Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore KÜLTÜR MAYASI - SAYI 3

KÜLTÜR MAYASI - SAYI 3

Published by Ecmen ERDEM, 2015-02-06 12:38:46

Description: KÜLTÜR MAYASI - SAYI 3

Search

Read the Text Version

SAYIedebiyat - sanat - gezi - bilim - eğlence - okul - tatil - kitap - sinema - doğaKültürMayasıOcak2015 03 * 2015 BM Uluslararası Işık Yılı

1İÇİNDEKİLER2 Editörden Hayvanların Dünyası 383 Başlangıç Bilim ve Teknoloji 404 Kültür Bahçemiz 448 Yaşayan Değerlerimiz Büyüteç 4610 Genç Kalemimizin Seçtikleri Sağlığımız 4812 Şiir 5016 IGCSE Spor 5218 Genç Ressamlarımız Müzik 5620 İlginç Matematik Uzay 5822 Meraklısına Gezi Rehberi 6024 Karakalem Kavram Yorumlama 6226 Mürekkep Damlası Ne İzlemeli 6532 Bilinmeyenler Çorbadaki Tuzumuz 6634 Entelektüel Moda ve Tasarım 6836 PDR Serbest Yaratı 72 Takvim Bir Resim Bir Tebessüm

2 Editörden EDİTÖRDEN Değerli okuyucularımız; Yeni sayfalarımızla zenginleşen dergimizin Üçüncü sayımızla karşınıza çıkacak olmanın haklı içeriği yine özgün, yine dopdolu ve karıştırılmayasevincini yaşarken, asıl amacımızın sözde değil hazır bir biçimde parmaklarınızın dokunuşunusözlerin etkisiyle hale geçmek olduğunu; halin bekliyor. Bu derginin oluşturulmasında büyük emeğiise sözle ele geçmez bir seviyede tutulduğunu olan, birikim ve özgünlüklerini bizimle paylaşanvurgulamak istiyorum. Nedense, konuşmayı ve tüm öğrencilerimiz ve öğretmenlerimize içtenkonuşturmayı seviyoruz çünkü bu kültür yüzyıllardır teşekkürlerimi sunuyorum. Bizler bir adım atarak,genlerimize işlenmiş suretiyle önümüzde beliriyor. tüketilen ve her geçen gün küçülen evrende, yazarakYazmak ise zor geliyor ele ve akla… Böylece üretmeyi ve büyümeyi seçtiğimiz için mutlu vedüşünmeden damlayan mürekkepler, kâğıtla gururluyuz. Emile Zola’nın da belirttiği gibi; “Ancakbütünleştiğinde hoş bir akis meydana getirmiyor. yazıya geçmiş düşüncenin değeri vardır; geri kalanlarDüşünmeyi öğrenmeden yazmaya karşı çıkan bir boş çırpınmalardan, rüzgârın alıp götürdüğü birinançla oluşturulmuş sayfalarımızdaki emeğin saatlik hayallerden başka bir şey değildir.” Yepyeniışığını sizlerle buluşturmak istedik bir kez daha. sayfalarda tekrar buluşmak dileğiyle, esenlikle kalın.Ve karşınıza çıkmayı tercih ettik kalemlerimizdendamlayan sözcüklerin edasıyla. Her başlangıç bir Ceyhun ÇİFCİ - TDE Öğretmeniveda, her veda bir elvedadır aslında.

3BAŞLANGIÇ MERHABA Biriktirdiğimiz anılar var günden güne, söylemekten Sevgili Maya’lılar her şeyi boş verdiğimiz karpuz sıkılmadığımız nakaratlar. Tebessümle hatırladıklarımızpeynirle öğün atladığımız, gözümüzde gözlük, ya da hatırlamak istemediklerimiz. Günler var hızınaşemsiyenin altında, uzanmışken kumlarda hayatı hiçe yetişemediğimiz anlar var geçmeyen, bitmeyen…saydığımız, gereksiz pek çok şeye vakit ayırdığımız Kahkahaların sesi, gözyaşlarının nemi…uzun, hızlı, sıcak yaz tatilinin sonunda biraz dahaolgunlaşarak, her ne kadar engelleyemesek de kavak Zaman bizi de sürüklüyor beraberinde güçlendiriyoryellerini bir önceki yıldan daha sakin bir başlangıçtayız… ve acıtıyor bazen de… Öğretiyor; ezilmeyecek kadar Her başlangıç bir merhabadır gönülden… Başlangıçlar güçlü çözülmeyecek kadar bağlı olmayı birbirimize…güzeldir hep. Umut vardır içinde, hayaller… İnşa Paylaşmayı…etmek yeniden… Temize çekmektir bütün o karalamaçalışmaları, hataları düzeltmek, yanlışları silmektir… Ve işte bir fırsat yeniden…Pişmanlıklarla yüzleşmek öylesine arkana bakmadan Kalem elimizde, kâğıt önümüzde…gitmektir bazen… Yepyenidir başlangıçlar, beyazdır, Dile gelmese de sözcükler gönülden dökülür birertemizdir… Masmavi bir geleceğe atılan ilk adımdır. birer…Kararlı, emin ve güçlü olmaktır. Sıkıntılı bir geceninsonunda sabahı görmek, bitti sandığın yerden yeni bir Anıl ERAÇşans elde etmektir. Özel Ankara Maya Anadolu Lisesi Okul Müdürü

4 Kültür Bahçemiz YAĞMUR DUASI Hazırlayan: Ceyhun ÇİFCİ - TDE Öğretmeni Yağmur Bu sayımızda, yağmur duasıyla ilgili detaylı değerlendirmeler yapılacak ve ardından yapılmış olançalışmalardan hareketle geçmişten günümüze kadar var olan süreçte yapı taşlarımızdan birini oluşturanyağmurun ve yağmur duasının değişkenlik gösteren ritüelleri analiz edilecektir. Yağmurun önemi bu kadar büyükken ondan mahrum kalmanın vereceği zararlar ve ardındangelecek olan yıkıntıların telafisi mümkün olmayacaktır. Bu yüzden yağmur duası geçmiştengünümüze canlılığını ve devamlılığını yitirmeden bir gelenek halinde devam etmiştir. “İlkçağve sonraki yüzyıllarda varlıklarını sürdüren medeniyetlerin suya yakın bölgelerde kurulduğu

5KÜLTÜR BAHÇEMİZve dünyayı etkilediği düşünülürse suyun önemi daha Yağmur yağdırmak için yapılan törenler ve buna bağlıiyi anlaşılmış olacaktır. Bu yolların en önemlisi Türk adetler eskilere dayanır. Bu törenlerin belli bir zamanıkültüründe büyük bir yer tutan ve yüzyıllardan beri yoktur. Geciken yağmurları yağmasını sağlayarakuygulanagelen yağmur duası geleneğidir. İslam öncesi kıtlığı ve kuraklığı önleme amaçlıdır. Yağmur duasıTürk kültürünün çeşitli adet, inanışları ve islamiyetin kuraklığı gidermek, doğaüstü güçlere doğrudan yaetkisiyle zengin bir içerik kazanan bu gelenek, da onlara yakın olduğu düşünülen güçler aracılığıylaatalarımızın önemsediği ve geçerliliğine inandığı dolaylı bir biçimde ilişki kurarak yağmur yağmasıönemli bir kültür unsurudur.” (Özdemir, s. 249) için uygulanan dinsel büyüsel bir ritüeldir. Yağmur bolluktur, berekettir, hayattır, yaşamaktır, varolmaktır. Şimşek’e göre; Geçmiş dönemlerde tabiatın Onun için yağmurun yağmaması felakettir ve önlemeksırrını çözemeyen insanoğlu, zamanla ortaya için Allah’a farklı şekillerde dualar edilir, niyazdaçıkan tabi afetleri, Tanrı’nın bir cezası olarak bulunulur. Artun’a göre, yağmur yağdırma törenlerikabul etmiş ve korunmak için birtakım ayinlere, uygulandığı toplumun inanç sisteminin yapısına göretörenlere başvurmuştur. Bugün islami bir konuma şekillenir. Bu törenlerin büyük bir bölümü büyününbürünmüş olarak yaşatılan bu törenlerin temelinde taklit ve benzetme prensiplerine dayalı olarak işlerlikeski Türk inanışları yatmaktadır (s. 78). Tarihin ilk kazanır (s. 1).topluluklarından bu yana insanlar doğanın her türlüiyiliği ve kötülüğü yapabileceğini düşünmüşler, Türk kültüründe, yağmur duası geleneği baştaonunla iyi geçinmenin yollarını aramışlardır. Dilekleri Anadolu olmak üzere, Türkistan, Irak, Kosava, Kıbrısiçin veya dilekleri yerine gelince şükretmek amacıyla gibi bölgelerde de icra edilmektedir. Anadolu’daadaklar adamışlar, çeşitli büyüsel ve törensel işlemler özellikle Amasya, Karabük, Sinop, Samsun,Trabzon,uygulayarak kurban kesmişlerdir. Artun bu noktada Çorum, Tokat, Konya, Diyarbakır, Mersin, Adana,şunları belirtir; “Gökten inen bereket olarak nitelenen Tekirdağ, Kırşehir, Kırklareli, Ardahan, Manisa, Ağrı,yağmur kutsal bir nitelik kazanmıştır. Yağmura rahmet Erzincan, Nevşehir illerinde yaşatılır ve anlatılır. Farklıadının verilmesi de bundandır.” illerin uygulamaları da değişiklikler göstermektedir;

6 Kültür Bahçemiz • Üç gün oruç tutulur, mevlit okutulur (Ankara) yapısını, toplum belirler. İslami duayla okunan taşların • Mezarlıklarda dua edilir (Kayseri) suya atılması toprakla suyu biraraya getirerek yağmura • Çömçe gelin oyunu oynanır (Birçok ilde) davettir. Akrep ve yılan yakılması yağmuru engelleyen • Bir at başı yazılarak, akarsuyun içine atılır büyüyü yok etme esasına dayanır. Ev ev kurbağa gezdirme, yağmur yağdırma amaçlıdır.” (G. Erginer, (Osmaniye) s.196-211). • Yılan yakılır (Mersin) • Balıkesir’de bir annenin ilk oğlu, eski bir hasıra Yağmur duasına başlanmadan önce yapılacak olan geleneksel törenlerden sonra yağmur duasına çıkılır. sarılır, başına tencere geçirilir. Çocuğun adı Dua edilecek bölgeye ulaşıldığında öncelikle iki rekât ‘kepçecik’tir. Kepçebaşı adı verilen çocuk namaz kılınır. İmam namazdan sonra kalkar ve cemaate ‘kepçecik’i yanına alıp mahalle çocukları arasında bir konuşma yapar. Sonrasında ise eller semaya açılarak, ev ev dolaştırır. Her evde Kepçecik’in başına su imamın önderliğinde dua edilir. Yağmur duası için özel dökülür. dualar yapılmaktadır. Bu duanın kimi bölgelerde üç • Adana’da Karalar Aşireti’nde çıplak bir çocuğun gün peş peşe yapıldığı bilinmektedir. Yağmur duasıyla üzerine yapraklı ağaç dalları örtülerek, sokak ilgili önemli bir noktada çocukların toplanarak sokak dolaştırılır. Bu esnada evlerden üzerine yaptıkları oyunlar ve dualardır. Özellikle Çömçeli su dökülür. Bodi bodi / Neden bodi / Bir avuçcuk Gelin oyunu Anadolu’da ve Türkistan bölgesinde hala / Sudan bodi tekerlemesi söylenir. Yumurtalık oynanmaktadır. Yağmur duasına katılan bütün çocuklar ilçesinde ise bir kadın kaplumbağayı ayağından ‘bödü’ veya ‘çömçü’ adı verilen bir kukla yaparlar. ağaca asar. Kaplumbağa çırpındıkça yağmurun Bütün köyü kapı kapı dolaşırlar. Köylüler toplanıp bir yağacağına inanılır. kız ile erkek seçerler ve gelin-güvey gibi süslenirler. • Eski Türk topluluklarında Yada taşının suya Kapı kapı gezilerek evlerden çeşitli yiyecekler toplanır. konulduğunda yağmur yağdırdığına inanılır. Gelin kılığına giren kişiye Çömçeli Gelin adı verilir. Her Bu taşa Kazaklarda Cay Taş, Özbeklerde Yada kapıda Çömçeli Geline veya Çömçeli Gelin Kuklasının Taş, Altaylılarda Cada, Yakutlarda Sata denir. üzerine bir tutam su serpilir. Su ile ıslanan çocuklar Bu inancın ilk olarak Oğuzlarda görüldüğü bütün evleri dolaşırlar. Toplanan yiyecekler yemek düşünülmektedir. yapılarak yenildikten sonra, dualar edilir ve yağmur Yağmur yağdırma törenleri toplu halde yapılmaları istenir.yönüyle toplumsal niteliklidir. Büyüklerin katıldığıyağmur yağdırma törenlerine herkes katılır. Önce Yağmur duasında kadına da büyük bir ayrıcalıkkurban için para toplanır, kurban temin edilir. Toplu verilmiştir. Özellikle gelin-toprak ilişkisi bu törenlerdeyemek için yiyecek kapları, yağmur dileği için suya gösterilir. Kadir Keçebaş’a göre; “Toprak anadır. İslamatmak üzere taşlar ve hayvan kafatasları toplanır. inancına göre Hz. Âdem topraktan olduğu gibi, bütünTören toplu halde yağmur duası yürüyüşüyle başlar. canlılarda topraktan yaratılmıştır. Toprak Ana herHoca önde yürür, topluluk bir meydan, bir su kenarı zaman yüklüdür. Tıpkı bir gelin gibi her zaman doğumaveya yağmur yağdıracağına inanılan bir yatırın olduğu hazırdır. Kısır değil, doğurgandır. Toprak ana taşıdığıyerde toplanır. Kurban kesilir, toplu yemek yenir. tohumu yeryüzüne çıkarabilmek için doğum sancıları“Yağmur duasında elbiselerin ters giyilmesi, yağmur çekmektedir. Ona yardım edecek ebe ise yağmurdur.temsilleri, yağmur taşlan ve Yada Taşı bağlantısı bizi Yağmur yağdığı zaman ise rızık doğacaktır. BereketOrta Asya yağmur yağdırma törenlerine kadar götürür. doğacaktır.” (s.15). Türkler tarihsel süreç içinde çeşitliİslami renge bürünmüş yağmur yağdırma törenlerinin inanç sistemlerine ve dinlerine geçmişlerdir. Bunlardini temeli Kurana değil hadislere dayanır. Törenin Türklerin yaşayış kültürünü, adet ve inanmalarını da etkilemiştir. Günümüzde görülen türbelere, ağaçlara, çalılara bez bağlama ve kurban sunma, atalar kültüyle yakından ilgilidir. Yağmur yağdırma törenleri ve buna

7Bodİ bodİNeden bodİBİr avuçcukSudan bodİbağlı olarak yatır ziyaretleri, kurban adama çok eskiye Kaynakça:dayalı yağmur yağdırma törenlerinin kalıntısıdır.Türbe ziyaretleri, yatırda kurban kesme, yağmur duası Koz, Sabri. Yağmur Duası Kitabı, Kitabevi Yayınları, İstanbul,hutbesinde imamın ok ya da yaya dayanarak cübbesini 2007.ters çevirerek hutbe vermesi İslami esasa dayanır Artun, Erman. “Adana Yağmur Yağdırma Törenleri ve Çomçalı(Artun, s.153). Gelin”, Elazığ, 1995. Boratav, Pertev Naili. Yüz Soruda Türk Folkloru, Gerçek Sonuç olarak Türk kültüründe suya verilen önem Yayınevi, İstanbul, 1973.kuraklığın uzun süre devam etmesi sonucunda Şimşek, Esma. “Anadolu’da Yağmur Duasına Bağlı Olarakyeniden yağmur yağdırmak için başvurulan tören, Oynanan Bir Oyun”, Uluslararası Geleneksel Törenlerdua ve davranışlarla kendini göstermektedir. İnanç ve Sempozyumu, Kırım.törenlerin iç içe geçtiği, edebi unsurların şiir halinde Keçebaş, Kadir. “Çomçalı Gelin Tekerlemesininkendisini dile getirdiği, yöresel söyleyişlerin varlığını Düşündürdükleri”, Erciyes, 3 (36), s.15.hissettirdiği yağmur duası törenleri tüm ilginçliğiyle Acıpayamlı, Orhan. “Türkiye’de Yağmur Duası 2” Ank. Üni.ve geçerliliğiyle güzel Anadolu’muzda halen devam D.T.C.F Dergisi(3-4), Temmuz-Aralık, s. 221-250.etmekte olan bir gerçektir. Son cümlenin ise Sezai İnan, Abdülkadir. “Yağmur Duası Çömçe Gelin”, Makaleler veKarakoç’un Yağmur Duası adlı şiirinin bir bölümü ile İncelemeler, Ankara,480-481.olması güzellik katacaktır... Özdemir, Cafer. “ Yağmur Duası Kitabı İnceleme Yazısı”, U.A Sosyal Arş. Dergisi, c.1, 2007. “Yağmur duasına çıksaydık ey dostlar Erginer, Gürbüz. “Kurban ve Kurbanın Kökenleri”, İstanbul, Bulutlar yarılır, hava uçardı 1997.s.211. Şimdi ne ihtimal, ne de imkân var Acıpayamlı, Orhan. Türkiye’de Yağmur Duası ,Ankara Edu Tr./ Göğe hükmetmekten kolay ne vardı Dergiler-26/1039/12538 pdf. Yağmur duasına çıksaydık dostlar Ben geldim geleli açmadı gökler Ya ben bulutları anlamıyorum Ya bulutlar benden birşey bekler Hayat bir ölümdür aşk bir uçurum Ben geldim geleli açmadı gökler”

8 Yaşayan DeğerlerimizHALA BİRAZ ŞAMAN’IZ Yatırlarda, türbelerde hatta yol üzerinde alelade bir ağacın üstünebağlanmışbezparçalarıhepimizingözüneçarpmıştır. Hattahepimizinburalara bu bez parçalarından bağlayıp dilek dilemişliği de vardır.İşte bu gelenek eski dinlerimizden Şamanizm’in bir kalıntısıdır. Yatırlarda, türbelerde hatta yol üzerinde alelade bir ağacın üstüne bağlanmış bez parçaları hepimizin gözüne çarpmıştır. Hatta hepimizin buralara bu bez parçalarından bağlayıp dilek dilemişliği de vardır. İşte bu gelenek eski dinlerimizden Şamanizm’in bir kalıntısıdır. Şamanlar gökteki tanrılardan dilek dilerken beyaz, yer-su ruhlarından dilek dilerken kırmızı, yer altı tanrıları ve ruhlarından dilek dilerken ise siyah bez Öncelikle Şamanizm nedir bir bakalım. Şamanizm parçaları kullanıyorlardı.ilkel kavimlerde görülen, ruhlarla insanlar arasında Bugün bu ayrıntı unutulmuşaracılık yaptığı ve hastaları iyileştirme gücüne sahip renklerin hiçbir önemi kalmamıştır.olduğu kabul edilen, ata ruhlarına ve doğa varlıklarınatapınmaya dayanan eski bir Asya dinidir. Türklerin, Bugün hala Anadolu’daMoğolların ve Asya göçebelerinin en eski dini olarak doğum yapan kadınlarınbilinir. Şaman inançlarına göre bir yanda gökyüzünü başına kırmızı kurdelemesken tutmuş iyilik tanrılarının, bir yanda yeraltının bağlandığını görürüz. Bukaranlığına gömülmüş kötülük tanrılarının ve ağaçta, gelenek “Al basması”, ya dataşta, dağda, suda, ateşte, ayda, güneşte uyuyan “Al karısı” inancına dayanır.ruhların varlığına inanılırdı. İşte Şamanlar bu tanrı “Al karısı“ loğusa kadınlarave ruhlarla insanlar arasında aracılık yapan kişilerdir. musallat olan kötü bir ruhtur.Eski Türklerde iyi ruh “Ülgen” , kötü ruh “Erlik” diye Başa kırmızı kurdele bağlama,adlandırılmıştır. “Ülgen ” aynı zamanda iyi ruhların loğusanın yastığının altınabaşında bulunan, onlara emir veren bir tanrıdır. Gökte ağzı açık şekilde makasyaşadığına inanılan bu en büyük ruh, insanları, ovaları, koyma ve loğusayı kırkıateşi yeri, güneşi, ayı, yıldızları yaratmış kâinatın da çıkana dek yalnız bırakmamadüzenini sağlamıştır. Gökte ve yerde meydana gelen adetleri onu bu kötü ruhtançeşitli tabiat olayları bu ruhların ve tanrıların eseriydi. korumak içindir. Bu adetlerinŞaman’lara göre, tıpkı hastalık gibi ölüm de kötü bugün bile tüm canlılığı ileruhların bir eseri sayılıyordu. yaşadığını görürüz. Ruhlarla ilişki kurmak yalnızca Şaman’ların bir Yine ölen bir kimsenin yere yatırılıp üzeriözelliğiydi. İyi ruhların yararlı etkilerini sürdürürler ve örtüldükten sonra evde bekleme sırasında bir yandankötü ruhların zararlı etkilerini önlemeye çalışırlardı. Kur’an okunurken ölünün üzerine bıçak koyma, öleninİnsan ruhunun ölümden sonra göğe çıkabilmesi için ayakkabılarını ters çevirerek kapının dışına bırakmagörkemli cenaze törenleri yapılır, kurban kesilir ve gibi adetler de yine ölüye musallat olmak isteyecekmezarlara kıymetli eşyalar konurdu. Tören sırasında kötü ruhları onun etrafından kovmak içindir. Bir cenazeçalınan davulun içinde ruhların toplandığına inanılırdı. merasiminde büyüklerime ölünün üzerine neden bıçak koyduklarını sorduğumda ölünün şişmesini önlemek Şimdi de bugün hala yaşattığımız Şamanist için koydukları cevabını almıştım. Gördüğünüz gibiinançlarımızı tanıyalım. gerçek sebebi unutulsa da bugün hala bu gelenek de diğerleri gibi varlığını sürdürmektedir.

9 BİZDEN TAVSİYE: Şamanizm’i daha iyi anlamak için BeyazıtÖztürk ve Haluk Bilginer’in başrollerini paylaştığı “Karagözve Hacivat Neden Öldürüldü” adlı filmi izleyebilirsiniz. Tüm bunların yanında ölü aşı (yemeği) verme, ölenin âyindir. Bugün bu adet göz veya nazardan korunmakardından bağıra çağıra ağıt söyleme, yüz yırtıp, saç için yapılan bir merasim şekline dönüşmüştür kiyolup ağlama, beyaz çıkarıp kara giyme, tamamen İslamiyet ile bağlantısı yoktur.Şamanizm’in ölüler kültüne mahsus tören adetleridir. Detaylı bilgi için; Yine istenmeyen bir olay olduğunda tahtaya el ile İnan, Abdülkadir. (2000). Tarihte ve bugün Şamanizm.tokmak gibi üç kere vurma, Şamanist inanca göre olanı Türk Tarih Kurumu Yayınları: Ankara.kötü ruhların duymasını engellemek için yapılırmış.Bugün bunu yaparken “Allah korusun.” diyerek S. Bilgehan OKKALI - TDE Öğretmenikendimizce önlem alıyoruz. Gideni ardından su dökerek uğurlama adeti ise sukültünün (suyu kutsal sayma) doğurduğu bir adettir. Bugün fiziksel açıklamasını bir yana bırakacakolursak üzerimize nazar boncuğu takma adeti ise bizeGöktanrı (Kök Tengri) inancından mirastır. Tanrıdan birparçayı üzerinde taşıma arzusu sanırım boynumuzataktığımız cevşen ve benzeri dualardan beklentimizleörtüşür. Son olarak da halk arasında ve özellikle hanımlararasında hala devam etmekte olan kurşun dökmeâdetinden söz edelim. Şamanistlerde buna “kutkuyma” denir ki “kut dökme” anlamına gelmektedir.Kötü ruhlardan birinin çaldığı kutu yani talih veyasaadet unsurunu geri döndürmek için yapılan bir sihrî

10 Genç Kalemimizin Seçtikleri GENÇ KALEMİMİZİN SEÇTİKLERİ Irvin D. Yalom - Nietzsche Ağladığında Ilya Grigoryeviç Ehrenburg - Paris Düşerken Edebiyatla da düşünülebileceğini gösteren müthiş Ilya Grigoryeviç Ehrenburg Sovyet yazar vebir örnek... Sahne Psikanalizin doğumu arifesindeki gazetecidir.19. yüzyıl Viyanası. Entelektüel ortamlar. Hava soğuk. Paris Düşerken, Fırtına ve Dipten Gelen Dalga’danAktörler Nietzsche: Henüz iki kitabı yayımlanmış, oluşan nehir roman, 20. yüzyılın en hareketli döneminikimsenin tanımadığı bir filozof. Yalnızlığı seçmiş. tüm tarafları ve çeşitli yönleriyle tasvir eden dev birAcılarıyla barışmış. İhaneti tatmış. Tek sahip olduğu eserdir. Savaşın ayak seslerinin duyulduğu 1930’larınşey, valizi ve kafasında tasarladığı kitaplar. Karısı, ikinci yarısından soğuk savaş rüzgârlarının Avrupa’yıtoplumsal görevleri ve vatanı yok. İnzivayı seviyor. içine aldığı 1950’li yıllara kadar uzanan dönemiTanrıyı öldürmüş. Ümit kötülüklerin en kötüsüdür, çünkü kapsayan bu eserin ilk kitabını oluşturan Parisişkenceyi uzatır, diyor. Daha sonra kendi alevlerinizde Düşerken’de, yayılmacı Hitler faşizminin işgali altındakiyanmaya hazır olmalısınız: Önce kül olmadan kendinizi Paris’te toplumun farklı kesimleri üzerine projektörnasıl yenileyebilirsiniz? diyecek. Ümitsiz. Breuer: tutulur. Bir yanda işgalcilere çıkar hesaplarıyla bağlıEfsanevi bir teşhis dehası. Ümitsizlerin kapısını çaldığı olan yönetici elit ile burjuvazi, diğer yanda faşizmedoktor. Psikanalizin ilk kurucularından. Kırkında, bütün karşı yurt savunması için örgütlenen direnişçiler buAvrupalı sanatçı ve düşünürlerin doktoru olmayı saflaşmanın iki ana kesimini oluşturmaktadır. İşgalbaşarmış. Güzel bir karısı ve beş çocuğu var. Zengin. günlerinde, her şeylerini geride bırakarak, kafilelerSaygın. Hayatı boyunca ama pozisyonunda yaşamış biri. halinde kentlerini terk eden Parislilerin trajedisi,Freud: Breuer’in arkadaşı. Henüz genç. Geleceği parlak. uluslararası diplomasinin satranç tahtasında yapılanŞimdi yoksul. Salome: Erkeklerin başını döndüren hamleler, cepheden gelen bozgun haberleri, direnişkadın. Çekici. Özgür. Evliliğe inanmıyor. Bazan aynı hareketini örgütleme çabaları... Avrupa’nın çehresinianda birçok erkekle beraber oluyor. Sanatçıları ve değiştiren kanlı olaylar, bu olaylara sahne olan ülkeler,düşünürleri tercih ediyor. Kırbacı var. Konu: Ümitsizlik. savaşın karşıt kutuplarında yer alan kahramanlar...Bir gün, erkeklerin başını döndüren kadın, Salome, Yüzyılın en büyük romanlarından sayılan ve sayısızNietzsche’den habersiz Breuer’e gelir. Avrupa’nın dilde basılarak milyonlarca insan tarafından beğeniylekültürel geleceği tehlikede, Nietzsche ümitsiz. Ona okunan bir klasik.yardım edin, der. Breuer Salome’yi tekrar görebilmekumuduyla peki der. Ve varoluşun kader, inanç, hakikat,huzur, mutluluk, acı, özgürlük, irade... ve neden, nasılgibi en önemli duraklarından geçen bir yolculukbaşlar... Kendisiyle ve hayatla yüz yüze gelmektençekinmeyenlere...

11“Herkesin sürekli mutlu olmasına gerek yoktur. Dahası, dünyada kimse bunu başaramaz.Hayatın gerçekleriyle başa çıkmayı öğrenmek gerek. Sidney Finkelstein - Müzik Neyi Anlatır Paulo Coelho - Aldatmak Orjinal isim: How Music Expresses Ideas ……yaşadığım sokak, sokak lambaları, şu an içinde Finkelstein, bu kitabında, ortaya çıkışından bulunduğum ev, salondaki mobilyalar, bir gün hepsibaşlayarak müziğin anlamını ve gelişmesini ele ortadan kaybolacak... tıpkı bedenim gibi. Ama bir şeyalıyor; müziğin Avrupa ve Amerika’daki beş yüzyıllık var ki kâinatın ruhunda iz bırakacak: sevgim. Lindagelişimini toplumcu-gerçekçi bir bakış açısıyla ayrıcalıklı bir yaşama sahip olduğunun bilincinde.değerlendiriyor. Kitap, müziğin kökenlerini, çeşitli Yine de her sabah yeni bir güne açtığı gözlerini hementoplumlarda ve çağlarda ortaya çıkan süreklilik ve kapayası geliyor. Arkadaşları ilaç kullanmasını öneriyor.kopuşları, büyük yapıtlar ışığında incelerken konuya Oysa Linda’nın istediği hissizleşmek değil, yaşadığınıtarihsel olarak yaklaşıyor.Yazar, müziğin, yaratıldığı hissetmek...toplumsal ortamdan koparılarak ele alınamayacağını Çünkü yaşamak sevmektir. Paulo Coelho Aldatmak’tasomut örneklerle tartışıyor. Finkelstein’a göre, müzik, diğer kitaplarından farklı olarak kışkırtıcı, tene dokunantoplumsal gelişmenin en önemli parçası ve çağının ve tutku dolu bir hikâyeyle çıkıyor okurun karşısına.toplumsal-düşünsel rengini en iyi yansıtan anlatım Her şeyin mümkünmüş gibi sunulduğu bir dünyada,araçlarından biridir. Elinizdeki kitap, müzik ve sanatla imkânsız aşkın izini sürüyor. Ruhun kuytularındailgilenenlere farklı bir bakış açısı sunmaktadır. Müzik kaybolmaya çekinmeden... Ne de olsa bazen kimNeyi Anlatır, bu alandaki temel kitaplardan biridir. olduğumuzu bulmamız için kendimizi kaybetmemizYayınevimiz, ilk basımı 1986’da yapılan ve beğeniyle gerekir.karşılanan bu yapıtın ikinci basımını okura sunuyor. Giray GİRENGİR

12 Şiir YEM Oltanın ucundaki yem gibiyim Çaresiz ve savunmasız Kapılmayı, parçalanmayı bekleyen Dibindeyim suyun, Görülmeyeni görüyorum Başım dönüyor Gerçek mi çarptı nedir Oltanın ucundaki yem gibiyim Sonumu bekliyorum dalgasız Göstermem imkânsız, Beklemem zamansız Susuşum sarsıntısız Ve sular kıpırtısız Geliyor üzerime Oltanın ucundaki yem gibiyim İçimde saklı olan kanca Kanattı beni kararınca Ya birinin yemiyim Ya da yaşam kaynağı Ya tutsak olacağım Ya da esirimi kazanacağım Oltanın ucundaki yem gibiyim Bekliyorum yalnızca Ceyhun ÇİFCİ - TDE Öğretmeni

13 ZAMANDAN KAÇMAKÖnünde kış, arkanda sonbahar Mevsimler seninle değişiyor Arkanda yaşlanan ayların var Ve yaşanmamış anılar. Yürüyorsun zamanla beraber Kaçsan kaçılmaz saklansan olmaz Bir mukabele bir süre sonra Bırakacak karanlıklarla beraber. Arz ediyorsan zamandan ayrılmak Bulamam mecburi aşkı bedende Karanlıktan kaçıp kırmızıyı aramak Aşkı iki göz tek yarda bulmak Sevmek lazım çok güzel sevmek Hayatını aşkına teslim etmek Kalbini onunla kilitleyip Sonbaharı onunla bahar gibi yaşamak Zamanı geride bırakalı çok olmuş Sen bir bayanla patikadasınSonu meçhul bu yolda yalnız değilsin Kırmızıyla, aşkla, aşkınlasın… Ozar Ömer UNCU

14 Şiir BU SEVGİ BAŞKA SEVGİ İnsanoğlu çok garip sevgi hisleri besler Dalından koparıp soldurur ve Çiçeği seviyorum der İnsanoğlu çok garip sevgi hisleri besler Kuşları seviyorum der Özgürce uçan kuşu yakalayıp kafesler İnsanoğlu çok garip sevgi hisleri besler Balığı sevdiğini gösterir akvaryumda Dinamitler patlatır deniz, göl ve okyanuslarda İnsanoğlu çok garip sevgi hisleri besler Ağaçları çok sever! Yetiştirir bahçede birkaç tane fidanı Bir kibritle yok eder güzelim ormanları İnsanoğlu çok garip sevgi hisleri besler En sevgili varlığı eşi ve çocukları Cennetten çıkma deyip günde bilmem Kaç öğün yedirir hep dayağı Bahtiyar UZUN - Coğrafya Öğretmeni

15HÜZÜNLÜ ADAM ve YALNIZ YAPRAK Hüzünlüydü yine Üşenerek Zorlu verdi şekilleri Üşüyerek topladı Nereden geldiği belli olmayan yaprakları Lazım olmasa da Üşenerek topladı Anlayamıyordu Devamında olacakları Anlaşamazdı zaten Meşe ağacının yapraklarını Yalnızdı her zaman Akşamüstü ışıklarından Lüzumsuz yere sallanırdı Nasıl olsa düşecekti Işıklarıyla rüzgarın Zahmetsizce toprağa Yalnızlığın yaprakları Askıda duruyor Parıldıyor Rüzgar onu Aşağıya çekiyor Kurutuyor Oğuz KIRSAÇLIOĞLU

16 IGCSE 2014-2015 ders yılından İtİbaren uygulamaya başladığımız IGCSE programı “İkİncİ dİl olarak İngİlİzce” dersİnİ kapsamaktadır. Cambridge IGCSE Nedir? Cambridge Uluslararası Genel Ortaöğretİm Eğİtİmİ Sertİfİkası (IGCSE); dünya çapında en çok tanınan sertİfİkalardan bİrİdİr. Cambridge IGCSE programı, sözlü becerİlerİ kapsayan, bİlgİyİ hatırlama problem çözmeye yönelİk bİr öğrenme sürecİdİr. Takım çalışması ve araştırma becerİlerİnİ de bünyesİnde taşıyan yaşamsal önemİ olan tüm eğİtsel becerİlerİ bütünleştİrİr. Tüm bu süreçlerİn sonunda kazanılan edİnİmler öğrencİyİ, aldığı eğİtİmde gelİşmeye ve eleştİrel düşünmeye hedefler. IGCSE programı bİrçok farklı konuda ve farklı becerİ düzeylerİnİ hedefleyen temel ve genişletİlmİş müfredatı İçerİr. “Temel Müfredat Programı” CORE (standart düzey) ve “Genİşletİlmİş Program” EXTENDED (İlerİ düzey) kapsamındadır. Öğrencİ 10. sınıfın İkİncİ dönemİnde ders öğretmenİnİn yönlendİrmesİyle kendİ sevİyesİne uygun olan sınava gİrer.

17IGCSE İkinci Dil olarak İngilizce • Öğrencilerimiz hem okulumuz hem de CIE (Cambridge Uluslararası Sınav Merkezi)Hedefler tarafından değerlendiriliyor. Hem karne notu hem de uluslararası kabul gören bir• Öğrencilerin doğru, uygun ve etkili bir sertifikaya sahip oluyorlar. biçimde yazılı ve sözlü olarak iletişim kurabilmelerini sağlamak. • Öğrencilerimiz kendilerini dünyadaki diğer akranlarıyla karşılaştırma imkanı• Öğrencilerin duyduklarını, okuduklarını bulmaktadırlar. ve yaşadıklarını anlayıp bunlara uygun karşılıklar verebilmelerini sağlamak. IGCSE MAYA’DA İLK KEZ 2014-2015 EĞİTİM ÖĞRETİM YILINDA• Öğrencileri dilden zevk almaya ve dilin farklılıklarını takdir etmeye teşvik etmek. 10. sınıf öğrencilerimizin sene başında yapılan seviye tespit ve yerleştirme sınavı sonucunda• Öğrencilere daha genel bir uygulama IGCSE derslerine uygun İngilizce yeterliliği olan becerisi kazandırarak diğer derslerde destek öğrencilerimizle başlamıştır. İkinci dil olarak olmak. İngilizce 0511 müfredat koduyla eğitimlerine başlayan öğrencilerimiz Mart ayında konuşma• Öğrencilerin kişisel gelişimlerini sınavlarına, Mayıs ayında da okuma - yazma ve desteklemek dinleme sınavlarına gireceklerdir.IGCSE derslerinin katkıları müfredatları Gökçe Ece SAKAKLI• Öğrencilerimiz uluslararası tanıma fırsatı bulmaktadırlar.

18 Genç Ressamlarımız Sanat kendine özgü bir dünyayı yorumlama uykunun insan hayatındaki varlığına estetik bir bakışbiçimidir. Bu yorumu her sanatçı kendi sanatının açısıyla bakmaktır.ortamında gerçekleştirir. Bazen farklı sanat alanlarıbirbirini etkiler. Uyku arayışları, insanların uyku öncesi günlük yaşantılarını sentezlemeleri, düşünceleri ve Bir bestecinin en güzel besteleri tuvale dökülür, hayalleri… Karma bir sergi için yapılan bu çalışmambir resim bir müzisyene en güzel bestelerini beş resimden oluşmaktadır. Bu resim serinin üçüncüoluşturmasında ilham kaynağı olur. resmidir. Her çalışmanın bir çıkış noktası vardır. Bu resmin Begüm KARABİBER - Görsel Sanatlar Öğretmeniçıkış noktası “Uyku”. Burada anlatılmak istenenuykunun insan hayatındaki fizyolojik önemi değil,

19GENÇRESSAMLARIMIZ Doruk YURDAYAR Mehmet Ali ALTUNSOY

20 Bir Acayip Matematik Şekil 1 Şekil 2 Orta NOKTA PARALEL KENARLARI Sizden bir dörtgen çizmenizi istiyoruz. Düzgün veya değil, içbükey ya da dışbükey tuhaf veya değil herhangi bir dörtgen. Sadece 4 köşesi olsun ve 4 doğru parçasından oluşsun. Mesela Şekil 1’de çizdiklerimiz gibi. Şimdi tüm kenarların orta noktasını bulalım ve birleştirelim. İşte elde ettiğimiz şekil her zaman bir paralelkenar olacaktır (Şekil 2). Tuhaf değil mi? Matematiğin şaşırtan ve ilham veren sihirbazlık numaralarından biri daha. Peki matematik öğretmeninizin sorusu ise her zamanki gibi: “Nasıl?” İspatı üzerine biraz düşünmek ister misiniz?

210,999... = 1 AMA NASIL? Devreden sayılarla ilgili kuralı hatırlıyorsunuz değil mi? Devreden kadar 9 devretmeyen kadar 0 vs vs.Hatırlayabilene aşk olsun. Peki bu kuralın nereden geldiğini göstermemiz bu can sıkıcı formülü ezberlemederdinden kurtarır mı bizi? 1) Devreden sayımız x = 0,9 olsun. 2) Devreden sayımız bu sefer x = 25,43Bu sayının devreden kısmından olsun. Bu sefer de bu sayının devredenkurtulmak İçİn 10 İle çarpımından kısmından kurtulmak İçİn 100 İle kendİsİnİ çıkaralım: çarpımından kendİsİnİ çıkaralım: 10 x = 9,999…. 100 x = 2543,434343…. - x = 0,999…. 10 x – x = 9,0000…. - x = 25,434343…. 9 x = 9 x=1 100 x – x = 2518,00000…. 99 x = 2518 x = 2518 99KAYNAK• Bussiner Insider, The 12 Most Controversial Facts in Mathematics Ezgi ŞENGÜL - Matematik Öğretmeni

22 MeraklısınaMERAKLISINA“Bir aptalı yanıldığına inandırmanın en iyi yolu, onu kendi bildiğine bırakmaktır.” - John Billings Arılar niçin bal yaparlar hiç merak yoldan hiç zorlanmadan ve yönleriniettiniz mi? değiştirmeden geri dönebilmeleridir. Arılar yolculuk sırasında depoladığı Arının macerası kovanı terk etmekle nektarları midelerindeki o eşsizbaşlar. Arıdaki koku reseptörleri o enzimlerle bala dönüştürürler.kadar hassastır ki kilometrelerce Arıların sahip olduğu farklı özellikleruzakta olan bir nektar çiçeğinin bununla da bitmiyor. Altıgenbile varlığını algılayabilirler. 500 petekler üreten arılar, bir mimaragram bal için, 3 milyon 750 bin defa parmak ısırtacak kadar ince hesaplarçiçeğe konup kalkar ve 1 kg bal yaptırıyor.için ise 40 bin arı, 6 milyon çiçeğidolaşır. Bal arılarının bir peteği Matematik uzmanlarının, arılarınındoldurabilmek için 100 milyon peteklerini niçin beşgen, dörtgen,çiçeğe ulaşması ve 100.000 km kanat üçgen veya sekizgen değil deçırpması gerekmektedir. Arıların altıgen yaptıklarını merak edip,bir diğer mucizesi ise geldikleri hesaplamalarını kâğıda döktükleri

23zaman karşılaştıkları sonuç şaşırtıcı olduğundan; bu konumlanmaya, çıta kenarlarından başlayan arılar‘Arı ne zaman matematik öğrendi?’ sorusunu ortada kusursuz altıgenlerle petekleri tamamlar. Buakıllara getirtiyor. müthiş matematik düzeni diğer geometrik şekiller ile mümkün olamamaktadır. Ve dahası petekteki altıgenlerin Bilim adamları ve matematik uzmanları her biri aynı boyutta olup aralarında büyüklük olarak 1yaptıkları araştırmalar sonucu en verimli mm bile fark yoktur.depolama şeklinin altıgene uygun olduğunuispatlamışlardır. Maksimum kullanımı esas alan Altıgen şekli, diğer çokgenlere göre kenar uzunluklarının toplamı en kısa olan şekildir. Bunu bilen arılar, peteklerini yaparak en az malzemeyle en fazla peteği üretmektedirler. ‘Asgari düzeyde balmumu tüketerek, maksimum ölçüde bal depolamak için en uygun şekli arıların inşa ettiği altıgen prizmadır.’ şeklinde görüş bildiren uzmanlar, anlatılanları da doğruluyor. Bir arı kolonisi, peteklerini yatayla 7-8 derecelik bir açı yapacak şekilde inşa eder. Böyle yapılmasının nedeni peteğin içine bırakılan balın yere dökülmesini engellemek içindir. İlginç olan ise bu açının hiçbir zaman şaşmamasıdır. Gerçekten ince hesaplar üzerine oturtulmuş bu mimari eserin, düşünme yeteneği olmayan küçük böcekler tarafından yapılması, arıların bizim bildiklerimiz dışında pek çok farklı özelliğe sahip, olağanüstü canlılar olduğunun bir göstergesi değil mi? Sinem ÜSTEL - Biyoloji Öğretmeni

24 Karakalem ASİL KIŞ Ben kış mevsimini severim. Herkese her şeye inat yüzüme değen yağmur taneleriyle ruhumu temizlerim. Güneş ayrı mutlu eder bu mevsimde beni. Yazdan kalan rehaveti, ipi kopmuş terlikleri, rengi solmuş tişörtleri, karpuzu, şeftaliyi, üç satırlık arkadaşları, yaz aşklarını hepsini piknik sepetinde kumların üzerine bırakır öylece giderim. Yazın tüm o havalı, salaş hallerinde asil kışı özlemle beklerim. Giymişken montları, dolamışken şalları, kolumda şemsiye gökyüzünün farklı renklerini tebessümle selamlarım. Bir kez daha şaşkın, hayran… Okulların açılışı habercisidir şehrimde kışın. Ve işte zamanıdır derim uzun gecelerin, renkli battaniyelerin. Dostlar dönmüştür artık tatillerden. Aile bireyleri çoktan kilitlemiştir balkonu, toplanmıştır salonda. Bir demlik çayın keyfi başkadır bu akşamlarda. Patlamış mısır kokusu dolmuştur mutfağa. Mutlaka hastalar vardır, öksüren birileri. Bir elinde mendil diğerinde zencefilli ıhlamur. Akşam haberlerinin ardından sıkıcı televizyon dizileri geceye damgasını vurmuştur çoktan. Örgüler örer anneler; yakın gözlük üstünden izlerken Süleyman’ı, Neriman’ı… Kış gecelerinde maçlar vardır heyecanlı, sarı lacivert, siyah beyaz çığlıklar ekran başında… Islak, karanlık, sokak lambalarının altında merak edilir ışık yanan, sıcacık evlerin öylesine halleri… Pırasanın, lahananın kokusu gelir ta uzaklardan. Sevmenin de tadı başkadır bu mevsimde. Atkılar örülür sevgiliye. Kırmızı yanaklı sarmaş dolaş, bereli âşıklar hızlı hızlı yürür puslu gecelerde. Camlar buğulanırken duygular belirir üzerinde. Kimi sevgisini, kimi öfkesini, kimi hayallerini yazar çizer öylesine. Sınavlar vardır aşılması güç; tatili beklerken çürütülen yazın aksine, inadına çalışmak vardır var gücünle. Hanımların gündüz programları televizyonda, hep şikayet edilen ve hiç vazgeçilemeyen… Sedaları, Gülbenleri, Esraları öğleden sonra… Günleri vardır mesela kısırlı, börekli. Tüm diyetler ertelenmiştir. Mayıs sonu, Haziran başına. Ve zamanıdır sofralarda hamsinin, lüferin. Akşamlar gece, geceler sabaha uzanır bu mevsimde. Kapımızın önünde kopmuş kolu bacağı kardan adam tebessüm ettirir öylesine. Yeni bir yılın umudu, geçmiş yıllara sitem bu mevsimdedir. Sıcak olan her şey vazgeçilmezdir. Dost sohbetleri, ballı sütler, fırındaki el yakan kestaneler, kalabalık içinde aşina bir yüz… Ben dostlarımı en çok bu mevsimde ağırlarım evimde. Sevdiğim adamı bu mevsimde tanıdım. Toprak ve İnanç bu mevsimde can oldu canıma. Öğrencilerim bu mevsimde olur yanı başımda. Tüm karamsar görüşlere, yaz mevsiminde ışıl ışıl tenimize düşen güneşe, çileğin kırmızısı, doğanın yeşiline nispet ben en çok seni seviyorum ‘ASİL KIŞ’. Anıl ERAÇ - Özel Ankara Maya Anadolu Lisesi Okul Müdürü

ELİF SU 25 NESLİSU GURUR DUYUYORUZ ASENA MİRAYİşte azim işte şampiyon! MERVE YAĞMUR Özel Ankara Maya Anadolu Lisesi Kız Voleybol SİMGE Takımı öğrencilerimiz 4-7 Ocak tarihleri arasında Konya’da gerçekleşen turnuvada gösterdikleri EZGİ başarılarla bizleri gururlandırdı. Azimle, kararlı ASLI olarak ilerledikleri yolda emek verilen her işin karşılıksız kalmayacağını ispatlayan kızlarımız 4 Ocak 2015 Pazar Antalya Doğa Koleji’ni3-0; 5 Ocak 2015 Pazartesi Isparta Spor Lisesini 3-0; 6 Ocak 2015 Salı Konya Ereğli İpekyolu MTA Lisesini 3-0 yenerek Türkiye Grup Elemelerinde Grup 1.si olmuşlardır. Bizler Kültür Maya’sının sayfalarını çevirirken Konya - Karaman Türkiye Yarı Final turnuvasından dönmüş olacak öğrencilerimizin yeni başarılara imza atacaklarını biliyor; kendileri ile gurur duyuyoruz. V irajlarda güçlenme ilkesi O rganize olmak L ider yetisi taşıma E ğlenerek çalışma prensibi Y aşam felsefesi edinme B irlikte hareket etmeyi öğrenme O, ben, sen demeden biz olmak L ayık olduğun başarıyı hak etme

26 Mürekkep DamlasıMÜREKKEP DAMLASI İçimizdeki Yalnızlık özler derler. Çünkü alışmıştır sakinliğe ve tamamen Yalnızlık aslında bir bakıma güzel şeydir. Yalnız kendi hayatını çözmüştür. Bunun için diyorum, “Yalnızinsan çok güçlüdür ama ne kadar güçlü olursa olsun duran insan, en güçlü insandır.” Geçmişe baktığımızdayalnızlık yalnızlıktır. İşte bu yüzden insanın yalnız çoğu bilim adamı, çoğu bilgin insanlar hep yalnızolmaması gerekir. Paylaşması gerekir, sevmesi gerekir, insanlardan çıkmıştır. Yalnızlıkları sayesinde başarıyahissetmesi gerekir en başta aşık olması gerekir. Çünkü daha çabuk ulaşmışlardır. Çünkü yalnız olduğunda onuaşk tarif edilmez, saf ve güçlü bir duygudur. Kalbinin etkileyecek dış faktörler olmaz. Ve kendini amacınagittiği yola inanırsın aşkı tattığında. İşte bu yüzden ve istediği yaşama verir. Ne demiş Einstein, “Kendiniziinsan yalnız yaşar ama hissedemez. Ve hissetmek, aşık bir amaca bağlayın, insanlara veya eşyalara değil.”olmak, sevmek sevilmek, paylaşmak, inanmak bizimhayat yolunda vazgeçilmezlerimizdendir. Yalnızlığın Genel olarak baktığımızda yalnız insanlar hepgüzel tarafları da vardır aslında. Yalnız olduğunda farklıdır. Eğer farklıysan, yalnız kalıyorsun. Evet, yalnızgörmediğin şeyleri ve kendinde keşfetmediğin şeyleri insanlar farklıdır çünkü fark yaratırlar çünkü farklıkeşfedersin. Yalnızlık düz ve renksiz bir yoldur. yaşamak ve istediklerini yapmak isterler. Bu yüzden Dünya çok kalabalık; insanlar çok, arabalar çok, evler yanlış olan toplumda yalnızlığa çekerler kendilerini.çok yani kısacası şehir gürültüsü ve hayat stresi. Ve Hepimiz bir gün yokluğun ve yalnızlığın sessizliğinigünümüzün bu teknolojiyle gerileyen toplumunda tadacağız. Ve o zaman asıl bizi tanıyacak ve kimaslında yalnızlık daha rahat ve mantıklı da gelebilir. olduğumuzun farkına varacağız.Çünkü bu dünya stresinden ve gereksiz şeylerden uzakolduğun da kendinin derinliklerine iner ve kendini Yalnızlığı tadın, çünkü o sizsiniz…keşfedersin. Yalnızlıktan çıktığında insan yalnızlığını Aran ARISOY

27 Kayıp nefesimin boğazıma takılıp kaldığı anların bir önemi Merakımı asla yenemediğim, hep cevabını olmalıydı en azından. Bilmiyorum, belki mutsuz olmayıaradığım sorularım var. Sessiz çığlıklarım, sonunu tercih eden bendim ancak mutsuzluğun bile mutlugetiremediğim bir hikâyem var. En güçlü fırtınaların olduğunu gösteren bir insan tanıdıktan sonra anlamıbile yenik düştüğü ama bir üfleyişte sönebilecek değişti tüm kelimelerin. Mutlu ya da mutsuz olupdüşüncelerim var. Bir sonbahar sabahı, bu hayatın olmadığını bile ayırt edemediğim saatler yaşadım.tamamen değişebileceğine inanan sadece ben Ben hep mutsuzluğunu içine attığı halde uzun süremiydim bu şehirde? Bunu merak ediyorum. Küçücük gizleyemeyenlerden oldum. Her şeyin farkındabir eşya, senden kalan küçücük bir eşya dalga geçti olduğum halde, belki başka bir cevabı daha vardırbenimle ve elime almaya korktuğum o nesneyle sorularımın diye sabretmeyi de öğrenmiş oldum.yüzleşir oldum, komik değil mi? Nasılda geçiverdibir yıl yanı başımızdan. Bize sormadan ama bizden Yeni gelen güne umutla merhaba diyemedim, izikaçan zamanlar. “Keşke” diyordum yalnız söyleyecek kalan satırları hiçbir zaman tam silemedim. Mutsuzkenbaşka neyim kalmıştı ki? Keşkelere sığınıp; keşkelerle gördüğüm kahkahaları görmezden gelemedim amabitiyordu en güzel vakitlerim. Bir adın kalmıştı geriye, umudumu da hiç kaybetmedim. Kimsesiz bir çocuğunbir de o kahreden hasret… içinde, kayıp defterlerimin arasında biten bir kalemin Bekleyişlerimin mutlu bir sonu olacak mı yoksa mürekkebinde besledim. Herkesten gizli, bekledim.iliklerime takılıp kalacak mı? Bilmiyorum ama Ekin TUNÇAY

28 Mürekkep Damlası Sevdam Bana bakarken parlayan gözlerin Cennet kapısıdır gülüşlerin Sensiz geçmeyen bu özlem dolu günlerin Elbet bir sonu vardır sevdam Kalemi her elime alışımda Sen geliyorsun aklıma Gözlerimin önündesin adeta Aşık olduğum kadınımsın sevdam Hani sonbahardaki gezmelerimizi Hatırladın mı sevdam Hani o birlikte söylediğimiz sözleri Duyuyorsun demi sevdam? Ağaçlardaki yapraklarsın benim için O solmuş dökülen yapraklar Bana her gün seni hatırlatan O sonbahardaki dökülen yapraklar Görüyorsun demi sevdam? Özlem diyorum ben sana Sonsuz bitmeyen bir özlem Kararan dünyamda Tek ışık tutansın sevdam Biliyorum benden hiç kopamadığını Hep yanımda olduğunu Aşk dolu gözlerle baktığını Görüyorum sevdam Asena Eda DİRİM

29 Arayış pek memnundu. Karnına neredeyse her gün sıcak et giriyor, satılan diğer av parçalarıyla da Yeri ve zamanı belli olmayan, dağlık bir istedikleri her şeyi almaya muktedir oluyordu.bölgede avcılık yaparak evine ekmek götürmeye Bu işlerin hiçbirisiyle ilgilenmeyen adsız, eşiyleçalışan genç delikanlı, vurduğu tavşanın derisini de görevini yerine getirmek adına geceleribir hışımla bedeninden ayırmış, yaktığı ateşte birlikte oluyordu. Herhangi bir zevkten yoksunuzun süre pişirmiş, tadına bakıp onayladıktan olarak eşinin kollarından ayrıldığında gördüğüsonra soğutmadan bahçe kapısından girip yüzün yaydığı sıcak mutluluk, görevini yinesofraya kurulmuştu. Her yemeğin sonunda uzun kusursuz yaptığına inandırıyor, kısa sürededuasını eksik etmeyen güçlü delikanlı, anası kendinden geçip derin uykusuna yatmasınave yavuklusuyla aynı çatıda yaşıyor, kimseye yardımcı oluyordu. Sabah erkenden kalkıpmuhtaç olmadan günden güne atlıyordu. taze süt ve peynirle yemeğini iç eden adsız,Bazen ava çıkması için tüm gece hazırlanır, hazırlığını bitirince yine dağlık bölgeye adımgittiğinde de bir hafta gelmediği olurdu. Ne atıyor, iz sürerek av peşinde koşuyordu.anası, ne de karısına avda geçirdiği zamandan Kimseye anlatmadığı hırsını da dağa vardığındahiç bahsetmeyen adamın yaptığı iş gibi adı da son sınırına yaklaştırması, kesik kayboluşlarlabelirsizdi. Evde ismini söyleyip seslenen yoktu neticeleniyordu. Hissettiği gibi, yaptığı işlerdeve bu kendisini mutlu ediyordu. İmzasız iş de kusursuzluğu arayan adsız genç, gördüktenyapmaya özen gösterdiğinden, gölgelerle dost sonra hayalinde kurup genişlettiği dünyasındaisimlerle düşmandı. sonu gelmez sorularına cevaplar bulmak için av süresini gittikçe uzatıyordu. Esen Her insanın eksik bir yanı olduğundan, rüzgârın desteğini alıp, önünde gezinen yavruadsızın da kendine özgü bir kusurunun olması ceylanların başlarıyla eşgüdümlü hareket edenkaçınılmazdı. Bedeni muazzam ölçülerdeydi, ayak atışları ve kopardığı otlardan yere düşenyüzündeki sakallar yalımlı, gözleri kara, teni tohum taneleri muazzam ahenkle kaynaşıyor,esmerdi. Boylu poslu, ağırbaşlı ve az konuşan, adsız dalıp dalıp gidiyordu.bakarak yakan, eli hızlı işleyen gençten anası

30 Mürekkep Damlası Hayvanları sürekli gözlemleyerek insanları anlamaya çalışmayaçocukluğunda başladığından nerede neyi göreceğine vakıf olması,işini de kolaylaştırıyordu. Adsızın cevap bulduğu soruları hallaçpamuğu gibi savuran kancalı takıntısı yine depreşmiş, avlanmak üzereolan yavru yer sincabını kurtarıp avuçlarına almıştı. Zayıf omurgasıyla,ağzının kenarından sarkan bir bokböceği bacağına dikkatle bakanadsız genç, hayvanla göz göze geldi. “Nasıl olsa ölecektin, öyle ya daböyle. Ben sonuna senin karar vermeni istiyorum.” sözünü söyleyip,omurgası tam güçlenmemiş yer sincabını önce akan çay yatağınınkenarına götürdü. Suya daldırıp çıkardığı hayvanın titremesi, gözlerinibüyüterek yalvarırcasına bakması ve en önemlisi onu tutan elleridiliyle yalaması neticesinde işlemine son veren adsız, kazdığı çukurakoyduğu sincabın üstünü toprakla örtüp bir süre bekledikten sonrageri çıkarıyor, hayvanın bu ölüm şeklini nasıl karşıladığını da meraklıgözlerle anlamaya çalışıyordu. Ancak süre konusunda başarısızolmuş, kapanmayan gözleri açılmaz olan sincabın ağzından düşenparça toprakları temizleyip çukura tekrar yerleştirmişti. Üzeriniörtüp, duasını okudu ve yattığı ağacın kenarına çıktı. Sabaha karşıkızartıp yediği bıldırcının tüyleriyle ağzını silip, yola koyulan adsız budefa da bir ağaç kurbağasının dişisi tarafından çiftleşme bitimindeöldürüleceğini anladığında ilişkiyi yarıda kesip, kurbağaya sahip oldu.Ağaçlarla çevrelediği ve kalın karton parçalarıyla da üzerini kapattığıboşluğun içine koyduğu kara örümcekle kurbağayı karşılaştırdı. Zorlumücadele sonunda iki kez ısırılsa da örümcek zehrine bağışıklığıbulunan kurbağa yapışkan diliyle ağzına aldığı dev örümceği boğuptekrar dışarı çıkarttı. Top haline gelmiş ve büzülmüş örümceği oradabırakan adsız genç, kurbağayı bu defa gürgen ağacının tepesinetırmanıp, gündüz yırtıcısı atmaca yuvasına kuru dallarla sabitledi.Sepete benzeyen küçük kuş yuvasındaki yumurta ve yavru atmacayaoynak gözlerle bakan kurbağa ses çıkarmadan bekliyordu. Anneatmacanın hışımla geldiğini gören adsız dikkat kesildi. Yırtıcı kuşhareket edemeyen kurbağaya pençesiyle dokunuyor, ölmesine kesingözüyle baktığı için işini yavaştan alıyordu. Kurbağadaki bayağıduruşa anlam veremeyen adsız ise, bu mahlûkun ölümüne karar vermeçabasından yoksun olduğunun farkına vardı ve atmacayı korkutupeline aldığı kurbağayı aldığı yere götürdü. Bir sonraki avında ise yavrugeyik, baykuş, tavşan ve karıncayiyen üzerinde denediği yaşamason verme seçiminde de istediği başarıyı elde edemedi. Yıllardıryaptığı gözlem, av ve tecrübelerinden hareketle insanlığın en büyükkusurunun ölüm olduğunu anlamıştı. Cana kıymak elbette mümkündüancak aradığı bu değil, ne zaman gelirse gelsin ölüm anını severekve isteyerek beklemek, kendi ölüm şekline de iradesiyle karar verip,nicedir insanların aklında yer etmeyen, en yakında olmasına rağmendillendirilmeyen soğuk acının tatlıya dönüştürülmesine bilerekulaşmaktı. Ölüm tecrübesini doyasıya yaşamak ve o ana kusursuzgitmek adına canına kıymadığı tür dağlık bölgede yok gibiydi.İzlenimine göre, canlıların hiçbiri ölüm anında pes etmiyor, son anakadar çırpınış ve başkaldırışıyla tepki veriyordu. Çaresizlikle berabersuretinden çekilen tüm ihtişamın altından baktığında hayvanlardagördüğü şeyi adlandıramıyor, o anda hayvanların ne gördüğünü, nehissettiğini, acı dışında ne yaşadığını idrak edemiyordu. Yaşama budenli acımasızlık bahşedip lanet sayan insanların yanında, yok edicidüzende hayatta kalmak adına neredeyse her gün karşı türlerinsavaşında yaşadıkları vahşeti de gözlemleyen genç adam, hayatınvazgeçilmezliğinin sırrına eremediği her gün kendini daha fazlayiyip, içine de daha katmerli kapanıyordu. Yaptığı işin, yalnızca ölmesine kesin gözüyle baktığı hayvanlarüzerinde olması da onu tedirgin ediyordu. Bu durumdan fazlasınıyapmaya muktedirdi fakat masum cana kıymanın yaratacağıçöküntüyle, ölüm anının sonunda peyda olan o garip duygusunundışavurumunu yakalamasının imkânsızlığını da biliyordu. Budüşüncelerle yattığı yatağında gördüğü kısa düşünde, yakaladığıtilkinin ölüm anını izlerken dil sese gelip şakımış ve adsıza; “Hepsini

31göstermek, ahmaklığının ispatıdır.” deyip, son nefesini de torbasına koyup, orman içlerine yılan aramayavermişti. O rüyanın ardından yalnızca tilki avlayan ve giden genç adam amacına ulaştı. Karayılanın önüneölümlerini izleyen adam tüm çabasına rağmen neden fırlattığı fareyi kapması da göz açıp kapayıncaya kadarhayata bu denli tutunmaya çalıştıklarını anlayamıyor, oldu. Dişlerinden bedene enjekte olan zehir etkisinidüş sözünü aklına getirdikçe de büsbütün çıldırıyordu. gösterirken, adsız da farenin gözleriyle temas halineKöhnemiş düşünceleriyle vardığı evinde, anası ve geçiyordu. Bu bakışlarda yalvarma, hayata dönmekarısıyla biraz konuşup karın boşluğunu doldurdu. Canı çabası veya direniş yoktu. Kabullenişle gelen huzur,sıkkın biçimde yatağına uzandı, sabaha kadar gözünü buğulu gözlerden ışıyarak çıkıyor, felç olan beden herkırpsa da uyuyamadı. Kahvaltıyı beklemeden ormanlık saniye daha da hareketsizleşiyordu.alana doğru yol aldı. Kafasını boşaltamadığından,ağrısı giderek artıyor; uykusuzluğun neden olduğu Adsız genç her şeyi değil, bir şeyi görmenin hayatakan çanağına dönüşmüş gözleri, etrafında olan biteni olan bağlılığı azalttığını o zaman anladı. Kendisiniseçmekte zorluk yaşıyordu. Bir an sendeler gibi oldu, hayata bağlayan her ne ise, hayat dışına itildiğindeyumuşak toprağa başı gömüldü. Göz ucuyla baktığında evren anlamsızlaşıyor, amaçsız bir yola dönüşüyordu.ayaklarını gördü, doğrulmak istese de vücudunun Kimsenin etkisiyle değil de yalnız başına hayataağırlığını taşıyamayacak kadar yorgundu. Baş dönmesi tutunmaya çalışanların yürekleri akıllarına daha yakıngeçince doğrulup, olanı biteni anlamaya çalıştı. Sırtını olduğundan, ölümle barışmaları daha kolay oluyordu.ağaç kabuğuna yaslayıp, üzerini çalı çırpıyla kapattı. Ölümü, bir yalnızlıktan öbür yalnızlığa geçiş olarakGeceye kadar kıpırdamadan önünden geçen hayvanları kabul eden yalnızların o anda bile çırpınışlar içindegözledi. En sonunda ileriye atılıp, yaprakların arasından söylemek istedikleri aslında tüm inandığı doğrularıgeçen fare sürüsünün küçük üyesini ellerine aldı. Aile inkâr etmeleri gerçeğiydi. Yalnız olsalar dahi, yaşamreisi yani anne fare, yürüyüşünü durdurdu, titreyen her ne şekilde olursa olsun yaşamaktı. Hayvan ya dagözlerle yavrusuna baktı. Bu ezici bakış altında, insan fark etmeksizin süren serüvenlerin tükenişi kabulfarenin bedeni ile kafasını tuttuğu iki eline ters edilemiyor, ilk olduğundan da unutulamıyordu. Tümbiçimde buran adsız, çıtırtı sesinin ardından yavruyu bu düşünceler içinde, ağacın kenarından yılanın fareyisakince anne farenin önüne koydu. Uzun bıyıklarını midesine indirmesini izleyen genç adam, bir daha geriyavrusunun üzerinde gezdirirken, diliyle tüylerini dönmemek üzere evinin yolunu tuttu. Kusursuzluğunyalayan anne, yavrusunu uzun uzun kokladıktan sırrına erişmek için önce anasının ardından karısınınsonra boynundan ısırarak havaya kaldırdı. Yolundan göz yumuşlarını bekleyecek ve hayat amacına ulaşmışsaparak toprak yığıntı kenarına yerleştirdiği küçük olarak her şeye veda edebilecekti.”bedeni bir süre daha koklayıp yol üzerine çıktı. Hiçbirşey olmamışçasına ilerleyişine devam eden anneyi Ceyhun ÇİFCİ - TDE Öğretmeni

32 Bilinmeyenler Keops Piramidi (Khufu Piramidi, Büyük Piramit), günümüzde Mısır’ın başkenti Kahire’nin bir parçası BİLİNMEYEN olan Gize’yi (El Giza) çevreleyen antik Gize mezar KİMYA ve kentinde bulunan üç anıtsal piramitten en eski ve KEOPS PİRAMİDİ en büyük olanıdır. MÖ 2551-2560 yılları civarında yapıldığı sanılan bu anıtsal kompleks, Dünyanın yedi harikasından biri olup, bu yedi harika içinde günümüze kadar ulaşan tek eserdir, varlığını günümüze dek hemen hemen tam olarak sürdürebilmiş olanıdır. Bu piramidin Mısır firavunu Khufu adına bir anıtsal mezar olarak inşa edildiğine inanılır ve yapımının yaklaşık yirmi yıl sürdüğü sanılmaktadır. Büyük piramidin gizli bilgiler barındırması, kadarki meridyen uzunluğunun on milyondailk olarak Napolyon ordularının Mısır’ı biridir. Bu ölçü Fransızlar tarafından, Mısırişgali sırasında Fransız mühendislerinin işgalinden kısa süre önce ortaya çıkarılmıştır.çalışmalarıyla ciddiye alınmıştır. Bumühendisler piramiti bir triangülasyon Piramidin ölçüsü olarak kullanılan kübitnoktası olarak kullanmaya kalktıklarında, ise, eski Mısırlıların kullandığı ölçüdür vedörtkenarının dört ana yöne dönük olduğunu Fransızların biriminden binlerce yıl önceve boylam dairesinin de tam piramidin bulunmuş bir birimdir. Bir kübitin uzunluğudoruğundan geçtiğini fark etmişlerdir. bir metreye çok yakın olmakla birlikte,Doruktan geçen diagonal çizgiler kuzeye metreden daha dakik bir birimdir. Çünküdoğru uzatıldığında Nil Deltası’nı iki eşit bu ölçü herhangi bir meridyen çevresineparçaya bölmektedir. Taban köşegenlerinin değil, kutup ekseninin uzunluğuna görekesiştiği noktadan kuzeye uzatılacak bir doğru, hesaplanmıştır. Meridyen uzunlukları, dünyakuzey kutbunun yalnızca dört mil uzağından çevresine göre değişebilmektedir. 20. yüzyılgeçmektedir (ki piramidin yapımından bu başlarına dek, yani 3800 yıl boyunca hacmiyana geçen uzun süre içinde kutup noktasının ve kütlesi bakımından Dünya’daki en büyükyer değiştirmiş olması da mümkündür.) yapay (insan yapımı) yapı olarak kabulBugünün uzunluk ölçüsü olan metrik sistemin edilmiş ve yükseklik rekoru 4000 yıl boyuncabirimi metredir. Yani kutuptan ekvatora kırılamamıştır. Geçmişten günümüze kadar

33üzerinde sayısız çalışmalar yapılan bu yapıtla ilgili gün piramidin içinde bırakıldığında arıtılmış olarakolarak bizler de sizinle bazı ilginç detayları paylaşmak bulunduğunu, piramidin içerisinde sütün bir kaçistiyoruz; gün süreyle taze kaldığını ve sonunda bozulmadan yoğurt haline geldiğini, bitkilerin piramit içerisinde Kahire’de bulunan Keops Piramiti’nin 12 ton daha hızlı büyüdüklerini, çöp bidonu içindeki yemekağırlığında iki buçuk milyon taş bloktan oluştuğunu, artıklarının hiç koku yaymadan mumyalaştıklarını,günde on blok yerleştirilmesi halinde yapımının 664 kesik, yanık, sıyrık ve yaraların piramidin içinde dahayıl süreceğini, piramidin üstünden geçen meridyenin çabuk iyileştiğini, piramidin içinin yazın soğuk, kışınkaraları ve denizleri tam eşit iki parçaya böldüğünü ve sıcak olduğunu, piramit kimin adına yapıldıysa onunpiramidin dünyanın ağırlık merkezinin tam ortasında bulunduğu odaya yılda 2 kez güneş girdiğini ve bubulunduğunu, yüksekliğinin (164 m.) bir milyarla günlerin doğduğu ve tahta çıktığı günler olduğunu,çarpımının güneşle dünyamız arasındaki uzaklığı biliyor muydunuz?verdiğini, taban alanının yüksekliğinin iki katınabölünmesinin pi sayısını verdiğini, biliyor muydunuz? Detaylı Bilgi için; http://tr.wikipedia.org/wiki/Keops_Piramidi Piramitlerin içerisinde yansılanım, radar, sonar gibi Pelin YILMAZ - Kimya Öğretmenicihazların çalışmadığını, kirletilmiş suyun bir kaç

34 EntelektüelEĞİTİM(cin)İN ENTELEKTÜELLİĞİ Entelektüel kavramı 1898 yılında ilk kez dayandırdığı bir sınıfı oluşturur.Fransa’da kullanılmıştır1. Entelektüel kavramının Bilgiyle uğraşan entelektüel ile bilgininiçinde barındırdığı “münevver”lik, “feylesof”lukya da günümüz Türkçesiyle “aydın” oluş; bilgiye kazandırılmasını sağlayan öğretmenin işbirliğidayalı sermayeyi, toplumsal duruşu ve paylaşımı içinde çalışmalarını sürdürmesi gerekir. Biri bilgininiçselleştirmiş bireyi temsil eder. Bu anlamıyla hazırlayıcısı diğeri bilginin kazandırıcısı entelektüelentelektüel; toplumsal seçkinliğin düşünce üretimine ve öğretmen; okul öncesinden yükseköğretime, eğitimin her aşamasında nitelikli çalışmalarla 1 Fikret Başkaya, Paradigmanın İflası Resmi İdeolojinin Eleştirisine düşünebilen, ahlaklı, sorumlu bireylerin yaşadığıGiriş: Batılılaşma, Çağdaşlaşma, Kalkınma. Ankara: Doz Yayınları, 1996), yarınların oluşumunu temellendirir. Bu anlamdas.13 öğretmenin öncelikle kendisine ve sonrasında

35öğrencilerine yapacağı katkıların niteliği ile ilişkilidir. ciddi çaba gösterendir.Öğretmen ve entelektüel arasındaki ilişki öğretmenin • Tek düzelikten kaçınan çok kültürlülüğü, çoklude kendisini entelektüele dönüştürmesi ile bütünleşikbir entelektüel sınıfı doğurabilir. Öğretmen öncelikle düşünmeyi düşüncesinin temeline koyandır.“gönüllü bilgi severliği”ni kendi yaşamına oturtarak Yukarıdaki tanımların her biri aynı zamandaentelektüel seviyeye yükselişi gerçekleştirir. entelektüelin ne olduğuna, neler yaptığına ve sorumluluğuna ilişkin ipuçlarıdır. İpuçlarındaki Entelektüel Sorumluluk düşünceyi benimsemeyene entelektüel diyebilir Düşünen insanın ya da düşünür olmanın gerektirdiği miyiz?davranış örüntüleri entelektüelin üzerine düşeni Bugün Entelektüel ve Karşılaştığı Sorunlariçinden ve düşüncesinden gelen ilhamla yapmasıyla Bugün entelektüelin karşılaştığı baskılar nelerdir?hayat kazanır. Kişi kendisi dışında gelişen olayların Sorusunu sorduğumuzda Said’ in cevapları şöyledir:dayatmaları karşısında zorunluluktan ya da bir • Uzmanlaşma: Entelektüelin sorununun çözümünevi yarardan(!) ötürü davranışı ifa ediyorsa oradaentelektüelden, entelektüelin olmadığı yerde de modern profesyonelleşmenin saldırılarıentelektüel sorumluluktan bahsetmek kendini karşısında amatörizmdir5.kandırışın alameti olur. Entelektüelin karşısında • Bilirkişi olmak için uygun otoritelerdenasıl baskıyı oluşturan, rahatsızlık duyan kesimlerin tasdikname alma zorunluluğu: Entelektüelçalışmaları çift taraflı devam eder ve asıl tehlikeyi olmak illa ki eğitim almak ve eğitim sonundaoluşturur. Güç kendi elinde olduğundan istediğini verilen diplomaya sahip olmak gerekiyor.kendi menfaatleri doğrultusunda yönlendirme • İktidar adına çalışma zorunluluğu: Entelektüelkuvvetini ve yetkisini bulanlar entelektüel olma olan bireyin mesleğini icra edebilmesi veyolunda çalıştığını tahayyül eden kişiyi kendi tarafına yaşamını sürdürebilmesi eğer ki aileden gelen birçekerek kendi safına katar. zenginlik yok ise bir yerde çalışmayı beraberinde Entelektüel çabayı devam ettirme pahasına pek çok getirir. Çalışacağınızın yerin konumu ve sizebedel ödeyen Edward Said’in entelektüelin kamusal bakış açısı ekmek parası dediğiniz ve yaşamınızrolüne ilişkin aşağıdaki düşünceleri dikkate değerdir: yalnızca temel fizyolojik gereksinimlerine Entelektüel bireyin hangi partiye yakınlık duyarsa yönelik kazancı elde etmenize de mani olabilir.duysun, hangi ülkeden gelirse gelsin ve kendini aslen Bu durumda yapabilecekleriniz sınırlanır.neye bağlı hissederse hissetsin, insanların çektiği Eğitimcinin Entelektüelliğiacılar ve yaşadığı baskılar konusunda belli doğruluk Öğretmenin entelektüel olması ya da olmamasıstandartlarından şaşmaması gerekir. Nabza göre şerbet gerektiğine ilişkin tercih tartışmalıdır. Bu tartışmavermek, konuşulması gereken yerde susmak, şovenist temelde öğretmenin rolü ile ilişkilendirilebilir.kabadayılıklara, tantanalı döneklik ve günah çıkarma Öğretmenin rolü nedir? Bu rolde kamu ve özel okullartörenlerine rağbet etmek bir entelektüelin kamusal için farklılık gösterebilir.rolüne en çok gölge düşüren tavırlardır2. Mehmet Altan’ın yıllar önce yazdığı “Öğretmenler Entelektüelin “rol haritası” olarak kabul etmesi Memur mu Entelektüel mi?” yazısı ülkemizdeki yapıyıgereken Said’ in düşünceleri bu amaç uğruna da maaş haricinde özetler:yaşamını sürgün ve marjinal olarak sürdürmesinden Entelektüel bir uğraş olan öğretmenlik, bizde ise uzunhareketle yaptığı tanımda entelektüeli ” amatör zamandır eprimiş memurluk haline gelmiş. Öğretmen,olarak, iktidara karşı hakikati söylemeye çalışan bırakın ilgi alanının çağa paralel gelişmelerini izlemeyi,bir dilin müellifi olarak nitelemek gerekir” diye eskilerde öğrendiğini bile unutur olmuş. Yeryüzündebetimlemiştir3. Entelektüelin kim oluşuna ilişkin entelektüel kadroları oluşturan eğitimciler, bizde azdüşüncelerimizi şöyle özetleyebiliriz: maaşa yaşam çilesi çeken sıradan devlet memuru rolüne • “İnsanlığın vicdanı” olarak toplumsal yön indirgenmiş; daha da vahimi bu rol öğretmenlerce de neredeyse benimsenmiş6. göstericidir4. Benimsenmemesi dileğiyle… • İnsanlık adına bilgi üreten bilgindirler. • Haksızlıklara karşı savaş veren yurttaşlardır. Dr. Turgay ÖNTAŞ • İçinde yaşadığı toplumdan hareketle dünyayı 5 Edward Said, Entelektüel: Sürgün Marjinal, Yabancı (İstanbul: yaşanılır kılmak için eyleme geçen insandır. Ayrıntı Yayınları, 2004), s.78 • Kendini geliştirme, yenileme, aşma konusunda 6 Mehmet Altan, Öğretmenler Memur mu Entelektüel mi? (Sabah 2 Edward Said, Entelektüel: Sürgün Marjinal, Yabancı (İstanbul: Gazetesi 10\04\2006)Ayrıntı Yayınları, 2004), s.12 3 Edward Said, Entelektüel: Sürgün Marjinal, Yabancı (İstanbul:Ayrıntı Yayınları, 2004), s.13 4 Julien Benda, Aydınların İhaneti (Ankara: Doğu-Batı Yayınları,2005), s.23

36 PDR Devİr Onların Devrİ: “Z”ehİr Gİbİ Yaratıcı Bİr Kuşak Çekilin yoldan… “Z”ehir gibi bir kuşak geliyor şimdi de. Yeryüzüne gelmiş en bağlantılı “connected” kuşak, Z Kuşağı aramızda. Z kuşağı, 1995 yılı ve sonrası doğanlara verilen addır. Aynı dönemlerde yaşayan, ortak özelliklere sahip bireylerin oluşturduğu grupları kuşak olarak tanımlayabiliriz.Yaklaşık olarak aynı yıllarda doğmuş, aynı çağın şartlarını, tarihini, sosyal olaylarını, benzer sıkıntılarını ve kaderinipaylaşmış, benzer ödevlerle yükümlü kişiler kendi ait oldukları kuşakları oluştururlar. Yirmi birinci yüzyılda kuşaksınıflandırılması; Bebek Patlaması, X, Y ve Z Kuşağı olarak yapılmaktadır. Birbirlerine yakın dönemlerde dünyayagelen insanların benzer özelliklerinin olması ve her bir kuşağın farklı özelliklere sahip olması, araştırmacılarınkuşak kavramı ve kuşakların özelliklerine olan ilgisinin yoğunlaşmasına neden olmuştur. Günümüz şartlarında,bir arada çalışmak zorunda olan dört kuşak bulunmaktadır. Boomers (Bebek Patlaması); işkolik, çalışmak için yaşamını adayan bir kuşak. Hayatındaki en önemli hedef yenibir şeyler katmak ve yeni nesillere bırakmak. X Kuşağı, daha kanaatkâr, marka sadakati yüksek, görece dahaçabuk tatmin olan ve teknoloji ile ileri yaşlarda tanışmış önemli bir ara kuşak. Y Kuşağının en önemli özellikleri,her şeyi sorgulamaları ve sadece akıllarına yatanı kabul etmeleri. Bu nedenle baskıcı ve buyrukçu otoritelere,“devlet sırlarına” hiç tahammülleri yok. Facebook ve Twitter’ı onlar yarattı ve kullanıyor. Ortak amaçlar etrafındaçabuk bir araya gelebiliyorlar. Bilgi ve güç tekellerine karşılar. Çekilin yoldan… “Z”ehir gibi bir kuşak geliyor şimdi de. Yeryüzüne gelmiş en bağlantılı “connected” kuşak, ZKuşağı aramızda. Z kuşağı, 1995 yılı ve sonrası doğanlara verilen addır. İnternet ve mobil teknolojileri kullanmayıseviyorlar. Günümüzde yaygın olan akıllı telefonlar, I-pad’ler ya da tablet bilgisayarlar ile her alanda çok aktifler.Diğer kuşaklardan farklı olarak, internetin ve teknolojinin içine doğdukları söylenebilir. Bu yüzden de her şeyiçabuk tüketen bir kuşaktır. İnternet ile fazla iç içe olduklarından aynı anda birden fazla konu ile ilgilenebilmeyeteneklerinin gelişeceği öngörülüyor. En göze çarpan özellikleri “hız”dır. Hızlı konuşuyorlar, hızlı öğreniyorlar,hızlı düşünüyorlar, hızlı karar veriyorlar, hızlı yol alıyorlar. Sabırsız olmak onları zorlayan özelliklerinden biri.

37Bizler de onların bu hızına ayak uydurmak için Neden ve kanıt belirtme soruları: Bunu söylerkenpeşlerinden ağır ve emin adımlarla ilerliyoruz, hangi nedenlere dayandırıyorsun, açıklar mısın?ortak bir paydada onlarla buluşabilmek adına. Pekibizler onların bu yaratıcı taraflarını nasıl ortaya Açık uçlu sorular: Türkiye Avrupa Birliğine girdiğindeçıkarmalarına yardımcı olabiliriz? Onların bu var olan yaşamın nasıl olacağını düşünüyorsunuz?yaratıcılık tarafını nasıl destekleyip besleyebiliriz?Yaratıcılık, başkalarıyla aynı şeye bakmak ama farklı • Sorunların çözümünde, çocuğunuzla “Öylebir şeyi görmek ve yeni bir ürün ortaya koymaktır. olmaz, böyle olur.” gibi kesin konuşmalar yerineGünlük yaşamdaki yaratıcılık, yaşamdaki sorunlarda “Başka türlü nasıl yapabilirsin?” gibi açık uçluortaya konulan yeni ve uygun problem çözme, uyum öneriler getirilmeli, çözüm yolları tartışılmalıdır.yapma becerilerimizdir. Soru sorabilenler, cesurdavranabilenler, farklı düşünmeyi sevenler, sorunları • Çevreyi her zamankinden farklı biçimde, dahaçözmede farklı teknikler kullananlar, hayal gücü önce üstünde durulmayan ayrıntılara dikkatyüksek olanlar, çalışmayı sevenlerin daha yaratıcı ederek gözlemlemesini istemek. Farklı biçimde,oldukları saptanmıştır. Yaratıcılığın dört temel boyutu uygun sözcükler kullanarak tanımlamaya vevardır: Akıcılık, Esneklik, Özgünlük, Ayrıntılama bu süreçteki duygu ve düşüncelerini yazmaya motive etmek. Çocuklarımızda bu boyutları destekleyebilmek içinanne-babalar olarak benimsenmesi gereken tutumlar • Televizyon ve bilgisayar gibi görüntülü medyaşunlar olabilir: araçlarının okumaya oranla hayal gücüne daha az yer bıraktığı bilgisini aklımızdan çıkarmadan,• Onları, soru sormaya ve düşünmeye yöneltecek çocuğumuzla birlikte okumaya, tartışmaya tepkiler verme. (Çok güzel bir soru. Bununla neyi zaman ayırmak, sorular sormak, çocuklarımızın anlatmak istiyorsun? Bana biraz daha detaylı sorularını desteklemek önemlidir. açıklama yapar mısın? Başka ne gibi alternatifler Yaratıcı çocukları yaratıcı anne-baba ve bulabilirsin?) öğretmenlerin yetiştirdiği gerçeğinden hareketle• Soru-cevap yöntemini kullanarak düşünmenin, kendi yaratıcılığınızı da geliştirmeye çalışmanız bir sorunun varlığını hissetmekle başladığını gerekmektedir. Tüm bunlar için de mizah duygunuz, gösterebilmek. macera arzunuz, açık bir zihniniz ve bitmeyen bir merakınız olmalıdır. Açık fikirli, eşitlikçi, geliştirici• Farklı soru örnekleriyle çocuğumuzu olmak, sezgilerinizi kullanmak, cesaretlendirici ve karşılaştırmak. açıklayıcı olmak gerekmektedir. Araştırma-incelemeyi davet eden sorular: Bunu Hande DİYARBEKİRLİ - Uzm. Psikolojik Danışmançözmek için neleri bilmeliyiz?

38 Hayvanların Dünyası Tembel hayvanlar, Orta ve Güney Amerika’da yaşayan,6 türü kapsayan orta büyüklükteki memelilerdir. Tümmemeliler arasında en yavaş hareket eden hayvanlar olarakbilinirler. Dakikada en fazla yarım metre kadar bir mesafe katedebilirler ve günde 15 ile 18 saat uyurlar. Kalan zamanlardaise besin ağaçlarını karşılarlar ve bazen başka bir ağaç dalınageçerler. Keskin pençeleri sayesinde uzun ağaç dallarındasabit tutunabilirler. Hayatlarının çoğunu ağaçların üzerindeyaşasalar bile iyi yüzücülerdir ve suyun altında uzun bir sürekalabilirler. Tembel hayvanlar kısa, büyük gözlü ve uzun bacaklıhayvanlardır. Çoğu 6 ile 7 santimetre arasında bir kuyruğasahiptir. Griye çalan bir kahverengi renginde tüyleri vardır.Tembel hayvanların kürkü özelleşmiş işlevlere sahiptir;derilerinden çıkan kıllar diğer memelilerinkinden zıt yöndeçıkarlar. Fakat tembel hayvanlar bacaklarıyla vücutlarınınyukarısında çok zaman geçirdiklerinden, kılları tembel hayvanaşağı doğru sallanırkenki kötü hava şartlarında korumasağlamak için ters yönünde çıkar. Kıllarının ters çıkmasıyla,ters asılı oldukları sırada yağmur sularından en az etkilenereküzerlerinden akıtmalarını da sağlar. Tembel hayvanlarınpençeleri tek doğal korunmalarıdır. Pençeleri sayesinde,ağaçlardan aşağı sallanırlarken bir yere tutunduklarında,aşağıdan vurulsalar bile yere düşmeyebilirler. Yaşayan tembel hayvanların hepsi hepçildir. Bazı böcekleri,küçük sürüngenleri ve leşleri yiyebilirler, fakat asıl besinleriçoğunlukla tomurcuklar, ince filizler ve yapraklardır. Hayatbiçimleri olağanüstü şekilde ağaçlarda yaşamaya uyumsağlamıştır. Tembel hayvanlar yaprakları bile sindirebilenbakterilerin bulunduğu, özelleşmiş, yavaş-sindiren oldukçabüyük bir mideye sahiplerdir. İyi beslenen bir tembelhayvanın sindirim sürecinin tamamlanması 1 ay kadar ya dadaha uzun sürebilir. Yere boşaltım yapmaya haftada bir kez gibi inerler.Sindirim sistemleri çok yavaş olduğu için boşaltımı aydabir de yapabilirler, çünkü tembel hayvanın midesindekibir besini sindirebilmesi bir ayı dahi bulabilmektedir.Güney ve Orta Amerika’daki yağmur ormanlarının dışındayaşayamamalarına rağmen, bu tembel hayvanlar çevreyleoldukça başarılı yaratıklardır. Detaylı bilgi için; http://tr.wikipedia.org/wiki/Tembel_hayvan http://www.bilgiustam.com/miskintembel-hayvan-nedir/ M. Alper GENÇ

39TEMBEL HAYVANLAR

40 Bilim ve Teknolojisi Motor Rotax 912 Max. Hız 200 km/s ve fazlası Min. Hız 60 km/s Kalkış Hızı 130 km/s Mesafe  70km Yakıt Yakımı 15 L/s Kapasite 2 AeroMobil adı verİlen uçan arabayı, Slovakyalı mühendİs Stefan Klein hayatageçİrmeyİ başardı. Stefan Klein bu proje üzerİnde 20 yıl boyunca çalışıyordu.Stefan 1990 - 1994 yıllarında AeroMobil 1.0, 1995 - 2010 yıllarında AeroMobil2.0, 2010 - 2013 yıllarında AeroMobil 2.5 ve son olarak Da bu yıl AeroMobil 3.0’ıürettİ. Ulaşımın bütün sorunlarını yine de çözmemesini dile getiren Stefan, “Altyapının olmadığı vearalarında 700 kilometre bulunan iki yerin yalnızca eğreti yollarla birleşitirildiği ülkeler için yararlıolabileceğini düşüyoruz” dedi. AeroMobil’in yolcu kapasitesi sadece 2 kişi. Havada 700 kilometre, karada ise 875 kilometreyekadar yol gidebiliyor. 100 beygir gücündeki AeroMobil havada 200, yerde ise 160 kilometre/saatve fazlasıyla gidebiliyor. Havalanmak içinse 130 kilometre/saat hıza çıkması gerekiyor. Bu araç akıllara Henry Ford’un 1940’ta söylediği bir sözü getiriyor, “Mark my word: A combinationairplane and motorcar is coming. You may smile, but it will come”. Henry Ford bu olayı yıllarönceden görmüş. Kaynakça: http://tr.euronews.com/2014/11/03/ucan-otomobil-gercek-oluyor/

Rotax 912 Motor 41160 km/s ve fazlası Max. Hız- Min. Hız- Kalkış Hızı70km Mesafe8 L/100km Yakıt Yakımı2 KapasiteUÇANARABAGERÇEKOLDU

42 Bilim ve Teknolojisi Google‘ın Patronu Uzaydan Atladı 14 Ekim 2012 tarihinde, Felix Baumgartner 39.000 m yükseklikten dünyaya atlayıp saatte 1342 kilometre hıza ulaşarak dünya rekorunu kırmıştı. Bu rekoru 24 Ekim 2014 ‘te Google üst düzey yönetcisi Alan Eustace, 41.419 metreden stratosfere atlayarak geçti. Alan atlayışını New Maxico eyaletinin Roswell kasabasında gerçekleştirdi. Helyum dolu bir balonla 41 km yüksekliğe çıkan 57 yaşındaki Alan, giydiği özel giysi sayesinde sorunsuz bir şekilde yere inmeyi başardı. Alan paraşütünü açmadan önce 4,5 dakika serbest düşüş yaptı. Bu sırada saatte 1322 kilometre hıza erişti. Alan’ın bu atlayışı Pragon Space Development şirketi tarafından geliştirilen projenin, Stratosfer ile alakalı yapılacak araştırmalara yardımcı olacağı söylendi. Felix’i canlı yayında binlerce kişi izlerken, Alan 3 yıldır üstünde çalıştığı projeyi gizli tuttu. Kaynakça: http://www.hurriyet.com.tr/dunya/27454830.asp

43Büyük Hodron Çarpıştırıcısı BİrDaha Çalışacak Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi’nin (CERN) Mart 2015’te yeniden çalıştırılacak olan Büyükyaptığı açıklamaya göre, Dünya’nın en güçlü ve büyük Hodron Çarpıştırıcısı’nın üç yıllık çalıştırma içinparçacık hızlandırıcısı olan Büyük Hodron Çarpıştırıcısı ilk sefere göre nerdeyse iki kat daha fazla enerjitam kapasite ile yeniden çalıştırılacak. harcayacağı belirtildi. 27 kilometrelik bir halka şeklinde tasaralanan Büyük CERN Genel Müdürü Rolf Heuer, bu yeni enerjiHodron Çarpıştırıcısı’nın yeniden devreye girmesi için seviyesiyle Büyük Hodron Çarpıştırıcısı’nın-271 dereceye kadar soğutulması gerektiği ve bu ısıy gelecekteki keşifler ve fizik için yeni ufuklar açacağınınerdeyse ulaşıldığı söylendi. belirtti. Büyük Hodron Çarpıştırıcısı en son iki yıl önce (Detaylı bilgi; http://issuu.com/unidestek2/docs/bilim_ve_çalıştırılmıştı. CERN’de yapılan deneyler sonucunda teknik_kas__m_2014)Mart 2013’te parçacıklara kütlelerini verdiğidüşünülen ve “Higgs Bozonu” adı verilen atomparçacığı keşfedilmişti.

44 BüyüteçTELGRAFÇI HAMDİ BEY ettikten sonra sonsuz şükranlarını sunduğu, 16 MART 1920’de Osmanlı Devleti’nin başkenti İstanbul itilaf Günümüzün iletişim teknolojisine ve hızına devletleri tarafından resmen işgal edildiğinde gizlicebaktığımızda, çok da uzak olmayan bir geçmişte Mustafa Kemal’e bu durumu bildiren ve Anadoluhayatımızın önemli iletişim araçlarından biri olan hareketinin bu olayı kısa sürede öğrenip ona göretelgrafın artık özlemli bir obje konumuna geldiğini hareket etmesini sağlayan TELGRAFÇI MANASTIRLIhatta müzelerde sergilenmeye başladığını görmek HAMDİ BEY’ dir. Dilerseniz ismi tarih kitaplarındamümkün. Hâlbuki geçmişte belki de en hızlı iletişim ancak küçük harflerle yer alan bu gözü pek kahramanaaraçlarının başında gelen telgraf, iletişimin en önemli bir büyüteç tutalım.ayaklarından biriydi. Yakın tarihimize, Milli Mücadeleyıllarına bakarsak o dönemde cepheden gelen 1891’de Manastır’da dünyaya geldi. “Ağalar”haberler başta olmak üzere her türlü haberin genelde ismiyle anılan varlıklı bir ailenin mensubu idi.telgraf yoluyla iletildiğini çok net görebiliriz. Babası Ahmet Efendi, annesi Hasibe Hanım’dır. İlk ve ortaöğrenimini Manastır’da tamamladıktan Türk ulusunun ölüm kalım savaşı olan milli sonra 1911’de Manastır’ın Debre-i Bala kasabasındamücadele döneminde 30 Ekim 1918 tarihli Mondros telgraf memurluğuna başladı. O sırada ülke kaosAteşkes Antlaşmasına göre itilaf devletleri tarafından, içindeydi. I. Dünya Savaşı’nın sonunda Osmanlı vehükümet haberleşmesi dışında tüm haberleşme müttefikleri yenilmişti; 30 Ekim 1918’de de Mondrosaraç ve gereçlerine el konulmuş olmasına rağmen Mütarekesi’nin imzalanmasından sonra, İtilafAnadolu’da itilaf devletlerine karşı mücadeleyi devletlerinin savaş gemileri, İstanbul limanına gelipyürüten Mutafa Kemal ve arkadaşları hem demirlemişlerdi. Osmanlı’nın başkenti artık fiilen işgalAnadolu’nun değişik şehirleri ile hem de yıkılmakta altında olan bir şehirdi. 1919 yılı Temmuz ayındanolan ve daha da kötüsü işgal altında bulunan Osmanlı itibaren İstanbul’da olan biteni gizlice MustafaDevleti’nin başkenti İstanbul ile haberleşmelerini Kemal Paşa’ya aktarma işini üstlenerek Anadolu’dakigenelde telgraf yoluyla ve gizliden sağlamaktaydı. Bu Millli Mücadele’ye destek oldu. İstanbul’un İngilizlernedenle Milli Mücadelenin isimsiz kahramanlarının tarafından işgal edildiği 16 Mart 1920 günü tarihebaşında gönlü vatan sevgisiyle dolu her an yakalanma geçen o önemli görevi yerine getirdi. İşgal haberiniriskine karşılık, hiç çekinmeden korkusuzca Anadolu hayatı pahasına Ankara’daki Mustafa Kemal Paşa’yaile iletişime geçen telgrafçılar gelir. Hele bunlardan ulaştırdı.bir tanesi vardır ki; Mustafa Kemalin Nutuk’ta özelliklekendisinden ve yaptığı fedakârca davranışından söz

45Mustafa Kemal Paşa Hazretlerİ’ne özeldİr. Bu sabah Şehzadebaşı’ndaki Mızıka Karakolu’nu İngilizler bastı. Oradaki askerlerle çarpışarakneticede şimdi İstanbul’u işgal altına alıyorlar. Bilgi için arz olunur. “Manastırlı Hamdi” Haberialan Mustafa Kemal Paşa, Manastır’lı Hamdi Bey’in bu telgrafının altına kurşun kalemiyle:“Serian (Hızlıca) Kolordular’a benim imzamla - M.Kemal” işaretini koyarak, haberin derhalAnadolu’daki kolordulara ulaşmasını sağlar ve işgal olayının gelişmesi hakkında yeni bilgileribeklemeye başlar. Nitekim Manastır’lı Hamdi Bey bilgi vermeye devam ederek, en güvenilirarkadaşlarının ve herkesin, işgalin gittikçe yayılmaya devam ettiğini söylediklerini, hattaHarbiye’ye de girildiğini ve Beyoğlu telgrafhanesinin önünde İngiliz askerlerinin bulunduğunu,fakat telgrafhaneyi işgal edip etmeyeceklerini o an için bilmediğini de bildirir. Yerine getirdiği bu önemli görev sayesinde Ankara’ da bulunan Musatafa Kemal ve millimücadeleyi yürüten herkes için hayati bu haberi ulaştıran Manastırlı Hamdi Bey İstanbul’unişgalinden sonra, İstanbul’da milli mücadele için çalışan gizli teşkilatın yardımıyla, Ankara’yageçti. Gazi’nin talimatı ile Ziraat Okulu’ndaki Heyet-i Temsiliye Karargâhı’na giderek, kendisiiçin kurulan telgrafhanede milli mücadeleye katıldı. İsmet Paşa’nın Batı Cephesi Komutanlığı’naatanmasından sonra onun yanında telgrafçı olarak görev yaptı. Bu görevi sırasında I. ve II. İnönüzaferlerinin haberlerini, top sesleri arasında karargâhtan Ankara’ya ulaştıran, Manastırlı HamdiBey oldu. Zorlu ve bir o kadar hayati öneme sahip görevi bitince, Cumhuriyetin ilanı’ndan sonraatandığı Akşehir’de iki yıl telgraf memuru olarak görev yaptı. Konya’da ilkokul öğretmenliğiyapan Nesibe Hanımla evlendi; bu evlilikten Cenan, Emel ve Cantez adında üç çocuk sahibioldu. Akşehir’deki görevinin ardından Ankara Yenişehir Postanesi Müdürü olarak atandı. Sağlıksorunları nedeniyle bir süre tedavi gördükten sonra, kendi isteğiyle Konya İstasyonu’na birincisınıf memur olarak atandı ve bu görevdeyken de emekli oldu. Soyadı kanunu çıktıktan sonraMustafa Kemal, 16 Mart 1920’de İstanbul’un işgali sırasında gösterdiği yararlılığın hatırasınaManastırlı Hamdi Bey’e, “MARTONALTI” soyadını vermiştir. Manastırlı Ahmet Hamdi Martonaltı,9 Aralık 1945 günü Konya’da hayatını kaybetti. Mezarı Konya’da Musalla Mezarlığı’ndadır.Mili mücadeleye çok büyük emeği geçen Telgrafçı Hamdi Bey’in o günlerde gösterdiği büyükcesaret ve görev tutkusunu Mustafa Kemal Atatürk, her vesileyle, takdir dolu cümlelerle anar.Ve Nutuk’ta, Hamdi Bey’e özel yer ayırarak minnet duygularını şöyle dile getirir: “Bu hamiyetli ve cesur Manastırlı Hamdi Efendi olmasaydı İstanbul’da geçen bu acı olayları öğrenmek için, kim bilir ne zamana kadar bekleyip duracaktık. İstanbul’da bulunan nazır, milletvekili, komutan ve teşkilatımız adamları içinden, bir kişinin çıkıp da, zamanında bize haber vermeyi düşünememiş olduğu anlaşılıyor. Demek ki hepsini heyecan ve çarpıntı kaplamıştı. Bir ucu Ankara’da bulunan telin İstanbul’da bulunan ucuna yanaşamayacak kadar şaşkın bir duruma gelmiş oldukları yargısına varmak, bilmem ki doğru olur mu? Telgraf memuru Hamdi Efendi sonradan Ankara’ya gelerek karargâhımız telgraf memurluğu yapmıştır. Kendisine borçlu olduğum teşekkürü, burada açıkça söylemeyi millî ve vatan görevlerinden sayarım.” - Nutuk, Mustafa Kemal Atatürk Sonuç olarak Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasında, dönemin en ileri haberleşme aracı olantelgrafla yürütülen çok çetin bir kavganın rolü asla inkâr edilmez. Fatsalı Halim Efendi, TelgrafçıHamdi Bey gibi çok sayıda isimsiz telgrafçı, İstanbul’daki İngiliz haber alma kaynaklarının akılalmaz baskı ve kuşatmasını kırarak Anadolu’ya gizli bilgileri sızdırmıştır. İstanbul’daki Posta-Telgraf İdaresi İngilizlerin elinde olmasına karşın, en olumsuz koşulların aşılmasını isimsizkahraman telgrafçılarla başarmıştır. Telgraf hatlarının tahrip edildiği, telgrafhanelerin basılıp dağıtıldığı bir ortamda yurtsevertelgrafçılar, Mustafa Kemal’in hizmetinde yer almış; O’na bilgi aktarabilmek, iletilerini yerineulaştırabilmek uğruna canlarını hiçe sayarak çalışmışlardır. Bu önemli görevin mimarlarındanolan bu telgrafçılarımızı ve vatana hizmeti geçmiş tüm vatanseverleri minnet ve şükranlaanıyoruz. Ruhları şad olsun…Detaylı bilgi için:http://tr.wikipedia.org/wiki/Ahmet_Hamdi_Martonalt%C4%B1http://selimesen.com.tr/kusadasidemokrat/hamdibey.htmhttp://www.hurriyet.com.tr/gundem/5356462.asphttp://www.guncelmeydan.com/pano/zaferin-adi-telgraf-telleri-kerrar-esat-atalay-t36422.html Sevilay ÖZEN - Tarih Öğretmeni

46 Sağlığımız ANTİBİYOTİKLERİN ELDE EDİLDİĞİ TUHAF KAYNAKLARI SİZLERLE PAYLAŞIYORUZ… HAMAMBÖCEĞİ BEYNİ TİMSAH KANI KEDİ BALIĞI MUKUSU KURBAĞA DERİSİ KARINCALAR

47 Aklımıza bile gelmeyecek kadar tuhafkaynaklardan yeni antibiyotikler eldeedilmesi için geliştirilen yöntem veteknolojilerin başarı oranı gün geçtikçeartıyor. Çoğumuzun hoşlanmadığı hamam-böcekleri bizi hastalıklara karşıkoruyabilir. Nottingham Üniversitesi’nden araş-tırmacılar öğütülmüş hamamböceğive ağustosböceği beyin özütlerininantimikrobiyal özelliği olduğunukeşfetti. Deniz diplerinde yaşayan kedi balığı-nın karşılaştığı mikroorganizmalardanzarar görmediğini fark eden araş-tırmacılar, kedi balığının derisindensalgılanan mukusun onları çevre-lerindeki mikroorganizmalara karşıkoruduğunu keşfetti. Araştırmacılar mukusun, insan içintehlikeli birçok mikroorganizmaya karşıetkili olduğunu gözlemledi. Timsahların birbirleriyle savaşmalarısonucu oluşan yaraların iyileşmesineyardımcı olan güçlü bağışıklıksistemleri, timsahların yeni birantibiyotik kaynağı olabilecekleri fikri,araştırmacıları heyecanlandırdı. 6000 kurbağa türünü inceleyen biliminsanları, kurbağa derisindeki kimyasalmaddelerde 100 den fazla antibakteriyalmaddenin olduğunu keşfetti. Karıncaların toprak altındaki besin-lerini korumak için antibiyotik üreten birbakteri ile ortak yaşam sürdüğü, bakteritarafından üretilen bu antibiyotiğinmodern tıpta kullanılabileceği belirtildi. Güntürkün ÖZMEN – Biyoloji Öğretmeni

48 Spor GÖKSU ÜÇTAŞ 2012 Londra Olimpiyat Oyunları’na antrenörü Yalçın Titiz tarafındankatılma hakkı elde ederek tarihi Bolu’ya yönlendirildi. Göksu’nunbir başarının altına imza atan yeteneğini keşfeden ve iyi birmilli Jimnastikçi Göksu Üçtaş’ın eğitimle çok iyi bir sporcu olacağınıhayat hikâyesi, genç sporcunun gören Titiz, Türkiye’nin bu branştabaşarıya ulaşmasını hiç bir zorluğun önünü açabileceği bir yeteneğe veengelleyemediğinin de adeta kanıtı... esnekliğe sahip olduğunu söylediği milli jimnastikçiye, daha iyi çalışmaİngiltere’nin başkenti Londra’da tesisleri ve malzemeleri bulunan Boluyapılan 2012 Londra Olimpiyatları Jimnastik Kamp Eğitim Merkezi’neArtistik Jimnastik eleme gitmesini önerdi. Antrenörünmüsabakalarında 96 sporcuyla düşüncelerini dikkate alan Üçtaşmücadele ederek, ilk 30 sıraya ailesi, 1995 yılında bu öneriyi yerinegirenlerin vize alacağı müsabakalarda getirdiler. Bolu Jimnastik Kampbaşarılı bir performansın ardından Eğitim Merkezi’ne götürülen gençkendine 23’üncü sırada yer bulan sporcuya burada boy, kilo, kemikÜçtaş, azmi sayesinde tüm zorluklara yapısı, esneklik gibi bazı testlerdirenerek spor hayatını başarılarla yapıldı. Yaptığı çeşitli jimnastikdoldurdu. gösterileri ile de buradaki yabancı antrenörlerin dikkatini çeken Göksu, 1990 yılında Gaziantep’in Gaziler yaklaşık 2 aylık deneme sürecindenCaddesi’ndeki bir evde dünyaya sonra yatılı okula kabul edildi. O yılgelen genç sporcu, 5 yaşına Bolu Kamp Eğitim Merkezi’ndeki yatılıgeldiğinde komşularının teşviki jimnastik okuluna öğrenci olarakve ailesinin desteği ile Gaziantep sadece Göksu Üçtaş alındı. Göksu, birGençlik Hizmetleri ve Spor il yıl kadar kamp eğitim merkezindeMüdürlüğü bünyesindeki jimnastik tek başına ailesinden uzak şekildekurslarına başladı. Burada yaklaşık çalışmalarını sürdürdü. Daha sonra6 ay kursa katılan Göksu Üçtaş,

49memur olan babası 1996 yılında oyunlarda ilk kez kürsüye taşıdı.tayinini isteyerek, Bolu’ya taşındı Çek Cumhuriyeti’nin Ostravave kızıyla yeniden birlikte yaşamaya kentindeki dünya kupasında yerdebaşladılar. 1999 yılındaki depremde altın, denge ve atlama aletlerindeevleri yıkılan ve şans eseri hayatta ise gümüş olmak üzere Türkiye’yekalan Göksu ailesi, uzun süre çadırda ilk kez 3 madalya kazandıran Göksuyaşamak zorunda kaldı. Üçtaş, Katar’da düzenlenen Artistik Jimnastik Dünya Şampiyonası’nda -İlk madalyasını 8 yaşında aldı- da bir ilke imza atarak, Türkiye’ye Göksu Üçtaş, İlk madalyasını da yer aletiyle dünya üçüncülüğühenüz 8 yaşında iken aldı 1998 kazandırdı. Geçen yıllarda bir gazeteyılında girdiği Türkiye Okullar arası tarafından ‘’yılın sporcusu’’ ödülüneArtistik Jimnastik Şampiyonası’nda aday gösterilen ve Gaziantep Gençküçükler kategorisinde altın İş Adamları Derneği (GAGİAD)madalya kazanan Göksu, 12 yaşında tarafından aynı unvana layık görülenmilli mayo giydiği 16. Uluslararası Üçtaş, doğum yeri Gaziantep’i veBoğaziçi Jimnastik Şampiyonası’nda yetiştiği Bolu’yu çok seviyor. Boluda altın madalyayı boynuna taktı. İzzet Baysal Üniversitesi BedenGirdiği ulusal ve uluslararası Eğitimi Fakültesi’ni geçen yıl bitirenyarışmalarda 80’e yakın madalya Göksu Üçtaş, kazandırdığı madalyave kupa kazanan Üçtaş, İtalya’nın ve başarılar sayesinde ise bedenPescara kentinde düzenlenen eğitimi öğretmenliğine de sınavsız16. Akdeniz Oyunları’nda gümüş olarak atandı.madalya alarak, Türkiye’yi bu -’’Türk Bayrağı kendimi güçlü hissetmemi sağlıyor’’- Bu büyük başarıya ulaşmasında başta antrenörü Mergül Güler olmaküzere kendisine destek olan herkese teşekkür eden Göksu Üçtaş, duygularınışöyle dile getirdi: “Yarışmalarda o kadar kişinin önünde olmak değil, hakemlerin önündeyarışmak zor. Aynı zamanda bu gurur verici tabi. Özellikle yurt dışındakiyarışmalar çok farklı bir duygu yaşamamıza neden oluyor. Orada sadecekendinizi değil, ülkenizi de temsil ediyorsunuz çünkü. Sol omzumda taşı-dığım Türk Bayrağı kendimi güçlü hissetmemi sağlıyor ve yalnız olmadığımıbir kez daha anlıyorum. Bayrağımızın göndere çekilmesi ve İstiklalMarşı’nın okunması kadar güzel bir olay olamaz. Hedefim, olimpiyatlardanda madalya ile dönmek. Bunun için de çok çalışmaya devam ediyorum.” Kaynakça: http://www.ajansspor.com/cimnastik/Genel/h/20120113/iste_goksu_uctas_oykusu.html Burcu TIRIK – Beden Eğitimi Öğretmeni


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook