Dosya makası daha da açmıştır. Gerek 1941 yılında kurulan Tudeh Partisi’nin, ge- rekse sonraki örgütlenmelerin geliş- tirdiği sol söylem toplumda yeterince makes bulamamıştı. İlaveten, özellik- le Musaddık önderliğindeki milliyetçi hareket 1950’lerin hemen başında Amerika marifetiyle Şah lehine bas- tırılmıştı. Takip eden süreçte yoğun olarak anti-emperyalist ve Üçüncü dınların evlerine çekilmesine yol açtı. » Seyyahların gözü ondaydı Dünyacı dille bezenmiş bir İs- Açılmak istemeyen kadın öğretmen- lamcı siyaset Pehlevi baskısına lerden istifa edenler olmuş, okullar Isfahan’da Meydan-ı Şah’ın doğu karşı yürütülen mücadelenin birdenbire boşalmıştı (A. Najmabadi, kenarındaki Lütfullah Camii (1603- odağına yerleşti. “Authority and Agency”, The State and 19) adını şeyh Lütfullah Meysiyü’l- Tütün İsyanı’ndan meş- the Subaltern, ed. Touraj Atabaki (London, rutiyet devrimine uzanan 2007), s. 174-5). İşçiler ve diğer toplum- Amili’den alır. Şah Abbas’ın inşa ve Rıza Şah diktatoryasına sal gruplar da Pehlevi politikalarının ettirdiği yapının mavi-beyaz karşı verilen mücadelelerin doğrudan ya da dolaylı kurbanları ol- kâh başını çeken, kâh önem- muştu. renkte sarmal arabeskle bezenmiş kubbesi döneminin en nadide İmtihan bitmedi örneklerinden biridir. 19. yüzyıl boyunca Osmanlı İm- li bir parçası olan din adamları, paratorluğu’ndakine benzer şekilde İran’da da mevcut yapıyı ıslah çaba- sürgündeki Ayetullah Humeyni’nin ları ile baştan aşağıya yeni kurum ve zihniyetleri benimseme arasında liderliğinde, özellikle 70’ler boyunca gelgitler yaşanmıştı. 20. yüzyılın ba- şından itibaren ıslah yerine moder- Kıta Avrupa’sındaki bazı ülkelerin Pehlevi aleyhtarı hareketin odağında nize etmeyi öne çıkaran politikalar benimsenecekti. yanı sıra Türkiye’dekine benzer şe- yer aldılar. İran Devrimi en azından Bu yapılırken birkaç nesildir siyasî, kilde iki dünya savaşı arasındaki dö- İslamcı unsurlar açısından temel ola- edebî ve entelektüel dilin önemli bir unsuru olan hürriyet ve eşitlik kav- nem İran’da da otoriter politikaların rak devletin, toplumun değerlerine ramlarıyla muktedirlerin, elde edil- mek istenen sonuçların ancak birçok öne çıktığı bir safhadır. Uzun yıllar karşı giriştiği mücadeleyi tasfiye ve demokratik süreci askıya alarak kay- dedilebileceğine dair kanaati gerilim istibdat ile yabancı güçlerin emper- toplumuyla insicamlı bir devlet inşa konusu olmaya devam etti. 1. Dünya Savaşı esnasında ve sonrasında ortaya yalist politikaları arasın- etme hedefinin sonucuydu. çıkan yıkım, bu gerilimi ikinci tutum lehine muvakkaten de olsa rafa kal- da sıkışmış olan İran, Modern kurum ve toplum- dıracaktı. 1920’lerin ortaların- sal yapıyla İslamî kavram dan itibaren dış ve öğretilerin nasıl bağ- müdahalelerden daştırılacağı, İslamın peyderpey sıyrıl- hangi kanallar ve mışsa da içeri- ne dereceye kadar deki baskının müdahil bir unsur boyutu giderek olarak devlet ida- artmıştı. Özellik- resinde yer alacağı le iktisadi alanda konuları ise devrim kaydedilen yapısal » Muhammed Rıza sonrası tartışmaların ilerlemeye rağmen merkezine yerleşecekti. modernleşme gayri- Şah Pehlevi 2010 baharındaki yol memnun sınıflar ortaya arkadaşlarım olan iki Hü- çıkarmış, bu da modernite- seyin’in ve daha birçoklarının nin yalnız kurumsal tezahürlerinin fikirleri İran’ın moderniteyle imtiha- değil, kendisini tartışmaya açmıştı. nının sürdüğünü göstermekte. 1941’den itibaren İkinci Pehlevi dönemi boyunca Batı tarzı yapısal ilerlemeyle nevi şahsına münhasır diktatorya arasındaki tezat, devlet ile serhan afacan toplumun geniş kesimleri arasındaki Hollanda Leiden Üniversitesi Ortadoğu Çalışmaları Bölümü Doktora Öğrencisi. 2015 EYLÜL / DERİN TARİH 99
İRAN’IN KADİM ORTADOĞU SEVDASI İran’ın siyaseten Ortadoğu’ya ilgisi son yıllarla sınırlı değil. Gerek Irak-İran Savaşı, gerekse Lübnan Hizbullah’ı ile İsrail arasında yaşanan mücadelelerde adını çok sık zikretsek de İran’ın Ortadoğu’daki macerası daha eskiye dayanıyor. Sıradışı tarİh olduğunu rahatlıkla görebiliriz. MÖ sundaki Selevkosları tarih sahnesinden 5. yüzyılda II. Kyros döneminde bü- siler. (Selevkosları daha çok Nemrut MehMet çelİk tün gücünü bölgeye teksif eden İran, dağındaki heykellerinden tanıyoruz.) Mezopotamya’nın tamamını ve Ana- » Prof. Dr., Celal Bayar Üniversitesi dolu’nun önemli bir bölümünü işgal MÖ 50’lere geldiğimizde yeni bir Fen - Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Başkanı eder. Yahudiler, bu işgal sırasında Ba- gücün belirdiğini görürüz: Romalılar! bil esaretinden kurtularak özgürlükle- Çok geçmeden iki güç Harran yakın- [email protected] rine kavuşur ve Filistin bölgesine geri larında karşı karşıya gelirler (MÖ 53). dönerler. Coğrafyayı iyi bilen, yıllardır yöneten T arihe biraz merakı olanlar, Hz. ve yerel lojistik desteği kontrol eden Ömer (ra) devrinde Kadisiye I. Darius zamanında idarî birimler Persler yeni rakiplerini perişan ederler. (636) ve Nihavend (642) savaşlarından olarak “satraplıklar” kurulur. Artık Ancak Roma bir dünya imparatorluğu sonra Sasanî Hanedanı’nın tarihe ka- bölgenin tek gücü ve hâkimi İran’dır. vizyonuna sahiptir, öyle hemen pes et- rıştığını ve İran’ın İslam coğrafyasının Büyük İskender Anadolu ve Suriye’de- meyecektir. Hazırlıklarını tamamlayan bir parçası haline geldiğini bilir. Sel- ki gücünü kırdığını Perslerin burada- Tiberius komutasındaki Roma ordusu çuklu döneminde pek tarih sahnesin- ki hâkimiyetine son verir (MÖ 334). Perslere ilk darbeyi indirir ve kısa sü- de görülmezken Osmanlı döneminde Özellikle MÖ 333’de İskenderun’da, rede onları Suriye’den çıkarır (MÖ 19). İran’ın, Safevilerle bu coğrafyada ye- ardından Erbil yakınlarındaki Gavga- niden söz sahibi olduğu görülür. Kasr-ı mela Ovası’nda III. Darius’un ordusu- Tarih İsa-Mesih’le Milad’dan sonra- Şirin Antlaşması’nın ise Osmanlı’yla nu yok ederek Persleri Irak, Suriye ve ya dönüşünce Roma bölgede yeni bir ilişkileri dondurduğu ve İmam Humey- Anadolu’dan sürer. lojistik tabanla karşılaşacaktı: Hıristi- ni ile birlikte İran’ın Ortadoğu’da ye- yanlık. Bu yeni dinin heyecanlı mümin- niden etkili bir güç olduğu, hatta son İskender’in ölümünden sonra Selev- leri Roma vatandaşıydı ve bu din Suri- 20 yılda bölgedeki etkinliğini artırdığı koslar dönemi başlar. MÖ 140 yılına ye’de, güneydoğu bölgemizde ve yukarı müşahede edilir. kadar İran’ın bu topraklarda ciddi bir Mezopotamya’da hızla yayılıyordu. Bu etkinliği görülmez. Bu yıldan itibaren dine toleranslı yaklaşan Roma, önem- İran’ın siyasî tarihine baktığımızda İran’daki Part hanedanı tekrar sah- li bir bölgesel lojistik destek unsuruna doğu ve kuzey coğrafyalarıyla adeta neye çıkar. Zağros Dağları çevresinde sahip olurken, Mecusî İran eski demog- hiç ilgilenmediğini, gözünün hep ba- İran ordusu Selevkoslara ilk darbeyi rafik gücünü kaybediyordu. tıda, yani Anadolu ve Irak-Suriye’de vurur ve bölgeye yerleşir. Tarihler MÖ 129’u gösterdiğinde II. Ferhad yöneti- Bu olumlu ortamdan faydalanan mindeki Pers orduları Fırat’ın doğu- Traianus, 114 yılında Anadolu ve Suri- ye’den Persleri temizlediği gibi, 115’te 100 DERİN TARİH / 2015 EYLÜL
Perslerin başkenti Ctesiphon’a girdi ve döneminde Hıristiyanlara karşı alınan » Şah önünde diz çöken imparator Mezopotamya’nın tamamını ele geçir- sert tedbirler, yer yer katliamlara va- di. Artık Ortadoğu’da İran’ın esamisi ran kanlı uygulamalar Ortadoğu’daki İran Şahı I. Şapur Roma ordusunu okunmamaktaydı. Müşterek impara- bütün Hıristiyan tabayı rahatsız etti bozguna uğratıp imparatoru esir torlar Marcus Aurelius (161-180) ve ve arayışlara sevk etti. almıştı. Şah bu zaferini, İmparator Lucius Verus (161-169) dönemlerinde Valerianus’un at üzerindeki Perslerle yapılan bütün savaşlar Ro- Bölgede durumu dikkatle takip Şapur’a diz çökerek teslim oluşunu ma’nın üstünlüğüyle sonuçlandı. An- eden İran Şahı I. Şapur (241-72) he- temsil eden bu kabartmayla cak İran, bölge üzerindeki tarihî iddia- men harekete geçti ve bir koldan Er- ölümsüzleştirmişti. larından tamamen vazgeçmedi. Roma menistan, diğer koldan Suriye üzerine orduları başkente avdet edince bölgeye yürüdü. Şapur, İmparator Valerianus Nasturiler İran’a sığınınca… sızmaya, vur-kaç taktikleriyle şehirleri (253-60) komutasındaki Roma ordusu- yağmalamaya başladı. Sasanî haneda- nu Edessa (Urfa) önlerinde hezimete Kısa bir süre sonra Roma bölüne- nı döneminde bu yöntem hep uygula- uğrattı, imparatoru esir aldı. Akabinde cek, Doğu Roma’nın başkenti Kons- nacak, ancak bölge yine de Roma de- Antakya’ya kadar gelerek Suriye’yi ele tantinopolis’e taşınacaktı. Bu coğ- netiminde kalacaktır. geçirdi ve Akdeniz’e ulaştı. I. Şapur bu rafyadaki tebaanın önemli bir kısmı muhteşem zaferini Nakş-ı Rüstem’deki Hıristiyanlaşınca Hıristiyanlarla kavga Roma’nın her ne kadar resmî bir devasa kabartmayla (İmparator Va- etmenin anlamı yoktu. Milano Ferma- devlet dini vardıysa da, siyasal siste- lerianus’un at üzerindeki Şapur’a diz nı (313) ile özgürlük tanınan Hıristi- miyle çatışmadığı sürece mahallî-böl- çökerek teslim oluşunu gösterir) tari- yanlığı, Büyük Konstantinus bir yan- gesel dinlere toleranslı bir yaklaşım he yazdırdı. Artık Roma’da siyasî is- dan güçlendirdi, öte yandan da devlete göstermişti. Bu toleranstan ilk dö- tikrarsızlık ve bölgede İran hâkimiyeti entegre etti. Legal hale gelen Hıristi- nemlerde Hıristiyanlar da faydalandı. vardı. yanlık, Büyük Theodosius ile resmî Roma Suriye, Mezopotamya ve Ana- din oldu (380). dolu’dan İranlıları söküp atarken halk Bu durum 282 yılına dek devam tabanından aldığı lojistik destekten etti. Bu tarihten itibaren Roma yavaş Devlet yeni dinin heyecanıyla Doğu büyük faydalar sağlamıştı. Ancak 3. yavaş toparlandı. Tarihler 298’i göster- topraklarında güçlü bir destek hayal yüzyılın ortalarına doğru Hıristiyan- diğinde Roma orduları Galerius’un ko- ederken, bu sefer kiliseler arasında lığın resmî devlet diniyle mücadeleye mutanlığında Ctesiphon’a girdi. Şehri kristolojik (Hz. İsa’nın tabiatı üze- başlaması ve siyasal sistemi bazı ko- yağmalayıp geri çekildiler. İmparator rindeki farklı görüşler) münakaşalar nularda sıkıştırması devletin bu ılımlı Diocletianus (284-305) İran’ın vur-kaç başlamıştı. Kilise Ortodoks, Monofizit politikasından vazgeçmesi neticesini taktiğini etkisiz hale getirmek için yeni (Yakubiler) ve Diyofizitler (Nasturiler) doğurdu. İmparator Decius (249-51) idarî düzenlemeler yaparak askerî tah- diye üçe bölündü. Devlet mezhep kimatları güçlendirdi. 2015 EYLÜL / DERİN TARİH 101
Sıradışı tarİh MehMet çelİk birliğini sağlayayım derken Diyofizit ve da Hüsrev Anuşirvan da bir bahane ile bozulduğunu ileri sürerek önce Dara, Monofizitlere baskı uygulamaya başla- anlaşmayı bozarak Mezopotamya ve Urfa, Diyarbakır, arkasından Mezopo- yınca Nasturiler İran topraklarına sı- Suriye’yi ele geçirdi (540). Bu tarihten tamya, Suriye ve Filistin’i ele geçirdi ğındılar; Yakubiler ise devlete küserek 562 yılına kadar Hüsrev’in Bizans top- (604-607). Roma Ortadoğu’yu kaybet- dağlık bölgelere çekildiler. raklarına saldırıları devam edecekti. miş, İmparator Phokas büyük prestij Justinianus çok ağır şartlarla yeni bir kaybı yaşamıştı. Bundan yararlanan Bu durumdan faydalanan İran Şahı barış anlaşması imzalamak zorunda Heraklius, Phokas’ı devirerek impara- Kabad önce Erzurum’u, ardından Di- kaldı ve ardından 565’de öldü. torluk tahtına oturdu. yarbakır olmak üzere doğu ve güney- doğu bölgesini işgal edince İmparator II. Justinus döneminde Bizans biraz İran istilası Heraklius döneminde Anastasius ağır şartlar altında barış toparlanınca barış anlaşmasına göre daha hızlı şekilde devam etti. Hüsrev imzalamaya mecbur kaldı. Justinianus her yıl ödemesi gereken haracı gön- II. Perviz adeta bir yıldırım harekâtı döneminde devlet biraz toparlanınca dermedi (573). Doğuda bir kez daha başlatmıştı. 613’te Bizans ordusu İran’la yeniden karşı karşıya geldi. Da- savaş çanları çalıyordu. Hüsrev iki Antakya önünde büyük bir hezime- ra’daki ilk karşılaşmayı Bizans kazan- koldan Suriye’ye saldırdı, arkasından te uğradı. Hüsrev Perviz arkasından dıysa da, hemen arkasından Callinice Ermenistan ve Anadolu’ya girdi. İran Damaskus’a (Şam’a) girdi. Kuzeyde (Rakka)’deki savaşın galibi İran ordu- orduları Kapadokya’ya kadar ilerledi- Kilikya yolunu aşarak çok önemli ve larıydı. ler. Ne var ki Justinus 578’de, Hüsrev stratejik bir kale olan Armenian’dan ise 579’da savaş devam ederken öldü. Bizans askerlerini çıkarttı. Özellikle Kabad 531’de ölünce yerine geçen Hüsrev’in yerine geçen Horzmid, Ana- 614 yılında üç haftalık bir kuşatmadan Hüsrev Anuşirvan, Justinianus ile dolu’da işgallere devam edecekti. sonra Kudüs’ün de düşmesi, sadece Bi- “Ebedî Barış” adı verilen bir anlaşma zans’ı değil, bütün Hıristiyan dünyası- yaptı. Justinianus gerçeği görmüştü: Sasaniler Kudüs kapılarında nı moral olarak çökertti. Nasturiler İran denetimine girmişler- di. Yakubiler ise devlete küskündüler. Savaş 580 tarihine kadar sürdü. 10 Şehir günlerce alevler içinde yandı, İran coğrafyasıyla sınırdaş olan Gassa- yıl sonra Bizans toparlanmış olduğu korkunç katliamlar yaşandı. Bir tarih- niler de Monofizit, yani Yakubi idi. hissiyle bir kez daha harekete geçti. Bu çinin tasviriyle “…düşmanlar mütehev- defa İran orduları yenildi ve Horzmid vir (hiddetli) hayvanların yahut tahrik Yakubilerin İran tehlikesine karşı tahtını kaybetti. İran tahtına geçen edilmiş ejderlerin savletine (şiddetli kazanılması gerektiği Gassani Prensi Hüsrev II. Perviz, İmparator Mauri- saldırı) müşabih (benzer) bir savletle Haris b. Cebele tarafından Justinianus kius’la yeni bir barış anlaşması yaptı. şehri istila ettiler”. Şehir yağmalandı ve Theodora’ya iletildi. İstanbul’da 602 yılında Phokas Maurikius’u taht- ve Hıristiyan mabedleri tahrip edildi. Episkopos olarak takdis edilen Yakup tan indirince II. Perviz anlaşmanın Büyük Konstantinus ve annesi Helena Burdono bu işe memur edildi. Bu ara- tarafından inşa edilen “Mukaddes Me- zar Kilisesi” ateşe verilerek hazineleri talan edildi. Yıllardan beri Hıristiyan- lar tarafından katliama uğrayan Yahu- diler bu hengâmede İran tarafına geçip katliama fiilen iştirak ettiler. Bazı kay- naklar katliamda 60 bin Hıristiyanın hayatını kaybettiğini kaydeder. Ku- düs’ün hazineleri, Hz. İsa’nın çarmıha gerildiğine inanılan “Mukaddes Haç”la beraber Ktesifon’a götürüldü. Esirler » Sadece Bizanslıları mı yendiler? Sasaniler ile Bizanslılar arasında yaklaşık 4 asır boyunca devam eden savaşlar sonucunda Kudüs Sasanilerin eline geçecek, bu da Hıristiyan âlemini adeta çökertecekti. Bizans-Sasani savaşlarından birini tasvir eden resim. 102 DERİN TARİH / 2015 EYLÜL
arasında Kudüs Patriği Zaharya da lılarca kutsal sayılan Ganzak (Gence) » Perslerin silemediği izler bulunuyordu. üzerine yürüdü. Hüsrev dayanamayıp geri çekildi. İmparator için bu bilinç- MÖ 4. yüzyılda İran topraklarını da Hüsrev’in istilaları dalga dalga ya- li bir tercihti; burası Mecusiliğin çok içine alan bir coğrafyada hüküm yılıyordu. İran orduları Batı’da Kons- önemli bir dinî merkeziydi. Kudüs’e süren Selevkoslar MÖ 129’da Persler tantinopolis kapılarına dayanmış, Do- misilleme olarak Zerdüştün mabedini tarafından tarihten silindi. Dağılmakta ğu’da Mısır’ı ele geçirmişlerdi. Bizans yaktırdı ve şehri tahrip etti. olan Selevkoslardan ayrılarak bağımsız bitmek üzereydi. Devletin bütün ku- olan Komagene Krallığı hükümdarı rumları çökmüş; siyasî, iktisadî ve as- 624-25 yılarında da mücadeleler Antiokhos, adını yaşatmak için Nemrut kerî sistem çalışamaz hale gelmişti. devam etti. Heraklius 626’daki Avar- Dağı’na anıtsal heykellerle dolu larla-İranlıların müştereken gerçekleş- ihtişamlı bir mezar alanı yaptırmıştı. Rum suresindeki o savaş tirdiği Konstantinopolis kuşatmasını atlattıktan bir yıl sonra İran’a nihaî göre İran, Hüsrev döneminde istila Bu süreçte devletin asırlardır besle- darbeyi vurmak için Doğu’ya hareket ettiği tüm toprakları (Suriye, Filistin diği kilise ilk defa işe yaradı. Bir yan- etti. Ninova yakınında, Kur’an-ı Ke- ve Mısır) Bizans’a iade etti. Bütün Ro- dan servetini, hazinesi iflas etmiş dev- rim’in Rum suresinde (Rum / 2, 3, 4) ma-Bizans zaferin tadını çıkarıyordu. letin emrine verirken, bir yandan da bahsettiği bu büyük savaşta, Heraklius Ne de olsa Heraklius, İran’dan yüzyıl- din adamları kutsal savaş için insan- Hüsrev’i korkunç bir hezimete uğrattı. ların intikamını almıştı. Ne var ki He- ların dinî duygularını harekete geçirdi- (Rumlar yenildi. Arapların bulunduğu raklius ve Roma’nın muzaffer kuman- ler. Doğu’daki bu çöküntü ve yıkıntıyı bölgeye en yakın bir yerde onlar, bu danları Suriye ve Mezopotamya’da askerî ve iktisadî yönden tetkik eden yenilgilerinin ardından mutlaka galib bu kutlamanın son kez gerçekleştiğini İmparator, dinî yönden de devletin geleceklerdir. (Bu da) birkaç yıl içinde akıllarına dahi getirmiyorlardı. yıllardır takip ettiği politikayla Doğu (olacaktır). Onların bu yenilgilerinden Hıristiyanlarını canından nasıl bez- önce de sonra da emir Allah’ındır ve o Güneyden İslam orduları emin dirdiğini, devletten nasıl soğuttuğunu gün müminler, sevineceklerdir.) adımlarla Irak ve Suriye topraklarına görmüştü. Monofizitizmin ruhunu an- yönelmeye başlamışlardı. İki ezeli ra- lamaya çalışarak dinî birliği sağlamak Bu savaş Hüsrev’in tahttan indiri- kip için mukadder son geliyordu. Sad için Monotheism diye bilinen itikad- lip katledilmesine sebep oldu. İmpara- b. Ebi Vakkas komutasındaki İslam nâmeyi (Ektesis) hazırlatıp yayınladı. tor’un bu büyük zaferi başta başkent orduları Kadisiye, ardından da Niha- Antakya ve İskenderiye patrikleriyle olmak üzere tüm Hıristiyan âleminde vend’de Şahlığın üç bin yıllık saltana- sıkı bir işbirliğine girişti. sokaklarda eğlencelerle kutlandı, kili- tını tarihe gömerken, Yermük’te Halid selerde ayinlerle kutsandı. b. Velid, Mısır’da da Amr b. As ko- İmparator bütün hazırlıklarını ta- mutasındaki İslam orduları Roma’nın mamladıktan sonra Nisan 622’de ha- İmparator 630’da zaferini kutlamak ebediyen Ortadoğu coğrafyasından çe- rekete geçti. Anadolu’yu temizledikten için Kudüs’e geldi. Geri alınan Kutsal kilmesini sağlamışlardı. sonra Şahr Bârâz komutasındaki İran Haç törenle, sevinç ve gözyaşları için- ordusunu Armeniya bölgesinde ağır de yerine kondu. Bizans, yeni şah Kov- Artık Ortadoğu her şeyiyle Müslü- bir yenilgiye uğrattı. 623 yılında İran- rad-Şirû’ye ile barış imzaladı. Buna manların hâkimiyetine girmişti. 2015 EYLÜL / DERİN TARİH 103
Selçuklu tarihi BİR Sultanın İnSan OlaRaK PORtRESİ SULTAN 10ALPARLSİDLEARNL’IİNK SIRRI MUSTAFA ALİCAN Yalnız saraya değil, halkın kalbine de [email protected] kurmuştu tahtını. ultan Alparslan hiç kuşkusuz büyük bir hükümdar. Bi- Rakiplerinin, hatta zans’ı dize getirmiş ve Selçukluları imparatorluk kıva- düşmanlarının mında bir siyasî aktöre dönüştürmüştü. Bunları iyi kötü hayranlığını kazanmayı biliyoruz. bilmişti. İşte adaleti, Peki insan olarak nasıl biriydi? Fiziksel görünüşü, özellikleri, psi- özgüveni ve imanıyla kolojisi, günlük hayatı? Mesela gerçekten de ilkokuldan bu büyük liderin itibaren ders kitaplarımızı süsleyen Alparslan portresi hayatından seçtiğimiz ona benziyor muydu? 10 asırlık 10 sır. Bu soruların fazla sorulmayışı hiç kuşkusuz tarihçili- ğimizin yalnız siyasî olayları ele alan bakış açısıyla yazıl- mış olmasıyla ilgili. Sosyal ve güncel tarih anlayışı son zamanlarda yaygın- laşmaktaysa da, henüz Ortaçağlara kadar inebilmiş değil. Oysa Ortaçağ kaynakları güncel hayatın kodlarını çözmemi- ze imkân sağlayacak sayısız ayrıntıyla dolu. Bu kayıtlardan hareketle birçok tarihî şahsiyetin fiziki ve psikolojik portresi çıkarılabilir. Modern metodoloji kullanılarak psikobiyografiler kaleme alınabilir. Böylece tarihî karakterleri daha somut, insanî ve elle tutulabilir surette yansıtan metinler üretilebilir. Şimdi gelin, yine kaynaklardan hareketle maddeler halinde farklı bir Sultan Alparslan portresi oluşturmaya girişelim. 104 DERİN TARİH / 2015 EYLÜL
2015 EYLÜL / DERİN TARİH 105
1Önce heybetinle fethet, çıkmış bir hükümdardı. Kaynakların sonra bileğinle ortak kanaatine göre birçok ülkenin hükümdarı Sultan’ın iyi ahlakı, ver- diği sözleri tutma konusundaki hassa- Selçuklu kaynaklarında Sultan siyeti ve yapılan anlaşmalara sadakati Alparslan’ın fiziki özelliklerine dair yüzünden kendisine tâbi olmuşlardı. detaylı bilgiler olmasa da en azından Güvenilirliğiyle meşhur olması, “Mâ- bir fikre ulaşmamızı sağlayacak kayıt- verâünnehir’in en uzak noktaların- lar mevcut. Buna göre insaflı bir zat dan Suriye’nin en uçlarına kadar olan Alparslan, iyi ahlaklı ve “sevimli uzanan ülkelerdeki bütün hükümdar- yaratılışlı”ydı. Yakışıklıydı. Son derece ların” huzuruna gelip tabiiyet sunma- 3heybetli olup “zor ve korkulu zaman- larının en önemli nedenlerindendi. larda bile” heybetini muhafaza eder- Zalim senden korksun, di. “Eşsiz bir cihangir”di. İri yarıydı mazlum senden olsun ve kaynaklara bakılırsa haddinden fazla uzun boyluydu. “Ebu Şucâ” (yiğitliğin babası) ve “Adûdüddev- le” (devletin pazusu, koruyucusu) Sultan Alparslan çocukluğundan gibi künye ve lakaplarında görü- itibaren zulüm karşısındaki sert tu- len ibareler, kuşkusuz fiziksel tumuyla temayüz etmişti. Riva- özellikleriyle de ilgiliydi. yetlere bakılırsa henüz küçük Kendisine bağlı hükümet- bir çocukken askerlerden ler veya diğer hükümdar- birinin zayıf ve mazlum bir lar tarafından gönderilen şahsı dövüp eziyet ettiğini elçiler onun heybeti kar- görünce dayanamamış, her şısında korkuya kapılır- zaman yanında taşıdığı ok lardı. Kitaplarımızda ve yayı kullanarak o zalim yaygınlaşan resim- adamı öldürmüştü. Zulüm lerinin tersine karşısındaki bu sert sakallıydı; hat- tavrı, halk ara- ta sakalları o sında kendisine kadar uzundu büyük bir sem- ki, hiçbir za- pati uyanması- man hedefinden na vesile olmuş şaşmamasıyla meş- ve bu sayede tahta hur okunu atarken çıkarken hem ordudan, kendisine mani olma- hem de halktan çok geniş ması için onları düğümlemek bir kesimin desteğini alabilmişti. zorunda kalırdı. Her zaman başına Kuşkusuz savaşlar ve fetihler çağı- taktığı uzun külahın ucu ile sakalla- nın hükümdarı olan Sultan, özellik- 2rının ucu arasındaki mesafe iki gez le askerlerin halkın malına el uzat- (yaklaşık 1 metre) uzunluğundaydı. maması ve reayaya zulmetmemesi Sözüne sadık ol ki üzerinde hassasiyetle dururdu. Özel halkın da sana sadık olsun muhafız birliği içinde yer alan as- kerlerden birinin köylü bir kadından bir etek gasp ettiğini duyunca çok Meclislerinde özellikle tarih ve dinî öfkelenmiş, askerin derhal yakalana- ilimlere ait eserlerin yanı sıra ahlak ve rak idam edilmesini emretmişti. Bu iyi halle ilgili kitapların okunduğuna tavrı, onun devrinde Selçuklu coğraf- dair bilgilere sahip olduğumuz Sultan yasında benzer hadiselerin yaşanma- Alparslan, ahlakî nitelikleriyle öne masında son derece etkili olmuştu. 106 DERİN TARİH / 2015 EYLÜL
4 Bedenin göçer, Selçuklu tarihi adaletin kalır » Türklere Anadolu’nun kapılarını açan zaferin 900. yılı anısına basılan bir para. Alparslan’ın sultanlık yılları, İslam coğrafyasında güvenlik ve refahın en üst düzeyde yaşandığı dönemlerden- di. Kaynaklara bakılırsa çok huzurlu ve sakin geçen hükümdarlık döne- minde herhangi bir siyasî cinayet ya da müsadere hadisesi yaşanmamıştı. Kendisinden önce konulan örfî vergi- lerin hepsini kaldırmış, yalnızca şer’î vergileri bırakmış, bunların da iki taksit halinde tahsiline izin vermiş- yönetimde liyakat prensibini ve manlar hakkında iyi” haberler getire- ti. Vefatından sonra Bağdat’ta Abbasi devlet çıkarlarını ön planda tutardı. bilecekleri gerekçesiyle faaliyetlerini Halifesi tarafından tertip edilen ta- kısıtlamıştı. Bu kısıtlamanın modern ziye merasimi esnasında onun Müs- Özüne güven, diyebileceğimiz bakış açısıyla hatalı lümanları idare etme konusundaki jurnalciye değil diye nitelendirilmesi mümkün olmak- la birlikte dönemin şartları açısından 6hassasiyetine, cihad anlayışına ve değerlendirildiğinde esasen idaresine zulüm karşısındaki tavizsiz tutumu- güvenini yansıtır. Nitekim büyük ve- ziri Nizâmülmülk ile arasında geçen na vurgu yapılması, adalet vasfının Sultan Alparslan’ın yönetim anla- bir hadisede hükümdarın tavrı daha aynı zamanda herkesçe malum ol- yışını ortaya koyan bir başka özelliği anlaşılır hale gelmektedir. Buna göre duğunu gösterir. Nitekim en meşhur siyasî dedikodulara kulak asmaması, jurnalcilerden biri Nizâmülmülk aley- lakaplarından birinin “Sultânu’l-Âdil” jurnallere ve jurnalcilere itibar etme- hine ithamlar içeren bir pusulayı Sul- mesiydi. Zaman zaman bazı tarihçiler tan’ın namaz kıldığı yere bırakmıştı. 5(Adil Sultan) olması da bunu gösterir. tarafından eleştirilen bu tutumu doğ- Vezirin ne kadar mala sahip olduğu, Hissiyatını kendine, rultusunda bir tür istihbarat servisi toplamakta olduğu yasadışı vergiler liyakati devlete sakla olarak nitelendirilebilecek olan berîd teşkilatını belli açılardan işlevsizleş- Devlet idaresinde oldukça şeffaf tirmiş, “dostlar hakkında kötü, düş- ve halka dönük olumsuz tavırları bir tavrı olan Alparslan, güçlü bir yönetim perspektifine sahipti. Devlet KISA FAKAT BEREKETLİ işlerinde duygusal davranmaz, BİR ÖMRüN hüLASASI akıl çerçevesinde hareket ederdi. Saltanatının ilk yıllarında veziri Amîdülmülk Kündürî’yi, Harezmşah hükümdarının kızını kendisine nikâhlamakla görevlendirmişti. Sultan Alparslan, hâkim kanaate göre hükümdarlık döneminin ardından 1072 1029 yılı başlarında dünyaya gelmişti. Kasım’ında bir suikaste kurban giderek Ancak vezir kızı gördüğü zaman Çocuk denilebilecek yaşlardan itibaren öldürüldüğünde henüz 40’lı yaşlarının babası Çağrı Bey ile seferlere katılıp başındaydı. Merv’de, babası Çağrı Bey’in çok etkilenmiş, vazifesini unutup tecrübe kazanmış, Horasan bölgesindeki yanına defnedilmişti. emirliği sırasında kendisini askerî anlamda onu kendisine almıştı. Buna karşılık ispatlamıştı. Ardında Melikşah, Tekiş, Ayaz, Tutuş, Böribars ve Arslan Argun adlarında 6 oğul Alparslan’ın, cürmü ile otoritesini 1063 Eylül’ünde ilk Selçuklu Sultanı ve (diğer rivayete göre 10), 3 kız (ilki Sâre, aynı zamanda amcası olan Tuğrul Bey’in ikincisi Âişe adlarını taşırken üçüncü- hiçe sayıp kendisine asi olan vezirine verdiği ceza, ölüm olması gerekirken onu hadım etmekle yetinmiş ama vezirlikten almamıştı. Bu hadiseden de anlaşılabileceği ölümü üzerine ikinci sultan olarak Selçuk- sünün adı bilinmez) ve devrin en güçlü gibi devlet işlerine duygularını lu tahtına çıkmıştı. Selçuklulara en parlak devletini bırakmıştı. Yerine Melikşah karıştırmamaya özen gösterir, dönemlerinden birini yaşattığı 9 yıllık kısa Sultan olmuştu. 2015 EYLÜL / DERİN TARİH 107
» Daima istişareyle karar alırdı 7 Hizmetin âleme (Dünya Sultanı) olması ve kaynak- şamil olsun ların “bütün dünyanın kendisine İslam tarihinde devlet işlerinin görüşülüp itaat ettiğinden bahsetmesi” de hü- karara bağlandığı Divan’ın Sultan Alparslan kümdarlığının algılanma biçimini zamanındaki temsili. Alparslan bu divanlarda vezirleriyle istişare eder, onlara yansıtır ve devrinin en kudretli sul- danışarak karar alırdı. 8Selçuklu tarihi kaynaklarından tanı olarak görüldüğünü gösterir. ile ilgili bilgilerin yer aldığı pusulayı Bundârî’nin kaydına bakılırsa devle- okuyan Alparslan, pusulayı huzuruna tin güç ve zenginliğini yansıtması için İmanın zırhın, çağırdığı vezirine vermiş ve şöyle de- kamu binalarının inşasında heybet duan kalkanın olsun mişti: “Burada yazılı olanlar doğruysa ve gösterişi birinci planda tutan Al- ahlakını düzelt ve yaptığın ha- parslan’ın yönetim anlayışı, iç ve dış talardan dön, eğer yalan söylü- yorlarsa onları affedip hata- politikaya dönük kavrayışı, kendisine Selçuklu kaynaklarında dindar bir larını bağışla ve kendilerini önemli işlerle meşgul et ki ait künye ve lakaplarda da belirgin kişilik olarak tavsif edilen Alparslan, kimseye böyle iftira atacak vakitleri olmasın”. Tarih- bir biçimde görünür. En önemli la- dünyada İslamı hâkim kılma uğruna çi İbnü’l-Esîr’in, “bundan daha güzelinin daha önce kaplarından Ebu’l-Feth (Fetih babası), mücadele şeklinde özetlenebilecek hiçbir hükümdardan rivayet edilmediği”ne işaret ettiği bu Abbasi Halifesi tarafından Doğu Ana- cihad hususunda oldukça hassastı. ince davranış, Alparslan’ın yönetim anlayışının dolu’daki fetihleri esnasında (Ani Ka- Malazgirt Savaşı’nın başlamasından yaslandığı iyi niyet ve ahlak temelini ortaya lesi’nin fethinden sonra) elde önce ordusuna yaptığı meşhur ko- koyduğu kadar, kendi hal ve kud- ettiği başarılardan dolayı ve- nuşmada izlerini görebileceğimiz bir retine güvendi- ğini de gösterir. rilmişti. Dış politikasının tevekkül ve dinî adanmışlık ruhu ta- en önemli ayakları ci- şıyordu. Savaşın başlamasından önce had ve fetihti. Erme- müneccimlerin savaşı ertelenmesi ni kaynaklarında, yönündeki telkinlerine “mayasında özellikle Doğu bulunan sağlam iman dolayısıyla” ku- Anadolu’ya yö- lak asmamış, çok sevdiği ilim adam- nelik askerî larından Ebu Nasr Buhârî’nin, “bütün harekâtlarında “Al- Müslümanların kendisi ve ordusu için lah’ın gazabının timsali dua ettiği” Cuma namazı vaktinde hü- olan öfkesini Ermenilere cuma geçilmesi fikrini benimsemişti. yönelttiği” belirtilmiştir. Yine namaz esnasında gözyaşları için- En meşhur lakaplarından de dua etmesi ve “Bu kefenim olsun” birinin “Sultânu’l-Âlem” diyerek beyaz bir elbise giyip askerle- 108 DERİN TARİH / 2015 EYLÜL
Selçuklu tarihi rine şehitlik ve gaziliğin fazile- Reayanın fakirlerine ayrı bir şefkat ve merhamet besler, ti üzerine sözler söylemesi de kendilerine karşı “çok ince kalpli olduğu” bu kimselere manevî dünyasının ufuklarını çokça yardımda bulunur- du. Divanında ülkenin dört yansıtıyor. Din adamlarına ve bir yanında ikamet etmek- te olan birçok fakirin isim- âlimlere hürmetle muamele lerinin kaydedilmiş olduğu eder, her işinde Allah’ın rı- defterler bulunur, bu kayıtlar doğrultusunda ihtiyacı olanlara zasını elde etmek için gayret düzenli olarak yardım yapılırdı. Kendisine gönderilen hediyelerin ve gösterirdi. Meclislerinde din hazine gelirlerinin bir kısmını fakir- lere tahsis etmişti. Maiyeti, devletin adamları her zaman en itibar- ileri gelen beyleri ve ordu mensupla- rına çıkarılan yemeğin dışında bizzat lı yere oturur, dinî sohbetler ve Sultan’ın emriyle her gün 50 koyun kesilir, koyunların etlerinden yemek- 9tartışmalar bu meclislerin en sık » Kadim bir figür ler pişirilerek fakirlere dağıtılırdı. sohbet konularını meydana getirirdi. “Allah’ın lütfettiği nimetlerin de- Günümüzde hâlâ devlet bayrağı ve vamı için çokça dua eden” Alparslan, Başın zirvede olsa da armalarını süsleyen çift başlı kartal, Avrasya bol bol sadaka verirdi. Ramazan ay- gözün olmasın bölgesinin mitolojik bir simgesiydi. larında 15 bin dinar sadaka dağıttığı Selçuklular tarafından kullanılan figür kaynaklarda geçer. Bu sadakanın 10 Mütevazı bir karakteri olduğu ululuk ve hâkimiyeti sembolize ediyordu. bin dinarını başkentinde sarf edip bin anlaşılan Alparslan, sahip olduğu dinarını da çevresindeki fakirlere ve- rirken, Belh, Merv, Herat ve Nişabur kuvvet ve başarılardan dolayı büyük- gibi önemli Selçuklu şehirlerinde yine her Ramazan aynı miktarda sadaka lenmezdi. Her halükârda kendisini dağıtırdı. Son olarak ihtiyacı olan herkes rahatlıkla huzuruna girerek fani bir kimse olarak görür, günlük dolayı yeryüzünün altımda titrediği- talepte bulunur ve huzuruna gelmiş hayatında bunu çevresinde bulunan- ni hissettim ve kendi kendime, ‘Ben kimsenin talebi geri çevrilmezdi. lara hissettirmekten kaçınmazdı. Ni- bütün dünyaya hükmeden biriyim, tekim hayatını kaybettiği son sefer bana kimsenin gücü yetmez’ dedim. Mustafa Alican esnasında suikasta maruz kalıp yara- Bundan dolayı da Allah Teâlâ beni ya- Yrd. Doç. Dr., Adıyaman Üniversitesi lı olarak ölümü beklerken yanında rattıklarının en zayıfı karşısında aciz Tarih Bölümü Öğretim Üyesi. bulunanlara şu sözleri söyleyerek bıraktı. Bu düşünceye kapıldığım için adeta kapıldığı büyüklenme duygu- Allah’tan mağfiret diler, beni affet- sundan tövbe etmişti: “Herhangi bir yere yöneldiğimde ve bir düşmanın mesini niyaz ederim”. üzerine yürümek istediğimde her za- Fakire ver ki 10man Allah’tan yardım isterdim. Fakat zenginleşesin dün ordumu temaşa etmek üzere bir tepeye çıktığımda ordumun azame- tinden ve askerlerimin çokluğundan Çağdaş kaynakların cömertliği konusunda ittifak halinde olduğu » Türkler Anadolu’da! Alparslan, tabir yerindeyse fakir Alparslan kendisinden çok daha kalabalık fukara babasıydı. olan Romen Diyojen’in ordusunu Malazgirt’te hezimete uğratmış ve Müslüman Türklere Anadolu’nun kapılarını açmıştı. Ancak bu onun tek başarısı değildi.
TARİHE FARKLI GÖZLERLE BAKAN TARİHÇİ KONUŞAN: MUSTAFA ARMAĞAN ARIEL SALZMANN O smanlı tarihini nasıl dü- “Osmanlı’yı anlamak şündürmeye başlayabiliriz? Son yıllarda neredeyse bir akım halinde ortaya çıkan istiyorsak onu küresel ve özellikle yabancı diyarlardan katkılar sunmaya koyulan nitelikli tarihçilerin Osmanlı tarihçiliğine kazandırdığı en bağlama oturtmamız değerli vasıf, ‘düşünen tarih’ diye bir gerekir” alanın keşfi oldu. Kanada’daki Queen’s Üniversitesi’nde İslam ve dünya tarihi dersleri profesörü Ariel Salzmann ilginç sorular soran ve sorulara, dayanakları belgeler ve derin okumalardan dokun- muş cevaplar üreten mütefekkir bir ta- rihçi. Adını ‘An Ancien Régime Revisited’ adlı makalesiyle duymuştum. Salzmann “Osmanlı, geçmişi Osmanlı’da “özelleştir- ile Balkanların ya da me”nin olduğunu söy- Ortadoğu’nun bugünü lüyor, bunun meyda- na getirdiği farkın altını çiziyordu. arasındaki dolaylı ya 2004’te çıkan To- da dolaysız mevcut çok sayıdaki bağlardan biri olan cqueville in the vatandaşlık mefhumunun Ottoman Empire adlı kitabında ise 18. yüzyıla odak- lanıyor. Bundan 15 yıl ölü doğumudur”. önce, İstanbul’da bir konferans vermeye geldi- ği ARİT’te tanıştığım Ariel Salzmann söyleşi teklifimi ka- bul etmişti. Dosyalarımın içerisin- de uzur süre vakt-i merhununu bekleyen söyleşinin üzerindeki tozları temizleyip huzurunuza getirmek ancak şimdi nasip oluyor. Tarihte dönemlendirmenin dezavan- tajlarından Osmanlı’daki kültürel kim- lik değerlerine ve “özelleştirme”ye kadar pek çok konuyu mercek altına aldığımız, tarihî süreci okurken ekonomik verilere dikkatimizi çekerek geniş bir yelpaze açan bu söyleşiyi dikkatle okuyacağınızı umuyorum. MA. 110 DERİN TARİH / 2015 EYLÜL
Söyleşi Genel olarak tarihte “dönemlen- klasik teorilere meydan okuyan bir tarihçi dirme” (periodization) meselesine nasıl bakıyorsunuz? ‘Dönemlendir- Queen’s Üniversitesi’nin (Kanada) Tarih dar görüşlü ve Avrupa merkezci yönlerini me”nin tarihi anlamak bakımın- Bölümü’nde İslam ve dünya tarihi profe- ustalıkla gözler önüne serdi. Birçok kurum dan fayda ve zararları nelerdir? sörü olan Ariel Salzmann İran Meşhed’de ve kuruluştan aldığı araştırma burslarının bulunan Firdevsi Üniversitesi Fars Dili yanı sıra, 2011’de Koç Üniversitesi Anado- Bu gezegendeki herkes, o çağa ve Edebiyatı bölümünde yüksek lisans lu Araştırmaları Merkezi’nde araştırmacı hangi ismi verirsek verelim, aynı çağ- derslerini aldı. Binghamton Üniversitesi’n- olarak bulundu. Kanada’ya göç etmeden da yaşamaktadır. Yani, dünyanın en de tarihsel sosyoloji alanında çalışmalar önce New York Üniversitesi ile Cincin- büyük şehirlerinden en ufak köy veya yaptıktan sonra Columbia Üniversite- natti Üniversitesi’nde Tarih ve Ortadoğu “kabile”nin üyesine kadar hepimiz si’nde Osmanlı ve Akdeniz tarihi üzerine üzerine dersler verdi. Tocqueville in the aynı tarihî havayı teneffüs etmekte olan doktorasını tamamladı. olup doğrudan veya dolaylı olarak bir- İslam ve Osmanlı tarihini Ottoman Empire, Rival Paths birini etkileyen tarihî şartlarda yaşa- hem bölgesel, hem to the Modern State adlı maktayız. Bu bugün için böyle olduğu de küresel ölçekte eseri Modern Devleti kadar geçmiş için de aynı şekildedir. incelediği çalış- Yeniden Düşün- malarında sos- mek, Osmanlı Bunu şunun için söylüyorum: Ortak yal bilimlerdeki Ancien Régime’i, dilde “modern” ve “ilkel” terimlerini birçok hâkim (İletişim, 2011) fazla düşünmeden kullanırız. Şimdiler- paradigmanın adıyla Türkçeye de “Kuzey”i “Güney”den ayıran muaz- çevrilmiştir. zam teknolojik ve ekonomik uçurum ancak son iki yüzyılda gelişmiştir. Bu perspektiften leşmiştir. Şeker gibi bakarsak, Osmanlı zirai ürünler için Dahası, bu dönemin büyük bölü- devletinin kökenlerinin daha büyük pazarlar, münde bir grup toplumun veya böl- çok daha geniş olan Ortaçağ/ Afrika’dan Amerika’nın (hem genin ilerlemesi veya gelişmesi, ço- erken modern trendlerine oturduğu- Kuzey, hem de Güney Amerika’nın) ğunlukla bir başka bölgenin aleyhine nu görürüz. Bu devlet, Meksika’dan köle plantasyonlarına milyonlarca seyretmiştir. Boğaziçi Üniversitesi öğ- Afganistan’a kadar yeryüzünde orta- insanın zorla götürülmesi anlamına retim üyesi ve aynı kurumdaki Asya ya çıkan yeni teritoryal (toprağa bağlı) geliyordu. Bizzat Avrupa’nın içinde Çalışmaları Uygulama ve Araştırma yönetimlerin ilk örneklerinden biri- Polonya gibi daha küçük devletler Merkezi’nin kurucusu Selçuk Esen- siydi. Osmanlı Devleti’nin yayılması, komşuları tarafından bölünmeye uğ- bel’in gayet nefis bir şekilde ortaya Akdeniz ve Avrasya’nın tamamının rarken, bazı daha küçük devletler ge- koyduğu gibi: “Hepimiz aynı çağda jeopolitik dönüşümünde bir katali- nişlemişti. yaşarız. Fakat bazılarımız ‘davetsiz zör rolü oynamıştı. Ticari alışveriş ve Osmanlı Balkanları ve Ortadoğu’ya misafir’dir”. savaşın sonucu olarak devletlerara- gelince, kaynaşma bölgesel güç den- sı etkileşim aynı zamanda Osmanlı gesi içinde daha büyük oranda kar- Osmanlı tarihini dönemlere ayır- Devleti ile komşuları arasındaki pek şılıklı mali bağımlılık ve diplomatik manın artık epeyce klasikleşmiş çok paralellikleri açıklamaya yardım- bütünleşme doğurdu. bir modeli var. Yaygın kuruluş-yük- cı olacaktır. Bazı Avrupalı güçlerin küresel etki seliş-duraklama-gerileme ve çöküş alanlarını pekiştirmede (consolidation) kalıbı, Osmanlı’yı anlamak bakı- Modern çağın başlangıcı olan 18. görüldüğü gibi bu bütünleşme ağır bir mından elverişli bir dönemlendir- yüzyılın ortalarında görülmemiş hız- seyirle siyasî ve ekonomik olarak ken- me midir? daki ekonomik ve siyasî değişimler, di lehlerine dengesiz veya orantısız halkların ve toprakların giderek artan hale geldi. Osmanlılar ise sadece “çağa Osmanlı tarihini geleneksel dö- oranda kaynaşmasıyla sonuçlandı. ayak uyduramayışları”nın değil, bu nemlere ayırmak, Ortadoğu ve Bal- Batılı güçlere yakınlıklarının ve böyle kan toplumlarını küresel bağlamda Güney ve Güneydoğu Asya’da ya- daha geniş, karmaşık bir devleti yönet- görmemizi engeller. “Dönemlendir- şayanlar gibi bazı halklar için kay- mekte kalıcı kurumsal çözümler bula- me”nin, sürekli tekâmül halindeki naşma; Avrupalı, özellikle de İngiliz mayışlarının cezasını çektiler. toplumları yapay olarak farklı aşama sömürge faaliyetinin yeni bir atılımı, veya kısımlara sıkıştırdığını hatırla- yani “yeni emperyalizm”le belirgin- mamız gerekirken, öte yandan daha büyük tarihî süreçlerin perdesi önün- de bölgesel gelişmeleri dikkate almak faydalı olacaktır. 2015 EYLÜL / DERİN TARİH 111
Söyleşi Siz de Osmanlı Devleti’nin “bir israil’in kuruluŞu Devletin ihtiyaçları karşılanama- noktadan?” itibaren bütün denge- yacak derecede arttığında temel mal lerinin bozulduğu ve çöküşe geçti- İsrail devletinin kuruluşu yalnızca ve hizmetleri tedarik eden ve iyi ko- ği yolundaki yaygın kanaatin bizim İngilizlerin sömürgeci politikalarının numa sahip kişiler devletin, bir başka tarihi anlamamızın önünde ciddi kalıcı hale gelmesi anlamını taşımaktan deyişle devlete vergi ödeyen halkın bir engel olduğunu düşünüyor mu- öte, aynı zamanda Osmanlı sisteminin sırtından zengin oldu. sunuz? de zayıflığını ortaya koyuyordu. İsrail’in resmî sınırları dâhilindeki Filistinlilere Savaşın genel olarak ekonomi üze- Mehmet Genç’in Osmanlı iktisat ta- gerçek anlamda bir eşitlik sağlanmadı. rinde getirdiği yüke ilaveten “özel- Dahası İsrail Devleti 1947-49 ve 1967 leştirme”den kaynaklanan siyasal rihi üzerine yaptığı çığır açan araştır- savaşı mültecilerine halen yurtlarına çıkmazı da göz önünde bulundurmak geri dönüş izni vermiyor. Bununla gerekiyor. İltizam usulü (Revenue masında da (Osmanlı İmparatorlugun- birlikte İsrailliler de ihtiyaçlarına göre contracting), devletin kredi bulmak da Devlet ve Ekonomi, İstanbul [Ötüken, bir “millet”sistemiyle kendilerini dış amacıyla kendi kaynaklarını kiraya dünyadan ayırdılar. ABD’nin Batı Şeria vermesini sağlayan bir iç borçlanma 2000]), ortaya koyduğu gibi savaş, Os- ve Gazze’de öz-yönetime dönük yeni biçimiydi. bir formül dayatma ihtimali sürüyor manlı Devleti’nin son yıllarındaki kal- olsa da, bana göre yalnızca Filistinlilerin 17. yüzyılın sonlarında devlete ve İsraillilerin eşit vatandaşlar olarak borç veren en önemli kişiler Müslü- kınmaya ağır bir darbe vurdu. Savaş, muamele gördüğü laik-demokratik bir man elitler -yani saray mensupları, devlet, bu adaletsizlik ve şiddet döngü- İstanbul ordusu ve bürokrasi- ayanlar hem Osmanlı’nın artan gelirlerinin ve sünü kırabilir. ya da eşrafsa bunları çok geriden ta- kip ediyordu. sosyal kaynaklarının kullanılmasına Yüzyıl boyunca “malikâne” tipi sebep oldu, hem de Osmanlı’nın zen- iltizam (yani ömür boyu sözleşme) gelirleri bir taraftan İstanbul’un ve gin yurttaşların mallarının kamulaştı- rılması ve savaş gerekçesiyle doğrudan alınan vergiler de dahil olmak üzere vergi ve ekonomik regülasyon konu- larındaki kendine has bir dizi özelliği sebebiyle imalat gibi ekonominin bazı kilit alanlarını da ciddi ölçüde tehlike- ye attı. »SkeiMkaantDletizıbdclemıülamğisryaiı-cünşipıiknMmba’eayierinlbngayguşöööemsrnnleaeaüünOtlk’nikımsnoedmnnaeeuaçikgnnıslieuılbşeıçnıüDen(dy1megaü8vekek7lliemll6üaet)ineğr.’nslüaiinnşvmiednaaeöhzlniltaıülkenlraidrnıeykdiı. 112 DERİN TARİH / 2015 EYLÜL
İmparatorluğun diğer şehirlerindeki AdkteeirotviaerlbelilıtSenayrdialnzapmiımssaıoonnrdıngei,urnOnlcasersml.ieyadanisğleiıt yüksek ulema ve tarikat şeyhlerine maaş ve armağan olarak dağıtılırken, öte yandan sözleşme sa- hipleri aynı kaynaklar- dan büyük menfaatler elde ediyorlardı. Dolayı- sıyla da Osmanlı Ancien Regime’i adlı çalışmamda gösterdiğim üzere, bu tür pre-modern “özelleş- tirmeler” malî ve siyasî hayatın normal bir unsu- runa dönüştüğünde regü- lasyon yapmak ya da bu düzenlemeleri geri almak epeyce zorlaşmıştı. Fransız Kraliyet rejimin- deki benzer sistemi ıslah etmek mümkün değildi ve bu çıkmaz du- rum, devrimi getiren etmenlerden biri oldu. Beklenileceği üzere aynı yıl- larda Osmanlı rejimi Nizam-i Cedid siyasetinin (devletin mali ve askeri bakımdan merkezîleşmesi) uygula- sında bile otoritesini sürdürdüğüne maları ile istikrarsızlaşıyordu. sıklıkla tanıklık ederiz. Yerleşik bir pa- radigma ancak ve ancak oluşan yeni Akademinin muhafazakârlığı konsensüsla, bir alan ya da konu üze- rinde bu paradigmanın hakimiyetini, Peki, klasik dönemlendirme anla- hatta bundan daha da yavaş bir şekil- yışının hem popüler düzeyde, hem de toplum nezdindeki saygınlığını za- de tarihçiler arasında bunca uzun yıflattığında ortadan kaldırılabilir. süre egemenliğini korumasını neye bağlıyorsunuz? Osmanlı’nın kimliği oluşuyor “İmparatorlukların yükselişi ve çö- küşü” tarih ve sosyal bilimlerin eski Osmanlı Devleti ve insanının asıl bir paradigmasıdır. Bilim tarihçisi bugün bildiğimiz kimliğinin tam Thomas Kuhn’un da dediği gibi para- da 17-19. yüzyıllarda teşekkül ettiği digmaların bir hayat döngüsü vardır. tezine katılır mısınız? Paradigmalar toplum ve tabiata ilişkin olaylara açıklama getiren modeller Şüphesiz ki geçmiş, kimliklere yön olarak, (ortaya çıktıkları) dönemde verir. Ne var ki milliyetçilik gibi kim- mevcut olan araçların ve bilginin sı- likler tarihi kendi çıkarlarına uygun nırlarını yansıtır. olarak yeniden yazmaya devam eder. Aslına bakılırsa geçmişle gelecek ara- Akademi ve disiplinlere içkin mu- sındaki ilişkiye dair her türlü yorum- hafazakâr yapı mevcut siyasal ideo- lama kaçınılmaz bir biçimde birey ve lojilere riayet sayesinde varlığını sür- bu iki koordinat arasındaki spesifik dürür. Dolayısıyla bir paradigmanın toplumsal bağlamın bir ürünü ola- geçerliliğini sorgulayan sorular ortaya çıktıktan çok uzun bir zaman sonra- 2015 EYLÜL / DERİN TARİH 113
Osmanlıları fakat bu isyanlar daimi bir biçimde da dahi hükmünü sürdüren II. Ab- daha iyi anla- bastırıldı. dülhamid sadece Meşrutiyeti değil, mak için işe aynı zamanda İmparatorluğun farklı “dOasnmdaan, l“ıBlaart”ı-”- Daha katılımcı bir yönetim biçi- bölgelerden gelen ve farklı kültürel dan da daha mine geçişi son derece zorlu hale yapılara sahip unsurlarını bir araya geniş kapsama getiren şey, Osmanlı Devleti’nin bü- getirmeye dönük bu eşsiz şansı da sahip ilkelerle yüklüğü ve çeşitliliği, toplumsal elit- ortadan kaldırmıştır. Yalnızca birlikte başlamalıyız. lerin iktidarı paylaşma karşısında ge- hareket eden ve imparatorluğun ta- liştirdikleri direnç ve (Osmanlı’yı) dış mamını kapsayan böylesi bir meclis, rak tarihçinin aracılığını beraberinde müdahalelere karşı savunmasız kılan temsilcilerin farklılıklarını koruyarak getiriyor. coğrafi konumu gibi faktörlerdi. Bu- eşit vatandaşlar olarak muamele gör- nunla birlikte Osmanlı hükümdarla- mesini ve kalıcı çözümler aramasını Bu şerhleri dile getirerek başla- rının 1808 tarihli Sened-i İttifak’tan mümkün kılabilirdi. dıktan sonra diyebilirim ki Osmanlı başlayarak III. Selim’den sonra tahtın geçmişi ile Balkanların ya da Orta- 1908 Devrimi ile 1. Dünya Sava- doğu’nun bugünü arasındaki dolaylı kaderinin nasıl çizileceğini belirle- şı’nın patlak vermesi arasındaki süre, ya da dolaysız mevcut çok sayıdaki yen vilayetlerdeki önde gelen isim- elbette vatandaşlar üzerindeki çeyrek bağlardan biri olan vatandaşlık mef- ler ve toprak sahibi kimseler (ayan) yüzyıllık geçmişe sahip baskının orta- humunun ölü doğumudur. Yerel yö- ile birlikte yeni kurumsal temeller dan kaldırılarak gerçek bir değişimin netim talebiyle ortaya çıkan hareket- inşa etme fırsatlarını ele geçirdiğini hayata geçirilmesi için çok kısaydı. ler veya isyanlar ki bunlar topluma ancak bu fırsatları elinden kaçırdığını Açık ki bu çözülmemiş ve derinleşmiş siyasal ve sosyal haklar getirebilirdi, da unutmamak gerekiyor. siyasal kimlik tek başına Osmanlı’nın mirası değildir. Her ne kadar II. Mahmud tarafın- dan tek taraflı olarak feshedilmişse de Ortadoğu’da İngiliz ve Fransız sö- bu anlaşma, merkez ile çevre arasında mürgeciliği halklar ve öz-yönetimin Amerikan federalizmine benzer yeni önüne aşılması çok daha zorlu en- bir siyasal ilişkinin tesis edilmesi için geller koymuştur. Bu bağlamda Filis- temel işlevi görebilirdi. tinlilerle Yahudi göçmenler arasında 1930’lar itibarıyla yaşanan trajik kar- Benzer bir şekilde 1876 Anayasası şılaşma, farklı milliyetçilikler arası bir ilan edildiğinde iktidarda olan ve ilk Osmanlı parlamentosu toplandığın- 114 DERİN TARİH / 2015 EYLÜL
Söyleşi çatışmadan oldukça farklıydı. Bu, her geçmişle ilgili yeni perspektifler iki grubun vatandaşlık haklarının sü- sunar. rekli olarak bastırılmasıyla da yakın- dan ilgiliydi. İster iki medeniyet arasın- daki ilk karşılaşmalara iliş- İngilizlerin Arap halklarına karşı kin detaylı bir çalışma, is- yürüttüğü sömürgeci politikalar bu terse Mike Davis’in iklim halkları kendi topraklarında ikinci, değişikliği ve kıtlıkla sö- hatta üçüncü sınıf vatandaş konu- mürgeci yayılmanın hızı muna indirgedi. 1930’lar sonrası Av- arasında bağlantı kur- rupa’dan Filistin’e göçen Yahudilerin büyük bir kısmı ölümcül Nazi ırkçılı- duğu Late Victorian Ho- ğı veya 2. Dünya Savaşı ve soykırım- locausts: El Nino Famines dan sağ kurtulabilenlerdi. and the Making of the Third World (Verso, Londra, 2001) Osmanlı’nın Osyeöönrmtngaeeüdltlroiemgğreuickn’idolöiayğnmiİünhungaşieltlkuiazlrşa.vırlemvFearsöaıznz-soırzlu gelişimini Batı ile sınırlandırmak Osmanlı Devleti ile Batı’yı sathi bir şekilde karşılaş- tıranlar hep sanki tek bir Osmanlı ve tek bir Batı varmışçasına yaklaşıyorlar meseleye. Osmanlı araştır- malarının en önemli ek- siklerinden birisi ki siz de “Özelleştirme” makaleniz- de (‘An Ancien Régime Revisited: med’in hükümdarlığındaki) saraya “Privatization” and Political Eco- [“Üzerinde Güneş Batmayan Katliam: etki eden faktörleri Batı ile sınırlan- nomy in the Eighteenth-Century Ot- El Nino Kıtlıkları ve Üçüncü Dünya- dırmak yanlış olur. Aslına bakılırsa toman Empire’, Politics & Society, nın Açlıkla İnşası”, Yordam, İstanbul, III. Ahmed döneminde rejime karşı 1993) bu eksikliğe zımnen işaret 2012] adlı şaheseri gibi ekonomik ve yükselen halk hareketi (Patrona Halil ediyorsunuz. Batıdaki gelişmeler- toplumsal değişikliklere ilişkin bir Ayaklanması), Batılılaşmaya tepki ya- le karşılaştırmalı olarak Osmanlı makro çalışma olsun, bu yaklaşımlar hut Müslüman nüfusun “ilerlemeye” tarihini ele almak mümkün iken, Osmanlı tarihini yeni bir gözle değer- karşı süregelen muhalefetinin kanıtı “Batı ilerledi, Osmanlı ona ayak lendirmemizi sağlayacaktır. olarak görülemez. uyduramadığı için geriledi” tezine sarılıyorlar genellikle. Bu tür sığ Patrona Halil neye isyan 15 yıl önce kaleme aldığım bir ma- karşılaştırmaların ayağının yere etmişti? kalede de (“The Age of Tulips: Conf- basması için Batı’yı nasıl bir çerçe- luence and Conflict in Early Modern vede ele almak ve onu Osmanlı dev- Sizden son olarak şunu öğrenmek Consumer Culture (1550-1730) [Lale let ve toplumu ile nasıl bir karşılaş- istiyorum: Genelde 18. yüzyılda, Devri: Erken Modern Tüketici Kültü- tırmaya tabi tutmak gerekir? Daha önce de söylediğim gibi, Os- özelde ise Lale Devri’nde gerçekte ründe Kaynaşma ve Çatışma (1550- manlıları daha iyi anlamak istiyorsak değişen ne olmuştu? Ve Patrona Ha- 1730)], Consumption Studies and the işe “Osmanlılar”dan da, “Batı”dan da lil ayaklanması gibi etkili olmuş bir History of the Ottoman Empire, 1550- isyanı nasıl okumak gerekir? daha geniş kapsama sahip ilkelerle 1922, Der., Donald Quataert [Albany, Erken Cumhuriyet döneminde ya- 2000]) değindiğim gibi bu ayaklanma başlamalıyız. Bu kavram ve yapıların zılmış kitaplarda “Lale Devri” kültü- bütün toplumsal bağlamlar için ge- rel ve siyasal yönleri olan bir mesele daha ziyade yoksul şehirli sınıfların çerli olup olmadığından bağımsız ola- gibidir. III. Ahmed gerçekten de inkâr erken modern dünyanın pek çok şeh- rak karşılaştırmalı bir çerçevede çalış- edilemeyecek bir biçimde Batı ağırlık- rinde görülen açık gelir eşitsizliğine, ma yürütmemize imkân tanır. Geniş lı kültürel bir filizlenme döneminde adaletsizliğine ve devlet içindeki yol- çaplı bölgelere ve eğilimlere ilişkin hüküm sürmüştür. Ne var ki (III. Ah- suzluklara karşı memnuniyetsizlikle- global ölçekli yaklaşımlar tarihçilere rinin bir ifadesidir. 2015 EYLÜL / DERİN TARİH 115
OSMANLI’DA NASIL MEZUN OLUNURDU? İcâzetnâme törenleri geçmiş, bugün ve geleceğin harmanlandığı unutulmaz sahneler olarak yüzyıllarca yaşamış büyük bir geleneğin sade ama hatırlanmaya değer parçalarıydı. Unutulmasına ne kadar üzülsek azdır. 116 DERİN TARİH / 2015 EYLÜL
Osmanlı Tarihi Haluk Perk, Eğitim Tarihimizde Mükafat Belgeleri (1869-1950), Bahçeşehir Ünv. Yay., 2012. » Şu hayal gücü zenginliğine bakın siz, yok yok! 26 Ocak 1917 tarihli Mutavassıta (ikinci sınıf) öğrencilerinden Cavidan Hanım’ın Hesap, Resim, Fransızca ve Tarih derslerinden aldığı ‘Aferin’ belgesine minareden küreye, değirmenden tayyareye kadar hayatın ve idealin bütün boyutları sıkıştırılmaya çalışılmış. TALİP AYAR [email protected] G eçtiğimiz aylarda mezun ilmî, fennî ve meslekî icâzetleri örnek olup diplomalarını alanla- vermek mümkün. Kapsamı itibariyle rın hayatlarında yeni bir ise genel ve özel icâzetler dikkat çeker. sayfa açıldı. Diploma tören- Köklü bir geçmişi olan icâzet, uzun- ca bir süre devam eden öğrenim (tah- leri şüphesiz öğrenciler kadar aileler sil) hayatı sonunda elde edilirdi. Süreci başarıyla tamamlayan talebenin icâzet- için de heyecanlı ve mutlu anlarla dolu. nâme alması hakkıydı ve hakkın tesli- mi için de merasimler düzenlenirdi. Şimdilerde mezuniyetin simgesi şu: Elde İcâzetnâme almak elbette talebelik rulo halinde diploma, cübbeler omuz- hayatının en sevinçli günüydü. Sevinç- le doğru orantılı olarak düzenlenen larda, kepler havaya! Artık mezunlar. cemiyet de büyük bir önemi haizdi. Zira o gün, meşakkatle geçen uzun- Peki geçmişte durum nasıldı? Mezu- ca bir ömür parçasının mükâfatıydı. niyet belgesi olan diploma, o zaman- İcâzetnâme töreninde talebeler, fa- zilet sahibi ulemanın ve merasime ki adıyla “icâzetnâme” nasıl verilir katılanların önünde sükûnet içeri- sinde boyunlarını bükerlerdi. Bu, il- ve öğrenci için hangi anlama gelirdi? min verdiği olgunlukla gelen bir bo- yun büküşü temsil ederdi. Boyunları Gelin tarihte ‘diplomatik’ bir yolcu- bükülürken hatıraları gözlerinin luğa çıkalım. 9. yüzyıldan itibaren hadis alanında ilk örneklerine rastlanan icâzetler, zamanla diğer ilim dallarına ya- yılmış ve gelenekselleşmiş. Bu- nunla birlikte icâzetler arasında konusu, kullanımı ve kapsamı itibariyle farklılıklar göze çarpar. Buna 2015 EYLÜL / DERİN TARİH 117
» Muvaffakiyetin resmidir önünden bir film şeridi gibi geçtiği- ni söylememize gerek yok sanırız. İkinci sınıf şâkirdanından 151 numaralı Celaleddin Efendi’ye İslam tarihi dersinde Derse başladığı çocukluk günleri, gösterdiği başarı neticesinde Trabzon ilk hocasının hararetli anlatımları, Mektebi İdâdi-i Mülkiyesi tarafından medresede bir çalışma odasına sahip verilen bir imtiyaz varakası (solda) ile olmak için beklediği süreler, geçim Üsküdar İttihad ve Terakki Numûne endişesiyle dolaştığı memleketler, Mektebi Şahâdetnamesi (karnesi) (sağda). karşılaştığı güçlükler, peynir ekmek- le geçirilen öğünler, karlı ve buzlu günlerde hasırlar üzerinde titreyerek yapılan dersler ve daha niceleri… İlim tahsili için zamana ve zemine göre sıkıntılar yaşanması kaçınılmaz- dı. Nitekim artık makam mevki sahibi olmuş üstadlar da bir zamanlar ben- zer sıkıntılardan geçmemiş miydi? Sonunda sıra, gösterişli bir mera- simleicâzetnâmesinialmayagelmiştir. Tören Kur’an’la başlardı Peki icâzetnâme töreni ne zaman yapılırdı? Bizimkiyle hemen hemen aynı günlerde dersek şaşırmayın. Haziran ayında yapılan merasim günü Darül-
Osmanlı Tarihi icÂzetnÂme ne söyler? hilâfe’nin, yani İstanbul’un bütün İcâzet kelimesi rafına geçirir, önündeki süslü talebeleri için özel bir andı. O gün izin vermek, müsaade etmek, sarık düzgünce sarılır, temiz onaylamak gibi manalara gelir. Terim rahleler üzerinde yaldız kaplı cübbeler giyilir ve erkenden olarak ise medrese talebesinin hocasından merasimin yapılacağı camiye aldığı belgenin adıdır. Belgede talebenin eğitim icâzetnâmeler bulunurdu. revan olunurdu. Program için sürecinde aldığı dersler ile okuduğu eserlerin belirlenen saat geldiğinde da- isimleri yer alırdı. İcâzetnâme sayesinde kişinin, tahsil Hazırlıklar tamamdı. İcâzet vetliler birer ikişer teşrif eder- ettiği bilgi türüne ve seviyesine dair malumat sahibi merasimi her daim güzel sesli hafızların Kur’ân tilavetiyle başlardı. Merasimin manevî anlamda en coşkulu anları lerdi. Gelenler teşrifatçıların olunurdu. Aynı zamanda bir hocanın başkalarına da tam bu sırada yaşanırdı. nezaretinde sessizce yerlerini ders okutma yetki ve iznini elde ettiği de anlaşılırdı. Kur’ân tilaveti bitince kö- alır, davetliler arasında Darül- Dahası icâzetnâmelerden onu veren müderri- şede hazırlanmış bir minder hilâfe’nin önde gelen âlimleri sin, ders aldığı hocaların ve hocalarının da üzerinde oturan hocaefendi rast- ve fazilet sahipleri de bulunurdu. hocalarının isimlerini silsile halinde gele bir talebenin icâzetnâmesini Merasimin icra edileceği cami- öğrenmek mümkündür. yüksek sesle okumaya başlardı. İcâ- nin ortasına birer arşın yüksekli- zetnâmede tahsil edilen ilmin güzel- ğinde döşekler, minderler ve üze- liği zikredildikten sonra Hz. Peygam- rine sedef kakılmış rahlelerle bir ber’e (sav) kadar uzanan üstadların daire oluşturulurdu. Minderlerin zinde icâzet alacak talebeler üstleri- isimleri de teker teker zikredilirdi. üzerine nefis seccadeler örtülür, ne bol gelen cübbelerine bürünmüş İcâzetnâme kıraati yarım saat 60-70 kadar ulemâ-i kirâm (büyük vaziyette sıralanırlardı. Arkalarında kadar sürer, ardından okuyan ho- âlim) minderlere, müderrisler de yine merasim cübbesi giymiş üç- canın karşısındaki bir başka hoca etraflarına otururdu. Talebeler ise dört teşrifatçı talebe ayakta dururdu. uzunca bir dua yapardı. Dua sona rahlelerin önündeki yerlerini alırdı. İcâzet verecek hoca, sırayla di- erdiğinde talebeler, teşrifatçıların Caminin tam ortasında, avizenin zilen minderlerin ortasında otu- nezaretinde ilk önce hocasının üs- altında oluşturulan halkanın merke- rur, hocası hayatta ise onu sağ ta- tadının, sonra da hocasının elini öper, icâzetnâmesini cebine yerleş- » Her şeyiyle ilme hazır! tirir, sonra minderlerde oturmakta olan diğer ulemânın elini öper, ar- Eski bir Osmanlı kartpostalında eğitim reformundan sonra yeni dından sırayla yerlerine otururlardı. kıyafetleriyle “ibtidaî mektep” talebeleri hocalarıyla birlikte. Masanın üzerindeki küre, kitaplar ve duvardaki haritalar dikkat çekiyor. Merasim bittikten sonra icâzet alanlar ayağa kalkarak iki sıra oluş- tururdu. Sıraların arasından icâ- zetnâme alan talebelerin hocaları ve merasime katılan diğer ulemâ-i kirâm selam vererek geçer giderler- di. Tören sona ererken talebenin bu defa mezuniyet sonrası hayallerine daldığı dikkatli gözlerden kaçmazdı. Kısaca söylemek gerekirse icâzet- nâme törenleri geçmiş, bugün ve geleceğin harmanlandığı unutulmaz sahneler olarak yüzyıllarca yaşamış büyük bir geleneğin sade ama ha- tırlanmaya değer parçalarıydı. Unu- tulmasına ne kadar üzülsek azdır. Talip Ayar Yrd. Doç. Dr., Abant İzzet Baysal Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi. 2015 EYLÜL / DERİN TARİH 119
defter İran İnkılabı İSMAİL KARA Türkçeye Tercüme » Prof. Dr., Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi edİldİ mİ? İslam Felsefesi Emekli Öğretim Üyesi. İslâmcıların İran devrimine verdikleri hissi destek ve duydukları heyecan ile bilgi seviyeleri arasında büyük bir uçurum vardı. MSP-Erbakan hareketinin üst kadrosu ve çevresi de öyle idi. Tarikat-cemaat çevreleri ve hocalar, düşünce ve hissiyat olarak İran’la, Şiîlikle mesafeli idiler ama bu mesafe bilgiyle irtibatlı değildi. M anzara bütün canlılığıyla gö- çıkarmış olmalı ki kaçamak bir eda İkincisi kapı komşumuz ve oradaki zümün önündedir: Mehmet takınarak süratle başka sorulara inti- dinî hayat, dinî düşünce, medreseler, Ali Birand meşhur 32. Gün progra- kal etti. (Hemen söyleyelim: Birand’ın mollalar, Şiîlik-Caferîlik, İran coğ- mında devrin İran Dışişleri Bakanı televizyonculuk açısından başarılı ve rafyası, Humeyni, kültür çevreleri… Ali Ekber Velayeti’yi ağırlıyor. Ve- yenilikler getiren bu programı bütün hakkında Türkiye koyu ve derin bir layeti’ye yöneltilen ana sorulardan tarihi boyunca dini konularda kaba, cehalet içinde idi. Ankara, üniversi- biri meâlen şuydu: İran’ın Türki- suçlayıcı, mübalağalı, hilaf-ı hakikat teler, gazeteciler, aydınlar, ilahiyatçı- ye’ye devrim ihraç ettiği ve radikal ve irtica merkezli olarak tahrik edici lar, Diyanet… İslâmcılığı yaydığı yolunda kuvvetli bir çerçevede yayın yapmıştır). bilgiler var, bu konuda ne dersiniz? O zamanları ve o haletiruhiyeyi ba- Bakan dinlerken biraz şaşırıyor ama Bu tavır ve tutum sadece Birand’a sın dünyamızın o günkü merkezinde, soru bitince tebessüm etmekten ken- mahsus değildi elbette. İki ana sebep- Babıali’de ve çalıştığım konular itiba- dini alamıyor. Cevabı da bu alaycı te- ten ötürü; biri İran inkılabı olduğu riyle mesleki olarak yakından takip bessümle birlikte geliyor: Türkiye’nin zaman Kemalizm, irtica, şeriatçılık, etmiştim. Basında bir şeyler biliyor İslâmla olan tarihî ve kültürel irti- kör testere, karşıdevrim, sakal-şal- gibi gözükenler ve yazı karalayanlar batları bizim herhangi bir şey ihraç var-peçe, Cumhuriyet inkılapları, ye- Fransızca ve İngilizce gazetelerden etmemizi gerektirmeyecek kadar üst şil bayrak… edebiyatı hastalıklı ve te- okudukları, yabancı televizyonlardan düzeyde ve derindir… dirgin bir şekilde tekrar canlan(dırıl) duyduklarıyla idare edenlerdi. O ka- mıştı. Nerede ise bütün kriz dönemle- dar ki hareketin lideri Humeyni’nin Birand beklemediği bu cevaptan rinde, hususen darbelerde böyle olur; adının Türkçe nasıl yazılacağı bile ka- bir şey anladı mı bilmiyorum ama çe- Türkiye şeriatçı, irticai bir tehditle rarlaştırılamamıştı. TRT’nin konuyla tin bir cevizle karşı karşıya olduğunu karşıkarşıya imiş gibi bir tablo çizilir. ilgili haberlerinin tamamı da yabancı 120 DERİN TARİH / 2015 EYLÜL
haber ajanslarından derme » İran Türkiye’yi tehdit edebilir mi? Sedat yönetimindeki Mısır çatma tercüme ettiklerin- 1979’da İsrail’le anlaşarak den ibaretti. İran devriminin olduğu günlerde onu tanıdı, Rusya 1979 sanıyorum hiç kimse; diyelim ki asker- sonunda Afganistan’ı işgal Sağcı, muhafazakâr, sivil bürokrasi, aydınlar, gazeteciler… etti ve Afgan cihadı baş- milliyetçi ve İslâmcı gaze- İran’ın Türkiye için siyasi ve askeri ladı, Türkiye’de 12 Eylül teciler ve aydınlar da aynı/ bir tehdit olduğunu, olabileceğini 1980 darbesi oldu… 1981’de benzer bir cehalet içindey- düşünmez, söylense kabul etmezdi. Enver Sedat’ın öldürülmesi diler. Hususen İslâmcıların Fakat aynı çevreler İran üzerinden dinî ve Hüsnü Mübarek’in geli- İran devrimine verdikleri bir tehdidin olduğuna ve bunun dalga şiyle bu erken süreç muhte- hissi destek ve duydukları dalga Türkiye üzerine kara bulutlar gibi melen tamamlandı. heyecan ile bilgi seviyeleri yayıldığına inanmış, inandırılmıştı. arasında büyük bir uçurum İran İslam devriminin vardı. MSP-Erbakan hare- Aslında bu bir paket programdı; siyasî ve dinî anlamı en ketinin üst kadrosu ve çev- hedeflerinden biri İran devrimi azından bunların ve elbette resi de öyle idi. Tarikat-ce- üzerinden İslâmı, Müslümanlığı dünya şartlarının eşlik etti- maat çevreleri ve hocalar karalamak, biçimsizleştirmek, ği daha geniş bir dairenin düşünce ve hissiyat olarak zayıflatmaktı; kara çarşafa, sakal ve ve etkenler yumağının için- İran’la, Şiîlikle mesafeli idi- şalvara, silaha, kana ve teröre mahkûm de vücut buldu ve kendine ler ama bu mesafe bilgiyle etmekti. Taliban’da, el-Kaide’de, şimdi mahsus bir yer, bir karşılık irtibatlı değildi. O dönemin IŞİD’da olduğu gibi. Türkiye bu programa bulmaya çalıştı. Buldu da… Tercüman, Milli Gazete, çabuk abone oldu/edildi. İran devrimini Muhtemelen bulduğu kar- Yeni Devir, Ortadoğu ga- destekleyenlerin de bu programa şılıkların en önemlisi Sün- zetelerine ve bu çevrelerin sundukları tersten katkı hiç de yabana nî İslâm dünyasında İslâm çıkardığı dergilere bakmak atılacak cinsten değil. tarihinin hiçbir döneminde bilgi ve ilgi seviyelerinin olmadığı kadar Şiîliğin me- derecesi konusunda fikir 13 Eylül 1987 tarihli Nokta dergisinin rak edilip öğrenilmesi ve edinmek için yeterli olacak- kapağı bu bakımdan anlamlı olmalı. İranlı Şiî müelliflerin eserleri- tır sanırım. Humeyni Türkiye’deki takkeli, sakallı nin diğer Müslüman ülke dillerine, bu şeriatçı “kukla”ları oynatıyor, idare ediyor, arada Türkçeye tercüme edilmesi oldu. (Nisbi olarak iki istisnası vardı bu- etkiliyor, yönetiyor. Netice itibariyle İran ve Şiîlik kendi nun; biri İranlı müelliflerden ilk tercü- sınırları dışında hareketli bir ilgiye ve meleri de yayınlayan, Ali Bulaç yöneti- canlı bir okuyucu kitlesine kavuştu. mindeki Düşünce Yayınevi’nın bastığı Aslında ilave etmek lazım; 19. ve Mehmed Kerim imzalı ve 1979 baskı 20. yüzyıllarda İslâm coğrafyasındaki tarihli İran İslâm Devrimi kitabı, di- modernleşme hareketleri Sünnî dün- ğeri de Ortadoğu ve Filistin ilgisine yası ile Şiî dünyasını bir diğerine ya- İran’ı da dahil eden Cengiz Çandar’ın kınlaştırmaya, karşılıklı haberdarlık 1981 baskı tarihli Dünden Yarına İran düzeylerini artırmaya başlamıştı. Bir kitabı). tarafta ittihad-ı İslâm (İslâm birliği) politikaları, diğer tarafta bununla da Madalyonun yüzleri irtibatlı olarak takrîb-i mezâhib/tel- fîk-i mezâhib (mezheplerin yakınlaştı- İslâm dünyasında Soğuk Savaş dö- rılması) çalışmaları bu süreci besledi, neminin “erken bitişi” belki de 1977’de ayrıca yeni iletişim imkânları ve sınır- Pakistan’da general Ziyaülhakk’ın But- ları zorlayan gazete-dergi-risâle neşri- to’ya karşı darbe yapması ve 1979’da yatı, seyahatlar ve göçler, yeni hac gü- Mevdudi dahil İslâmcılarla ittifak ya- zergâhları ve hac ibadeti, İstanbul’un parak idareyi ele almasıyla başladı. İranlı muhalif aydınların Paris’i haline Sonra süreç hızlandı ve bu dalga farklı gelişi, meşrutiyet ve yeni İslâmî rejim şekil ve renklerle İslâm dünyasının bü- arayışları, hem fikir hem kurumsal- yük coğrafyalarına yayıldı; 1979 baş- laşma itibariyle benzer batılılaşma larında İran İslam devrimi oldu, aynı yıl Kâbe baskını vuku buldu, Enver 2015 EYLÜL / DERİN TARİH 121
defteR İSMAİL KARA Türkiye İran değil, nereden geldiği bilinmeden ni de kullanan, kaynak aktaran aktif dillere pelesenk olan takıyye kelimesi de bir unsur olarak devredeydi. Ulus- Türkçede, Türkçe sözlüklerde yok. lararası çevreler de devredeydi; çift taraflı olarak, itici ve çekici politika- politikaları takip etmeleri… gibi un- lerinin mantığı ve dinî delillendirme larla “İran devrim piyasası”nı hare- surlar dinî, siyasî, kültürel Sünnî-Şiî biçimleri şaşırtıcı derecede birbirine ketlendiriyordu. etkileşimini artırdı, besledi. yakındır. Müslüman Kardeşler’e mensup Bir örnek vermek gerekirse, 20. Bütün bu öncü teşebbüslere rağ- tercüme eserler okuyarak hissiyatını yüzyılın başlarında İran’da mollalar men 1979 Şubatından sonra olanlar tahkim eden, radikal özelliklere sa- tarafından yazılıp basılan meşruti- daha yeni, daha karmaşık ve daha hip, aktivizmden yana, Şah rejimi yet risâleleriyle İstanbul’da ilmiyenin canlı unsurlar taşıyordu. Her şeyden gibi “tağutî” düzenlere karşı olan kaleminden çıkma meşrutiyet risâle- önce İran yeni propaganda teknikleri- genç ve eğitimli Müslüman Türk- lerin varlığı aktarımı ve etkileşimi » Humeyni’nin yanında Türkiye’nin, hiyerarşideki yeri itibariyle de Humeyni’den sağlayan en belirleyici unsurlardan yukardaydı. biriydi. Bir başka şekilde söylersek Ecevit hükümetinin Dışişleri Bakanı… hazır hale gelmiş/getirilmiş bir alıcı Heyette yer alan diplomat ve CHP zümresi vardı Türkiye’de. ABD’nin Türkiye’nin İran devrimi karşısında eski milletvekili Onur Öymen, Çıkış Yolu desteğindeki Şahı, SAVAK gibi kuv- sadece pasif konumda olmadığını gösteren kitabında anlatıyor: vetli bir istihbarat teşkilatına rağ- bazı işaretler de var. Devrin Türk Dışişleri men devirip yönetimi ele geçirmek, Bakanı Gündüz Ökçün’ün 11-13 Haziran “Dışişleri Bakanı Gündüz Ökçün, sakallı-sarıklı bir mollanın öncülü- 1979 tarihlerindeki İran seyahati başarılı Humeyni’nin iktidarı ele geçirmesinden ğünde İslâm devleti/cumhuriyeti geçiyor. Humeyni tarafından kabul edilmesi sonra İran’a ilk resmi ziyarette bulunan kurmak, İslâm anayasası ilân etmek, başlıbaşına anlamlı; yanyana bağdaş kurup heyetin başındaydı. O heyette bakan dünyaya, kâfirlere meydan okumak… beyanat veriyorlar. Petrol alımı anlaşması danışmanı sıfatıyla bu kitabın yazarı da bu gençlerin hevesle “emsâl kabul imzalanıyor. bulunuyordu. Humeyni kendisini Kum etmek”te zorlanmayacakları türden şehrindeki evinde ziyaret eden Türk gelişmelerdi. Gazetelerdeki haberlere göre “İran heyetine etrafındakileri takdim ederken, petrolleri Türkiye’den akıtılacak”. Dahası yanındakilerden birinin görevinin ‘İran İran’dan yapılan ilk tercümeler Ökçün başkanlığındaki Türk heyeti Azeri İslam Devrimi’ni Türkiye’de yaymak’ konuları itibariyle bu yeni çizgiye Türklerinden dinî bir grubu ve Ayetullah olduğunu söyledi...” ve hissiyata, müellif-mütercim-ya- Şeriatmedari’yi ziyaret etti. Azeri olan yıncı üzerinden de takip edilebilecek Şeriatmedari önemli bir kişi idi, yaşı ve dinî yeni ilişkiler ağına uygundu: Önce Humeynî’nin İslâm Fıkhında Devlet adıyla siyah kapaklı bir eseri yayım- landı (çev. Hüseyin Hatemi, İstanbul, Düşünce Yay., 1979). Ardından Âyetul- lah Ruhanî ile Muhammed Bakır es- Sadr’ın İslâm Anayasa Hukuku çıktı (çev. Abbas Ef’ali, İstanbul, Hicret Yay., 1979). Daha sonra Muhammed Bakır es-Sadr’ın İslâm Ekonomi Doktrini adlı hacimli ve etkili eseri neşredildi (çev. Mehmet Keskin-Sadettin Ergün, İstanbul, Hicret Yay., 1980). “Ve Ali Şeriati’nin İslâm Sosyolojisi Üzerine kitabı (çev. Kâmil Can, İstanbul, Düşün- ce Yay., 1980), Ebulhasan Beni Sadr’ın Devrim Muhafızlarına Konferanslar (çev. Atilla Özdür, Piran Yay., 1981) ile Mutahhari’nin Tevhidi Dünya Görü- şü (Pınar Yay., 1981). Bunları başka- 122 DERİN TARİH / 2015 EYLÜL
ları takip etti. Dergilerde daha » Humeyni karikatürlerinin dili sı konusunda istisnalardan biri çarpıcı yazılar, sloganlarla yüklü Humeyni karikatürlerinde öne Fecr Yayınları’nın Ali Şeriati kapaklar, tahrik edici başlıklar külliyatını yeniden tercüme et- ve spotlar, silahlı, çarşaflı, fotoğ- çıkan unsurlar arasında “kara”lık, tirmesi ve satışa sunması olmalı. raflar, çizimler de vardı. sakal ve sarık birinci sıradaydı. Niçin sadece Şeriati ve niçin kül- Ayetullahların siyah cüppe ve siyah liyat? Bunun tam ve sarih bir ce- Takıyye Türkçede yok! sarık kuşanmaları karikatüristlerin vabı yok. Diğeri de İran sineması işini kolaylaştırmış gözüküyordu. örneklerinin iyi sayılabilecek ter- İran devrimi üzerinden Tür- 1973 yılında başlayan ve o günlerde cüme ve dublajlarla aktarılması kiye’ye intikal edenler ne kadar hâlâ devam eden petrol krizi ve televizyonlarda gösterilmesi). konjonktürel ve alt düzeyde, ne İmam’ın sarığının petrol boru hatları ölçüde uyarılmış ve yer yer bi- şeklinde çizilmesine kaynaklık Türkiye’de Kemalist, laik ve çimsizleştirici olursa olsun fay- etmişti. Acaba görüldüğü yerde sol çevrelerin, asker-sivil bü- dalı ve fonksiyonel yönleri olan ezilmesi gereken yılan/ejderha rokrasinin, basının İslâma olan bir alana işaret ederler. Tercüme iması da var mı idi? mesafelerini, karşıtlıklarını, mü- ve intikal süreçleri hep böyle çok balağalı tenkitlerini, irtica ede- taraflı işler. Tekrarlamakta mah- biyatını… İran devrimi üzerinden zur yok, en önemlisi Sünnî dün- bir daha katılaştırması, kendince yanın, bu arada Türkiye’nin Şiî haklılık gerekçeleri bulması hiç İslâm anlayışını sınırlı da olsa ta- şüphesiz ayrı bir problem ve ta- nıması, anlamaya çalışması, kapı lihsizlik. Ayrıca kendilerine mah- komşumuz İran’la aramızdaki katı sınırların kalkması, bir sus, kendilerinin tercih ettiği miktar aralanmasıdır. bir şey de değil bu; uluslara- rası siyaset merkezlerinin İran Fakat bu yetmezdi; ilmî, fik- devrimi üzerinden İslâmı ve rî ve estetik açıdan hiç yetmez- Müslümanları mahkûm etme, di. Aktarımın, yumuşamanın, kötü gösterme operasyonları- ilişkilerin Türkiye’yi taşıyacak nın, sloganlarının Türkiye’ye kapasitede olması, Türkiye’nin boca edilmesinden ibaret… siyasî ve kültürel ihtiyaçlarını gözetmesi, en azından buna Son zamanlarda Fethullah yakınlaşması lazım(dı). Hoca cemaatının Ak Parti mu- halefetini İran-Şiîlik unsurları- İş buraya intikal ettiği za- nı ekleyerek yürütmesi de bu man aradan geçen 36 senelik talihsizliğin beklenmeyen, ür- zamanın iyi kullanıldığını sa- kütücü, en yumuşak tabiriyle nırım hiç kimse söyleyemez. tatsız uzantılarından biri. (Ta- Bu konuda İslâmî endişe sa- lihsiz ve tatsız olan AKP mu- hiplerinin, İslâmcıların, Müs- halefeti değil, bunu kendisine lüman yayıncıların, basın-ya- de esasta karşı olan, din karşıtı yın mensuplarının, mütedeyyin çevrelerin dilini ve karalama politikacıların, İlahiyat Fakülteleri- unsurlarını da kullanarak yapması…). nin sorumluluğu elbette daha fazla Herkese hatırlatmak lazım; Türki- olmalıdır. Tercümelerin vasıfsızlığı, ye İran değil, nereden geldiği bilin- çerden çöpten olması, istikrarsızlık meden dillere pelesenk olan takıyye ve nihayet hâlâ fikrine, sözüne kulak kelimesi de Türkçede, Türkçe sözlük- kabartılacak İran mütehassıslarının lerde yok. yetişmemiş, yetiştirilememiş olması İsterseniz teyit babında Velaye- ciddiyetten, sorumluluktan çok mo- ti’nin Birand’a söylediğini de hatır- dalar ve sloganlar peşinde koştukla- latalım. rına, zaafiyete, uyarılmışlığa işaret ediyor. (Tercümelerin kalite kazanma- 2015 EYLÜL / DERİN TARİH 123
TEK PARTİ DÖNEMİNDE PRANGAYA VURULAN MADENCİLER 1940’ta CHP’nin çıkardığı mükellefiyet kanunu ile binlerce kişi jandarma dipçiği altında madenlere gönderilmiş, hasta ve sakat demeden aylarca gün yüzü görmeksizin çalışmaya zorlanmıştı. » Ölüm döşeli raylar Madenciliğin önemli merkezlerinden Ergani Maden’deki vagonlar (1934). 124 DERİN TARİH / 2015 EYLÜL
Öteki Tarih BİR DOSTU KAYBETTİK Yazısını okuyacağınız İbrahim Halil Kutluay (41) maalesef 30 Temmuz 2015’te elim bir trafik kazası sonucu hayatını kaybetti. Kendisi dergimizin sıkı bir takipçisi; görüş ve önerilerini bizimle paylaşan hakiki bir dosttu. Aslen Urfalı olan, Adana’da ikâmet eden bilgi-işlem uzmanı Kutluay, bu yıl Çukurova Üni- versitesi Tarih Bölümü’nde 2. sınıfa geçmişti. Soma faciasının yaşandığı sıkıntılı günlerde madenler üzerine kaleme aldığı yazıyı dergimize gön- dermiş, ne yazık ki yoğun gündem- den ötürü yayınlayamamıştık. Ken- disine Allah’tan rahmet, yakınlarına sabr-ı cemil niyaz ediyoruz. İBRAHİM HALİL KUTLUAY İngiltere’de makineyle üretim se- bebiyle ürün patlaması yaşanıyor ve [email protected] yeni bir sorun ortaya çıkıyordu: Ürün- onguldak havzası, Ereğli leri satacak pazar. Sömürgecilik şekil ilçesi Kestaneci köyünden değiştiriyordu. Soyulan, köle temin Uzun Mehmet tarafından edilen sömürgeler artık hammadde 1829’da bulunduğu kabul için pazar vazifesi de görecekti. edilen taşkömüründe asıl devrim 19 yıl sonra, havza sınırlarının belirlen- Osmanlı Devleti biraz geç de olsa mesi ve ertesi yıl Galatalı sarraflara 1865’te taşkömürü madenlerinin işletme hakkının verilmesiyle geldi. işletmesini Bahriye Nezaretine ve- recekti. Çıkarılan kömürler için hav- 1851’de maden araştırmaları için zaya liman yapımı da gündeme gel- Ereğli kömür havzasında çalışma ya- mişti. pan İngiliz mühendislerin raporları İngiltere’ye iletiliyordu. Öyle anlaşılı- Artık devir değişmişti. Maden yor ki, İngiltere buraya göz dikmişti. ocakları açılıyor, ocaklar için gelen Nitekim Kırım Harbi’ni gerekçe gös- işçiler o civarda bir yerleşim alanı tererek madenlerden çıkan kömür- oluşturuyordu. İlk başta işler güzel- lerle kendi donanmalarını çalıştırma yoluna gittiler. 2015 EYLÜL / DERİN TARİH 125
Öteki Tarih » Petrol nerede, İngiltere orada Tavşanlı Çayır köyünde yaşayan Veli Atak kendisiyle yapılan röportaj- 19. yüzyılda hammadde sıkıntısı çeken da, çocukluğunda Değirmisaz bölgesi- İngiltere yeni pazar arayışı içine girmişti. ne 1,500 mahkûm getirildiğini anlat- 1851’de maden araştırmaları için Ereğli maktadır. O dönemde iş kazalarında kömür havzasında çalışma yapan İngiliz ve bulaşıcı hastalıklarda büyük artış mühendislerin raporları İngiltere’ye yaşanmıştı. Üretim artışı isteniyor, iletiliyordu. 1864 tarihli haritada buna karşın işçilere tatil, sağlık kont- İngiltere’nin kömür ihracat ağı görülüyor. rolü gibi imkanlar sunulmuyordu. Ahmet Makal bir makalesinde (Top- lum ve Bilim, “65. Yılında Milli Korunma Kanunu, Çalışma İlişkileri ve İş Mükelle- fiyeti Üzerine Bir İnceleme”, Sayı: 102, ği”, 10. maddede “sanayi maden işçi- sınırı ise jandarma dipçiği sayesinde “Mükellefin Urganı, lerinin geçerli bir mazeret olmadan iş sadece lafta kalacaktı. terli olUr yorganı” yerini terk edemeyecekleri”, 19. mad- dede ise “lüzum görüldüğünde mesa- Bu kanun az miktarda cesur kalem Mükellef kanunu türkülere konu inin her gün üç saat artırılabileceği” tarafından “kısa sürmeli” diye eleşti- olacak kadar derinden etkilemişti karara bağlanmıştı. rilirken uzun süre yürürlükte kaldı. halkı. “Mükellefin urganı, terli olur Halk arasında “mükellef” olarak nam yorganı...”türküsü dışında türküler de Geçici encümen 19. maddeye farklı saldı. İngiltere’de 15-16. asırlarda uy- yakışmıştı. Tavşanlı’nın İlet köyünden bir yorum getirerek, bu maddede ge- gulanan mükellef benzeri sistemlerin bir işçi için yazılan türkünün sözleri çen “bir günlük tatil kuralının” ihlal maalesef daha beteri bizim ülkemiz- durumun vahametini şöyle fâş eder: edilemeyeceği ifadesini, “İşçiyi zorla de 1940’lı yıllarda uygulanmaya baş- tatile gönderemeyiz ya, isteyen o gün laması işin acı tarafıydı. Mükellef ilan oldu, gelin dediler, de çalışır. Birkaç aylık bir süre için iş- Cehennem deliğine girin dediler, çilerin hiç ara vermeden çalışmasın- Jandarma dipçiği Yeni de kartımı alıp elime de da bir sakınca yoktur” diyecekti. İşin gerçeği, Osmanlı döneminde verdiler. 27 Şubat 1940 tarihinde Ereğli de zorunlu çalışma getirilmişti ama Aman da beyim, vay efendim bu havzası için uygulamaya konulan “iş padişah onayından geçmeyen kanun, mükellefiyeti”, ertesi sene Etibank işçileri bazı koruyucu maddelerle des- nasıl emir Garp Linyit işletmeleri için de getiril- teklemişti. Yine de tarihi çarpıtanlar Kapandı kapılar sürüldü demir, mekle kalmadı, 22 Şubat 1941’de 16 CHP’nin mükellefiyetini 2. Mükelle- Aman da beyim, vay efendim, yaşındaki çocukların günde 11 saati fiyet diye adlandırırlar. Oysa CHP dö- aşmamak üzere madenlerde çalıştırı- neminde mükellef tutulanların nasıl künyem yazıldı, labilmesi karara bağlandı. Bu 11 saat seçildiği bile farkı göstermeye yete- İlet mezarlığına kabrim kazıldı cektir. (Nakarat). Mükellefin önünde astılar bayrak, Devlet köylerden, muhtarlar ara- Ankara’ya gitti, gelmedi evrak, cılığıyla vergi borcu, askerlik borcu Elli lira verem sürgünden bırak. olanları, işi olmayanları, hatta arkası olmayan kişileri toplamış, jandarma (Nakarat) dipçiği altında madenlere gönderip hasta ve sakat demeden aylarca gün Mükellefin önünde kurulu da yüzü görmeksizin çalışmaya zorla- kantarlar, mıştı. Daha çok çalıştırmak ve firar eden işçileri yakalayıp getirmek üzere Anam rüşvet almış gâvur özel jandarmalar bile tahsis edilmişti. muhtarlar, Diğer kurbanlar ise firari askerler ve hapishane mahkûmlarıydı. Mümkünü yok mu mükelleften kaçmaktan. (Nakarat) Evimizin önünde kurşun saçarlar, Jandarmalar gelmiş beni sorarlar, Mümkünü yok, çaresi yok beni de tutarlar. 2015 EYLÜL / DERİN TARİH 127
Öteki Tarih 2005, s. 55-91) mükellefiyet dönemin- » Kuru ekmeğe talim sopa dersen çok bol, kımıldatmıyor- de 60 bin kişinin zorla çalıştırıldığını, lar seni. Böyle günler geçirdik. Şimdi mükellef işçi oranının ilerleyen yıl- 1918’de Maden’e gelen Kâzım Karabekir, hükümet pamuk gibi, o zamanların larda %50-60 yükseldiğini kaydeder. günlüğünde bakır galerilerinden şöyle hükümeti böyle miydi? Süvariler at Bundan kurtulmak için kolunu ba- bahseder: “En yüksek hararet sıcak üzerinde köylerde dolaşıyorlardı. Sa- cağını kesenler bile görülüyor, ancak mağarada imiş, elbise ile hamama girmiş vaş yıllarıydı. Asker topluyordu mille- sonları jandarma dipçiğiyle çalıştırıl- gibi insan terlermiş. Buradaki işçiler ti. Kaçmanın imkânı yoktu. İl dışından mak oluyordu. yalnız donla çalışırmış.” Kuru ekmekle bile insan geliyordu. Mükellef kalkın- karınlarını doyuran madenciler (yıl 1934) ve ca insanlar rahat etti, yaşlı olanları “Kelebeğin rüyası” Maden’deki bakır galerileri (yanda). emekli ettiler.” İşçiler acılarını türkülerine yansıt- Rüyası filmiyle ilgili haberde o günle- Günümüzde madencilik hâlâ en tılar ve bu türküleri öylesine benim- ri Sabah gazetesine şöyle anlatıyordu: tehlikeli iş kollarından biri. Zamanla sediler ki, adı geçen makaleye göre politikacıların arpalığa çevirmesi saye- 1999 yılında bile linyit ocaklarındaki “İki-üç ay ocakta durmadan çalış- sinde büyük miktarlarda zarar yapan işçiler o dönemki türküyü biliyor ve tığımız oluyordu. Kolu, bacağı yok işletmelerin kapatılması gündeme söylüyordu: demeden, işe yarasın yaramasın, geldiğinde işçiler buna karşı çıkmış, herkesi zorla ocağa soktular. Asker- sonunda hükümet büyük çaplı özelleş- “Mükellefin urganı, terli olur yor- likten geldikten sonra direkt ocağa tirmelere gitmek zorunda kalmıştır. ganı; mükelleften kurtulan, çifte kes- aldılar beni. Madenler o zaman çok sin kurbanı.” kalabalıktı, insanlar karınca gibiydi. O dönemde bir işçi, grizu patlama- Jandarma, mükellef kaçaklarını ya- sında ölenlerin ardından yapılan gös- Askerliğini ünlü Yavuz zırhlısında kaladığında dövüyordu. Annen baban terilerin hemen sonrasında yaşanacak- ölsün, köyüne gelmenin imkânı yok, ları şöyle ifade etmişti: yapan, hayatta olan son mükellefler- yollamıyorlardı. İzin alman mümkün den 97 yaşındaki Şaban Kalmaz, mü- değil. Jandarmaya emir vermişler, “Bugün ölenleri defnediyoruz. Bir- kaç gün sonra hepimiz yine madenlere kelleflerin çilesini anlatan Kelebeğin ineceğiz. Ancak şimdi birçoğumuzun aklından, ölen işçilerin yerine kendi yakınlarımızı nasıl işçi olarak aldırabi- leceğimiz geçiyor. Madencilik burala- rın kaderi olmuş! Ne yapalım?” 128 DERİN TARİH / 2015 EYLÜL
Başbakanlık Osmanlı Arşivi SOYKIRIMI 15 PLANLAYAN Eylül 1915 EKMEK DAĞITIR MIYDI? DH. ŞFR, 56/27 S özde soykırımı belgelerde DH. ŞFR, 55/341-1 değil de siyasî rantlarda ara- yan zihniyet önyargılarıyla boğuşadursun biz belgeleri konuşturmaya devam edelim. 1915’in Ağustos ve Eylül aylarına tekabül eden günlerde Dâhiliye Neza- Haleb şehirlerindeki yetkililere hita- Yani acziyeti varsa tehcire tabi tutul- ben şu şifreli telgraf çekilmiş: mayan Ermeni tebaa ve sürgün yolun- reti’nin tehcir yapılan vilayetlere gön- dakiler sefalet çekmesinler diye ekmek “İstasyonlarda bulunan ve yu- dağıtılsın, deniliyor. Soykırım söylemi- derdiği şifreli telgraflar Bâb-ı Âli’nin karı mevkıflardan oraya gelecek ni dillerine dolayanlara soralım: olan Ermeniler için Muhâcirîn insani ve kuşatıcı tavrını gözler önü- Tahsîsâtı’ndan sarfiyât icrasıyla Soykırımı planlayan bir devlet üç-dört günlük ekmek ihzârı ve hasta ve körlerin gönderilmesini en- ne seriyor. esnâ-yı hareketlerinde dûçâr-ı geller veya onlara ekmek dağıttırma sefâlet olmamaları esbabının is- derdine düşer mi? Soldaki belgede Adana Vilayeti’ne tikmâli.” Ya iz’an yahut insaf ! hasta ve amâ Ermeni ailelerinin sevk edilmemesi emri var. Sağdaki belgede ise İzmit, Eskişehir, Kütahya, Karahi- sar, Hüdâvendigâr, Konya, Ankara ve 130 DERİN TARİH / 2015 EYLÜL
Derin Kitap Osmanlı tarihçiliğinin piri HALİL İNALCIK BU SKANDALI HAK ETMEDİ! MUSTAFA ARMAĞAN madde halinde sıralayalım. [email protected] 1) Önsözde üç bölümden oluştuğu K apağında Halil İnalcık ismi- kayıtlarının aksine Yalova’da kuruldu- söylendiği halde kitapta herhangi bir ni okuyunca gözümüz de ğu iddiasını gündeme taşımak, belki de bölümleme göremiyoruz. Yazılar peş gönlümüz de akıyor ister güncelliğinden yararlanmak niyetiyle peşe dizilmiş, dolayısıyla söz verilen hazırlandığı anlaşılıyor. çerçeveye uyulmamış. istemez. Kitabı kemal-i hür- Buna bir sözümüz olamaz. Lakin çit- 2) Yalova’daki sempozyuma su- metle elimize alıyoruz. Başlığı: Kuruluş. ten atlar atlamaz güzellikler serabının nulan tebliğlerden oluşturulduğunu yerini hayal kırıklıkları alınca ister iste- anladığımız derlemeye, eski Belediye İddialı bir de üst başlık nazarlığı: Osman- mez hoca/ilim adına üzülüyoruz. Başkanı Yakup Koçal’ın “fütüristik” yazısının hiçbir katkısı olmadığı gibi lı Tarihini Yeniden Yazmak. Ne güzel… Editöryal hatalar yapılmaz değil ama kitabın varsa odağını da dağıtmıştır. kitapta kırılan cevizlerin sayısı 40’ı de- İlk baskısı 2010 tarihinde Hayy Kitap ğil, 140’ı geçmiş durumda. Halil İnalcık 3) İnalcık’ın “Osmanlı Devleti’nin gibi “göz kapakları olmayan” benzersiz kuruluş tarihi” başlıklı makalesi (s. tarafından yapılmış. Elimdeki nüshanın bir ilim adamının daha önce neşredil- 43-65) ile diğer yazıların söz konusu miş iki makalesi (biri tebliğ) onun ev- sempozyuma sunulan tebliğler oldu- kapağındaysa siyah bir patlangaç içeri- rensel ka’bına yakışmayan öylesine feci ğunu ancak istidlal yoluyla anlayabili- acemilikler ve hatalarla sunulmuş ki, yoruz. Hâlbuki açıkça belirtilmesinde sinde dişi yazıyla “5. Baskı” ibaresi göze bu dünya çapındaki âlimimize bunların ne mahzur vardı? reva görülmüş olması affedilecek cins- çarpıyor. İki yıl içerisinde 5 baskı, böyle- ten bir cürüm değil hakikaten. 4) Birazdan üzerinde duracağımız, İnalcık’ın “Ek” olarak verilen “Osman- sine ağır muhtevalı bir kitap için fevka- Önce acemilik ve hataları birkaç lı Beyliği’nin kurucusu Osman Beg” lade, diye düşünüyor ve ilim alemimiz başlıklı makalesinin Belleten’de çıktığı- namına seviniyorsunuz. Şimdi kim bilir nı önsözden öğreniyoruz ama künyesi (hangi yıl, kaçıncı sayı vs. ) ne yazının kaçıncı baskıdadır? başında ne de sonunda verilmiş. Kitabın, İnalcık’ın 27 Temmuz 2009 5) Sayfa 65’te Anatole France’tan yapılan “Orijinal tarihçinin başına ne günü kamuoyunda “patlayan” ve bir gelir?” başlıklı alıntı hem manasız bir yere ‘atılmış’, hem de Cemil Meriç’in süre de tartışılan Osmanlı Devleti’nin tercümesi olduğu nedense belirtilme- miş (Mağaradakiler, Ötüken: 1978, s. 453). 1299 yılında değil, 1302 yılında, Bilecik Kitabın diğer tenkit edilecek nok- talarını bir kenara bırakarak tam bir facia olan “Osman Beg” makalesinin sözde yeniden neşrine geçelim. 132 DERİN TARİH / 2015 EYLÜL
Derin Kitap Makale Belleten’in 2007 Ağustos ta- Halil İnalcık’ın 116 al-mucâhid, yani gâzi,/al-mucâhid kitaptan rihli 261. sayısında çıkmış olup http:// haberi yok! Egri-Öz/Egri-Özü www.ttk.gov.tr/templates/resimler/File/ Makaleler/261/261_3/261_3.html adre- 3 Ağustos 2015 tarihinde yaptığımız dn 11 valiliği/nâibliği sinden okunabilmekte veya http://www. telefon konuşmasında Halil İnalcık inalcik.com/images/pdfs/30685861OS- hoca aynen şunları söyledi : 117 dn 18 F. Sümer/Bkz. F. Sümer MANBEG.pdf adresinden pdf forma- tında indirilebilmektedir. İnternetten “Kuruluş kitabının yayınından hiç 118 Korkud/Korkut haberim olmadı. Metinlerimi tahrif kolayca ulaşılabilen makalenin Kuruluş etmişler, lütfen bunu yazınızda açık “Puser-i Osman”/burası atlanmış açık yazın.:“Halil İnalcık bu kitapta kitabındaki neşri ise gerçekten içler acı- yazılanlardan kat’iyyen mesul değildir. Osmanlı hanedanın/Osmanlı haneda- sı bir manzara arz etmekte. Kolay bu- Kendileri uydurmuşlar. Hiç haberim lunabilen ve kolayca da okunabilecek, yoktur”. Sizden rica ediyorum, bu nının hatta pdf nüshası üzerinden kolayca sözlerimi yazınıza aynen koyun! Adımı word’e çevrilebilecek bir makaleyi böy- kullanarak bunu nasıl yapabiliyorlar? bkz./diye başlayan parantez içi atlanmış lesine “katletmeye” kimsenin hakkı Müellifin haberi olmadan böyle bir olmasa gerek. Yayıncının yapacağı en neşriyat yapmışlar. Bu suçtur. Kitapla Selçuk’unda/Selçuk’una namusluca iş, Prof. İnalcık’ın da ha- alakalı benimle hiç temas etmediler. ber ve izninin olmadığını söylediği bu Sizin ikazınızla haberim oldu. Bastıkları “iddia etmiş”/bu iki kelimeler atlanmış derlemeyi piyasadan derhal toplatmak kitabı bile göndermediler. Lütfen bir olmalıdır. Bu hem tarihe, hem İnalcık nüsha bana temin edin.” …tamgası”nı tayin olunmuştur/… tam- hocaya, hem de onu çok seven okurları- na karşı bir borçtur. ve makale ile kitaptaki yayını arasın- gası”nı tayin etmiştir daki farkların sadece 113-120. sayfalar- Vahim hata: Dede Gökalp, dakilerini bir liste halinde sunacağım. 119 Çeşitli Türk devletleri/aynı soykütü- torun yapılmış! (Not: Rakamlar sayfa numarasını, bar / işaretinin önündekiler kitaptaki, arka- ğü çeşitli Türk devletleri Daha 2. satırda ilk hata: Makaledeki sındakiler ise orijinal makaledeki halle- “Osman Beg’in ölümünde (1324) beylik” rini gösterir): “Selçuklularda olsun”/metnin aslında ifadesi kitapta “Osman Bey ölümünde mevcut değil (1324) beylik” yapılmış. Diyeceksiniz 113 rivayetinde/rivayetinin ki, bir ‘in’ eki midir başa kaktığın? Ace- Yazıcıoğlu/Yazıcıoğlu Ali Bir çoban/sadece bir çoban le etmeyin mirim. Zira 111. sayfanın ortalarında 1243 tarihi 100 yıl ileriye 114 savaşa girmeye/ burası eklenmiş Sayfa 120’de soykütüğü şemasında fırlamış, 1343 olmuş. Hadi onu da ge- Fatma adlı kız sanki Osman’ın torunu, çelim, o meşum ilk sayfada “yığılmış” sürüleri Domaniç’e/sürüleri yazın Do- yani oğlu Melik’in kızı gibi gösterilmiş, kelimesinin “yığıldı”, “artmış bulunu- maniç’e hâlbuki doğrudan kızıdır. yordu”nun “arttı” yapılmasına ne buyu- rulmalı? Ya parantez içindeki “200.000 115 1260’a doğru/1260’larda Yazıcızade’ye göre Osman Gazi’nin çadır”ın buharlaşmasına ne demeli? soy kütüğü verilirken en feci hata ya- pılmış ve makalede Ertuğrul’un babası Artık 2. sayfadayız ama hatalar ber- olarak gösterilen Gökalp, kitapta Ertuğ- devam. “Arkeoloji araştırmalarına”, rul’un üç oğlundan biri(!) yapılmıştır. “arkeoloji araştırmalara”(?) olmuş. “I. Yani dede, torununun yerine geçmiştir! Alâeddin Keykubad”dan sonra gereksiz bir soru işareti eklenmiş. “1231’de” diye Sayfa 126’da M. Khadduri adlı yazarın başlayan cümle, paragraf başı olacaktı. adı “Mıkhadduri” olarak verilirken say- “Son vermişlerdir” yanlış, doğrusu “son fa 150’de geçen “savaş alanını” kelime- vermişti”. Katliam böyle sürüp gidiyor. lerinin doğrusu “savaş Uc’unu” olma- lıydı. Aynı sayfadaki Orhan da Osman Canınızı sıkmak istemediğim için olmalıdır! Keza makalenin kısaltmaları orijinalindeki “I. Alaeddin’in” kelimesi- ve bibliyografyası kitaba alınırken keyfi nin veya parantez içinde (Cahen, “Kas- bir şekilde atlanmış olup (bunların ta- tamonu”) şeklinde kaynakların tıraşlan- mamı 12 sayfa tutmaktadır!) bir harita ması gibi ufak tefek(!) hataları geçecek da makaleden makaslanmış ama okura bir not olarak bile bu tasarruflardan bahsetme lutfunda bulunulmamıştır. Latin harfli, üstelik matbu ve inter- netten kolayca indirilebilecek bir maka- leyi yine Latin harfli bir yayına dönüş- türmekte bu derece müşkilat çekmenin sebebini henüz anlayabilmiş değilim: Talebesinin hatalarından bıkıp usanan Nasreddin Hoca bir gün derse kılıcıyla gelmiş ya, o hesap, çaresiz, Sakallı Ce- lal’e müracaat eyleyip bu kadar cevizi- peş peşe kırmak ancak tahsil ile müm- kündür, diyeceğiz. 134 DERİN TARİH / 2015 EYLÜL
Vitrindekiler dumanı üstünde AFGANLARIN ŞAİR RUHLU MÜCAHİDİ ErMENİ-MüSlüMAN İlİŞKİlErİ H.Köse,K.Kalloshyan,E.N.Arslanoğlu Yarın Yay., 2015, 187 s., 15¨ MeSud Tevazuu, en zor şartlarda bile tutkulu tarafımızı, Hafız’ınsa daha HAZİN SAVAŞ 1914-1918 Marcela Grad, muhafaza etmeyi bildiği nezaketi, epik olan tarafımızı, mücadeleyi alicenaplığı, adaleti ve tabii şiir gösterdiğini. Hayatta iki yanımız Niall Ferguson, Matbuat Yay. Grubu, 2015, 426 s., 20¨ tutkusu… da var demişti: tutkulu insan ve Çev: Nurettin Elhüseyni, YKY, bir asker gibi savaşmaya hazır Sizi Afgan diyarının efsanevi Tadımlık birkaç alıntı yapalım olması gereken epik insan.” 2015, 620 sayfa, 45¨ lideri, çağdaş fakat kadim da kitabın ruhu yakalasın sizi. fikirlerin babası Ahmed Şah Mesud Halîlî anlatıyor:“1998 ya da Eylül rüzgârları gibi serin ENVEr PAŞA’NıN Mesud’la tanıştıralım. Yalnız 99 yılıydı. Büyük bir mülkümüzün ve dağınık geçen ömründe at TrAbluSgArP güNlüğü hayatının kronolojik bir anlatısını olduğu Cebel Sirac ilçesindeydik üzerinden inmeyen, silahına bekliyorsanız hayal kırıklığına ve güzel bir akşamda sadece bir emanetmişçesine sıkı sıkı Çev: Nurten Kutsal, uğrayabilirsiniz. Çünkü eser yürüyor ve konuşuyorduk. (...) sarılan bu yiğit adamla ilgili Tarih&Kuram Yay., 2015, Mesud’la yolu kesişenlerin Ne isterim biliyor musun Halîlî, anıları okurken, tasavvufî neşeyle hatıralarından oluşuyor. O diye sordu. Taliban’ı yenip Kâbil’e yoğrulan gönüllerin İslamiyeti 127 sayfa, 12¨ sadece mücadeleci ruhlu bir gitmek, diye cevap verdim. terörle anılır hale getirenlere lider olarak çıkmıyor karşımıza. Hayır, asıl olan o değil. Öyle bir kızgınlıklarını da işitiyorsunuz. zaman isterim ki, sen, ben ve iki El-Kaide’ye karşı verdiği üç arkadaş daha ceketlerimiz ve mücadelenin halk nezdinde botlarımızla Afganistan’ın en uzak gördüğü itibar, Sovyet işgalinin yerlerindeki köylere gidelim. Tek toplumda açtığı derin yara ve tek ve bu ülkedeki her bir kimseye Taliban’ın nasıl filizlendiği de dileklerimizi ve mesajımızı kitaptan öğrenilebiliyor. iletelim”. Hatırlatalım, Mesud 11 Eylül Bu alıntı da Rıza Deghatti’den: 2001 saldırılarından yalnızca 2 “Bir keresinde Mesud’la Rûmi gün önce suikasta uğrayarak (Mevlana) ve Hafız hakkında öldürüldü. Afganistan onun ve onların farklılıkları üzerine ölümüyle Taliban karanlığına konuşuyorduk. Her birinin gömülürken, dünya siyaseti de insanoğlunun farklı yanlarını El-Kaide’nin kanlı eylemleriyle gösterdiğini söylediğini sarsılacaktı. Hâsılı satır satır hatırlıyorum. Rûmi’nin daha çok okunmaya değer bir biyografi. 12 EYLÜL’Ü DAvEt Moğol DöNEMİ EDEN KURŞUNLAR İrAN’ıNDA KADıN Şîrîn Beyanî, Çev: Mustafa Uyar, Türk Tarih Kurumu, 2015, 172 sayfa, 8.40¨ Gün Sazak: Bir Şehidin Yolculuğu tercümesi giriyor raflarımıza. yaptığı dönemde kaçakçılıkla Himmet Kayhan Himmet Kayhan, Türkiye’nin mücadelesi ve 27 Mayıs 1980’de Yarkın Yayınları, 2015, 600 sayfa, 32¨ buhranlı devirlerinde siyasî aracı taranarak şehit edilmesine yelpazenin sağında yerini alan bir yönelik ifşaatıyla unutmamak SElâHADDİN Eyyûbî Kütüphanemizde biyografi siyasetçiyi anlatıyor: Gün Sazak. ve unutturmamak açısından Cemal Toksoy–Fatma Toksoy, mühim bir vazifeyi sırtlanmış. Şule Yay., 2015, eserleri pek az. Hele bahis Çocukluğundan okul yıllarına, iş Gün Sazak’tan bahseden dergi 447 sayfa, 27¨ ve gazete yazıları çok olsa da ve siyaset hayatına kadar hakkı kitaplar yok denecek kadar azdı. mevzuu yakın tarih olunca iyice verilmiş bir çalışma. Sazak’ın Bir boşluğu dolduran kitabın seyreliyor. Oysa tarihi meydana oğulları ve yeğeninden alınan benzerlerinin önünü açmasını getiren şahsiyetler tanınmadıkça evrak, fotoğraf ve mektuplar da temenni ediyoruz. dönem de anlaşılamıyor. Tam yerini almış. Bilhassa Sazak’ın da bu dönemde iyi bir hal Gümrük ve Tekel Bakanlığı 136 DERİN TARİH / 2015 EYLÜL
Vitrindekiler RIZA tEvFİK tEKKE OSMANLI MISIR’INA ‘BELGE’SEL BAKIŞ EDEBİYAtINI ANLAtIYOR süreyi arşiv kaynağından Mısır’ın Osmanlı Devleti’ne bağlılığını güçlendirme veya hareketle inceliyor. Mısır’la korumak amacıyla hazırlanmış belgeler, ayrıca ülkenin ilgili kararların yer aldığı kalkınması ve refah düzeyinin artırılması için telkinlerde 15 numaralı Mühimme-i bulunuyor. Mısır defteri, tozlu Mühimme defterlerine ilişkin genel bilgilerden sonra raflardan çıkarılarak tarih kitap, kısa açıklamalarla sadeleştirilmiş 15. Mühimme-i araştırmacılarının hizmetine Mısır Derfteri’nden ve tıpkı basımından oluşuyor. sunuluyor. Ayrıca her bölüm Türkçe ve İngilizce olarak iki dilde Osmanlı Devleti’nin Mısır’la yazılmış. Özenle hazırlanan rIza TeVFik BölükBaŞI, Tekke Ve indeks ve bibliyografyası ise halk edeBiYaTI Makaleleri ekonomik, hukukî, askerî ve araştırmacılar için biçilmiş kaftan. Haz: Abdullah Uçman, 15 nuMaralI MühiMMe-i MISIr deFTeri siyasî ilişkilerinin boyutlarını adım adım izlediğimiz Kaliteli bir baskıyla sunulan Dergâh Yayınları, İstanbul, 2015. 448 s. Süleyman Kızıltoprak kitap, konuya ilgi duyanların Türk Tarih Kurumu, 2015, 264 sayfa, 34¨ hükümlerin bulunduğu başvuru kaynaklarından Rıza Tevfik Bölükbaşı, nam-ı olacağını her haliyle belli diğer Filozof Rıza Tevfik. defterde Mısır’ın siyasî tarihini ediyor. Uzun saçlarıyla at üstünde Mısır ve Ortadoğu üzerine yakından ilgilendiren hangi Darülfünun’a gelişine hayran çalışmalarıyla tanıdığımız belgeler yok ki! Hıdivlere olmuştur Halide Edip. Fotoğraf Süleyman Kızıltoprak verilen valilik fermanlarının karelerinde kimi zaman derviş, kütüphanemize önemli bir yanında, Tanzimat’ın tatbiki, kimi zaman salon beyefen- eser daha kazandırdı. Kitap Süveyş Kanalı, demiryolları, disi olarak belirir. Abdülhak 1798’de Fransızların Mısır’ı posta ve telgraf tesisleri, Hamid etkisiyle II. Meşrutiyet işgalinden başlayarak Hüseyin borçlanmalar, madenler, öncesi yazdıkları zahiri yanıdır. Kâmil’in 31 Aralık 1914’te vergi, ticaret antlaşmaları gibi Romantik şiirler, aşk kelimeleri azledilmesine kadar geçen hususlarda emirler... süsler o dönem metinlerini. 1908 sonrasındaysa yaşın da Siyasî ve hukukî bakımdan getirmiş olduğu dinginlikle adeta efsun damlar kalemin- OĞUZ KAĞAN SÖYLEMİŞ, BİZ İŞİtMEMİŞİZ den. Bektaşi neşesini taşır satırları, kendine güvenir ama ÇağdaŞ BiliMler IŞIğInda kültürüne dair kitapların adını veçhesinden inceleyen bu nefsine güvenmediğini de oğuz kağan deSTanI anmadığı nice bilgi pareleri çalışma çıkmış ortaya. fısıldar harfleri. sızar usul usul. Ed.: Ali Rıza Özdemir, Disiplinlerarası bir antoloji Elimizdeki eser Rıza Tevfik’in Coğrafyacı Ali Rıza Özdemir olarak tanımlayabileceğimiz tekke ve halk edebiyatı değer- Kripto Yay., Ankara, 2014, 283 s., 12,50¨ Uygur harfli Oğuz Kağan kitapta Oğuz kelimesinin lendirmeleri eşliğinde dönemi Destanı’nı okurken bunu fark etimolojisinden destanda anlamlandırmamıza imkan Oğuz Kağan Destanı etmiş olmalı ki, destandaki adı geçen hayvanlara, evren sağlıyor. Cumhuriyet ile birlikte Türklerin atası kabul edilen coğrafi bilgilerin kendisini ve dünya düşüncesinden yer unutturulmak istenen bir gele- Oğuz’un hayatını mı anlatır adeta çağırdığını belirtiyor. adlarına ve kozmolojik bir Oğuz neğin sırrını veriyor işitebilen yalnızca? Destanın sadece tarih, dilbilim Kağan tahliline ufuk açıcı bir kulaklara. Yunus Emre’den ve halkbilimi açısından değil, çözümleme bekliyor okuru. Kaygusuz Sultan’a, Seyyid Nesi- Satır aralarından Türk dili, farklı ilim pencerelerinden mi’den külhanbeylerine kadar folkloru, tarihi, coğrafyası ve de ele alınması gerektiğini Kitabın son derece zengin Anadolu ve Rumeli’yi yüzyıllar düşünmüş ve uzmanların bir kaynakçayı haiz olduğunu boyu bir arada tutan ‘maya’ kapısını çalmış. görünce keşke daha özenli bir başarıyla içirilmiş sayfalara. görsel tasarım ve başlıklandırma Sonuçta Oğuz Kağan ile sunulsaydı dedik doğrusu. Okudukça tefekkür imkânı Destanı’nı yönetim bilimi, Yine de Oğuz Kağan’ın asırlardır sunan bu güzel eser, aşk bah- sosyoloji, mitoloji, teoloji, kesesinde sakladıklarını rine dalmak isteyen meraklı ve coğrafya, etnoloji, ekonomi, öğrenmek için adres burası yürekli dostları bekliyor. psikoloji, biyoloji gibi bilimler diyebiliriz gönül rahatlığıyla. 138 DERİN TARİH / 2015 EYLÜL
Vitrindekiler ANItKABİR’DEN ÖtE YOL vAR MI? anITkaBir’in öTeSi - aTaTürk’ün Doğrusu Anıtkabir, Atatürk’ün Taut tarafından tasarlanan yatak odası Atatürk’ün hakiki ölüm Mezar MiMariSi, naaşının muhafazası ve cenaze katafalk ve Etnografya mahalli ve son nefesini verdiği yer Christopher S.Wilson, töreni ile millî hafıza arasındaki Müzesi’ndeki geçici mezarla olmasına rağmen Atatürk’ü anma ilişkiyi, hepimizi öyle ya da devam eden Mustafa Kemal törenleri her 10 Kasım’da, saat Küy Yay., 2015, 179 sayfa, 27 ¨ böyle kıskacına alan bir rabıtayı için yapılmış mezar mimarisinin 09.05’te neden Dolmabahçe’deki masaya yatıran bir kitapla ilk tarihi Anıtkabir mozolesiyle yatak odasında değil de “Dolmabahçe Sarayı’ndaki kez karşılaşıyoruz. Ve merakla tamama erer. Yelpazenin bir Anıtkabir’deki mozolesinde yatak odası, içkin bir sarılıyoruz sayfalara. ucunda ulustan ziyade insan yapılmaktadır? fizikselliği olmayan bir olayın, olarak Atatürk’ü temsil eden Atatürk’ün ölümünün fiziksel Atatürk’ün naaşının kaldığı Dolmabahçe Sarayı’ndaki yatak Wilson’a göre Dolmabahçe’deki manifestosudur”. Böyle diyor, ve geçtiği yerleri adım adım odası, diğer ucunda ise insan yatak odasında gerçekleşen kitabında mezar mimarisinde takip eden Wilson, bunların millî olarak Atatürk’ten ziyade ulusu anmalar Atatürk’ün yokluğuna, ortaya çıkan Atatürk temsillerini hafıza üzerindeki oyunlarını bir temsil eden mozole durmaktadır. artık orada olmadığı, daha ve bunların kolektif belleği dedektif titizliğiyle yorumluyor. doğrusu hiçbir yerde olmadığı şekillendirişini ifşa etmeyi Ve yaktığı neon ışıkları altında Kitapta Anıtkabir’in inşası gerçeğine odaklanmakta. Böylece amaçlayan Christopher S. bir şamar iniyor suratımıza: sürecindeki mimari yarışma ve Atatürk anmalarını kontrol edenler, Wilson. Dolmabahçe katafalkı, kazananın ödüllendirilmesini, bu anmayı Atatürk’ün ölümü İstanbul’dan Ankara’ya nakil, bu temsilin yaşatılmasına katkısı bağlamından çıkarmış, onu öldüğü Etnografya Müzesi ve oradan açısından değerlendirmek odadan uzağa, Atatürk’ün yeniden Anıtkabir’e nakil süreçlerinin hakikaten sıradışı bir iş. İnşa inşa edildiği bir mevcudiyet yerine yarattığı ikonik Atatürk’e, bırakınız edilen millî belleği sürdürmek taşımıştır. en afilli Kemalistleri, biz bile var açısında Dolmabahçe Müzesi, gücümüzle tosla(tıl)mışız. buradaki yatak odası, Atatürk Geçmişteki Anıtkabir’in evleri ve müzeleri ile törenler aydınlatılmasıyla gelecekteki İkonik Atatürk’ü besleyen ve anmalar bellek sarayının Anıtkabir’in ötesini tahmin etmeyi mezar mimarisinin serüvenini ise tuğlalarını üşenmeden nasıl hedeflediğini belirten Wilson, bizce şöyle özetlemiş Wilson: örmüşler, hele bir okuyun. bu misyonu hakkıyla icra ediyor. Bu kitabı okuyun. Ama bir şartla. Türk milleti Atatürk’ün Yazar tarafından yönlendirilen Atatürk’ün ölümü ardından şuur ölümüyle oluşan boşluğu mimari şu soru kitabın istikametini idrak altımızın çeperinde biz farkında bir muadille, Anıtkabir’le ikame açısından mühim: olmadan şaklatılan kamçıları etmeye çalıştı. Dolmabahçe’de görmeye cesaretiniz varsa... öldüğü odadan başlayıp Bruno Dolmabahçe Sarayı’ndaki ANADOLU’YA, MERHAMEtE GÖÇ EDENLER TürkiYe’nin GöÇ Tarihi topraklarına yapılan göçleri inceleyen eser, bu alanın ilklerinden olacağa benziyor. M. Murat Erdoğan-Ayhan Kaya Kitaba göre Türklerin yerleşmesiyle başlar Anadolu’ya göçün Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2015, 352 sayfa, 15 ¨ hikâyesi. Osmanlı hâkimiyetinin hüküm sürdüğü asırlar boyunca zorda kalan insanlar için liman olmaya devam eder bu topraklar. Göçlerle kurulan ve göçlerle dönüşen bir coğrafya Anadolu. Osmanlı’nın kuruluşundan beri bu topraklar Ta ki 2015’te dünyanın en fazla mülteci alan ülkesi olana ne tür insan hareketlerine tanıklık etti, merak kadar. Kimler sığınmamış ki bu merhamet coğrafyasına: ediyorsanız elimizdeki kitap tam da bu soruyu Roman, Çerkes, Abaza, Laz, Yahudi ve Sahra-altı’ndan cevaplamayı amaçlıyor. gelen Afrikalılar bunlarda yalnızca birkaçı. Avrupalılar, Ferdinand ile Isabella’nın evlenmesine Sunuş bölümünü yazan Prof. Kemal Karpat’a aracı olan Yahudi Don Isak Abravanel’e bile merhamet göre göçler, toplumsal değişimlerin en güçlü etmezken, Kemal Reis kumandasındaki Osmanlı unsuru. Osmanlı göçlerle var olmuş ve yine kadırgaları Kadiz limanında binlerce umutsuz onlarla dağılmıştır. Önemine mukabil insan yolcusunu bekliyordu. Hilalli bayrak adalet ve hareketlerinin tarihi ülkemizde ne yazık hoşgörüsüyle herkese kucak açmış anlayacağınız. ki bakir bir alan. Bu sebeple 14. yüzyıldan günümüze farklı coğrafyalardan Anadolu 140 DERİN TARİH / 2015 EYLÜL
İSLAM MEDENİYETİNİN DÜNYA TARİHİNE BAKIŞI… “Batı’da yaşayan bizler, ortak bir dünya tarihi algısına sahibiz. Fakat bizim hikâyemiz, halkları bin yıl boyunca bambaşka bir görüşü paylaşmış bir medeniyeti büyük ölçüde hesaba katmamaktadır.” Tamim Ensarî bu kitapta, Hz. Muhammed’den Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşüne ve daha da ötesine uzanan zengin dünya tarihini İslam dünyasının penceresinden anlatıyor. Avrupa’nın, uzun süre boyunca ilkel ve düzensiz bir yer olarak gördüğü İslam coğrafyasının kaderini gasp ettiğini savunan Ensarî, bölge halklarının bu durumun geç farkına varmaları nedeniyle nasıl etkilendiklerini de ele alıyor. “Bu kitap İslam’ın geçmişine, şu anki durumuna ve geleceğine dair bilgilendirici bir bakış açısı sunuyor. Kusursuz ve etkileyici üslubuyla geleneksel bakış açısına kafa tutarak İslam ve İslam’ın şekillendirdiği dünya hakkında zengin bir algı kazandırıyor.” KHALED HOSSEINI, Uçurtma Avcısı’nın yazarı “Son derece aydınlatıcı ve açık. Dünya tarihine İslam gözünden bakan bu kadar kapsamlı ve anlaşılabilir başka bir kitap yok…” DAVE EGGERS “Mükemmel bir kitap. Ensarî 1500 yıllık tarihi, Batı’nın sık sık görmezden geldiği bir bakış açısından irdelemiş. İslam’ın Bakış Açısından Dünya Tarihi, gelecek nesiller için de bir kaynak niteliği taşıyor.” REZA ASLAN twitter.com/pegasusyayinevi facebook.com/pegasusyayinlari instagram.com/pegasusyayinlari www.pegasusyayinlari.com
Hediyeli Bulmaca e-mail: [email protected] SOLDAN SAĞA: Ağustos ayının çözümü. - Almancada ‘Sen’. 19- Despot - Bir dokuma 1- İran’da ilk Şii İslam devletini kuran hane- bitkisi. 20- Kanun - Notada duraklama - Dağ dan - Osmanlı’da miktarı 100 bin akçeyi ge- su tanrısı. 7- Yaklaşık 500 yıl hüküm sürmüş aslanı. 21- Kalın sicim - Süslü cadde kemeri. çen hasılatı temin eden tımar - Anma. 2- Kü- antik İran’ın üçüncü yerli halkından olan 22- İran’ın en yüksek dağı. tahya’nın bir ilçesi - Vasiyeti yerine getiren hanedanlık - Parola. 8- Yaklaşık 780 yıl hü- kimse - İstanbul’da tarihi bir semt. 3- Örgü küm sürmüş Pers devleti - Bir tür başlık. 9- Bulmacanın çözümünü kimlik, adres ve telefon örme çubuğu - Bir Asya ülkesi - ‘Ömer …..’ Lantanın simgesi - Kumaşla astar arasına ko- bilgileriyle 20 Eylül’e kadar dergimize ulaştıran 5 (İranlı ünlü filozof ) - Bir Yunan adası. 4- Od, nur. 10- Konut. 11- Öke - Kış. 12- Esasi - Telli okurumuza Derin Tarih’in “Çanakkale Ölüme ve nar - İran’da 875-999 arasında hüküm sür- bir çalgı. 13- Niçin, neden - Karahumma. 14- Zafere Yürüyüş” 2. özel sayısını hediye ediyoruz. müş hanedanlık - Alanya’da 1232 yılında ku- ‘Ayar’ın sessizleri - Sanat. 15- Galyumun sim- Adres: Derin Tarih Dergisi rulan kale. 5- Adalet - Bir tür aşık oyunu - Er- gesi - Artvin Borçka’da bir yerleşim birimi. Maltepe Mah. Çayhane min, kakım - Namibya internet kodu - Şikar. 16- Yiğitlik destanı - Toprağın tavı - Başlıca Sok. No: 1, 34010 6- Küçük mağana - Eski Mısır’da güneş tan- içeceğimiz. 17- Arnavutluk internet kodu Zeytinburnu - İstanbul rısı - Tunus internet kodu - Dikey olarak. 7- - İran’ın ilk üniversitesini kuran hanedan- [email protected] Engel, mani - Çivit mavisi - Kırmızı - Mezar, lık. 18- Dördüncü büyük İran hanedanlığı gömüt. 8- Bir sayı - Yemek - Göçebe - Platinin simgesi. 9- Suçu bağışlama - Yapıt - İran’da önemli bir su yolu. 10- Uluslararası Banka Hesap Numarası (İngilizce kısaltma) - Küçük- baş bir hayvan - Veri. 11- Laos internet kodu - Almanya’da bir kent - Çene kemiği - Beyin. 12- İranlıların atalarının kurduğu başkenti Sus olan imparatorluk - Seyelan. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1- Safevi Devleti’nin resimdeki kurucusu - İs- tanbul’un eski adlarından biri 2- Yabancı bir haber ajansı (kısaltma). 3- Bir ateşli silah ak- samı - Titanın simgesi. 4- İlaç, çare - İran’da bir çöl. 5- Doğuda bir ilimiz - Batıda bir ili- miz. 6- Bir koyun türü - Sümer mitolojisinde 142 DERİN TARİH / 2015 EYLÜL
2015 EYLÜL / DERİN TARİH 143
Çizgisel Tarih hasan aycın [email protected]
EMEKLİLİK HAYALLERİNİZ İÇİN HEP DAHA FAZLASI… Bugün biriktirmek sizden, yarın keyfini sürmek yine sizden. Doktorundan ev hanımına, çiftçisinden öğretmenine her kesime avantajlı ve uygun emeklilik planları sunan Ziraat Emeklilik, bugün de yarın da mutluluğunuz için hep daha fazlasıyla yanınızda.
Şehname-i Selim Han eserinde Navarin Deniz Savaşı’nı anlatan bir minyatür. Osmanlı Tasvir Sanatları I: Minyatür, Metin And, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2014.
Zavallı SerbeSt Fırka Zavallı CHP’nin Kapattırdığı Parti Süreyya İlmen 29
Search
Read the Text Version
- 1
- 2
- 3
- 4
- 5
- 6
- 7
- 8
- 9
- 10
- 11
- 12
- 13
- 14
- 15
- 16
- 17
- 18
- 19
- 20
- 21
- 22
- 23
- 24
- 25
- 26
- 27
- 28
- 29
- 30
- 31
- 32
- 33
- 34
- 35
- 36
- 37
- 38
- 39
- 40
- 41
- 42
- 43
- 44
- 45
- 46
- 47
- 48
- 49
- 50
- 51
- 52
- 53
- 54
- 55
- 56
- 57
- 58
- 59
- 60
- 61
- 62
- 63
- 64
- 65
- 66
- 67
- 68
- 69
- 70
- 71
- 72
- 73
- 74
- 75
- 76
- 77
- 78
- 79
- 80
- 81
- 82
- 83
- 84
- 85
- 86
- 87
- 88
- 89
- 90
- 91
- 92
- 93
- 94
- 95
- 96
- 97
- 98
- 99
- 100
- 101
- 102
- 103
- 104
- 105
- 106
- 107
- 108
- 109
- 110
- 111
- 112
- 113
- 114
- 115
- 116
- 117
- 118
- 119
- 120
- 121
- 122
- 123
- 124
- 125
- 126
- 127
- 128
- 129
- 130
- 131
- 132
- 133
- 134
- 135
- 136
- 137
- 138
- 139
- 140
- 141
- 142
- 143
- 144
- 145
- 146
- 147
- 148
- 149
- 150
- 151
- 152
- 153
- 154
- 155
- 156
- 157
- 158
- 159
- 160
- 161
- 162
- 163
- 164
- 165
- 166
- 167
- 168
- 169
- 170
- 171
- 172
- 173
- 174
- 175
- 176
- 177
- 178
- 179
- 180
- 181
- 182
- 183
- 184
- 185
- 186
- 187
- 188
- 189
- 190
- 191
- 192
- 193
- 194
- 195
- 196
- 197
- 198
- 199
- 200
- 201
- 202
- 203
- 204
- 205
- 206
- 207
- 208
- 209
- 210
- 211
- 212
- 213
- 214
- 215
- 216
- 217
- 218
- 219
- 220
- 221
- 222
- 223
- 224
- 225
- 226
- 227
- 228
- 229
- 230