Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore 2 - Kopya - Kopya (2) (2)

2 - Kopya - Kopya (2) (2)

Published by Mustafa Eren Düzgün, 2022-06-24 12:09:02

Description: 2 - Kopya - Kopya (2) (2)

Search

Read the Text Version

KÜTSO MTAL’in İÇİNDEKİLER Kuruluşunun 10. Yılı Özel İstiklal Marşı…………………………………………………………………….2 Sayısı Atatürk’ün Türk Gençliğine Hitabesi………………………………...3 KÜTSO MTAL Proje Okulu…………………………………………….…..4 Dergi Sahibi: Dilimiz Kimliğimizdir………………………………………………….………5 Hasan Düzgün Karamanoğlu Mehmet Bey ve Fermanı…………………….……….6 KÜTSO Mesleki ve Teknik Okulumuzda 29 Ekim………………………………………………….……..7 Anadolu Lisesi Müdürü Kitabın Serüveni………………………………………………………….…….8 Okulumuzda Kütüphaneler Haftası/Küçük Prens ve Felsefe/ Yazı İşleri Müdürü/Editör: Okulumuzda Kitap Okuma Etkinliği…………………………………….…9 Nuray Doğan Osmanlıca Nedir……………………………………………………………….10 Tarihe Damga Vuran Türklerden Efsane Sözler………………….11 Türk Dili ve Edb. Öğr. Okulumuzda 10 Kasım Atatürk’ü Anma Töreni……………….…12 Pandemi Nedir?..............................................................13-14 Yayın Kurulu: Renklerin İnsan Üzerindeki Etkisi………………………………………15 Ebru Doğan Okulumuzun Spor Alanlarında Başarıları…………………16-17-18 Etkili ve Verimli Ders Çalışma Yöntemleri……….…………………19 Zafertepe Mahallesi Dr. Öğretmenlik………………………………………………………………………20 Sadık Ahmet Caddesi No:31 Okulumuzda 24 Kasım……………………………………………………….21 43020 KÜTAHYA ‘’Ey Oğul Beni An’’ Şiiri……………………………………………………….22 www.kutsomtal.meb.k12.tr ‘’Öğretmen Olmak’’ Şiiri…………………………………………………….23 Tel: 02742271210 İlginç Yazarlar…………………………………………………………………….24 İşin Püf Noktası………………………………………………………………….25 (Not: Dergide yer alan yazı ve Okulumuzda 8 Mart/Kadın Olmak Gerçeği…………………...26-27 içeriklerin sorumluluğu yazı Hayvan Sevgisi/Hoşgörü/Sevgiyi Tanıyalım………………………..28 sahiplerine aittir.) Ebede Kadar Akif’in Sesi…………………………………………………….29 Okulumuzda 12 Mart…………………………………………………………30 Vatan Sevgisi Neydi?/İstiklal/Pelerinsiz Kahraman…………….31 Okulumuzda 18 Mart………………………………………………………..32 Geleceğin Meslekleri…………………………………………………………33 Bilgi Köşesi/Aziz Sancar’ın hayatı…………….…………………………34 Teşekkür Ederim Anne/Versin Rabbim Bize Nimeti/Orman/İstikbal………………………………………………………….35 Okulumuzda Orman Haftası………………………………………………36 ‘’Dünyayı İzliyorum Yeşilin İçinden’’ Şiiri……………………………37 Orman Sevgisi/Canım Babaannem/Anne Sevgisi……………….38 Tarihteki Bazı İlginç Olaylar……………………………………………….39 Kütahya Kalesi Efsanesi/Aizonai Antik Kenti………………………40 Dünyada Mutlaka Görülmesi Gereken Yerler…………………….41 Yurtdışı Gezilerimiz/City Mun Etkinliği……………………..……….42 Okulumuza Gerçekleştirilen Ziyaretler………………………………43 Yabancı Uyruklu Öğrenciler… ÖZET…………………………………..44 Okulumuzda 19 Mayıs………………………………………………………45 AB Erasmus Plus Almanya Gezisi………………………………………46 İspanya’da bir İslam Rüzgarı: Endülüs/Basında Biz……...47-48 Gözlemcinin Rolü………………………………………………………….….49 Okulumuzda Şiir Yarışması………………………………………………50 1

İSTİKLAL MARŞI Kahraman Ordumuza Bastığın yerleri “toprak” diyerek geçme, tanı, Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı. Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır atanı, sancak, Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı. Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda? O benimdir, o benim milletimindir ancak. Şüheda fışkıracak, toprağı sıksan şüheda. Canı, cananı, bütün varımı alsın da Hüda, Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal! Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda. Kahraman ırkıma bir gül; ne bu şiddet, bu celal? Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal… Ruhumun senden İlahî, şudur ancak emeli: Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklal. Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli. Bu ezanlar, ki şehadetleri dinin temeli, Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım, Ebedî, yurdumun üstünde benim inlemeli. Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım. Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım, O zaman vecdile bin secde eder, varsa taşım, Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım. Her cerihamdan, İlahî, boşanıp kanlı yaşım, Fışkırır ruhumücerret gibi yerden naaşım, Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar, O zaman yükselerek arşa değer belki başım. Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var. Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar, Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal! “Medeniyet” dediğin tek dişi kalmış canavar? Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal. Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal. Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın, Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet; Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin akın.Doğacaktır sana vadettiği günler Hakk’ın, istiklal. Kim bilir, belki yarın belki yarından da yakın Mehmet Akif Ersoy 2

GENÇLİĞE HİTABE Ey Türk gençliği! Birinci vazifen; Türk istiklalini, Türk cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dâhilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklal ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin. Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklal ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakruzaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir. Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur. Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK 26 Ekim 1927 3

Kütahya’mızın ve eğitim camiamızın eğitim kurumlarından olan Kütahya Ticaret ve Sanayi Odası Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi müdürlüğüne atanmış olmaktan duyduğum gururla her yıl çıkarılmakta olan dergimizde ilk kez sizlere buluşmanın mutluluğunu yaşıyorum. 2012 yılından bu yana mesleki ve teknik alanda ülkemize eşsiz hizmetlerde bulunmuş çok sayıda insanın yetiştiği Kütahya Ticaret ve Sanayi Odası Teknik ve Anadolu Lisesi idareci ve öğretmenleri olarak günümüzde de ülkemize hizmetleriyle adından söz ettirecek bireyler yetiştirme gayreti ve kararlılığı içinde eğitim-öğretim faaliyetlerimizi sürdürüyoruz. Omuzlarımızdaki sorumluluğunun bilinci içerisinde gelecek yıllara ve nesillere daha iyi imkânlarla donatılmış bir miras bırakma çabası ile çalışmalarımızı sürdürmekteyiz. Bir taraftan devletimizin sunduğu son teknolojik imkânlarla öğrencilerimizi modern dünyaya dair ilimlerle donatırken bir taraftan da sportif ve sosyo-kültürel faaliyetlerle onların sosyal, bedensel ve ahlaki yönden iyi yetişmiş bireyler olmaları için gayret sarf ediyoruz. Öğrencilerimizin güven ve huzur içerisinde öğrenimlerini sürdürmeleri, okuldayken kendilerini aile ortamında hissetmeleri ve Kütahya ailesinin mutlu birer bireyi olmaları için her türlü gayreti gösteriyoruz. Değişen dünya şartları karşısında okulumuzun tüm imkânlarını yenileyerek öğrencilerimize muasır medeniyetler seviyesinde bir eğitim ortamı sunmak öncelikli amaçlarımızdandır. İdarecilerimiz, öğretmenlerimiz, okul-aile birliği üyelerimiz ve tüm çalışanlarımızla beraber bu amaç doğrultusunda ele ele verip çalışmaktayız. Bu vesileyle, eğitim-öğretim faaliyetlerimize destek veren herkese teşekkürlerimi sunuyorum. Her bireyin farklı ilgi ve yeteneklere sahip olduğu bilinciyle, öğrencilerimizin bireysel yeteneklerini geliştirebilmeleri, sergileyebilmeleri için onlara çeşitli dallarda faaliyet yapma imkânını sunduk. Futbol, voleybol, hentbol vb. spor dallarında; münazara, şiir okuma/yazma, çeşitli konularda kompozisyon yazma yarışmalarında; özel yetenek yarışmalarında bireysel yeteneklerini sergileyerek özgüvenlerinin artması için gayret gösterdik ve bu konudaki çalışmalarımız en üst düzeyde sürmektedir. Öğrencilerimizin geleceğini teminat altına almak için çalışmalarımızı kararlılıkla yürütmek azmindeyiz. Bu inançla öğrencilerimize başarılar diliyor, Kütahya Ticaret ve Sanayi Odası Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi ailesi adına tüm okurlarımızı saygıyla selamlıyorum. Hasan DÜZGÜN- KÜTSO Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Müdürü 4

Geçmişten günümüze buram buram tüterek gelen, tarihin ellerinde nakış nakış işlenen, kâh ninnilerimizde, kah ağıtlarımızda, türkülerimizde daha nice nice türlerimizde, ilmik ilmik örülen, dantel gibi yüreğimize serilen Türkçemiz, anadilimizdir ve bizlere en büyük emanettir. Mazisi Milattan önceye dayanan Türkçe, geçmişten bugüne etkisini; tüm gücüyle, tüm nefesiyle hissettirmiştir. XI. asırda Kaşgarlı Mahmut, Divan-ı Lügati’t Türk’te Türkçenin Arapçadan üstün olduğunu, XV. asırda da Çağatay sahasının meşhur şairi Ali Şir Nevai Muhakemetü’l-Lügateyn adlı eserinde Türkçenin Farsçadan daha zengin, dolayısıyla daha üstün olduğunu, Türkçeye çelme takmak isteyenlere dur dercesine haykırıyorlardı. Bu dur deyişler, Göktürk Yazıtları’yla başlayıp, Kutadgu Bilig, Atabetü’l-Hakayık ve Divan-ı Hikmet’le katmerlenmiştir. Türkçemiz, tarihin her döneminde maalesef hakir görülmeye itilmiş, tarih boyunca dilimiz üzerinde oyunlar oynanıp Türkiye köprüsünün en kuvvetli halatı olan dilimiz kesilip Türk insanı susturulmak, geçmişten koparılmak istenmiştir. Karamanoğlu Mehmet, dilimizi koparanın, dilini sökerim dercesine yumruğunu vurmuş ve 1277’de ferman okutmuş ve Türkçeyi merhametli kollarıyla sarmıştır. “Bu günden sonra hiç kimse divanda, dergâhta, barigahta, mecliste ve meydanda Türkçe’den başka dil konuşmayacak.” diyerek Türk kimliğini tarih kütüğüne altın harflerle kazımıştır. Bu kimlik, içeride ve dışarıda bulunan düşmanlarımıza bir karın ağrısı olup onları hep rahatsız etmiştir. Bu karanlık gölgeler, içlerindeki hainliği, hasetliği hastalıklı duyguları, anlı şanlı kimliğimizi öldürmek amacıyla harekete geçirip sinsice planlar yapmış, yirminci asrın başlarında Osmanlı Devleti’nin son anlarında, topraklarımızda yabancı okullar açmışlardır. Amaçları ise Türkçe yerine halkımızın ağzına zehirlerini akıtmak, kendi dillerini özendire özendire Türk milletini esarete, yok oluşa itmek, tarihin şanlı safhalarından düşüşe sürüklemekten başka bir şey değildi. Dilimize açılan bu istilalar günümüzde de dinmemiştir. Sel olmuş, lav olmuş, çığ olup yığılmıştır dilimizin üstüne. Bütün bu saldırılara karşı dili koruma savaşımız hep devam etmiştir, edecektir, etmelidir de. Dil, Mehmet Kaplan’ın da dediği gibi kültürümüzü taşıyan bir kaptır. Hele Türkçe altın bir kap. Yabancı kelimeler ise kemirici kurtlar gibidir. Kabın içi kurtla dolsa, o kaptan tiksinir asla su içemeyiz. İşte dilimize aldığımız her kelimeyi rahatça, yudum yudum içmek istiyorsak, kelimenin kaynağının Türkçe olmasına dikkat etmeliyiz. Yabancı kelimeler, asalak bir bit gibi benliğimizi emerken, yavaş yavaş bizleri tüketirken, hala çalıp, gülüp eğlenebiliyor ve geveleye geveleye star, key, by, show diyebiliyorsak, kutsal saydığımız ekmeğimizi kazandığımız dükkanlara bu kurtlardan isimler yazabiliyorsak inanın yazık, hem de ne yazık bizlere! Evimize giren, bize zarar vermek isteyen, eşyalarımızı çalan yabancı birine hırsız deriz; evimizde hırsız görünce bağırır, çağırır polise haber vermenin telaşına düşer, asla hırsıza kahve ikram edip ağırlamayız. İşte dilimize giren hırsızları da kovmanın dilimizden atmanın yollarını bulmalıyız. Onları ağzımıza yerleştirip, misafir edip ağırlamamalıyız. Tepkilerimiz kesin olmalı. Dükkânımızın başköşesine bir hırsızı alıp çalıştırmadığımız gibi dükkânlarımıza da onun ismini vermemeliyiz. Dili öğrenmek, ona sahip çıkmanın ilk basamağıdır. Dil öğrenimi ailede başlar, okulda daha da şekillenir. Evde anne-baba örnek model iken okulda ise öğretmendir. Öğretmenlerimizin öğreteceği Türkçe, eğitim-öğretim, kültür, sanat ve devlet hayatına hâkim olacak Türkçedir. Ziya Paşa’nın dediği gibi “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz.” sözü gereği, öğretmenlerin bu işi çok ciddiye alıp dil öğretiminde mükemmel olmaları gerekir. Omuzlarında bir neslin sorumluluğunu taşıyan öğretmenlerimizden dilimiz boynunu bükmüş yardım istemektedir. Dilimizde isli bir yangın var, bu yangının dumanı küçüğümüzü, büyüğümüzü sarmış aklını başından alıp dilini kaybetmeye yüz tutturmuştur. Böyle bir duruma kayıtsız kalmayalım. Baş Öğretmen Mustafa Kemal Atatürk, Türk Dili Tetkik Cemiyeti adıyla 12 Temmuz 1932’de Türk Dil Kurumunu kurdurmuştur. Bu kurum adeta çare evi gibi dil üzerine çalışmalarını sürdürerek Türk milletinin kimliğini istiladan kurtarmaya çabalamaktadır. Bilge Kağan’la başlayan bu çabalar asla durmayacak, Türk milletinin duyarlılığı ile bizlere emanet olan dilimiz, kurtlardan arındırılacak, dilimizin asaletine asla gölge düşürülmeyecek ve dillerde Türkçe, gönüllerde Türkçe şahlandırılıp dalgalandırılacak, dalgalanan dilimizin fırtınasıyla düşmanlarımız, dilimizden taslarını, taraklarını toplayıp; savrulup kendi deliklerine saçılacaklardır. Türkçemize göz dikenler kendi girdaplarında boğulacaklardır. Emin olun ki o günler çok yakın… Nuray DOĞAN-Türk Dili ve Edebiyatı Öğrt. 5

Karamanoğlu Mehmet Bey’in, 13 Mayıs fermanın özünde, bir milletin birlik 1277’de, Türkçeyi korumak amacıyla beraberliğinin ilk adımının, dil birliği olduğu yayınladığı ünlü fermanını, herhangi bir ferman gerçeği vurgulanmaktadır. diye nitelendirmek, yanlış olsa gerektir. Orta Asya’dan Anadolu’ya göçen, burada O dönemdeki Anadolu’nun durumunu devlet ve beylikler kuran Türk boylarının, başka kavramadan, fermanı değerlendirmek de yine milletlerin değerlerini kabullenip, kendi öz gerçeklere tam anlamıyla ulaşmamızı engeller. yapılarını terk etmeye yöneldikleri ve bu yönelişi adeta marifet saydıkları bir dönemde, XII.y.y. ve sonraları, Anadolu Selçuklularının sadece Karamanoğulları’nın, Türk değerlerine hüküm sürdüğü; Anadolu Selçukluları Türk bağlı kalma savaşı vermeleri ve Karamanoğlu olmalarına rağmen, devletin her alanında İran Mehmet Bey’in bu gerçeği, tarih sayfalarına, hakimiyetinin apaçık görüldüğü ve Türklüğün fermanıyla kazıması, Anadolu Türk tarihinin en değerlerinin, devlet eliyle unutturulmaya yüz önemli adımlarındandı. tuttuğu yıllardır. Derleyen: Semi KARABAY 10-G sınıfı İşte bu dönemde Karamanlılar, Anadolu’da, dil alanında değil; Türk değerlerinin yaşatılması için, her alanda, büyük mücadeleler vermişlerdir. 1238’de Selçukluların İranlaşması karşısında, Karamanlıların atası Nure Sofi’nin de katıldığı; Türklüğün savunması denilebilecek, Kırşehir’in Maliya Ovası’nda gerçekleşen savaş; Karamanoğulları’nın Anadolu’da verdikleri mücadelelerin, koltuk kavgası değil; Türk değerlerinin korunması olduğunun en açık delili sayılabilir. Karamanoğlu Mehmet Bey de, atası Nure Sofi gibi, Anadolu’da, Türklüğün, Türk değerlerinin mücadelesini vermiştir. 1277’de yayınladığı “Bugünden sonra hiç kimse divanda, dergâhta, bargâhta, mecliste ve meydanda Türkçe’den başka dil konuşmayacak” 13 Mayıs 1277 6

OKULUMUZDA 29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI COŞKUYLA KUTLANDI Cumhuriyetimizin ilanının 98. Yılı okulumuzda coşkulu şekilde kutlandı. 28 Ekim 2021 Perşembe günü yapılan törende emeği geçen görevli öğretmenlerimiz Tuğba Pekbalcı, Tugay Doğru ve öğrencilerimize teşekkür ederiz. Karanlık bulutlar ülkemizin her yerini sarmıştı. Özgürlüğümüz, neşemiz, umudumuz ve de huzurumuz karanlıklarda kalmıştı.al bayrak çehresini istiklal diye çatmıştı. Nice kadın dul, nice evlatlar öksüz ve yetim kalmıştı. O öksüz ve yetimlerin sesi bağrımda düğümlenir Cumhuriyet… Türk’ün ateşle imtihanı büyüktü. Emperyalizm gözünü bayrağımızı göklerden indirmeye dikmişti. Yoksulluk pençesini milletimin boynuna vurmuştu. Taşla sopayla top ve tüfeğe, tanka karşı konulmuş ve ayağındaki eski çarıkla milletim cepheye koşmuştu. Milletimin ayak sesleri eski çarıklarda düğümlenir Cumhuriyet… Vatanın her karışında düşman çizmesi geziyordu. Düşmana mahal vermemek için canlar seve seve veriliyordu. Ölüme koşa koşa gülerek giden milletimin akan kanının sesi damarlarımda düğümlenir Cumhuriyet. “Ulusun korkma nasıl böyle bir imanı boğar medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar” sözlerinin her hecesi, belleğimde düğümlenir Cumhuriyet. Ya istiklal ya ölüm! Parolamızdı. Vatan bölünmez, ezan dinmez, bayrak indirilemez! Yeminimizdi. Ölmek var dönmek yok! Şerefimizdi. Cepheye gitmek düşünüldü de geri dönmek akla bile gelmedi. Şahlanıyordu bir millet, düşman karşısında, namusunu çiğnetmemek için … Kadın, erkek demeden şehadet şerbetini önce ben içeyim diye koşuyordu ... Kanlar oluk oluk bayrağa renk vermek için yarışıyordu ben de o bayrağının rengiyim diye haykıran Nene Hatun, Tayyar Rahmiye, Seyit Onbaşı, Kınalı Hasan, Kara Fatma gözlerimde düğümlenir Cumhuriyet… Düşman bu Cennet vatana gözlerini diktiğinde acımasızlığını kusuyordu, toplar tanklar, mermiler alev alev milletimin üzerine yağıyordu. Bir ölüp bin diriliyorduk, ne haddine hayasızlar, Türk milletinin boynuna esaret zincirini geçirmek istiyordu. Vurulur mu hiç Türk’ün boynuna esaret tahayyül etmiyordu. Düşman inançla yenildi, vatanın üzerine al bayrak sürme gibi çekildi. O al bayrağın dalgalanışı göklerde düğümlenir Cumhuriyet… “Türk milletinin karakterine ve adetlerine en uygun olan idare, Cumhuriyet idaresidir efendiler, Cumhuriyeti yarın ilan edeceğiz.” diye sesleniyordu Atamız. Atamızın verdiği bu müjde kulaklarımda düğümlenir Cumhuriyet… Türk milleti savaş sonrasında harap ve bitap düşmüştü. Yoksulluk ve sefalet içinde kalmıştı. Toparlanmalıydı, egemenlik kayıtsız şartsız millete verilmeliydi. Milletime bu yakışırdı. Egemenliğin millete verildiği gün 29 Ekim 1923’ tü. Bu tarih takvimlerde düğümlenir Cumhuriyet… Savaş acıydı, çekilen acılar, dökülen kanlar, öksüzler yetimler, çaresiz kalan kadınlar, boğazımda düğümlenir Cumhuriyet… Bir güneş doğdu, karanlık günler üzerine Cumhuriyet ilan edildi, gençlere bu vatan emanet edildi. Umudumuz gençlerdir denildi. “Ey yükselen yeni nesil! İstikbal sizsiniz. Cumhuriyet’i biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz.” Sözleri aklımda şimşek gibi düğümlenir Cumhuriyet. Cumhuriyet özgürlüğün adı, Cumhuriyet huzurun, saadetin mutluluğun adı; Cumhuriyet’in bu asil adı yüreğimde düğümlenir Cumhuriyet… Nuray DOĞAN-Türk Dili ve Edebiyatı Öğr. 7

İnsanlık tarihinin en önemli keşiflerinden biri kuşkusuz yazıdır. Yazı düşüncenin görünür, dokunulabilir halidir. Medeniyetin gelişmesinde yazıyı kâğıdın, matbaanın, fotokopi makinasının ve dijital kopyalama teknolojilerinin gelişmesi takip etmiştir. En az yazı kadar önemli bir icat da yazının cisimleştiği kitaplardır. İnsan kitap sayesinde binlere, yüzbinlere ulaşır, çağlar öncesinden bugüne ve geleceğe seslenir ve fikirlerini yeşertir. Kitap kelimesi, Arapçada toplamak, bir araya getirmek, iki deri veya kumaş parçasını birbirine eklemek, inci tanelerini dizmek, vb. manalara gelen “ketb” kökünden türemiş bir isimdir. Antikçağda tabletin dışında çok çeşitli malzemeler üzerine yazı yazılıyordu. Bunlardan başlıcaları şöyle sıralanır: Taş ve madenler, ağaç yaprakları ve kabukları, tahtalar ve farklı tür levhalar, kil tablet, seramik vazo parçaları, topraktan yapılmış kaplar, keten ve ipek, fildişi, deve, manda, koyun, merkep kemikleri, derileri ve organları, papirüs, parşömen ve en son olarak da kâğıt. Eski Mısır’da yazı papirüslerin üzerine yazılıyordu. Papirüs bitki liflerinden yapılan ince, tabaka halinde bir malzemeydi. Papirüsler rulo haline getirilerek saklanıyordu. Mezopotamya’da kullanılan kil tabletlerin ve Eski Mısır’da kullanılan papirüs rulolarının kitabın atalarından olduğu düşünülüyor. Geçtiğimiz yüzyılın sonunda, bilgisayar teknolojilerindeki gelişmelere bağlı olarak kısaca e-kitap olarak adlandırılan elektronik kitaplar ortaya çıktı. Artık birçok yayınevi, kâğıda basılmış kitapların e-kitaba dönüştürülmüş hallerini de yayımlıyor. Kâğıttan Önce Parşömen Vardı Kâğıdın yaygınlaşmasından önce birçok yerde insanlar parşömen kullanıyordu. Parşömen, hayvan derisinin işlenmesiyle elde ediliyordu ve tıpkı papirüs gibi rulo yapılarak saklanıyordu. Zamanla papirüs, parşömen, kâğıt gibi malzemelerden yapılmış tabakalar üst üste koyularak kenarlarından birleştirilmeye başlandı. Böylece bugünkü kitapların ilk örneklerinden biri olan “kodeks” ortaya çıktı. Eski Dönemlerde Kitaplar Nasıl Çoğaltılıyordu? Eski dönemlerde kitabın yalnızca varlıklı kişilerin sahip olabildiği bir şey olduğunu biliyor muydunuz? Eski dönemlerde kitap pahalı ve çok değerli bir nesneydi. Genellikle varlıklı kimseler kitaplara sahip olabiliyordu. Kitaplar elle yazılarak çoğaltılıyordu ve yine elle resimleniyordu. Kitapların elle yazılarak çoğaltılması işi bir meslek haline gelmişti. Daha sonra kitapların baskı yöntemiyle çoğaltılabildiği teknikler geliştirildi. Sonra matbaa makinesi bulundu. Matbaa makinesiyle kısa sürede ve düşük maliyetle bir kitabın çok sayıda kopyası üretilebiliyordu. Bu sayede ucuzlayan kitaplar daha çok insan tarafından alınabilmeye başlandı. “Ex libris” Nedir? Kitapların bugünkü kadar yaygın olmadığı dönemlerde, kişiye özel kitap etiketleri üretilirdi. Bu etiketlerin üzerinde kitabın sahibinin adı ve o kişinin sevdiği küçük bir resim ya da simge bulunurdu. Bu tür etiketler, “ex libris” olarak adlandırılırdı. (Ex libris sözcükleri Latincede “...’nın kütüphanesinden” anlamına gelir.) Ex libris genellikle kitabın ön kapağının iç yüzüne yapıştırılırdı. Zamanla matbaa teknolojileri gelişip kitaplar yaygınlaşınca ex libris de pek kullanılmaz oldu. Ama günümüzde hâlâ bazı kitapseverler tarafından kullanılıyor. Hazırlayan: Mehmet Tunahan BİBER 10-C 8

Vahid Paşa Yazma Eserler Kütüphanesi Konferans Salonunda, 28 Mart 2022 Pazartesi günü Kütüphaneler Haftası etkinlikleri kapsamında Hacettepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bülent YILMAZ tarafından \"Okumanın ve Kütüphanenin Hayatımızdaki Yeri\" konulu konferansa öğretmen ve öğrencilerimiz katıldılar. Saint-Exupéry’nin Küçük Prens boşluklarının üzüntüsü ile yaşayan insanların kitabı 316 farklı dil gezegenlerine seyahat eder. Uğradığı her bir ve lehçeye tercüme edilmiş ve 27 gezegende tek bir yetişkin yaşamaktadır. bölümden oluşmuştur. Her bölümde anlatılan Onları tanımak, uğraşlarını öğrenmek için olaylar, ilişkiler, düşünceler, kitabın ‘dostluk yoluyla yenilen yalnızlık’ olan ana temasını onlara sorular sorar. Gezegenden gezegene değişik biçimlerde işlemektedir. Küçük yaptığı yolculuk kendi içine yönelttiği bir Prens’in daha iyi insan olma yolunda bize bakıştır. Bu gezegenlerin her birinde oturan öğrettiği değerler: sevgi, sadakat, bağlılık, yetişkinlerin dostluk, söz verme, sorumluluk, şefkat, saflık, masumiyet, güven, alçak gönüllülük ve birbirinden değişik uğraşları vardır ancak hoşgörüdür. Konular bu erdemler etrafında gelişir. Okuyan kişiyi hayatın anlamını hemen hepsinde sorgulamaya, aramaya ve düşünmeye görünen ortak yönlendirir. Küçük Prens kitapta, kendi özellik gezegeninde üç volkanı olan, gezegendeki kötü otları söken ve güneşin batışını izleyen biri kendilerine dönüklük ve olarak tarif edilir. yalnızlıktır. Küçük Prens, kendini tanıma yolculuğuna Sembollerle dolu atılmış insanın sembolüdür. Zor zamanlarda ortaya çıkan “içsel insandır”, hayatta iyi nedir, olan Saint- kötü nedir diye soran, acı çeken ve bu acının Exupéry’nin sebebini arayan, merak eden, öğrenmek isteyen anlattığı hikâye, herkestir. Sokrates gibi herkese sorular sorar, dostluk ve zaten sürekli soru sormak, buna karşılık pek hayatın anlamı seyrek yanıt almak kitapta görülen hakkında bir özelliklerden biridir. Anlamsız dünyalarda kıssadır. İçinde görünen tüm karakterler, belirli yaşayan yalnız karakterlere, varoluşsal insan ve zihniyet türlerini temsil eder. Derleyen: Ömer Faruk ÖZBAY 10-C OKULUMUZDA KİTAP OKUMA ETKİNLİĞİ Okulumuzun Elektirik Elektronik Teknolojisi Alan öğretmenlerinden Serkan ZÜR'ün başlatmış olduğu her gün aynı saatte düzenli kitap okuyalım etkinliği öğrencilerimizin katılımı ile devam etmektedir. Katılım sağlayan öğrencilerimiz ile kitap okuma alışkanlığı kazanmaları hedeflenmiştir. Model olma En iyi öğrenme şeklidir. Çocukların ebeveynleri ve örnek aldıkları öğretmenler ile birlikte kitap okumaları onların kitap okumalarını görmeleri çocuklarda bu alışkanlığını kalıcı hale gelmesini sağlar.Okulda veyahut evde belli saatler aralıklarında düzenli kitap okumaları çocuklarda önemli motivasyon kaynağı olmaktadır. 9

Merhaba Sevgili Öğrenciler; batmayan koca bir cihan devletinin uzanabilme imkânını tanımayalım? dayandığı sırrın perde arkasındaki Çok boyutlu bir altyapıya sâhip ve Osmanlıca nedir? Gelin bir çağ açıp çağ kapayan bir kültürün tarihine yabancı kalmamış, bakalım, mirasçıları olan bizlerin, birkaç yıl büyüklerine sevgisini ve saygısını değil, asırlarca tüm dünyayı adâlet kaybetmemiş bir nesil, geleceğe Milletleri millet yapan ve o milleti ve şefkatiyle avucuna alan ve ışık daha ümitle bakmamızın bir diğer milletlerden ayrı bir millet saçan o güzelliklerin hayret verici teminatı değil midir? Üzüntüyle altyapısını araştırma gereği ne belirtelim ki, batılı araştırmacıların yapan temel esaslardan birisi de o kadar açıktır. Ecdadımızın her hem konuşma dili cihetiyle milletin kullandığı dil ve zaman şeref duyduğumuz bin yıllık Türkçeyi hem de bir yazı dili olan alfabesidir. Dil; fikir dünyasının şanlı bir tarih koridorundan bizlere Osmanlı Türkçesini öğrenerek yansımasıdır, kendini ifade armağan ettikleri sayısız güzîde yaptıkları derli toplu edebileceği iletişim aracıdır. eserler fikrî boyutta da bugün araştırmalardan, bugün Milletin hatırası, ruhu, özü, çoğumuza, maalesef bir turiste Osmanlı’nın torunlarından ancak mayasıdır. Dilini kaybeden olduğu kadar uzak, anlamsız ve İngilizce bilenler istifade milletler, hatırasını, hafızasını hem yabancıdır. Bugün bir İngiliz edebilirken, bilimsel çevirileri (!) ferdi hem de milli kimliğini, Öğrenci William Shakespeare’in yapılan bu yabancı kaynaklar da ne açıkçası her şeyini kaybetmeye yüz eserlerini doğrudan gariptir ki, bir sokak ötedeki kendi tutmuştur. Dil şuurunu kaybeden okuyabiliyorken, bir Çinli millî kütüphanelerimizi referans bir millet, millet olma şerefini öğrencide 1000 yıllık Çin göstermektedir. Osmanlıcayı kaybetmekle yüz yüze gelir. Lisan tabletlerini aracısız okuyabilmekte öğrenmek, öz yurdunda kendi ve yazısını kaybeden bir millet, ve anlayabilmektedir. Değil kültürüne yabancı kalmış bir neslin hafızasını kaybetmiş demektir. mahiyetlerinden, varlıklarından vicdan muhasebesinde, ecdadına ve Böyle bir millet, kendi kültürüne ve dahi habersiz olduğumuz tarihine karşı vadesi çoktan dolmuş tarihine yabancılaşır, geçmişte ne milyonlarca taş baskısı ya da bir fikir borcudur. Peki, başta olduğunu unutur, bugün ve birçoğu sahasında otorite olmuş ve münevver insanlarımızı ve gelecekte ne olacağını bilemez hale hâlâ bu vasfını koruyan el yazması gelir. Osmanlıca; Türklerin nadide eserler, üzücüdür ki bu hepimizi kendi klasiklerimize yüzyıllar boyunca geliştirdikleri gidişle çürümeye mahkûm ulaştıracak ve artık bize bir şekilde özgün bir dildir. Hem Arapçadan gözüktükleri kütüphanelerin tozlu yabancı olanların eliyle değil, kendi hem Farsçadan faydalanmış ama raflarından, himmet ehli kişilerce çocuklarımızın gayretli ikisi de olmamıştır. Gelecekle gün ışığına çıkarılacakları günü araştırmalarıyla kendi kimliğimizi geçmiş arasındaki köprüyü sağlam beklemektedirler. Buna rağmen ne yorumlamamıza vesile kurabilmenin yolu, Osmanlı olacak Osmanlıcayı öğrenmek zor Türkçesini okuyup gariptir ki, tamamen bize ait olan mudur? Osmanlıca elbette zor anlayabilmekten geçmektedir. ve günümüzde artık Osmanlı değildir. Osmanlıcanın kesinlikle Türkçesi olarak tabir edilen Tarihî çok kolay olduğunu az bir gayret Millî kültürümüzün temelini Türkiye Türkçesi’ni bir yazı dili göstersek bizzat görebileceğiz. oluşturan eserlerimizin hemen olmaktan öte, ayrı bir lisan Osmanlıca öğrenmek, her şeyden hemen tamamı, Osmanlıcayla zannedenlerimizin sayısı maalesef önce bir gönül meselesidir. Bugün yazılmıştır. Hâlbuki yeni neslimiz, hiç de az değildir. Ve yedi asır neden İngilizce öğrenmemiz dedesinden kalmış bir kitap veya cihana hükmetmiş bir milletin gerektiği sorusuna daha rahat iş eski bir tapu senedinin, bir paranın, çocukları, artık önüne konulan bulmak, cevabını almaktayız. Ama bir çeşme kitabesi, tarihî bir çarşı çevirilerin dışında, atalarının neden Osmanlıca öğrenmeliyiz girişi ya da belki her gün altından bugüne kadarki kültür birikiminden sorusunun onlarca makul cevabı geçtiği üniversite giriş kapısında bulunmaktadır. Osmanlıca yazılı olan Osmanlıca metnini, istifade edememektedirler. Bu öğrenerek bugüne kadar çok da Çanakkale’de cephesinde çevirilerin birçoğunun eksik ya da yakın olamadığımız eşsiz bir hatalı olduğu ise ayrı bir vakıadır. kültürün, tanıdıkça daha da dedesinden gelen bir mektubu Şu hâlde günümüz gençliğinin hayranlık uyandıran derinliklerine okuyamadığı gibi gerek ne manaya hissesine, dedelerinin birkaç bin rahatlıkla ulaşacağız. geldiği gerekse estetik zevkini sene önceki kültür mirasını yudumlama imkânından rahatlıkla okuyup anlayabilen diğer Tuncay BAYIR-Biyoloji Öğr. mahrumdur. Üzerinde güneş milletlere imrenmek mi düşüyor? Neden biz de kendi çocuğumuza, araştırdığı herhangi bir mevzuda, ecdadının birikimine birinci elden 10

TARİHE DAMGA VURAN TÜRKLERDEN EFSANE SÖZLER İsterse üzerinde tek ot bitmesin, ne kadar değersiz olursa olsun, toprak devletin temelidir ve hiç kimseye verilmez. -Mete HAN Size öyle bir vatan aldım ki ebediyen sizin olacaktır. -Sultan ALPARSLAN Yenileceğinden korkan, daima yenilir. -Yıldırım BAYEZİD Kılıç kınından çıkmadıkça it sürüsü dağılmaz. -II. MAHMUT Adaletin en kötüsü geç tecelli edendir. Sonunda hüküm isabetli olsa da geciken adalet zulümdür. -Orhan GAZİ Yüzeysel amaçlar, yüzeysel sonuçlar doğurur. -ATTİLA Ne ilim vardır ki olsun sonu; ne insan vardır ki olmasın kusuru. - Piri REİS İmkânın sınırını görmek için imkansızı denemek lazım. -Fatih Sultan MEHMET Öyle puslu ki hava şeytan bile Müslüman mintanı giyiyor. - Kâzım KARABEKİR HAYATTA EN HAKİKİ MÜRŞİT İLİMDİR. -Mustafa Kemal ATATÜRK 11

10 KASIM’DA ATAMIZI SAYGI, MİNNET VE RAHMETLE ANDIK Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ü ölümünün 83. yılını, minnet, saygı ve özlemle öğretmen ve öğrencilerimizin hazırladığı bir törenle andık. Öğrenci ve öğretmenlerimizin yoğun katılımıyla gerçekleşen tören büyük bir ilgi ile izlendi. Erken saatlerde bahçede toplanan öğrencilerimizin bu anlamlı günde gösterdikleri duyarlılık tüm öğretmenlerimizin dikkatinden de kaçmadı. İl merkezinde çalan siren sesleriyle başlayan tören akabinde saygı duruşu ve İstiklal Marşı'yla devam etti. Okul Müdür Yardımcısı İlknur Kılıçarslan'ın anlamlı ve etkili konuşması ile devam etti. Programda emeği geçen Öğretmenlerimiz Hatice AKKAN, Kıymet ÖZKOÇ ve öğrencilerimize teşekkür ediyor, Ata’mızı saygıyla yad ediyoruz. MUSTAFA KEMAL'LER TÜKENMEZ Tükenir elbet Hep kardeşliğe bolluğa giden yolda Gökte yıldız denizde kum tükenir Bilimin yapıcılığın aydınlığında Bu vatan bu topraklar cömert Güzel düşünceler soyut fikirlerde ben Kutsal bir ateşim ki ben sönmez Evrensel yepyeni buluşlarda İnanın Mustafa Kemal'ler tükenmez. Geriliği kovmuşum ben dönmez İnanın Mustafa Kemal'ler tükenmez Ben de etten kemiktendim elbet Ben de bir gün göçecektim elbet Başın mı dertte beni hatırla İki Mustafa Kemal'im var iyi bilin Duy beni en sıkıldığın an Ben işte o ikincisi sonsuzlukta Baştan sona her şeyiyle bu vatan Ruh gibi bir şey görünmez Sakın ağlamasın kasımlarda İnanın Mustafa Kemal'ler tükenmez Fatih'ler Kanuni'ler ölmez İnanın Mustafa Kemal'ler tükenmez Halim YAĞCIOĞLU 12

PANDEMİ NEDİR? Pandemiler (eski Yunanca’dan παν pan tüm +δήμος demos insanlar), bir kıta, hatta tüm dünya yüzeyi gibi çok geniş bir alanda yayılan veetkisini gösteren salgın hastalıklara verilen genel addır. Pandemi, dünyada birden fazla ülkede veya kıtada, çok geniş bir alanda yayılan ve etkisini gösteren salgın hastalıklara verilen genel isimdir. Pandemi durumu virüslerde karşılaşılabilmektedir. Virüsün yayılması ve tutunması pandemik olarak yorumlanmaktadır. Zaman zaman influenza virüslerinin genetik yapısında meydana gelen değişikliklere bağlı olarak yeni bir tipte influenza virüsü ortaya çıkmaktadır. Bu değişiklik hayvan influenza virüsünün genetik yapısında meydana gelebilmekte veya insan ve hayvan influenza virüslerinin her ikisinin genetik kombinasyonu ile ortaya çıkabilmektedir. Değişimlere bağlı olarak virüs insandan insana kolayca geçiş yeteneği azanabilmektedir. Bu durum, virüsle daha önce hiç teması olmayan, virüsün yol açacağı enfeksiyonun gelişmesine yatkın olan kişilerin önemli bir kısmının hastalanmasına neden olmakta ve büyük çapta salgınlara yol açabilmektedir. Dünya çapında hızla yayılma potansiyeli olan böyle bir virüs, influenza pandemisine neden olabilir. PANDEMİK GRİP’İN MEVSİMSEL GRİPTEN FARKI NEDİR ? Mevsimsel grip her sene olur, pandemik gribin belirtileri her ne kadar mevsimsel gribe benzese de daha kötü olur. Çünkü pandemik grip tamamen yeni bir influenza virüsü nedeniyle olur ve vücudumuz bu yeni virüsü tanımadığı için daha fazla reaksiyon verir. Sağlıklı insanlar bile hastalığa yakalanırlar ve zatüre gibi ciddi komplikasyonlar meydana gelebilir. Mevsimsel gripten korunmak için aşıyaptırabilirsiniz. Fakat pandemik griptenkorunmak için bu aşı yeterli olmayacaktır. Kendinizi korumak için birkaç küçük önlem • Ellerinizi en az 20 saniye sabun ve ile yıkayınız. • Çocuklarınıza ve çevrenizdekilere ellerini yıkamayı öğretiniz. • Öksürme esnasında kolunuzun iç kısmını veya tek kullanımlık mendil kullanarak çevrenizi koruyun • Çevrenizdekilere öksürürken tek kullanımlık mendil kullanmayı veya direseklerinin iç kısmına öksürmelerini öğretin • Kullanılan tek kullanımlık mendilleri çöpe atınız. • Öksüren kişilerden uzak durunuz. • Öksürdükten veya aksırdıktan sonra mutlaka ellerinizi yıkayınız. • Ellerinizi sterilize edebilmek için alkol içeren el dezenfektanları kullanınız. Bir çok insanın dokunduğu kapı kolu, oyuncak, uzaktan kumanda telefon gibi cihazları kullanmadan önce mutlaka alkol içeren dezenfektanlı mendillerle temizleyiniz. Yaygın ölümcül hastalıklar ve pandemikler arasındaki farklar WHO (Dünya Sağlık Örgütü) tanımlamasına göre bir pandemik ancak aşağıdaki üç koşulu sağladığında başlamış sayılır: Nüfusun daha önce maruz kalmadığı bir hastalığın ortaya çıkışı Hastalığa sebep olan etmenin insanlara bulaşması ve tehlikeli bir hastalığa yol açması Hastalık etmeninin insanlar arasında kolayca ve devamlı olarak yayılması Bir hastalık veya tıbbi durum sadece yaygın olması ve çok sayıda insanın ölümüne yol açması nedeniyle pandemi olarak nitelendirilemez, aynı zamanda bulaşıcı olması gereklidir. Örneğin, kanser, insanlarda çok sayıda ölüme sebep olan bir hastalık olmasına rağmen bulaşıcı olmadığı için pandemi olarak adlandırılmamaktadır (Bazı kanser türlerinin bulaşıcı etmenler tarafından ortaya çıkabildiği unutulmamalıdır). Tarihteki pandemiler ve göze çarpan epidemiler Kara veba Kolera Grip Tifo Domuz gribi Pandemi nasıl ilan edilir? Bir hastalığın pandemi ilan edilmesi WHO tarafından yapılıyor. Bir hastalığın pandemi olabilmesi için istikrarlı bir şekilde, dünyanın farklı noktalarında, kitleler üzerinde görülmeye başlaması gerekiyor. Covid-19 ‘pandemi’ ilan edildi: 13

PANDEMİ İLE EPİDEMİ ARASINDAKI FARK NEDİR? ‘Epidemi’ kontrolden çıkan herhangi bir meseleyi tarif etmek için kullanılan oldukça genel bir kavram. Medikal alanda ise bir bölgede, bir toplumda veya bir grup insanda bir hastalığın yaygınlaştığı görülünce bunun ‘epidemi’ bir salgın olduğu kabul ediliyor. ‘Pandemi’ ise bölgeler ve gruplar üstü coğrafi bir salgın anlamına geliyor. Bir ülkenin tamamını veya dünyanın tamamını etkisi altına alan hastalıklar için kullanılıyor. DSÖ, 2009 yılındaki H1N1 domuz gribini ‘pandemi’ olarak açıklamış, ardından gribin sanıldığı kadar güçlü ve öldürücü çıkmamasına rağmen ilaç firmalarının bir aşı geliştirmesi için acele etmeye zorlanması karşısında eleştirilerin hedefi olmuştu. Eleştiriler gelince değiştirildi DSÖ eski 6 seviyeli sistemi artık kullanmıyor. Eski sistemde seviye 1 “virüsün hayvandan insana geçtiğini gösteren herhangi bir rapor olmaması” durumunu, seviye 6 ise “pandemi” durumu işaret ediyordu. Ancak terimin kullanılmasından ötürü oluşan sıkıntılar ve eleştiriler sonrası bu sistemden vazgeçildi. Sözcü Tarık Jasareviç’in yaptığı açıklamaya göre artık “pandemi” diye resmi bir kategori bulunmuyor ve insandan insana kolayca bulaşmaya başladığı andan itibaren durumun gayriresmi olarak pandemi olduğu varsayılıyor. Kavram karmaşası oluşmuştu DSÖ daha önce yeni tip koronavirüsün, bir ülkenin tümünü veya dünyayı sarmadığı için bu anlamda pandemi ifadesini resmen kullanmıyordu. Bu da epidemi ile pandemi durum arasında bir kavram karmaşasına neden olmuştu. Yaştan Cinsiyete: Corona Virüsü Ölüm Oranları ve İstatistikleri Corona virüsünün en çok 60 yaş ve üzere kişileri etkilediğini söyledik. Şu ana dek 4 binden fazla kişi virüs nedeniyle yaşamını yitirdi. İstatistiklere bakıldığında corona virüse karşı en yüksek ölüm oranı 80 yaş ve üzerindeki kişileri gösteriyor. Dünya Sağlık Örgüt (WHO) uluslararası 25 uzmanı Çin’e göndererek yeni tip corona virüsüyle ilgili kapsamlı bir rapor hazırladı. Dünya Sağlık Örgütü’nün düzenlediği verilere göre virüsün yaşa göre ölüm oranları şöyle; – 10 -19 yaşları / yüzde 0.2 – 20 -39 yaş grubu / yüzde 0.4 – 50 – 59 yaş grubu / yüzde 1.3 – 60 – 69 yaş grubu / yüzde 3.6 – 70 – 79 yaşları / yüzde 8 – 80 yaş ve üzeri / 14.8 Corona virüsü hangi cinsiyeti daha fazla etkiliyor? Dünya Sağlık Örgütü tarafından hazırlanan rapora göre; corona virüsü gen ayırt etmeksizin herkesi etkiliyor. Ancak erkeklerin virüs nedeniyle ölüm oranı kadınlardan daha fazla. Verilere göre kadınlarda ölüm oranı yüzde 2.8 iken erkeklerde neredeyse iki katı; yüzde 4.7. Derleyen: Aynur Alp Düzgün Kimya Öğretmeni 14

RENKLERİN İNSAN BEYAZ →Saflığın ve temizliğin simgesidir. Huzur ÜZERİNDEKİ ETKİSİ ve güven verir. Düşünce gücünü arttırır. →Bu yüzden hastanelerin iç kısmı beyaz renklere Çevremizde gördüğümüz nesneleri dikkatli bir boyanır ve ilaç kutularında da aynı şekilde beyaz şekilde incelediğimizde benzer amaçlarla renk kullanılır. →Soğukkanlılığı, asaleti, kullanılanların genelde aynı renklerde olduğunu masumiyeti, istikrarı ve devamlılığı temsil eder. görmekteyiz. Birbirinden farklı firmaların, farklı →Beyaz rengi seven insanlar genellikle, ürünler üretirken aynı renkleri ağırlıklı olarak temizliği, aydınlığı ve düşünmeyi seven, hayal kullanmaları, renklerin insan psikolojisi üzerinde dünyası geniş, soğukkanlı ve uzlaşmacı kişilerdir. etkisinden faydalandıklarını göstermekte. SARI →Sarı, ışığın, sevincin, üretim ve MAVİ →İnsana rahatlık ve huzur veren, verimliliğin rengidir. İnsana sevinç ve coşku dinlendirici bir renktir. →Gökyüzü ve denizler verir. →İlham vericidir. Bilgiyi ve bilgeliği ifade buna en güzel örnektir. Mavi gökyüzü ve deniz; eder. →Sarı renk sıcak bir renk olmakla birlikte, özgürlüğü, huzuru ve sonsuzluğu ifade eder. yeşile kaçan tonları soğuk bir renk gibi algılanır. →Mavi rengi seven insanlar genellikle sakin, →Bu nedenle, sarı canlılık ve neşenin rengi düzenli, güvenilir, sadakat sahibi, barışçıl ve içe olduğu kadar, hüznün ve sonbaharın da dönüktür. →Dinlenme mekânları ve yatak odası rengidir. →Bu iki zıt etkiyi de içinde barındırdığı için uygundur. Sakinleştirici etkilerinden dolayı için insanda duygu ve zihin karışıklığına neden çalışma mekânlarında kullanılmamalıdır. olabilmektedir. →Bu nedenle çalışma odalarında kullanılması tavsiye edilmez. →Sarı KIRMIZI →En sıcak renk kırmızıdır. Kırmızı renk rengi seven insanlar ilgi çekmekten ve her şeyin fiziksel anlamda hareketliliği, dinamizmi ve kendi kontrollerinde olmasından hoşlanırlar. gençliği; duygusal anlamda ise mutluluğu, azim ve kararlılığı ifade eder. →Bir nevi gücün ve YEŞİL →Yeşil, hiç şüphesiz tabiata hâkim olan azmin simgesidir. İnsanı harekete geçirir. renktir. İnsana huzur verir ve rahatlatır. →İç Hareketliliğin ve azmin ihtiyaç duyulduğu açıcı ve güven veren bir renktir. →Aynı zamanda yerlerde kırmızı kullanılması uygun olabilir. umudu, yeniliği, gençleşmeyi ve yeniden →Kırmızı renk iştah açıcı olmasının yanında canlanmayı çağrıştırır. →Bu nedenle kremlerin zaman kavramını da unutturmakta ve uykuyu ve cilt bakim ilaçlarının üzerinde yeşil renk kaçırıcı etkilere de neden olmaktadır. →Bu kullanılmaktadır. →Yeşil rengi seven insanlar nedenle, özellikle yemek odalarında ya da genellikle üretken, çevresiyle uyumlu, içten ve lokantalarda tercih edilebilir. doğayı seven insanlardır. →Olumsuz etkileri olarak, aşırı rahatlama sonucu umursamazlık, SİYAH →Işığı emen ve yok eden siyah; hüznü, yorgunluk hissi ve tembelliğe neden olabilmesi sayılabilir. yalnızlığı, sıkıntıları ve endişeleri hatırlatarak PEMBE→Sağlığın ve her zaman genç kalmanın karamsarlığı arttırıcı etkiler gösterebilir. →Siyah bir ifadesi olarak da tanımlanabilir. Pembe, enerjisini kırmızıdan alır. Kırmızıdan daha renk aynı zamanda gücü, soyluluğu, ağırbaşlılığı, yumuşaktır. →Baharın rengi olarak tanımlayabileceğimiz hırsı ve tutkuyu ifade eder. →Gücü ve soyluluğu pembenin bu saf hali aynı zamanda ideal dünyanın ve ulaşılması gereken hayatın da çağrıştırdığı için makam araçlarında en çok habercisidir. →Pembe büyüleyici, çevik ve kaprislerle kullanılan renktir. →Siyah renk, hâkim olduğu doludur. Kadınsı yönü gizlemek için çok parlak. ortamlara gizem katar. →Karamsarlığı Derleyen: Mustafa Ağdacı 10-C arttırabileceğinden özellikle çocuk odalarında kullanılmamalıdır. →Dikkatin dağılmasına engel olarak konsantrasyonu arttırmaya yardımcı olabilir. →Bu yüzden bilgisayar, televizyon gibi elektronik eşyalar da konsantrasyonu dağıtmamak amacıyla siyah renk kullanılmaktadır. 15

İŞTE ŞAMPİYON, İŞTE KÜTSO MTAL! Kütahya ilimizde 23/24 Mart ta düzenlenen Okullararası puanlı atletizm müsabakasında okulumuz sporcuları 16 farklı branştan aldıkları ( 21 ALTIN, 5 GÜMÜŞ, 3 BRONZ) derecelerle erkek takımız İL ŞAMPİYON olmuştur. Okulumuzu ve ilimizi bölge şampiyonasında temsil hakkı elde etmiştir. Bu soğuk havalarda her gün idman yaparak, inanarak çalışan sporcu öğrencilerimizi ve Beden Eğitimi Öğretmenlerimiz Ömer YAR ve Yasemin SOLAK’ı tebrik eder, başarılarının devamını dileriz. 23.11.2021 tarihinde yapılan okullar arası kros şampiyonasında okulumuz kros erkek takımı il şampiyonu oldu. Okul erkek kros takımımız ilimizi bölge şampiyonasında temsil etme hakkı elde etti. Beden Eğitimi Öğretmenimiz Ömer YAR ve Öğrencilerimiz Mehmet Ersoy, Kerem Bildik, Ramazan Akduman, Mustafa Dönmez, Emre Çelik, Alparslan Burak Köse'yi tebrik eder.Başarılarının devamını dileriz. 16

Okulumuz 11 ve 12. Sınıf öğrencilerimizin oluşturduğu Sportif Tırmanış A genç takımımız 16- 17 Mart 2022 tarihinde yapılan Okul sporları yarışmalarında 4. Olmuşlardır kendilerini tebrik ediyor başarılarının devamını diliyoruz 22/23 Şubat'ta yapılan genç erkekler Okulumuz 10-C sınıfından Burak bilek güreşi müsabakalarında okul KOLDAMCA Okul sporları Faaliyetleri kapsamında 30-31 Mart'ta Uşak'ta sporcularımızdan 10/C sınıfı öğrencisi düzenlenen Bilek Güreşi Gençler B Burak KOLDAMCA sol kol kütahya Grup yarışmalarında 4. Olmuştur şampiyonu sağ kol Kütahya 2.si olarak kendisini tebrik ediyor başarılarının okulumuzu ve ilimizi bölge devamını diliyoruz şampiyonasında temsil etme hakkı elde etti. 10/D sınıfı öğrencimiz Yusuf 17 Aralık 2021 Cuma günü yapılan Gençler serbest stil güreş SARI il 4.sü başarısı elde etti. müsabakalarında okulumuz 10-C Beden Eğitimi Öğretmenlerimiz sınıfından Muhammet Yasin SÖYLER Yasemin SOLAK, Ömer YAR ve Öğrencilerimizi kutlar, başarılarının 70 kg da il birincisi olmuştur. Öğrencimizi, beden eğitimi devamını dileriz. öğretmenlerimizi ve Antrenörü İbrahim KESER'i tebrik ederiz. 17

Kütahya ilimizde yapılan Gençler A TEBRİKLER! bilek güreşi müsabakasında okulumuzu temsil eden 05/12/2021 tarihinde Manisa Akhisar da yapılan Turkcell bölgesel kulüp 2. sporcularımız.( Berke ÖZKAN 50 50 kilo da sağ ve sol kol Kütahya 2. Si Kademe kros şampiyonasında Necati Sinan KULAKSIZOĞLU 80 kilo Kütahya belediyesini temsil eden okul da sol kol Kütahya 2.si Halil ÖZKUL 70 kiloda sağ ve sol Kütahya 3.sü İdris kros sporcularımız, ALPARSLAN AYVAZ 75 kiloda sağ kol Kütahya 3.sü BURAK KÖSE, MUSTAFA DÖNMEZ, Barış UÇAR 55 kiloda sağ kol Kütahya EMRE ÇELİK. 2. Kademede bölge 2. si 3. Sü Mehmet ERSOY 60 kiloda sağ olarak 19 Aralık'ta Bursa'da yapılacak kol Kütahya 3.sü oldu. Beden Eğitimi yarı final gitme hakkı kazandılar. Tebrik eder, başarılarının Öğretmenlerimiz Ömer Yar, Yasemin Solak'ı ve öğrencilerimizi tebrik eder, devamını dileriz. başarılarının devamını dileriz Okul sporları kapsamında Karabük'te gerçekleşen Genç Okulumuz Kros takımı Okullararası Erkekler Boks müsabakalarında 63 Kütahya il birincisi temsilen 8 Ocak kg da okulumuzu temsil eden 2022 tarhinde Balıkesir'de 10/C sınıfı öğrencimiz Ali Furkan düzenlenen bölge yarışmasında grup Şehir 5’inci olmuştur, başarılarının 3.sü oldu. 18 ilden 168 sporcunun katıldığı 5000 metre Kros devamını dileriz. yarışmasında büyük bir başarı elde ettik. 25-26 Şubat 2022 de Adana'da yapılacak okullararası Kros Türkiye şampiyonasına katılma hakkı kazandık. Öğretmen ve öğrencilerimizi tebrik eder, Türkiye Finallerinde başarılar dileriz. 18

ETKİLİ VE VERİMLİ DERS ÇALIŞMA YÖNTEMLERİ 1) ÇALIŞMA ORTAMININ DÜZENLENMESİ: Çalışma ortamı öğrenciyi derse güdüleyici nitelikte olmalıdır. Bir başka anlatımla öğrenci çalıştığı ortamdan zevk almalıdır. O ortamda bulunmak onu rahatsız etmemelidir. Öncelikle ortamın iyi havalandırılmış yeterince aydınlık ve normal sıcaklıkta olması gerekir. Mümkünse öğrencinin kendine ait bir odası olmalıdır. Eğer öğrencinin evi buna müsait değilse öğrenci olabildiğince sakin ve sessiz ortamlarda dersine çalışmak için çabalamalıdır. Öğrencinin masa başında dersine çalışması uygundur. Öğrencinin ders çalıştığı ortamda ders kitabı ve dersle ilgi araçlar bulunmalıdır bir başka anlatımla öğrenci gerekli olduğunda bunlara ulaşmak için boşuna zaman kaybetmemelidir. Bunun yanında öğrencinin çalışma yaptığı masanın üzerinde sadece o an çalıştığı dersin materyalleri bulunmalıdır. Çünkü diğer materyaller hem çalışma alanını dağınıklaştırır hem de dikkati dağıtır. Öğrencinin odasında dikkatini dağıtacak afiş, poster vb. şeyler bulunmamalıdır. Yine öğrenci çalışırken müzik dinlememelidir. Ders aralarında müzik dinlemesinde bir sakınca yoktur fakat dinlediği müzik yüksek sesli olmamalıdır çünkü yüksek ses beynini yoracaktır. 2) ETKİN OKUMA: Okumak, ders çalışmanın olmazsa olmazıdır. Birçok öğrenci okuma becerisi edinmekte zorlanır. Çünkü okumak bir müzik aleti çalmayı öğrenmek gibidir. Yavaş yavaş okuma alışkanlığının edinilmesi gerekir. Roman, gazete türü basılı araçları okumakta zorlanan öğrenciler ders kitaplarını da okumakta zorlanırlar, kitaplara karşı antipati geliştirirler. Buna bağlı olarak öğretmenler eğittikleri gruptaki öğrencilerin yaşlarına uygun kitapları okutmalı ve öğrencilerine kitaplarla ilgili bilgi vererek onları okumaya teşvik etmelidir. Etkin okuma başlığı altında paylaşılacak teknik \"İSOAT\" şeklinde kodlanmış olan yoldur. Anlaşılacağı üzere kodlamanın her harfi bir aşamayı temsil etmektedir. Aşamaları kısaca açıklamak gerekirse: İ: İncele: Okunacak konunun ana alt başlıkları konuların ilk son paragrafları gözden geçirilir ama konu bütünüyle okunmaz. S: Sor: İncelenen konuyla ilgili olarak olabildiğince ayrıntılı sorular hazırlanır. Sorular bir yere not edilir. O: Oku: Konu hazırlanan soruların hepsine cevap verilecek şekilde gerekirse tekrar tekrar okunmalıdır. A: Anlat: Okuduğu konuyu yine soruların cevaplarını vererek öğrenci kendine anlatmalıdır. T: Tekrar: Öğrenci çalıştığı konuyu belli aralıklarla tekrar etmelidir. 3) ETKİN DİNLEME: Etkin okumada olduğu gibi etkin dinlemeyi de \"İFİKAN\" şeklinde bir kodlamayla özetleyebiliriz. Bu aslında bir süreçtir ve şöyle işler: İ: İzle: Öğrenci burada öğretmeni gözlemeyi iyi bilmelidir. Öğretmenin çok önemli konuları nasıl anlattığını bilmek ve anlatılan konunun ne derecede önemli olduğunu anlamak durumundadır. F: Fikirler: Her konu ana ve yan fikirlerden oluşur. Konunun ana fikri olduğu gibi onu anlatanın da konuya kattığı fikirler vardır. Öğrenci bunlara dikkat etmeli özellikle konunun ana fikrini anlamaya çalışmalıdır. İ: İşaretler: Öğrenci öğretmenin anlattığı konuda soru gelebilecek yerlerin ipuçlarını görmeli ve bu bölümleri dikkatle takip etmelidir. Öğrenci bunu anlamak için öğretmenin vurgularına ve tekrar ettiği yerlere dikkat etmelidir. K: Katıl: Öğrencinin konuyu anlaması için gerektiğinde soru sorması ve gerektiğinde eksik gördüğü yerleri tamamlaması uygundur. Başka bir anlatımla öğrenci dersten kopmamalıdır. A: Araştır: Öğrenci konuyla ilgili düşüncelerini uygun koşullarda arkadaşlarıyla paylaşmalı gerekirse konu için başka kaynaklardan araştırma yapmalıdır. N: Not Tut: Yazılı hale getirilmeyen bilgiler çok çabuk unutulur. Buna bağlı olarak öğrenci derste dinlediği konuyu çok fazla ayrıntılandırmadan not tutmalıdır. Mümkünse her ders farklı bir deftere not alınmalı, not alırken yazı düzenine dikkat edilmeli ve olabildiğince renkli kalemler kullanılmalıdır.(Not: Ne kadar güzel görünürse öğrencinin çalışma isteği artar Hazırlayan: M. Kağan ŞENTÜRK 10-C 19

Öğretmenlik; çocukluğumuzdan büyüdüğümüz Benim hayallerimin arasında öğretmenlik oldu fakat hiç bir zaman ağır basmadı. Çünkü öğretmenlik, sadece ana kadar bize hep kutsal olarak anlatılan bir öğrenciye kitapta olan bilgiyi aktarmak değil daha meslek olmuştur. “Çocuğunuz hangi mesleği fazlasını sunabilme heyecanını taşıyabilmektir. Bir seçmeli” sorusuna anne ve babalar için, meslekten daha fazlasıdır öğretmenlik. öğretmenlik en başta gelenler arasında yer almıştır. Peki bu mesleği diğerlerinden ayıran ve kutsal kılan Öğretmenliğin amacı; öğrenmeyi arzulayan, merak eden, sorgulayan ve iyi insan olmayı amaç eden insanlar ve nedir? liderler yetiştirmektir. İnsan, gözünü açtığı ilk andan itibaren öğrenmeye Tarihimizde yaşadıkları döneme damga vuran, başlayan bir canlıdır. Bebeklik döneminizden itibaren yetiştirdikleri öğrenciler ile günümüze kadar ismini etrafınızda bulunan herkesten ve herşeyden birşeyler taşımış bir çok öğretmenimiz vardır. öğrenmeye başlarsınız. Anneniz, babanız, kardeşleriniz sürekli size yeni birşeyler öğretmek için etrafınızda Akşemsettin; İstanbul’u feth eden bir komutan pervane olur. Belirli bir yaştan sonra ailenin çocuğuna yetiştirmiştir. Yüzbaşı Mustafa Sabri Bey ise; onlarca katacağı bilgiler kısıtlanır. Bu sebeple aile içi eğitim ve savaş sonrası yeniden bir ülke inşaa eden Başöğretmen öğretim yetersiz kalır. Bu dönemden sonra bireyler Gazi Mustafa Kemal Atatürk gibi bir lideri yetiştirmiştir. çocuğunu okullara yani öğretmenlere teslim eder. Dediğim gibi öğretmenlik sadece kitapdaki bilgiyi öğrenciye aktaran değil ülkesine ve dünyaya faydalı Öğretmen; insanları eğitmeyi ve öğretmeyi meslek olabilecek liderler yetiştirebilmektir. edinen, eğitim kurumlarında çocuk ve gençlerin eğitim öğretimlerine rehberlik eden, yön veren ve yaşama Peki güven ve fedakarlık beklediğimiz, liderler hazırlayan kimsedir. Öğretmenlik çocukluğumuzdan yetiştirmeli dediğimiz bu meslekteki insanlara yeteri büyüdüğümüz ana kadar bize hep kutsal olarak anlatılan kadar değer verebiliyor muyuz? Yada onlara iyi bir bir meslek olmuştur. Anne ve babalara çocuklarının hangi eğitim sunabilmeleri için yeterli ortamı sağlayabiliyor mesleği seçmeleri sorulduğunda öğretmenlik hep en başta muyuz? Ne yazık ki ülkemizde zaman zaman gelenler arasında yer almıştır. Peki bu mesleği öğretmenlerimizin maaşlarının yetersiz olduklarını, diğerlerinden ayıran ve kutsal kılan nedir? yaşadıkları geçim sıkıntılarını, eğitim öğretim kurumlarının hala günümüz şartlarında eksik kaldığı Güven ve fedakarlık… söylemlerini duyuyoruz. Avrupa'nın bir çok ülkesindeki meslektaşları ülkenin en çok maaş alan meslek Öğretmen olmak güvenilir olmayı gerektirir. grubuyken, ülkemizde bu durum ne yazık ki hala gözardı Çocukluğunuzun daha en başında, anne ve babanızdan ediliyor. Eğitimcilerinizin geçim sıkıntısı yaşadığı başkasına güvenmediğiniz o anlarda sizin emanet ortamda nasıl öğrenmeyi arzulayan bir nesil yetiştirmesi edildiğiniz kişidir öğretmen. beklenebilir ki. Öğretmen olmak fedakar olmayı gerektirir. Aldığınız Sadece geçim şartları da değil öğretmenlerimizin maaşın, devlet imkanlarının yada meslek şartlarının hiç sorunları. Özellikle doğuda ve güneydoğuda, mal ve can biri, karşılığı değildir verilen emeklerin. İnsan güvenliği tehlikede olan insanların başında da olan yetiştirmenin maddi bir karşılıkla ölçülmesi yada öğretmenlerimizin terör örgütü tarafından öldürülme yada kıyaslanması yetersiz kaldığı için, onu kutsal kılan da kaçırılma korkusu. Bu korkuya bağlı olarak orada oluşan öğretmen açığı. Bir tarafta öğretmen açığı, diğer tarafta budur. ise atama bekleyen öğretmen adaylarımız... Bunlarda sadece bizim ülkemize mahsus gariplikler(!) olsa gerek… Öğretmen; Anadolunun en ücra köşelerinde bile görevini onurlu bir şekilde sürdürmeye çalışan, en zor anlarda Son yıllarda Cem Yılmaz ile dilimize dolanan “Eğitim okuluna giden, öğrencilerine hep daha fazlasını şart!” deyimi, gerçek anlamı düşünülmeden, sırf espiri sunabilme uğraşında bulunan eli öpülecek, önünde yapmak için kullanılsa da, eğitimin gerçekten insan saygıyla eğilenecek, ve gelecekte ülkemizi belirsizliklere hayatında çok büyük önemi olduğunu vurgulamalı ve bu bırakmamak için çocuklarımızı en iyi şekilde eğiten yüzden bütün ciddiyetimizle hepimiz “Eğitim şart” fedakar insandır. diyebilmeliyiz. Çocukluğumuzdan itibaren bizleri yetiştiren, bize bilgi Öğretmenlik öyle bir meslektir ki bir kaç sayfada veren, bizi birey yapan, bizi topluma kazandıran, bizi anlatılması yada tarif edilmesi mümkün değildir. yoğurup şekillendiren, ailemizden sonra, öğretmenlerdir. “İnsan yetiştirmek” toplumun en zor işidir. Bu apayrı bir Aslında Hz. Ali’nin bir çift sözü öğrenmenin ve bilgi, beceri ve fedakarlık ister. O yüzdendir ki öğretmenin ne kadar kıymetli olduğunu özetlemektedir. öğretmenlik kutsaldır. ‘Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum.’ Derler ki iyi öğretmen; iyi öğreten değil öğrenmeyi öğretendir. Hazırlayan: Alihan ÇAKIR 10-B 20

OKULUMUZDA 24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜ Uzun süreli uzaktan eğitim sürecinden sonra 24 Kasım Öğretmenler Günü büyük bir özlemle kutlandı. Okulumuzdan emekli olan öğretmenlerimiz okula davet edildi. Sene icinde vefat eden rahmetli öğretmenimiz Nilgün Tarhan adına verilen hayır yemeği yenilip adına hazırlanan kisa filmle öğretmenimiz yâd edildi. Okulun hazırlamış olduğu hediyeler öğretmenlerimize takdim edildi. 21

Okulumuzun Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni Nuray Doğan Pandemi döneminde, 24 KASIM ÖGRETMENLER GÜNÜ nedeniyle düzenlenen Kütahya İli Öğretmenler Arasi Şiir Yazma Yarişmasinda İl birincisi olmuştur. Kendisini tebrik ediyor, başarılarının devamını diliyoruz. EY OĞUL BENİ AN Benim köküm öğretmek hey aman, Cehaletti Anadolu’yu baştan başa saran, Tarihte ilk adım Bilge Kağan, Bir çalıkuşunun kanadında Anadolu diye çırpınan Ordunun başında işte benim Metehan, Munise’yi, nice yetimi bağrına basan Ey oğul oku, sen beni şanla şerefle an! Ey oğul oku, sen beni Feride diye an! İlerlerken ilim yolunda bu koca kervan, 1 Kasım 1928, kara tahta başında duran, Ertuğrul’dan Edebali’ye geçiyordu zaman, Tebeşiriyle emperyalizmi yurttan kovan, Domaniç’te bir yürektim, çarptım ol heman, Başöğretmen; mavi gözlü, koca yürekli kahraman, Ey oğul oku, sen beni Osman diye an! Ey oğul oku, sen beni Mustafa Kemal diye an! Tekfurlar tüterken İstanbul’da duman duman, Terörün hain kurşununda nefer nefer yanan, Yetişti İstanbul’a Sultan Mehmet Han, Bir rüzgardım kalemimle çağ açıp çağ Ağlayan anaların gözünde kalmadı derman, kapatan, Ey oğul oku, sen beni Akşemseddin diye an! Dilimde bir türküdür, sağ olsun vatan, Ey oğul oku, sen beni Necmettin Öğretmen, Aybüke Öğretmen diye an! Yunus’u çağlattım, insanı sevgiyle saran, Bir sevdadır bu ,gönülden gönüle ulaşan, Aşktan aşka ney ile coşan, Edirne’den Kars’a engel tanımayan, Tamburam elimde ilim diye çağlayan, Bıkmayan, yılmayan ve de usanmayan, Ey oğul oku, sen beni Tapduk Emre diye an! Son nefesinde bile öğretmek diye haykıran Ey oğul oku, sen beni ÖĞRETMEN diye an! Nuray Doğan 22

ÖĞRETMEN OLMAK Öğretmen olmak, Hayata bir damla olarak başlamak, Kocaman bir derya olmak, Nasıl olduğunu anlamadan, Büyümek,büyümek... Çocuk olmak, genç olmak, Her şeyden önemlisi insan olmak, Bazen bir yetime, Bazen de bir mazluma dokunmak... Öğretmen olmak, aslında hayata dokunmak, Bir nefes, bir soluk olmak, Hızla çarpan bir kalp olmak, Her defasında daha fazla koşmak, Küçük yüreklere sevgi dolmak, Büyük umutlar olmak... Büyüdükçe büyüyen bir çığ olmak, Dertlere ortak gönüllere derman olmak, Yılların nasıl geçtiğini anlamadan, Hayata hep aynı bakabilmek... Öğretmen olmak cana can katmak, Hayat yolunda yoldaş olmak, Her sorunu çözüm bulmak, Öğretmen olmak aslında hayatın zorluklarını omuzlamak Bazen bir dağ köyünde ya da bir şehir de ama her yerde aynı senaryoyu oynayan, Farklı oyuncular olmak, Sabreden olmak, Öğretmen olmak Ömer gibi adil, Ebubekir gibi sadık, Ali gibi bazende arslan olmak... Mevlana gibi kucak açan, Mustafa Kemal gibi vatan kokan, Gül yüzlüm gibi gönülleri feth eden, Elif gibi doğru ve dik, Vav gibi mütevazi, Aslında hayatın ta kendisi olmak, Öğretmen olmak, öğretmen olmak... Ercan BERBER-Coğrafya Öğr. Müdür Yrd. 23

İLGİNÇ YAZARLAR FRİEDRİCH SCHİLLER HÜSEYİN RAHMİ MARK TWAİN VICTOR HUGO GÜRPINAR Dönemin en önemli Yaşamının son 31 yılını İlk gerçek yazar olarak “Sefiller” gibi şairlerinden biri olan Heybeliada’nın kabul edilen Mark başyapıtların efsane Schiller, masasında tepesinde manzaraya yazarı Vıctor Hugo’nun mutlaka çürük bir elma nazır bir köşkte geçiren Twain’in bir hastalığı da bir takıntısı vardı. bulundururdu. Soranlara Gürpınar, temizlik vardı; İnsomnia, yani Yaşlanma etkilerini ara ara çürük elmayı hastasıydı. Mikrop yavaşlatmak, vücudunu koklamanın onu başka kapma korkusuyla 4 uykusuzluk. Twain diri tutmak için her diyarlara götürdüğünü mevsim eldivensiz dışarı geceleri uyuyamıyor, sabah buzlu suyla söylerdi. Daha ilginci ise çıkmazdı. Yazarın ilginç mecburen çalışıyor; yıkanır, sesi güzel çıksın ünlü şair elmanın kâfi yönü sadece bu kadar sonra hiç beklenmedik diye çiğ yumurta içerdi. gelmediği zamanlarda değildi. Yazmaktan zamanlarda, kâh bir Kötü görünmekten banyoya kapanır ve sıkıldığında mutfağa parkta kâh banyoda korkar her zaman şık suyun içinde ilham gider erik reçeli ve giyinirdi. Dakikalarca gelmesini beklerdi dondurma yapardı. uyuyakalıyordu. aynada kendisini izlerdi. JAMES JOYCE WILLIAM ERNEST TRUMAN CAPOTE SHAKESPEARE HEMİNGWAY Joyce; mutlaka Babası zengin bir tüccar Avcılığa düşkündü. Hemingway gibi o da yatağında, yüz üstü, annesi zengin toprak Kampa ve doğaya da. yatarak yazardı. büyük mavi kalemiyle, ağalarından biridir. Avlanmaktan, avlandığı Yazarken sürekli bir beyaz giysiler içinde Shakespeare iyi bir tiyatrocu şeyleri müthiş şeyler içerdi. Sabahları yazardı. Yazmak bir olduğu kadar iyi bir tüccardı yemeklere kahve ve çay, akşamüstü ritüeldi onun için. da. “Büyük Yazarların Gizli dönüştürmekten büyük nane çayı… Ağzından Bunların biri eksik olsa Hayatları” kitabının yazarı keyif alırdı. Silahları sigara eksik olmazdı. İki yazmazdı. İçinde hiç Robert Schnakenberg’e göre severdi. Av tüfeği ile son rahibeyle aynı uçağa kelime tekrarı olmayan, tefecilik yapıyordu. Kitaba vurduğu şey kendisiydi! binmezdi. Cuma günleri isim tamlaması olmayan göre vergi kaçırarak ve ne işe başlar ne de işi 500 kelimelik bir cümle tefecilikten para bitirirdi. yazmayı başarmıştır kazanıyordu. Ancak İngiltere dünya çapında ünlü bir edebiyat tanrısı yaratmak istediğinden bu yönler tarihten silindi. Derleyen: A. Samet ARSLAN 10-D 24

İŞİN PÜF NOKTASI Ahi Evran zamanında, çırak ustasından icazet (onay belgesi) alır ve ancak o zaman ayrılıp kendi dükkanını açabilirdi. Anadolu'da bir testi ustası vardı. Ahilik yapar, zamanı gelen eski çıraklarına \" sen oldun \" der ve el verir, uğurlardı. Böylece eski çırak artık yeni bir usta olmuştur. Günlerden bir gün çıraklardan birisi ustanın el vermesini bekleyemez. Ayrılacağını, onay ve el vermesini ister. Ustası da daha olmadığını, el veremeyeceğini söyler. Çırak nesinin olmadığını sorunca ustası: - \" İşin en önemli kısmını, yani püf noktasını bilmiyorsun. \" der. Çırak dinlemez, başka bir şehre gider ve dükkan açar. Dikiş tutturamaz. Yaptığı bütün testiler bir müddet sonra çatlamaktadır. Esnaf ve halk tarafından ayıplanan çırak, bir yıl sonra iflas etmiş olarak ustasının yanına döner. Ustasının elini öper, ben ettim sen etme der. Ustası da olana kadar yanında çalışması gerektiğini söyler. Sonunda bir gün usta çırağına müjdeyi verir. Olduğunu, gidebileceğini, el vereceğini söyler. Ayrılmadan önce ustası onu karanlık odaya sokar. İzin almadan girilmediği üzere daha önce buraya hiç girmemiştir. Yeni bitmiş, sıcak ürünler odanın bir kenarında durmaktadır. Tavanda bir yerde, toplu iğne deliği kadar büyüklükte bir güneş ışığı huzmesi vardır. Usta sıcak bir parça alır, ışığa tutar, evirir çevirir. Bakar ki testinin bir yerinde gözle görülemeyecek kadar küçük bir hava kabarcığı vardır. Püf yaparak üfler ve kabarcık kaybolur. Parçayı çırağa uzatır, ayrı koymasını, soğumaya bırakmasını söyler. Daha sonra çırak üflemeye başlar. Nasıl üfleneceğini, neresinin püfleneceğini iyice öğrenir. Ve anlar ki, çatlamaya bu küçük kabarcıklar neden olmaktadır. Daha sonra helalleşirler ve püf noktasının önemini kavramış çiçeği burnunda usta yoluna devam eder. Yani işin PÜF NOKTASINI bilmeden o işte başarı elde edilemez. Her işin bir PÜF NOKTASI vardır. Hüseyin Sabri DÖNMEZ-İnşaat Teknolojisi Öğrt. 25

OKULUMUZDA 8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ Okul kütüphanemizde \"8 Mart Dünya Kadınlar Günü\" dolayısıyla okulumuz değerli kadın çalışanlarının gününü kutladık. KADIN OLMAK GERÇEĞİ Ben bir kadınım. Kara cahilliğin ortasında kendi kendini aydınlatmaya çalışarak büyümüş bir kadınım. Kendi tercihi dışında dünyaya kadın geldiği için cinsiyetine küstürülmüş milyonlarca kadından biriyim. Özel günlerde onca kalabalığa yemek hazırlayan ailenin kadınlarını sofraya önce erkekleri davet etmeleri, onlar doyduktan sonra sofrada ne kaldıysa karınlarını doyurmalarını seyrederek büyümüş bir kadınım. Erkek çocuklarının ceketi satılana kadar okutulabileceğini ama kız çocuklarının maalesef en fazla zorunlu eğitimi bitirene kadar okutulduğunu gören fakat şükürler olsun ki okuma fırsatı sunulmuş ve bunun da kıymetini bilmiş bir kadınım. Peki neydi, nedendi bu üstünlük? Gerçekten dedikleri gibi Allah erkeği kadına üstün mü yaratmıştı? Ama Allah bu kadar adilse bu kabul edilir miydi? Bunlar benim kendi gerçekliğimi anlayana kadar kafamın içinde dönüp duran soruların sadece birkaçıydı. Sorularıma cevabı yine çevremde gördüğüm kadınlardan aldım, sözle değilse bile davranışlarıyla, koşulsuz kabul edişleriyle. Böyle olduğunu kanıksayarak, birçok yerde kısıtlanarak büyüdüm. Büyüdükçe gördüm, gördükçe okudum, okudukça anladım. “İkra (Oku)” ayetinden bihaber cehalet okyanusunda boğulan insanların uydurmalarıydı bunlar. Çünkü okusalardı hem İslam hem de Türk tarihi’nde kadına ne kadar kıymet verildiği yazıyordu. Sanki birileri özellikle gelmiş “Kız çocuğu okutulmaz, kadın eksik etektir, elinin hamuruyla erkek işine mi karışacak?Baba evinden gelinlikle çıkan kız, koca evinden ancak kefenle çıkar.” müsveddelerini hâşâ ayetmiş gibi yerleştirmiş zihinlere.Nasıl bir cehalet varmış ki herkes sinesine gömmüş bunları. Sonuç olarak cehalet bulaşıcıdır, bulaşıcılığı ışıktan bile daha hızlı hem de bana göre. Öyle kabul etmişiz ki bu sözleri kadınlar bile uşağı olmuş kendi hakkında verilen hükümlerin. Her büyüyen kadın içinde bastırdığı duyguları ezebileceğini hissettiği insanlar üstünde uygulamaya başlamış ve kadının kadına şiddeti dermansız bir dert haline dönüşmüş. -Erkeğin kadına şiddeti demedim bakın-sonuçta onu da bir kadın yetiştiriyor. Kadının kadına şiddeti… Halbuki kadın kadının yurdudur, diye bir söz duymuştum. Nasıl güzel anlatmış kadınların halleşebilmesini. Bir kadının nazenin, kırılgan olduğunu, el ile yuva olmanın ne denli zor olduğunu, doğum yapmanın evlat büyütmenin ne sancılı olduğunu, ev işlerini aileyi çekip çevirmeye çalışmanın ne yorucu olduğunu yine bir kadından başka kim anlayabilir ki? Ama maalesef herkesten önce biz incitiyoruz birbirimizi. Oğlunun karısına kıymet verdiğini, ev işlerinde biraz yardım ettiğini görünce eleştiren de kadın; gelini annesini görmeye gitti diye surat asan da kadın; bir erkek evlat veremedi diye gelini suçlu gören de kadın. Oğlunun 26

istediği gibi gezip gönül eğlemesine fırsat veren de kızını başına iş getirir düşüncesiyle kısıtlayan da kadın. Eh kızım bir sen misin aldatılan, erkek bu yapar dönüp dolaşıp evine gelir, diyen de kadın; el kaldırdı diye yuva mı yıkılır, hepimiz bu yoldan geçtik diyen de kadın. Senin evinde küçük kız olan benim evimde koca kadın olur deyip gencecik kızlara dünürcü olan da kadın; gençliğin verdiği ahestelikle yapılan hatalara asla göz yumamayan da kadın. Aman kim bilir ne yaptı da dayak yedi kocasından diyen de kadın, o saatte dışarıdaysa hak etmiştir, diyen de yine bir kadın. Ah bu çocuk ne yakışıklı büyüyünce çok canlar yakacak denildiğinde sesini çıkarmayan yine kadın. Ben bunları bizzat yaşadım, duydum ya da tanık oldum. Bu listenin böyle uzayıp gidecek olmasına öyle üzülüyorum ki. Şimdi nerede kaldı kadın kadının yurdudur, sözlerinin ahenginin anlamının güzelliği. Bu zihniyetle yetiştirilmiş bir erkek kadına kıymet verilebileceğini nasıl öğrensin ki? Kendisini her şeyi yapabilecek güçte hissetmesi normal değil mi? Onun incileri dökülür mesela, iş yapan eşine: “Var mı canım yapabileceğim bir şey?” diye sorarsa, neden kadın yapmak zorunda o çalışıp geldi. O kılıbık olur, karısına bir bardak çay doldurup gelirse, tabağını mutfağa götürürse. Gördükçe kahroluyorum; ne yani bu kadar mı zor böyle mi imkansız anlayış gösterebilmek? Ben çocuklarla oynayayım da sen yorulmuşsundur bir keyif kahvesi iç diyebilmek, ne büyük erdemdir halbuki. Bunu duysa kadın; güller açılır gönlünde, gönlü güller açan bir kadının dilinden dikenler dökülür mü, gözleri pırlantalar gibi parlamaz mı? Erkeğin asıl gücü buradan anlaşılır, yuvasını korurken; hem kocalık hem babalık; hem evlatlık hem insanlık vasfını en güzel şekilde yerine getirebilmesinden anlaşılır bana göre. Bana gücün iyilikle, merhametle kazanıldığını gösterdi babam, eşim, kardeşim ve tanımış olduğum bir sürü insan. Ne mutlu bu ucube zihniyet içinde kendini geliştirmiş “Allah bir evin rızkının bereketini, karı koca muhabbeti arasına gizlemiştir.” “Hanımlarınızı üzmeyin. Onlar size Allah’ın emanetidir. Onlara yumuşak olun, iyilik edin” diyen Peygamberimizin yolundan giden güçlü erkeklere. İstemediği sürece ne kadın erkeğe ne erkek kadına muhtaç bu zamanda. Ama değişmez bir gerçek var ki bütün yuvaların sağlıklı, mutlu, güçlü kadınlara ihtiyacı var. Okusun, okumasın; çalışsın, çalışmasın; evlensin evlenmesin bütün kadınlar kıymetlidir. Rahmetli Neşet Ertaş:”Kadınlar insandır, biz insanoğlu.” diyerek ne güzel açıklamış. İnsanoğlunun devamı kadınlara bağlıdır. Ne kadınlık ne erkeklik seçerek gelemiyoruz dünyaya. İnsan olarak eşref-i mahlûkat olarak geliyoruz. Tercih hakkımız olmayan durumlardan ne gurur duyulur ne de utanç. Lütfen küstürmeyin kadınları cinsiyetlerine, kadın oldukları için utanç duymasınlar. İki ezan arası kadar kısa olan ömrümüzü iyi bir insanlık yaşayarak bitirmek en büyük duamız olsun. Huzurunuz, muhabbetiniz bol, gönlümüz her daim hoş olsun. Tuğba PEKBALCI-Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni 27

HAYVAN SEVGİSİ 70 yaşlarında orta boylu, ela gözlü, tombul yanaklı, gözlüklü, kalbi hayvan sevgisiyle dolu Ayşe teyze her zamanki gibi bu sabahta erkenden kalktı. Elini yüzünü yıkadı ve hemen mutfağına gidip iki tastan birine mama diğerine su koyup bahçesine çıktı. Mama ve su dolu tasları yere koyduktan sonra kahvaltı için köyün saat 8'deki mavi renkli otobüsüne binerek şehre doğru yola çıktı. Otobüs her zamankinden farklı olarak orman yolundan gitmişti. Orman'ın içi cıvıl cıvıl kuşlarla öten renk renk çiçekler açmış ağaçlarla doluydu. Yolda birazcık ilerledikten sonra yolun kenarında yaralı bir köpek gördü. Hemen otobüsten inip, köpeğin yanına gitti. Köpek bir avcı tarafından yaralanmıştı. Hemen köpeğide alıp otobüse bindi. Otobüs şoförüne veterinere götürmesi için rica etti. Veterinere geldikten sonra köpeğin yarasını hemen tedavi ettirdi. Daha sonra köpekle beraber şehirde dolaştıktan sonra eve döndüler. Arif Emre ULUCAN 10-B HOŞGÖRÜ Hoşgörü aslında tam olarak birbirimizi nasıl olursak olalım neye inanırsak inanalım neyi seversem yada neyi düşünürsek düşünelim herkesin fikrine karşı saygılı olmak demektir. Ancak son günlerde internette gördüğümüz ve duyduğumuz çoğu şeyi bizlerin hoşgörü seviyemizin ne kadar düşük olduğunu göstermektedir. Örnek vermek gerekirse hemen bizim yanıbaşımızdaki ülkelerde birbirlerinin ırkı, fikri veya cinsiyeti yüzünden birbirlerine kötü davranıp katlediyorlar . Bize dusen bu kötü zamanlarda insanların birbirlerini hoş görmeleri ve huzur ,mutluluk, birlik ve beraberlik icinde yasamak için elimizden geleni yapmak ve gelecek neslimize bu duyguyu taşımak gerekli bunu yapmak çok da zor değil çocuklarımıza evde ve okullarda ho görülü olmak için dersler vermekten geçer . Beraat Can Yakut 10-C SEVGİYİ TANIYALIM Sevgi mutluluğun temel koşuludur, sevgi ruhumuzun yaşam kaynağıdır. Sevgi olmasaydı mutsuz hayatlara hapis olan birer mahkum olurduk. Sevgi insanlar için değildir.Hayvanı,ormanı,yeşili, ağaçları kısacası doğayı sevmektir. Hayatı sevmektir. Bazen sevgiyi etrafımızdaki insanlarda aramamız gerekir. Bu sıkıcı şehir hayatını terk edip dağlara, ormanlara koşmak gerek. Gerçek sevgiyi bulmak için, kendimize değer vermek için, mutlu birer insan olabilmek için. Hayatta ne kadar başarılı da olsak, ne kadar makam, mevki sahibi de olsak asla sevgiden uzaklaşmamalıyız. Yaşam,sevgi olmadan hiçbir şey ifade etmez. Hayatta bedeli olmayan en büyük hazine sevgidir. Sinan ERÇELİK 10/B 28

EBEDE KADAR AKİF’İN SESİ Karanlık bulutlar Anadolu’nun üstüne sağnak sağnak zulüm yağdırıyordu. Düz yollar olmuştu bu millete zulümden bayır .Memleket yanıyordu cayır cayır… İşte o an kaleminde suyla gönderildi Mehmet Akif. O, Allah’ın bir ilhamı: vatan millet,bayraktı kelamı: Ya istiklal, ya ölümdü parolası. Olmadı asla medeniyetsizlerin maskarası.Mustafa Kemal’in sağ kolu, milletin umuduydu Mehmet Akif. Mücadele dönemi ne kadar da zorluydu; ne kadar da acı doluydu.Halkın ayağında eski çarık,yelekleri üstünde yırtık, üzüm hoşafıydı miletimize azık.O günlerde bir ses haykırıyordu,şefkatle milleti sarıyordu: Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak! Milete coşku veriyor, cesaretini kat be kat arttırıyordu. Mehmet Akif gönüllere yazılıyor, zulmü alkışlayamam, zalimi sevemem , diyerek zulme dur diyordu.Cebinde yoktu beş kuruş parası,sırtında eski bir paltosu,ona göre mana yalnızca dünyası, hürriyet ise tek sevdası, para karşılığında yazılamazdı İstiklal Sevdası. Elinin tersiyle itti ödülü,fethetti Türk milletinin gönlünü. Ölümü göze alarak vatan için çalışıyor, Kuvayi Milliye ruhunu bayrak bayrak, gönülden gönüle taşıyor,düşmana mısralarıyla meydan okuyordu. “Asım’ın nesli diyordum ya nesilmiş gerçek, işte çiğnetmedi namusunu çiğnetmeyecek! ”sözünü gençliğin bağrına üflüyor, görülüyor ki bugün Asımlar yüreklerinden buram buram Akif tütüyor. Sönmeyecek bir ateştir vatan sevdası, Akif’in sevdası, Türk’ün ateşle imtihanında ettiği Akif’in kutlu duası yediden yetmişe gökyüzüne yükseliyor, düşman kutlu zaferle bertaraf ediliyor. Anadolum emperyalizme geçit vermiyor.Mehmet Akifler ve daha nice vatanperverler bu yolda gülümseyerek ölümü göze alıyor, Türk’ün adı altın harflerle tarihe kazınıyor. Size minnettar bu nesil, bugün dillerde siz; gönüllerde hürriyet dalga dalga dalgalanıyor, Asımın nesli maziden bir kıvılcımla şahlanıyor. Emirhan KAHRAMAN 10-B 29

OKULUMUZDA 12 MART İSTİKLAL MARŞININ KABULÜ VE MEHMET AKİF ERSOY’U ANMA GÜNÜ PROGRAMI GERÇEKLEŞTİ 12 Mart İstiklal Marşı'nın Kabulü ve Mehmet Akif Ersoy'u Anma Günü programı okulumuzda düzenlendi. Programda emeği geçen Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni Sibel YILDIZ, İngilizce Öğretmeni Merve AYVAZ’a, diğer öğretmen ve öğrencilerimize teşekkür ederiz. İSTİKLAL UĞRUNA BİR YOL Devrilmez bu vatan evladı oldukça bu vatan Kahraman yiğitleri gören gözler kalacak sanki Şehadete ermek için bekleyen bu yiğitler Sen sadece çağır yiğidimi vatan istiklali için İstiklal için çıktığımız bu yolda Uğruna yemin ettiğimiz bu bayrağa Yöreleri kaplayan bu al bayrağa Şehit olmaya yemin ettik Şafak vaktinde, vatan için çıktığımız bu yolda Hudutu olmayan bu milletin, vatanında Yorma ulusum sen şu mübarek dilini Zaten kaplayacak al bayrağım, gökleri. Alihan KAPLAN 10-B Alihan KAPLAN 30

VATAN SEVGİSİ NEYDİ ? Vatan neydi ülkesi için elinden gelen ne varsa yapmaktır. Ülkesi ve milleti için canını feda eden insanların yaşadığı yerdir. Vatan bu güne kadar gelmiş en değerli şeydir. Baska ülkelerdeki insanlar için belki saçma olabilir ama Türk milleti için çok onemli bir unsurdur. Kendi vatanımdan kısaca bahsetmek isterim fakat kısa cümlelerle anlatamam. Vatanimi anlatmak için destanları ele almamız lazımdır. Mesela ALP ER TUNGA destanı, bunlar dahi hafif kalır. Önderlerden tutun millete kadar herkesin bu vatana bayrağa canı feda. Bayrak uğruna kaç şehit verdik onlar adına bu vatana millete sahip çıkmalıyız ki gelecek nesiller içinde örnek olmalıyız. Atalarimizin yaptığı bu işleri boşa heba edemeyiz kısacası vatan dünyada bir kere tüm güzelliğiyle karşımıza çıkar o yüzden kendi vatanımıza sahip çıkalım. Vatanın tüm guzellikleriyle sahip çıkalım: ormanı, havası, insanı burada anlatmak istediğim şey ise vatan çok güzel şeydir herkes vatanına sahip çıksın kirletmesin. Ahmet Eray Ceylan 10-B İSTİKLÂL PELERİNSİZ KAHRAMAN Biz istiklâlin uğruna al kanlara boyandık Üç beş gevurdan ötürü namusumuzu Bir insan vatanı ve milleti için neler yapabilir? Yedi satmadık ülke ile savaşmak ömrünün sonuna kadar halkına Özgürlüğü biz bu sayede kazandık fedakarlık yapmak, kısıtlı imkanlarla iki süper gücü Biz istiklâl uğruna al kanlara bulandık yenilgiye uğratmak, onlarca fabrika açmak ve daha niceleri... Biz bu vatanı aç susuz kazandık Binlerce şehit vererek kazandık Onun adı Mustafa Kemal! Başkomutan, başöğretmen. Nice analar evlatlarından vazgeçti Al bayrak dalgalansın diye yüzlerce savaşa katılan Biz istiklâl uğruna al kanlara bulandık Mustafa Kemal! Yunanlara yüzmeyi öğreten Mustafa Kemal! Vatanını savunabilmek için gizli gizli askeri Ne aileler dağıldı yuvalar yıkıldı okula giden Mustafa Kemal! Ne insanlar geçti bu yollardan Ne zorluklar çekildi o zamanda Bu kadar fedakarlık yapmış bir insana ölmeyi Biz istiklâl uğruna al kanlara bulandık düşünmeden savaşlara katılan, okuma sevgisini tepelere çıkaran bir kahramana neden bu sevgisizlik, neden bu Selim SEYMAN 10-B kendini bilmezlik. Bütün bunları yapan bir kahramana dinsiz, yunan, vatansız diyen kisi ister anam ister babam ister dostum olsun ne fayda? Gökte al bayrağı dalgalandıran Mustafa Kemal’i ezdirmem! Çok yaşa Mustafa Kemal! Ömer Mert ATA 10-B 31

18 MART ÇANAKKALE ZAFERİNİN 107. YILI PROGRAMIMIZ 18 Mart Çanakkale Zaferi ve Şehitleri Anma Programı okulumuzda icra edildi. Programı hazırlayan Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni Nuray DOĞAN, Coğrafya Öğretmeni Ramazan YILDIRIM, programda emeği geçen diğer öğretmenlerimiz Aynur ALP DÜZGÜN, İlknur KILIÇARSLAN, Şenay KURUM, Kıymet ÖZKOÇ, Tuğba PEKBALCI ve öğrencilerimize teşekkür ederiz. KOLUMU KESİVER KUMANDANIM zayıf bir deri parçası alıkoymakta idi. Ali Çavuş dişlerini sıkarak ıztırâbını yenmeye çalışıyordu. Çanakkale Harbi’nin devam ettiği günlerden birindeyiz. O gün akşama kadar devam eden savaş, bu Sağ elindeki çakıyı bana uzattı: nisbetsiz üstünlüğe karşı yine zaferimiz ile netîcelenmek üzereydi. Gözetleme yerinde “–Şunu kesiver kumandanım!” dedi. muhârebenin son safhasını heyecanla takip ediyordum. Mehmetçiklerin “Allah Allah...” nidâları ufku Bu üç kelimelik cümle, öyle müthiş bir istek, öyle bir titretiyor, korkunç bir medeniyetin bütün heybetini mecbûriyetifâde ediyordu ki, gayr-i ihtiyârî çakıyı temsil eden top seslerini bile bu müthiş haykırışlar aldım ve derinin ucunda sallanan eli koldan ayırdım. bastırıyor gibiydi. Bu tüyler ürpertici vazifeyi yaparken de: Bir aralık, yanımda bir ayak sesi duyar gibi oldum. “–Üzülme Ali Çavuş, Allah vucûduna sağlık versin!” Geriye dönünce Ali Çavuş ile karşılaştım. Sapsarı diye moral vermeye çalışıyordum. olmuş yüzünde müthiş bir ıztırap okunuyordu. Daha neyin var demeye kalmadan, o her şeyi anlatmaya Çok geçmeden Ali Çavuş, yalnız elini değil, vatan yetecek olan kolunu bana gösterdi. Dehşetle uğruna fânîvucûdunu da fedâ etti. Gözlerini hayata ürpermiştim. Sol kolu bileğinin dört parmak kadar yumarken de: yukarısından aldığı bir isâbetle hemen hemen tamamen kopacak hâle gelmişti ve elini yere düşmekten ancak “–Vatan sağ olsun! Allah îmandan ayırmasın!.. Canım vatana fedâ olsun!..” cümlelerini tekrarlayarak son nefesini vermiş, etrafı küçük bir kan gölü hâline gelmişti. 32

GELECEĞİN MESLEKLERİ Teknoloji o kadar hızlı gelişiyor ki her gün hayatımıza farklı bir noktada temas ediyor. Teknolojinin gelişmesiyle birçok eski meslek yok olurken pek çok yeni meslek grubu hayatımıza giriyor olacak. İşte bunlardan bazıları: Nanoteknoloji Mühendisi: Nanoteknoloji bilgisayar hatta kıyafet gibi farklı sektörlerde kullanılıyor. Yakın gelecekte kendisini kopyalamayı başaran nano robotlar vücutlarımızın içinde geziyor, virüslerle mücadele ediyor olacak. Bu robotların sağlımıza ve çevremize bir tehdit oluşturmadığını bilmemiz gerekiyor. İklim Mühendisi: İklim değişikliği ve küresel ısınma gibi konular ve ekosistemin bozulmasının insanlık için büyük sorunlar oluşturacağı fikri her geçen gün artıyor ve bu alanda yapılan çalışmalar yoğunlaşıyor. Ülkeler, iş adamları hatta girişimciler Elon Musk gibi bu konunun üzerinde çalışıyorlar. Yakın gelecekte bu sorunun derinleşeceğini ve bu alanda çalışıp çözümler üretecek profesyonellere ihtiyacın artacağını öngörmek hiç zor değil. Drone Pilotu: Hobi olarak yaygın kullanılan drone aynı zamanda birçok film, video çekiminde hali hazırda kullanılıyor. Otomobil gibi drone yarışları da mevcut. Henüz bu mesleği yapan biri ile karşılaşmamış olmanız yakın gelecekte çokça adını duymayacağınız anlamına gelmiyor. Bu meslek çok yeni olmasına rağmen gelecek sadece video çekimlerinde değil insan taşımak için hatta askeri alanlarda bile yaygın olarak kullanılacak. 3D Üretim Mühendisi: 3 boyutlu yazıcılar son yılların en çok dikkat çeken teknolojilerinden biri. Bu alanda kurulan girişimler ise özellikle tekstil, sağlık, yemek gibi konularda önemli değişimler vaat ediyor. 3D üretim mühendisliği gelecekte üretimi seri üretimden kurtarıp kişiselleştirebilir bir hale getirecek. Siz de gelecekte kendi ürünlerinizi kendinize özel üretmeye hazır olun. Üstelik çok daha hızlı ve ekonomik… İnsan DNA Programcısı – Biyoteknolog: Biyoteknoloji son yıllarda en köklü gelişmelerin yaşandığı alanların başında geliyor. İnsan benzeri makineler yaratma misyonu, bir yandan da insan ömrünü uzatan teknolojiler geliştirme misyonuyla besleniyor. DNA çalışmaları yaparak daha güçlü, hastalıklara daha dayanıklı hatta ölümsüz insan yaratmayı amaçlayan bu çalışmalar gelecekte daha önem kazanacak ve elbette insan DNA programcılığı geleceğin meslekleri arasında yerini alacak. Robot Teknisyeni: Robotların teslimattan kişisel asistanlığa kadar yavaş yavaş hayatımıza dâhil olduğu günümüzden bakınca, gelecekte robotların ve robotları özel görevlere programlayacak teknisyenlerin öneminin artacağını öngörmek zor değil. Robotlara alışmamız gerekecek ve robot teknisyeni de gelecekte en çok değer kazanacak mesleklerin başında gelecek gibi görünüyor Derleyen: İbrahim Hakkı DUTAR 33

DÜNYA NASIL OLUŞMUŞTUR LİMON NEDEN EKŞİDİR İnsanlığın ve diğer tüm canlıların evi olarak dünya yaklaşık olarak 4,5 milyar yıl kadar önce Limon ve diğer turunçgiller (portakal, oluştu. Özellikle güneşten kopan bir parça ile mandalina, vs.) yüksek miktarda sitrik beraber yörüngeye bağlanan bu parçanın asit içerirler. Sitrik asit, genel asit soğuması üzerinden oluştuğu biliniyor. Tabii özelliği olarak (kimyasal yapısının bir sadece bununla sınırlı değildir. Güneş sistemi sonucu olarak) ekşidir. Dolayısıyla, bu etrafındaki gezegenlerin oluşumunun asidi içeren meyveler de ekşidir. tamamlamayı sürdürdüğü o dönemde, ciddi çarpışmalar meydana gelmiştir. Bu çarpışmalardan birinde ise güneşten kopmuş parça olarak ortaya çıkan dünyanın ilk yapısı, başka parçalarla çarpışmaya devam ederek birleşmiş ve büyümesini sürdürmüştür. EVRENDEKİ EN BÜYÜK YILDIZ TELEFONUN İCADI Uzayda şu anda keşfedilen en büyük yıldız Uy Alexander Grahambell icat etmiş olduğu telefon ile Scuti’dir.Bu yıldızın boyutunu daha iyi aynı zamanda ilk görüşmeyi gerçekleştiren kişidir. anlayabilmeniz için bazı karşılaştırmalar yapalım.Uy 1875 yılında yapılan araştırmalar neticesinde insan Scuti yıldızının yarıçapı Güneş’in yarıçapından sesleri ve diğer seslerin bir tel aracılığı ile iletilebilir yaklaşık olarak 1708 kat daha büyüktür.İnsanlar olduğunun keşfi yapıldı. tarafından çok ilgi ile takip edilen Uy Scuti yıldızı ile Daha sonra çalışmalarına devam etti. Alexander gezegenimiz Dünya’nın yarıçaplarını kıyasladığımız Grahambell defalarca deneme yaptı. zaman 186.172 (Yüz seksen altı bin yüz yetmiş iki) İlk telefon görüşmesini yapmış olduğu deneyler ile kat daha büyük olduğunu görürüz.Tabi uzmanlar birlikte yardımcısı Watson ile gerçekleştirdi. Tarihi tarafından açıklanan bu değerlerde ufak da olsa görüşme şu cümlelerden oluşuyordu \"Bay Watson, hata payı olsa da Uy Scuti’nin evrende ki keşfedilen sesimi duyabiliyor musun? Buraya gel!\" şeklinde en büyük yıldız olduğu kesindir. idi. AZİZ SANCAR’IN HAYATI VE ÖDÜLLERİ Mardin'in Savur ilçesinde, ana dili Arapça olan orta gelirli bir çiftçi ailesinin sekiz çocuğundan yedincisi olarak dünyaya geldi. Anne-babasının okuma yazma bilmediğini söyleyen Sancar \"Ancak eğitimin önemini biliyorlardı ve çocuklarının tümünün eğitim alması için ellerinden geleni yaptılar\" diyor. İlk eğitimini Mardin'de tamamladı. İyi bir öğrenci olmasının yanısıra lise futbol takımında kalecilik de yaptı ve Genç Milli Futbol takımı denemelerine çağrıldı. 1963'te girdiği İstanbul Tıp Fakültesi'ni 1969'da bitirdikten sonra Savur'da iki yıl sağlık ocağında hekimlik yaptı. Daha sonra Dallas'a giderek Dallas Texas Üniversitesinde Moleküler Biyoloji dalında doktora yaptı. Yale Üniversitesi'nde DNA onarımı dalında doçentlik tezini tamamladı. Daha sonra DNA onarımı, hücre dizilimi, kanser tedavisi ve biyolojik saat üzerinde çalışmalarını sürdürdü. 415 bilimsel makale ve 33 kitap yayınladı. Kendisi gibi biyokimya profesörü ve öğretim üyesi olan Gwen Boles Sancar ile evlidir. Eşiyle birlikte ABD'de okuyan Türk öğrencilerine yardım etmek ve Türkiye-Amerikan ilişkilerini geliştirmek amacıyla Aziz&Gwen Sancar Vakfı'nı kurmuştur. Vakfın ABD'nin Kuzey Carolina eyaletinde \"Carolina Türk Evi\" isimli bir öğrenci misafirhanesi de bulunmaktadır. Ödülleri ve başarıları: ABD Ulusal Bilim Vakfı (National Science Foundation) Genç ABD Fen ve Sosyal Bilimler Akademisi (American Academy of Arts and Sciences) Ödülü (2004) Araştırmacı Ödülü (1984) ABD Ulusal Bilimler Akademisi üyesi (2005) Amerikan Fotobiyoloji Derneği (American Society for TÜBA (Türkiye Bilimler Akademisi) Ödülü (2006) Photobiology) Ödülü (1990) Vehbi Koç Ödülü (2007) ABD Ulusal Sağlık Enstitüsü (National Institutes of Health) 7 Ekim 2015'te Nobel Kimya Ödülü Derleyen: Alihan ÇAKIR Ödülü (1995) 34

TEŞEKKÜR EDERİM ANNE VERSİN RABBİM BİZE NİMETİ Hayvanlar bize Allah'ın emaneti Beni sevginle büyüttün Kim eder Allah'ın emanetine hıyaneti Ninnilerinle uyuttun Onlara öyle güzel bakmalıyız ki Versin Rabbim bize nimeti. Yorgunluğunu unuttun Teşekkür ederim anne Hayvanlar gibi ağaçlar da bize Allah’ın emaneti Hayırlı evlat büyüttün Sakın yakma ha bu güzel yeşili Fedakarlığı öğrettin Ormanlarımızı öyle güzel sevelim ki Vefalı çocuk büyüttün Versin Rabbim bize nimeti. Teşekkür ederim anne Onları o kadar güzel yaratmış ki Söküğüme sen yamadın Bu zamana kadar taklit edemedi Sen gözetip sen kolladın Ormanlarımızı, hayvanlarımızı öyle güzel sevelim ki Kalbimde yazılı adın Versin Rabbim bize nimeti Teşekkür ederim anne İsmail Emre İNAN 10/B Mahmut Hanefi Yaman 10-B İSTİKBAL ORMAN Vatandır üstünde durduğum toprak Yemyeşil ormanlar Yetişir içerisinde hayat Dalında taze meyveler Bizlerin yuvası oldu her bir bucak Mis gibi kokar o heybetli ağaçlar Sevgi dolu miniş hayvanlar. Dalgalanır göklerde al kırmızı bayrak Milletimin güven ışığı Dans eder rüzgarlar İstikalimin temeli bayrağım Oyun oynar ırmakta balıklar Kavga eder o kısa bitkiler Kimler almayı denedi Ah ne güzel ormanlar. Şehit verdik vatan için Yedi cihan bir olsa da bizimdir bizim Kemaleddin KUZU 10-B Ali Erdem Ulu 10-B 35

OKULUMUZDA ORMAN HAFTASI (21-26 MART) Kütahya orman bölge müdürlüğü tarafından 21-26 mart orman haftası etkinlikleri içersinde, okulumuz öğrencilerinde farkındalık oluşturmak açısından faydalı bilgilendirme, dikilmesi için fide verildi ve akabinde ufak hediye takdimi yapıldı. Kendilerine teşekkür ederiz. ŞİİRDE İL ÜÇÜNCÜSÜ OLDUK! Çayca köyünde Orman Haftası dolayısıyla düzenlenen \"Doğa, Orman ve Ağaç Sevgisi\" konulu şiir yarışmasında dereceye giren öğrencimiz Abdullah DUMANOĞLU ödüllendirildi. Öğrencimizi tebrik eder başarılarının devamını dileriz. 36

DÜNYAYI İZLİYORUM YEŞİLİN İÇİNDEN Dünyayı izliyorum, tüm renkleriyle Nasıl da güzel bin bir ahengiyle Ne güzel gülümsüyor yemyeşil gözleriyle Göğü, yeri, emrimize sunulmuş Fidan eken felaketten kurtulmuş Dünyayı izliyorum yeşil tepelerden Huzuru soluyorum dünyanın ciğerlerinden Dökülsün tohum toprağa ellerimizden Çekilsin kuraklık beldemizden Erozyona çözüm olsun Yeşil eken bolluk, bereket bulsun. Dünyayı izliyorum geniş vadilerden Boz renge bürünmesin dağ, kır, bayır Yeşil ekene vardır yaratandan bin bir hayır “Fidan ek insanoğlu kurtulursun” diye haykır Bağır, bağır dünyaya yeşili çağır Abdullah DUMANOĞLU 10-B 37

ORMAN SEVGİSİ Ormanlar güzeldir. Agaçlar, hayvanlar, çiçekler, yeşillikler daha doğrusu doğa güzeldir. İyi ki vardır ormanlar. Çeşit çeşit hayvanlar iyi ki vardır ormanlar. İyi ki vardır ağaçlar yeşil yeşil yapraklar. Sevelim ağaçları, koruyalım dünyayı. Olmazsa hayvanlar yaşayamaz insanlar yanmasın ormanlar, ölmesin ağaçlar. Koruyalım doğayı ölmesin canlılar. Bir çok canlı doğada yaşar. İnsanlar, bitkiler, hayvanlar canlı cansız bir çok varlığın bulunduğu doğa, sonsuz güzellikler ile doludur. Maalesef günümüzde çevreye duyulan duyarlılık yok denilecek kadar az. Denizlere , göllere , yeşil alanlara , sokaklara atılan çöpler , fabrika ve egzoz dumanları daha neler neler. Oysaki yaşadığımız bu dünya hepimizin. Bu şekilde devam ederse yaşanılacak bir dünya kalmayacak. Mustafa ASLAN 10-B CANIM BABAANNEM Biz küçükken yeğenimle gezmek isterdik. Babaannem'de bizi gezmeye götürürdü. El ele tutuşup şarkı söylerdik. Annemlerin akşam tarlada işleri olduğu zaman tarlaya giderdi. Bizi de babaannemin yanına bırakırlardı. Günler geçti büyüdük 8. Sınıf olduk. Yeğenim şehirde okumaya başladı. Bir gün babaannem ameliyat olacaktı. Ameliyat oldu ve bir süre sonra sol eli ve sol ayağı felç oldu. Annemler, babaannemi doktora götürdüler ve beyninde tümör olduğunu öğrendiler. Fizik tedaviye götürdüler en sonunda Ankara’ya götürmeye karar verdiler. Ankara’dan haber gelmesini bekliyorlardı. Ertesi gün babaannemin başına yengemi bıraktılar. Annemler tarlaya gittiler. Yengem mutfakta iş yaparken babaannem seslenmiş gel diye. Ben gidiyorum demiş, elimi tut demiş. Yengem elini tutmuş ve kelime-i şehadet getirip ölmüş. Sonra telefon çalmış dedem açmış hastayı getirebilirsiniz demiş. Dedem hastayı kaybettik demiş. Biz okuldan gelirken kapının önü çok kalabalıktı. Ben anlamıştım babaannemin öldüğünü. Ertesi gün yattığı yatak bomboş kaldı. Canım babaannem nur içinde yat… Halil YILDIZTAŞ 10-C 10/C ANNE SEVGİSİ Bir gün okulda otururken anneme duygularımı yazarak anlatmak istedim ve tenefüste kütüphaneye inerek yazmaya şu cümlelerle başladım. Annem, canım annem sevgiyi bana sen öğrettin. Hayatının her anında bana karşı fedakarlık yaptın. Yemedin yedirdin, içmedin içirdin ben de bunlara karşılık sana hayatım boyunca hayırlı evlat olmak istedim. İnşallah sana hayırlı evlat olurum ve senin yüzünü hiç kara çıkarmam. Vefa deyince aklıma ilk sen gelirsin. Sen öğrettin bana vefayı öğretmekle kalmadın kendin de bize çok vefa gösterdin. Hayatımdaki en kıymetli kişisin. Bazen seni kırıp üzebiliyorum ama farkına varıp pişman oluyorum. Sana özür dilemeye gelince sen beni zaten affetmiş oluyorsun. Canım annem diyerek yazmama son verdim ve dersime girdim. Okul bitince yazdığım kağıdı anneme verdim çok mutlu oldu ve bana teşekkür etti. Benim içinde güzel birgün geçmiş oldu. Necip GÜMÜŞ 10-B 38

TARİHTEKİ BAZI İLGİNÇ OLAYLAR 1. Dünyanin En Trajikomik Savaşı: ŞEBEŞ SAVAŞI Tarih 1788’i gösterirken Osmanlı Avusturya Savaşı bütün şiddetiyle sürmekteydi. Osmanlı Padişahı I. Abdülhamid Han’da Koca Yusuf Paşa’ya harekete geçmesi için emir vermişti. Koca Yusuf Paşa da Ordu-yı Hümâyûn’u, Sofya’dan harekete geçirdi. Ardından Avusturya İmparatoru II. Joseph ile Koca Yusuf Paşa’nın orduları Muhadiye’de (Romanya’dadır) karşılaşır. Osmanlı kuvvetleri burada kesin bir zafer kazanır. Avusturya İmparatoru ve ordusu Şebeş’e zar zor kaçar. Muhadiye’deki bozgundan sonra Şebeş Boğazı’nda 80.000 askeri ile mevzilenen imparator yeni bir muharebeye hazır hale gelir. Olaylar patlak vermeye başlayacaktır artık. Avusturya kuvvetleri, Osmanlı askerlerini aramak için Timiş Nehri’nin karşı yakasına geçer. Avusturya ordusunun “Hussar Birliği” Osmanlıları ararken çingene konvoyu ile karşılaşır. Çingeneler para almak düşüncesi ile askerlere içki satmak isterler, askerler bu teklifi büyük bir mutluluk ile kabul edecektir. O sırada, yine Osmanlı askerlerini arayan Avusturyalı piyadeler, Hussar Birliği’nin içkisini paylaşmak ister fakat Hussar askerleri bu teklifi kabul etmezler ve aralarında çatışma başlar. Çatışma sürerken piyadeler, Hussar Birliği’ni korkutup kaçırmak amacıyla “Türkler geliyor!” diye bağırmaya başlar. Hussar askerleri gerçekten de kaçmaya başlar, bunu gören diğer askerler de kaçmaya başlar. Koskoca bir ordunun ana kampa doğru dörtnala geldiğini gören bir birlik kumandanı, Osmanlı akıncılarının saldırısına uğradıklarını zannedip, topçulara ateş emri verir ve kendi askerlerine ateş açtırır. Bu olaylar sonucu koskoca Avusturya ordusu kaçmaya başlar ve II. Joseph dahi canını zor kurtarır. İki gün sonra olay yerine ulaşan Osmanlı ordusu 10.000 zayiat ile karşılaşır ve Şebeş’i kolayca ele geçirir. Sonuçta sadece Türk veya Avusturya tarihi için değil, dünya tarihi için de ilginç bir savaş olur. 2. Evliya Çelebi'nin anlattığına göre; Süleymaniye Camii yapılırken İran Şahı, Kanuni'ye, parası yetmezse satıp tamamlasın diye, bir çekmece elmas yollamış. Padişah ise o elmasları küçük minarelerden sağdakinin taşları arasına koydurtmuş. Buna da cevahir minaresi denmiştir. 3. Pehlivan Kara Ahmet, Yeşil Tulumba’da bir kahvede ansızın ölmüştü. Ölürken sarıldığı demir parmaklığın dokuz çubuğu birbirine geçmiştir. 4. Gündelik gazetelerin mevcut olmadığı devirlerde günlük bazı devlet emirleri, ahali tellalları vasıtasıyla toplanarak tebliğ edilirdi. Tellarlar; \"Komşular, komşular! Bu gece camiye buyurun, tembih var!\" diye bağırarak halkı camilere toplarlardı. 5. Somatra Adası'nın en büyük kilisesinin çanı, eski bir Türk topundan yapılmıştır. Üzerinde II. Selim'in tuğrası vardır. Bu top, Somatra Müslümanlarına yardım için gönderilen Türk topçuları tarafından orada dökülmüş ve üzerine de bu ada Müslümanlarının Türkiye'ye tabiiyet alameti olarak II.Selim’in tuğrası konmuştur. 6. IV. Murat zamanında tütün içmek yasaktı. İçen asılarak idam olunur ve öldükten sonra asıldığı yerde çubuğu ağzına verilerek teşhir edilirdi. 7. Alman gazetesi Bild, 2007 yılının mayıs ayında Meksika'da bir çiftçinin bulduğu küçük bir uzaylı fotoğrafını yayınlamıştı. Bu ilginç yaratığı bulan köylünün ise korkudan onu hemen bir kuyuda boğduğu söylenmişti. Olay yaratan ilginç yaratık gerçekten uzaylı mı yoksa cinayetin üstünü örtmek için uydurulmuş bir kılıf mı hala bilinmiyor. Yapılan DNA testlerinde yaratığın kemiklerinin insan eklemlerine benzediği, iskelet sisteminin kertenkeleye benzediği ve yaratığın insanlardaki gibi diş benzeri organlara sahip olmadığı anlaşıldı. Bilim adamları, yaratığın zeki bir varlık olduğunu söylemişti. Yayınlanan raporda, yaratığın bulunduğu bölgenin UFO'lar tarafından sık sık ziyaret edildiği ve ekin çemberlerinin de çok olduğu belirtildi. Bu bebek uzaylının, dünya dışı varlıklar tarafından bilerek bırakıldığı da ima edildi. 8. 1947 Haziran'ında Hollanda bandıralı bir gemi Sumatra açıklarında acil koduyla iki yardım çağrısı gönderdi. İlk çağrıda \"Kaptan dahil herkes öldü\" deniyor, hemen ardından gelen ikincisinde ise \"Ölüyorum\" mesajı bulunuyordu. Çağrıları alan bir gemi hemen yardıma gitti. Ourang Medan'a ulaşıldığında ise gemideki köpek dahil bütün mürettebat, elleri güneşe dönük ve suratlarında bir korku ifadesiyle ölü olarak bulundu. Kısa süre sonra bir patlamayla sulara gömülen geminin gizemi bugün bile varlığını koruyor. Bu ürpertici olayın sebebinin ise, taşıdıkları biyolojik silahtan sızan gaz, \"uzaylı\" saldırısı vs. olduğuna dair teoriler bulunmakta. Hazırlayan: Mehmet Kağan ŞENTÜRK 39

KÜTAHYA KALESİ EFSANESİ Efsaneye göre bir zamanlar Kütahya’da minareden boylu, olağan üstü, dev gibi iri ve güçlü adamlar yaşarmış. Ömürleri de boyları gibi uzunmuş. Bazıları susadığında eğilip kente üç kilometre uzaklıktaki Felent çayından su içerlermiş. Bir gün bu adamlara liderleri yan yana dizilmelerini emretmiş, dizinin bir ucu Yoncalı’ya diğer ucu Nemrut Kayası’na ulaşmış. Liderleri Nemrut Kayası’ndan parçalar kestirerek oda büyüklüğünde kaya parçaları elden ele geçirilerek Gulam Köyü diye bir köyün yanında işlenerek kentin yanındaki şimdiki Hisar Tepe’ye taşınmış. Bir söylentiye göre şimdiki Enne Köyü’nün adı bu olaydan kaynaklanır. Daha önceleri “Elele” olan köyün adı zamanla Enne’ye dönüşür. Kalenin yapımı uzun sürer. Bedenler, örülür, saralar kururlur, su mahzenleri kazılır ve yer altı yolları yapılarak, görkemli bir kale yükselir. Bu sırada bin yaşına yaklaşmış olan başkanın bir oğlu varmış. Henüz bıyıkları yeni terlemiş olan başkanın bu oğlu 300 yaşındaymış ve birden ölmüş. O güne kadar ölümle ilk kez karşılaşan babanın beli bükülür ve yaptığı kaleye bakar bakar, “Üç yüz yaşında oğlum öldü hamı traş. Bu diyarda ölüm olduğunu bileydim, koymazdım taş üstüne taş” demiş. Derleyen: Ömer Faruk ÖZBAY AİZONAİ ANTİK KENTİ Kütahya İli, Çavdarhisar İlçesi sınırları içersisinde yer alan Aizanoi Antik Kenti, Zeus Tapınağı, Stadyum- Tiyatro Kompleksi ve Macellumu ile Roma Döneminin en önemli kentlerindendir. Bir tepe üzerine kurulmuş olan ve şehrin önemli dinsel yapısı olarak görülen Zeus Tapınağı dünyanın en iyi korunmuş Zeus Tapınaklarından biridir. Etrafındaki sütunla çevrili mekânın üstünün mermer kirişlerle kaplı olması nedeniyle Zeus Tapınağı pseudodipteros plandaki tek örnektir. Şehrin kuzeyinde 13.500 kişi kapasiteli Stadyum ve 20.000 kişi kapasiteli Tiyatronun bir kompleks şeklinde yapılması antik dönemde Aizanoi’den başka hiçbir yerde görülmemektedir. M.S. 2. yüzyılın 2. yarısına tarihlenen Aizanoi Macellum’u, dünyanın ilk borsalarından biridir. Macellum’un duvarlarında İmparator Diocletian'ın M.S. 301 yılında enflasyonla mücadele için tespit ettiği imparatorluk pazarlarında satılan malların fiyatlarının yer aldığı ve günümüze kadar oldukça iyi durumda korunmuş olan yazıtlar bulunmaktadır. Derleyen: İsmail Hakkı DUTAR 40

Dünya Üzerinde Mutlaka Görülmesi Gereken Yerler Santorini / Yunanistan Santorini, hemen yan komşumuz Yunanistan'da yer alan adalardan biri. Bozulmamış mimarisi, daracık ve inişli çıkışlı ada sokakları görmeye, sıcakkanlı insanları tanışmaya değer. Akdeniz ve Ege'de turistler tarafından en çok rağbet gören yerlerden biri olan Santorini'ye Türkiye'den de gitmek oldukça kolaydır. Bodrum'dan Santorini'ye, Kos Adası üzerinden kolayca ulaşabilmektedir. Ayrıca Schengen vizesi olmayanlar Bodrum'da bulunan günlük vize merkezlerinden seyahatleri süresince yeterli olacak Schengen vizelerini alabilirler. Tromsø / Norveç Dünyanın sadece kutup bölgelerinde görülen aurora borealis yani kuzey ışıkları; gökyüzünde oluşan ve yeryüzünün manyetik alanı ile güneşten gelen yüklü parçacıkların etkileşimi sonucu ortaya çıkan doğal ışımalardır. Kasım ile Şubat ayları arasında görülebilen ışık gösterisini izlemek için Tromso en uygun yerlerden biridir. Mù Cang Chải / Vietnam Bu bölge pirinç terasları ile oldukça ünlüdür. Mu Cang Chai, pirinç terasları dağın yamaçları boyunca uzanmaktadır. Adeta sonsuzluğa uzanıyormuş hissi veren bu pirinç terasları yaklaşık 2.200 hektarlık bir alan kaplamaktadır. Bu pirinç tarlası terasları ülkenin ulusal peyzajları olarak da kabul edilmektedir. Bryce Kanyonu / ABD Derleyen:Abdullah Samet ARSLAN 10-B Utah'ta bulunan ve Bryce Kanyonu adı verilen bu bölge aslında bir kanyon değildir. Burası parçalannmış bir plato olan Paunsaugunt Platosu'nun doğu tarafında yer alan bir doğal oluşum noktasıdır. Aslında bu doğal oluşum; rüzgar, su ve buz erozyonuyla oluşmuş peribacalarıdır. Bu oluşumlar hem biçimleri hem de oluşum şekilleri yönüyle ülkemizdeki Kapadokya peribacalarıyla oldukça benzer bir yapıdadır. Bryce Kanyonu doğa ve fotoğraf meraklılarının özellikle dikkatini çekmektedir. 41

ÖĞRETMEN VE ERASMUS PROGRAMI ÖĞRENCİLERİMİZ ÇERÇEVESİNDE POLONYA'DA İSPANYADAYIZ Öğretmen ve öğrencilerimiz 6-12 İspanya'da bulunan öğretmen ve Mart 2022 tarihlerinde Polonya'da öğrencilerimiz proje sunumunu ortaklarımız ile birlikte proje yaptılar çalışmalarına katıldılar. CİTY MUN ETKİNLİĞİNE KATILDIK 4-16 Ocak 2022 tarihlerinde Kütahya Boğaziçi Şehir Koleji tarafından düzenlenen City MUN etkinliğine 4 öğrencimiz ile katıldık. Öğrencilerimiz ile yakından ilgilenen İngilizce öğretmenlerimiz Betül Özdomaniç, Merve Ayvaz, Seval Arslan hocalarımıza ve özgüven ile çalışarak okulumuzu temsil eden öğrencilerimiz Esat Emre Ada, Oğuzhan Yavuz, Ramazan Burak Saraç, Mehmet Talha Kayacı’ ya teşekkür ederiz . 42

OKULUMUZA GERÇEKLEŞTİRİLEN ZİYARETLER 30 Mart 2022 Çarşamba günü Kütahya 19 Mayıs Ortaokulu Öğretmen ve Öğrencileri Okulumuzdaki alanları gezdiler. Okul yönetimi, öğretmen ve öğrencilerine teşekkür ederiz 01 Nisan 2022 Cuma günü, misafirlerimiz: Kütahya Adile Zeyyat Şora Ortaokulu Öğretmen ve Öğrencileri Okulumuzdaki alanları gezdiler. Okul yönetimi, öğretmen ve öğrencilerine teşekkür ederiz. Kütahya Kızılcaören Ortaokulu öğrencileri 3 Mart 2022 Perşembe günü okulumuzdaki alanları gezdiler. Kızılcaören Ortaokulu idaresi, öğretmen ve öğrencilerine teşekkür ederiz. Okulumuz Derviş Paşa Kurtuluş Ortaokulu tarafından ziyaret edildi. Tüm Alanlarımızı ve yeni kurulan laboratuvarları gezdiler. Öğrenciler tarafından Uygulamalı Kaynak Simülasyonu ile Elektrik Ark Kaynağı yaptılar. Ziyaretleri için Derviş Paşa Kurtuluş Ortaokulu Yönetici, Öğretmen ve Öğrencilerine Teşekkür ederiz. 43

ÖZET TÜRKİYE’DEKİ YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARINDA ÖĞRENİM GÖREN YEREL VE YABANCI UYRUKLU ÖĞRENCİLERİN İNGİLİZCE KONUŞMADA KULLANDIKLARI DUYUŞSAL STRATEJİLER Merve TEMEL Küreselleşen dünyanın beraberinde getirdiği koşullar ve gereklilikler sonucunda dil öğrenimi her alanın odak noktası haline gelmiştir. İlgi odağı olmakla beraber dil öğrenmenin ve dili geliştirmenin zorlukları inkar edilemez. Alanyazında dil öğrenimini ve öğretimini geliştirmek adına yapılan birçok araştırma mevcuttur. Bir dilin diğer becerilerine kıyasla, o dilde konuşma becerisi kazanma en çok uğraştıran ve çalışma isteyen bir alandır. Bu durum, dünya çapında en çok konuşulan ve rağbet gören İngilizce için de geçerlidir. Öğrencilerin konuşma becerisini etkileyen birçok etken vardır. Bunların içerisinde bilişsel, kişisel, sosyal ve kültürel faktörlerin olmasının yanısıra, kişinin kabul ettiği görüş, inanç, normlar ve milliyeti de dolaylı yönden etkili bulunmaktadır. Bunların dışında motivasyon, kendine güven, tutum ve endişe gibi duyuşsal elementlerin de başka dilde konuşma becerisini önemli oranda etkilediği düşünülmektedir. Bu türlü duyuşsal faktörlerin etkililiğini ortaya koyup geliştiren Krashen (1986), etkin filtre hipotezi (affective filter hypothesis) ile bu alanda hatırı sayılır görüşler ileri sürmüştür. Bunun beraberinde, tarih boyunca bu alanda fikirlerini belirten birçok araştırmacı ve yine bu alanda yapılan sayısız araştırma vardır. Buna göre, öğrencilerin İngilizce konuşmaya karşı duyuşsal tutumları çok ve yüksek düzeyde ise, düşünme durgusu (mental block) olarak tarif edilen etken araya girer ve konuşmanın kalitesini düşürür. Motivasyon, öz saygı ve kaygı alanlarında daha rahat olan ve sıkıntı yaşamayan bireylerin ise İngilizce konuşma becerilerinde daha fazla gelişme kaydedilmektedir. Duyuşsal faktörlerin İngilizce konuşma becerisi üzerine olan etkileri ile öğrencilerin ve öğretmenlerin bu faktörlerle başa çıkma yolları ve bunların etkinliliği bu araştırmanın ana konusunu teşkil etmektedir. Bu çalışma, Türkiye’deki üniversitelerin yoğun İngilizce programlarında eğitim gören orta seviye yerel ve uluslararası öğrenciler ile Türkiye’de çalışan yerel ve uluslararası İngilizce öğretmenlerin kullandıkları stratejiler arasındaki farkı ortaya koymayı amaçlamaktadır. Böylece, milletler arası farklı stratejilerin kullanıldığının ayırdına varma ve söz konusu duyuşsal faktörleri saf dışı bırakıp etkin konuşma becerisi kazanma adına bu stratejilerin birleştirilmesi veya geliştirilmesi planlanmaktadır. Bu amaçla, 30 yerel – Türk – ve 30 uluslararası orta seviye yoğun İngilizce programı öğrencisi ile 15 yerel – Türk – ve 15 uluslararası İngilizce öğretmeni üzerinde araştırma yapılmıştır. Sonuç olarak, uluslararası öğrencilerin İngilizce konuşmada özgüven, motivasyon ve olumlu tutum konusunda daha yüksek değerlere sahip olduğu, yerel öğrencilerin ise daha olumsuz duygular hissettiği belirlenmiştir. Ayrıca, uluslararası öğrenciler İngilizce konuşma notları ve duyuşsal strateji kullanımında ön sıradadır. Aynı şekilde, uluslararası İngilizce öğretmenlerin dil öğretimlerinde daha çok duyuşsal strateji kullandıkları sonucuna varılmıştır. Anahtar Kelimeler: İngilizce konuşma becerisi, etkin filtre, duyuşsal faktörler, duyuşsal stratejiler 44

19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı kutlu olsun. 103 yıl önce Milli Mücadelemizin meşalesini yakan Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları ile aziz şehitlerimizi saygı, rahmet ve minnetle anıyoruz. 19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik Ve Spor Bayramında Gerçekleştirilen Atatürk'ü Anma Gençlik Koşusunda Okulumuzu Temsil Eden Okul Sporcularımız Alparslan Burak Köse 1’inci, Mustafa Dönmez 2’nci, Emre Çelik 4’üncü, Muhammed Artıran 5’inci Oldular. Dereceye Giren Başarılı Öğrencilerimize Ödüllerini Kütahya Milletvekilimiz Ceyda Çetin Erenler Ve Sayın Ali Fazıl Kasap Tarafından Takdim Edildi. 45

AB ERASMUS PLUS ALMANYA PROJEMİZ Avrupa Birliliği Erasmus Plus Programı Mesleki Eğitim Öğrenci ve Personel Hareketliliği Kapsamında desteklenen proje dahilinde okulumuz olarak 1 idareci, 2 öğretmen ve 10 öğrencimiz 1 mayıs 2022 ile 21 mayıs 2022 tarihleri arasında almanya'da staj eğitimi alma fırsatı buldular. PROJENİN ADI:BİNALARDA ENERJİ VERİMLİLİĞİ İÇİN AVRUPA DENEYİMİ DPÜ Proje Pazarı sonuçları açıklandı. Lise kategorisinde Birincilik ve İkincilik ödülünü aldık. Lise Kategorisinde birinciliği Emirhan Algül, Arda Sezer, Enes DABAN \"Yenilenebilir Enerji Kaynaklı Arı Kovanı\" adlı projesiyle, İkinciliği \"Nodemcu ile Akıllı Evlerin Kontrolü\" projesiyle Oğuzhan Yavuz, Hakan Sapmaz, Semih Enes Taha Demir, Mehmet Yiğit Coşgun, Hasan Yaşar, Abdullah Dumanoğlu adlı öğrencilerimiz aldı. Bu başarıda emeği geçen başta danışman öğretmenlerimiz Ayhan İBİLİOĞLU ve Hamdi KAŞIKÇI ile öğrencilerimizi tebrik ederiz. 46

İspanya’da Esen İslam Rüzgârı: ENDÜLÜS Geçtiğimiz aylarda MEB'in desteklediği Erasmus Programı çerçevesinde, öğrencilerimiz yeni bilgiler edinmek ve deneyim alışverişinde bulunmak üzere Avrupa ülkelerini ziyaret ettiler. Bu programların yapıldığı ülkelerden biri de İspanya'ydı. İspanya, gençlerimizin bu ziyaretinde gördüklerinden daha ilginç hatta unutulmaya yüz tutmuş bir tarihe sahip. Avrupa’nın güneybatısında İber Yarımadası'nda yer alan İspanya şimdilerde Fc Barcelona, Real Madrid gibi efsane futbol takımlarıyla gençlerin ilgisini çekip adını duyursa da bundan beş asır öncesi İslam nuruyla şereflenmiş ve bir İslam devletine ev sahipliği yapıyordu. O devirlerde Vizigotlar tarafından idare edilen krallık, Şam merkezli Emevi İslam Devleti’nin gönderdiği orduyla karşı karşıya geldi. Tarık b. Ziyad komutasındaki askerler zaten iktidar kavgaları yaşayan krallığa karşı büyük bir başarı gösterdi. Tarih artık o günden sonra yeniden yazılıyordu. Avrupa’da İber Yarımadası’nın ortasında bir İslam rüzgârı gibi esen Tarık b. Ziyad artık Endülüs Fatihi olarak anılacaktı. Fethin sonunda kurulan devletin ismi, Endülüs Emevi Devleti olarak anılmaya başlandı. Başkenti ise Kurtuba şehri olarak belirlendi. 716-1492 yılları arasında İslami bir siyasetle yönetilen İspanya'da, beş asır geçmesine rağmen hala Müslümanların eserlerini görmemiz mümkün. Örneğin Gırnata şehrinde, ismini Arapça bir kelime olarak kırmızı renginden alan El- Hamrâ Sarayı, dünya çapında önemli bir yere sahiptir. Ayrıca İslam mimarisinin yansıtıldığı en güzel örneklerinden biridir. Aynı zamanda Kurtuba şehrinde bulunan şimdilerde Kurtuba Katedrali olarak geçen eser, aslında Müslümanlar tarafından inşa edilmiş Kurtuba Ulu Camii'dir. Dış görünüş olarak gayet sadelik içeren bu İslami yapı içine girildiğinde sizi büyüleyen mimari sanatlarla süslenmiştir. Kurtuba şehrinin Müslümanların idaresinden çıkıp yeniden Hristiyanların eline geçmesiyle bu ihtişamlı cami iktidar göstergesi olarak kiliseye çevrilmiştir. Belli bir süre İslam mimarisi özelliklerine müdahale edilmemiş olsa da daha sonraları katedral eklenmiş, minare çan kulesine çevrilmiştir. İslam mabedimizin kiliseye çevrilmiş olması naçizane yüreğimiz burkmuş olsa da İslam eserlerinin silinemez varlığı bizi memnun etmektedir. İspanya'nın sosyal yaşamına baktığımızda da hala Müslümanların gelenek izlerine rastlamak mümkün. Örneğin, Peygamberimiz Muhammed Mustafa (sav), Arap Yarımadası'nın coğrafi sıcaklık şartları gereği, 47

öğle saatlerini dışarıda geçirmek yerine evinde bazen dinlenerek bazen ise \"kaylule\" dediğimiz uyku ile geçirirmiş. İber Yarımadası da sıcak bir coğrafyaya sahip olduğu için Müslümanlar, burada da kaylule geleneğini devam etmiştir. Bu uygulamanın sosyal bir gelenek haline gelmesi, şuan ki İspanya halkı içinde \"siestra\" olarak isimlendirilerek devam etmektedir. Farklı coğrafyaları paylaşıp, farklı dilleri konuştuğumuz İspanya tarihini incelediğimizde, yabancı olarak hissettiğimiz pek çok coğrafyada olduğu gibi düşünülenin aksine İslam dininin izleri oralarda yaşanmışlıklarımızı hatırlattı. Umarım öğrencilerimizde Erasmus Programı kapsamında gittikleri gezilerde böyle hissedebilmişlerdir… Nuran KARA-Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğrt. 48

“ …Böylece, gözlemci sadece olasılıkları değiştirmiş olmakla kalmayacak, gözlemlenen şeyi de var edecektir. Özünde, bir şeyi gözlemlemek gözlenen şeyi yaratmak demektir. Soru şudur, ilk dönem evrenini gözleyen kimdi? Orada, onunla başlayacak bir gözlemci yoksa Tanrı yaratılışı izlememiş demektir, o zaman kuantum fiziğine göre herhangi bir gözlemin olası bütün sonuçları aynı zamanda yan yana ortaya çıkacaktır. Bu kuantum fiziğinin paralel evrenler kuramının ileri sürdüğü şeydir. “ Fred Alan WOLF Kuantum deneylerinin sonucunun bilgisayarla tespit edilip, bilgisayarın tespit ettiği sonuçların ise yıllar sonra alınacak bir çıktı ile öğrenilmesi mümkündür. Böylesi bir durumda 'zihin' (gözlemci), kuantum deneyinin sonucunu yıllar sonra çıktıdan öğrenmiş olacaktır; 'zihnin', bu bilgisayar çıktısına bakarak, bilgisayarla tespit edilmiş yıllar önceki deneyi geriye doğru etkileyebileceğini söylemek ise hiç mantıklı gözükmemektedir. Barbour'un dediği gibi, 'dalga fonksiyonunun söndürülmesi' olarak tarif edilen deney sonucunu etkileyenin 'zihin' olduğunu düşünmek yerine, gözlemde kullanılan aletin kuantum seviyesiyle etkileşiminin, bahsedilen olgunun nedeni olduğunu düşünmek daha doğrudur. İşte burada Müslüman alimler zihin ve ruhun aynı şey olmadığını ruhun zamansız ve mekansız yani zamandan mekandan münezzeh olduğunu iddia etmişlerdir. Hem de çok öncelerden….ama en azından kuantum fiziğindeki bu gelişmeler ile ruh kavramının eşiğine gelinmiş ve doğu felsefesine ve mistizmine büyük ilgi buradan başlamıştır. Bakalım Allah’ın isimlerinin tecellilerive bu bağlamdaki illiyet-vesile ve sebep sonuç ilişkisi nasıl ilişkilendirilecektir? Efsun Tuba ARSLAN-Fizik Öğrt. 49

OKULUMUZDA “CEMRE ŞİİRE DÜŞÜNCE” ADLI ŞİİR OKUMA YARIŞMASI DÜZENLENDİ KÜTSO Mesleki Teknik ve Anadolu Lisesi olarak “Cemre Şiire Düşünce” adlı Şiir okuma Yarışması düzenledik. Yarışmada 11 -C sınıfı öğrencimiz İsa TAŞ 1. 10- B sınıfı öğrencimiz Abdullah DUMANOĞLU 2. 10-A sıınıfı öğrencimiz Hasan SUBAŞI 3. 10-D sınıfı öğrencimiz Mustafa ARSLAN 4. oldular. (Mansiyon) Ödül töreninde öğrencilerimize madalya ve ödüllerini Okul Müdürümüz Sayın Hasan Düzgün, Okul Müdür Yardımcımız Sayın Ercan Berber, ve Jüri üyelerimiz takdim ettiler. Programın hazırlanması ve sunumunda Türk Dili ve Edebiyat Öğretmenimiz Nuray Doğan, Jüride ;Kimya Öğretmenimiz Aynur Alp Düzgün, Tarih Öğretmenimiz Şenay Kurum, Fizik Öğretmenimiz Efsun Arslan yer aldılar. Başta Okul İdaremiz olmak üzere, emeği geçen öğretmenlerimize ve yarışmada dereceye giren ve yarışmaya katılan öğrencilerimize ve izleyicilerimize teşekkür ediyoruz. 50


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook