Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore HİKAYEMİ SÜRDÜR

HİKAYEMİ SÜRDÜR

Published by fatih_bilgin005, 2022-04-28 21:04:59

Description: HİKAYEMİ SÜRDÜR

Keywords: HİK AYEMİ SÜRDÜR

Search

Read the Text Version

HİKÂYEMİ SÜRDÜR e-Twinning Projesi Çalışmamız 2022 1

İÇİNDEKİLER  Ön Söz …………………………………….………………….………..3  Danışman Öğretmenlerimiz…………………………………………….4  Hikayelerin Yazımında Görev Alan Öğrencilerimiz ……….………….5  Fotoğraflarla Biz ………………………….…………...……………..6-9  Huzur Dolu Hayat………………………….…...…………….….10-15  Kız Kardeşler ……………………………….…………...............16-18  Yarış Başlasın! ……...………………………….……………...….19-22  Müjde ……………………………….…………..……………….. 23-25  Çevre Matik……………………………………………..…………26-33  Ormanın Gizemi……………………….…………...…...................34-37  Yaramaz Arkadaşlar………………………………………………38-42  İyilik………………………………………….………....…………43-45  Özgür Kuş……………………………………………...………….46-48  Askerlik Macerası…………………………………………………49-51  Ailem Ve Mahallem………………………………….……………52-55  Doğa Dostu Cemre………………………….………..……………56-58  Bir Yaşam Mücadelesi……………………………….....…………60-64  Yavruların Sesi……………………………………….....…………65-69  Uzay Macerası……………………………….………….................70-72  Yeraltında Kilitli Sandık……………………….……………………73-79  Kaldırımdaki Çocuk…………………………………………………80-82  Selin'in Okul Başlangıcı …………………………..………………83-86  Kelebeğin Rüyası …………………………………………….......88-89 2

ÖN SÖZ Bir öğretmenin öğrencileriyle sınıflar arası oyun olarak uyguladığı bir çalışmanın; e-Twinning projesi olarak Türkiye’nin dört bir yanından katılan kıymetli öğrenci ve öğretmenlerle uygulanıyor olması gurur verici. Bu kitapta birbirinden kıymetli 18 hikâye var. Her bir satırına tüm öğrencilerin ve öğretmenlerin samimi gayretleri sindi. Birçok farklı kültürün birleşmesi, birçok iklimin hikâyelerimize değmiş olması ne kadar zengin bir ulus olduğumuzu bir kere daha hatırlatıyor. Öğrencilerimiz bizden daha gayretli, öğretmenler olarak bizler çocuklarımızdan daha heyecanlıydık. Zevkle okunması dileğiyle. Filiz AYDIN 75. Yıl Ortaokulu /Samsun 3

4

5

FOTOĞRAFLARLA BİZ 6

7

8

9

HUZUR DOLU HAYAT Gözünü açtığında sabah olmuş, hızlıca geçen arabaların kulak tırmalayan egzoz sesi odanın içini sarmıştı. Hemen yatağından kalkıp elini yüzünü yıkadı. Yatağını düzeltip odasının perdesini açtı. Havaya baktığında gökyüzünde güneş parlıyordu ve tek bir bulut bile görünmüyordu. Annesi mutfakta olmalıydı çünkü çok güzel börek kokuları geliyordu. Sonrasında ise mutfağa gidip annesine “Günaydın.” deyip sofraya oturmuş, böreğini ve sütünü yiyip içmeye başlamıştı. Annesi sormuştu “Heyecanlı mısın?” diye. O da “Evet.” deyip ve kalkıp son bir kendine bakmıştı. Her şey gayet yolundaydı. Hazırlanmış, üzerini giymiş ve çantasını alıp okulun çamurlu yolunu tutmuştu. Okul, evlerinin hemen alt caddesindeydi. Caddedeki herkes (esnaf, seyyar satıcılar, mahalle sakinleri) onu tanırdı ve Gaye de onları tanırdı. Mahallede Yeşil Market adlı bir market vardı. Marketin isminin “Yeşil” olmasının nedeni, ürünlerinin yemyeşil, doğal ve taptaze olmasıydı. Ve gelelim market sahiplerine. Biri Nermin Teyze, diğeri de onun eşi Ahmet Amca... Çok tatlı, tonton insanlardı ikisi de. Mahallede, okula doğru giderken bir de nalbur vardı. Nalburun ismi Mini Nalbur ama aslında hiç de mini değildi. Eskiden meşhur 1 milyoncu dükkanları vardı ya. Onlar gibiydi. İçinde -işe yarasın yaramasın- ne ararsan vardı. Dükkan sahibi orayı öyle bir ışıklandırmıştı ki akşam dükkanın önünden geçerken herkes gözünü kısıyor, on beş yirmi çeşit renkten oluşan ışıktan dolayı kimse dükkana rahatça bakamıyordu. 10

Gaye, ne kadar renkli bir mahallesi olduğunu düşüne düşüne okula varmıştı. Okulun kapısı ne zaman gitse hep çamurluydu ve hiç temiz olmazdı. Nedenini o ve Ayşe de bilmiyordu. Sınıfa girdiklerinde Ayşe, çantasından iki ıslak mendil çıkarıp birini Gaye’ye, diğerini de kendine ayırıyor; bu mendillerle ayakkabılarının çamurlarından biraz olsun kurtuluyorlardı. Haziran’ın ilk haftasına girildiğinde artık sınav zamanı gelip çatmıştı. Öğretmenler sınav hazırlama telaşındaydı. Öğrenciler ise sınavların üst üste geldiğinden, sınavlara hazırlanmak için zamanın olmamasından yakınıyorlardı. Gaye ile Ayşe’nin evleri aynı apartmanda olduğu için bir akşam Gaye’nin evinde, diğer akşam Ayşe’nin evinde “sınava çalışma törenleri” düzenleniyordu. Yine günlerden bir gün Gayelerin evinde Gaye’nin arkadaşı Ayşe ile bir sınava çalışma töreni düzenleyeceklerdi. Okul çıkışında Gaye ile Ayşe evlerine doğru yol almışlardı. Aynı apartmanda oturdukları için herkes evlerine dağılıp üstlerini değiştirdi. Ayşe Gayelerin evine giderken apartmanlarına daha yeni doğum yapmış olan kediyi gördü. Yavru kedilerin hepsi bembeyaz ve pamuk gibi tüylere sahipti. Ayşe’nin Gayelere gitmesi gerekiyordu fakat kedileri bırakıp gidemiyordu. Hemen gidip Gaye’ye haber verip bir kap su ve mama istedi. Gaye de hemen gidip Ayşe’nin istediklerini getirip hep beraber kedilerin yanına doğru gittiler. Gaye’nin bir kedisi olduğu için kedi bakımının nasıl olduğunu biliyordu. Gaye’nin aklına şöyle bir fikir geldi. Mahallelerinde olan nalburdan kedilere bir yuva yapmak için eşyalar alacaklardı. Ayşe bu fikri çok beğendi. Gaye ve Ayşe 11

annelerinden izin alıp dışarı çıktılar. Keyifle nalbura gidiyor, esnaflarla selamlaşıyor bir yandan da birbirlerini yakalamaya çalışıyorlardı. Sonunda nalburun önüne gelmişlerdi. Gerekli malzemeleri aldılar ve eve doğru yol aldılar. Gaye ve Ayşe eve vardıktan sonra hemen kedilerin evini yaptılar ve üstüne “Lila’nın Evi” yazdılar ve içine kediler için minik oyuncaklar koydular. Sıra geldi sınava hazırlanmaya. Ayşe kendisi için gerekli olan eşyaları alıp Gaye’nin evine gitti. Ders çalışmaya başladılar. Yapamadıkları soruyu birbirlerine anlatıyor, yanlış yaptıkları sorular ile alakalı notlar çıkarıyorlardı. Gaye’nin annesi onlar ders çalışırken nefis kokulu kurabiyeler hazırlamıştı. Kızlar afiyetle kurabiyelerini yediler ve evlerine dağıldılar. Ve her gün böyle ders çalışmaya devam ettiler. Sonunda sınav günü gelmişti. Sınav ikinci ders olduğu için Gaye ve Ayşe aldığı notları tekrar edeceklerdi. Okula gittiler ve kapıdaki çamur birikintisini umursamadan içeri girerken bir anda yanlarından geçen okul servisi üstlerini mahvetmişti. Bu şekilde sınava giremezlerdi. Bu yüzden ilk ders eve gidip üstlerini değiştirmek için sınıf öğretmeninden izin almaları gerekiyordu. Gaye ve Ayşe gerekli izinleri aldıktan sonra eve gidip üstlerini değiştirip dışarı çıktılar ve okul yakınında yanmakta olan bir ev gördüler. 12

Gaye ve Ayşe gördükleri karşısında ağızları açık kaldı. Hemen yakınlarında olan tüm esnafa haber verdiler. Esnaflar bütün kovaları toplayıp yangını söndürmeye çalışıyorlardı. Gaye ve Ayşe ne yapacaklarını bilemiyorlardı. Okula gitmeleri gerekiyordu fakat bir o kadar da yangın için endişeleniyorlardı. Bir esnaf onlara ortam kalabalık olduğundan dolayı geri çekilmelerini, kendilerini tehlikeye atmamalarını istiyordu. Gaye bu durumda Ayşe’ye kurtarma çalışmalarına engel olmamak hem de sınava yetişebilmek için bir an önce okula gitmeleri gerektiğini söyledi. Akılları orada kalmıştı ancak yapacak bir şey yoktu. Okula geldiler. Akılları 13

yangında da olsa sınava girdiler. İkisinin de sınavı çok iyi geçmişti. Sonucu ailelerine bildirmek ve yangındaki durumu öğrenmek için biran önce eve gitmek istiyorlardı. Eve dönüş zamanı gelmişti. Koşarak yola çıktılar. Mahalleye geldiklerinde yangından kimsenin zarar görmediğini öğrenmek onları çok rahatlatmıştı. Ancak evin oturulacak hali kalmamış, eşyalar kül olmuştu. Mahalleli bu durum için bir çare düşünmekten kendilerini alamıyorlardı. Ancak bir engel vardı. Kalacakları bir ev ve kullanabilecekleri eşyaların temini zaman alacaktı. Bu zaman içinde nasıl bir yol izlenmesi gerektiği konusunda farklı fikirler öne sürülmüştü. Gaye ve Ayşe'nin bütün gece gözlerine uyku girmemişti. Gaye'nin aklına bir yangın kumbarası fikri geldi. Ayşe ve ailesine hatta tüm mahalleliye anlatmak için sabırsızlanıyordu. Sabah erkenden uyandı. Anne ve babası da çoktan uyanmış kahvaltı masasında Gaye'yi bekliyorlardı. Daha elini yüzünü yıkamadan başladı fikrini anlatmaya... Bu yardımlaşma fikri anne ve babasının da çok hoşlarına gitmişti. Daha sonra acele bir şekilde kahvaltı yaptılar ve muhtarlığın yolunu tuttular. Giderken Ayşe'yi de almayı unutmadılar. Ayşe'nin de içi kıpır kıpır olmuştu. Muhtar da bu talihsiz olaya üzülmüş oda çare bakıyordu. Gaye'nin fikrini o da beğenmişti. Mahalle kahvesinde öğlen esnaf ve mahalleliye bir toplantı yapacağı ilanını duyurdu. Bütün herkes neredeyse eksiksiz oradaydı. Muhtar Gaye'nin fikrinden bahsetti ve bütün herkes onay verdi. Kimin elinden ne geliyorsa az ya da çok bir kumbarayı doldurmuşlardı. Evi yaşanabilir bir hale getirebilecek bir miktar çoktan toplanmıştı bile. Herkes komşularının evlerinin bitene kadar 14

misafir etmek istediler ama mahalledeki pansiyon sahibi ev bitene kadar hiçbir ücret talep etmeksizin kalabileceğini bildirdi. Ayşe ve Gaye birbirlerine baktılar ikisi de içinde aynı huzuru hissettiler... İçlerinden iyi ki böyle birlik beraberlik içinde huzurla yaşayabilecekleri insanlar vardı çevrelerinde ve içleri çok rahattı. Uzun bir aradan sonra huzurla uykuya daldılar. Biliyorlar ki çevresi hep iyi ve kötü günde yanlarındaydılar. 15

KIZ KARDEŞLER Bir evde yaşayan üç kardeş vardı. Bu kardeşler evde tek başlarına yaşıyorlardı. Anne ve babaları kanser hastalığı yüzünden vefat etmişti. Bu kardeşlerden en büyüğünün adı Buğlem’di. Buğlem’in uzun sarı saçları ve çok güzel mavi gözleri vardı. Herkes onu çok beğenirdi. Aynı zamanda Buğlem çok da çalışkan bir kızdı. Buğlem bütün kardeşleriyle tek başına ilgilenirdi. Onların her isteğini yerine getirirdi. Anne ve babalarının eksikliğini kardeşlerine hissettirmemeye uğraşırdı. Bu kardeşlerin ortancasının ismi Elif’ti. Elif ablasına benzemezdi. Onun siyah kıvırcık saçları ve kahverengi gözleri vardı. Elif evdeki en neşeli insandı. Her olayda komik bir yan bulur ve kardeşlerini hep güldürürdü. derslerinde çok başarılı bir öğrenciydi. Büyü-yünce İngilizce öğretmeni olmak istiyordu. Kardeşlerden en küçüğünün adı Aylin’di. Aylin büyük ablası Buğlem’e çok benzerdi. Sarı saçları ve yeşil gözleri vardı. Aylin evin en yaramazıydı. Hiç rahat durmazdı. Ablaları hep onun peşinde dolaşırdı. Buğlem, Aylin’e bakmak zorunda olduğu için okula gidemiyordu. Annesi ve babası yaşarken Buğlem de okula giderdi. Okulunu, arkadaşlarını ve öğretmenlerini çok severdi. Bu kardeşlerin evi ormanlık alana yakındı. Ormanlık alan biraz korkutucuydu. Ormanlık alandan bazen hayvan sesleri gelirdi. Kardeşler bu seslerden çok korkarlardı.Birbirlerini yalnız bırakmazlardı. Onlara yardımcı olabilecek bir akrabaları da yoktu. Akrabalarının bazıları ölmüştü. Bazı akrabaları yaşıyordu ama bu 16

akrabalarının evleri de onlara çok uzaktı. Bu akrabalarının yanlarına gidebilecek paraları da yoktu. Yakınlarında olan birkaç ev vardı. Kızlar bu komşularının yardımlarıyla geçinebiliyordu. Kısacası bu üç kardeş için hayat çok zor devam ediyordu. Bu üç kardeşin en sevdiği aktivite evlerinin karşısındaki elma ağacından elma alıp yemekti. Sıcak havalarda üç kardeş ağacın altında oturup oyunlar oynar, Elif’in şakalarına gülerlerdi. Hafta içi Elif okula giderken evin yakınlarına bir Pazar kurulduğunu gördü. Okulda gün boyu pazarda bir şeyler satıp para kazansak diye içinden geçirdi. Bir an evlerinin karşısındaki elma ağacından elma toplayıp satabileceklerini düşündü. Ablasına bu fikri söyledi, Buğlem bu fikri çok beğenmişti. 17

Buğlem Elif ve Aylin elma toplamaya çıktılar. Bir çuval elma topladılar. Bu üç kardeş bir çuvalla pazarın yolunu tuttu. Bütün elmalarını satıp kazandıkları parayı biriktirmeye karar verdiler. Çünkü Elif’in en büyük hayali olan İngilizce öğretmenliğini yapması için şehirdeki okula gitmesi gerekiyordu. Bu üç kardeş birkaç ay boyunca evlerinin çevresindeki meyveleri toplayıp pazarda satmaya devam ettiler. Bu üç kardeş hala elma satmaya devam ediyorlardı. Ve para kazanmaları gün geçtikçe artmaya başlamıştı, Elif ise çok mutlu oluyordu. Her bir TL onun için şehirde İngilizce öğretmeni olup hayallerini gerçekleştirmeye yarayacağını sağlar. Bunun için elmaları satıp daha çok çok para kazanmaya karar verdiler. 3 kardeş 3 sepete ayrılır ve ayrı yerlerde satmaya başlarlar parayı kazanmaları ikiye katlanır ve Elif için paralar birikir ve İstanbul'a İngilizce öğretmeni olmuş olarak gider ve Buğlem de okumaya karar verir, hakim olmak ister Aylin doktor olup insanları tedavi etmek ister. Yıllar sonra bu hayallerini gerçekleştirirler, söz verdikleri gibi insanlara yardım edip onları mutlu ederler. 18

YARIŞ BAŞLASIN! 5-A sınıfında sıradan bir gündü. Türkçe öğretmenimiz Kemal öğretmen sınıftan içeri girdi. Sınıfta o anda birçok ses vardı. Öğretmen içeri girince tüm öğrenciler sessizleşti. Kemal öğretmen “Dersin sonunda size bir hikaye okuyacağım.” dedi. Bu hikaye öğretmenin kendi çocuğuna aldığı bir kitapta yer alıyordu. Hikayenin adı ise “ Kurabiye Tadında Hikayeler ”di. Bu hikayede babasına bırakılan bir çocuk vardı. Çocuk babasına bırakılmıştı çünkü çocuğun annesi pazara gitmişti. Çocuk babasıyla oyunlar oynuyordu. Çok mutluydu. Bu oyunlardan bir tanesinde oyuncak fincanla babasına kahve vermişti. Çocuk fincana su doldurmak için çeşmeye gitmişti ama çeşmeye boyu yetişmedi. Fincanın içine klozetten su doldurdu. Kahveyi içen baba suyun hepsini dışarı püskürttü. Hikayenin sonunu duyan 5-A sınıfının öğrencileri gülmeye başladı. Herkes bu hikayeyi çok sevdi. Öğretmen, bu hikayenin sınıfın dikkatini çektiğini gördü ve sınıfta bir kitap okuma yarışması yapmaya karar verdi. Kemal öğretmen sınıfta beşer kişilik iki grup oluşturdu. Öğretmen ve öğrenciler kitapları beraber seçtiler. İnternetteki bir kitap sitesinden sipariş verdiler. Kargoları geldiğinde yarışma başlayacaktı. Çocuklar heyecanlı bir şekilde kargoları bekliyorlardı. Bir hafta geçti ve kargolar geldi. İki grup artık yarışmaya hazırdı. Birinci grupta Eda, Zeynep, Azra, Mete ve Zeki vardı. Eda sınıfın en sessiziydi. Zeynep sınıfın en çalışkan ve konuşkan öğrencilerinden birisiydi. Azra sınıfın en meraklısıydı. Mete ve Zeki ise sınıfta sürekli şakalar yaparlardı. Sınıfın en komik ikilisiydi. İkinci grupta 19

ise Dilek, Nehir, Talha, Buğlem ve Ahmet vardı. Dilek sınıfın en neşelisiydi ve her şeye gülerdi. Nehir ve Buğlem sınıfın en becerikli öğrencileriydi, her işe yetişirlerdi. Talha tarihe çok ilgi duyardı, sınıfın tarih profesörüydü. Ahmet ise yeni hikayeler yazmayı çok severdi. İki grup yarışmaya hazırdı. Yarışma başladı. Azra hastalan- mıştı. Yüzü kızarmıştı. O yüzden Azra yarışmaya katılamayacaktı. Onun yerine öğretmeni yeni bir yarışmacı aldı. Takım bundan rahatsız olmuştu. Karşı çıktılar ama öğretmeni bunu kabul etmedi. Yarışmaya beş dakika kalmıştı. Yeni yarışmacının adı Ece idi. Yarışma başladı. Takım kaybediyordu. Durum 4-1'di.Takım artık hırslanmıştı. Yeni arkadaşlarına bağırmak için yer arıyorlardı. 1. tur bitmişti. Kazanan diğer takımdı. On beş dakika moladan sonra 20

yarışmanın 2. turu başlamıştı. Artık yeniyorlardı. Bu yüzden çok mutlulardı. Yarışma bitmişti. Durum bire birdi. Takımlar içlerinden en iyi bir kişiyi seçmeleri gerekiyordu. Takımlardan birer oyuncu seçildi ve Azra'nın takımı yenmişti ve bu Ece sayesindeydi. Ama kabullenmiyordu. Dışarıya çıktılar, onları arabanın önünde Azra ve öğretmenleri bekliyordu. Çok şaşırmışlardı hep bir ağızdan \"sen hasta değil miydin\" diye sordular. Azra ise \"Doktora gidip muayene olup şurup aldık.\" dedi. Takım ise geçmiş olsun dediler. Öğretmeni araya girerek \"Size sürprizim var\" dedi ve arabaya bindiler, yola çıktılar... Çıktılar çıkmasına fakat hepsinin kalbi kelebek gibi pır pır atıyordu. Aralarından hiç biri sürprizin ne olduğunu bilmiyordu. Derken sürpriz alanına geldiler. Ne görsünler hepsinin anne babası gelmiş,güzel bir masada onları bekliyorlar! Hepsi ebeveynlerinin kollarına atladılar ve heyecanlı heyecanlı nasıl kazandıklarını anlatmaya başladılar. O kadar hevesli anlatıyorlardı ki çoktan gelmiş olan çikolatalı pastanın farkına varamamışlardı bile! Sonradan öğretmenleri “Çocuklar masanın ortasına bakın derim.” demişti de yeni görmüşleri nefis kutlama pastasını. Önce yemeklerini sonra da pastalarını yediler. Ardından ailelerinin, evlerinden getirdikleri rahat ve şık kıyafetleri giydiler derken müzik çalmaya başladı.Hepsi bir ağızdan zevkli zevkli şarkıyı söylemeye başladılar,doyasıya dans ettiler...Sonradan hepsinin aileleri öğretmenleriyle beraber sohbete çekildi. Çocuklar ise tabu oynamaya başladılar. O kadar fazlasıyla eğleniyorlardı ki kıkırdaş- 21

maları ailelerinin yanına kadar gitmişti. Çocuklar güldükçe anne babalar daha çok gülüyordu. Zaman su gibi akıp geçti, evlerine çekildiler.Şimdi ise o gecenin üstünden tamı tamına 10 yıl geçip gitti. Hepsi üniversite sınavına hazırlanıyor şimdi. Hala görüşmeleri ve aralarındaki bağı koparmamaları çok ince, güzel bir şey... Beraber gülüyorlar, beraber ağlıyorlar...Öğretmenleri hala görev başında. Aynı okulda ve aynı sınıflara ders anlatıyor. Asla ve asla ziyaret etmeyi unutmuyorlar tabi ki. Sınıflarında o güzel günlerin kokusu kaldı anılarıyla beraber... Sonsuza dek silinmemek üzere... 22

MÜJDE Gebe kadın doğacak çocuğunun ne cinsiyetinden ne de durumundan haberdarmış. Çünkü burası şehre çok uzak bir köymüş. Bundan dolayı bu köyde hastaneye gitmek pek de yaygın olmayan bir durummuş. Hele de kadınların tek başına şehre gitmesi görülmedik bir davranışmış. Bu sebeple köyün en güzel kadınlarından biri olan Nesibe bu dokuz ayı merak içinde geçirmiş. Acaba doğacak çocuğum kız mı erkek mi; sağlıklı mı sağlıksız mı, soruları aklını kurcalamış durmuş. Zorlu bir bekleyişin ardından bu soruların cevabını öğreneceği gün gelmiş çatmış. Gelininin başında bekleyen Meliha Nine de dualar okuyup üflermiş. İnanırmış ki dua tüm zorluklara karşı en kuvvetli korumaymış. Meliha nine gelininden daha da heyecanlı görünüyormuş. Çünkü doğacak olan bebek onun ilk torunu olacakmış. Başlamış torunu ile ilgili hayaller kurmaya; onu kucağına alacak, sarıp sarmalayacak, ona kendi elleriyle yemekler yedirecek, büyümesine şahit olacak, küçükken çektiği fotoğraflarını mutluluk gözyaşları içinde ona gösterecek, ne zorluklar içinde onu büyüttüklerini anlatacak, tüm bunları yaparken çok heyecanlanacak. Hatta ömrü yeterse torununu askere bile yollayacak. Ninenin zihni bu hayaller içinde yüzerken birden durmuş. “Neden ben torunumun asker olacağını hayal ettim ki?” diye düşünmüş, “Ya kız olursa?” Elbette onu da çok sevecekmiş. Ona renkli patikler örecek, onu güzel güzel giydirecekmiş. Meliha Nine Nesibe gelinin sızlamaları ile hayal dünyasından gerçek dünyaya dönmüş. Odanın için atan iki kalp heyecan içindeyken bir de kapının dışında çocuğunun doğmasını bekleyen İsmail varmış. 23

Hızlı adımlarla bir ileri bir geri yürüyormuş. Bu şekilde zorlu geçen birkaç saatin sonunda odadan bebek ağlayış sesleri gelmiş. Bu ses ile irkilen ve heyecanlanan taze baba İsmail kendini hızlıca odaya atmış. Bir de ne görsün! Meliha Nine, kucağında ne olduğu belirsiz bir şey tutuyor gibi gelmiş İsmail’e. Sırtı kendisine dönük olan Meliha Nine’ye merak ve heyecanla biraz daha yaklaşmış. İşte şimdi birbirlerine yapışık olarak doğan ikiz bebeklerine bakıyormuş. Odanın havası birkaç dakika önceye göre birden değişmiş. Herkes şaşkın ama yine de umutlu yüzleri ile birbirlerine bakıyorlarmış. Bir anda doktor içeri girmiş ve ikizlerin ayrılması için belirli bir yaşa gelmeleri gerektiğini söylemiş. Annesi ve babası hayretler içerisinde kalmış, ne diyeceklerini bilememişler. O sırada Meliha Nine hemen lafa atlamış. Çocukların iyileşmesi için ne gerektiğini sormuş. Doktor da bu ameliyatın çok ciddi sonuçları olabileceğini söylemiş. Her hafta kontrole gitmişler, gitmişler ve aradan 15 yıl geçmiş. Doktor son kontrolde ikizlerin yaşlarının ameliyat olmak için yeterli olduğunu, ameliyat parasını getirdikleri taktirde ameliyatı gerçekleştirebileceğini ama zor bir ihtimal olsa da ikizlerden birisini kaybedebileceklerini söylemiş. Anneleri Nesibe kızlarına konuyu açmış ve ne düşündüklerini sormuş. İkisi de kabul etmiş ve ameliyat olmak istemişler. Bunun için de para gerekliymiş köye haber salınmış. Herkes seferber olmuş civar köylere de haber salınmış. Ünlü bir iş adamı bu ikizleri duymuş ve onlara yardım etmek istemiş. 24

Onları çokça aramış ve soruşturmuş. En sonunda ikizlerin yaşadığı evi bulmuş. Sabahleyin ilk iş evlerine gidip yardım teklifi sunmak olmuş. Kapıyı orta yaşlı bir kadın açmış. - Buyurun kime baktınız? -Ben Ahmet Uzun. Beni tanırsınız. Kadın kenara çekilmiş. Ahmet Bey eve girince durumu anlatmış, ikizlere yardımcı olmak istediğini söylemiş. Birkaç gün sonra ameliyat için gün almışlar. Ameliyat gayet başarılı geçmiş. Birkaç ay sonra ikizler yürümeye başlamış. Onlara bu fırsatı veren Ahmet beyi de hiç unutmamışlar. 25

ÇEVRE MATİK Gökhan ve Berkan okuldan sonra öğretmenlerinin verdiği ödev için çevreyi gezeceklerdi. Gökhan ve Berk çevreyi gezerken çöplerin yerlerde olduğun denizlerin karardığını görünce berk \"buda ne bu kadar kirlilik olur mu?\" diyerek sordu Gökhan\" bilmiyorum insanların çevreyi kirletmeleri hiç hoş değil\" dedi Gökhan’ın aklına bir fikir gelmişti çevre için bir proje yapacaktı. Projesine \" Çevre Matik\" adını bile düşünmüştü. Berk’e bu fikrini anlattı. Berk”Bu fikir çok uçuk diyerek gülmeye başladı\". Gökhan sinirlendi ve \"Neden gülüyorsun? kolaysa sen yap\" dedi ve sustu. Berkan\" tamamda öğretmenden benle aynı düşüncede\" Gökhan\" sen bilirsin ben öğretmene soracağım\" dedi ve yollarına devam ettiler. Gökhan eve gidince hemen bir anket hazırlamaya başlamıştı. Anketini bir haftada tamamlamıştı. internetten, ailesine sorarak ve bir sokak röportajı yaparak bitirdi Berk ona şaşkın ifadelerle bakıyordu\" olabileceğinden emin misin?\". Diyerek sordu. Gökhan emin bir şekilde\" \"evet\" diyerek karşıladı. Berk kızgındı neden daha önce düşünmediğini hatırlayıp hatırlayıp kendine kızıyordu. Akşam ölmüştü Gökhan düşünüp kitaplardan gene araştırma yapıyordu ne yapsam diye düşünürken aklına Berk'in bilgisayarından 3 boyutlu yazıcıdan çevreye katkısı olan bir ürün üretmek geldi ama Berk ona izin vermeyecektir çünkü ona çok kızgınım. Aradan bir hafta geçmişti. Görüşmedikleri için Berk çoktan yapacakları projeyi unutmuştu. Okuldan çıktıkları esnada göz göze 26

geldiklerinde Gökhan, Berk ile konuşma gereksinimi duydu. Berk de Gökhan’ın gözünden anlamıştı ona bir şeyler diyeceğini. Yaklaşık bir ay önce konuştukları proje hakkında yeni fikrini açıklayacaktı ona. Berk’te onu can kulağıyla dinlemeye başladı. Yeni fikri son günlerin yeni haberlerden biri olan Marmara’daki müsilaj sorununu çözmeye yönelikti. Gökhan Berk’e düşüncelerini açıkladıktan sonra Berk bu fikre olumlu yaklaştı. Gökhan çok iyi proje yapardı onun için proje yapmak ya da bir şeyler geliştirmek çok heyecan vericiydi. Berkin aklına Gökhan’ın dayısı kimya dalında eğitim veren bir üniversite hocası olduğu gelir da Berk’in kendisi gibi düşündüğünü onun gözlerinden yakalayabilmişti. Ne zaman detaylı konuşabilecekleri hakkında bir gün belirlemişlerdi. İkisinde evlerine gitti, giderken o gün için planlar kurdular. Bekledikleri gün geldi ve Gökhan’ın annesi de kardeşini oğlunun söylediği gün için evine çağırmıştı. Gökhan arkadaşıyla sürdürmesi gereken, çevreye yararlı projesini dayısına anlattı ve nasıl bir çözüm geliştirebilecekleri hakkında yardım edip edemeyeceğini sordu. Dayısı da bu konuda çalışmalar yaptığını belirtti ve o iki proje severleri kendi kimya laboratuvarına götürmeyi teklif etti. Gökhan ve Berk bu fırsatı kaçırmamak için kabul ettiler. Gökhan’ın dayısı “Bana bir gün söyleyin. Ben de o gün sizleri laboratuvarıma götüreyim.” dedi. Berk yarının uygun olacağını belirtti. Gökhan da onaylayan bakışlarla kafasını olumlu yönde salladı. Ertesi gün Gökhan’ın dayısı konuştukları gibi okulun bahçesinde Gökhan ve Berk’i bekliyordu. Dersleri bitmişti çocuklar çok heyecanlıydı. Gökhan’ın dayısı arabanın camından el salladı. Çocuklar hemen 27

arabaya bindiler. Gökhan ve Berk arabanın camından güzelliğiyle öne çıkan Marmara Denizi’ni görmeği umarken gözlerini kötü bir manzara kapladı. Gökhan’ın heyecanlı yüz ifadesi bir anda değişti. Denizin az ilerisinde bu kıymetli denizin geçirdiği kötü süreci anlatan muhabirler görünüyordu. Muhabirlerin çevresini armatörler ve bu durumdan şikâyetçi birtakım insan topluluğu vardı. Laboratuvara yaklaştıkları anda bu iki proje severin yüreğini tarif edilemez bir heyecan doldurmuştu. 5-10 dakika sonra laboratuvar da olmuşlardı bile. İlk önce dayısı sonra Gökhan sonrada Berk girdi laboratuvara. Gökhan ve Berk çok mutluydu çünkü hayalleri gerçek oluyordu resmen. Gelmeden önce elde ettikleri bilgiler ışığında nasıl yol izleyecekleri hakkında bir plan oluşturdular. Geçen zaman 28

sürecinde deneyler ve çözeltiler hazırlayarak hangi maddelerin daha etkili olduğunu belirlemişlerdi. Aradan yarım saat geçmişti. Gökhan’ın dayısı bu kadar deneyin yeterli olduğunu ve okuldan sonra tekrar gelebileceklerini söyleyip Berk ve Gökhan’ı eve bıraktı. Berk ve Gökhan o gece laboratuvarda yaptıkları deneyleri düşünmeye başladılar. Laboratuvarda yaptıkları bazı deneylerin sonucu çok garipti. Deneyde kullandıkları deniz salyaları hakkında araştırmalar yaptılar bu ve araştırmalara göre deniz salyaları diğer adıyla müsilaj hemen hemen tüm bitkiler ve bazı mikroorganizmalar tarafından üretilen kalın, yapışkan bir madde olduğu sonucuna vardılar ve bu sayede projelerine bir adım daha yaklaşmış oldular. Saat çok geç olmuştu, Berk saatin geç olduğunu fark edince yatağına girdi. Gökhan da saatin geç olduğunu görünce yatağına yattı. Sabahın erken saatlerinde kalkıp okula gittiler. Berk ve Gökhan okulda buluştu ve yine proje hakkında konuşmaya başladılar. Bugün de Gökhan’ın dayısı ile birlikte laboratuvara gideceklerdi. Berk ve Gökhan ilk günkü kadar olmasa da yine heyecanlıydılar. Bugün laboratuvarda yapacak oldukları inceleme deniz salyalarının suda kalıntısı hakkındaydı. Berk ve Gökhan ilk dersleri Fen Bilimleri olduğu için bu konuyu yani deniz salyalarının suda kalıntısı hakkında bilgi alabileceklerini düşündü. Fen öğretmenleri Sevilay Hanım Berk ve Gökhan’a bildiklerini anlattı. Berk ve Gökhan öğretmenlerini dinledikten sonra okulun 29

bitmesini bekledi. Okul bittiğinde Berk’in dayısı kapıda bekliyordu. Berk Gökhan’ın dayısının kapıda olduğunu görünce Gökhan’a çağırıp kapının yanına gitti. Gökhan da çantasını toplayıp sınıftan çıktı. Gökhan, Berk ve dayısının yanına koştu. Dayısı: - Bugün biraz işi olduğunu ve laboratuvardan erken çıkmaları gerektiğini söyledi. Berk ve Gökhan anlayış gösterdi ve tamam dedi. Gökhan’ın dayısı “Hadi arabaya!” diyerek arabaya doğru yöneldi. Berk ve Gökhan birbirleriyle konuşarak arabaya bindi. Yine o güzel Marmara Denizi’nin kötü manzarasını gördüler. Bunu gören herkes denizin bu haline çok üzülüyordu. Berk ve Gökhan bunu görmeye dayanamayıp camı kapattı. Aradan on beş dakika geçtikten sonra laboratuvara varmışlardı. Arabadan inip içeri girdiler. Berk ve Gökhan hemen deneyleri yapmaya başladı, işlerini çabuk bitirmeleri gerekiyordu. Berk ve Gökhan Fen öğretmenleri Sevilay Hanım’ın anlattıklarını da dikkate alarak deneylerini bitirdiler. laboratuvardan çıkma zamanları gelmişti, Berk ve Gökhan dışarı çıktı Gökhan’ın dayısı da kapıyı kapatıp arabayı çalıştırdı ve hemen arabaya binip eve doğru yola çıktılar. Eve geldiklerinde hepsi de çok yorulmuştu, bu yüzden erkenden odalarına çekildiler. Ertesi gün Berk ve Gökhan yine okul için hazırlanıyordu. Berk artık projeleri için son adıma geldiklerini hatırladı, artık projelerini bitireceklerdi. Bu aşamada yani Çevre Matik projelerinde gereken bilgileri toplamışlardı, şimdi bu bilgileri Marmara Denizindeki müsilaj problemini kaldırmak amacıyla bir 30

afişe dökmeleri gerekiyordu. Berk projelerinin Marmara Denizine faydalı olacağı için çok mutluydu. Berk ve Gökhan okula gitmek için dışarı çıktı. Okula vardıklarında Berk ve Gökhan yine projeleri hakkında konuşmaya başladılar, ikisi de çok heyecanlı ve mutluydu. Bu proje sayesinde hem insanlar daha bilinçli olacak hem de Marmara Denizinde ki müsilaj sorunu azalacaktı. İnsanlar Marmara Denizinde ki bu sorunun ortadan kalkması için yardım etmiş ve Marmara Denizi’nin bu müsilaj sorunundan kurtulmasına yardımcı oldukları için çok mutlu olacaklardı. Berk ve Gökhan ders zilini duyunca içeri girdi. Berk ve Gökhan yine ilk dersleri Fen Bilimleri olduğu için Sevilay Hanım’ın yanına gidip kendilerine verdiği bilgiler için teşekkür etti. Okulun bitmesine dakikalar kalmıştı. Gökhan’ın dayısı yine kapının önünde Berk ve Gökhan’ı bekliyordu. Berk ve Gökhan zil çalar çalmaz dışarı çıktı ve arabaya bindi. Bu gün yapacak oldukları afişleri çoğaltmak için matbaaya gitmeleri gerekiyordu. Afişte insanların müsilaj sorununa yönelik yapmaları gereken bazı önlemler ve örneklendirmelere yer verilecek. Bu şekilde müsilaj sorunu ortadan kalkmış olmasa da yine de azalacaktı. Berk ve Gökhan bunları konuşurken yine o güzel Marmara Denizinin kötü görüntüsünü insanlara gösteren muhabirleri ve kameramanları gördü. Berk ve Gökhan hala bu görüntüye içten içe üzülüyordu. Aradan on on beş dakika geçtikten sonra laboratuvara vardılar. Laboratuvar da hemen işe koyulup afişleri bitirdiler. Şimdi bu afişleri çoğaltmak için matbaaya götürmeleri gerekiyordu. Gökhan’ın dayısı afişleri matbaaya götürüp geldi, kalan tek iş bu afişleri dağıtmaktı bu işi de sabah 31

yapmaları gerektiğini düşünen Berk bu düşüncesini Gökhan ve Gökhan’ın dayısına söyledi Gökhan’ın dayısı bu düşüncesini anlayışla karşıladı. Saat çok geç olmaya başlamıştı o yüzden laboratuvardan çıkmaları gerekiyordu. Gökhan’ın dayısı çocukların montlarını getirip arabaya binmelerini söyledi. Berk ve Gökhan arabaya bindi ardından Gökhan’ın dayısı kapıyı kapatıp arabayı çalıştırdı. Gökhan’ın dayısı arabaya bindiğinde Berk ve Gökhan’ı yorgun bir şekilde koltukta uyuya kaldığını gördü. Gökhan’ın dayısı:- E tabi bu kadar çalışırsanız yorulursunuz, dedi. Eve geldiklerinde Gökhan’ın dayısı uyandırdı ve evlerine gönderdi. E tabiî ki hepsi de yorgun olduğu için hemen yatıp uyudular. Yine sabahın erken saatlerinde kalkan Gökhan ve Berk hemen iş başına koyulmaya başladılar. Berk afişleri sokaktaki insanlara ve bazı dükkânlara verdi. Gökhan ve dayısı da bu afişleri bazı iş yerlerine ve bazı derneklere verdi. Berk ve Gökhan bu projelerinin halka ve Marmara Denizi’nin bu müsilaj sorunundan kurtulmasına baya bir katkısı olacağına artık eminlerdi. Aradan bir hafta geçmişti, Berk ve Gökhan insanların afişlerdeki önlemleri yapıp yapmadıklarını bilmiyordu. Berk ve Gökhan bunun için müsilaj sorunundaki gelişmelerin neler olduğunu bilmek için hemen Marmara Denizinin müsilaj sorunu hakkında ki haberlere girip baktılar. Haberde çıkan en son bilgiye göre Marmara Denizi’ndeki müsilaj sorununun insanların aldığı önlemler sonucunda azaldığını söyleyen yazıyı gören Berk sevinçten ne yapacağını bilemeyip direkt olarak Gökhan’ı aradı ve 32

Gökhan’a bu güzel haberi verdi, bunu duyan Gökhan ise hemen dayısını aradı. Dayısı da bunu duyunca çocuklarla gurur duydu ve hemen ablasının evine geldi. Berk’te annesinden izin alıp Gökhan’ın yanına gitti. Gökhan ve Berk bu güzel haberi anne ve babalarına da söyledi. Gökhan’ın dayısı bu güzel haberi kutlamak için onları dışarı çıkaracaktı. Berk ve Gökhan tam dışarı çıkacakken kapının önünde duran insanları görünce birden çok şaşırdı. Bunu gören dayısı çocuklarla bir kez daha gurur duyarak: - Bu insanlar size teşekkür etmek için buraya geldi, dedi. İnsanlar Berk ve Gökhan’a bu yaptıkları için teşekkür etti. Berk ve Gökhan bu yaptıkları proje sayesinde insanların müsilaj sorununa yardım etmeleri karşısında kendilerini tutamayıp – Asıl biz size bu projede bize yardım ettiğiniz için çok teşekkür ederiz dedi. Bunu gören Berk ve Gökhan’ın annesi çocuklarıyla gurur duydu. İşte bu proje sayesinde hem müsilaj sorunu hem de insanların doğaya karşı olan sorumlulukları daha da bir önem kazandı. 33

ORMANIN GİZEMİ Merhaba ben Aslı. 11. sınıfa gidiyorum şimdi sizlere yaşadığım bir anıyı anlatacağım. Günlerden Cuma 15 tatile girilecek yaniii karneler verilecek tabi ki de biz de bir tek Melis takdir aldı, geriye kalanımız teşekkür aldılar. Karnemizi aldık ve benim evimde buluştuk, yemeğimizi yedik ve konuşmaya başladık. Konuşurken birden Mert \"Ormana gidelim mi?\" dedi, fena fikir değildi. Hepimiz kabul ettik ve eve hazırlanmaya gittik. Yarın parkta buluşmak üzere sözleştik. herkes buradaydı ve Mert geç uyandığı için geç kalmıştı Ertesi gün . Takım tamamdı, gitmeye hazırdık. Son kez çantamızı kontrol ettik. Ve ormana ulaşmıştık aramızda en çok Ayşe korkuyordu diğerleri hiç korkmuyordu. Yemek yemek için ve ısınmak için odun tarzında şeyler topladılar ve ateşi yaktık. Herkesin uykusu gelmişti bu sebeple uyku Tulumlarımızı çıkardık uykuya daldık ama uyuyamayan sadece Ayşe kalmıştı çünkü o hala çok korkuyordu bunu gören çocuklar Ayşe'nin yanına uyku tulumlarını serdiler ve sabah olunca Mert herkesten önce uyandı ve yiyecekleri hazırladı ve diğerlerini uyandırdı. Yemeklerini yediler 15 tatili boyunca ormanda olacakları için biraz yürümeye karar verdiler. Ve yolda yürürken Melis'in ayağı taşa takıldı ilerleyemezlerdi çünkü Melis ayağını burkmuştu Melis'in ayağı biraz daha iyi olana kadar oturmaya karar verdiler. Melis'in ayağı aynı zamanda kanıyordu bu kanı durdurmak için ormandaki kamp yerine gittiler. Melis yalnız kalmak zorunda olduğu için dayanamadı ve onların arkasından yola 34

çıktı ama kayıp oldu. Çocuklar malzemeleri alıp yola çıktılar ama Melis'in olmadığını fark ettiler. Onu aramaya koyuldular bulamayınca çok panik oldular aynı zamanda Melis ağlamaklı olmuştu onların kendini bir daha bulamayacağını düşünüp endişelenmişti çocuklar tek çarenin polisi aramak olduğunu düşündüler. Polise gittiler. Olan her şeyi polise anlattılar. Daha sonra polislerle beraber ormana gittiler. Arkadaşları Melis’i tekrar aramaya başladılar. Bu arada Melis de arkadaşlarını bulmaya çalışıyordu. Melis’in ayağı giderek kötüleşiyordu. Zar zor yürüyebiliyordu. Enerjisi de git gide tükeniyordu. Melis yürümeye devam ederken bir anda bir çukurun içine düştü. Çukurun üstü yapraklarla örtülü olduğu için çukuru fark edememişti. Çukura düştükten sonra ayağı daha da kötü oldu. Bu çukurun içinden kendi başına çıkması çok zordu. Polisler tüm gece Melis’i aradı. Aslı , 35

Mert ve Ayşe’ye de evlerine gitmelerini söyledi. Bir gelişme olursa onları arayacaklarını söylediler. Çocuklar artık Melis’in başına kötü bir şey geldiğini düşünmeye başladı. Ayşe bir anda ağlamaya başladı. Aslı ve Mert Ayşe’yi teselli etti. Melis’in başına bir şey gelmeden onu bulacaklardı. Kahramanlarımız evlerine giderken Mert'in aklına bir fikir geldi \"Neden Melis'i bizde aramıyoruz nasılsa ailemize 15 tatili ormanda geçireceğimizi söyledik polis abilere yakalanmazsak iş tamam nasılsa çadırlarımızda yanımızda\" bu fikir ne kadar korkunç ve zor olsa da Melis arkadaşları için çiğ tavuk bile yerlerdi. Ormana geri döndüler olay yerini uzaklarına çadırlarını kurdular ve görev başladı. Ellerinde fenerleri ayaklarında çizmeleri karınlarında ağrı Melis nereye saklandı diyerek Melis'i aradılar ama işleri zordu neden mi? Çünkü bağıramazlardı eğer bağırırlarsa polisler onları anında bulurdu. En sonunda dağılmaya karar verdiler bu çok tehlikeli bir karardı ama böyle yaparak şanslarını arttıra bilirlerdi hepsi farklı bir yere gitti ve kısa bir süre sonra bir bağırma sesi geldi geriye kalan iki kişi yani Aslı ve Ayşe başladıkları yere döndüler ve el ele tutuşup sesin geldiği yere yöneldiler ki ne görsünler polisler Melis'i de Mert'i de bulmuşlardı eee Mert'i ve Melis'i gören Aslı ve Ayşe dayanamayıp fırladılar meydana tabi bunu gören polisler kahramanlarımıza sitem ettiler yani sitem edilmeyecek gibi de değil resmen yaramazlıkta seviye atlamış kahramanlarımız.. polisler Melis'i hastaneye götürdüler tabi kahramanlarımızda polislerle birlikte geldiler Sağlık 36

kontrollerinden geçen Melis arkadaşlarıyla birlikte kamp alanına geri döndüler çadırlarına girdiler ve uykuya daldılar bu kahramanlarımız için torunlarına anlatacakları güzel bir anıydı. 37

YARAMAZ ARKADAŞLAR Yaramaz arkadaşlar 4 kişiden oluşuyor cemre buse Merve yaren bu dört arkadaş çok yaramaz kişilerdir ailesi yani aileleri onlara yaramazlık YARAMAZ ARKADAŞLAR yaptıkları ve başlarına bela aldıkları için artık sakin şeyler yapmalarını istiyorlardı tabi onların fazla umurunda değildi bu konu ama şimdi olay örtüsünü anlatmadan önce bu yaramaz arkadaşları bir tanımak lazım birinci tanıyacağımız kişi Cemre=siyah saçlı uzun boylu mavi gözlü çok iyi tatlı herkesle anlaşabilen deli dolu bir kız. Buse=sarı saçlı mavi gözlü orta boylu çok iyi macera sever anlaşılması kolay olan güzel ve iyi bir kız Merve=kumral saçlı siyah saçlı yani biraz kısa enerjik çok uyumlu güzel iyi ve tatlı bir kız. Yaren=siyah saçlı renkli gözlü uzun boylu çok enerjik olmasa da eğlenceli uyumlu güzel tatlı ve çok iyi bir kız yani anlayacağınız bu dörtlü çok mükemmel ve tam olarak bir efsane. Şimdi yaşadıkları maceraları anlatacağım yani bir inşaat korkusu haydi anlatmaya geçelim İNŞAAT KORKUSU. Günlerden cumartesi kızların canı çok sıkılmıştı bir macera istiyorlardı ama ne macerası onu bilmiyorlardı herkes fikrini sundu ama en çok fikir cemrenin oldu inşaatın içini çok merak ediyorlardı biraz girip dolanıp geri geleceklerdi bu kadar ama keşke böyle olsaydı. Fakat artık ezberlemişlerdi başlarına bir olay gelmek zorundaydı yani bütün maceralar kötü son ile bitiyordu o yüzden maceraya atılmaya korkuyorlardı ama asla uslanmadan pes etmeden devam ediyorlardı. Bir son vermek istiyorlardı macera işine ama her 38

cumartesi _ pazar dayanamayıp maceraya kapılıyorlardı yine bir cumartesi günü inşaata doğru yola çıktılar fakat bir engel vardı sizce de ne miydi? Tabiikiiiiiiii inşaat cumartesi_pazar kapalı olduğu için örgü çitleri vardı kapı ise çok yüksek ve kilitliydi tek çare çitlerden atlamaktı sıra sıra atladılar aslında çok zor olmamıştı tabii ki o gün orada bir güvenlik vardı onları kovaladılar ama onlar sonradan çitlerden hızlıca atlayıp kurtulmuşlardı evet bir macera kötü son ile bitmemişti ama onlar dayanamayıp bir kere daha gittiler ama bu kez güvenliğin eline düşüp yakalanmışlardı güvenlik ailelerini aramıştı aileleri de tabii ki kızmışlardı. Bu macerada burada sona ermişti .Sıradaki macera korku treni KORKU TRENİ Yine günlerden cumartesi arkadaşlar lunapark'a gitmeye karar verdiler planladıkları aletler dönme dolap,çarpışan araba,atlı karınca, gibi 39

sakin oyunlardı ama çok ta öyle olmadı öncelikle akşamdan planını kurdular sabahı heyecan ile bekliyorlardı sabah herkes kalkıp hazırlanmaya başladılar ama bir kişi hariç o kişi de tabii ki yaren olmuştu yaren kalkmayı hiç sevmezdi kalkamadığı için de tabii ki okuldaki devamsızlıkları boyunu aşmıştı bu olanları bilen kızlar akşamdan Yaren’e defalarca sabah erken kalkması gerektiğini söylemişlerdi ama yaren annesinin de onca sarsmasına rağmen uykusunu bölememişti ama diğer kızlar çoktan hazırlanıp yola bile çıkmışlardı ama yaren daha hazırlanmıştı bile en sonunda hazırlanan yaren sonunda buluştular ve korku trenine binmeye karar verdiler korkmayız dediler ama öyle olmadı tren yarıda kaldı hemen bir anons geldi anonsta 'görevliler gelmekte sakın olduğunuz yerden ayrılmayınız' ama onlar dinlemediler ve indiler az az ilerlediler fakat kayıp oldular görevliler aradılar ama onlar kenarda oturduğu ve karanlık olduğu için bulamadılar kızlar karanlıkta yanlışlıkla 2,3 heykel düşürdüler oradan en sonunda zar zor çıkabildiler ama görevlilerden hem oradan indikleri hem de heykelleri düşürdükleri için azar yediler sonra bu kadar macera yeter diyerek evlerine döndüler olanları ailelerine anlattılar aileleri de dalga geçtiler yani alay konusu oldular.Bu olayda burada bitti he bu arada bu olaylar kolay gözüküyor ama öyle değil sıradaki macera yaşlı teyze ve kocası YAŞLI TEYZE VE KOCASI Mahallede herkesin çok ama çok korktuğu yaşlı teyze ve kocası herkesin korkulu rüyasıydı çoğu çocuk onları görünce yolunu ayırıyordu yüzlerine bile bakmaya korkarlardı tabii ki kendi kendine korkmuyorlardı onlar biraz huysuzluk yapıyorlardı yaşlı 40

oldukları için en ufak bir ses bile onları rahatsız etmeye yetiyordu en ufak bir ses de kargaşa kopuyordu her yaşlı böyle değil ama bazı yaşlılar böyle her neyse bir gün yine kızlar macera ararken akıllarına yaşlı teyze ve kocası geldi ama bu kötü amaçlı değildi belki dertleri var ise onları dinlerlerdi herkes yerine kaçmaktan iyi olduğunu biliyorlardı hemen yaşlı teyze ve kocasının evine doğru yola çıktılar bahçeye girdikleri anda biraz gerildiler ama yinede pes etmediler kapının önüne geldiler kapıyı tıklattılar kapıyı açan yaşlı teyze ve kocası kapıyı açtılar ve açar açmaz gidin buradan diye bağırarak kızların üstüne koşturdular çocuklar bu macerayı çok sevdiler ve bir daha gitmeye karar verdiler gittiler ve bu sefer kötü son ile bitti yaşlı teyze ve kocası kapıyı açtılar ama bu sefer kızları kollarından tuttular içeriye soktular ve kızların ailelerini aradılar aileleri kızlara kızdılar yaşlı karı kocayı rahatsız etmeleri ailelerini rahatsız etmişti aileleri kızlara her zaman olduğu gibi şunları söylediler;kocaman oldunuz hala yaramazlık yapıyorsunuz her olayda veliniz olduğumuz için biz sorumlu oluyoruz diye söylendiler ve bu hikayede burada bitti sıradaki maceramız evden kaçma fobisi EVDEN KAÇMA FOBİSİ bu sefer günlerden cumartesi yada pazar değil salı evettt salı okuldan kızlar yeni gelmişti hepsinin canı sıkılmıştı ama aileleri dışarıya çıkmalarına izin vermemişlerdi kızlar ise ne yapacaklarını uzun uzun düşünmüşlerdi tek çareleri evden kaçmaktı ve kaçtılar ailelerine ise markete çıktıklarını söylediler ve dışarıda buluşup biraz gezdiler ve buselere geçtiler buse annesine ısrar etmiş daha doğrusu biraz kandırmıştı sabah ise busenin annesine cemrelere diyerek gezdiler 41

tabi bu zaman içinde aileleri çok merak ettiler polise dahil gittiler fakat en sonunda kızlar bulundu ve ailelerinden büyük bir azar yediler eee ne demişler yalancının mumu yatsıya kadar yanar doğru da demişler aslındaaa KORKU EVİ kızlar ailelerinden zar zor korku evine gitmek için izin istemişlerdi ve çok mutlu bir şekilde korku evine yola çıkmışlardı korkmayacaklarını düşünen kızlar korku evine girdiler ilk başta bir şey yoktu sadece sesler geliyordu ama sonrasında öyle olmadı çarşaflı iki üç kişi geldi ondana sorun yoktu ama ellerindeki testere vb. şeyler kızları çook korkutmuştu ama yaren bin missi korkmuştu hatta bayılacak kadar hani derler ya korkudan bayılacaktım diye işte bu söz olmalı yaren hemen hastaneye götürüldü kızların aileleri de gelmişti bir kaç saat sonra son tedaviler yapılınca yaren evine yollandı kızların aileleri ise yarenlerdeydi geçmiş olsun adına oturup geri evlerine geldiler ve mutlu sona bağlandılar sıradaki maceramız iyilik 42

İYİLİK Şimdi de yaramaz arkadaşlarımız iyilik için yola çıktılar. Günlerden Cuma... Arkadaşlarımız, mübarek günde buluşuyorlar. Okuldan geldikten sonra ödevlerini yapıp yemeklerini yiyip maceraya atılıyorlar. Bu macera iyilik için Cemre, Buse, Merve ve Yaren; mahallelerine başvuruyorlar. Geçen gün bakkal Mehmet Amca'nın bakkalını soymuşlardı ve arkadaşlarımız dedektif gibi hırsızı aramaya başlamışlardı. Bir türlü bakkalı kimin soyduğunu bulamadılar. Mehmet Amca’ya ve mahalleliye sorular sormaya başlamışlardı ama akşam olmuştu. Saat dokuzu geçmişti ve yatma saati gelmişti. Nasılsa yarın hafta sonuydu. Bu işin peşini bırakmayacak, araştırıp çözeceklerdi. Yine Yaren yapmıştı yapacağını. Geç uyandığı için günün yarısı geçmişti onu beklemekle. Yine de vazgeçmedi yaramaz arkadaşlar konuyu araştırmaktan. Bir dedektif gibi iz sürmeye başladılar. Mahalledeki herkesi tanımaları onlar için avantajdı. Akıllarına biri gelmişti bile. Bu kişi Burak isminde orta boylu, siyah saçlı, mavi gözlü bir gençti. Mahallede kimse onun ne iş yaptığını bilmezdi ama maddi durumu iyiydi. İpe sapa gelmez arkadaşları vardı. Gece hayatını seven, gece ne yaptıkları belli olmayan tiplerdi. Yaşlı teyze ve kocası onları defalarca şikâyet etmişlerdi. Çünkü evleri birbirine çok yakındı. Yaşlı teyze ve kocası gürültülerinden rahatsız olduğu için onları istemiyorlardı. Kızlar bu durumu çok iyi bildikleri için korkarak da olsa yaşlı teyze ve kocasının evine gittiler yaşlı teyze ve kocasından özür diledikten sonra onlara birkaç soru sormak 43

istediklerini söylediler. Bakkal Mehmet Amca’nın başına gelenleri anlattılar. Onlar da: - Şimdi anladık! O kadar yağın, kuru bakliyatın nereden geldiğini.Demek ki bakkaldan çalmışlar. - Bir gece yine çok gürültü yaptılar. Artık bıktık şikayet etmekten. Camdan ne yaptıklarına baktık. Koli koli taşıdılar malzemeleri. Kızlar anlamışlardı olayın ne olduğunu. Bu sefer başlarını belaya sokmak yoktu. Hemen polisi aradılar. Olanları bir bir anlattılar. İlk önce polisler kızlara inanmadılar. Yine hangi yaramazlık peşindeler diye düşündüler. Devreye yaşlı teyze ve kocası girdi. Seve seve şahitlik yaptılar, gördüklerini polislere de anlattılar. Polis geldi ve Burak'ın evini aradı. Bakkaldan çalınan malzemeler oradaydı. Burak'ı suçüstü yakaladılar. Burak önce inkar etse de sonra suçunu kabul etti çünkü her şey ortadaydı. Kızlar ilk defa başlarını belaya sokmadan bir iş halletmişlerdi bu durumdan ailesi de çok memnun olmuştu. Kızlarıyla gurur duydular. Bakkal Mehmet Amca nın mutluluğu diyecek yoktu kızları birer çikolata ile ödüllendirdi. Ertesi hafta mahallede bir kuyumcu soyulmuştu. Zavallı kuyumcu Behçet Abi, hırsızın (veya hırsızların) hırpalamasıyla epeyce yıpranmıştı. Çıkan arbedede sağ gözü mosmor olmuştu. Üstelik sırtı ve bacakları ağrıyordu. Şimdi de kızlar bu kuyumcunun yattığı hastaneye gidip ondan bilgi alacaklardı. Ve yürüyerek hastanenin yolunu tutmuşlardı. Kızlar, 44

hastaneye girip Behçet abiden bilgi almış şifalar dilemişlerdir. Odaya Jandarma gelip Behçet abinin verdiği fiziksel bilgilerle insan yüzü çizer. Behçet abi hırsızın görselle aynısı olduğunu der ve jandarma resmi kopyalatıp jandarmalara haber gezer. Kızlar hırsızın görselini alır ve hırsızı bulmaya çıkar. Kızlar bir kuyumcunun önünden geçer görseldeki hırsızı görürler. Hırsız müşteri gibi davranıp altınları satmaya çalışır. Cemre hırsızzzz var diye çığlık atar. Hırsız kaçmaya çalışırken Yaren çelme takar ve düşer. O sırada jandarma sese gelir hırsızı tutuklar. Behçet abi çok sevinir ve kızlara gram altın verir. Jandarma da hırsızı buldukları için plaket verir. Aileleri gurur duyar ve mutlu mesut yaşarlar... 45

ÖZGÜR KUŞ Zamanın birinde Ceren adlı bir kız yaşarmış. Ceren ilkokula gidiyormuş. Sarı saçlı ela gözlü orta boylarda sevimli ve hayvanları çok seven bi kızmış. Bir gün evde kahvaltı yaparlarken Ceren belgeselde kuşlar, filler, kaplanlar falan görmüş. Kendine zaten Hayvanları çok sevdiği için hayvanat bahçesine gitmek istemiş. Babasına söylemiş ve gitmeye karar vermişler hayvanat bahçesinin önüne gelince bir bakmışlar ki Bugün tatilmiş o yüzden içeriye giremem işler Ceren her zamanki gibi çok nazlı bir kızmış hayvanat bahçesinde giremeyince de çok fazla üzülmüş. Babası da onu ormana götürmeye karar vermiş. Belki ormanda birkaç hayvanla falan karşılaşırlar diye. Düşünmüşler taşınmışlar HÜR ormanına gitmeye karar vermişler. Arabaya binip yola çıkmışlar. Ceren ne zaman gideceklerini çok merak ediyormuş. zaten Hür ormanda o kadar yakın bir yerde değilmiş. yol 2-3 saat falan sürüyormuş. yolda giderlerken Ceren 46

çok acıkmış. Babası da onu bir lokantaya götürmüş. lokantada yemeğini bitirememiş Ceren. onu da paket yaptırmışlar arabaya geri bindiklerinde ilerlemişler gitmişler gitmişler gitmişler sonunda hür Ormanı'na varmaya başarmışlar. Babası ne tarafa gideceklerini düşünmüş. Ceren ağaçların arasına girebiliriz diye düşününce ağaçların arasına girmişler. sonra Ceren bir ses duymuş. bu ses bir kuşun ciyaklamasına benziyormuş babasına söylemiş Babası da sesin kuşu ait olduğunu düşünüyormuş. sese doğru gitmişler ve kapana kısılmış olan büyük kuşu görmüşler. bu kuş beyaz bir papağanmış. Ceren kuşa doğru yaklaşırken babası bir kükreme sesi duymuş. Ceren'e \"kızım buraya gel\" diye seslenmiş. Ceren \"bir şey olmaz baba ben hemen kuşu kurtarırım\" diye cevap verince babası iyice sinirlenmiş. ona bir şey olmasına korkuyormuş babası. sesler gittikçe yaklaşıyormuş sonra karşıda büyük bir kaplan görmüş babası. Ceren de onu görünce çok korkmuş. Babası hemen Ceren'i arkasına saklayıp eline bir çalı parçası alıp kaplanı korkutup kaçırmaya çalışmış.Ceren; kendisine, babasına ve papağana kötü bir şey olmasından korkuyormuş.Ceren bir anda babasının arkasından çıkıp papağana doğru koşmaya başlamış.Babası bağırıyormuş 'Ceren dur!' diye arkasından.Babası kaplanı oyalamaya çalıştığı için arkasından koşamamış. Ceren sadece papağanı kafesten çıkarıp onu korumak istemiş. Ayak seslerini duyan kaplan sesin geldiği yere doğru yönelmiş.Ceren o sırada kafesi açmaya çalışıyormuş bu yüzden kaplanın arkasında olduğunu fark etmemiş. .Babası dikkati kendi üstüne çekmeye 47

çalışmış. kaplan tam Ceren'in üstüne atlarken bir mermi sesi gelmiş.Ceren sesi duyunca hızla arkasına dönmüş. Karşısında eli silahlı bir adam ona bakıyormuş. Ve ceren e doğru koşmaya başlamış ceren kaçmaya başlamış ve adam silahıyla havaya ateş açmaya başlamış adam:gel buraya diye bağırıyormuş ve kız da bir yere saklanıp adamın gitmesini bekliyormuş ve adam gitmiş bu olay ceren için çok büyük bir travma yaratmış ve kız eve dönmüş Ve Ceren’e doğru koşmaya başlamış ceren kaçmaya başlamış ve adam silahıyla havaya ateş açmaya başlamış. Adam: “gel buraya!” diye bağırıyormuş ve kız da bir yere saklanıp adamın gitmesini bekliyormuş ve adam gitmiş bu olay ceren için çok büyük bir travma yaratmış ve kız eve dönmüş. 48

ASKERLİK MACERASI Erkenden kalkıp kahvaltısını yapan Mehmet kahvaltısını yaptıktan sonra telefonuna bir mesaj gelmiş mesajda ise askerlik çağının geldiğini ve askere gitmesi gerektiğini bildirmiş. Mehmet bu duruma biraz heyecanlanmış ama çok panik yapmamış. Bu durumu ailesine söyleme kararı almış ve ailesi de ona çok panik yapmayacağını söylemiş. Sonra hava karardığında Mehmet’in telefonuna bir bildirim daha gelmiş askerliğini Ankara’da yapacağını ve 5 gün sonra havalimanında olması gerektiğini bildirmiş. Mehmet askerliğini Ankara’da yapacağına çok sevinmiş. Çünkü Ankara onun en sevdiği şehirmiş.Ve sonra aradan 4 gün geçtikten sonra ailesi Mehmet için bir asker uğurlaması yapmaya karar vermiş . Ve konu komşu , akraba ve dost arsında bir askerlik uğurlaması olmuş. Ve gece bu uğurlama bitmiş.Ve sonra artık havalimanına gitme saati gelmiş Mehmet son kez ailesiyle vedalaşmış. Ve uçağa geçmiş valizini uçağın üst kısmına koymuş.Ve sonra uçuş başlamış ardan yaklaşık iki buçuk saat geçmiş Mehmet sonunda havalimanından inmiş. Mehmet’i almaya havalimanının önünde bir araba Mehmet’i almaya gelmiş .Mehmet arabaya binmiş. Ve ardan 1 saat geçmiş ve Mehmet askerliğini yapacağı yere gelmiş. Mehmet çok heyecanlıymış.Askeriyenin kapısından girer girmez içi kıpır kıpır olmuş.Askeriye kıyafetlerini aldıktan sonra oradaki insanlarla sohbet etmek için yanlarına gitmiş.Onlarla çok iyi arkadaş olmuş.Mehmet askeriyede sevilen saygılı biriymiş.İlk günlerde biraz zorlansa da herkes gibi o da oraya alışmış.Mehmet askeriyede şoförmüş. Bir gün aldıkları bir ihbar sebebiyle komutanları ile birlikte bir dağ evine yola 49


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook