Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore Bilim ve Teknik Dergisi 529. Sayı - Aralık

Bilim ve Teknik Dergisi 529. Sayı - Aralık

Published by sedatileri, 2019-10-24 14:41:00

Description: Bilim ve Teknik Dergisi 529. Sayı - Aralık

Search

Read the Text Version

Kablosuz Elektrik: Hayal mi yoksa Gerçek mi? Kablosuz Enerji İletiminde Elektrik Akımı: Bir iletken içinde elektronların sürekli Farklı Yaklaşımlar olarak akışı elektrik akımını oluşturur. bobin yerleştirilirse bu alan ikinci bobin- Doğru Akım (DC): İletken bir devrede, kutupları de- de bir elektrik akımı oluşmasını sağlar. Bu Kablosuz enerji iletimi konusunda ğişmeyen bir akım kaynağının sağladığı tek yönlü ve yöntem diş fırçalarının şarj edilmesi için araştırmacıların farklı yaklaşımları var. şiddeti değişmeyen akıma doğru akım denir. Pillerde, kullanılmasının yanı sıra transformatörle- Bunlardan ilki radyo dalgaları aracılığıyla akümülatörlerde, dinamolarda ve fotosellerde üreti- rin de çalışma yöntemi ve üç önemli adım güç iletimi. Bu yöntem ile hep hayali ku- len doğru akım, en çok elektrikli kaplamada, kaynak içeriyor: rulan çok uzak mesafelere güç aktarımı işlerinde, telefon şebekelerinde ve metro raylarında yapılabiliyor, fakat bu yöntemin çok bü- kullanılır. • Prizden gelen akım şarj ünitesinin yük bir dezavantajı var. Radyo dalgaları ile Alternatif Akım (AC): Yönü ve şiddeti sürekli olarak içindeki bobinden akar. Transforma- yapılan iletimde ancak çok düşük miktar- değişen akıma alternatif akım denir. Alternatif akım törde bu bobine primer sargı denir. da güç transferi yapılabiliyor. elde etmeye yarayan düzeneklere alternatör veya al- ternatif akım jeneratörü denir. Türbinlerde alternatif • Diş fırçasını şarj ünitesine yerleştir- Kablosuz enerji iletimindeki bir diğer akım üreten sistemlere jeneratör denir. En bilinen AC diğinizde manyetik alan diğer bobin yaklaşım ise güç pedleri. Son günlerde yay- dalga biçimi sinüs dalgasıdır. Yine de farklı uygulama- üzerinde bir akım indükler. Batar- gınlaşmaya başlayan bu cihazlar, taşınabilir larda üçgen ve kare dalga gibi değişik dalga biçimleri yaya bağlı bu bobine sekonder sargı aygıtları kablo kullanmadan şarj edebiliyor. de kullanılır. Bütün dalgalar elektronik devreler aracı- denir. Düşük maliyetli ve gerçekten verimli olan lığı ile birbirlerine dönüştürülebilir. Bu, devredeki kon- bu cihazların en büyük dezavantajı sadece dansatör, diyotlar ve röleler ile yapılır. AC güç genellik- • İndüklenen bu akım bataryaları şarj çok kısa mesafelerde iş görmeleri. Giderek le sanayide ve konutlarda kullanılır. Santrallerde üreti- eder. yaygınlaşan bu ürünlerin kablo kullanma- len enerjinin sevkinde de AC kullanılır. Deniz altına ya- dan güç ilettiği doğru, fakat bilim insanla- pılan enerji nakil hatlarında üretilen AC elektrik, dalga İlk olarak 1831 yılında İngiliz fizikçi rının aradığı şey tam olarak bu değil. yapısında bozulma olmaması için DC’ye dönüştürüle- Michael Faraday’ın bulduğu elektroman- rek taşınır. HVDC ismi verilen uygulama ile okyanus ve yetik indüksiyon akımı birçok elektrikli Cleveland State Üniversitesi’nden bir deniz altından nakil hatları işlenebiliyor. Günümüzde cihazın şarj edilmesinde de kullanılabilir. grup araştırmacı elektrik akımının binler- havadan ve kablo üzerinden taşınan ses ve radyo dal- Ancak, manyetik indüksiyon yöntemi- ce kilometre uzaktaki uzay boşluğuna lazer galarının karışmama sebebi de alternatif akımın farklı nin hayli önemli bir dezavantajı var, o da gücü ile iletilmesi yönünde çalışmalar ya- sinüzoidal yapılarda olmasıdır. verim düşüklüğü. Aktarılmaya çalışılan pıyor. Bu teknik ile uzay araçlarına enerji enerjinin büyük bir kısmı cihazın piline sağlanabileceği ve uydular vasıtasıyla uzak tasını kapsayan mikrodalgalar gönderili- ulaşıncaya kadar kayboluyor. Bu da enerji mesafelerdeki askeri donanımlara kablo- yor. Mikrodalga enerjisi uçağın arkasında tasarrufu konusunda hayli hassas olması suz olarak elektrik akımı iletilebileceği bil- bulunan disk şeklindeki düzeltici antene gereken elektronik teknolojisi ve piyasası diriliyor. Bu tekniğin çalışma ilkesi güneş bağlanıyor ve bu anten mikrodalga enerji- için kabul edilemeyen bir durum. Dü- panellerininkine benziyor. Lazer ışını tıpkı sini elektriğe çeviriyor. Böylece uçağın ih- şünsenize, eğer enerji tasarrufu sağlayan güneş gözesi gibi ışığa hassas bir cihaza he- tiyacı olan enerji sağlanmış oluyor. Ancak elektrikli bir arabada yapılan tasarrufun defleniyor, burada da ışındaki enerji elek- bu sistemde de verim kaybı hayli yüksek, büyük bir kısmı arabayı şarj ettirmek için tik akımına dönüştürülüyor. Şu an için bu yani çok da pratik bir uygulama alanı yok. durulan istasyonda kaybedilecekse, kimse sistem hayli verimsiz, ama bundan yaklaşık bu arabayı almak istemez. elli yıl sonra lazer gücü sayesinde kablonun İndüksiyon yöntemindeki elektrik asla erişemeyeceği yerlere erişilebileceği yükleme problemini gören Massachusetts söyleniyor. Institute of Technology’deki (MIT) fizik- çiler 2007 yılında yeni bir yöntem geliştir- Kanada Haberleşme Araştırma Mer- di. Elektromanyetik rezonans kullanarak kezi, 1980’li yıllarda tasarladığı küçük kablosuz elektrik akımı iletimi sağlamayı insansız uçakta mikrodalga enerjisini hedefleyen uzmanlar, cihazların kendi kullanarak uzun mesafeli kablosuz elekt- rik aktarımı çalışmaları gerçekleştirdi. Bu uçağın noktadan noktaya uçmak yerine çok yüksek irtifada (21 km) yaklaşık 2 km çapa sahip bir daire çizerek uçtuğu bi- liniyor. Daha da önemlisi bu uçak bir ay kadar gökyüzünde kalabilmiş. Uçağın bu kadar uzun süre gökyüzünde kalabilme- si yeryüzündeki bir mikrodalga verici ile sağlanmış. Yeryüzünden uçağın uçma ro- 50

<<< Bilim ve Teknik Aralık 2011 kendilerine elektrik enerjisine çevirebileceği bir man- kullanılacak robotlar, paketleme ve montaj sistemleri, yetik alan oluşturmayı düşünüyor. Kullandıkları sis- karada ve sualtında çalışacak sondaj ve madencilik temle benzer frekanslarda titreşen nesneler arasında, ekipmanları, yüksek teknoloji elektronik ürünleri ve büyük miktarda enerji transferi gerçekleştirmeyi he- elektrikle çalışan diğer tüm aletler ve cihazlar geliyor. defliyorlar. Olayı gözümüzde daha iyi canlandırabil- mek için salıncakta sallanan bir çocuğu düşünelim. Firma yetkilileri kablosuz elektrik kullanımının Eğer çocuk bacaklarını salıncağın salınımıyla eşgü- kablolu kadar verimli olmadığını kabul ediyor, ancak dümlü sallarsa o zaman salıncağa enerji aktararak sağlayacağı çevresel farklılığın da kabul edilmesi ge- salınımın daha fazla olmasını sağlar. Böylece salıncak rektiğinin altını çiziyorlar. Çevreye zararlı ve geri dö- daha yükseğe çıkar. Ama çocuk eğer bacaklarını sa- nüşümü sorun olan bataryalara artık ihtiyaç duyul- lıncağın salınımına uymayan bir tempoda sallarsa o mayacak. Kablosuz elektrik daha emniyetli de olacak, zaman salıncağın sallanması yavaşlar. İşte MIT’deki çünkü elektrik çarpması riski yok. Kablo yığınların- araştırıcılar yankılanan manyetik alanlar arasında dan kurtardığı için daha pratik. Ancak tüm bunlara da enerjinin buna benzer şekilde aktarılabileceğini rağmen sistemin güvenilirliği ve verimliliği konu- gösterdi. Elektromanyetik indüksiyon akımına kıyas- sunda hâlâ endişeler var. Bunların en başta geleni de la çok daha verimli olan elektromanyetik rezonans oluşturulacak manyetik alanın insan sağlığına zararlı yönteminde elektrik girdisinin sadece % 5’i kaybo- olabileceği yönündeki endişeler. Uzmanlar üzerinde luyor. Bu teknoloji ile güç pedlerinden daha verimli yaşadığımız Dünya’nın zaten manyetik dalgalarla fakat radyo dalgalarından daha kısa mesafelerde güç çevrili olduğunu söyleyerek sistemin zararlı olma- iletimi yapılabileceği belirtiliyor. MIT ekibi (Witri- dığını, ve insan vücuduna zararı olmayan manyetik city), tam 2 metre uzaklıktaki 60 watt’lık bir ampülü, dalgaların kullanıldığını savunuyor. Kablosuz elektri- tamamen kendi geliştirdikleri kablosuz bir teknoloji ğin güvenilirliği konusunda yapılan açıklamalar şöy- ile yakmayı başardı. Nikola Tesla’nın vizyonundan le: Kimse bir başkasının evindeki kablosuz elektriği etkilenen WiTricity ekibi yakın gelecekte kablosuz kullanarak cihazlarını şarj edemeyecek. Bunun iki elektrikle çalışabilen çok çeşitli ürünler geliştirebile- nedeni var. Birincisi, manyetik rezonans etkisini sa- ceklerini düşünüyor, ancak şimdilik küresel bir elekt- dece kısa mesafelerde gösteriyor. Ev ve ofis ortamla- rik gücü üretmeyi planlamıyorlar. Cihaz ve elektrik rındaki etki alanı, verici elektromanyetik bobinlerden kaynağı arasına gömülmüş metal bobinler sayesinde birkaç metrelik mesafeleri kapsayacak. İkincisi ise, aktarılan kablosuz elektrik, fizikçiler tarafından şu kullanılan kişisel cihazlar ancak o ortamdaki verici şekilde açıklanıyor: “Kaynak bir bobindir, diğeri ise bobinlerle birlikte çalışabilecek şekilde yetkilendirile- bir cihaz. Kaynak, cihazın içinde akım oluşumunu cek, yani bir kontrol mekanizması olacak. indükleyen bir manyetik alan oluşturur. Bu, cihazın ihtiyacı olan elektriğe dönüştürülür. Amaç, elektriği Ticari anlamda baktığımızda, 2010 yılında Sony orta uzaklıktaki mesafelere ulaştırabilmek. Örneğin, firmasının kablosuz elektrik akımı ile çalışan ilk duvardan 4m2’lik bir odanın ortasına kadar”. LCD televizyonu piyasaya tanıttığını görüyoruz. Al- man mühendislik firması Siemens’in, garajlarda ve Bir ev düşünün. Masanın altına bakıyorsunuz ve özel araba yollarında yeraltına döşenecek, temassız, bir bobin görüyorsunuz ve birkaç cihazın aynı bobin kablosuz elektrik akımı sistemi ile elektrikli araba- sayesinde uzak mesafeden çalıştığını görüyorsunuz. ları verim kaybı olmadan şarj etme çalışmalarını ta- Bu bobinler evdeki mobilyaların, halıların altına ya mamlamak üzere olduğu söyleniyor. da duvarların içine görülmeyecek şekilde yerleştiri- lebiliyor. Sistemin şu andaki kapsama alanı 2 cm’den Elektrik enerjisini uzun mesafelere, çok fazla güç 3-4 m’ye kadar değişiyor, ancak teknoloji üzerindeki kaybı olmadan kablosuz olarak aktarmanın bir yolu çalışmalar devam ediyor ve kapsama alanı 30 metre- bulunursa, birçok şey değişebilir. Tüm hızıyla devam ye kadar çıkartılmaya çalışılıyor. Sistemin ilettiği kab- eden çalışmalar, tamamen kablosuz yaşam alanları- losuz elektrik akımı duvarlardan ve mobilyalardan nın oluşacağı günlerin pek de uzak olmadığını gözler kolayca geçebiliyor, ancak çelik kapı ya da duvar gibi önüne seriyor. metal yapılardan geçemiyor. Çalışmaların başladığı 2007 yılında sistemin verim oranının % 15 olduğu, Kaynaklar http://www.fastcompany.com/ ancak şu andaki verimliliğin % 90-95’lere ulaştığı http://www.science20.com/ magazine/132/brilliant.html bildiriliyor. Hedeflenen kullanım alanları arasında news/mit_demonstrates_wireless_power_transfer http://www.electricityforum.com/ elektrikli arabalar, medikal cihazlar, telefonlar, bil- http://www.cambridgenetwork.co.uk/ wireless-electricity.html gisayarlar, televizyonlar, küçük ev aletleri, sanayide news/article/default.aspx?objid=85732 http://www.bilgisizsayar.com/donanim/ http://www.witricity.com/ kablosuz-elektrik-wrel-teknolojisi/ http://tr.wikipedia.org/wiki/Nikola_Tesla http://www.turksan.com/ http://en.wikipedia.org/ kablosuz-elektrik-aktarimi.html/ wiki/Wireless_energy_transfer http://www.bilgiustam.com/ http://www.mit.edu/~soljacic/wireless_power.html nikola-tesla-bir-elektrik-dahisi/ http://www.sciencemag.org/content/317/5834/83.full. http://www.bilgiustam.com/ pdf?keytype=ref&siteid=sci&ijkey=94ff.Ay4jRMqU kablolara-elveda-kablosuz-elektrik/ http://www.sciencemag.org/content/ http://sciencefocus.com/ suppl/2007/06/08/1143254.DC1/Kurs.SOM.pdf mobile-disqus/electric-dreams 51

Prof. Dr. Kazım Çapacı Bülent Gözcelioğlu Tıbbi ve Aromatik Bitki Tarımı Günümüzde doğal yani organik ürünlere olan ilgi sağlık alanında da devam ediyor. 52

>>> Bilim ve Teknik Aralık 2011 Dr. Bülent Gözcelioğlu İnsanlar bitki ve hayvanlardan çeşitli olanların yerini tutmaması doğal ürünle- biçimlerde yararlandılar ve yararlan- re olan ilgiyi ve talebi son yıllarda hayli maya da devam ediyorlar. Geçtiğimiz artırdı. Ancak doğal kaynaklar artan ta- yüzyıla kadar dünya nüfusu az ve dengeli lebi karşılayamaz hale geldi. Bu sorunu denebilecek bir şekilde artıyordu. Ancak çözmek için gelişmiş ülkeler tıbbi bitki- tıp alanındaki gelişmeler, insanın doğal lerin tarım ve ıslahına yönelik araştırma düşmanlarına karşı üstünlüğü gibi etken- ve uygulamaları artırdı. Hem doğal kay- lerle birlikte insan nüfusu hızla artmaya nakların korunması ve sürdürülebilirli- başladı. Buna bağlı olarak insanların ba- ği, hem de ihtiyaçların karşılanması için rınma, gıda, tıbbi ilaçlar gibi temel ihti- doğadan doğrudan toplamak yerine tıbbi yaçları da arttı. Tüm bu ihtiyaçlar doğal bitkilerin tarımı yapılmaya başlandı. Ay- kaynaklardan karşılanıyordu. Doğal kay- rıca hastalık yapan mikroorganizmaların nakların yetmediği durumlarda bu gerek- sentetik maddelere karşı daha dayanıklı sinim endüstriyel ve sentetik yapay ürün- olması da tıbbi bitkilerin önemini artırdı. lerle karşılandı. Yapay ürünlerin doğal Dr. Bülent Gözcelioğlu 53

Tıbbi ve Aromatik Bitki Tarımı rulmasıyla bu bitkilerin ekonomik getiri- si de artacaktır. Tıbbi ve aromatik bitki ta- Tıbbi ve aromatik bitkiler sağlıkta, koz- rımı bu bitkilerin kültüre alınmasıyla ya- metiklerde, gıdalarda katkı maddesi ola- pılıyor. Tıbbi ve aromatik bitkiler genel rak kullanılan bitkilerdir. Adaçayı, ke- olarak tohumdan çoğaltmayla yetiştirili- kik, lavanta, reyhan, fesleğen, nane, bibe- yor. Bunun yanı sıra çelikle çoğaltma yap- riye, lavanta, anason, oğulotu en çok bili- mak da mümkün. Adaçayı, kekik, lavan- nen tıbbi ve aromatik bitkilerdir. Bu bitki- ta, reyhan, fesleğen, oğulotu hem tohum- ler özellikle geleneksel tedavide çok uzun la hem de çelikle (vejetatif olarak) çoğal- zamandan bu yana kullanıldı, kullanılma- tılabilen türler. Çelikle çoğaltma bitkinin ya da devam ediyor. Günümüzde de mo- dal, gövde, yaprak kısmının ana bitkiden dern tıp bu bitkilerden fazlasıyla yararla- ayırılıp köklendirilerek ana bitkinin özel- nıyor. Tanımlanmış 350 bin bitki türünün liklerini taşıyan yeni bitkiler elde edilme- 35 bini (bu sayı 70 bine kadar çıkabilir) sidir. Bunlarla ilgili Gıda, Tarım ve Hay- tıbbi amaçlı olarak araştırılmış, araştırma- vancılık Bakanlığı başta olmak çok sayıda lar yeni bitkiler üzerinde de devam ediyor. resmi kurum araştırmalar yapıyor. Gıda, Son 30 yılda üretilen ilaçların % 25’i bitki- Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarım- lerden elde edilen kimyasal maddeler içe- sal Araştırmalar ve Politikalar Genel Mü- riyor. Bitkisel kaynaklı ilaçların yıllık pi- dürlüğü Tarla Bitkileri Merkez Araştır- yasa değerinin 60-100 milyar ABD dola- ma Enstitüsü Tıbbi ve Aromatik Bitkiler rı olduğu tahmin ediliyor. Sadece bunlar Birimi’nde adaçayı, kekik, lavanta, reyhan, bile tıbbi bitkilerin yaşamımızda ne ka- fesleğen, oğulotu gibi bitkilerin tarımının dar önemli olduğunun göstergeleri. Bu- nasıl yapılacağı ile ilgili araştırmalar yapı- nun kaçınılmaz sonucu da devamlı ar- lıyor. Araştırmalar bitki hakkında genel tan bir talep. Bitkilerin doğadan toplan- bilgiler ve bitkinin ülkemizdeki yayılışı, masıyla bu talebin karşılanması çok zor. kullanılan bölümleri, sanayideki kullanım Ayrıca doğadan kontrolsüz biçimde top- alanı, halk arasındaki kullanımı, drog ola- lanmaları bitkilerin doğal popülasyonla- rak özellikleri, verim miktarı, dış ticare- rını da ciddi olarak tahrip ediyor. Sürdü- ti, hasadı, kurutulması ve hangi koşullar- rülebilir olmayan bu duruma en iyi alter- da nasıl yetiştirilmesi gerektiği gibi konu- natif bu bitkilerin tarımının yapılması. Ta- ları kapsıyor. Aşağıdaki web sayfalarından rım yapılmasıyla bitkilerdeki etken mad- bu konularda ayrıntılı bilgiye ulaşılabilir: de miktarının artırılması ve kalitesi daha http://www.tarim.gov.tr/uretim/Bitkisel_Uretim, yüksek bitkiler elde etmek mümkün. Ay- Aromatik_Tibbi_Bitkiler.html rıca tarım sayesinde kurutma, temizleme, http://www.tarlabitkileri.gov.tr/veri-bankasi/ paketleme gibi işlemler de kontrollü ola- tibbi-ve-aromatik-bitkiler-tarimi cak, böylece belirli bir standardın tuttu- 54

<<< Bilim ve Teknik Aralık 2011 Dr. Bülent Gözcelioğlu Oğulotu Örneği kadar fazla olduğu oğulotunun elde edilmesi, diğer Doğadan alıp yararlandığımız pek çok aromatik ve tıbbi bitki türünde olduğu gibi, yabani türlerin yerlerine yenilerini Ülkemizin bitki zenginliğini sıklıkla dile getiriyo- genelde doğadan toplama yöntemiyle oluyor. Bu yön- koyabilmek ekolojik dengenin ruz. Ülkemizde 3000’i endemik olmak üzere 10.000 tem doğal popülasyonlara zarar verdiği gibi oğulo- devamı açısından çok önemli. civarında tür yaşıyor. Bunlar içinde tıbbi ve aromatik tundan yeterli miktarda uçucu yağ eldesini de zorlaş- Oğulotu, kovanotu, limonotu, melisa bitkilerin önemli bir yeri var. Sayıları tam belli olma- tırıyor. Doğadan toplama yerine kültüre alınıp tarımı- otu, tatıramba, tatramba ve temre makla birlikte 1000 civarında bitki türü hem gelenek- nın yapılması gerekiyor. Peki, tarımı nasıl yapılıyor? otu olarak da bilinir. Kovanotu sel hem de modern tıpta kullanılıyor. Adaçayı, kekik, Oğulotu fazla kuru olmayan, sıcak ve güneşli yerlerde denmesinin nedeni, arıların oğul lavanta, reyhan, fesleğen, oğulotu gibi türler en çok bi- yaşar. Tarımı için genel olarak üç yöntem kullanılıyor: verme zamanında kovanlara linen ve kullanılan türler arasında. Özellikle oğulotu- Vejetatif organlarla (kök, gövde, yaprak) yapılan üre- sürülmesi ve arıları kovana çekmede nun kullanımı çok yaygın ve son yıllarda ülkemiz ko- tim, fidelerin yetiştirilmesi ve tarlaya ekilmesi, doğru- kullanılmasıdır. şullarında kültüre alınmasıyla ilgili araştırmalar da dan doğruya tarlaya ekim. Bitkilerin ekiminden son- Mayıs ayından başlayarak tüm yaz yapılıyor. ra bakımının (yabancı ot alma, gübre vb.) dikkatli bi- boyunca çiçek açan oğulotunun çimde yapılması gerekir. Hasadın ise yılda üç kez ve çiçekleri sap uçlarında küme Oğulotu ülkemizde doğal olarak yayılış gösteren çiçeklenmeden hemen önce yapılması öneriliyor. Ha- halindedir, renkleri mavimsi beyaz çok yıllık bir bitki. Dik ya da yarı-yatık biçimde bü- sat bitkinin topraktan 10-15 cm yukarıdan kesilme- ya da sarımsı beyazdır. Ülkemizde yüyebiliyor. Boyu 60-120 cm arasında. Çiçekleri sa- siyle gerçekleştirilir. Kesimden hemen sonra kurutma Amasya, Ankara, Bilecik, Bolu, rımsı beyaz renkte olabilen oğulotunun 3 alt türü var. işlemine geçilir. Uygun sıcaklık 20-35 0C arasıdır. İyi Bursa, Erzincan, İstanbul, Kütahya, Bunlardan Melissa officinalis limon kokulu ve içerdi- havalanan bir yerde (yarı gölge, yarı güneşli olabilir) Malatya, Muğla, Samsun, Tunceli ği uçucu yağlar ve diğer kimyasal bileşiklerden dolayı kurutma yapılabilir. Son aşamada da paketleme yapı- illerinde doğal olarak yaşadığı tıbbi değeri fazla. Bitkinin sap, yaprak ve çiçek kısım- larak pazara sürülebilir hale getirilir. biliniyor. Dünyada ise Kuzey Amerika, ları ilaç olarak kullanılabiliyor. Aslında tıbbi değeri es- Önasya ve Güney Avrupa’da doğal kiden bu yana biliniyor. Geleneksel tedavide uzun za- olarak bulunuyor. Ekonomik değeri mandır rahatlatıcı, sakinleştirici, gaz giderici, terleti- yüksek oğulotunun Kuzey Amerika, ci, kasılmayı önleyici, kuvvet verici olarak kullanıldı- Almanya, Bulgaristan, Fransa, İtalya, ğı gibi antibakteriyel, antiviral olarak da kullanılıyor. Romanya gibi ülkelerde tarımı Oğulotu uçucu yağ bileşiklerinin güzel kokulu olma- yapılıyor. sı nedeniyle kozmetiklerde de kullanılıyor. Talebin bu Katkıları ve fotoğraflar için Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü Tarla Bitkileri Merkez Araştırma Enstitüsü’nden Dr. Reyhan Bahtiyarca Bağdat’a teşekkür ederiz. GKaüyrbnüazk,laBr., Akar, T., Bağdat, R. B., İpek, A., Arslan., Projesi, TÜBİTAK TOVAG-990/DPT., 1995. Yüksek Drog Verimli ve Uçucu Yağ Oranına Sahip LVCKÜ.eain)lrttiFaivm1are,4rriDk,sivSlt.ıe,eaBsGyBiiıütZa1kzri,irbısaSÖü.aız7kzt,8leFBı-lğal8.iı,kk1v“ü,lOeel2trAğ0eÜsu0zi8lzoTo.etatruDrin’ınmoedzEalBati(rklMıiinmsıein”ll,eisArDsianrDkooeagfrfrigYaciaisnpi,arlaiks TOÜğuBlİoTtuA(KMTeOlisGsaToAffGic3in3a5l2is.), 2H0a0t7la.rının Geliştirilmesi, Özgüven, M., Kırıcı, S., Tansı, S., Aksungur, P., Akgün, Y., Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Araştırma ve Geliştirme 55

Abdurrahman Coşkun Hücre Duvarı İnsan eliyle ilk duvarın ne zaman yapıldığını tam olarak bilmiyoruz, ancak sağlam duvarlarla korunan canlılar milyonlarca yıldır gezegenimizde yaşamlarını sürdürüyor. Kaleler askeri birlikleri, surlar şehirleri, hatta Çin Seddi koca bir ülkeyi korumuş. Çin Seddi bilinen en büyük duvar, fakat en sağlamı değil. Mikroskopla görebildiğimiz çok sayıda canlının duvarları Çin Seddi’nden daha sağlam. Duvarlar, başta bitkiler ve bakteriler olmak üzere çok sayıda canlının yaşamını sürdürebilmesi için gerekli olan en temel yapıların başında geliyor. Büyük Çin Seddi SPL

>>> Bilim ve Teknik Aralık 2011 Bitki hücresi şeması. Hücre, duvarın geometrik yapısına göre şekil alır. Duvar, hücrenin ilk keşfedi- Tek hücreli canlılar da, tıpkı evi len kısmı. Yaklaşık 350 yıl olmayan ve sokakta yaşayan insan- önce İngiliz bilim insanı lar gibi tüm işlerini kendileri yap- Robert Hook geliştirdiği mikroskop- mak zorunda: Besin bulmak, gerek- la şişe mantarı kesitinde etrafı duvar- tiğinde savaşmak, hareket etmek, la çevrili yapılar görmüş ve bunla- kendini savunmak, dış dünyanın ra Latincede odacık anlamına gelen olumsuz etkilerine karşı iç düzenini “cellulae” adını vermişti. Duvar in- korumak. Üstelik tek hücreli canlılar san ve hayvan hücrelerinde görülen her yerde bulunabilir. Açık havada, bir yapı değil. Mantar, bitki, bakteri tarlada, yiyeceklerde, derimizin üze- hücrelerinde ve başka bazı canlılar- rinde, metal yığınlarında. da bulunuyor. Neden bazı canlılarda hücre duvarı bulunurken diğerlerin- Görüldüğü gibi bitki ve bakteri de bulunmuyor? Neden insan hüc- hücrelerini sadece hücre zarı ile ko- releri duvara gereksinim duymuyor rumak mümkün değil. Çünkü hücre da bakteri hücreleri duyuyor? Bu ve zarı akışkandır ve mekanik koruma benzeri soruların yanıtı hücrenin ya- sağlanması beklenmez. Sürekli deği- şadığı ortamla ilgili. şen dış etkenler nedeniyle zar dağılır ve hücre yok olur gider. Bu durum- Çok hücreli organizmalarda hüc- da, dış koşullara bağlı acımasız sal- reler arasında görev dağılımı vardır. dırılarla karşı karşıya kalan hücreler Yani her hücre her işi yapmaz. Bu- yaşamak için ek donanımlara sahip nun en iyi örneği insan hücreleri. olmak zorunda. Bunların başın- Her hücrenin belli sorumlulukları da hücre iskeleti ve duvarı geliyor. var. Örneğin dokulara oksijen taşı- Hücre duvarı hücreyi sadece dış et- yan alyuvarlar bize saldıran bakteri kenlere karşı korumuyor, hücrenin ve virüslere karşı savaşmaz, çünkü bütünlüğüne zarar verebilecek iç savunma işini başka bir hücre grubu etkenlere, örneğin turgor basıncı- yani akyuvarlar üstlenmiştir. Hareket na karşı da koruyor. Kısacası duvar işi ise kas hücrelerine devredilmiştir. hücreyi içeriden ve dışarıdan gelebi- Böylece her hücre kendi alanında lecek yıkımlara karşı savunuyor. uzmanlaşmıştır ve görevini en iyi ya- pabilecek donanımlara sahiptir. Hüc- Bildiğimiz duvarlar genellikle de- relerarası işbirliği ile hücreler her şeyi ğişmez yapılardır. Durağandırlar ve yapmaktan kurtulmuştur. İnsanlar ne kadar sağlam olurlarsa olsunlar ve hayvanlar hareketli oldukları için zamanla yıpranır ve yıkılmaya yüz tu- bulundukları ortamı değiştirebiliyor, tarlar. Canlılar ise sürekli gelişen, bü- yaşam için daha uygun yerlere geçe- yüyen ve değişen yapılardır. Çevrele- biliyorlar. İnsan vücudu gibi trilyon- riyle sürekli madde ve enerji alışverişi larca hücrenin yaşadığı dev bir orga- yaparlar. Gerekçesi ne olursa olsun nizma için durum özetle bu. Ancak çevresinden soyutlanmış ve madde tüm canlılar bizim kadar şanslı değil. alışverişi yapmayan hiç bir canlı ya- Bazıları hareketsiz (örneğin bitkiler), şamını uzun süre sürdüremez. Bu bazıları da sadece tek bir hücreden yüzden canlılardaki hücre duvarı du- oluşuyor (örneğin bakteriler). rağan değildir, son derece dinamiktir. Metabolik olaylara engel teşkil etmez, Bitkiler de bizler gibi çok hücreli aksine kolaylaştırır. Madde alışveri- organizmalar. Ancak bizde olduğu şine izin veren özel kanalları vardır. gibi iskeletleri ve hareket sistemleri Hücre bölünmesi sırasında duvar da yok. Bulundukları sabit ortamın ola- yeniden bölünür ve yeni hücreye göre naklarıyla yetinmek, doğanın olum- şekil alır. Hatta bazı bakteriler duvar- suz koşularına, şiddetli rüzgârlara, larının şeklini bulundukları ortama aşırı sıcağa, aşırı soğuğa dayanmak uyum sağlayacak şekilde değiştirir. zorundalar. Bu ve benzeri durumlar duvarın mo- 57

SPL Hücre Duvarı Bakterileri hücre duvarı yapısına göre duvarlarını yıkmayı öğrenmek için 20. SPL kabaca iki gruba ayırdık: Gram pozitif yüzyıla kadar beklemek zorunda kaldı. leküler düzeyde değişebildiğini ve gerekti- ve gram negatif. Buradaki “gram” söz- Bakteri hücrelerini koruyan duvar, tarih ğinde yenilenebildiğini gösteriyor. cüğünün kütle birimi olan “gram”la hiç boyunca yüz milyonlarca insanın yaşa- bir ilgisi yok. Bu sözcük, bakterileri mik- mına mal olmuştur. Eğer yıkılamasay- Tüm hücrelerin duvarları aynı yapı- roskopta daha kolay görebilmek için bir dı daha çok sayıda insanın da ölümüne da ve sağlamlıkta değil. Farklı canlıların boya geliştirmeye çalışan Danimarkalı neden olacaktı. Bu duvar ne pahasına hücre duvarını oluşturan biyomoleküller bilim insanı Christian Gram’ın soyadın- olursa olsun yıkılmalıydı. Bakteri duva- de farklı. Mantarlarda glukan ve kitin, dan geliyor. Gram’ın geliştirdiği boya ile rını yıkabilecek mermiyi arıyordu bilim bitkilerde selüloz ve lignin, bakterilerde mavi boyanan hücreler gram pozitif, kır- insanları. Bu mermi 1928 yılında tesadü- ise peptidoglikan adı verilen makromole- mızı boyananlar ise gram negatif olarak fen bulundu: Hepimizin bildiği Penisilin. küllerin oluşturduğu kompleks yapılar söz sınıflandırılıyor. 1884 yılında geliştirilen İskoç bilim insanı Sir Alexander Fleming konusu. Farklı özellikleri nedeniyle bakte- gram boyası önemini hiç yitirmedi ve sayesinde. Penisilin mevcut duvarı yık- rilerin, bitkilerin ve mantarların hücre du- günümüzde de bakteri laboratuvarların- mak yerine yeni duvarın yapımını engel- valarını yakından incelemekte yarar var. da en sık başvurulan boyama yöntemi. liyordu. Duvarı olmayan bakterinin ya- Gram boyasının bu başarısına rağmen şaması ve çoğalması pek mümkün değil. Gram pozitif bakterilerde hücre duvarı. Duvarı oluşturan tüm bakterileri sadece bu boya ile tanım- İlk geliştirildiği yıllarda son derece etkili peptidoglikan tabaka kalındır, yüksek basınçlara dayanabilir. lamak mümkün değil. Biyolojide katı olan penisilin daha sonra gücünü ne ya- sırasında duvar da yeniden bölünür ve yeni hücreye göre şekil alır. sınıflandırmaların pek işe yaramadığı zık ki yitirmeye başladı. Çünkü arada burada bir kez daha açığa çıkıyor. Örne- geçen sürede bakteriler boş durmamış, Bakterilerde Hücre Duvarı ğin verem (tüberküloz basili) hastalığına penisiline karşı savaşmayı öğrenmişlerdi. neden olan bakteriyi bu sınıflandırmaya Penisilinle belki de bakterileri küçüm- Bakterilerin tümü tek hücreli canlılar- göre ayırmak mümkün değil. sedik, 50 atmosfer basınca dayanabilen dır. Bazı türler (örneğin mikroplazma) duvarları geliştiren canlılar bir şekilde hariç, hücre zarının dışında bakteriyi çev- Bakterilerde hücre duvarı bulunduğu penisilinin de üstesinden geleceklerdi ve releyen bir duvar bulunur. Duvar birçok ortama göre yeniden şekillenebiliyor. Bu- gerçekten de geldiler. Penisilin onların tabakadan oluşur. İç tabaka peptidoglikan rada olağanüstü bir düzenleme sistemi kalesini sonsuza dek yıkmadan bakteri- adı verilen peptidlerin (amino asitlerin mevcut. Duvarın şekli değişeceği zaman ler penisilini etkisiz hale getirmeyi başar- oluşturduğu kısa zincirler) ve şekerlerin belli yerlere ekleme yapılması gerekir ve dı. Kaşgarlı Mahmud’un dediği gibi “Avcı oluşturduğu kompleks bir yapıdadır. Dış doğal olarak bu bölgede duvarın bütün- ne kadar hile bilse, ayı o kadar yol bilir”. tabaka ise bakterinin tipine göre değişiklik lüğünü bozulur. Özellikle gram negatif Penisilinle başlayan savaşın henüz galibi gösterir. Duvar yapısını esas alarak bakte- bakterilerde sadece bir tabaka pepti- yok ve dirençli bakteriler can almaya de- rileri iki büyük gruba ayırabiliriz: Gram doglikan yapı bulunduğu için duvarın vam ediyor. pozitif ve gram negatif bakteriler. yeniden şekillenmesi önemli bir sorun. Duvarın şekillenmesinde önemli rolü Tomurcuklanarak çoğalan mantar hücresi. Hücre bölünmesi sırasında Gram pozitif bakterilerde hücre du- olan turgor basıncı duvarı dışarıya doğ- duvar da yeniden bölünür ve yeni hücreye göre şekil alır. varının peptidoglikan tabakası daha ka- ru iterek gergin tutar. Farklı bakterilerde lındır ve ek bazı moleküller içerir. Gram turgor basıncı farklı olabilir. Bazı gram negatiflerde ise duvarının peptidoglikan pozitif bakterilerde duvar 50 atmosfer tabakası daha incedir, fakat dış tabakası basınca bile dayanabilir. Bu basıncın kompleks biyomoleküller içerir. Gram ne- büyüklüğünü gözünüzde canlandırabil- gatif bakterilerde zar ile duvar arasında bir diniz mi? Eğer yanıtınız “hayır” ise bir boşluk vardır. Bazı bakteriler burada özel karşılaştırma yapalım. Sağlamlığından silahlarını saklar. Duvarlarını yıkmak için bir şey kaybetmemek koşuluyla, bakte- gönderilen ilaçlara karşı gerektiğinde bu ri hücre duvarının alanını 1 m2 olacak silahları kullanarak savaşırlar. şekilde büyüttüğümüzü düşünelim. Bu durumda hücre duvarı 500 tonluk bir ba- sınca dayanabilir. Bu denli sağlam duvarlar yıkılabilir mi? Kuşkusuz bakteri duvarlarını yık- mak diğer duvarları yıkmak kadar kolay değil. Şehir ve kale duvarlarını ateşli si- lahlarla yerle bir eden insanoğlu bakteri 58

<<< Bilim ve Teknik Aralık 2011 Bitki hücresi. Hücreyi çevreleyen duvar, hücre içindeki büyük vakuol ve Bitkilerde duvar dış desteğin yanı sıra hücre Doç. Dr. Abdurrahman kloroplastlar (yeşil renkli oval yapılar) bitkilere özgüdür, hayvan hücrelerinde içinde meydana gelen bazı olaylara karşı hücrenin Coşkun, 1994 yılında bulunmaz. bütünlüğünü de sağlar. Bitki hücrelerinde lizozom Erciyes Üniversitesi Tıp denilen sindirim organeli bulunmaz, bunun yerine Fakültesi’nden mezun Bitki Hücrelerinde Duvar vakuoller vardır. Büyümekte olan bitki hücrelerinde oldu. 2000 yılında çok sayıda küçük vakuol bulunur. Bunlar hücrenin biyokimya ve klinik Bitkiler bakterilerin aksine çok hücreli canlılar. olgunlaşmasıyla giderek birleşir ve tek bir büyük va- biyokimya uzmanı, Hareket etmedikleri için bulundukları ortamın çev- kuol meydana gelir. Vakuol büyümeye devam eder 2003 yılında yardımcı re koşullarına dayanmak zorundalar. Hücrelerin bir ve neredeyse hücrenin % 90’ı kadar bir hacim kaplar. doçent ve 2009’da arada, dağılmadan sağlam bir yapı oluşturması için Vakuolde iyonların ve tuzların konsantrasyonu si- doçent oldu. Uluslararası aralarında kuvvetli bağların olması gerekir. İşte bu toplazmada olduğundan daha yüksektir. Bu durum hakemli dergilerde nedenle bitkilerde hücre duvarları kaynaşarak sağ- suyun vakuole geçmesini sağlar. Vakuol zarının ar- yayımlanmış 32 lam ve dış etkenlere dayanıklı bir yapı oluşturur. Bu tan suyun yaptığı basınca dayanması pek mümkün makalesi var. Özel olarak yapı adeta bir iskelet gibi bitkilere hem şekil verir değildir. Hücre içi basınç 10 atmosfer basınca kadar laboratuvarda kalite hem de dayanıklı olmasını sağlar. Böylece örneğin çıkabilir. İşte bu durumda güçlü bir dış destek ol- kontrol, standardizasyon şiddetli bir rüzgârda bile bitkiler bütünlüklerini ko- mazsa önce vakuolün sonra da hücrenin dağılması ve protein biyokimyası rumayı başarır. işten bile değildir. Beklenen dış destek hücre duvarı konularında araştırmalar ile sağlanır. Artan iç basınca karşı duvar hücrenin yapıyor. Halen Acıbadem Selüloz ve lignin bitkilerde hücre duvarının temel bütünlüğünü sağlayarak dağılmasını engeller. Labmed Klinik bileşenleridir. Glikozun zincir şeklinde birbirlerine Laboratuvarları’nda klinik bağlanmasıyla oluşan selüloz aynı zamanda gezege- Mantarlarda Hücre Duvarı biyokimya uzmanı ve nimizde en çok bulunan makromoleküldür. Bu iki Acıbadem Üniversitesi makromolekülün çok kompleks organizasyonuyla Mantarlarda hücre duvarı bakteri ve bitkilerden Tıp Fakültesi Biyokimya oluşan yapı, bitki hücrelerinde duvarın hem sağlam farklı olarak glukan ve kitinden oluşur. Kitin ayrıca Anabilim Dalı’nda öğretim hem de işlevsel olmasını sağlar. yüz binlerce böcek ve başka canlı türlerinin kabuk- üyesi olarak çalışıyor. larını oluşturan önemli bir biyomoleküldür. Kitin Bakterilerde olduğu gibi bitkilerde de duvar, hüc- ve selüloz arasında yapısal yönden büyük benzerlik renin gereksinim duyduğu tüm maddelerin geçişine vardır. Selülozdan sonra doğada en çok bulunan po- uygun yapıdadır. Bitki hücre duvarında sadece kar- lisakkaritlerden (şeker birimlerinin oluşturduğu zin- bohidratlar değil az da olsa proteinler de var. Bunlar cirler) biri de kitindir. Tıpkı bakterilerde olduğu gibi daha çok işlevsel proteinlerdir ve özellikle gelişme mantar hücrelerinin duvarı da tıbbi yönden önemli aşamasında duvarın yapımında ve şekillenmesinde bir hedeftir. Bakteri enfeksiyonlarında kullanılan önemli işlevleri var. penisilin kadar olmasa da duvarı hedef alan ilaçlar mantarlara karşı da kullanılıyor. Bitki ve bakterilerde olduğu gibi mantar hücrelerinin duvarı da özellikle basınca karşı hayli dayanıklıdır. Sonuç olarak, hücre duvarı bilinen en sağlam ya- pılardan biri. Sağladığı olağanüstü koruma sayesinde çok sayıda canlı milyonlarca yıldır gezegenimizde yaşamını sürdürüyor. Başta bakteriler olmak üze- re yaşamlarını duvar sayesinde sürdüren canlıların bir kısmı ne yazık ki milyonlarca insanın ölümüne neden olmuş. Bu duvarları yıkmak için yaklaşık 80 yıldır sürdürülen savaşta bakterilerin pek de pes et- meye niyetli olmadığı her geçen gün daha iyi anlaşı- lıyor. Yeni ilaçlar geliştirilmediği sürece bakterilerin zaferi kaçınılmaz. CKaabyneeank,laMr. T., Jacobs-Wagner, C., Albert, B., Johnson, A., Lewis, J., Raff, M., Roberts, K., “Skin and bones: the bacterial cytoskeleton, cell wall, GWaarlltaenr,dP.S,cMieonlecceu, TlaaryBloiorlaongdy oFfrtahneciCseGll,ro(5u.pB,a2s0ı0m8)., and 1ce7l9l,mSaoyrıp3h,osg. e3n8e1s–is3”8, T7,h5e KJoausrınmal2o0f0C7.ell Biology, aLnevdinImsomnu, Wno.l,oRgeyv, i(e9w. boafsMıme)d,iLcaalnMgeicMrocbGiorlaowgyHill, 2008. Cilt 59

Ali İhsan Uzar * Ahmet Yılmaz Şarlak ** * Gülhane Askeri Tıp Akademisi Harp Cerrahisi Anabilim dalı ** Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim dalı Modern Tıbbın Gelişiminde Savaşların Rolü Savaşlar, ülkelerin insan kaynaklarını, yılların üretimi ile sağlanan ekonomik zenginliklerini ve kültürel birikimlerini yok eden yapay afetlerdir. 4000 yıllık yazılı tarih boyunca savaşsız geçen süre 100 yıldan daha azdır. Nedeni ne olursa olsun bir savaşta askerleri yönlendiren temel duygu, yaşama içgüdüsü ve ölmemek için öldürme zorunluluğudur. Bu nedenle toplu yaralanmalar ve ölümler, savaşların kaçınılmaz bir sonucudur. Hekimlik mesleği, insan hayatını koruma, kurtarma ve tedavi etme sanatıdır. Savaş gibi böylesine zıt bir duygu, düşünce ve olaylar dizisinin, modern tıbbın gelişimine bu kadar büyük katkısının olabileceğini görmek gerçekten şaşırtıcıdır. 60

>>> Bilim ve Teknik Aralık 2011 Türk Süvari Birliği Sahra Hastanesi, Filistin 1917. Türk Hilali Ahmer’i (Kızılay) Hafir’de kurulan çadır hastanesinde gelen yaralıları tedavi etmektedir. Savaşların tıbba ilk katkısı, toplu yaralanmalar- lı tahliye için motorlu ambulanslar devreye girmiştir. da kademeli sağlık hizmetinin öneminin anla- Bununla birlikte, kanama kontrolü uygulanan kü- şılmasıdır. Napoléon’un ordusunda, ilk kez dü- çük cerrahi üniteler mümkün olduğu ölçüde ön hat- zenli sıhhiye birlikleri ve atlı arabalarla taşınan sey- lardaki siperlerin içine yerleştirilmiştir. Ambulans yar hastaneler oluşturulmuştur. Ordunun başcerra- uçaklar, içinde ameliyat yapılabilen hastane tren- hı Dominique Jean Larrey (1766-1842) seyyar cerra- ler ve gemiler ilk kez II. Dünya Savaşı’nda kullanıl- hi ekipleri cephe hattına kadar yaklaştırarak ve önce- mıştır. Kore Savaşı’nda (1950–1953) ilk defa yaralılar likle en ağır yaralıların taşınmasını sağlayarak, mo- ambulans helikopterler ile seyyar hastanelere ulaş- dern ambulans sistemine ve sahada ilk yardım kav- tırılmış ve karın yaralanmalarından ölüm oranı % ramına öncülük etmiştir. Ondan 50 yıl sonra Kırım 8,8’e düşmüştür. Vietnam Savaşı’ndaysa (1962–1974) Savaşı’nda, ilk tedavileri yapılmış yaralı İngiliz asker- helikopterlerin kullanılmasının yanı sıra sahada ilk leri hastane gemileri ile İstanbul’a taşınmış ve bura- yardım ve seyyar hastane konularındaki güncel geliş- da İtalyan hastabakıcı Florence Nightingale’in öncü- meler de uygulanmış, ölüm oranı % 4,5’lara indiril- lük ettiği ve kısa sürede bütün dünyaya yayılan mo- miştir. Irak ve Afganistan savaşlarının tıp ve cerrahi- dern hemşirelik bakımı ile tanışmışlardır. 19. yüz- ye getirdiği en son kazanç ise acil cerrahi tedavilerde yılın ikinci yarısında meydana gelen Amerikan İç tutum belirleme ve zamanlamadır. Son 50 yılın savaş Savaşı’nda, Almanya-Fransa ve Osmanlı-Rus savaş- istatistiklerine bakıldığında ölümlerin % 80’den faz- larında yaralıların tahliyesi için atlı ambulans birlik- lasının yaralanma yerinde, ilk yarım saat içinde mey- leri, ilk yardım için küçük sahra hastaneleri kurul- dana geldiği görülür. Güncel tedavide yeni yaklaşım, muştur. Bu hastaneler, tümenlerin, kolorduların, or- hayat kurtarıcı acil cerrahi girişimlerin (hasar kont- duların olduğu ve cephe gerisindeki kentlerde kuru- rol, kanama kontrol cerrahisi) olabildiğince kısa sü- lu, kapasitesi ve kadrosu daha büyük genel hastane- re içinde ve alanda yapılmasıdır. Bu amaçla, içlerinde lere bağlanmıştır. Bu sistem sonraki yıllarda köy, ka- bu tür girişimlerin yapılabileceği zırhlı araçlar geliş- saba, şehir ve büyük şehir sağlık teşkilatlarının ku- tirilmiş ve ileri hat cerrahi timleri oluşturularak ge- ruluşuna öncülük edecektir. I. Dünya Savaşı’nda hız- nel ölüm oranları % 15’lere indirilmiştir. 61

Modern Tıbbın Gelişiminde Savaşların Rolü Savaşların modern tıbba en büyük katkıların- Amputasyonlar (bir uzvun ameliyatla vücuttan dan biri de yara tedavisinde olmuştur. Savaş kesilerek alınması) ölümcül döngüyü durduran en yaralanmalarında ölüm nedenleri genellikle önemli girişim olarak Eski Mısır’dan beri bilinmek- erken dönemde kanama, geç dönemde ise bakterile- tedir. Hipokrat da gangrenöz uzuvlarda amputasyon re bağlı enfeksiyondur. İyonyalı ozan Homeros (MÖ önermiştir. Pare, amputasyonlarda damar bağlama 8. yüzyıl), İlyada destanında her 4 yaralı askerden yöntemlerini kullanmış, Jean Petit (1674-1750) ise 3’ünün öldüğünü belirtir. Bu oran 2000 yıl sonraki turnike ile amputasyon girişimi esnasında kanamayı Orta ve Yeniçağ savaşlarında da değişmemiş, ölüm azaltarak büyük teknik kolaylık sağlamıştır. Larrey, oranları İlkçağ savaşlarından kanama ve enfeksiyo- Borodino Savaşı’nda bir günde 200 amputasyon yap- na karşı modern tıbbi uygulamaların başladığı 20. mıştır. I. ve II. Dünya savaşlarında kullanılan tahrip yüzyıl savaşlarına kadar, belirgin olarak azaltılama- gücü yüksek silahlar nedeniyle amputasyonlar tek- mıştır. 1300’lü yıllarda silahlarda barut kullanılmaya rar artmıştır. II. Dünya Savaşı’nda 18.000 Amerikan başlanmasıyla birlikte oluşan yara enfeksiyonlarının askerine amputasyon uygulanması, özel rehabilitas- barut zehrine bağlı olduğu düşünülmüş ve yara iyi- yon merkezlerinin kurulmasına neden olmuştur. II. leşmesinde kaynar yağ, kızgın demir kullanılmıştır. Dünya Savaşı’nda 592.000 yaralı Amerikan askerin- Modern cerrahinin babası olarak kabul edilen Fran- den 89.000’inde el yaralanması tespit edilmiş ve sa- sız Doktor Ambroise Pare (1510-1590) ise yara teda- vaş sonrası Dr. Sterling Bunnell’in (1882-1957) ça- visinde yumurta sarısı, gül yağı ve terebentin (çam balarıyla el cerrahisi-mikrocerrahi özgün bir bilim ağacı reçinesi) pansumanıyla iyi neticeler elde ede- dalı olmuştur. II. Dünya Savaşı’nda uzuv amputas- rek 200 senelik süreçte etkili olmuştur. İngiliz dok- yonu tüm yaralıların % 48,9’unu oluştururken, Kore tor Joseph Lister’in (1827-1912) 1867’de ortaya attığı Savaşı’nda bu oran % 13’lere düşmüştür. Mikrocer- antiseptik (mikrop karşıtı maddeler) kavramı büyük rahi yöntemi ile damar tamir yöntemlerinin en yo- bir devrim niteliğindedir. Rus-Osmanlı Savaşı’nda ğun olarak kullanıldığı Vietnam Savaşı’ndaysa patla- Rus ordu cerrahı Carl Reyher (1846-1890) antisep- ma sonucu oluşan yaralanmaların çokluğuna karşın tiklerle birlikte geniş yara temizliği, yani debrid- amputasyon oranı % 12,7’lere düşmüştür. man kavramını ortaya atmıştır. İspanyol-Amerikan Savaşı’nda (1898-1899) cerrahi maske ve steril (mik- roplardan arındırılmış) eldiven kullanılmamasına karşın steril aletler ve antiseptik solüsyonlarla enfek- siyona bağlı ölümler azalmıştır. I. Dünya Savaşı’nda ise yüksek hızlı mermiler, makineli silahlar, patlayı- cıların neden olduğu kirli yaralanmalar nedeniyle ölüm oranları yeniden % 35’lere yükselmiştir. Peni- silin, 1929’da Fleming tarafından keşfedilmesine kar- şın, aktif madde izolasyonu ve seri üretim sorunları nedeni ile yoğunluklu olarak ancak 1944 Normandi- ya Çıkarması’nda kullanılmıştır. 62

Savaş cerrahisinde önlenebilir ölümlerin yarıdan <<< Bilim ve Teknik Aralık 2011 fazlasında neden, kanamadır. I. Dünya Savaşı’nın X-ışınları, İtalya-Etyopya Savaşı’nda ve 1897 Os- en büyük tıbbi kazançlarından biri de, şok kavramı- manlı-Yunan savaşında kullanılmıştır. Kemik kı- Femur kırıklar nın anlaşılması olmuştur. Anestezi uygulamaların- rıklarında halen kullandığımız alçılama yöntemi da hayati öneme sahip olan “hava yolu yönetimi” ve modern anlamda ilk kez Kırım Savaşı’nda kullanıl- “anestezi derinliği” konularında önemli gelişmeler, maya başlanmıştır. I. Dünya Savaşı’nda İngiliz or- ilk kez I. Dünya Savaşı sırasında Artur Buedel ta- topedist Robert Jones (1857-1933) yine Britanyalı rafından ortaya koyulmuştur. İngiliz Geoffer Mars- ortopedist Hugh Owen Thomas’ın (1834-1891) ge- hall, fizyoloji eğitimini anestezi bilgisiyle birleştire- liştirdiği splintlerle (uzuv destekleri) uyluk kemi- rek farklı anestezi yöntemlerinin şok üzerindeki et- ği kırıklarında ölüm oranını % 80’lerden % 20’lere kisini araştırmıştır. O tarihlerde eter, kloroform ve düşürmüştür. Alman cerrah Gerhard Küntcher’in damar yolundan verilen alkol ile spinal anestezi uy- (1900-1972) 1940’larda uzun kemik kırıklarında gulamaları karşılaştırılmış ve farklı ilaçların birlik- uyguladığı kanal içi çiviler, esir Alman askerler- te uygulanabildiği ilk anestezi cihazı geliştirilmiştir. de ABD’li ve Avrupalı doktorlar tarafından görül- Damar yolundan sıvıların verilmesi, anestezi cihazı mesine karşın bu mükemmel teknik Kore Savaşı’na ve anestezi tekniklerindeki gelişmeler ve kan trans- kadar ABD’de hemen hemen hiç kullanılmamıştır. füzyonu konusundaki gelişmelerle şok daha iyi an- Kanal içi tespit yöntemleri çeşitli modifikasyonlar- laşılmıştır. Kanadalı göğüs cerrahı Norman Bethu- la günümüzde halen en sık kullanılan uzun kemik ne (1890-1939), İspanya İç Savaşı’nda ilk kan ban- cerrahi tespit yöntemlerindendir. Paul Brown, el- kasını kurmuştur. Buna karşın kan transfüzyonu- de oluşan kırıklarda, günümüzde halen sık kulla- nun ve kan bankalarının önemi, ancak II. Dünya nılan ve Alman cerrah Martin Kirschner’in adıyla Savaşı’nda anlaşılmıştır. Kore Savaşı’nda kan trans- anılan Kirschner çivilerini kullanmıştır. II. Dünya füzyonu ilk kez cam şişeler yerine kolay taşınma Savaşı sonrası komplike uzuv yaralanmalı Rus as- sağlayan, kırılmayı önleyen, daha iyi karışımın sağ- kerlerinin tedavisi için, Sovyet doktor Gavriil Ab- landığı plastik torbalarla yapılmıştır. ramovich İlizarov (1921-1992) kendi adıyla anılan İlizarov tespit cihazını geliştirmiştir. Günümüzde Savaş yaralanmalarının % 75’ini uzuv yaralan- komplike uzuv yaralanmalarında ve uzatma giri- maları oluşturur. Bunların 1/3’ünde kemik kırık- şimlerinde bu sistem en önemli yöntemdir. ları vardır. Kemik kırıklarının teşhisinde, mermi- nin vücuttan çıkarılmasında Alman asıllı Nobel 20. yüzyıl savaşlarında ölüm oranının azalma- ödüllü fizikçi Wilhem Conrad Roentgen’in (1845- sında, alanda sağlık organizasyonu, erken yaralı ta- 1923) 1895’te X-ışınlarını keşfi çok etkili olmuştur. şınması, acil cerrahi girişimler, kan transfüzyonu, enfeksiyonla mücadele ve antibiyotikler, amputas- yonlar ve şok kavramlarının anlaşılması, mikrocer- rahi ve kemik stabilizasyonu alanlarındaki gelişme- ler önemli rol oynamıştır. Bu gelişmeleri sağlayan en büyük neden ise savaşların kendisidir. Yani iyi cerrahi kötü savaşlardan, günlük hayatın modern cihazları savaşların yıkıcı silahlarından ve barışın aydınlığı savaşın kızıllığından doğmuştur. KUÜaznaysrna,laAYk.alİay.rı,nSlaarvıa, 2şt0a0S5a.ğlık Hizmetleri, Afet Tıbbı, CCliilnt i2c0a0l ,Os.rt5h0o-p5a3e,d1i9c8s5a.nd Related Research, Smallman-Raynor, M. R., Cliff, A. D., “Impact of Hardaway, R. M., “Viet Nam wound analysis”, NiOnorfetrictzht,ioJA.umMsed.,rii“scTeaah,sCeesriletov1no8lwu, sat.iro3”,n4Ia1nr-fy3ec6ftl8iyo,iun20sg0Da4mi.sebausleaCnclienoicfs of TChireilJloou, rVn.aJ.l,o“fTThreaSupmaan,isChi-ltA1m8,esr.ic6a3n5-W64a3r,a1n9d78m. ilitary HJNoauaprrdnoaalewlo,asny.’s,1Rs7u-.2rMg5e,.,o1“n92”9,08U0.SyeAarrms oyfMmeidliitcaarlyDsueprgaerrtmy”,ent Craidltio1l7o4g,ys”.,1A2m33e-r1ic2a3n9J,o2u0r0n0a.l of Roentgenology, ICnojuzreyn,,CLi.ltN3.,0“,Ms. 3il8it7a-r3y9o7r,t1h9o9p9e.dic surgery”, ANBofegrshdsaeennni,sIStna.snCti.at,unLtdeo,uI2rna0sq0b:8uA.rySeDr.ieEs.o, Wf CaarsSesu,rgery in   63

Abdulkerim Okbaz Yenilenebilir EnerjiTeknolojilerinde VIVACEYeni Bir Yöntem: Araştırmacılar dünyanın her yerinde temiz ve yenilenebilir enerjiden mümkün olduğunca fazla yararlanabilmek amacıyla, güneş enerjisinin büyük kısmının depolandığı sulardan daha çok güç elde etmek için uğraş veriyor. Ancak karşılaştıkları büyük bir sorun var. Su, gezegenimizin yüzeyinin % 75’ni kaplamasına rağmen büyük bir kısmı geleneksel yöntemlerle elektrik üretemeyecek kadar yavaş hareket ediyor. Yapmamız gereken, gelgitlerden, okyanus akıntılarından hatta tembel nehir akışlarından güç elde etmenin daha iyi bir yolunu bulmak. VIVACE ile yapılmak istenen de tam olarak bu. Bu yazıda doğanın zararlı hatta yıkıcı güçlerinden olan“girdap kaynaklı titreşimlerin”nasıl insanlık için yararlı hale getirilebildiğini okuyacaksınız. Girdap Kaynaklı Titreşimler girdapları gözlemlemeyen yoktur. Eski çağlarda, telli Nasıl Oluşuyor? bir çalgı olan kitaranın hafif meltem esintisinde çı- kardığı ses zamanın insanlarını büyülemiş olmalı ki Fırtınalı bir günde ağaçların ve elektrik tellerinin bu çalgı tapınaklarda bile yer edinmiş. Bütün bunlar çıkardığı gürültüyü hepimiz biliriz. Köprü ayakla- aynı fiziksel olayların bir sonucu olarak doğuyor; gir- rının etrafından akan nehir sularının oluşturduğu dap kaynaklı titreşimlerin (GKT) sonucunda. 64

Mühendisler yüzyıllardır girdap kaynaklı tit- >>> Bilim ve Teknik Aralık 2011 reşimlerin farkında. Leonardo da Vinci bundan GKT’lerin gücünün belki de en ünlü ve en çarpıcı yaklaşık beş yüz yıl kadar önce, doğru çaptaki ve örneklerinden biri, 1940 yılında, ABD’nin Washing- Şili sahili yakınlarındaki Fernandez gerginlikteki bir telin etrafından esen rüzgârdan ve ton eyaletindeki henüz yeni tamamlanmış Tacoma Adaları’nın ve ilerlemekte olan köprü ayaklarının arasından kıvrılarak geçen gir- Narrows köprüsünün bölgedeki sert rüzgârların bulutların etkileşiminden kaynaklanan daplardan kaynaklanan “aeolian tones” (rüzgâr sesi) etkisiyle sallanarak bükülmeye başlamasıyla kendi- Karman girdap caddelerinin uydu formundaki GKT’yi ilk gözlemleyen kişi olmuş. 19. ni gösterdi. Yaklaşık bir metrelik genlikteki sürekli görüntüsü. yüzyılın ikinci yarısında ve 20. yüzyılın başlarında salınım hareketlerinin ardından köprü yıkıldı. 140 John Strutt (Lord Rayleigh) ve Theodore von Kar- km/s hızdaki rüzgârlara dayanabilecek şekilde ta- Akış içerisine yerleştirilmiş küresel bir man gibi fizikçiler rüzgâra maruz kalan yayların sarlanmış bir köprünün, yaklaşık 67 km/s hızda cismin arkasında oluşan Karman girdap hava akımı doğrultusuna dik bir hareket yaptığını esen rüzgârda yıkılması şaşılacak bir durumdu. Bu caddelerinin boya ile görünür hale ve bu tür cisimlerin arkasında düzenli bir şekilde durum birçok araştırmacının ilgisini çekti ve göçü- getirilmiş şekli (Ozgoren ve ark. 2011a). girdaplar meydana geldiğini keşfetti. Bu düzen, gir- şün nedenini bulmak üzere çalışmalar yaptılar. Ku- dapların oluştuğu periyodun cismin salınım hare- ramsal açıklama Theodore von Karman’dan geldi. keti ile eşzamanlı hale gelmesine ve bu hareketlerin Tacoma Narrows köprüsü GKT nedeniyle rezonan- genliğinin zamanla artmasına neden oluyor. Peki bu sa girmiş ve yıkılmıştı. girdapların oluşmasına neden olan temel ilke ne? Bu GKT’lerin bu yıkıcı gücü karşısında mühendis- sorunun cevabı akışa maruz kalan bu cisimlerin ge- ler uzun zamandır yapıların görebileceği zararları ometrisinde gizli. Akış içine daldırılmış keskin hat- önlemek için girdap oluşumlarını bozup GKT’yi lar ve eğrisel yüzeyler, akışkanın hareketi sırasında sönümlemeye çalışıyor. Uzun yıllardır yapılan ça- cismin yüzeyinden ayrılmasına neden olur. Yüzeyi lışmalarla farklı geometriler için farklı yöntemler takip edemeyip ayrılan akışkan, cismin hemen arka geliştirildi ve geliştirilmeye devam ediliyor. kısmında görece düşük basınç ve düşük hız bölgesi oluşturur. Cismin etkisi dışındaki serbest akış bölgesi ile cismin arka bölgesindeki hız farkı birtakım karar- sız girdapların oluşmasına neden olur. Bu girdaplar akış yönünde ilerlerken çapları da giderek büyür. Dönerek bir miktar ilerleyen girdaplar düşük basınç bölgesine yönelir. Bu şekilde sırayla hareketine de- vam eden bu yapılar düşük basınç bölgesinin yerini periyodik olarak değiştirir ve S şeklinde kıvrılarak “Karman girdap caddeleri” olarak adlandırılan ya- pıları oluşturup yoluna devam eder. Düşük basınç bölgesinin yerinin periyodik olarak değişmesi sü- rüklenme kuvvetinde dalgalanmalar meydana geti- rirken, akışa dik doğrultuda yönü ve şiddeti yine pe- riyodik olarak değişen kaldırma kuvvetini doğurur. Girdap kaynaklı titreşimler birçok yapıya muazzam zararlar verebiliyor. Silindirik ve dairesel olan her şey, ince balık ağlarından 36 m çapındaki direkli (SPAR) platformlara kadar, açık deniz petrol üretiminde kullanılan birçok yapı ve alet GKT’ye maruz kalıyor. Petrol üretim platformlarıyla deniz tabanındaki petrol kuyularının bağlantısını sağlayan “yükselticiler” bu girdaplar nedeniyle sallanabiliyor veya kırılabiliyor. Hatta uzun fabrika bacaları ve soğutma kuleleri bile bu titreşimlerden kaynaklanan kuvvetlere maruz kalıyor. Bu liste araba antenleri, bayrak direkleri, trafik ışık kolonları, binalar ve soğutma kuleleri gibi gündelik nesneleri de içeriyor. 65

Yenilenebilir Enerji Teknolojilerinde Yeni Bir Yöntem: VIVACE Girdap kaynaklı titreşimler eğer hesaba alınmazlarsa 1940 yılındaTacoma Narrows Köprüsü’nde olduğu gibi büyük yıkımlara neden olabilir. teknolojisinden farklı olarak, dönüştü- rücüde türbin kullanılmıyor, bu da onu Bu tür çalışmalar ülkemizdeki üni- onlardan faydalanmanın bir yolunu ara- sualtı yaşamı için daha güvenli yapıyor versitelerce de yürütülmekte. Örneğin maya koyuldu. Ekibiyle yaptığı çalışma- ve sualtı canlıları rahatça etrafından ya da Çukurova Üniversitesi Makine Mühen- ların sonucunda VIVACE adını verdik- içinden yüzerek geçebiliyor. disliği Enerji Laboratuvarı’nda silindirik leri dönüştürücüyü icat ettiler. VIVACE ve küresel cisimlerin etrafında oluşan (Vortex Induced Vibration for Aquatic Akıntılardan değil de yüzeydeki dal- akış yapısının kontrol edilmesiyle ilgili Clean Energy Converter) su içinde girdap galardan enerji elde etmek için de bir- TÜBİTAK tarafından desteklenen bilim- kaynaklı titreşimlerden temiz enerji elde çok tasarım yapıldı ve prototipler inşa sel araştırmalar yürütülüyor. Silindirin etmeye yarayan bir enerji dönüşüm ma- edildi. Noktasal emiciler (şamandıralar), etrafına giydirilen farklı geometrilerin ve kinesidir. çizgisel emiciler (pelamisler) ve yüzey- küresel cisimlere uygulanan farklı yüzey sel emiciler (salınım yapan su kolonla- modifikasyonlarının akış yapısı üzerine Tipik bir dönüştürücü, uygulamanın rı) gibi cihazlarla elde edilebilen dalga etkileri parçacık görüntülemeli hız ölç- büyüklüğüne bağlı olarak her biri hidro- enerjisinin, bu cihazların yerleşimi için me tekniği (PIV) ile araştırılıyor. PIV, lik ya da elektriksel bir güç aktarma sis- gerekli olan aralıklar ve birbirleriyle et- akış içine bırakılan mikron ölçeğindeki temine bağlı olan silindirlerin üç boyutlu kileşim hacimleri hesaba katıldığında, gümüş parçacıkların yer değiştirme ha- diziliminden oluşuyor. Su silindirlerin düşük güç yoğunluğuna sahip olduğu reketini, yüksek çözünürlüğe sahip hızlı etrafından akarken, girdapların oluşumu görülüyor. Burada güç yoğunluğu birim bir kamera ile tespit ederek vektörel hız ve kopması silindirlere salınım hareketi hacimden elde edebilecek enerji miktarı alanları oluşturan ileri teknoloji ürünü yaptıran kuvvetleri doğuruyor, böylece olarak tanımlanıyor. Düşük güç yoğun- bir ölçme aletidir. Elde edilen türbülans akışın yatay düzlemdeki hidrokinetik luğunun da yenilenebilir enerji teknolo- istatistikleri ile akış karakteristikleri hak- enerjisinin bir kısmı mekanik enerjiye jilerinin en zayıf noktası olduğunu söy- kında detaylı bilgilere ulaşılabiliyor. dönüştürülebiliyor. Sistemdeki güç ak- leyebiliriz. VIVACE gerçek bir üç boyut- tarma organı bu enerjiyi alıyor ve elekt- lu enerji emicidir. Laboratuvar testlerin- Girdapların Yararlı Gücü rik jeneratörünü hareket ettirmek için de büyük güç yoğunlukları ölçülmüştür. Keşfediliyor kullanıyor. Ayrıca okyanus akıntıları, nehir akışları ve okyanus dalgaları, rüzgâr ve güneş 2005 yılında Michigan Üniversi- Böyle bir tasarımın geleneksel hidroe- enerjisinden daha tahmin edilebilir ve tesi Gemi İnşaatı ve Deniz Bilimleri lektrik ve hidrokinetik uygulamalara göre güvenilirdir. Fakültesi’nden bir Profesör, Michael birçok avantajı var. Tipik hidroelektrik Bernitsas, araştırmalarını kendisinin ve güç istasyonlarından farklı olarak, VIVA- Silindirik yapıdaki bacalarda rüzgârdan kaynaklanan dinamik diğerlerinin daha önce yapmaya çalıştığı- CE dönüştürücüsü suyun belli bir düze- yüklemelerin engellenmesi için bacaların etrafına sarılan helisel nın tam tersine çevirdi. Doğanın bu yıkı- ye çıkarılıp depolandığı barajlara ihtiyaç yapılar (solda). Petrol arama platformlarının gövdesinde cı güçlerine karşı koymaya çalışmaktansa duymuyor. Suyun silindirlerin üzerinden (sağ üst) ve su altı boru sistemlerinde (sağ alt) dalgalardan ve serbestçe akmasına izin veriliyor. Son on sualtı akıntılarından kaynaklanan dinamik yüklemeleri önlemek yılda ortaya çıkmış birçok hidrokinetik için helisel yapılar kullanılır. Petrol arama platformlarının ardında oluşacak Karman girdapları sızıntı durumunda kirliliğin okyanusta geniş bir alana yayılmasına neden olur. 66

>>> Bilim ve Teknik Aralık 2011 VIVACE dönüştürücüsünün bir diğer niyle, 735,5 MW’lık bir maksimum güç VIVACE silindirlerinin, nehir akışının simule edildiği laboratuvar avantajı çok değişken akıntı şartlarında üretebilir durumda. Eğer türbinlerin ortamında yukarı aşağı yaptıkları periyodik hareket çalışabilmesi. Girdap senkronizasyonu yüksekliğini de hesaba alırsanız, rüzgâr (Fotoğraflar belirli bir zaman aralığında, art arda çekilmiş.) geniş bir hız aralığında bile gerçekleşe- çiftliği neredeyse 22 km3lük dev bir ha- biliyor. Başka bir deyişle 3 kn akıntı için cim kaplıyor. tasarlanmış bir VIVACE dönüştürücü- sü, 2 kn ve 4 kn akıntılarda da perfor- Ancak rüzgâr gücünün belirgin bir mansında herhangi bir değişiklik olma- dezavantajı var. Akarsuyla karşılaştırıl- dan verimli bir şekilde çalışabiliyor (1 dığında, rüzgâr düşük güç yoğunluğu- kn=0,514 m/sn denizcilik hız birimi). na sahip, bu durum kendini büyük bir rüzgâr çiftliğini VIVACE dönüştürücü- Balık kinematiğinin taklit edilmesiyle süyle karşılaştırdığınızda daha belirgin nasıl daha fazla hidrokinetik enerji elde olarak gösteriyor. Örneğin Horse Hollow edebiliriz ve bu teknolojiyi nasıl doğayla rüzgâr çiftliğindeki rüzgâr türbinleri or- daha uyumlu hale getirebiliriz gibi haya- talama 12 m/s hızla esen rüzgâr koşulları ti sorulara cevaplar bulunuyor. Kuyruklu için tasarlanmıştır. Su havadan 830 kat küt bir cisim için, girdapları kuyruğunu daha yoğun olduğundan, aynı kapasite bükerek toplayıp sonra gererek ittirmek için karşılaştırılabilir su akış hızı saniye- (koparmak) yoğun bir ortamda hareket de 1,3 metre oluyor. Yapılan laboratuvar etmenin en doğal yoludur. Bu, minik testlerine göre, bu hızdaki bir su akışında bir spermden küçük bir balığa ve koca çalışan VIVACE dönüştürücüsünün güç bir balinaya kadar, yoğun bir ortamda yoğunluğu metreküp başına 185 watt. hareket etmenin doğal bir şeklidir. Top- Kapladıkları hacimlere göre kıyaslandı- lu halde hareket eden balık sürüleri bu ğında, bakım ve düşük rüzgâr hızından yöntemi kullanarak çok verimli bir şekil- kaynaklanan kullanılabilirlik eksikliği de de yol alabiliyor. VIVACE silindirlerinin hesaba alınırsa, VIVACE dönüştürücüsü- arkasına balık kuyruğu şeklindeki yapı- nün güç yoğunluğu rüzgâr çiftliğininkin- ların eklenmesi girdapların etkileşimini den 14.600 kat daha büyük hale geliyor. kontrol ederek dönüştürücüyü daha ve- rimli bir hale getirilebiliyor. Yapılan hesaplar sonucunda 6 knot- luk su akıntısında, VIVACE dönüştü- VIVACE Bize Yeterli Enerji rücüsünün metreküp başına 1,980 watt- Sağlayabilir mi? lık güç yoğunluğuna sahip olabileceği görüldü. Bu, bir dizel motorunun güç Bunu anlayabilmek için rüzgâr ener- yoğunluğunun çok az altında bir değer jisiyle bir karşılaştırma yapabiliriz. ve Betz limitinden güvenli bir mesafede Hem rüzgâr türbinleri hem de VIVACE duruyor. 4 m’lik silindiri olan küçük bir sistemleri bir akışkanın gücünü emip dönüştürücü 5 m derinliğindeki suda elektriğe çeviren makinelerdir. Rüzgâr 100 kW güç üretebiliyor. Küçük bir şeh- türbinlerinde kanatlar üzerindeki hava rin enerji ihtiyacını karşılayabilecek, 10 akımı bir kaldırma kuvveti doğurur ve MW’lık bir dönüştürücü inşa etmek is- bu kuvvet jeneratöre bağlı mili döndü- tenirse yapılması gereken tek şey daha rür. Malzeme ve imalat teknolojilerinin büyük silindirler kullanmak ve hacmi gelişimine paralel olarak üretimdeki sı- büyüyen sistemi daha derine yerleştir- nırlamaların giderek ortadan kalkmasıy- mek olacaktır. la rüzgâr makineleri giderek daha büyük hale gelmeye başladı; dev bir türbin 5 Rüzgâr türbinlerinden farklı olarak MW’lık bir kapasiteye sahip olabiliyor. VIVACE dönüştürücüsünün yerleştiri- Dünyanın üçüncü büyük rüzgâr çiftliği, lebileceği yerler daha çeşitli. Rüzgâr tür- Teksas’taki Horse Hollow Rüzgâr Ener- binlerinde sadece uygun rüzgâr koşulla- jisi Merkezi, 190 km2lik alana yayılmış, rının bulunmasına değil, ayrıca türbin- 291 tane 1,5 MW’lık GE enerji türbini lerin birbirleriyle ve doğayla istenmeyen ve 130 tane 2,2 MW’lık Siemens türbi- etkileşimlere girmesinin engellenmesine de dikkat edilmesi gerekiyor. Dönüştü- rücülerin yerleştirileceği akarsuyun, tek- 67

Yenilenebilir Enerji Teknolojilerinde Yeni Bir Yöntem: VIVACE Şüphesiz bir enerji kaynağı her ne Deniz yılanı olarak da adlandırılan pelamisler, denizlerdeki ve okyanuslardaki yüzey dalgalarının enerjisini emen makinelerdir. kadar bol olursa olsun eğer işletme ma- Görüldüğü gibi çok büyük bir alana yayılmışlar (Portekiz kıyıları). liyeti yüksekse hiç de kullanışlı olmaz. (Bu güneş enerjisi sistemlerinin karşı- laştığı bir sorun.) Prof. Bernitsas ve eki- binin yaptığı hesaplamalar bu durumun VIVACE dönüştürücüsü için bir engel olmayacağını gösteriyor. İlk olarak sis- tem tamamen mekanik, inşa etmek için herhangi bir devrimsel mühendislik ça- lışması gerekmiyor. Başarılı bir sistem elde edebilmek için gerekli olan tüm devrimsel nitelikteki bilimsel bilgi çok- tan elde edilmiş durumda, ancak sistemi daha güçlü ve çevreye uyumlu hale getir- mek için araştırmalar devam ediyor. Bu sistem özel bir malzeme kullanımını da gerektirmiyor. VIVACE okyanus tabanına, silindirler akıntıya dik olacak şekilde yerleştirilir.VIVACE su ve rüzgâr türbinlerinin aksine türbülansın enerjisini de işe dönüştürebildiğinden küçük bir alana çok sayıda dönüştürücü kurulabilir. VIVACE sistemi sualtı yaşamına hiç zarar vermiyor. Gerçekten nelerin güvenli bir şekilde geçebilmesi Bir kaç yıl önce yapılmış maliyet çevreci bir yenilenebilir enerji dönüşüm makinesi. ve ayrıca dönüştürücülerin birbirleriyle, tahminleri 10 MW’lık VIVACE dönüş- su yüzeyiyle, deniz tabanıyla ve nehir ya- türücüsünün watt başına sermaye ma- 68 tağıyla istenmeyen etkileşimlere girmesi- liyetinin, yeni bir kömür yakıtlı elektrik nin engellenebilmesi için, yeterince derin santralininkinin yaklaşık iki katı olaca- olması gerekiyor. VIVACE dönüştürücü- ğını gösterdi. Ancak VIVACE dönüş- sü doğal modüler yapısı gereği çok kısıt- türücüsünün fosil yakıtlı santrallerden layıcı ortamlarda da kurulabileceğinden farklı olarak fosil yakıta ihtiyacı olma- yukarda bahsedilen sınırlayıcı etkenler dığını, daha az değişken çalışma şartla- çok da büyük bir sorun yaratmıyor. rına ve bakım maliyetine sahip olacağı-

nı düşünürsek elektriğin kilowatt başına maliyeti <<< Bilim ve Teknik Aralık 2011 yeni bir kömür yakıtlı santralinkine aşağı yukarı lerin belirlenmesi hâlâ çok zaman alan bir iş. Daha eşit oluyor. Bu şekilde üretilen elektrik rüzgârdan, fazla test yapılması ve hidrodinamiğin temellerinin Abdulkerim Okbaz, Güneş’ten ya da doğal gazdan üretilenden çok daha iyi anlaşılması tüm bu değişkenlerde daha az 1987’de Anamur’da doğdu. daha ucuz olacaktır. hata yapılmasını, üretim toleranslarının yüksek ol- 2005’te Anamur Anadolu ması ise daha düşük bakım gereksinimlerinin doğ- Lisesi’nden mezun olduktan Gelecek Vaat Eden Bir Sistem masını sağlayacaktır. sonra Selçuk Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölümü’ne girdi. Her ne kadar başlangıç için hidrodinamik araş- VIVACE dönüştürücüsü ucuz ve bol elektrik “Küre ve Küreler Etrafında tırmalarda başarılı adımlar atılmış olsa da, bu tek- sağlamayı vaat eden, temiz ve basit bir makine. Oluşan Daimi Olmayan nolojinin dünyaya kazandırılması noktasında üre- Sistemi optimize etmek için yapılması gereken Akış Yapısı ve Kontrolünün tilebilirliği ve ne kadar ekonomik olduğu son sözü daha çok iş olduğu kesin, ancak dönüştürücünün Parçacık Görüntülemeli Hız söyleyecek. Sıklıkla sert deniz ortamına maruz beklendiği gibi çalışabileceğine dair bir şüphe yok. Ölçme Yöntemiyle İncelenmesi” kalacak olan VIVACE’yi üretimi ve bakımı daha VIVACE bu yüzyılda yenilenebilir enerji endüstri- adlı TÜBİTAK destekli bilimsel kolay ve daha ucuz hale getirmek için yeni çalış- sinde bir devrim yaratabilecek potansiyele sahip. araştırma projesinde proje maların yapılması gerekiyor. Silindirlerin yerleşti- Ülkemizde belki de boğazlara ya da gelecek yıllar- asistanı olarak çalışıyor rilmesi, pasif türbülans kontrollerinin uygulanaca- da yapılması planlanan Kanal İstanbul’a kurularak ve Selçuk Üniversitesi Makine ğı ve pasif balık kuyruklarının yerleştirileceği yer- ihtiyaç duyduğumuz enerjinin bir kısmı karşılana- Mühendisliği Enerji Anabilim bilir. Dalında yüksek lisans yapıyor. Gerçek çalışma şartlarındaki performansını değerlendirmek amacıylaVIVACE’nin son hali St. Clair nehrinde açık su testine tabi tutuldu, 2.8.2010, Huron limanı, Michigan, ABD. Horse Hollow Rüzgâr Enerjisi Merkezi, Teksas. Temiz ve yenilenebilir enerji elde etmek için uygun olsa da, bu ve bunun gibi bir çok rüzgâr çiftliği yerel halk tarafından sebep oldukları gürültü ve görüntü kirliliği yüzünden dava edilmiş. KKaahynraamklaanr, A., Sahin, B. ve Rockwell, D., “Control of vortex Bernitsas, M. M., Raghavan, K., ve Maroulis, D., TOetezcFghloonrwoelnovg,iaiMePs.,ISVOym”k, bpEaolazsiz,uıAgm,.,6,DMthoaIgnkatanelreSn5.a,0Kt,ioa2nh0a1rla1mA. davna,nAc.e,d formation from a vertical cylinder in shallow water: “Effect of Free Surface on VIV for Energy Harnessing at Hassanzadeh, R., Sahin, B., Akilli, H., “Passive Control of Effect of localized roughness elements”, Experiments in Fluids, 8×10^3 < Re < 1.5×10^5”, Journal of Offshore Mechanics and Vortical Flow Structure around a Sphere by an O-ring”, s. 54-65, 2002. Arctic Engineering, ASME Transactions,Proceedings of the MElaazkıağle6t5h3I,n2t0e1rn1a. tional Advanced Technologies Symposium, Akıllı, H., Şahin, B. ve Tumen, N.F., “Suppression of ER26natgghihnIanevetaernirnn,gaKt(.iO,oBnMearAlnCEitos’n0a7fse,)r,MeMn.caMekoa.n,levOe2f9Mf7sha2or6or,euHMliasz,eicDrha.a,nn1ic0s-a1n5d, 2A0r0c7t.ic Ozgoren, M., Pinar, E., Sahin, B., Akilli, H., vortex shedding of circular cylinder in shallow water by a “Effect of Reynolds Number on Vortex Induced Vibrations,” “Comparison of flow structures in the downstream region Cspillittt1e6r,ps.la2t1e”1,-F2l1o9w, 2M0e0a5s.urement and Instrumentation, CIUhToAi,MH.,SJyemonpo, Wsiu.Pm.,,K2i0m07, .J., “Control of Flow Over odfoai:1c0y.l1in0d16er/ja.injhdeasptfhlueirdef”,loInwt..2J0. 1H1e.a0t8.F0l0u3id, 2F0lo1w1. (baskıda), Bernitsas, M. M., Raghavan, K., Ben-Simon, Y., Garcia, aRBagluhfafvBaond, Ky”.,,ACnhnaun.-RHeyvu. nFlSuoidhMn veechB.,asn.g1a1l3o-r1e3, H9,.2L0. 0G8.., http://www.vortexhydroenergy.com/ E. M. H., “VIVACE (Vortex Induced Vibration Aquatic “Passive Control of Vortex-Induced Vibrations: An Overview”, http://www.plasticsportal.net/wa/plasticsEU~en_GB/portal/ Clean Energy): A New Concept in Generation of Clean and ROezcgeonrtePna,tMen.t,sOoknbMaze,cAha.,nKicaahlrEanmgainneAer.i,nHg,ass.s1an-1z1a,d2e0h0,8R.., Sahin, show/common/plasticsportal_news/2010/10_310 Renewable Energy from Fluid Flow”, Journal of Offshore B., Akilli, H., Dogan, S., “Experimental Investigation of the http://www.mecaenterprises.com/helical_strakes.htm Mechanics and Arctic Engineering, ASME Transactions, Flow Structure around a Sphere and Its Control with J http://www.sime.us/ MPMreoackcheaealdenii9nc2sg6sa4on5fd,thHAerac2zt5iirctahEnInn4gt-ie9nr,en2ear0ti0ino6gn.(aOl CMoAnEfer’0en6c),e on Offshore 69

Mete Mısırlıoğlu Dr., Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Biyoloji Bölümü TToopprağrınaSkihisrboazllaurıcanları Karasal ekosistemlerin en önemli organizma gruplarından biri olan topraksolucanlarına bugüne kadar farklı dillerde farklı anlamlara gelen isimler verilmiş. Bu isimler genellikle bu canlıların yaşam biçimini yansıtıyor. Genellikle ışıktan kaçarak toprak içinde açtıkları galerilerde yaşayan ve sadece geceleri ya da yüzeyden aşağı süzülen yağmur suları galerilerini doldurduğunda ortaya çıkan bu canlılara genellikle buna uygun isimler verilmiş. Örneğin İngilizcede toprak solucanı anlamına gelen “earthworm”, Almancada yağmur solucanı anlamına gelen “regenwürmer” adıyla biliniyorlar. Ancak bu canlılara verilen en ilginç isimlerden biri Çincede. Bu dilde “yer sihirbazı” anlamına gelen isimlerini neden aldıklarını anlamak ilk anda kolay olmasa da doğadaki rollerine bakınca bu ismi fazlasıyla hak ettikleri anlaşılıyor. Yapılan çalışmalar, bu canlıların doğada çok Topraksolucanları her gün vücut ağırlıklarının önemli roller üstlendiklerini, toprağın yapısı, % 60’ı kadar atığı dışarı atıyorlar. Özellikle üre verimliliği ve bitki üretimi üzerinde hatırı sayılır bakımından zengin olan ve ayrıca nitrat, fosfor, etkiye sahip olduklarını gösteriyor. Bugüne kadar magnezyum, potasyum ve kalsiyum gibi, bitkilerin yapılan çalışmalar, topraksolu- canlarının büyümesi için gerekli hemen tüm elementleri içeren bu atık- - toprak gözenekliliğini ve lar bitkiler için yararlı bir gübre suyun toprağa infiltrasyonunu niteliğinde. Bu nedenle pek çok artırdıkları, ülke ile birlikte son yıllarda ül- kemizde de gübre elde etmek - gerek beslenmeleri nede- için topraksolucanı çiftlikleri niyle sindirim sistemlerinden kuruluyor. geçirdikleri toprak gerekse aç- tıkları galeriler nedeniyle top- Gübre üretiminin yanı sıra, rağın dengesini olumlu yönde geliştirdikleri, vücutlarının % 70’i proteinden oluştuğu için de pek çok Avrupa ülkesinde yem sanayisinde kulla- - tarımsal amaçla kullanılan organik madde, nılıyorlar. kireç ve gübrelerin toprakla karışımını hızlandır- dıkları, Birçok ülkede yapılan çalışmalarda, bu canlıla- rın daha önce bulunmadıkları topraklara aşılan- - bitkilerin kök gelişimini destekledikleri ve ması ile bitki veriminin belirgin bir şekilde arttığı bitki kök hastalıkları oranını önemli ölçüde düşür- görülüyor. Bunun yanında, özellikle tahıl grubu dükleri, bitkilerin gelişimini, tohum rekoltesini ve tohu- mun azot içeriğini ciddi oranlarda artırdıkları bi- - ürün rekoltesini ve tahıl kalitesini artırdıkları- liniyor. nı ortaya koyuyor. Ayrıca bazı türler topraktaki kirletici maddele- Bunun yanında topraktaki azot çevriminde çok rin, kuşlara ve diğer kara omurgalılarına taşınma- etkin rol oynadıkları, eğimli çayırlarda galerileri sındaki rolleri nedeniyle önemli bir kirlilik belirle- nedeniyle yüzeydeki su akışını yarı yarıya azalttık- yicisi olarak kabul ediliyor. ları ve böylece suyun toprağa nüfuzunu artırarak erozyonu azalttıkları da biliniyor. 70

>>> Bilim ve Teknik Aralık 2011 ülkelerde, Güney Asya ve Avrupa’nın bazı bölge ve Öte yandan özellikle Uzakdoğu ülkelerinde ta- şehirlerinde birçok yerde lumbrokinaza ulaşmak rih boyunca geleneksel ilaç yapımında topraksolu- mümkün. canlarının kullanıldığı biliniyor. O dönemlerde ya- pılan ilaçların ne kadar etkili olduğunu bilemesek Araştırmacılar daha sonra Eisenia fetida gibi di- de günümüzde topraksolucanlarından elde edilen ğer bazı topraksolucanı türlerinden de benzer özel- bazı preparatların işe yaradığı görülüyor. liklere sahip Eisenia fetida proteaz (Ef P) gibi enzim- ler elde etmişler. Bu enzimler üzerinde klinik çalış- 1980’lerde Japon araştırmacılar bilimsel ismi malar şu anda birçok ülkede yoğun şekilde sürüyor. Lumbricus rubellus olan bir topraksolucanı türün- den fibrin çözen enzim elde etmişler ve altı prote- Yaşadıkları toprak katmanına göre üç grup top- olitik gruptan oluşan bu enzime lumbrokinaz adını raksolucanı var. Bunlardan epijeik türler yüzeye vermişler. yakın yaşıyorlar ve yüzeydeki organik maddelerle besleniyorlar. Mineral toprak horizonu adı verilen Aspirin ve heparin gibi kan inceltici özelliği olan ve yüzeyden 20 cm derine kadar olan bölgede yaşa- bu enzim üzerinde 1990’lı yılların başlarından itiba- yan türler endojeik türler adını alıyor. Toprağa işle- ren özellikle Çin’de yoğun olarak çalışılmış. miş organik madde ile beslenen bu türler, toprağın havalanmasında çok etkili değil. Anesik türler ise Araştırmalar, lumbrokinazın fibrinolitik (fibrin derin galeri açan türler, fakat bunlar da yine yüzey çözücü) aktiviteyi yükselttiğini, kanı incelttiğini ve organik maddeleriyle besleniyorlar. kanın sağlıklı koagulasyonunu desteklediğini göste- riyor. Genellikle büyük türler anesik, küçük türler en- dojeik ve epijeik oluyor. Epijeik türler yaygın olarak Güçlü fibrinolitik aktiviteye sahip lumbrokinaz ormanlık alanların tabanında oluşan yaprak örtü- üzerinde yapılan uzun dönem hayvan testleri de sünün altında yaşıyor. Anesik ve endojeik türler ise, olumlu sonuçlar vermiş ve enzimi içeren tabletler ormanlık bölgelerden çok tarımsal alanlarda ve ça- bazı Uzakdoğu ülkelerinin sağlık bakanlıkları ta- yırlarda yaygınlar. rafından onaylanmış. Henüz tüm dünyada yaygın olmasa da bugün Jakarta, Hong Kong, Tayvan gibi 71

Toprağın Sihirbazları: Topraksolucanları <<< Nemli ve killi topraklarda daha bol bulunuyorlar. Belli bir alandaki yoğunlukları iklime, toprak ya- Bunun yanı sıra tarımsal faaliyetler topraksolucanla- pısına ve bitki örtüsüne bağlı olarak değişiyor. Nemli rının popülasyon yoğunluğunu azaltıcı etkiye sahip. ilkbahar ve sonbahar aylarında bol bulunurlarken so- Yine yaya aktivitesinin yoğun olduğu bölgelerde ve ğuk ve kurak havalarda daha nemli olan derinlere çe- yoğun otlatma görülen meralarda toprağın ezilerek kildikleri için pek ortalarda görünmüyorlar. Çok ku- sıkıştırılması nedeniyle topraksolucanı yoğunluğu- rak aylarda, nehir kıyıları ya da diğer nemli topraklar nun azaldığı biliniyor. Karayollarının çevresinde de dışında topraksolucanı bulmak neredeyse olanaksız. gerek trafik yoğunluğu gerekse egzoz gazlarının etki- siyle pek görülmüyorlar. Dilimize çevrilen yabancı kaynaklar nedeniyle tüm topraksolucanlarının Lumbricus terrestris adı altında tek bir tür olduğu yanılgısı ülkemizde hâlâ yaygın. Oysa bugün tüm dünya üzerinde yaşayan tür sayısı 500’ün üzerinde. Ülkemizde bugüne kadar kay- dedilen tür sayısı ise 75. İşin ilginç yanı bu 75 tür ara- sında L. terrestris yok. Yani şimdiye kadar ülkemizde hiç rastlanmamış. Türkiye türlerinin yaklaşık üçte biri Anadolu’ya endemik. Bu bir canlı grubu için oldukça yüksek bir endemizm oranı. Yani Türkiye’nin fauna ve flora açı- sından ne kadar zengin bir ülke olduğunu gösteren önemli örneklerden biri. BKaakyenra, Gkl.aHr., Earthworm, New Discoveries, 1994. Baker, G. H., “The ecology, management and benefits of earthworms in agricultural soils, with particular reference to southern Australia”, EMaırstıhrlwıooğrlmu,EMco.,loTgoyp,r1a9k9so8l.ucanları, Biyolojileri, Ekolojileri ve MTTüüırrskkıriiyylıeeo,ğTSlüaurylMıe:r1.i,,2“N2M,osub.te6fla8Yk, a2tay0ıÇ1n1ala.lırşıa, An nSokalurcaa, n20la1r1”,.National Geographic Mısırlıoğlu, M., Pavlíček, T., Csuzdi, Cs., “Earthworm Biodiversity in Turkey: An Overview”, 3rd International Oligochaeta Taxonomy Meeting, 2007. Sims, R. W., Gerard, B. M., Earthworms, Synopsis of the British Fauna, No.31, Linnean Society London,1999. http://www.organic-pharmacy.com/ARG.Lumbrokinase(FibrenaseIII).htm http://www.allergyresearchgroup.com/proddesc/discuss/ LumbrokinasePDFProductSheet011107.pdf 72

Hüseyin Gazi Topdemir Batı Dünyası Neden Karanlık Çağı Yaşadı? Panteon Tapınağı Mısır, Mezopotamya, Babil, Hint ve Çin uygarlıkların- Birçok önemli teknik araç Ktesibios (MÖ 285-222), Philon Agrippa, Actium Savaşı da geliştirilen bilimsel bilgi etkinliği, MÖ 6. yüzyıldan iti- (MÖ 2. yüzyıl) ve Heron (MS 1. yüzyıl) tarafından geliştirildi sonrasında MÖ 31’de baren Antik Grek dünyasında daha ileri bir düzeye taşın- ve başlangıçta egemen olan saf araştırma geleneği, uygula- özgün Panteon’u yaptı. dı. Bu dönemde matematik, astronomi, biyoloji, tıp ve fi- ma alanı olan bilgilerin toplumsal açıdan yarattığı ilginin ve Bu Panteon MS 80’lerde zik disiplinlerinde uzun yıllar egemen olan başarılar ser- dikkatin etkisiyle başat bir konum kazandı. Buna karşılık MÖ çıkan büyük yangında tahrip gilendi. Arkhimedes’in (MÖ 287-212) matematiksel fi- 30 yılından itibaren siyasi bir güç halini almaya başlayan Ro- oldu. Bugünkü Panteon ise zik, Apollonios’un (MÖ 262-190) geometri ve astronomi, malıların egemenliğiyle birlikte, bilimin kuramsal boyutu MS 125’te yapıldı.Tapınağın Eratosthenes’in (MÖ 276-194) coğrafya, Hipparkhos’un gittikçe daha az önemsenmeye ve imparatorluğun fiziksel alnında M. Agrippa L. F. (MÖ 190-120) astronomi ve coğrafya disiplinlerinde geliştir- gücünün gerektirdiği teknik araç-gereç yapımının öne çıka- Cos Tertium Fecit (Marcus diği kuramsal ve deneysel çalışmalar, bu disiplinlerin kural- rılmasıyla da unutulmaya başlandı. Başlangıçta bilgiye sa- Agrippa, Lucius’un oğlu, ları tanımlanmış, yöntemleri belirlenmiş, içeriği son derece hip olmak başlı başına bir erdem olarak kabul edilirken, gi- Üçüncü Konsül yaptırmıştır) iyi düzenlenmiş bilim dalları haline gelmesini sağladı. MÖ 3. derek bilginin yararı tartışılmaya başlandı. Sonunda Batı, bi- kitabesi yer alıyor. yüzyıldan itibaren bu kuramsal araştırma geleneği, mevcut lim yapılmayan, söylencelerin, safsatanın ve boş tartışmala- bilgilerin pratiğe uygulanmasıyla yeni bir evreye ulaştırıldı. rın egemen olduğu, uzun sürecek bir karanlığa gömüldü. 74

>>> Bilim ve Teknik Aralık 2011 Roma Dönemi Mısırlıların piramitleriyle kıyaslandığında ne kitlelerinin refahına yönelik organizasyonlara kadar faydalı olduğunu vurgulamıştır. Ünlü önem vermesidir. Bu yüzden bilime büyük bir Bilimin Romalılar döneminde gerileme- hatip Cicero da (MÖ 106-43) Romalıların yap- katkıları olmamış, ancak hastaneler, hamam- si ve giderek yok olması elbette tesadüfi bir tığı işleri övdükten sonra,“Çok şükür Romalılar lar, yollar ve su kemerleri yapımında başarılı durum veya gelişme değildi. Tarihin gelişim Grekler gibi yararsız işler peşinde koşmadılar” olmuşlardır. Bu yüzden tarihe de Greklerin çizgisi dikkatle incelendiğinde, bu duruma yol demiştir. aksine kuramsal çalışmadan çok tecrübeye açan pek çok neden olduğu görülür. Her şey- dayanan çalışmalarıyla geçtiler. Bu dönemde den önce Romalıların uygarlık sahnesine doğ- Faydacılığın Mutlaklaştırılması mühendislik alanının en gözde uğraş olmasına rudan doğruya barbarlıktan girdiğinin göz şaşmamak gerek. önünde bulundurulması gerekir. Etrüsklerin Bilimin sonuçlarından toplumsal yarar elde anayurtları olan Anadolu’dan getirdiği astro- etmek, bilimsel çalışmaların teşvik edilmesinde Zevk ve Eğlencenin lojiyi ve kestikleri hayvanların karaciğerine ba- doğal ve olması gereken bir tutumdur. Çünkü Egemen Yaşam Biçimi Olması karak geleceği okuma alışkanlığını devralan bilimin amaçlarından biri de insanlığa faydalı Romalıların, Grekler gibi deniz kıyısında kuru- şeyler yapmaktır. Ancak Romalılar faydacılığı Gündelik yaşam pratiğinin gerektirdiklerini lu bir kent devletleri uygarlığı geliştiremediği, aşırılaştıran bir zihniyet benimsemişti. Bu da temel amaç gözeterek bütün yaşamı düzenle- aksine varlıklarını büyük ölçüde kültürel açı- bilimsel çalışmayı sadece faydaya indirgemiş menin tek bir amacı vardı: Mutluluk. Romalılar dan zayıf, savaşçı ve tarımcı bir toplum olarak ve kuramsal araştırma duygusunun zamanla bu yaşam biçimini düşünsel olarak da temel- sürdürmeyi yeğledikleri anlaşılıyor. yok olmasına neden olmuştur. Bilime katkı ya- lendirmişti. Bu yüzden o dönemde toplumda pacak çalışmalar giderek azalmaya ve sadece yaygın düşünce modeli olarak öne çıkan iki fel- İmparatorluğun merkezi olan Roma ken- var olanla yetinilmeye başlanmıştır. Yukarıda sefe vardı. Romalıları bilimden ve entelektüel tinin MÖ 753 yıllarında kurulduğu sanılıyor. değinildiği üzere, henüz barbarlık evresindey- etkinlikten uzaklaştıran bu iki düşünce akımı Yüzyıllar boyunca bir varlık gösteremeyen ken bilginin yararını tartışmaya başlayan bir Stoa ve Epikür felsefeleriydi. Romalılar, MÖ 300’de güçlenmeye başladı. toplumda bilimsel zihniyet gelişmeyeceği gibi, İtalya’yı, Yunanistan’ı ve MÖ 30 yılında da bilim adına bilgi üretecek bireylerin yetişmesi Stoa felsefesinin kurucusu Kıbrıslı Mısır’ı ele geçirdiler. Artık Roma İmparatorlu- de olanaklı olmaz. Bilimin ve bilimsel zihni- Zenon’dur (MÖ 335-263). Felsefenin temel gö- ğu Batı’nın tek egemen gücü olmuş, yeni bir yetin yerleşebilmesi için öncelikle bireylerde rüşü insanı mutlu kılmaktır. İnsan bedeniyle de çağ başlamıştı. Bu toplum Etrüsklerden ve bilimsel düşünce talebi yaratılması gerekir. Ro- ruhuyla da evrenin bir parçasıdır. Evren meka- Romalılardan oluşuyordu. Dilleri Latinceydi, malılar zaman zaman temas halinde oldukları nik zorunlulukların egemen olduğu bir yapıdır. Greklerden çok farklı bir dünya görüşleri vardı. Akdeniz uygarlık merkezlerini fiziksel güçleriy- İnsan, evrenin bir parçası olduğu için kaderi le birer birer egemenlikleri altına aldıklarında, de mekanik olarak gerçekleşir. Kadere karşı Kültür düzeyi çok düşük olan bu toplum, oralarda varlık sürdüren yüksek düzeyli bilim- çıkılmaz ve kader değiştirilemez. Ağlamak, bilim ve felsefe gibi üst entelektüel kültür un- sel bilgileri alamadılar. Başlangıçta doğal olan sızlamak, isyan etmek yerine kadere boyun surları adına neleri varsa hepsini Greklerden bu durumu gidermek için yapılması gereken eğmelidir. İnsan kaderine boyun eğdiğinde aldı. Dünya görüşleri, insanın mutluluğunu bilim eğitimini kurumsallaştırmak olmalıyken, mutlu olabilir. temele alıyordu. Kolay anlaşıldığı ve insanın Romalılar bu tür okullar kurmadıkları gibi mev- mutluluğunu işlediği için Stoa ve Epikür felse- cut bilgiyi kullanma kolaycılığına kaçtılar. Do- Katı ahlakçılığa dayanan bir temelde kur- felerini seçmişlerdi. Yunan bilimiyle de pratik- layısıyla da kendileri yeni bilgi üretemediler ve gulanan Stoa felsefesi gelişimini İlk Stoa, Orta te yararlanabilecekleri kadarıyla ilgilenmişler- mevcut bilgilerden de gittikçe uzaklaştılar. Stoa ve Roma Stoası olmak üzere üç evrede di. Bu nedenle monografik bilimsel çalışmalar tamamlamıştır. Bu katı ahlakçılık Roma dö- yerine her konudan yüzeysel olarak söz eden Bu durumun en belirgin nedeni, Romalıla- neminde büyük ölçüde zevk ve sefa sürmeye ansiklopedi türü eserler meydana getirme- rın kuramsal çalışmadan çok gündelik yaşam dönüşmüştür. Gününü gün etmek en gözde yi önemsiyorlardı. Latinlerden ne önemli bir pratiğinin gerektirdiği konfora ve geniş halk yaşam ilkesi haline gelmiştir. matematikçi, ne önemli bir astronom, ne de önemli bir doktor çıkmıştır. Çağın bilimine Roma dönemi su kemeri örnekleri katkı yapmak şöyle dursun Grek’in kazanılmış bilgilerini bile yeterince izleyebilecek düzeyde bir bilim adamı yetişmemiştir. Bu dönemde yetişen ve bilime katkı yapan bilginler de Grek kökenlidir. Romalıların bilim anlayışını en iyi yansı- tan düşünce, yarar ve yararlık fikrinin temele alınmasıdır. İnsanın daha mutlu bir yaşam sürmesi amacıyla yollar, hamamlar yapmışlar, bataklıkları kurutmuşlar, büyük mühendisler, hukukçular, asker ve yöneticiler yetiştirmişler- dir. Roma İmparatorluğu’nun su işlerini yöne- ten mühendis Frontinus (MS 40-103), Roma’ya içme suyu getirilmesinden, su kanallarından söz ederek, bunların Greklerin heykelleri ve 75

Batı Dünyası Neden Karanlık Çağı Yaşadı? Bilimin İçeriğinin ğu düşüncesi, öncelikle Suriye kilisesi ve özel- Gelişme Olanağını Kaybetmesi likle de Kudüslü rahip Cyril (ölümü MS 360) ve Stoacılar doğadaki her değişen nesnenin, Tarsus Metropoliti Diodorus (ölümü MS 394) canlı ve gelişmekte olduğuna inanırdı. Her Grek dünyasında bilimin ulaştığı düzey, tarafından desteklendi. Özellikle Diodorus varlık, olgunluğundaki şeklini ve özelliklerini o dönem için ulaşılan son noktayı temsil edi- Greklerin Dünya sistemini din karşıtı olarak daha başlangıçta belirleyen bir plana (kader) yordu. Başka bir deyişle her bilim dalı ken- ilan etti. Nihayet Aristoteles (MÖ 384-322) ve sahip bir tohumdan gelişmiştir. Böyle bir şekil di alanında bilim adına söylenecek her şeyi Ptolemaios’un (MS 90-168) evren sistemleri veya plan, bir ruh veya özdür; bunun etkin hale söylemişti. Durağanlığa veya gerilemeye yol birer Hıristiyan teolojisi haline getirildi. getirilerek canlı tutulması, doğanın evrensel açmamak için yeni bir yaklaşım getirilmeliydi. ruhu pneuma tarafından gerçekleştirilmekte- Tam böyle bir dönemeçte Romalılar egemen Epiküros dir. Ruhların beden değiştirdiğine inanılan bu güç oldu. Zaten bilime fayda açısından baktık- Buna göre, evren dokuz ortakmerkezli görüş, bir nesnenin özelliklerinin ölüm veya di- larından, bilimin içeriğini geliştirecek yeni yak- rilme süreciyle bir diğerine geçebileceği kabu- laşımlar üretilemedi. Grek dünyasında gelişme küreden oluşur. Bunlardan birincisi Ay’ı, ikin- lüne dayanır. Özellikle bu düşüncenin etkisiyle olanaklarını yitirmiş olan bilime yeni bir çıkış cisi Merkür’ü, üçüncüsü Venüs’ü, dördüncüsü simyacılık yani daha özel bir ifadeyle soy olma- noktasının sağlanması gerekiyordu. Güneş’i, beşincisi Mars’ı, altıncısı Jüpiter’i, ye- yan metallerden soy metaller üretilebileceği dincisi Satürn’ü, sekizincisi sabit yıldızları taşır. düşüncesi toplumda yaygınlaşmıştır. Bilimin içeriğinin gelişme olanağını kaybet- Dokuzuncu ve son küre ilk hareket ettiricidir mesi ne demektir? Ünlü astronom ve geomet- (Primum Mobile). Ayrıca her kürenin de hareket Benzer bir anlayış, özellikle de kadercilik rici Hipparkhos’tan önce açılar karşılarındaki ettiricisi olduğu kabul edilmekteydi. Bu düşün- Epikür felsefesinin de ana düşüncesini oluştu- yaylarla ölçülüyordu. Hipparkhos ise yeni bir cenin ardından hareket ettiricilerin aslında kut- ruyordu. Epiküros (MÖ 341-270) tarafından ge- yöntem geliştirerek, açıların karşılarındaki sal kitapta sözü edilen çeşitli melekler olduğu liştirilen ve var­lık görüşü bakımından atomcu kirişlerle ölçülmesini sağladı. Bu yaklaşımla, düşüncesi geldi. Bu hareket ettirici melekler bir bakış açısını benimsemiş olan Epikürcülük, geometride kirişler toplamı, kirişler farkı he- toplam dokuz aşamalı bir hiyerarşi içinde üçer ahlak konusunda hazcı bir görüş geliştirmiştir. saplamalarının yapılması gibi birçok ilerleme üçer üç gruba ayrıldı. Birinci grupta Serafim, Çe- Bu görüşe göre, insan yaşamının amacı mutlu- sağlandı. Hipparkhos aynı zamanda bu ko- rubim ve Thron, ikinci grupta Dominion, Virtue luktur, mutlu bir yaşamın başlangıcı da sonu nuda söylenecek her şeyi de söylemişti. Eğer ve Power, üçüncü grupta ise Principal, Arcan- da hazdır. Mutluluğu hazza eşitleyen Epikür- geometride yeni bir gelişme kaydedilecekse, gels ve Angels yer almaktaydı. Buna göre Se- cülüğe göre, haz her şeyden önce acının yok- yeni bir problem alanı belirlenmeli ve yeni yak- rafim Primum Mobile’yi, Çerubim sabit yıldızlar luğuyla belirlenir; öte yandan, tüm hazlar aynı laşım geliştirilmelidir. Bu gelişme ancak İslam küresini, Angels de Ay küresini döndürüyordu. değerde değildir. Hazları doğuran üç tür arzu dünyasında sinüs, kosinüs, tanjant, kotanjant Bu hiyerarşik yapının üzerinde de Tanrı’nın yer bulunur. Hem doğal hem de zorunlu olanlar hesaplamalarının geliştirilmesiyle gerçekleşti- aldığı onuncu küre vardı. Nasıl Kilise’de Patrik, (yemek, içmek), doğal ancak zorunlu olmayan- rilebildi. Romalılar böyle bir kuramsal yeniliği onun Metropolitleri ve diğerleri belli bir sıray- lar (cinsellik), ne doğal ne de zor­unlu olan haz- gerçekleştiremedikleri için, varlığı matematik- la aşağı doğru diziliyorsa, evren de benzer bir lar (zenginlik ve lüks isteği). Bu arzular beden- le anlamak anlamına gelen niceliksel düşünce diziliş sergiliyordu. Böylece evren, en yetkin sel hazlara yol açar. Bedensel hazlara düşkün- yeteneğinden yoksun kaldılar. Bu durum en varlıktan, Tanrı’dan başlayan ve Dünya’nın lük göstermek doğal ve doğru değildir, çünkü çok matematiksel bilimlerde varlık göstereme- merkezindeki cehennemde bulunan en aşağı bu hazlar hiçbir zaman tam olarak tatmin edi- melerine yol açtı. Dolayısıyla Grekler saf geo- varlıklara kadar uzanan sürekli bir varlık zinciri lemez. İnsan hep daha çok şey isterse, sonun- metri alanında çalışırken, Romalılar basit arit- oluşturacak şekilde kurgulanmıştır. da hâlihazırdaki durumundan hoşnut­suzluk metik ve ölçme etkinliğinin ötesine geçemedi. duyup huzursuz olur. İnsanı mutlu kılan, makul ve sade alışkanlıkl­ardır. Bilge insanın ekmek ve Giderek düzeyi düşen bir diğer disiplin de sudan oluşan öğünü, ona bir aşçının çok lez- astronomiydi. Astronomi alanında Rodoslu zetli yemeklerinden daha çok mutluluk verir. Geminus (MÖ 1. yüzyıl) evrenle ilgili bir ast- Zira bilge insan, yalnızc­a az tüketmeyi değil, ronomik sistemin, fiziksel gerçeğin gösterimi daha önemlisi, az şeyle yetinmeyi öğrenmiştir. olmaktan çok matematiksel bir kolaylık aracı O zaman gündelik yaşamı aşan bir gayret içine olduğunu ileri sürdü. Ona göre astronomların girmek boşuna bir çaba olacaktır. Her şey mut- işi, doğası gereği neyin hareketsiz olduğunu, lu olmak için yapılmalıdır. hareketli nesnelerin ne cins olduğunu görmek değil, hareket eden ve etmeyen nesneler hak- Bu felsefelerin bilimi teşvik etmeyeceği kında varsayımlar oluştururken, hangi varsayı- ortadadır. “Madem kader yazılmış, o zaman mın gökteki olaylarla uyum içinde olduğunu kaderimizi nasıl öğrenebiliriz” düşüncesinin dikkate almaktı. Bu dönemin sonlarına doğru topluma egemen olmaya başlaması, giderek astronomi teolojik bir boyut kazandı. fal, sihir, büyü gibi bilim dışı arayışların yaygın- laşması, bilimin devreden çıkması daha da dik- Hıristiyanlığın yükselişi ile Dünya’nın düz kat çeken bir noktadır. Pratik yararı nedeniyle olduğunu savunan eski düşünce yeniden astroloji yani geleceğini öğrenme, değiştirile- canlandı. Böyle bir bakış, evreni genel çizgi- meyecek olsa da kaderinden haberdar olma leriyle kutsal kitabın muhafazasına benzeten isteği ve bir tarım toplumu olmanın da gere- Kilise’ye cazip geliyordu. Dünya’nın düz oldu- ği olarak takvim çalışmaları astronomideki en gözde çalışma alanı olmuştur. 76

<<< Bilim ve Teknik Aralık 2011 Bilginin Kurumsallaşamaması Roma’da hiçbir zaman kök salmadı. Bilim ta- sadece tek bir coğrafyacıları vardır. O da Era- rihçilerince deneysel yöntemin keşfedileme- tosthenes coğrafyasının niteliksel özelliklerini Bilimsel çalışma yapmak kadar, elde edilen mesi olarak değerlendirilen bu durum, gide- benimseyen Pomponius Mela’dır (MS 43’ler). bilgilerin kurumsallaşmasını ve bu yoldan top- rek Romalıların yeni bilgiler üretmekten çok, Onu izleyen Latin coğrafyası belirli bir düşüş lumsallaşmasını sağlamak da önemlidir. Eğer Grek biliminin sağladığı içeriği almakla ye- göstermiştir, Sevillalı İsidore (MS 570-636) bi- bir ülkede bilim üretiliyor, ama bilimin sonuç- tinmesine yol açtı. Bu nedenle, İnsan, Doğa linen Dünya’yı, T ile bölünmüş bir daire olarak ları topluma yansıtılmıyorsa, orada bilimsel ve Evren üzerine yapılan çalışmalar olgusal göstermiştir; öyle ki Asya bir yarım daire, Av- etkinlik bir süre sonra toplumsal gelişmede araştırma ürünü yeni bilgiler olmaktan çok, rupa ve Afrika ise dörtte bir dairedir. belirleyici olamaz. Toplum, bilimin sonuçlarıyla salt felsefi spekülasyona dayalı veya rasyo- heyecanlandırılmadığı sürece gelecek kuşaklar nel temelden yoksun, metafiziksel söylence Sağlayacağı fayda nedeniyle, Romalılar ta- bilime yatkınlık kazanamaz. Araştırma duygu- ürünleriydi. Lucretius’un (MÖ 99-55) Nesnele- rafından en çok benimsenen disiplin tıp oldu. su, sorgulayıcı bakış yerleşemez. Roma’da ge- rin Doğası Üzerine adlı eseriyle Plinius’un (MS Tıp konularını öğreten ilk bilgin de Roma’da niş halk kitlelerinin bilimsel çalışmalarla temas 23-79) Doğa Tarihi adlı çalışması bu durumun bir tıp okulu kuran Grek asıllı Asclepiades’dir etmesini sağlayacak, bilgiyi yaygınlaştıracak en güzel örnekleridir. Okumaya aşırı düşkün- (ölümü MÖ 40). Asclepiades’in öğrencisi olan okulların olmaması bilimsel etkinliğin toplum- lüğüyle tanınan Plinius, hiçbir deneysel araş- Celcus (MS 1. yüzyıl) ise Grek kaynaklarını iyi sal boyutunun yok olmasına neden olmuştur. tırmaya dayanmayan, okuduğu kitaplardan bir şekilde sınıflayan, Tıp Konuları Üzerine adlı derleyerek yazdığı eserini, doğru ve yanlış bir eser yazdı. Tıp eğitimi, giderek ordu cer- Grekler tarihe geçen ünlü Akademi ve Lise bilgileri ayırt etmeden oluşturmuştur. Yak- rahlarının yetiştirilmesi amacıyla genişletildi, ile bilgiyi gelecek kuşaklara aktarıyordu. Ayrıca laşık iki bin eski kitaptan topladığı bilgileri tıp eğitimi verenler devlet tarafından maaşa müze, kütüphane ve hastaneler de eğitim ve kapsayan kitapta, okuduğu her şeyi, örneğin bağlandı ve eyaletlerde tıp merkezleri açıldı. araştırma kurumu olarak kullanılıyordu. Romalı- aslan ve kartalın yanı sıra tek boynuzlu atı ve Ancak İtalya’daki seçkin hekimler, bir süre ların ise böyle bir kaygısının olmadığı anlaşılıyor. anka kuşunu da kaydetmiştir. Plinius’un ese- sonra el işini aşağı gördüklerinden önce has- rinde belirgin olarak vurguladığı düşünce, talar için gerekli olan el hizmetlerini esirlere Teolojik Evren tasarımı var olan her şeyin insanın amaçlarına hizmet bırakmaya ve mimarların yaptığı gibi sadece etmek için var olduğudur. yapılan işe nezaret etmeğe başladılar. Sonra Deneysel Yöntemin da diğer hekimler, para ve itibar konusundaki Keşfedilememiş Olması Grek Bilim Anlayışını Yadırgama taleplerinden vazgeçmeksizin, mesleklerinin hoş olmayan görevlerini yapmamaya başladı Romalılar, Greklerin bilimde kuram ile Grek kültürünün her bakımdan gelişmişli- ve hastalar için yiyecek hazırlama ve pişirme deney arasında sınırlı ölçüde sağladığı bir- ğini duyumsayan Cato (MÖ 234-149) ve Varro işini hastabakıcılara, ilaç yapma işini eczacıla- liği özümsemeyi de başaramadı. Örneğin (MÖ 116-27) gibi Romalı entelektüeller, Grek ra ve el hizmetlerini de berberlere devrettiler. Greklerin tıp öğretiminde teşrih uygulaması, bilimine tepki göstermekten de geri durmadı. Hatta Cato, Romalıların tıp ve ziraat alanında MS 5. yüzyıla gelindiğinde zirveye ulaşan Greklerden üstün olduğunu göstermek ama- bu bilim dışı tutumlar sonucunda, Roma İm- cıyla bir eser de yazdı. Verdiği bilgilerin çoğu, paratorluğu çöküp parçalandı ve entelektüel sihir ve büyü formüllerinden oluşuyordu ve yaşam da gittikçe geriledi. MS 6. yüzyıldan doktorsuz da sağlıklı olunabileceği gibi an- itibaren Batı’da artık karanlık başlamıştı bile. lamsız bir düşünceyi savunuyordu. CDKCaeaamvyminzbpacrikiei,drlAa,gWr.e, FU. eCnls.i,evAfeerSHsiötizystlüoPrğryües,osPf, Sa1rc9ai8edn9i.gcem, a Yayınları, 1999. Cato gibi bir ansiklopedist olan Varro da MHaargviaer,dWU. Fn.,ivAerSsoituyrPcereBsos,o1k9i6n3P. hysics, Disiplin adını verdiği bir çalışma kaleme aldı. ÇMeavsiorenn, :FU. M. D.,aByibliemlgleer, KTaürlithüir, Bakanlığı, 2001. Bu kitabında bilimleri sınıflandıran Varro, do- PTToeekgpeedmlie,mSYeiarvy,iıHmnl.,aGvrdı.,.v2,eB00Uil9inm.atT,aYr.,ihBiinliemGTirairş,ihNi,obel, 1999. kuz ayrı disiplinden söz eder. Bunlar gramer, retorik, diyalektik, aritmetik, geometri, ast- ronomi, müzik, mimarlık ve tıptır. Uzun yıllar eğitimin temel unsurları olarak okutulan bu disiplinlerden mimarlık ve tıp Cassiodorus (490-585) tarafından öğrenilecek disiplinler listesinden çıkarılmıştır. Geriye kalan yedi di- siplin ise uzun süre yedi özgür sanat (Artes Liberales Septem) adı altında Ortaçağ eğitimi- nin temelini oluşturacaktır. Romalıların Grek biliminin bütün içeriğini aldıkları da söylenemez. Örneğin, matematik- sel bilimlerin onlar için bir çekiciliği olmamış- tır. Romalılardan önemli bir matematikçi ve astronom çıkmadığı gibi, dikkate alınabilecek 77

Türkiye Doğası Dr. Bülent Gözcelioğlu Flora Hodangiller Bitki bilimciler karasal ekosistemlerde bitkileri iklimsel özelliklere göre 6 flora âlemine ayırmıştır: Holarktik, Paleotropikal, Neotropikal, Kap, Avustralya ve Antarktik. Ülkemiz Holarktik flora âlemi içindedir. Flora âlemleri flora bölgelerine, flora bölgeleri alanlara, alanlar da kazalara ayrılır. Aralarındaki sınırlar çok belirgin değildir. Ülkemizde 3 flora bölgesi vardır. Bunlar İran-Turan flora bölgesi (İç bölgeler), Avrupa-Sibirya flora bölgesi (Karadeniz kıyıları) ve Akdeniz flora bölgesidir (Akdeniz, Ege, Güney Marmara kıyıları). Bu kadar bölgenin bir arada bulunduğu alanlar ender görülür. Ülkemizin zengin biyoçeşitliliğinin temelinde bu yatar. Türkiye’de her gruptan bitki türlerine ait, 3000’i endemik olmak üzere yaklaşık 10 bin civarında bitki türü vardır. En zengin grubu çiçekli bitkiler oluşturur. Çiçekli bitkilerde aile sayısı 145’tir, bu ailelerden biri de hodangiller (Boraginaceae) ailesidir. 78

Bilim ve Teknik Aralık 2011 [email protected] Hodangillerin dünyada 2000 kadar türü var. Ülkemizdeyse 370’ten fazla hodan türü yaşıyor. En çok bilinen türleri unutma beni, hodan, mum çiçeği, emzikotu, börekotudur. Genel olarak otsu yapılı bitkilerdir, çok az sayıda tür çalı ya da ağaç formunda olur. Yapılarında sert tüyler vardır. Bu tüylerin çeperinde SiO2 (silisyum dioksit) ve CaCo3 (kalsiyum karbonat) birikir. Bu nedenle kolaylıkla kırılabilirler. Çok çeşitli habitatlarda (stepler, tarlalar, kayalıklar, yol kenarları, kuru yerler, nemli yerler, dere yatakları) yaşayabilirler. Yüksekliği 2000 metreden fazla olan yerlerde de yaşayabilirler. Fotoğraflar: Doç. Dr. Kazım Çapacı KAakymnaank,lYar., Ketenoğlu., O., Kurt, L., Güney, K., Hamzaoğlu, E., Tuğ, N., Angiospermae (Kapalı Tohumlular), Palme Yayıncılık, 2007. 79

Türkiye Doğası [email protected] Fauna Sadece Ağrı Dağı Çevresinde Yaşayan ve Soyu Tehlike Altında Olan Topbaş Keler Bir zamanlar hem karada, hem havada, alanlarının önemli oranda bölünmesi hem de suda yani her ortamda yaşayan, anlamına da geliyor. Bu da topbaş Dünya’ya egemen olan sürüngenler kelerler arasında gen akışını azaltan bugün hayatta kalma mücadelesi veriyor. bir etken. Bunun yanı sıra toprakların Birçoğunun soyu tehlike altında. Soylarını aşırı biçimde tarımsal faaliyetlerde tehdit eden en büyük faktörler insan ve kullanılması, aşırı otlatma, yarı çöl insan kaynaklı etkinlikler. Bu etkinliklerin yerlerde sulama yapılması da topbaş başında bu canlıların yaşayabilecekleri kelerlerin soylarını tehdit ediyor. alanların giderek daralmasına ve Topbaş kelerler başları yuvarlak yapılı, bölünmesine neden olan endüstriyel boyları da 12 cm kadar olan hayvanlardır. gelişmeler ve tarımsal faaliyetler geliyor. Sırt kısımlarındaki renkler genel Ülkemizde yaşayan sürüngen türlerinin olarak gri ya da kahverengi grimsidir. birçoğunun da soyu tehlike altında. Bu zemin üzerinde siyah, enine ve Bunlardan biri de sadece Ağrı Dağı ve renkli benekler bulunur. Karın çevresinde yaşayan topbaş keler. bölgesi genelde sarımsı beyazdır. Dünya Doğa Koruma Birliği (IUCN) Kuyruk ucu erkeklerde kırmızımsı, verilerine göre topbaş kelerlerin yaşam dişilerde mavimsidir. alanları son 10 yılda % 30 oranında Genel olarak seyrek bitkili, kumluk, azalmış. Bu aynı zamanda yaşam bozkır, yarı çöl ve çöl gibi 80

Bilim ve Teknik Aralık 2011 Topbaş Keler (Phrynocephalus persicus) Ağrı, 17 Ağustos 2011 Fotoğraflar: Prof. Dr. Bayram Göçmen KBuadyanka,kAla.,rGöçmen, B., Herpetoloji, Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Kitaplar Serisi, No. 194, 2005. http://www.turkherptil.org/ http://www.iucnredlist.org/apps/redlist/details/164647/0 81

Türkiye Doğası Jeoloji Alçak Kıyılar Karalarla denizlerin bir araya geldiği bölgeler kıyı olarak bilinir. Kıyılar dar olabildikleri gibi kilometrelerce genişlikte de olabilirler. Kıyı bölgeleri jeolojik olarak yeryüzünün neredeyse en hareketli bölgeleridir. Bir yandan akarsuların taşıdığı kum, kil, çakıl gibi malzemeler buralardan denize karışır. Diğer yandan dalga ve akıntılar kara parçasını devamlı şekillendirir. Kıyıların şekillenmesinde dalgalar ve akıntıların yanı sıra rüzgâr, gelgitler, çözülme, kayaçların yapısı ve türü, coğrafi konum, buzullar, canlı organizmalar gibi dış etkenler de rol oynar. Bununla birlikte birikim ve aşınım da kıyıların şekillenmesinde hayli etkilidir. Bu olayların etkileri alanın morfolojik yapısına göre değişir ve kıyılar genel olarak yüksek ve alçak kıyılar olarak ikiye ayrılır. Yüksek kıyılar, yüksek dağların denize uzandığı yerlerde oluşur. Alçak kıyılarsa deniz kıyısına kadar uzanan düz bir arazinin, geniş ovaların, bulunduğu yerlerde oluşur. Burada kıyı çizgisi genelde düzdür, uzun mesafeler boyunca devam eder. Kara parçası denizin içine doğru az bir eğimle uzanır. Alçak kıyılar delta kıyıları, lagün tipi kıyılar, Watt kıyıları (gelgit olan yerlerde), haliç kıyıları, kumul kıyıları, mercan kıyıları gibi farklı tiplerde olabilir. 82

Bilim ve Teknik Aralık 2011 [email protected] Fotoğraflar: İbrahim Güngör Yer: Anamur / Mersin GKaüynneayk, E., Jeomorfoloji, Tekağaç Eylül Yayıncılık, 2004. 83

Türkiye Doğası Doğa Tarihi Mastodon10 Milyon Yıl Önce Anadolu’da Anadolu’nun tarih öncesi sayfalarını çevirmeye devam ediyoruz. Bu defa günümüzden 10 milyon yıl öncesine gidiyoruz. Bu döneme ait memeli hayvan fosillerine göre, kedigillerden Megantereon, sırtlangillerden Pachycrocuta ve Ictitherium, hortumlu memelilerden Mastodon türleri ve bunlara benzer birçok hayvan Anadolu’da yaşadı. Özellikle mastodonlarla ilgili buluntular ilgi çekiyor. Mastodonlar günümüz fillerine benzeyen, ancak boyları onlardan biraz daha kısa olan, soyları tükenmiş hortumlu memelilerdir. Anadolu’daki mastodonlarla ilgili son araştırmalardan biri Doç. Dr. Nurfettin Kahraman yürütücülüğünde, Burdur’da Elmacık köyü yakınlarında yapılıyor. Bu bölge günümüzden 6-10 milyon yıl önce oluşmuş kayaçlara bakılarak tarihlendiriliyor. Aynı zamanda Neojen dönem içinde de yer alıyor (24-1.8 milyon yıl önce). Neojen dönem boyunca otlak alanlar yaygındı. Büyük otçul hayvanlar, bunlarla beslenen diğer büyük yırtıcılar o dönemde yaygın olarak yaşayan hayvanlardı. Elmacık köyündeki fosil yatakları 1998 yılında keşfedildi. Kazılarda çok sayıda omurgalı hayvana ait fosil bulundu. Bunlar arasında hortumlu fil olan mastodon başta olmak üzere yırtıcılar, zürafa, gergedan, antilop, kuş türlerine ait parçalar var. Yapılan kazılar sonunda da mastodona ait savunma dişi, alt çene, kaburga kemikleri, leğen kemiği gibi fosil parçaları bulundu. 84

Bilim ve Teknik Aralık 2011 [email protected] Çizim : Ayşe İnan Alican KKaahynraamklaanr, N., Alpagut, B., Ekinci, H., Burdur-Elmacık köyü 2006-2007 yılı omurgalı fosil kazısı (Vertebrate fossilexcavations in 2006-2007 at Elmacık village, Kemer- Burdur), Suna-İnan Kıraç Akdeniz Medeniyetleri Araştırma Enstitüsü, ANMED Anadolu Akdeniz’i Arkeoloji Haberleri Dergisi. Sayı 6, s. 20-23, 2008. Kahraman, N., Burdur ili Kemer İlçesi, Elmacık Köyü Baraj Göleti Omurgalı Fosil Kurtarma Kazısı IV. Dönem Kazısı, Kazı Raporu, 2009. (http://www.burdurmuzesi.gov.tr/Elmac%C4%B1k%20Fosil%20Kaz%C4%B1s%C4%B1%202009.pdf) 85

Sağlık Doç. Dr. Ferda Şenel Crush Sendromu Vücudun bir kısmının veya tamamının ezil- ya koyuldu. Dr. Bywaters, Mayıs 1941’deki Lond- oldu. Enkaz altında kalan kişilere damar yoluy- mesi ve baskıya maruz kalması sonucun- ra bombardımanı sırasında enkaz altında 3-4 sa- la verilen sıvılar sayesinde kan basınçlarının ar- da gelişen kas ödemi (şişlik), şok, böbrek yet- at kalıp canlı kurtarılan ve tek bir uzvun sıkışma- tırılması, Crush sendromunu ve buna bağlı ge- mezliği, kalp ve solunum yetmezliği durumu- sı dışında hiçbir yarası olmayan hastaları incele- lişen böbrek yetmezliğini önemli oranda azalt- na Crush sendromu denir. Trafik kazaları, iş ka- di. Enkaz altından çıkarıldıktan bir süre sonra bu tı. İsrail’de yapılan bir araştırmada, 1979 ve 1982 zaları, savaşlar, çığ düşmesi, toprak kayması kişilerin kan basıncında düşme, idrar miktarın- arasında yıkılan binaların altında kalanlara uy- Crush sendromuna yol açan sebepler arasında da azalma ve kan üre seviyesinde artış olduğu- gulanan tedaviler karşılaştırıldı. Enkazdan sağ yer alsa da bu sendromun en sık görülen sebe- nu gözlemledi. Bu kişiler üzerinde yaptığı araş- olarak kurtarılan 7 kişiye ortalama 12 saat son- bi, deprem sonucunda göçük altında kalmak- tırmalar sonrasında Dr. Bywaters, ezilen kaslar- ra başlanan sıvı tedavisine rağmen tamamında tır. Tarih boyunca depremler, toplumlarda ve dan açığa çıkan zararlı maddelerin bu sendroma böbrek yetmezliği gelişti. Ancak 1982’de enkaz- yerleşim alanlarında büyük hasarlara neden ol- yol açtığını belirtti. Birkaç yıl sonra tavşanlar üze- dan kurtarılan ve derhal sıvı tedavisi başlanan muştur. Önemli fay hatları üzerinde olan ülke- rinde yaptığı deneyler sonucunda, vücuda za- sekiz kişinin sadece birinde böbrek yetmezliği mizde son 100 yıl içinde, büyüklüğü 7’nin üze- rar veren ve böbreklerin çalışmasını bozan mad- tespit edildi. Bu sonuç, enkaz altında kalan kişi- rinde olan 11 deprem meydana geldi. Bunla- denin, kas yıkımıyla ortaya çıkan myoglobin adlı lere en kısa sürede sıvı tedavisi başlatılmasının rın arasında en büyük can kaybına yol açanlar bir protein olduğunu gösterdi. Dr. Bywaters, kas önemini vurguladı. 1939’daki Erzincan (32.962 ölü) ve 1999’daki hasarı sonucunda gelişen ve böbreklerin çalış- Marmara depremidir (17.480 ölü). En son yaşa- masını bozan bu tablonun düzeltilmesi için en Günümüzde geniş müdahale imkânları ol- dığımız Van depreminde 700’e yakın insan ha- kısa sürede kan basıncının yükseltilmesi ve ha- masına rağmen, depremlerde göçük altında yatını kaybetmiştir. sarlı uzvun çıkarılması yani ampüte edilmesi ge- kalıp yaralı olarak kurtarılan kişilerde karşılaşı- rektiğini vurguladı. lan en önemli sorun Crush sendromu ve buna Deprem sonrası sık görülen komplikasyon- bağlı gelişen böbrek yetmezliğidir. Crush send- lardan olan Crush sendromu, ilk kez 1909 yılında Dr. Bywaters’ın gözlemlerini takip eden yıl- romu oluşması için kasların birkaç saat baskı al- Messina depremi sonrasında bildirilmiştir. Dep- larda, Crush sendromuyla mücadelede hay- tında kalması yeterlidir. İstatistiklere göre, dep- rem sonrası sağ olarak enkaz altından kurtarılan li önemli gelişmeler kaydedildi. Enkaz altında rem sonrası çöken binalarda bulunanların % 80’i kişilerde halsizlik, kas şişmesi ve kahverengi id- kalan kişilerin % 91’inin kaybedildiği 2. Dünya hemen ölür. Enkazdan sağ kurtulanların % 40’ın- rarla kendini gösteren bir tablonun ortaya çıktığı Savaşı’yla kıyaslandığında, Vietnam savaşında daysa Crush sendromu gelişir. Crush sendromu ve bu kişilerin büyük bir kısmının kısa süre son- bu oran % 50’lere düştü. Ölüm oranındaki bu görülenlerin de üçte birinde böbrek işlevlerinde ra hastanede öldüğü gözlendi. Crush sendromu düşüşün en önemli sebepleri, enkaz altından bozulma meydana gelir. Yakın bir geçmişte ya- denilen bu tablonun sebebi ilk olarak 1940 yılın- kurtarma süresinin kısalması ve böbrek yetmez- şadığımız, 17.480 kişinin ölümüne ve 43.953 ki- da nefroloji uzmanı Bywaters tarafından orta- liği tedavisi için diyaliz yönteminin kullanılması şinin de yaralanmasına yol açan Marmara dep- 86

Bilim ve Teknik Aralık 2011 [email protected] remi sonrası bir hastaneye sevkedilen 330 ya- şı geçirgenliğini ayarlayan bu pompalar işlevi- rını kaybetmesine yol açan sebeplerden en ralı üzerinde yapılan bir araştırmada, meydana ni yapmayınca hücrenin su ve mineral denge- sık rastlananıdır. Ezilen çizgili kasların içeriği- gelen ölümlerin % 21’inin Crush sendromuna, si bozulmaya başlar. Ezilen kas hücrelerinin sı- nin kan dolaşımına karışması sonucunda ge- % 17,5’ininse hayati organ yaralanmasına bağ- vı geçirgenliği artarak damarlardaki suyu ken- lişen Crush sendromunun belirtileri arasında, lı olduğu belirtilmiştir. Marmara depremi sonra- dine çeker. Ezilen uzuvlarda bazen litrelerce sı- ağrılı ve şiş uzuvlar, düşük tansiyon, halsizlik, sında 35 farklı hastaneye yatırılan toplam 5302 vı birikebilir. Bu durum kan hacminin azalması- kalp ritminde aksama (aritmi), solunum yet- hastanın 639’unda (% 12) böbrek işlevlerinde na, yani hipovolemiye yol açar. Hipovolemi so- mezliği, idrar miktarında azalma ve koyu renk- bozulma saptandı. Bu kişilerin 477’sine (% 74,6) nucunda hayati organlara giden kan miktarında li idrar yapma sayılabilir. Enkazdan çıkarılan ki- diyaliz tedavisi uygulandı. Yaralanan 639 hasta- azalma ve şok tablosu gelişebilir. Hücre zarında- şinin genel sağlık durumu ilk önceleri hayli iyi nın 97’si (%15,2) kaybedildi, ancak sağ kalanların ki kalsiyum (Ca) pompasındaki bozukluk nede- görünebilir. Tek bir uzuvda şişme, uzuvda kuv- hiçbirinde kronik böbrek yetmezliği gelişmedi. niyle hücre içinde aşırı miktarda Ca minerali bi- vetsizlik veya hareket ettirememe gibi bulgu- rikir ve kan Ca düzeyi süratle düşmeye başlar. lar olabilir. Ancak bir süre sonra kan basıncında Marmara depremi, göçük altında kalan kişi- Hücre içinde artan Ca minerali bazı yıkım pro- düşme, solunum yetmezliği ve ölüm meydana lere hangi müdahalelerin ne şekilde yapılaca- teinlerini harekete geçirerek hücrenin ölümüne gelebilir. Kan dolaşımındaki sıvı miktarının se- ğı konusunda önemli tecrübeler elde etmemi- yol açar. Parçalanan kas hücrelerinden bol mik- rum yoluyla artırılması en önemli ve ilk teda- zi sağladı. Göçük altında kalma süresinin Crush tarda potasyum, fosfor, laktik asit, kreatin kinaz vi basamağıdır. Kurtarma sırasında kişiye hızlı sendromu gelişmesinde çok önemli bir etken ve myoglobin açığa çıkar. Kan dolaşımına karı- bir şekilde serum takılarak sıvı verilmesi (saat- olmadığı görüldü. Enkaz altında kısa süre ka- şan laktik asit, kan ve idrarın asidik hale gelme- te bir litre hızında) gerekir. İdrar miktarını artır- lan veya uzun süre (4-5 gün) sonra kurtarılan ki- sine (asidoz), potasyum da hiperpotasemiye yol mak için günde 8-10 litre sıvı ve idrar söktürü- şilerin ölüm oranları arasında önemli bir farklılık açar. Kandaki potasyum miktarının 6 mg/dL’nin cü ilaçlar verilir. Crush sendromunu görülen ki- yoktu. Bu bulgu, arama kurtarma çalışmalarının üzerine çıkması kalp ritminin bozulmasına ve- şilerde kan potasyum düzeyi tehlikeli düzeyle- felaketten sonra en az 5 gün kesintisiz devam et- ya aniden durmasına yol açabilir. Hiperpotase- re çıkabileceği için kurtarma sırasında dahi bu mesi gerektiğini ortaya koydu. Enkaz altında ve mi, Crush sendromu sonrası görülen ölümlerin duruma karşı tedavinin başlatılarak kan potas- sağ oldukları tespit edilen kişilere en kısa sürede önemli bir kısmını oluşturur. yum düzeyinin düşürülmesi çok önemlidir. Şi- damar yoluyla serum verilmesi de hayli önemli- şen kas kılıfının kesilerek rahatlatılması (fasio- dir. Bu kişilerde kan potasyum seviyesi tehlikeli Crush sendromunun en sık etkilediği or- tomi) veya dolaşımı bozulmuş olan uzvun çı- oranda yükselebileceği için (hiperpotasemi) te- gan böbreklerdir. Ölen kas hücrelerinden, ka- karılması acil cerrahi tedavi yöntemleridir. Bu davinin en erken dönemde başlatılması gere- na yüksek miktarda myoglobin geçer. Kanda ar- tür girişimler, gerekli görülürse kurtarma sıra- kir. Crush sendromu gelişen kişilerin büyük kıs- tan myoglobin böbreklerden geçerken süzüle- sında dahi yapılabilir. En son yaşadığımız Van mında diyaliz ihtiyacı olacağından, diyaliz mer- rek idrara atılır. İdrardaki asit miktarının artma- depreminde, uzvu kesilerek hayatı kurtarılan kezlerinin buna hazırlıklı olması, gerekli malze- sı, myoglobinin böbreklerde jel haline dönüş- bir vatandaşımız olmuştur. me, kan ve kan ürünlerini bulundurmaları da ha- mesine sebep olur. Böbreğe giden kan miktarı- yati önem taşır. nın azalmasının da etkisiyle, jel şekline dönüşen Crush sendromuna bağlı böbrek yetmez- myoglobin böbreğin çok ince kanallarını tıkaya- liği gelişmesi yüksek bir ihtimaldir ve bu du- Crush Sendromunun rak süzme işlevini bozar. Şokun etkisiyle kan akı- rum çok yakın takip edilir. Günlük idrar mikta- Mekanizması mı azalan böbrekten salgılanan bazı zararlı mad- rı, kan üre ve kreatinin değerleri, böbrek işlev- deler, böbreğin süzme işlevini daha da kötüleş- lerinin değerlendirilmesindeki en önemli kri- Crush sendromunu tetikleyen olay kasla- tirir. Ezilen uzvun baskıdan kurtarılması ve tek- terlerdir. Kanda tehlikeli düzeylere yükselen rın belirli bir süre baskı altında kalması ve bu- rar kan dolaşımının sağlanması, durumu düzelt- üre, kreatinin, potasyum miktarını düşürmek na bağlı olarak, kasa giden kan akımının yavaş- mektense daha da kötüleştirir. Bir süre için kan- ve asit oranını (asidoz) azaltmak için acil diya- laması veya durmasıdır. Kaslar, fasia denilen çok sız kalan organda kan akımının tekrar sağlanma- liz yapılır. Tüm bu tedavilere ek olarak, enfek- fazla elastik olmayan sıkı kılıflar içindedir. Enkaz sı, yani reperfüzyon, uzuvda bazı zararlı mole- siyonun önlenmesi de hayli önemlidir. Yarala- altında sıkışan uzuvdaki kas kitlesi, dış baskı so- küllerin oluşmasına sebep olur. Kan akımının ye- nan bölgelerden giren mikropların kana karış- nucunda şişmeye (ödem) başlar. Şişerek geniş- niden başlamasıyla birlikte o bölgeye giden be- ması (sepsis) Crush sendromundan sonra gö- lemeye çalışan kasları, onları çepeçevre saran kı- yaz kan hücreleri (lökositler) zararlı bazı madde- rülen ölümlerin önemli kısmını oluşturur. Er- lıfları engeller ve ek bir baskı kuvveti yaratır. Bu ler salgılar. Ek olarak, kimyasal tepkimelerin za- ken safhada antibiyotik tedavisinin başlatılma- durumda kas, karşılaştığı travmanın basısına ek rarlı yan ürünleri de (serbest oksijen radikalleri) sı da hayati önem taşır. olarak kendi kılıfının da baskısı altına girer. Hem aşırı birikerek hücreleri hızla öldürür. Reperfüz- enkaz hem de kendi kılıfının baskısı altında sıkı- yon hasarı denilen bu durum, Crush sendromu KSeavyenr,aMkl.aSr., Lameire, N., Vanholder, R., şan kaslardaki kan akımı iyice yavaşlar. Kan akı- tablosunu daha da ağırlaştırır. Tüm bu gelişme- D“SöTRğeüirvaereeknltyrta,sNilikMsedleTfi.rrsrSioaa..ls,nHotCesjeiprrmDluraesonehldriteanisyfete:ainğoflrdiinzorY,mohSameyaktyıuhniımelv2aoei4rrıe,My,ls2.kta0o1irt07map93br.a0ıa,r-caK1ti7odc3nee5”pu,,rNe25m0e6p0,ihsn9.r.ino3l7o2g,y mınn azalması neticesinde kasa yeterince oksi- ler böbrek hücrelerini olumsuz etkiler ve akut Al, B., Güllü, M. N., Kaplan, M., Güloğlu, C., Aldemir, jen gidemez ve enerji için gerekli olan ATP üre- böbrek yetmezliği gelişir. M., “Crush sendromu”, Tıp Araştırmaları Dergisi, tilemez. Önlenmediği takdirde bu durum haya- Sayı 4, s. 31-38, 2006. ti tehlike yaratır. Crush Sendromunun Belirtileri CGioltn3z3a,leSza,yDı .1,(“ECkr)u,ssh. 3s4y-n4d1r,o2m00e5”,.Critical Care Medicine, ve Yapılması Gerekenler Apaydın, S. G., “Crush sendromu. İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Kasların kansız kalması bir dizi kimyasal tep- Fakültesi Sürekli Tıp Eğitimi Etkinlikleri, İç Hastalıklarında kime başlatır. İlk olarak, hücrelerin dış zarın- Crush sendromu, deprem sonrası enkaz al- Aciller”, Sempozyum Dizisi No. 29, s. 247-255, 2002. da bulunan dengeleyici bazı pompa sistemle- tından sağ çıkan kişilerin daha sonra hayatla- ri bozulur. Hücrenin sıvılara ve minerallere kar- 87

Gökyüzü Alp Akoğlu Gökyüzünün Gökbilimciler, 1600’lü yıllardan bu yana NASA/JPL-Caltech Mira, maksimumundayken en küçük ve en Harikası Mira’nın değişimlerini izliyor. Buna göre, yıldı- sıcak halindedir. Bu sıcaklık, yüzeyin hemen al- zın parlaklığı en parlak olduğunda 2. kadir (Bü- tındaki hidrojen atomlarını proton ve elekt- Amatör gökyüzü gözlemcilerinin iyi tanı- yük Ayı’daki parlak yıldızlar kadar) en sönük ol- ronlarına ayrıştırır. Bu durumda yıldızdan dışarı dığı bir yıldız olan Mira, bu sıralar gökyü- duğundaysa 9. kadir (görebileceğimiz en sö- daha fazla ışık kaçabilir. Kaçan ışık, elektronlar- zündeki en yüksek konumunda. (Yıldızın ko- nük yıldızdan yaklaşık 15 kat sönük) oluyor. la etkileşerek onları da dışa doğru iter. Bu du- numu yan sayfadaki haritada işaretli.) Mira, Ancak, bu değişimler kararlı değil. Örneğin son rum, yıldızın genişlemesine ve soğumasına ne- parlak bir yıldız olmasa da ilginç birtakım özel- birkaç dönemde yıldızın parlaklığı 3. kadirden den olur. Sıcaklık düştüğünde elektron ve pro- liklere sahip. Yıldızın en belirgin özelliği 11 ay- daha fazla olmadı. Yıldızın parlaklık periyodu tonlar yeniden birleşmeye ve yıldızın içlerine lık dönemlerle gözden kaybolması ve tekrar da (iki maksimum parlaklık arasında geçen za- doğru düşmeye başlar. Yıldız yeniden ısınır ve belirmesi. 1630’lu yıllarda gökbilimciler bu yıl- man) 310 günle 370 gün arasında değişiyor. küçülür. Yıldızın 11 aylık döngüsü bundan kay- dızın 11 aylık dönemlerle parlaklığını değiştir- naklanır. diğini buldu. O zamanlar, parlaklığı böylesine Mira, tüm kırmızı devler gibi dev büyüklükte. değişen tek yıldız olduğu için, yıldıza “harika” Ancak yıldızın çapını ölçmek kolay değil. Hubb- Mira’nın bu zonklamalara daha ne kadar anlamına gelen Latince “Mira” adı verildi. le ve Chandra gibi gelişmiş uzay teleskoplarıyla dayanabileceği bilinmiyor. Ancak birkaç on bin yapılan gözlemler yıldızın yarıçapının 2 astrono- yıl içinde çok güçlü birkaç zonklamanın ardın- Mira, günümüzde ona has özellikler ta- mi birimi (Güneş-Dünya arası uzaklık) kadar ola- dan yıldızın çekirdeğinin üstündeki katmanla- şıyan belli bir yıldız tipine adını veriyor. Yaş- bileceğini gösteriyor. Yani Mira’yı Güneş’in yeri- rını tümüyle püskürteceği düşünülüyor. Geriye lı, kırmızı dev aşamasına gelmiş, 80-1000 gün ne koyabilseydik, Mars’ı hatta asteroit kuşağının merkezinde bir beyaz cüce bulunan bir geze- arasında periyoda sahip yıldızlara “Mira tipi bir bölümünü de içine alırdı. Mira’nın her zonk- genimsi bulutsu kalacak. değişenler” deniyor. Miraların parlaklıkların- lamada uzaya saçtığı tozsa yıldızdan 100 astro- daki değişim de değişken. Mira tipi bir yıldı- nomi birimi uzaklığa ulaşmış durumda (yukarı- Gökyüzünün harika yıldızının ilginçlikleri zın en parlak olduğu haliyle (minimumu) en daki fotoğrafta görebilirsiniz). bunlarla sınırlı değil. Mira’nın ilginç özellikle- parlak hali (maksimumu) arasındaki parlaklık rinden biri de ikili bir sistemin üyesi olması. Üs- farkı, birkaç kat ile 10.000 kat arasında deği- Mira, bilinen en soğuk yıldızlardan biri. Yıl- telik eşi ondan 70 astronomi birimi uzakta bu- şim gösteriyor. dızın yüzey sıcaklığı 1300°C ile 2500°C arasın- lunan bir beyaz cüce. X-ışını dalga boyunda ya- da değişiyor (Güneş’in yüzey sıcaklığı 5800°C pılan gözlemler Mira’dan beyaz cüceye madde Aslında Mira’ya bakarken kendi yıldızımızın civarındadır). Genelde sönük yıldızlarda seçil- akışı olduğunu gösterdi. Aslında bu çok da şa- geleceğini görüyoruz. Mira, yaşlanmış bir yıl- mesi zor olsa da Mira’ya baktığınızda kırmızı şırtıcı değildi. Çünkü Mira’nın cömert bir şe- dız ve ölmeden önce adeta can çekişiyor. Yıl- rengini fark edebilirsiniz. Bu kadar soğuk olma- kilde saçtığı maddenin bir bölümünün Mira dızın yüzeyi bir şişip bir iniyor; bir başka deyiş- sı nedeniyle, görünür ışıktan çok kızılötesi dal- B’nin kütleçekimine yakalanması normal. Mira le“zonkluyor”. İşte, parlaklıktaki değişim büyük ga boylarında ışır (çalışırken dirençleri kırmızı B’ye akan madde, onun çevresinde yörünge- oranda bu durumdan kaynaklanıyor. Mira her görünen elektrikli ısıtıcılar gibi). ye girerek yavaş yavaş yüzeye düşüyor. Chand- zonklamasında dış katmanlarındaki maddenin ra Uzay Teleskopu’nu kullanan araştırmacı- bir bölümünü uzaya savuruyor. Her seferinde, Mira, ikili bir sistemin üyesi. Üstelik eşi bir beyaz cüce. lar, Mira B’nin çevresindeki diskin yaydığı ışını- yıldızın kütlesiyle karşılaştırıldığında küçük bir X-ışını dalga boyunda yapılan gözlemler Mira’dan beyaz cüceye mı fotoğraflamayı başardı. Bununla da kalma- oranda madde savrulsa da çok büyük miktar- madde akışı olduğunu gösteriyor. yıp, Mira ve Mira B arasındaki madde köprüsü- da madde yıldızdan dışarı atılıyor. nü de Chandra’nın çektiği fotoğraflarda göre- biliyoruz. Mira’nın çapı, Güneş’in çapının 350 ile 600 katı arasında değişiyor. Oysa, yıldızın kütlesi Gökyüzündeki bilinen on binlerce Mira tipi Güneş’inkinin yalnızca 2 katı kadar. Güneş de değişen yıldızın temsilcisi olan Mira, astrono- Mira gibi bir kırmızı dev haline geldiğinde iç mik ölçekte çok da uzak olmayan bir gelecek- gezegenleri yutacak kadar genişleyecek. te, gezegenimsi bulutsuya dönüşecek. Bu süre içinde biz de bu yıldızın tüm gizemini ortaya çıkarmış olursak, kendi yıldızımızın geleceğini de önemli ölçüde çözmüş olacağız. 88

Bilim ve Teknik Aralık 2011 [email protected] 1 Aralık 22.00 06 Aralık 15 Aralık 21.00 Ay ile Jüpiter yakın 31 Aralık 20.00 görünümde (akşam) 13 Aralık İkizler göktaşı yağmuru 17 Aralık Mars ile Ay yakın görünümde (gece) 20 Aralık Satürn ile Ay yakın görünümde (sabah) 22 Aralık Kış gündönümü (en uzun gece) 23 Aralık Merkür en büyük uzanımda (22°) 23 Aralık Merkür ile Ay yakın görünümde (sabah) 27 Aralık Venüs ile Ay yakın görünümde (akşam) Aralık’ta Gezegenler ve Ay Merkür giderek Güneş’ten uzaklaş- 20 Aralık sabahı güneydoğu ufku 27 Aralık akşamı batı ufku masına karşın ay boyunca ufuktan fazla yükselmeyecek. Bu yıl Merkür’ü son kez yükselmiş olduğundan şimdi gezegeni hava aydınlanmaya başlamadan gözlem görmek isteyen gözlemciler ayın son gözlemenin en iyi zamanı. yapması gerekiyor. haftası gezegeni gündoğumundan hemen önce güneydoğu ufkunda arayabilir. Ancak Satürn geceyarısından yaklaşık 2 saat Ay 2 Aralık’ta ilkdördün, 10 Aralık’ta gezegeni görebilmek için ufkun açık sonra doğuyor. Teleskoplu gözlemcilerin dolunay, 18 Aralık’ta sondördün, olması, hava koşullarının uygun olması gezegenin yeterince yükselmesi için sabah 24 Aralık’ta yeniay hallerinde olacak. gerekiyor. Venüs artık akşam gökyüzünde görü- lebiliyor. Ay sonunda gezegen Güneş’ten yaklaşık iki saat sonra batıyor olacak. Mars artık geceyarısından önce doğuyor ve sabaha kadar görülebiliyor. Gezegen Dünya’ya yaklaştığı için parlaklığı da artmış durumda. Bu sayede kış gökyüzünün parlak yıldızları arasında bile dikkat çekiyor. Jüpiter hava karardığında güneybatı ufku üzerinde tüm görkemiyle parlıyor. Hava tamamen karardığında iyice 89

Bilim Tarihinden Prof. Dr. Hüseyin Gazi Topdemir Geç İskenderiye Döneminde Bilim: İskenderiyeli Heron İskenderiyeli Heron MÖ 200 ile MÖ 30 yılları arasındaki dönem İskenderiye’de hâlâ parlak bilimsel çalışmaların yapıldığı bir dönemdir. Ancak bu yıllarda bir baş- Heron’un Yaşamı ka kent daha gittikçe varlığını hissettirmeye, siyasi bir güç olarak ortaya çıkmaya ve İskenderiye’ye üstün gelmeye başlamıştır. Bu kent Roma’dır. MS 1. yüzyılda yaşayan Heron, İskenderiye Mekanik Roma MÖ 753 yılında kurulmuş küçük bir kent olmasına, defalarca istila Okulu’nun kuramsal bilgileri tekniğe dönüştürme çabasının edilmesine karşın tarihten silinmemiş, giderek dünyanın en büyük siya- Grek dünyasındaki son temsilcisidir. Çeşitli konuları içeren si ve askeri gücü haline gelmiştir. Kurulduktan sonra, MÖ 3. yüzyılın son- eserinin en önemli bölümü pnömatiktir. Philon gibi o da larına doğru Romalılar bütün İtalya’yı ele geçirmiştir. O tarihten sonra da konuya kuramsal bilgi vererek başlar. Hava bir cisimdir, evrende İtalya dışına çıkmış, giderek bütün Grek dünyasını ele geçirmişlerdir. MÖ sürekli boşluk yoktur, yalnızca atomların çevrelerinde küçük 1. yüzyılda Antik Grek topraklarının önemli kısmı artık Romalıların elin- ölçekli boşluklar vardır. Katı cisimleri oluşturan atomların deydi. Roma kısa süre sonra maddi zenginliğin ve siyasi gücün temsilcisi çevrelerindeki boşluk miktarının çok az olmasına karşın, olduğu kadar, kültür merkezi de oldu. Başlangıçta Grek kültürü etkisin- hava atomlarının çev­relerindeki boşluk miktarı fazladır. Bu de kalan Romalılar, giderek kendi özgün yaklaşımlarını oluşturmaya baş- nedenle de hava sıkıştırılabilir ve basınç ortadan kalkınca da ladı. Bu dönem MÖ 30’dan başlayarak MS 476’ya kadar sürdü. Artık yeni eski durumuna dönebilir. Heron ateşin her şeyi bozduğunu ve bir uygarlık söz konusuydu. Bu uygarlığın yazın dili Latinceydi. Değişen incelttiğini kabul eder. Örneğin, su ısıtılırsa hava haline gelir, sadece dil değildi. Bilim anlayışı da değişmişti. Romalılar bilime salt bi- yani incelir. Philon gibi Heron da bu ilkeler üzerine dayanan pek lim olduğu için değil, sağladığı yarar ölçüsünde değer veriyordu. Bu ne- çok araç geliştirmiştir. Bunlar sihirli sürahiler, su içen hayvanlar denle Romalılar bilime katkı yapmamış, sadece bilimin sonuçlarını kul- ve öten kuşlardır. lanmışlardı. Bu anlayışla birlikte, Grek dünyasında uzun bir sürede bilge- lerce geliştirilmiş olan, insan düşüncesini geleneksel görüşlerden, açıkla- 90 ma modellerinden ve özellikle de mistik ve mitolojik anlayıştan bağım- sız kılma geleneği giderek ortadan kalkacak, aklın ve özgün düşüncenin mitsel tasarımdan bağımsız bir biçimde doğa olayları karşısında eleştirel bir yaklaşımı benimsediği gözlem, deney ve akılcılığa dayanan bilim ge- leneği de kaybolmaya başlayacaktı. Bunun bir sonucu olarak da MS 476 tarihinden itibaren Batı dünyası Karanlık Çağ’a girecekti. İskenderiye’de ise hâlâ ciddi bilimsel çalışmalar yapılmaktaydı. Orada çalışanlardan biri de İskenderiye Mekanik Okulu’nun son temsilcisi Heron’du. Heron’un sihirli sürahisi

Bilim ve Teknik Aralık 2011 [email protected] Otomat Çalışmaları Heron’un otomatlar yani gizemli araçlar konusundaki kapı kanatlarının kapalı olduğu konumda L ağırlığı ile ilk çalışması sihirli sürahidir. Sürahinin sapında bir delik dengede olan kova, suyun bir kısmının içine akmasıyla vardır; sürahideki suyu boşaltmaya çalışan kişi, eğer bu ağırl­aşır, sütunlar üzerine sarılmış ipi çeker, kapı kanat- deliği parmağıyla kaparsa su akmaz, açarsa tekrar akar. larına bağlı olan sütunları döndü­rür ve kapı açılır. Ateş Gösterilerde suyun bazen akması bazen akmaması se- söndüğünde ise hava basıncı azalır, daha önce kovaya yircilere hayli eğlenceli geldiğinden, Heron da okulun geçen su geri döner, kova hafifler, L ağırlığı ile dengeye diğer temsilcileri gibi bu buluşunu daha çok eğlence gelir, bu kez sütunlar aksi yöne dönerek kapı kanatlarını amaçlı kullanmıştı. Düzeneğin esasını hava ve boşluk kapatır. hakkındaki bilgiler oluşturuyordu. Heron Pneumatica (Pnömatik-Hava Basıncı) adlı kitabında çok sayıda ben- Fizik Çalışmaları zer düzenek tarif etmişti. Heron’un, bilimsel incelemeler yaptığı başka bir alan Heron hava, hava basıncı ve boşluk konusunda yap- da optikti. Özellikle yansıma konusunda çalışmış ve tığı çalışmalarla “aeolipile” adı verilen ilk buhar türbinini araştırmalarını Catoptrics (Yansıma) adlı yapıtında top- de icat etmişti. Son derece basit hazırlanmış düzenek, içi lamıştır. Burada küresel, düz, çukur ve tümsek aynalar- su ile dolu bir hazne ve üzerinde iki delik bulunan me- da oluşan görüntüleri incelemiş ve gelen ışığın aynayla tal bir küreden oluşur. Metal küre su haznesinin üzerine yaptığı açının, yansıyan ışığın aynayla yaptığı açıya eşit iki boru ile sabitlenmiştir. Haznenin altında ateş yakıldı- olduğunu belirten birinci yansıma yasasını geometrik ğında, bir süre sonra su kaynayıp buharlaş, buharlaşan olarak kanıtlamıştır. su iki boru aracılığıyla metal küreye dolar. Küreye dolan buhar, üzerindeki iki köşeli borudan basınçlı bir şekilde Buhar türbini dışarıya çıkar, çıkarken de oluşturduğu kuvvetin etkisiyle küre kendi etrafında döner. Buhar arttıkça gittikçe daha hızlı dönen metal küre, etrafa basınçlı su buharı püskürt- meye başlar, basınçtan dolayı dönen küre aynı zamanda kuvvetli bir ıslık sesi çıkarır. Metal kürenin dönme hızı ateşin gücüne bağlıdır. Çünkü ateş ne denli güçlü olursa, su da o kadar hızlı buharlaşacak, kürenin dönüşü de o kadar hızlı olacaktır. Metal kürenin ses çıkararak dönme- si insanları heyecanlandırdığından, o gün için harika bir oyuncak olarak görülen bu basit araç, aslında bilimsel bir ilkenin, Isaac Newton’un “her etki kendine eşit ve zıt bir karşı etki yaratır” şeklinde ifade edilen üçüncü hareket yasasının uygulanışı olması bakımından dikkat çekicidir. Buhar türbinin temelini oluşturacak bir düşüncenin ürü- nü olan bu aracı da Heron gösteri amacıyla kullanmıştır. Heron’un hava basıncı, boşluk ve denge ilkelerinden yararlanarak yaptığı çeşitli araçlardan biri de bir tapınak kapısının otomatik olarak açılıp kapanmasını sağlayan düzenekti. O dönemde her tapınağın yanında bir sunak ta­şı vardı. Heron’un yaptığı düzenek sayesinde, bu sunak taşının üzerinde bir ateş yakılınca tapınağın kapısı kendi- liğinden açılıyor, ateş sönünce de kapanıyordu. Düzenek şöyleydi: Sunak taşının (A) altındaki boru su dolu bir kabın (B) içine giriyor. B kabının içinden çıkan diğer bir boru da (C), içinde su bulunan ve L ağırlığıyla dengelenmiş D kabına bağlanıyor. D kabı aynı zamanda kapı kanatlarının açılıp kapanmasını sağlayan sütunlara bağlı. D kabını dengede tutan L ağırlığı da iple sütun- lara bağlı. Düzenek denge durumundayken kapı kapalı konumdadır. Heron bu kapının kendiliğinden açılıp ka- panmasını sağlıyor. Düzenek şöyle çalışıyor: Ateş yakıldığında sunak taşı- nın (A) içindeki hava ısınarak genişler ve B küresinin için- deki suya basınç yapar. Bu basınç nedeniyle, su­yun bir kısmı C aracılığı ile D kovasına geçer. İlk konumda, yani 91

Bilim Tarihinden Heron’un fizikte çalıştığı bir diğer konu da dengedir. Bu konudaki çalışmaları Grek Otomatik açılıp kapanan tapınak kapısı dünyasında niceliksel fiziğin gelişmesinin bir evresini oluşturması bakımından değer Mekanik yansıma örneklerini kullanan taşır. Çalışması şu şekilde betimlenebilir: Bir Heron’a göre, bir ışının hareketi bir taşın ha- düzlem üzerine bir silindir konulduğunda, reketine benzetilebilir. Bir taş katı bir yüze- silindir dengede olacağı için hareket etmez. ye, örneğin bir duvara çarptığında nasıl geri Silindirin düzleme teğet olduğu noktaya dik dönüyorsa, gözlerimizden çıkan ışınlar da bir doğru indirilirse, bu doğru silindiri iki eşit parlak nesnelere çarptıklarında geriye döner. parçaya böler. Bu durum silindirin denge Heron’a göre, gözden çıkan ışınlar bir doğru konumunda olduğunun açık göstergesidir. boyunca yol alır; çünkü itme kuvveti, ışını Eğer silindirin üzerinde bulunduğu düzlem, mümkün olan en kısa yoldan götürmek ister. belirli bir açı oluşturacak şekilde bir ucundan Heron bunun neden böyle olduğunu açık- kaldırılırsa, denge bozulur ve silindir yuvar- lamak için, “doğa gereksiz işlerden sakınır” lanır. Yine teğet noktasında yatay düzleme varsayımından hareket eder. Işık ışınlarının bir dikme indirildiğinde, bu dikmenin silin- mümkün olan en kısa yolu izleyeceği düşün- diri iki eşit parçaya bölmediği görülecektir. cesi Heron’dan sonra bilim tarihine “en az yol Silindirin yuvarlanma hızı dengeyi bozan ilkesi” olarak geçmiştir. kısmın büyüklüğüyle orantılıdır. Başka bir deyişle silindirin dengeyi bozan kısmının (a) ağırlığına bağlıdır. Bu kısmın miktarının artışı veya azalışı ise düzlemin eğim açısına bağlı- dır. Eğim açısı büyüdükçe hızlanma artacak, küçüldükçe yavaşlayacaktır. Böylece hız artışı veya azalışı geometrik bir niceliğe bağlanmış olmaktadır. Oysa Heron’dan önce hız nitelik- sel olarak ifade edilmekte, az hızlı, çok hızlı vb. şeklinde belirlenmekteydi. DKaraycnhamklaanrn, A. G., “Fragments from Archimedes in DHrearochn’ms Manenc,hAan. iGcs.,”,KCteensitbaiuorsu, Ps,hCilioltn8a, ns.d9H1-e1r4o6n,,1963 ACciltta4H, 1is9t4o8ri.ca Scientiarum Naturalium et Medicinalium, Drachmann, A. G., The Mechanical Technology of Greek and RBMMToiolecpimdmCdialceevinmnlelaaAiTnrline,u,kHtJmin.q.oE,uGl.Coivt.j,yiiel,U,tADA1ncr7oakt,rtaa,1ndYH9,.a6H,işs3B,t..,oi2lDri0mi0cüa6nT.SyaacriieThnait,riiahriunmdeNaturalium et Pegem Yayınları, 2009. Heron’un en az yol ilkesinin geometrik gösterimi Denge problemi Heron bu düşüncesini geometrik olarak şöyle kanıtlar: (Şekilde) AB → ayna, G göz, 92 D → nesne, GA → gelen ışın, AD → yansı- yan ışın olsun. Bu durumda oluşan EAG açısı (geliş açısı), HAD açısına (yansıma açısı) eşit olduğu için, bu açıları oluşturan ışınların (GA ve AD) izlediği yol en kısa yol olacaktır. Böyle olmasaydı, yani ışın bu yolu değil de, örne- ğin, GB ve BD yolunu izleseydi (EBG ve HBD açıları eşit olmayacağı için) GB ve BD toplam yolu, GA ve AD toplam yolundan daha uzun olacaktı. Dolayısıyla en az yol ilkesine göre, ışın en kısa yol olan GA ve AD toplam yolunu izleyecekti.

Yayın Dünyası yor. Üstelik bir takım buluşlarına ait patentle- İlay Çelik rin, rakipleri olan Edison’a ve Marconi’ye veril- Tesla miş olması durumu daha da trajik kılıyor. Muh- Kitabın hak ettiğinden çok daha az tanınan temelen kendisi kadar önemli işler yapan bir- büyük mucit ve biliminsanı Tesla’nın ülkemiz- Zamanın ötesindeki deha çok biliminsanı kadar tanınmadığı için de Tes- de daha fazla tanınmasına katkı sağlamasını ve Margaret Cheney la hakkında pek fazla popüler kitap bulunmu- özellikle genç okurlara ilham kaynağı olmasını Çeviri: Okhan Gündüz, Ertuğrul Memed Koç yor. Çevirisi Aykırı Yayıncılık’tan çıkan bir Tesla diliyoruz. Aykırı Yayıncılık, Nisan 2010 biyografisi bu bakımdan önem taşıyor. ABD’li yazar Margaret Cheney tarafından kaleme alı- Neden abur cubur yememeliyim? Yaptığı çalışmalarla başta elektriğin ticari nan biyografi Tesla Enstitüsü tarafından ödüle olarak yaygınlaşması ve elektromanyetiz- layık görülmüş. Kate Knighton ma kuramları olmak üzere pek çok alana önemli Çeviri: Pınar Turanlı katkılarda bulunan Nikola Tesla, önemli başarı- Biyografinin ilk bölümlerinde Tesla’nın ha- TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları, Ekim 2011 larına rağmen görece az tanınan bir mucit ve bi- yatının ilk dönemleri, yetiştiği aile ve eğitim liminsanı. Her ne kadar kendi döneminde özel- ortamları, o dönemde Tesla’nın gelecekte- Çocuk yetiştirenlerin yaşadığı en büyük ve likle ABD’de büyük bir üne sahip olsa da Tes- ki mucit kişiliğine zemin hazırlayan birtakım yaygın sorunlardan biri çocukların sağlık- la bugün insanlar tarafından pek de tanınmı- olaylar ve durumlar konu ediliyor. Daha son- sız abur cuburlara olan düşkünlüğü. Bu alışkan- raki bölümlerde ise Tesla’nın Amerika’ya geli- lık hem çocukların gerekli besinleri almasını en- Margaret Cheney: 1921, Eugene, Oregon doğum- şi, Edison’la tanışması ve alternatif akım mo- gelliyor hem de çocuklarda yaygınlaşmaya baş- lu ABD’li yazar Margaret Cheney kariyerinin ilk dönem- toru üzerinde çalışmasıyla başlayan, kablosuz layan obezlik sorununu körüklüyor. Üstelik abur lerinde Associated Press’in Seattle bürosunda muhabir elektrik iletimi gibi çok ilginç konularla da il- cubur yeme alışkanlığı çocuklarla sınırlı kalma- ve editör olarak çalıştı. Daha sonra eşiyle birlikte uzun gilendiği, buluşlarla dolu uzun bilimsel kariye- yıp daha geniş yaş gruplarında da yaygınlaşıyor. yıllar Ortadoğu’nun ve Avrupa’nın çeşitli yerlerinde bu- ri kronolojik bir düzende anlatılıyor. Klasik bi- Tabi ki bu konuda öncelikle odaklanılması ge- lundu. 1960’larda Kaliforniya Üniversitesi rektörlüğün- yografi biçimindeki kitapta pek çok diyalog- reken grup küçük çocuklar, çünkü alışkanlıklar de halkla ilişkiler konusunda yazarlık yaptı. Daha son- dan, mektuptan ve Tesla’nın kendi anlatıla- çok küçük yaşlarda oluşmaya başlıyor. Çevirisi ra Carnegie Komisyonu’nda yüksek öğrenim konusun- rından yararlanılmış. Biyografinin çok sayıda TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları’ndan önceki ay da çalışmalar yaptı. Cheney, Tesla hakkındaki iki biyog- bölüm şeklinde düzenlenmiş olması Tesla’nın çıkan“Neden abur cubur yememeliyim?”adlı ki- rafi yazdı. Bunlardan Tesla-Zamanın Ötesindeki Deha hayatında ayrı ayrı önem taşıyan dönemlerin tap, çocuklara okuma öğrenir öğrenmez sağlıklı çeyrek yüzyıldan uzun bir süredir sürekli olarak bası- ya da olay dizilerinin daha kolay algılanması- beslenmeyi de öğrenmeleri için bir fırsat sunu- lıyor. Cheney bu eseriyle aynı zamanda Tesla Enstitü- nı sağlıyor. yor. Fakat kitabın çocuk kitabı olmasına aldan- sü tarafından Tesla Altın Madalyası’na layık görülmüş. mayın, sağlıklı beslenmeyle ilgili herkesin ilgisi- Cheney’nin diğer eserleri arasında Edmund Kemper adlı Kate Knighton: Çocuk kitapları yazarı. Yayımlan- ni çekebilecek bilgiler içeriyor “Neden abur cu- bir seri katilin biyografisi“Why:The Serial Killer in Ame- mış eserlerinden bazıları: çevirisi TÜBİTAK Popüler Bi- bur yememeliyim?”. rica”, melez kabare şarkıcısı Mercer’ı anlatan “Midnight lim Kitapları’ndan çıkan 100 Bilimsel Deney (Georgina at Mabel’s -The Mabel Mercer Story”ve kırsal yaşamdan Andrews’la birlikte), 50 Science Things to Make and Kitap abur cuburun ne olduğunu ve neden şehir yaşamına geçişte yaşadığı zorlu ve mizahi olayla- Do ve The Big Book of Holiday Things to Make and Do. sağlıksız olduğunu anlatarak başlıyor. Yazar rı ele aldığı otobiyografisi“Meanwhile Farm”bulunuyor. “sen”dili kullanarak, okura doğrudan hitap edi- yor ve daha etkili bir anlatım sağlıyor. Yedi yaş üstü tüm okurların kolayca anlayabileceği ba- sit bir dilin kullanıldığı kitap, rengârenk sayfa- ları ve sevimli çizimleriyle genç okurları hemen kendisine çekecek. Ayrıca başlığının “beslen- me” gibi bir terim yerine “abur cubur” gibi bir deyim içermesi de muhtemelen onlar için ilgi çekici olacak! Kitabın diğer bölümlerinde vü- cudun hangi besinlere ihtiyaç duyduğu, bu be- sinlerin hangi gıdalarda bulunabileceği, sağlık- lı kilonun ne olduğu, zinde kalmak için egzer- siz yapma gerekliliği gibi konulardan bahsedi- liyor. Kitapta okurlara yönelik basit yemek tarif- leri gibi somut öneriler de bulunuyor. Kitabın çağımızın en önemli sorunlarından biri olan sağlıklı beslenme konusunda özellikle genç okurları bilgilendirmesini ve onları sağlıklı beslenmeye yönlendirmesini umuyoruz. “Yapılması ve yapılmaması gerekenler ne- lerdir? Yenilmesi ve yenilmemesi gerekenler nelerdir? Bunların nedenleri ile birlikte besin- lerle ilgili mutlaka bilinmesi gerekenleri bu ki- tapta bulabilirsin.” 93

Zekâ Oyunları Sudoku Sayılar - Rakamlar Soru İşareti Aşağıdaki dokuz bloğu tabloya öyle Altıgenlerin köşelerine öyle pozitif tamsayılar Soru işaretinin yerine hangi sayı gelecek? yerleştirin ki: yerleştirin ki; standart bir SUDOKU tablosu 3,1,4,0,14,?,... • Her sayı, kendine komşu olan iki sayının elde edilsin. rakamlarının toplamına eşit olsun. ? • Altıgendeki 6 sayı birbirlerinden NOEB ŞEKERA TL IAK ÇDERE? farklı olsun. Ne Der? 841 5239 62 Sorunun üç farklı çözümünü bulunuz. 793 6142 78 “Yüz” dedim “sıfır” dedi, “on” dedim “dokuz” 526 8791 35 Karedeki Dörtgenler dedi, “seksen” dedim “on altı” dedi, “otuz” dedim “yirmi bir” dedi, “altmış” dedim “yirmi 437 8519 76 Aşağıda verilen 10 adet dörtgeni dört” dedi, “elli” dersem ne der? 956 3241 85 bir araya getirerek sağdaki 10 x 10’luk kareyi 6974 43 elde ediniz. Çift Sayılar 281 7326 145 89 (3 x 5’lik dörtgen önceden yerleştirilmiştir.) Rastgele seçilecek 100 sayıdaki çift sayı 792 5683 14 adedinin, rastgele seçilecek 99 sayıdaki çift 368 4192 57 sayı adedinden büyük olma olasılığı kaçtır? Rakamlı Kareler Not: Standart bir SUDOKU tablosunda her sırada, her kolonda ve her blokta (sınırları 1’den 3’e kadar olan rakamları kullanarak gösterilen 3x3’lük kareler) 1’den 9’a kadar sayılar tam olarak bir kez bulunur. aşağıdaki kareleri dolduracaksınız. • Birbirlerine yatay veya düşey komşu olan Renkli Küp karelerde aynı rakam yer almayacak. • Boş kare kalmayacak. İki kırmızı, iki mavi, iki sarı ve iki yeşil küp kullanarak 2 x 2 x 2’lik bir küp elde edeceksiniz. Bu işlem kaç farklı biçimde yapılabilir? Dış yüzlerindeki renklerin oluşturduğu desenlere göre, kaç farklı küp elde edilebilir? Örnek: Soru 3 karelik bir şekil için sorulsaydı (Bir kübün farklı sayılabilmesi için cevap 12 olacaktı. ne şekilde döndürülürse döndürülsün başka bir küple aynı olmaması gerekir.) 11112 2 12 13 23 32 13 23 223333 23 31 12 21 31 32 94

Bilim ve Teknik Aralık 2011 Emrehan Halıcı Aylar Ay adlarını soldan sağa veya yukarıdan aşağıya okunacak biçimde kutulara yerleştiriniz. Kullanmadığınız kutuları siyaha boyayınız. Aynı hat üzerinde bulunan adlar arasında siyah kutu bulunmalıdır. Geçen Sayının 1. sözcüğün 1. harfi, Maksimum çarpım Çözümleri 2. sözcüğün 2. harfi, 3. sözcüğün 3. harfi... Madeni Paralar 11 adet para yerleştirilebilir. Sayı Bul 98574160 Yirmi Nokta Noktalar Birden fazla çözüm var. X=5 Bunlardan biri aşağıdadır. ll ll l ll l ll İki Grup ll 1/21 Grupların birinde 4 kızın olması ll l diğer grupta hiç kız olmaması demektir. Birinci grupta ll hiç kız olmaması olasılığı 6/10 x 5/9 x 4/8 x 3/7 x 2/6 = ll l 1/42’dir. Aynısı ikinci grup için de geçerli olduğundan cevap Soru İşareti Şifre 2 x 1/42 = 1/21 olarak bulunur. 100 AT Üç kolondaki sayılara sırasıyla FİL A, B, C dersek; KALE B=(10*A+C)+A**C VEZİR B=91+9**1=100 Sessiz harfler saat yönünde bir harf, sesli harfler ters yönde Parola Üçgenler bir harf ilerliyor ve sayısal “PAROLA” gizlenmiştir. 70 adet üçgen var. karşılıkları yan yana yazılıyor. 95

TÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisine Gönderilen Yazı ve Görsellerin Sahip Olması Gereken Özellikler 1. TÜBİTAK Bilim ve Teknik dergisi popüler bilim ya- Alp, S., Hitit Güneşi, TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları, 2002. zıları yayımlayan bir dergidir. Bu nedenle dergimizde yayımlanan yazılar genel okuyucu tarafından anlaşıla- Şeker, A., Tokuç, G., Vitrinel, A., Öktem, S. ve Cömert, S., bilecek düzeyde, net, yalın ve teknik olmayan bir Türk- “Menenjitli Vakalarda Beyin Omurilik Sıvısındaki Enzimatik çe ile yazılmış olmalıdır. Yazılar, başlık, sunuş, ana me- Değişimler”, Çocuk Dergisi, Cilt 1, Sayı 3, s. 56-62, 1 Mart 2008. tin, alt başlıklar, çerçeve metinleri ve görsel malzeme- lerden oluşmaktadır. Soylu, U. ve Göçer, M., “Göller Bölgesi Sulak Alanlar Du- rum Değerlendirmesi,” Göller Bölgesi Çalıştayı, 8–10 Aralık Başlık: Konuyu en iyi ifade edebilecek nitelikte, kı- 1995. sa ve ilgi çekici olmalıdır. http://www.news.wisc.edu/16250 Sunuş: Yazının sunuşu başlığın hemen altında yer alır ve konunun önemini, yazının ilginç yanlarını oku- Anahtar kavramlar: Konuyla ilgili en çok beş adet yucuda merak uyandıracak biçimde anlatan birkaç kı- kısa açıklamalı anahtar kavram verilmelidir. sa cümleden oluşur. Bu kısım sayfa düzeninde farklı bir yazı karakteriyle, ana metinden ayrı biçimde baş- Görsel malzemeler: Yazıda ele alınan düşünceyi lığın altında yer alacaktır. destekleyici ve açıklayıcı fotoğraf, çizim, grafik gibi su- nuşu zenginleştirici öğelerdir. Görsel malzemeler ya- Ana metin: Ele alınan konunun, savunulan düşün- yın tekniğine uygun kalitede, yeterli büyüklük ve çö- cenin ve ilgili olayların örneklerle açıklandığı bölüm- zünürlükte (baskı boyutunda en az 300 dpi) olmalı- dür. Yazılar yapılan bir araştırmayı tanıtmaya yönelik dır. Açıklama gerektiren görsellerin alt ve iç yazıları ve olabilir. Ancak bu gibi durumlarda dahi dergimizin bir görselin kaynağı yazı metninin altında mutlaka veril- popüler bilim yayın organı olduğu göz önüne alına- melidir. Yazarın temin ettiği görsel malzemelerin telif rak, yazının önemli bir kısmının konuyu çok genel hat- hakkı sorumluluğu yazara aittir. Yazar gerekli izinleri ları, temel bilgileri ve kısa bir gelişim tarihçesiyle oku- almakla yükümlüdür. ra tanıtması gerekmektedir. Burada teknik terimlerin ve temel kavramların net bir şekilde açıklanması bek- 2. Yazı .txt ya da .doc formatında, elektronik ortam- lenmektedir. Yazının geri kalan kısmında araştırmaya da [email protected] adresine iletilmelidir. Seçi- özel hususlardan ve araştırmanın genel katkısından len görsel malzemelerin nerede kullanılması istendi- bahsedilmeli, önemi ve yaygın etkisi vurgulanmalı- ği metinde işaretlenmiş olmalıdır. Görsel malzemeler dır. Varsa, konu hakkındaki başlıca görüş farklılıklarına metnin içinde değil, ayrıca gönderilmelidir. işaret edilmeli, ancak ayrıntılı tartışma ve yargılardan kaçınılmalıdır. Çok ender durumlar dışında yazıda for- 3. Bilim ve Teknik dergisine ilk defa yazı gönderecek mül bulunmamalıdır. kişilerin yazılarını eğitim durumlarını ve yazdıkları konu- daki yetkinliklerini gösteren 40-60 kelimelik bir özgeç- Alt başlıklar: Ana metinde işlenecek konuyla ilgili mişi fotoğraflarıyla birlikte göndermeleri gerekmektedir. farklı görüşlerin ve durumların anlatıldığı paragraflar alt başlıklarla ayrılabilir. 4. Dergi yönetiminden onayı alınmış özel durumlar dışında, bir yazı 1800 kelimeyi geçmemelidir. Çerçeve metinler: Ana metinde ele alınan konu- yu destekleyici, konuya yeni açılımlar getiren, kimi za- 5. Yukarıdaki koşulları yerine getirdiği takdirde öne- man uzmanlar dışındaki okuyucuların anlayamayaca- rilen yazılar, Yayın Kurulu, Konu Editörleri ve Bilimsel ğı nitelikteki teknik kavramları açıklayan, kimi zaman Danışmanlar tarafından değerlendirilir. Yayımlanması- uzman görüşlerinin yer aldığı kısa metinlerdir. Çerçe- na karar verilen yazılar redaksiyon sürecine alınır ve ya- ve metinler yazarın kendisi tarafından hazırlanabile- zarın onayıyla yazı yayımlanma aşamasına getirilir. ceği gibi, konunun uzmanına da yazdırılabilir. 6. Yazının; bilimsel, etik ve hukuki sorumluluğu ya- Kaynaklar: Yazının başvuru kaynakları mutlaka lis- zarlarına aittir. te halinde yazının sonunda verilmelidir. Kaynaklar aşağıdaki örnek biçimlere uygun şekilde yazılmalıdır: 7. Yukarıdaki koşullar kabul edilerek dergimize gön- derilen ve yayımlanan yazıların her türlü yayın hakkı, TÜBİTAK Bilim ve Teknik dergisine aittir. Not: Dergimiz için yazı hazırlamak isteyenler için daha geniş bilgi içeren “Popüler Bilim Yazarları İçin El Kitabı” http://biltek.tubitak.gov.tr/bdergi/popülerbilimyazarligi.pdf adresindedir.


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook