TARİHÇİ GÖZÜYLE M. ŞÜKRÜ HANİOĞLU Prof. Dr., Princeton Üniversitesi Yakın Doğu Çalışmaları Enstitüsü Öğretim Üyesi. [email protected] Türkiye’de pozitivizmin AHMED RIZA BEY mimarı olan Ahmed Rıza’nın kapitalist VE “BATI’NIN Batı’nın adaletsizliklerini eleştirirken İslama dört AHLÂK”I elle sarıldığını biliyor muydunuz? Peki, Paris’e J ön Türklüğün fikrî temelini oluşturan en önemli kişi- cami inşa edilmesi lik olan, Osmanlı İttihad ve Terakki Cemiyeti’nin sade- çalışmalarına katıldığını? ce adının değil, dünya görüşünün şekillenmesinde de Önceden batıl bir itikad belirgin rol oynayan Ahmed Rıza Bey, “İnkılâb-ı Azîm” olarak eleştirse de Ahmed sonrasında Cemiyet tarafından yükseltildiği “ebu’l-ahrar” Rıza’ya göre İslam, Batı mevkiini hızla kaybetmiş, Harb-i Umumî sona erdiğinde ise ahlâkının panzehiriydi. örgütün muhalifleri arasına katılmıştı. 50 DERİN TARİH / 2017 NİSAN Ahmed Rıza Bey örgüt yönetiminin, entelektüel birikim- lerini fazlasıyla küçümsediği ve “komiteci” olarak nitelen- dirdiği Talât Bey (Paşa), Dr. Bahaeddin Şakir ve Dr. Nâzım benzeri parti organizatörlerinin eline geçişini üzüntüyle kar- şılamıştı.1 1905-06 yıllarında Dr. Bahaeddin Şakir tarafından gerçekleştirilen reorganizasyon ile başlayan2 ve 1908 sonra- sında hatırı sayılır bir ivme kazanan dönüşüm, Jön Türklü- ğün sancak gemisi olan örgütün, entelektüel eğilimleri güç- lü bir hareketten Ermeni ve Makedon komiteciliğini taklit eden paramiliter karakteri baskın bir teşkilâta evrilmesine neden olmuştu. İlgiçtir ki, bu evrim İttihad ve Terakki Cemiyeti’nin dün- ya görüşü ve temel siyasî tezlerinde ciddi bir değişikliğe yol açmamıştı. Örgüt yeni lider kadrosunun yönetiminde de an- ti-emperyalist, Batı karşıtı, Türkçü ve 19. asır Alman popüler bilimciliğinden etkilenen bir dünya görüşünü sahipleniyor- du. Ancak bu dünya görüşü evvelce olduğu gibi entelektüel analizlere değil, pragmatik bir eylemciliğe dayanıyor; kitap ve makalelerle değil, sığ sloganlar ile dile getiriliyordu. Bu çerçevede ele alındığında İttihad ve Terakki ideolojisi- nin 1908 öncesinde Ahmed Rıza Bey’in başını çektiği entelek- tüeller tarafından şekillendirildiğini söylemek yanlış olmaz.
» Kurucu isim Boğos Tarkulyan’ın objektifinden İttihad ve Terakki Cemiyeti’nin önde gelen mensupları. Oturanlardan ortadaki, cemiyetin sadece adının değil, dünya görüşünün şekillenmesinde de belirgin rol oynayan Ahmed Rıza Bey’dir. Sonraki yıllarda Ziya Gökalp bu ideolojiyi Durkheim’dan Chretienne et capitaliste)” nedeniyle “beşeriyet”e hizmet va- mülhem tezlerle tahkim ederek, diğer bir ifadeyle yeni bir zifesinin “proleterya”ya devrolunduğunu savunan4 Jean entelektüel boyuta taşıyarak, Türkçülüğün onun merkezi- Jaurès’e benzer şekilde söz konusu boşluğu “pozitivist- ne yerleştirilmesini sağlamıştı. Buna karşılık fonda muha- ler”in dolduracağını düşünmeye sevk ediyordu. faza edilerek 1908 sonrası Türkçülüğü ile eklemleştirilen “anti-emperyalizm” ve “Batı karşıtlığı” Jön Türklüğün mu- Ahmed Rıza Bey’in tahlilini benzer çalışmalardan fark- halefet yıllarından devralınan tezler olarak savunulmuştu. lı kılan, kendisinin konunun güncel siyasî pratiğe yansı- malarını ele alması ve “pozitivizm” temelinde bir “çözüm Söz konusu tezlerin başmimarı ise Ahmed Rıza Bey idi. önerisi” sunmasıydı. Örneğin, Halil Halid Bey de Hilâl ve Sa- Bu tespit, benzer görüş ve tezlerin, başta Çerkes Şeyhizâ- lib Münaza‘ası başlıklı çalışmasında benzer bir tarihî arka de Halil Halid, sâbık Meclis-i Mebusan âzâsından Halil Ga- planı ele almış, bunun Batı sömürgeciliğinin temeli oldu- nem, Hoca Kadri (Muhammed Kadri Nâsıh Pajić) olmak ğunu vurgulamış, ancak somut bir çözüm önerisi sunma- üzere diğer Jön Türkler tarafından da derinlikli biçimde mış ve “ahlâkın iflâsı” sonrasına ilişkin bir tasavvur geliş- dile getirilmediği anlamına gelmez. Ancak son tahlilde, tirmemişti.5 Buna karşılık, Ahmed Rıza Bey’in getirdiği bunları 1895 yılından itibaren Jön Türk ideolojisinin temel çözüm ve gelecek tasavvuru “Batı”ya karşı benzer duygu- tezleri haline getiren Ahmed Rıza Bey olmuştur. Hem Jön lar besleyen ve anti-emperyalizmi içselleştiren Osmanlı Türklük, hem de İttihad ve Terakki onun Batı hakkındaki entellektüel ve siyasetçileri tarafından fazla idealist ve üto- kavramsallaştırmasını benimsemiş, buna karşılık “Batı ah- pik bulunuyordu. lâkı”ndan kaynaklandığını iddia ettiği sorunlar hakkında önerdiği çözüme mesafeli yaklaşmıştır. Ahmed Rıza Bey, “Doğu Sorunu (La Question d’Orient)”ın da monolitik olarak kavramsallaştırdığı “Hıristiyan Batı”- Ahmed Rıza Bey güçlü pozitivist eğilimleri nedeniyle nın “ahlâk”ından kaynaklandığını savunuyordu. Bu “ah- monolitik bir yapı olarak eleştirdiği ve “ahlâkı”nı sorgula- lâk”ın 19. asırdan itibaren maddeci bir yaklaşıma dayan- dığı “Hıristiyan Batı”nın yarattığı, “kapitalist ve emperya- ması, “Papa”nın yerini “Servet Tanrısı Plutus,” “tapınak”ın list Batı”nın sürdürdüğü adaletsizlik ve sorunların ancak yerini “banka”nın alması ciddi bir değişime neden olma- “insaniyet dinini benimseyen” kadrolar tarafından değişti- mıştı.6 Dolayısıyla, kendisine göre, Doğu Sorunu’nun çözü- rilebileceğine inanıyordu.3 mü de ancak “Batı”da yeni ve “pozitivist” bir “ahlâk”ın be- nimsenmesiyle mümkün olabilirdi. Bu yaklaşım ise kendisini “Hıristiyan ve kapitalist eski Avrupa’nın ahlâkî iflâsı (la faillite morale de la vielle Europe Ahmed Rıza Bey bu tahlil çerçevesinde Batı’nın “Do- 2017 NİSAN / DERİN TARİH 51
TARİHÇİ GÖZÜYLE ğu”ya “Hıristiyan ahlâkı” çerçevesinde ve düşmanca yak- şılık neşriyatını 13 yıl sürdüren Mechveret Supplément laşmasının 19. asır sonrası emperyalizminin temelini Français’de “Batı”nın İslam dünyasına yönelik sömürgeci- attığını düşünüyordu. Bu çerçevede “Doğu Sorunu” ve Os- liği, medenîleştirme vazifesi (mission/œuvre civilisatrice) manlı Devleti’nin parçalanması da Müslüman medeniyeti- bahanesiyle sürdürdüğünü iddia eden yazıları, kurucula- ne karşı derin bir nefret besleyen “Batı”nın “ahlâken iflâs rından olduğu Société positiviste internationale’in yayın or- etmiş” yaklaşımlarının neticesiydi. ganı Revue Positiviste Internationale için kaleme aldığı “La Crise de l’Orient” dizisi izlemiş,10 bunu, 1. Dünya Harbi Jön Türk lider, bu analiz neticesinde “Doğu Sorunu”- sonrasında Osmanlı paylaşımına “Batı” siyasetinin eleş- nu bir “Hilâl-Haç” mücadelesi ve asırlardır süren saldırı- tirisi çerçevesinde itiraz eden Échos de Turquie adı altın- nın son evresi olarak görüyordu. Bu ise Ahmed Rıza Bey’in da derlenecek11 çok sayıda mektup ve yazı takip etmiş ve bir pozitivist olarak batıl itikad olarak yorumladığı ve eleş- 1922 yılında La faillite morale de la politique occidentale en tirdiği İslamiyet’e “anti-emperyalist” bir silah olarak sarıl- Orient kitabı süreci noktalamıştır. Dolayısıyla son eserini, masına neden oluyordu. İslam ile varolan bu çetrefil iliş- 1918-22 döneminin getirdiği gelişmelere ani bir çıkıştan kisi anlaşılmadıkça kendisinin bir yandan koyu pozitivist ziyade, çeyrek asırlık bir süreçte geliştirilen analizin ne- bir din yaklaşımını benimserken öte yandan da Paris’te ticesi olarak görmek gereklidir. cami inşa edilmesi7 ve Uhuvvet-i İslamiye (İslam Kardeş- liği) Cemiyeti kurulması8 benzeri girişimlerin başını çek- Bunun yanı sıra söz konusu kitabın, yayınlandığı dö- mesini kavrayabilmek zordur. nemde varolan ve en çarpıcı anlatımını Oswald Speng- ler’in 1918 ve 1922 yıllarında iki cilt olarak neşrolunan Ahmed Rıza Bey bu alandaki görüşlerini bütün netli- Der Untergang des Abendlandes (Batı’nın Çöküşü) adlı ese- ği ve detaylı bir anlatımla 1922 yılında Paris’te basılan La rinde bulan “Batı Medeniyeti” eleştirilerinden bağımsız faillite morale de la politique occidentale en Orient (Batı’nın Do- biçimde değerlendirilmesinin gerekliliği de vurgulan- ğu Politikasının Ahlâken İflâsı) başlıklı kitabında9 ortaya malıdır. Ahmed Rıza Bey’in analizi, bu tür “Faustçu” Batı koymuştur. Ancak 1930’da vefat eden Ahmed Rıza Bey’in medeniyetinin zevâlini vurgulayan bir felsefî değerlen- son kitabı olan bu çalışma, bir anlamda, uzun bir zaman dirmeyi değil, Batı-Doğu çatışmasının ahlâkî ve kültürel diliminde geliştirilen tezlerin derlemesi niteliğindedir. arka planını ortaya koymaya çalışıyordu. Kaba bir değerlendirme yapacak olursak, 1895’te Meş- La faillite morale de la politique occidentale en Orient’da işle- veret dergisinin Fransızca ilâvesi olarak yayına başlayan nen temel temalar, zikrettiğimiz gibi, Ahmed Rıza Bey ancak ana derginin 1898 senesinde kapanmasına kar- tarafından 1895 sonrasında değişik forumlarda dile geti- rilmiştir. Bu şekilde bakıldığında, onun temel tezi olan » Ahmed Rıza Bey’in La faillite morale de la politique “Batı’nın ahlâken iflâs etmiş bir siyaset çerçevesinde asır- occidentale en Orient kitabının dış sahifesi (solda) ve Halil Halid lardan beri Doğu ve onun manevî temeli İslâmiyet’e sal- Bey’in Kahire’de Hindiye Matbaası’nda basılan Hilâl ve Salib dırdığı” tezinin, 1918 sonrası Osmanlı paylaşımına duyu- Münaza‘ası kitabının kapağı. lan milliyetçi tepkinin ürünü olmadığı görülebilir. Örneğin, Ahmed Rıza 1908 öncesinde de “bir za- manlar bir medenîleştirme misyonu sürdürdüğü- ne inanılan Fransa’nın” gerçekte “İslâm’ı yoketme- yi amaçlayan Haçlıların neslini sürdüren” bir güç olduğunu savunuyordu.12 Son tahlilde, La faillite mo- rale de la politique occidentale en Orient’ın son nokta- sını koyduğu analizin Jön Türklük ve onun temel örgütlenmesi olan İttihad ve Terakki Cemiyeti ide- olojisinin temel dayanaklarından biri olduğu unu- tulmamalıdır. Onu önemli kılan da pozitivist lide- rin entelektüel tahlili kadar 1908 sonrasında iktidar ideolojisinin ayrılmaz bir parçası olmasıdır. Batı ahlâkı ve İslam Bu açıdan değerlendirildiğinde, Ahmed Rıza Bey, 1908 sonrasında sembolik makamlara getirilmesi ve sonraki yıllarda örgüt tarafından dışlanmasına karşı- lık İttihad ve Terakki Cemiyeti’nin ideolojsi üzerindeki derin tesirini sürdürmüştür. Diğer bir ifadeyle, kendisi muhalefete düşerken fikirleri vülger sloganlara indir- genmelerine karşılık iktidarda kalmış, buna karşılık “fazla idealist” bulunan çözüm önerileri ilgi görmemiştir. 52 DERİN TARİH / 2017 NİSAN
» Jön Türklüğün anti-emperyalizm tezi Britanya İmparatorluğu’nun 1886’da beş kıtaya yayılan topraklarını gösteren bir harita. İç kısımda, sağda yer alan küçük haritada ise 1786’da, yani bir asır önceki toprakları işaret edilerek İngiliz emperyalist iktidarının büyüme hızı gösterilmiş. Jön Türklüğün 1908 sonrasında muhalefet yıllarından devraldığı “anti- emperyalizm” ve “Batı karşıtlığı” tezlerinin başmimarı Ahmed Rıza Bey idi. Ahmed Rıza Bey, Tanzimat sonrasında daha belirgin ha- yük bir medeniyetin mirasçısı olan Müslümanların “me- le gelen türde “monolitik” bir “Batı” kavramsallaşması yapı- denîleştirilme” ihtiyacının bulunmadığını iddia ediyordu. yor ve bunun “Doğu’ya” yönelik siyasetinin ahlâkî boyuttan bütünüyle yoksun olduğunu ileri sürüyordu. Onun yaklaşı- Kendisine göre İslamiyet sadece bir “din” değil, aynı za- mının önemi, Pankaj Mishra’nın da vurguladığı gibi sadece manda “medenî ve ahlâkî bir düstûr” idi.18 Dolayısıyla “Do- tarihî ve ahlâkî bir analiz yapmayarak “İslâm dünyasındaki ğu Sorunu” temelde bir ahlâk sorunu, “medenîleştirilme” Batı karşıtlığının” büyük çapta bu âleme yönelik “Batı siya- ihtiyacı olmayan büyük kitlelere yardım maskesi altında setlerinden” kaynaklandığını vurgulaması13 ve buna karşı- yürütülen bir saldırı idi. Son eserinde de vurguladığı gibi lık verilmesini talep etmesinden kaynaklanıyordu. bu, “yedi yüz seneyi aşkın bir zaman boyunca, düşüncesi- ni serbestçe kullanabilmiş olan ve insan bilgisinin bütün Örneğin, Avrupalıların “Müslümanları medenîleştir- kollarında Batıya üstün olduğunu isbat etmiş bulunan bir me” girişimleri, son tahlilde, siyasî ve ekonomik egemen- milleti, geri bir ırk veya barbar diye vasıflandırmak, gerçe- lik arzularını gizlemek için kullanılan bir maskeden baş- ği reddetmek, haysiyete saldırmak, bu milletin en meşru‘ ka bir şey değildi.14 Ona göre bu tür faaliyetler ile Doğu’yu mirasını inkâr etmek”19 anlamına geliyordu. sömüren Avrupalıları ileri derece “anarşistler” olarak ta- nımlamak mümkündü.15 Nitekim onun editörlüğü altın- Ahmed Rıza Bey La faillite morale de la politique occidentale da neşrolunan Mechveret Supplément Français, Avrupalıları en Orient’ın yayımına kadar kaleme aldığı çalışmalarda, bil- “Medeniyet Kargaları” sıfatıyla tavsifi uygun görüyordu.16 hassa Jön Türk dergilerindeki yazılarında “Batı”nın “Doğu” Ahmed Rıza Bey, Batı’nın saldırılarına karşı tepki gösteril- siyasetini eleştirmekle birlikte, özel olarak bunun bir alt mesini, “bu asırda din ü imanı para” olan Frenklerin mal- uygulaması olarak gördüğü “Doğu Sorunu” üzerine yoğun- larına boykot uygulanması gibi önlemler alınmasını teklif laşmış ve bunun “Osmanlı parçalanması hedefli” bir siya- ediyordu.17 sete dönüştüğünü iddia etmişti. Ahmed Rıza Bey bu temelden hareket ederek pozitivizm Kendi ifadesiyle, “Rumeli kıt‘asından İslâmı kâmilen çı- adına güçlü bir “İslamiyet” savunusu ortaya koyuyor, bü- kartmak fikr ü emeli Tarık’ın Endülüs’e ve Şehzade Süley- man’ın Bolayır’a ayak atdıkları tarihden beri Avrupa’da 2017 NİSAN / DERİN TARİH 53
TARİHÇİ GÖZÜYLE » Haçlı zihniyetinin yeni maskesi: Emperyalizm Ahmed Rıza Bey Haçlıların yerini maddî çıkarlarını gözeten kapitalist Avrupalıların aldığı, Batı siyasetinin Haçlı zihniyetini emperyalizm ve kapitalizm adına sürdürdüğü tezini savunuyordu. Haçlı Ordusu’nun Konstantinopolis’e girip şehri talan edişini tasvir eden tablo (ressam: F. V. Delacroix - 1840). hemen herkesin zihnine yerleşmişti” ve “medenîlik iddia- neticesinde aynı soruna tersinden bakarak Hıristiyanları Müslüman boyunduruğundan kurtarma ve Müslüman- sında bulunan Avrupa hükûmetlerinin eski bir hiss-i inti- ları medenîleştirmenin ahlâkî bir vazife olduğunu sa- vunan Batılı entelektüel ve devlet adamlarına verilen kam ve ta‘assub neticesi olan bu pek bayağı hareketleri” Ba- cevapta bu sözde görevin gerçekte kökü tarihin derinlik- lerine giden bir nefret ve çağdaş sömürgeciliği korumak tı siyasetinin Haçlı zihniyetini emperyalizm ve kapitalizm için kullanılan bir maske olduğu iddia ediliyordu. Batı “ahlâk”ı tefessüh ettiği için ona dayandırılan “Doğu siya- adına sürdürmesinden başka birşey değildi.20 seti” de iflâs etmişti. Ahmed Rıza Bey bu çerçevede monolitik bir Batı “ahlâ- Ahmed Rıza Bey’in yaklaşımı Terakki ve İttihad Cemi- yeti neşriyatında bu tür analizler çerçevesinde değil, slo- kı” kavramsallaşması gan düzeyinde tekrarlanıyordu. Örneğin, Bahaeddin Şakir, Osmanlı devletine yönelik İngiliz siyasetini “yirminci asır yaptıktan sonra onun Ehl-i Salib”i22 olarak kavramsallaştırıyor, Şûra-yı Ümmet “İn- giliz para, kaplan kan, Abdülhamid namus görünce çıldı- İslam dünyasına kar- rıyor”23 vurgusuyla, Ahmed Rıza Bey’in Haçlıların yerini maddî çıkarlarını gözeten kapitalist Avrupalıların aldığı şı takındığı saldırgan tezini slogan seviyesinde tekrar ediyordu. tutum ve Osmanlı’yı Ahmed Rıza Bey, 1. Dünya Savaşı sonrasındaki Osman- lı’nın parçalanması tartışmaları sürecinde değişik makam parçalama siyasetle- ve kuruluşlara göndermek üzere kaleme aldığı ve Échos de Turquie derlemesinde yayınlanan mektup ve başvuruları- rini stratejik bir çe- nın satır aralarında da bu alandaki girişimleri Batı “ahlâk”ı ile ilişkilendirmişti. kişme ve basit bir ya- Analizinin zirve noktası olarak kabul edilebilecek La yılmacılık yerine bu faillite morale de la politique occidentale en Orient bir anlam- da Ahmed Rıza Bey’in yeniden sorunun köklerine dönüşe temelde açıklamaya karar verdiğini ortaya koyar. Eser “Giriş” bölümündeki Os- manlı ve Türkiye vurguları dışında tarihî ve kuramsal bir çalışıyordu. Bu açıdan analiz ve ilginç örnekler yardımıyla “Batı ahlâkı” ile onun değerlendirildiğinde kendisi İslam dünyası ve hilâfet merkezini elinde tutan Osmanlı Devleti’ne yönelik Ba- » Ahmed Rıza Bey tı düşmanlığının “ge- nel anlamıyla sömür- gecilik”ten daha derin ahlâkî ve tarihî temelleri olduğunu savunuyordu. Bu yakla- şım ise Mechveret Supplément Français ve Şûra-yı Ümmet’in ya- yın siyasetinin temellerinden birini oluşturuyordu. Ahmed Rıza Bey La Crise d’Orient çalışmasının bir bölü- münde de bu analizi sürdürmüştü.21 Onun yaptığı tahlil 54 DERİN TARİH / 2017 NİSAN
neden “iflâs” ettiğini açıklamaya çalışmıştır. Ulaştığı neti- » Ahmed Rıza Bey’in “La Crise de l’Orient” yazı dizisini ce ise “medeniyet”in pozitivist ve “dinler üstü” yorumla ta- yayınladığı Société positiviste internationale’in yayın organı Revue nımlanmasının Müslümanların Batı tarafından dışlanma- Positiviste Internationale’in I. cildinin 4. sayısının kapağı. sının önüne geçeceği, bunun ise aranılan dünya barışına ulaşmanın yegâne yolu olduğudur.24 “Les Jeunes Turcs et l’Occident, histoire d’une déception programmée,” ‘L’ ivresse de la liberté’: La révolution de 1908 dans l’Empire ottoman (Paris: Peeters, 2012), ss. 27-64. Unutulan analiz 4 A. Delon, “La Question sociale devant les corps élus,” La Revue Socialiste, 24 Dönemin önemli ve derin “Batı” eleştirilerinden biri (1896), s. 601. olan bu çalışma Türkiye’de hak ettiği ilgiyi görmemiş, ilk Türkçe tercümesi ancak 60 sene sonra yayınlanabilmiştir. 5 Halil Halid Bey’in The Crescent versus the Cross (London: Luzac, 1907) çalışması Bunda Ahmed Rıza Bey’in “Batı’nın Doğu siyaseti” ve Müs- Hilâl ve Salib Münaza‘ası (Mısır, 1325) adı altında tercüme edilerek yayınlanmıştı. 1975 lümanlara yönelik siyasetlerini “pozitivist” bir yaklaşım- yılında Hilâl ve Haç Kavgası başlığı ile kısaltılarak Türkçeye çevrilen bu çalışma (Bedir la eleştirmesinin rolü oldukça büyüktür. Türkiye’de 1922 Yayınları), 1997 senesinde Hilâl ve Haç Çekişmesi adı altında (Diyanet Vakfı Yayınları) sonrasında büyük bir gerileme içine giren İslamcılık bu ne ş rolunmu ş tur. eleştirilere “pozitivist vurguları” nedeniyle mesafeli yak- laşmıştır. Sadece Türkiye’de değil, küresel ölçekte de marji- 6 Ahmed Rıza, Batının Doğu Politikasının Ahlâken İflâsı, ter. Ziyad Ebüzziya (İstanbul: nalleşme sürecine giren pozitivist hareket ise onların gün- Üçdal Neşriyat, 1982). Bu yazıda verilen alıntılar eserin bu tercümesinden alınmıştır. demde kalmasını temin edememiştir. Diğer bir ifadeyle Ahmed Rıza Bey’in fikirleri sahipsiz kalmıştır. 7 Girişimi başlatan Sultan II. Abdülhamid idi. Bkz. “Une mosquée à Paris,” Le Temps, 8 Mayıs 1898. Buna karşılık onun tezlerinin basitleştirilseler de Er- ken Cumhuriyet’in “aşk-nefret” temelli “Batı” kavramsal- 8 “Uhuvvet-i İslâmiye Cemiyeti,” Şûra-yı Ümmet, no. 122 (15 Eylül 1907), s. 4. laştırılmasında etkili olduğu söylenebilir. Sonraki yıllarda 9 (Paris, Librairie Picart, 1922). Türkiye’de “anti-emperyalizm”in sol-Marksist analiz üze- 10 Ahmed Riza, “La Crise de l’Orient,” Revue Positiviste Internationale, I/4 (1906), rinden üretilmesi, Ahmed Rıza Bey’in tahlillerinin bütü- ss. 396 ff. Daha sonra Terakki ve İttihad Cemiyeti tarafından kitap halinde neşrolun- nüyle göz ardı edilmesine neden olmuş; ama Türkiye’de muştur. Ahmed Riza, La Crise de l’Orient: Ses causes et ses remèdes (Paris, Comité unutulma duvarının arkasında kalan bu tahliller, İslam Ottoman d’Union et de Progrès, 1907). coğrafyasında ilgi görmüştür. Bu açıdan bakıldığında, La 11 (Paris: Imprimerie Billard & Baillard, 1920). faillite morale de la politique occidentale en Orient’ın el-Hizbü’l- 12 [Ahmed Rıza], “Mouvement panislamique,” Mechveret Supplément Français, no. Hurr ad-Düsturî’nin önde gelen entelektüellerinden Sadık 148 (1 Şubat 1904), s. 2. el-Zamarli ve Muhammed Bourguiba tarafından Tunus’ta 13 Pankaj Mishra, From the Ruins of Empire: The Intellectuals Who Remade Asia yayınlanarak25 çok satan kitaplar listesine girmesi şaşırtı- (New York: Farrar, Straus & Giroux, 2012), s. 204. cı değildir. 14 Ahmed Riza, “Pour civiliser les Musulmans,” Mechveret Supplément Français, no. 175 (1 Mayıs 1907), s. 3. Samuel Huntington’ın “Medeniyetler Çatışması” tezi 15 Ahmed Riza, “Les anarchistes d’en haut,” Mechveret Supplément Français, no. 177 sonrasının entelektüel ve günümüz küresel siyasetindeki (1 Temmuz 1907), ss. 2-3. “İslam” tartışmalarının Ahmed Rıza Bey’in tezlerinin yeni- 16 O., “Les corbeaux de la civilization,” Mechveret Supplément Français, no. 177, ss. den revaç bulmasına neden olacağını belirtmek yanlış ol- 5-6 ve “O., “Medeniyet Kargaları,” Şûra-yı Ümmet, no. 98 (15 Ağustos 1906), ss.1-2. maz. Uzun süre tozlu raflarda unutulan La faillite morale de 17 Ahmed Rıza, “Frenk Meta‘ı Almayalım,” Şûra-yı Ümmet, no. 135 (1 Haziran 1908), la politique occidentale en Orient bu tartışmalar için son derece ss. 2-3. önemli bir kaynaktır. 18 Ahmed Riza, “La Crise de l’Orient: Ses causes, ses remèdes,” Revue Positiviste Internationale, I/4 (1906), s. 400. Günümüzde meselenin düğümlendiği nokta, Ahmed 19 Ahmed Rıza, Batının Doğu Politikasının Ahlâken İflâsı, s. 226 Rıza Bey’in yaklaşık bir asır önce “iflâs”ını vurguladığı bir 20 [Ahmed Rıza], “Avrupa, Hünkâr, Millet,” Şûra-yı Ümmet, no. 42 (21 Teşrin-i sânî “ahlâk”ın yarattığı sorun ve çatışmanın nasıl izale edile- 1903), s. 1. ceğidir. Kendisinin “pozitivist ahlâk”ın küresel ölçekte be- 21 Ahmed Riza, “La Crise de l’Orient: Le Fanatisme,” Revue Positiviste Internationale, nimsenmesi önerisinin post-modern gerçeklikte anakro- II/2 (1907), ss. 162 ff. nik kaldığı ortadadır. O, bir olgu ile onu doğuran nedenleri 22 Bahaeddin Şakir, “Yirminci Yüzyılda Ehl-i Salib ve İngiltere Dostluğu!” Şûra-yı tespit etmiş, ama onun ortadan kaldırılması için anlamlı Ümmet, no. 132 (1 Nisan 1908), ss. 2-3. bir çözüm teklifi sunmakta başarısız kalmıştır. Ancak ken- 23 “Dinleyiniz!” Şûra-yı Ümmet, no. 119 (30 Temmuz 1907), s. 1. disini bu nedenle eleştirirken böylesi bir “çözüm”e hâlâ ula- 24 Ahmed Rıza, Batının Doğu Politikasının Ahlâken İflâsı, ss. 221 ff. şılamadığının da vurgulanması gereklidir. 25 İkinci Baskı (Tunis: Éditions Bouslama, 1979). Dipnotlar: 1“İlk Meclisi Mebusan Reisi Ahmet Rıza Beyin Hatıraları,” Cumhuriyet, 13 Şubat 1950. 2 Bu konuda detaylı bilgi için bkz. M. Şükrü Hanioğlu, Preparation for a Revolution: The Young Turks, 1902-1908 (New York: Oxford University Press 2001), pp. 131 ff. Bu re- organizasyon neticesinde örgüt Mart 1906 ilâ Ağustos 1908 arasında Osmanlı Terakki ve İttihad Cemiyeti adını kullanmıştır. 3 Ahmed Rıza Bey ve Jön Türklüğün “Batı” konusunda geliştirdiği tezlere ilişkin kapsamlı ve son derece önemli tahlilleri içeren bir çalışma yapılmıştır. Bkz. Erdal Kaynar, 2017 NİSAN / DERİN TARİH 55
1 Kitap 1 Yazar ————————————————————————————————————— © Fotoğraf: SEDAT ÖZKÖMEÇ DOÇ. DR. MUHARREM KESİK “Dânişmendliler Anlaşılmadan Selçuklular Anlaşılamaz” Doç. Dr. Muharrem Kesik Dânişmendliler adlı son kitabında Haçlılarla mücadelesi ile nam salmış ve Anadolu’da birçok şehri mamur hale getirmiş bu beyliğin gerçek hikâyesini belgeler üzerinden anlatıyor. Kendisiyle kitabı hakkında konuştuk. KONUŞAN: OLCAY CAN KAPLAN nâme’de Malatya Emîri Ömer’in kızıy- Ortaçağ’ın en güvenilir tarihçile- la evlenen Ali b. Mızrab’ın oğlu olarak rinden İbnü’l-Esir, Dânişmend’in asıl Kim bu Orta Anadolu’nun Fatihi Dâniş- dünyaya geldiği ve asıl adının Ahmed adının “Taylu” olduğunu, Türkmen- mendliler? Anadolu’ya ne zaman geldi- olduğu, Battal Gazi’nin torunu Sultan lere öğretmenlik yaptığını, oğlunun ler? Turasan ile arkadaşlık ettiği, ondan adının Gümüştekin olduğunu ve ona gündüzleri savaşçılık öğrendiği, gece- Dânişmendoğlu denildiğini, Gümüşte- Dânişmendli Beyliği’nin kurucu- leri de dinî ilimler tahsil ederek âlim kin’in muhtelif hâller geçirdikten son- su olan Dânişmend Ahmed Gazi’nin olduğu, bundan dolayı da kendisine ra hükümdar olduğunu söyler. Önemli menşei hakkında farklı görüşler var- “Dânişmend” denildiği ifade edilir. Haçlı kaynakları Dânişmend Ga- dır. Fetih menkıbelerinden oluşan, ta- rihî kaynak olmaktan ziyade destanî bir roman özelliği gösteren Dânişmend- 56 DERİN TARİH / 2017 NİSAN
1 Kitap 1 Yazar ————————————————————————————————————— “Dânişmendliler yurtlarını savun- mak için var güçle- riyle Haçlılara karşı koydular ve onlara geçit tanımadılar. Bu mücadelede yakın akrabaları Selçuklu- lardan da yardım ve destek gördüler.” zi’nin bir Türk beyi olduğunu belirtir. kimiyet sahaları birbirine yaklaştıkça hemund’u kurtarmaya karar verdiler. Dânişmend Gazi’nin Türkiye Selçuklu- ve aynı hedeflere doğru yol aldıkça, çı- Bu tehlike karşısında Dânişmendliler larının ilk hükümdarı Süleymanşâh’ın karları kesiştikçe birbirleriyle çatışma- yurtlarını savunmak için var güçleriy- dayısı olduğunu iddia eden kaynaklar ya başlamışlardır. Bu yüzden Dâniş- le Haçlılara karşı koydular ve onlara da mevcut. Bütün bu kaynakların ışı- mendli Beyliği ile Türkiye Selçukluları geçit tanımadılar. Bu mücadelede ya- ğında gelinen nokta, Dânişmend Ga- arasındaki ilişkiler karışık bir hal al- kın akrabaları Selçuklulardan da yar- zi’nin Türk olduğu ve Dânişmend adı- mış, hem yakın akraba, hem de rakip dım ve destek gördüler. nın bir lakaptan ibaret oluğudur. olmuşlardır. Dolayısıyla birinin tarihi- ni çözüme kavuşturmak ve anlayabil- Dânişmendlilerden günümüze hangi Dânişmend Gazi’nin Anadolu’ya ne mek diğerini de araştırmayı ve anla- zaman ve nasıl geldiği meselesi Dâniş- mayı gerektirir. İki hanedanın tarihi eserler ulaştı? mendli tarihinin aydınlatılmaya muh- belli dönemlerde iç içe geçmiştir. Dânişmendliler hüküm sürdükle- taç konuları arasında. Kısaca Azerbay- can’da Arrân ve civarında yaşayan bir Dânişmendliler 1101 Haçlı Seferi’ne karşı ri Amasya, Tokat, Niksar, Sivas, Kay- Türkmen ailesine mensup olan Dâniş- mücadeleleriyle ön plana çıkıyorlar. Bu seri gibi şehirlerde önemli mimari mend Gazi, Sultan Alparslan’ın 1064’de mücadelede Haçlıların karşısında niçin eserler meydana getirmişlerdir. Nik- çıktığı Kafkasya Seferi sırasında diğer onları görüyoruz? sar Ulu Camii, Kayseri Ulu Camii, Si- Türkmen beyleri ile ordugâha giderek vas Ulu Camii, Tokat’ın Pazarcık ma- Selçuklu ordusuna yol gösterdi. İşte bu Dânişmend Gazi Malatya’yı fethe hallesinde bulunan Garipler Camii, tarihten itibaren Sultan Alparslan’ın çalışırken buranın yardımına gelen Niksar’ın Taşmektep Mahallesi’nde bu- hizmetine girdi. Bilgeliği, cesareti, yi- Antakya Haçlı Prinkepsi Bohemund’u lunan 1160 tarihli Cin Camii, Kayseri ğitliğiyle onun dikkatini çekti ve en 1100 yılında mağlup ve esir ederek Battal Camii, Niksar’da bulunan Yağı- güvenilir emirleri arasına girdi. Muh- Niksar Kalesi’ne hapsetti. 1. Haçlı ordu- basan Mecidi, Kölük Camii Medrese- temelen Malazgirt Savaşı’na da katıl- larına ve devletlerine yardım için 1101 si, Orta Anadolu’da Dânişmendlilerin dı, zaferden sonra Selçuklu Sultanının yılında Anadolu’ya gelen ilk Haçlı or- tesis ettiği en erken tarihli eğitim ya- emri ile Anadolu’ya akınlarda bulu- dusunun maksadı Anadolu’dan Suri- pıları olan Yağıbasan Medreseleri, Dâ- nup Orta Anadolu’yu fethederek Sivas ye’ye inen kara yolunu yeniden açmak nişmend Gazi’ye ait olduğu düşünülen merkezli olmak üzere beyliğini kurdu. ve Kudüs’e ulaşmaktı. Ancak İstanbul’a Niksar Melikgazi Kümbeti, yapı mal- Selçuklu kaynaklarından Aksarayî, geldiklerinde Haçlıların meşhur lideri zeme ve süsleme ayrıntıları açısından Dânişmend’in Malazgirt Zaferi’nden Bohemund’un Dânişmendlilerin elin- Merâga’daki Kümbed-i Kımız ile bü- sonra Niksar, Tokat, Sivas, Elbistan ve de esir olduğunu öğrendiler ve Anado- yük benzerlik gösteren Pazarören’deki civarını ele geçirdiğini ve burada bey- lu’dan geçiş yolarını değiştirerek Bo- Melikgazi Kümbeti, Yağıbasan Kümbe- liğini kurduğunu söylemektedir. ti, Niksar Sungur Bey Türbesi ve Çağ- Dânişmendliler layan Köprüsü önemli Dânişmendli Kitabınızda Dânişmendliler anlaşılma- Orta Anadolu’nun eserlerleridir. Ayrıca Amasya’daki Ya- Fatihleri ğıbasan Hanı ve Dânişmend Gazi Sa- dan Selçukluların da anlaşılamayacağı- Muharrem Kesik rayı, Gümenek Ribatı, Gümüş’teki Sü- BİLGE KÜLTÜR SANAT, 2017, leyman Ribatı, Kayseri’deki Melikgazi nı söylüyorsunuz. 224 sayfa, 22 ¨ Medresesi, Sivas’taki Battal Gazi Mesci- En başından itibaren iki hanedan di, Zahîrüddin İli Hanı gibi eserler kay- naklarca tespit edilen fakat günümüze arasında evlilik yoluyla akrabalıklar kadar ulaşamamış olan Dânişmendli kurulmuş olduğu anlaşılıyor. Anado- yapılarıdır. lu’da zaman zaman ortak düşmana karşı ittifak kuran bu iki hanedan, hâ- 58 DERİN TARİH / 2017 NİSAN
DERİN YORUM HÜSAMETTİN ARSLAN Prof. Dr., Uludağ Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi. [email protected] Sultan III. Selim’den İMPARATORLUĞUN beri çözemediğimiz köklü ve temel bir DANSI meselemiz var. Bu sorunu şöyle formüle 20. asrın başında coğrafyamız üzerinde dönemin ediyorum: Nasıl egemen güçlerinin çizdiği politik sınırlar sadece aynı zamanda hem “politik” sınırlardır. Ekonomik, stratejik, dinî ve modernleşebilir, kültürel nihaî sınırları yalnızca Tanrı çizebilir. Egemen güçler hem de kendimiz zulme ve baskıya başvurmaksızın “etnik” sınırlar da çizemez- kalabiliriz? ler. Osmanlı İmparatorluğu “politik” açıdan yoktur; fakat kül- türel, dinî, ekonomik ve stratejik açıdan 20. yüzyıldan önceki 60 DERİN TARİH / 2017 NİSAN kadar vardır ve diridir. Cumhuriyetimizin kuruluş hamlesini tescil eden uluslararası anlaşmalar Osmanlı’nın mirasını Ana- dolu’ya hapsetmiştir. Lozan, Sykes-Picot prangamızdır. Şu gün- lerde ABD, AB ve Rusya gibi egemen güçler Osmanlı’nın mirası topraklarda yeniden “politik” sınır çizme manevraları yapıyor. Boşuna! Dinî, kültürel, stratejik ve ekonomik ve etnik, folklo- rik sınırlar çizemeyecekler! III. Selim’den beri çözemediğimiz köklü ve temel bir mese- lemiz var. Bu sorunu şöyle formüle ediyorum: Nasıl aynı za- manda hem modernleşebilir, hem de kendimiz kalabiliriz? Bu mesele “modern Batı’ya açılma” tecrübemizden doğ- muştur. Soru ölümcüldür ve cevabını vermek hem “teoride”, hem de pratikte zordur; çünkü “modernleşme” ile “kendi- si kalma” arasındaki ilişki paradoksal bir ilişkidir. Pastamızı hem yiyip hem de saklamamız zordur. “Modernleşme” biz ve modern-Batı dışındaki toplumlar için bir akültürasyon (başka bir kültürü temellük), “kendisi kalma/olma,” bir enkültüras- yon (kendi kültürünü temellük) sürecidir. Kendisi kalma soru- nu, modernleşme süreci öncesi tarihî mirası veya “pre-moder-
» Halkın dansı, kültürün dansıdır Surnâme-i Hümayun’da yer alan minyatürdeki gibi (üstte) Osmanlı’nın kültür zenginliğiyle perçinleşmiş imparatorluk dansları, halka ait otantik enstrümanların (bağlama, kaval, davul, zurna, tulum, kemençe vb.) dansıdır ve bu enstrümanlar yine biz Türklere aittir. n”i yaşatma meselesidir. Kimliğimizin derin pre-modern rimiz kendimiz olmamızı sağlayacak kültürün ne oldu- gövdesi “modernite” selinin taşıdığı çer-çöple can çekişi- ğunda bile uzlaşamamıştır. yor. Modernleşmek istiyor muyuz? Evet, çünkü bunu yap- maksızın hayatta kalamayız. Kendimiz olmak, kendimiz İki asırlık modernleşme tecrübemiz sırasında kapı- kalmak istiyor muyuz? Evet; çünkü bunu başaramazsak mızdan, “bilim ve teknoloji” değil, daha çok modern Ba- “hiç” oluruz. Fakat kendisi kalmak/olmak mümkün mü- tı kültürü girmiştir. Zannedildiğinin aksine “modern bi- dür? lim ve teknoloji” kültürdür; Batı kültürüdür. Pre-modern yanımız (bizi biz yapan yanımız), bilim ve teknoloji kül- Bu soruya veya soruna modern Batı’ya açılma tecrü- türünün sömürgesine dönüşmüştür. bemizde verilmiş en iyi cevap, tartışmasız Ziya Gökalp’e aittir. Gökalp bu soruya zamanın Batı literatüründe ge- İnsan “dans edebilen” âdemdir nel kabul görmüş şu ayrıma başvurarak cevap verir: Hars (kültür) bir şey ve medeniyet/uygarlık başka bir şeydir. İl- Yine de uzlaşma noktalarına bakarak, toplumumuzun ki otantik/premodern kültür, ikincisi bilim ve teknoloji- Gökalp’in “hars” diye nitelendirdiği pre-modern “biz”i- dir. Türkiye’nin “sağ” ve “sol” elitleri bu tasnifi tartışma nin muhtevasındaki tartışma götürmez bazı kalemleri götürmez bir veri olarak kabul etmiştir. Fakat bu ayrım sayabiliriz: tarihî coğrafya ya da Kur’an-ı Kerim coğraf- artık savunulamaz ve her ayrım gibi “keyfî”dir; hem pra- yası, dil, din ve günümüzde “etnik” kültür ya da “folk- tik, hem de teorik düzeyde savunulamaz. Elimizde “kül- lor” etiketleriyle aşağılayarak geçmişe, tarihin hırdavat tür” ile “medeniyeti” birbirinden ayırmamızı sağlayacak deposuna havâle ettiğimiz halk dansları. Bizi “biz” yapan hiçbir “evrensel/objektif” kriter yoktur. Kaldı ki, elitle- ana kalemler bunlar. Kültürleri “ölü” ve “diri” olarak ikiye ayırabiliriz. 2017 NİSAN / DERİN TARİH 61
DERİN YORUM Türkiye’de diri/canlı/fiilen yaşanan iki kültür var: Müs- mekanizmasıyla “yurttan sesler korosuna” ve “davul-zur- lüman ve “modern/Batılı” yaşayış tarzları. Türkiye’nin naya” mahkûm etmiştir ve buradan kendi tarzında eğle- “sağ” elitleri “kültür”ü Selçuklu ve Osmanlı elit kültü- nemeyen, kendi tarzında düğün yapamayan, acılarını ve rüyle eşitleyerek halka onu aşılamak; “sol” elitleri “kül- sevinçlerini kendi tarzında ifade edemeyen; kendi tarzın- tür”ü Batı elit kültürüyle eşitleyerek modern Batılı elit da gülemeyen, ağlayamayan, kendi tarzında dans edeme- kültürü aşılamak istiyorlar. Oysa “elit” kültür, elitlerin yen bir toplum yaratmıştır. kültürüdür ve dünyanın hiçbir yerinde halk “elit” kültür- le yaşamaz, yaşayamaz; “halk” kültürüyle yaşar. Her iki Hayat her noktasında ritüeldir/seremoniktir. İnsan durumda da netice, kelimenin tam mânâsıyla bir fiyas- “homo ludens/oynayan âdem”dir. “Oyun,” oynarken kodur. Elit kültür elitler, halk kültürü halk içindir. Her unuttuğumuz şeydir. Hayat oyununu hayatı unutarak oy- ikisi de kendi başına değerlidir. Son tahlilde bu iki kül- narız. Her dünya görüşünün mensupları bu dansı/oyunu tür birbirinden beslenir. Manevî elitlerden beklenebile- kendi ritminde ve tarzında oynar/yapar. Rutin hayat ritü- cek “dindarlık” seviyesini manevî halktan beklemek ne eldir. Rutin ritüel, ritüel rutindir. Konuşmak ve yazmak kadar abesle iştigal ise, halka Bach ya da Türk klasik mu- sesin ve kelimelerin dansıdır. Dil harflerle, kelimelerle ve sikisi aşılamaya kalkışmak da o ölçüde abesle iştigaldir. sesle danstır. Cenaze töreni “yas” dansıdır. İbadet tarzla- Osmanlı’nın miras bıraktığı coğrafyada yaşayan halkları rımız (mesela namaz, mesela Hac) ilahî danstır; secdede- “o halklar” yapan, yani bizi “biz” yapan şeyler arasında ki dans. Modern “kültür” modern bilim ve teknolojiyle, en fazla önemsizleştirilmiş, elitler tarafından hor görül- tekno-bilimle danstır. Halk dansları halkların coğrafya- müş “diri” kültür kalemimiz halk danslarımızdır. Fakat larıyla (hava, su ve toprakla) temas noktalarıdır. Coğraf- bu elitist tutum, iflah olmaz bir yanılgıdır. Devlet kendi yamız danslarımızla ve mezarlarımızla bizimdir. Çayda halkını ulus-devlet TRT’sinin kültürel ve müzikal sansür çıra ile Mevlevî semaı ya da Alevî semahı arasındaki fark tür farkı değil, derece farkıdır. Son tahlilde ikisi de ilahî » Gökalp terminolojisi danstır. Sufî geleneğimizin bize öğrettiği şey, bu dünya Ziya Gökalp’e göre hars (kültür) ve medeniyet/uygarlık arasında hayatının “oyundan” başka bir şey olmadığıdır. Hayat anlam farklılıkları vardır. Hars otantik/premodern bir kültür, medeniyet “oyun” olduğunu unuttuğumuz şeydir. ise bilim ve teknolojiyle alakalı bir terimdir. Halk danslarımız, pre-modern geçmişimizin hayat tarzından günümüze kalan ve bizi “biz” yapan temel un- surlarından biridir. Ve mesele elitlerin görmezden gel- dikleri kadar “basit” ve “ehemmiyetsiz” değildir. Hiçbir dünya görüşü “pratiği” yapılmaksızın var olamaz. Hiçbir din “amelsiz/pratiksiz” var olamaz. Halk dansları halkla- rın dünya görüşlerinin kendi tarzlarında “pre-modern” pratiği, pre-modern “ameli” ve dolayısıyla kişilikleri ve kimlikleridir. Ulus-devlet halkının dansını icra edemez Kendimiz kalmak istiyor muyuz? Kim bu soruya “ha- yır” diyebilir? Halk dansları halkların “ritm” gelenekleridir; coğ- rafya bedene kendi tarzında mührünü vurur. Buradan omurganın, ellerin ve ayakların dansı doğar. Halk dans- larımız kendi ritmimizde “beden” eğitimidir. Amel na- sıl dinin pratiği ise halk dansı da halkın kendi tarzında amelîdir/ibadetidir. Danslar ritmik geleneklerdir; ritim gelenekleridir. Gelenek (geçmişten gelen şey) tekrardır; hiçbir tekrar öncekinin kopyası değildir; tekrar etmek diriltmek ve yeniden hayat vermektir. Sünnet tekrardır; halk dansları geçmişin cedlerinin “sünneti”dir. Batılı ve modern “pop” kültürünün çocuklarımız üzerindeki ezici tahakkümüne karşı geliştirebileceğimiz en iyi tepki, gü- nümüzün “sağ”, “sol”, “ilerici” ve “gerici” gibi kavramları- nı içermeyen halk bilgeliğinin mahsulü bu sünnetin, bu geleneğin, yani halk danslarının tekrarıdır. Pre-modern geçmişimiz ve geleneklerimiz “ulus-dev- let” vizyonu ya da paradigmasıyla anlaşılamaz. Türki- ye şu günlerde politika alanında yaptığı gibi kültür ala- 62 DERİN TARİH / 2017 NİSAN
» Mücevherin (!) kıymeti bilinmeli Halk dansları milletin “ritm” geleneklerini temsil eder. Bir nevi kendi kültürümüzdeki “beden” eğitimidir. Sömürgeci “pop” kültürünün çocuklar üzerindeki baskısına karşı ancak halk dansları sayesinde kendi kültürümüzü canlandırabiliriz. nında da “ulus-devlet” vizyonunu terk etmeli ve kültüre, zında eğlenmeyi, düğünü ve bayramı öğretmeyecekseniz kültürümüze “imparatorluk vizyonu” diyebileceğimiz bu memlekete ait başka ne öğretebilirsiniz? bir vizyonla bakmalıdır. Kafkasya, Girit, Selanik, Kırcaa- li, Kosova, Suriye, Musul ve Kerkük göçmenlerini dikkate Bir an gözlerinizi kapatın! Bırakın muhayyileniz ka- alırsak Osmanlı burada ve Türkiye’dedir. Ulus-devlet pa- nat çırpsın. Geleceğinin temel eğitim okullarında yattı- radigması bu realiteyi görmemiş, görmek istememiştir. ğını kafanızda tutarak Türkiye’nin anaokulu, ilkokul, or- Rakiplerine taş çıkartacak damak zevklerimiz ve muhte- taokul ve liselerinde, imam-hatip ve sanat okullarında, şem bir mutfağımız var. Türk mutfağı “ulus-devlet” mut- askerî ortaokul ve liselerinde, polis kolejlerinde müfreda- fağı değil, imparatorluk mutfağıdır. Bu, halk danslarımız ta zorunlu halk dansları dersi konulduğunu; oğullarımı- için de geçerlidir. Ulus-devlet halk dansları tarzında dans za ve kızlarımıza, basitten karmaşığa, usta-çırak usulüyle edemez; çünkü “modern”dir. Otantik danslar, otantik imparatorluk halklarının danslarını öğrettiğinizi düşü- mutfaklar gibi imparatorluğa aittir. İmparatorluk halk- nün. Müslümanlığınızın tohumunu eken Kur’an kursu ların ve danslarının festivalidir. Bosna’dan Bağdat’a Os- modelinin başarısını hatırlayın. Ağrı, Diyarbakır, Urfa ve manlı İmparatorluğu coğrafyasındaki bütün halk dans- Dersim’de çocukların Rumeli, Karadeniz, Ege, Orta Ana- ları bizimdir. İmparatorluk dansları halkların otantik dolu ve Kafkas danslarını oynadığını; yine çocukların enstrümanlarının (bağlama, kaval, davul, zurna, tulum, Edirne, İzmir, Konya ve Rize’de çayda çırayı, Erzurum ba- kemençe vb.) dansıdır ve bu enstrümanlar bizimdir. Halk rını, Diyarbakır-Urfa halaylarını, Musul ve Kerkük dans- dansları “otantik” enstrümanların da dansıdır. larını oynadığını düşünün. Azerbaycan’ı, Çeçenistan ve imparatorluk coğrafyasının burada sayamadığım dansla- Anaokulu, ilkokul, ortaokul ve liselerde -Türkçeyi bir rını oynayan Türk, Kürt, Çerkez, Arap, Gürcü orijinli Tür- kenara bırakırsak- bu memlekete ait ne öğretiyorsunuz? kiyeli çocuklar ve gençler hayal edin. Düğününde ken- Hakkını teslim edelim. Din bilgisi dersiniz var. Fakat di toplumunun tarzında dans edebilen gelin ve damatlar; “din” bilgi değildir. Bilmek tek başına, uygulamak ve ya- mezuniyet gününde, Kurban ve Ramazan bayramlarında şamak anlamına gelmez. Bilgiyi Google amca bile vere- kendi tarzlarında eğlenebilen insanlar düşünün. bilir. Asıl olan, pratik ve uygulamadır. Çocuklarınıza he- ce vezninin dansını (halk danslarını) öğretmeden Türkçe Böyle bir toplumun Türkiye’nin hinterlandındaki öğretemezsiniz; imparatorluk halklarının danslarını öğ- halklarla nasıl ilişkiler ve bağlar kurabileceğini hayal retmeden Osmanlı’yı anlatamazsınız. Kaldı ki çağdaş edin. İmparatorluk vizyonunun tecessüm ettiği bir kültü- dünyada en ideal eğitim “oyun”la eğitimdir. Eğer çocuk- rel demokrasi düşünün! larınıza mensubu oldukları halkın danslarını, kendi tar- (III. Milli Kültür Şurası’nda yaptığım sunumun genişletilmiş versiyonudur.) 2017 NİSAN / DERİN TARİH 63
Dosya ————————————————————————————————————————— — DOSYA Hakkın Sesi Halkın Sesi GAZİ MECLİS TBMM, OSMANLI MECLİS-İ Resmî tarihe göre Türkiye Cumhuriyeti bir devrimin ürünüdür ve Osmanlı ile hiçbir bağı yoktur! Oysa 23 Nisan 1920’de kurulan Birinci Meclis (BMM) Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nın devamıydı. 64 DERİN TARİH / 2017 NİSAN
———————————————————————————————————————— Birinci Meclis MEBUSANI’NIN DEVAMI MI? B MUSTAFA BUDAK [email protected] ki, bu görüş sahipleri TC tarihini 19 aşlıktaki soruya geçmişi, tarihî Mayıs 1919’dan başlatırlar. Onlara gö- kopuşlar üzerinden okuyanlar re TC ile Osmanlı Devleti arasında hiç- hemencecik “hayır, değildir!” bir benzerlik/devamlılık yoktur. TC diyeceklerdir. Mesela Millî Mücadele her şeyiyle yepyeni bir devlettir, ya- ve Cumhuriyet tarihini bugüne ka- ni -deyim yerindeyse- “hüday-ı nabit dar “kurgulandığı” şekliyle -biz bu- bir devlet”tir. Hatta 19 Mayıs 1919’dan sonraki gelişmeler ihtilal olarak gö- na resmî tarih de diyebiliriz- rülmektedir. bilenler/okuyanlar bu gruptandır. Öyle Acaba gerçek öyle midir? Belki de Cumhuriyet’in inşa ve ikame sürecin- de eski karşısında “yeni”nin mak- » Refik Fazıl Epikman’ın ‘İlk Meclis’ adlı tablosu (1960). 2017 NİSAN / DERİN TARİH 65
Dosya ————————————————————————————————————————— — » Son Osmanlı hamlesi tir. Bu ise tarihin yorumlanmasına ğında Türkiye 44 yıllık (1876-1920) 12 Ocak 1920’de açılan Meclis-i Mebusan, bir dinamizm getirir. Nitekim İngi- bir parlamento tecrübesine sahip idi. Osmanlı Devleti’nin son meclisiydi. 18 Mart’ta liz tarihçi Edward H. Carr bunu geç- Özellikle II. Meşrutiyet sonrası itiba- faaliyetlerine ara vermiş, 11 Nisan’da Sultan miş-hâl-gelecek arasında bir sürek- riyle dört seçim (1908, 1912, 1914 ve Vahidüddin tarafından feshedilmişti. Yaklaşık iki lilik ilişkisi içinde görür. Ona göre 1919 seçimleri) geçirmiş olan Osman- aylık çalkantılı döneminde en önemli faaliyeti, geçmiş, bugünün anlaşılması ve ge- lı Türkiye’si hürriyet, istiklal, millî Misak-ı Millî’yi bütün dünyaya ilân etmesiydi. leceğin inşası için gereklidir. Tarihçi irade, hâkimiyet-i milliye, anayasa, Bernard Lewis ise yıllar önce modern meclis gibi kavramları adeta içselleş- bûl gösterilmesi resmî tarih söylemle- Türkiye’nin kuruluşunu, sürekliliği tirmişti. Nitekim Mustafa Kemal Pa- ri adına anlaşılabilir bir husus. Ancak ifade eden süreç kavramı içinde an- şa’nın 12 Haziran 1919’da Amasya’ya 100. yılına az bir süre kalan bir reji- latmıştır. Ona göre bu anlayış, “olay- gelişinde, Amasya müftüsünün işgal min kuruluşunu ısrarla hâlâ o yıl- lar teselsülünü (silsilesini) basit bir se- altındaki vatanın durumuna bakarak larda belli maksatlarla kurgulanmış ri olarak değil, fakat bir zaman süreci kurtuluşun çaresi olarak “irade-i mil- tezlere dayandırması pek doğru gö- veya organik deyimle, bir gelişme ola- liyeyi hâkim kılmak”tan söz etmesi rünmemektedir. Üstelik bu ısrar ya- rak görme eğilimi”ndeydi. Bundan bunun en açık deliliydi. Üstelik Hali- yınlanmış bunca hatıra ve araştırma- dolayı Lewis modern Türkiye’yi Türk, fe-Padişah da 1909 tarihli anayasa de- ya rağmen sürdürülmektedir. Her ne İslam ve Batı’nın uyumlu bir sentezi ğişiklikleriyle protokoler devlet baş- kadar bundan son yıllarda biraz vaz- olarak görmektedir (Modern Türkiye’nin kanı hâline gelmişti. geçilmişse de kopuş temelli ana söy- Doğuşu, (çev. Metin Kıratlı, TTK Yay., An- lem korunmaktadır. Ne var ki, Mondros Mütarekesi’n- kara 1984, s.16-17). den sonra İtilaf devletlerinin işga- Unutulmamalı ki, tarih kopuşlar Şimdi başlıktaki soruya dönelim: linin etkisiyle Osmanlı Devleti’nde kadar süreklilikleri de içerir. En doğ- hükümet etme işi zorlaşmış; Ahmed rusu, ikisini birlikte değerlendirmek- TBMM, Osmanlı Meclis-i Mebusa- İzzet Paşa hükümeti “artçı ittihatçı nı’nın devamı mı? Yoksa TBMM, ta- hükümet” eleştirileri üzerine 8 Kasım mamen yepyeni bir ihtilal meclisi mi? 1918’de istifa etmek zorunda kalınca Kestirmeden söyleyelim: hem evet, Ahmed Tevfik Paşa hükümeti kurul- hem de hayır! muş, fakat Meclis-i Mebusan’da güve- noyu alması güçleşmişti. Ayrıca İtilaf Bilindiği gibi 23 Nisan 1920’de BMM (Büyük Millet Meclisi) açıldı- 66 DERİN TARİH / 2017 NİSAN
———————————————————————————————————————— Birinci Meclis devletleri de meclise karşı düşmanca katılmadı; Millî Türk Fırkası, Osman- mışlardı (Taha Niyazi Karaca, Son Osmanlı bir tavır içindeydi. Sonunda Ahmed lı Mesaî Fırkası, Ahrar Fırkası, Teced- Meclis-i Mebusan Seçimleri, TTK Yay., Anka- Tevfik Paşa 21 Aralık’ta Padişah’a baş- düd Fırkası, Osmanlı Sosyalist Fırkası ra 2004, s.232-316). Bu seçim mütareke vurarak meclisin feshini istemiş, Pa- ile Osmanlı Çiftçiler Derneği gibi bazı ve işgal altında yapılmıştı. Bazı bölge- dişah da aynı gün meclisi feshetmiş- parti ve dernekler katılmışlardı. Bun- lerde zorluklardan dolayı yapılama- ti (Ali Fuad Türkgeldi, Görüp İşittiklerim, lardan İstanbul’da seçime giren Millî mışsa da, başarıyla tamamlanabilmiş- 4. baskı, Ankara 1988, s.167-169). Böylece Türk Fırkası ile Osmanlı Mesaî Fırka- ti. Bunun anlamı Osmanlı insanının Osmanlı Devleti, yaklaşık bir yılı aşan sı’ndan birer aday, Anadolu’dan se- millî iradesine sahip çıkmasıydı. bir süre (21 Aralık 1918-12 Ocak 1920) çimlere katılmış olan Osmanlı Çiftçi- için “meclissiz hükümet” dönemine ler Derneği, Teceddüd Fırkası ve yine 12 Ocak 1920’de açılan Meclis-i Me- girmiş oldu. Millî Türk Fırkası’ndan bazı adaylar busan, Osmanlı Devleti’nin son mec- seçimleri kazanmışlardı. lisi idi. Ömrü kısa sürmüş ve 16 Mart İşgal altında bir seçim 1920’de İstanbul’un işgalinden iki gün Ancak son Osmanlı Meclis-i Me- sonra 18 Mart’ta faaliyetlerine ara ver- Bu dönemi sonlandıracak en önem- busan seçimlerinin esas galibi Müda- mişti. Sonunda ise Sultan Vahidüddin li gelişme Ali Rıza Paşa hükümetinin faa-i Hukukçular, dolayısıyla Mustafa 11 Nisan 1920’de son Osmanlı Meclis-i kurulmasıydı. Paşa, Sivas Kongresi Kemal Paşa idi. Bu, onlar için bir za- Mebusanı’nı feshetti. Yaklaşık iki ay- kararlarının kabulü ile seçimlerin bir ferdi. Öyle ki, Mustafa Kemal Paşa Er- lık faaliyet döneminde en önemli ic- an önce yapılarak Meclis-i Mebusan’ın zurum milletvekili seçilmiş; Rauf Bey raatı, “Osmanlı Devleti’nin barış şart- açılmasını sağlayacağı taahhüdü üze- (Sivas), Bekir Sami Bey (Amasya), Vasıf ları” anlamına gelen Misak-ı Millî’nin rine işbaşına gelmişti. Bu amaçla yap- Bey (Sivas), İsmail Fazıl Paşa (Yozgat), 28 Ocak 1920’de kabul, 17 Şubat’ta da tığı ilk iş, 7 Ekim 1919’da seçim ka- Mersinli Cemal Paşa (Isparta), Hüs- bütün dünyaya ilân edilmesiydi. Bir- rarnamesini yayımlamak oldu. Buna rev Bey (Gerede-Trabzon), Hamdullah çok yazara göre 16 Mart’ta İstanbul’un karşılık Mustafa Kemal Paşa’nın baş- Suphi Bey (Antalya) gibi onun en ya- işgalinin tek sebebi buydu. kanı olduğu Heyet-i Temsiliye de, 20- kın çalışma arkadaşları Osmanlı Mec- 22 Ekim 1919 tarihleri arasında İstan- lis-i Mebusanı’na girmeye hak kazan- İstanbul işgalinin en önemli sonu- bul hükümetini temsilen Salih Paşa cu, Meclis-i Mebusan’ın İngiliz asker- ile yapılan Amasya görüşmelerinden İSİM TARTIŞMASI lerince basılmasıydı. Baskında -Rauf sonra 29 Ekim’de, “vatan ve millet Bey ile Kara Vasıf Bey’den başka- 85 için en hayırlı suret olduğu” gerekçe- 23 Nisan 1920’de açılan milletvekili tutuklanıp Malta’ya sür- siyle Ali Rıza Paşa hükümetini destek- BMM’nin adı için açılış öncesinde güne gönderildi. Sonunda Osmanlı leme kararı aldı. tartışmalar yapılmıştı. 11 Nisan’da Meclis-i Mebusanı, yasama faaliyetle- Ankara vilayetindeki görüşmelerde rini yürütecek ortam kalmadığı ge- Meclis-i Mebusan seçimleri iki dere- Meclis-i Kebir, Meclis-i Kebir-i Millî rekçesiyle 18 Mart’ta son oturumu- celi olarak 15 Ekim’de İstanbul’da baş- ve eskisi gibi Meclis-i Mebusan, nu gerçekleştirmiş ve “oturumların lamış; toplam 15 vilayet, 35 mülhak Kurultay adları önerilmişse de Mus- tehirini” ittifakla kabul etmişti. Ta- liva ve 16 müstakil livada yapılmıştı. tafa Kemal Paşa BMM adını tercih rık Zafer Tunaya’ya göre, “emniyeti- Ancak Mondros Mütarekesi’nden son- etti. 21 ve 22 Nisan tarihli, Mustafa ni kaybetmiş bir Meclis’in Anadolu’da ra işgal edilmiş ve daha önceki Meclis-i Kemal Paşa imzalı Heyet-i Temsiliye toplanması için artık zemin hazırdı” Mebusan’a temsilci göndermiş olan genelgelerinde Büyük Millet Mec- (Osmanlı İmparatorluğu’ndan Türkiye Büyük Musul, Beyrut, Suriye ve Halep gibi vi- lisi adı kullanılırken 23 Nisan’daki Millet Meclisi Hükümeti Rejimine Geçiş, Türki- layetlerin yanı sıra 1878-1918 dönemin- tarihî açılışta ise yaşlı üye sıfatıyla ye’de Siyasal Gelişmeler (1876-1938), İkinci Ki- de Rus işgalinde kalmış bulunan Kars, Şerif Bey de “Büyük Millet Meclisi”- tap, 2. baskı, Bilgi Üniversitesi Yay., İstan- Ardahan ve Batum’dan oluşan Elviye-i ni açtığını söyleyecekti. Selâse bölgesi ile Urfa’da seçimler yapı- bul 2003, s.48). lamamıştı. Yapılabilenler ise mütareke Bu tarihten sonraki meclis ve işgal gibi oldukça zor şartlarda ya- yazışmalarında, özellikle Mustafa İngiliz işgali bahane oldu pılmış ve yaklaşık üç ay sürmüştü (15 Kemal Paşa imzalı yazılarda “BMM” Ekim-28 Aralık 1919). Mesela Yunan ve adı kullanıldı. Şubat 1921’den Tunaya’nın bahsettiği bu “işgal ve Fransız işgal bölgelerinde izin verilme- itibaren de TBMM (Türkiye Büyük ortamın uygunluğu” meselesi, Rauf mesine rağmen zor da olsa seçimler Millet Meclisi) adının kullanılması Bey’in hatıralarındaki yazdıklarıyla yapılabilmiş; Antep, Maraş ikişer, İçel kararlaştırılmıştır (İhsan Güneş, Birin- örtüşmektedir. Nitekim Rauf Bey, ise bir milletvekili çıkarmışlardı. Ada- ci TBMM’in Düşünce Yapısı 1920-1923, Mustafa Kemal Paşa’nın “gönderilen na’dan seçilen iki milletvekili Meclis’e Türkiye İş Bankası Yay., Ankara 1997, parayı al da gel” demesine rağmen katılamamıştı. s.64-74). Anadolu’da bir meclisin toplanması- nın önünü açmak ve İngilizleri zalim Hemen belirtelim ki, bu seçimlere göstermek için meclisin basılmasını sadece Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri arkadaşlarıyla beraber sağladıklarını yazmaktadır. Bunun sebebini ise şöy- le anlatır: 2017 NİSAN / DERİN TARİH 67
Dosya ————————————————————————————————————————— — “Evvelce kararlaştırdığımız gibi kişilerin derhâl Anadolu’ya geçmele- yınladığı bir beyannamede, bu işga- namus borcumuzu yapacağız. Meclisi rini istiyordu. Ne var ki, Rauf Bey ve lin Osmanlı Devleti’nin 700 senelik bastırmak için orada kalacağız. Aksi arkadaşları Anadolu’ya geçmek ye- hayat ve hâkimiyetine son verdiğini takdirde bize güvenerek orada kalan- rine İngilizlere teslim olup Malta’ya söylemiş, millet “medenî kabiliyeti- lar kendilerine haber vermeden ara- sürgüne gittiler. Bu ise Mustafa Ke- nin hayat ve istiklal hakkının ve bü- larından ayrılışımıza muğber olurlar mal Paşa’yı kızdırmıştı. Muhtemeldir tün istikbalinin müdafaasına davet” da içtimaa devam ederlerse o zaman ki, bu kızgınlığından dolayı Mustafa edilmişti. Bunun anlamı, Anadolu’da/ meclisin Ankara’da toplanması mese- Kemal Paşa sürgünü Nutuk’ta, “cidden Ankara’da yeni bir meclis açılabile- lesi ciddi şekilde tehlikeye girer” (Rauf tetkike şayan” bulduğunu söylemek- cek olmasıydı. Artık bu uğurda hiç- Orbay’ın Hatıraları 1914-1945, Yay. Haz: Os- ten çekinmedi. Onun iması daha ziya- bir engel kalmamıştı. Zaten Anado- man Selim Kocahanoğlu, Temel Yay., İs- de, Anadolu’ya gelerek tehlikeye atıl- lu’da meclis toplanması fikri öteden tanbul 2005, s.267-268) mak yerine İngiliz güvencesini tercih beri Mustafa Kemal Paşa’nın fikri idi. ettikleri şeklindeydi (Nutuk I, MEB Ya- Hatta Meclis-i Mebusan’da başkan ol- Dikkat edilirse Rauf Bey, önceden mak istemesinin ana sebebi, tehlike verilmiş ortak karardan bahsetmek- yınları, İstanbul 1987, s.408-10). halinde meclisi daha güvenli bir yer- tedir. Hatıratında bu kararın Heyet-i Mustafa Kemal Paşa’ya göre İstan- de toplamaktı. Nutuk diliyle söylersek, Temsiliye’nin Sivas’ta 28 Kasım 1919 “hayatımızla gayri kabili telif bir sulh tarihli toplantısında, Kâzım Karabe- bul’un işgali, “Osmanlı milletinin teklifi karşısında kıyam-ı milli yapı- kir konuşması üzerine alındığı kana- siyasî hâkimiyet ve hürriyetine indiri- lırsa riyaset vaziyetiyle milletin mad- atindedir (Rauf Bey’in Hatıraları, s.237-40). len bir darbe” idi. Meclis-i Mebusan’ın di ve manevi kuvvetlerini müdafaaya Oysa Mustafa Kemal Paşa 11 Mart ta- baskına uğraması ise bunun sembolik teveccüh etmek” idi (Nutuk I, s.374-75). rihli telgrafında, “İngilizlerin tevkif bir ifadesiydi. Daha da önemlisi, işgal kararına karşı Meclisin nihayete ka- ve baskın gerekçesiyle meclisin faa- Görüldüğü gibi Mustafa Kemal Pa- dar vazifesine devamı pek nafi ve par- liyetlerinin tehir etmesi de özellikle şa da baştan beri meclisin Anadolu’da laktır” demek suretiyle Rauf Bey’i ya- Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarına toplanması için her fırsatı değerlen- lanladı. Paşa, Rauf Bey başta olmak Anadolu’da yeni bir meclis kurulma- dirme arayışı içinde olmuştu. Bu fır- üzere Millî Mücadele’ye yararlı olacak sı yolunda meşruiyet sağladı. Nitekim satı büyük oranda İstanbul’un İngi- 19 Mart’ta Türk milletine hitaben ya- » Sarıklı milletvekilleriyle tarihî kare Mustafa Kemal ilk günlerde Meclis’te ekseriyeti teşkil eden sarıklı mebuslara, kendisine de Trablusgarp’ta onlarınkine benzer bir kisve hediye edilmiş olduğunu söylemiş ve birlikte fotoğraf çektirmişti. 68 DERİN TARİH / 2017 NİSAN
———————————————————————————————————————— Birinci Meclis lizler tarafından işgali sağladı. Diğer tü yetkilere sahip, milletin işlerini » Meclis’te dua taraftan da İngilizler, bilerek veya bil- görecek ve kontrol edecek bir meclis” Meclis’in önünde bir dua merasimi. Mustafa meyerek, İstanbul’u resmen işgal edip olacaktı. Bunda amaç “devlet merke- Kemal, özellikle BMM’nin açıldığı dönemde Meclis-i Mebusan’ı basmak suretiy- zinin korunmasını, milletin istiklali- mevcut şartları göz önünde tutmak suretiyle le Anadolu’da güvenli bir yerde -yani ni ve devletin kurtuluşunu temin ede- dinî söylem yoğunluklu bir üslûp tercih etmişti. Ankara’da- yeni bir meclisin açılması cek tedbirleri almak ve uygulamaktı”. Sağındaki Rauf Orbay, solundaki ise Ali Fuat yolunda önemli bir rol oynadılar. Da- Cebesoy. ha da önemlisi, Halife Padişah Vahi- Kendi genelgesi olmasına rağmen düddin 11 Nisan’da Osmanlı Meclis-i bu nitelemeler, Mustafa Kemal Paşa’yı tanbul hükümetinin Ankara merkez- Mebusanı’nı feshetmesiyle de Anka- tam anlamıyla memnun etmemişti. li hareketi hem din düşmanı ittihatçı, ra’da açılacak olan BMM’yi milletin Bu meclise “rejim değiştirme” yetki- hem Bolşevik, hem de hilafete karşı nezdinde meşru hâle getirmiş oldu. sine sahip olduğunu göstermek için bir hareket ilan etmiş olmasıydı. Ay- Hiç şüphesiz Sultan’ın bu fetva ham- meclis-i müessesan adını vermek is- nı günlerde Şeyhülislam Dürrizade lesinin arka planında -İngiliz baskı- temiş ancak uyarılar üzerine bundan Abdullah Efendi, 11 Nisan 1920’de ya- sının yanında- sahip olduğu iktidarı vazgeçmişti. Hatta 23 Nisan’da Anka- yımladığı bir fetvayla Mustafa Kemal kaybetme endişesinin de payı vardı. ra’daki Meclis açılışını duyurmak için Paşa ve arkadaşlarını asi ilan etmiş 21 Nisan’da yetkililere gönderdiği bir ve öldürülmelerinin “caiz” olduğunu Öldürülmeleri “caiz”dir telgrafta, devrin meşruiyet kuralları duyurmuştu. Açıkçası Mustafa Kemal fetvası içinde kalma zorunluluğundan dolayı, Paşa’nın başka çaresi yoktu. BMM’nin görevi için “vatanın istikla- 23 Nisan 1920’de Ankara’da li, makam-ı refi’-i hilafet ve saltanatın Mustafa Kemal Paşa’nın bu tavrını BMM’nin açılması, sonuçları itibariy- istihlası” diyecek ve bununla da ye- BMM’nin açılışından sonra da sürdür- le millî iradeye dayalı bir idarenin tinmeyerek Büyük Millet Meclisi’nin düğünü görüyoruz. Öyle ki, 24 Nisan kurulması yolunda 1876’dan beri iç- açılış gününü Cuma’ya denk düşüre- 1920’de TBMM Reisi seçildikten sonra, selleştirilmiş anayasa ve parlamento cekti. Hatta o günün kutsallığından mecliste yaptığı teşekkür konuşma- tecrübesine dayalı taze bir başlangıç- istifade ve mevcut milletvekilleriyle sında meclisten “makam-ı hilafet ve tı. Öyle ki, bu taze başlangıç -Mustafa Hacı Bayram Camii-i Şerifi’nde Cuma saltanatın duçar olduğu esaretten tah- Kemal Paşa dışında- kimsenin düşü- namazı kılındıktan sonra dinî mera- lis ve memleketin tamamiyet ve sela- nemediği bir siyasî rejim değişikliği- sim eşliğinde BMM’ye gelinecekti. Ni- meti uğrunda her fedakârlığı büyük ne giden sürecin de ilk kilometre ta- tekim devrin bütün meşruiyet kuralla- bir azim ile iktihama karar vermiş şıydı. Sözünü ettiğimiz bu başlangıç, rına riayet edilmişti. Zaten başka türlü olan” olarak söz ederken (Atatürk’ün 19 Mart’ta Heyet-i Temsiliye adına “Vi- davranması mümkün değildi. Çünkü Söylev ve Demeçleri I (I-III), Ankara 1997, layetlere ve Müstakil Livalara ve Ko- milletvekilleri dahil çoğu insan için lordu Kumandanlarına” gönderilen BMM’nin açılmasındaki amaç, vatan bir genelgede Ankara’da yeni bir mec- ile Halife Sultan’ın kurtarılması idi. lisin açılacağının duyurulmasıyla baş- lamıştı. Hem de bu meclis “olağanüs- Diğer taraftan bu davranışın bir başka zorunlu ve haklı gerekçesi, İs- 2017 NİSAN / DERİN TARİH 69
Dosya ————————————————————————————————————————— — s.65), 25 Nisan 1920’de bu kez BMM » Son Meclis’te İngiliz postalları Reisi sıfatıyla yayımladığı “Düşman Son Osmanlı Meclis-i Mebusanı, İstanbul’un 16 Mart 1920’de işgali sırasında İngiliz Propagandasına İnanılmaması İçin askerleri tarafından basılmış, 18 Mart’ta da faaliyetlerine ara vermişti. İngiliz işgal BMM’nin Memlekete Beyannamesi”n- kuvvetlerinin İstanbul’da Galata Köprüsü’nden geçişi. de de Padişah ve Halifeye isyan iddi- alarına karşılık “Millet Meclisi Halife busanı’ndan doğrudan gelebilenler, gelecek vekillerin kanunî durumları ve Padişahımızı düşman tazyikinden hem de Mustafa Kemal Paşa’nın 19 belirsizleşmiş ve vekillikleri düşmüş- kurtarmak, Anadolu’nun parça parça Mart tarihli genelgesi üzerine Anado- tü (Osmanlı-Türk Anayasal Gelişmeleri, 9. bas- şunun bunun elinde kalmasına mani lu ve Trakya’da yapılan seçimleri ka- kı, İstanbul 2002, s.232). Buna rağmen olmak payitahtımızı yine ana vata- zanan milletvekillerinden meydana TBMM 23 Nisan 1920’de aldığı bir ka- na bağlamak için çalışıyor. Biz vekil- gelmiştir. İlgi çekicidir ki, Anadolu ve rarla (1 numaralı karar), “TBMM, bu leriniz Cenabı Hak ve Resül-i Ekremi Trakya’da yapılan seçimler 1876 tarih- kere intihap edilen azalarla İstanbul namına yemin ederiz ki, Padişaha, li “İntihab-ı Mebusan Kanunu”na uy- Meclis-i Mebusanı’ndan iltihak eden Halifeye isyan sözü bir yalandan iba- gun şekilde gerçekleşmişti. azalardan müteşekkildir” demek su- rettir” demek zorunda kalıyordu (Ata- retiyle sorunu çözdü (Suna Kili-A. Şe- türk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri IV, Diğer taraftan, Osmanlı Meclis-i ref Gözübüyük, Türk Anayasa Metinleri, Ankara 1991, s.317). Hatta BMM’nin açıl- Mebusanı’ndan gelen vekillerin duru- ması üzerine 27 Nisan’da Padişah’a mu biraz karışıktı. Anayasa hukuk- Ankara 1985, s.87). Bunun sonucunda telgrafla gönderilmiş olan “Sadakat çusu Bülent Tanör’e göre, Meclis-i Me- TBMM’de, yeni seçilen 339 üyenin ya- Arizası”nda İstanbul’un işgali ve son- busan feshedildiğinden dolayı oradan nı sıra, Osmanlı Meclis-i Mebusanı’n- rasında yaşanan facialar üzerine du- rumu araştırmak ve “hukuk-ı Salta- nat-ı Seniyyeleriyle istiklâl-i millimizi müdafaa ve temin etmek maksadıyla” Ankara’da BMM halinde toplandıkla- rını bildiriyordu (age, s.320-22). Görüldüğü gibi Mustafa Kemal Pa- şa, özellikle BMM’nin açıldığı dönem- de, devrin duyarlılığını -yani meşru- iyet kurallarını- göz önünde tutmak suretiyle dinî söylem yoğunluklu bir üslûbu tercih etmişti. Kendisi olmasa bile çoğunluk Halife Sultan’ın da kur- tarılmasını ümit etmekteydi. Aksine bir tutum kendi aleyhine olabilecekti. O yüzden Mustafa Kemal Paşa devrin icabına göre hareket ediyordu. Sonra- dan anlaşılacaktır ki, bu tavır bir stra- teji gereğiydi ve zamanı geldiğinde -kendisinden daha fazla arkadaşları aracılığıyla- planladığı siyasî hamle- leri gerçekleştirmekten de çekinme- yecekti. İki meclisin benzer yönleri Baştaki soruyu yeniden soralım: Gerçekten TBMM Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nın bir devamı mıdır, yok- sa yeni ve ihtilalci bir meclis midir? Mebusların hem seçilme yönte- mi, hem de gündem maddelerinin aynı olması itibariyle Birinci TBMM, son Osmanlı Meclis-i Mebusanı ile sü- reklilik arz eder. Her şeyden önce bu meclis, hem son Osmanlı Meclis-i Me- 70 DERİN TARİH / 2017 NİSAN
———————————————————————————————————————— Birinci Meclis dan gelen 87 kişi milletvekilliğine Hükümeti’nin Kuruluşu ve Siyasi Karakteri, busan Zabıt Ceridesi, I, Devre 4, İctima-i Fev- hak kazandı. Bunlardan yedi kişinin Türkiye’de Siyasal Gelişmeler, 1876-1938, kalade, s.374-381). Ne var ki, söz konusu milletvekilliği istifa, ölüm ve ıskat gi- kanun teklifi TBMM’de unutulma- bi sebeplerle sona ermiştir. s.60). mış; 24 Nisan 1920’de beşinci oturum- Süreklilik ilişkisini gösteren bir da “müsta’cel bir takrir” denilerek İki meclis arasındaki devamlılık gündeme alınmış ve aynı gün yasa- bununla sınırlı değildi. TBMM 26 Ni- başka gelişme de ağnam (koyun) ver- laşmıştı (BMMZC, I, Birinci İctima, Birinci san 1920’de, Osmanlı Meclis-i Mebu- gisine ilişkindi. Osmanlı Meclis-i Me- Celse, s.43-46). sanı’nın iç tüzüğünün değiştirilerek busanı’nın 13 Mart 1920 tarihli olağa- uygulanması kararı almıştı. Ayrıca nüstü oturumunda Karahisar-ı Sahip Kabul edilmelidir ki 23 Nisan 31 Temmuz 1920 tarih ve 28 numara- milletvekili Mustafa Hulusi Bey ve ar- 1920’de, Ankara’da açılan Birinci lı kararıyla Malta’da sürgünde bulu- kadaşları ağnam vergisinin Mayıs’tan BMM bir savaş meclisi idi. Yani iş- nan milletvekillerinin de milletvekili itibaren alınmasını içeren bir kanun gal edilmiş bir ülkenin kurtarılması ödeneklerinden yararlanmalarını ka- teklifi vermişlerse de Ziraat ve Maliye için mücadele eden, aynı zamanda ye- bul etmiştir (Tarık Zafer Tunaya, TBMM Encümenlerine havalesi kararından ni bir devletin temellerinin atılmaya dolayı kanunlaşamamıştı (Meclis-i Me- çalışıldığı bir meclisti. Zaten son Os- manlı Meclis-i Mebusanı’nın büyük çoğunluğu Müdafaa-i Hukuk grubuna mensuptu. Biraz da iki meclis arasın- da gözlenen sürekliliğin esas sebebi buydu. Ayrıca ister İstanbul Meclisi’n- den, ister yeni seçimlerle TBMM’ye seçilen vekillerin çoğu bu yeni siyasî durumu geçici olarak görmekte ve ve- rilen mücadelenin Halife Padişah ile vatanın kurtarılması olduğuna inan- maktaydılar. En azından resmiyette Mustafa Kemal Paşa da buna uymuş- tu. Ona göre bu uyumlu tavır yeni gi- dişatın/düzenin selameti için stratejik bir gereklilikti. Velhasıl TBMM, birçok yönden son Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nın de- vamı niteliğindeydi. Bunda, devrin siyasî şartları ile Ankara Meclisi’nin o yıllarda kendi meşruiyetini oluştu- ramaması da etkili olmuştu. Devamlı- lık/süreklilik vurgusu yapmak, bugü- ne kadar kopuşlar üzerinden okunan bir tarihin (özellikle yakın tarihin) normalleşmesini ve mümkün oldu- ğunca objektif değerlendirilmesini sağlayacaktır. Bundan dolayı tarihte normalleşme, tarihle barışmanın ilk adımıdır. Mustafa Budak Prof. Dr., İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Öğretim Üyesi. 2017 NİSAN / DERİN TARİH 71
SIRADIŞI TARİH MEHMET ÇELİK Prof. Dr., Celal Bayar Üniversitesi Fen - Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Başkanı [email protected] Birinci Meclis’in KURTARICI AMA üyeleri nasıl KURUCU seçilmişti? Genel özellikleri neydi? OL(A)MAYAN Muhalifler kimlerdi? GAZİ MECLİS Mustafa Kemal bu meclisten neden 1. Dünya Harbi’nin bütün cepheleri, Sevr Projesi, Millî hoşnut değildi? Gazi Mücadele diye isimlendirdiğimiz süreç, Londra ve Meclis’in ibretlik Paris görüşmeleri, Milletler Cemiyeti’nin kuruluşu, hikâyesi. misyonu ve Lozan Antlaşması, ardından Saltanat ve Hilafe- tin kaldırılması… Bunların hepsi bir ana planın, büyük bir 72 DERİN TARİH / 2017 NİSAN resmin parçaları. Tek başlarına ele alınıp değerlendirilemez- ler! Ana hedef Osmanlı Devleti’nin tasfiyesiydi. Bunun altya- pı çalışmaları 1815 Viyana Kongresi’nden sonra başlatılmış- tı. Şimdi büyük resmin küçük bir parçası olan Anadolu’daki Millî Mücadele’yi yapan Gazi Meclis’i, yani Birinci Meclis’i masaya yatıralım. Osmanlı coğrafyası her taraftan işgale uğramıştı. İttihat ve Terakki kendisini feshetti (1918), yöneticilerinin önde ge- lenleri de yurt dışına kaçtılar. 1919 Aralık’ında yeni bir se- çim yapıldı. Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerinin gayretli çalış- maları bu seçime damgasını vurdu. Ermeniler ve Rumlar ayrı bir devlet kuracağız hülyalarıyla seçimi boykot ettiler. 12 Ocak 1920’de ilk toplantısını yapan Meclis’e Erzurum me- busu Mustafa Kemal Paşa katılmadı. 16 Mart 1920’de İstan- bul işgal edilince Meclis 18 Mart’ta çalışmalarına ara vererek tatile girdi. 19 Mart’ta -bu tarihe lütfen dikkat edin- Meclis-i Mebusan’ın kapatılmasından bir gün sonra Mustafa Kemal Paşa vilayetlere, müstakil livalara ve kolordu komutanlıkla-
» Muhalefete tahammülsüz Mustafa Kemal’in muhalefete zerre kadar tahammülü yoktu. Bu yüzden Birinci Meclis’in muhalif vekillerinin hiçbirine İkinci Meclis’te vazife vermeyecekti. rına “acil” koduyla bir telgraf çekti. Bu genelge-telgrafta Gazi Meclis, İstanbul Meclis-i Mebusanı’nın resmen ka- acilen her sancaktan, nüfusuna bakılmaksızın beş kişinin panmasından (11 Nisan 1920) 12 gün sonra Ankara’da açıl- seçilip Ankara’ya gönderilmesi isteniyordu. dı. Burada kafa karıştıran nokta, Meclis Başkanı’nın se- çimidir. TBMM’nin internet sayfasında Mustafa Kemal Ankara’ya gönderilecek üyeleri liva merkezi ve kaza- Paşa’nın tek aday olarak katıldığı seçimde, mecliste bulu- larda vilayet idare meclisleri, belediye meclisleri ve Müda- nan 120 milletvekilinin 110’nunun oyunu alarak seçildiği faa-i Hukuk Cemiyetlerinin yönetim kurulu üyelerinden görülmektedir. Bazı hatıratlardaysa İstanbul Meclis-i Me- oluşan bir heyet belirleyecekti. Neticede 66 seçim bölge- busanı’nın Başkanı Mehmed Celaleddin’in de aday olduğu sinden gönderilen üyelerin tamamı Müdafaa-i Hukuk Ce- ve 109 oy aldığı, M. Kemal Paşa’nın bir oy farkla seçilebil- miyetlerinin önerdiği kişilerdi. Bunlara İstanbul Meclis-i diği söylenir (hatta bu bir oy farkının da “bir şekilde” ger- Mebusanı’ndan 88 kişi, daha sonra da Malta’ya sürgün edi- çekleştirildiği vurgulanır). Ancak bu iddiayı destekleyecek len ancak bırakılan 14 kişi katılacaktı. resmî bir belge mevcut değil. Konuyla ilgili meclis tuta- nakları var mıdır, yok mudur, o da meçhul. Birinci Meclis’in toplam milletvekili sayısı hususunda muhtelif rakamlar verilir. Bilimsel çalışmalarını bu dö- “Kız gibi bir meclis” neme teksif eden değerli meslektaşım Ahmet Demirel’e göre bu sayı 437’dir. Ancak Gazi Paşa’nın M. Celaleddin Bey’i meclis baş- kan yardımcısı yapması bir uzlaşı arayışı mıydı? Ya da Halk arasında Gazi Meclis olarak anılan Birinci Mec- bu davranış Ankara’da kurulan meclis için bir meşrui- lis’in en göze çarpan özellikleri şunlardı: yet arayışı olabilir miydi? Yoksa gerçekten TBMM, Meclis-i Mebusan’ın devamı mıydı? Bu sorular acilen açığa kavuş- O dönemde yurt sathındaki akımlar Osmanlıcılık, turulmalıdır. Ankara’daki meclisin adı Millet Meclisi idi. Ümmetçilik, Türkçülük ve ırkçılık taraftarları mevcuttu. Ancak İstanbul Meclis-i Mebusanı’nın üyelerine ek olarak Birer siyasî teşekkül olan İttihat ve Terakki’nin Hürriyet seçilen temsilcilerden dolayı, genişletilmiş anlamda başı- ve İtilaf’ın, Çiftçiler Cemiyeti’nin, Millî Ahrar’ın, Ahali na “Büyük” kelimesi eklenmiştir. Bugünkü adını (TBMM) Fırkası’nın, kısaca her görüşün temsilcileri vardı. Vilayet- ise 1921 yılında almıştı. lere göre milletvekili dağılımına bakıldığında da temsil gücü oldukça yüksekti. Yaş ortalaması 43’tü. Eğitim ve Yukarıda da belirttiğimiz gibi Ankara’daki mecliste gö- kültür düzeyi açısından sadece yabancı dil bilenlerin %62 rev yapan 88 kişi İstanbul Meclis-i Mebusanı üyeleriydi. oranında olduğu düşünülse dahi üyelerin nasıl titizlikle seçildikleri ortaya çıkar. 2017 NİSAN / DERİN TARİH 73
SIRADIŞI TARİH » Lozan uğruna... Muhalif İkinci Grup vekillerine İkinci Meclis’te yer verilmemesinin en büyük nedenlerinden biri, Lozan Antlaşması’nı kabul etmeyeceklerinin bilinmesiydi. Lozan’da Ankara hükümetini temsil eden İsmet Paşa ve Türk heyeti (solundaki zat, Dr. Rıza Nur’dur). Geriye kalanlar ise 66 seçim bölgesinden Müdafaa-i Hu- meselelerindeki görüş farklılıklarıydı. Bunlara ilaveten kuk Cemiyetlerinin yöneticilerinin teklif ettikleri isim- bazı isimlerin “tek adam” yönetimine karşı millî irade, lerdi. Hepsinin gayesi, işgal altındaki Anadolu toprakla- hukukun üstünlüğü ve meclis egemenliğine önem ver- rından müstevlileri kovmaktı. Herhangi bir gruplaşma meleri, insan hak ve özgürlüklerini öne çıkarmalarıydı. için görünüşte bir sebep yoktu. Meclis’in açılışından 17 gün sonra (10 Mayıs 1920) Mustafa Kemal Paşa’nın baş- Mustafa Kemal Paşa hem meclis başkanıydı, hem de kanlığında Birinci Grup tabir edilen Anadolu ve Rumeli hükümetin ve Birinci Grubun başkanı. Ancak hükümet Müdafaa-i Hukuk Grubu kuruldu. üyelerini (bakanları) meclis seçiyordu. Gazi Paşa birçok konuda meclisteki muhalefetten rahatsızdı. Bu rahatsız- Bu grup meclise hâkim oldu. Yaklaşık 1,5 yıl meclisin lığını da gizlemiyordu. Açıkça yürütme, yasama ve yar- tek grubu oldu. Müdafaa-i Hukuk grubunun çalışma ve gıyı tek elde toplamayı arzuluyordu. Bunun nedeni de kanun teklifine muhalefet eden milletvekilleri zaman- kafasındaki proje ve planları hızlı şekilde ve kendi iste- la adı konulmamış bir grup gibi hareket etmeye başla- diği biçimde hayata geçirme arzusuydu. Hatta iki sefer dı. Kendiliğinden oluşan bu yapı 1922 Temmuz’unun ilk de bunu gündeme getirdi. Ancak şartlar ve meclisin ya- haftası Hüseyin Avni Ulaş’ın önderliğinde İkinci Grubu pısı buna imkân vermiyordu. Yine de bu düşüncesinden oluşturdu. İkinci Grubun milletvekilleri de Anadolu ve vazgeçmedi. Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin seçtiği kişilerdi. 1922 Mart’ı başlarında konuyu İnönü’ye açtı. İnönü Bu iki ana grubun dışında kalan bir kesim daha var- hatıralarında Mustafa Kemal’in “…artık bu meclisle be- dı ki, Abdülkadir Kemalî (Öğütçü, yazar Orhan Kemal’in raber çalışmamız mümkün olmayacak… Meclisin faa- babası) Bey önderliğinde Bağımsızlar grubunu oluşturu- liyetine nihayet verdikten sonra orduda ve memleket- yorlardı. Gazi Meclis’te iki muhalefet grubunun oluşma- te hâsıl olacak vaziyet hakkında mütalaan nedir?” diye sının başlıca nedeni, Musul, Batı Trakya, Adalar ve Lozan kendisine sorduğunu, kendisinin cevaben “şimdilik uy- 74 DERİN TARİH / 2017 NİSAN
gun olmayacağını” ifade ettiğini belirtir (İsmet İnönü, Ha- » Muhalefetin lideri 1922 Temmuz’unda Hüseyin Avni Ulaş’ın önderliğindeki muhalifler tıralar II, 107-8). İkinci Grubu oluşturdu. Bu grubun milletvekilleri de Anadolu ve Rumeli İnönü’nün tavrı Gazi Paşa’nın canını sıksa da amacın- Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin seçtiği kişilerdi. dan vazgeçirmedi. Akşam sofralarından birinde konuyu Birinci Meclis’in görev süresi Kanun-ı Esasî’de zaman/ muhalefete getirdi. Bu meclisle işlerin yürümeyeceğini yıl olarak belirtilmemiş, bunun yerine vatan düşman söyleyerek sofrayı dağıttı. Gazi Paşa’ya yakın olan gaze- işgalinden kurtarılıncaya kadar görev yapacağı vurgu- tecilerden İsmail Habib Sevük, hatıralarında şöyle bir lanmıştı. Mustafa Kemal Paşa Lozan’da masaya oturul- anekdot nakleder: masını, vatanın düşman işgalinden kurtuluşu olarak yorumlayıp bu meclisin görev süresinin -üstü kapalı da Gazi Paşa ile röportaj yapmak için bir gün yanına git- olsa- bittiğini ifade ediyordu. tim. Gazi, meclisteki muhalefetten uzun uzun yakındık- tan sonra “kız gibi bir meclis yapmak” tabirini kullana- Netice olarak seçim kanununda bazı değişiklikler ya- rak hedeflediği yeni meclisten bahsetti. Bunun üzerine pılarak 28 Haziran 1923’de seçimlere gidildi. İntihab-ı “o zaman meclisi feshedeceksiniz!” dedim. Evvel, İntihab-ı Sâni metoduyla Gazi Paşa’nın oluşturdu- ğu liste hiç fire vermeden İkinci Meclise girdi. Muhalif- Gazi Paşa sorduğum sorudaki “feshetmek” tabirinden lerin tamamı meclis dışında kaldı. Gümüşhane’den Zeki hoşlanmadı. Ve sözlerine şöyle devam etti: “Hayır, Mec- Kadirbeyoğlu bu çarkı delerek meclise giren tek muhalif lis fesholunmaz, olunamaz! Ancak kendi kendini tecdid-i milletvekili olmuştu. intihaba (seçimini yenilemeye) karar verecek!” Böylece Gazi Paşa’nın hayal ettiği meclis nihayet ger- Sevük, Gazi’nin “Bunu şimdilik kimseye söyleme!” di- çekleşti. 25 gün sonra (23 Temmuz 1923) imzalanacak Lo- ye kendisini tembihlediğini de kaydeder (İ. Habib Sevük, zan Antlaşması yürürlüğe girecekti. Atatürk İçin, I, 274). “Kız gibi meclis” hem Lozan’ı onaylamış, hem Cumhu- riyeti ilan etmiş, hem Gazi Paşa’yı Cumhurbaşkanı seç- Lozan’dan önce yenilemek şart! miş, hem de Hilafeti kaldırarak Osmanlı’yı tasfiye eden güçlere selam çakmıştı hâsılı! Gazi bu düşüncelerini ancak yakın çevresinde dillen- diriyordu. Muhalif kanat bu fikirlerden haberdar olsa da bunları yüksek sesle kamuoyuyla paylaşmamıştı. Ancak Lozan görüşmeleri ilerledikçe Gazi Paşa’nın endişeleri arttı. Zira bu meclisin Lozan Antlaşması’nı onaylamaya- cağından emindi. Bu nedenle ne yapıp edip Lozan’dan önce meclisi yenilemek için hummalı bir çalışma içine girdi. Artık fikrini kamuoyu ile paylaşmanın zamanı gelmişti. Gazi Paşa Ege gezisine çıktı ve bu sırada halkın nabzı- nı yokladı. Gezi dönüşü 20 Şubat’ta Bakanlar Kuruluyla (vekiller heyeti) yaptığı toplantıda meclisin feshedilmesi ve seçimin yenilenmesi kararı alındı. 1 Nisan 1923 tari- hinde Müdafaa-i Hukuk Grubu’na mensup 120 milletve- kilinin imzasıyla teklif meclise sunuldu. Ancak anayasa- ya (Kanun-ı Esasî) göre bu teklifin kabul edilmesi için 2/3 çoğunluk gerekiyordu. Muhalefetin meclise gelmeyerek 2/3 çoğunluğun sağlanmasını engelleyebileceğini düşü- nen Gazi Paşa, gazetecilerle düzenlediği İstanbul Kasrı Mülakatı’nda planını şöyle ifade etti: “Üç yüz küsur kişiyi bir araya toplayarak sülsan-ı ek- seriyetle (üçte iki çoğunlukla) karar almak müşkildir. Fa- kat meclis gayesine vasıl olduktan sonra, vazifesini ik- mal etmiştir ve yeni intihaba (seçime) karar vermeye ve dağılmaya mecburdur. Şu veya bu bahane ile idâme-i ha- yata (varlığını devam ettirmeye) çalışması istibdada baş- laması demektir. Bunun için de çare bulunur: Hariçte- kileri bir defa davet ederiz, gelmezler. Bir daha davet ederiz, gelmezler. Bir daha davet ederiz, gelmezler ve bi- naenaleyh davete icap etmeyenleri mebusluktan müstafi (istifa etmiş) olduğuna dair bir karar alırız, mesele hal- lolunur” (Atatürk’ün Eskişehir-İzmit Konuşmaları, Der: Arı İnan, TTK, 1982, s. 84). 2017 NİSAN / DERİN TARİH 75
© Fotoğraf: SEDAT ÖZKÖMEÇ Dosya ————————————————————————————————————————— — 76 DERİN TARİH / 2017 NİSAN
—————————————————————————————————— Ahmet Demirel İle Söyleşi Prof. Dr. Ahmet Demirel İkinci Grup Cumhuriyet’i 1921’de Teklif Etmişti Cumhuriyet’in ilânına büyük katkıda bulunan İkinci Grup neye muhalifti ve niçin “Şer Cephesi” olarak adlandırıldı? Başlangıçta farklı fikirlere açık, demokratik bir yapısı olan meclis nasıl tasdik makinası hâline getirildi? Meclis seçimleri hangi aşamalardan geçiyordu? Konunun uzmanı Prof. Dr. Ahmet Demirel’e sorduk. KONUŞAN: SAMET TINAS AHMET DEMİREL dirde Ankara’ya gelebilirler, deniliyor. KİMDİR? 169 milletvekilinden 92’si Ankara’ya 1876 Anayasası’na göre Birinci Mec- gitmişti. Bu bir çoğunluktur. Bilahare 1957 Trabzon doğumlu. Boğaziçi Tek Parti döneminde milletvekili olan- lis’in, Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nın Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölü- ları da hesaba katarsak birinci meclis- mü’nden mezun oldu. Aynı üniver- le Tek Parti döneminde de milletvekili devamı olduğunu söyleyebilir miyiz? sitenin Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde olan son Meclis-i Mebusan üyelerinin Osmanlı Meclis-i Mebusan seçimi- yüksek lisans ve doktorasını ta- sayısı 115 ediyor. mamladı. 2003’te doçent, 2012’de nin sonuncusu 1919 Aralık’ında yapıl- profesör oldu. Hâlen Marmara Üni- İki meclis arasında sürekliliği gös- mıştı. Bu meclis 12 Ocak’ta İstanbul’da versitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’n- teren diğer bir unsur da anayasa. Teş- açıldı. İngilizler orayı basınca, Mart de öğretim üyeliğine devam eden kilat-ı Esasiye adında yeni bir anayasa ayında Mustafa Kemal diğer komutan- Demirel, yakın tarihle ilgili değerli yapılmış. 9 maddesi devlet teşkilatı, larla yazışarak Ankara’da yeni bir mec- çalışmalara imza attı. Birçok ma- 14’ü de mahallî idarelerle ilgili. Bu ana- lis kurma kararı aldı. Bu meclis için kalesinin yanında Birinci Meclis’te yasada hukuk sisteminin nasıl işleye- seçimin ilk aşamasını yapmaya gerek Muhalefet, Tek Partinin İktidarı, Ali ceği ile ilgili bir şey yok. Esas olan 1921 yok, zaten yapıldı diye düşünülmüştü. Şükrü Bey’in Tan Gazetesi, Tek Par- Anayasası’dır. Bu anayasa ile Kanun-ı Seçim iki dereceli olacağı ve uzun bir tinin Yükselişi, Tek Partinin İktidarı Esasî arasında bir tezat varsa, 1921 ge- sürede yapıldığından halkı bir daha ve İlk Meclisin Vekilleri yayınlanmış çerlidir. Ancak anayasada yazmayan seferber etmeye ihtiyaç duymadılar. kitapları arasındadır. mevzularda -ki çok var- Kanun-ı Esasî O dönemki ikinci seçmenler bu seçim- geçerlidir, diye karar alınmış. Dolayı- de de ikinci seçmen olsun, dediler. Bu sıyla Kanun-ı Esasî üzerinden de bir de- açıdan bakarsak iki meclis arasındaki vamlılık söz konusu. devamlılığı çok rahat görebiliriz. Daha da önemlisi, İstanbul Meclis-i Mebusa- nı’nda milletvekili olanlar herhangi bir seçime katılmadan istedikleri tak- 2017 NİSAN / DERİN TARİH 77
Dosya ————————————————————————————————————————— — Başka unsurlardan da bahsedebilir Birinci Meclis Halifeye ve Saltanata ne kaç gün önce “Hıyanet-i Vataniye” ka- nununda bir değişiklik yapılıyor. Sal- miyiz? zamana kadar bağlı kaldı? Kırılma ne- tanatın kaldırılmasına dair 1 Teşrin-i Tabii. Bakın 1908 Parlamentosunun Sâni (1 Kasım) 1922 tarihli karar aley- rede başladı? hinde konuşmak vatana ihanettir, ce- açılışı “Hürriyet Bayramı” olarak kut- Zabıtlarda görüleceği üzere mecli- zası idamdır deniyor. Aynı kanun böy- lanmaya başlandı. Bu süreç 1935’e ka- lelikle muhtevası itibariyle 180 derece dar devam etti. Yine saltanatın kaldı- sin aldığı kararlara bakarsak, ilk za- döndürülmüş oluyor. rılma tarihi 1 Kasım, bir sene sonra manlarda hepsinin başında “toplanma 12 Rebiülevvel’e denk geliyor. O da maksadı Hilafet ve Saltanat makamı- Peki, Hilafet? malum Hz. Peygamber’in (sas) doğu- nı kurtarmak olan bu meclis” ibaresi- Birinci Meclis’in Hilafetin kaldırıl- mu. Bunu da bayram yapıyorlar ama ni görürsünüz. Mesela Hıyanet-i Vata- 12 Rebiülevvel ile çakışınca hangi gü- niye ilk kanunlardan biridir ve der ki: masıyla ilgili almış olduğu bir karar nü bayram yapacaklarını şaşırıyorlar. “toplanma maksadı Hilafet ve Saltanat yok. Saltanatı kaldırırken, biliyorsu- Miladî’ye göre Hicrî takvim sürek- makamını kurtarmak olan bu mecli- nuz, Saltanatı ve Hilafeti birbirinden li döndüğü hâlde, dönen tarihi kabul sin meşruiyetine dair her türlü haka- ayırıyorlar. Siyasî yetkileri sıfır olan ediyorlar. Bu bayram 1935’e kadar kut- ret suçtur ve cezası idamdır.” Burada- sembolik bir dinî lider olarak halife- lanıyor. Buna da “Hâkimiyet-i Milliye ki kırılma 1921 Anayasası’dır. 20 Ocak liği bırakıyorlar. Bunu da İkinci Mec- Bayramı” denildi. Ayrıca şunu da ilave 1921’de anayasaya “Hâkimiyet kayıtsız lis’te, Mart ayının başında kaldırıyor- etmek gerekir ki, biz meclisin açılışını şartsız milletindir. Millet hâkimiyeti- lar. Bir şahsın üzerinden bu makam “Hürriyet Bayramı” olarak kutlarken ni BMM eliyle kullanır” diye bir ibare alınıp meclisin uhdesine veriliyor. 27 Mayıs sonrasında 20 sene boyunca konulunca artık ilk kanunlarda çıkan meclisin kapatılmasını da “Hürriyet ifade kullanılmamaya başlandı. Mec- Resmî tarih tarafından “Şer Cephesi” Bayramı” olarak kutladık. lis 1 Nisan 1923’de seçim yapıyor. 16 Nisan’da dağılıyor. Dağılmasından bir- olarak isimlendirilen İkinci Grup bu lakabı ne zaman aldı? Esas itibariyle tarih yazımında İkin- ci Grup’un “Şer Cephesi” olarak isim- lendirilmesi çok geç zamanlarda baş- ladı. Mustafa Kemal’in 1923’te İzmit’te basına sıcağı sıcağına yaptığı bir açık- lama var. İstanbul’daki gazeteciler Ankara’da olanları duyuyorlar ancak muhtevayı bilmediklerinden Mustafa Kemal’e soruyorlar. Çünkü Ankara’da üç tane grup var: Birinci Grup, İkinci Grup ve Bağımsızlar. Bu gruplaşma- ya Mustafa Kemal, “İkinci Grup’la ara- mızda aslında bir prensip farkı yok- tur. Tamamen şahsî meselelerdir, esas problemli olanlar bağımsızlardır” der. Çünkü onları bir türlü tatmin edemi- yorlardı. 1927’de Nutuk yazıldı. Orada da doğrudan doğruya bunlar “Şer cep- hesidir” gibi bir taarruz yok. Terakki- perver’e “en hain dimağların mahsu- lüdür” der ama İkinci Grup’a demez. Bence Nutuk’u 1937 civarında yazsay- dı İsmet İnönü için de diyebilirdi böyle şeyler. Araları bozulmuştu çünkü. Nutuk’u da siyasî bir metin gibi değerlendirmek lâzım! Tabii ki. Mustafa Kemal’in gözün- den yazılmış bir tarih kitabı. Kendini merkeze alarak yazılmış bir metin ola- rak bakmak lâzım. Yoksa sadece Nu- tuk’a bakarak o dönemi anlayamayız. 78 DERİN TARİH / 2017 NİSAN
—————————————————————————————————— Ahmet Demirel İle Söyleşi İstiklâl Mahkemeleri hakkında hiçbir sistemi diyoruz. Ama bütün yetkiler kan ağlarken tutup İstiklâl Mahkeme- şey yoktur kitapta. Enver Paşa’nın adı de Meclis’te toplanmış vaziyette. Bu lerini mi tenkit ediyorsun?” deyince yalnızca bir belgede geçer. Ali Şükrü adamların en çok vurguladıkları şey o da “cepheleri tutacak olan silah de- Bey’in ne adı ne de hadisesi Nutuk’ta “Meclis üstündür ve Meclis’in üstünde ğil, adalettir” diyor. “Eğer âdil davran- hiç geçmez mesela. Dolayısıyla bu eser hiçbir güç olamaz” fikri. Buna muha- mazsak o insanları nasıl seferber ede- mutlaka okunmalı, ancak Karabekir, lif bir uygulama görünce de karşı çı- ceğiz?” diye açıklama getiriyor. Zaten Ali Fuat Cebesoy ve Rauf Bey’in yaz- kıyorlar. Bakanların tek tek seçildiği temel hak ve hürriyetler konusunda dıklarıyla mukayese ederek… oylama usulünde Mustafa Kemal’in ça- bu mahkemeler müthiş ihlâller yapı- lışmak istemediği iki kişi bakan seçi- yorlar. Şubat ayında bu mahkemeler İkinci Grup’un liderlerinden Sela- liyor. Bunlardan biri Orhan Kemal’in kaldırılıyor. hattin Köseoğlu’nun torunu hatıraları- babası Abdülkadir Öğütçü’dür. Adalet nı bana verdi. Onu da yayına hazırlı- Bakanı oluyor. Diğeri de Türkiye Halk Daha tepki çeken bir uygulama yorum. Bu adam Millî Mücadele’de 3. İştirakiyûn Fırkası’nın bir numarası, var ki, o da 5 Ağustos 1921’de Eskişe- Kolordu’nun kumandanıydı. Aynı za- yani Genel Sekreteri Tokat milletve- hir-Kütahya Savaşı’nı kaybedip Yunan manda Sivas Kongresi’nin de güvenli- kili Nazım Resmor. O da İçişleri Baka- kuvvetleri Ankara’ya kadar yaklaşınca ğini sağlıyordu. Bunların gözünden de nı oluyor. Yani Türkiye’nin ilk İçişleri Mustafa Kemal’in “başkumandanlığa” bakılmalı. Bakanlarından biri bir sosyalist. Mus- getirilmesidir. Daha evvel başkuman- tafa Kemal ikisine de “ben sizinle ça- danlık padişahta iken bu Meclis’in tü- İkinci grup daha eğitimli lışmam” diyor ve istifaya mecbur bı- zel kişiliğine alınmıştı. Şimdi ise Mus- rakıyor. Sonra kanunu değiştiriyorlar. tafa Kemal’e veriliyor. Nutuk’ta “bu İkinci Grup kimlerden oluşuyordu? Bundan sonra bakan seçiminde mec- kanun hakkında kötü niyetliler var- Kurucusu yedi kişi. Bunların beşi lis başkanı aday gösterir, milletvekille- dı, mağlup olursam sorumluluğu ba- ri de onun gösterdiği kişi dışında kim- na yükleyeceklerdi” diyor. Unutmaya- hukukçu. İkinci Meşrutiyet’in hürriyet seye oy veremez. Bu bir itiraz kaynağı lım, Enver Paşa bu sırada Kafkaslar’da. sloganlarının revaçta olduğu dönemde oluyor. Trabzon’da da Enver Paşa’nın getiril- hukuk okumuş adamlar. Diğer ikisi de mesi için her türlü organizasyon yapıl- asker. Biri Selahattin Köseoğlu, diğeri İkincisi, asker kaçakları sorunuy- mış. Eğer bir başarısızlık olursa Enver de evvelki Karakol Cemiyeti’nin başın- la alakalı. Balkan Savaşları’ndan beri Paşa’yı bu hareketin başına geçirecek- daki adam Kara Vasıf. Hukukçuların memlekette sürekli harp var. Genel- lerdi. Mustafa Kemal başkumandanlık arasında öne çıkan Erzurum Milletve- kurmay yayınlarının resmî rakam- kanunu için bir şart koşarak, “Ben baş- kili Hüseyin Avni Ulaş. İkinci Grup’un larına baktığımızda çok sayıda asker kumandan olursam vereceğim emir- lideri yok. kaçağının olduğunu görüyoruz. Bunu ler kanundur” diyor. Dolayısıyla Mec- çözmek için 9 Eylül 1921’de “Firarîler lis’in kanun çıkartma yetkisine ortak İkinci Grup’u çalışırken tüzüğünü Hakkında Kanun” çıkarılıyor. Buna gö- oluyor. Buna çok itiraz edildi. Bunu üç bulamıyorduk. Daha sonra bahsetti- re Meclis izniyle “İstiklâl Mahkeme- ayla sınırlandırmak suretiyle kabul ğim hatıratın içinden çıktı tüzük. Ora- leri” adında olağanüstü yetkili mah- ettirdi. “Şayet olağanüstülük ortadan da “Grubumuzun bağımsız bir lide- kemeler kuruldu. Vereceği kararlar kalkarsa ben bu yetkilerimi iade ede- ri yoktur. Üç ayda bir dönüşür” diyor. kesin, bir üst mercie başvuru şansı rim” dedi. Ancak Kasım, Şubat ve Ma- Böyle bir siyasî parti olamaz. İkinci yok. Verdiği hüküm anında infaz edili- yıs’ta üç kere daha uzatıldı. Bir sıkıntı Grup bir fikir hareketidir, kişiye bağlı yor. Buna da İkinci Grup itiraz ediyor. da bu işte. değildir. Meclis’te çok konuşanlardan Hüseyin Avni tenkit ediyor bu mah- Ali Şükrü var bir de. İkinci Grup, Bi- kemeleri. Ona karşı Birinci Grup’tan Diğer problem, bakanların ne iş ya- rinci’ye göre eğitim bakımından daha eski İttihatçı Tunalı Hilmi “cepheler pacağı ve ne ile yetkili olacağının ay- donanımlı kişilerden oluşuyor. Yaş ola- rı bir kanunla düzenlenmesiydi. Bu rak daha gençler. “Şer Cephesi” tabi- Birinci Meclis’te kanun hiç çıkmadı. Kanun çıkmayın- ri zaten sosyo-ekonomik arka planına Muhalefet ca Dışişleri Bakanı’nın diplomat tayin uymuyor. (İkinci Grup) etme salahiyeti var mı yok mu, o bile Ahmet Demirel , tartışılıyordu. Bunlar neye muhalefet ediyor? İletişim Yayınları , 2015, Birincisi, meclis açılışında bakan 638 sayfa, 30 ¨ Aslında tamamen teknik meselelerde seçimi problemi var. Şimdiki gibi de- problem var. ğil. Tek tek bakanları meclis seçiyor. Evet. Meclis’i merkeze koyup ona Adaylar çıkıyor ve oylanıyor. En çok oyu alan seçiliyor ve akabinde diğer göre hadiselere bakışları var. Mustafa bakanı seçiyorlar. Bir başbakanlık ka- Kemal başkumandan olunca emir ve- binesi ve güvenoyu sistemi yok. Mec- riyor ve İstiklâl Mahkemeleri’ni yeni- lis başkanı aynı zamanda başbakan. den kuruyor. Bu defa mahkeme âzâla- Dolayısıyla hem yürütmenin, hem ya- rını da kendi tayin etmeye başlıyor. samanın başı. Buna Meclis Hükümeti 2017 NİSAN / DERİN TARİH 79
Dosya ————————————————————————————————————————— — M. Kemal’den Ali Şükrü’ye: Sonra başkumandanlık kanunu ge- der, sonra “ama” diye bir başlar, istisna- “Artık sus!” liyor gündeme. Meclis çoğunluğu sağ- lara yetki var mı, yok mu acaba, dersin. landığı için üç aylık dönem Ağustos “Temel hak ve hürriyetler esastır. Me- İtiraz ettikleri hususları konuştuk. 1922’ye denk gelecek ve kanun geçme- muriyet nüfuzunu suiistimal ederek Peki, İkinci Grup’un faaliyetleri nel- yecek. Zaten Mayıs’ta da kıl payı geç- temel hak ve hürriyetlerin kullanımı- erdi? mişti. Aslında geçmedi de, geçirttiler. nı engelleyen askerî ve sivil bürokrat- Bunu sezen Mustafa Kemal “Arkadaş- lara -şu kadardan şu kadara- ceza veri- İkinci Grup 1922’nin Temmuz ayın- lar! Ben bu yetkileri iade ediyorum” di- lir” diyor. Bu kanun çıktıktan bir hafta da kuruldu. Bağımsızların desteğini yor. Aynı gece İsmet İnönü’ye telgraf sonra hükümet, “memurlara nasıl iş alıp Birinci Grup’un disiplin yoksun- çekiyor ve “Ben bu meclisle artık ça- yaptıracağız, korkarlar” diyor. Kanunu luğundan faydalanarak Meclis’teki lışmam, meclisi feshedeceğim. Ne der- kaldırmak için yeniden oyluyorlar, yi- çoğunluğu sağladılar. Sayısal olarak sin? Ordu bizi nasıl görür?” diyor. İs- ne kazanıyorlar. Grup tamamen teknik Birinci Grup 202, İkinci grup 63, Ba- met İnönü “Bana sorarsan meclisle meselelere itiraz ediyor. O “Şer Cephe- ğımsızlar da 90 kişiydi. başladık, meclisle devam edelim ama si” terimi Şapolyo’nun (Enver Behnan) feshedersen de ben senin arkandayım” metinlerinden falan çıkmıştır. İlk iş olarak, 8 Temmuz’da bakanla- diyor. rın seçimine dair olan kanunu değiş- Cumhuriyet’e geçişte katkılarının old- tiriyorlar. Meclis Başkanı’nın aday gös- Yine İstiklâl Mahkemeleri kaldırı- terme usulünü iptal ettiriyorlar. Eski lıyor. Eğer o tarihten sonra bir İstiklâl uğunu söyleyebilir miyiz? sisteme geçiliyor. Aynı gün kuvvetler Mahkemesi kurulacaksa Meclis’in tas- 1923’te Cumhuriyet’i ilân ederken ayrımına doğru giden bir adım atılı- dikiyle yürürlüğe girer diye bir madde yor ve başbakan ile meclis başkanı bir- koyup İkinci Grup istediğine ulaşılıyor. yeni bir anayasa yapmadık. Elimizde birinden ayrılıyor. Nasıl bakanları tek 1921 Anayasası vardı; 1924 daha sonra tek meclis seçiyorsa, yine meclisin seç- Son olarak Hürriyet-i Şahsiye ka- çıktı. 1921 Anayasası’na “Türkiye’nin tiği bir başbakan uygulamasına geçili- nunu çıkarıyorlar ki, bu bizim hukuk şekl-i hükümeti Cumhuriyet’tir” mad- yor. Rauf Orbay oy birliğiyle başbakan anlayışımızdan oldukça farklı. Mesela desini koyuyoruz. Ondan kasıt, meclis oluyor. Mustafa Kemal’den çoğu yetki 1982 Anayasası’na göre toplantı hürdür hükümeti seçiminden vazgeçilip cum- alınmış oluyor. 80 DERİN TARİH / 2017 NİSAN
—————————————————————————————————— Ahmet Demirel İle Söyleşi hurbaşkanlığı makamını getirmek. O Meclis’te iki tür oylama çıkardı; bunu da göz önünde bulun- makam bir başbakan seçiyor, o da ka- yapılıyordu. Birincisi kabul durmak lâzım. Lozan’dan yalnız İkin- binesini oluşturuyor ve güvenoyu alı- edenler, etmeyenler. İkin- ci Grup rahatsız değil. Muhalefet Tem- yor. Tek tek bakan seçiminden kabine cisi, herkesin verdiği oyu muz’da nasıl çoğunluğu sağladıysa sistemine geçiliyor. Aslında kabine sis- işleme sistemi. Zabıtlar- bence yine sağlarlardı. temi, yani adı konmadan Cumhuriyet dan kimin ret verip verme- iki sene evvel teklif ediliyor. Cumhuri- diği anlaşılıyor. Bu şekilde 1923 Meclisi onaylama yet’in ilânında İkinci Grup’un payı da isim belirtilerek yapılan makinasıdır vardır yani. İktidar o sırada kuvvetle- oylamalarda 518.500 tane rin ayrılmasını istemediğinden bu işi oy kullanılmış. Bunun Cumhuriyet sonrası bütün meclis- geciktiriyor. Peki niçin 1923 yılı bekle- 518.250’si kabul oyu. niyor? Çünkü 1923 seçimleri var. O sı- leri göz önünde bulundurduğunuz- rada bütün muhalefet tasfiye edilmiş. hama hakkınız yoktur, konuşacağım” Tamamı Mustafa Kemal’in kontrolü al- diyor. Burada Ali Fuat Paşa’nın anlat- da Birinci Meclis için meclislerin en tında seçilmiş bir meclis. İsmet İnönü tığına göre birbirlerinin üzerine yü- ile arası iyi. İşte ona, “sen başbakan ol, rüyorlar. Bazı kaynaklarda -o sırada demokratıydı diyebilir misiniz? ben de cumhurbaşkanı” diyor. Birinci meclise silahla girilebildiğinden- eller 1923 Meclisi’nin oy kullanmadaki Meclis’te kabul etmediklerini seçim- bellerine gitti deniyor. Netice itibariy- den sonra bir sonraki mecliste yaptılar. le çok sert bir tartışma mevcut. Toplan- muhalefeti Birinci Meclis’e göre da- tıyı yöneten Ali Fuat Paşa iş iyice bü- ha azdır. Birinci Meclis’te ittifakla ka- Birinci Meclis söz konusu olunca en yüyünce kürsünün üzerindeki çanı bul edilen, yani oy birliğiyle kabul edi- salonun ortasına fırlattığını, bu sayede len kanun sayısı sadece dörttür. İkinci çok tartışılan mevzulardan biri de Ali bir suskunluk olunca celseye ara verdi- Meclis’te daha çoktur bu. 1927’den ğini anlatıyor. 1946’ya kadar 19 yıllık bir dönem var. Şükrü Bey’in öldürülmesi vakası. 1930’da Serbest Fırka, 1945’ten itiba- Ali Şükrü Bey İkinci Grup’un kuru- Topal Osman o esnada orada mıydı? ren Demokrat Parti kurucuları, bir de O tartışma esnasında Topal Os- 1931’den itibaren CHP kanalıyla seçi- cu kadrosundandı. Selahattin Köseoğ- len bağımsızlar var. Meclis’te iki tür lu hatıralarında bunu söylüyor. Ayrıca man’ın Meclis’te olup bunu dinlediği oylama yapılıyordu. Birincisi kabul Tan gazetesinin sahibidir. Onu öldüren ya da sonradan duyduğu söylenir. Han- edenler, etmeyenler. İkincisi, herkesin kişinin Topal Osman olduğu kesin. Gi- gisi doğru bilmiyorum ama bundan verdiği oyu işleme sistemi. Zabıtlardan resunlu yerel tarihçiler bunu reddetse haberdar oluyor. 6 Mart ve 26 Mart’ta kimin ret verip vermediği anlaşılıyor. de bu böyledir. Topal Osman Ankara’ya Ali Şükrü ortadan kaldırılıyor. Bu şekilde isim belirtilerek yapılan geldiği zaman onu karşılayan heyetin oylamalarda 518.500 tane oy kullanıl- içinde Ali Şükrü Bey de vardır. Fakat Bunu kendi inisiyatifiyle mi yaptı? mış. Bunun 518.250’si kabul oyu. Geri- Lozan görüşmeleri yapılırken ihtilaf Öyle olma ihtimâli kuvvetli. Topal ye kalanlar reddedenler ve çekimser- çıkar. Zabıtlardan açıkça görülür ki, ler. Dolayısıyla kabul oranı %99,95’dir. hem Birinci ve İkinci Grup’ta, hem de Osman Mustafa Kemal’e çok bağlı. Bunlar demokrat meclis değil, onayla- Bağımsızlar’da Lozan hakkında “savaş- ma makinası anlayacağınız. Zabıtlara ta kazandığımızı masada veriyoruz” Mustafa Kemal Paşa böyle bir emir ver- bakarsanız, ilk meclisinki çok daha düşüncesi hâkimdir. Misak-ı Millî’den miş olamaz mı? kalındır ve tartışma kısmı çok geniş- müthiş taviz verdiklerine inanırlar. tir. Sonraki meclis zabıtlarında tartış- İtiraz ettikleri husus, Batı Trakya, Ada- Böyle yorum yapanlar var, ama ona ma neredeyse yok gibidir. lar ve Musul ile birlikte Güneydoğu’da yönelik somut bir delil yok. Ben tarih- tren yolunun hudut yapılmasıydı. Kö- çi olarak dayanak ararım. Net olan Ali Meclisin seçim yaptığı hep vurgulanır. yün yarısı orada, yarısı burada kalmış. Şükrü Bey’in Topal Osman tarafından Diyorlar ki: “Biz Ankara Antlaşması’n- evinde boğdurulduğu. Bu hadise Mec- Nasıl bir seçimdi bu? Günümüzün da ordu bir an evvel batıya gitsin di- lis’in havasını çok bozuyor. Ali Şükrü ye böyle yaptık, niye değiştirmiyorsu- Bey’in 2 Nisan’da cesedi bulunuyor. Se- seçim sisteminden farkı neydi? nuz? Bu tabii hudut değil.” Kıbrıs bile çim kararı ise 1 Nisan’da alınıyor. İki dereceli bir seçimdi. Bugün- gündeme gelmiş. Boğazlar ve kapitü- lasyonlar da çok tartışılıyor. Mesela Bu konuda çalışmış biri olarak sizce kü seçimle uzaktan yakından alakası 6 Mart 1923’te Mustafa Kemal ile Ali Birinci Meclis Lozan’ı tasdik eder mi- yok. Ama Fransa’daki iki turlu seçim Şükrü Bey arasında Lozan’la ilgili çok ydi? gibi de değil. Biraz Amerikan başkan çetin bir münakaşa gerçekleşiyor. Mus- seçimlerine benziyor. Eyaletlerden de- tafa Kemal, “Artık sus. Bir haftadır ko- Şimdi sadece Birinci Meclis değil, legeler seçilip onlar da başkanı nasıl nuşuyorsun, millete zarar veriyorsun” Birinci Grup’tan da çok fazla muhalif seçiyorsa, ona benziyor. Bizde de o dö- diyor. Ali Şükrü Bey, “Sizin kimseyi it- nemde halk sadece milletvekillerini seçecek olan kişileri seçiyor. Demokratik bir seçim söz konusu muy- du? İstanbul’un II. Meşrutiyet’ten kal- ma tarihî bir seçim sandığı var. Bu- 2017 NİSAN / DERİN TARİH 81
Dosya ————————————————————————————————————————— nu Halk Fırkası bayraklarıyla süslüyor- 2/3’ünün onayıyla belirlenir.” Meclis malist ideolojisi içerisinde Halk Fırka- lar ve bir arabanın üzerine koyuyorlar. için 1920’de Nisab-ı Müzakere Kanunu sı’nda yer almıştır. Birinci Grup için- Marşlar ve sloganlarla bütün İstanbul yapıldı. Ona göre meclisin toplam sa- de çok ciddi sayıda eski İttihatçı vardı. dolaştırılıyor ve İstanbul Üniversite- yısının teorik olarak 320 olduğu kabul Ama bunların dışında bir grup var ki, si’ndeki merkez binasındaki bir salona ediliyor. Bunun 2/3’ü 214 oy eder. An- İttihatçılığı yeniden iktidara taşımak getiriliyor. Bütün ikinci seçmenler ça- cak bu madde kaldırılırken 214 oy çık- istiyor. Bunlar Doktor Nazım, Cavit ğırılıyor. Orada önce vali, sonra beledi- madı. Dolayısıyla anayasa ihlâl edildi Bey, Kara Kemal, İsmail Canbolat gibi ye başkanı -o zaten genellikle aynı ki- ama kimse buna itiraz etmedi. Çünkü az sayıda isimlerdi. Ama tabanları var- şidir- bir konuşma yapar. Arkasından seçim kararı 1 Nisan 1923’te alınıyor. dı. Bunu önlemek için meclisin kapan- CHP’nin il başkanı nutuk çekiyor. Son- Ali Şükrü Bey kayıp. Meclis artık bera- masına birkaç gün kala bunları “Hıya- ra herkes bir şeyler söylüyor ve seçime ber çalışamayacağı için Birinci ve İkin- net-i Vataniye Kanunu”na dâhil ettiler. geçiyorlar. Oy birliğiyle kaç kişi belir- ci Grup olarak teklif veriyor. Bağımsız- lenmişse seçiliyor. Zaten açık oy kapalı lar da buna destek veriyor ve mecliste İstanbul milletvekili Ali Rıza (Bebe) sayım yapılıyor. Şimdi buna demokra- kaç kişi varsa onların oy birliğiyle çı- 1923 seçimlerinde Halk Fırkası adına tik seçim diyemeyiz. Hıfzı Veldet Veli- kıyor. Ama sayı 214’ün altında. Anaya- seçimleri yürütme vazifesiyle İstan- dedeoğlu ilk mecliste zabıtları birleş- sa ihlâli vardır ama bu herkesin kabul bul’a geliyor. Ali Rıza Bey gelmişken tirme memurudur ve der ki: “Tek Parti ettiği bir oylama neticesinde yapıldığı gazeteciler yakalıyor ve kanun deği- dönemindeki seçimler seçim değil seç- için kimse sesini çıkartmıyor. Hatta şikliğini niye yaptıklarını soruyorlar. meydi, atamaydı.” Hüseyin Avni Ulaş bu kararın “kutsal O da “Bu değişiklik İttihatçılar için karar” olarak tescil edilmesine dair bir alındı” diyor. “İttihat Terakki saltana- Son olarak, Birinci Meclis nasıl konuşma yapıyor. tın var olduğu bir dönemde kurulmuş bir partidir. Bu partinin programı sal- çalışmaz hâle getirildi? İşin bir de şu boyutu var: Musta- tanatın olduğu bir dönemde hazırlan- Burada çok yanlış anlaşılma var. Se- fa Kemal, “Ben seçimden sonra Birin- mıştır. Programı böyle olan bir kesim ci Grup’u dönüştürerek Halk Fırka- seçime giremez” diyor. Ne kadar zor- çim kararı alınırken bir anayasa ihlâ- sı adında bir parti kuracağım” diyor. lama bir yorum, değil mi? Dolayısıy- li var. 1921 Anayasası’na göre ayrı bir 1923 seçimlerine Halk Fırkası olacak la İttihatçılar da gidince 287 milletve- madde vardır. Anayasa meclisin görev grup katılacak. İkinci Grup, “Arkadaş- kilinin dağılımı 5 bağımsız, 282 Halk süresini iki yıl olarak belirliyor. Bu- lar, henüz Lozan Antlaşması imzalan- Fırkası şeklinde oluyor. Bu 5’in 2’si he- nunla birlikte 1924 Anayasası ile bu madı. Kendimizi dış dünyaya ispat- men saf değiştiriyor. 284 milletvekili dört yıla çıkacak. Ama bu ayrı madde layamadık. Böyle bir ortamda seçim Halk Fırkası’na karşı 3 bağımsız listeyi der ki: “Seçimlerin iki yılda bir yapı- çekişmesine girmemek için biz bu se- nasıl deldi, sorusu çok ilginç tabii. Bi- lacağına ve meclisin görev süresinin çimlere katılmıyoruz. Ama ileride par- ri Bursa’dan Sakallı Nureddin, biri Gü- iki yıl olduğuna dair madde bu mecli- tileşme niyetimiz var” diyorlar. Ba- müşhane’den Zeki (Kadirbeyoğlu) ve si bağlamaz. Bu meclis gayesine ulaşın- ğımsızlar zaten çok cılız. İttihatçıların diğeri de Kayseri’den Zeki (Karakimse- caya kadar toplantılarına devam eder. çoğu kendi ideolojisini bırakmış, Ke- li) Bey. Gayeye ulaşmak, meclis tam sayısının 82 DERİN TARİH / 2017 NİSAN
DEFTER DEFTER İSMAİL KARA Prof. Dr., Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Felsefesi Emekli Öğretim Üyesi “MILLETIN AZMI VE KARARI” NE ZAMAN MECLIS’TE OLDU? Türk milletinin, Türk İ slam dünyasında Hilafet-Saltanat sistemini değiştirmeye ve dönüş- insanının Anadolu türmeye dönük siyasî fikirler ve teşebbüsler meşrutiyet fikri et- topraklarında, rafında ortaya çıktı ve gelişti denebilir. Aynı zamanda yeni İslam Müslümanlıkla yeniden siyasî düşüncesinin, yeni İslam siyasî kurumlarının ve yeni İslam siya- şekillenmiş bütün set üslubunun teşekkül alanı olan bu meşrutiyet programı bir taraf- tarihi, İslamı esas unsur tan Emevilerle başlayan (onunla başladığını iddia ettiği) ve Osmanlı- haline getirmiş bütün ların son dönemine kadar gelen, yani neredeyse bütün İslam tarihini tecrübeleri, özellikle kriz kuşatan Hilafet-Saltanat sistemini yeniden yorumlamaya, dönüştürme- dönemlerinde bir azme ye, tasfiyeye, hatta gayrımeşru ilân etmeye yönelirken kendi meşruiyet ve karara, bir kararlılığa zeminini de meşveret/şûra kavramı merkezli olarak Kur’an ve sünnet ve irade beyanına hep (kaynaklar) ile dört halife (hulefâ-yı râşidîn) devri üzerinden kuruyor- işaret edegeldi. du. Emevilerle başlayan süreci teferruat veya tali konularda değil kate- gorik olarak dört halife devrinden ayırmak ne kadar doğru ve yerin- de bir yorum ve tercihti; esas itibariyle siyasî iktidar, yönetme yetki- si ve maddî-mânevî otorite demek olan ve hiç şüphesiz dört halifenin de kullandığı saltanatı/sultayı hanedan sistemine, yönetimin babadan oğula intikaline indirgemek ne ölçüde klasik kaynaklarla ve tarihî tec- rübe ile örtüşüyordu soruları yeterince ele alınıp tartışılmadı. İşbaşın- da olanların, aydınların bir yere yetişmek, bir şeyi kurtarmak için ace- lesi vardı (hâlâ var). Meşrutiyet/meşveret üzerinden yürüyen yeni siyasî-dinî hükümler ve yorumlar yeni ve ciddi bir araştırmanın, değerlendirmenin ve mu- hakemenin neticesi olmaktan ziyade kabul edilen, kabul edilmek zo- runda kalınan bir siyasî programa ve yönelişe tektipli (yani az imkânlı) uyum sağlama arayışının neticesi gibiydi. Bir başka şekilde söylersek pratik ve ideolojik tarafı baskındı, nazariyatı, ince elenip sık dokunan tarafı zayıftı (bugün de zayıf). Sadece yeni aydınların değil ulemanın, meşayihin kaleminden çıkma metinlerde bile Emevilerden 19. yüzyı- lın sonlarına kadar gelen bütün İslam tarihinin (söylemeye gerek var mı, Selçuklu ve Osmanlılar dahil olmak üzere) istibdat devri olarak ad- landırılması da bu süreçte oldu. Kuvvetli etkileri hâlâ devam eden ye- ni bir tarih, yeni bir siyaset yorumu ve kurgusuyla karşı karşıya idik. 84 DERİN TARİH / 2017 NİSAN
İLK MECLIS TEMSILCILERININ BENZER VE FARKLI TARAFLARI… Milli Mücadele devam ederken Ankara’da vücut bulan daha yukarılara, birinci sıralara çıkacaktır. Birinci Meclis’in birkaç kaynağından biri İstanbul’a uzanıyordu. Heyet-i Temsiliye adına Mustafa Kemal Paşa’nın Büyük Mil- Son Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nın bazı üyeleri Ankara’ya in- tikal etmiş ve hüsnükabul görmüştü. Milli Mücadele’nin bütün let Meclis’in açılışına dair ilgililere gönderdiği 21 Nisan 1920 heyecanı ve sıkıntılarıyla sürdüğü zor bir dönemde Amasya tarihli tamimin ikinci maddesi şöyle düzenlenmişti: tamimi, Sivas ve Erzurum kongreleri tamamen yeni olmayan ama tazelenen farklı bir insan ve temsil kaynağı ortaya çıkardı. “Vatanın istiklâli, makam-ı refî‘-i hilafet ve saltanatın istihlâsı Buralardan meclise gelenler Anadolu ile, milletle daha içiçe, [hilafet ve saltanat makamının kurtarılması] gibi en mühim daha yakın bir yapıya sahipti. Ayrıca hem mahalli tecrübeleri ve hayatî vezâifi [vazifeleri] ifa edecek olan Büyük Millet ve şöhretleri vardı hem de Birinci Cihan Harbi şartları dola- Meclisi’nin yevm-i küşadını [açılış gününü] Cumaya tesadüf yısıyla merkezle, merkezdeki yönelişlerle münasebet halinde ettirmekle yevm-i mezkûrun mebrûkiyetinden [bereketli idiler. oluşundan] istifade ve kable’l-küşad [açılış öncesi] bilumum mebusîn-i kiram hazarâtıyla Hacı Bayram-ı Veli Cami-i şeri- 1908 ve 1920 meclislerinde medrese ve tekke mensupla- finde Cuma namazı eda olunarak envâr-ı Kur’an ve salâttan rının, hoca ve şeyhlerin yüksek bir oranla kendilerine yer ve istifâza olunacaktır. Ba‘de’s-salât hilye-i saadet ve sancak-ı karşılık bulmaları da dikkat çekicidir. Meslek ve meşrep hane- şerifi hâmilen daire-i mahsusaya [Cuma namazından sonra lerinde medrese ve tekke mensubu, hoca ve şeyh yazmadığı sakal-ı şerif ve sancak-ı şerifle meclise] gidilecektir. Daire-i halde böyle olanlar da hesaba katıldığında bu grubun yüzdesi mahsusaya dâhil olmadan evvel bir dua kıraatiyle kurbanlar zebh olunacaktır”. Meşrutiyet rejimini -sonra cumhuriyete, sonra demok- görünümlü bu modern tektipli meşrutiyetçiliğin yahut de- rasiye uzanacak şekilde- İslamın/ana kaynakların emretti- rinleştirilememiş dindar demokratlığın belirleyici bir et- ği, aradığı, Müslümanlığın tarihinin ilk yarım yüzyılında kisi olduğunu söylemek mümkündür. (Hz Peygamber ve hulefâ-yı raşidîn devrinde) uyguladığı sistem olarak anlamak ve anlatmak da bu sistemin için- “Meşrutiyet-i meşrûa” deki batılı/yabancı unsurları, hatta Osmanlı Devleti dahil olmak üzere İslam coğrafyalarına yönelik Avrupa merkez- Meşveret/şûra kavramları üzerine inşa edilen (veya dinî li dayatmaları, icbarları büyük ölçüde görünmez, belki argümantasyon biçimi böyle şekillenip yürüyen) meşruti- önemsiz hale getirdi. Savunma mekanizması da hazırdı: yet-i meşrûa yani şeriata uygun/meşru meşrutiyet fikri ve Esas itibariyle İslama ait olan bir şeyi, bir idare anlayışı ve sistemi iki ana alt fikir ve kurum üzerinde yükseliyordu; şeklini Frenkler dayatsa ne olacaktı ki! Hz. Peygamber’in biri Anayasa (Kanun-i esasi), diğeri Meclis. Anayasa kral, beyanıyla hikmet müminin yitik malı değil mi idi? Nerede imparator yahut halife-padişah dahil herkesin hak ve yet- bulursa almaya en layık olan oydu. kileri ile hürriyetlerini eşitlik ilkesine riayet ederek tayin ve tahdit edecek, devletin ana çatısını yeniden kuracaktı, İslam dünyasında meşrutiyete, cumhuriyete, demokra- meclis ise herkesi yine eşitlik ilkesine göre “temsil” ede- siye karşı çıkan fikirlerin veya tenkitlerin kaba bir muha- cek, yasama ve denetleme fonksiyonu görecekti. Avrupa lefetten veya geleneksel kodları katı ve zamanüstü bir şe- tecrübesinde bu iki fikir ve kurum sadece kralın, impara- kilde sürdürmekten öteye geçememiş olmasında da dinî torun hak ve yetkilerini sınırlandırmakla kalmıyor, sı- 2017 NİSAN / DERİN TARİH 85
DEFTER nıflı ve eşitsizliklerin yaygın olduğu bir yapıdan sınıfsız ve sil edecekti? Yoksa ana hedef sistem değişikliğinden, hali- eşitlikçi bir yapıya geçmek iddiası da taşıyordu. Çünkü sos- fe-padişahın hak ve yetkilerini sınırlandırmaktan, onları yal sınıflar (aristokratlar, ruhban, burjuvazi, halk, köleler) halka/millete veriyoruz sloganı üzerinden bir grup insana, ve farklı dine ve milliyete mensup olanlar (özellikle insan memur ve bürokrata (memurîn sınıfına) aktarmaktan iba- kabul edilmeyen ve gettolara itilen Yahudiler ve sapık ka- ret mi idi? Bu sorular bir iki istisna hariç dün de bugün de bul edilen Hıristiyan mezheplerinin müntesipleri, nihayet Türk demokrasisinin ve meclis fikri üzerinde kafa yoran- yabancı ırklar) arasında hem mevzuat itibariyle hem de fii- ların büyük ölçüde atladığı, atlamayı tercih ettiği, halk/ len büyük eşitsizlikler ve aşılmaz duvarlar vardı. Kültür de millet edebiyatı yahut iktidarı gökten yere indirmek, kulu eşitsizliği meşru kabul eden bir karaktere sahipti. birey yapmak gibi sloganlarla örttüğü (isterseniz cevapla- yamadığı diyelim) meselelerdir. Meclis ise temsil yeriydi. Farklı sınıflara ve statülere mensup kişiler halkın tercihi ve oylarıyla eşit olarak mec- Böyledir ama Müslüman fertlerinin fiilen olmasa da lise girecek ve kendi sınıfının, grubunun hak ve çıkarları- hak ve sorumlukları itibariyle eşit olduğu, doğuştan geti- nı seslendirecek, koruyacak, mücadele edecek, bu istika- rilmiş imtiyazların ve statülerin (aristokrasinin) tanınma- mette yasama ve denetleme mekanizmalarına katılacaktı. dığı, kilisenin/ruhban sınıfının (imtiyazlı ve Tanrı’ya ya- Meclis binalarında milletvekillerinin oturma biçimleri- kınlaştırılmış manevî-dinî otoritenin) bulunmadığı, katı nin ağırlıklı olarak daire şekline yakın yahut oval biçimde duvarlarla birbirinden ayrılmış/birdiğerine düşman sınıf- oluşunun sebebi de bu eşitlik fikrinin mimariye yansıma- ların olmadığı, gayrımüslimlerin hukukunun tanındığı sından başka bir şey değildi. bir inanç, fikir, sosyal yapı ortamında batılı mânada bir temsil, bir parti ve bir meclis nasıl olacaktı sorusu yine de Peki -anayasayı şimdilik bir tarafa bırakırsak- İslam hiç tartışılmamış sayılmaz. dünyasında, Osmanlı Devleti’nde ve Türkiye’de meclis hangi dinî-felsefî temeller, tarihî tecrübeler ve sosyal-kül- II. Meşrutiyet’in ilk yıllarında -İslamcılık cereyanı için- türel realiteler üzerine oturacaktı? Meclis esas itibariyle de olanların daha fazla olmak üzere- bazı aydınların ve “temsil” yeri ve milletin “temsilcileri”nin bulunduğu bir ulemanın esas itibariyle tekpartili bir meclis fikrini sa- mekân ise milletvekilleri ve partiler hangi sınıfları, han- vunduklarını biliyoruz. Şöyle bir mantık yürütüyorlardı: gi grupları, bunlarla irtibatlı olarak hangi fikirleri tem- İnançları, düşünceleri, beklenti ve arayışları aynı/yakın PARTILER, MILLETVEKILLERI VE TEMSIL MESELESI… Demokrat Parti iktidarının yani CHP, DP, M(illet) P(artisi)nin- meçhul verdikleri [dörtlü] takrir, bu konuş gerçek çokpartili hayatın ilk yılın- “aynı temele bağlı” tekpartinin farklı mamdan sonr ad ır [7 Haziran 1945]. dayız. Necip Fazıl’ın çıkardığı Büyük tezahürlerinden ibaret olduğunu İst es eyd im bu takr iri grupta kabul et Doğu mecmuasının kapağında (sayı: vurguluyor. Fark varsa eğer biraz tirebilir ve yine istediğim gibi partiyi 47, 9 Şubat 1951) yer alan çizim Türki- kıyafetlerinde, şapkalarında ve dış idare edebilirdim. ye’de birden fazla partinin esasta görünüşlerinde var. olmadığını, olanların -örneğimizde Fak at ben im asıl kaygım, kur u İsmet İnön ü gen eral Kazım lac ak muh alef et part is inin ciddi Özalp’e DP’nin kuruluşunu şöyle an insanlar tarafından kurulmasıydı. latmış: Takriri veren kimseleri yakından ta nırım. Hem vatanperverdiler, hem “Neye gülüy orum bil iyor mus un? böyle bir işin üstesinden gelebilecek Celal de (Bayar), Adnan da (Men vas ıft a idil er. Bu yüzd en grupt a mü deres), Fuat da (Köprül ü), Ref ik de zak er eleri idare edec ek olan Şükrü (Koraltan) Halk Partisi’ni değiştirip Saraçoğlu’na takriri reddettirmesini düzeltemedikleri için DP’yi kurmaya söyledim. Onurlu kişilerdi, takrirleri mecbur kaldıklarını sanıyorlar! Çok reddedilince bunu mesele yapacak yanlış. Onlara DP’yi kurduran benim. lar ve böyl ece onlar ı bir part i kurma Tabii bir muhal efet partisi kurun de ya itmek kolay olac aktı. (…) Bun un med im elbette; ama onları bir karşı için de maalesef çok sudan sebepler part i kurm aya zorladım. Türk milleti le kendilerini partiden uzaklaştırdım için çık ar yol un demokrasi olduğ un a (…)”. inanmıştım. Savaşın sonunu bek led im ve 19 Mayıs nutk unda (1945) Kuruluş böyle olabilir, yürüyüş de bu düş üncemi açıkladım. Celal Bey böyle mi? Milletin dönüştürme gücü (Bayar) ve üç arkadaş ının müşt erek ve müdahale kapasitesi nerede ve imz a ile Halk Partisi Meclis Grubu’na nasıl devreye giriyor acaba? 86 DERİN TARİH / 2017 NİSAN
EGEMENLIK NEREDE VE KIMIN? canlanacak olan İslamcı siyasî hareketlerin önünü kesmek, onları demokrasi dışına itmek veya dönüştürmek istikametin- 12 Eylül-ANAP iktidarları bitmeye doğru giderken Gencay de ciddi bir çaba var. Şaylan tarafından hazırlanan “İslamcı Akımlar Ne İstiyor?” serlevhalı dosyada atılan birçok başlıktan biri de şu: “Şeriatta Fakat sormak lazım; Cumhuriyet gazetesinde, Cumhuriyet çok parti yok” (Cumhuriyet,13 Ocak 1987). Ve “1980 sonrası ideolojisinde, solun bütün fraksiyonlarında, milliyetçi-muha- faaliyetlerini hızlandıran (…), 1983 Eylülünde Adana’da teyple fazakâr cenahta yerleşik, sosyal mütekabiliyeti olan birden çok tef çalıp zikir yaparken yakalan”an “Kadirilerden bir grup”un parti fikri gerçekten var mı, oldu mu? fotoğrafı. Ve tabii, varsa nasıl, yoksa niçin? Belli ki siyasî yasakların yeni kalktığı bir ortamda daha fazla olan “kardeş” Müslümanların ayrı ayrı partilerde yer al- 1908 ve 1920 Meclisleri niçin ulaşılamaz oldu? ması hiçbir şekilde doğru ve caiz değildir. Çünkü bu du- rum yekvücut olmaları gereken Müslümanları tefrikaya Osmanlı-Türkiye tecrübesi meclis ve parti merkezli ola- düşürür, böler, kardeşliklerini zedeler. Zaten fırka (parti) rak tersten işleyen bir temsil fikri geliştirdi gibi gözükü- kelimesi de tefrikadan geliyor, o da fitneyi, bölünüp parça- yor. Meclis’e gelenler çoğunluğu itibariyle teknik mânada lanmayı, sonu gelmez fikir ihtilaflarını, fısk u fücuru çağ- bir sınıfın ve grubun temsilcisi değillerdi ama kritik dö- rıştırıyordu. Bundan ısrarla sakınmak lazım. Olsa olsa tek nemlerde veya normal zamanlarda memlekete yaptıkları bir partinin çatısı altında nisbeten farklı fikirlere mensup hizmetler, itibarlı şahsiyetleri, tanınmışlık oranları onla- olanların grupları olabilir. Farklı fikirler ve tartışmalar el- rı meclis için öne çıkarmış, seçilebilir (seçkin) hale getir- bette meşruydu ve olacaktı ama bu tekparti çatısı altında mişti fakat meclise geldikten sonra bir tür hizmetlerinin olabilirdi, olmalıydı. devamı gibi olan tutumları ve duruşları ile milletin tem- silcisi/milletin benimsediği kişiler haline de gelmişlerdi. Bu şartlarda ayrı din(ler)e mensup oldukları için gayrı- müslimlerin ayrı bir partisi olabilir, bu normaldir. Rumla- II. Meşrutiyetin ilânından sonra İstanbul’da (1908), Milli rın (Ortodoksların), Ermenilerin, Yahudilerin ayrı ayrı par- Mücadele yıllarında ise Ankara’da kurulan (1920) meclisler tisi mi olsun yoksa bunlar da diğer küçük dinî gruplarla Türk demokrasi tarihinde hususi yerlere sahip olageldiler. birlikte bir çatı altında mı toplansın, bu tartışılabilir. İlkinde hürriyetin ilânını hazırlayıp destekleyenler, ikin- cisinde ise Milli Mücadele’yi bizzat yürütenler neredeyse Bu mantık ve tartışma bugün için anlamsız veya tebes- tabii bir seçimle meclise gelmişlerdi. Milletvekilliklerini süm ettirici gelebilir. Fakat mecliste temsilin ve bunun- bir lidere, bir partiye, bir gruba borçlu değillerdi. Belki or- la irtibatlı olarak partinin batıdaki hikâyesini, menşe ve tak bir fikrin, bir inancın, bir davanın varlığı onların ço- menfaatleri farklı/zıt sınıfların varlığının mümkün ve ge- ğunu “seçilmiş” hale getirdi. Milletle de irtibatı olan ye- rekli kıldığı temsil meselesini hesaba katarsanız burada ni bir ruhun, yeni bir arayışın “temsilcisi” oldular. Onun yerli ve anlamlı bir tartışma da bulabilirsiniz. Fakat şim- için de haksız iktidar odaklarına, kişi tasallutlarına karşı dilik esas işaret etmek istediğimiz husus tekparti fikrinin demokratik denebilecek ve cesurâne çokça tepki verebil- güçlü kültürel kaynaklarının olduğudur. diler, memleketin ve milletin lehine fikirleri, kararları 2017 NİSAN / DERİN TARİH 87
DEFTER MECLISLERIN MIMARISI VE TEMSIL Meclislerin iç mimarisinin ve oturma biçimlerinin dairevî veya oval oluşunun eşitlik ilkesine ve arayışına vurgu yaptığı, buna karşılık dik ve düz düzenlemelerin hiyerarşik ve eşitsiz bir karakter arzettiği söylenegelmiştir. Hakim bir başkanlık ve konuşma kürsüsü ihtiva etmeyen İngiliz parlamentoları ise dikdörtgendir ve temsilciler boş bir alanın dört tarafında, birbirini görecek şekilde oturmaktadır. TBMM’nin bir önceki iç mimarisi ve oturma düzeni dik ve düzdü. (1960-80 arasında gördüğümüz senato ovaldi). Şimdi ise meclis dairevî bir manzara arzediyor. Niçin öyle idi ve böyle oldu, değişiklikler neye işaret ediyor acaba? korkusuzca savunabildiler. Bu hareketleri aynı zamanda “danışma” meclisi haline mi gelmişti? Uzun yıllardır yapı- bir demokrasi kültürü de oluşturuyordu. Onların bazıla- lagelen kamuoyu yoklamalarında meclisin itibarı ve güve- rını Türk demokrasi tarihi için “kahraman” yahut “şehit” nirliliği kaçıncı sırada? Niçin? Kriz dönemlerinden, askerî haline getiren de esas itibariyle bu yönleri oldu. Bir baş- müdahalelerden sonra tekrar canlanan yeni katılımcı ruh ka şekilde söylersek “temsil” açısından dikkat edilmesi ge- ve arayışların devamlılığı nasıl sağlanacak? Sorulması ve reken onların geliş/seçiliş şekilleri veya içinden geldikleri sorgulanması gereken zor sorular bunlar. grup değil millet içinde yaşayışları, mecliste yaptıkları ve tavırlarıdır. Yine de bir seçimde Ecevit’e ve sola oy veren bir şehir ve- ya bölgenin bir sonraki seçimde Demirel’e veya Erbakan’a Fakat her iki meclis de “birinci” meclis olarak kaldı. On- (sağa, muhafazakârlara, İslamcılara) oy vermesi, işçilerin dan sonra istisnalar hariç seçilmişler milletin seçtiklerin- yoğun olarak yaşadığı şehirlerden umumiyetle sağ-mu- den ziyade birinin, birilerinin seçip milletin önüne çıkar- hafazakâr partilerin kazanması Batılı temsil standartları dığı, halkın da kişilerden ziyade sadece tercih ettiği lidere, üzerinden kolaylıkla anlaşılıp açıklanacak cinsten bir şey partiye isteyerek veya kerhen oy verdiği bir mekanizma- değil. Burada anlaşılmaya ve şerhedilmeye değer farklı ve ya dönüştü. (Mardin milletvekili olan Yakup Kadri’nin, se- enteresan bir “temsil” mekanizmasının işlediği kesindir. çim bölgesine gidip gitmediği sorulduğunda “Çankaya’ya gitmek daha kolay” dediği rivayet edilir. Yahya Kemal’i de Türk milletinin, Türk insanının Anadolu toprakların- bir defa gittiği seçim bölgesi Tekirdağ’da kimse tanıma- da, Müslümanlıkla yeniden şekillenmiş bütün tarihi, İsla- mıştı). Meclislerde liderden, partiden bağımsız olarak mil- mı esas unsur haline getirmiş bütün tecrübeleri, özellikle letin, memleketin hakkını, hukukunu savunmak, doğru- kriz dönemlerinde bir azme ve karara, bir kararlılığa ve ları dillendirmek, tek başına da kalsa doğrunun yanında irade beyanına hep işaret edegeldi. Ama bu azim ve karar yer almak ve bunun bedelini ödemek istisnai bir hal aldı. mecliste midir? Meclis ve onu işleten/onunla işleyen siyasî fikirler, kurumlar, kişiler, siyasi partiler, politika aktörle- Peki temsil meselesi ne oldu? “Milletin azmi ve kararı” ri meclisi bu irade ve kararlılığın kâbesi yapmayı başara- nerede temessül ve teşahhus etmişti/ediyordu? Yoksa mec- bildiler mi? lis meşveret kelimesinin kelime anlamıyla sınırlı kalarak Yol almak için bunu da soralım ve sorgulayalım. 88 DERİN TARİH / 2017 NİSAN
Dosya ————————————————————————————————————————— — CINAYET, İDAM, SÜRGÜN, TASFIYE, KÜREK CEZASI… Meclisteki Muhalifler Böyle Susturuldu! 90 DERİN TARİH / 2017 NİSAN
—————————————————————————————————— Muhalifler Nasıl Susturuldu? Birinci Meclis’teki muhaliflerin akıbeti ne oldu? Kimler faili meçhul cinayetlere kurban gitti? Türkiye’yi terk etmek mecburiyetinde bırakılanlar ne yaşadı? Kim, hangi gerekçeyle küreğe mahkûm edildi? İşte Türkiye’nin demokrasi tarihinden demokratik olmayan sahneler. MAHMUT AKYÜREKLİ [email protected] ve demokratik çoğulculuk devam ettirilebilirdi. Fakat ne yazık ki olmadı. Bazı milletvekillerinin hayatları pahasına B irinci Meclis tarihte ender görülen bir temsil adale- otoriter gidişata karşı verdikleri mücadele tarihteki nadide tine ve katılım çeşitliliğine sahipti. Meşrep, mezhep, yerini aldı. Bu tespitler ışığında oluşan tabloyu hafızamız- siyasî ve etnik gruplar arasında dünyada emsali görül- da tutmak kaydıyla muhalefetin çalışmalarına, uğradıkları meyen bir denge kurulmuştu. Çerkez, Türkmen, Kürt, Ar- muamele ve akıbetine göz atalım. navut, Boşnak kanaat önderlerinin yanı sıra Nakşî, Alevî, Bektaşî, Mevlevî ve Kadirî tarikatlarının şeyhleri aynı çatı al- Kurucu Meclis’teki ilk gruplaşma 10 Mayıs 1921’de Mus- tında bir araya gelmişlerdi. Bektaşî şeyhi Ahmet Cemalettin tafa Kemal Paşa’nın Müdafaa-yı Hukuk Cemiyetlerini, Ana- Çelebi, Mevlevî şeyhi ve Hz. Mevlânâ’nın 21. kuşaktan torunu dolu ve Rumeli Müdafaa-yı Hukuk Cemiyeti adı altında Abdülhalim Çelebi, Nakşî Şeyhi Şeyh Fevzi Efendi bu mebus- birleştirip bir grup kurmasıyla başladı. Maruf grubun tek, lar arasındaydı. Hâsılı renkliliği ve çeşitliliğiyle Birinci Mec- tartışmasız ve ebedî lideri Gazi Mustafa Kemal Paşa’dır. Bu- lis “Milletin Meclisi” olma vasfını fazlasıyla hak ediyordu. na karşılık İkinci Grup, Erzurum Mebusu Hüseyin Avni Bey liderliğinde, Trabzon mebusu Ali Şükrü, Bitlis Mebusu Yu- Ayrıca Birinci Meclis’te Türkiye tarihinin en çetin de- suf Ziya, Kastamonu Mebusu Abdülkadir Kemalî, Lazistan mokrasi ve özgürlük mücadelesi de verilmişti. İşin doğrusu Mebusu Ziya Hurşit, Trabzon Mebusu Hâfız Mehmet Efendi- bu katılımcı anlayış zamanın şartları gereği bir mecburi- lerin başını çektiği muhalif kanat tarafından oluşturuldu. yetti. Çünkü bu oluşum, yok olmamak adına birbirine can Meclis’in ikinci döneminde İkinci Grup çok ciddi bir tasfi- havliyle sarılmış “Anadolu-Trakya Müslüman Osmanlı” te- yeye muhatap olmuş, neredeyse tamamı meclis dışında bı- baasının hayatta kalma refleks ve ferasetinin ürünüydü. rakılmıştır. Yoksa Anadolu ve Trakya halkı için, “Buyurun, size özgür ve demokrat olma fırsatı sunuyorum” şeklinde bir ihsan söz Tek adamlık ve otoriterleşmenin zirve yapacağı sonra- konusu değildi. Meclisin özgürlük ve demokrasi abidesi ol- ki yıllarda Birinci Grup Halk Fırkası’nı, çoğunluğu mecli- duğunu anlamak için iç işleyişinden ziyade oluşum aşama- sin dışında kalmış muhalif kanat da Kâzım Karabekir lider- sındaki katılım çeşitliliğine bakmak gerekir. liğinde birkaç aylık ömre sahip Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı kuracaktır (Ancak Terakkiperver Cumhuriyet Fır- Elbette hiçbir meclisten demokrasiyi eksiksiz bir şekil- kası kapatıldı ve mensuplarının bir kısmı 1938’e, diğerleriy- de uygulamasını bekleyemeyiz. Bu açıdan Birinci Meclis de se 1946’ya kadar siyaset sahnesinden çekildi). kusursuz değildi. Çalışmalar göz ardı edilmeden bakıldığın- da, uygulamaların hepsinin sanıldığı gibi tarafların rızasıy- Birinci Meclis’in sahip olduğu bu katılımcı ve özgürlük- la yapılmadığı görülür. Örneğin Gazi Paşa’nın tasvip etme- çü anlayış sadece iki yıl sürmüştü. İki yıldan sonra otoriter- diği biri Dâhiliye Vekilliği’nde ancak bir gün kalabilmişti. leşmeye başladı ve efsane meclis iktidarla muhalefetin harp Ya da Lozan’da yapılan mutabakatın aleyhinde olan grup- sahasına dönüştü. 15 Nisan 1923’te meclis kendini feshede- lara karşı merhametli ve demokratik müdahale edildiğini rek seçimlere gitti. Yetkinin tamamını tek elde toplayan Ga- kim söyleyebilir? Tan ile Sebilürreşad gazeteleri ve diğer mu- zi muhalif grupları meclis dışında bıraktı. Listelerde kendi halif basına reva görülen muameleleri, Ali Şükrü Bey’in kat- arkadaşlarına yer vererek “Tek Adam”, “Ebedî Lider” gibi va- ledilmesini hangi demokratik ve özgürlükçü anlayışla izah sıfları hak etmesine yol açan icraatlara imza attı. Muhalefet- edebiliriz? siz bir dönem başlattı anlayacağınız. Meseleye bir de diğer taraftan bakmak gerekiyor. Ye- Birinci Meclis’teki muhalif mebuslar bunun bedelini ile- ni kurulmuş, henüz devletlerarası zeminde tanınmamış, ride canlarıyla ödeyeceklerdi. Her şeye rağmen 1920’lerin çift başlı idarenin kalıntılarından kurtulamamış bir ülke- ilk çeyreğinde gerçekleştirilen bu demokrasi mücadelesini de, neredeyse 600 yıl müesses olan Hilafet ve Saltanata rağ- alkışlamak gerekiyor. Demokrasi ve özgürlükler adına o ve- men ayakta kalmaya çalışan bir meclisten bahsettiğimizi killere minnettarız. de unutmamalıyız. Meclisin kuruluşu esnasındaki bu özgür 2017 NİSAN / DERİN TARİH 91
Dosya ————————————————————————————————————————— — » Büyük Millet Meclisi’nin ilk devre mebusları Meclis bahçesindeler. Canlarından olan muhalifler gözüne girme düşüncesi, itibar kaybe- olanlar Ankara İstiklâl Mahkemesi’n- den Topal Osman için iyi bir fırsattı. de yargılandılar. Lazistan Mebusu Ziya Birinci Meclis mebuslarından siyasî Planı gereği evine nargile içmek üze- Hurşit, İzmir’de idam edilirken, “Hür- cinayete kurban giden ilk isim Ali re davet ettiği Ali Şükrü Bey’i boğdu- riyetsiz bir memlekette yaşamaktan- Şükrü Bey’di. Kendisi Meclis-i Mebu- rarak öldürttü. Cinayet ortaya çıktık- sa namusuyla ölmek daha hayırlıdır. san’ın son döneminden Birinci Mec- tan sonra korunmayacağını anlayınca Gidiyorum işte… Hadi Allah’a ısmar- lis’e katılanlardandı. İkinci grubun li- da Çankaya’ya gidip Gazi Paşa ile gö- ladık” sözleriyle idam sehpasına çık- derlerinden olup Lozan konusunda rüşmek istedi. Kabul görmeyen bu ta- mıştı. Ankara’da idam edilen Trabzon İsmet Paşa’nın hariciyeden anlamadı- lebinde ısrarcı olunca çıkan çatışmada Mebusu Hâfız Mehmed Bey ise dara- ğını, yanlışlar yaptığını, dolayısıyla Lo- maiyetinden birkaç kişi öldürüldü, Os- ğacında ip boynuna takılırken yüksek zan’da kaybedilenlerin kazanılanlar- man da yaralı olarak ele geçirildi. sesle mazlum ve mazlumdan yana ol- dan fazla olduğunu ileri sürmüştü. Bu manın gururuyla, “Zulüm ile yapılan söylemlerle Mustafa Kemal Paşa ve ar- Milletin vekillerine yapılan saldı- bina payidar olmaz” diye haykırmıştı. kadaşlarına karşı oldukça sert bir mu- rının cezası ölüm olmalı ve meclisin halefet yürüttü. Bu durum Gazi’nin önünde infaz edilmeliydi. Yargılanıp Trabzon Mebusu Hâfız Mehmed Bey hoşuna gitmiyordu tabii. Ali Şükrü meclisin kapısında asılması istendi. meclisin tutarlı ve korkusuz muhalif- Bey İkinci Grubun düşüncelerini dile Bir kurşunla kasığından yaralanan To- lerinden biriydi. Ali Şükrü cinayetin- getirmek için Tan gazetesini çıkarma- pal Osman, ne hikmetse yargılama ya- den iki yıl önce Samsun’da Topal Os- ya başlayınca ise işin rengi tamamen pılmadan karakolda öldürüldü. Cesedi man’ın yaptığı kanunsuzluklara tepki değişti. Mustafa Kemal Paşa’nın tepki- de başsızdı. Yine de idam edilmesi iste- göstermiş ve Nureddin Paşa ile Musta- si sertleşti. Kâzım Karabekir’in ifade- niyordu. Bir gün sonra kafası olmayan fa Kemal Paşa’nın uygulamalarına sert siyle, o kadar hiddetlenmişti ki, mat- ceset ayaklarından asılarak hüküm ye- eleştiriler getirmişti. Rum ve Ermeni baanın yakılıp yıkılmasını istiyordu. rine getirilmiş oldu. tehcirinde tedbir alınmadan yapılan Cevat Abbas’a hitaben, “Muhaliflerden sevkiyatlar esnasında işlenen suçların Ali Şükrü Ankara’ya makine getirmiş. Ziya Hurşit ile İkinci Grup üyele- gayrimesul kuvvetler (Topal Osman Tan gazetesini çıkaracakmış. Muhalif- ri cesedin Topal Osman’a ait olmadı- Çetesi) marifetiyle yapılması, Rum çe- ler matbaa yapıyor, siz hâlâ uyuyorsu- ğını düşünerek yürütmekte oldukları telerinin intikam sebebiyle Müslüman nuz. Yakmalı, yıkmalı...” sözleri o gün- muhalefeti daha da sertleştirdiler. To- sivil halka yönelmesine sebep olmuş, den sonra Tan gazetesi ve Ali Şükrü pal Osman’ın kim tarafından, ne se- Müslüman halk ise korumasız bırakıl- Bey’in ölüm fermanı hükmündeydi. beple öldürüldüğü ve cesedin kime ait dığı için çok ciddi taciz ve tecavüzler olduğuna dair muamma bir türlü çö- yaşamıştı. Mehmed Bey, gayrimesul Meclisin teşkilinden hemen sonra zülemedi. Tutukluyken başının nasıl kuvvetlere bu imtiyaz ve yetkiyi ve- Mustafa Kemal Paşa’nın muhafız bir- kesildiği hususunda da mantıklı bir renlerin görevi kötüye kullandığına likleri komutanı Topal Osman, mebus açıklama yapılmamıştı. Ayrıca ayağın- yönelik suçlamaların sahibi ve İkinci olamamasına rağmen, TBMM salon dan asılan cesedin Topal Osman’a ait Grup mensubuydu. Binaenaleyh ikin- kapısına sandalye atarak oturumla- olmadığına dair ciddi şüpheler vardı. ci dönem seçimlerinde listeye alınma- rı takip ediyordu. Bu oturumlarda Ali Bunlar hiçbir zaman giderilemedi. dı. Seçimlerden iki yıl sonra da sert Şükrü Bey’in Gazi’ye yönelik sert ten- muhalefetinin bedelini canıyla ödedi. kitlerinden kendine vazife çıkarmıştı. Ali Şükrü Bey’in vefatıyla kendile- Mehmed Bey ile aynı gün, aynı suçtan Gazi’nin sofra sohbetlerinde Tan gaze- rinin tasfiye edileceğini anlayan İkin- idam sehpasına çıkanlardan biri de tesi hakkında sarf edilen düşünceler ci Grup cinayetten Mustafa Kemal Pa- Ardahan Mebusu Hilmi Bey’di. Bu lis- de Osman’ı etkilemiş ve bir cinayete şa’yı sorumlu tutuyordu. Bu sebeple te birkaç kişiyle de kalmadı. İsterseniz davetiye çıkarmıştı. Ali Şükrü Bey’i or- İzmir suikastı davasının ardında bu diğer isimlere bakalım: tadan kaldırarak “Gazi Hazretleri’nin” cinayetin olduğu düşüncesi yersiz de- ğildi. 1926’da suikast teşebbüsü içinde 92 DERİN TARİH / 2017 NİSAN
—————————————————————————————————— Muhalifler Nasıl Susturuldu? Musul öfkesi: Yusuf Ziya Bey MEBUS OLMAYI bu adam bu işleri gördü diye bütün REDDEDENLER umuru (işleri) onun eline verdik. Had- Meclis dışında kalmış olmalarına dinden ziyade iş verdik, o da nihayet rağmen ikinci dönemde de darağacı- na sevkler devam etti. “Bugünkü va- Birçok kişinin uğruna dünyaları bu vatanı tepe takla, döndürdü de bu- ziyet-i araziye Devlet-i İtilafiye ve Av- yur! Bunu biz mi yaptık, Enver mi yap- rupa devletleri öyle tespit etmişler ki, vereceği makamı elinin tersiyle Türk ile Kürt teşrik-i mesai ederek ya- tı? Bunu biz yaptık, onu ortaya biz at- şamazlarsa ikisi için akıbet yoktur. Ar- kadaşlar vaziyet-i ictimaiyemiz bunu iterek mebusluğu reddeden bazı tık, çünkü ona o salâhiyeti biz verdik. gösteriyor. Binaenaleyh hangisi han- gisine ihanet ederlerse ikisi için de seçilmiş isimler Birinci Meclis serü- Şimdi bu zat-ı muhteremi de Enver Pa- akıbet yoktur” diyen Bitlis Mebusu Yu- suf Ziya, 14 Nisan 1925’te Bitlis Divan-ı veninin en az bilinen şahsiyetleridir. şa’nın akıbetine uğratmak istiyorsak Harb-ı Örfî’de idam cezası verilerek ay- nı gün sabaha karşı infaz edildi. Yusuf Rejimi tasvip etmeyen, Hilafet ve bunu verelim.” Ziya Bey’in hikâyesi, Ziya Hurşit ve di- ğer İkinci Grup üyelerinden farklıydı. Saltanat taraftarı tavırları sebebiyle M. Kemal Paşa: “Reisi, Enver’in Onun sert muhalefeti tıpkı Ali Şükrü meclise katılmayan 12 kişinin ara- akıbetine uğratmak senin elinde de- Bey gibi Lozan’da Musul’un kaybedil- sında ilim ve tarikat erbabı çoğun- ğil, Reis’in elindedir. O salâhiyeti En- mesi üzerine ateşlenmişti. Musul ve luktaydı. Van’dan Seyit Taha, Seyit ver Paşa’ya sen mi verdin?” Cenubî Kürdistan’ın İngilizlere bıra- Muslihiddin Paşa, Ergani’den Salih kılmasına, bunun milletin bölünmesi, Efendi, Tokat’tan Hoca Vehbi Efen- H. H. Bey: “Çünkü milleti idare ede- Misak-ı Millî’nin terk edilmesi anlamı- di, Bolu mebusu Abdülvahap Efendi medi.” na geldiğini söyleyerek karşı çıkmış- bunlardandı. Abdülvahap Efendi tı. Konuşmalarında Kürtlerle Türkle- Bolu ayaklanmasında Hilafet Kurulu M. Kemal Paşa: “Beni onlarla muka- rin birlikte yaşamasının zaruretinden Komitesi’nde görev alarak ayaklan- yese etmeyiniz.” bahsederek bu tarihî mecburiyeti şöy- macılara destek olmuştu. 29 Mayıs le özetliyordu: “Efendiler, Kürtlerin 1920’de Çerkes Ethem’in Düzce H. H. Bey: “Yanlış, Paşa Hazretleri.” bütün siyasetleri, bütün mefkûreleri M. Kemal Paşa: “Yanlış değil, yan- dinlerindedir. Din esasına her şeyi ib- harekâtında yakalanarak idam lış değil. Ben çok iyi anlarım” (TBMM tina ettirirler. Bu Meclis-i âli ki İslami- 26.11.1921 tarihli oturum zaptı). yet’i kurtarmağa azmetmiştir Kürtler Mustafa Kemal Paşa ile arasındaki bu Meclis’e karşı fena fikirler besle- yemezler” (18.11.1336). Birlikten yana sürtüşme sebebiyle Hasan Basri Bey’in olan bu zat, vatanı bölüp parçalamak ve hükümet-i milliyeyi devirmekle it- edildi. Bunlar dışında Son Osmanlı İkinci Meclis seçimlerine katılması en- ham edilerek, ihanet-i vatan suçuyla yargılanıp idam edildi. Mahkeme ev- Meclis-i Mebusanı’nda görev yapan gellendi. 1924’ten sonra Terakkiperver rakının hâlen açıklanmamasıysa ayrı bir muammadır. mebuslardan istifa ederek veya Cumhuriyet Fırkası’na yakın durdu. Gazi’yi Enver Paşa’ya benzetti: çağrıya uymayarak Birinci Meclis’e Ancak o da uzun yaşamayan muhalif- Hasan Hayri Bey katılmayanlar 34 kişiydi. lerden oldu. 1926’da Şeyh Said mesele- Dersim Mebusu Hasan Hayri Bey, siyle ilişkilendirilerek Elazığ’da idam Sakallı Nureddin Paşa üzerinden Mus- tafa Kemal Paşa’ya eleştiri getiren me- edildi. Gazi’yi Enver’e benzetmenin buslardan biriydi. Bir meclis oturu- munda lafla yapılan sataşmalar şöyle le bir zat-ı muhtereme tutup da her bedelini işte böyle ödemişti. cereyan etmişti: “Reis-i âlimiz Paşa Hazretleri bizim buraya toplanmak- işi gördürmek, meselâ vekilleri tâyin lığımızın yegâne âmilidirler (sebebi). etmek vazifesini ona ihale etmek ve Tren kurbanı mı?: Kara Vasıf Müşarünileyh (kendileri) bizi istihlâs aynı zamanda da bu vekillerin inti- Bey ve taali-i vatan için lâzım gelen teda- İstanbul işgali esnasında kurulan biri ittihaz etmek (almak) için buraya habından (seçiminden) dolayı da böy- topladılar, etrafına aldılar. Şimdi böy- Karakol Cemiyeti, İttihatçı yapısı se- le zımnen bir şahsı mesuliyet bebiyle Gazi tarafından her karşısında bulundurmak zaman ihtiyatla karşılan- caiz midir, değil midir? mıştı. Kara Vasıf, cemi- Ben şahsan caiz olma- yetin kurucusuydu. dığı kanaatindeyim. Bu nedenledir ki İtti- Bu fikr-i zâtîmi (şah- hatçı ve İslamcı te- si fikrimi) misalle mizliğine dönüşen izah edeceğim.” ikinci dönem se- Hasan Hayri çimlerinde listeye Bey: “Enver Pa- konulmadı. İstan- şa’yı Balkan Har- bul’a yerleşti. Terak- bi’nden Harb-i Umu- kiperver Cumhuriyet miye’ye kadar nasıl Fırkası’nın kurucuları biliyordunuz?” » Ali Şükrü Bey arasında yer aldı. İzmir Mustafa Kemal Paşa: suikastı sebebiyle İstiklal “Evet, iyi idi.” Mahkemesi’nde yargılanır- H. H. Bey: “Ben pekiyi bi- liyorum, yaptığı fedakârlık. Müsaade ken Kâzım Karabekir’le birlikte son buyurun efendim. Harb-i Umumî’de anda ipten kurtuldu. Fakat 1931’de 2017 NİSAN / DERİN TARİH 93
Dosya ————————————————————————————————————————— » Katledilen ilk vekil KOMÜNİSTLERİN Trabzon Mebusu Ali Şükrü Bey, Birinci Meclis’in cinayete kurban giden ilk mebusuydu. Topal Osman’ın KISA MECLİS HAYATI katlettiği vekilin cenaze töreninden bir kare. Birinci Meclis’in en renkli simalarından biri Tokat mebusu İstanbul’da tren çarpması neticesinde Ankara İstiklâl Mahkemesi hakkında Nâzım Bey’di. Halk İştirakiyyun Fırkası kurucuları arasında yer alan öldü. Tren hattına nasıl girdiğine da- idam cezası verdi. 8 Ocak 1921’de me- Nâzım Bey, 4 Eylül 1920 tarihinde Birinci Gruba karşıtların oylarıyla ir açık bir bilgi yok. Dolayısıyla ölümü busluğu düşürüldü. 150’likler listesine Dâhiliye Vekilliği’ne seçildi. Ancak Mustafa Kemal’in itirazı üzerine cinayet şüphesi taşıyan isimlerden bi- alındı. Ölüm tarihi olan 10 Eylül 1951’e Komünistlik ve Yeşil Ordu ile ilişkisi gerekçe gösterilerek görevden ridir. kadar Ürdün’de sürgün hayatı yaşadı. çektirildi. Türkiye’nin ilk komünist bakanı ve milletvekili olarak tarihe Abdülkadir Kemalî Bey yazar Or- geçti. Nâzım Bey, Bursa Mebusu Şeyh Servet ve Karahisar-ı sahip Kaçanlar, sürgünler, tasfiyeler han Kemal’in babasıdır. Gazete neşre- Mebusu Mehmed Şükrü Bey’in Ölümden kurtulmuş olan İkinci den muhalif bir hukukçuydu. Birçok dokunulmazlıkları, ihtilal teşebbü- sü gerekçe gösterilerek 21 Mart Grup mensuplarından Mehmed Akif, hukukî görüşü içtihat olarak takip 1921 tarihinde kaldırıldı. 12 Nisan 1921’de tutuklanan Nâzım Bey, 9 Reşit Bey, Abdülkadir Kemalî ve Hüse- edilirken muhalifliği sebebiyle İstik- Mayıs 1921’de gizli Komünist Partisi teşkili iddiasıyla hükümeti devirme yin Avni Birinci Meclis’in diğer renkli lal Mahkemelerinde yargılanacağı suçu sabit görülüp 15 yıl küreğe mahkûm edildi. 12 Mayıs 1921’deki muhalif simalarıdır. haberini aldı. Bunun üzerine 1930’da meclis oturumunda milletvekilliği düşürülerek Kayseri Cezaevi’ne Mehmed Akif’in muhalifliği II. Ab- Suriye’ye kaçtı. 1939’da çıkan aftan is- gönderildi. dülhamid karşıtlığı kadar sert değildi. tifade ederek geri döndü ve Ankara’ya muhalif bir demokrat olarak Birinci Meclis’in en çalışkan vekiliydi. Birin- Ancak hayallerinin sükut ettiği ger- yerleşti. Siyasetten uzak kaldı; 1949’a ci dönem yasama süresi içinde 409 kez kürsüyü kullanarak en fazla konuşma çeğiyle yüzleşmişti. Şiiri İs- kadar yargıçlık ve avukat- yapan milletvekili unvanına sahip ol- muştu. İkinci dönem meclis dışında tiklal Marşı olarak ayakta lık yaparak hayatını sür- bırakıldı. Sonrasında Gazi’ye suikast- tan yargılandı. Hakkındaki suçlama- okunurken, gariptir, bu- dürdü. Koçkıri Tahkik ların asılsızlığı ortaya çıkınca beraat etti. Ankara’dan uzak bir hayat tercih rada barınamadığı için Heyeti’nde yer aldığı ederek İstanbul’a yerleşti. Damadı Nu- rettin Topçu’nun fikir hayatının inki- Mısır’ın yolunu tut- dönemde Yusuf İzzet şafında oldukça tesir sahibidir. 23 Şu- bat 1948’de İstanbul’da vefat etti. muştu. Tedavi için Paşa’nın yapılan zu- Mahmut Akyürekli İstanbul’a geldiği lüm ve kırımı ma- Tarihçi - Yazar. Haziran 1936’ya zur gören görüşle- kadar Mısır’da rine tepki vererek yaşamak zorunda raporları imzala- kaldı. Aralık 1936’da madı ve heyetten çe- İstanbul’da tedavi gö- kildi. Bu tavrı o zama- rürken vefat etti. » Mehmed Akif na göre oldukça cesur Reşit Bey ise Çerkes Et- bir davranıştı. Ersoy hem’in abisiydi. Çerkez Et- Mustafa Kemal Paşa ile hem-İsmet İnönü kavgasın- Erzurum Kongresi’nden iti- da kardeşi Ethem’den yana olmakla baren beraber olan, İkinci Grubun li- kalmadı, yapılan muamele karşısında deri Hüseyin Avni Bey iyi bir hatip, onunla beraber Yunanistan’a sığındı. bilge bir kişiydi. Ayrıca iflah olmaz 94 DERİN TARİH / 2017 NİSAN
HER ŞEY YENi BAŞTAN! Bölgeyi, haritayı, dünyayı, yeni baştan okuyan program, Büyük Oyun başlıyor. Uluslararası sistem, Dünya savaşları, Küresel çözülme, Çözülen ittifaklar, Terör kuşakları, Yüzleşme ve Hesaplaşma, Yeni Bir Tarih, Yeni Bir Dünya… Her Perşembe 21:00 İbrahim Karagül ve Nedret Ersanel’le Digiturk 39 / D-Smart 41 / Teledünya 55 GERÇEK Teledünya HD 64 / Kablo Tv S22 Tivibu 65 / Turkcell Tv 39 tvnet.com.tr
— Son Başbuğ Alparslan Türkeş OLCAY CAN KAPLAN [email protected] Vefatının 20. yıldönümünde Alparslan Türkeş nâm-ı diğer ‘başbuğ’ ülkenin verdiği en çetin imtihanlara şahitlik etmiş, kendisi de zorlu sınavlar vermişti. Göçler, darbeler, sürgünler ve hapis cezalarıyla geçen hayatından ibretlik dersler çıkarırken, başkanlık sistemi hakkındaki görüşlerini okuduğunuzda çok şaşıracaksınız. EVETBAŞKANLIĞA DEMİŞTİ 96 DERİN TARİH / 2017 NİSAN
—————————————————————————————————— Son Başbuğ: Alparslan Türkeş Sert bakışları, simasıyla bütün- yapabiliyorlardı? O zamana kadar Mil- Sürgün ve büyük dönüş leşmiş alın çizgileriyle bir dev- li Şef’in müsaade etmediği hiçbir gös- rin gençliğinin gözünde ‘başbuğ’ teri yapılamazdı. Demokrasi, eşitlik, Türkiye 1950’li yıllarda tanıştığı olarak anılan ve bugün de anılmaya hürriyet, gençlik... Bütün bunlar Tür- demokrasiyi 27 Mayıs 1960 ihtilaliy- devam eden Alparslan Türkeş’in vefa- kiye’nin 1944 iktidarında hep palav- le askıya alacaktı. Bu antidemokra- tının üzerinden 20 yıl geçti. Türk si- radır. Halkın alkışları, gençlikten çı- tik yöntemle seçilmiş iktidara el çek- yasetine damga vuran ‘dev’ isim Kıb- kacak “yaşa” naraları kayıtsız şartsız tiren askerlerin arasında Alparslan rıs’ta açacaktı gözlerini dünyaya. İnönü’nün tekelinde kalmalıdır.” Türkeş ismi dikkat çeker. Türk mille- Ailesi buraya Kayseri’den göç etmişti. ti 27 Mayıs cuntacılarının yönetime el İbn Haldun’un dediği gibi coğrafya ka- Milli Şef istibdadına karşı çıkan koyduğunu Türkeş’in sesinden öğren- derdir; Türkeş Kıbrıs’taki artan Rum milliyetçileri ‘tabutluk’ günleri bek- di. Aynı zamanda darbenin hemen ar- tazyikinden kurtulmak için 1933’te Li- liyordu. Vatan hainliği suçlamasıyla dından yönetimi devralan Milli Birlik masol adlı gemiyle İstanbul’a ayak bas- hâkim karşısına çıktığında bunu şid- Komitesinin üyelerindendi. Başbakan tığında henüz 16 yaşındaydı. detle reddederek, “Ben yeryüzünde Müsteşarlığı görevini yürüttü. Fakat her şeyden çok milletimi ve vatanımı Cumhuriyetin ilanıyla birlikte ismi- Genç Türkeş askerlik mesleğine ilk severim” cevabını verecekti Türkeş. ni ‘karışık’ işlerde hep duyduğumuz adımlarını İstanbul’da attı. 1933’de Ku- Mahkeme 9 ay, 10 gün hapis cezası ve- “İsmet Paşa(!) Faktörü” burada da dev- leli Askeri Lisesi’ne girdi, 1939’da Harp rir fakat bir yıl hücre hapsi yattığı için reye girdi ve CHP’lilerin telkinleriyle Okulu’ndan mezun olarak Türk Silah- tahliye edilir. Türkeş’in aldığı bu ceza MBK 13 Kasım 1960’da Alparslan Tür- lı Kuvvetlerine katıldı. 2. Dünya Sava- Askeri Yargıtay tarafından daha sonra keş’in de aralarında bulunduğu milli- şı yılları, memlekette ekonomik sıkın- bozulur fakat bu vatanperver genç di- yetçi-muhafazakâr 13 ismi tasfiye etti. tılar almış başını gidiyor. Alparslan mağlara kazınmıştır artık. Milliyetçi- Türkeş için sürgün günleri başlamıştı. Türkeş bu karanlık günlerin yakında ler bugün hâlâ kutlanan 3 Mayıs Türk- Ne de olsa ‘muhacir’ bir ailenin ferdiy- sona ereceğine inanır ve 1940’ta ilk çülük gününün mimarlarının adını di; göçmek-sürülmek adeta onunla bü- evliliği yapar. Ayzıt, Umay, Selcen, Se- marşlarında anmaya devam ediyor- tünleşmişti. Hindistan Yeni Delhi’deki venbige (Çağrı) ve Yıldırım Tuğrul ve lar: “Yiğitçe buyruğa gönül verdiler, mecburi ikameti sırasında da hükü- daha sonraki evliliklerinden de Ayyü- Alparslanlar, Toganlar, Orkun, İdiller, mete ikazlar içeren mektuplar yazma- ce ve Ahmet Kutalmış dünyaya geldi. yürüyün, yürüyün haydi yiğitler”… ya devam etti. İsimlerden anlaşılacağı üzere ömrünü adayacağı mefkûrenin etkisine çok- Türkeş’in en büyük hayali askeri- 23 Şubat 1963’te yurda dönerek Hu- tan girmiştir. yede yükselmekti. 1948’de Genelkur- zur ve Yükseliş Derneği’ni kurdu. Kısa may’ın açtığı sınavlarda gösterdiği ba- süre sonra Talat Aydemir’in darbe gi- 3 Mayıs 1944. Türk milletinin ve şarı askeri eğitimine ABD’de devam rişimine dâhil olduğu iddiasıyla 4 ay devletinin bekası fikrinin savunucu- etmesinin yolunu açtı. ABD’de piyade hücre hapsinde tutuldu. Yargılama so- su münevverler ve üniversiteli gençler okulu ve Amerikan Harp Akademi- nucunda beraat etti. Sivil siyaset yap- kendilerini cumhuriyetin ‘gerçek’ sa- si’ndeki eğitimleri başarıyla tamamla- ma isteğini Cumhuriyetçi Köylü Mil- hipleri olarak gösterenlere karşı Tür- dı. 1957’ye kadar Türk Genelkurmay’ı let Partisi’ne üye olarak resmîleştirdi. kiye Cumhuriyeti tarihinde bir ilki Temsil Heyeti üyeliğini sürdürdü ve 1964’de üye olduğu partide bir yıl son- gerçekleştirerek ideolojik tavırlarını bu süre içinde Uluslararası Ekonomi ra genel başkanlık koltuğuna otura- ortaya koyarlar. CHP’yi Serbest Cum- alanında yüksek tahsil yaptı. caktı. Türkiye’de siyasetin kutuplaştı- huriyet Fırkası ve Terakkiperver Cum- ğı bir dönemde CHP-AP çekişmelerine huriyet Fırkası’ndan sonra siyaseten yeni bir alternatif sunan CKMP 8-9 Şu- en sert eleştirecekler arasında kimler bat 1969’daki olaylı kongresinde adı- yoktur ki: Zeki Velidi Togan’dan Hü- nı Türkeş’in teklifiyle Milliyetçi Ha- seyin Nihal Atsız’a, Reha Oğuz Türk- reket Partisi olarak değiştirdi. Aşırı kan’dan Cihat Savaş Fer’e, Nurullah Türkçü akımların partideki ağırlığını Barıman’dan Fethi Tevetoğlu’na, Nej- ortadan kaldırarak “Hira dağı kadar det Sançar’dan Cebbar Şenel’e birçok Müslüman, Tanrı kadar Türk” şiarıy- isim… la Türk-İslam sentezinin siyasî arena- da vücut bulmuş haliydi MHP. Olaylı Bu isimlerin yanında henüz 27’sin- kongrede bir taraf “Tanrı Türk’ü koru- de bir üsteğmeni görürüz. Ankara sun” diye slogan atarken, Türkeş ve ar- Ulus Meydanı’na doğru yürüyüşe geç- kadaşları “Kanımız aksa da zafer İsla- tikleri sırada polis tarafından yaka pa- mın” dediler. ça gözaltına alınan bu genç üsteğmen daha sonra o günleri şöyle anlatacak- 1965’te girdiği meclisten 12 Eylül tı: “Bunlar Milli Şef ve onun gözde 1980 İhtilali sonrasında çıkmak zo- Milli Eğitim Bakanına nasıl gösteri runda bırakıldı Türkeş. Sivil siya- 2017 NİSAN / DERİN TARİH 97
İz Bırakanlar—————————————————————————————————————— TÜRKEŞ DE » Türkeş’ten aile fotoğrafı “TEK BAŞKAN, TEK Alparslan Türkeş’in ailesiyle görüldüğü ender fotoğraf karelerinden biri. Sağında ilk hanımı Muzaffer MECLİS” DEMİŞTİ Türkeş. Kucağında oğlu, bugün Başbakan Yardımcısı olan Yıldırım Tuğrul Türkeş. Arkada ayaktaki hanım ise büyük kızı Ayzıt. Türkiye’nin koalisyonlardan çok çektiğini bilen Alparslan Türkeş sete değer verdiğinden ve darbelerle Eylül’den sonra da benzer mağduriyet- Temel Görüşler adlı kitabında Türkiye’nin geri kaldığını idrak etti- leri yaşadı. 1987’de darbecilerin koy- başkanlığın ülke için en ideal sistem ğinden 1975 sonrasında kurulan 1. ve duğu siyasî yasakların halkoylamasıy- olduğunu belirtmişti. Eski Türk 2. Milli Cephe hükümetlerinde Tür- la kaldırılmasının akabinde Milliyetçi devletlerinin tek bir lider etrafında kiye’nin normalleşmesi için çabaladı. Çalışma Partisi’nin genel başkanlığına birleşerek başarılar kazandığı- Fakat Türkiye’nin içinde bulunduğu seçildi. 24 Eylül 1991 seçimlerine o dö- nın altını çizen Türkeş, başkanlık durum korku filmi setlerini aratmı- nem irticai faaliyetlerin odağı ilan edi- sistemini şu sözlerle savunmuştu: yordu. Sovyetler Birliği’nin desteğini len Refah Partisi çatısı altına girmeyi “Milliyetçi hareket tek başkan, tek arkasına alan bazı örgütler milliyet- kabul ettiğinde Türkiye’deki normal- meclis sistemini savunur. Çağımız çi-muhafazakâr gençleri hedef almaya leşmeyi ne kadar çok istediği bir kez kuvvetli, adil ve hızlı icra çağıdır. başlamışlardı. Türkeş, MHP tabanını daha anlaşıldı. 1992’de ise darbecilerin Türk milleti, dünya imparatorlukları olaylara karışılmaması için ikaz etti. kapattığı MHP’yi yeniden siyasî arena- kurduğu devirlerde kuvvetli, adil Fakat bugün anlaşıldığı üzere 12 Ey- ya çıkartan Türkeş olacaktı. ve hızlı icra sistemini uygulamıştır; lül cuntacıları darbeye zemin hazırla- kuvvetli ve hızlı icra, icra gücünün mak için ‘Türkeş’e rağmen’ MHP’lileri Bir avuç dava arkadaşının başlattı- tek elde toplanmasıyla mümkündür. sokağa döküp Türkiye tarihinin en ka- ğı hareketin iki yıl sonra iktidar ortağı Bunun için tarih ve töremize uygun ranlık günlerinin yaşanmasına sebep olduğunu göremeden, karlı bir Anka- olarak başkanlık sistemini savunu- oldular. 12 Eylül’de komünizm tehdidi- ra gününde 4 Nisan 1997’de vefat etti. yoruz. İcrayı, cumhurbaşkanlığı ve ni öne süren generaller, komünizmle Cenazesine kendisine kıyasıya eleşti- başbakanlık olarak ikiye bölemeyiz. mücadele eden MHP’li gençleri darağa- renler dahi katıldı. Ölmeden değeri ve Her konuda bütünleşmeci oldu- cına göndermekten geri durmadı. Dar- kıymeti anlaşılamayan isimlerden biri ğumuza göre, icranın başında da benin ardından tutuklanan Türkeş, ta- olarak kara kaplı tarih defterine ismi bütünleşmeci olmalıyız. Türk tarih rihe MHP ve Ülkücü Kuruluşlar davası yazılanlardı. Bugün hâlâ milyonlarca felsefesi ve tarihinde icra organı hiç- olarak geçen yargılamalarda 9 Nisan gencin dilinde ve gönlünde “başbuğ” bir zaman bulunmamış, yani tek bir 1985’e kadar tutuklu kaldı. olarak saygınlığı devam ediyor. Anka- başkan tarafından yürütülmüştür. ra Beştepe’deki kabri yılın her günü Milliyetçi Türkiye’de de demokratik Türkeş 27 Mayıs’ın ardından geli- gönül verenleri tarafından ziyaret edi- milli cumhuriyet ilkesi içinde başkan, şen süreçte nasıl mağdur olduysa, 12 liyor. Türk milletinin yürütme organının tek başı olacaktır. Tek başkan siste- mine uygun olarak yasama organı yönünden de tek meclis sistemini savunuyoruz. Avrupa krallık veya federal devlet rejimlerinin bir mirası olan senatonun, millet meclisi ya- nında yasama işlerini geciktirdiği bir hüviyet taşıması dolayısıyla kaldırıl- masını istiyoruz.” 98 DERİN TARİH / 2017 NİSAN
2017 NİSAN / DERİN TARİH 99
Search
Read the Text Version
- 1
- 2
- 3
- 4
- 5
- 6
- 7
- 8
- 9
- 10
- 11
- 12
- 13
- 14
- 15
- 16
- 17
- 18
- 19
- 20
- 21
- 22
- 23
- 24
- 25
- 26
- 27
- 28
- 29
- 30
- 31
- 32
- 33
- 34
- 35
- 36
- 37
- 38
- 39
- 40
- 41
- 42
- 43
- 44
- 45
- 46
- 47
- 48
- 49
- 50
- 51
- 52
- 53
- 54
- 55
- 56
- 57
- 58
- 59
- 60
- 61
- 62
- 63
- 64
- 65
- 66
- 67
- 68
- 69
- 70
- 71
- 72
- 73
- 74
- 75
- 76
- 77
- 78
- 79
- 80
- 81
- 82
- 83
- 84
- 85
- 86
- 87
- 88
- 89
- 90
- 91
- 92
- 93
- 94
- 95
- 96
- 97
- 98
- 99
- 100
- 101
- 102
- 103
- 104
- 105
- 106
- 107
- 108
- 109
- 110
- 111
- 112
- 113
- 114
- 115
- 116
- 117
- 118
- 119
- 120
- 121
- 122
- 123
- 124
- 125
- 126
- 127
- 128
- 129
- 130
- 131
- 132
- 133
- 134
- 135
- 136
- 137
- 138
- 139
- 140
- 141
- 142
- 143
- 144
- 145
- 146