Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore Bilim ve Teknik Dergisi 530. Sayı - Ocak

Bilim ve Teknik Dergisi 530. Sayı - Ocak

Published by sedatileri, 2019-10-24 14:42:05

Description: Bilim ve Teknik Dergisi 530. Sayı - Ocak

Search

Read the Text Version

Biyobankalar: Nedir, Neye Hizmet Ederler? te kontrol testlerinden geçirilebildikleri ğı ikinci baskıyla duyurdu. Bütün bu kı- için bu hücrelerin kullanılması, sonuçla- lavuz ve iyi uygulama talimatları her ne rece yaygınlaştı. Ülkemizde de hem özel rın güvenilirliğini ve tekrarlanabilirliğini kadar biyobankaların tüm yönlerini kap- sektörde hem de hastanelerin bünyesinde de artırıyor. sıyor ve yapılan işlere bir düzenleme ge- faaliyet gösteren çok sayıda kordon kanı tiriyor olsa da, henüz tüm biyobankala- ve kemik iliği bankası var. Kordon kanı ve Yaklaşık 50 yıl kadar önce kanser üze- rın kendi amacı doğrultusunda uygulaya- kemik iliği dışında kan, embriyo, korne- rinde çalışmalar yapan bilim insanları cağı standart, ortak bir kılavuz yok. Elde- a, kıkırdak gibi dokuların saklandığı ban- arasında “ilk kanser hücre serisini geliş- ki kılavuzları ve iyi uygulama talimatlarını kalar da diğer doku bankası örneklerini tirmek” için büyük bir rekabet söz konu- birleştirerek ileride akreditasyon (bir hiz- oluşturuyor. Ülkemizde söz konusu doku su oldu. Nitekim 1952 yılında Afrika kö- metin uluslararası kabul görmüş kurallara bankalarının çalışma esasları genel olarak kenli Amerikalı bir kadın hastanın rahim uygun olarak sunulması) çalışmaları için Sağlık Bakanlığı tarafından belirleniyor. ağzı kanserinden, bugün dünyada pek çok kullanılabilecek ortak bir kılavuz oluştur- araştırmacı tarafından kullanılan, ilk in- ma çalışmaları halen devam ediyor. Biyobankalara bakıldığında çoğunun san hücre serisi “HeLa” elde edildi. Ancak bankalama için hücre, doku, izole edil- HeLa’nın bir doku kültürü laboratuvarın- Dünyada Biyobanka Örnekleri miş DNA gibi çeşitli biyolojik örnek- da olması gereken koşullardan yoksun bir lerin saklanması yoluna gittiği görülü- ortamda elde edilmiş olması, daha sonra Günümüzde biyobankalama uygula- yor. Ancak bu örneklerden oluşan ban- yapılan hücre serisi elde etme çalışmala- malarının çoğunluğunu, üniversite ya da kalar bile -örneklerin kısıtlı olması ne- rında büyük bir “çapraz bulaş” problemi- araştırma merkezleri bünyesinde kurulan deni ile- aslında gerçekten “sınırsız” bir ni gündeme getirdi. Bugün için hücre se- ve belli hastalıklara yönelik olarak sakla- kaynak oluşturmuyor. Bu nedenle gerçek rilerinin yaklaşık % 20’sinin HeLa hücre- nan örneklerin yer aldığı bankalar oluştu- anlamda “sınırsız” kaynak sunma potan- leri ile bulaş olduğu tahmin ediliyor. Hüc- ruyor. Bununla birlikte belli bir topluma siyeline sahip olan, hücrelerin özel yön- re serilerinde gözlenen bu çapraz bulaş özgü biyobankalama projeleri de bir yan- temlerle ölümsüzleştirilmesi ile elde edi- probleminin ve mikrobiyal bulaşın tespi- dan devam ediyor. len “hücre serileri”nin saklanması yönte- ti en az hücre serilerinin elde edilmesi ka- mi ön plana çıkıyor. Aynı zamanda, hüc- dar önemli. Bu nedenle hücre serisi ban- Dünya genelinde biyobankaların en relerin aylar boyunca sürekli çoğaltılma- kalarının, bünyelerinde barındırdıkları önemli örnekleri: sı iyi bir uygulama yaklaşımı değil. Labo- örneklerin gerek araştırma gerekse klinik ratuvar ortamında çoğaltılan bütün hüc- kullanımlarını sağlamak üzere, hücrelerin - 1998 yılında İzlanda parlamento- reler bu sırada genotipik ve fenotipik de- kalitesi, izlenebilirliği ve güvenliği açısın- sunda kabul görüp uygulamaya geçirilen ğişikliklere yatkın hale geliyor. Bu da ya- dan garanti vermesi gerekiyor. Hücre ço- Sağlık Sektörü Veri Tabanı Hareketi (He- pılan çalışmaların güvenilirliğini tehlike- ğaltma ve toplama teknikleri, dondura- alth Sector Database Act), biri tüm İzlan- ye sokuyor. Ayrıca sürekli çoğaltılmala- rak saklama yöntemleri, örneklerin trans- da halkının (yaklaşık 270.000 kişi) tıbbi rı sırasında hücrelerin teknik nedenlerle fer yöntemi, kalite kontrolü (hücre sayısı, kayıtlarının, diğeri ise 50’den fazla hasta- kaybedilmesi, başka hücreler veya mik- hücre canlılığı, mikroorganizmalarla bu- lığın nedenlerini araştırmak için gönüllü- roorganizmalar ile bulaş gibi riskler var. laş kontrolü, kromozom analizi ve DNA lerden elde edilen biyolojik materyal ör- Bu nedenle istenildiği zaman tekrar ço- parmak izi analizi) gibi konular, hücre neklerinin toplanması olmak üzere iki ğaltılabilen dondurulmuş hücre stokları- bankalarının güvenilirliği açısından hayli veri bankasının oluşturulmasını hedefle- nın, sürekli çoğaltılarak devam ettirilen önem taşıyor. Bu nedenle hücre bankala- di. 2000 yılında bir biyofarmasötik şirketi hücreler ile karşılaştırıldığında pek çok rının sahip olduğu alt yapının belirli ku- olan “DeCODE Genetics”, bu veri tabanı- üstünlüğü var. Örneğin sürekli çoğaltma rallar çerçevesinde kurulup işletilmesi ve nı 12 yıl süre ile işletme ve kullanma hak- nedeniyle ortaya çıkan genotipik ve feno- biyobankalarda çalışan personelin de bu kını satın aldı ve toplumda yaygın görü- tipik değişiklikler, dondurularak saklan- konuda eğitilmiş olması gerekiyor. len hastalıkların genetik nedenlerini ay- mış ve gerektiğinde çözdürülerek kulla- dınlatmaya yönelik çalışmaları başlattı. İz- nıma hazır bulunan hücre serilerinde sı- Bir biyobanka kurulurken dikkate alın- landa Yüksek Mahkemesi Kasım 2003’te, nırlı. Aynı zamanda hücre serileri ha- ması gereken noktalar, bu konuyla ilgili tıbbi ve genetik verilerin çalışmaya katı- zırlandıktan sonra son derece sıkı kali- kılavuz ve iyi uygulama talimatlarında be- lan gönüllülerin rızası alınmaksızın ticari lirtiliyor. OECD tüm biyobanka formla- bir kuruluş tarafından kullanılmasını uy- rına uygulanabilen kuralları 2007 yılında gun bulmayarak Sağlık Sektörü Veri Taba- oluşturdu. Uluslararası Biyolojik ve Çev- nı Projesi’ni durdurdu. Diğer taraftan De- resel Kaynaklar Derneği (The Internatio- CODE Genetics şirketi bu veri tabanı ol- nal Society of Biological and Environmen- madan da pek çok hastalığın genini bula- tal Repositories- ISBER), biyobankalar ile cağına dair inancını kaybetmedi ve bu ko- ilgili iyi uygulamaları 2008’de yayımladı- nudaki çalışmalarına devam ediyor. 50

<<< Bilim ve Teknik Ocak 2012 - 1999 yılında Kanada Uygulamalı Genetik Tıp da bireyin ayrımcılığa uğramasına neden olabilir. Güvem Gümüş Akay Ağı (The Network of Applied Genetic Medicine) ta- Bu nedenle genetik araştırmalarda gizlilik son de- 1998’de Ankara Üniversitesi rafından CARTaGENE projesi başlatıldı. Bu pro- rece önemlidir. Biyolojik örnekleri ve ilişkili gene- Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü’nü je, Quebec halkında genetik çeşitliliğin ortaya çı- tik bilgileri içeren biyobankaların, toplumların ge- tamamladı. 1999-2010 yılları karılması ve ayrıca sağlıklı ve hasta gönüllerden el- netik kaynakları sayıldıkları için, etik ve hukuksal arasında Ankara Üniversitesi de edilen verilerin karşılaştırılmasıyla toplumda sık çerçevede korunması ve yönetilmesi gerekir. Tıp Fakültesi Tıbbi Biyoloji gözlenen hastalıklara yatkınlık sağlayan genlerin Anabilim Dalı’nda araştırma tespit edilmesini amaçlıyor. 25-74 yaşları arasında Biyobankalamada en önemli nokta gönüllü bi- görevlisi olarak çalıştı. 2010 toplam 50.000 kişiden biyolojik örnek toplayıp de- reylerden, Bilgilendirilmiş Onam Formu alındıktan yılından bu yana Ankara polamayı ve bu bireyleri 50 yıl boyunca sağlık açı- sonra örnek kabulünün yapılmasıdır. Bilgilendiril- Üniversitesi Beyin Araştırmaları sından izlemeyi hedefleyen bu projede bugün için miş Onam Formu’nda örnek vermenin getirebile- Merkezi’nde görev yapan 20.000 sayısına ulaşılmış durumda. ceği fayda ve zararlar, örneklerin nasıl alınıp işlene- Doç. Dr. Gümüş Akay’ın ceği, ne süre ile saklanacağı, örneklere ve örneklere popülasyon genetiği, kanser -Küçük bir ülke olduğu ve iyi işleyen bir sağlık ait hangi bilgilere kimlerin hangi koşullarda ulaşa- moleküler biyolojisi ve genetiği, sistemine sahip olduğu için biyobanka projelerinin bileceği, örneklerin ileride başka bir araştırma ya da biyobankalama ve nörogenetik gerçekleştirilmesi için ideal bir ülke konumunda analiz amacı ile kullanılabileceği, gönüllülerin ister- alanlarında çalışmaları olan Estonya, Aralık 2000’de kendi biyobankasını lerse örnek ve örneğe ait bilgileri bankadan çekebi- devam ediyor. kurdu. Bu biyobanka yaklaşık 1.000.000 örnek ba- lecekleri bilgileri mutlaka yer almalıdır. Halil Karabulut rındırmayı ve nüfusu yaklaşık 1,4 milyon olan Es- 1986 yılında Hacettepe tonya halkının % 75’inin soya ait tıbbi ve genetik Biyobankalarda saklanan örnekler ve bu örnek- Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden verisini toplamayı hedefliyor. lere ait bilgiler anonim, anonimleştirilmiş, şifrelen- mezun oldu. 1999 yılında miş, izlenebilir veya tanımlanabilir olabilir. Biyo- Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi - 2002 yılında İngiltere’de kurulan “UK Biobank” bankalarda depolanan genetik bilgilerin, işveren, Tıbbi Genetik Bilim Dalı’nda 45-69 yaş arası 500.000 gönüllüden örnek (kan, id- sigorta şirketleri ve bankalar gibi üçüncü şahısla- Tıbbi Genetik Doktora eğitimini rar ve tükürük) toplamayı hedefledi ve 7 Temmuz rın eline geçmesi riski vardır. Mahremiyet hakkı ve tamamladı. 2008 yılına kadar 2010 tarihi itibarıyla bu sayıya ulaştığını duyurdu. gizlilik ilkesi hayli önemlidir ve bu nedenle biyo- aynı anabilim dalında öğretim Bu biyobanka belirli bir yaş grubunu içermesi ne- bankalar gönüllülerin mahremiyet haklarını koru- görevlisi olarak çalıştı, deniyle diğer biyobankalardan farklılık gösteriyor yacakları ve gizlilik ilkesine uyacakları konusunda 2008 yılından itibaren aynı ve söz konusu gönüllülerin 30 yıllık tıbbi takiple- garanti vermelidir. birimde yardımcı doçent rinin yapılarak esas olarak hastalıklara neden olan olarak görev yapıyor. genlerin tanımlanması hedefleniyor. Biyobankaların Etik Boyutu Genetik testler ve araştırmalar sonucunda elde KCaalymnaerksl,aDr:., “Genetic research and biobanks”, Reigman, P. H. J., Morente, M. M., Betsou, F., de Blasio, edilen veriler, yalnızca testin gerçekleştirildiği bi- NMaertdhoodnse,inRM. Mol.,ec“uElraardBiciaotloiogny,oCficltro6s7s5-c, os.n1t-a3m7,i2n0a1te1d. P., Geary, P., “Marble Arch International Working reyin genleri hakkında bilgi vermekle kalmayıp ay- OTceoElxlCilciDnoleo(sgE:yAd,.C)c,ai2lltl02f0o37r,.SaOcaytEiıoC6nD,”,sC.B3ee6lsl7tB-P3ior7al2oc,gti2yc0ea0nG7d.uidelines for Group on Biobanking for Biomedical Research, nı zamanda bireyin ebeveynlerini, kardeşlerini, ço- Biological Resource Centers -General Biobanking for beter health care”, Molecular Oncology, cuklarını ve hatta kuzenlerini veya daha uzak akra- Best Practice Guidelines for all BRCs. Cilt 2, s. 213-222, 2008. balarını da kapsayabilir. Bu nedenle genetik bilgi- h09tt.p03:/./2w0w10wt.aoreichdin.odrege/driaştialmoeişctdir/.7/13/38777417.pdf , Vidalis, T., Manolakou, K. Report on Biological lerin bir kısmı kişide bir hastalığın ortaya çıkması Material of Human Origin (Biobanks) in Biomedical ihtimalini ortaya koyabilir, tespit edilen sonuç di- Rb09ieo.s0be3aa.rn2c0kh1s,_0hrtteatppri_:h/e/inwngdw.epwed.rbfiiş,oilemthişitcisr..gr/media/pdf/reports/ ğer aile bireylerini de ilgilendirebilir veya toplum- 51

Bahri Karaçay JPuarrakssicGerçekmiOluyor? 52

>>> Bilim ve Teknik Ocak 2012 Yaşlı dünyamızdan çok sayıda tür gelip geçmiş. Michael Crichton’un (1942-2008) aynı adlı Milyonlarca yıl önce gezegenimizin baskın türü insanlar değil kitabından sinemaya uyarlanan, yönetmenli- dinozorlarmış. Şimdiye kadar yaşamış türlerin çoğu ğini Steven Spielberg’in yaptığı ve üç ayrı dal- yok olmuş, var olan türlerin pek çoğu da büyük da Oscar kazanan Jurassic Park, 1993 yılı yazın- bir hızla yok olmakta. Nesli tükenmiş türlerin kalıntılarını da gösterime girdiğinde bizleri yaşlı dünyamı- sadece müzelerde görebiliyor veya onların hayatta iken nasıl zın geçmişine doğru olağanüstü bir yolculu- olabileceklerini bilimkurgu filmlerde izleyebiliyoruz. ğa çıkarmış, korku ve heyecanla dolu dakika- Ancak son zamanlarda onları geri getirmekten bahsetmeye lar yaşatmıştı. İlk defa, beyazperde de olsa, di- başladık. Gelişmelere bakılırsa, gezegenimizin bu nozorlarla birlikte yaşamanın ne demek olaca- eski sakinlerine yeniden merhaba diyebileceğimiz günler ğını -veya olmayacağını- görmemizi sağlamıştı geleceğimizin bir parçası olacağa benziyor. Jurassic Park. O günlerde genetik mühendisliği dalında doktora yapan bir öğrenci olarak filmin Jurassic park filminde deve kuşu yumurtasına dinozor benim için çok daha özel bir anlamı vardı. Çün- DNA’sı aktarılarak dinozorlar geri getiriliyor. kü film“acaba olabilir mi”diye üzerinde düşün- düğüm bazı şeylerin nasıl gerçekleşebileceğini gözler önüne seriyordu. Filmin senaryosu, girişimci bir milyarderin maddi gücü ile bir grup genetik mühendisinin bilimsel birikim ve becerisinin bir araya gelme- si ile ortaya çıkan, Costa Rica’nın Pasifik kıyısı açıklarındaki hayali bir adada yaratılmış bir eğ- lence parkı üzerinde yoğunlaşıyordu. Bilgisa- yarda yaratılan olağanüstü görsel efektlerin- den dolayı sinema tarihinde bir dönüm noktası olarak algılanan film, milyonlarca yıl önce ya- şamış dinozorların geri getirilmesi ile başlıyor- du. Genetik mühendisleri dinozor DNA’sını bir sivrisinekten, soktuğu dinozorun kanı ile mide- sini doldurmuş, ama bu ziyafetin hemen ardın- dan konduğu ağacın salgıladığı şeffaf sarı reçi- neye yakalanarak onun içinde milyonlarca yıl tutsak kalıp fosilleşmiş bir sivrisinekten elde etmişlerdi.Tek bir dinozor hücresinde dahi tüm bir dinozoru kodlayan genetik malzeme bulun- duğu için, artık amberleşmiş reçinenin içinde- ki sivrisineğin midesinde bozulmadan kalan di- nozor kan hücrelerinden tek biri, bir zamanlar yaşlı gezegenimizin hâkimleri olan bu görkem- li hayvanların geri getirilmesi için yetmişti. Ge- netik mühendisleri dinozor DNA’sını, genetik malzemesi çıkarılmış devekuşu yumurtasına aktarmış ve bu yumurtadan dinozor yavrusu elde etmişti. Michael Chrichton 1991 yılında pi- yasaya çıkan kitabı Jurassic Park’ı yazarken bel- li ki gelişim biyolojisinde yapılmış olan araştır- maları detaylı olarak incelemişti. 53

Jurassic Park Gerçek mi Oluyor? Hatırlayacağınız gibi Dolly, 1996 yılında altı yaşında- ki bir koyunun meme dokusundan alınan bir hücrenin genetik malzemesinin çekirdeği çıkarılmış bir koyun yu- murtasına aktarılması ile elde edilmiş ve klonlanan ilk memeli hayvan olarak bilim tarihine geçmişti (bundan on bir yıl sonra, 2007 yılında da ülkemizin ilk klonu olan Oyalı, İstanbul Üniversitesi bilim insanlarınca elde edil- mişti). Bilimsel açıdan önemli olan nokta, Dolly’nin özel- liklerini belirleyecek DNA’nın başkalaşmış bir hücreden, bir meme dokusu hücresinden geliyor olmasıydı. Yaklaşık 100 trilyon hücreden oluşan insan vücudun- da 200’ün üzerinde hücre çeşidi olduğunu biliyoruz. Ya- şama tek bir hücre olarak başlayan canlı, biyolojik başka- laşım adını verdiğimiz bir seri işlem sonucu sinir hücresi, kas hücresi, kalp hücresi, kan hücresi vb. gibi değişime uğ- ramış hücrelerden oluşan bir birey haline gelir. Bütün bu hücreler aynı DNA’ya, yani aynı genetik malzemeye sahip olduğu halde her bir hücre tipinde çalışan genler farklı ol- duğu için sonuçta ortaya değişik hücre tipleri çıkar. Başkalaşmış bir hücrenin genetik malzemesinin bir şe- kilde yeniden programlanarak vücudu meydana getiren diğer hücre tiplerine dönüştürülüp dönüştürülemeyeceği, gelişim biyologlarının yıllardır üzerinde durduğu önem- li bir soruydu. Bu sorunun kesin cevabını verecek deneyi ise embriyoloji bilimine yaptığı olağanüstü katkılarla bili- nen Hans Speman, 1938 yılında önermişti. Speman “eğer başkalaşmış bir hücrenin çekirdeği, çekirdeği çıkarılmış bir yumurtaya aktarılırsa ve bu işlem sonucu tam bir can- lı meydana gelirse, o zaman başkalaşmış hücrenin gene- tik malzemesi zigotun genetik malzemesi ile aynı demek- tir” diyordu. Böyle bir deneyin gerçekleşmesi için öncelikle hüc- renin çekirdeğinin çıkarılabilmesi ve çekirdeği çıkarıl- mış başka bir hücreye, hücreyi parçalamadan aktarılabil- mesi gerekiyordu. Robert Briggs ve Thomas King adın- da iki bilim insanı leopar kurbağaları (Rana pipiens) üze- rindeki çalışmalarıyla bu teknikleri geliştirip ilk defa çe- kirdek transferi yapmayı başardı. 1952 yılında Briggs ve King, blastula devresindeki bir embriyodan aldıkları çe- kirdeği, çekirdeği çıkarılmış bir yumurta hücresine ak- tardıklarında tam bir kurbağa elde ettiler. Ancak çekir- dek transferini gelişimin ileri devrelerinde gerçekleştirir- lerse başarı oranları hızla düşüyordu. Bu sonuçlara baka- rak, çekirdek transferinin sadece gelişimin erken dönem- lerinde başarılı olabileceğini, dolayısıyla yetişkin vücut hücrelerinden çekirdek transferi yaparak canlı elde etme- nin imkânsız olduğunu düşünen bilim insanları dahi ol- du. Fakat 1970’lerde John Gurdon ve arkadaşları yetişkin hücrelerden elde ettikleri çekirdekleri kullanarak tam bir kurbağa elde etmeyi başardı. Gurdon ve grubunun başa- rısında iki önemli etken vardı: Bunlardan biri leopar kur- bağası (Rana pipiens) yerine Güney Afrika kurbağası (Xe- 54

>>> Bilim ve Teknik Ocak 2012 nopus leavis) kullanmış olmaları, diğeri ise uyguladıkları tekni- parçalanır. Zamanla geriye sadece kemiklerden oluşan iskelet ka- ğin Briggs ve King’in tekniğinden biraz farklı olmasıydı. Özet- lacak şekilde dokular tamamen çözülür ve dağılır. Ancak buzul- le, önce yumurta hücresini ultraviyole ışınlara maruz bırakarak larla kaplı bölgelerde yaşamış ve öldükten sonra karkası yıllar bo- onun kromozomlarını parçaladılar, daha sonra başka bir kurba- yu buzullar içinde saklı kalmış canlılar buna istisna teşkil eder. ğanın bağırsak epitelinden elde ettikleri çekirdeği bu yumurta- Aşırı soğuk nedeniyle, yumuşak dokuları uzun süre parçalanma- ya aktardılar. Sonuçta, çekirdek aktarılan embriyolardan bazıla- dan kalabilir. Yine de bu canlıların da DNA’larının parçalanmış rında hiç hücre bölünmesi olmazken, bazıları bir müddet gelişip olacağı, dolayısıyla genetik malzemelerinin elde edilemeyeceği belli bir aşamaya ulaştıktan sonra o noktada takılıp kaldı. Fakat düşünülüyordu. Dolayısıyla klonlanmalarına da imkânsız gözüy- üçüncü bir grup embriyo normal gelişimini tamamlayıp sağlıklı le bakılıyordu. Fakat bir grup bilim insanının çalışmaları sonucu birer kurbağaya dönüştü. bu fikir değişecekti. 1950’lerde temelleri atılan bu çalışmalar 1990’larda Dolly’nin 2008 yılı Kasım ayında Amerikan Bilimler Akademisi’nin bi- klonlanmasını sağlayarak moleküler yaşam bilimlerinde yepye- limsel yayını olan Proceedings of National Academy of Sciences ni bir dönemin başlamasına neden oldu. Dolly’nin klonlanması dergisinde, Japonya’daki RİKEN araştırma merkezinden Teruhi- Jurassic Park filmine bakışımızı da değiştirdi. Bir zamanlar heye- ko Wakayama’nın liderliğinde bir grup araştırmacı, 16 yıl önce canla ekran başında izlediğimiz Uzay Yolu dizisinde uzay çağına ölmüş ve bu süreyi donmuş olarak bir buzlukta (sıfırın altında 20 ait olacağı öngörülen pek çok şeyin şu anda hayatımızın bir par- derecede) geçirmiş bir fareyi klonladıklarını bildiren bir maka- çası olması gibi, Jurassic Park da hiçbir zaman gerçekleşemeyecek le yayımladı. Wakayama ve grubu fareyi öldükten sonra herhan- bir bilimkurgu filmi olmaktan çıktı, bir bakıma geleceğin haber- gi bir işleme tabi tutmadan olduğu gibi buzluğa aktarmıştı. Hem cisi, dinozor meraklısı çok sayıda insan için de hem esin kaynağı buzlukta geçen 16 yıllık sürede, hem de donu çözülürken dokula- hem de rehber niteliği kazanmaya başladı. rın ve hücrelerin zarar görmesini engelleyecek herhangi bir kim- yasal madde kullanmamışlardı. Uyguladıkları yöntem doğanın Nesli tükenmiş türleri geri getirebilmek için öncelikle onların taklidiydi ve bu nedenle gerçeği yansıtıyordu. yaşam kılavuzları olan gen haritalarını bilmemiz gerekiyor. Gen haritası bilgisine ulaşmanın tek yolu ise o canlıya ait çok küçük de Wakayama ve ekibi önce buzluktan çıkardıkları farenin donu- olsa bir doku parçasından DNA’sının izole edilmesi ve diziliminin nun çözülmesini bekledi, daha sonra farenin vücudundaki değişik belirlenmesidir. Uzun bir süre bilim dünyasında bile soyları tü- organları inceleyerek geride sağlıklı hücre kalıp kalmadığına bak- kenmiş hayvanların yumuşak dokularının bozulmadan elde edil- tı. İnceledikleri dokulardaki hücrelerin tamamı çözülme esnasın- mesinin imkânsız olduğu düşünüldü. Çünkü hayvanlar öldükten da parçalanmıştı. Hücreleri kullanamayacakları anlaşılınca bu se- bir süre sonra, hücrelerdeki bir grup enzimin faaliyeti sonucun- fer tüm hücre yerine hücrenin çekirdeğini kullanmaya karar ver- da, kalıtım malzemesi DNA başta olmak üzere pek çok molekül diler. Genetik materyali taşıyan da zaten çekirdekti. Değişik do- 55

Jurassic Park Gerçek mi Oluyor? Bilim insanları 2007 yılında Sibirya’da bulunan ve günümüzden 40 bin yıl önce yaşamış Bilim insanları 60 bin yıl önce yaşamış mamuttan geri kalan kıllardan yavru mamut Lyuba’yı klonlamaya çalışıyor. DNA yalıtarak mamutun gen haritasını çıkardı. kulardan, bu arada beyinden, elde ettikleri hücre çekirdekleriyle deydi ki sanki binlerce yıl önce değil sadece birkaç hafta önce öl- deneylere devam ettiler. Bu çekirdekleri, çekirdeği çıkarılmış fare müştü. Doğrusu şimdiye kadar Dünya üzerinde böylesine iyi ko- kök hücrelerine aktardılar. Çekirdek transferi yapılmış kök hüc- runmuş, bu kadar yaşlı bir kadavraya ilk defa rastlanıyordu. Ne- relerini laboratuvarda bir müddet büyütüp sayılarını artırdıktan netler her yıl bölgedeki diğer nehir yataklarında ve göl kenarla- sonra onlardan tam bir fare elde etmeyi başardılar (kök hücreler rında da bal sarısı renginde çok sayıda mamut dişine ve mamut ve kök hücrelerin genetik yapısı değiştirilerek onlardan tam bir fa- kemiğine rastlıyorlardı, ama şimdiye kadar bozulmadan kalmış renin nasıl elde edildiği konusu için, bkz. Karaçay, B., Yaşamın Sır- bir mamut vücuduna hiç rastlamamışlardı. rı DNA, TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları, 2010). Bilinmeyen bir nedenle, değişik dokulardan elde edilen çekirdekler arasında be- Günümüz fillerinin akrabaları olan mamutlar yaklaşık ola- yin hücrelerinden elde edilenler klonlamada en başarılı sonuçları rak 3,5 milyon yıl önce Afrika’dan ayrılarak Avrasya’ya dağılıp verdi. Wakayama ve çalışma grubu 16 yıl gibi uzun bir süre sonra o bölgenin değişik iklim ve coğrafi şartlarına uyum sağladılar. ölü bir farenin klonunu elde etmeyi başarmışlardı. Onların bu ba- Kuzey Sibirya’da yaşayan mamutların vücutları üç metreye ka- şarıları ister istemez hem medyada hem de bilim çevrelerinde geç- dar uzayabilen kıllarla kaplıydı. Hem vücutlarını saran bu uzun mişte yaşamış ve artık aramızda olmayan ama Dünya’nın buzul- kıllar hem de kulaklarının etrafındaki kürkümsü örtü onları so- larla kaplı bölgelerinde donmuş olarak bekleyen hayvanların ge- ğuğa karşı koruyordu. Günümüz fillerinin dişlerine benzer ama ri getirilebileceği spekülasyonlarına neden oldu. Öyle görünüyor onlardan daha uzun ve daha keskin, kavisli dişleri vardı. Bu diş- ki eğer bu senaryo gerçekleşecekse ilk kahraman çok lerini dövüşürken kullandıkları gibi karları eşip yiyecek bir şey- büyük ihtimalle, beş milyon yıl boyunca dünyamı- zın sakinleri arasında yer almış fakat günümüzden ler bulmak için de kullandıkları tahmin ediliyor. 10 bin ila 14 bin yıl önce soyu tükenmiş, günümüz Mamutlar günümüzden yaklaşık 10 bin-14 bin yıl fillerinin genetik akrabası mamut olacak. öncesine kadar yaşadılar, fakat kısa bir süre içeri- sinde nesilleri tükendi. Bilim insanları bu dönem- Kuzeydoğu Sibirya’daki Yamal yarımadasında de sadece mamutların değil onlar gibi çok sayıda, bir ilkbahar günüydü. Takvimler 2007 yılının Mayıs devasa yapılı başka hayvan türlerinin de yok oldu- ayını gösteriyordu. Nenetler olarak bilinen yöre hal- ğuna dair deliller olduğunu bildiriyor. Bazı kay- kının üyelerinden ve bir ren geyiği çobanı olan Yu- naklar kuzey yarıkürede yaşamakta olan türlerin ri Khudi, üç oğluyla beraber Yuribey nehri kenarın- neredeyse % 70’inin yok olduğunu belirtiyor. Bi- da yürürken, uzun kış gecelerinde hikâyelerini duy- lim insanları bu kadar çok sayıda türün kısa sü- dukları o canavarlardan birinin yerde yatan kadavrasıyla karşı- rede ortadan kalkmasının nedeninin ya Dünya’ya laştılar (Nenet kültüründe mamutların yeraltında, buzulların ka- bir meteorun çarpması ya da kuraklık ve ardından gelen yan- ranlığında sürüler halinde dolaştığına ve şeytan çobanlarca gü- gınlar olabileceği kuramlarını öne sürüyor. Bu kuramlar arasın- düldüklerine, o nedenle onlarla karşılaşmanın uğursuz olduğu- da türden türe atlayan ölümcül bir virüs salgını dahi var. Fa- na inanılıyor). Yerde yatan, yaklaşık 40 bin yıl önce yaşamış yavru kat bu büyük yok oluşun en son buzul çağının sonlarına rastla- bir mamutun cansız vücuduydu. Binlerce yıl boyunca Sibirya’nın ması, iklim değişikliğinin önemli bir faktör olduğu tezini des- soğuğunda, buzlar altında donmuş bir halde o güne kadar gel- tekler nitelikte. Aynı döneme denk gelen önemli bir başka de- mişti. Büyük ihtimalle küresel ısınmanın da etkisi ile buzlar yavaş ğişim ise Afrika’dan ayrılan bir avuç insanın Avrasya’ya yayıl- yavaş çözülünce, yavru mamutun vücudu da gün ışığına çıkıver- ması oldu. Bazı paleontologlar insanların mamutları avlayarak mişti. Kılları ve tırnaklarının dışında her şeyi o kadar yerli yerin- hem etlerinden ve kemiklerinden hem de postlarından yarar- lanıp uzun kış mevsimlerinde hayatta kalmayı başardığını ile- 56

>>> Bilim ve Teknik Ocak 2012 Nesli tükenmiş mamutlar, büyük ihtimalle yaşama geri getirilen ilk hayvanlar olacak. ri sürüyor. Bu kuramların hangilerinin doğru olduğu bilinme- Bu konudaki ilk başarı haberi 2007 yılında Kopenhag mekle beraber kesin olan bir şey var: Yaşadıkları ortamın aşırı Üniversitesi’nden geldi. Gilbert ve çalışma arkadaşları müzelerde derecede soğuk olması nedeniyle ölen mamutların çoğu buzul- saklı olan 10 mamutun kıllarından DNA izole etmiş ve hücrelerin ların altında günümüze kadar pek bozulmadan kalabildi. Eğer enerji santralleri adını verdiğimiz organel olan mitokondrilerinin küresel ısınma bu şekilde devam ederse insanlık gelecekte Yuri DNA dizilimini belirlemişti. Mitokondriler çekirdek DNA’sından ve oğullarının bulduğuna benzer, bozulmadan kalmış çok sayı- farklı olarak kendilerine özgü küçük bir DNA molekülü taşır. Bu da mamut keşfedecektir. çalışmanın olağanüstü yanı kullandıkları kılların bir kısmının 1806 yılında Sibirya’da bulunmuş bir mamut mumyasından geli- Mamutları geri getirebilmek için bilim insanlarının ihtiya- yor olmasıydı. Bu kıllar son 200 yıldır müzede, herhangi bir özel cı olan sadece tek bir hücreye ait, bozulmadan kalabilmiş bir çe- işlem görmeden oda sıcaklığında beklemişti. Yine de kıllardan kirdektir. Örneğin yavru mamut Lyuba’nın (ona Yuri’nin eşinin DNA izole edilebilmiş ve dizilimi belirlenebilmişti. Mitokondri “sevgi” anlamı taşıyan ismi verildi) vücut hücrelerinden çekirde- DNA’sının küçük olması (yaklaşık 16.770 baz) diziliminin elde ği bozulmamış bir hücre elde edilebilirse, yukarıda açıklanan ve edilmesini de kolaylaştırmıştı. Çekirdek DNA’sının dizilimini be- Dolly’nin klonlanmasında kullanılan çekirdek transferi gerçek- lirlemek, bir diğer deyişle mamutun gen haritasını çıkarmak çok leştirilerek tam 40 bin yıl sonra Lyuba’nın ikizi dünyaya getirile- daha zor bir işti. Onun başarılması da fazla uzun sürmedi. Bir yıl bilecektir. Bunun için onun hücresinden yalıtılan çekirdek, ma- sonra, 2008 yılında Pennsylvania Devlet Üniversitesi’nden Step- mutlara genetik olarak en yakın olan, günümüzde yaşayan Afri- ka filinden elde edilmiş ve çekirdeği çıka- han Schuster ve Webb Miller’in önderli- rılmış bir yumurta hücresine aktarılacaktır. ğinde bir araştırma grubu Nature dergisin- Daha sonra yine Dolly’nin klonlanmasında de yayımladıkları bir makale ile 4,17 milyar olduğu gibi, çekirdek transferi yapılmış yu- baz diziliminden oluşan mamut gen hari- murtanın küçük bir elektrik akımıyla san- tasını çıkardıklarını bilim dünyasına du- ki spermle birleşmiş gibi bölünmeye başla- yurdu. Gen haritasını çıkardıkları mamut- ması sağlanacaktır. Laboratuvar şartlarında ların biri yaklaşık 20 bin, bir diğeri ise yak- birkaç bölünme gerçekleştikten sonra bu laşık 60 bin yaşındaydı. Araştırmacılar el- embriyo hormonla muamele edilerek ha- de ettikleri dizilimin mamutun gen harita- mileliğe hazır hale getirilmiş taşıyıcı bir fi- sının % 70’ini temsil ettiğini belirtiyordu. lin rahmine yerleştirilecektir. Her şeyin yo- lunda gitmesi durumunda yaklaşık 22 ay sonunda (mamutların, Mamut gen haritası mamutlar hakkında günümüzde yaşayan fillere göre hesaplanmış tahmini gebelik sü- birtakım önemli bilgilerin elde edilmesini de sağladı, günümüz resi) Lyuba’nın ikiz kardeşi dünyaya gelecektir. filleri ile sanılandan çok daha benzer oldukları ortaya çıktı. Ay- rıca yaklaşık 2 milyon yıl önce başlayan bir değişim sonucu aynı Bozulmamış mamut çekirdeği bulunamaması bu hayallerin atadan gelen iki farklı mamut grubunun ortaya çıktığı, bunlardan sonu anlamına gelir mi? Bir grup bilim insanına göre bu soru- birinin günümüzden 45 bin yıl önce soyunun tükendiği de elde nun cevabı “hayır”. Çekirdek transferi ile klonlamanın alterna- edilen bilgiler arasındaydı. Mamut gen haritası ile onun akrabası tifi, mamut DNA’sını gerekirse suni olarak makinelerde sentez- Afrika filinin gen haritasının karşılaştırılması, mamutların nasıl lemek ve onu çekirdeği çıkarılmış bir fil yumurtasına aktarmak olup da Sibirya gibi aşırı derecede soğuk iklimlere uyum sağladı- olacaktır. Bunun için öncelikle mamutun gen haritasının bilin- ğı hakkında da bilgi sağladı. Altı farklı ülkeden gelen bilim insan- mesi gerekiyor. ları ortak bir çalışmayla mamut gen haritasından elde edilen bil- 57

Jurassic Park Gerçek mi Oluyor? Gen haritası bilgisini kullanarak mamut klonlamanın bir diğer yolu da işe Afrika filinin DNA’sı ile başlayıp onu mamut DNA’sına giyi kullanarak önce mamutun hemoglobin geninin yapısını bu- dönüştürmek. Mamut gen haritası ile Afrika filinin gen harita- lup onu laboratuvarda sentezlediler, daha sonra da bu geni bakte- sı karşılaştırıldığında aralarında 400.000 noktada farklılık olduğu ri hücresine aktardılar. Bakteri hücresi kendi DNA’sı ile aktarılan belirlendi. Bilim insanları bir yolunu bulup DNA’da bu kadar çok DNA’yı ayırt edemediği için aktarılan geni çalıştırıp onun kodla- değişiklik yapabilirse Afrika filinin DNA’sını mamut DNA’sına dığı mamut hemoglobin proteinini üretmeye başladı. 2010 yılı- dönüştürebilecekler. Bundan sonra yapılacak olan ise ortaya çı- nın mayıs ayında Nature Genetics dergisinde yayımlanan bir ma- kan mamut DNA’sını çekirdeği çıkarılmış bir fil yumurtasına ak- kalede, elde edilen proteinin fizyolojik özellikleri belirlendiğinde tarmak olacak. mamut hemoglobin proteininin üç farklı amino asitinde değişik- lik olduğu, meydana gelen değişim sonucu oksijeni çok düşük sı- Böyle bir teknolojinin açacağı kapıları da düşünmek zorunda- caklıklarda dahi dokulara taşıyabildiği gösterildi. Bu belki de gü- yız. Eğer mamutlar geri getirilebiliyorsa Neandertaller neden ge- nümüzden binlerce yıl önce yaşamış ve soyu tükenmiş bir canlı- tirilmesin? ya ait bir molekülün ilk defa geri getirilmesi oldu. Neandertallere ait ilk kalıntılar 1829 yılında Belçika’da bulun- Elde edilen bu başarılara rağmen mamutun geri getirilebilme- du. Fakat bu fosilin, nesli yok olmuş bir insana ait olduğu o gün- si için bilim adamlarının çözmesi gereken önemli sorunlar var. lerde anlaşılamamıştı. Bir parça kafatası kemiği ve başka değişik Bir kere bilim insanlarının mamutun kaç kromozomu olduğunu kemiklerden oluşan ve Neandertal olarak tanımlanan ilk fosil ise belirlemesi gerekiyor. Mamutun gen haritasının tamamı belirlen- 1856 yılında, Almanya’nın eski başkenti Bonn’un yaklaşık yetmiş miş olsa bile bu bilgiyi mamuta dönüştürmek o kadar da kolay ol- kilometre kuzeyindeki Neander Vadi’sinde bir mağarada bulun- mayacak. Öncelikle bu DNA’nın fiziki olarak sentezlenmesi gere- du. Aradan geçen yıllarda Fransa’nın güneyinde, İsrail’de, Kuzey kiyor. Şimdiye kadar sıfırdan başlanarak sentezlenebilen en uzun Irak’ta, İran’da, Kafkaslar’da çok sayıda Neandertal iskeleti keşfe- DNA, mamutun gen haritasının sadece binde biri uzunluğunda. dildi. Böylece Neandertallerin güney Avrupa’dan Kafkaslara ka- Bununla birlikte DNA sentezi ve dizilim belirleme tekniklerin- dar, ülkemizi de içine alan bir bölgede yaşamış olduğu anlaşılıyor. de son yirmi yılda elde edilen gelişmelere bakınca, bunun da sa- Fosiller Neandertallerle insanların 5 bin-7 bin yıl süreyle aynı dece bir zaman meselesi olduğunu söylemek yerinde olur sanı- coğrafyada yaşadığını da gösteriyor. Son Neandertallerin günü- rım. Mamut DNA’sının sentezi başarıldığında geriye kalan bu müzden yaklaşık 30 bin yıl önce yaşadığı tahmin ediliyor. Nean- DNA’yı suni bir çekirdek zarı içine yerleştirip çekirdeği çıkarıl- dertal iskeletlerinin incelenmesinden bizlere çok benzediklerini, mış bir Afrika fili yumurtasına aktarmak olacak. fakat yine de bazı fiziksel özellikleri açısından bizlerden farklı bir görünüşe sahip olduklarını biliyoruz. Örneğin alınlarının günü- Neandertal kemiklerinden elde edilen DNA’ların dizilimi, günümüzde bazı insanların müz insanınınkinden çok daha kısa olduğunu, alnın göz oyukla- neandertal DNA’sı taşıdığını gösteriyor. rıyla birleştiği noktada yani kasların altında, dışarı doğru kemik- ten bir çıkıntı olduğunu biliyoruz. Neandertal kafatası adli tıp ça- lışanlarının elinde maket haline dönüşünce yüzlerinin ileri doğ- ru çıkık olduğu, geniş ve büyük bir burun yapısına sahip olduk- ları, ayrıca çenelerinin yok denecek kadar küçük olduğu görülü- yor. Fosiller Neandertallerin genelde daha tıknaz ve güçlü bir vü- cut yapısına sahip olduğunu, kol ve bacaklarının da günümüz in- sanınınkinden daha kısa olduğunu gösteriyor. Akla takılan ilk sorulardan biri şüphesiz birbirine bu kadar benzeyen ve bu kadar uzun süre birbirine çok yakın coğrafyalarda yaşamış bu iki grup arasında herhangi bir fiziksel birlikteliğin olup olmadığı. Bunu öğrenmenin en iyi yolu şüphesiz Neandertal DNA’sının dizilimi belirleyip, insan gen haritası ile karşılaştırmak olacak. Bu konuda ilk veri 1997 yılında elde edildi ve Neandertal mi- tokondri DNA’sının 400 bazdan oluşan bir bölümünün dizilimini içeriyordu. Fakat Neandertal gen haritası konusunda asıl gelişme- ler 2006 yılından sonra gerçekleşti. Nitekim ilk Neandertal gen haritası 2010 yılının Mayıs ayında Science dergisinde yayımlandı. Almanya’nın Leipzig şehrinde bulunan Max Planck Enstitüsü’nden Svante Pääbo’nun önderliğinde 57 araştırmacı- dan oluşan uluslararası bir grup, üç ayrı Neandertalin kalıntıla- rından elde ettikleri DNA’nın dizilimini çözerek yaklaşık 3 mil- yar bazdan oluşan taslak Neandertal gen haritasını dünyaya du- 58

yurdu. DNA yirmi yıl önce, Hırvatistan’da bir mağa- <<< Bilim ve Teknik Ocak 2012 rada bulunmuş üç Neandertale ait kemiklerden elde ve bu konuda hangi kanunlar esas alınacak? Zekâ dü- edilmişti. Bunlardan biri 38 bin, diğeri 48 bin yaşın- zeylerinin nasıl olduğunu bilmiyoruz, ama bilim in- Bahri Karaçay, Iowa daydı (üçüncünün yaşı belirlenmedi). sanları, kafatası fosillerinden Neandertallerin beyin- Üniversitesi Tıp Fakültesi lerinin günümüz insanından yaklaşık 100 cm3 daha Pediatri Bölümü, Moleküler yaşam bilimlerindeki ilerlemeler Jurassic parkın bir gün gerçek büyük olduğunu belirtiyor. Zekâ düzeyleri bizden Çocuk Nörolojisi Kürsüsü olabileceği ümitlerini yeşertiyor. daha düşükse, onları kendi amaçları doğrultusunda öğretim üyesidir. kullanmak isteyecek insanlardan nasıl koruyacağız? Ayrıca aynı üniversitenin Neandertal gen haritasının insan gen haritası ile Geçmişte kölelik devrinin yaşanmış olması bu açıdan Gen Tedavi Merkezi ve karşılaştırılması, daha önce ileri sürülenin aksine bu endişe verici. Her ne kadar ihtimal verilmese de, biz- Holden Kanser Merkezi iki grup arasında fiziksel bir birlikteliğin gerçekleşmiş den büyük beyinleri ile zekâ düzeyleri de bizden da- üyesidir. Nörolojik doğum olduğunu ve kuzey Avrupa’dan Ortadoğu’ya, Çin’den ha yüksek olursa? Kendi sonumuzu kendimiz hazır- kusurları üzerinde genler Yeni Gine’ye kadar günümüz insanlarının bir kısmı- lamış olmaz mıyız? Öte yandan Neandertallerden el- düzeyinde araştırmalar nın % 1-3 oranında Neandertal DNA’sı taşıdığını gös- de edilecek bilgiler insanlık için daha iyi bir gelecek yürütüyor. Beş yaşın terdi. Bunun yanı sıra Afrika insanlarında Neandertal kurulmasında yardımcı olabilir. Örneğin onları biz- altındaki çocuklarda DNA’sının izine rastlanmadı. Genetik veriler günü- den farklı kılan genetik özellikleri onları hastalıklara görülen sinir sistemi müz insanı ile Neandertallerin yaklaşık 300 bin-400 karşı koruyor ve daha sağlıklı bir yaşam sağlıyorsa, bu tümörü nöroblastoma bin yıl önce genetik açıdan birbirlerinden ayrılmaya bilgileri insanlığın yararına kullanmak da söz konu- ve yine sinir sistemini başladığını gösteriyor. Araştırmacılar gen haritaları- su. “Sanırım bu bir kaç soru bile Neandertallerin geri etkileyen Alexander nı karşılaştırdıklarında günümüz insan grupları ara- getirilmesi konusunun boyutları ve karmaşıklığı hak- hastalığına gen tedavisi sında 73 genin aynı yapıya sahip olduğunu, ama Ne- kında ipucu veriyor.” geliştiriyor. Ayrıca andertallerin bu 73 geninin yapısına bakıldığında alkolün ve LCM virüsünün onların diziliminin şempanzelerin genlerine daha ya- fetüs beyni üzerindeki kın olduğunu buldular. Projenin lideri Svante Pääbo, etkilerini araştırıyor. Neandertal gen haritasını çıkarmanın insanı daha iyi anlamak için gerekli olduğunu, çünkü Neandertaller- www.bahrikaracay.com/blog le aramızdaki benzerliklerin ve farklılıkların bizleri insan yapan genetik dizilimleri ve onların sonuçlarını “Mamutlar gibi geri getirilmesi düşünülen nesli Anahtar Kavramlar öğrenmemizi sağlayacağını söylüyor. tükenmiş hayvanlar için de benzer etik sorular ge- Yerkürede yaşam başladı başlayalı çerli.” Fillerin yaşamına baktığımızda son derece milyonlarca tür varoldu ve Neandertal gen haritasının elimizde olması ister sosyal hayvanlar olduklarını ve grup bilincine sa- milyonlarcası da çevrelerine ayak istemez Neandertallerin geri getirilmesi sorusunun hip olduklarını gözlemliyoruz. Onlara genetik açı- uyduramadıkları için yok olup gitti tartışılmaya açılmasını da gerektiriyor. Aslında yu- dan son derece benzeyen mamutların da sosyal ve gitmekte. karıda mamut için anlattığım senaryoların Neander- hayvanlar olacağı şüphesiz. Böyle bir durumda tek Bilimsel ve teknolojik ilerlemeler tallerin klonlanması için de tıpatıp uygulanabileceği bir mamutu geri getirip hayvanat bahçelerinde bir sayesinde binlerce yıl önce yaşamış ve sanırım dikkatlerinizden kaçmamıştır. Ancak buna gösteri hayvanı olarak kullanmak ne derece doğru nesli tükenmiş hayvanların kalkışılmadan önce etik açıdan cevaplanması gere- olur? Onu doğal ortamına en yakın olan Sibirya’ya gen haritalarını çıkarmaya başladık. ken çok önemli sorular var. Örneğin Neandertallere bırakmak ise ölüme terk etmekle eşanlamlı olacak- Hem bu bilginin elde edilmesi hem karşı insanların tepkileri ve davranışları nasıl olacak tır. Öte yandan eğer bir mamutu geri getirebiliyor- de klonlama tekniğinin geliştirilmesi sak neden bir sürü oluşturacak sayıda mamut klon- nesli tükenmiş hayvanların geri layıp onları tekrar Dünya’daki yaşamın bir parçası getirilmesini gündeme getirdi. kılmayalım? MKaiyllnera,kWla.,rDrautz, D. I., Ratan, A., Pusey, B., Stetefeld, J., Sloan, A. M., Signore, A. V., Howatt, J. Qi, J., Lesk, A. M., Tomsho, L. P., Packard, M. D., Zhao, W., Tame, J. R., Rohland, N., Shen, T. J., Austin, J. F., Sher, A., Tikhonov, A., Raney, B., Patterson, N., J., Hofreiter, M., Ho, C., Weber, R. E., Cooper, A., Lindblad-Toh, K., Lander, E. S., Knight, J. R., Irzyk, “Substitutions in woolly mammoth hemoglobin confer G. P., Fredrikson, K. M., Harkins, T.T., Sheridan, biochemical properties adaptive for cold tolerance”, S., Pringle, T., Schuster, S. C., “Sequencing the nuclear MNauteiollnea, Tl G., “eInceetiBcsa,bSyay&ı 42, s. 536-540, 2 Mayıs 2010. genome of the extinct woolly mammoth”, Recipe for a Resurrection”, CNaamtupreb,eSlal,yKı 4. L56.,,Rs.o3b8e7r-ts3,9J0. E, 2.,0WKaatssıomn,2L0.0N8.., National Geographic, Mayıs 2009. 59

Özlem Kılıç Ekici Dr., Bilimsel Programlar Başuzmanı, TÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi Sürdürülebilir Tarım GıdayıÜretirkenDünyayıKorumak

>>> Bilim ve Teknik Ocak 20112 Günümüzde dünyamız aşılması gereken birçok zorlukla karşı modern tarımsal yönetim teknikleri, sentetik gübreler, çok çeşit- karşıya. Bunların en başta geleni ise gittikçe artan dünya nüfusunu li pestisitler ve herbisitler geliştirildi. Başlangıçta iyi niyetle başla- beslemek için gerekli olan gıdayı üretmek. Mesele sadece gıda yan tüm bu uygulamalar zamanla tropik ormanların yok edilmesi, üretimini artırmakla çözülmüyor ne yazık ki. Gıda üretimi için yıllardır marjinal arazilerde tarım yapılması, sera gazlarının yayılması, kü- sürdürülen yoğun endüstriyel tarım uygulamaları dünyamızı resel iklim değişikliği, doğal yaşam alanlarının yok edilmesi, biyo- dönüşü olmayan zararlara soktu. Doğal kaynaklarımız tükenmeyle çeşitliliğin azalması, hassas toprak ve su kaynaklarının kirletilme- karşı karşıya, elimizde kalanlar ise her geçen gün daha da si ile birlikte yeryüzünün toprağı, okyanusu ve atmosferi tarafın- çok kirleniyor, küresel iklim değişikliği kendini iyice hissettiriyor, dan sağlanan doğal kaynaklar üzerinde tehlikeli oyunlar oynama- biyoçeşitlilik azalıyor, doğal yaşam alanları ve ormanlar yok ya başladı. Endüstriyel tarım, çiftliği bir fabrika ve çiftçiyi de fab- ediliyor, doğanın dengesi bozuluyor, toprak ve tatlısu kaynaklarında rika işçisi yerine koyarak gübre, ilaç ve yakıt gibi pahalı girdilerle bozulmalar görülüyor. Küresel gıda fiyatları indeksinin rekor hasılatı ve verimi artırmayı, ama bir yandan da üretim maliyetini denecek kadar yüksek olduğunu görüyoruz. Tüm bu problemleri düşürmeyi hedefliyor. Fosil yakıtlar, insan ve çevre sağlığına zarar- dikkate aldığımızda dünya nüfusunu beslemeye çalışırken lı kimyasal ilaçlar kullanılıyor. Uzun süre yapılan monokültür yani aynı zamanda dünyayı da koruyabilecek miyiz? Herkesin kolayca tek ürün tarımı, bitki ve hayvan biyoçeşitliliğine zarar veriyor, top- erişebileceği sağlıklı ve yeterli gıda üretebilecek miyiz? rak erozyonu artıyor, sürekli olarak toprağın verimli kısmının kul- 21. yüzyılda tarımda en büyük başarı, olumsuz çevre koşullarını lanılması ile toprak giderek fakirleşiyor. Su sürdürülemez miktar- azaltarak, istenilen üretim artışını gerçekleştirmekle sağlanacaktır. da ve kontrolsüz kullanılıyor, gün geçtikçe tükeniyor ve kirletili- Bu da yalnızca, tarımda sürdürülebilir yöntemlerin ve kalıcı yor. Kontrolsüz bir şekilde kullanılan antibiyotikler ve diğer ilaçlar çözümlerin uygulanması ile mümkün olabilir. antibiyotik direncini artırıyor, yeni yeni hastalık etmenleri ve bit- ki zararlısı türler ortaya çıkıyor. Yoğun bir şekilde gerçekleştirilen Bugün itibariyle dünya nüfusu 6,9 milyara ulaştı. 2050 yılı- endüstriyel tarım, küçük üreticileri piyasadan silerken kırsal kesi- na gelindiğinde bu sayının 9 milyarı geçeceği tahmin edi- mi maddi ve manevi zarara uğratıyor. liyor. Yaşamlarını sağlıklı bir şekilde devam ettirebilmek için tüm bu insanların beslenmesi gerekiyor. Şu anda yaklaşık 1 Tüm bu olumsuzlukları dikkate aldığımızda, gittikçe artan milyar insan kronik açlıkla karşı karşıya. Dünya çiftçileri yeteri ka- dünya nüfusunu beslemek için endüstriyel tarımsal üretime hâlâ dar gıda üretebiliyor belki, ancak üretilen gıda uygun bir şekilde devam edecek miyiz yoksa doğaya karşı daha duyarlı, çevre kay- dağıtılmıyor, dağıtılsa bile birçok insan yüksek fiyatlardan dola- naklarını koruyan ve geleceğe taşıyan, ekonomik devamlılık sağla- yı bunları alamıyor. 2050 yılına geldiğimizde artan nüfusla birlik- yan ve toplumun her kesiminin sağlıklı ve kaliteli bir biçimde ya- te gıdaya olan talebin de iki katına çıkması bekleniyor. Bu durum- şamasını hedefleyen bir sürdürülebilir tarım politikası mı benim- da dünyamızda gıda ile ilgili üç önemli sorunun eş zamanli bir şe- seyeceğiz? kilde çözülmesi gerekiyor: Açlığa son vermek, 2050 yılına kadar gıda üretimini iki katına çıkarmak, bunları yaparken endüstriyel Üzerinde yaşadığımız Dünya hepimizin, sorumluluğumuz çok tarımın doğaya verdiği zararı da mümkün olduğunca azaltmak. büyük. Onu korumak ve gelecek nesillere yaşanılacak bir yer bı- Bu üç problemin üstesinden gelmek insanlığın karşı karşıya kaldı- rakmak için tüm toplumların ve devletlerin üzerlerine düşeni çok ğı en zor sınavlardan biri olacak. Verdiğimiz yanıtlar ve aldığımız geç olmadan, gerektiği gibi yerine getirmesi gerekiyor. önlemler geleceğimizi belirleyecek. Üretimi Artırmak Yolunda Endüstriyel Tarımın Öteki Yüzü Önümüze Çıkan Engeller ve Tehlikeler Yüzyıllardır süregelen bir gelenek olan ve insanoğlunu besleyen Açlığa son vermek için neden daha fazla üretemiyoruz? Bir an tarımsal faaliyetler ne zaman tehlikeli olmaya başladı? Aslında her durup düşününce bunu yapmak kolaymış gibi geliyor. Daha faz- şey “Yeşil Devrim” politikası ile başladı. Yeşil Devrim, 1940’larda la üretmek için tarım yapılan arazileri genişletebiliriz ya da verimi başlayıp 1980’li yılların başına kadar devam eden ve küresel ola- yani hektar başına hasat edilen ürün miktarını artırabiliriz. Ne ya- rak tarımsal üretimi artırmak amacıyla yapılan araştırma, geliştir- zık ki araziyi genişletmek ya da verimi artırmak zannedildiği ka- me ve teknoloji transferi uygulamalarına deniyor. Yani geleneksel, dar kolay değil. Dünya topraklarının kullanılmasında en büyük organik, ekolojik tarımsal uygulamalardan yoğun endüstriyel ta- payı tarımsal uygulamalar alıyor. İnsanoğlu şu anda dünyamızın rımsal uygulamalara geçiş dönemini ifade ediyor. Yeşil Devrim’in buzla kaplı olmayan topraklarının yaklaşık % 38’inde tarım ya- babası sayılan Norman Borlaug’un amacı milyarlarca insanı açlık- pıyor. Bu alanın üçte birini ekinler, geri kalanını ise canlı hayvan tan kurtarmak için küresel tarımsal üretimi artırmaktı. Bu amaç- üretiminde kullanılan çayır ve meralar oluşturuyor. Bu % 38’lik la yüksek verimli çeşitler, hibrit tohumlar, etkili sulama altyapısı, tarım alanı zaten tarım yapmak için kullanılabilecek en elverişli topraklar. Geriye kalanı ise çöllerle, dağlarla, tundralarla (kutup- lara yakın bölgelerin bitki örtüsü ve bu bitkilerle kaplı geniş alan, kutup bozkırı), buzlarla ve kentsel yaşam alanlarıyla kaplı. Bu kı- sımlar tarım yapmaya elverişsiz alanlar. Bir de doğanın ve yerkü- 61

Sürdürülebilir Tarım: Gıdayı Üretirken Dünyayı Korumak Türkiye’de Tarım Sektörü Ayrıca, Türkiye dünya fındık, nar, kuru incir, kuru kayısı ve sofralık zeytin üretiminde birinci kiraz, çekirdeksiz kuru üzüm ve biber üretiminde ikin- Türkiye, uygun coğrafi yapısı ve iklim özelliklerinin yanı sıra, tarımsal ci; sebze, nohut, karpuz, domates, tıbbi bitkiler ve kuru mercimek üreti- üretimde sahip olduğu çeşit ve üretim potansiyeli ile dünya tarımında minde üçüncü; zeytinyağı, meyve, hıyar, yaş üzüm, Antep fıstığı ve çay önemli bir paya sahip. Bir çok üründe kendine yeterli ülkeler arasında yer üretimi ile sera alanları ve arı kolonisi sayısında dördüncü; tütün, kuru so- alan ülkemiz hububat, baklagiller, pamuk, tütün, fındık, taze ve kurutul- ğan, pamuk ve bal üretiminde beşinci; limon ve zeytin üretiminde altın- muş meyve, sebze, şekerpancarı gibi önemli ürünlerde üretici ve ihracat- cı; elma üretiminde yedinci; mandalina, greyfurt ve ayçiçeği üretiminde çı konumunda. dokuzuncu; patates üretiminde onuncu; buğday ve narenciye üretimin- de on birinci sırada yer alıyor. 2011 yılı itibariyla 184 ülkeye toplam 1525 tür tarımsal ürün ihraç edi- yoruz. Tarımsal ekonomik büyüklük itibariyla dünyada 7. sıradayız. Bit- Tarımın Türkiye Ekonomisindeki Yeri kisel üretimin % 17’si tahıllar, % 3’ü baklagiller, % 27’si endüstri bitkile- Nüfusun 1/3’ü tarımsal faliyetlerle geçimini sağlıyor. ri, yağlı tohumlar, yumru bitkiler ve diğerleri dahil olmak üzere toplam Çalışan her 4 kişiden biri tarımda çalışıyor. % 47’si tarla ürünleri. % 29’u meyve, % 16’sı sebze, %8’i diğer yan ürün- Tarım üretimi yıllık 62 miyar doları aşmış durumda. ler ve çiçekçilik olmak üzere geri kalan % 53’ü de bahçe bitkileri ürünle- Türkiye’deki endüstri tesislerinin büyük bölümü tarımsal maddeleri ri oluşturuyor. ham madde olarak kullanıyor. Bu durum, sanayinin gelişmesinde büyük önem taşıyor. Ülkemiz dünyada üretilen buğday, mercimek ve nohutun % 3,5’ini, ta- Tarımsal ihracatımız 15 milyar dolar ile toplam ihracatımızda % 13,2 ze sebzenin % 4’ünü, sert kabuklu meyve üretiminin % 16’sını, kayısı- gibi önemli bir paya sahip. İhracatımızda fındık, turunçgil, pamuk, nın % 16,9’unu, incirin % 26,7’sini, karpuzun % 11,1’ini, yeşil fasulyenin tütün, yağ bitkileri, zeytin ve çay gibi tarım ürünleri önemli yer tutuyor. % 13,7’sini, biberin % 9,6’sını, domatesin % 8,2’sini ve kirazın % 8,9’unu Türkiye’de Tarımın Geleceği, Hedefler 2023 yılında tarımsal üretimin karşılıyor. 150 milyar dolar, ihracatın ise 30 milyar dolar olacağı öngörülüyor. renin dengesini korumakta çok önemli rolü olan tropik ormanlar ve savanalar (geniş çayırlar ve ovalar) var ki bu alanlar da karbonu depoladığı ve biyoçeşitliliği sağladığı için tarım arazisi olarak kul- lanılmaması gereken alanlardan. Ancak geçtiğimiz son 20 yıl için- de her yıl için yaklaşık 5-10 milyon hektarlık tarım arazisi bu alan- ların kullanılmasıyla yaratıldı. Bütün olarak baktığımızda bu alan- ların da kullanılmasıyla birlikte tarım yapılan arazi oranı ancak % 3 oranında artmış görünüyor. Çünkü bir yandan daha çok üret- mek için tarım alanlarını genişletmeye çalışırken diğer yandan da artan nüfusa yaşam alanı açmak için şehirleşme amacıyla verimli tarım arazilerini yok ediyoruz. Üretimi artırmak için verimin yani birim alandan elde edilen ürün miktarının artırılması da cazip bir çözüm gibi görünebilir. Ancak bugüne kadar yapılan çalışmalar, ortalama küresel ürün veriminin son 20 yıl içinde ancak % 20 oranında arttığını gösteri- yor. Verim artışındaki bu gelişme gerçekten çok önemli, ancak bu oran üretim artışını yüzyıl ortasına kadar iki katına çıkarmak için yeterli değil ne yazık ki. Kaldı ki verim artışı dengesiz bir şekil- de gerçekleşiyor. Bazı ürünlerde önemli artışlar gözlenirken, bazı ürünlerin verimi ya hiç değişmemiş ya da tersine azalmış. Yetiştirilen tüm ürünler insanların tüketimine sunulsaydı git- tikçe artan dünya nüfusunu doyurmak daha da kolay olurdu. Oy- sa dünyada yetiştirilen bitkisel ürünlerin ancak % 60’ı insanların beslenmesi için kullanılıyor. Bu ürünlerin başında tahıllar geli- yor, tahılları baklagiller, yağ bitkileri, sebzeler ve meyveler izliyor. 62

>>> Bilim ve Teknik Ocak 20112 Tarımda kalite standatları ve gıda güvenliği önem kazanacak. 45’i ve tropik ormanların % 25’i yok edilerek tarım arazisine dö- Bu sebeple işletme sayısı azalırken kapasite ve kalite artacak. nüştürülmüş. Bu verilere göre, en son yaşanan buzul çağından bu Planlanan düzenlemeler sayesinde dış pazarlarda ürünlerin rekabet yana ekosisteme bu derece zarar veren başka hiçbir etken yok. Ta- şansı artacak. Özellikle yaş meyve ve sebzeler önem kazanacak. rımın dünya üzerinde bıraktığı fiziksel ayak izlerinin dünyadaki Organize hayvancılık bölgeleri oluşturulacak. tüm kaldırım ve binalar ile karşılaştırıldığında nerdeyse 60 kat da- Sözleşmeli üretim, organik tarım ve iyi tarım uygulamaları ha fazla olduğu söyleniyor. Ürkütücü bir gerçek değil mi? ön plana çıkacak. Devletin AR-GE yatırımlarına yaptığı destek artacak. Tatlı su kaynakları düşünülmesi gereken diğer bir unsur. İnsan- Yatırımcıların çoğunluğu yüksek teknolojili tarımsal faaliyetlere lar her yıl yaklaşık 4000 kilometreküp su kullanıyor ve bu suyun yönelecek. büyük bir kısmı nehir ve yeraltı su havzası kaynaklı. Suyun % 70’i sulama amacıyla kullanılıyor. Bunun sonucunda da çok büyük ne- Dünya ürünlerinin % 35’i ise hayvanların beslenmesi için kullanı- hirlerin su kapasiteleri azalıyor, bazıları kuruyup gidiyor. Yeryü- lıyor. (Geriye kalan %5 de biyoyakıt ve diğer sanayi ürünlerini el- zündeki su tükenmekle kalmıyor, kirleniyor da. Tarımsal uygula- de etmek için kullanılıyor.) Bu bağlamda et üretiminin çok büyük maların yoğunluk kazanmasıyla birlikte son 50 yıl içinde sulanan payı var. En etkili ve ekonomik et ve süt ürünleri üretim sistemi arazilerin sayısı iki katına çıktı, küresel gübre kullanımı ise % 500 kullanılsa bile, üretilen bitkisel ürünlerin hayvanların beslenmesi oranında arttı. Sentetik gübreler, zirai ilaçlar ve kimyasallar çok için kullanılması, dünyanın gıda kaynağı potansiyelinin azalması- fazla kullanılıyor ve bunların kalıntılarına hemen hemen bütün na neden oluyor. Genel olarak tahılların besleme amacıyla kulla- ekosistemlerde rastlamak mümkün. Azot ve fosforun doğaya ya- nıldığı hayvancılık sektöründe 1 kg kemiksiz, en iyi kalite dana eti yılma oranı 1960 yılından bugune neredeyse iki katına çıktı. Bu da üretebilmek için bir hayvanın yaklaşık 30 kg tahılla beslenmesi ge- toprak, su kirliliğine ve nehir ağızlarında oksijen yetersizliğinden rekiyor. Bunun tam tersine, çayır ve otlaklarda beslenen hay- dolayı ölü bölgelerin oluşmasına neden oluyor. Tarımsal üretimde vanlar aksi takdirde kullanılamayan bir materyali proteine gübre kullanılması verimi artırıyor, ama bu gübrelerin ancak yarı- çeviriyor yani bir amaca hizmet ediyorlar. Bu durum- sı bitkiler tarafından kullanılıyor, diğer yarısı toprağa ve suya karı- da tahıl kullanılan hayvancılık sektörü, insanoğlunun şıyor. Dengenin çok iyi sağlanması gerekiyor. küresel gıda kaynağının en büyük ortağı oluyor. Atmosfere sera gazı salımında en büyük payı tarımsal faaliyet- Üretimi artırma yolunda önümüze çıkan en bü- ler alıyor. Açığa çıkan karbondioksit, metan ve azot oksit gazları- yük engellerden biri zaten yoğun bir şekilde kirletil- nın % 35’inden tarımsal uygulamalar sorumlu. Bu oran dünya ça- miş ve hasar almış olan çevre, tarımın çevreye ve doğa- pında ulaştırma ve elektrik üretimi sonucunda ortaya çıkan sera ya verdiği zarar. Bu zarar iklim değişikliği ve okyanusla- gazı salımından bile daha fazla. Gıdayı üretmek, işlemek, depola- rın asitleşmesi ile kendini ciddi bir şekilde hissettiriyor. Ta- mak ve dağıtmak için kullanılan enerji gerçekten çok fazla, ancak rım yapılan arazilerin genişletilmesinin doğal yaşam alanları, bi- en büyük sera gazı salımı tropik ormanların yok edilmesi, hayvan- yoçeşitlilik, karbonun depolanması ve toprak koşulları üzerinde- ların açığa çıkardığı metan gazı, pirinç ve çeltik yetiştirme alanla- ki negatif etkisi gittikçe artıyor. Yapılan çalışmalar bugüne kadar rı ve aşırı derecede gübrelenen topraklardan açığa çıkan azot oksit tarımsal uygulamaların yol açtığı zararı tahmini olarak şu şekil- gazı neticesinde oluşuyor. de açıklıyor: Tarihöncesine ait çayır ve meraların % 70’i, savanala- rın % 50’si, ılıman iklim kuşağındaki yaprak döken ormanların % Tüm bu verilere baktığımızda önemli bazı sonuçlara varıyoruz. Tarım yapılan alanların genişletilmesi, özellikle tropik böl- gelerde biyoçeşitliliği azaltıyor, sera gazı salımını artırıyor, önemli ekosistem araçlarını tüketiyor. Ama bu genişleme küresel gıda üretiminin artışına çok az katkı sağlıyor. Esas üretim ve verim artışı tarımsal uygulamaların yoğunluk kazanması neticesinde görülüyor. Yoğun tarım faali- yetlerinin maliyeti ve faydaları bölgenin coğrafi du- rumuna ve tarımsal uygulamaların çeşidine göre de- ğişiklik gösteriyor. Bu da bize bazı yoğunlaştırılmış tarımsal uygulama biçimlerinin ve bölgelerinin gıda üretimini dengelemede ve çevreyi korumada daha başa- rılı olduğunu gösteriyor. Sürdürülebilir Tarımın Esasları Tarım, gıda zincirinin birincil üretim olarak tanımladığımız başlangıç noktası. Sürdürülebilir tarım ise yeterli ve kaliteli gıda maddelerinin uygun maliyetlerde üretimini, tarım yapılan arazi- 63

Sürdürülebilir Tarım: Gıdayı Üretirken Dünyayı Korumak Sürdürülebilir Tarıma Geçiş Sürecinde Kalıcı ve Geçerli Çözümler nin, çiftçilerin, çevrenin ve doğal tarım kaynaklarının korunma- Küresel gıda güvenliğine ve çevresel sürdürülebilirliğe ulaşabil- sını geliştirecek sistemleri ve uygulamaları içeriyor. Sürdürülebilir mek için uygulanacak tarımsal sistemler hem üretim artışını hem tarımsal uygulamalar neticesinde sera gazı salımının % 80 azala- de çevrenin korunması ilkelerini birlikte ele almalı. Endüstriyel ta- cağı, biyoçeşitlilik ve yaşam alanı kayıplarının ve kontrolsüz su tü- rımdan sürdürülebilir tarıma dönüşüm sürecinde dünyaya yeter- ketiminin azalacağı, suların ve toprağın kimyasal maddelerle kir- li ve besleyici gıda sağlamak için entegre çözümler üretilmeli. Bu letilmesinin önüne geçileceği tahmin ediliyor. Çevreye olan zararı süreçte, artan nüfusun ihtiyaçlarını ve tüketim talebini karşılaya- azaltmak için tarımsal sisteme dahil edilen pahalı tarımsal girdi- bilmek için gıda üretimi iki katına çıkarılırken aynı zamanda gıda lerin yani gübrelerin, kimyasal ilaçların, tohumların, makinelerin, sisteminde yapılacak birtakım değişikliklerle daha etkili erişim ve hayvan yemlerinin ve fosil yakıtların kullanımının en aza indiril- dağıtım işlemleri geliştirilmeli. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım mesi gerekiyor. Sürdürülebilir tarımda sistemin gübresini, tohu- Örgütü’nün (FAO) açıkladığı küresel plan, 2050 yılına kadar gıda munu, yemini kendisinin sağlaması ve zararlı otlarla ve böceklerle üretimini iki katına çıkarmayı hedeflerken aynı zamanda çevreye doğal ekosistemin döngüsünden yararlanılarak mücadele edilme- olan zararın da büyük oranda azaltılabileceğini savunuyor. si bekleniyor. İşin özünde ekosistemin, ekonominin ve sosyal ha- yatın sürdürülmesi için geliştirilmiş bir üretim biçimi ve tarımsal Bu planda, birlikte gerçekleştirilmesi gereken girdilerin düşürüldüğü bir tarımsal sistemin kendi kendini dön- beş çözüm önerisi var: dürmesine yardımcı olacak teknikler yatıyor. Toprağı korurken . Tarım alanlarının tropik ormanlara ve savanalara doğru ge- aynı zamanda daha sağlıklı gıda üretiliyor. Bu sistemde doğal sü- nişlemesinin durdurulması, aynı şekilde verimli tarım arazilerinin reçlerin taklidi söz konusu. Doğadakine benzer şekilde faydalı bi- şehirleşme amacıyla kullanılmasının engellenmesi. yolojik ilişkilerin ve etkileşimlerin oluşmasına, ekosistemin bile- . Dünyanın farklı bölgelerindeki tarımsal alanlar arasında gö- şenleri arasında sinerji oluşmasına imkân sağlayacak uygulama- rülen verim ve üretim miktarı farklılığının ortadan kaldırılma- lara yer veriliyor. Organik tarım, biyodinamik tarım, doğal tarım, sı. Özellikle Afrika, Orta Amerika ve Doğu Avrupa ülkelerinde permakültür, hassas uygulamalı tarım, iyi tarım uygulamaları ve verimi ve üretim kapasitesini artırmak amacıyla, kaliteli tohum, geleneksel tarım gibi birbirinden kesin çizgilerle ayrılmayan yön- geliştirilmiş ve iyileştirilmiş ürün genetiği, toprak koşullarının temleri içeriyor. Bitki gelişimi ve verim artışı için toprak koşulları- iyileştirilmesi, etkin sulama ve gübreleme teknikleriyle destek- nın iyileştirilmesi, organik madde ve kompost takviyesi, toprağın lenen bir tarımsal iyileştirme politikasının uygulanmasına des- biyolojik aktivitesinin artırılması, tesislerde besin maddelerinin ve tek olunması gerektiği üzerinde duruluyor. Raporda özellikle ar- enerjinin geri dönüşümünün sağlanması, bitkisel üretimi ve hay- pa, buğday, manyok, yerfıstığı, mısır, darı, patates, palmiye ya- vansal üretimi aynı tesiste entegre ederek performansın ve veri- ğı, kolza tohumu, pirinç, çeltik, soya fasülyesi, şeker pancarı, şe- min artırılması, tek kültür tarımı yerine yetiştirilen türlerin ve ge- ker kamışı gibi bitkilerin bu bölgelerdeki üretiminin % 95 ora- netik kaynakların zaman ve yer içerisinde çeşitlendirilmesi, tarım- nında artması ile küresel gıda üretiminin % 58 oranında artacağı sal ekosistemde farklı etkileşimlere olanak sağlanması, hastalıklar- tahmin ediliyor. Bu üretimi artırmak için endüstriyel tarım ye- la, zararlılarla ve yabancı otlarla doğal yollarla mücadele edilmesi rine organik ve ekolojik tarım uygulamalarının benimsenmesi, gibi esaslar sürdürülebilir tarımın temelini oluşturuyor. devlet tarafından tarımsal girdilerin ve iyi kalite tohumların et- kin bir şekilde dağıtılması ve elde edilen ürünlerin pazarlanması için gerekli piyasa ortamının yaratılması gerektiği üzerinde du- ruluyor. Sulama ve gübreleme sistemindeki iyileştirmede aşırıya kaçılmaması gerekiyor. Verimli kısmın erozyonunu engellemek için toprağın daha az işlenerek ekim ve dikimin yapılması, ye- tiştirme dönemleri arasında yer örtücü bitkiler ekilerek yaban- cı otların azaltılması ve bu bitkilerin sürülmesiyle toprağın azot ve diğer besin maddelerince zenginleştirilmesi, ürün kalıntıları- nı tarlada bırakarak bunların doğal gübreye dönüşmesi sağlana- biliyor. Bitki hastalık ve zararlılarıyla mücadelede entegre müca- dele yöntemlerinin kullanılması gerekiyor. . Tarımsal kaynakların etkin, verimli ve ekonomik kullanılma- sı. Hassas tarımsal uygulama ilkelerine öncelik verilmesi gereki- yor: Tarımsal girdilerin, özellikle suyun ve gübrenin gereken za- man ve yerde, gereken miktarda kullanılması. Dünyadaki tarım- sal arazilerin % 10’u, % 30-40 oranında gübre kaynaklı çevre kir- liliğine neden oluyor. Farklı tarımsal bölgeler arasında çok büyük 64

<<< Bilim ve Teknik Ocak 20112 si ve çevresel sürdürülebilirliğin artırılması amacıy- kullanım miktarı farkı var. Bazı bölgeler yetersiz su la, üretilen gıdanın canlı hayvanların beslenmesi ve ve gübre kullanımıyla ürün ve verim kaybı yaşarken, biyoyakıt elde etmek için değil de daha çok insanla- bazı ülkeler aşırı derecede su ve gübre kullanarak rı doyurmak için kullanılması gerektiği üzerinde du- kirliliğe sebeb oluyor. Öncelikle bunun dengelen- ruluyor. Diyetlerde bitkisel ürünlere daha çok yer ve- mesi gerekiyor. Özellikle Çin’in, Kuzey Hindistan’ın, rilmesi, hayvanların tahılla beslenmek yerine çayır ve ABD’nin ve Batı Avrupa ülkelerinin kullandıkları meralarda otlatılması, kümes hayvanlarının tüketi- sentetik gübre miktarını azaltması gerektiği vurgu- mine öncelik verilmesi, biyoyakıt elde etmek için bit- lanıyor. Bu bölgelerdeki gübre kullanımının azaltıl- kisel değil alternatif kaynakların kullanılması gibi kü- masının üretim miktarı üzerinde herhangi bir olum- çük görünen adımlar bile, üretilen küresel gıdanın suz etki yaratmayacağı görüşü hâkim. Aksine, bu ül- herkes tarafından adil bir şekilde kullanılabilmesine kelerde çok fazla kullanılan gübre yetersiz gübre kul- hizmet edebilir. lanılan bölgelere kaydırıldığında üretimin artaca- ğı konusunda herkes hemfikir. Kullanılan fazla su- . Gıda israfının azaltılması. FAO’nun açıkladığı ra- ni gübrenin geri dönüşümünü sağlayacak mekaniz- kamlara bakacak olursak yılda yaklaşık 1,3 milyar ton maların ve uygun depolama şartlarının oluşturulma- yiyecek çöpe atılıyor. Gelişmiş ülkelerin çoğunda, çö- sı için devlet tarafından kaynak ve altyapı sağlanma- pe atılan gıdaların % 40’ı yenilebilir durumda. Kaba- sı gerektiği savunuluyor. Su kullanımına bakıldığın- ca bakacak olursak dünyada üretilen gıdanın % 30’u da, ortalama 1 kalorilik gıda üretmek için yaklaşık 1 çöpe gidiyor, bozuluyor ya da bitki zararlıları tarafın- litre su kullanıldığı söyleniyor. Bazı bölgelerde daha dan tüketiliyor. Gelişmiş ülkelerde bu kayıplar tüke- fazla su tüketimi var. Özellikle kurak bölgelerde, üre- tici kaynaklı, gelişmekte olan ya da fakir ülkelerde ise timi azaltmadan, alınacak birkaç tedbirle ve iyi plan- gıda kayıpları üretici kaynaklı. Günlük tüketim mik- lanmış su ve arazi yönetimi ile su tüketimi azaltılabi- tarlarının ve porsiyonların sağlıklı bir şekilde azaltıl- lir. Damla sulama, toprağın malçlanması (yani bitki- ması, ihtiyaç duyduğumuz kadar gıdanın satın alın- lerin daha iyi gelişmesi için, toprağın fiziksel özellik- ması, gıda depolama, paketleme ve dağıtım sistemle- lerini (sıcaklık,nem vb) artırmak, kaliteli erkenci ve rinin geliştirilmesi, raf ömrünün uzatılması yönünde bol ürün almak amacıyla toprak yüzeyinin ince bir alınacak tedbirler ve teknolojik yenilikler israfın azal- tabakayla kaplanması), toprağın daha az işlenmesi, tılması konusunda yardımcı olacaktır. suyun sulama sistemlerinden ve kanallardan buhar- laşarak kaybolmasının önlenmesi gibi temel uygula- Dünyadaki farklı tarımsal sistemlerin esasları ve malar bu amaca hizmet edebilir. Bunun dışında ta- uygulamaları, ister büyük ölçekli ve ticari amaçlı ol- bii ki tarım bilimi, biyoteknoloji, ekosistem ve eko- sun, ister lokal ve organik olsun, dünyanın gıda ve loji çalışmalarındaki yenilikler sayesinde geliştirilen çevre ihtiyaçlarına karşılık verecek şekilde duyarlı ol- ve iyileştirilen ürün ve toprak yönetimi stratejileri de malıdır. Dokuz milyar insanı gerçekten sürdürülebilir çevreye olan zararı azaltmayı hedefliyor. biçimde beslemek insanoğlunun karşılaştığı en zor- lu engellerden biri. Bunu başarmak yaratıcı ve karar- lı olmayı, birlikte hareket etmeyi ve çok çalışmayı ge- rektiriyor. Biraz zaman, sabır, emek ve özveri isteyen bir süreç, ama uzun vadede çok büyük ve kalıcı fay- dalar sağlamayı hedefliyor. Bu süreçte üreticiler, dev- let ve bilim insanları arasındaki bilgi alışverişi, yara- tıcı ve çözüm üreten tecrübelerin paylaşılması, geniş kitlelere aktarılması çok önemli. Kaybedecek zamanı- mız yok, herkes üzerine düşeni yapmalı. . Gıdanın tüm insanlara erişmesinin, uygun ve KT.aCy.nGaıkdlaa,rTarım ve Hayvancılık Bakanlığı o8Nco1fan2fye-tlee8odn1r,i8tnR/,3gŞ.2,u9“7bEb/a5xilt9pli26ao07nn1/d80pi1.neh2ogt.pfttulphel:e”/l,,/bSwcoiwuennwcd.esa,crSiieeansycıoe3fm2a7ga,rgsi.c.ourlgtu/ral adil olarak dağıtılmasının sağlanması için diyet alış- http://www.tarim.gov.tr/E_kutuphane,Turkiyede_ Ndeivsaenlo2p0m1e1n. t(”h, tFtopo:/d/fSsei.csutarintyfo, rSda.yeıd3u,/sp. u23b3li-c2a5t1io,ns/ kanlığının değiştirilmesi yani et ürünlerinin daha az tarim_sektoru.html Fdexoepvleeayln,odJp.imAng.e,_n“tSth)oelu_btioounsndfoarraiecsu_oltfiv_aatgerdicpulaltnuerta”,l_ tüketilmesinin teşvik edilmesi. Gıdanın küresel ola- hPettlple:t/i/ewr,wNw..vtaerTimye.dgmove.trrs/,TPa.,r“iFmoPreocratastli.nhgtmplotential N(Fnho7atl3tteup6yr:9,/eJ//,.fwSuAwal.ly,/wı“nS.4anu7taus8tt,ruaesir.n1e30a.c3b4o7i5lm-i23t.y/4hn2dtam,otEuulk)brielmi/njog2u0for1no1ad.l/pvr4o7d8u/ction”, rak herkes için kullanılabilir duruma getirilebilme- global environmental costs of livestock production c(Shfcmitetpn?it:/dif/=iwccwAanmw-.eswrceiice-afnente,ifdSi-catyahmıe3-e0wr5io,crsal.nd6.)0co-6m4,/aKratiscımle.2011. 2000-2050”, Proceedings of National Academy of Science USA, Sayı 107, s.18371-18374, 2010. 65 Fhottopd://awnwd wA.gnrcibcui.lntulmre.nOirhg.ganoviz/aptuiobnmoefdth/2e0U92n1it3e7d5, Nations (FAO), “The state of insecurity in the world: Economic crises, impacts and lessons learned”, s. 8-12, FAO, 2009. http://www.fao.org/ dGoocdrferpa/y0, 1H2./Ci0.8J7.,6“eF/oi0o8d7s6eec0u0r.ihtyt:mthe challenge

Taylan Öcalan GNSS/CORS Ağları ile Gerçek Zamanlı Konumsal Bilgi İnsanoğlu yüzyıllar boyunca “neredeyim?” sorusunun yanıtını aramış, yeni yerler keşfetmek, yeni yerlere ulaşmak için Güneş’ten ve yıldızlardan yararlanmıştır. Zaman içinde geliştirdiği sekstant ve pusula gibi aletlerle yeryüzü üzerinde bulunduğu konumu belirlemiş, gideceği yönü tayin etmiştir. Günümüzde bu süreç yapay uydu sistemlerinin gelişimiyle farklı bir boyut kazanmıştır. Önceleri daha çok askeri amaçlı kullanılan bu uydu sistemleri, bugün daha çok sivil ve ticari uygulamalar için kullanılır hale gelmiştir. Özellikle konum belirleme ve navigasyon (seyrüsefer) amaçlı uydu sistemlerindeki hızlı gelişim, yeryüzü üzerinde gerçek zamanlı üç boyutlu konum, zaman ve hız bilgisinin elde edilmesini olanaklı kılmış ve bu uygulamaların çeşitlenmesini sağlamıştır. Bugün, farklı alanlardaki birçok bilimsel çalışma başta olmak üzere günlük yaşantımızdaki kişisel uygulamalarda da etkin olarak kullandığımız bu sistemlerin performansının ve uygulama niteliğinin artırılması için yeryüzü üzerinde çeşitli ağlar kurulmuştur. Kısaca GNSS/CORS olarak adlandırılan Küresel Navigasyon Uydu Sistemleri/Sürekli Çalışan Referans İstasyonları ağları, yüksek doğrulukta gerçek zamanlı konumsal bilginin elde edilmesinde önemli rol oynayan sistemlerdir. Bu sistemler, gelişmiş ve gelişmekte olan birçok ülkede kurularak, çeşitli hizmet alanları için belli standartlarda, yer referanslı ve gerçek zamanlı 4 boyutlu konumsal bilginin elde edilmesini sağlamaktadır. Anahtar Kavramlar Günümüzde bilgi toplumu kavramının oluş- gation Satellite Systems) geliyor. Yeryüzü üzerindeki Yapay Uydularla Konum masında çok önemli bir yeri olan verile- bir başlangıç noktası yani referans yüzeyine göre ta- Belirleme: Uzayda sayı ve nitelikleri rin elde edilmesi, işlenmesi, depolanması, nımlanan koordinat sistemlerinden yararlanılarak, farklı olan yapay uydu sistemleri analizi, doğruluğu, yönetimi, güncellenmesi ve belli bulunduğumuz noktanın yatay ve düşey konumunu arasında, gerçek zamanlı olarak standartlarda sunulması farklı nitelikteki birçok uy- belirlemenin günümüzdeki en etkin yöntemi bu uy- yeryüzü üzerinde 3 boyutlu konum, gulama için büyük önem taşıyor. Bu verilerin temi- du sistemleri. hız ve zaman belirlenmesini sağlayan ni noktasında kullanılan yapay uydu, elektronik, bil- sistemlerle konumsal bilginin gisayar, yazılım ve iletişim sistemlerindeki teknolojik Konum belirleme çalışmalarına yeni bir anla- elde edilmesi unsurlarda da dinamik bir gelişim süreci var. Özel- yış getiren bu sistemler ülke yönetimi, çevre ve şe- GNSS: Konum belirleme ve likle yer referanslı, gerçek zamanlı, güncel, doğru ve hir planlaması, arazi kullanımı ve tarım politikala- navigasyon hizmeti veren yapay uydu ekonomik 4 boyutlu (4D) konumsal bilginin elde rının belirlenmesi, mühendislik ve altyapı hizmetle- sistemlerinin genel adı edilmesinde küresel ölçme ve konumlama sistemle- ri, orman ve doğal kaynakların değerlendirilmesi ve CORS: Küresel, bölgesel ve yerel ri büyük rol oynuyor. Bu sistemlerin başında küre- korunması, çok amaçlı kadastro, e-devlet, e-belediye, ölçekteki farklı ağ yapılarıyla yeryüzü sel navigasyon uydu sistemleri (GNSS-Global Navi- e-ticaret ve kişisel mobil uygulamalar gibi birçok hiz- üzerine tesis edilmiş, veri aktarım met alanı için etkin şekilde kullanılıyor. ve iletişim donanımlarının düzeltme verileri yayınladığı, sürekli çalışan sabit GNSS referans istasyonları 66

Bilim ve Teknik Ocak 2012 >>> Yapay Uydularla Konum Belirleme ve GNSS gibi küresel ölçekte faaliyet gösteren sis- GNSS referans istasyonları Navigasyon Sistemleri temlerin performansının artırılması ve gerçek za- manda daha yüksek doğrulukta konum bilgisinin el- İlk yapay uydu SPUTNIK-1’in 1957 yılında de edilmesi için farklı ülkeler tarafından alt ölçekte Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği tarafından bölgesel sistemler geliştirildi. Bunlardan Japonya’ya uzaya fırlatılması, soğuk savaş döneminde ABD ait olan QZSS, Doğu Asya ve Avustralya kıtası böl- ile SSCB arasında önemli bir rekabet başlattı. Uzay gesinde, Hindistan’a ait olan IRNSS ise Hindistan ve ve uydu teknolojileri konusundaki bu rekabet za- Kuzey Hint Okyanusu bölgesini kapsayacak şekilde man içinde uydu bazlı konum belirleme ve navi- hizmet veriyor. gasyon sistemi çalışmalarının hızlanmasına neden oldu. 1980’li yılların başında fiili kullanımı başla- Global Sistemler Bölgesel Sistemler Uydu Bazlı Yer Bazlı yan ve ABD tarafından geliştirilen Küresel Konum GNSS RNSS Destekleyici Sistemler Destekleyici Sistemler Belirleme Sistemi’nin (GPS) hayatımıza girmesiy- GBAS le de büyük bir ivme kazandı. Bugün günlük ya- GPS-(ABD) OZSS-(Japonya) SBAS NDGPS-(ABD) şantımızdaki birçok kişisel mobil uygulamada da GLONASS-(Rusya) IRNSS-(Hindistan) WAAS-(ABD) GRAS-(Avustralya) kullandığımız bu sistem, her türlü hava koşulunda, ... EGNOS-(AB) CORS Ağları GPS alıcısının açık gökyüzünü görebildiği her yer- Galileo-(AB) MSAS-(Japonya) ... de gerçek zamanlı olarak üç boyutlu koordinat, za- COMPASS-(Çin) GAGAN-(Hindistan) man ve hız belirlenmesine olanak sağlayan en etkin SDCM-(Rusya) sistem. Modernizasyon çalışmaları devam eden ... SNAS-(Çin)... GPS’in yanı sıra farklı ülkelere ait yeni küresel uy- Ticari servis sağlayıcılar du sistemleri de geliştirildi. Bu alternatif sistemler- den biri Rusya tarafından geliştirilen ve günümüz- Küresel ve bölgesel olarak hizmet veren bu sis- de faal olarak kullanılan GLONASS. GLONASS’ın temlerin dışında, gerçek zamanlı konum bilgisinin iyileştirilmesi ve modernizasyonu için son yıllarda kalitesi, doğruluğu, duyarlılığı ve güvenirliğini ar- önemli yatırımlar yapılıyor. 2016 yılı itibariyle aktif tırmak amacıyla düzeltme bilgileri yayınlayan, uydu olacak ilk sivil uydu sistemi olan Galileo ise Avru- bazlı ve yer bazlı destekleme sistemleri kullanılıyor. pa Uzay Ajansı tarafından geliştirilmekte olan bir Bu sistemlerden özellikle havacılık uygulamalarında Avrupa Birliği (AB) projesi. Çin tarafından gelişti- uçakların güvenli olarak iniş ve kalkışlarının sağlan- rilen ve küresel ölçekte faaliyet göstermesi planla- masında faydalanılıyor. nan COMPASS’ın da 2020 yılı itibariyle aktif olma- sı bekleniyor. Günümüzde kullanılmakta olan GPS ESA ve GLONASS sistemlerinin yanı sıra yakın bir ge- lecekte devreye girecek Galileo ve COMPASS gi- bi diğer küresel sistemlerle birlikte giderek büyüye- cek bir pazar yaratan yapay uydu konum belirleme sistemlerine genel olarak küresel navigasyon uydu sistemleri (GNSS) deniyor. 67

GNSS/CORS Ağları ile Gerçek Zamanlı Konumsal Bilgi GNSS Uyduları Haberleşme Uydusu GNSS Anteni Gerçek zamanlı olarak düzeltme verisinin iletimi Ağ Kontrol Merkezi RTCM (Farklı iletişim sistemleri ile) GNSS Alıcısı Sabit GNSS Referans Rabia Alabay İstasyonları CORS Ağı cm mertebesinde konum bilgisi (4D) NMEA Sabit GNSS Özellikle temel jeodezik ve jeodina- likleri, kullanılan iletişim teknolojilerinin Referans İstasyonları mik çalışmalar başta olmak üzere, yerka- seçimi gibi kriterler önem taşır. Ağ, siste- buğu hareketlerinin belirlenmesinde ve mi kontrol eden ve düzeltme bilgilerinin Küresel navigasyon uydu sistemlerinin deprem çalışmalarında etkin bir şekilde hesaplandığı bir kontrol merkezinden, bu (GNSS) birçok farklı alana ve disipline yö- kullanılıyorlar. Bunun yanı sıra ülke te- merkezdeki ağ yazılımından ve bu kont- nelik uygulamaları, tüm dünyada bu tek- mel jeodezik ağlarının oluşumu, kadast- rol merkezine çeşitli iletişim teknolojile- niğin etkin kullanımını artırmak amacıyla ral çalışmalar, mühendislik yapılarında- ri kullanılarak bağlanan sabit GNSS refe- sabit GNSS referans istasyonlarının oluşu- ki deformasyonların izlenmesi, hidrogra- rans istasyonlarından oluşur. Bu istasyon- munu sağladı. Bu nedenle 1990’lı yılların fik (batimetrik) ölçmeler, coğrafi bilgi sis- lar çift frekanslı jeodezik GNSS alıcıları ve başından itibaren çok sayıda ülkede bu is- temleri (CBS), kinematik GNSS destek- sinyal yansımasına karşı geliştirilmiş ve tasyonlar kurulmaya başlandı. Sayıları gi- li fotogrametrik çalışmalar, uzaktan algı- choke-ring olarak adlandırılan GNSS an- derek artan istasyonlarla uluslararası, ulu- lama, hava, deniz ve kara araçlarının na- tenleri kullanılarak kurulur. Ancak sayıla- sal ve yerel ölçekte ağlar kuruldu. 2000’li vigasyonu, hassas tarım, ormancılık faali- rı giderek artan uydu sistemlerindeki yeni yıllar itibariyle ise bu ağların gerçek za- yetleri, meteorolojik çalışmalar, askeri ve sinyallerle birlikte, bazı istasyonlarda çok- manlı uygulamalarda da kullanılabilme- savunma amaçlı çalışmalar, doğal afetler lu frekans özelliğine sahip yeni GNSS alı- si için düzeltme verileri gönderen aktif için erken uyarı sistemleri (deprem, vol- cıları da kullanılıyor. CORS (Continuously Operating Reference kanik hareketler, heyelan, tsunami vb.) gi- Station) istasyonları geliştirildi. bi birçok faaliyette etkinler. Sistemin kontrol merkezi, özellikle at- mosferik etkilerden kaynaklanan hataları Sağlam toprak zemine, bina terasla- GNSS/CORS Ağları ile modelleyerek, düzeltme bilgilerini kulla- rı ve çatılarına farklı tesis özelliklerinde Gerçek Zamanlı Konumlama nıcılara gönderir. Bu sayede santimetre gi- kurulan bu istasyonlar GNSS anteni, alı- bi yüksek bir mertebede konum doğrulu- cısı ve iletişim donanımlarından oluşu- GNSS/CORS ağları, genel anlamda ğu elde edilir. Sistemin etkin kullanımın- yor. GNSS’nin sürekli, güncel ve dinamik farklı sayıda, sabit GNSS referans istas- da iletişim teknolojilerinin rolü çok bü- olarak kullanılmasını sağlamak için kuru- yonlarının yerel ya da ulusal ölçekte ku- yüktür. İstasyonlardan ve kullanıcılardan lan bu istasyonlar ve oluşturdukları ağlar, rulmasıyla oluşturulan, aktif yapıdaki sis- kontrol merkezine gelen veriler ile kont- “365 gün x 24 saat” çalışarak sağladıkları temlerdir. Ağlar kurulurken istasyonların rol merkezinden kullanıcılara gönderi- veri ve ürünlerle farklı nitelikteki konum arasındaki mesafe, geometri, zemin özel- len düzeltme bilgilerinin sorunsuz iletimi, belirleme, ölçme ve navigasyon uygula- bu iletişim sistemlerinin başarısına bağlı- maları için kullanıcılara hizmet veriyor. dır. GNSS/CORS ağlarında ADSL, GSM/ 68

>>> Bilim ve Teknik Ocak 2012 GPRS/EDGE, uydu haberleşme linkle- rin bulunmadığı durumda cep telefonları çük gecikme zaman dilimlerinde, elinde ri ve radyo linkleri gibi iletişim sistemleri üzerinden bağlantı sağlanabilir. Özellikle GNSS alıcısı olan kullanıcılara düzeltme ile kablolu ve kablosuz internet kullanılır. GSM operatörlerinin baz istasyonlarının verileri yayınladığı bu sistemler, Dünya Bu nedenle istasyonların yerlerinin seçi- yeterli olmadığı dağlık ya da kırsal bölge- üzerindeki sabit ya da hareketli cisimle- minde haberleşme altyapılarının sunduğu lerdeki çalışmalarda, maliyetleri fazla olsa rin konumlarının gerçek zamanda has- imkânlara dikkat edilir. Tüm istasyon ve- da, uydu haberleşme olanağına sahip cep sas olarak belirlenmesi ve navigasyon rileri, otomatik olarak kontrol merkezine telefonları (Thuraya vb.) iletişim linki ola- hizmetlerinin sağlanması amacıyla yay- bu iletişim sistemleri ile iletilerek, CORS rak tercih edilmektedir. Kullanılan bu ile- gın olarak kullanılıyor. Özellikle diferan- ağ hesapları ve düzeltmeler bu merkezden tişim sistemleri ile GNSS/CORS sistem- siyel GNSS ve gerçek zamanlı kinema- kullanıcılara ulaştırılır. leri için özel olarak geliştirilmiş NTRIP tik GNSS uygulamalarında kullanılan bu (Networked Transport of RTCM via Inter- ağlar, kullanıcılara zaman, maliyet, doğ- Sistem ile gerçek zamanlı olarak santi- net Protocol) isimli internet protokolü kul- ruluk ve kullanım kolaylığı gibi ölçüt- metre gibi yüksek bir doğrulukta konum lanılmaktadır. ler dikkate alındığında önemli avantaj ve bilgisi elde edilebilmesi, elinde GNSS alı- katkılar sağlıyor. cısı olan kullanıcıların sisteme bağlanması Kullanıcılar, CORS sistemi ile konum ile başlar. Kullanıcılar her alıcı için kendi- belirleyebilmek için düzeltme verileri- Başta harita ve geomatik mühendis- lerine tahsis edilen kullanıcı adını ve şifre- nin hesaplanacağı matematiksel mode- leri olmak üzere birçok mühendislik di- yi kullanarak, bir iletişim linki ile sisteme li de kendileri seçmektedir. Günümüzde siplini tarafından hassas konum belirle- bağlanır. Maliyetler dikkate alındığında bu sistemler için geliştirilmiş VRS, FKP ve meye yönelik uygulamalar için kullanı- iletişim linki olarak genellikle GSM/GPRS MAC isimli üç farklı matematiksel model lan bu sistemler, karar vericiler için de modemler tercih edilmektedir. Bu mo- kullanılıyor. Seçilen matematiksel mode- önemli çıktılar sunuyor. Günümüzde ka- demlerin bazıları GNSS alıcıları üzerinde le göre sisteme bağlandıktan sonra, GNSS dastral ölçme çalışmaları, kentsel ve kır- dahili olarak bulunur. Dahili modemle- alıcısının metre mertebesindeki yakla- sal alan düzenleme faaliyetleri, coğrafi şık konumu, NMEA veri formatı ile kont- bilgi sistemleri için veri toplama ve gün- rol merkezine gönderilir. Kontrol merke- celleme, farklı nitelikteki sayısal harita zi kullanıcının seçtiği tekniğe göre düzelt- üretimleri, tektonik ve yapısal hareket- me verisini hesaplayarak, kullanılan ileti- ler ile deformasyonların izlenmesi, altya- şim tekniği ile kullanıcıya RTCM veri for- pı inşaat çalışmaları, hassas tarım ve zi- matı ile gönderir. Böylece santimetre gibi raat uygulamaları, doğal afetleri önleme yüksek bir doğrulukta gerçek zamanlı ko- ve afet yönetim sistemi gibi birçok uygu- num bilgisi elde edilir. lamada kullanılan bu sistemler, gün geç- tikçe kullanıcılar için farklı hizmet düze- Veri aktarım ve iletişim donanımları- yinde kullanım alanları sunuyor. nın tümüyle gerçek zamanda ya da kü- Diferansiyel GNSS (DGNSS) sistemi ve düzeltme verisi iletimi Haberleşme Uydusu GNSS Uyduları Sabit GNSS (Veri Linki) Hava, deniz ve kara Referans İstasyonu araçlarının navigasyonu Gerçek zamanlı İletişim sistemleri diferansiyel düzeltme verisi iletimi 69 Kontrol Merkezi (Veri Linki) Rabia Alabay

GNSS/CORS Ağları ile Gerçek Zamanlı Konumsal Bilgi Ülke GNSS/CORS Ağı Bütçe Sİsatayıssyıon Dünyada ve Türkiye’de Durum ABD NGS-CORS Devlet/Özel 1450 Ağırlıklı olarak devletler tarafından Ülkemizde 2008-2010 yılları arasında kamu bütçesi kullanılarak ulusal faaliyete geçen iki farklı GNSS/CORS Almanya SAPOS Devlet 260 düzeyde kurulan GNSS/CORS ağlarının sistemi bulunuyor. Bunlardan ulusal dünyadaki ilk uygulamaları ABD’deki düzeyde hizmet veren Türkiye Ulusal Almanya ASCOS Ülke 180 ulusal CORS sistemi, Almanya’daki Sabit GPS Ağı-Aktif (TUSAGA-Aktif) SAPOS ve Japonya’daki GEONET sistemi, Türkiye ve KKTC’deki toplam Avusturya APOS Ülke 30 sistemleridir. Başta e-devlet projeleri 146 istasyondan oluşuyor. Bir TÜBİTAK olmak üzere coğrafi/mekânsal bilgi projesi olarak geliştirilen bu sistemin Belçika FLEPOS Ülke 40 sistemlerine altlık olacak bu sistemler, ortak müşterileri ve işletim sorumluları çeşitli kurumlar, organizasyonlar ve Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü ile Belçika WALCORS Ülke 23 şirketler tarafından ticari olarak hizmet Harita Genel Komutanlığı. Yerel ölçekte verecek nitelikte de kurulabiliyor. Bu hizmet veren bir diğer sistem de İstanbul Finlandiya GPSNet.fi Ülke 76 ağların sayısının dünyada her geçen Su ve Kanalizasyon İdaresi tarafından gün artmasıyla birlikte, sağladıkları kurulan ve işletilen İSKİ Uydudan Hollanda 06-GPS Ülke 23 veri ve ürünler ile uygulama alanları da Konum Belirleme Sistemi (İSKİ-UKBS). çeşitleniyor. İstanbul ve yakın çevresinde faaliyet İngiltere Ordnance Survey Network Ülke 61 gösteren bu ağda 8 istasyon var. İsveç SWEPOS Ülke 50 İsviçre SWIPOS Ülke 29 Japonya GEONET Ülke 1200 Norveç SATREF/CPOS Ülke 60 Türkiye TUSAGA-AKTİF Ülke 146 Yunanistan HEPOS Ülke 98 Çeşitli ülkelerdeki GNSS/CORS ağları (Üstte) GNSS/CORS Sistemi İşleten Kurum Bütçe Faaliyet Alanı İstasyon Sayısı Türkiye’de bulunan ulusal ve yerel GNSS/CORS ağları (Sağda) TUSAGA-AKTİF TKGM ve HGK Devlet İSKİ-UKBS İSKİ Devlet Türkiye ve KKTC 146 70 İstanbul veYakın Çevresi 8

Bilim ve Teknik Ocak 2012 <<< Gelişmiş ve gelişmekte olan birçok ülkede Türkiye’de tasarlanıp üretilen ilk uzaktan algılama Taylan Öcalan, Ankara’ da doğdu. kurulan bu sistemlerden farklı nitelikteki kullanıcı (yer gözlem) uydusu olan Rasat ile bu alanda önemli 2003 yılında Yıldız Teknik seviyelerinin yararlanabilmesi mümkün. Ancak bir hedefe ulaşıldı. Ancak günümüz dünyasında Üniversitesi, Jeodezi jeodezik GPS/GNSS alıcıların maliyetleri yüksek uzaktan algılama uydularının yanı sıra konum ve Fotogrametri (Harita) olduğundan, sıradan kullanıcılar için oldukça belirleme ve navigasyon, haberleşme, meteoroloji ve Mühendisliği Bölümü’nden masraflı. Bunun yanı sıra sistemlerin kullanımı gravite gibi farklı işlevlere sahip birçok yapay uydu mezun oldu. 2005 yılında da genellikle ücretli, fakat ücretsiz olanlar da var. sistemi kullanılıyor. Bu nedenle farklı niteliklere sahip yüksek mühendis Kullanıcıların sisteme bağlanarak düzeltme bilgilerini uydu sistemlerinin ülkemizde tasarlanıp üretilmesi, unvanını aldı. Halen YTÜ alabilmesi için sisteme kayıt yaptırması, kullanacakları ülkemizin geleceği açısından önemli. Harita Mühendisliği Bölümü, her GNSS alıcısı için bir kullanıcı adı ve şifre almaları Ölçme Tekniği Anabilim gerekiyor. Günümüz itibariyle ülkemizde TUSAGA- Ülkemiz, giderek büyüyen bir ekonomik pazar Dalı’nda uzman olarak çalışıyor Aktif sistemi kullanıcılar için aylık ücretli olarak oluşturan coğrafi/mekansal bilgi sistemleri ile ve Geomatik programında hizmet verirken, İSKİ-UKBS sistemi ücretsiz olarak e-devlet projelerindeki hedefler kapsamında dev doktora eğitimine devam ediyor. hizmet veriyor. adımlar atıyor. Ulusal GNSS/CORS ağının kurulumu GPS/GNSS teknolojileri ve tamamlandı. Bundan sonraki büyük hedef, konumsal konum belirleme uygulamaları, Sonuç olarak gelişmiş bir ülke olabilmenin önemli bilgiye dayalı bu projelerin geliştirilmesinin ardından, CORS sistemleri, uydu jeodezisi, göstergelerinden biri de uzay ve uydu teknolojileri konum belirleme amaçlı ulusal bir uydu sisteminin mühendislik ölçmeleri ve konusunda yapılan araştırmalar ve bu konuda üretilmesi olmalıdır. harita mühendisliği eğitimi yapılan yatırımlardır. Bu bağlamda ülkemizde son konularında araştırmaları var. yıllarda önemli adımlar atılıyor, çeşitli yatırımlar yapılarak başarılı sonuçlar elde ediliyor. Gerçek zamanlı konumsal bilginin yüksek doğrulukta elde edilebilmesi için, ülkemizde kurulan TUSAGA-Aktif isimli ulusal GNSS/CORS ağının faal hale getirilmesi, bu kapsamda atılan önemli adımlardan. Türksat A.Ş., TUSAŞ (Türk Havacılık ve Uzay Sanayi A.Ş) ve TÜBİTAK-Uzay tarafından yürütülen çalışmalarla farklı nitelikteki yapay uydu teknolojilerinin geliştirilmesi konusunda da önemli bir mesafe alındı. Türkiye ve KKTC’deki TUSAGA-Aktif istasyonları dağılımı (Sağda) KOacyalnaank, lTa.rve Tunalioglu, N., “Data communication Sİsatadnobuunl,ŞBu.bveesiABl-üBltaeynair, iM, Oa.r,t“O20n1t1h.e inclusion of for real-time positioning and navigation in global geographic information systems (GIS) navigation satellite systems (GNSS)/continuously in global navigation satellite systems (GNSS)”, operating reference stations (CORS) networks”, ICnitletr2n0a,tsio. 3n8a5l -Jo3u9r6n, a2l0o0f7C. ommunication Systems, 1Sc8ieEnytliüfilc2R0e1s0e.arch and Essays, Cilt 5, Sayı 18, Yomralıoğlu, T., “Coğrafi Bilgi Teknolojileri”, Öcalan, T., “Sabit GPS İstasyonlarına Dayalı Bağıl TSaÜyBı:İ5T1A4K, s.B4i8li-m51v, eETyleükln2ik01D0e.rgisi, Nokta Konum Doğruluklarının Araştırılması”, http://www.hgk.msb.gov.tr YÖückasleakn,LTis.avnesSToeyzci,aYn,TMÜ.,,F“eUnluBsialilmveleYrei rEenl sGtiNtüSsSü/, 2005. http://harita.iski.gov.tr/iskiukbs.aspx CORS Ağları ve Türkiye’deki Yasal Durum”, http://www.tkgm.gov.tr TMMOB Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası, 71

Hüseyin Gazi Topdemir Hypatia’nın öldürülüşü Ortaçağ Uygarlıklarında Bilgi ve Bilim 72 Mısır, Mezopotamya, Babil, Hint ve Çin uygarlıkların- raftan Milat’la birlikte tarih sahnesine çıkmaya başlayan da geliştirilen bilim etkinliği, MÖ 6. yüzyıldan itibaren An- Hristiyanlığın doğuşuyla, bilgi aynı zamanda dini bir kimlik tik Grek dünyasında daha ileri bir düzeye taşınmış, mate- kazanmaya da başladı ve Batı’da bütün Ortaçağ boyunca matik, astronomi, biyoloji, tıp ve fizik disiplinlerinde uzun egemen olacak bir yapı doğdu. Hristiyanlığın yayılmasıyla yıllar egemen olan başarılar sergilenmişti. MÖ 3. yüzyıldan birlikte düşüncenin dinselleşme süreci giderek ivmelendi itibaren ise mevcut bilgiler pratiğe uygulanmaya başlandı. ve özellikle Hristiyanlığın Romalılar tarafından resmi bir din Bu aşamada birçok önemli teknik araç geliştirildi ve başlan- olarak benimsenmesiyle birlikte dini düşünce klasik dü- gıçta egemen olan saf araştırma geleneği, uygulama ala- şünce karşısında giderek güçlendi. Klasik dönemin düşün- nı olan bilgilerin toplumsal açıdan yarattığı ilginin ve dik- sel birikiminin bütünüyle benimsenmemesine ve yalnızca katin etkisiyle başat bir konum kazandı. Buna karşılık MÖ Hristiyanlığın ilkeleri ile bağdaşabilen kısmının benimsen- 30 yılından itibaren siyasi bir güç halini almaya başlayan mesine yol açmış olması bu güçlenmenin belirgin sonuçla- Romalıların egemenliğiyle birlikte, bilimin kuramsal boyu- rından biridir. Bu tutumun yol açtığı diğer bir önemli sonuç tu gittikçe daha az önemsenmeye ve imparatorluğun fizik- da theorianın yerini almaya başlayan praxisin Hristiyanlıkla sel gücünün gerektirdiği teknik araç-gereç yapımının öne birlikte bütünüyle ilgi gösterilen tek bilimsel etkinlik hali- çıkarılmasıyla da unutulmaya başlandı. Başlangıçta bilgi- ne gelmesidir. Böylece bilimsel etkinlik değerini ve önemi- ye sahip olmak başlı başına bir erdem olarak kabul edilir- ni bütünüyle yitirmiş ve giderek bilginin üretilmediği ka- ken, giderek bilginin yararı tartışılmaya başlandı. Diğer ta- ranlık bir döneme girilmiştir.

>>> Bilim ve Teknik Ocak 2012 Hristiyan Dünyası Patristik Dönem: Roma kültürünün ege- ve felsefeye saldırdı ve din, bilim ve felsefe ara- men olduğu MÖ 30 ile MS 476 yılları arası, ay- sında çatışma yarattı. Doğaya yönelik açıklama- Batı Ortaçağı Antik Grek döneminden ya- nı zamanda Hristiyanlığın dogmalarının yo- larında akıl ve bilimin rehberliğini terk ederek pı ve nitelik açısından farklılık gösterir ve iki ay- rumlanmaya başlandığı Ortaçağ düşüncesi mistik ve metafizik düşünceleri yeğlediler. Öy- rı dönemden oluşur. Yaklaşık olarak 2. yüzyıl- için de bir hazırlık dönemi olmuştur. Özellik- le ki Mısırlı, Babilli ve Grek astronomların yüz- dan 8. yüzyıla kadar olan döneme Patristik dö- le MS 2. yüzyıldan itibaren hız kazanan bu et- yıllar boyunca oluşturduğu bilimsel bilgi biriki- nem, 8. yüzyıldan 15. yüzyıla kadar süren dö- kinliğin esası, Kilise babalarının egemenliği al- mini bir yana iterek, örneğin Yer’in bir tepsi gibi neme de Skolastik dönem adı verilir. Her iki dö- tında Platon ve Yeni Platoncu bir felsefe anla- düz olduğuna ve yarımküre veya çadır biçimin- nemde de Hristiyanlığı savunmak ve etkin kıl- yışıyla Hristiyanlığın temel inanç ve önermele- de bir evren ile çevrelendiğine inanmaya baş- mak düşüncesi ön planda olmakla birlikte, bi- rini savunmaktan oluşmaktaydı. Bu dönemde, ladılar. Daha önce tedavi amacıyla açılmış olan rinci dönem çok daha fazla spekülatif düşün- Hristiyanlığın henüz Roma İmparatorluğunun hastanelerde bilimsel tedaviyi terk ederek di- ceye dayanmakla ikinci dönemden belirgin bir resmi dini olmaması ve çoktanrıcılığın etkisi- ni tedaviye yöneldiler. Bütün bunlarla da yetin- biçimde farklılaşır. Bununla birlikte her iki dö- nin devam etmesi nedeniyle, Kilise babaları ta- meyerek, yeterince güçlendikten sonra, geçmi- nem düşüncesinde ortak bazı temel özellikler rafından oluşturulan din felsefesi kendini Grek şin bilimsel ve düşünsel mirasını temsil eden ki- vardır. Bu temel özellikler Skolastik yönteme felsefesinin kavram ve terimleriyle ifade etme şilere ve kurumlara yönelik fiziksel saldırılarda dayanmak, Hristiyanlığa ve Kilise’nin otoritesi- olanağı buldu. Bu yüzden Patristik felsefenin bulundular. Cyril adlı bir rahip kendisine bağlı ne bağlılık ve dönemlerin kendi içinde göster- esası, Hristiyanlığı Antik felsefe ile temellendir- fanatik keşişleri Hypatia adlı bir kadın matema- diği birlik ve kapalılıktır. me etkinliği olarak kabul edilir. Patristik felsefe- tikçiye karşı kışkırttı ve İskenderiye Kilisesi’nde nin gelişim sürecinde iki felsefi yaklaşım dikkat parçalatarak öldürttü (415). İskenderiye’deki çeker: Gnostik ve Apolojetik. Hristiyan olmayan kimselere de baskı ve şiddet uygulayarak kenti terk etmeye zorlayan Cyril İs- Gnostik yaklaşım: Tanrının bilinebileceği kenderiye Kütüphanesi’ni de yaktırdı. Bu olum- düşüncesini temel alan bu yaklaşım, bu bilme- suz durum nihayet pagan veya putperestlik dü- nin akılla değil mistik bir anlayışla olabileceği- şüncesinin merkezi kabul edilen, Grek bilim ve ni savunur. Bu yaklaşımı benimseyenlere gö- felsefesinin son ışığı olan Akademi’ye yöneldi re, Tanrı kendisini kişiye açar ve kişi kendinde ve MS 529’da Akademi kapatıldı. Tanrıya ulaşabilir. Bu ulaşma duygusunun ve inancının kişiye ait bir gizem olması nedeniyle, Ortaçağ’da Batı’da Bilgi: Ortaçağ yapısı iti- Hristiyanlığın resmi öğretisine gerek kalmadan bariyle yeni bir varlık ve yeni bir bilgi anlayışı- tek gerçeklik ve hakikat olan Tanrı kavranabilir. nın hizmete sunulması demekti. Çünkü ger- Bu tür kavrayış Kilise’yi karşısına aldığı için dış- çekte varlık değişmemişti, ancak bilginin ko- lanmış ve Hristiyanlık tarafından sapkın bir gö- nusunu oluşturan varlık değişmişti. Başka bir rüş olarak kabul edilmiştir. deyişle, artık bilim insanlarının araştırmayla bağlandığı dünya değişmişti. Dolayısıyla the- Apolojetik yaklaşım: Dine ve dinin çeşit- oria etkinliğinin değişeceği de ortadadır. Öyle li dogmalarına yöneltilen itirazları, rasyonel ka- ki theoria terimi Eski Grekler tarafından dene- nıtlarla savunma tavrı olan Apolojetik yaklaşım yimlemeyi, gözlemlemeyi ve bilinç aracılığıy- Hristiyanlığın henüz Roma İmparatorluğu ta- la kavramayı açıklamak için kullanılırken, Hris- rafından kabul edilmediği, tehlikeli görüldüğü tiyanlıkta güven anlamına gelecek şekilde, du- ve Hristiyan olanların sürüldüğü dönemde or- anın çeşitli formlarını ifade etmekteydi. Bunun taya çıkan bir düşünce hareketidir. Temel ama- bir sonucu olarak insan, doğa ve evren anlayışı cı inancın tanrısal kökenini akıl yoluyla haklı kıl- da değişti ve artık evren her unsurunun diğe- ma olan bu yaklaşımı oluşturan düşünürler, Ro- riyle bağıntılı olduğu büyük bir organizma ola- ma İmparatoruna bir mektup yazarak impara- rak görülmeye başlandı. tordan diğer dinlere ve tanrılara gösterdiği hoş- görüyü Hristiyanlığa da göstermesini istemişler- Ortaçağ aydını böyle bir dünyada ve evren- dir. Bu düşünürler Hristiyanlığı akılla temellen- de bilgi üretirken doğal olarak gözlem ve de- dirmeyi hedeflemiş ve her ne kadar Grek felsefe- neyi değil, Kutsal Kitap’ın sağladığı bilgiler ışı- sine karşı olsalar da, bu felsefenin temel kavram ğında kıyas yöntemini kullanarak bilgi edine- ve terimlerini kullanarak akılcı bir Hristiyan felse- cektir. Bu bilgi bir yandan dinin sunduğu bil- fesi oluşturmayı amaçlamışlardır. Onlara göre, gilere akıl yoluyla yapılan karşı çıkışları berta- tek hakikat olan Tanrı insan aklı ile kavranabilir. raf etmeli, bir yandan da insanları doğru ol- duğuna ikna etmelidir. Kıyasın öncülleri Kut- Bu türden mistik ve rasyonel yaklaşımlar ge- sal Kitap’tan ya da otorite kabul edilen diğer liştirmelerine karşın, Grek bilimi ve felsefesi kar- kitaplardan çıkarılmaktadır. Bu yöntemde kı- şısında kendi inançlarını savunmanın güç oldu- yas ile yapılacak akıl yürütmenin sonuçları, bir ğunu gören Hristiyan din adamları, bu uygar- yandan dogmalara yöneltilen eleştirilerin çü- lığın kalıntılarını silme yoluna gitti. Kendi alan- rütülmesinde bir yandan da dogmaların doğ- larının dışına çıkan Kilise babaları, hoşgörü- ruluğunun kanıtlanmasında kullanılmaktadır. den yoksun bir şekilde Hristiyanlık adına bilim 73

Ortaçağ Uygarlıklarında Bilgi ve Bilim Ortaçağ’da Batı’da bilginin yaşadığı bu se- rüvenin en dikkat çeken yönü bilginin artık gözlemlenen, duyumsanan, karşısında vazi- yet alınan varlığın bilgisi olmaktan çok, dü- şüncede ve kanıda sağlam ve tartışmasız ola- nın yani dogmanın bilgisi olarak kabul edil- mesidir. Doğal olarak bir süre sonra Batı ger- çek bilginin üretilmediği, dogmaların kanıt- lanması ve dogmalara karşı getirilen akılcı iti- razların çürütülmesi etkinliğinden oluşan bir döneme girdi. Yaklaşık altı yüz yıl süren bu dönemde Batı bilim yapma geleneğini kay- betti ve tamamen karanlığa gömüldü. İslam Dünyası Bilimin gelişmesinin önemli nedenlerinden biri araştırma etkinliğinin kuramsal bir yapıya kavuşturulmuş olmasıdır. Beyt el-Hikme bu bakımdan İslam dünyasında sergilenen parlak bilimsel başarıların merkezi konumunda bir kurum olarak tarihe geçmiştir. Batı’nın tam da karanlık bir döneme girdi- ği sıralarda, yeni bir din, İslamiyet doğdu. İs- İslam Dünyasındaki Klasik dönemin son evresi ise özgün bilginin lamiyet de bir dindi, ancak insanları bilmeye, Entelektüel Çalışmaların ve bilimin üretildiği, tüm tarihe mal olmuş Ha- varlığı araştırmaya ve sorgulamaya yönelten Sınıflandırılması rezmi (780-850), el-Kindi (801-873), Fârâbî (870- tutumuyla farklılaşıyor ve dikkat çekiyordu. 950), İbn el-Heysem (965-1039), Bîrûnî (973- Daha başlangıcından itibaren İslam dünya- sında bilimsel faaliyetlerin canlılığının nede- 1048) ve İbn Sînâ (980-1037) gibi bilim ve dü- ni öncelikle genel anlamda İslamiyet’in bilgi- ye, özelde de bilimsel çalışmaya ve araştırma- Çok etkileyici ve hummalı bir çalışma tem- şün insanlarının dönemi olan zirve dönemidir. ya verdiği önemden gelmekteydi. Başka bir deyişle, dini yaşantı bilgi elde etme yolundaki posuna girişilen İslam düşünce tarihinin bu Araştırma etkinliği artık kuralları, yöntemi ve çabada bir tutuculuğa yol açmıyordu. Çünkü bilginin ve bilimin kim tarafından ve nerede klasik dönemini üç evreye ayırmak mümkün- kavramları belirlenmiş bir bilimsel çalışma olma üretildiği değil, ona sahip olmak önemseni- yordu. Bilgi için özel bir toprak, bir vatan yok- dür: Birinci evrede bilgiyi elde etme, bilim ne- özelliğine kavuşmuştur. Bu dönemde İslam bi- tu; bilgiyi hangi kültür üretmişse üretmiş ol- sun gidip o bilgi alınmalıydı. Bu kuşkusuz ge- rede yapılmışsa gidip onu alma çabası önde- lim tarihi altın çağını yaşamıştır. O dönemlerde nel anlamda bilim için olağanüstü teşvik edi- ciydi. Bilgi karşısında olumlu vaziyet alış gide- dir. Bu yapılırken bilginin üretildiği toprağın üretilmiş bazı bilgilere modern bilimin çok da- rek “hasbi tecessüse” yani bilgiye salt bilgi ol- duğu için itibar etme, sadece “merak duygu- ne rengine ne de tarihine bakılıyordu. Grek, ha sonra ulaşabildiği göz önüne alınırsa, döne- su”ile araştırma tutumuna dönüştü. Geçmişte uygarlık yaratmayı başarmış toplumlara ege- Hint, Farisi vs. kaynaklardan yoğun bir çeviri min bilim etkinliğinin tarihsel önemi daha ko- men düşünce ve tutum şimdi İslam dünyasın- da yeniden hayat buluyordu. Artık bilgiye sa- faaliyeti ortaya konuldu. lay kavranabilir. Bu dönem modern Batı me- hip olmanın başlı başına bir erdem olarak ka- bul edildiği, yararının tartışılmadığı bir döne- İkinci evre ise bilginin sistemleştirildiği dö- deniyetinin ortaya çıkmasını sağlayan bilgile- me girildiği her bakımdan anlaşılıyordu. Bu süreçte esas amaç, bilgiyi elde etmek olduğu nemdir, bu dönemde bilgi üretilmeye ve kul- rin ortaya konulduğu dönem olması bakımın- için de sürecin özellikle ilk dönemlerinde ola- ğanüstü bir çeviri faaliyetine girişildiğini anla- lanılmaya, yani üretilen bilginin toplumsal- dan da dikkat çekicidir. Çünkü Batı’nın yakla- mak kolaylaşmaktadır. Döneme egemen zih- niyeti en özlü şekilde Bîrûnî (öl. 1048) özetle- laştırılmasına çalışılmaktaydı. Beyt el- şık altıyüzyıl (5.-11. yüzyıllar arası) sü- mektedir: Hikme (Bilgelik Evi) gibi bilginin ren karanlık çağdan çıkması, bu dö- “Ben her kişinin kendi çalışmasında yap- ması gerekeni yaptım: Öncellerinin başarıla- hamisi olan bir kurum da bu ev- nemde İslam dünyasında gelişti- rını minnettarlıkla karşılamak, onların yanlış- larını ürkmeden düzeltmek, kendisine gerçek rede oluşturulmuştur. Bilimin, rilen bilgileri çeviri yoluyla alma- olarak görüneni gelecek kuşağa ve sonrakile- re emanet etmek.” bilgeliğin takdir edilmeye baş- sıyla mümkün olmuştur. ladığı, yoğun bir şekilde teşvik Bu dönemde bilim adına ya- edildiği bir evredir. Dönemin pılanlardan çıkarılması gereken entelektüeli, bilginin peşinde bil- bir sonuç daha vardır: Dünya en- gece koşarken yönetenler de onları telektüel forumu içinde yer almak, di- takdir ederek daha rahat çalışabile- Bîrûnî’nin uzaklıkların ve ğer bir deyişle çağdaş uygarlık düze- cekleri ortamlar oluşturmuş, bilgiyi enlem derecelerinin yine ulaşmak ve onu geçmek iste- bulunmasından sonra boylam sorunların çözümünde kullanarak derecelerini belirlemek için yen toplumlar mutlaka kendi tarihle- teşvik etmiştir. Huneyn ibn İshak’a kullandığı küresel üçgenler rine, bilim ve felsefe gibi üst entelek- tasarımı (809-873) çevirdiği eserler ağırlığın- tüel kültür unsurlarına akılcı ve yön- ca altın verilmesinin nedenini de böyle anla- temsel bir yaklaşım benimsemek durumunda- mak gerekir. Böylece bu dönemde bilgi üre- dır. Çünkü yaklaşık iki yüz yıllık bir geçmişi olan tildikçe takdir ve teşvik edilmiş, bilim insanla- bilim tarihi çalışmaları, hiçbir toplumun bitevi- rı da bu duruma bilimsel çalışmalarıyla karşı- ye, aralıksız bir ilerlemeyi gerçekleştiremediği- lık vermiştir. ni açıkça ortaya koymuştur. Ancak bilim tarihi 74

<<< Bilim ve Teknik Ocak 2012 Bu dönemde Farsçadan çevrilen eserle- luşlar gerçekleştirildi. İslam düşüncesinin kla- rin çoğu edebiyata ve tarihe ilişkindir. Önem- sik dönemi olarak tarihe geçen bu zaman di- li olanlardan veya adları sık sık duyulanlardan limindeki diğer bir önemli gelişme ise bilimin bazıları, hayvanları konuşturmak suretiyle ah- yapısı, niteliği ve yöntemi üzerine etkisi günü- laki öğütler vermeyi hedefleyen Kelile ve Dim- müze kadar süren, felsefi genellemelerin oluş- ne, Rüstem ve İsfendiyâr, Anuşirvân’ın Haya- turulmasıdır. Bugünlerde bilim felsefesi olarak tı, Hezâr Efsane, Hezâr Destân ve İran Melikle- adlandırılan bu etkinliğin esası bilimsel etkinli- ri Tarihi’dir. ği diğer etkinliklerden ayırt etmenin nasıl ola- Hintçeden yapılan çeviriler de İslam bilimi- cağının ilke ve kurallarını belirlemektir. nin biçimlenmesinde etkili olmuştur. Müslü- Bilimin temelinde yer alan önemli bazı il- 9. yüzyılda hazırlanmış bir dünya haritası manlar, Grek astronomisi ile tanışmadan ön- keler ve kurallar vardır. Örneğin kuram, deney, alanındaki çalışmalar bir şeyi daha göstermiş- ce Brahmagupta’nın Siddhanta’sı aracılığıy- gözlem, matematikselleştirme vb. Müslüman tir. Entelektüel kültür alanında durağanlaşmaya başlamış bir toplumun gerekli dinamizmi yaka- la Hint astronomisini tanımış ve Ptolemaios’u bilginler bilimsel gelişmenin temelinde yer lamasını ve atılımı yapmasını sağlayacak unsur- lar, yani muhtaç olduğu kudret yine kendi ta- (MS 150’ler) keşfedinceye ve Arapçaya aktarın- alan bu kavramları geliştirdikleri gibi, bunlar rihinde saklıdır. O halde kendi entelektüel tari- himize yöntemsel, bilimsel ve akılcı bir şekilde caya kadar araştırmalarını bu esere dayandır- arasındaki ilişkinin nasıl olması gerektiğinin ku- yaklaşmamız bir seçim değil, zorunluluktur. mışlardır. Sanskrit dilinden Arapçaya tercüme rallarını da oluşturdu. Bu bağlamda kuram ile Çeviri Dönemi edilen kitaplar arasında Sindbad adındaki bir deney arasındaki ilişkiyi ifade eden mizan (öl- Farklı kültürel başarılardan yararlanma ve onları özümsemeyle birlikte İslam uygarlığı gi- denizcinin maceralarını anlatan Sindbad gibi çü) kavramını ortaya koydular. Bilim geliştikçe, derek parlak bir yapıya dönüştü. Akdeniz’i kap- sayan topraklardaki uygarlık mirasının önem- eserler de bulunmaktadır. kuram ve deneye bir de imgelem eklenebildi. li merkezlerini birer birer fark etmeye ve kısa zamanda fethetmeye başlayan Müslümanlar Bu aktarım iki köklü sonuca yol açmıştır: Böylece araştırmacının araştırmaya başlarken olağanüstü bir hızla bilimsel eserleri Grekçe- den Arapçaya çevirdiler ve bu kaynağı ciddi bir 1) İslam dünyasında entelektüel bir uyanış önce imgelemle kurgulayacağı ve düşüncenin biçimde özümlediler. doğdu ve bilimsel bilginin birikimi sağlandı. yaratıcılığıyla işleyip geliştirip kuram oluştura- Yabancı bilim ve kültür mirasının aktarıl- ması süreci 8. yüzyılın başlangıcından itiba- 2) Klasik dönem bilim yapma geleneği İs- cağı kurala bağlanmış olmaktadır. En sonun- ren hem niteliksel hem de niceliksel olarak hızla gelişti ve çağın hemen hemen bütün bi- lam dünyasına aktarıldı ve yerleşti. da da kuramı deneyle sınamak söz konusudur. lim dallarını kapsayacak boyuta ulaştı. Çevi- riler büyük ölçüde Grekçeden veya daha ön- İslam düşüncesinin Rönesans’ını oluştu- 20. yüzyılın önemli bilim felsefecilerinin gö- ceden Grekçeden çevrilmiş Süryanice eser- lerden yapılmakla birlikte, Farsçadan ve Hint- ran ve yaklaşık iki yüzyıllık bir süreyi kapsayan rüşlerinin sade bir öncelenmesi olan bu dü- çeden de yapılmaktaydı. Bu gelişim sürecin- de astronomi, geometri, fizik, optik, coğrafya, bu etkinliğin, toplumsal, siyasal ve ekonomik, şünce, aslında bilim anlayışının tarihsel geli- simya gibi temel bilim dallarındaki çevrilerek elde edilen mevcut bilgiler yeni bir yaklaşım- önemli pek çok sonuca yol açtığı kuşkusuz ol- şiminin İslam dünyasındaki düzlemini belirt- la anlaşılmaya ve anlamlandırılmaya başlandı. Kısa süre içerisinde Eukleides’in (MÖ 300’ler) makla birlikte, bilimsel açıdan taşıdığı asıl de- mektedir. Demek ki bilimsel etkinliğin başlan- Elementler’i, Ptolemaios’un (MS 150’ler) Almagest’i, Coğrafya’sı, Optik’i, Tetrabiblos’u, ğer yukarıda değinilen ikinci sonucun doğu- gıcında yer alan görgül bilgi derleme evresin- Theodosios (öl. MS 395) ile Menelaos’un (MS birinci yüzyıl) Küre Kesitleri, Apollonios’un şuna yol açmış olmasıdır. Çünkü çeviri, kül- den sonra, theoria etkinliğiyle geliştirilen bil- (MÖ 262-200) Koni Kesitleri, Hipokrates’in Aforizmalar’ı, Platon’un Devlet ve Yasalar’ı, türler arasındaki etkileşimi sağlayan gi edinme süreci, artık soyutlama ve Aristoteles’in Organon’u, Şiir Sanatı, Oluş ve Bozuluş’u, Gök Olayları, Galenos’un Can- önemli bir etkinlik olmakla bir- kurgulama düzlemine taşın- lı Hayvan Teşrihi, Ölü Hayvan Teşrihi, Organla- rın Yararları, İlaçların Terkibi ve Ruh Hastalıkları likte, aynı zamanda çevirinin mıştı. Bu gelişme soyutla- Arapçaya aktarılmıştı bile. yapıldığı kültürel ortamın maya idealleştirmenin ek- temel savlarıyla oluşturul- lenmesiyle tam anlamıy- muş olan bilimsel ve en- la modern dönemin bilgi telektüel problemlerin de anlayışını kucaklayacak bir alıcı konumdaki kültür orta- düzleme taşındı. Bilim tarihi- mına aktarılmasına yol açan bir ne kimyada yaptığı çalışmalar- uğraştır. Nitekim bu etkinlik sonucun- Hürmüz şehri la iz bırakan Cabir İbn Hayyan’ın (721- da Antik Grek’te yer alan bütün bilimsel 808) kimyayı bir bilim olarak kurarken ay- ve düşünsel gelenekler ve problemler aynen nı zamanda tüm bilgi etkinliğinin matematik- İslam dünyasına aktarılmış ve her bir düşünce sel olarak ifade edilebileceğini ileri sürmesi bu ayrı ayrı taraftar bulmuştur. durumun en canlı örneğidir. Antik kültür birikiminin İslam dünyasına ak- tarılmasının entelektüel ortamın gelişmesinde KCGKCÇCünaeeaömvvyçokiienwbzzbnaecclr,erkiii,,KkdslAA,a,g.W,rM..e,,OOF1..r,E9ertFl6.ats,eae3çMlfça.seaeğifSğdeFöFdeTzellalselüesrtğefoiehfünesi,is,,iPTRTTaahearrmearihdiSzhici,iigi,İKemnAnikttasiaıa,flbi1acKep9Rvi,9ti2ea9,v0b.o0el0vui.t,i1on99, 9. önemli bir rolü olmakla birlikte, kuşkusuz ye- FMouusnlidmatHioenriftoargeScinieonucreWTeocrhldn,oElodgityoar:nSdaClimiviTla.sSit.iAonl-,H20as0s6a.ni, ni bir din olan İslamiyet’in de bu süreçte cid- NSAebazsdgrui,nSr,r.aFHh.,.mİ,sİlasalnmamA’d’daliayB,BiTliiümlirmkvieyveeTMBekilneidmike,nleCiryieAltt,kIİavndeseaImnI, iYÇsaieyvvıeinrKleanür:ıl,tü1r991. di katkısı olmuştur. Çünkü bilgiyi, bilimi, araş- Turizm Bakanlığı Yayını, 2007. tırmayı ve düşünmeyi sürekli vurgulayan İsla- TSeüzrgkiiny,eFB.,iİlismlamlerKAükltaüdreDmüisni,y2a0sı0n4ın. Bilimler Tarihindeki Yeri, miyet, sonuçta bilgi ve bilimi peşine düşülmesi TTeokpedlie,mS.irv,dH.,.BGil.imveTUanriahti,nYe.,GBiirliimş, NToabriehli,,2P0e1g0e.m, 2009. ve elde edilmesi gereken bir değer olarak en- telektüellere telkin etmekteydi. Bilimi, düşün- ceyi ve bilimsel tutumu öven ve teşvik eden bu olumlu iklimin etkin olduğu 8. ve 16. yüz- yıllar arasında tüm bilim dallarında önemli bu- 75

Türkiye Doğası Dr. Bülent Gözcelioğlu Flora Gen Merkezi Anadolu Olan Sığırkuyrukları Sığırkuyrukları büyük, tüylü yapraklı bir, iki ya da çok yıllık bitkilerdir. Genellikle sarı çiçekleri olan sığırkuyruklarının çiçekleri seyrek de olsa mor ya da menekşe rengi de olabilir. Uzunlukları 50-200 cm arasında değişebilen sığırkuyrukları genellikle açık ve kuru alanlarda, kayalık ve taşlık yerlerde yaşar, yol kenarlarında da görülebilirler. Kaynaklara göre değişmekle birlikte, dünyada 360 civarında sığırkuyruğu türü yaşadığı biliniyor. Ülkemizde 250 civarında sığırkuyruğu türü var, bunlardan 193’ü endemik. Diğer bir deyişle, yaklaşık % 80’i endemik olan bu grubun gen merkezi ülkemiz. Genelde dar yayılış gösteren endemik bitkilerin birçoğunun soyu tehlike altındadır. Buna en iyi örnek son yıllarda keşfedilen iki endemik sığırkuyruğu türü. İlki, 2010 yılında Demiroluk köyü-Tufanbeyli’de (Adana) keşfedilen Verbascum turcicum. Bu tür de 1700-1800 metre yükseklikte yaşıyor. Diğeri 2011 yılında Maden Köyü-Ulukışla’da (Niğde) keşfedilen, bilimsel adı Verbascum ergin-hamzaoglui olan tür. Bu tür, 1500-1700 metre yükseklikte yaşıyor ve yaklaşık 20 km2’lik tek bir yayılış alanı var. Çok küçük bir alanda yaşadıkları için her iki türün de soyları tehlike altında. 76

Bilim ve Teknik Ocak 2012 [email protected] Endemik sığırkuyrukları yalnızca botanik alanından değil, farmakognozi alanından bilim insanlarının da ilgisini çekiyor. İçerdikleri farklı biyokimyasal bileşenler nedeniyle tıbbi bitki potansiyeli taşıyan bu bitkiler, insan sağlığına yararları açısından da araştırılıyor. Başak Özbilgin’in (Mersin Üniversitesi) endemik bir tür olan Verbascum obtusifolium’un fitokimyasal yapısı ile ilgili araştırması bunlardan biri. Bu araştırma sonucunda Verbascum obtusifolium türünün antioksidan ve antiviral etki açısından önemli olduğu anlaşıldı. Fotoğraflar: Prof. Dr. Kazım Çapacı KBaanyin, aBk.,laArdıgüzel, N., Karavelioğulları, F. A., “A new species A(VnenrbaalesscuBmotatunricciicFuemnnsipc.i,nSoavy.,ıS4c7r,osp. h4u8l9a-r4ia9c2e,a2e0)1fr0o. m South Anatolia, Turkey”, (KSacrraovpehliuolğaurilalacreıa, eF).,Aa.,nÇeweliskp,eSc.,ieBsafşreorm, BS.,oYuatvhruA,nAa.t,o“lViae,rTbuarskcueym”, ergin-hamzaoglui Turkish Journal of Botany, Sayı 35, s. 275-283, 2011. 77

Türkiye Doğası [email protected] Fauna Bir Gündüz Yırtıcısı Küçük Kerkenez Yırtıcılar, doğal ekosistemlerde anahtar görevi yapan canlılardır. Hızlı çoğalabilen ve bitkilerle beslenen canlıları, örneğin kemiricileri avlayarak sayılarını dengede tutarlar. Küçük kerkenez de doğal denge için önemli bir yırtıcı türüdür. Genel olarak küçük kemiricilerle (fare vb.) beslenirler. Fareler kısa zamanda hızlı çoğalabilen kemiricilerdir. Sayılarının aşırı derecede artması tarım ürünlerine zarar verir. Küçük kerkenez ve diğer yırtıcılar bunları avlayarak sayılarının artmasını önler. Küçük kerkenezler avlanırken yerden belirli bir yükseklikte, havada asılı dururlar. Bu sayede avlarının yerini rahatça belirler, sonra dalışa geçerek avlarını yakalarlar. Kemiriciler dışında sürüngenleri, başka kuşları, kurbağaları, böcekleri de avlarlar. Küçük kerkenezin kanat açıklığı Göç sırasında tek olarak bulundukları 60-70 cm’dir. Boyu 30-36 cm civarında gibi 40-50 bireylik küçük sürüler de bir doğan türüdür. Erkek bireylerin oluştururlar ve 2000 metre yükseğe kadar sırt kısmı kestane rengi, baş çıkabilirler. Bozkırlar, çayırlıklar, tarım kısmı mavi-gri, karın kısmı kirli sarıdır. yapılmayan araziler başlıca yaşam Kuyruklarında siyah şerit vardır. alanlarıdır. Yerleşim yerleri içinde de Dişilerin hem sırt hem de karın yaşarlar. Bulundukları bölgeyi koruma bölgesinde kahverengi benekler/ (alan savunması) özelliği de gösterirler. şeritler bulunur. Genel olarak Soyları henüz tehlike altında sürü halinde bulunmalarına karşın olmamasına karşın tarım arazilerinin sürüye çok da bağlı değillerdir. gittikçe artması, yeni yerleşim yerlerinin Hafif kanat vuruşlarıyla süzülerek fazlalığı gibi etkenler üreme uçarlar. Küçük kerkenez göçmen bir alanı bulamamalarına neden olmakta türdür, ülkemizde genelde yaz ve soylarını tehdit etmektedir. ziyaretçisi olarak bulunurlar. Etleri tüketilmemesine karşın avcılık da soylarını tehdit eden diğer bir etkendir. 78

Bilim ve Teknik Ocak 2012 Fotoğraf: Prof. Dr. Bayram Göçmen Khtatpy:n//awkwlawr.arkive.org/lesser-kestrel/falco-naumanni/ http://www.iucnredlist.org/apps/redlist/details/106003589/0 79

Türkiye Doğası Jeoloji Yalıtaşları Yalıtaşları, deniz kıyısında kıyı bölgesi olarak adlandırılan yerde, kum ve çakılların karbonat çimento ile bağlanması sonucu oluşan taşlamış yapılardır. Kıyıya paralel olarak oluşan yalıtaşları, genelde kalınlığı 10-20 cm’den 250 cm kadar değişebilen tabakalar halinde bulunur. Yalıtaşları, yerbilimcilere deniz seviyesinde uzun yıllar içinde gerçekleşen değişimlerin araştırılması konusunda ipuçları veren jeolojik yapılardır. Bu araştırmalar, yalıtaşlarının yaşlarının belirlenmesiyle yapılıyor. Ayrıca jeomorfolojik, jeolojik ve arkeolojik veriler de dikkate alınıyor. Yalıtaşlarının yaşlarının tahmininde 14C yöntemi kullanılıyor. Ülkemizde yapılan bir çalışmada günümüzden 5000 yıl öncesine kadar olan süre içinde Akdeniz kıyılarındaki deniz seviyesinin değişimi de ortaya kondu. Bu araştırmaya göre dört farklı deniz seviyesi oluştu. Orta Holosen’de (5000 yıl önce) deniz seviyesi günümüzdekinden 3 metre (± 0,5 metre)daha aşağıdaydı. Sonra bir durağan döneme giren deniz seviyesi, 2500-2700 yıl günümüzdekinden 2 metre (± 0,5 metre) daha aşağıdaydı. Sonra tekrar durağan bir döneme giren deniz seviyesi 1500-1700 yıl önce günümüzdekinden 0,4 metre (± 0,5 m) daha aşağıdaydı. Günümüzdeki deniz seviyesine ise yaklaşık 900 yıl önce gelindiği ortaya kondu. Deniz seviyesindeki bu değişikliklerin küresel iklim değişikliği, buzulların erimesi gibi nedenlerden çok tektonik hareketler nedeniyle gerçekleştiği belirtildi. 80

Bilim ve Teknik Ocak 2012 [email protected] Fotoğraflar: Bektaş Aydın Yer: Gazipaşa/Antalya 24-25 Ağustos 2011 ÇKianyenr,aAk., Desruelles, S., Fouache, E., Koşun E., Dalongevılle, R., Türkiye Doğu Akdeniz Sahillerindeki Yalıtaşı Oluşumlarının Güncel Tektonik ve Holosen Deniz Düzeyi Oynamaları Bakımından Önemi, TÜBİTAK Proje No: 104Y261. 81

Türkiye Doğası Doğa Tarihi KedKileri ılıçdi,sliTarihöncesiAnadolu’nun Tarih öncesi canlıların en ilgi çekenlerden biri şüphesiz kılıçdişli kediler. Kılıçdişli kediler, bir zamanlar (35 milyon yıl önce-11 bin yıl önce) Amerika’da (örneğin Smilodon sp.), Afrika’da (örneğin Afrosmilus sp. ) ve Avrasya’da (örneğin Megantereon sp, Machairodus sp.) yaygındı. 82

Bilim ve Teknik Ocak 2012 [email protected] Günümüz aslanları, kaplanları ve jaguarlarına benzer özellikleri olan kılıçdişli kediler uzun çayırların olduğu yerlerde, sık çalılarla kaplı alanlarda ve çam ormanlarında yaşıyordu. Kılıçdişli kedilerin avları arasında mastodon, bizon, at, gergedan gibi büyük otçul memeliler vardı. Avlanırken en büyük kozları bıçak gibi kullandıkları çok uzun, iki köpekdişleriydi. Bu dişleri güçlü boyun kaslarıyla rahatlıkla kullanabiliyorlardı. Ön ayakları yeterince güçlü olmasına karşın arka ayakları çok zayıftı. Avlarına aniden saldırır ve ölümcül dişleriyle etkisiz hale getirirlerdi. Kılıçdişli kedilerin Anadolu’da yaşayan türü Machairodus giganteus idi. Machairodus giganteus türünün yaklaşık 180 cm’lik boyları ile en büyük kılıçdişli kedilerden oldukları tahmin ediliyor. Bu türün Avrasya’da 15-2 milyon yıl önce yaşadığı fosil kayıtlarından biliniyor. Anadolu’da bulunan fosillerse yaklaşık 7 milyon yıl önce öncesine ait. KGaeyranaadksl,aDr., Kaya, T., Tuna, V., “A skull of Machairodus giganteus (Felidae, Mammalia) Çizim : Ayşe İnan Alican from the Late Miocene of Turkey”, Neues Jahrbuch für Geologie und Paläontologie, Sayı 2, s. 95-110, 2004. 83 http://skywalker.cochise.edu/wellerr/students/sabercat/project.htm http://www.paleocraft.com/machairodus.html

Sağlık Doç. Dr. Ferda Şenel Kolesterol Thinkstock Kolesterol, vücudun ihtiyaç duyduğu terol yapımında kullanılan temel molekül ase- lır. Kortizol, vücuttaki protein ve şeker denge- önemli bir yağdır. Yüz gram kanda koles- til CoA’dır. Asetil CoA molekülü, çeşitli enzim- si için gerekli bir hormondur. Stres hormon- terol miktarı 200 mg’ın altında olmalıdır. İnsan ler yardımıyla bir dizi yapısal değişikliğe uğ- larından biri olan kortizol, vücuda zararlı her- vücudunda her gün yaklaşık 1000 mg koles- rayarak izopentenil fosfat, skualen, lanosterol hangi bir etken karşısında vücudun savunma terol yapılır ve ortalama 70 kg’lık bir insanda adlı ara moleküllere dönüşür. Bu dönüşümün mekanizmalarını harekete geçirir ve vücudun yaklaşık 35 gr kolesterol bulunur. Sağlıklı bir son ürünüyse kolesteroldür. Kan kolesterol enerji kaynağı olan glikozun yapımını artırır. diyetin, günde ortalama 200-300 mg koleste- düzeyi dar bir aralıkta kontrol edilir (150-200 Kısaca, kortizol vücudu zor şartlara karşı ha- rol içermesi önerilir. Kolesterol, hücre zarının mg/dL). Vücuttaki kolesterol belirli bir eşik de- zırlar. Aldosteron, vücudun tuz ve sıvı denge- yapı taşlarından biridir. Hücre zarı dış ortama ğere ulaşınca üretimi baskılanır. Kolesterol ya- sinde önemli rol oynar. Kanda aldosteron hor- karşı hücreyi korur, gerekli moleküllerin hücre pımının ilk aşamalarında rol alan hidroksi-me- monu artınca, böbreklerde sodyum (Na) ve içine giriş ve çıkış trafiğini yönetir. Yağda çözü- til-glutaril reduktaz (HMGR) enziminin baskı- onu takip eden su geri emilerek vücudun sı- nen D, E ve K vitaminlerinin önemli kısmını da lanmasıyla üretim durdurulur. Vücuttaki ko- vı kaybı önlenir. Bu hormon, vücudun kan ba- kolesterol oluşturur. Kolesterol, yağların sindi- lesterol düzeyi, insülin hormonu ve bazı gen- sıncını kontrol eder. Erkek ve kadında cinsiyet riminde görev alan safra asitlerinin yapımında ler HMGR enzimini kontrol eder. gelişimini sağlayan testosteron ve östrojen ve bazı hormonların sentezinde öncül madde hormonlarının yapımında da kolesterol ham olarak kullanılır. Safrayla birlikte karaciğerden Kolesterol, steroid hormonları olarak grup- madde olarak kullanılır. bağırsaklara atılan kolesterol, burada tekrar landırılan androjenler, östrojenler, progestin- geri emilerek dolaşıma katılır ve yeniden kul- ler ve kortikosteroidlerin yapımında kullanı- Kolesterolün kanda taşınabilmesi için ba- lanılmak üzere karaciğere gelir. Kolesterol, gı- lır. Hormon yapımındaki ilk aşama kolestero- zı proteinlere bağlanması gerekir. Kolestero- dalardan hazır olarak alınmasının yanı sıra vü- lün böbreküstü bezlerde (adrenal) pregneno- lün suda çözünmesini sağlayan ve apoprote- cut tarafından da yapılabilir. Vücut kökenli ko- lon adlı bir moleküle dönüşmesidir. Bir sonra- in (Apo) olarak adlandırılan proteinlere bağla- lesterolin yaklaşık % 20’si karaciğerde, geri ka- ki basamakta pregnenolondan progesteron, nan kolesterolün oluşturduğu yapıya lipopro- lanı da diğer vücut hücrelerinde yapılır. Koles- testosteron (erkeklik hormonu), östrojen (ka- tein denir. Lipoproteinler yapılarına göre çok dınlık hormonu), kortizol ve aldosteron yapı- düşük dansiteli (VLDL), ara dansiteli (IDL), dü- 84

Bilim ve Teknik Ocak 2012 [email protected] şük dansiteli (LDL) ve yüksek dansiteli (HDL) rinin ötesinde, başka belirleyici unsurlar olup Kolesterol ve Ateroskleroz olarak gruplandırılır. Kolesterolün büyük bö- olmadığı araştırılıyor. Kanda kolesterolü ta- (Damar sertliği) lümü LDL ile taşınır. Karaciğerde yapılan ko- şıyan apoproteinlerin (Apo) alt grupları üze- lesterol LDL aracılığıyla kan dolaşımına verile- rinde yapılan çalışmalarda, Apo B düzeyindeki Damar sertliği olarak bilinen ateroskleroz, rek vücuda dağıtılır. HDL, dolaşımdaki koles- yükselmenin KKH oluşumunda önemli bir risk atar damar (arter) duvarının kalınlaşması ve terolü alıp karaciğere geri götürür. Karaciğer unsuru olduğu bulundu. Bunun yanı sıra, Apo esnekliğinin kaybolmasına yol açan bir hasta- dışına taşınan LDL kolesterolün protein yapı- A düzeyinin yüksek olması KKH riskini azaltan lık. Bir arter duvarının üç tabakası vardır. Kanla sını oluşturan ApoB-100 molekülünü tanıyan bir unsur. KKH riskinin değerlendirilmesinde temas eden iç duvara “intima” denir. Bu taba- hücreler, LDL’yi içlerine alarak parçalar ve ko- Apo B/A oranının belirlenmesi, LDL ve koles- ka, endotel denilen hücrelerden oluşur. Eğer lesterolü kullanmak üzere ayırır. Kanda faz- terol düzeylerinin tespitine göre daha duyar- arterler açılarak düz bir yüzey şekline dönüş- la miktarda bulunan LDL, süperoksit ve hid- lı bir göstergedir. türülürse, endotel hücreler 700 metrekare- rojen peroksit aracılığıyla oksitlenir. Oksitle- lik bir alan kaplar. Endotel hücrelerin toplam nen LDL’yi, makrofaj olarak adlandırılan, göre- Kan HDL, LDL, kolesterol ve Apo düzeyle- sayısı 1 trilyon ve ağırlığı 1,8 kilogramdır. En- vi yabancı hücre veya molekülleri yok etmek rine ek olarak, KKH oluşumunda daha birçok dotel, damarın iç yüzünü örten basit bir duvar olan hücreler yutar ve köpük hücreler olu- etken rol oynar. Yani kolesterolünüz yüksek- kâğıdı değil, salgıladığı maddelerle çeşitli iş- şur. Köpük hücreler, damar duvarlarında biri- se koroner kalp hastası olursunuz düşükse ol- levleri gerçekleştiren aktif bir dokudur. “Medi- kerek hasara yol açabilir. Bu nedenle LDL, kö- mazsınız, diye kesin bir kural yok. KKH oluşu- a” denen orta duvar en kalın tabakadır ve düz tü kolesterol olarak bilinir. HDL, karaciğer ve mu için tüm risk unsurlarını bir arada ve kişi- kas hücrelerinden oluşur. “Adventisya” deni- ince bağırsak duvarında sentezlenir. HDL’nin ye özel olarak değerlendirmek gerekir. Yük- len arter dış duvarını ise bağ dokusu oluştu- % 55’ini protein, % 2’sini serbest kolesterol, sek tansiyon, yaşın ilerlemesi, kişinin cinsi- rur. Aterosklerozda meydana gelen değişiklik- % 15’ini kolesterol esteri oluşturur. Ek olarak yeti (erkeklerde daha yaygın), bel çevresinin ler, damarın orta ve dış tabakalarını etkilemez. HDL % 24 oranında fosfolipid ve % 4 oranın- 102 cm’den geniş olması, sigara tüketimi, ai- da trigliserid içerir. Damarlarda dolaşan HDL levi (genetik) yatkınlık, şeker hastalığı (diya- Aterosklerozda meydana gelen duvar ha- giderek kolesterolden zengin hale gelir ve ka- bet), obezite, fiziksel aktivitenin düşük olma- sarı farklı aşamalardan geçer. İlk olarak, damar raciğere dönünce kolesterolünü orada bırakır. sı, stres, doğum kontrol hapı kullanımı, ve er- duvarının iç yüzeyini oluşturan intima tabaka- HDL, kolesterolü karaciğere taşıyarak damar- ken menapoz KKH oluşumu için diğer önemli sında az miktarda köpük hücre ve yağlar biri- lardaki kolesterolü düşürdüğü için iyi koleste- risk unsurlarıdır. Erkeklerde 45, kadınlarda 55 kir. Bunlar çok önemli değişiklikler olarak ka- rol olarak bilinir. yaşını geçen, sigara kullanan, ailesinde kalp bul edilmez. Yeni doğan bebeklerin yarısında krizi geçmişi bulunan, yüksek tansiyon hasta- bu tür değişiklikler görülebilir. Daha sonra kö- Kolesterol ve Koroner lığı olan kişiler aynı zamanda düşük HDL (<40 pük hücrelerin sayısı artar ve arterlerin iç yü- Kalp Hastalığı (KKH) mg/dL) ve yüksek LDL (≥ 130 mg/dl) düzeyle- zeyinde sarı, yüzeyden kabarık, yağlı çizgilen- rine sahipse, kalp krizi açısından hayli yüksek meler belirir. Ateroskleroz ilerledikçe iç duvar Damar sertliği olarak bilinen aterosklero- risk taşırlar. KKH riskinin düşürülebilmesi için hücreleri arasında bol miktarda yağ birikmeye za bağlı kalp-damar hastalıkları toplumda- kişinin sigara ve kötü beslenme alışkanlıkla- başlar. Salgılanan bazı moleküllerin (ICAM-in- ki en yaygın ölüm sebebi. Dünyada meyda- rında kurtulup hareketsiz ve stresli yaşam tar- tersellüler adezyon molekülü, VCAM-vasküler na gelen her 3 ölümden birine, kalp damarla- zını değiştirmesi son derece önemlidir. hücre adezyon molekülü) yardımıyla bölgeye, rının tıkanmasına bağlı gelişen koroner kalp hastalığı (KKH) yol açıyor. Bugüne kadar, koro- Çizim: Rabia Alabay ner kalp hastalığının oluşumunda etkili olan 300’den fazla risk unsuru belirlendi. Özellikle Endotel Geçirgenliği Artmış Lökosit Girişi Kan Elemanları İç Yüzeye Yapışıyor Lökositler Yapışıyor kan kolesterol, HDL ve LDL düzeyleri KKH olu- şumu açısından önemli unsurlar olarak tes- pit edildi. Yapılan araştırmalar, kan total ko- lesterol düzeyinin 240 mg/dL’nin ve LDL dü- zeyinin 160 mg/dL’nin üzerinde, HDL’ninse 35 mg/dL’nin altında çıkmasının kalp krizi riskini önemli oranda artırdığını göstermiştir. Ancak yine yapılan araştırmalara göre, yüksek koles- terol düzeyleri ilaçla normale çekilebilmesine rağmen KKH riski ancak % 30 kadar düşürüle- bilmiştir. Ek olarak, kan kolesterol ve LDL dü- zeyleri yüksek olup KKH olmayan insanlar ol- duğu gibi, kalp krizi geçirenlerin bir kısmında da bu düzeyler normaldir. Kısaca, kan koles- terol ve LDL düzeyleri tek başına KKH oluşu- mu için yeterli değildir. Bu nedenle, KKH olu- şumu için, yüksek LDL ve kolesterol düzeyle- 85

monosit ve lenfositlerden oluşan beyaz kan Ateroskleroz hücreleri akın eder. Monositler, yağları içleri- ne alır ve köpük hücrelerin sayısı giderek ar- Normal Ateroskleroz Hafif Ateroskleroz İleri Ateroskleroz tar. Damar duvarında biriken yağ miktarı art- Damarın İçi Plak tıkça, kas hücreleri ve bağ dokusuyla kaplı bir Çizim: Rabia Alabay çekirdek yapısını alır. Aterom plağı denilen bu çekirdek içerisindeki yağ miktarı ve etrafında- ki bağ dokusu kapsülü giderek büyür ve da- marı daraltmaya başlar. Aterom plağının ge- lişiminde trombosit kaynaklı büyüme faktö- rü (PDGF), fibroblast büyüme faktörü (FGF), interlökin I (IL-1) ve tümör nekrozis faktör al- fa (TNF-alfa) önemli rol oynar. Genişleyen ate- rom plağı sonunda damarın iç duvarının, yani intimanın yırtılmasına neden olur. Yırtılan da- mar yüzeyine, normal koşullarda serbest şekil- de kanda dolaşan trombosit denilen oluşum- lar yapışarak burada pıhtı oluşturur. Daha ile- ri aşamalarda kalsiyum mineralleri de birike- rek damarın esnekliğini yok eder ve onu daha da zayıflatır. Sonuç olarak, damar içinde olu- şan duvar hasarı, kalsiyum birikintileri ve pıhtı, damarı tıkayarak kalp krizine yol açar. Thinkstock lidir. Bitkisel sıvı yağlı baklagiller, bulgur, piş- Sigarayı bırakmak, fazla kiloları vermek, miş pirinçli yemekler, sebzeler, kepekli veya stresten uzaklaşmak, düzenli spor yapmak, tam tahıl (çavdar ve yulaf ) ekmeği, yeşillik- kolesterolün düşürülmesi için alınması gere- ler (tere, maydanoz, marul, roka), lahana, pı- ken önlemlerdir. Yaşam tarzında yapılan her rasa, karnabahar, domates, brokoli, ıspanak, türlü olumlu değişikliğe rağmen kolesterol şeftali, turunçgiller, böğürtlen ve çilek koles- düzeyi düşmüyorsa ilaç tedavisi gündeme ge- terolü düşürmek için önerilen gıdalardır. Ko- lir. İlaç tedavisinin başlamasına, kişiye özel risk lesterolü yükselten sucuk, salam, sosis, kavur- unsurlarını değerlendiren kardiyoloji uzma- ma veya kızartılmış etler, tavuk derisi, sakatat- nı karar verir. Kolesterol yapımında önemli bir lar, tam yağlı süt ürünleri, yağlı peynirler, kre- enzim olan HMG-CoA redüktazı baskılayarak madan yapılmış dondurma, çikolatalı tatlılar, etki eden statinler, yüksek kolesterolün dü- pudingler, yağ ve şeker içeren unlu mamuller- şürülmesinde en sık kullanılan ilaçlardır. İlacın den (pasta, hamur işleri, bisküvi ve kraker) ka- yan etkileri arasında kas ağrısı veya güçsüzlü- çınılması gerekir. ğü ve kandaki karaciğer enzimlerinde (tran- saminazlar: AST, ALT) yükselme sayılabilir. İlaç Kolesterolü Düşürmek Thinkstock tedavisine rağmen KKH oluşması riski ancak % 30 civarında düşmektedir. . Bu kişilerde, koles- Kan kolesterol düzeyini düşürmek için alın- terolün düşürülmesinin ötesinde yeni teda- ması gereken ilk önlem diyetin düzenlenmesi- vi stratejilerine ihtiyaç vardır. LDL dışında di- dir. Sağlıklı bir diyet % 25-35 yağ, % 55-60 kar- ğer lipoprotein seviyelerinin düzenlenmesi ve bonhidrat ve % 12-15 protein içermelidir. Ka- yaşam tarzı değişikliklerine odaklanmak, yeni tı yani doymuş yağlar, diyetten alınan enerji- tedavi stratejilerinin temelini oluşturmaktadır. nin % 7’sinden fazlasını (yaklaşık 1 tatlı kaşı- ğı) oluşturmamalıdır. Kolesterol alımını gün- TKaamynera,kİ.l,aDr abak, R., Tamer, G., Orbay, E., Sargın, M., de 200 mg ile sınırlamak, bol posalı gıda tü- “Güncel Kılavuzlar Işığında Hiperlipidemi”, ketilmesi ve sıvı yağ kullanımı, kan yağ düze- BAailyetHureaknim, Öli.ğ,iÜDtüerkg,isOi,.,CTiultz2c,uS,aEy.ıM3,.s,.“6L-D10L,k2o0l1e1st.erolü yini düşürmek için alınması gereken önlemler dSaüyşıü1r1m, es.n1in63ö-t7e,s2i”0, A11n.adolu Kardiyoloji Dergisi, arasındadır. Tahıllar, sebze-meyveler ve bak- Wilson, W. F. P., D’Agostino, R. B., Levy, D. et al, lagiller diyetteki önemli posa kaynaklarıdır. “Prediction of Coronary Heart Disease Using Risk Factor Protein kaynağı olarak balık, tavuk (beyaz et- CGaütneegyo,rDie.s”E, .C, “irNcuolramtioanl L, SDaLyık9o7l,ess.te1r8o3l7d-ü1z8e4y7l,e1ri9n9e8s.ahip ler), yağsız dana ve koyun eti, yağı ayrılmış ve- bireylerde apolipoprotein düzeyleri ve metabolik sendrom ya azaltılmış süt ve süt ürünleri tercih edilme- varlığının serum lipoprotein düzeyleri ile ilişkisi”, Uzmanlık Tezi, 2005. Karpuz, H., “Hiperlipidemiye Guncel Yaklaşım. İ.U. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Sürekli Tıp Eğitimi Etkinlikleri”, Sık Görülen Kardiyolojik Sorunlarda Güncelleme Sempozyum Dizisi No: 40, s. 69-74, Haziran 2004. 86

Matemanya Muammer Abalı Ne güzel sayı bu 10 Hatırlayanlarınız çıkacaktır, 2011 Ekim sayımızda, Sümerlerin kullandığı 60 tabanı nedeniyle ya da sayesinde, dairenin neden 360 derece, günün neden 24 saat, saatin neden 60 dakika, düzinenin neden 12 tane olduğu üzerine, matematik tarihine dayanarak, açıklamalarda bulunmuştuk. Orada anlatılanlara bakarak, insanın “peki neden 60 tabanını kullanmaya devam etmedik” diyesi geliyor. Aslında şüphesiz 60 güzel bir sayı. Dediğim gibi, bu kadar çok sayıda böleni olan daha küçük bir sayı yok: 2, 3, 4, 5, 6, 10, 12, 15, 20, 30 sayılarına kalansız bölünür. Tam 10 tane böleni var. Bunun avantajları çok. Örneğin bugün kullandığımız 10 tabanının yarısı 5, çeyreği ise 2,5 ediyor. Çeyreğin 2,5 olması hoş değil, bana soracak olursanız. Bir tam sayının yarısı. Oysa 60 tabanının çeyreği 15 ediyor, güzel bir tam sayı. Ama düşünün, 60 tabanını kullanıyor ol- 60 tane sayının adını ezbere bilmek, yani 60 nedenle, öğrenme ve uygulama kolaylıkları sak, 60 tane farklı sayının adını ezber- tane rakam uydurmak ve bunları da ezbere bil- nedeniyle, neden 5 tabanını kullanmadığımı- de tutmanız gerekirdi. Örneğin 4 sayısının mek zor olurdu gerçekten, ama daha da kötüsü zı, neden 5 tabanının bırakın yaygınlaşmayı 7 sayısından sonra gelmediğini nereden bi- çarpım cetvelini ezberlemek olurdu. Düşüne- denenmemiş olduğunu merak ediyorum: liyorsunuz? Yanlış anlaşılmaması için tekrar biliyor musunuz sıkıntının büyüklüğünü? 3600 üzerinden geçelim. Kast ettiğim şu: “Yedi” elemanlı bir tablonun ezbere bilinmesi! 28x37’yi Gördüğünüz gibi yirmi beş sayısına (bura- sözcüğünün, sayı doğrusunun hangi noktası- ezbere bileceksin. Nasıl gözümüzü kırpmadan da beş beş ya da rakamla 100) geldiğimizde nı temsil ettiğini ya da kaç elemanlı kümenin “dokuz kere sekiz yetmiş iki” diyorsak, yirmi se- 3 haneli rakamlara ulaşmış oluyoruz. Beş beş eleman sayısına denk geldiğini ezbere bil- kiz kere otuz yedi bin otuz altı eder” diyebiliyor beş sayısı (yani yüz yirmi beş) dört haneli mek. Yoksa sadece sözcüklere bakarak dört olmalıydık. Kalsın! 10 tabanının çarpım cetvelini rakamların başlangıcı, beş beş beş beş (yani mü önce yoksa yedi mi, nereden bileceksiniz. ezberlemek bile yeterince sıkıntılıyken. altı yüz yirmi beş) ise beş haneli rakamların başlangıcı olacaktı. Yani çarpım cetvelini ez- Şöyle olabilirdi: berleme kolaylığı, daha az sayıda rakamı akıl- da tutma kolaylığı ortadan kalkmış olacak ve 1 bir 11 beş bir 21 iki beş bir 31 üç beş bir 41 dört beş bir rakamlar da çok büyük olacaktı. Örneğin yüz 2 iki 12 beş iki 22 iki beş iki 32 üç beş iki 42 dört beş iki yirmi altı 1001, altı yüz kırk ise 10030 şeklin- 3 üç 13 beş üç 23 iki beş üç 33 üç beş üç 43 dört beş üç de yazılacaktı. Altı yüz kırk dört ise 10034, altı 4 dört 14 beş dört 24 iki beş dört 34 üç beş dört 44 dört beş dört yüz elli 10100 şeklinde yazılacaktı. Yani beşin 10 beş 20 iki beş 30 üç beş 40 dört beş 100 beş beş sıfırıncı kuvvetinden sıfır tane, beşin birinci kuvvetinden sıfır tane, beşin ikinci kuvve- Daha da açalım isterseniz. Çin’e gitmiş Evet, tabanı küçültmek pratik nedenler tinden bir tane, beşin üçüncü kuvvetinden olsanız, canınız bir elma çekse. Manava ben- yüzünden kaçınılmazdı. Bilginin, hesaplaya- sıfır tane ve beşin dördüncü kuvvetinden bir zeyen bir tezgâha yaklaşarak elinizle elmayı bilme yetisinin yaygınlaşabilmesi için daha tane: Al sana altı yüz elli. gösterip “kaça” der gibi bir işaret yapsanız, pratik, daha kolay işlemlere izin veren bir ta- tezgâhtar da “ki yuan” dese, elmanın kaça ol- ban bulunması gerekirdi. Bu da pek hoş olmuyor doğrusu. Bu du- duğuna dair ne bilginiz olabilir? Muhtemelen rumda ikinci elimizi işin içine sokmaktan “ki”nin dörtten önce mi yoksa sonra mı geldi- Basamaklı sayı kavramının ilk kez nerede daha akıllıca bir yöntem düşünülemezdi. ğini bilemezsiniz. İşte Çin sayılarını bilmedi- ve nasıl geliştiğini tam olarak bilmiyoruz. Gö- Öyle de yapılmış. Bugünkü 10 tabanlı ve ba- ğinizde düşeceğiniz durumla, sayıların sırası- rünüşe göre, dünyanın birbirinden son dere- samaklı sayı sistemimiz sanırım tarih içinde nı ezbere bilmediğinizde düşeceğiniz durum ce uzak bölgelerinde, birbirlerinden habersiz bu tür iyileştirmelerle son halini almış. İn- aynı. İlki o dili bilmenizi gerektiriyor, ikincisi olarak 10 tabanına dayanan basamaklı sayı sanlara doğal gelmiş olmalı ki, dünyanın bir- sıranın ezbere bilinmesini. Eğer 60 tabanını sistemleri gelişmiş. Hâlâ yaşayan birçok par- birinden ilişkisiz birçok yerinde aynı sonuca kullanıyor olsaydık, ilk 60 sayının adlarını sı- makla sayma yöntemi, bu konuda ip uçları varılmış. rasıyla ezbere biliyor olacaktık. (Bu arada, “ki” veriyor. Hep söylendiği gibi, 10 tabanına da- Çincede yedi demek.) yanan basamaklı sistemin nedeni iki elin 10 Bana sorarsanız, benim favorim aslında parmağı gibi görünüyor. Ama ben tam da bu 12 sayısı olurdu. Ezberlememiz gereken sa- yılar, kullanmakta olduğumuz 10 tabanına göre pek de fazla artmazdı. Saat, dairenin bö- lümlenmesi ve benzeri işleri de tabana göre yapmış olurduk. Yarımı, üçte biri, çeyreği ka- lansız bölerdik. Evet, ben 12 tabanından yana olurdum, eğer bana soran olsaydı! Yeni yılınız kutlu olsun. Kolaylıklar dilerim. 87

Gökyüzü Alp Akoğlu şına bakan kötü niyetli kral ve yardımcıları ulaşır. Bu tip yıldızlara “örten değişen yıldız- anında taşa dönüşür.” lar” deniyor. Gökyüzünün Kötü Yıldızı Yunan mitolojisi kaynaklı birçok öykü- Algol normalde Perseus Takımyıldızı’nın yü gökyüzünde bulabiliriz. Bu, en iyi bili- ikinci parlak yıldızıdır. Yine de Algol’u gök- Geçen sayımızda gökyüzünün “harika” yıl- nenlerinden biri. Gökyüzüne baktığımızda yüzünde bulmak deneyimsiz bir gözlem- dızı Mira’dan söz etmiştik. Şimdi de gök- Perseus’u, elinde tuttuğu Medusa’nın başını ci için zor olabilir. Yıldız 1 Ocak’ta saat 20.30, yüzünün en “kötü” yıldızı tam tepemizde du- ve onun yanında Prenses Andromeda’yı gö- 15 Ocak’ta 19.30, 31 Ocak’ta 18.30’da tam te- ruyor. O nedenle okuyucularımızı uyarmayı rebiliriz. Kahraman Perseus tarafından başı pemizde olacak. Bu sayede onu gökyüzünde görev bilerek bu ay bu yıldızdan bahsedece- kesilen Medusa’ysa hâlâ gökyüzünden bize tanımak daha kolay olacaktır. Yandaki harita- ğiz. Öykümüz elbette yine Yunan mitolojisin- göz kırpar. dan da yararlanarak Algol’u gökyüzünde bu- den: labilirsiniz. Algol’un bu ay içinde geceleri en Gökyüzünde sürekli göz kırpıp duran bu düşük parlaklıkta olacağı zamanlar şöyle: “Kahraman Perseus, kötü niyetli kral Poly- yıldız, göklerdeki en tehlikeli yıldız olarak ka- dectes tarafından Gorgonlardan biri olan yı- bul edilmiş. Bu nedenle, bu yıldıza Arapçadan 3 Ocak: 02.19, 5 Ocak: 23.09, 8 Ocak: 19.58, lan saçlı Medusa’nın başını kesmekle gö- gelen Algol yani “kötü ruh” adı verilmiş. Algol, 23 Ocak: 04.05, 25 Ocak: 00.54, 28 Ocak: 21.43, revlendirilir. Bu, hiç de kolay bir iş değildir. eski uygarlıkların hemen hepsinde kötü bir 31 Ocak: 18.33. Bu zamanlarda büyük olasılık- Medusa’nın görünüşü o kadar korkunçtur ki, üne sahipti. la yıldızı çıplak gözle görmekte zorlanacaksı- ona bakanlar anında taşa dönüşür. Bunu bi- nız. Parlaklıktaki değişim, bu saatlerden yak- len Perseus, tanrılardan yardım ister. Athena, Şimdi gelelim gökyüzünden bize göz kır- laşık beş saat önce başlıyor ve yine bu saatler- ona görünmez olmasını sağlayan bir kask ve- pan ve Medusa’nın gözünü simgeleyen bu yıl- den beş saat sonra bitiyor. Değişimi görebil- rir ve onu Medusa’nın sadece gölgesine bak- dızın gerçek öyküsüne. Aslında gördüğümüz mek için yıldıza bu 10 saatlik süre içinde ara ması için uyarır. Haberci Hermes de (Merkür) bir “yıldız tutulması”ndan başka bir şey de- sıra bakabilirsiniz. Değişimi görmenin en iyi ona kanatlı ayakkabılarını ve sihirli kılıcını ve- ğil. Algol, iki yıldızdan oluşan bir yıldız siste- yolu, yıldızın parlaklığını yakınlarındaki ben- rir. Perseus, Medusa’yı uykusunda yakalar ve mi. Algol sistemindeki iki yıldız sırayla birbir- zer parlaklıktaki yıldızlarla karşılaştırmak. ona doğrudan bakmadan, kalkanındaki yan- lerinin önünden geçerler. Bunlardan biri öte- sıması yardımıyla kılıcıyla başını koparır. kine göre çok daha sönüktür. Sönük olan yıl- Bu arada belirtmeyi unutuyorduk: Algol’a dız, parlak olanın önünden geçerken Algol’un yani Medusa’nın gözüne çekinmeden baka- Görevini tamamlamış olarak geri dönmek- ışığı önemli ölçüde azalır. bilirsiniz. Perseus sayesinde artık kimseye za- te olan Perseus, Prenses Andromeda’nın çığ- rar veremez! lıklarını duyar. Deniz canavarı, prensesi bağla- Algol sistemindeki tutulma, bir tam tu- mıştır ve yemeye hazırlanmaktadır. tulma değil. Yani sönük yıldız parlak olanı tü- Not: Algol’u ve geçen sayıda yerini işaret- müyle örtmez. Eğer öyle olsaydı, bu sırada lemeyi unuttuğumuz Mira’yı yandaki gökyü- Perseus, çantasından Medusa’nın başını Algol’u çıplak gözle göremezdik. Parlak yıldı- zü haritasında bulabilirsiniz. çıkarır. Ona bakan deniz canavarı anında taşa zın küçük bir bölümü görünür. Bunu parçalı dönüşür. Perseus prensesi kurtarır. Perseus ve Güneş tutulmasına benzetebiliriz. Andromeda birbirlerine aşık olurlar. Tutulma sırasında Algol’un görünür par- Perseus’un yapılacak bir işi daha kalmış- laklığı yaklaşık üçte birine düşer. Tutulma tır: Medusa’nın başını Kral Polydectes’e gö- yaklaşık her üç günde bir 10 saat süreyle ger- türmek. Perseus, Medusa’nın başını “işte hedi- çekleşir. Bu sırada yıldızın parlaklığında belir- yen!” diyerek havaya kaldırır. Medusa’nın ba- gin bir değişim olur. Parlaklık, ilk beş saat için- de hızla azalır, yıldız en düşük parlaklığa ulaş- tıktan sonra aynı hızla artar ve eski değerine Teleskop Yapma Yarışması Türk Astronomi Derneği, 1000TL ödüllü bir hil) adına yapılan başvurular kabul edilmi- teleskop yapma yarışması düzenliyor. Bu yıl yor. Yarışmacılardan teleskopla birlikte ya- ikincisi düzenlenen yarışmanın amacı ülke- pım ve tasarım aşamalarını anlatan en çok mizde gökbilime ve fiziğe ilgi duyan herke- 2 sayfalık bir metin ve fotoğraflar gönder- si elleriyle bir şeyler yapmaya özendirmek. meleri isteniyor. Yarışmanın kurallarına göre, teleskop tasa- Yarışmacıların teleskoplarını 29 Şubat 2012 İtalya’nın Floransa kentindeki Signoria Meydanı’nda bulunan rımının aynalı olması ve en azından 10x bü- tarihine kadar Türk Astronomi Derneği’nin Perseus Heykeli. Perseus’un elindeki Medusa’nın başı. yütmeye sahip olması gerekiyor.Kişisel kat- İnternet sitesinde (www.tad.org.tr) belir- kının olabildiğince fazla olması bekleniyor. tilen adrese göndermesi gerekiyor. Yarış- Yarışmaya katılımın kişisel olması gerekiyor. mayla ilgili daha ayrıntılı bilgiyi yine bu si- Yani bir grup (okullar ve kurumlar da da- tede bulabilirsiniz. 88

Bilim ve Teknik Ocak 2012 [email protected] KUZEY Ejderha 3 Ocak Jüpiter ile Ay yakın Kuğu görünümde 5 Ocak Deneb Yer Güneş’e en yakın konumda (147 Milyon km) Büyük Ayı 16 Ocak Satürn ile Ay yakın Küçük Ayı Kral görünümde 26 Ocak Kutupyıldızı Venüs ile Ay yakın görünümde Kraliçe 30 Ocak Jüpiter ile Ay yakın Zürafa görünümde Aslan Vaşak Andromeda Kanatlı At 1 Ocak 22:00 DOĞU Regulus Arabacı Algol Üçgen BATI Yengeç İkizler Kapella 15 Ocak 21:00 Suyılanı 31 Ocak 20:00 Perseus Koç Balıklar Küçük Aldebaran Jüpiter Köpek Procyon Boğa Balina Avcı Mira Tekboynuz Büyük Irmak Köpek Akyıldız (Sirius) Tavşan Irmak 1 Ocak 22.00 GÜNEY 15 Ocak 21.00 31 Ocak 20.00 Ocak’ta Gezegenler ve Ay Merkür sabahları Güneş doğmadan Betelgöz önce doğu ufkunda. Ne var ki ay sonuna ORİON doğru gezegeni görebileceğimiz süre kısalacak. Gezegeni görebilmek için en iyi Venüs Ay zaman ayın ilk günleri. Prokyon Venüs akşam gökyüzünde ve giderek yükseliyor. Venüs’ü görebilmek için Akyıldız akşamları hava henüz tam kararmadan (Sirius) batı ufku üzerine bakmak yeterli. Gezegen 26 Ocak’ta hilâl halindeki Ay’la yakın Ocak’ta akşamları güneydoğu ufku 26 Ocak akşamı batı-güneybatı ufku görünümde olacak. Jüpiter, 3 ve 30 Ocak gecelerinde Ay’a geceyarısından gündoğumuna kadar Mars ay başında geceyarısından iki saat yakın konumda olacak. gökyüzünde kalıyor. kadar önce doğuyor. Her geçen gün biraz daha erken doğan gezegen ay sonunda Satürn ay başında geceyarısından Ay, 1 Ocak’ta ilkdördün, 9 Ocak’ta gece yarısı gökyüzünde iyice yükselmiş yaklaşık iki saat sonra doğuyor. dolunay, 16 Ocak’ta sondördün, 23 Ocak’ta durumda oluyor. İlerleyen günlerde giderek daha erken yeniay ve 31 Ocak’ta ilkdördün hallerinde doğan gezegen ayın sonuna doğru olacak. Jüpiter hava karardığında gökyüzünde en yüksek konumuna ulaşmış oluyor. 89 Gezegeni görmek için güneye doğru dönüp yukarı bakmak yeterli. Parlaklığı sayesinde gezegeni ayırt etmek çok kolay.

Bilim Tarihinden Prof. Dr. Hüseyin Gazi Topdemir Roma Döneminde Mimarlık: Vitrivius Her şeyi yararlık düşüncesi ve duygusuyla anlamlandırmaya çalışan Romalılar, esası insanın mutluluğu üzerine kurgulanmış bir düşünce platfor- munda pratiğe yönelmişti. Bu yönelimle öncelikle büyük yollar, köprüler, limanlar yaptılar ve geniş tarım alanları yaratabilmek için bataklıkları kurut- tular. Her şehrin kendisini besleyecek kadar tarım arazisine sahip olmasını kural haline getiren Roma kralları aynı zamanda şehrin temiz ve yeterli iç- me suyuna sahip olmasını da önemsiyordu. Bu nedenle Roma döneminin en gözde mesleği mimarlık ve mühendislik olmuştu. Dönemin önemli mü- hendislerinden biri olan Frontinus Roma’ya su getirme işiyle görevlendirilmiş, benzer şekilde tarihte yer etmiş bir diğer mimar olan Agrippa da çeşitli dini ve siyasi yapılar tasarlamıştı. Ancak mimarlık hakkında yazdığı kitap ve çizdiği planlarla zamanını aşan bir üne kavuşan Vitrivius’tur. Vitrivius kitabını sunarken Vitrivius ve Mimarlık Sanatı Ender rastlanan özelliklere sahip bir mimar ve mühendis olan Vitri- Gençlik yıllarını Julius Caesar’ın (MÖ 100-44) emrinde askeri mü- vius, mühendislik alanında bir klasik haline gelmiş olan De Architectura hendis olarak geçiren Vitrivius, bu dönemde orduyla birlikte devamlı Libri Decem (Mimarlık Üzerine On Kitap, MÖ 25) adlı kitabın yazarıdır. hareket halinde olmuş, savaşlara katılması sonucunda kitabının 10. Tam adı Marcus Vitruvius Pollio’dur. Yaşamı hakkında ayrıntılı bilgi yok- bölümünde ele aldığı mancınıklar, ballistalar ve kuşatma araçları gibi tur. Bilinenlerin çoğu da De Architectura’nın her bölümünün başına yaz- savaş araçlarının yapımı ve kullanımı konusunda deneyim kazanmıştır. dığı girişlerden ve önsözden edinilmektedir. Bu giriş yazılarında öncelik- Caesar’ın MÖ 44’te öldürülmesinden sonra Octavianus’un (MÖ 63-MS le başarılı olması ve eğitim görmesi için kendisine destek olan ve fırsat 14) hizmetine giren Vitrivius, bir süre genç liderle birlikte çalışmış, birkaç veren ailesine ve öğretmenlerine teşekkür etmektedir. Benzer şekilde, mühendisle birlikte mancınıkların yapımı ve onarımı ile görevlendiril- geçmişteki mimari eserleri değerlendirirken veya mimarlara tavsiye- miştir. Diğer bir deyişle ordunun, silah bakımından, köprü yapımından, lerde bulunurken yazdıklarından da çok iyi bir mimarlık eğitimi aldığı taşıma araçlarından ve benzeri konulardan sorumlu olan ve mühendis- ve döneminin önemli mühendislik ve mimarlık eserlerini görme fırsatı lerden (fabri) oluşan teknik kısmında yer almıştır. MÖ 31’de ömür boyu olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca kitapta mimarlıkla ilgili verdiği bilgiler geçimi sağlanacak şekilde emekli edilen ve emekliliğin sağladığı rahat kendisinin yetenekli bir mimar olduğunu göstermektedir. bir ortamda çalışmalarını sürdüren Vitrivius, MÖ 25’te De Architectura’yı Octavianus’a sunmuştur. Kitabının önsözünde şunları söylemektedir: 90

Bilim ve Teknik Ocak 2012 “Ey İmparator Sezar, (.....) senin yalnızca top- [email protected] lumun genel refahı ve kamu düzeninin kurul- masına değil, devletin senin sayende toprakla- 1375), Francesco di Giorgio Martini (1439-1502), rının genişletilmesinin yan sıra gücünün nüfuz- Raffaello Sanzio da Urbino (1483-1520), Sebasti- lu bir itibarla yansıyabileceği kamu yapılarına ano Serlio (1475-1554) ve Andrea Palladio (1508- da önem verdiğini gördüğümden, bu konuda- 1580) gibi Rönesans entelektüellerinin yoğun il- ki yazılarımı ilk fırsatta sana sunmam gerektiği- gisi sonucunda DeArchitectura’nın önemi artmış, ni düşündüm. Çünkü yüce niteliklerinden do- 16. yüzyıldan itibaren ise Avrupa’da ulusal dillere layı kendisine bağlı olduğum babana beni her çevrilmiştir. Kitabın ilk basılı nüshası 1486’da şeyden önce ilk tanıtan bu konu oldu. Gökler Roma’da Giovanni Sulpitius tarafından, ilk çizimli konseyi, ona ölümsüz yaşamın katlarında yer ve resimli nüshası ise 1511’deVenedik’te Giovan- verip yetkilerini senin ellerine devrettiğinde ni deTredino tarafından hazırlanmış ve Giovanni de ona olan bağlılığım değişmeden sürdü ve Giocondo’nun editörlüğünde yayımlanmıştır. onun anısı, beni seni desteklemeye yöneltti. 1521’de Cesare Cesariano tarafından İtalyanca- Böylece Marcus Aurelius, Publius Minidius ve ya çevrilen kitap, 1556’da Venedik’te Francesco Gnaeus Cornelius ile ballista, scorpiorie ve diğer Marcolini tarafından tekrar yayımlanmış, bu ağır silahların üretimini ve tamirini üstlendim; baskının çeviri ve yorumunu Daniele Barbaro, bu hizmetlerim için onlarla birlikte ödüllendi- çizimlerini ise Andrea Palladio yapmıştır. Kitaba rildim. Bana ilk verdiğin bu ödüllerden sonra, günümüzde de ilgi hayli fazladır. kız kardeşinin övgüleri üzerine beni ödüllen- dirmeyi sürdürdün. Bu ayrıcalık sayesinde ya- De Architectura’nın Bölümleri De Architectura’nın 1567 tarihli baskısının kapağı şamımın sonuna dek yokluk kaygım olmaya- cak; sana borçlandığımdan bu yapıtı senin için Kitabın başlığında da açıkça belirtildiği üzere, yazmaya koyuldum, çünkü geçmişte ve şimdi De Architectura on bölümdür: çok sayıda yeni yapı inşa ettiğini, gelecekte de özel ve kamu yapılarının, gerçekleştirdiğin KİTAP I: Mimar ve Mimarlık temel bilgisi olmalı, kanalizasyon sistemi, ay- diğer görkemli işlere yaraşır şekilde ölümsüz KİTAP II: İnşaat Malzemeleri dınlatma ve benzeri konularla ilgili çeşitli yasal olmalarına özen göstereceğini gözlemledim. KİTAP III: İon, Dor ve Korinthos Yapı Düzenleri düzenlemeleri bilmeli, açık, anlaşır, sonradan Sana kesin kurallar geliştirdim; onlara bakarak KİTAP IV: Tapınak Türleri ve Düzenleri bir anlaşmazlığa yol açmayacak bir sözleşme gerek var olan yapıların, gerekse yeni yapılacak KİTAP V: Kamu Binaları düzenleyebilmelidir. Son olarak, şehirlerin ve olanların kalitesi hakkında kişisel bilgiye sahip KİTAP VI: İklim ve Konut Biçeminin Belirlenmesi kampların yerlerinin pusula olmadan saptan- olabileceksin, çünkü ekteki kitaplarda mimarlık KİTAP VII: Sıva ve Sıva İşçiliği, Süsleme ması gerektiğinde, Güneş ve yıldızlardan yön- sanatının tüm ilkelerini açıkladım.” KİTAPVIII: Su Kaynakları leri bulabilecek kadar gökbilimden anlaması, KİTAP IX: Astronomi, Güneş ve Su Saatleri değişik enlemlerde güneş saatlerini yerleştire- Roma döneminde yapılan su kanalının çizimi KİTAP X: Makineler ve Savaş Araçları bilmesi ve ayarlayabilmesi gerekir. De Architectura Roma uygarlığından günü- Birinci bölüm, kitabın bilim tarihi açısından Bir bütün olarak göz önüne alındığında, müze ulaşan mimarlık üzerine yazılmış tek ör- en önemli bölümüdür. Burada Vitrivius bir mi- De Architectura mimarlar için eksiksiz bir an- nek, mimarlığın tarihinden ve temel ilkelerinden marın değişik bilim dallarının ve çeşitli öğre- siklopedidir. Vitrivius geniş yelpaze oluşturan bahsetmesi dolayısıyla kendisinden sonraki dö- tilerin bilgisi ile donatılmış olması gerektiğini mimarlığın ilgili olduğu konuları anlatırken nemlerde de sıklıkla başvurulan temel bir eser belirtmektedir. Bu yüzden kitaba mimar olmak aynı zamanda mimarlık üzerine spekülatif niteliğindedir. 14. yüzyıldan sonra, Francesco isteyenler için uygun olduğunu düşündüğü açıklamalarda da bulunmaktadır. Ona göre, mi- Petrarca (1304-1374), Giovanni Boccaccio (1313- eğitimin geniş bir anlatımıyla başlar ve kaza- marlık bilgisi uygulama ve kuramın ürünüdür. nılması gerçekten zor nitelikler sıralar: Bir mi- Uygulama, gerekli malzeme ile bir çizimdeki mar iyi eğitim görmüş ve kendini açıkça ifade tasarıma göre el işçiliği içeren sürekli ve düzenli edebilen biri olmalıdır, binaların yatay kesitle- deneyim, kuram ise orantı ilkelerinde ustalığın rini, cephelerini ve perspektif taslakları usta bir ürünlerini gösterip açıklayabilme yeteneğidir. teknik ressam gibi çizebilmelidir. Özellikle ge- Ayrıca mimar hem doğal yeteneklere sahip, ometri ve aritmetik üzerine uzmanlaşmış tam hem de eği-tilmeye yatkın olmalıdır. Yetenek bir matematikçi olmalıdır. Ayrıca, bina girişle- olmadan eğitimle, eğitim olmadan da yete- rindeki heykeller ya da duvar süslemelerinde nekle kusursuz bir sanatçı yetişemez. Mimar mitoloji ve destanlardan gülünç hatalara düş- eğitilmeli, kalemi güçlü olmalı, geometri, tarih, meden yararlanabilmek için bu konuda çok şey felsefe, müzik, tıp, hukuk, yıldızbilim ve astro- okumalıdır. Felsefenin çeşitli kollarını, özellikle nomi bilmelidir. de tabiat bilgisi ve ahlak bilgisini öğrenmeye istekli olmalı, aynı zamanda akustik ve müzik Demek ki bir mimarın kendi özgün kuramsal kuramının esaslarını anlamalı ve tıp özellikle ve deneysel eğitiminin yanı sıra bu disiplinlerle de halk sağlığı konusunda genel bir bilgiye de ilgili bilgi sahibi olması gerekmektedir. Acaba sahip olmalıdır. Ayrıca hukuk konusunda iyi bir neden? Bu disiplinlerden sadece felsefe ve mü- zik bilmenin ne sağlayacağı konusundaki gö- rüşlerine dayanarak, Vitrivius’un mimarın eğiti- 91

Bilim Tarihinden mi konusundaki görüşünü anlamak olanaklıdır. Vitrivius’un tasarladığı bir tapınak çizimi (Üstte) Son üç kitap ise ilk bakışta inşaat işiyle ya- Ona göre mimar felsefe bilmelidir, çünkü felsefe Vitrivius’a göre Grek ev planı (Altta) kından ilgili gibi görünmeyen, ancak önemli sa- bir mimarı prensip sahibi ve alçak gönüllü ya- yılabilecek bazı konuları ele alır. Sekizinci kitap par, dürüst, nazik ve adil kılar. Bu çok önemlidir. İon, Dor ve Korinthos yapı düzenlerinden su kaynakları ve mühendisliğiyle, dokuzuncu Çünkü dürüstlük ve doğruluk olmadan hiçbir iş söz edilen üçüncü ve dördüncü kitaplarda ta- kitap ise gökbilim, ışıkbilim ve zaman ölçen gerektiği gibi yapılamaz. Mimar tamahkâr ol- pınakların inşası, tasarımı, süslenmesi konuları araçların, güneş ve su saatlerinin teknolojisi ile mamalı, aklını bahşişlere takmadan konumunu ele alınır. Beşinci kitapta bir şehirdeki halka açık ilgilidir. Son kitap bazı mekanik aletlere ayrıl- gururla, iyi bir üne erişerek korumalıdır. Bunlar meydan, bazilika, hamam vb. yapıları anlatan mıştır: Vinçler, su pompaları, su çarkları, mancı- felsefenin öğretileri arasındadır. Ayrıca daha Vitruvius, bir tiyatro binası tasarımını anlatırken nıklar ve diğer kuşatma makineleri. ayrıntılı bilgi gerektiren durumlarda felsefenin de, akustiğin iyileştirilmesi için sesi yansıtan alanına fizik de girer, çünkü suyun taşınma- küplerden oluşan bir sistemden söz eder. LKÇaeanvydinreealnks,:lJaB.r.GB.,ıçEaskkçiıY, TunÜaBnİvTeARKomPoap’düaleMr üBhileimndKisliitka,pları, 1996. sı örneğinde olduğu gibi, bu kapsama giren ÇVietvriivreiuns:,SM. Gimüvaerlnık, ŞÜezvekriinVeanOlnı MKiitmapa,rlık Vakfı, 2005. problemler çok sayıdadır ve çeşitlilik gösterir. Su Altıncı kitap iklim ve iklimin bina tasarımıyla MBilcimClevlelaTnekIInIo, lJo. jEi,.ÇveevHir.eDn:oHrn.,YDalüçnıny,aATrakraihdianşd, e2006. taşınırken giriş noktalarında, kıvrımlarda veya ilgisi üzerine kısa bir bölümle başlar, ardından yükseltildiği yerlerde, doğal olarak şu veya bu şehir evleri, kır köşkleri ve çiftlik yapılarının ta- biçimde hava akımları oluşur ki, felsefeden te- sarım ve düzenlenmesi ile ilgili uzun bir anlatım mel fizik kurallarını öğrenmeyen hiç kimse, hava yer alır. Yedinci kitap, genelde iç ve dış süsleme, akımlarının zararlarını önleyemez. Bu yüzden sıvanın hazırlanması, renk veren malzemeler ve Ktesibios’u, Arkhimedes’i ve benzer yazarların benzeri şeylerle ilgilidir. görüşlerini okuyanlar, filozoflar tarafından bu konularda eğitilmedikçe söz konusu yapıtları değerlendiremeyecektir. Benzer şekilde Vitrivi- us mimarın neden müzik bilmesi gerektiğini de şöyle açıklamaktadır: Tiyatrolarda oturma yerle- rinin altındaki nişlerde matematik¬sel ilkelere dayanan müzik aralıklarını gözeten tunç kaplar bulunur. Bu kaplar müzikal armoni veya uyuma göre yerleştirilmiştir ve dizgenin dördüncü, be- şinci ve tam oktavına göre, iki oktava kadar ol- mak üzere eşit olarak bölünmüştür. Oyuncunun sesi bunların herhangi biriyle aynı perdeden olduğunda kuvveti artar ve dinleyicinin kulakla- rına daha pürüzsüz ve daha tatlı bir tonda ulaşır. Su orgları ve benzeri aletler de müzik ilkelerine vâkıf olmayan kişiler tarafından yapılamaz. Teknolojinin bilime dayanması gerektiği- nin açık bir anlatımını oluşturan bu tümceler- den sonra Vitrivius, mimarlığın temel ilkelerini sıralayarak ilk kitabını sonlandırır. Buna göre mimarlık düzen, düzenleme, armoni, bakışım, uygunluk ve ekonomiye dayanır. İkinci kitap, bina yapımının en eski aşama- larına yani ilkel kerpiç barakalara ilişkin kısa bir anlatımla başlar. Maddenin doğası üzerine konu dışı kısa bir değinmeden sonra Vitruvius, temel inşaat malzemelerini sıralayıp değerlen- dirir: Tuğla (güneşte kurutulmuş ve fırınlanmış), kum, kireç ve hafif, sağlam ve suya dayanıklı çimento olarak kullanılan, Napoli yakınlarında bulunan bir çeşit volkanik toz olan Pozzolana. Bu kitabın geri kalan bölümlerinde ise mermer, süngertaşı, kumtaşı, sabuntaşı vb. gibi başlıca taş çeşitleri anlatılır. Daha sonra duvar yapımıy- la ilgili, çeşitli yöntemlerden söz eden Vitrivius, son iki bölümde de değişik inşaat tahtalarının ayrıntılı bir listesini verir. 92

Yayın Dünyası zer ışığının üretilmesini anlatan, uyarılmış sa- İlay Çelik lınım ve lazer demeti gibi kavramları açıkla- Lazerler yan bir bölüm takip ediyor. Dördüncü bölüm Resimleyen: David Hancock, John Woodcock lazerlerin tarihini anlatıyor. Lazer bulunduğu Çeviri: Mine Şengel İşlenmiş Işığın Teknolojisi ve Kullanımı sıralarda pek çok kişinin patente talip olması TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları, Mayıs 2011 Charlene W. Billings, John Tabak sonucu ABD Patent Dairesi’nde yaşanan uzun Çeviri: Gürsel Tanrıöver ve karışık dava da bu tarihe dair anlatılanlar TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları, çocukların TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları, Kasım 2011 arasında. Kitabın sonraki bölümleriyse lazer- ilk genel kültür kaynakları arasında önem- lerin uygulamalarından bahsediyor. Lazerle- li bir yer tutan ansiklopedi formundaki yayın- Lazerler bilimsel bilginin insanlığın doğru- rin tıpta, sanayide, iletişimde, ölçme aletlerin- larına devam ediyor. Bu defa küçük yaştaki dan faydalanabileceği üstün teknolojilere de, günlük alanda ve bilimsel araştırmalarda okurlara Dünyamız ve İnsan Vücudu başlıklı iki dönüşümünün en çarpıcı örneklerinden biri. kullanılan pek çok teknolojide nasıl uygulan- “minik ansiklopedi” sunuyor. Bu ansiklopedi- Günümüzde lazerler çok geniş bir alanda uy- dığı bu bölümlerde geniş ve ayrıntılı biçimde ler gerçekten de minik ellerin kolayca kavra- gulama buluyor, çok çeşitli konularda yaşa- anlatılıyor. yabileceği, çantalarda kolayca taşınabilecek mımızı kolaylaştırıyor, hatta yaşam kalitemi- kadar minik. Dünyamız her yönüyle gezege- zi yükseltiyor. Bu yüzden lazer geçen yüzyı- Sade ve akıcı bir dille yazılan kitap teknik nimizi anlatıyor. Bu ansiklopedide gezegeni- lın en önemli buluşları arasında haklı bir yere konuları gerektiğinde şematik anlatımlarla mizin yapısı ve uzaydaki yeri, gece-gündüz, sahip. Bu nedenle de lazerin icadının 50. yılı destekleyerek açıklıyor. Lazerler-İşlenmiş Işığın mevsimler, hava olayları, kayaçlar, depremler, olan 2010 tüm dünyada Lazer Yılı olarak kut- Teknolojisi ve Kullanımı bir popüler bilim kita- yanardağlar, akarsular, dağlar, denizler, ok- landı. TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları da ha- bı olarak okunabileceği gibi lazerler konusun- yanuslar, yeraltı, çeşitli ekosistemler, buzul- yatımızda bu kadar önemli bir yer tutan lazer- da araştırma yapanlara da kaynaklık edebile- lar, şehirler ve kasabalar, doğadan sağladığı- leri daha yakından tanımamıza yardımcı ola- cek nitelikte. mız faydalar, doğal besin zinciri ve çevre so- cak bir popüler bilim kitabının çevirisini, ön- runları gibi pek çok konuda, rengârenk çizim- ceki ay okurlarının beğenisine sundu. Lazer- Kitabın tüm okurlarımıza hayatımızda bu ler ve fotoğraflarla desteklenmiş ilginç bilgiler ler-İşlenmiş Işığın Teknolojisi ve Kullanımı adlı kadar önemli bir yer tutan lazerleri daha ya- yer alıyor. İnsan Vücudu ise her yönüyle vücu- kitap hem lazerlerin dayandığı temel bilim- kından tanıma fırsatı yaratmasını ve özellik- dumuzu anlatıyor. Bu ansiklopedide de genel sel prensiplerin anlaşılmasına yardımcı olu- le genç okurlar için ilham verici olmasını di- olarak vücudun bölümleri, beyin ve sinirler, yor hem de lazerin bulunuşunun ve gelişimi- liyoruz. duyular, saçlar, tüyler ve tırnaklar, kemikler ve nin ilginç serüvenini anlatıyor. kaslar, kan ve kalp, solunum, ses, dişler, sindi- Dünyamız rim, vücuttaki su, hormonlar, genler, bebek- Lazer “her şeyden önce bir tür ışık” olduğu lerin oluşumu ve gelişimi, sağlıklı yaşamak, için yazarlar Charlene W. Billings ve John Ta- Minik Ansiklopedi mikroplar, doktorlar ve hastaneler gibi konu- bak kitaba ışığın yapısını bu konudaki bilim- Felicity Brooks larda hem çocukların ilgisini çekecek hem de sel bilgilerin tarihi içinde anlatarak başlıyor. Resimleyen: David Hancock onlara vücutları ve sağlıkları konusunda reh- İkinci bölümde lazer ışığının yapısı, buna iliş- Çeviri: Göksel Öztürk berlik edecek çok çeşitli bilgiler yer alıyor. kin tekrenkli ışık, eş evrelilik, lazerin gücü ve TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları, Mayıs 2011 verimliliği gibi kavramlar anlatılıyor. Bunu la- Her iki ansiklopedinin de küçük okurları- İnsan Vücudu mıza okuma zevki aşılamasını ve onları yeni şeyler öğrenmeye heveslendirmesini umuyo- Fiona Chandler ruz. 93

Zekâ Oyunları AB CDE Hangisi Farklı? Sözcük Yukarıda farklı olan şekli bulunuz. Soru işaretinin yerine gelebilecek bir sözcük bulunuz. ? DÜRÜST YETERLİ İNCİ BARIŞ SENTEZ ÜRETEÇ AŞIRI DÖVİZ Soru İşareti Soru işaretlerinin yerine neler gelecek? Parça Birleştir ??? 123456 010952 Yukarıda görülen 7 parçayı uygun biçimde Üçgenler 021944 yerleştirerek alttaki tabloyu 043928 elde ediniz. Parçalar döndürülebilir Soru işaretlerinin yerine aşağıdaki 091856 ancak ters çevrilemez. üçgenlerden hangilerinin geleceğini bulunuz. ?????? AB C DE F ? Şifre YEABRÖILMÜIMNÜÇKEAYÇRTEIĞR? Satranç taşlarından dördü aynı kurala göre Çarpma şifrelenmiştir. Aşağıdaki tablodan yararlanarak ve aynı kuralı uygulayarak 0’dan 9’a kadar olan 10 rakamı diğer iki taşı şifreleyiniz. aşağıdaki çarpma işlemini sağlayacak 1 biçimde dairelere yerleştiriniz. 35 Sorunun iki çözümünü de bulunuz. 7 9 11 ............................................................ Sayıların en solundaki rakam PİYON MPŞNO “0” olamaz. AT İJ ............ FİL lll ĞHJK Yüz Sayı KALE FGGHI ll VEZİR Yukarıdaki şeklin 100. sırasındaki 100 sayının x ŞAH ? toplamı nedir? ? 94 l llll

Bilim ve Teknik Ocak 2012 Emrehan Halıcı EUT R I Sözcükler Solda, üstteki şekildeki daireleri uygun şekilde S NZ PE SO ZJ U döndürerek -ya da döndürmeden- öyle sıraya diziniz ki aynı konumdaki kutuların harfleri baştan sona okunduğunda 3 adet 5 harflik sözcük oluşsun. EA EM Daireler saat yönünde ya da ters yönde sadece S NS F A N D Z 1 kutu döndürülebilir. Geçen Sayının Çözümleri (100 sayıdan sonuncusunun çift sayı olma olasılığı) Saat yönünde dönen x (grup 2’de grup 1’e eşit sayıda veya daha fazla çift sayı bir dairedeki tüm harfler Soru İşareti olma olasılığı) + (100 sayıdan sonuncusunun tek sayı birer harf ilerler, ters “18” gelecek. olma olasılığı) x (grup 2’de grup 1’den daha fazla yönde ise birer harf geriler. Sayılar, yazılışlarındaki çift sayı olma olasılığı) = 1/2 x (1-P) + 1/2 x P = 1/2 harf sayılarına göre birer artarak devam ediyor. (Solda, altta örnekler “3” iki harfli, “1” üç harfli, “4” dört harfli, Rakamlı Kareler yer alıyor.) “sıfır” 5 harfli, “14” altı harfli. 18 farklı biçimde yapılabilir. Yedi harfli ilk sayı ise “18”. ? Sudoku Renkli Küp 90 90 farklı küp elde edilebilir. “ON BEŞ KERE ALTI KAÇ EDER?” cümlesinin 523976841 Kırmızıların yüzey komşusu harfleri (boşluklar da dahil) ikişerli gruplar halinde 614285793 olduğu 36, ayrıt komşusu ters çevrilmiş. 879143526 olduğu 38, köşe komşusu 437851962 olduğu 16 olmak üzere, Ne Der? 956324178 toplam 90 küp. Yirmi beş der. 281697435 Söylediğim sayıdan 145732689 yüzde o sayı kadar çıkararak cevap veriyor. 792568314 100 - % 100 = 0 368419257 10 - % 10 = 9 80 - % 80 = 16 Sayılar - Rakamlar 30 - % 30 = 21 60 - % 60 = 24 3 10 4 10 5 11 50 - % 50 = 25 6 11 7 12 6 12 MŞ Çift Sayılar 13 1/2’dir. 8 15 8 14 7 Rastgele seçilen 99 sayıya grup 1, rastgele seçilen 100 sayının ilk 99 sayısına da grup 2 diyelim. A T E MMU Z Grup 1 ve grup 2’de eşit sayıda sayı olduğu için grup 1’de daha fazla çift sayı olma olasılığı grup 2’de Karedeki Dörtgenler Aylar EYLÜL K B daha fazla çift sayı olma olasılığına eşittir. Bu olasılığa P dersek soruda sorulan olasılık I İA şu şekilde bulunur: Olasılık = AĞU S T O S MA R T CNR HAZ İ R AN KSL KAS IM NK 95

TÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisine Gönderilen Yazı ve Görsellerin Sahip Olması Gereken Özellikler 1. TÜBİTAK Bilim ve Teknik dergisi popüler bilim ya- Alp, S., Hitit Güneşi, TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları, 2002. zıları yayımlayan bir dergidir. Bu nedenle dergimizde yayımlanan yazılar genel okuyucu tarafından anlaşıla- Şeker, A., Tokuç, G., Vitrinel, A., Öktem, S. ve Cömert, S., bilecek düzeyde, net, yalın ve teknik olmayan bir Türk- “Menenjitli Vakalarda Beyin Omurilik Sıvısındaki Enzimatik çe ile yazılmış olmalıdır. Yazılar, başlık, sunuş, ana me- Değişimler”, Çocuk Dergisi, Cilt 1, Sayı 3, s. 56-62, 1 Mart 2008. tin, alt başlıklar, çerçeve metinleri ve görsel malzeme- lerden oluşmaktadır. Soylu, U. ve Göçer, M., “Göller Bölgesi Sulak Alanlar Du- rum Değerlendirmesi,” Göller Bölgesi Çalıştayı, 8–10 Aralık Başlık: Konuyu en iyi ifade edebilecek nitelikte, kı- 1995. sa ve ilgi çekici olmalıdır. http://www.news.wisc.edu/16250 Sunuş: Yazının sunuşu başlığın hemen altında yer alır ve konunun önemini, yazının ilginç yanlarını oku- Anahtar kavramlar: Konuyla ilgili en çok beş adet yucuda merak uyandıracak biçimde anlatan birkaç kı- kısa açıklamalı anahtar kavram verilmelidir. sa cümleden oluşur. Bu kısım sayfa düzeninde farklı bir yazı karakteriyle, ana metinden ayrı biçimde baş- Görsel malzemeler: Yazıda ele alınan düşünceyi lığın altında yer alacaktır. destekleyici ve açıklayıcı fotoğraf, çizim, grafik gibi su- nuşu zenginleştirici öğelerdir. Görsel malzemeler ya- Ana metin: Ele alınan konunun, savunulan düşün- yın tekniğine uygun kalitede, yeterli büyüklük ve çö- cenin ve ilgili olayların örneklerle açıklandığı bölüm- zünürlükte (baskı boyutunda en az 300 dpi) olmalı- dür. Yazılar yapılan bir araştırmayı tanıtmaya yönelik dır. Açıklama gerektiren görsellerin alt ve iç yazıları ve olabilir. Ancak bu gibi durumlarda dahi dergimizin bir görselin kaynağı yazı metninin altında mutlaka veril- popüler bilim yayın organı olduğu göz önüne alına- melidir. Yazarın temin ettiği görsel malzemelerin telif rak, yazının önemli bir kısmının konuyu çok genel hat- hakkı sorumluluğu yazara aittir. Yazar gerekli izinleri ları, temel bilgileri ve kısa bir gelişim tarihçesiyle oku- almakla yükümlüdür. ra tanıtması gerekmektedir. Burada teknik terimlerin ve temel kavramların net bir şekilde açıklanması bek- 2. Yazı .txt ya da .doc formatında, elektronik ortam- lenmektedir. Yazının geri kalan kısmında araştırmaya da [email protected] adresine iletilmelidir. Seçi- özel hususlardan ve araştırmanın genel katkısından len görsel malzemelerin nerede kullanılması istendi- bahsedilmeli, önemi ve yaygın etkisi vurgulanmalı- ği metinde işaretlenmiş olmalıdır. Görsel malzemeler dır. Varsa, konu hakkındaki başlıca görüş farklılıklarına metnin içinde değil, ayrıca gönderilmelidir. işaret edilmeli, ancak ayrıntılı tartışma ve yargılardan kaçınılmalıdır. Çok ender durumlar dışında yazıda for- 3. Bilim ve Teknik dergisine ilk defa yazı gönderecek mül bulunmamalıdır. kişilerin yazılarını eğitim durumlarını ve yazdıkları konu- daki yetkinliklerini gösteren 40-60 kelimelik bir özgeç- Alt başlıklar: Ana metinde işlenecek konuyla ilgili mişi fotoğraflarıyla birlikte göndermeleri gerekmektedir. farklı görüşlerin ve durumların anlatıldığı paragraflar alt başlıklarla ayrılabilir. 4. Dergi yönetiminden onayı alınmış özel durumlar dışında, bir yazı 1800 kelimeyi geçmemelidir. Çerçeve metinler: Ana metinde ele alınan konu- yu destekleyici, konuya yeni açılımlar getiren, kimi za- 5. Yukarıdaki koşulları yerine getirdiği takdirde öne- man uzmanlar dışındaki okuyucuların anlayamayaca- rilen yazılar, Yayın Kurulu, Konu Editörleri ve Bilimsel ğı nitelikteki teknik kavramları açıklayan, kimi zaman Danışmanlar tarafından değerlendirilir. Yayımlanması- uzman görüşlerinin yer aldığı kısa metinlerdir. Çerçe- na karar verilen yazılar redaksiyon sürecine alınır ve ya- ve metinler yazarın kendisi tarafından hazırlanabile- zarın onayıyla yazı yayımlanma aşamasına getirilir. ceği gibi, konunun uzmanına da yazdırılabilir. 6. Yazının; bilimsel, etik ve hukuki sorumluluğu ya- Kaynaklar: Yazının başvuru kaynakları mutlaka lis- zarlarına aittir. te halinde yazının sonunda verilmelidir. Kaynaklar aşağıdaki örnek biçimlere uygun şekilde yazılmalıdır: 7. Yukarıdaki koşullar kabul edilerek dergimize gön- derilen ve yayımlanan yazıların her türlü yayın hakkı, TÜBİTAK Bilim ve Teknik dergisine aittir. Not: Dergimiz için yazı hazırlamak isteyenler için daha geniş bilgi içeren “Popüler Bilim Yazarları İçin El Kitabı” http://biltek.tubitak.gov.tr/bdergi/popülerbilimyazarligi.pdf adresindedir.


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook