesini gerektiren sis- TÜBİTAK 1007 programı destekli olan ayrı insansız su altı aracı projesinin yü- mik ölçümler de yüksek kabiliyetli uzak- Milli PAP (ROV) Cihazı Geliştirilmesi rütüldüğü biliniyor. Özellikle 1970’li yıl- tan kumandalı su altı araçları veya oto- Projesi ise TÜBİTAK, Savunma Sanayi- lardan sonra kaydedilen gelişmelerle, tek nom su altı araçlarının tasarlanmasını ve i Müsteşarlığı (SSM) ve TÜBİTAK-MAM bir insansız su altı aracının bir görevi ba- üretimini zorunlu kılmaktadır. Dolayısıy- Enerji Enstitüsü arasında 26 Eylül 2006 şından sonuna sorunsuz olarak tamamla- la birçok ülkedeki araştırma kuruluşları- tarihinde imzalanan sözleşme ile yürürlü- yabilmesi için gereken tecrübe kazanıldı. nın, 6000 metreye kadar sorunsuz dalabi- ğe girdi. Proje kapsamında geliştirilen as- Dolayısıyla, birçok insansız su altı aracı- len uzaktan kumandalı su altı araçları ve- keri sınıf uzaktan kumandalı su altı aracı, nın büyük bir görevi, su üstü platformla- ya otonom su altı araçları vardır. üzerinde birçok farklı sensör taşıyan ve bir rının da katılımıyla gerçekleştirmesi prob- robot kolu olan bir araçtır. lemi de birçok yeni araştırmanın konusu- Akademik amaçlı uzaktan kumandalı nu teşkil ediyor. su altı araçlarının ve otonom su altı araç- 14 Mayıs 2010 tarihinde ise, Milli AUV larının dikkat çeken bir diğer özelliği ise Cihazı Geliştirme Projesi sözleşmesi im- Ülkemizde de son yıllarda Ar-Ge te- ticari ve askeri muadillerine göre çok da- zalanarak yürürlüğe girdi. Savunma Sana- melli insansız su altı aracı geliştirme ça- ha düşük bütçeyle geliştirildikleri için ma- yi Müsteşarlığı Savunma Sanayii Destek- lışmaları sürdürülüyor. Söz konusu çalış- liyet etkin çözümler sunmalarıdır. leme Fonu (SSDF) desteğiyle yürütülen maların sonuçlarının yakın gelecekte, dışa ve 36 ayda tamamlanması hedeflenen bu bağımlılığı en aza indireceği ve uluslara- Ülkemizde İnsansız Su Altı Aracı proje, üniversite-sanayi işbirliği modeli ile rası düzeyde rekabet gücü sağlayacağı dü- Geliştirme Çalışmaları yürütülüyor. şünülüyor. Ülkemizde insansız sistem geliştirme Halen Bilim, Sanayi ve Teknoloji Ba- KGaöyknaalpk,lBar., Yıldız, Ö., Yılmaz, A. E., “İnsansız Su Altı Araçları- çalışmaları, genelde insansız hava araçla- kanlığı’nın çeşitli destekleri ile insansız su Güncel Teknolojiler ve Uygulamalar”, rı etrafında yoğunlaşmış, son yıllarda in- altı aracı geliştirme faaliyetleri yürütmek- SYaılvduızn,mÖa.,SYaılnmayaizi,GAü. nEd.,eGmöi,kSaalpy,ıB1.2,,“sS.t3at4e--3o9f,-tEhyel-üAl 2rt010. sansız kara araçlarına da ilgi artmıştır. İn- te olan birtakım KOBİ’ler de var. System Solutions for Unmanned Underwater Vehicles”, sansız su altı araçları geliştirmek için so- RRaemdiooetenlgyinOepereirnagt,eCdiVlte1h8ic, lSeaCyıo4m, sm. 5it9t0e-e6o0f0t,hAerMalıakri2n0e09. mut adımlar ise ancak 2006 yılında ve Bunların yanı sıra başta üniversiteler Technology Society web Psirteosjei,sUi vReLG: hAtTtpE://M/wawlewri.rİoşvO.orrtga.klığı”, sonrasında atıldı. TÜBİTAK desteğiy- ve TÜBİTAK olmak üzere bazı kuruluş- Suiçmez, E., “Milli ROV lardaki araştırmacılarımız da, özellikle in- AMniloitnairmy S, “cMienacyeın&KIanrtşeıllTigeednbcier-lMerSi Iv,esT. 3ü8r-k4iy0e,”M, art 2009. sansız su altı aracı kontrolü üzerine genel- Military Science & Intelligence-MSI, s. 28-30, Nisan 2009. de akademik çalışmalar yürütüyor. Kar- 64
>< Bilim ve Teknik Ağustos 2012 Börteçin Ege Süper Bilgisayarlar Yarışında Son Durum Bu yıl 17-21 Haziran tarihleri arasında Almanya’nın Hamburg kentinde yapılan Uluslararası Süper Bilgisayarlar Konferansı’nda yayımlanan güncel Top500 listesine göre ABD, IBM sayesinde Japonya’yı ve Çin’i geride bırakmayı başararak ipi tekrar göğüsledi. IBMtarafından geliştirilen Sequoia ad- ılık su ile soğutulması. Böylece SuperMUC’tan kazanı- lı süper bilgisayarla Japonya’nın guru- lacak sıcaklık ile hem bu bilgisayarın soğutulması hem ru K-Computer’i listede ikinci sıraya zorlayan ABD, de Bilgi İşlem Merkezi’ne ait binanın ısıtılması planla- böylece iki yıl önce kaybettiği tahtına yeniden oturdu. nıyor. Yetkililerin bildirdiğine göre bu sayede yılda bir ABD, Top500 listesindeki birinciliğini Kasım 2010’da milyon avroya kadar enerji tasarrufu mümkün. ilk önce Çin’e daha sonra Japonya’ya kaptırmıştı. Japon Fujitsu firması tarafından geliştirilen K-Computer, SuperMuc, Münih’teki Ludwig-Maximilians Üni- versitesi’ndeki jeofizikçiler tarafından, yerkürenin iç Top500 listesinin en tepesindeki yerini yapısını bugüne kadar olandan daha yüksek oranda Haziran 2011’den beri koruyordu (bkz. bir doğrulukla analiz edecek bir simülasyon progra- “Süper Bilgisayarlar”, Bilim ve Teknik, mının geliştirilmesinde kullanılacak. s.62-66, Mayıs 2012). Genel tablo IBM tarafından geliştirilen ve üreti- len Sequoia, toplam 1.500.000 mikro- Haziran ayında açıklanan Top500 listesinde ilk işlemciye sahip ve K-Computer’den tam 1,55 kat da- 10’a bu sefer hangi ülkelerin ve bu ülkelerden kaç sü- ha hızlı. IBM tarafından bildirildiğine göre Sequoia, per bilgisayarın girdiğine bakacak olursak, karşımı- 6.700.000.000 kişinin hesap makinesi kullanarak 320 za şöyle bir tablo çıkıyor: ABD (3), Almanya (2), Çin senede yapabileceği işlemi sadece bir saat içinde ger- (2), Japonya (1), İtalya (1) ve Fransa (1). İlk 500’deki çekleştiriyor. Sequoia’nın öncelikli olarak eskimiş nük- durum ise şöyle görünüyor: Dünyanın en güçlü 500 leer silahların ömrünün uzatılması için gerekli simü- süper bilgisayarından sadece 252’si ABD’de bulunur- lasyonların geliştirilmesinde kullanılması planlanıyor. ken, 68’i Çin’de, 35’i Japonya’da bulunuyor. Bu üç ülke- yi ise Avrupa’dan İngiltere (25), Fransa (22) ve Alman- Enerji dostu teknoloji ya (20) izliyor. Sequoia aynı zamanda enerji dostu bir teknolojiye Dünyanın en büyük süper bilgisayar üreticisi ise sahip. Kendisini en yakından takip eden zorlu rakibi büyük farkla yine IBM. Listeye giren 500 süper bilgi- K-Computer’in 12,66 Megawatt enerji tükettiği durum- sayardan 213’ü IBM tarafından üretiliyor. IBM’i 138 larda, Sequoia sadece 7,9 Megawatt enerji tüketiyor. süper bilgisayar ile Hewlett-Packard ve 26 süper bilgi- sayar ile Cray Inc. takip ediyor. Avrupa’nın durumu Dünyanın en hızlı süper bilgisayarları listesi al- Dünya’nın ilk sıvı soğutmalı ve Avrupa’nın en hız- tı ayda bir Alman Profesör Dr. Hans Werner Meuer lı süper bilgisayarı ise SuperMUC. Bu süper bilgisayar (Mannheim Üniversitesi) ve ABD’li Profesör Dr. Jack da yine IBM tarafından Almanya’nın Münih kentinde Dongarra (Tennessee Üniversitesi) tarafından düzenle- bulunan Leibniz Rechenzentrum (Leibniz Bilgi İşlem nip, yayımlanıyor. Merkezi) için özel olarak geliştirilmiş. SuperMUC’un en önemli özelliklerden biri 40-60 derece sıcaklığında TKoapy5n0a0k,l”aSrupercomputer tShiteeWs”,ohrtltdp’s:/M/wowstwE.tnoepr5g0y0-E.ofrfigcient Supercomputers”, The Green500, “Ranking http://www.green500.org 65
Emir Alper Türkoğlu * Kıvılcım Çaktü Güler ** * Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi Biyoloji Bölümü Araş. Gör. ** Kilis 7 Aralık Üniversitesi Biyoloji Bölümü Mikrobiyal Kültür Araş. Gör. Koleksiyonları Mikrobiyal kültür koleksiyonları mikroorganizmalara ait kültürlerin tedarik edildiği önemli merkezlerdir. Mikrobiyal kültür koleksiyonları kütüphaneler gibi düşünülebilir, ancak kitaplar yerine bu merkezlerde mikroorganizmalar bulunur. Kurumsal nitelikteki ilk kültür koleksiyonu Prof. Frantisek Král tarafından 1890 yılında günümüzdeki Çek Cumhuriyeti sınırları içinde açıldı. Bu koleksiyonun açılmasından sonra dünyanın çeşitli yerlerinde de başka pek çok kültür koleksiyonu açıldı. Dünya çapında 600’e yakın kültür koleksiyonu var. Bu koleksiyonlar yaygın hizmet veren merkezler olabildikleri gibi sadece belli alanlar için tedarik edilecek mikroorganizmaları barındıran özelleşmiş koleksiyonlar da olabiliyor. www.butbn.cas.cz/ccala/index.php?page=ph Bakteriyologların mikroorganizmaları ilk defa ha sonraki yıllarda Král’ın mikroorganizmaları izole izole ettiği ve kültüre aldığı günden günümü- etme, kültüre alma ve kültürlerin devamlılığını sağ- ze kadar varlıklarını sürdüren mikrobiyal kül- lama konusundaki deneyimi bakteriyoloji kürsüsü- tür koleksiyonları mikrobiyoloji için önemli merkez- ne doçent olarak atanmasını sağladı. Král, kültür ko- lerdir. Bu merkezlerin mikroorganizmaların geçmişi- leksiyonundaki mikroorganizmaların ilk kataloğu- ni, bu gününü ve geleceğini anlamak açısından haya- nu 1900 yılında yayımladı. 1911 yılında Král’ın ölü- ti öneme sahip olduğu söylenebilir. münden sonra koleksiyonun başına Prof. Ernst Prib- ham geçti. Pribham daha sonra bu koleksiyonu Vi- İlk kültür koleksiyonu 1890 yılında Prag Alman yana Üniversitesi’ne aktardı ve burada koleksiyonla Üniversitesi’nde Prof. Frantisek Král tarafından ku- ilgili çeşitli kataloglar yayımladı. Viyana Üniversite- ruldu. Král (1846-1911) otuz yıl boyunca bir cam si’ndeki koleksiyonun bir kısmı 1930’lu yıllarda Prib- üretim firmasında çalıştıktan sonra Prag Alman Üni- ham tarafından Chicago’daki Loyola Üniversitesi’ne versitesi Hijyen Enstitüsü’nde teknisyen olarak çalış- gönderildi. Loyola Üniversitesi’ne gönderilen kültür- tı. Cam laboratuvar malzemeleri üretimindeki dene- lerin bir kısmı Pribham’ın ölümünden sonra Ame- yimi Prof. Soyka tarafından bakteri koleksiyonuna rikan Tipi Kültür Koleksiyonu’na (ATCC-American yönetici olarak atanmasında tercih sebebi oldu. Da- Type Culture Collections) gönderildi. Viyana’daki ko- leksiyonun hemen hemen tamamı II. Dünya Savaşı sırasında tahrip edildi. Král’ın koleksiyonundan sonra birçok koleksiyon kuruldu. Günümüzde çalışır durumda olan en eski kültür koleksiyonları 1894 yılında Belçika’da kurulan Mycothèque de l’Universitée Catholique de Louvain (MUCL) ve 1906 yılında Hollanda’da kurulan Col- lection of the Centraalbureau voor Schimmelcultures (CBS) koleksiyonlarıdır. Şu anda dünya çapında 68 ülkede dağılım gösteren 596 kültür koleksiyonu var. Bu koleksiyonların çoğu küçük, belli mikroorganiz- malar ya da alanlar konusunda özelleşmiş merkezler. 66
>< Bilim ve Teknik Ağustos 2012 Mikrobiyal biyoteknoloji, günlük hayatta kullan- Koleksiyon Kısa Adı Koleksiyon Adı Ülke Koleksiyon Tipi dığımız birçok endüstriyel ürünü mikroorganizma- ATCC Amerikan Tipi Kültür Koleksiyonu ABD Devlet, yarı devlet, lardan elde eder (Tablo 2). Mikroorganizmalar en- özel sektör, üniversite, düstriyel uygulamalarda kullanılmalarının yanı sı- NCYC Ulusal Maya Kültür Koleksiyonu İngiltere sanayi ra hayvanların ve bitkilerin öldükten sonra parça- VKM Rus Kültür Koleksiyonu Rusya Devlet lanmalarını sağlayarak yapılarındaki birçok elemen- CIPDE Böcek Patojenleri Koleksiyonu Hindistan Devlet tin çeşitli döngülere tekrar girmesini sağlar. Ayrıca RSKK Refik Saydam Ulusal Tip Kültür Türkiye Üniversite mikroorganizmalar birçok bitki ile mutalistik ilişki Devlet (beraber yaşayan iki canlının birbirinden karşılık- Koleksiyonu lı olarak faydalanması) kurarak ekosistemde önem- SCCM Sporometrik Mikroorganizmalar Kanada Sanayi li rol oynar. Diğer canlılarla çeşitli şekillerde (örne- ğin hastalık oluşturma, parazitlik vs) etkileşen mik- Kültür Koleksiyonu roorganizmalar ekosistemlerin işleyişinin önemli birer parçasıdır. Tablo 1. Kültür koleksiyonları, bulundukları ülkeler ve koleksiyon tipleri Geriye kalan küçük bir kısım ise genellikle üniversi- te ve endüstri ile işbirliği yapan, ellerindeki mikroor- ganizmaların kataloglarını çıkaran ulusal koleksiyon- lar (Tablo 1). Mikrobiyal Kültür Koleksiyonlarının Kültür Koleksiyonları ve Kıtalar Koleksiyonlar Kültürler Etkinlikleri Mikroorganizmaların Dağılımı Afrika 11 15.266 Asya 201 539.499 Mikrobiyal kültür koleksiyonları sadece basit birer Çok zengin biyoçeşitliliğe sahip 17 ülke, tüm bi- Avrupa 205 671.278 saklama merkezi değildir. Bu merkezlerde mikrobi- yoçeşitliliğin % 60-70’ini elinde bulundurmasına Amerika 137 456.634 yolojiye ve ilgili alanlara katkı sağlayacak pek çok et- rağmen, kültür koleksiyonlarının ve saklanan mik- Okyanusya 42 89.257 kinlik de gerçekleştirilir. Bu etkinliklerden başlıcala- roorganizma kültürlerinin büyük çoğunluğu bu ül- rı (i) mikrobiyal kültürleri toplamak ve saklamak, (ii) kelerin dışında. Örneğin Avrupa kıtası yüzölçü- Tablo 3. Kayıtlı kültür koleksiyonları, mikrobiyal kültürlerin verilerini toplamak ve bu veri- mü bakımından diğer kıtalardan daha küçük ol- sahip oldukları kültürler ve dağılımları leri mikrobiyolojik araştırma yapan kişilerin kullanı- ması, tropik bölgelerden uzak olması ve Alpler’in mı için internet ortamında veya basılı olarak yayımla- ve Pireneler’in ekvatora paralel uzanıp göç yollarını hwtittph:i/n//sienrtcr.coadrlucettioonn..ehdtum/lmicrobelife/k12/microbes_ mak, (iii) yeni elde edilen türler için tanımlama yap- engellemesi nedeniyle biyoçeşitlilik açısından zen- mak, (iv) değerli türler için depolama yeri sağlamak, gin değildir. Buna rağmen dünyadaki kültür kolek- (v) mikrobiyoloji ve mikroorganizmalar konusunda siyonlarının % 34’ü ve koleksiyonlarda tutulan kül- eğitici kurslar, seminerler ve çalıştaylar düzenlemek, türlerin % 38’i bu kıtadadır. Bu durumun aksine Ko- (vi) mikrobiyoloji ve taksonomiyle ilgili bilimsel ça- lombiya, çok zengin biyoçeşitliliğe sahip 17 ülkeden lışmalar yapmak ve (vii) toplumu mikroorganizmalar biri olmasına rağmen sadece 2 kültür koleksiyonuna ve mikrobiyoloji konusunda bilgilendirmektir. ve bu koleksiyonlarda bulundurulan 4347 mikroor- ganizma kültürüne sahiptir. Tablo 3’te dünya gene- Mikroorganizmaların Önemi linde kayıtlı olarak çalışan kültür koleksiyonları, sa- hip oldukları kültürler ve bunların kıtasal olarak da- Mikroorganizmalar dünyadaki tüm canlı organiz- ğılımı verilmiştir. maların çok büyük bir bölümünü oluşturur. Tek bir hücreden oluşan bu ilginç canlıların bazı türleri diğer Sonuç olarak mikrobiyal kültür koleksiyonları yaşam biçimleri için ideal olmayan fiziko-kimyasal mikroorganizmaların izole edilmesinde, korunma- koşullara sahip çok sıcak (80 °C’nin üstü) su sistemle- sında, dağıtımının yapılmasında, mikrobiyal çeşitli- rinde, asidik göl ve nehirlerde, tuz kristallerinde, ku- liğin sağlanması ve anlaşılmasında, birçok endüstri- tuplarda ve hatta nükleer reaktörlerde bile yaşayabilir. yel ürünün elde edilmesinde önemli bir yere sahip olan ve devletlerin, özel sektörün ve üniversitelerin Endüstriyel ürün Mikroorganizma üzerinde daha çok durması gereken önemli merkez- Ekmek, mayalı içecekler Genellikle Saccharomyces cerevisiae türleri lerdir. Süt ürünleri Laktik asit bakterileri Proteaz (protein parçalayıcı enzim) Geobacillus sp. YMTC 1049 ÇKaakytnüa,kKla. rve Türkoğlu, E. A., “Microbial Culture World Federation for Culture Collections, Aseton Clostridium aurantibutyricum ATCC 17777 Collections: The Essential Resources for Life”, twawrihwl.iwvfecrci..info/ ccinfo/statistics , 23 Kasım 2011 İnsülin Rekombinant Escherichia coli sG.a1z7i5U-1n8iv0e,r2s0it1y1J.ournal of Science, Cilt 24 Sayı 2, Penisilin Penicillium türleri Tek hücre proteini Candida utilis Tablo 2. Mikroorganizmalardan elde edilen endüstriyel ürünler 67
Fethi Bengil Dokuz Eylül Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü Doktora Öğrencisi Denizin Rengi Ne Anlatır? Mavi. Tamam, ama ne kadar mavi? Uzaktan algılama yöntemleri, denizlerdeki değişimi anlamak için kilit önem taşıyor. Seawifs görüntüsüne göre El Niño (solda) ve La Niña (sağda) zamanında fitoplankton aktivitesi (Ioccg, 2008). Okyanustaki yeşil bölgeler yüksek klorofil konsantrasyonunu gösteriyor. Denizin rengi, içerdiği maddelerle ve canlı- Deniz rengindeki değişimi anlamak için başvu- larla yakından ilişkili ve çoğu zaman değiş- rulan tekniklerden biri uzaktan algılama. Bu teknik- ken. Deniz hakkında en çok merak edilen le, belirli bir nesne ya da bölge hakkında, fiziksel te- şey: Deniz neden mavi? Oysa bazı durumlarda “de- mas olmaksızın veri toplamak mümkün. Uzaktan al- niz neden mavi değil” sorusu çok daha önemli. gılamayla toplanan verilerle deniz ve iklim açısın- dan önem taşıyan değişkenleri ilişkilendirebilir, canlı Klorofil pigmenti konsantrasyonu grupları arasındaki besin ilişkilerinin modelini oluş- turabilir, halk sağlığı ve ekonomi için zararlı olabi- MODIS tarafından yakalanan lecek mikroorganizma dağılımları araştırılabilir. Za- alg patlaması (GSFC/Nasa) rarlı alg patlamalarının izlenmesi, sağlık için tehdit oluşturabilecek plajların kullanıma kapatılması, aku- 68 akültür alanlarında tahmin sistemleriyle balık ölüm- lerinin azaltılması, balıkçılığa ve akuakültüre uygun bölgelerin belirlenmesi ve izlenmesi gibi uygulama- lar, operasyonel uzaktan algılamaya verilebilecek ba- zı örnekler. Denizlerde gerçekleşen önemli olaylardan bi- ri rüzgâr etkisiyle, soğuk ve besin yönünden zengin dip deniz suyunun yüzeye çıkması. Bu olay, her yıl La Niña etkisiyle kıtaların okyanuslara bakan kıyıların-
>>> Bilim ve Teknik Ağustos 2012 Anahtar Kavramlar Deniz rengi: Denizin rengini kısaca su ve ışık arasındaki etkileşimler belirler. Durum 1 su: Genellikle suyun rengine etki eden bir grubun (fitoplankton) baskın olduğu, dağılımı kıyıya yakın olmayan, “açık deniz ve okyanus”su tipidir. Durum 2 su: Suyun rengine etki eden üç grubun da (fitoplankton, partikul inorganik madde ve çözünmüş organik madde) farklı oranlarda bulundugu, bu yüzden renk özelliklerinin çok değişken olduğu, karayla etkileşimli olan bölgelerde bulunan su tipidir. Bu bölgelerdeki uzaktan algılama çalışmalarında bu değişkenlik yüzünden zorluk yaşanır.) Deniz Yüzeyi Sıcaklığı Klorofil pigmenti Modis Aqua’dan aynı güne ait, yüzey suyu sıcaklığı (solda) ve klorofil konsantrasyonu (sağda) (Batı Afrika). Besince zengin dip suyunun yüzeye çıkması nedeniyle yüzey suyu sıcaklığı düşük olan kıyı sularında oluşan yüksek klorofil konsantrasyonu (sağda, kırmızı) (OBPG/NASA) Verici takılmış Caretta caretta bireylerinin Büyük Okyanus’un kuzeyinde, değişken klorofil cephesi (TZCF) üzerindeki göç rotası ve yüksek klorofilli beslenme bölgeleri (Polovina ve ark. 2004) Solda Deniz yüzeyi yüksekliği (cm) Klorofil a pigmenti (mg/m3) Şiddetli Büyük çapta Eubalaena El Nino Cocholithophorid japonica da gerçekleşiyor. dipteki soğuk ve besince zengin su Uzaktan algılama deniz canlılarını korumaya yö- etkisi türünün yükselerek yüzeye çıkıyor, besin artışı nedeniyle bi- nelik çalışmalarda da kullanılıyor. Bering Denizi’nde patlaması dağılımı ve yolojik hareketlilik artıyor. Aktivitenin başlangıcın- yaşayan, soyu tükenme tehlikesi altında olan Eubala- (700 km) beslenmesinde da fitoplankton artışı gözleniyor. Fitoplanktonda bol ena japonica türü balinadan sadece 350 birey kaldı- değişim miktarda bulunan klorofil pigmentinin dağılım ve ğı biliniyor. miktarını uzaktan algılamayla belirlemek mümkün. 1997-1988’de El Niño etkisinin çok şiddetli olma- Marmara Denizi sı, Alaska kıyılarında geniş çapta Coccolithophorid patlaması görülmesine sebep olmuştur. Etkinin yo- 6 Kasım 2004 ğun görüldüğü aylarda Alaska kıyılarında dolaşan balinalarla ilgili yapılan bir araştırma, patlama önce- sinde bölgede nadir görülen Eubalaena japonica tü- 1997-98’deki şiddetli El Niño etkisi rünün fitoplankton patlamasından sonra yoğunlaştı- ve Eubalaena japonica dağılımı ğını gösterdi. Beslenme bölgelerinde yapılan örnek- (değiştirilerek Tynan, 1998) lemeler, balinaların bugüne dek türün besini olarak bilinmeyen, iki omurgasız türüyle beslendiğini orta- Hindistan Ulusal Potansiyel Balıkçılık ya çıkardı. Bölgeleri İzleme Sistemi (Incois), 6 milyon balıkçının kullanımına açık. Bir başka uzaktan algılama çalışmasında, soyu Sistem uydu görüntüsünü işliyor, tehlike altında olan Caretta caretta türü deniz kap- yüzey suyu sıcaklığı, klorofil lumbağasının Büyük Okyanus’un kuzeyinde yaşayan konsantrasyonu dağılım haritası bireylerine takılan vericilerden elde edilen telemetri oluşturuyor, o güne ya da o haftaya ait balık yoğunluğunu gösteriyor (GSFC/Nasa). 69
Denizin rengi ne anlatır? Uzaktan algılamayla ilgili çalışmalar geçmiş- verileriyle türün beslenme alanları ve göç te balon ve uçaklarla ya- yolları belirlendi. Sonuç olarak, türün göç pılır, doğal ışık enerjisi etmek için klorofilce zengin kutup bölgesi radyometreler tarafından deniz suyu ile klorofilce fakir kutup çevre- kaydedilirdi. Şimdilerde si deniz suyunun çakıştığı cephe bölgesini, kullanılan pasif uydu sis- beslenmek için yüksek klorofil içeren de- temleri, eski yöntemle- niz suyunun girdap hareketi yaptığı bölge- re kıyasla maliyet ve fay- leri tercih ettiği anlaşıldı. da yönünden çok daha el- verişli. 20 Ağustos 2010, Türkiye’nin Marmara Denizi ve Ege Denizi kıyılarına ait klorofil pigmenti dağılımı (yazar tarafından MERIS Denizin rengi, suyun C2R, PI 6654 ürünü) kendisine ve gün ışığının su içindeki farklı mad- Uzaktan algılama nasıl olur? deler tarafından soğu- rulmasına ya da saçılma- Uzaktan algılamada en temel gerek- sına bağlı olarak gelişir. sinim, enerji. Bu amaçla, doğal bir kay- Işık deniz yüzeyine çarp- naktan (Güneş enerjisi veya yunusların tığında yansıma, saçıl- ses dalgaları gibi) yayılan enerjiyi topla- ma ve soğurulmaya uğ- yan pasif sistemler veya kendi kaynağın- rar. Işığı yansıtan madde- dan (radar, sonar) gönderdiği enerjiyi geri ler, yansıtma özellikleri- toplayan aktif sistemler kullanılır. ne göre dört temel grup- ta toplanır: Fitoplank- ton, inorganik askıda ka- tı maddeler, sarı madde- Modis görüntüsü zaman dizisi, 31 Mayıs-11 Temmuz 2003 Marmara Denizi, ler (organik çözünmüş Türkiye (Toby Tyrrell-Southampton Üniversitesi) Üstte halde) ve suyun kendisi. Deniz suyu, bu Bu tip su daha çok kıyıdan uzak, karayla et- maddeleri içerdiği oranlara göre Du- kileşimi olmayan açık deniz ve okyanus su- rum 1 ve Durum 2 olmak üzere iki ti- larının özelliklerine uyar. Durum 2 tipi su, pe ayrılır. Durum 1 tipi suda optik özel- optik olarak daha karmaşık içeriktedir, optik likleri belirleyen grup fitoplanktondur. özelliği belirleyen diğer maddeler baskındır. Sensör Pasif sistemler için Işık Kaynağı KoRBEDbnreaosomvyeeiwnrrroofvantfnaeke,mtrlCSiaoRee.rnWnn.sst(.sia2,n,nv0Sged0pP8rataie)rnr:cktgIh.ne,InIr“tA,irAqoNnutdmeeiuwnsco.ttsYrRipoooehdnrmkeuiro,cnit2tctei0ooCS0nOe4ont.rc.osreieanscangttieoColfnloiCt,leoousaersntasloArsq,uatic hava molekülleri aRNhpPoOFRNPpSBJE.nDf.ptoocileeeoo,ctatdOppo.tnrpc“.e..te1goosRghaat38:Oncy/2rrennu,,Teee/ttts5ttIIwider-ssamt.,haOO-,,CelnooM1awleMGvmo-ffCCo4freeCwtott..l6a,ecO-CCChhoar.oHS.loceeSuarGG.pphleskneor.aIIrytaa,nn,,n.uoineCsn,r“c22ttsdtrtdaR“eean00toieiWrrnecTlm00ceooWlnn--ygetm09nrpRaaihc-.d..oeo,rCtthiIoyiiinzeoVfnoonntozkOjOe.:nnoae,oomsBtaaScHcfc,llioiteellpeehnS,.egnanOOaolP.agmeJnyng.srr.ccxG”i(mgueep,(nCC,e/2aaeRrWegdwfooolnn0luaes,liulg0--a)po:lnoGCC,p4t6PauoueEF,/.)oolrrr,rrg2:Nilell?tsMsoosanTis”dnhe,Touuldhoivoe.bcrrhCfReilr7tleeoCCoiti,ovSrenhnSoooI,aaTsgeOeTooomrsa/yitrrIcahSCna,anddsiebLCaeldiitC,innttienaN.lahAGrLaairltnteygtt.yqh,B,iiteeannuh2WeanteMgg0iaennsodorc0GGodenalru8oaufirraral.ndooitttnlnhusuusda,eerppster,,,h”n,, TOA aerosoller Kıyıya yakın sularda sShERI(ROPnLeeaone.cn:ePkbmlveRpso.iiiait,Srivo.nandJoMtit.tg.ounneFoF.cimamSrPfnhi,o.selpeeJohmuna.nlfgJn.yisn.otaOgis,d,nn,neBPocgMrDidlretahioooavlu.MearfncaBatizetctond.hasoeCeggb,eda(nr.GiC)ai.Cn,Tnn1sP.aooHgea3dr.Hmsanae:.fst3o,dto.ttluH6faair(Snr-e2Slco.t5csOP0alSw1oae0rIacs.snEee4ttetihliS)tan(ln:ya,2n(gF)etE20ihnocao0.0eAndrf05acrdh5.g,)ae)a:eoPnnrpUlaatamiprvtnrsah.eekfdl2u,eroNE7lmrifd,7adorDill-iregge2ttmyo.ra9hMalr6otsbPi..,to,laeoncoifimcs.. Atmosfer üstü radyans gazlar -dip yansıması bocTibMSmhtlnlyoou.lnaootoKmgharmmeoineprrps,ksfyCJ,hoipunaR.yuaTnllytt.tl.dPhh-rc(.Aiee,o1ocaCuGt9knshg9,tucueeuGe8llrrvnfs)n.dte:oJt,.rrCaBf1,aetMoe9Mtatir.9hoaeiH.7enlnEx.r.gsai.(eEc,r2TnSoamO0eecnu0saeSfdtus3ebsTil)onhre:rA,cgetaMPwellnsf.gaAaeosdan.tene.ueoAn,iTlrgtl2Giioowrtn(raemU2hgipno)alha:7gcil1neie9ccK4aso:d7cnoa1cio-srnc21cteno7,ro6ndli.l0ibioita.tuhribotoirnpoeshnvosis,re -kara kirlenmesi BOA Gelbstoff (CDOM) Atmosfer altı İnorganik akm radyans Fitoplankton pigmenti 70 Dip yansıması Uzaktan algılamanın temel prensipleri (değiştirilerek Doerffer, 2008)
Yayın Dünyası Kitabın “Mübadele ve Değer: Amerikan ve İlay Çelik Hint Genom Teşebbüslerinde Piyasa Mantığı- Biyokapital nın İçerdiği Çelişkiler” başlıklı ilk bölümünde İtfaiyeciler yazar “genom “devriminin büyük bölümünün, Genom-Sonrası Hayatın Kuruluşu temel kavramsal düzeyde gerçekleşen bir iler- Katie Daynes Kaushik Sunder Rajan lemeye değil, teknolojik ilerlemeye dayandığı- Çeviri: Fulya Koçak Çeviri: Ayşe Deniz Temiz nı” ileri sürüyor. “Hayat-Memat-Tahsilat: Küresel TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları, Ekim 2011 Metis Yayınları, Mayıs 2012 ve Yerel Düzlemde Biyokapitalin Siyasal Ekolo- jileri”başlıklı 2. bölümde“Haydarabad’ın çeper- Çeşitli meslekleri tanımak hem küçük ço- Günümüzde biyoteknoloji tarımdan tıb- lerinde ve Mumbay’ın merkezinde yürüttüğü cukların toplumsal işbölümü kavramını al- ba, çevre teknolojilerinden malzeme bi- alan çalışmaları aracılığıyla, borçlanmanın yerel gılamasına yardımcı olur hem de onlar için he- limine kadar çok çeşitli araştırma ve teknolo- düzlemdeki ekolojisini” araştırıyor. “Vizyon ve nüz çok uzakta ve erişilmez görünen yetişkinler ji alanlarında uygulamaları olan bir araştırma Mübalağalı Reklam: Vaade Dayalı Bir Biyokapi- dünyasına yönelik algılarını geliştirir. Kendine ve geliştirme alanı. Merkezinde “yaşam” ve ya- talist Geleceğin Yaratılması” başlıklı 3. bölümde has teknik donanımları, kıyafetleri ve yöntem- şama dair öğeler bulunduğu için de en az uy- “genom araştırmalarının, hatta bütün bir biyo- leri olan belli başlı mesleklerin her biri çocuklar gulama alanları kadar çeşitli tartışma konula- teknoloji alanının, sürekli olarak gelecekte oy- için ayrı bir dünya gibidir. Bu yüzden de ilk oku- rının odağında yer alıyor. Biyoteknoloji konu- nanan bir oyun olduğunu ve bu oyunun amacı- ma kitaplarında meslek dalları en yaygın konu- sundaki etik tartışmaları dile getiren çok sayı- nın da söz konusu geleceği mümkün kılacak bir lar arasında yer alır. Çevirisi TÜBİTAK Popüler Bi- da popüler bilim kitabı var. Ancak konunun şimdiki zaman yaratmak olduğunu” ileri sürü- lim Kitapları’ndan geçtiğimiz yılın Ekim ayında siyasal iktisat boyutunu ele alan kitaplar için yor.“Vaat ve Fetiş: Genom Verileri ve Kişiye Özel çıkan İtfaiyeciler adlı İlk Okuma kitabı, çocukla- aynı şey söylenemez. Bu, biraz da biyotekno- Tıp: Yaşam Bir İş Planıdır”başlıklı 4. bö- ra itfaiyecilik hakkında temel bilgiler sunuyor. loji alanının görece yeni bir alan oluşundan lümde “genomdan elde edilen bilgi- Etkileyici ve rengârenk çizimlerle, fotoğraflarla ve siyasal iktisadi sonuçlarının etik öngörü- nin hem yol açtığı hem de varsaydı- zenginleştirilmiş kitapta itfaiyecilerin neyle uğ- ler ve eleştiriler kadar çabuk anlaşılamıyor ol- ğı soyutlama tarzlarını ve bunlardan masından kaynaklanmış olabilir. Çevirisi Metis kaynaklanan ‘genom fetişizmi’ni” in- raştığı, nasıl yetiştirildiği, Yayınları’ndan geçtiğimiz Mayıs ayında çıkan celiyor. “Kurtuluş ve Ulus: Biyokapita- koruyucu giysileri, itfaiye Biyokapital adlı kitap biyoteknolojiyi siyasal ik- lin Altında Yatan İnanç Yapıları”başlık- istasyonları, itfaiye araç- tisat alanı olarak ele alan bir araştırmayı popü- lı bölümde “biyokapitalin vaatlerinin, ları ve araçlardaki indiri- ler bir dille anlatıyor. kurtuluşu müjdeleyen milliyetçi reto- lip kaldırılabilen platform- rikler ve söylemlerle nasıl desteklen- lar, kurtarma operasyon- Biyoloji kökenli bir yaşam bilimleri antropo- diğini gösteriyor”.“Girişimciler ve Yeni ları, yangın söndürme, or- loğu olan yazar Kaushik Sunder Rajan biyotek- Kurulan Firmalar: İnternet Üzerinden man yangınları, denizde- nolojiyi ve çevresindeki iktisadi oluşumu, çoklu Eğitim Veren Bir Şirketin Öyküsü” adlı bölümde ki ve havadaki yangınlar, olarak kabul ettiği kapitalizmlerin hem bir so- ise yazar “San Francisco’da kurulmuş olan biyo- trafik kazalarında ve do- nucu yani görünümü hem de başlı başına bir teknoloji ve ilaç şirketlerine ilaç keşfi ve gelişi- ğal afetlerde itfaiye müda- kapitalizm sayarak “biyokapital” kavramını or- mi konusunda internet üzerinden eğitim ders- halesi, itfaiyecilerin yaptı- taya atıyor. Bu bağlamda günümüz biyotek- leri satan GeneEd firması üzerine yaptığı bir ça- ğı bazı başka işler ve itfaiyeciliğin eski zaman- nolojierinin, ortaya çıktıkları ekonomik pazar- lışmayı” betimliyor. lardaki durumu gibi pek çok konuda özet bilgi- lar dikkate alınmadan anlaşılamayacağını sa- ler yer alıyor. Kitabın minik okurlarımıza keyif- vunuyor. Kitabın tüm dünyada insanları ve genel ola- li ve heyecanlı bir okuma deneyimi yaşatması- rak yaşamı etkilemekte olan biyoteknolojilerin nı diliyoruz. siyasal iktisadi yönüne ilişkin yeni bakış açıları “Yangınlar, kazalar, depremler ve seller... getirerek ufuk açıcı olmasını diliyoruz. İtfaiyeciler her zaman tehlikenin içinde. Bu heyecan verici kitapta itfaiyecilerin nere- Kaushik Sunder Rajan: Hint asıllı biyolog ve yaşam bi- de çalıştıklarını, yangınla nasıl savaştıklarını ve limleri antropoloğu. All India Institute of Medical insanları nasıl kurtardıklarını keşfedeceksiniz.” Sciences’da İnsan Biyolojisi eğitimi gördü; yüksek lisan- sını Oxford Üniversitesi Biyokimya Bölümü’nde, doktora- Katie Daynes: Çocuk kitapları uyarlayıcısı, yazarı, editorü. sını MIT’de Bilim-Teknik AlanındaTarih ve Sosyal Araştır- Yayımlanmış eserlerinden bazıları: İlk Okuma: Çiftlik Hay- malar dalında tamamladı. Science As Culture, American vanları (TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları, 2003, 2007); İlk Anthropologist ve New Left Review gibi dergilerde ma- Okuma: Uzayda Yaşamak (TÜBİTAK Popüler Bilim Kitap- kaleleri yayımlandı. Lively Capital (Duke, 2012) derleme- ları, 2002), Denizdeki 1001 Şeyi Bulun (TÜBİTAK Popüler sinin editörlüğünü yaptı. Esasen Hindistan’da ve ABD’de Bilim Kitapları, 2003); Keşfedin - Vücudunuz (Colin King’le biyo-tıbbın siyasal iktisadı, özellikle de genom araştır- birlikte, İş Bankası Kültür Yayınları / Çocuk - Bilim Dizisi); maları ve genom-sonrası ilaç geliştirme piyasaları üze- Keşfedin - Gezegenimiz (Peter Allen’la birlikte, İş Banka- rine çalışıyor. sı Kültür Yayınları / Çocuk - Bilim Dizisi); Tuvaletlerin, Te- lefonların ve Diğer Faydalı İcatların Hikâyesi (Bilge Kültür Sanat / Yayınevi Genel Dizisi); Modanın Göz Kamaştıran Hikâyesi (Bilge Kültür Sanat /Yayınevi Genel Dizisi) 71
Hüseyin Gazi Topdemir İbn Sînâ ve Modern Tıbbın Doğuşu Tıp Kanunu Fransızca, Almanca ve daha başkaları) şı alınacak önlemler ve ölümün kaçınıl- ve defalarca yayımlanmıştır. Beş kitap- mazlığı hakkındadır. Tıp Kanunu yazıldığı 1025 yılına ka- tan oluşan kitabın ana temaları şöyledir: dar geçen sürede geliştirilmiş temel tıp Dördüncü kısım ise tedavi yöntem- bilgilerini ve İbn Sînâ’nın kendi özgün Birinci kitapta anatomi ve fizyoloji gi- leri ile ilgilidir. Burada ilaçlar hakkında katkılarını içermektedir. Bu özelliğin- bi, tıp biliminin genel konularına ait bil- genel bir bilgi verildikten sonra hastalık- den dolayı, Hipokrates (MÖ 460-377) ve giler yer almaktadır. İnsan vücudunun ların tedavileri, kusma ve ishal ile ilgili Galenos’un (MS 129-199) yapıtlarından tarifi, anatomisi, fizyolojisi ve diğer özel genel tedavi usulleri, kusturucu ve ağ- sonra, bütün Orta Çağ’da ve Modern likleri ele alınarak dört hılt (ahlat-ı erba- rı kesici ilaçlar, ishalin çok artması ha- Çağ’ın büyük bir kısmında tıp bilimi- a), dört unsur (anasır-ı erbaa) ve bunla- linde alınması gereken önlemler, ilaç al- nin standardı haline gelmiştir. İbn Sînâ, rın açılımı olan konular incelenmiştir. dığı halde ağrısı dinmeyenlerin yapma- bu eserini Cürcan’da yazmaya başlamış, Dört kısımdan oluşur: sı gerekenler ve genel olarak ağrı kesici Rey’de devam ettirmiş ve Hemedan’da ilaçlar hakkında bilgi verilmektedir. tamamlamıştır. Latinceye Canon Medi- Birinci kısım tıbbın ana konuları, cina diye çevrilen Tıp Kanunu’na altı yüz İkinci kısım insanın maruz kaldığı İkinci kitap ilaçbilime (farmakoloji) yıl boyunca çok az şey eklenebilmiştir. hastalıklar, ayrılmıştır ve müfredat adı altında has- Tıp Kanunu birçok dile çevrilmiş (İbra- Üçüncü kısım nasıl sağlıklı olunacağı, talıkların tedavilerinde kullanılacak, tek nice, Latince, Farsça, Türkçe, İngilizce, hastalanmanın nedenleri, hastalığa kar- terkipli yani basit ilaçlar ele alınmıştır. Doktorların kralı olarak tanınan İbn Sînâ’nın bilim tarihine en büyük arma- ğanı araştırmalarının sonuçlarını derle- diği el-Kânûn fî el-Tıb, yani Tıp Kanunu adlı yapıtıdır. Söz konusu bu yapıt bü- tün zamanların en ünlü tıp çalışmasıdır ve 17. yüzyıla kadar pek çok Avrupa üni- versitesinde temel tıp metni olarak oku- tulmuştur. Genel anlamda bilim, özel- de de tıp tarihi açısından değerlendiril- diğinde, sadece bu kitabı yazmış olduğu için bile İbn Sînâ’yı klasik dönemde İslam dünyasında yetişen bilim insanlarının en önemlisi olarak tanımlamak yerinde olur. Doktorların Kralı İbn Sînâ El-Kanûn fî el-Tıb’ın 1510 yılında basılan Latince çevirisinin kapak resmi İbn Sînâ’nın tıp alanında nasıl tanımlandığını göstermektedir.Tıbbın hükümdarı olarak kendisi ortada, alanın seçkin temsilcilerinden Hipokrates solunda, Galenos ise sağında yer almaktadır. 72
>>> Bilim ve Teknik Ağustos 2012 Burada bitkisel ilaçların alfabetik sırayla 5. Beşinci kısım burun ve burun hasta- Dördüncü kitap humma gibi ateş- yazılışları ve 840 ilacın özellikleri hakkın- lıkları, li hastalıklar konusundadır. İbn Sînâ’nın da bilgi verilmektedir. İki kısımdan oluşur: hummiyyât adını verdiği bu bölümde 6. Altıncı kısım ağız ve dil yapısı, genel sağlığı konu edinerek insan vü- Birinci kısım tıpta genel olarak çok 7. Yedinci kısım diş ve diş yapısı, cudunda meydana gelebilecek özellikle sık kullanılan ve her tabibin bilmesi ge 8. Sekizinci kısım diş etleri ve dudaklar, ateşli hastalıklardan, vücuttaki şişlerden reken ilaçlar hakkındadır. 9. Dokuzuncu kısım boğaz, ve yaralardan, zehirlenmelerden, deri 10. Onuncu kısım akciğer ve göğüs hastalıklarından ve cerrahi operasyon İkinci kısım genel olarak müfred ilaç- lardan bahseder. Yedi kısımdan oluş ur: ların isimleri, kullanılma yerleri ve özel- hastalıkları, likleri ile bunlardan alınacak sonuçlar 11. On birinci kısım kalp ve kalp hasta- Birinci kısım ateşli hastalıklar, hakkındadır. İkinci kısım hastalığın en ağır ve teh- lıkları, likeli dönemlerinde görülen sıkıntılar ve Üçüncü kitap Galenos’un sınıflan- 12. On ikinci kısım meme anatomisi, bunlara karş ı alınacak önlemler, dırmasına göre düzenlenmiş iç organ- 13. On üçüncü kısım yemek borusu ve Üçüncü kısım vücutta meydana gelen lara ait hastalıkların ve bu hastalıkların sivilce, çıban ve çeşitli şişler ve bunların tipik belirtilerinin betimlendiği patolo- mide, ilaçları ve tedavi yöntemleri, ji konusundadır. İbn Sînâ’nın muâlacât 14. On dördüncü kısım karaciğer, adını verdiği bu bölümde genel teda- 15. On beşinci kısım safra kesesi ve dalak, Tıp Kanunu’nun Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki yazma vi yöntemlerinden, baştan ayağa kadar 16. On altıncı kısım bağırsaklar ve anüs, nüshasının birinci varağı vücutta meydana gelebilecek bütün has 17. On yedinci kısım anüs ve çevresinde talıklardan ve tedavi şekillerinden, sağ Dördüncü kısım kırık ve çıkıklar ile lıklı kalma yöntemlerinden, hastalıkla- meydana gelen hastalıklar ve tedavi bunların dışında kalan cerrahi durum- rın gelişim evrelerinden söz edilmekte- yöntemleri, lar, dir. Yirmi iki kısımdan oluşur: 18. On sekizinci kısım böbrekler, 1. Birinci kısım baş ağrıları ve beyin 19. On dokuzuncu kısım mesane, idrar Beşinci kısım kırık ve çıkıkların kay- yolları ve üroloji, naşması, hastalıkları, 20. Yirminci kısım erkek tenasül organ- 2. İkinci kısım sinir sistemi, hastalıkla- ları, Altıncı kısım zehirler, 21. Yirmi birinci kısım kadın tenasül or- Yedinci kısım süslenme ve güzelliği rı ve tedavileri, ganları, koruma hakkındadır. 3. Üçüncü kısım oftalmoloji, 22. Yirmi ikinci kısım vücutta çıkan iç Beşinci kitap tıbbi malzemele- 4. Dördüncü kısım kulak ve kulak has- yağı, kıl bezleri ve bel ağrıları hak- re (materia medica) ilişkindir ve ilaçla- kındadır. rın terkipleri (akrabadin) yer almakta- talıkları, dır. İbn Sînâ’nın mürekkebât adını ver- El-Kânûn fî el-Tıb’ın Arapça olarak 1593’te Roma’da basılan diği bu bölümde kompleks ilaçlardan, Tıp Kanunu’nun Latince çevirisinin 1608’de Venedik’te basılan nüshasının kapağı akrabadinlerden ve bunların yapımı ve nüshasının kapak sayfası özelliklerinden söz edilmektedir. Tıp Kanunu’nun günümüze kadar özgünlü- ğünü koruyan bilgilerin yer aldığı bölü- müdür. İki kısımdır: Birinci kısım genel olarak akrabadin- ler, İkinci kısım ise her bir organda olu- şan hastalıklara hangi ilaçların verilece ği hakkındadır. 73
İbn Sînâ ve Modern Tıbbın Doğuşu Salerno Tıp Okulu’nun Tıp Kanunu’nun Latince çevirisindeki minyatürü Bu son kitapta İbn Sînâ, 760 ilacın na- Tıp Kanunu’nun Analizi korunma yollarını belirlerken doğru bir sıl hazırlanacağını yönergeleriyle birlik- biçimde, mevsimlerin, yaşın ve kişilerin te anlatmıştır. Bundan dolayı Tıp Kanu- Zamanını aşan bu yapıtın en belirgin yatkınlıklarının dikkate alınması gerek- nu çağının en özgün materia medicası- özelliği, Orta Çağ’a egemen olan düşün- tiğini ileri sürmüştür. Özellikle dikkat- dır. Toplam olarak 1000 sayfadır ve yak- sel ve duygusal atmosferin dışında, ta- li gözlemleri sonucunda, vücut sıvıları laşık bir milyon sözcükten oluşmaktadır. mamen çağdaş tıp biliminde egemen ol- (humor) üzerinde edindiği bilgilerle hu- duğu şekliyle, yani nedensel etkenlere ve moral patolojinin; döküntülü hastalık- Tıp Kanunu’nun ilk Latince çevirisi belirtilere dayanarak ilaç ve cerrahi te- ların yol açtığı döküntüleri, yiyecekle- Gerhard von Cremona (1135-1187) tara- davi yapılması gerektiğini, şaşmaz bir rin neden olduğu alerjik döküntülerden fından 12. yüzyılda, ilk İbranice baskısı da kural ve ilke olarak öngörmesidir. Diğer ayırdığı için alerjinin; kan çıbanlarından 1491’de yapılmıştır. Tıp Kanunu 15. ve 16. bilimsel çalışmalarında olduğu gibi tıp sonra vücudun mukavemet kazandığı- yüzyıllarda matbaanın ve dizgiciliğin ge- alanında da araştırmalarını nedensiz so- nı belirlemiş olmasıyla bağışıklık bilimi- lişmesinden sonra yaygınlık kazanmış ve nuç olamayacağı düş üncesiyle yapan İbn nin (immünoloji); parazitleri bugünkü tüm Avrupa’yı 18. yüzyılın sonuna kadar Sînâ, ilk kez hastalıkları salgın, kalıtım- gibi tarif etme başarısını gösterdiği için kalıcı şekilde etkilemiştir. Hâlâ bazı Avru- lı ve psikolojik olmak üzere sınıflandır- de parazitolojinin kurucusu kabul edil- pa kütüphanelerinde (Paris’te 1482, Pado- mıştır. Ayrıca hastalıkların etkenlerini, mektedir. İbn Sînâ’nın bu kitapta verdi- va ve Milano’da 1658 ve Berlin’de 1608 bas- belirtilerini, tedavilerini, hastalıklardan ği bilgilerin bir diğer dikkat çeken yönü kısı) kullanılır nüshaları yer almaktadır. 74
de hastalık etkenleriyle hastalıklar ve ha- Böylece tıp biliminin bütün konula- Bilim ve Teknik Ağustos 2012 va, su, iklim, yiy ecekler gibi çevre faktör- rını, sistemli ve sınıflandırılmış bir şekil- leri arasındaki ilişkinin yerinde ve doğ- de irdelemeyi amaçladığı anlaşılan İbn >>> ru olarak kurulabilmiş olmasıdır. Ayrıca Sînâ’nın, tıp konusunda sergilediği bilim- etkenlerinin görülebilmesinin ancak 17. sel tutum ve problemleri ele alırken sergi- diği her problemi ayrıntılı ve tüketici bir yüzyılın sonlarında olanaklı hale gelme- lediği felsefi yaklaşımın ana çizgilerini ise yaklaşımla değerlendirmeyi başarmış sinden önce enfeksiyondan söz edilmiş tıp tanımında görmek olanaklıdır: bir kimsedir ve bu yetisini tıp alanında olması büyük önem taşımaktadır. da cömertçe sergilediği anlaşılmaktadır. “Tıp insan vücudunu, onun sağlık ve Bu yetisini tıbbın bölümlenmesine iliş- Tıp Kanunu Hipokrates, Galenos hastalık durumunu, sağlıklı durumunu kin yaptığı belirlemelerde görmek ola- ve Dioscorides geleneklerinin bir sen korumayı ve sağlığını kaybettiğinde tek- naklıdır. Nitekim İbn Sînâ, tıbbı uygula- tezi olmasının yanı sıra, özellikle çeşitli rar nasıl kazanacağını ele alan bilimdir.” malı ve kuramsal olmak üzere ikiye ayı- rahatsızlıkların tedavisinde otların kul- rırken felsefenin ve sanatların bu şekil- lanılmasında Grek kaynaklarında bu- de ayrımlaştırılmasına dayandığını açık- lunmayan pek çok bilgi de içermektedir. ça ifade etmektedir. Bu anlamda bakıldığında, kitapta yeni otların yararı, alkol değerinde antiseptik keşfi ve beyin tümörleriyle mide ülserle- rinin bulunması gibi İbn Sînâ’nın kendi tıbbi deneyim ve akıl yürütmesinin so- nucu olan pek çok yeni şey vardır. Tıp Kanununun Tıp Kanunu’nda yer alan sinir sistemi çizimi Tıp Kanunu’nda yer alan anatomi çizimi Felsefi Temelleri Bu tanımda çağdaş tıp bilimi açısın- Tıbbın Felsefesi İbn Sînâ kendisine ölümsüzlük kazan- dan değerli üç nokta dikkati çekmekte- dıran bu yapıtı nasıl kaleme aldığını, öne- dir. 1) İnsan vücudunun tanılanması, İbn Sînâ sadece klasik anlamda bir tıp mini, işlevini ve hangi bölümleri içerdiği- sağlıklı bir vücut yapısının genel özellik- uzmanı, yani tedavi eden, ilaç geliştiren ni, kitabının girişinde özetle şöyle açıkla- leri, herhangi bir organın sağlıklı ve has- bir bilgin değil, aynı zamanda tıbbın do- maktadır: talıklı halini tanılama öncelikli olarak ğası üzerine kuramsal ve felsefi açıklama- vurgulanmış, tıbbın temelinin anatomi lar geliştiren bir tıp felsefecisidir. Başka bir “Güvenilir bazı arkadaşlarım ve kendi- bilgisi olduğu açık bir biçimde belirtil- deyişle tıp alanında praxis kadar theori- sine yardım etmem gereken kişiler tıbbın miştir. 2) Sağlığın korunması, koruyucu a yönü de güçlü olan seçkin bir bilgindir. genel ve özel kanunlarını içeren bir kitap hekimlik bilgisinin ve uygulamasının da Tıp Kanunu’nda verdiği bilgiler bu konu- yazmam konusunda gayret ve çaba harca- tıp biliminin gereği ve önemli bir kısmı yu yeterince aydınlatmaktadır. dılar. Bu isteğe uyarak hazırladığım bu ya- olduğu açıklanmıştır. 3) Nihayet hastalık pıt, ayrıntıda konunun hakkını çok iyi ve- ortaya çıkmışsa, bu durumda da hastalı- “Tıbbın bir kısmı pratiktir, bir kısmı te- recek şekilde düzenlendi. Öncelikle, tıb- ğın tedavi edilmesi gerektiği açıkça ifa- oriktir ve her iki bölümü de bilimdir, an- bın genel konularından bahsetmek istiyo- de edilmiştir. cak onlardan biri tıbbın yönteminin, di- rum. Daha sonra, önce müfred (basit) ilaç- ğeri ise nasıl tatbik edileceğinin bilimidir. ların etkileri hakkındaki görüşlerden genel İbn Sînâ büyük bir filozof ve bilim Daha sonra onlardan birincisine bilim ve- olarak bahsedeceğim, sonra da tek tek or- adamı olmanın verdiği birikimle, irdele- ya teori, diğerine ise pratik adı verilmiştir. ganların ve yardımcı organların anatomi- sini ve onlarda görülen hastalıkları ele ala- cağım. Hastalıkları genel olarak açıkladık- tan sonra, sebeplerini ve belirtilerini açık ve seçik olarak belirteceğim ve tedavi yön- temlerini anlatacağım. En sonunda da ilaçların genel kullanılış prensiplerini ele alacağım, basit ve mürekkep ilaçları vere- ceğim. Bu kitabı tamamladıktan sonra, tek bir organı değil genel olarak vücudun ta- mamına yayılan ve yaygın şekilde görülen hastalıklarla ilgili bölüme başlayacağım.” 75
İbn Sînâ ve Modern Tıbbın Doğuşu Tıp Kanunu’nda yer alan sindirim sistemi çizimi denli çağını aşan bir öngörüyle problem- leri ele aldığı ortaya çıkmaktadır. Teoriden kastedilen, uygulamasına temas öğreten bir ders ve uygulama kitabı oldu- etmeksizin, sadece düşünceye yarar sağla- ğunu da gösterir. Burada özellikle “Her şe- Kitabın bir diğer dikkat çekici yönü de yan öğreti kısmıdır. Pratikten kastedilen yin bilgisi, onun meydana geldiği yerden bu yetkin ve son derece modern yaklaşı- ise ne bizzat pratik yapmak ne de vücut elde edilen sebepleri öğrenmekle kazanı- mın geleneksel bilgi formlarıyla da des- hareketlerinin işlevidir. Aksine tıbbî öğre- lır” tümcesi olağanüstü açılımlara izin ve- teklenmiş olmasıdır. Geleneksel doğa fel- tinin teknik uygulama kısmıdır. Örneğin, ren bir içerik barındırır. Problemin kay- sefesinin insan, doğa ve evrene temel yak- başlangıçta şiddetli iltihaplar onları serin- nağına inilmedikçe doğru çözümün elde laşımını belirleyen “dört unsur, dört sıvı letecek ve yoğunlaştıracak ilaçlarla mua- edilemeyeceğini savunan İbn Sînâ’ya gö- (hılt) ve dört neden” kavramlaştırmalarını mele edilir. Sonra, yumuşatıcılar kullanıl- re demek ki çözümün aranacağı yer, prob- İbn Sînâ sağlık ve hastalık açıklamalarının malıdır ve sonra da söktürücü maddelerle lemin başladığı yerdir. Bu temel bir felse- temeline koymuştur. Örneğin İbn Sînâ’ya muamele edilir. Durum iyiye gitmeğe baş- fi tutum olarak onun bütün çalışmalarına göre su insan vücudunu meydana getiren ladıktan sonra, sadece çözücü yumuşatı- yayılmıştır. Kendisi de bu durumun bilin- dört unsurdan biridir, ancak kendisi gıda cıların verilmesi yeterli olacaktır. İltihap, cinde olarak şunları belirtmektedir: değildir. Su dışındaki diğer elementler ise hayatî organlardan fazlalıkların çıkması ateş, hava ve topraktır. Bunların oranları sonucunda meydana gelmişse, bu belirle- “Temel felsefenin bir kaidesi şudur: kişinin mizacını tayin eder. Buna göre mi- melerin bir yararı olmayacaktır. İşte bu tip maddî bir objenin bilgisi, onun kayn ağını zaçlar da dörde ayrılır: Sıcak, soğuk, nem- bilgilerdir ki tıbbî pratikte rehber olarak belirleyerek elde edilebilir ve onun köke- li ve kuru. En sağlıklı bünye bu unsurların kabul edilen tatbikatın bilgileridir. Bu iki ninden ve sebeplerinden elde edilen se- bütünüyle dengede olduğu bünyedir. Ço- bölüm, yani pratik ve teorik bölümler ta- bepler orada mevcuttur. Eğer böyle de- cuklukta sıcak ve nem, yaşlılıkta soğuk ve mamlanınca, hiç tatbikatını yapmasan bi- ğilse, bilgi işaretler ve ârazlar yoluyla el- kuru başattır. Hastalık, bu mizaçlardan bi- le sen tıbbın hem teorik hem de pratik bö- de edilir.” rinin diğerlerinden daha fazla hale gelme- lümü hakkında bilgi sahibi olursun.” si yani vücudu oluşturan unsurların den- Demek ki asıl olan, sağlam bilgi elde gesinin bozulmasıdır. Tıp biliminin konusunu, yöntemini, edebilmek için problemli durumu yani araçlarını ve doğasını bu denli açık ve se- hastalığı sağlıklı durumdan ayırt etmeyi Modern dönem öncesine kadar çik olarak betimlemesi, yukarıda değinil- sağlayacak özsel belirtileri, nedenleri be- Doğu’da ve Batı’da hastalık ve sağlık konu- diği gibi, İbn Sînâ’nın filozof olmasının lirlemektir. Eğer bu olanaklı olmuyorsa bu suna böyle bir yaklaşımın egemen olduğu sağladığı yetkinlikten kaynaklanmakta- kez ilineksel etkenler yoluyla tanılamaya göz önünde bulundurulduğunda, yadır- dır ve bu bağlamda âdeta tıp veya biyoloji gitmek gerekir. Bu bilgi edinme sürecinin ganacak bir durum olmadığı anlaşılacak- felsefesi yaptığını söylemek yerindedir. Bu bugün de geçerliliğini koruduğuna dikkat tır. Ayrıca İbn Sînâ’ya göre, hastalık ve sağ- durum onun sağlık ve hastalık kavramlaş- edildiğinde, İbn Sînâ’nın bilgi ve bilim an- lık dört nedene dayanılarak açıklanabilir: tırmalarında da dikkat çekmektedir. İbn layışını kavramak da kolaylaşmakta ve ne Madde, etken, form ve erek. Sînâ’ya göre, sağlık kaybından hastalık do- ğar, çünkü sağlık bir meleke veya bir hal- Maddeden kaynaklanan nedenler: dir ve ancak ondan sağlıklı fiiller çıkar. Sağlığın ve hastalığın üzerinde temellen- diği özlerdir. Bunlar dört sıvıdan (kan, İbn Sînâ tıbbın konusunu betimlerken balgam, kara safra ve sarı safra) ve unsur- de benzer bir tutum sergilemektedir: dan oluşur. Gerekli değişmelerle birlikte, insan vücudunun temelini teşkil ederler. “Tıbbın konusu, sağlık ve hastalık halin- Dolaysısıyla sağlık ve hastalığın temelinde deki insan vücuduyla ilgilidir. Her şeyin bil- bunlar ve değişimleri yer almaktadır. gisi, onun meydana geldiği yerden elde edi- len sebepleri öğrenm ekle kazanılır. Böylece Etkenden kaynaklanan nedenler: Bun- tıpta, sağlık ve hastalık teşhisi için sağlık ve lar insan vücudunu dış etkilere göre de- hastalığın sebeplerinin belirlenmesi gerekir. ğiştiren ya da o etkilerden koruyan unsur- Sağlığın ve hastalığın sebepleri, bazen çok lardır. Yiyecekler, içecekler, bunların vü açıktır; ancak [bu sebepler] zaman içinde cuttaki değişiklikleri, hava ve farklı hava gözlemlerle doğrudan belirlenemeyebilir; koşulları ve onlarla ilgili etmenlerdir. âraz ve işaretlerinden çıkarmak zorunda kalınabilir. Böylece, hastalık ve sağlığın işa- Formdan kaynaklanan nedenler: Sağ- retleri ve ârazları da belirlenmelidir.” lığın ve hastalığın biçimsel nedenleridir ve üç tanedir: Mizaçlar, onların oluşturduğu Bu tümceler sadece sıradan bir tanım- özellikler ve yapılar. lama niteliği taşımaz, Tıp Kanunu’nun ay- nı zamanda hekim olacak genç bireylerin Erekten kaynaklanan nedenler: Bunlar alanlarına nasıl yaklaşmaları gerektiğini sıvıların ve organların işlevleriyle ilgilidir. 76
<<< Bilim ve Teknik Ağustos 2012 İbn Sînâ ameliyat hazırlığının evrelerini de belir- Bunlarda veya işlevlerinde bozukluk olması hastalı- lemiştir. Buna göre, karar verilmiş bir ameliyattan ğı oluşturur. Bu nedenle, özelliklerini ve onlara eşlik önce hazmın tamam olmasını (aç karna), def-i ha- eden hayati güçlerin bilgilerini elde etmenin gerek- cet (lavman) edilmesini, egzersiz yapılmasını ve yı- li olduğu açıktır. kanılmasını şart koşmaktadır ki bunlar bu günde yapılan ameliyat hazırlıklarıdır. Benzer şekilde hem Bu açıklamalar, İbn Sînâ’nın çevresel etmenler ile ameliyattan önce yıkanma tavsiyesi hem de ucu kı- hastalıklar arasında yakın bir ilişki kurduğunu gös- rık, paslı neşterin kullanılmasının tehlikesini bildir- termektedir. İbn Sînâ’ya göre dört mevsimden ilk- mesi, şarbonu deşerken neşterin alevden geçirilme- bahar en iyi mevsimdir. Çünkü aşırılık yoktur. Eğer sini öğütlemesi, yaralara kaynamış suya vey a gül su- yaz mevsimi ortalama bir sıcaklıkla seyrederse un- yuna batırılmış bez koydurması onun bugünkü an- surların dengesi fazla bozulmayacağından, hastalık- lamda asepsiye ve antisepsiye uyduğunu göstermek- ların miktarında fazla artış olmayacaktır. Buna karşı- tedir. Avrupa’da ateşli silah yaralarının tedavisinde lık sonbahar ise hastalıkların çoğaldığı bir mevsim- kızgın yağ ile yakma yerine gül yağı kullanılmasının, dir. Çünkü gündüzleri sıcak, geceleri soğuk olur. Kış XVI. yüzyılda Ambrose Pare ile cerrahi alanına gir- mevsiminde geceleri uzun, gündüzleri kısa, hava so- diği hatırlanırsa, ibn Sînâ’nın önemi biraz daha belir- ğuk, hareket az olduğundan nezle, zatülcenp ve za- ginleşmektedir. türre fazla görülür. Cerrahi konusunda İbn Sînâ, bugün de geçer- li olan bazı önemli teknik bilgiler vermektedir. Neş- Tıp Anlayışı ve Uygulamaları terin baş ve orta parmak ile tutulması, işaret parma- ğı ile kesilecek yerin yoklanması, neşterin bir yere iki İbn Sînâ’ya göre, tıbbın konusu sağlığı korumak defa vurulmaması, kesinin cilt çizg ilerine paralel ya- ve hastalığın kökünü kurutmaktır. Dolayısıyla sağlığı pılması, yara üzerine konacak bezlerin küresel (fın- korumak ve hastalığa yol açan durumlardan kaçın- dık tampon) olması, yaraların çok sıkı sarılmaması ma yolları da onun konusunu oluşturur. Bu noktada gibi teknik ayrıntılar bunlar arasındadır. hastalığın giderilmesi sürecini öncelikle beslenme- İbn Sînâ’nın Tıp Kânun’unun Batı’daki etkisine nin düzenlenmesiyle başlatan İbn Sînâ, diyetin ar- benzer bir durum, Doğu’da, İslâm Dünyası’nda da dından uygun hava şartlarını seçmek, belli bir ölçü- söz konusudur. Hatta medreselerde daha uzun süre de dinlenme ve egzersiz, ilaçla tedavi ve en sonunda okutulmuş olması nedeniyle, etkinin de daha uzun ameliyat olmak üzere sıralamaktadır. Bu durumda sürdüğünü söylemek gerekir. Zaten Arapça yazma- anatomi bilgisinin değeri ve önemi ortaya çıkmak- larının ve şerhlerinin, Farsça ve Türkçe çeviri, yorum tadır. Çünkü ameliyat anatomi bilmeden gerçekleş- ve uyarlamalarının çok olması da bu etkinin açık bir tirilebilecek bir işlem değildir. Bu nedenle İbn Sînâ, göstergesidir. Doğu’daki ve Batı’daki etkisi göz önü- anatominin yani yapı bilgisinin önemini vurgulamış, ne alındığında, hiçbir bilim insanının İbn Sînâ kadar herhangi bir hastalığı veya organı söz konusu eder- yüksek bir konuma ve onunki kadar güçlü ve sürekli ken ona ilişkin anatomi bilgisine öncelik vermiştir. bir etkiye ulaşamadığı açıkça anlaşılmaktadır. Çünkü cerrahi tedavide organların yapısının, birbir- lerine göre konumlanışlarının ve vücuttaki yerleri- BKialgyen,aAk.l,a“rİbn Sînâ’nın Cerrahisi ve Günümüz Cerrahi Köker, A. H., “Tıp Kanunu Hakkında Açıklama”, nin bilinmesi bir zorunluluktur. EArncliayyeısşıÜnndiavYeresriit”e, sİib,n1i9S8î4n.â Kongresi Bildirileri, İNİbnanssairnS, îSYn.aâHyKı.n,oİlnsalrgaırm,e1si9vB8e9iİl.ldimiri,leÇrei,vEirrecniy:eİs. KÜuntilvueerrs,itesi, 1984. Fazlı, Ş. A., “İbn Sînâ Tababetinde Hastalık Etkeni SÇeezvgiirne,nF:.A, İ.slAamliy’d, aTüBrikliimyevBeiTliemknleirk,ACkialtd4e,misi ve Böylece anlaşılmaktadır ki, İbn Sînâ cerrahi ko- Mikroorganizmalar, Humoral Patoloji ve İmmunoloji”, Kültür Turizm Bakanlığı Yayını, 2007. nusunda çağlar boyunca kullanılan ve bugün dahi İÇİbbennviiSSrîeînnnââ:,EKE.lo-KnKagâhrneyûsain,BAfiîltdeailtr-üTilreıkbr,iK,IE.üKrltcüiityraepMs, Üernkievzeir,s1it9e9s5i,.1984. TTTTDKeeoooikkyppnoeaddglnlriee,,eemmYSsti..,iiVBrrv“,,adİiHHlkbd.,fni..ıBr,GGSii2llîe..i0n,mrv0İiâeb,9’dTEnU.aarSnrcKîiianhoytâie,dnsYeveÜ.ke,GsBnBiviirilveliiimşemF,rNas,TirTtoameübrsiraieh,kkli1,io,y29Ple0o8e1j4gi0”.e,.mİbn, 2i0S0în8â. geçerliliğini koruyan ilkeler ortaya atmıştır. Üstelik Kahya, E. ve Topdemir, H. G., “İlk Müslüman MFouusnlidmatHioenriftoargeScinieonucre WTeocrhldn,oElodg.:ySa. nTdS Al-Hassani, cerrahi uygulama için sadece anatominin iyi bilin- GTüürzkelD, KevelmetalelrÇiniçdeekB, Silaimlim” TKüorkcale,rC, Eildt .5H, asan Celal 2007. Civiliation, mesinin gerekliliğini vurgulamakla kalmamış, pe- Yeni Türkiye Yayınları, 2002. riferik damarların anatomisini en ince ayrıntıları- SKKîaanhhâyyKaa,,oEEn..g,,r““eİİssbilnaBmiSldînDirâiü’dlenaryiG,aEsöırzncdviyeaeGBs eÜölzlniHiBvaeaşrslstıaitOleıksfilt,aa1rlmı9”,8oİ4blonjii Doksat, M. K., “Hekimlerin Piri ve Hükümdarı İbn-i na kadar tarif etmiştir. Kan alınabilecek 43 damar AÇBetaaylıtrşüûmrnkaî lKvaeürıİl”tb,ünUrlSMuînselâarrkSaeerzmais,pı1oİ9bz9yn0uT.müurkB, iHldâirreilzemri,î, Fârâbî, KSîünlât”ü, rPEDvüi,n2y0a02S.anatı Dergisi, Sayı 27, Portakal Sanat ve olduğunu bildirmektedir. Karın kaslarının sayısı- KKoanhgyrae,sEi sBiinld, i“rİiblenriS,îEnrâc’niyınesBÜilnimivseerlsiYteösni,ü1”,9İ8b4n.i Sînâ nın sekiz, göz kaslarının sayısının altı olduğunu ve görevlerini doğru olarak yazmaktadır. Safra yolla- rının anatomisini bildiği içindir ki tıkanma sarılık- larından bahsetmiştir. Cerrahi hastalık olarak ka- nalların taş, ur, şişlik, kesifleşen salgılar, organla- rın yerinden çıkması sonucu tıkanabileceğini bil- dirmektedir. 77
Türkiye Doğası Dr. Bülent Gözcelioğlu Fauna Uzun Kulaklı Çöl Kirpileri Ülkemizde ikisi böcekçil, biri kemirici olmak üzere üç farklı kirpi türü yaşıyor. Bunlardan kent içinde de yaşamaya uyum sağlamış olan tür, hemen hemen herkesin bildiği kirpi (Erinaceus concolor). Diğer bir tür güney bölgelerimizde yaşayan, soyu tehlike altında olan bir kemirici olan oklu kirpi (Hystrix indica). En az bilinen tür ise uzun kulaklı çöl kirpisi (Hemiechinus auritus). Böcekçil olan uzun kulaklı çöl kirpileri, uzunlukları 12-25 cm kadar olabilen hayvanlardır. Kulak- ları vücutlarına göre hayli büyük ve uzundur. Bu sayede vücut sıcaklığını kolayca dengelerler (sıcak bölgelerde yaşadıklarından vücut sıcaklığını devamlı azaltmaları gerekir). Sırt kısımlarında 2 cm uzun- lukta dikenler vardır. Dikenleri sayesinde yırtıcılardan korunurlar. Ayrıca çok hızlı koşabilirler. Tek olarak yaşarlar. Geceleri aktiftirler, yiyecek aramak için 9 km kadar bir mesafede gezinebilirler. Kurak yerler (çöl, yarı-çöl, bozkır), kayalık ve taşlık alanlar başlıca yaşama alanlarıdır. Bitkilerin, örneğin çalıların alt kısımlarında, toprağı kazarak yuva yaparlar. Küçük omurgasızlar, çekirgeler, böcekler, küçük yılanlar başlıca besin kaynaklarıdır. Bu nedenle tarım için hayli yararlıdırlar. Uzun kulaklı çöl kirpileri ülkemiz- de Güneydoğu Anadolu (Kilis, Şanlıurfa, Mardin, Diyarbakır) ve Iğdır’da yaşar. gettyimages gettyimages gettyimages 78
Bilim ve Teknik Ağustos 2012 [email protected] Fotoğraflar: Prof. Dr. Bayram Göçmen Kaynak Çolak, E., Yiğit, N., Sözen, M., Özkurt, Ş., “A study on Long-eared hedgehog, Hemiechinus auritus (Gmelin, 1770) (Mammalia: Insectivora) in Turkey”, Turkish Journal of Zoology, Cilt 22, s. 131–136, 1998. 79
Türkiye Doğası Dr. Bülent Gözcelioğlu Flora Endemik Geofitler 80
Bilim ve Teknik Ağustos 2012 Günümüzde tüm dünyada doğal olan her şeye ilgi giderek artıyor. Öyle ki ev ve bahçe düzenlemelerinde (kültüre alınmış) doğal türler çok tercih ediliyor. Geofitler olarak gruplandırlan bitki türleri de bunlardan biri. Geofitler soğanlı, yumrulu, rizomlu (kök gövdeli) bitkilerin oluşturduğu bitki grubudur. Yılın büyük bölümünü toprak altında geçirirler. Çok güzel görünüşlü ve ilgi çekici çiçekleri ilkbaharla birlikte açar. Ülkemizde 700 civarında geofit türü bitki vardır. Bunların 160’ından fazlası endemiktir, yani yalnızca ülkemizde bulunur. 40’tan fazla bitki ailesinin geofit türü vardır. Ancak bunların çoğu zambaklar (Liliaceae), nergisgiller (Amaryllidaceae) ve süsengiller (Iridaceae) aileleri içinde yer alır. Geofitler aynı zamanda ekonomik ve tıbbi değerleri de olan bitkilerdir. İhraç edilen geofitler daha çok doğadan toplanır. Bu durum endemik geofitlerin yanı sıra ender bulunan geofitlerin de soylarını tehlikeye atıyor. İhraç edilecek geofitlerin kültüre alınarak çoğaltılması hem doğal popülasyonları koruyacak hem de ideal standartları karşılayacaktır. Dünyanın soğanlı çiçek üretim alanının % 70’ini Hollanda’nın oluşturduğu düşünülürse, ülkemiz doğal kaynaklarının ne büyük bir potansiyel taşıdığını tahmin etmek zor değil. Geofitler ekonomik değeri olan, ilgi uyandıran, korunması gereken bitkilerdir. Ancak ülkemizin tüm türleri gibi öncelikle tüm yönleriyle tanınmaları ve tanıtılmaları gerekir. Fotoğraflardaki mor sümbül (Bellevalia rixii) mayıs ayında çiçeklenir. Van ve çevresinde yaşayan endemik bir bitkidir. Fotoğraflar: Prof. Dr. Kazım Çapacı Kaynaklar Karagüzel, Ö., Kaya, A. S., Aydın, K., Doğal Çiçek Soğanları Geofitler, (T.C. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Batı Akdeniz Tarımsal Araştırma Enstitüsü (http://www.batem.gov.tr/) 81
Türkiye Doğası Dr. Bülent Gözcelioğlu Jeoloji Denizaltı Kanyonları 82
Bilim ve Teknik Ağustos 2012 [email protected] Türkiye denizleri farklı jeolojik Denizaltı kanyonlarının nasıl oluştuğu oluşumları barındıran, geniş ile ilgili çeşitli görüşler var. bir jeomorfolojik yelpazeye sahiptir. Denizaltı kanyonları sualtı kökenli ya da Tarih boyunca devam eden tektonik karasal kökenli olabilir. Sualtı kökenli hareketler ve bazı kıyı bölgelerimizdeki görüşe göre akarsu ağızlarındaki, kayaçların kolay eriyebilir yapıda yüzer maddelerle yüklü sular denize oluşu değişik tipte jeolojik yapıların karıştıktan bir süre sonra çöker, oluşmasına neden olmuştur. ancak yavaş yavaş hareket etmeye Deniz mağaraları, deniz yığınları, devam eder. Eğimli yerlerde aşağıya falezler, deniz kemerleri, yalıtaşları, doğru hareket ederken, zemini kumtaşları bunlardan bazılarıdır. aşındırarak kanyonları ya da geniş Bunların yanı sıra denizaltında oluşan vadileri oluştururlar. Karasal kökenli jeolojik yapılar da vardır. görüşe göre, denizaltı kanyonları Bunlar arasında denizaltı düzlükleri, ilk olarak karada oluşmuş kanyonlardır. denizaltı dağları ve tepeleri, Sonra tektonik hareketle ya da deniz denizaltı sırtları, derin kenar çukurları, seviyesinin yükselmesiyle su altında derin deniz depoları, şelfler, kıta kalmışlardır. Kıyı kesimlerinin su altında yamaçları, denizaltı vadileri kalması “kıyıların boğulması” yani denizaltı kanyonları sayılabilir. olarak da bilinir. Denizaltı kanyonları ya da sualtı kanyonları olarak bilinen oluşumlar Not: Denizaltı kanyonları aynı zamanda en ilginçleridir. dik yamaçlı denizaltı vadileridir. Denizaltı vadileri sığ yerlerden başlayıp 2000-3000 metre derinliğe kadar uzanabilen, çok büyük jeolojik yapılardır. Fotoğraflar: Tahsin Ceylan Kaynaklar Bird, E., Coastal Geomorphology An Introduction Second Edition, John Wiley & Sons Ltd, 2008. Erinç, S., Jeomorfoloji II, Der Yayınları, 2010. 83
Türkiye Doğası Dr. Bülent Gözcelioğlu Doğa Tarihi GeDyiklereivTarihÖncesiAnadolu’nun Tarih öncesi Anadolu’nun biyoçeşitliliğindeki yolculuğumuz devam ediyor. Bu defa Yarımburgaz Mağarası’ndayız. 84
Bilim ve Teknik Ağustos 2012 [email protected] Yarımburgaz Mağarası İstanbul’un Avrupa yakası sınırları içindedir. Mağara içindeki buluntular, mağaranın tarih boyunca değişik zamanlarda hem insanlar hem de vahşi hayvanlar tarafından kullanıldığını gösteriyor. Yapılan kazılarda ayı, tilki, kedi, köpek, panter, yarasa, at, yaban keçisi, dağ keçisi, bizon, ceylan, geyik, küçük kemiriciler, tavşan gibi çok sayıda hayvana ait fosiller bulunmuş. En çok ayı (Ursus danieri) fosiline rastlanmış. Ama en ilgi çekici olanın, yaşamış en büyük geyik olarak kabul edilen dev geyik (Megaloceros sp) fosili olduğu kabul edilebilir. Dev geyikler, Pliosen’in (5,32 milyon-1,81 milyon yıl önce) sonlarından Pleistosen’in (1,81 milyon-10 bin yıl önce) sonlarına kadar olan dönemde yaşamıştır. Türün bilimsel adı olan Megaloceros sözcüğü Yunancada “büyük boynuzlu” anlamına gelir. Omuz yükseklikleri 210 cm kadar olan dev geyiklerin boynuzları 365 cm kadar olabiliyordu. Son buzul çağının en önemli otçul hayvanları arasındaydı. Elde edilen fosillere göre Avrupa’da ve Asya’da çok geniş bir alanda yaşamış oldukları tahmin ediliyor. Çizim : Ayşe İnan Alican LKianydneankalua,rC., “Middle Pleistocene bats (Mammalia: Chiroptera) from the Yarımburgaz Cave in Turkish Thrace (Turkey)”, CEiislzt e5i5ta, lst.e1r 2u2n-d14G8e,g2e0n0w5a. rt, Arsebuk, G., Howell, F. C., Özbaşaran, M., Yarımburgaz “1988”, XI. Kazı Sonuçları Toplantısı I., T. C. Kültür Bakanlığı Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü, 1989. Petrie, M., “lntraspecific variation in structures that display competitive ability: large animals invest relatively Cmioltr3e”6, ,Asn. 1im17a4l-B1e1h7a9v,i1o9u8r,8. 85
Sağlık Doç. Dr. Ferda Şenel Uçuktan Öpücük HastalığınaHerpes Virüsleri Herpes uçuk, zona ve suçiçeği olmak üze- Virüs saldırısı grubunun saldırdığı hedefler ağız, solunum re birçok hastalığa yol açan ve 25’ten faz- yolları ve genital bölgeyi kaplayan hücreler- la türü olan bir virüs ailesidir. Bu virüslerin en Herpes virüsleri, yüzeylerinde virüsü algı- dir. İlk saldırı sonrasında virüsler sinir hücreleri- az 8 türü insanlarda hastalık oluşturur. Toplu- layan özel moleküller (algılayıcılar) bulunan ne girerek orada yaşar. Beta herpes grubunda mun % 90’dan fazlası hayatının bir dönemin- hücrelere saldırır. İlk aşamada, herpesin zarfın- sitomegalovirüs (CMV), insan herpes virüsü 6 de herpes virüsleriyle karşılaşmıştır. Vücuda da yer alan proteinler hücre duvarındaki algı- (HHV-6) ve HHV-7 vardır. Bu grup virüsler kan- yaptıkları ilk saldırının ardından virüsler be- layıcılarla birleşir. Virüsle hücre kenetlendikten daki bağışıklık hücreleri olan lenfosit ve mono- lirli hücrelere girerek orada yaşamaya başlar. sonra zarfın içindeki kapsül ve onun etrafında sitlere saldırarak onların içinde hayatlarını de- Uzun süre sessiz yaşayan herpes virüsleri ba- bulunan proteinler hücrenin içine girer. Kap- vam ettirir. Üçüncü grup olan gama herpes vi- zen aktif hale geçerek hastalık yapabilir. Ge- sül hücrenin içine girince doğruca çekirdek za- rüsleri de Epstein Barr (EBV) ve Kaposi sarko- netik şifre olarak DNA taşıyan herpes virüsleri- rına giderek oraya tutunur ve içindeki gene- mu (HHV-8) virüsleridir. nin en dışında, virüs zarfı denilen ince bir ka- tik şifreyi yani DNA parçasını çekirdeğe akta- buk bulunur. Virüsü dış ortamdan koruyan bu rır. Bu aşamadan sonra virüs artık çoğalmaya En sık rastlanan tür: zarfın yüzeyinde virüse özgü olan ve hücrele- hazırdır. Virüs çoğalmak için bazı proteinlerin Herpes simpleks re tutunmasını sağlayan bazı proteinler var- yapımına ihtiyaç duyar. DNA’sından gelen bil- dır. Zarf zarar gördüğünde virüs hücrelere tu- giler eşliğinde, hücrenin yapı taşlarını kullana- Herpes simpleks virüsleri (HSV) ailenin en tunamaz ve saldırganlığı kaybolur, yani has- rak ilk aşamada alfa proteinlerini üretir. Bu pro- sık görülen türlerindendir ve dudakta veya ge- talık yapamaz. Kuru ortam zarfa zarar verdiği teinler virüsün çoğalması aşamasında kullanı- nital bölgede yaralara yol açar. HSV hayli bü- için herpes virüsleri vücut dışında yaşayamaz lır ve olgun virüslerde bulunmaz. Virüsün üret- yük bir virüstür, DNA’sında toplam 80 prote- ve etkisiz hale gelir. Asitli ortam, deterjanlar tiği diğer bir grup protein de betalardır. Beta inin yapımını sağlayacak genetik şifre içerir. ve birçok kimyasal çözücü de virüs zarfını yok proteinler virüsün çoğalması için hayli önem- Oluşturduğu proteinler sayesinde virüs ken- edebilir. Zarfın içinde virüs kapsülü bulunur. lidir. Virüs DNA’sını kopyalayan bu proteinler di DNA’sını kolaylıkla kopyalayabileceği gibi, Protein yapısında olan ve Kapsomer denilen, sayesinde hücre içinde milyonlarca virüs şif- bazı yüzey proteinlerinin yardımıyla da vücu- toplam162 alt birimden oluşan kapsülün ça- resi oluşturulur. Virüs DNA’sı oluştuktan sonra dun bağışıklık sisteminden kaçmayı başarır. Vi- pı 100-200 nm kadardır. Kapsülün içinde tek üçüncü grup olan gama proteinlerinin yapımı rüs, oluşturduğu proteinler aracılığıyla ya içi- zincir yapısında DNA’dan oluşan genetik şifre başlar. Gama proteinleri virüsün yapı taşlarıdır ne girdiği hücreyi yok eder ya da sessiz konu- yer alır. Kapsülle zarf arasındaki boşluğa tegu- ve virüsün üç boyutlu şeklini almasında hayli ma geçer. Hemen hemen her hücre türüne sal- ment denir. Bu boşlukta, virüsün girdiği hüc- önemli rolü vardır. Kapsülü oluşturan protein- dırabilen HSV, sinir hücrelerinde insan ömrü rede çoğalmasını sağlayan proteinler bulunur. lerin, yani kapsomerlerin yapımı tamamlanıp boyunca yaşayabilir. Dudakta uçuğa yol açan üç boyutlu şeklini alan virüs, hücre çekirdeği- herpes virüsleri, bu bölgenin sinir ağını oluş- Hücre duvarına yapışma nin dışına çıkar. Hücre içindeki virüs, hücre du- turan trigeminal sinir kökünde barınır. Burada- varını geçerken onun bir kısmını da zarf olarak ki sinir hücrelerinde sessiz duran virüs DNA’sı zarf alır. Kısaca, genetik şifresindeki bilgiler saye- bazen, özellikle bağışıklık sisteminin zayıfladı- herpes algılayıcıları sinde hücredeki malzemeleri kullanarak ken- ğı durumlarda, etkin hale geçer ve virüs üre- di kopyalarını oluşturan olgun virüsler, artık di- timi başlar. Bağışıklık sistemini zayıflatan du- hücre duvarı ğer hücrelere saldırmaya hazırdır. Virüs, içer- rumların başında stres, aşırı yorgunluk, gıda- diği genetik şifrenin komutları doğrultusun- sızlık ve ateşli hastalıklar gelir. Çoğalan virüsler Hücreye giriş da kendini süratle çoğaltabileceği gibi, hücre sinir boyunca ilerler ve dudakta yaralar oluştu- içinde sessiz de kalabilir. Hücre çekirdeğinde rur. Uçuk yaralarını oluşturan küçük kesecikle- tegument kapsül Rabia Alabay bulunan virüs DNA’sı koşullar uygun olduğun- rin içinde bol miktarda virüs vardır. Bu aşama- proteinleri çekirdekte açılan delik da etkinleşip virüs üretebilir. Buna en güzel ör- da hastalık hayli bulaşıcıdır ve öpüşmeyle di- nek herpes simpleks, yani uçuk virüsüdür. Si- ğer kişilere bulaşır. Artan virüs miktarına tepki hücre çekirdeği nir hücrelerinde sessiz duran virüs DNA’sı ge- olarak bağışıklık sistemi harekete geçer ve in- virüs DNA’sı rektiğinde etlinleşerek virüs üretir ve dudakta terferon oluşturur. Virüslerin yayılması interfe- uçuk yapar. ron ve öldürücü hücreler sayesinde kontrol al- tına alınır. Bağışıklık sistemi normal şekilde ça- Herpes virüsleri saldırdıkları hedef hücrele- lışan kişilerde uçuk hastalığı sınırlı bir sürede re, içinde yaşadıkları konakçı hücrelerin türü- kendiliğinden geçer ve hiç yara izi bırakmaz. ne ve yaptıkları hastalığa göre kabaca üç gru- ba ayrılır: Alfa, beta ve gama. Alfa grubunda Ağızdaki ve genital bölgedeki uçuklar dı- herpes simpleks 1 (HSV-1), herpes simpleks 2 şında, HSV gözde de iltihaba yol açabilir. Her- (HSV-2) ve varisella zoster bulunur. Alfa herpes pes keratiti denilen bu hastalık körlüğe da- 86
Bilim ve Teknik Ağustos 2012 [email protected] hi sebep olabilir. Herpes virüslerine bağlı na- na denilen yaralar oluşturur. Hayli ağrılı olan bu Zarf proteinleri Zarf dir görülen bir başka hastalık da eritema mul- yaralar sinir kökünün kontrolü altındaki cilt böl- (gB-gN) tiformedir. Eritema multiforme, herpes enfek- gesi içinde sınırlı kalır. Sırttan başlayıp gövdede siyonu sonrasında bağışıklık sisteminin abar- öne doğru gelen ve vücudu adeta bir kuşak gi- Tegument tılı cevabına bağlı olarak ciltte yaralar oluşma- bi saran bu yaralar birkaç hafta içinde kendili- sıyla seyreden bir hastalıktır. Özellikle kollarda ğinden kaybolsa da o bölgedeki ağrı ve hassa- DNA Rabia Alabay ve bacaklarda oluşan yaralar 72 saat içinde ti- siyet uzun süre devam edebilir. pik şeklini alarak teşhise götürür. Genellikle 7 Kapsül gün içinde kaybolan yaralar senede birkaç kez Ailenin en tehlikelisi: tekrar edebilir. HSV nadiren beyin ve beyin za- Epstein-Barr Herpes virüs yapısı rı iltihabına yol açarak ölümcül olabilir. HSV te- davisinde anti-viral ilaçlar kullanılır. Anti-viral Herpes ailesinin en tehlikelilerinden biri cinsel yolla kişilere bulaşır. Çocuklarda ve eriş- ilaç virüsün DNA’sını kopyalamasını ve bu şe- Epstein-Barr (EBV) virusüdür. Bu virüs sadece kinlerde çok hafif seyreden bir hastalığa yol aç- kilde çoğalmasını engeller. Bu nedenle, antivi- ağız ve solunum yolu hücreleriyle, kandaki ba- sa da hamilelik sırasında bebek açısından hay- ral ilaçların hücre içinde sessiz duran virüse ve- ğışıklık sistemi hücresi olan B-hücrelerine sal- li büyük tehlike oluşturur. Virüsü taşıyan anne- ya olgun hale gelmiş virüse etkisi olmaz. dırır. EBV, salgıladığı proteinler sayesinde ba- nin kanından kordon yoluyla bebeğe geçen vi- ğışıklık sisteminin bazı hücrelerini ve gama in- rüs bebeğin beyin gelişimini engeller. Bu ne- Suçiçeğinin ve terferon gibi bazı moleküllerini etkisiz hale ge- denle gebelik sırasında etkin CMV enfeksiyonu zonanın sorumlusu: tirebilir. Barındığı hücrelerin genetik yapısını olup olmadığının araştırılması gerekir. Herpes zoster değiştirebilen EBV, hücrelerin kontrolsüz ço- ğalmasını tetikleyip Burkit Lenfoma denilen Diğer herpesler Herpesin sık görülen diğer bir türü de Her- bir kanser türüne yol açar. Genellikle Afrika pes zoster virüsüdür. HHV-3 olarak da bilinen kıtasında görülen bu kanser türünün sıtmay- Herpes ailesinin 6 numaralı türü (HHV-6), bu virüs suçiçeğine, ileri yaşlardaysa zona has- la yakın ilişkisi olduğu düşünülmektedir. Sıt- küçük çocuklarda ateş ve lenf bezlerinde şiş- talığına yol açar. Hava yoluyla veya yaralardan maya dirençli olan toplumlarda Burkit Lenfo- meyle seyreden, üst solunum yolu benzeri bir doğrudan bulaşan bu virüsle toplumun nere- ma daha sık görülmektedir. EBV burun ve yu- hastalığa sebep olur. Altıncı hastalık da deni- deyse tamamı karşılaşmıştır, neredeyse herke- tak bölgesinin (nazoferinks) kanserine de yol len bu tablodaki ateş ve diğer şikâyetler birkaç sin kanında bu virüse karşı koruyucu molekül- açabilir. Ender bir tür olan nazofarinks kanse- gün içerisinde kaybolarak yerini cilt dökün- ler (antikorlar) vardır. İlk olarak solunum yolu ri Çin, Alaska, Tunus ve Doğu Afrika’da daha sık tülerine bırakır. Cilt döküntüleri de kısa süre- hücrelerine saldıran virüs daha sonra bağışıklık görülür. Enfeksiyöz mononükleoz, EBV’nin yol de kaybolur. Herpes ailesinin 8 numaralı türü sistemi hücrelerine girer. Vücuda girdikten yak- açtığı bir diğer hastalıktır. Hastalığın başlangı- (HHV-8) bağışıklık sistemi baskılanmış kişiler- laşık 2 hafta sonra ciltte suçiçeği yaraları oluşur cında EBV ilk olarak kandaki bağışıklık hücrele- de, özellikle organ nakli sonrası baskılayıcı te- ve ateş yükselir. Yaralar birkaç hafta içinde ken- rinden olan B hücrelerine saldırır. Virüs tarafın- davi görenlerde veya AIDS hastalarında ölüm- diliğinden kaybolur. Hastalığın en önemli ris- dan ele geçirilen B hücreleri çoğalır ve bağışık- cül seyreden Kaposi kanserine yol açar. ki, virüsün akciğerlere saldırıp zatürreye yol aç- lık sistemindeki diğer bir hücre tipi olan bas- masıdır. Vücuda giren Herpes zoster virüsü da- kılayıcı T hücrelerini etkisiz hale getirir. Baskı- Toplumda çok sık görülen herpes virüsleri- ha sonra sinir lifleri boyunca ilerleyerek sinir kö- layıcı T hücreleri görevini yapamayınca kanda- nin yol açtığı hastalıkların en etkin tedavisi on- küne yerleşir. Sinir kökünde yıllarca sessiz kala- ki diğer T hücreleri çoğalmaya başlar. Bu geliş- dan korunmaktır. Cilt yaralarından veya tükü- bilir. İleri yaşlarda, özellikle bağışıklık sisteminin meler sonucunda bağışıklık sistemi organları rük gibi vücut salgılarından bulaşabilen bu vi- zayıfladığı durumlarda virüs tekrar etkin hale şişmeye başlar. Enfeksiyöz mononükleoz, EBV rüsün yayılımını engellemek için aktif hastalığı geçerek, sinir liflerinin gittiği cilt alanlarında zo- saldırısından aylar sonra ateş, halsizlik, lenf olan kişilerle yakın temastan kaçınılması gere- bezlerinde ve bademciklerde şişmeyle kendi- kir. Hastalığın erken döneminde başlatılan an- Epstein-Barr ni gösterir. Ek olarak karaciğer ve dalak da bü- ti-viral tedavi ciddi komplikasyonların oluşu- yür. Öpme yoluyla bulaştığı için öpücük hasta- munu engelleyebilse de henüz herpesin yol getty lığı da denilen bu hastalık 1-4 hafta içinde ken- açtığı hastalıkların etkin tedavisi yoktur. diliğinden geçer. Ancak bağışıklık sistemi bas- kılanmış kişilerde virüs hızla çoğalarak B ve T Çizimler: Rabia Alabay hücre sayısının kontrolsüz artmasına ve lenf HKauynnt,aRkl.,aVr irology-Herpes Viruses, kanserine (lenfoma) yol açabilir. http://pathmicro.med.sc.edu/virol/herpes.htm Williams, I., Leen, C., Barton, S., “Herpes viruses”, Hamileler dikkat! BHoIVwmMaend,icBin. Re .(2v0e1a1rk),.,1“2S(trEukc.t2u)r,es.o6f1th-6e6h,e2r0p1e1s.virus major Sitomegalo virüs cs.a7p5si7d-7p6r5o,te2i0n0”,3T. he EMBO Journal, Cilt 22, Sayı 4, Kanra, G., Kara, A., “Varisella zoster virus enfeksiyonları”, Sitomegalo virüs (CMV), herpes ailesinin en sÇ.o2c6u0k-2S7a5ğ,lı2ğ0ı 0v2e.Hastalıkları Dergisi, Sayı 45, büyük genetik şifreye sahip olan türüdür. Virüs sadece insan hücrelerine saldırır ve genellikle 87
Gökyüzü Alp Akoğlu Ay’a biraz daha dikkatli bakın. Normalden daha mavi görünüyor mu? Mavi Ay ABD’de uzun zamandır yayımlanan Maine Çiftçi Yıllığı’na göre, tropik yılda (tropik yıla göre, Perseid 80’li yılları yaşamış olanların anılarını can- yıl 21 Mart’ta başlar) 13 dolunay görülürse (bu landırmış olabiliriz. Ama konumuz Cybill Shep- durumda bir mevsime dört dolunay düşer) bu GöktaşıYağmuru herd ve Bruce Willis’in ünlü dizisi değil, bir gök dolunaylardan üçüncüsüne Mavi Ay deniyor. olayı. Eğer bir ay içinde ikinci kez dolunay olursa, En çok akanyıldızın gözlenebildiği göktaşı ikincisine “Mavi Ay” deniyor. Aslında buna bir Eski kayıtlarda günümüzde kullanıldığı an- yağmuru olan Perseid Göktaşı yağmuru, bu yıl gök olayı demek doğru olmaz. Çünkü bilimsel lamına, yani bir ay içinde iki dolunayın gerçek- 12 Ağustos’ta en yüksek etkinliğine ulaşacak. bir yanı yok, ama amatör gökbilimcilikte amaç leşmesi durumunda ikincisine Mavi Ay dendi- Bu sırada, gözlem koşullarının uygun olduğu biraz da eğlenmek değil mi? ğine dair bir kanıt bulunamamış. Ancak ünlü bir yerde yapılan gözlemde saatte 100 kadar amatör gökbilimcilik dergisi Sky & Telescope’un akanyıldız görülebileceği tahmin ediliyor. Yakın geçmişe bakacak olursak, Mavi Ay Mart 1946 tarihli sayısında “Bir Zamanlar Mavi için başka tanımlamalar da yapılmış. Hatta bir Ay’da” başlıklı bir yazıda şöyle bir cümle yer Ancak akanyıldızlar en iyi gece yarısıyla ha- ay içinde ikinci dolunaya Mavi Ay denmesi de alıyor: “Her 19 yılın 7’sinde13 dolunay gerçek- vanın aydınlanmaya başladığı zamana kadar bir hatadan ya da en azından farklı yorumla- leşiyor. Bu, 13 dolunaylı yılların 11 ayında bi- gözlenir. (Çünkü Yer’de bulunduğumuz bölge madan kaynaklanmış gibi görünüyor. rer dolunay, bir ayındaysa iki dolunay olduğu bu zaman aralığında göktaşlarıyla doğrudan anlamına geliyor. Ben bunu, ikinci dolunayın karşılaşır.) Uzmanlar bu yılki persedleri izlemek Mavi Ay olarak adlandırıldığı şeklinde yorum- için en iyi zamanın 11/12 ve 12/13 Ağustos ge- luyorum.” Yazarın bu yorumu, Sky & Telescope celeri olduğunu belirtiyor. Bunun birkaç gün ön- dergisinin çok okunan bir dergi olmasından cesi ve sonrasına kadar, daha az sayıda olmakla dolayı olsa gerek, Mavi Ay teriminin değişme- birlikte Perseid akanyıldızlarını gözleyebilirsiniz. sine yol açmış gibi görünüyor. Perseidlerin bir özelliği, gözlenen akanyıl- Geçmişte Ay’ın mavi göründüğü zamanlar dızların hızlı ve parlak olması. Ayrıca irice gök- da olmamış değil. 1883’te Endonezya’da pat- taşlarının atmosfere girip yanmasıyla oluşan layan bir yanardağın dumanı, iki yıl süreyle ateş topu görülme olasılığı da yüksek. tüm Dünya’da Ay’ın mavi, batan Güneş’in de yeşil görünmesine yol açmış. Orman yangını, Akanyıldız gözlemleri çok basit olmakla atmosferdeki yoğun toz ve buna benzer bir- birlikte, heyecanlı ve zevkli geçer. Gözlem yeri kaç doğa olayı da Ay’ın mavi görünmesine yol olarak ne kadar karanlık bir yer seçerseniz, o açabiliyor. kadar çok akanyıldız görebilirsiniz. Gözlem için en iyisi gökyüzünün geniş bir bölümünü göre- Başta da dediğimiz gibi, Mavi Ay’ın gökbi- bileceğiniz şekilde yere uzanmak. limsel bir anlamı yok. Siz yine de 31 Ağustos’ta Avrupa Güney Gözlemevi’nin Şili’deki gözlemevi üzerinde bir Perseid göktaşı. ESO/S. Guisard 88
Bilim ve Teknik Ağustos 2012 [email protected] KUZEY 3 Ağustos Jüpiter, Aldebaran ve Perseus Zürafa Venüs yakın görünümde 13 Ağustos Kraliçe Kutupyıldızı Mars, Satürn ve Spika yakın görünümde Üçgen Büyük Ayı AAğustos 2012Kral Küçük Ayı 13 Ağustos Ejderha Balıklar Andromeda Berenices’in Venüs, Jüpiter ve Ay Kanatlı At Saçı yakın görünümde 21 Ağustos GezegenlerGezegenlDeneb Ay, Mars, Satürn ve DOĞU Vega BATI Arkturus Spika yakın görünümde Kuğu MMeLerirkrküürr:: SSaabbaahhllaarrKııuaazyyeybbtaoocyyıuunnccaa ggöökkyyüü--Başak JJüüppitieter:r:BBooğğaaTaTkaıkmımyıyldılıdzıız’nı’dnadbaubluunluannan Yunus zzüünnddeeGGüünnHeeeşş’re’eküyylaakkıınn görünümde oollaaccaağğıınn-- vvSeaetüaarynyınınbbaaşlşalarırnınddaaggeceecyeayraısrınsıdnadnanyaykalakşlaıkşık Kova ddaann uufufukkttaann yyeetteerriinnce yükseYlımlaenyeecceekk vvee 11 ssaMaaaatrstssoonnraraddooğğuuddananyüyküskeslemlmeyeeyebabşalaş-la- Aglgtöaöizr zlelennmmeessiimmüümmkküünn olmayacak. yyaannJJüüppitieter,r,yyaakklalşaışkık-2-,25,5kakdaidr ipr apralarklalıkğlığilıeile Kartal VVeennüüss:: PPaaYrrlılalaakknllıcığğıında geçtiğimmiizz aayyaa ggeecceennininikikinincci iyayraırsısnınınınhâhkâikmimi. i1.313AğAuğsutostsos Güneybalığı Oğlak ggKööarerlkeabbniriraazzaazzaallmmaa oolsa da Ağustoss aayyıınnddaa ggeecceessiiAAyyvveeAAldldeebbaraarnanileileyaykaıknıngögröürnüünmüm- - ssaabbaahhlalarrıı ddooğğuu uuffkkunda JüpiteTre’lrleaeziyyaakkıınn ddeeoolalaccaakk. . kkoonnuummddaa oollaaccaakk vvee gAüntnardesoğumunnaa kkaaddaarr SSaatütürnrn: :BBuuayayMMarasrsileileyaynanyaynaan,ag,ügnü-n- 1 Ağustos 23.00 ggöözzlMelMenYanaeareyrbsbs:i:lieGleGcöcöeezzkklle.e.mmAkssrüüerrpeessii iiyyiiccee aazzaallaann MMaarrss bbaattımımınınddaannsosonnrarayaykalkalşaışkık1,15,5sasaatastüsrüeryeleyle 15 Ağustos 22.00 bbaattıdıdaa ggöözzlelenneebbileilceeckekoloalnanSaStaütrünrnyayvaavşaş 31 Ağustos 21.00 zggzüüüünnnndbdbeaea.t.tı1mı1m33ınıAnAdğdğauaunsnsttososososnnaarkrkaaşşaabbmmiirrııkkSSaaaaççttüüssrarannaattvveeggöSöSkpkpyiy1ikükü15a-a-AAğğuuyyyysseaeattvnoovnaissadişdş22ee32gngn::ö00ök00gkygöyüörüzürüzüleünlebnübiüleitlceetecrekkerkkekdeakiddyaiaodyrrao. rryG. üyeGküzseekezgslemeeglnmeeisnneiisni ilieleGyyÜaakNkıEnınYggöörrüünneecceekk.. AAyy bbooyyuunnccaa SSaattüürrnn3iil1leeAğuiçisçitnionsAA2rar1al:ı0lkık0aayyınını bı beeklkelmemekekgegreerkeikyoiyro. r. yyaakkınınkkoonnuummddaaoollaaccaakk.. 21 Ağustos’ta Gezegenler ve Ay 1133AAğğuussttoossssaabbaahhııggüünneeyyddooğğuu uuffkkuu 2211AAğğuustsotossakaşkaşmamı bı abtaı-tgı-ügnüenyebyabtaı utıfukufku 21 Ağustos akşamı batı-güneybatı ufku Merkür, ay boyunca gökyüzünde 13 Ağustos sabahı güneydoğu ufku Güneş’e yakın görünümde olacağından ufuktan yeterince yükselmeyecek. Jüpiter Aldebaran Jüpiter Aldebaran Venüs, sabahları doğu ufkunda en büyük uzanımına ulaşmış durumda. Bu sayede geceyarısından yaklaşık bir saat sonra doğuyor. Venüs Ay boyunca Jüpiter’le yakın Ay Satürn konumda olacak ve gündoğumuna kadar Ay Satürn gözlenebilecek. Venüs Mars Spika Mars Spika Satürn’le birlikte batı ufkunda bulunan Venüs Betelgöz Mars, günbatımınzdan sonra ancak iki saat Betelgöz Ay Ay kadar gözlenebilecek. Gezegen 13 Ağustos akşamı Satürn ve Spika ile yakın görünecek. Jüpiter, ayın başlarında geceyarısından yaklaşık 1 saat sonra doğuyor. Gezegen 13 Ağustos gecesi Ay ve Aldebaran ile yakın görünümde olacak. 2y0aklaşık bir saat süreyle gözlenebilir. Ay, 2 Ağustos’ta dolunay, 9 Ağustos’ta Satürn de tıpkı Mars gibi hava 20Sabah gökyüzünde görülebilecek kadar sondördün, 17 Ağustos’ta yeniay, 24 Ağustos’ta ilkdördün, 31 Ağustos’ta karadığında batı ufkunda yer alıyor ve yeniden dolunay hallerinde olacak. yavaş yavaş gökyüzünü terk ediyor. yükselmesi için Kasım ayını beklemek Gezegen hava karardıktan sonra gerekiyor. 89
Bilim Tarihinden Prof. Dr. Hüseyin Gazi Topdemir İslam Dünyasında Tıp Ortaçağ İslam dünyasında tıp çalışmaları başlangıçta Daha sonra Dioskorides, Hipokrates ve Galenos gi- geleneksel olarak edinilmiş ansiklopedik nitelikli bilgilerin bi Grek bilginlerin yapıtlarının çevrilmesiyle birlikte İslam derlenmesinden oluşuyordu. Tıbbi uygulamalar da doğal dünyasındaki tıp çalışmaları yeni bir evreye ulaştı ve sis- olarak geleneksel tıp bilgilerine dayanmaktaydı. Bitkilerin temli araştırma dönemi başladı. Bu araştırmalar kısa süre iyileştirici özelliğiyle ilgili geleneksel bilgilerden yararlanıl- sonra büyük bir bilgi birikimine dönüştü, elde edilen bil- dığı gibi, Peygamberin çeşitli zamanlarda verdiği öğütler, giler bu kaynaklarda yer alan bilgilerin çok ötesine geçti tavsiyeler ve öneriler de önemli yer tutuyordu. Tıp pratik ve etkisi günümüze kadar gelen bir düzeye ulaştı. Bu du- yönü baskın olan bir bilimdir ve başlangıcından bugüne rumu en iyi 9. yüzyılda yazılan tıp kitaplarında yer alan bil- tıp çalışmalarını yönlendiren de büyük ölçüde bu pratik gilerin derinliğinden ve resimlerin içerdiği ayrıntıdan göz- yarardır. İlk dönemde peygamberin hadislerinden pratik lemlemek olanaklıdır. Örneğin bu yüzyılda Huneyn İbn olarak yararlanan İslam dünyası, giderek önce Hint tıbbıy- İshak’ın yazdığı Göz Üzerine On Kitap adlı çalışmada siyah la ve ardından da Grek tıbbıyla tanıştı. Halife Mansur za- ve kırmızı mürekkeple çizilmiş üçü aynı olan beş göz res- manında Sidhanta ve Susruta adlı kitaplar çevrildi; birinci mi bulunmaktadır. Bir diğer örnek de 10. yüzyılda yaşa- kitapla Hint astronomisi ve matematiği ikincisiyle de Hint mış olan Zehrâvî adlı bilginin bütün tıp konularını ince- tıbbı İslam dünyasına girdi. lediği Tasrif adlı kitabının cerrahiye ilişkin 30. bölümünde 200’den fazla tıp aletini resimleriyle açıklamasıdır. Hastaneler rer hastane değildi; esasen banyo yapmak, uyumak ve mü- zik dinlemek suretiyle istirahat edilen bir tür dinlenme evi İslamiyet’in doğuşundan sonra ortaya çıkan gelişmele- niteliğindeydi. Sorumlu kişiler de rahiplerdi. re koşut olarak rasathane, hastane ve bilgelik evi gibi, çe- şitli bilim ve eğitim kurumları oluşturulmuştur. Toplumsal İslam dünyasında kurulan bu ilk hastanenin ardından yaşamın gereği olan birlik ve beraberliğin devamı için, be- bir yüzyıl sonra çok daha yetkin konuma sahip, eğitim ve densel ve ruhsal sağlığını kaybetmiş kimseleri ilk anda top- tedavi kurumu olarak hizmet verecek hastaneler kurul- luma zarar vermeyecekleri şekilde bir arada tutmak, ba- muştur. Bunun en güzel örneği de Halife Mütevekkil zama- kımlarını yapmak ve iyileştirmek büyük önem taşır. Bu ger- nında Kahire’de yaşayan Fetih İbn Hakan adlı büyük Türk çekten hareketle 707 yılında cüzzamlı, kötürüm, kör, yata- komutanın damadı Ahmed İbn Tulun’un kurdurduğu has- lak ve kimsesizleri barındırmak amacıyla İslam dünyasında tanedir. İlk defa vakıf geliriyle desteklenen hastanede ge- ilk hastane kurulmuştur. Böylece tehlikeli boyutlara varabi- niş bir kütüphane ve hasta kabul sistemi vardı. Tedavinin lecek hastalıkların sınırlandırılması ve çevreye zarar verebi- ücretsiz olduğu hastaneye kabul edilen hastalara özel giy- lecek psikolojik veya fizyolojik yönden hasta kişilerin belir- siler giydirilmekte, kişisel eşyaları emanete alınmakta ve li yerlerde toplanması amaçlanmıştır. Hastane fikrini gün- böylece hastanede sağlıklı bir ortam sağlanması amaçlan- deme getiren bir diğer neden de kimsesizlere ve sakatlara maktaydı. Tedaviye destek amacıyla gıda rejimi de uygula- yardım etmenin sağlayacağı sevaptır. Bunlar kadar temel nan hastanenin koğuşları farklı hastalıklara ayrılmış, dolayı- olmamakla birlikte, daha önceden Anadolu’da kurulmuş sıyla hastalar hastalıklarına göre sınıflandırılmıştır. Örneğin olan Asklepionlar’a benzer kurumlar oluşturma düşüncesi- akıl hastaları için ayrı bir kısım oluşturulmuştur. Böylece bü- nin de etkisinden söz etmek gerekir. Ancak Asklepionlar bi- tün birimleriyle ve personeliyle tasarlanmış, tedavi amaç- lı ilk hastane İslam dünyasında kurulmuş, daha sonra ku- rulan hastanelerde de bu yapılanma benimsenmiş ve da- ha da geliştirilmiştir. Örneğin Bağdat’ta kurulan ve Yedin- ci Hastane diye bilinen hastanede bunlara ilave olarak, ihti- sas dalları daha iyi belirlenmiş ve bugünkü ifade ile polikli- nik uygulamasına gidilmiştir. Ayrıca bu hastaneler sadece tedavi kurumu olarak de- ğil, aynı zamanda birer tıp okulu olarak da görev yapmıştır. Bu yapılarıyla 13., 14. ve 15. yüzyıllarda İtalya ve Fransa’da kurulan hastanelerden daha iyi teşkilatlanmış ve düzenlen- miş olduklarını söylemek mümkündür. Bu hastanelerin da- ha sonra Batı’da kurulan hastanelerden farklı yönleri şu şe- kilde sıralanabilir: 90
Bilim ve Teknik Ağustos 2012 [email protected] • Bu hastanelerde hastalar hastalıklara göre, aşırı yemek yemeden sakınılması, gerektiğin- giden yüz doluluğu ile belirir. Yüksek ateş dola- farklı koğuşlara konulmaktaydı. de perhiz yapılması gerektiği de daima vurgu- yısıyla yüzde kırmızılık olur. Gözler kızıllaşır, bü- lanmıştır. Bu amaçla Hıfz el-Sıhha (Hıfzıssıhha) tün vücutta hissedilen bir ağrı oluşur. Hasta sık • Akıl hastalığı “hastalık” olarak kabul edili- başlıklı birçok makale kaleme alınmış, halk bil- sık esner ve gerinir. Boğaz ve göğüste yoğun yor, dini bir cezalandırma olarak nitelendi- gilendirilmeye çalışılmıştır. ağrı hissedilir. Nefes hafiftir, ağız kuru ve tükü- rilmiyordu. rük yoğundur. Hastanın sesi at gibidir, uykuda Tıp Biliminin Öncüleri sık sık kâbus görür.” • Bütün hastalıklar için belli ölçüde sterilizas- yon önlemleri uygulanmaktaydı. Ali İbn Abbâs: 10. yüzyılda yaşayan Ali İbn İslam dünyasında yapılan anatomi çizimlerinden biri Abbâs İslam dünyasında yapılan tıp çalışmala- • “Sosyalizasyon” yani ücretsiz tedavi uygu- rının öncülerinden biridir. Tıbbın bütün konu- Râzî’nin hastalıklara ilişkin incelemelerini lanmaktaydı. larına ilişkin bilgileri derlediği Kitâb el-Sınaat el- içeren birçok yapıtı vardır. Ancak tıp tarihin- Tıb (Tıp Sanatı) adlı bir kitap kaleme almıştır. Bu de klasik olmuş yapıtı Hâvî’dir (Bütün Bilgiler). • Kurumun masrafları vakıf geliriyle karşılan- çalışması İbn Sinâ’nın el-Kânûn fî el-Tıb (Tıp Ka- Yapıt yukarıda da değinildiği üzere, Râzî’nin makta, böylece devamlılığı sağlanmaktay- nunu) adlı yapıtı yazılıncaya kadar İslam dün- kendi klinik gözlemlerinden edindiği bulgu- dı. yasında el kitabı olarak kullanılmıştır. lara dayanır. Dolayısıyla gözlem ve deney açı- sından büyük zenginlik gösteren yapıtta Râzî, • Tedavilerin hepsi bilimseldi, dini bir yanı Ali İbn Abbâs bu yapıtında baştan ayağa baştan ayağa doğru bütün bedensel hastalık- yoktu. doğru, bütün vücudu ve hastalıklarını sırayla ları sıralayarak, bunlara ilişkin edinebildiği bü- Batı’da bu özelliklere sahip hastanelerin konu edinmiş, bunların belirtileri ile teşhis ve tün bilgileri sunmuştur. Yapıtın önemli yönle- tedavileri hakkında ayrıntılı bilgiler vermiştir. rinden biri de daha önce yaşamış olan hekim- kurulması çok sonraları gerçekleşmiştir. Ör- Yaralar, tümörler ve taşlar gibi cerrahi müdaha- lerin görüşlerini de içermesidir; bu nedenle, tıp neğin fonların veya vakıfların kurulması daha le gerektiren durumlarla karşılaşıldığında, cer- bilgisinin gelişim sürecini araştıran tarihçiler çok 20. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Akıl hastalığı- rahların şu koşulları göz önünde bulundurma- için bulunmaz bir kaynak niteliğindedir. nın tanrının verdiği bir ceza olmadığı düşün- sı gerektiğini savunmuştur: cesi Batı’da 18. yüzyıldan itibaren şekillenme- 1. Cerrahın anatomi bilgisi yeterli olmalıdır. Zehrâvî: Endülüs’de doğan Zehrâvî (öl. ye başlamış, sterilizasyon önlemlerinin uygu- 2. Ameliyat öncesinde aletler temizlenmelidir. 1013) İslam dünyasının en ünlü cerrahıdır. Cer- lanması ise ancak 20. yüzyıldan itibaren yay- 3. Ameliyat sonrasında hastanın bakımına rahi konusunda bütün zamanların en önem- gınlaşmıştır. Batı’da belli ölçüde ücretsiz tedavi li yapıtını kaleme almıştır. Tasrif adını verdiği uygulamasıyla ise 20. yüzyıldan itibaren karşı- önem verilmelidir. bu özgün yapıtında dönemin cerrahi bilgile- laşılmaktadır, devlet eliyle hasta ve sağlıksız ki- Yapıtın başlarında bulunan anatomi bölü- rini derleyen Zehrâvî, aynı zamanda yeni cer- şilere bedava sağlık hizmeti verilebilmiştir. münde, damarlara ilişkin yapılan açıklamalar rahi tedavi yöntemlerini de ayrıntılı olarak ta- tıp tarihi açısından önem taşımaktadır. Damar- nıtmıştır. Bunlar arasında yaraların dağlanma- Koruyucu Hekimlik ları iki ana grupta inceleyen Ali İbn Abbâs, atar- sı, tecrübe edinmek için canlı hayvanlar üzerin- damarların çeperinin toplardamarlarınkinden de ameliyatlar yapılması ve kadavra teşrihi de İslam dünyasında dini söylemin bir parça- çok daha kalın olduğunu belirtmiştir. yer almaktadır. Bu yapıt cerrahi müdahalenin sı da olarak, bireyin sağlığını koruması ve has- Râzî: Yerleşik inançları sorgulayan felsefi anlatıldığı, cerrahi aletlerin tanıtıldığı son bölü- talanmaması için önlem alması önemsenmiş- düşünceleriyle tanınmış, katıksız bir rasyona- müyle meşhur olmuştur. Kitabın son bölümü tir ve bu nedenle koruyucu hekimlik öne çı- list olan Muhammed İbn Zekeriyyâ Râzî (865- üzerine çok sayıda inceleme yapılmış, kitaptan kan ilk konu olmuştur. Burada şu noktaya da 925) kimya ve tıp gibi alanlarda önemli çalış- dikkat çekmekte yarar vardır: İslam dünyasın- malar yapmış otoritelerin düşüncelerine de- da yetişen hekimler öncelikle bedenin doğal ğil, kendi gözlem ve deneylerine dayanma- durumunun sağlık olduğuna ve daima hasta- yı bilimsel bir tutum haline getirmiş seçkin bir lık halinden sağlıklı hale geçmeye zorlayan bir bilim insanıdır. Rey’de hekimlik yaptığı sırada bedensel gücün varlığına inanmaktaydı. Baş- hastalarını dikkatle gözlemlemiş, teşhis ve te- ka bir deyişle hastalık dengenin bozulması de- davide bu gözlemlerden edindiği bilgilere da- mektir, dolayısıyla yapılacak işlem vücudun yanmış, özellikle nabız, idrar, yüz rengi ve ter- tekrar sağlıklı olmasını sağlayacak dengeyi leme gibi göstergeleri göz önünde bulundur- kurmaktır. Vücudun kendisini yeniden topar- muştur. Bu nedenle bir kuramcı olmaktan çok laması için ona dışarıdan da yardımcı olmak muazzam bir klinik deneyimi olan bir klinisyen gerekir. Hekimin görevlerinin başında gelen olarak tanınmıştır. Klinik deneyimleri sonucun- de budur. Hekim vücudu beslenme veya per- da Râzî ilk defa Ortadoğu ülkelerinin çoğunda hiz önererek, ilaç vererek veya ameliyatla den- yaygın olarak görülen çocuk hastalıklarından geye getirmelidir. Demek ki birey kendi sağlı- çiçek ve kızamığın tanılarını vermiş ve bunlar ğından sorumludur, ama bir şekilde bunu ba- arasındaki farkları belirlemiştir. Kızamık ve çi- şaramamışsa o durumda hekime baş vurması çek hastalıklarını birbirleriyle karşılaştıran Râzî, ve sağlığına kavuşması için vücudunun zaten çiçek hastalığını şöyle açıklar: “Genellikle son- sahip olduğu doğal gücüne dışarıdan destek bahar sonunda ya da ilkbahar başlarında, sü- verilmesi gerekir. Bu nedenle koruyucu hekim- rekli ateş, sırt ağrısı, burunda kaşıntı ve gelip likte sağlığın korunması veya hastalanmamak için ilk ileri sürülen ilke temizliktir. Bu aynı za- manda İslam öğretisinin de bir sonucudur. Be- den temizliğinin yanı sıra dişlerin fırçalanması, 91
Bilim Tarihinden Prof. Dr. Hüseyin Gazi Topdemir Yapıtın dördüncü kitabında teşhis için ne gi- tap anatomi ile ilgilidir. Bu kitapta ayrıntılı ana- bi unsurların kullanılacağı, yani ârazların nasıl Zehrâvî’nin kullandığı ameliyat aletleri tomi açıklamalarının yanı sıra hastalıklar ve te- belirleneceği ele alınmıştır. Bulaşıcı hastalıkla- davileri, ilaçlar ve halk sağlığı (hıfzıssıhha) ko- rın da söz konusu edildiği bu bölümde, ele alı- bağımsız olarak bu bölüm çeşitli dillere tercü- nusunda bilgiler yer almaktadır. Diğer 4 kitapta nan deri hastalıkları arasında cüzzam ve ilk de- me edilmiştir. Bundan dolayı Zehrâvî, Doğu’da ise, birinci kitapta ele alınan konular daha ay- fa 16. yüzyılda Fracastoro tarafından ele alınan ve Batı’da cerrah olarak isim yapmıştır. rıntılı olarak tartışılmıştır. sifilis konusunda bilgi verilmektedir. Ayrıca cer- rahi müdahale gerektiren hastalıklar ve tedavi- Tıp tarihi çalışmaları, cerrahi müdahalenin Anatomi ile ilgili açıklamaların yer aldığı bi- lerine ilişkin açıklamalarda bulunan İbn Sînâ, ve cerrahi tedavinin çeşitli güçlükleri nede- rinci kitapta, İbn Sînâ önce basit organlar de- böbrek taşlarının alınmasında “kasatir” dediği niyle yüzyıllar boyunca hekimlerce pek itibar diği ve bugün doku olarak adlandırılan kemik, yeni bir aletin kullanılmasını önermektedir. edilmeyen bir tedavi yöntemi olduğunu, an- kas, damar ve sinir sistemini ele alır. Burada ve- cak cerrahi alet yapma tekniğinin gelişmesiy- rilen açıklamalardan disseksiyon (teşrih, kesip Beşinci kitap reçetelere ayrılmıştır ve çeşit- le birlikte tedavinin bir parçası haline gelebil- ayırmak, ölü beden üzerinde yapılan çalışma) li hastalıklara iyi gelen reçeteler, bunların hazır- diğini göstermektedir. Dolayısıyla uzun bir dö- yaptığı ortaya çıkmaktadır, özellikle organla- lanışları ve dozları hakkında bilgi verilmektedir. nem sadece cerrahi konusunu irdeleyen müs- rın yerleri ve birbirlerine göre konumlarıyla il- takil yapıtlar yazılmamıştır. Geleneksel tıp ki- gili açıklamaları bu ihtimali güçlendirmektedir. İbn Zuhr: Seçkin bir hekim ailesine men- taplarında cerrahiye genellikle küçük bir bö- Ayrıca kan damar sistemi ile ilgili olarak verdiği sup olan İbn Zuhr (öl. 1162) İslam dünyasında lüm ayırmakla yetinilmiştir. Konuyu o döneme açıklamalardan, İbn Sînâ’nın kalbin yapısını ve Ebû Bekr el-Râzî’den sonraki en önemli deney- kadar rastlanmayan ölçüde ayrıntılı olarak an- kan damarlarının kol ve bacaklardaki dağılımı- ci hekim olarak kabul edilir. Tıp konusunda ka- latması ve cerrahi aletlerine yer vermesi bakı- nı Galen’den çok farklı verdiği dikkat çekmek- leme aldığı üç çalışması önemlidir: mından Zehrâvî’nin Tasrîf’i büyük bir önem ta- tedir. Benzer şekilde beyinden çıkan sinirlerle 1. Beden ve ruh arasındaki ilişkileri inceleyen şımaktadır. ilgili yaptığı çalışmalar sonucunda koku siniri- ni ilk defa açıklamayı başarmıştır. Kitâb el-İktisad fî Islâh el-Enfes ve el-Ecsâd Yukarıda değinildiği üzere, Tasrîf’in cerrahi (Ruhun ve Bedenin Eğitilmesi Üzerine) bölümü, Cremonalı Gerard tarafından Latin- Zehrâvî’nin kullandığı ameliyat aletleri 2. Yiyecekler, diyet ve tedavi arasındaki ilişkile- ceye çevrilmiş ve 1497’de Venedik’te, 1541’de ri inceleyen Kitâb el-Teysîr fî el-Mudâvât ve el- Basel’de ve 1778’de Oxford’da basılmıştır. İbn Sînâ, ikinci kitapta ise büyük kısmı bit- Tedbîr (İlaçlar ve Hastalık Önlemleri Hakkın- Avrupa’da geç dönemde ortaya çıkan cerra- kisel olan yaklaşık 840 drog hakkında bilgi ve- da Pratik Bilgiler) hi tedavi sanatının benimsenmesinde ve ge- rir. Bitkilerin hangi bölgelerde ve hangi şartlar- 3. Besinleri inceleyen Kitâb el-Ağdiye (Gıdalar lişmesinde büyük etkisi olan bu yapıtta, ame- da yetiştiğini, çeşitlerini, değişik dillerdeki kar- Üzerine) liyatlarda kullanılan aletlerin resimlerinin çi- şılıklarını ve sistemlere göre, hangi hastalıklar- İbn Zuhr, kuramcı olmaktan çok bir pratis- zilmiş olması ve işlevlerinin anlatılması cerra- da etkin olduğunu açıklar. Verdiği bilgiler sa- yendir. Perikard (kalbi dışardan saran iki yap- hinin ilgi odağı olmasına yol açmıştır. Tıp tari- dece farmakoloji açısından değil botanik aç- raklı zar) iltihabı ve mediyastinde (akciğerle- hi açısından ise bu resimler aracılığıyla döne- sından da önemlidir. rin arkasında kalan bölüm) oluşan apseleri ta- min cerrahi tekniği hakkında ayrıntılı fikir edi- nımlamış ve trakeotomi (nefes alınabilmesi için nilebilmektedir. Patoloji ile ilgili üçüncü kitapta ise İbn Sînâ, trakea ön duvarında cerrahi bir açıklık meyda- sistemlere göre, baştan başlayarak vücut has- na getirme), katarakt ve böbrek taşı ameliyat- İbn Sînâ: Bütün zamanların en büyük tıp talıklarını, teşhis ve tedavilerini ayrıntılı olarak ları için yöntemler belirlemiştir. Göz bebeğinin bilgini olan İbn Sînâ (980-1037) bu konudaki incelemiş, ilk defa ektropium (göz kapağının küçülüp büyümesini de inceleyen İbn Zuhr, gözlemsel ve tarihsel bilgi birikimini el- Kânûn dışa dönmesi) ve kar körlüğü gibi göz hastalık- uyuşturucu etkisi olan adamotunun göz has- fî el-Tıb adlı yapıtında toplamıştır. Hâlâ ilgi oda- larını açıklamıştır. talıklarının tedavisinde kullanılmasını öner- ğı olmaya devam eden bu ölümsüz yapıt ana- miştir. Bunların dışında, ilk defa bazı hastalık- tomi, fizyoloji, patoloji, cerrahi, sağaltım ve ların örneğin uyuzun bilimsel tanımını vermiş- ilaçbilim konularında, sistematik ve ayrıntı- tir. Birçok tıp tarihçisi, paralı tedavi uygulama- lı açıklamalar içerir ve 5 kitaptan oluşur. İlk ki- sını başlattığı için, tıbbın sadece bir bilim değil aynı zamanda bir meslek olarak kabul edilme- sinde İbn Zuhr’un önemli bir yeri olduğunu sa- vunmaktadır. İbn Nefîs: 13. yüzyılın ünlü tıp bilginlerin- den olan İbn Nefîs (1213-1288) tıp eğitimini Nureddîn Zengî’nin tedavi ve eğitim kurumu olarak Şam’da yaptırdığı Bîmâristân el-Nur’da tamamlamış, ayrıca dönemin önemli tıp bilgin- lerinden Mühezzebüddîn el-Dahvâr’dan özel dersler almıştır. Tıp eğitimini tamamladıktan sonra Nureddîn Zengî’nin hastanesinde bir sü- re çalışmış, ardından Mısır’a gitmiştir. Kahire’de Kalavun Hastanesi’nde hekim olarak çalışmış, Memlûk Sultanı I. Baybars’ın özel hekimliğine 92
<<< Bilim ve Teknik Ağustos 2012 ve devletin Suriye-Mısır hekimleri başkanlığı- meler sonucundan iki karıncığı ayıran septum- celeyip Batı dünyasına tanıttığı bilinm ektedir. na getirilmiştir. Ayrıca Selâhaddîn-i Eyyûbî’nin da kanın geçebileceği bir aralık gözlenmediği- İbn Nefîs’in Şerh el-Kânûn adlı kitabındaki bir- 1181’de yaptırdığı Bîmâristân el-Nâsırî’de hoca- ni belirlemiştir. Bu durumda kanın nasıl dolaş- leşik ilâçlarla ilgili bölümü Latinceye çeviren lık yapmış, çok sayıda öğrenci yetiştirmiştir. tığı bir problem haline gelmiş ve araştırmala- Alpago’nun İbn el-Nefîs’in keşfinden haberdar rını derinleştiren İbn Nefîs, kanın sağ karıncık- olduğu da tespit edilmiştir. İbn Nefîs küçük kan dolaşımını keşfetmekle tan pulmonar arterle (kirli kanı kalbin sağ ka- kuşkusuz tıp tarihinin seçkin bir üyesi olmuş- rıncığından akciğerlere taşıyan damar) akciğe İbn Nefîs’in Galenos ve İbn Sînâ gibi iki tıp tur. Ancak ilgisi yalnızca tıpla sınırlı bir bilim in- re gittiğini ve akciğerden pulmonar ven (akci- otoritesini aşan bu keşfi onun anatomide göz- sanı değildir. İlgi alanı, felsefe, mantık vb. alan- ğerlerde temizlenen kanı kalbin sol karıncığı- leme verdiği önemle açıklanmaktadır. Her ne ları da kapsayan bir entelektüeldir. Bu durum na taşıyan damar) ile kalbin sol tarafına geldi- kadar şeriatı ihlâlden sakındığı ve hayvanlara klasik dönem İslam dünyasında adeta bir ge- ğini belirlemiştir. Böylece küçük kan dolaşımını acıdığı için canlı hayvan ve ölü insan üzerin- lenek halini almıştı ve o dönemde sergilenen açık bir ifadeyle ortaya koymuştur. de teşrih uyg ulamadığını, bu konularda daha bilimsel başarıyı sağlayan önemli bir nitelikti. ziyade kitaplara müracaat ettiğini yazmışsa da İbn Nefîs’ten 300 yıl sonra, Christianismi res- eserinde yer alan çok sayıdaki gözlem tanımla- İbn Sînâ’ya göre sindirim sistemi titutio (Viyana 1553) adlı eserinde Michael Ser- ması bunun aksini göstermektedir. Zira insan Tıp alanında, ünlü Grek bilginlerinden vetus (1511-1553) ve De re anatomica libri XV kalbinin karıncıklarını ayıran septumda bir ara- (Venedik 1559) adlı kitabında da Realdus Co- lık olmadığını ve yine geleneksel kuramın ak Galenos’tan ziyade Hipokrat’ın yapıtlarını be- lumbus (1516-1559) bu tezi Batı dünyasında sine insan kalbinin altında onu destekleyen bir nimsemiş, ancak asıl ilgisini hayranı olduğu ve yeniden gündeme getirmiştir. Ardından Wil- kemik bulunmadığını ileri sürm esi başka türlü aynı zamanda tıptaki otoritesini aşmayı kendi- liam Harvey 1628’de yayımladığı Exercitati- açıklanamaz. sine bir hedef olarak koyduğu İbn Sînâ üzerin o anatomica de motu cordis et sarıguinis in ani- de yoğunlaştırmış, birçok yapıtına da şerh yaz- malibus adlı kitabında büyük kan dolaşımıyla Benzer şekilde ameliyat tekniği üzerine ver- mıştır. En dikkat çeken şerhleri El-Kânûn fî el- birlikte küçük kan dolaşımını da ayrıntılı biçim- diği ayrıntılı bilgiler ise İbn Nefîs’in aynı zaman- Tıb ve El-İşârât ve el-Tenbîhât (İşaretler ve Tem- de açıklamıştır. da başarılı bir cerrah olduğun u kanıtlamakta- bihler) üzerine yazdıklarıdır. İbn Sinâ’nın Tıp dır. Ona göre her ameliy at üç aşamadan mey- Kanunu’nun anatomi kısmını şerh ederken İbn Nefîs’in bu keşfi, Muhyiddin el-Tatâvî dana gelir: Muayene ve teşhis, ameliyat, ameli- Galenos’un kan dolaşımına ilişkin görüşlerine adlı Mısırlı bir araştırmacının Der Lungenkre- yat sonrası bakım. Bunların her üçünde de has- itiraz etmiş ve düzeltmiştir. Bu düzeltme küçük islauf nach el-Koraschi başlıklı doktora teziyle ta, cerrah ve hasta bakıcının dikkat etmesi ge kan dolaşımının keşfiyle sonuçlanmıştır. Bu so- bilim dünyasına duyurulmuş (Freiburg 1924), reken hususlar ayrıntılarla tasvir edilmiştir. nuç İbn Nefîs’in tıp tarihindeki en önemli ba- fakat bu keşif İbn Nefîs ile Servetus arasında şarısıdır. Galenos ve onun bu konudaki düşün- bilimsel etkileşimin gerçekleşmesi için yeter- BKeadyenvaîk, Ala.r, “Muhammed İbn Zekeriyyâ el-Râzî”, celerini izleyen İbn Sînâ’nın ileri sürdüğü, “kan li tarihi bağ bulunmadığı ileri sürülerek Ba- İÇsleâvmireDnü: Oşü.nBcielseinT,aErdih.iM, E.dA: rMm.Mağ.aŞne,rİinf,san Yayınları, 1990. kalbin sağ tarafından sol tarafına kalpte bulu- tılı araştırmacılar tarafından reddedilmiştir. DYeönğieAns,yŞa.,YMayüısnlülamrıa, n19İ9li2m. Öncüleri, Cilt 2, nan bir delikten geçerek ulaşır” iddiasının doğ- Oysa İbn Nefis’in yapıtı o dönemde Latince- Guerra, F., “A Historical perspective of Traditional Medicine, ruluğunu sorgulayan İbn Nefîs, yaptığı incele- ye çevrilmiş, 1547’de İtalya’da basılmıştı. Ay- History and Philosophy of Science”, rıca Servetus Arapça biliyordu ve büyük ola- PKPhraoihlcoyesaeod,pEinh.ygvseoofTfSoIcnpietdenercnmea,itIris,olHanma. lGaCb.,oa“ndİgl1kr9eMs7s9üo.sfltühme Hanistory and sılıkla İbn Nefis’in yapıtını edinmişti. Colom- Türk Devletlerinde Bilim” Türkler, Ed. Hasan Celal Güzel, bus ise Padua’da tıp dersleri veriyordu. Kısaca- Kemal Çiçek, Salim Koca, Cilt 5, Yeni Türkiye Yayınları, 2002. sı her ikisi de İbn Nefîs’in kitabına ulaşabilecek Kahya, E. ve Topdemir, H. G., “Türklerde Bilim”, durumdaydı. Diğer taraftan, bugün artık İbn Türk Düşünce Tarihi, Ed.: H. G. Topdemir, Nefîs’in yapıtının 14. yüzyılda Sedîdüddin Mu- Atatürk Kültür Merkezi, 2001. hammed İbn Mes’üd el-Kâzerûnî ve Ali İbn Ab- KDailhvyea,TEar.,ih“İ-bCnoNğreaffiysaveFaEksüerltieesli-,MFeulsceefze”,BAörlaüşmtırümDae, rgisi, dullah Zeynülarab el-Mısrî tarafından yeniden Cilt 14, 1992. ele alındığı ve Bellunolu Andreas Alpago’nun KTüarhkyiay,eED.,i“yİabnnetNVeafîks”f,ı,İs2l0a0m0.Ansiklopedisi, Cilt 21, (öl. 1520) otuz yıl Suriye bölgesinde dola Kahya, E., “Rhazes Medical Heritage”, Atatürk’ün şarak Müslüman hekimlerin çalışmalarını in- 1K0a0h.yYaı,lED.,ö“nİüslmamü ADrümnayğaasınnKdaitaBbeıl,liABnakşalırOa Üftanlimveorlsoitjei si, 1982. Çalışmaları”, Uluslararası İbn Türk, Hârezmî, Fârâbî, İbn Nefis’e göre küçük kan dolaşımı (Sağda) BAetaytrüûrnkî KveüİltbünrSMîneârkSeezmi,p1o9z9y0u.mu Bildirileri, Meyerhof, M., “Ibn an-Nafîs (XIIIth Cent.) and His Theory of the Lesser Circulation”, Isis, Cilt: 23, Sayı: 1, Chicago University, 1935. Nasr, S. H., İslam ve İlim, Çeviren: İ. Kutluer, İnsan Yayınları, 1989. SÇeezvgiirne,nF:.A, İ.slAamliy’d, aTüBrikliimyevBeiTliemknleirk,ACkialtdIevmei4si, ve Kültür Turizm Bakanlığı Yayını, 2007. WTTeoekpsedtl,ie,Jm.SB.irv.,,d“H.I,b.BnGil.aimvl-eNTUaafnriisah,ti,TnYhe.e,GBPiiruliimşlm, NTooanbraierhlyi,,2CP0ie1rgc0eu.mla,ti2o0n0,8. Sanaydı:th10e5I,slAammiecriGcaonldPehnyAsigoel”o,gJoicuarlnSaolcoifeAtyp, p2l0ie0d8.Physiology, 93
Zekâ Oyunları Değişik Saat Hangi Gün? Toplar Değişik çalışan bir saatin yelkovanı normal Cumartesi’nin 5 kez, diğer tüm günlerin ise Birbirlerinin aynısı olan 25 adet topu hızla dönmekte, ancak her 15 dakika tam olarak 4 kez tekrar ettiği bir ayın 20’si ve 1’den 5’e kadar numaralandırılmış kutulara sonunda rastgele bir biçimde saat yönünde 30’u hangi günlere denk gelir? koyacaksınız. ya da tersi yönde 60 derece ilerlemektedir. Dokunan Küpler Her kutuya en az kutu numarası kadar top konacak. Aynı boyutlardaki X adet küpü öyle Tek sayılı kutularda tek sayıda, çift sayılı yerleştiriniz ki, her küp diğer tüm küplere kutularda çift sayıda top bulunacak. yüzeyden dokunuyor olsun. Bu işlem kaç farklı biçimde yapılabilir? X en fazla kaç olabilir? Aynı soru 12 top ve 3 kutu için sorulsaydı Küpler nasıl yerleştirilir? cevap 10 olacaktı. Saat 12:00’yi gösterecek konuma getirilen Aşağıdaki şekilde biribirlerine 1. Kutu 2. Kutu 3. Kutu yelkovanın 3 saat sonunda (yapacağı yüzeyden dokunan üç küp görülüyor. 11 2 9 rastgele hareketi de tamamladıktan sonra) 21 4 7 yine 12 üzerinde bulunma olasılığı kaçtır? 31 6 5 41 8 3 Yıldız 53 2 7 63 4 5 0’dan 9’a kadar olan on rakamı şekildeki 73 6 3 dairelere öyle yerleştiriniz ki, koyu 85 2 5 renkle belirtilen üçgenlerin her birinin 95 4 3 köşelerini oluşturan dairelerdeki rakamların 10 7 2 3 toplamı aynı olsun. Üç Daire Günler 0 Büyüklükleri aynı, renkleri farklı olan Gün adlarını ve tersten yazılışlarını soldan 1 iki daire rastgele biçimde sağa veya yukarıdan aşağıya okunacak bilgisayar ekranına yerleştiriliyor. biçimde kutulara yerleştiriniz. Bu daireler 6 farklı konumda olabilir: Her gün adını ve tersten yazılışını yalnızca 1. Birbirlerine dokunmuyorlar. bir kez kullanabilirsiniz. 2. Birbirlerine dokunuyorlar (teğet). Adların ve tersten yazılışlarının bir 3. Kesişiyorlar, birinci daire ikincinin üstünde. öncesinde veya bir sonrasında 4. Kesişiyorlar, ikinci daire birincinin üstünde. bir kutu varsa bu kutu boş olmalıdır. 5. Tam olarak üst üste konumdalar, birinci daire üstte. Her ad ve tersten yazılışı 7 puan. 6. Tam olarak üst üste konumdalar, Tümü girilmişse 100 puan. ikinci daire üstte. 0 ve 1 rakamlarını sizin için biz yerleştirdik. 14 PAZAR PAZARTESİ Çarpma İşlemi 25 SALI ÇARŞAMBA Aşağıdaki çarpma işleminde 36 PERŞEMBE rakamlardan birinin yerini öyle değiştirin ki, CUMA elde edilecek sonuçtaki rakamların Daire sayısı 3 olsaydı CUMARTESİ hiçbiri bir kereden fazla kullanılmamış olsun. kaç farklı konum oluşurdu? RAZAP İSETRAZAP 123456 x 7890 Not: Bir dairenin altında kaldığı için ILAS görünmeyen bölümlerin kendi aralarındaki ABMAŞRAÇ 94 sıraları da dikkate alınacaktır. EBMEŞREP AMUC İSETRAMUC
Bilim ve Teknik Ağustos 2012 Emrehan Halıcı ABCD Soru İşareti ? Soru işaretinin yerine aşağıdakilerden hangisi gelecek? Üç Daire Bir dikdörtgenin içine çizilmiş üç daireden yeşil olanın yarıçapı 9 birim, kırmızı olanın ise 24 birimdir. Mavi dairenin yarıçapını bulunuz. Geçen Sayının Çözümleri bunların toplamını A-B-C toplamından Üç Parça Parça Birleştir çıkararak da C’nin ağırlığını buluruz. Renkli Toplar Dördüncü tartıda B-C-D toplarını tartıp 36 top (6 set) kullanarak işlem gerçekleştirilir. sonuçtan B ve C toplarının ağırlıklarını çıkararak D’nin ağırlığını; D-E toplamından D’yi çıkararak da E’nin ağırlığını buluruz. Yirmi Beş Top Şampiyona Şifre 34 tartı gerekir. 120/247 KANOCL 1.Birinciyi bulmak için 12+6+3+2+1=24 Maçlar 11 farklı biçimde gerçekleşebilir: tartı. 1. AA, 2. BB, 3. BAA, 4. ABB, 5. ABAA, 6. BABB, Her harfin alfabetik değeri solunda bulunan 2.İkinciyi bulmak için birinciyle tartılan 7. BABAA, 8. ABABB, 9. ABABAA, 10. BABABAA, harfin alfabetik değeri ile toplanıyor, elde beş ağırlığın ele alındığı 2+1+1=4 tartı. 11. ABABABAA edilen toplama karşılık gelen harf yazılıyor. 3.Üçüncüyü bulmak için 2.adımda ikinciyle Önce, B takımının en fazla 3 maç Notlar: tartılan üç ağırlık ve 1.adımda ikinciyle kazandığını hesaba katmadan, olası 1. İlk harfin solundaki harf, tartılan dört (aslında beş ağırlık, ama 11 sonucun olasılıklarını hesaplayalım. en son harf olarak kabul ediliyor. bunlardan biri birinci olduğu için ele almaya AA: 1/4, BB: 1/4, BAA: 1/8, ABB: 1/8, ABAA: 1/16 2. Bulunan toplam 29’dan büyükse, gerek yok) ağırlık olmak üzere, toplam BABB: 1/16, BABAA: 1/32, ABABB: 1/32 toplamdan 29 çıkarılıyor. yedi ağırlığın ele alındığı 3+2+1=6 tartı. ABABAA: 1/64, BABABAA: 1/128, ABABABAA: 1/256 ZAMBAK: 29, 1, 16, 2, 1, 14 Toplam 24+4+6=34 tartı işlemi. Daha sonra B takımının şampiyon olduğu 14+29=43 → 43-29=14 → K durumların olasılıkları toplamını, tüm 29+1=30 → 30-29=1 → A olasılıklar toplamına bölelim. 1+16=17 → N (1/4 + 1/8 + 1/16 + 1/32) / (247/256) = 120/247 16+2=18 → O 2+1=3 → C Beş Top Üçgenli Desen 1+14=15 → L 4 tartı işlemi gerekir. 178 farklı desen oluşturulabilir. → KANOCL 5 topu A, B, C, D, E şeklinde isimlendirelim. Birinci tartıda A, B ve C’yi tartarız, 5 topun Soru İşareti Rakam Zinciri toplam ağırlığı olan 15 gramdan bu ağırlığı C gelecek 2 x 345.678.901 = 691.357.802 çıkararak D ve E’nin toplam ağırlığını (Yatay çizgiler birer çizgi artarken, düşey buluruz. İkinci tartıda A-D-E, üçüncü tartıda çizgiler birer çizgi azalıyor). 901 B-D-E üçlülerini tartarız. Daha önce bulduğumuz D-E ağırlığını bu sonuçlardan 82 çıkararak A ve B toplarının ağırlıklarını; X 73 654 95
Search