Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore 42 - Derin Tarih Eylül 2015

42 - Derin Tarih Eylül 2015

Published by sedatfurkanileri, 2019-10-26 09:55:30

Description: 42 - Derin Tarih Eylül 2015

Search

Read the Text Version

Avrupa Tarihi OSMANLI’DAN KOPAN YUNANİSTAN ALMANYA’DAN KRAL İTHAL ETMİŞTİ EMİR ÖNGÜNER [email protected] Y unan bağımsızlık bu antlaşma dahilinde Yunan- hareketi 1821 yı- lında alevlenmiş, Özerkliğini- lar, Karadeniz’de Rus bayrağı ze ve dinî, millî ile ticaret yapma hakkını bu Osmanlı’nın değerlerinize karı- da elde etmiş ve bu şekil- şılmadığı topraklarda de ciddi anlamda maddi iç ve dış politikadaki ma- isyan ediyorsunuz ve güç kaynağı oluştur- bağımsızlık kazanıyorsu- muşlardı. nevra kabiliyetini olduk- nuz. Güzel. Fakat sözde Mora yarımadasın- özgür ülkenize, başka da filizlenen isyan ça zorlaştırmıştı. Megali millete mensup biri- kısa sürede bugünkü ni kral yapıyor- Yunan coğrafyasına İdea ve Mavri Mira gibi ve adalara sıçradı. Yu- lar. nan çetecilerin Türk- geleceğe yönelik, ger- lere yönelik katliamları artarken, tarihler 1827’yi çekle bağdaşmayan gösterdiğinde karışıklığı fikirler yayan ve Filiki fırsat bilen Rusya, Fransa ve Eterya gibi komiteler kuran Yunan çeteciler katliamlarla Avrupa’daki dindaşlarının gözüne gir- mek için çabaladılar. Britanya, Navarin’de Osmanlı deniz kuvvetlerine ağır bir darbe indirdi. Bu olayları takiben imzalanan 1829 Edirne Antlaşması Yunanistan’ı Bağımsızlık serüve- Devlet-i Aliyye’den ayırarak tam ba- nini tetikleyen olay, ğımsız bir ülke haline getirdi. 1774’te imzalanan Kü- çük Kaynarca Antlaş- İsyancıların önde gelenlerinden ve ması’dır. Antlaşmayla eski Rus Çarlığı Dışişleri Bakanı Yan- birlikte Rusya, Osman- nis Kapodistrias geçici olarak Yunan lı toprakları üzerinde devlet başkanı seçildi. Ne var ki çev- yaşayan Ortodoks kili- resiyle yaşadığı anlaşmazlıklar sonucu sesine bağlı Yunan azın- 1831’de suikast sonucu öldürüldü. lığı koruma ve savunma hakkını elde etmiş, böylece dolaylı İşte bağımsız Yunan Krallığı’nın yoldan Devlet-i Aliyye’nin iç işlerine saklı tutulan tarihi de bu önemli sui- karışma avantajını yakalamıştı. Yine kasttan sonra başlar. 1832 senesinde toplanan Londra Konferansı’nda Yu- nan Krallığı’nın yönetim hiyerarşisi 2015 EYLÜL / DERİN TARİH 49

Yunanistan’daki hanedanın Almanya’ya uzanan köklerini Belçika, Bulgaristan, Portekiz ve Danimarka gibi ülkelerin hanedanlarında da gözlemlemek mümkün. ele alınır. Komite öncelikle Saksonya Konferansı’nı düzenleyip Yunanis- kökenli Alman Sachsen-Coburg & Go- tan’ın Osmanlı Devleti’nden kopma- tha hanedanından Belçika Krallığı’na sına ön ayak olan Rusya, dışarıdan si- yeni atanmış I. Leopold’a krallık teklifi parişle Yunan tahtına oturtulan Alman götürür. Leopold teklifi reddeder ve so- Kralını da hanedanına akraba yaparak nuç olarak dönemin Alman Wittelsba- Yunanistan siyasetine yön verme ko- ch hanedanına mensup Bavyera Kralı I. nusunda başarılı olmuştur. Ludwig’in 17 yaşındaki oğlu Otto’nun Çarlığın eli Yunana uzandı Yunan Kralı olmasına karar verilir. Çocuk yaştaki Alman Kral Otto’nun 1863’deki ayaklanma sonucu I. Otto annesi ise Türingiya kökenli devrildi ve yeni bir yöneti- Alman Sachsen-Hildbur- ci arayışına girildi. Yunan ghausen hanedanından meclisi bu sefer şansını Kraliçe Therese’dir. Danimarka’dan yana Asilzade Sach- kullandı ve yine ço- sen-Hildburghausen cuk yaşta bir prensi ailesi sonraları kral seçti. Bu se- Saksonya’daki di- ferki aday, Kuzey ğer köklü hane- Al m a n y a ’d a k i danlarla birleşip Glücksburg hane- tarih sahnesinden danına mensup I. silinmiştir. Soylu George oldu. I. Geor- Wittelsbach ailesi ise » Yunanların Alman gius olarak da bilinen 14 Ağustos 1919’da açık- yeni Yunan Kralı’nın asıllı kralı I. George lanan Bamberg Anayasası babası Danimarka Kralı ile Bavyera’nın demokra- Alman IX. Christian’dır. siye geçişinden sonra idari statüsünü Osmanlı Devleti’nin Yunan Krallığı kaybetmiştir. I. Otto’nun soyundan ile en çok uğraştığı dönemlerde tahta gelen Wittelsbach hanedanının bu- oturan I. Georgius, çocuklarını Rusya, günkü resmî lideri, halen hayatta olan Fransa ve İngiltere gibi güçlü devletle- 1933 doğumlu Franz von Bayern’dir. rin hanedanlarına mensup soylularla Yunanistan’ın Alman Kralı I. Otto, evlendirerek tahtını sağlama aldı. Bu 1836’da Kuzey Almanya’daki Olden- arada İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth’in burg hanedanına mensup Prenses eşi Prens Philip’in I. Georgius’un toru- Amalie ile evlenir. Oldenburg haneda- nu olduğunu hatırlatalım. nı Rusya, Danimarka, Norveç, İsveç ve I. Georgius 1913 senesinde Balkan » Yunanların ilk kralı I. Otto İzlanda’daki hanedanlarla evlilik vası- Savaşı sırasında Aleksander Schinas tası ile akraba olan tanınmış aristokrat isminde bir Makedonyalı tarafından bir ailedir. Önemli bir detay da I. Ot- öldürüldü. Bu suikast bir türlü aydınla- to’nun kayınpederi Oldenburg Prensi tılamamış, ayrıca Bulgaristan, Avustur- I. Peter’in, Rus Çariçesi II. Katerina’nın ya-Macaristan, Almanya veya Osmanlı kuzeni olmasıdır. Böylelikle Londra Devleti’nin suikastçıyı Yunan Kralı’nı 50 DERİN TARİH / 2015 EYLÜL

Avrupa Tarihi » Parçalayan mitler Rusya ve Avrupalı güçler Balkanlardaki siyasî hesapları dolayısıyla Yunan ayaklanmasını desteklediler. İsyan 1829’da amacına ulaştı. Yunan bağımsızlık savaşını tasvir eden bir tablo (ressam: George Pelberg). öldürmeleri için tuttuklarına dair iddi- sağ çatışmaları sırasında hükümet ile rarın arkasında halkın bulunması da düşündürücüdür. Benzer bir hadisenin alar ortaya atılmıştır. anlaşamayan II. Konstantin, Yorgo Pa- Türk ve Müslüman kültürüne sahip bir memlekette gerçekleşmesi hayal dahi Babasının ölümünden sonra tahta padapulos’un liderliğindeki 1967-74 edilemez. çıkan I. Konstantin’in eşi, Rus Çarı I. arasındaki askeri cunta devrini yaşadı. Bu olaylar zinciri Avrupa’daki aris- tokrasinin kültürümüze nazaran nasıl Nikolay’ın torunu Prenses Olga Roma- Yunan Kralı Almanlardan farklı işlediğinin ve siyasî amaçlar uğ- nova’dır. Kral I. Konstantin, 1. Dünya runa ülkelerin birbirlerini nasıl des- teklediğinin bir örneğidir. Savaşı sırasında Başbakan Venizelos 1973’te bir halk oylaması ile Yuna- Yunanistan’daki hanedanın Al- ile ters düşmüş ve ülkeyi savaştan nistan’da monarşi kaldırıldı ve demok- manya’ya uzanan köklerini Belçika, Bulgaristan, Portekiz ve Danimarka uzak tutmaya çalışmıştır. Anlaşmaz- rasiye geçildi. II. Konstantin de Yunan gibi ülkelerin hanedanlarında da göz- lemlemek mümkün. Ayrıca bugünkü lıklar sonucu tahttan çekilmek zorun- Krallığı’nın son Alman hükümdarı Britanya İmparatorluğu’nu yöneten ailenin de Alman Sachsen-Coburg&Go- da kalan I. Konstantin, daha sonra tek- olarak tarih sayfalarına adını yazdır- tha hanedanı kökenli olduğunu ve 1. Dünya Savaşı’ndan evvel Almanlara ra- rar tahta dönmeyi başarmış mıştır. kip olacakları anlaşıldığında hanedan isimlerini Windsor olarak değiştirdik- ve 1. Dünya Savaşı sonrası Sonuç olarak Yunan lerini de unutmayalım. Yunan ordusunun Ana- isyanı ve akabinde kral- Emir Öngüner Makine Yüksek Mühendisi. dolu’yu işgali sırasında lığın kurulması döne- krallığın başındaki minde Rus Çarlığı isim olmuştur. Fa- Küçük Kaynarca kat Anadolu’daki Antlaşması’ndan başarısızlıklar yü- itibaren süreç zünden 1922’nin içindeki hadi- Eylül ayında tahtı- selere akrabalık nı oğlu II. Georgios’a bağları vesilesiyle bırakmak zorunda ka- » 1922’de tahttan müdahil olmuştu. lacaktır. Siyasî sonuçlara çekilen I. Konstantin II. Georgius dönemi paralel olarak bağım- ve sonrası Yunanistan’da sızlık kazanan bir mille- askerî darbelerle beraber tin başına farklı bir ülkeye çeşitli iç karışıklıklar yaşanmış; ken- mensup bir soylunun kral olarak atan- disini I. Paul ve II. Konstantin takip ması dikkate değer. Atama kararının etmiştir. 1960’lı yıllarda ülkedeki sol- meclis tarafından verilmesi, yani ka- 2015 EYLÜL / DERİN TARİH 51

SÜNNİ İRAN NASIL Şİİ OLDU? MOHAMAD BALLAN [email protected] İ slam tarihindeki etkilerini bugün dahi görebildiğimiz en önemli dönüşümlerden biri, hiç şüphesiz İran’ın 16. ve 17. yüz- yıllarda Sünni Müslümanlıktan Şiiliğe ge- çişidir. İslam tarihi boyunca yöneticilerin siyasî amaçlarla dinî homojenlik yaratmaya dönük giri- şimlerine çokça şahit olunmuşsa da -girişimlerin en önemlileri İber Yarımadası ve Kuzey Afrika’da- ki Muvahhidler örneği ile Endülüs’teki Malikilik- tir- İran’daki Safevilerin Şiileşmesi böylesine geniş bir toprak parçasında hem büyüklük, hem de sü- reklilik bakımından ulaştığı başarı itibariyle ayrı bir yerde durmaktadır. Bu olay neticesinde İran tek bir mezhebin, yani İsnâaşeriyye’nin (Oniki İmam Şiiliği) egemenliği altına girmiş, İslamın di- ğer yorumları ise (Sünnilik ve Zeydilik) arka plana itilmiştir. 52 DERİN TARİH / 2015 EYLÜL

Dosya » Sünni-Şii çekişmesi başlıyor Sünni İslamın merkezi olan İran toprakları Safevilerin acımasız politikaları sebebiyle kısa Şah İsmail’in Tebriz’e girerek kendisini sürede Şiilikle özdeşleşti. Bu kırılmanın sebepleri şah ilan edişini tasvir eden bir resim neydi? Sonuçları günümüzü nasıl etkilemektedir?  (ressam: Chingiz Mehbaliyev). Şah İşte cevaplar! İsmail’i temsil eden bir gravür (altta). İran’ın İslamı kabul ettiği 7. yüzyıl- İran’da, özellikle Kâşân, Kum ve Gilan değişim, Müslümanların ve aynı şekil- daki Arap fetihlerinden 16. yüzyılda şehirlerinde yaşayan önemli Şii toplu- de Müslüman olmayanların büyük bir Safevilerin ülkeye egemen olmasına lukları mevcuttu. Bu Şii gruplar arasın- bölümünün tarih bilincini silen kritik kadar geçen dönemde Sünni Müslü- da İsmailîyye, Zeydiyye ve İsnâaşeriy- bir olaydır. manlığın kalesi ve entelektüel merkezi ye fıkhını kabul eden gruplar da yer olduğu bugün din âlimi olmayanların alıyordu. İsmailî topluluklar ortadan 16. yüzyılın ortalarında üç büyük çoğu tarafından bilinmez. Aralarında kaldırılırken İsnâaşeriyyeciler ancak siyasî oluşum ortaya çıkmıştı: Sıkı sı- Seyid Şerif Cürcanî, Fahreddin Razî, Moğol istilasını ve bunun devamında kıya Şii olan Safevi İran, giderek Sün- Ömer Nesefî gibi âlimler; İmam Ga- İlhanlı Devleti (1256-1335) ile Karako- nileşen (Özbeklerin kontrolündeki) zalî, Abdülkadir Geylanî gibi mutasav- yunluların (1375-1468) kurulmasıyla Orta Asya ve sıkı sıkıya Sünni olan vıflar; İmam-ı Azam, Davud el-İsbeha- İran platosuna çıkabilmişlerdi. Ne var Osmanlı İmparatorluğu. Sünnilik Safe- ni gibi fıkıh bilginleri; Taberî, Beyhakî, ki bu iki boy da, Safevilerin aksine hâ- vilerin kontrolü altındaki topraklarda Belâzurî gibi tarihçiler; Nizamülmülk, kimiyetleri altındaki insanlara belli bastırılırken, aynı şey Orta Asya ve Os- Celaleddin Devvanî gibi siyaset bilim- bir dini dayatmak yerine Şiiliğe gös- manlı İmparatorluğu’nda da Şiilerin ciler; Molla Camî, Feridüddin Attâr termiş oldukları hoşgörüyle bilinirler. başına geliyordu. İslamın beşiği olan gibi şairler ve hadis derleyicilerinin topraklardaki kültürel ve dinî birliğin İran’daki Sünni halkın yok edili- zayıflamasında burada bahsedilen Or- (Kütüb-i Sitte’nin bütün Sünni müel- şi, Endülüs’te karşımıza çıkan geniş tadoğu’nun mezhepleşme süreci çok çaplı Hıristiyanlaştırma sürecine çok büyük rol oynamıştır. Mezheple dev- liflerinin) bulunduğu Sünniliğin en benzemektedir. Buna ilaveten hem let arasındaki bu özdeşleşmenin Orta- önemli düşünürleri İranlıdır. İspanya’daki Müslümanların, hem de doğu’da bugün dahi hissedilen önemli İranlı Sünnilerin 1501 tarihinde, yani sonuçları olmuştur. Şüphesiz ki Şiileşme sürecinden tam da aynı yılda, din/mezhep değiş- tirmiş olmaları başlı başına ilginç bir Safevilerin yükselişi rastlaşmadır. Her iki süreç de son dere- ce güçlü siyasî motivasyonlarla hayata 16. yüzyılın başlarında Safevilerin geçirilmişti. yönetimi ele geçirmesi önce hoşgörü- len fakat baskılara maruz kalan İsnâa- Katolikliğin ya da İsnâaşeriyyenin şeriyyenin siyasî fırsatları açısından şiddete eğiliminden ziyade özellikle önemli bir etki yarattı ve İslam dün- devletin kurulması ulema ile devlet yasında Sünniler ile Şiiler arasındaki arasındaki ilişki, erken modernite ilişkiyi bambaşka bir noktaya taşıdı. döneminde yönetimin homojenleş- Yakın Doğu’nun iki ana mezhep ara- tirilmesi gibi meselelerin çözülmesi sında bölüşülmesinde İsnâaşeriyyenin ni gerektiriyordu. Her iki vakada da, Safevilerin askerî himayesine girmesi kesinlikle gözden kaçırılmaması gere- ve Osmanlı İmparatorluğu ile sürdü- ken bir “Mesih” (Mehdi) meselesi söz rülen düzensiz ve fakat büyük yıkım- konusudur. Çaldıran Savaşı’nın 501. ları beraberinde getiren savaşlar çok yıldönümünde İran’ın Safeviler eliyle önemli bir rol oynamıştı. mezhep değiştirmesinin önemini de- ğerlendirmek her zamankinden daha Şah İsmail (1501-24) döneminde öncelikli hale gelmiştir. İran’daki bu Safeviler İran’ı fethetti, Şiilik resmî mezhep kabul edildi ve Sünnilerin 2015 EYLÜL / DERİN TARİH 53

» Sünni-Şii çekişmesi başlıyor 16. yüzyılın başında Şiiliği resmî mezhep kabul eden ve zorla insanlara kabul ettiren Safevi hükümdarı Şah İsmail’i savaş meydanında tasvir eden bir minyatür (Rıza Abbas Müzesi). kutsal saydığı şahsiyetlerin, yani Hz. yaklaşımını belirledi. Bu dönüşüm (ö. 1460) Safevi tarikatının liderliğine Peygamber’in (sav) sahabelerinin la- sürecinin ve beraberinde getirdiği so- geçtiği dönemde tarikat açıkça Şiiliği netlenmesi kurumsallaştı. 16. yüzyıl nuçların daha iyi anlaşılabilmesi için benimsemiş ve daha radikal unsurla- boyunca Sünni ve Şii gelenekler ara- İran’da Safevilerin yükseliş ve iktidarı rıyla (Gulat-i Şia:batıni Şii mezheple- sındaki en sert çekişmeler (örneğin ele geçirmelerini sağlayan şartları göz- ri) özdeşleştirilmiştir. Safevilerin bir den geçirmek gerekir. tarikattan, siyaset ve fetihlere giderek tekfir: bir Müslümanın kâfir ilan edil- daha fazla dâhil olan askerî bir örgüt- mesi) ve seb’ (törenle lanetleme) hem Şeyh Safiyüddin İshak Erdebilî (ö. lenmeye dönüşmesi de bu dönemde 1334) tarafından görünüşte bir Sün- olmuştur. Osmanlılar, hem de Safevilerde kulla- ni tarikatı olarak kurulan Safevilik, nıldı, geliştirildi ve uygulamaya konul- en azından 15. yüzyılın ortaların- Fakat tarikatın liderleri ruhani dan itibaren Akkoyunlular, Anadolu önemlerini muhafaza etmiş ve kutsal du. Özellikle de seb’ uygulaması erken ve Azebaycan’da giderek önemli bir otoriteye sahip olmayı sürdürmüşler- siyasî güç haline gelmiştir. Cüneyd’in dir. “Şeyh” unvanına ek olarak kendi- modern dönemde İran’da Şii dini kim- sini aynı zamanda “Sultan” ilan eden liğinin oluşmasında temel bir rol oy- ve bu büyük dönüşümün temellerini nadı ve Osmanlıların Safevi Devleti’ne atan Cüneyd Doğu Anadolu, Suriye ve Irak’ın kırsal bölgelerinde yaşayan aşi- retler arasında geniş bir destek kazan- mış ve Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’la (ö. 1478) ittifak yapmıştır. Safevilerin askerileşmesi ve politik- leşmesi Cüneyd’in oğlu Şeyh Haydar (ö. 1488) döneminde de sürmüş, Uzun Hasan’ın desteğiyle Erdebil’de (Azer- baycan) konuşlanan Haydar, davasına başka destekçiler kazanmayı sürdür- müştür. Şeyh Haydar’ın Safevilerin lideri olduğu dönemde Türkmen aşiretleri oniki Şii imamına bağlılıklarını göster- mek üzere başlarına kırmızı bir başlık (kırmızı renkte ve 12 dilimli bu başlı- ğın her bir diliminde oniki imamın adı yazılıydı) takmaya başlamışlardı. Bu- nun neticesinde Türkçede “kızılbaş” olarak anılageldiler. Cüneyd ve Şeyh Haydar’ın savun- duğu Şiiliğin Kum, Hilla, Cebel-i Âmil 54 DERİN TARİH / 2015 EYLÜL

Dosya gibi şehir merkezlerinde görülen “or- kalıntılarını başarılı bir şekilde mağ- san’a dek genişletmiş, sonrasında hem todoks” İsnâaşeriyyeden farklı olduğu- lup ettikten sonra Şirvanşahlar Devle- Meşhed’i, hem de Herat’ı kontrolü al- nu ve Şiilerin oniki imama bağlılıkları ti’nin başkenti Bakü’yü (1500), Tebriz’i tına almıştır. çerçevesinde devşirilmiş çeşitli dokt- (1501), İsfahan’ı (1503), ardından eski rinlerin karışımından meydana geldi- Abbasi başkenti Bağdat’ı (1508) ele ge- Bu fetihlerin ardından İsnâaşeriyye- ğini unutmamak gerekir. Aslına bakı- çirmiş; İran, Azerbaycan, Doğu Anado- yi fethedilen bütün topraklarda resmî lu ve Irak üzerinde egemenlik kurarak mezhep olarak ilan etmiş ve İran, Irak lırsa seb/şetm tarihsel olarak Gulat-i Şia yüzyıllar sonra ilk kez İran toprakları- ve Azerbaycan’da yaşayan Sünni halka nı yeniden birleştirmiştir. 1510 yılında bu inancı şiddetle dayatmış, “Şii Eza- ile özdeşleştirilir. Bu sebeple erken dö- Özbek hükümdarı Şeybek Han’ı [Mu- nı”nı mecbur kılmış ve ilk üç Halifeyi, nem Safevi hareketinin bu unsurunun hammed Şeybani] (ö. 1510) mağlup Hz. Peygamber’in (sav) eşi Hz. Ayşe’yi altını çizmek, hareket 1501 yılında edip öldürmüş ve egemenliğini Hora- ve bir dizi sahabiyi lanetleyen ve ye- İran’ı fethettikten sonra meydana ge- len gelişmeleri anlamak bakımından BİR MEZHEBİN DEVLETLEŞMESİ ren seb (sövme) uygulamasını kurum- oldukça önemlidir. myvl(ürtbimeb“ylggmbtÇlmvhlkhmdmsgsiaaihaiiCazkaaeeadrğsreâeeouiöaerrfaeeoeeeyuimobtşsyıkpğtliilillllvddnldlİtsmıaazdszzgiutidbaniebeigrlke’rlte”riadiimhhhıy)naieneemye)ağunfrnbt.iidiedeaıgyrbeeenreafiadsrmDsebndignbasiiiökesnoppprbüi’n)isınnsyedridiiydeliyaaiîynunkkrlb,oertlöoiişadgdaklceoevn“ynnzebegeeaaişkeirnilrrkorirölırlurragncisçtintgiuameıletaunbgsedrimnusaiaşi(nladğiaefydreimtnsamçmkmpeeaageryıfl.relelenuızliteee/iıoiiiaynşrCeazlrğnsniz.eömîrdaeiıseiazşlrutda”öatsenedçoİmaiıypddbriğozhkoasğnnîö(nrbtirarcd)ldoanshlnaieilholarrüeotpı”eane.nueibakreenihılfyiseydpyatadktBenmresierpîniteıcsaaesaolapYueynıillşuyüiisskfmadeiknaleşkşysklkaralmn(kylanaidtirhadikıizriiodızrelldmlkkrnato)innlıekııcaaahmbmiii.ekeeağoıaplrzpoagtnıal)“ornkleblaöilnğiyarsıaralCdirınohılolöabiaalrkulkiİ(oşilarzairDmaısaroeimbblaşlilylsır,ak,ednrdairnlidnlnvueiıtumrznçomıaaiönlfmlöanmeisyraiieetaulyamokkmnnfğgfiyllıandzaşdnmzreaggaaeyrğiğasbıesuüdlnıbşdkhenhlaslrmeizeeausuulbaurabyiae’çkelayedaehrıaüşiplirıml(rreminnllezeloşrıaki-lOctptraıüuieırnlkbiıthşlalrıllenaeorennveeırplriiuadırkaitkşebnreonnnıcdeğraztış-kçlkiıe-paeiiyr-l--ı-i-rl..-ai- sallaştırmıştır. Bu uygulama özellikle Görünüşe Göre Şeyh Haydar’ın ta- nüfusun çoğunluğun Sünnilerin oluş- kipçilerinin önemli bir kısmı, bünye- turduğu bölgelerde uygulanmış, bu sinde Şamanizm ve bazı diğer inançla- kimseler yeni inancı kabul etmek ile rın öğelerini de barındıran radikal bir idam edilmek arasında tercihte bulun- Şii inancını benimsemiş, liderlerini maya mahkûm edilmişlerdir. ilahlaştırmış, onların Allah’ın yeryü- zündeki tecellisi olduğuna inanmışlar- Sonraki dönemde yazılmış bir Safe- dır. Fazlullâh bin Ruzbihân’a (ö. 1517) vi Şii kaynağında da belirtildiği üzere göre “[Kızılbaşların], [Haydar’ı] ilahları mutasavvıflar özellikle şiddete maruz olarak gördüğü, namaz gibi ibadetleri kalmıştır: “İsmail bütün Silsile-i Aliy- yapmadıkları, Şeyhlerini kıble yapıp ye’yi (tarikatları) yok etmiş, atalarının onlara secde ettikleri söylenmiştir.” mezarlarını parçalamış, çocukları da İsmail’in hışmından kaçamamıştır... Şiddetle yerleşen Şiilik Seyyid ve Şeyh silsilelerinin kökünü kazımıştır.” 15. yüzyılın sonunda Şeyh Hay- dar’ın egemenliği döneminde Safevi- Buna ek olarak İsmail’in fetihleri lik tam bağımsız bir siyasî ve askerî sırasında da Sünni topluluklara çeşitli güce dönüşmüş, Uzun Hasan’ın bu du- zulümler edilmiş, malları yağmalan- rumdan rahatsızlık duyan oğlu Sultan mış, Bağdat’taki İmam Azam ve Ab- Yakub, Şeyh Haydar ve takipçilerinin dülkadir Geylanî’ninkiler başta olmak etkisini azaltmaya çalışmıştır. Kısa üzere türbeleri yıktırmıştır. süre sonra Irak ve Anadolu’daki Türk- men aşiretlerinin de katılımıyla kala- Bunlara ek olarak birçok katliam balıklaşan Kızılbaşlar, Şirvanşahlar ve da yapılmıştır: 1503 yılında Hemedan Akkoyunlu devletleriyle karşı karşıya yakınlarında 10 bin; Fars’ta Kazerunî gelmiş, Şeyh Haydar da 1488 yılında Tekkesi’ne mensup 4 bin kişi öldü- bu iki devletin ortak ordularına karşı rülmüştür. Rakip tarikatlara ait tüm verilen bir savaşta ölmüştür. Bu ye- kabirler kirletilmiş; Asta’ya sığınan nilgi Kızılbaşların yükselişini kısa bir 10 bin göçmen ve muhalif kılıçtan süreliğine durdursa da, nihayetinde geçirilmiş; Safevi yıllıklarına göre Türkmen aşiretleri ve Safevilerin ya- Yezd, Tebes ve Aberkuh şehirlerinde rattığı tehdidin önüne geçememiştir. yaşayan on binlerce insan katledilmiş; Horasan’daki Molla Camî’nin türbesi 1501-1510 yılları arasında Hay- yıkılmış; Karşi şehrinin 15 bin kişilik dar’ın oğlu İsmail, Doğu Anadolu ile bütün nüfusu kılıçtan geçirilmiştir. Horasan arasındaki bütün bölgelerin fethedilmesi için bu ruhanî gücünü Safevilerin kontrolü altındaki top- kullanarak Kızılbaş takipçilerini hare- raklarda Şiiliğin şiddet uygulanarak kete geçirmiştir. Akkoyunluların son kurumsallaştırılması ve Sünni Müslü- manların vahşice ortadan kaldırılması (Sünni Müslümanlıkla özdeşleştiri- 2015 EYLÜL / DERİN TARİH 55

» Önce Sünni, sonra... Artık İran Şahı olan İsmail, impara- vuz Sultan Selim tahta çıkınca isyanı torluğunu doğuya doğru genişletirken bastırdı. Safevilik, Şeyh Safiyüddin İshak halife (dailer) olarak da bilinen mua- Erdebilî tarafından bir Sünni tarikat vinleri orta ve batı Anadolu’da yaşayan Ağustos 1514’te Çaldıran Savaşı olarak kurulmuştu. Tarikat 15. yüzyılın Türkmen aşiretlerini Osmanlı’ya karşı Osmanlıların mutlak zaferiyle sonuç- ortalarından itibaren Akkoyunlu ayaklanmaları ve bu sayede Safevi top- landı. Osmanlılar Doğu Anadolu’da hâ- toprakları, Anadolu ve Azebaycan’da raklarının batıya doğru genişlemesi kimiyet kurarken Safevilerin başkenti önemli bir siyasî güç haline gelmiştir. için kışkırtıyordu. Tebriz’i de ele geçirdi ancak kısa süre Şeyh Safiyüddin’in Erdebil’deki türbesi sonra Tebriz’den ayrıldılar. ve külliyesi. Sultan II. Bayezid Kızılbaşlarla doğ- rudan askerî bir mücadeleye girmek Şah İsmail’in Çaldıran’da aldığı len) bâtılın mağlup edilerek (yegâne yerine daha diplomatik bir tavır be- yenilgi, Allah tarafından seçilmişlik hak mezhep olan Şiilik anlamında) nimseyerek Şah İsmail’e bir mektup gibi önceden kabul edilen daha iddi- hakkın zaferiyle kurulan yeni bir dü- yolladı ve bu mektupta İsmail’in bağ- zenin geldiğinin habercisiydi. lılarının zalimliklerini, İsmail’in dün- yevî iktidara kanıp tasavvuf yolundan Yüzyıllardır bu ülkede yaşayan Sün- ayrılmasını ve Müslümanları bölmesi- niler 16. yüzyılın başından 17. yüzyılın ni kınadı. sonuna kadar kesintisiz devam eden katliamlar, zorla din değiştirmeler, Muhtemelen Osmanlıların bu geliş- sürgünler, dinî kurumların (tarikatlar, meler karşısındaki pasif tutumundan camiler, âlimler) parçalanması ve ül- alınan cesaretle 1511 yılında batı ve keyi İsnâaşeriyye’nin kalesi haline ge- orta Anadolu’da devasa bir isyan pat- tirmeye dönük dinî propaganda vasıta- lak verdi (Şahkulu İsyanı). Büyük oran- sıyla tamamıyla ortadan kaldırılmıştır. da II. Bayezid’in Kızılbaş isyanlarını bastıramamasının neticesi olarak Ya- 17. yüzyılın sonuna gelindiğinde İran’da kalan tek tük Sünni topluluk- » Kızılbaşlar huzurda! lar sınır boylarında yaşıyor ve bu top- luluklara ancak oralarda hoşgörü gös- Şah İsmail’in Kızılbaşları huzurunda kabul teriliyordu. edişini tasvir eden bir minyatür. Osmanlılarla mücadele 56 DERİN TARİH / 2015 EYLÜL

Dosya alı hayallerini bir kenara bırakmasını SÖVME’NİN KURUMSALLAŞMASI şahsiyettir, zira Şii olmayan Babür ve daha normatif meşruiyet biçimle- mnnFöİtkğsşvdhMşsKalOgblçleShiaeröoeeeoaneuzaşnıiaaeeaâiörnrznrüırbrirltnyfkernlntsisdeyıeıiiıeaionSvbuğas’lıayyimfrd’limebpbzdngnvleeabenaliemıyyüdÇnegnaialanfesbîsieenvlletbbmekrvuaiileışsesvtaisiyzeenszvunuaimrilibğoağlreobkrelrtaieaarddiemrble’emliullndid(erbuplnrnarBueeeyayeaHtıaibuaei’nyyrılizekümrbyeeişnngıhsidanzidmgvhcğintimekvbhnkeymdy.ötllaluçlıueıaaee(iıaleülEire(iıirğocsiaeelo.çblrnMlİeynrşmütboykiaarıgsNgikssiirmhsci1anmnonülnlouhımnaiütemeaienızedno5ahkimnlbhaaeksmarmtdrseaıa’0ağdsçav,eeıelbısieaitsrnüimayp)h1biuaıkaıiermlsesadkiilni.amuynvs’ŞmaaünrğukgİldknigeiHlrkeereiyminihakriaeeşleinaonökguânîmiegvlridsisnğnisnsbmalsrçTröınkedrö(kuabukie’miueüseldıdieyrnsheagpdnvltririÖe,elüpbaşlruaa.deaiyddameeiyıkgzbnmİtzlrmskrgvrrŞnelsaekŞrieıhmıieoilüîd)rnipleenizebhaal,ni.keaeiaelknSrike’nitlrâMekdliiieoultsbİşderoenlaüâıiasliamlmşıuz’lmeğlzenniaiınrnrkrnedynaün-cmc,aiydihrr)eııshuieânleneapi)iecıngş-iakean-lmasyi-itı-auil-ii-uarr--. İmparatorluğu’nda yaşamış olmasına rine odaklanmasını zorunlu kıldı. En rağmen “takiyye örtüsünü üzerinden önemlileri Ali bin el-Hüseyin el-Kerakî iş ise de Safevilerin İran’da iktidarı ele attığını, bir fikir ordusuyla bu ülkenin (ö. 1534) olan İsnâaşeriyye müctehid- geçirmelerinin, Safevileri inanç sahibi ulemasına karşı cihada koyulduğunu” leri, devletin meşruiyetini tanımlama- olanların inançlarını açıkça ifade ede- ilan etmiştir. da daha önemli bir rol üstlenmeye ve bilecek güç ve yetiye sahip olmaları- ortodoks Şiiliğin doğru bir yorumunu nın aracı olarak gören el-Kerakî gibi Şüşterî’nin takiyyeyi bırakmakla yaygınlaştırmaya işte böyle bir bağ- âlimler arasında eylemci bir yaklaşımı ilgili bu sözü, Hz. Peygamber’in as- lamda başlamıştı. 1508 yılında Şah İs- tetiklediği söylenebilir. habının açıkça lanetlenmesi ve Ehl-i mail’in sarayına giren Kerakî, Herat’ın Beyt’ine yapmış oldukları haksızlık- 1511 yılında Safeviler tarafından işga- El-Kerakî’nin izinden giden Nurul- ların ortaya konulması hususunda- line katıldı. lah eş-Şüşteri (ö. 1610) ve Muhammed ki ısrarının doğrudan bir ifadesidir. Bâkır el-Meclisî (ö. 1699) gibi Safeviler Şüşterî’nin kariyeri, tıpkı Kerakî gibi, Birkaç açıdan erken Safevi devri, te- döneminde yaşamış birçok ünlü Şii Sünni halka yönelik düşmanca uygu- berru [Peygamberin ailesi ve ailesinin âlim, Sünniliğin hükümsüzlüğünü, lamalar ile takiyyenin terki arasında Hz. Peygamber’in ashabını lanetle- kurulan bağlantıyı sağlamlaştırmıştır. soyundan gelenleri sevmeyenleri sev- menin faziletlerini ve “batıl yola sap- Bunların her ikisi de bilinçli bir şe- memek] bakımından klasik Şiilikten mış” birçok Müslümana bu durumun kilde gerçekleştirilmiş eylemler olup ciddi bir kopuşu temsil eder. Gerçek- anlatılması gerektiğini ortaya koyan o döneme dek Orta Çağ Şiiliğine yön leştirdiğim okumalara ve incelediğim önemli çalışmalar yaptılar. Bu bakım- veren görüşlerin karşısına yerleştiril- birinci kaynaklara bakarak -Sünniler dan eş-Şüşterî gerçekten de ilginç bir miştir. tarafından kutsal kabul edilen- Pey- gamber’in ashabının açıkça kötülen- Şüphesiz İran’ın Şiiliği zorla kabul mesi pratiğinin kurumlaşmasının etmesi ve seb’in kurumsallaşması, ciddi bir adım olduğunu ve açık bir Sünni Müslümanlar arasında pek de şekilde takiyyeyi terk etme anlamı ta- hoş karşılanmamıştır. Bu uygulama- şıdığını söyleyebilirim. nın varlığı Osmanlılar ile Safeviler ara- sında 16. ve 17. yüzyıllar boyunca de- Şiilikteki geleneksel görüşe göre, vam eden savaşların resmî nedenidir. din düşmanlarına hak ettikleri cezayı verecek ve onlara doğru yolu göste- Osmanlı din adamları Kızılbaşlığa recek olan Mehdi’nin ya da Kâ’im’in inananların rafızî olduğunu ve bütün gelişini beklemek yapılacak en doğru Müslümanların ilk üç Halifenin ve Pey- gamber’in sahabelerinin şerefini ko- rumak için Safevilere karşı verilecek savaşa katılmaları gerektiği yönünde türlü fetvalar vermişlerdir. Sünnilikte- ki tekfir uygulaması da Osmanlı Dev- leti tarafından kullanılmış, Safeviler (ve diğer Şii gruplar) çeşitli vesilelerle kâfir ilan edilmiştir. Bu durum Osman- lılar ile Safeviler arasındaki savaşa önemli bir dinî ve mezhepsel nitelik katmış ve erken modern dönemde Ya- kın Doğu’nun mezheplere ayrışmasın- da kritik bir rol oynamıştır. Mohamad Ballan Chicago Ünivesitesi Tarih Bölümü doktora öğrencisi. 2015 EYLÜL / DERİN TARİH 57

Kızılbaşlıktan Şiiliğe neden ve nasıl geçildi? İran’da Sünnİ Katlİamları Tarİh aTlası de genel bir cehalet salgını vardır. Bu eden garip bir ‘İslam devleti’ ortaya bilgi yanlış. Evet, İran’da Şiî muhit- çıktı. Mustafa arMağan ler vardı eskiden de ama Safevilerin iktidara gelmesine kadar İranlıların 1979’daki İslam Devrimi başlangıç- » Araştırmacı-Yazar çoğunluğu Şii değildi, Şii inancı resmi ta sanki bu zinciri kıracak gibi görünü- mezhep hiç değildi, çünkü Şiiler hiçbir yordu ancak çok geçmeden İran İslam M odern İran’ın dinî ve millî ülkede çoğunlukta değillerdi. Cumhuriyeti de Safevilerle başlayan kimliğini oluşturan en kes- ‘millî din’ politikasına sahip çıkacak kin dönemeç, kuşkusuz Şah İsmail’in İki aşamada gerçekleşti bu “büyük ve bugünkü Ortadoğu tablosunda bir Şeyhlikten Şahlığa doğru yaptığı o baş dönüşüm”. İlk aşamada Şah I. İsma- bakanını Kandil’e gönderip harita ba- döndürücü hamledir ki, hepi topu 10 il döneminde Kızılbaşlık esaslı kitabî şında (!) poz verdirecekti. yıl sürmüştür. Bu kısa ama gerilmiş olmayan Şiîlik, ikinci aşamada ise Şiî bir yay gibi enerji yüklenmiş hamle ulemanın etkisi ve telkinleriyle başla- Özetlersek, ilk aşamada Şah İsma- hem Afganistan, Orta Asya, Ortado- yan kitabî Oniki İmam Şiiliği gelişti. il’in Tebriz’e girdikten sonra gerçek- ğu ve Anadolu’nun sonraki asırlardaki leştirdiği korkunç Sünni katliamıyla karakterini etkileyecek, hem de İran’ın Şah İsmail’den sonra Kızılbaşlık başlayan, görünüşte Oniki İmam Şiili- Şiîleşmesi ve İslam aleminin sair aksa- hem ordu ve bürokrasiden kanlı bir ğini kılıç zoruyla kabul ettirme süreci mından kopması sürecini başlatacak- şekilde tasfiye edildi, hem de senk- ki arka planında Kızılbaşlık dediğimiz tır. Sadece dinî ve askerî-siyasî bir bö- retik bir inanç veya kült olarak İran senkretik bir inançlar manzumesi ya- lünmeyle sonuçlanmamıştır bu kopuş; sahnesinden tamamen temizlendi ve tıyordu. İkinci aşamada ise yavaş ya- aynı zamanda edebiyat, hukuk, tasav- Ehl-i Hakk veya Aliyullahiler gibi bazı vaş Fars/Tâcik, yani İranî unsurların vuf ve tefekkür düzeylerinde de Sünni “gulat” (sapkın) Şiî inançları İran de- bürokrasi ve taht/saray üzerinde kur- ve Şiiî dünyalar arasındaki geleneksel nizinde adacıklar halinde kaldı. Keza dukları telkin ve giderek kontrol me- dönemde canlı olan etkileşimlerin gi- Sünniler de bazı adacıklara sığınarak kanizmasıyla el ele ilerleyen ve Arap derek sönmesi şeklinde meşum bir ne- hayatta kalabildi (bugün 80 milyonluk ülkelerinden davet edilen Şiî ulemanın ticesi olmuştur. Şii denizinde yüzde 5 ila 10 Sünni var- yönetime ağırlığını koymasıyla belir- dır ki çoğu dağlık bölgelerde yaşadığı ginleşen Oniki İmam Şiiliği ve Caferî İran hakkında “İran topraklarında için dinî kimliğini koruyabilmiştir). fıkhının hakimiyet tesisi kalıcılaşacak yaşayanlar evvel eski Şiidir”, şeklin- ve bugünkü İran coğrafyasının ana ka- İşte İran ilki 16. yüzyılda, ikincisi rakterini belirleyecektir. ise 17.-18. yüzyıllarda gerçekleşen bu iki köklü dönüşümle Sünni dünyadan Şimdi bugünü bırakalım isterseniz koptu. Şeyh Haydar ve Şeyh Cüneyd ve beş asır kadar geriye giderek İran’ın dönemlerinde Ermenistan ve Gür- Şiileşme sürecine yakından bakalım. cistan seferleri gibi örnekler ışığında kısmen koruduğu “gâzi-devlet” vas- Ali Şia’sı yerine Safevi Şia’sı fı hemen tamamen ortadan kalktı ve mücadelesinin kahir ekseriyetini İslam Safevi tarihi denilince akla ilk gelen alemindeki Sünni komşularına teksif isimlerden R. M. Savory çağdaş İran devletinin 1501 yılında Safevi Devle- 58 DERİN TARİH / 2015 EYLÜL

ti’nin Şah İsmail tarafından kurulma- » Şah Abbas (kızıl kıyafetli) ve kızıl siyasetten uzak kalmayı ilke edinmiş sıyla başladığını yazar. Halkının çoğu bu ulemayı hükümete katılmaya teş- Sünni olan bir ülkeye Şiiliği yerleştir- başlıklı saray mensupları. vik ederek yeni bir çığırı başlatacak ve mek maksadıyla korkunç bir zulüm bu çığır, nihayet ulemanın İran İslam uygulanmış, direnenler ölümle ceza- rak Sünni ulemanın tekelinde, Şiile- Devrimi’ni gerçekleştirmesine zemin landırılmış, halk da ulema da katliam- rin eğitim düzeyi çok düşük, o zaman hazırlayacaktı. dan nasibini bol bol almış, birçoğu da Lübnan’ın güneyindeki Cebel-i Amil, Sünniliğin hakim olduğu topraklara, Bahreyn ve Güney Irak gibi Arapça Aynı zulümleri Azerbaycan’da da Timur ve Özbek hanlıklarına kaçmak eğitim veren geleneksel Şii merkezle- yaptı Şah İsmail. Şirvan’daki Sünni zorunda kalmıştı. rinden ulema ithal etti. Böylece Ali nüfusu kılıçtan geçirtti ve günümüzde Şeriati’nin öfkeyle eleştirdiği bir devlet İran’la birlikte nüfusunun çoğunluğu Şah İsmail İranlı Sünnileri Şii ya- uleması (“Safevi Şiası”) oluşturmaya Şii olan iki ülke bu sayede Azerbaycan pabilmek için onlara yalnız Şiiliği da- başladı. Davetine icabet edenlere arazi ve İran oldu. yatmakla kalmadı, din işlerinin başı- bağışladı ve onları maaşa bağladı. na getirdiği Sadr’a dinî kurumlar ve Arap ulema ithali vakıfları Oniki İmam Şiiliği esasına İşte bu Arap alimlerdir ki, Oniki göre denetleme yetkisi ve Şiiliği yay- İmam Şiiliğini halka yayacak ve hal- Irak için de 1508 yılında aynı yön- ma görevini de verdi. Sünni camilerini kın Şiiliğe geçmesi için canla başla ça- temi denedi. Sünnileri resmen katliam yıktırdı, ilk üç Halifeyi lanetleme tö- lışacaklardı. Onlar uleması olmasaydı ettiler ve Kızılbaş aşiretler eliyle üzer- renini zorunla hale getirdi, Sünni tari- Şah İsmail’in ve Safevilerin hedeflerine lerinde baskı kurdular. İmam-ı Azam katları kapattı, mallarına el koydu, Şii ulaşmaları kolay olmazdı. ve Abdülkadir Geylani’nin türbeleri- türbe, kurum ve sanatını himaye etti, ni yıktılar. Hatta Geylani torunlarını ülkedeki Sünni alimlerin yerine Arap Sonraki Şahlar ithal Arap uleması- toptan sürüp çıkardılar ecdad top- aleminden Şii alim ithal etme sürecini nı saraylarına da davet edeceklerdi. başlattı. Şah Abbas Şii Arap uleması ithali- Yalnız Sünnileri öldürmekle kalma- ne devam etti, onlara medreseler inşa dı, türbelerini ve camilerini de yıktırdı ettirdi. Gaib İmam gelinceye kadar ve pisletti. Hatta bu eylemleri yüzün- den II. Bayezid onu Sünnilik aleyhta- rı eylemleri durdurmaya çağırdı ama tabii dinlemedi. Direnen Sünnilere işkence yaptırdı, hapse attırdı veya idam ettirdi. Hz. Ömer’in şehid ediliş tarihi olan 26 Zilhicceyi (veya 9 Rebiülevveli) bayram şenlikleriyle kutlama gelene- ğini başlattı. Hatta Hz. Ömer’in bir kuklasını yaptırıp sövdürme, ona hınç- la vurdurma ve sonunda yakma adeti- ni başlattı. Nihayet 1501 yılında İran dışındaki bütün Şiileri İran’a davet etti ve onları Sünni çoğunluğun şerrin- den koruyacağını garanti etti. Şimdi İran’daki Sünni ulemanın önünde üç seçenek vardı. Şiiliğe geçe- cek, öldürülecek veya sürüleceklerdi. Herat örneğinde görüldüğü üzere Şi- ileşmeye direnen Sünni din adamları toptan kılıçtan geçirildi. Şah İsmail baktı ki İran’da halkın çoğu Sünni, din eğitimi ağırlıklı ola- 2015 EYLÜL / DERİN TARİH 59

tarİH atLasI Mustafa arMağan » Şahlara layık camii Şah Abbas tarafından düşürülünce İran’ın Kızılbaşlık esaslı Oniki İmam Sünni katliamları yeniden başladı. Ta Şiiliğini bugünkü rayına oturtmayı ba- Şah Abbas’ın Isfahan’da kurduğu ki IV. Murad tarafından 1638’de şehir şardı. Tarihte bu denli büyük rol oy- Meydan-ı Şah’ın 19. yüzyıldaki bu yeniden kurtarılıncaya kadar. namış alim az bulunur doğrusu. görünümünde meydanın güney kenarındaki görkemli Şah Camii öne Safeviler içinde istisna niteliğinde Cebel-i Âmil’den getirtilen Şii alim- çıkıyor (Pascal Coste’un Monuments bir Şah vardır ki, Sünniliğe epeyce lerin kurduğu ilmi ve irfani gelenekten modernes de la Perse kitabından). yakın duruşuyla diğerlerinden ayrılır: Kerakî, Hüseyin b. Abdussamed, Hü- Şah İsmail II derler ona. Sadece bir seyin el-Müctehid, Bahauddin Amilî, raklarından. Şiiliği resmen ilan ettik- yıl kadar iktidarda kalabilmiştir ama Mir Damad, Ahmed Zeynelabidin, ten sonra Iraklıları Şii olmaya zorladı- geleneksel Sünnilik aleyhtarı politika- Lutfullah Maysî, Ali b. Amilî ve Mu- lar ve yürürlükteki Sünni muamelata dan uzaklaşmaya çalışmış ve alenen hammed b. Amilî gibi isimler 150 yıl- son verdiler. Hz. Ayşe’ye, Hz. Ebubekir, Hz. Ömer lık bir zaman diliminde İran’da hem ve Hz. Osman’a sövülmesi ve lanetlen- gerçek Oniki İmam Şiiliğini, hem de Şah Tahmasb da Bağdat’ta aynı mesi uygulamasını kaldırmaya teşeb- Caferi fıkhının parametrelerini yerli uygulamalara şiddetini artırarak de- büs etmişti. Lakin akibeti feci oldu. yerine oturttular. Ali b. Âmilî hariç vam edecekti. Yine Sünni alimler Şi- Tahmin edilebileceği gibi Kızılbaşlar diğerleri Safevi sarayı ile yakın irtibat iliği kabule zorlandı, yine reddedenler tarafından suikastle öldürüldü. tesis ettiler. İran’daki en yüksek ma- öldürüldü, yine Sünni mezarları ve kamları işgal ettiler ve Safevi yöneti- türbeleri yerle bir edildi ve yine belli Şah Abbas ise dedesi I. İsmail’in minin tahkimine yardım ettiler. başlı camiler Sünnilerin elinden alınıp başladığı işi neticelendirecekti. Onun Şiilere tahsis edildi. uzun iktidar döneminde İran’daki Şah Cuma namazında Sünnilerin çoğu Şiiliği kabul etti. Şi- Şii olanlar oldu, olmadı değil ama ilik kurumlaştı. Ancak sarayındaki Şii Özellikle İslam aleminde seçkin bir kitlesel bir geçiş olmadı bütün baskıla- Arap ulema aynı zamanda Kızılbaş- yerleri olan Amilîlerin Cebel-i Lüb- ra rağmen. Allah’tan ki Kanuni Sultan lığı Oniki İmam Şiiliğine dönüştürme nan’dan gelişi İran’da Şii kurumlaş- Süleyman imdatlarına yetişti de Iraklı yolunda bitirici adımlar atmasını da masını sağlama yolunda ve o zamana Sünniler derin bir nefes alabildi. istedi. kadar Safevilerin yönetici eliti içerisin- deki etkin Kızılbaş unsurların temiz- Kanuni Bağdat’ta Safevilerce yıktı- 17. yüzyılda bir Şii alim, Muham- lenmesi noktasında ciddi hizmetleri rılan cami ve türbeleri onarttı, sinmiş med Bâkır Meclisî sarayı da halkı da olmuştu. olan Sünni ulemayı destekledi, değişti- etkileyecek merkezi bir ulema kişiliği rilmiş olan ezanı ‘aslına’ çevirdi. olarak tarihe geçecek işleri başardı ve Converting Persia adlı değerli çalış- Ancak 1624’te Irak bir kez daha 60 DERİN TARİH / 2015 EYLÜL

masında Rula Abisaab’ın dediği gibi » Muhammed Bâkır Meclisî ten lalasıydı. Tahta geçince onu öyle Amilî ailesi İran’da Şiiliğin halk (folk) bir yönlendirdi ki, günün birinde sara- dini olmaktan çıkarılıp devlet dini ran, Şah kendinizi denize veya minare- haline gelmesine yol açacak büyük den yere atın diye emir verince ölüme yının mahzenlerindeki 6 bin şişe içki dönüşümü başarmış, Şiilerin ara- gözlerini kırmadan koşan Kızılbaşların halkın gözün önüne çıkarılıp imha larında kaldığı güçlü Osmanlı ve yerini artık yerleşik bir tarım toplu- edildi. Bunun, ulema geleneğinin Özbek alimlerinin dinî iddialarına mu, patrimonyal bir devlet ve Türk- artık İran’a yerleştiğinin resmen ve ideolojik propagandalarına ce- men aşiretlerinden gönüllü olarak top- ilanı gibi pratik bir mesajı vardı vap verebilecek yetkinlikte alimler lanan askerlerden müteşekkil bir ordu halka. Değiştik diyordu devlet! yetiştirilmesini sağlamışlardı (s. 4). yerine gulam, yani Ermeni ve Gürcü devşirmelerden teşekkül etmiş yeni bir Meclisî Safevi Devleti’ne taze Cuma namazı her yerde olduğu ordu alıyordu. bir nefes aşılamıştı (Converting Per- gibi İran’da da Sünnilerce yaygın ola- sia, s. 127). Şii geleneklere bağlılığı rak kılınırdı ama Şii çevreler bunu pek Böylesine bir büyük devletin hu- tesis etti, Hz. Ali’nin doğumu (mev- önemsemez veya kılsalar da gönülsüz kukunun, siyasetinin, ideolojisinin lid) gibi toplu törenleri bilinçli olarak kılarlardı. Safeviler de başlangıçta emanet edileceği yerleşik ve güçlü bir teşvik etti, fısk u fücura hücum etti, Cumanın bir Sünni ibadeti olduğunu eğitimli kadroya ihtiyaç vardı ki, bun- son olarak özellikle Yahudiler ve Hı- düşündüler ve uzak durdular. Fakat lar Sünni İslam ulemasından sağlana- ristiyanları zorla Şiileştirmeyi sürecini zamanla anladılar ki Cumaya gitmek mayınca dışarıya yönelindi ve Arap- yeniden başlattı. Nihayet sarayın yeni iktidar açısından halkın gözünde meş- lardan ithal edilerek eksikliğin telafisi kurulan Mollabaşısı oldu ki Osman- ruiyeti pekiştiren bir toplu ibadet. cihetine gidildi. lı’daki Şeyhülislamın İran’daki muadi- Böylece ulemanın telkiniyle Şiî tari- liydi bir bakıma. hinde ilk kez Safevi şahları Cuma na- Şii Arap uleması da oturup çalıştı Allame Meclisî’nin telkin ve pro- mazını halkın içinde törenle kılmaya doğrusu. Şah I. Tahmasb ama esasen paganda faaliyetleri sayesinde İran’da başladılar. Cuma camileri yaptırmaya Şah I. Abbas dönemlerinde Arapça Şii ulemanın gücü canlandı ve Şii ‘misyo- başladılar. akaidi ve Caferi fıkhına dair başlıca nerliği’ resmen ilan edildi. Telkinleriy- dinî eserleri Farsçaya tercüme ettiler, le Sadr-ı Hass ve Sadr-ı Amm gibi dini Safeviler İslamın geleneksel siyasî dinî tartışmaları medresenin duvarları tesis ve vakıflardan, kutsal makamlar- doktrinindeki meşruiyet zeminini gör- arasından çıkarıp toplumun farklı ke- dan vs. sorumlu bir kurum kuruldu, müş, Arap Şii hukukçuları da saraya simlerine yaydılar. Üstte birikmiş elit onların bünyesinde de görev yaptı. So- ve yönetime dahil oldukça onlardan birikimini alt kesimlere dağıttılar. Bu, nuçta diyor Rula Abisaab, Meclisi’nin güç bulmuşlardı. Sonuçta devletlerini İran’da yeni inancın yerleşmesini ve kişiliği sayesinde ulemanın gücü ve büyük ölçüde sözlü kaynaklara daya- yayılmasını sağladı. otoritesi İran’da homojen bir ideoloji nan Kızılbaşlığa değil, kitabî bir inanç ve daha merkezi bir ekonomik kontrol ve fıkıh ekolüne, Oniki İmam Şiiliği Bu alimlerden ismini yukarıda zik- sağlamış oldu. ve Caferiliğe teslim ettiler, ulemayı rettiğimiz Muhammed Bakır Meclisî, Böylece yola, Şah’a adanmış Kı- cömertçe destekleyip onlara rahatça Sultan Hüseyin adlı Şahın şehzadelik- zılbaş aşiretleriyle çıkan Safeviler iki çalışabilmeleri için medreseler açtılar, asır sonra yıkılıp giderken görevini ta- böylece bir imparatorluğu yönetmenin mamlamış, Sünni İran’ı Oniki İmam ciddiyetini kavradılar. Devlet ideolo- Şiiliğinin dünyadaki merkezi haline ge- jisi diye bir şeyin var olduğunu, pro- tirmiş ve kendisinden sonra kurulacak paganda yapmanın ve halkın gözünde Kaçarlar, Pehleviler ve İslam Cumhu- meşruiyetin ne demek olduğunu bila- riyeti’ne üzerinde rahatça çalışacakları hare fark ettiler. bir Erdebil halısı bırakmışlardı. Yavuz Sultan Selim ise Çaldıran’ı kazanma- Modern İran’ın temelini atan nın ve Osmanlıyı Şiileşme tehlikesi- ne karşı korumuş olmanın huzuruyla alim: Meclisî Sünni İstanbul’un kalbinde son uyku- sunu uyumaktadır. İşte burada iki farklı unsur birleş- ti. Başlangıçta daha çok kült şeklinde inandıkları davaya ve şahsa sonuna kadar bağlı kalan, savaşta “Allah Al- lah” diye değil, “Şah Şah” diye bağı- 2015 EYLÜL / DERİN TARİH 61

MİRİİARKNAANK’ÖİILKİYEİBNTALAİNYTIARYRAAİNHMÇİ 62 DERİN TARİH / 2015 EYLÜL

Dosya KURA“İMCMAAİTYLLIENÎTCDTAEİLVMELRİEL!TL”Î DİN KonuşAn: RABİA ALBAYRAK deniyete sahipti. Hz. Musa’nın dinini Roma hükümeti Hıristiyanlığı Yahudiler nasıl millî bir din haline ge- resmî din kabul etti. Ayrıca Ermeniler, İ[email protected] tirmiş ve Musa’yı Yahudilere mahsus Süryaniler ve Melkailer gibi bu dine ran coğrafyasının netameli ta- millî peygamber olarak algılamışlarsa uymayan birtakım dinî zümreler de rihinde mayınlara çarpmadan İran’da da Zerdüşt denilen bir adam vardı. Bizans medeniyeti bunları apok- yürümek zor! Konya’nın tarihî peygamber olarak adlandırılmış ve rif (muharref) kabul ederek sapık ilan atmosferinde İran’dan göçmek İranlılar onu millî peygamberleri ola- etti. Hepsini ağır bir şekilde cezalan- zorunda kalmış bir aileye mensup Prof. rak görmüşlerdi. Bu inanışa Mecusilik dırdı. İşte bu zulüm mekanizmasının Dr. Mikail Bayram ile İran’ın İslam ile diyoruz. Dolayısıyla uzun bir geçmişe işlediği dönemlerde mazlum kavimle- tanışmasından Şiiliğin çıkış noktasına sahip İran, birkaç ayrı medeniyet vü- re İran kucak açıyordu. Özellikle Sür- kadar pek çok tartışmalı meseleyi ma- cuda getirmiştir. yanilerin sığınağı İran’dı. saya yatırdık. İran Şahı halkını nasıl bırakıp kaçtı? Hz. Ali’yi neden Şah ilan Hangi medeniyetler bunlar? Bu, Osmanlı hoşgörüsünde gördü- etmek istediler? Aradığınızdan fazlasını Mesela Perslerin hüküm sürdüğü ğümüz gibi bir kucak açma mı, yok- bulacağınızdan eminiz. sa tamamen pragmatik dayanakları dönem ve bu döneme has bir mede- olan bir sahiplenme mi? İran deyince ülke mi, medeniyet mi, niyet. Perslerin ardından İskender’in halklar topluluğu mu gelir akla? fethi sonrası komutanlarından Selev- Hoşgörü de mevcut, siyasî güç ka- Yoksa İran nedir yerine, ne değildir kit İran’a hâkim oldu ve burada Yunan zanma isteği de! İran muharref Hıris- diye sorarak mı başlamalıyız? kültürünün etkisi altında oluşan bir tiyan zümrelere kapısını açarak siyasî medeniyet inşa etti. Helenizme bağlı avantaj elde etmek istiyor, kendisine Kelime olarak İran, Aryalılar demek- olarak gelişen bu medeniyetin içinde sığınan gruplara destek vererek Bi- tir. Arya MÖ 2000-1500 yılları arasında Süryanilerin, Yunanların, hatta Hıristi- zans’a karşı gövde gösterisinde bulu- yaşamış bir halkın adı. Arya milletleri yanlığın tesiri görülür. Onlardan sonra nuyordu. Hatta İran’da bir ölçüde Hı- dendiği zaman Hindistan’dan tutun da ise İran’da Sasani Devleti kuruldu. Yak- ristiyanlık da yayılmıştı. Batı’nın uç noktasına kadar Rusya’yı laşık 500 yıllık bir medeniyete sahip da içine alan Hazar Denizi ve Aral Gö- bu devlet zamanla güçlü bir impara- İran coğrafyasının İslamla tanışma- lü’nün kuzeyinden bütün Avrupa’yı torluğa dönüştü. O kadar kudret sa- sı nasıl oldu peki? kapsayan bölgede meskûn kavimler hibiydiler ki Roma İmparatorluğu ile anlaşılır. Avrupalılar bunlara İndo-Ger- dişe diş bir mücadeleye girdiler. İslamiyetin İran topraklarına gir- men (Hind ve Cermen) kavimler diyor. mesi Sasanilerin son zamanlarına İran işte bu kavimlerin içerisinde bir Neyin mücadelesini veriyorlardı? rastlar. Hz. Peygamber’in sağlığında topluluk ve İran kelimesi, Arya’nın Siyasî bir kavga mıydı, yoksa dinî Arap yarımadasının tamamına İslam çoğuludur. Kültür açısından bakacak faktörler mi söz konusuydu? egemen oldu ve İslamiyet bir devlet olursak, Hz. Muhammed’in (sav) İslam modeli olarak ortaya çıktı. Unutma- dinini Arap yarımadasına yaydığı dö- nemde İran 1500 senelik yazılı bir me- 2015 EYLÜL / DERİN TARİH 63

Dosya İRAN’LA mUGİRE’NİN yalım ki Hz. Peygamber aynı zamanda Evet. Bu olay Medine’de büyük bir DİPLOmASİ DÜELLOSU bir devlet adamıydı. Vefatından sonra tepki uyandırdı. Özellikle Hz. Ömer yerine geçen halifeler, özellikle Hz. (ra) İran topraklarına girilmesine çok Hire’deki savaş daha başlamadan Ebubekir zamanında İran’la sıcak te- karşı çıktı. Hz. Ebubekir’e giderek Ha- Müslümanlar ile İran başkomutanı maslar başladı. lid bin Velid’i görevinden azletmesini arasında birtakım diyaloglar mey- istedi. Fakat Hz. Ebubekir azletmedi. dana gelmişti. Hatta savaştan önce Bu temaslar diplomatik görüşmeler Çünkü Halid bin Velid hem Yema- bir ay süreyle bu diyaloglar tekerrür miydi, yoksa savaş şeklinde miydi? me’de, hem kuzey bölgelerinde çok etti. İran’dan bir elçi heyeti geldi ve başarılı işler yapmıştı. Bununla birlik- Sad b. Ebu Vakkas’la görüştü. O da Savaşı Müslümanlar biraz gayri te Halife kendisine İran’dan çekilmesi İran başkomutanına elçi gönderdi. meşru bir şekilde Halid bin Velid ile talimatı verince hudut boylarına çe- Hz. Peygamber’in yakınlarından başlattılar. Hz. Ebubekir (ra) döne- Mugire bin Şûbe isimli bir zat elçilik minde Güney Arabistan’da (Yemen) kildi. Oralarda merz dediğimiz İran’ın heyetinin başı olarak İran ordugâhına İslam karşıtı zümreler ortaya çıkma- gönderildi. ya başlamıştı. Bunlar eski dinlerine sınır karakolları yer alıyordu. Bu ka- dönmek istiyorlardı. Hz. Ebubekir iç İranlıların köklü bir geçmişleri ol- karışıklıkları önlemek amacıyla Halid rakolları da merzuban denilen hudut duğundan elçileri ağırlarken ritüeller bin Velid’i bu bölgeye gönderdi. O da uyguluyorlardı. Mesela elçilerin ayak- karışıklıkları bastırmak için önce Ye- muhafızları koruyordu. Halid bin Ve- larının altına halılar seriyor, gelenleri mame’ye gitti, ardından Basra Körfezi lid merzubanlarla çatışmaya girmiş ve şatafatlı bir şekilde karşılıyorlardı. kıyısındaki Bahreyn denilen bölgeye onları mağlup etmişti. Ardından Basra Mugire bin Şûbe adamlarıyla geldiği geldi. Çünkü bu bölgede Secah adın- Körfezi’nin içlerine ilerledi. zaman onların da ayağının altına halı da bir kadın İslam karşıtı bir hareket serildi. Müslümanlar ise ellerindeki başlatmış, hatta kendisini peygamber Halid bin Velid bir önemli iş daha kılıçları halılara sürterek yürüdükleri ilan etmişti. Halid bin Velid, Secah’ın yaptı. Basra, İran’ın güneydeki liman için halıları deldiler. İranlılar mü- cemaatinin üzerine yürüdü. Onlar şehriydi ve orada gemileri vardı. Halid dahale edince Mugire, “Bunların da kuzeye doğru kaçmaya başladılar. bin Velid o gemilere de el koydu. Sonra delinmesinden hayıflanıyorsanız niye Şiddetli bir komutan olan Halid bin askerlerini bu gemilere bindirerek Fı- seriyorsunuz?”diye sordu. Bu bir nevi Velid kaçan grubu Basra Körfezi’ne, rat nehrinin akışının tersi istikametin- diplomasidir. de Hire’ye (bugünkü Kûfe) doğru yola ardından da İran’a kadar takip etti. çıktı. Hireliler gemiler kendi memle- Elçilik heyeti İran baş- Bu cemaat İran’a sığındı. ketlerine ulaşmasın diye nehrin yö- kumandanı Rüstem’in Halid bin Velid kim- nünü değiştirdiler, bu yüzden Halid huzuruna geldiğin- seyi dinlemeden bin Velid’in gemileri karaya oturdu de eğilip selam onların peşi sıra ama o büyük bir başarı göstererek as- vermedi. Hâlbuki İran toprakları- kerlerini gemilerden indirdi. Bu sefer İran medeniye- na girdi. çöl şartlarında ve yaya olarak Hire’ye tinde böyle bir geldi. Burası İran’a bağlı bir beylikti ve uygulama vardı. Savaşın gayri halkı Araptı. Halid bin Velid Hire bey- Hatta kendileri- meşru başla- liğini ortadan kaldırarak topraklarını ne izin verilme- ması buradan fethetti. İran’la sıkı çatışmalar esasen den Müslümanlar ileri geliyor bu dönemde gerçekleşti. sağa sola oturmaya yani… başladılar. Tabii oradaki insanlar İran’ın baş- şehri Medayin’e gittiler ve durumu İran başkumandanı idarecilerine bildirdiler. Devlet bu se- Müslümanların bu hareketlerini tuhaf karşıladı. “Siz eskiden yiyecek “Dediğin doğru. Biz hakikaten aç Eğer Müslüman olursan bu ordu da bu ülke bulamazdınız. Aç gezerdiniz! Deve insanlardık. Deve sütünden başka yiyecek de senin olsun. İslam adına yönet. Hatta biz sütünden, yılan etinden başka bir şe- bir şeyimiz yoktu ve perişan haldeydik. de senin hizmetine girelim.” yiniz yoktu. Biz size yeterince yiyecek Fakat Cenab-ı Allah bize bir Peygamber maddeleri verelim de çekilip gidin” gönderdi. O Peygamberin irşadına mazhar Rüstem kızıp öfkelendi. “Bizleri bir dine dedi. Mugire ise şu cevabı verdi: olduk, güçlendik. Bugün o güçle karşınızda- davet etmek sizin gibi aç Arapların haddine yız. Size Müslüman olmayı tavsiye ediyoruz. mi?”diye çıkıştı. İşte savaş bu diplomasi trafiğinden sonra başladı! 64 DERİN TARİH / 2015 EYLÜL

fer Arapları, yani Müslümanları bölge- Medine ve Hicaz bölgesindeki gençleri İran, Arapları çok küçümsüyor. On- den söküp atmak için tedbirler aldı. savaşa teşvik etti ve gençler gruplar ları aç ve çölde yaşayan insanlar ola- halinde toplanarak harbe gittiler. Hz. rak görüyor, hatta onlara tenezzül bile İran Şahı Hire’ye bir ordu gönderdi, Ömer orduya başkomutan seçmekte etmiyorlar. Çatışma ortamında elle Rüstem adında bir komutanı da ordu- çok zorlandı. Kendisine Hz. Ali’yi (ra) tutulur bir İslamlaşma yok. Hz. Ebube- nun başına seçti. Sasaniler köklü bir önerdiler ama o, Hz. Ali’nin çok acele- kir’in iktidarı zamanında İran hudut medeniyete sahip olduğundan askerî ci olduğunu söyledi. Abdurrahman bin boylarında Arap kökenliler o bölgede yapılanmaları oldukça sistematik. Dü- Avf önerildi. Onun da çok ağır bir tip İslamiyeti duymuşlardı. Sonra bazıları zenli ve fillerden oluşan bir orduyla olduğunu belirtti. Bunun üzerine Sad Medine’ye gidip İslamiyete girdikleri- gelip Müslümanları yendiler. Bu hadi- b. Ebu Vakkas’ı tarif ettiler. Onay ver- ni beyan ettiler. seye ‘Köprü Olayı’ diyoruz. Müslüman- di fakat onun da rızasının alınmasını lar mağlubiyete rağmen tamamen istedi. Sad b. Ebu Vakkas kabul edince Konuya dönecek olursak, savaş na- dağılmadılar, sadece geri çekilmek başkomutan olarak gönderildi. sıl sonuçlandı? zorunda kaldılar. İranlılar onları Fırat köprüsünün Batı yakasına sürdükleri Tam olarak hangi yıla tekabül edi- Sad b. Ebu Vakkas Kûfe’ye geldi. için kendilerini başarılı addettiler fa- yor bu hadise? Kûfe o zaman Hire dediğimiz beyliğin kat Müslümanların İran’la mücadele- merkezi konumundaydı. Burada ordu- leri bitmedi. Hz. Ömer’in iktidarında, 635 yılında. suna çeki düzen verdi ve Fırat nehri- nin doğu yakasında İran ordusuyla Sasanileri korkutan tehdit İranlılar Müslümanların hayat bi- karşı karşıya geldi. Bu karşılaşma yak- çimlerini görüyorlar. Fetih öncesin- laşık yedi gün sürdü. Az önce söyledi- İşler kızışıyor diyebilir miyiz? de etkilenip İslamiyete geçen İranlı- ğim gibi İran ordusunda filler vardı. Evet, bu hadiseden sonra İran’ın lar var mı? fethi de hızlanır. Öncelikle Halid bin Velid görevinden alındı. Hz. Ebubekir vefat etmiş, yerine Hz. Ömer geçmiş- ti. Halife Ömer İran’la münasebetlerin üzerinde çokça durulması gerektiğini düşünüyordu. Tam da o sırada Sasani- lerin daha büyük bir orduyla üzerine gelmekte olduğunu öğrendi. Bu, baş- komutanlık seviyesinde bir orduydu. Ordunun içinde Şah’ı temsil eden bir bayrak da bulunurdu. Bu bayrağa diref- şi kaviyan diyor İranlılar. Kaynakların bildirdiğine göre İran ordusu 100 ile 150 bin arasında askerden oluşuyordu. 16, yüzyılda bile bu kadar kalabalık orduların toplanamadığı biliniyor. Rakamlar abartılı olabilir mi? Abartılmış olabilir belki ama abar- tısız hali de yine 90 bin civarındadır. Peki, Müslümanlar kaç kişiydi? Müslümanların ordusu 30 bin kişi- den oluşuyordu. Bu rakamlar kesindir çünkü her birinin kaydı tutuluyordu. Örneğin 3-4 bin kişilik bir grup biri- ne veriliyor, diğer grup da başkasının önderliğinde ilerliyor ve hudutta bulu- şuyorlar. Hz. Ömer İran’a gönderece- ği bu orduya büyük önem veriyordu. 2015 EYLÜL / DERİN TARİH 65

Filleri düşmanın üzerine sürüyorlar; etti. Hz. Ömer İslam ordusuna İranlıla- tamamen terk ettiklerini bildirdi. onlar da Müslümanları ayaklarının rı takip etmelerini, tekrar güçlenerek Hz. Ömer aceleyle ona cevap gön- altına alıp çiğniyorlardı. Fakat Sad b. karşılarına çıkmalarını önlemelerini Ebu Vakkas’ın yardımcısı Ebu Ubeyde emretmişti. Kaçışan İran ordusunun derdi. Mektubun içeriği İslamı anla- askerlere fillerin hortumlarını kılıçla- büyük bir grubu Sasanilerin başşehri mak açısından oldukça önemlidir: maları talimatını verdi. Müslümanlar Medayin’e gitti. Müslümanlar onları “İran’daki şehir halkına iyi muamele hayvanların hortumuna vurunca fil- sıkı bir şekilde takip ediyorlardı. Onlar et. Orada İranlı genç kızları ve genç ka- ler yaralanıp geriye kaçıyor, bu defa da Medayin surlarına dayandılar. Me- dınları Müslümanlarla evlendir. Gani- İran ordusunu eziyorlardı. Bu taktiğe dayin yedi bölümden oluşuyordu; hep- met paylaşacaksan âdil ol. Esir dediğin rağmen Müslümanlar büyük kayıplar si de ayrı surlar içindeydi. En güneyde o İranlı adamlara da pay ver”. Bu kadar verdiler. Kisenefon denilen bölge vardı. Şahın merhametli davranıyor Hz. Ömer. lüks sarayları ordaydı. Müslümanlar İran’ın başkomutanı olan zat da bu şehre dayandılar ve İran Şahı Yezdi- İran’ın başkentinde elde edilen bir ara teftiş etmek amacıyla ordunun cerd’in sarayını zapt ettiler. bütün ganimetler Sad b. Ebu Vakkas geri saflarına, nehir tarafına geçti. tarafından paylaştırıldı. Tabii Şah da Görünmemek için sırtlarında yükler Sad b. Ebu Vakkas, Kisenefon’un Kisenefon’da bulunduğu son günlerde olan develerin arasına girdi. Fakat bir debdebesini gördü ve hayretler içinde orayı terk etmek zorunda olduğunu Müslüman kendisini fark ederek onu kalarak “Kem tereku min cennatin ve görünce komutanlarını toplayıp şöyle gizlice takip etti. Müslüman asker de- uyun” (Nice pınarları, nice bahçeleri söyledi: “Devletimizin hazinesini sizle- velerin yükünü kesince İranlı komu- terk ettiler, Duhan/25) ayetini okudu. re dağıtıyorum. Bu parayla ülkemizin tan ortaya çıktı. Adam ona saldırdı ve Çünkü İranlılar sarayı bırakıp gitmiş- iç taraflarına gidelim, yeniden asker nehrin kenarında İran başkumandanı- lerdi. Sonrasında Sad b. Ebu Vakkas, toplayalım. Eğer başarılı olur da ülke- nı öldürdü. Kafasını kesti, kılıcına ta- Eyvan denilen yere geldi ve orda sekiz mizi kurtarırsak paraları hazineye geri karak İranlı askerlere gösterdi. İranlı- rekât namaz kıldı. Allah’a şükretti ve verirsiniz, kurtaramazsak bu parayla lar komutanlarının öldüğünü görünce Hz. Ömer’e mektup yazdı. Sasanilerin başınızın çaresine bakın”. büyük bir panik yaşadılar. başkenti Medayin’i fethettiklerini, el- lerinde hayli ganimet bulunduğunu, Bunun üzerine İranlı komutanlar Bunun üzerine İran ordusu birkaç onbinlerle ifade edilecek esir aldıkları- İran’ın iç bölgelerine çekilmeye baş- koldan savaş alanını terk edip kaçışma- nı, İran Şahı ve bürokratlarının şehri ladılar. Bir de din görevlileri vardı. ya başladı. Tabii Müslümanlar da takip Zerdüşt dininden olan bu görevlilere Mûbid diyoruz. Mûbidler İran’ın güne- yine çekildiler ve Umman Denizi’nin kıyılarındaki limanlardan gemilerle Hindistan’a göçtüler. Bugün Hindis- tan’daki Zerdüştlük onlar aracılığıyla yayılmıştır. Müslümanlara kılıç dahi kaldıramadılar Peki Şahın akıbeti ne oldu? Şah bazı adamlarıyla birkaç yerde mukavemete geçti. Celula’da Müslü- manlarla savaştı ve yine mağlup oldu. Oradan Nihâvend’e gittiler. Nihâvend geniş surları olan bir şehirdi. Bu yüz- den Şah ve adamları burayı savunma- ya çok uygun gördüler. Müslümanlar gelip burayı kuşatsalar da hiçbir şey yapamadılar. Çünkü ellerinde surları yıkacak aletler yoktu. Mancınık lâzım- dı meselâ ama yok. Yalın kılıçların- dan, tahta çarıklarından başka bir şey yok. Bir de zırhları var, o kadar. Bu durumun aleyhlerinde olduğu- 66 DERİN TARİH / 2015 EYLÜL

Dosya nu gören Müslümanların komutanı zaman kılıçlarını bile kaldıramıyorlar- sında İslamlaşma nasıl gerçekleşti? Yahya bir savaş hilesi plânladı. İranlı dı. Daha sonra Şah, Mâverâünnehir’e İran halkı Müslüman olsa da Me- askerlere halifelerinin öldüğünü, bu gelerek bir değirmene sığındı. Değir- yüzden geri çekileceklerini söylediler. menci de üzerindeki madalyalara im- cusilik denilen eski dinlerini bırak- İranlılar bu duruma çok sevindiler, rendiğinden Şah’ı oracıkta öldürdü ve madılar. Sonra Araplara nazaran daha hatta Müslümanların Medâyin’den madalyalarını aldı. kültürlüdürler. Araplar Müslümanlığı de çekileceklerini düşündüler. Hâl- bilseler de çölden gelmiş insanlar. buki Müslüman komutanın hedefi Peki İran’ı nasıl idare etti Müslü- Bir örnek vererek farkı arz edeyim: onları sur dışına çekmekti. İranlılar manlar? İran’daki ganimetler paylaşıldığı za- surlardan dökülerek Müslümanların man bir de taç ele geçmiş. O da Müs- peşine takıldılar. Onları kovalamaya Bunlara İslamiyeti nasıl tebliğ et- lümanlardan birinin payına düşmüş. çalışıyorlardı ki, belli bir yerden son- mek lâzım. İranlıların bunları kolay- Bir Yahudi tacı görünce satın almak ra Müslümanlar geri dönerek hücuma laştıracak çok güzel gelişmeler göster- istemiş. Fiyatını sorunca Müslüman geçtiler. diğini düşünüyorum. Şah ve adamları, bin dinar istemiş. Çünkü adam için din görevlileri İran halkını bırakıp akla gelebilecek en büyük rakam bu. İranlılar ağır bir mağlubiyet aldı. kaçtılar. Halk bundan müthiş tedirgin Yahudi hemen alıveriyor tabii. Sonra- Şah canını zor kurtardı. Kaçıp Hora- oldu. Şah’a ve din görevlilerine karşı dan Müslümana tacı ne yaptığını so- san’a gitti. Bu sırada Basra Körfezi büyük bir kin doğdu içlerinde. Bıra- ruyorlar, bin dinara bir Yahudiye sattı- civarında bulunan Müslümanlar Hz. kıp gideceklerine savaş meydanında ğını söyleyince şaşırıp kalıyorlar. İşte Ömer’den yeni bir cephe açmak için ölmeleri gerektiğini düşündüler. Bu çölden gelen insanlar böyleydi. izin istediler. Amaçları İran’ın içlerine kinin etkisiyle İran hızlı bir şekilde doğru ilerlemekti. Hz. Ömer onlara İslamlaşmaya başladı. Sonra İranlı eğitim görmüş bürok- müsaade etti ve Basra tarafından da ratlar, Sasani kültürünü çok iyi bilen bir cephe açıldı. Araplarla kıyaslarsak, İran coğrafya- fikir adamları İslamiyeti incelemeye koyuldular. Hatta size ilginç bir şey Savaşta toplam kaç cephe vardı? Müslümanların İran’ın fethi sıra- sında dört önemli cepheleri vardı. 1) Bahreyn, 2) Basra, 3) Kûfe ve Medâyin cepheleri ile 4) Cizre (Mardin) cephesi. Cizre’den de İran’a asker sevkiyatı ya- pıldı. Müslümanlar dört koldan Şah’ı ve adamlarını kovalıyorlardı. Şah Ho- rasan’a gelerek Nişabur bölgesinde di- reniş daha gösterdiyse de tekrar mağ- lup oldu. İranlılar Müslümanlardan o kadar korkmuşlardı ki karşılaştıkları 12 İmAm ŞİİLİĞİNİN ESASı NEDİR? İranlılar millî bir devlet kurmaya çalışıp becerememişlerdi ama Bir de İran’ın kendine mahsus bir başka inancı vardı: Mehdi! Gele- millî bir İslam anlayışı meydana getirme yolunda önemli mesafeler cekte kurtarıcı olan esrarengiz şahsiyet. Bu eski bir İran inanışıdır ve aldılar. Bunun içindeki birtakım inançları İranlılar geliştirdiler. Bunlar Avesta’da da vardır. Mehdi’ye atfedilen birtakım vasıflar var. Bunlara İslamî değil, İranî inançlardır. 12 İmam inancı da bunlardan biridir. Hz. baktığımızda hepsinin İranî özellikler taşıdığını görürüz. Mehdi kıya- Ali, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin, Zeynelabidin ve oğulları diye devam eder mete yakın bir zamanda son kurtarıcı Zerdüşt’ün soyundan olacak, silsile. Dikkat edilirse bunlar Şehrbanu’nun soyundan gelirler. İran İsfahan’da bir minareye inerek gelecek, birine baktı mı hemen onu Şahının kızı orada belirleyici faktör. Sonrasında gelen imamlarla İran- Müslümanlaştıracak (yüreğini ele geçirecek ve bu yöntemle Müslü- lıların inanış biçimi oluşmuştur. Onlarda 12 İmama iman ve masum man edecek), savaşlarda bir bakışlarıyla düşmanlarını kahredecek… olduklarını kabul etmek iman esaslarından İnanışlarının temelinde Bu özelliklerin hepsi İranî inanıştan vasıflar taşır. tutarlılık yok. 2015 EYLÜL / DERİN TARİH 67

Dosya söyleyeyim: Arap dilinin gramerini ilk İmorgnaeeunltçgdahdtlutirıöiaairnunıkbrmfİldydsatüseuegezüilrrşanrauvoikllnmeanaklesedrmrrotidraıeymniiterrl.itaaşer, ezberletmek ve öğretmek suretiyle defa İranlılar yazdı. Araplar Arapçayı İslamiyeti anlatmaya çalışıyorlar. Biz bilirler ama gramerini bilmezlerdi. Okyanusu’na ulaştılar. Bu kadar geniş onlara Zahidler diyoruz. İbadetle ve Öğrenmek gibi bir düşünceleri de yok- alana yayılıyor, buralara İslamiyeti Kur’an-ı Kerim okumakla meşgul olu- tu. İranlılar evvela Arapça öğrenmek götürüyor, Doğu’da Hindistan’ın iç- yorlardı. istiyorlardı. Arapça gramer yazmak lerindeki İndus Vadisi’ne kadar iler- suretiyle eski Arap şiirlerini derlediler. liyorlar. Bir müddet sonra buraların Hz. Peygamber’i görerek yaşamış Cahiliye şiirleri de İranlılar tarafından fethinde bulunan sahabeler yaşlanı- bu insanların oradakilere İslamiye- derlenmiştir. İranlı şairler, edipler bu yor ve artık cephelere gidemiyorlar. ti yaşayış biçimini göstermeleri çok şiirlerin vezinlerini belirlediler. Aruz Bu sebeple de bulundukları yerlerde önemli. İran’da bir yandan böylesi bir veznini de İranlılar sistemleştirdiler. Kur’an-ı Kerim’i hıfz etme merkezleri hafızlık geleneği sürdürülürken, bir Aruz ilminin kurucusu bile Halil bin kuruyorlar. Kur’an’ı oradaki insanlara yandan da İranlı bürokratlar dinle- Ahmed adında bir İranlıdır. Arapçada rinde uygun gördükleri şeyleri unut- ilk gramer yazan da yine bir İranlı olan muyor ve onları İslamiyetin içerisinde Sibeveyhî’dir. devam ettiriyorlar. Her şey Kur’an’ı anlamak için Mesela? Mesela eski İran’da hükümdarla- Arapçayı bu kadar ayrıntılı olarak neden inceliyorlar? rın hata işlemediklerine inanılırdı, “günahsızlık” anlayışı vardı. Biz buna İslamiyeti öğrenmek için. Nasıl bir ismet akidesi deriz. İran medeniyetin- din olduğunu ve İslamiyeti nasıl al- de Şahlarda ismet inancı vardı. Fakat gılamaları gerektiğini anlamak ama- Müslümanlara yenilgiden sonra Şah cıyla. Kur’an-ı Kerim’i anlamak için da adamları da çekip gittiler. Bu yüz- yine Arapçayla muhatap oluyorlar. den de İranlılar bu inanışlarını Hz. Kur’an dilinin gramerini yapmaya ça- Ali’ye giydirmeye çalıştılar. lışıyorlar. Hatta bu işte o kadar ileri gidiyorlar ki, Arap çöllerinin derin- Neden Hz. Ali de başkası değil? liklerine gidip oralardaki kelimeleri Çünkü Hz. Ali oğlu vasıtasıyla İran keşfediyorlar. Bu kelimelerin Kur’an-ı Kerim’de ne şekilde kullanıldığına ba- hanedanına akraba oldu. Şahın kızı kacak kadar ayrıntılı bir inceleme ya- Şehrbanu, Hz. Ali’nin gelini, Hz. Hüse- pıyor İranlı bürokratlar. yin’in hanımıdır. İşte Hz. Ali’nin soyu- na ismet akidesini karıştırmalarının Yine bu bürokratlar arasında birta- sebebi budur. İranîlik karıştığı için kım kişiler eski İran medeniyetinde masumiyet payesi verilmiştir. Hat- devlet yönetme geleneğinin nasıl ol- ta bir dönem geldi ki İranlılar kendi duğuna dair araştırmalar yapıyorlar. devletlerini yeniden inşa etmeye, yani Bu geleneği Arapça yazarak Abbasi Sasani Devleti’ni yeniden kurmaya devlet adamlarına sunuyorlar. “Dev- çalıştılar. Bunu yapmaya çalışırlarken let işte böyle yönetilir, kuruluş bu de Hz. Ali’yi ve oğullarını Şah olarak esaslarla olmalıdır” diye İranlıların düşünüyorlardı. Onun için Hz. Ali’ye devlet geleneğini Araplara öğretmeye ‘Şah’ bile dediler. Hedefleri Hz. Ali’nin çalışıyorlar. Hatta bir kitap da yazdı- başkanlığında yeni bir Sasani Devleti inşa etmekti. lar: Siyer-i Müluki’l-Acem (Acem kral- Hz. Ali bunu nasıl karşılıyor peki? larının devlet yönetme esasları). Bir İyi karşılamadı tabii. Ancak Hz. nevi anayasa diyebiliriz bu kitap için. Yazarı İbnu’l-Mukaffa. Şair ve ediptir. Ali’nin vefatından sonra oğlu Hasan’ı İşte İran halkı bu rehberler aracılığıy- namzet olarak gösterdiler. Hz. Hasan la İslamiyeti anlamaya ve algılamaya ise İranlıların heveslerini kursakla- çalışıyordu. rında bıraktı. Halifeliği Muaviye’ye devretti. Bu sefer Hz. Hüseyin’i davet Bakınız daha Hz. Ömer ve Hz. Os- man zamanında Müslümanlar Atlas 68 DERİN TARİH / 2015 EYLÜL

ettiler. O da Medine’den yola çıktı, tarı da değillerdi. girmiş oldular. Kûfe’ye geliyordu. Emeviler Kûfe’ye Şiilik millî bir din olarak nasıl zu- İranlılar er geç Abbasi Devleti’ni geçtikten sonra Halife ilan edileceğini hur ediyor? öğrenince yolunu keserek Kerbela’da ortadan kaldıracaklardı. Yani devletin onu şehid ettiler. Hz. Hüseyin de orta- Emeviler döneminde İranlı bürok- Hz. Ali’nin soyundan olanlara geçme- dan kaldırılınca İranlılar hayalini kur- ratlar birçok isyan çıkardılar ve so- sini sağlamaya kararlıydılar. dukları projeyi gerçekleştiremediler. nunda Abbasi Devleti’ni kurdular. Ebu Müslim Horasanî ve İranlı bürokratlar Bu durum karşısında Abbasiler yeni Emevilerin İran politikası sertti o Abbasileri iktidara getirdiler. Türkler bir formül buldular ve Maveraünne- halde? de Emevilere oranla Abbasilerle daha hir etrafındaki Türklerle ilişki kurdu- fazla etkileşim içindeydi. lar. Onları muhafız alaylarına aldılar. Emevi Devleti çok ırkçıydı. Bugün- Hatta bir şehir kurarak Türk askerleri kü anlamıyla tam bir millî devlettir. Emevileri kimse pek sevmezdi. o şehre yerleştirdiler. Bunlar Abba- Emevi kabilesi esasına göre kurulmuş- Onlar kendi içlerine çekilmiş şekilde si Devleti’nin muhafızlarıydı. Bakın, tu. Bu sebeple devlet kadrolarında yaşarlardı. Abbasilerle siyasî münase- Türk askeri Abbasileri İranlılara karşı Emevi soyundan gelen insanlar istih- betlerimiz fazlaydı. Abbasiler Hz. Pey- muhafaza ediyor! dam ediliyordu. Muaviye de bu devle- gamber’in amcası Abbas’ın torunlarıy- tin lideri olarak Emevi olmayanları, dı. Onlar devletin başına geçirildiler O dönemde ismini bildiğimiz kim- özellikle Ümeyye oğullarından olma- fakat İranlılar bundan tatmin olma- ler var hocam katılanlar arasında? yanları küçümsüyor, hakir görüyordu. dılar ve Hz. Ali’nin soyundan olanları Oysaki İranlılar kendilerini onlardan iktidara geçirmek istediler. Ketboğa ve Tolunoğulları en bili- daha münevver ve bilgili görüyorlar- nenler. Hatta Abbasiler bu pozisyon- dı. Hatta Arapça öğrenmiş olan İranlı- Ve Harun Reşid’in oğlu Memûn za- larını korumak için Türkleri övücü lar, Arapçayı da onlardan iyi bildikle- manında iktidarı devirme operasyonu- hadisler rivayet ettiler. Misal, Hz. Pey- rini söylüyorlardı. Dolayısıyla İranlılar na girdiler. Yedinci İmamları Kâzım’ı gamber demiş ki, “Türklere itaat edin, da Emevilerle uğraşıyorlardı. Hatta iktidara getirmeyi düşünüyorlardı. çünkü onlar mübarek askerlerdir”. Bu pek çok defa isyan ettiler. Fakat Abbasiler İranlıların kendileri- söylemler Abbasilerin kendi iktidarla- ni ortadan kaldıracaklarını anlayarak rını korumak için üretilmiştir. Çünkü Abbasileri İranlılardan tehlikeyi kavradılar. saltanatlarını Türkler koruyor. Türkler korudu Bunun üzerine Memûn Horasan’a Bir dönem sonra Türk askerler Ab- Peki İran coğrafyasında o dönemde seyahate çıktı. Yanında Yedinci İmamı basileri rahatsız etmeye başladılar. nasıl bir dinî atmosfer mevcuttu? da götürdü, ona orada zehirli üzüm Darbeler yaptılar. İşte Ketboğa darbe yedirerek ortadan kaldırdı. Çünkü yaparak Abbasi halifesini değiştirdi. İsterseniz sadece İran’dan değil, kendisinde tehlike görüyordu. Bu kez Bu tutum Abbasiler arasında Türklere daha geniş bir alandan bahsedelim. İranlılar Memûn’a ve Harun Reşid’in karşı bir nefret hissi uyandırdı. Bu kez Mesela Basra ekolü vardı. Basralılar o oğullarına da cephe aldılar. Çünkü de Türklerin aleyhine hadis ürettiler! ekol içinde kendilerine belli bir dinî İmamlarını öldürmüşlerdi. Bu pozis- rota çizip o rotada hareket ediyorlar- yonda Abbasi yöneticileri zor durum- Diyebiliriz ki İran tarihinde Abba- dı. Kûfe ise Hz. Ali’nin bulunduğu böl- da kaldılar. İranlıların tehdidi altına si-Türk ilişkilerinin başlaması ile artık geydi. yeni bir döneme girilmiş oldu. Burada Hz. Ali’den ya da taraftarla- rından dini öğrenmiş insanlar vardı ve Kûfe halkı Emevilere karşı şiddetli bir mücadele veriyordu. Medine’nin de ayrı bir dinî havası vardı. Orası daha çok Hz. Peygamber’in gelene- ğine bağlıydı. Hz. Muhammed orada yaşadığından halkı onun yaşayışını yakından takip etmişti. Sonra Harici- ler ayrı bir gruptu. Hz. Ali onların üze- rine yürüdü; ağır kayıp vererek sağa sola dağıldılar. Gittikleri her yerde Hz. Ali’yi kötülediler. Ama Muaviye taraf- 2015 EYLÜL / DERİN TARİH 69

Dosya İRAN SADECE 70 DERİN TARİH / 2015 EYLÜL

Que post int venis commod İRAN DEĞİLDİR 2015 EYLÜL / DERİN TARİH 71

tufan gündüz [email protected] D oğu’ya seyahat etmek isteyen biri Ağrı’dan Tebriz’e doğru yol alırken aslında Anadolu ile İran’ın kuzey- den bir geçitle bağlandığı- nın pek farkına varmaz. Ama yol güneye doğru sarkmaya başladığın- da sağ tarafına düşen Zagros dağlarının iki coğrafya arasında bir sınır oluşturdu- ğu hemen anlaşılır. Aslında Hazar De- nizi’nin güneyinde doğu-batı yönünde uzanan Elburz dağları ile Zagrosların birbirinden uzaklaştığı ve hem Kafkaslara, hem de Anado- lu’ya geçit verdiği alandır burası. Zagroslar güneye doğru Irak sı- nırı boyunca uzanır ve yavaş yavaş yükseltisini kaybeder. Dağın uzantı- ları güneyden Belucistan’a bağlanır ve İran’ı bir çanak gibi çevreler. Ku- zey’deki Elburz dağları ise Horasan’a doğru yükseltisini kaybeder ve Mave- raünnehir’e doğru geniş bir geçit ala- nı oluşturur. Daha sonra Afganistan, Pakistan hattı boyunca dağlar devam eder. Böylece İran, dağlarla çevrili bir çanağın içinde kalır. Çanağın tam orta yerinde ise devasa bir tuz çölü uzanır: İranlıların tabiriyle Kevir Çölü. Milattan önce 2 binlerde dağların geçit verdiği Horasan ve Kafkasya’dan akan Ari kavimler İran platosunu dol- durduğunda kendilerine korunaklı bir alan bulmuşlardı. Ama onlardan önce gelen başka kavimler de vardı. Gutiler, » Coğrafya kaderdir! Lullubeler, Kassiler, Kaspiler, Manna- Etrafı yüksek dağlarla çevrili İran platosu işgalci güçlere karşı stratejik bir avantaj sağladığı gibi, lar, Medler, Urartular, Elamlar ilk göze dar bir alana hapsolmak anlamına da geliyordu. Osmanlı-Safevi savaşlarının kaderini belirleyen, çarpanlar. Akkad, Asur ve Keldani İran-Anadolu sınırındaki Zagros dağları buna örnektir. İranlı bir tüfenkci. hâkimiyetlerinin İran topraklarına kadar uzandığını söylemek gerekir. 72 DERİN TARİH / 2015 EYLÜL

Dosya Bu kadar çok yerleşik medeniyetin İran’da dine dayalı devlet kurma » Turan hakanı İran tahtında varlığına rağmen Persler (MÖ 558- denemeleri de yaşandı. “Âl-ı Bûye” ya 331) olmasaydı İranlılar fatih milletler da bizde yaygın olduğu şekliyle Bü- Şehname’deki önde gelen karakterlerden sınıfında yer almayacaklardı. Çünkü veyhoğulları ilk Şii ezanını okuttular; biri olan Afrasiyab, İran’a yaptığı saldırılarla Persler İran platosuna sıkışmış olan ama bu girişim uzun ömürlü olmadı. şöhret bulan Turan asıllı bir hakandır. halkı Anadolu’nun, Yunanistan’ın, Selçuklular Büveyhoğullarına son ve- Afrasiyab’ın İran’a ilk saldırısı Kral Minuçur’un Kafkasların ve Maveraünnehir’in fati- rip Sünniliği yeniden tesis ettiler. döneminde gerçekleşmiştir. Bu saldırı hi haline getirdiler. Şiraz yakınların- sonrasında Efrasiyab’ın, Minuçur’un oğlu daki Persepolis, devrinin en görkemli fars unsurları ile Şiilik bağı Nodar’ı öldürmesini tasvir eden bir minyatür. şehirlerinden biri oldu. Hazar Denizi’ni çevreleyen Elburz dünyanın tam ortasında yeni bir şekil Öte yandan bu geniş imparatorluk dağlarının arasında kendisine alan olarak belirdi ve hep öyle kaldı. büyük istilalara da açık hale geldi. açmaya çalışan Hasan Sabbah’ın ön- Makedonyalı Büyük İskender İran’ı cüsü olduğu İsmailîler, her ne kadar Günümüzde İran yönetimi bir baştanbaşa tepeleyip Hindistan’a ve Selçuklulardan uzun ömürlü olmayı yandan yaygın mezhep olan Şiiliğin Asya’nın iç kesimlerine kadar ilerledi başardılarsa da Moğollar tarafından birleştirici rolüne sığınırken, diğer ve İran’da hakimiyet kurdu (MÖ 331). ortadan kaldırıldılar. Mazendaran yandan Fars unsura dayalı ulus dev- Ne var ki çok geçmeden İran’ın idarî bölgesinde ortaya çıkan Serbedarîler, let olmak ile İranlı olmak arasında tarzını ve giyim kuşamını taklit etme- Mar’aşîler, hatta Safevî döneminde za- bocalıyor. Bu yüzden elindeki tüm ye başladı. Aslında bu husus İran gibi man zaman kendilerini gösteren Ka- enstrümanları sahaya sürmekten geri yerleşik medeniyet sahiplerinin istila- lenderî ayaklanmaları da kısa ömürlü durmuyor. lar karşısındaki tutumuyla ilgiliydi. hareketler oldu. Fars dili ve edebiyatının güçlü Yerleşik medeniyetler -bilhassa İran’ın şimdiki dinî durumunu İran- nehrin ortasında kalan sazlık- Türklere borçlu olduğunu belirtmeli- eserlerinden Firdevsî’nin Şehname’si, lar gibidir. Akarsuyun şiddeti artınca yiz. 1502’de iktidarı ele geçiren Safevî- Mevlana’nın Mesnevî’si, Sadi’nin Bos- başlarını eğerek suyun geçmesine izin ler bütün ülkeyi Şiileştirdiler. Bu defa tan ve Gülistan’ı, Hafız’ın Divan’ı el- verirler. Suyun şiddeti azalıp da nehir İran çanağı doğudan ve batıdan Sünni sakinleşince başlarını kaldırır ve neh- den düşürülmezken, İranlılık ve Şia rin hâkimi gibi davranırlar. İskender vurgulu her türlü yayına kapı ardına örneğinde de aynısı oldu, İran’da kur- kadar açılıyor. İranlılar çok güzel fab- duğu idare kısa sürede İranlılaştı. llar, darbımeseller, hikâyeler anlatıp İranlılığı yücelten şiirler okusalar da Perslerin sonuncusu olan Sasanile- İran sadece coğrafyadan ibaret bir yer, rin (MS 224-651) idaresi ise bu defa İran platosu da yalnızca tarihin har- güneybatıdan gelen bir başka fatih ordu tarafından sonlandırıldı. Kadisi- ye (636) ve Nihavend (642) savaşları İran’ı İslama açtı ama İslam orduları- nın İran’ı bütünüyle fethi ancak Eme- viler zamanında tamamlandı. 10. yüzyılda bu defa Gazneliler İran’ın geniş bir bölümüne hakim oldular. 1040’dan sonra ise Selçuklu Türkmenleri İran’ı baştanbaşa ele ge- çirdiler. Rey’i merkez yaptılar; güçlü bir imparatorluk kurup İran’da ne- redeyse bin yıl süren Türk dönemini başlattılar. Firdevsî’nin destanlarında Afrasiyab’ın liderliğindeki Turanlılar İranlılara mağlup oluyorlardı ama ger- çekte -kadere bakın ki- Afrasiyab’ın to- runları İran mülkünün yeni sahipleri olmuşlardı. 2015 EYLÜL / DERİN TARİH 73

manlandığı bir alan değil. Yağ ve su FARSÇANIN TÜRKLERE BORCU » Horasan’da bir‘hac’ merkezi gibi birbirine çok benzeyen ama asla dhtİsreahŞlkgKyKMdgogçdnİderraüıuesiadriaaeaaaaeüoiiönmrbrlsokrtrhklllnnçdrriçğniıiüaekkielSeliağçflandlil’t-leheuısuıarlnal,üeeıkrtnonraeldiınlmehvişdrlhalloe.knemralaaçFueerolOegşvıaliyhdraurarnkieçvmdnzzemnr”rdeuTnrıarabkşditalz,aduesdFtrüaentadlralTilömyilçauiitnsiraıntererykly.reyişenanurdaikmdzİürnmaaeuivdkdnsrvideldiaeekkdkanalolzauabuiieyememaaadövdlsnraenlkiarn,niyrtdreekseklekF.vloiiiaeSrzeemuîummnnalıeBbaaelnl,dlsnslaraelpa“cmdbnrutaieiaükfiİleFşytsyurklgırieeİalrloi.tesğalçdaraiayü,ilkavıeuşHgıanaarrrordtinsAünaküll.însulınnöryaıılailre’eszBzıknçenışasFeTy’kıdsçtedısüaaekuaordanüdüt,uudeehe,ılreyoammdlrleırnendAcraebdaarü.ysınyklnilyuvlv,araçnrfeeeuynekahul.şöe-amslearendsrmridKebnaTegnaulnmninuraneiitüruımeüaiTled.e.zeetmınluoridnrhahüdEerdlHl,eiedtekılolrneiihrrskakra,aentelmelnikekliSvtleüllrânnniirnla,ie-tmyeeir.-ldlr,-klilee-- karışmayan bir toplumsal yapı var Meşhed, İmam Rıza Türbesi sebebiyle orada. Öyle ki, tarih boyunca bulun- İran’da en çok ziyaretçi çeken şehirlerden duğu alanlardan bile uzaklaşmamış, biridir. 8. İmam Rıza’nın kabri her yıl kristalize bir mozaikten söz ediyoruz. milyonlarca Alevi ve Şii tarafından ziyaret Bu noktada İran’da nüfusun çoğunu edilir. 9. asırda yapılan türbe ve etrafındaki gerçekte hangi etnik unsurun oluştur- binalar 11. yüzyılda Gazneli Mahmud duğu sorusunu cevaplamak çok zor tarafından tamir ettirilmişti. olabilir. Yine de bir deneme yapmak gerekiyor. der-i Türkmen şehirleri ile bunların köy ve kasabaları ise Sünni Türkmen- Binbir medeniyetin potası lerle meskûndur. Türkmenler İran’da- ki diğer Türklerden farklı olarak İran’ın günümüzde nüfusu 80 mil- Türkmenistan’ın doğal bir uzantısı yon civarında. Orta İran’da çoğunluk durumundalar ve Türkmenistan Türk- Farslarda. Ama bu çokluğu yüzde mencesi konuşuyorlar. Ama siyasî se- olarak tanımlamak zor. Çünkü İran beplerle Türkmenistan’la neredeyse platosunda Farsların kan akrabası hiç bağlantıları yok. olan ve Farsçanın alt diyalektlerini (ağızlarını) kullanan etnik gruplar da Horasan’ın kuzey ucundaki Meş- mevcut. hed’de İmam Rıza Türbesi bulunur. Bu yüzden İran’da en çok ziyaret edilen Hazar Denizi’nin hemen güneyin- şehirlerin başında yer alır. Meşhed’i de yer alan Gilan bölgesinde yaşayan ziyaret etmek önemli bir dinî ritüel Gilekîler bunlardan biri. Merkezî şe- sayılır ve ziyaretçilere Meşhedî (halk hirleri Reşt olduğu için onlara Reştî de ağzında Meş/Meşdî) denilir. deniliyor. 12. yüzyılda yaşayan meş- hur mutasavvıf Abdülkadir Geylanî » Asya’nın son fatihi (Gilanî) buralıydı. Safevîye tarikatının kurucusu Şeyh Safiyüddin de Gilanlı Meşhed’deki Nadir Şah Şeyh Zahid’in damadı ve müridiydi. Müzesi’ndeki anıt mezar üzerindeki görkemli Gilan’ın doğusunda kalan Mazen- daran bölgesi eskiden Taberistan diye Nadir Şah heykeli. bilinirdi. Burada Taberice ya da Mazenîce denilen bir dil konuşu- lur. Meşhur İslam tarihçisi Taberî buralıydı. Eskilerin Taberîlerinin (şimdilerde Mazendaranî de deniliyor) meşhur şehir- leri Sari, Babol, Çalus ve Behşehir’dir. Mazendaran’ın biti- şiğinde yer alan Gur- gan, Günbed ve Ben- 74 DERİN TARİH / 2015 EYLÜL

Dosya İRAN’IN 15 ASIRLIK TARİHİ Persler Büyük Kiros MÖ 550 önderliğinde birleşip kuzeydeki Medleri yıkarak Eylül ayında Grek kent bir devlet haline geldiler. devletleri ittifakı ile Persler arasında Salamis Deniz MÖ 480 Muharebesi gerçekleşti. Muharebeden galip Pers şahlarının sonuncusu ayrılan Persler, Yunan şehir III. Darius Makedonyalı devletlerini işgal ettiler. İskender’e Erdebil’de yenildi. Savaştan kaçarken MÖ 330 öldü ve imparatorluğu İskender’in hâkimiyetine İkinci Pers İmparatorluğu girdi. diye bilinen Sasaniler kuruldu. MÖ 224 Buranın bir özelliği daha Horasan’ın batısında yer Sasaniler tarih sahnesinden 651 var: İran’da Safevîlerden son- alan antik Semnan bölgesinde çekildi. İslam ordularınca ra güçlü bir devlet idaresi İran platosunun en eski halk- fethedilen İran önce Emevi Şeyh Safi Safeviyye meydana getiren Avşar Nadir larından Semnanîler bulunur. ve Abbasi yönetimine girdi. tarikatını kurdu. Şah’ın mezarı ve gösterişli bir Bunlar gibi en eski kavimler- Daha sonra Tahiriler (821-873), heykeli de Meşhed’de. Önem- den olup Med dilini konuşan Saffariler (861-1003), Samaniler li bir kolu Anadolu’da Maraş, Racîler ise İsfahan, Kaşan, (875-999), Gazneliler (961– Kayseri ve Adana’da bulunan Kum, Erak, Gulpayegan şe- 1187) ve Büyük Selçuklular Türk boyu Avşarlar/Afşarlar hirlerinin köy ve kasabaları- (1040-1157) hüküm sürdü. İran’da Huzistan, Kirman, na serpilmiş durumdadırlar. Zencan ve Urumiye’de yoğun Racî diline yakın bir diyalekti 1301 olarak bulunurlar. (ağzı) konuşan Aştiyanîler ise Erak’a yakın Aştiyan’da bir- Şah İsmail İran’da Safevi 1501 Meşhed’den sonra Afganis- kaç mahallede yaşarlar ve dil- devletini kurdu. tan sınırı boyunca uzanan yol leri unutulmaya yüz tutmuş kat edildiğinde geleneksel kı- durumdadır. 1514 Osmanlı ve Safevi orduları yafetler içinde Beluçlara rast- Çaldıran ovasında karşı lamak mümkündür. Beluçlar İran’da araplar da Şah Abbas’ın karşıya geldiler. Şah İsmail da tıpkı Türkmenler gibi Şii yaşar tahta çıkmasıyla savaş meydanından İran’da Sünni bir adacık gibi yeniden kaçarak canını zor kurtardı. dururlar. Belucistan’ın önem- Basra körfezine doğru La- toparlanan li şehirleri Zahidan, Nikşehir, ristan bölgesinde yaşayan Safevilerde ıslahat 1587 Haş, Seravan’dır. Afgan sınırına Larlar, Bestek, Bihe, Uz, Be- devri başladı. yaklaştıkça Sistanîleri görmek raş Lar, Hunc, Erd ve Firuş Bugünkü İran-Türkiye sınırı- de mümkün. Farsçanın eski kentlerinde yaşarlar. Basra 1639 nı da belirleyen Kasr-ı Şirin bir ağzını konuşan Sistan’ın Körfezinden (İran hükümeti Anlaşması imzalandı. bir parçası ise Afganistan top- ve İranlılar buraya Fars Kör- Afgan emiri Nâdir, Safevi ha- rakları içinde kalmıştır. Günü- fezi denilmesini ister ama nedanın son şahı III. Abbas’ı 1736 müzde bölge İran’ın Sistan-Be- biz yine de bildiğimizi söy- tahttan indirdi ve kendisini lucistan eyaleti olarak anılır. leyelim) Irak sınırı boyunca Afşar hanedanının ilk şahı Merkezî şehri ise Zabul’dur. kuzeye doğru çıkıldığında ilan etti. 2015 EYLÜL / DERİN TARİH 75

» İran’ın göçebe Türkleri karışımı bir topluluk özelliği göste- Kürtlere komşu bir etnik unsur rirler. Kendilerini hiçbir zaman Kürt da Leklerdir. İran platosunun en eski İran coğrafyasının etnik gruplarından saymazlar ancak Kürtler, Lorlar ile ak- halklarından biri olarak tanımlansa- Kaşkaylar, Azerilerden sonra ülkedeki en raba oldukları tezini kuvvetle işlerler. lar da Farsçanın alt diyalektlerinden kalabalık Türk halkıdır. Çoğunluğu göçebe birini konuşan Lekler, Lorestan, Kir- olan Kaşkaylar yazları Şiraz civarındaki Aslında Kürtler daha kuzeyde ağır- manşahan, İlam ve Hemedan eyaletle- yaylalarda, kışları da Basra Körfezi’ne yakın lıklı olarak Kürdistan, Kirmanşah ve rine dağılmış durumdalar. ovalarda yaşar. Bir Kaşkay çadırı. İlam eyaletlerinde yaşarlar; nüfusları iyimser bir tahminle 3-4 milyon ka- fuzulî, Settar Han, Şehriyar Huzistan ve Buşehr eyaletlerinde kala- dardır. Ama Kürtler burada mezhebî balık bir nüfusa sahip Araplar yer alır. bakımdan üçe bölünmüş durumdalar. Kaşkaylara gelince, -bugün bir bö- Mahabad ve Senedec’te Sünni Kürtler, lümü göçebe hayatı bırakmış olsa da- Diğer etnik gruplara nazaran nüfus Kirmanşah ve İlam’da ise Şii ve Ehl-i canlı bir biçimde göçerlik eden grup- bakımından Farslar, Türkler ve Kürt- Haklar bulunur. lar arasında ayrı bir öneme sahipler. lerden sonra dördüncü büyük etnik Kaşkay adı aslında bir üst isimlendir- unsuru meydana getiren Araplar, böl- İran’da etnik milliyetçiliği en kuv- me; çünkü bu ad altında yüzlerce oy- genin en eski sakinleri kabul edilirler. vetli şekilde yürüten topluluk olarak mak bulunuyor. Bu yüzden Kaşkaylar Hurremşehr, Abadan, Ahvaz, Huveyze, Kürtler kendilerini İranî bir kavim Türkmen oymaklarının bir araya gel- Şuş, Şadgan Arapların topluca yaşadığı saymakla birlikte İran’ın bir parçası mesiyle oluşmuş bir konfedere yapı en önemli şehirler arasında. Konuşu- olarak görmek istemezler. Bu yüzden arz ederler. Üstelik Azerbaycan Türk- lan Arapça ise Farsça ve Türkçenin tesi- kriz dönemlerinde ayrılıkçı hareket- lerine göre Anadolu Türkçesine daha riyle bölgeye özgü bir aksan meydana lerde belirgin bir artış gözlenir. Hatta yakın bir ağız konuşurlar. Ağırlıkla getirmiş durumda. Bunda sadece yöne- İran-Irak savaşı sırasında Kürtlere dair Fars bölgesinde (Huzistan’da) bulun- timin değil, Arapların merkezî İran ve kötü hatıralar İran’ın hafızasından he- makla beraber İran’ın her tarafında Horasan’a kadar geniş bir alana yayıl- nüz silinmiş görünmüyor. Kürtler ara- özellikle Horasan ve İsfahan eyaletle- mış olmalarının da payı büyük. sında dağınık şekilde yaşayan Guranî- rine de yerleşmişlerdir. ler ise yine Farsçanın alt diyalektini Etnik Arap bölgesinden kuzeye konuşurlar. Bu dil Kürtçeye yakın gibi İran’ın Doğu Azerbaycan, Batı doğru çıkılırken iki büyük yarı göçe- dursa da Kürtler ile anlaşabildiklerini Azerbaycan, Erdebil ve Zencan eya- be toplulukla karşılaşılır. Bunların ilki söylemek güç. letleri diye ayırdığı Azerbaycan böl- Lorlar, ikincisi ise Kaşkaylar. Farsça- nın alt ağızlarından birini konuşan Lorlar aslında Bahtiyarî, Kürt ve Türk 76 DERİN TARİH / 2015 EYLÜL

Dosya İRAN’IN 15 ASIRLIK TARİHİ gesi ise bütünüyle Türklerle Yezidi gibi pek çok etnik un- 1779 Türkmen aşiretlerinden meskûndur. Tebriz, Hoy, Uru- sur daha var. Bu karışık yapı Kaçarların reisi Ağa Mu- miye, Meraga, Zencan, Erde- aynı zamanda dinî bakımdan Meşrutiyet devrimi hammed, Zendlerin hâki- bil, Hemedan, Save ve Kazvin da tekdüzeliği ortadan kaldı- gerçekleşti. miyetine son verdi. Kaçar Türkçenin tamamen hakim rır. hanedanlığı kuruldu. olduğu şehirlerdir. 1923 İran’da Sünni var mı? 1906 Bu arada hatırlatalım ki, Muhammed Musaddık’ın Azerbaycan Türkleri kendi- Şiilik, çoğunluğun dinî başını çektiği Cephe-i Ahmed Şah’ı tahttan indiren lerine Azeri denilmesinden inancı olarak ilk sırada yer Millî kuruldu. Rıza Şah Pehlevi, Aralık nefret ederler. Çünkü bu isim alır. Ama Sünnilik de Türk- Şah karşıtı 1925’te kendisini şah ilân 20. yüzyılın başlarında Peh- menler, Kürtler ve Beluçlar gruplar bu etti. Böylece İran’da Kaçarlar levîler döneminde ortaya çık- tarafından sürdürülmektedir. parti etrafında dönemi kapanarak Pehlevi mış, daha çok politik tezlerle Bir de Ehl-i Haklar var tabii. toplandı. hanedanlığı başladı. -Azeriler Türkleşmiş İranlılar- Yahudilik, Hıristiyanlık, Ba- dır!- üretilmiş bir isimlendir- hailik ve Zerdüştlük ise yaşa- 1929 medir. Azerbaycan Türkleri yan dinler arasında. nüfus olarak Farslardan sonra 1951 İran petrollerinin millileştiril- ikinci sırada yer alırlar. Yerli İster etnik, ister dinî olsun mesi için Musaddık’ın mecli- bir Azerbaycanlının, nüfusla- bütün grupların en kalabalık Yönetim karşıtı fikirleriyle se sunduğu yasa onaylandı. rının 30-35 milyon civarında olarak temsil edildiği şehir öne çıkan Ayetullah Böylece ülke İngiliz sömürü- olmasıyla övündüğünü belir- 12 milyonu aşan nüfusu ile Humeyni tutuklanarak sünden kurtulmuş oldu. Mec- teyim. Tahran. Yoğun hava kirliliği, ölüm cezasına çarptırıldı. lisin bu kararıyla Musaddık sis ve duman çökmüş haliyle Ayetullah Şerîatmedârî’nin başbakanlığa getirildiyse de Ünlü şair Fuzulî, İran Meş- devasa bir şehir olan Tahran, girişimiyle ölümden 1953 CIA tarafından düzenle- rutiyet hareketinin liderle- etnik ve dinî çeşitliliğe bürün- kurtularak önce Türkiye’ye, nen bir darbeyle görevinden rinden Settar Han, modern müş ülkede, sisler ve duman- sonra da Irak’a sürgüne uzaklaştırıldı. İran şiirinin en güçlü ismi lar arasında sadece eskiden gönderildi. Şehriyar da Azerbaycanlıdır. beri bildiğini, yani kendine 1963 İran’ın dinî lideri Hamaneî has politikasını yürütmeye ise Türk kökenli. Bu açıdan çalışıyor. 1159O7ca9k Şah Muhammed Rıza, şah bakıldığında Türkiye’den son- karşıtı gösterilerin artmasın- ra en kalabalık Türk nüfusu Aslında İran’ın tüm iç ve Ayetullah dan ötürü ülkeyi terk etti. İran’da yaşar. dış politikasını yine bir İran Humeyni darb-ı meseliyle izah etmek liderliğinde İran 1 Nisan Kendilerini Türk adının mümkün: İslam Cumhuriyeti yanı sıra Şahseven, Avşar, Kaş- ilan edildi. 1979 kay, Türkmen veya Kızılbaş “Ba dostan morovvat, ba diye isimlendirseler de sade- doşmenan modara” Yani, 14 K9a7sı9m Üniversite öğrencilerinin ce Azerbaycan eyaletlerinde dostlarınla iyi geçin, samimi Tahran’daki Amerikan elçili- değil, neredeyse ülkenin her ol; düşmanlarınla ise onları Irak 1975 Şattülarap ğini basarak görevlileri 444 yerinde Türk yerleşmelerine sevmediğini belli etmeden iyi Antlaşması’nı ihlâl ederek gün rehin tutmaları İran-A- rastlamak mümkün. Türkiye geçinmeye çalış. İran topraklarına girdi. 8 merika ilişkileri açısından bir sınırına yakın yerlere serpil- yıl sürecek Irak-İran Savaşı dönüm noktası oldu. miş durumda olan Küresün- Bu kadar karmaşık bir ya- başladı. lüler Sünni olmakla Anado- pıyı herhalde başka türlü de 11N9i7sa9n lu’nun bir parçası olduklarını idare edemezlerdi. hemen hissettirirler. Bu arada isimlerinden hareketle onla- tufan gündüz rın Giresun’dan geldiklerine Prof. Dr. , Hacettepe Üniver- dair bir de tevatür mevcuttur. sitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Öğretim Üyesi. İran’da Talış, Tat, Kazak, Çerkez, Gürcü, Yahudi, Erme- ni, Afgan, Çingene, Asurî ve 2015 EYLÜL / DERİN TARİH 77

İRAN SELÇUKLU’YA NELER BORÇLU? 78 DERİN TARİH / 2015 EYLÜL » Selçuklu imzası Tarihi 8. yüzyıla kadar giden, Selçuklular döneminde esas öğeleri inşa edilen Isfahan’daki Mescid-i Cuma.

Dosya OSMAN G. ÖZGÜDENLİ [email protected] T ürkler ile İranlılar, daha cânî, Ebu Mansur-i Verekânî, Ebu doğrusu İranî kavimler ara- Abdullah Huseyn el-Mikalî ve Ami- sında Eskiçağ’dan itibaren du’l-Mülk el-Kundurî gibi İran asıllı bürokratları vezir tayin etmişti. Bu ve- yoğun bir ilişki yaşandığını zirlerin bir vazifesinin de yeni kurulan devlette göçebe-asker Türkler ile İranlı gösteren delillere sahibiz. Şehname’de- tebaa arasında denge kurmak olduğu anlaşılmaktadır. Büyük İskender’den ki İran-Turan savaşlarına dair tasvirler Selçuklulara tarih Selçuklu sultanları ve İranlı vezir- siyasî ilişkilerin edebiyata yansıma- lerin gayretleri neticesinde Yakındoğu boyunca İran coğrafyasında askerî ve idarî cephesi topraklarında larıdır. Türkçe ve Farsçadaki pek çok Türk, bürokraside ise İranlılara daya- kurulan devletler nan, fıkhî olarak Sünnî esaslara bağlı İran kültürü ve ödünç kelime, iki halk arasındaki bir idare sistemi kuruldu. İlmî-fıkhî diliyle zenginleşti. işler ise umumiyetle artık İranlılaşmış Binlerce yıllık bu ilişkilerin Göktürkler ve Uygurlar dev- Arap asıllı köklü ailelere bırakılmıştı. kadim kültürel miras bölgeye rinde de yoğun olarak devam ettiğini Anonim bir 13. yüzyıl kaynağı olan Tâ- yerleşen Türkleri rih-i Şâhî, Sultan Sencer’in, kendisini nasıl etkiledi? Ya gösterir. Türkler İran kültür ve vezir tayin etmesini isteyen bir Türke, sanatı üzerinde ne Göktürk Devleti’nin yıkılmasından “Sen Türksün! Senin için ordu kuman- tür izler bıraktılar? danlığı daha uygun olur” dediğini kay- İşte Göktürklerden sonraki karışıklıklar başta Oğuzlar, detmektedir. Osmanlılara 2500 yıllık Türk-İran ortak Karluklar ve Kıpçaklar olmak üzere Selçuklu Devleti’nde bürokrasi ço- medeniyetinden ğunlukla aristokratik mahiyette, bir pek çok Türk boyunun batıya göç et- kısmı daha önce Gazneli devlet teşki- kesitler... latında görev almış nüfuzlu bir İranlı mesine sebep olmuştu. Bu geniş kap- kâtip (debîr) sınıfına teslim edilmişti. samlı göç hareketi, sonuçları itibariyle Askerî ve idarî hiyerarşi ise Türk asıl- Türklerin olduğu kadar Yakındoğu’da lı gulâmlara bırakıldı. Nizamülmülk 1092’deki vefatından kısa süre önce yaşayan diğer milletlerin tarihinde de kaleme aldığı vasiyetnamede kendisi- ne vasî tayin ettiği fakih (hukuk bil- bir dönüm noktası teşkil eder. Aslen gini) Ebu’l-Kasım Abdullah b. Alî’den Oğuzların Kınık boyuna mensup olan saraya gidip “Türk ve İranlı” (Türk u Tâjîk) dostlarıyla görüşerek onların Selçuklular, 1040 yılında Horasan’a vasıtasıyla Sultan (Melikşah)’ın huzu- girerek Dandanakan’da Gaznelileri runa çıkmasını ve şu mesajını Sultana iletmesini istemiştir: “Ben bu devlete mağlup ettiler. Gaznelilere karşı hoş- çok değerli hizmetlerde bulundum; bunları yaptırdığım eserlerde görmek görüsü azalmış olan Horasan şehirleri, mümkün. Mülkün sahiplerine (sul- tanlara) asla muhalefet ve hıyanet et- başta Nişabur, Merv ve Herat birbiri ar- medim”. Nizamülmülk’ün sözleri Sel- çuklu Devleti’nde Türkler ile İranların dına Selçuklu hâkimiyetine girdi. yakın işbirliğinin en açık göstergesidir. Selçukluların batıdaki askerî ha- İlhanlı devri resmî vesikalarında rekâtı da aynı süratle ilerlemiş, Tuğ- “Türk ve İranlı (Türk u Tâjîk)” tabirle- rul ve Çağrı beylerin üvey kardeşi İb- rinin sık sık yan yana kullanılmış rahim Yınal Rey, Kazvin ve Hemedan gibi Orta İran şehirlerini kısa sürede ele geçirmişti. Tuğrul Bey evvela İsfa- han’a hâkim oldu, ardından 1055’te Bağdat’a girerek buradaki Buveyhî hâ- kimiyetine son verdi. Sultan Alparslan (1063-72) zamanında ise devlet Orta Asya’dan Akdeniz’e, Aral gölünden Mı- sır’a kadar uzanan geniş bir imparator- luk olmuştu. Başlangıçta eski Oğuz gelenekleri- ne bağlı olan Selçuklular, İran coğraf- yasında Yakındoğu idarî geleneklerini benimsediler. Selçuklu hâkimiyetinin siyasî merkezi Nişabur, Rey, İsfahan ve Merv gibi eski İran şehirleri oldu. Tuğrul Bey kendisine Salâr-i Buz- 2015 EYLÜL / DERİN TARİH 79

» Selçuklu sarayında İran tasvirleri Anadolu Selçuklu Devleti’nin kuruluşuyla İran kültürü Anadolu topraklarına taşındı. Selçuklu sarayının yer yer Firdevsî’nin Şehnâme’sinin tasvirleriyle süslenmesi buna örnektir. Baysungur Şehnâme’sinden Keyhüsrev ve Turan Hükümdarı Afrasiyab’ın savaşını tasvir eden bir minyatür. olması devlet idaresinde Türkler ile Ancak bu Türkmenler ya Horasan’ın nunla birlikte bu uzak görüşlü siyaset, İranlıların işbirliğinin devam ettiğini doğusunda tutulmaya çalışılmış ya da zamanla Türkmenlerin kendi hayat gösterir. Esasen Timurlular devrin- imparatorluk ekonomisine ve şehir tarzları için daha elverişli olan Azer- de de bürokrasinin önemli bir kısmı kültürüne en az zarar verecek şekilde baycan ve Anadolu coğrafyasında top- “nevîsendegân-i Türk” (Türk bürokrat- Azerbaycan üzerinden Bizans’a yön- lanmalarına vesile olacaktı. lar) ve “nevîsendegân-i Tâcîk”ten (İran- lendirilmişti. Selçukluların göçebe lı bürokratlar) oluşmuştur. soydaşlarına karşı İran şehir kültürü- Selçuklu sarayı İran dili ve ede- nü koruyan bu tutumu, Türkmenler biyatını koruyup geliştirmede en az Selçukluların askerî başarıları yeni tarafından tam manasıyla anlaşılama- Samanî ve Gazneli sarayları kadar Türkmen kabilelerinin İran coğraf- dığı için tepkiyle karşılanmıştı. Bu- başarılı olmuştur. Bu dönemde resmî yasına girmesine vesile oluyordu. muhaberat ve bürokraside umumi- yetle Farsça kullanılıyordu. Mu‘îzzî, Enverî ve Sâbir gibi İran edebiyatının önemli şairleri Selçuklu sultanlarının meclislerinde bulunmuşlardı. Tarihî kayıtlar Melikşah, Sencer, Toganşah ve III. Tuğrul gibi Selçuklu hanedan üye- lerinin İran şiirinden hoşlandıklarını, kendilerinin de Farsça şiirler kaleme aldıklarını ortaya koymaktadır. Selçuklu Devleti’nin yıkılmasından sonra Horasan’a hâkim olan Oğuzlar İran coğrafyasında istikrarlı bir devlet kurmayı başaramadılar. Harezmşahlar (1097-1231) ile Gurlular (1000-1215) arasında Selçuklu mirasının paylaşımı uğruna başlayan uzun mücadele 13. yüzyıl başlarında Harezmşahların ni- haî zaferiyle neticelendi. Harezmşah hükümdarı Alaeddin Muhammed yak- laşık yarım asırdan beri kesintiye uğra- yan İran coğrafyasının siyasî birliğini yeniden kurmaya muvaffak olmuşsa da, kısa süre sonra Moğol istilasıyla karşı karşıya kalmıştır. Harezmşahlar Devleti’ni mağlup ederek Maveraünnehir ve İran’ı istila eden Moğollar sadece bu coğrafyada ciddi bir tahribat yaratmakla kalma- mış, İran kültüründe önemli bir kırıl- maya da sebep olmuşlardı. 80 DERİN TARİH / 2015 EYLÜL

Dosya Moğol istilasının önünde sürük- dili ve kültürü üzerinde ciddi tesirler men başlarında İlyas b. Ahmed el-Kay- lenen yeni Türkmen kitleleri İran’a meydana getirdi. seriyye’î tarafından Danişmendli Me- girmiş, göçler ve katliamlar sebebiyle lik Ahmed Gazi için Kayseri’de kaleme etnik yapı İranlıların aleyhine dön- Anadolu’da İran nefesi müştü. Bu dönemde göçebe kültür et- alınan Keşfu’l-‘akabe isimli Farsça eser- kinliği artarken şehir hayatı geriledi. Ortaçağ’da Türkler ile İranlıların Şehirlerde eski İran kültür ve gelenek- kültürel birlikteliği sadece İran coğraf- dir. Aslı günümüze ulaşan en eski eser lerinin temsilcileri konumunda bulu- yasıyla sınırlı kalmadı; 12. yüzyıldan ise Ebu’l-Fazl Hubeyş b. İbrahîm nan pek çok köklü aile, vatanlarının itibaren Anadolu’ya da taşındı. Ana- Moğollar tarafından tahrip edilmesi dolu’nun Selçuklular tarafından fethi » Anadolu’da Farsça esintileri üzerine başta Anadolu olmak üzere burayı kısa sürede İslam kültür çevre- komşu bölgelere göç ettiler. sine dahil etmişti. 12. yüzyıl ortaların- Farsça, Selçukluların bu toprakları da Anadolu’da ilk medreselerin kuru- fethiyle birlikte 12. yüzyılda Nihayet 14. yüzyıl sonlarına doğru luşuyla edebî ve kültürel faaliyetlerin Azerbaycan’daki son Moğol bakiyele- hız kazandığı görülür. Anadolu’da telif Anadolu’ya hâkim oldu. Mevlana rinin de Türkleşmesiyle Batı İran’ın edilen ilk İslamî eser 12. yüzyılın he- Celaleddin Rumî’nin 6 ciltlik Farsça etnik yapısı artık tamamen Türklerin eseri Mesnevî’nin 1479 yılına ait bir lehine dönmüştü. Bu Türkmen kitlele- ri evvela Karakoyunlular, ardından da örneği. Akkoyunluların etrafında toplandılar. Timurlu, Karakoyunlu ve Akkoyunlu hâkimiyetleri Türklerin İran dili, tarihi ve kültürü üzerinde kayda değer tesir- ler bırakmasını sağladı. Türkmen hâkimiyeti devrinde yer- leşik ve göçebe kültürler arasındaki denge, bir kez daha göçebeler lehine bozulmuştu. Karakoyunlular ve Akko- yunlular kendileri gibi Türkmen olan Selçuklulara nazaran eski Oğuz gele- neklerine daha bağlı kaldılar. Resmî yazışmalarda umumiyetle Farsçayı kullanmalarına karşın, siyasî ve idarî alanda Türkçe kelime, terim ve unvan- ları tercih ediyorlardı. Bu durum İran SARAY’IN FARSÇA SEVDASI Farsça, Osmanlı Devleti’nin ilk bir buçuk yüzyılı içinde Türkçenin Firdevsî’nin Şehname’sinden beyitler okuduğunu kaydetmektedir. gelişmesi ve Arapçanın yeniden canlanmasıyla birlikte, Selçuklu dönemine göre önemli ölçüde güç yitirdi. Bununla birlikte 15. ve Evliyâ Çelebi’nin bir kaydından bu geleneğin Osmanlı sarayında 17. 16. yüzyılda Osmanlı sultan ve şehzadelerinin Farsçaya büyük ilgi yüzyıl ortalarında hâlâ devam ettiği anlaşılmaktadır. duyduğu görülmektedir. Osmanlı sultanlarının İran diline ilgisi sadece Farsça şiir okumak- Çocukluk dönemlerinde iyi bir eğitim alan Osmanlı şehzadeleri, tan ibaret kalmamış, kendileri de zaman zaman Farsça şiirler kaleme ilim dili olarak Arapçayı, edebiyat dili olarak da Farsçayı öğreniyorlar- almışlardı. Nitekim Şehzade Cem Sultan, Yavuz Sultan Selim, Kanuni dı. Bunun tabii bir neticesi olarak pek çok Osmanlı hükümdarı İran Sultan Süleyman, Şehzade Bayezid ve Sultan III. Murad’ın kaleme edebiyatına ilgi duymuştu. aldığı Farsça şiirler günümüze ulaşmıştır. Âşık Çelebi daha I. Murad zamanında Osmanlı sarayında Şehna- 15. ve 16. yüzyıllarda pek çok âlim, edip ve şairin çeşitli sebeplerle me okunduğunu yazmaktadır. Sehî Beg ise Fatih Sultan Mehmed’in İran ve Maveraünnehir’den Osmanlı ülkesine göç ettiği bilinmek- tedir. Osmanlı ülkesine gelen bu âlim ve ediplerin önemli bir kısmı sohbetlerinde bulunan Molla Fenârî’nin, zaman zaman sultana devrin sultanlarından himaye ve kabul görmüşlerdi. 2015 EYLÜL / DERİN TARİH 81

Dosya Selçuklu Devleti’nin yıkılmasından sonra ortaya teği üzerine Bezm u Rezm isimli eseri çıkan Anadolu beylikleri döneminde Türkçenin önem kazanmaya başlaması, Farsçanın Anadolu kaleme alan Azîz b. Erdeşîr-i Esterabâ- coğrafyasındaki gücünü yavaş yavaş azalttı. dî başlangıçta Arapça yazmak istediği eserini, bölgedeki “yaygın teamüle et-Tiflisî tarafından 1 Şubat 1163 tari- da yoğun bir şekilde İran kültürünün uyarak” Farsça kaleme aldığını belirtir. tesirine soktu. Özellikle Orta Anadolu hinde Konya’da tamamlanan Kitâbu şehirlerinde tarih, edebiyat, felsefe ve Ne var ki, 16. yüzyıl başlarından iti- vucûhi’l-Kur’an isimli Farsça Kur’an tasavvufla ilgili pek çok eser Farsça ka- baren Osmanlılar ile Safevîlerin karşı karşıya gelmesi, Türk-İran kültür iliş- sözlüğüdür. Bu eserler bize Farsçanın leme alındı. Edebî ve kültürel faali- kilerinde ciddi bir kırılma yaratmıştır. 12. yüzyılda Anadolu’ya hâkim oldu- yetlerin 14. yüzyıl başlarında Orta İran dili ve kültürü, Çaldıran Savaşı’n- ğunu göstermektedir. Anadolu şehirlerinin yanı sıra dan sonra Osmanlı coğrafyasındaki Anadolu’nun uç bölgelerine etkisini yavaş yavaş yitirmeye başladı. Selçuklu Devleti’nin kuruluşu kadar yayıldığı görülür. Bu tarihten sonra İran’dan gelen edip ile başlayan İran kültürünün Selçuklu Devle- ve şairlere artık şüpheyle bakılıyordu. Anadolu’ya taşınma sü- ti’nin zayıflayarak Bütün bu gelişmeler Türkler ve İranlı- reci Moğol istilasından yıkılmasından sonra- ların müşterek tarihinde yeni bir dö- sonra hız kazandı. Mem- ki Anadolu beylikleri nemin habercisi oldu. leketlerinin Moğollar döneminde Türkçenin tarafından yakılıp yıkıl- önem kazanmaya baş- Sonuç olarak Ortaçağda Türklerin dığını gören, aralarında laması, Farsçanın Ana- Yakındoğu bölgesinin siyasî hâkimi- edip, şair ve âlimlerin dolu coğrafyasındaki yetini ele geçirmesiyle Orta Asya’dan de bulunduğu pek çok gücünü yavaş yavaş azal- Anadolu’ya kadar uzanan geniş bir İranlı, Anadolu’ya sığına- tacaktı. Bununla birlikte coğrafyada Türkler ile İranlılar tarafın- rak Selçuklu Devleti’nin Farsçanın, Türkçenin yazı dan ortak bir medeniyet kurulmuştur. hizmetine girmişti. Bunlar dili olarak yaygınlık kazan- Bu medeniyet içindeki etkin unsur Anadolu’nun kültürel gelişi- maya başladığı 14. yüzyılın Moğol istilâsına kadar İranlılar iken, minde önemli roller oynaya- sonlarında dahi, özellikle Moğol istilasıyla birlikte Türkler ön caklardı. Selçuklu geleneklerinin plana çıkmıştı. canlı olarak yaşandığı Orta Bu dönemde resmî yazış- Anadolu şehirlerinde hâlâ 16. yüzyıl başlarından itibaren siyasî maların yanı sıra, dinî ve hu- tercih edilen bir dil olduğu ve mezhebî etkiler altında gelişen Os- kukî belgelerde umumiyetle anlaşılmaktadır. manlı-Safevi rekabeti İran coğrafyasın- Farsça kullanılmıştır. İran Sivas hâkimi Kadı Bur- da olmasa da, Anadolu ve Orta Asya’da kültürünün Anadolu’ya ta- haneddin’in (ö. 1398) is- bu birlikteliğin sonunu hazırlayan bir şınmasında büyük gayretler hadise olarak tarihe geçecektir. gösteren Selçuklu sultanla- » 10 asrın rüzgârını rı, çocuklarına çoğunlukla Kaynaklar Keyhusrev, Keykâvus, Key- yutan şaheser Ahmed Ateş, “Hicrî VI-VIII. (XII-XIV.) Asırlarda Anadolu’da Farsça kubâd, Ferâmurz, Menu- İran’daki en erken tarihli (11. yy.) çehr ve Siyavuş gibi İran yapılardan olan Semnan Cuma Eserler”, Türkiyat Mecmuası, VII-VIII, (1945), s. 94-135. mitolojisinin kahramanla- Camii’nin en eski tarihli bölümü, Peter B. Golden, “Turks and Iranians: As Historical Sketch”, Tur rının adlarını vermeyi ter- Selçuklu döneminde Ebu Harb cih ettiler. Yine bu dönem- kic-Iranian Contact Areas, ed. L. Johanson-C. Bulut, Wies de Selçuklu sarayı da yer Bahtiyar tarafından yaptırılan baden 2006, s. 17-37. enfes minaresidir. Muhammed Emîn Riyâhî, Osmanlı Topraklarında Fars Dili ve yer Firdevsî’nin Şehnâme Edebiyatı, Terc.: Mehmet Kanar, İstanbul 1995. Osman G. Özgüdenli., “Selçuklu Çağında Dil ve Edebiyat”, Selçuk isimli eserinin tasvirleriy- lu Tarihi El Kitabı, ed. Refik Turan, Ankara 2012, s. 633-644. le süslendi. Hanna Sohrweide, “Dichter und Gelehrte aus dem Osten im osmanischen Reich (1453-1600): Ein Beitrag zur türk Bütün bu gelişmeler isch-persischen Kulturgeschichte”, Der Islam, 46/3, (1970), Anadolu’yu 13. yüzyıl- s. 263-302. Osman G. Özgüdenli Prof. Dr., Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Öğretim Üyesi. 82 DERİN TARİH / 2015 EYLÜL

Şiilik, Osmanlı-İran ilişkilerini ve UZSMORADNUINKA modern İran’ı nasıl etkiledi? PROF. DR. MAHMUD EROL KILIÇ “ŞAH İSMAİL’İN MELEZ MEZHEBİ İRAN’I İKİYE BÖLDÜ” D inî yaklaşımların ve mezheplerin, Ortaçağ’ın hem Doğu, hem de Batı toplumlarında siyasî tavır alışları belirleyen en mühim âmillerden olduğu bir gerçek. Yunanistan’ın Türkiye’ye siyasî olarak bakışında Ortodoks Kilisesinin toprağa bağımlı (terrestrial) kutsallık anlayışından beslenen, Helen İmparatorluğu “megola idea”sı en merkeze oturan amildir. Benzer bir dinî yaklaşıma sahip olan Siyonizmde de Kudüs olmadan iyi bir Yahudi olmak mümkün değildir. Bu mezhebî yorumların, o kara parçalarına aşırı önem atfetmesiyle siyasî saldırganlık körüklenmiş olmaktadır. O kültürlerde çocuklar, “Bir gün mutlaka seni alacağım…” şarkıları ile büyürler. Genelde İslam toplumlarında, özelde ise bizde, mesela Osmanlı siyasetinde, toprakların değil insanların fethedilmesi öncelenir. “İla-yı kelimetullah”ı o insanlara duyurmak ve Allah rızasını ummak için cihad edilir. Toprağı ele geçirmek de ikincil bir ekonomik değer olarak yerini alır. Bu irfan düzeyinde tabii ki fıkhî bir mezhebe bağlı olunur. Lakin salt mezhebî bakış açısı ile veyahut muayyen bir mezhebi hâkim kılmak için hareket etmek olgun bir hareket sayılmaz. Osmanlıların Hanefi mezheb oldukları doğrudur ancak hâkim oldukları yerlerde Hanefizm yaptıklarına dair pek bir malumat yoktur. Ta ki Şah İsmail uluslararası siyasette sivrilmeye başlayıncaya kadar. Onun Şiilik ile sufiliği karıştırarak elde ettiği melez mezhebi, gerek İslam kardeşliği ideasını ve gerekse fizikî olarak Osmanlı Türkiya’sını tehdit eder hale gelmeye başlayınca buna karşı ister istemez tedbir alma fikri gelişmeye başladı. Yoksa Osmanlı Doğudan bir tehlike gelmeyeceğini varsayarak hep Batıya doğru bir dış siyaset izlemekteydi. Bu noktada Şah İsmail dönemi Safevi İran’ı (zira Safevilerin her döneminde aynı siyaset sürdürülmedi) katı ve saldırgan bir mezhepçilik uğruna büyük katliamlar yapmaya başladı. O kadar ki, yanındaki Şii din adamları bile kendisine karşı çıktılar. Bu yaptıkların doğru değil, dediler. Fakat onları dahi dinlemedi; hatta bazılarını yanından uzaklaştırdı. Bu saldırılar ister istemez Osmanlı’da bir karşı refleks geliştirdi. İki taraf ordularının malum savaşlarının yanı sıra bazı toplumsal zecrî ve de gayr-i insanî cezalandırılmalar gerçekleşti. Bu, her iki tarafın da hayrına olmadı maalesef. Bugünkü Şia’da başlıca iki temayül var: Daha dar zihniyette olup, dünya Şii olsa her problem hallolur diye düşünen din adamları ve onların etki çevrelerinden meydana gelen gruplar. Bir de yine Şii olmakla beraber İran’ın zengin irfan geleneğinden beslenerek olaylara mezhepçiliğin dar penceresinden bakmak yerine daha geniş vizyonla bakabilenler. Mesela bir yönden İmam Humeyni ve tâbileri ile diğer yönden Ali Şeriati ve öğrencileri bu ikinci grupta yer alan kimselerdir. Bugünkü İran’ın siyaseti ise ilk gruptakiler ile ikinci gruptakilerin fikirlerine meyletmek arasında gidip gelmektedir. Ahmedinejad sonrası ibre, ikinci gruptakilere doğru dönmüş gibi gözüküyor. 2015 EYLÜL / DERİN TARİH 83

ISKALANAN İTTİFAKLAR GÖLGESİNDE OSMANLI-İRAN İLİŞKİLERİ » Ezeli rekabet Osmanlı ordusu ile Safevi ordusunun karşılaşması (Selimnâme, TSM, H1597-1598). 84 DERİN TARİH / 2015 EYLÜL

Dosya Ç aldıran zaferinin ardından İran’ın Batı’daki vam ettirmekten öte bir işe yaramadı. Yavuz Sultan Selim Teb- gelişmeleri Osmanlı Kızılbaşlar hızlı bir şekilde Safevî tesi- riz’e girdiğinde ahalinin rinden uzaklaştılar; İran’dan koptular. üzerinden takip onu coşkuyla karşılaması ettiğini biliyor Kızılbaşlar kendi içlerine kapana- muydunuz? Zaman dursun, Osmanlılar ile İran arasında çok da tuhaf karşılanmamıştı. zaman Batı’ya karşı gizli ya da açık hem dinî hem de siyasî Osmanlı-İran işbirliği rekabet bütün canlılığıyla sürdü. İl- Çünkü halk Şiiliği benimseyeli henüz fikri gündeme gelse ginç olan şu ki, İran’da sık sık Sün- de hiçbir zaman niliğe reddiyeler yazılırken, Osmanlı 10 yıl olmuştu ve Sünni bir hüküm- uzlaşılamadı. Neden âlimleri Şiiliğe karşı elle tutulur red- dersiniz? İşte savaşlar, diyeler yazmamış, onları genel olarak darı, deyiş yerindeyse bir kurtarıcı güç mücadelesi ve Rafızî diye niteleyip geçmişlerdir. ıskalanan ittifaklarla gibi görüyorlardı. Ama bekledikleri şekillenen Osmanlı- Osmanlı entelektüelinde İran’a ba- İran ilişkilerinin kış o kadar üst perdedendir ki, Farsça gibi olmadı. Tebriz’de Sünnilik şeklen şaşırtıcı serencamı. sadece bir kültür dili olarak öğrenilir- di. Hatta Farsça şiirler yazılıp divanlar tesis edildikten sonra Yavuz Sultan Sınırların kesin hatlarla belirlen- oluşturulur ama İran’da yazılan pek mesi sadece İran’daki Sünnilerin ha- çok eser İstanbul’a uğramazdı bile. Selim İstanbul’a dönerken yanına yatını değiştirmedi tabii. Anadolu’da Öyle ki, Osmanlı tarihçileri gayet iyi kalan ve Safevîler ile irtibatı kesilen Farsça bildikleri halde Safevîlerle ilgili sadece Tebriz’in usta sanatkârlarını Kızılbaşlar her ne kadar Sünni bir bilgilerin çoğunu kulaktan dolma, yü- devletin hâkimiyetini benimsemek zeysel anlatılarla geçiştirirlerdi. İran almakla yetindi. Hatta şehirde doğru zorunda kaldılarsa da Batınî/İsmailî tarafının da bundan aşağı kalır yanı eksenli inançlarından asla vazgeç- yoktu. İran kütüphanelerine Osman- dürüst bir garnizon bile bırakmadı. mediler. Merkezî idarenin gözünden lıdan ulaşan eserler son derece sınır- uzak ibadetlerini yapmaya, kıyıda kö- lıdır ve tarihçilerin çoğu bu eserlere Geride kalanlar bir hafta sonra Şah İs- şede varlıklarını sürdürmeye devam bakmak ihtiyacı duymamışlardır bile. ettiler. mail’i karşılamak ve ona itaat etmek Kültür sahasındaki abartılı gör- Yolunda ölümü göze aldıkları Şah mezden gelmelere rağmen Osmanlı zorunda kaldılar. İsmail, İran’daki kan akrabalarını yazarları İran sahasının devlet tanım- hızla Şiileştirirken Anadolu’ya halife- lamalarını almaktan geri durmadılar. Sünnilik ile Şiilik arasında sıkışan ler, dâîler ve buyruklar göndermekle “Devlet-i ebed-müddet”, “Zıllullah-ı yetindi. Şah Tahmasb döneminde de fi’l-arz”, “Memalik-i Mahruse” gibi Tebriz ahalisinden önemli bir bölü- buyruk parçaları gizli yollarla Anado- kavramlar Osmanlıların malı olur- lu’daki ocaklara ulaşmaya devam etti. ken, “Bab-ı Âli” (Âli Kapı) gibi kavram- mü gizliden gizliye Sünni akidelere Ama bunlar geleneksel inançları de- lar hızla İranlılaştı. bağlılıklarını sürdürüp Osmanlıların Kabul etmek gerekir ki İran’ın tek derdi bu değildi. Kendisini Rum ile dönmesini beklediler. Ne var ki, ne Turan arasında sıkışmış görüyordu ve Rum’a, yani Osmanlılara karşı ne Kanuni’nin Irakeyn seferleri, ne de şekilde olursa olsun üstünlük kurma- ya çalışıyordu. Bu kompleks yüzyıllar takip eden Azerbaycan fetihleri bir boyu devam edip gitti. netice verdi. Safevîler her defasında Şah Abbas, dedesinin yaptığı gibi geri çekilip harmanları, bostanları geri çekilip Osmanlılar gittikten son- yakıp su kuyularını zehirleyerek Os- manlılara karşı mücadele etmenin ra geri döndüler. mümkün olmadığını çoktan anlamış- tı. Çünkü 1598’de imzalamak zorun- Sonuçsuz kalan Irakeyn seferleri da kaldığı Ferhad Paşa Antlaşması’yla Azerbaycan, Dağıstan, Şirvan, Kara- Kanuni’nin o kadar canını sıkmıştı ki, Tahmasb’a mektup yazıp, “Çaldı- ran’da babam, babanı yenmişti. Şimdi savaş meydanına gel de ben de seni ye- neyim” diye meydan okumuştu. Tah- masb ise babasının savaşı istemediği halde beylerinin sözüne kandığını, bu yüzden yenilip zarar gördüğünü ama askerinin yeterli sayıda olmadığından Müslümanların kanını boşa akıtma- mak için savaşa yanaşmayacağı ceva- bını verdi. Bununla kalmadı, lojistik kanallarını kapatıp Osmanlıları geri çekilmeye mecbur bıraktı. Irakeyn seferleri sonuçsuz kalır- ken, Osmanlıların kurtarıcılığından ümitlerini kesen Tebrizliler daha fazla direnmeyip kendilerini yeni bir mezhebin kucağına bıraktılar. II. Şah İsmail döneminde bu defa Kazvin’de dirilmeye çalışan Sünnilik ise kısa za- manda bastırıldı. Sonra da derin bir sessizliğe büründü. 2015 EYLÜL / DERİN TARİH 85

bağ, Gence, Bağdat, Luristan, Kürdis- tür yeni uzmanların kapısını açmak gin üstünlüğünü kaybetmek üzereydi. tan bölgelerini Osmanlı hakimiyetine demekti. Ama o daha fazlasını istiyor- Üstelik ülke Celali İsyanları yüzünden terk etmek zorunda kaldı. Yine de bu du. Öyle ki, Avrupa’nın öbür ucunda- yangın yerine dönmüştü. III. Murad’ın antlaşma ona başka bir imkân sağlı- ki İspanyollardan bile medet umuyor, ölümünden sonra Şah Abbas Osmanlı- yordu. Hiç olmazsa düşmanın sayısını onlara kalabalık bir elçilik heyeti lara kaptırdığı Azerbaycan toprakları- teke indirmiş, Doğu’da Özbeklere kar- gönderiyordu. Güya batıdan Hıristi- nın bir kısmını almayı başardı. Doğru- şı daha güçlü mücadele etme imkânı yan devletler saldıracak, doğudan da su bu başarı İran’ın modernleşmesiyle bulmuştu. Osmanlıların Özbeklerle kendisi harekete geçecek, Osmanlıları değil, Osmanlıların Batı karşısında ge- ittifakı ise hiçbir zaman askerî işbirli- yerle yeksan edeceklerdi. rilemesi ve askerî düzeninde bozul- ğine dönüşememişti. maların başlamasıyla ilgiliydi. 1612’de Şah İsmail, hatta dedesi Akkoyunlu Nasuh Paşa Antlaşması imzalanıncaya Osmanlı’ya karşı Batıyla Uzun Hasan da aynı yöntemi denemiş kadar Azerbaycan, Nahcivan ve Re- işbirliği ama netice alamamışlardı. Allah var, van’ı aldı. Antlaşma imzalanmış olma- Şah Tahmasb mutaassıp bir Müslü- sına rağmen ahde vefa göstermeyip Şah Abbas’ın Osmanlıları yenmek mandı ve kâfirlerle anlaşma yapmayı 1624 yılına kadar Kerkük, Şehrizor, için yeni bir orduya, yeni silahlara ve en büyük günah sayıyordu. Abbas’ın Kerbela, Necef ve Bağdat’ı ele geçirdi. müttefiklere ihtiyacı vardı. Başka bir ise gözünün bir şeyi gördüğü yoktu. yol arıyordu. Osmanlıları taklit etmek Talihi de yaver gidiyordu. Osmanlı or- Osmanlı tahtına IV. Murad oturdu- gibi… dusu Batı’da giriştiği savaşlarda belir- ğundaysa karşısında Şah Abbas gibi güçlü bir hükümdarı değil, Şah Safi’yi Şah Abbas, Şahsevenler adıyla yeni » Şatafatlı saray eğlencesi (Sam Mirza) buldu. Revan 1635’te, bir ordu kurmaya çalışırken, Osman- Bağdat ise üç yıl sonra Osmanlılara lılardaki Yeniçeri (devşirme) sistemini Şah İsmail’in oğlu Şah Tahmasb, teslim oldu. 1639’da imzalanan Kasr-ı model almaya çalıştı. Ama asıl sorun, Kazvin Çehel Sütun Sarayı’ndaki bir Şirin Antlaşması İran ile yüzyıllar Osmanlı ordusunun ateş gücüydü. eğlence sırasında. boyu sürecek barış dönemini başlattı. Bunu da Osmanlı Devleti’ne düşman ülkelerden temin etmeye bakıyordu. Yine de hakkını teslim etmek ge- İngiliz Sherley biraderlerin gelişi bir rekir ki, Şah Abbas’ın torunu Şah Sü- 86 DERİN TARİH / 2015 EYLÜL

Dosya leyman, Osmanlıların Viyana NADİR ŞAH’IN umutsuz uĞRAŞI Osmanlı Devleti’nde başla- kapılarından bahtsız dönüşü Sam Mirza’nın Osmanlı’ya sığındığı günlerde yan Tanzimat ve Meşrutiyet ve Karlofça’ya kadar süren Nadir Şah’ı (altta) bu düzmece şehzadeden çok, iki devlet hareketleri kısa süre içinde hüsran sırasında (1683- arasındaki dinî problemleri ortadan kaldıracak hamleler İran’ı etkisi altına aldı. İç 99) beylerinin Bağdat’a ilgilendiriyordu. Var gücüyle iki devletin dinî rekabetini ortadan ayaklanmalar ve çatışma- saldırma teklifini, “Os- kaldırmaya, Sünnilik ile Şiilik arasındaki ihtilaflara son verip hiç larla Meşrutiyet’e doğru manlıların kâfirlerle sa- olmazsa Caferiliğin 5. mezhep olarak kabulüne çalışıyordu. Bu gidilirken, bu defa Os- vaştığı sırada onlara sal- gayretleri Osmanlı uleması tarafından kabul görmediği gibi Şii ule- manlı Devleti İran’ın dırmanın İslamda yeri manın da şiddetli tepkisine yol açtı. Ülkeyi yeniden ayağa kaldıran ve karışık günlerinden is- olmadığı gerekçesiyle” neredeyse en geniş sınırlarına ulaştıran, ne var ki İran tahtında rahat tifade etmeyi aklına ge- kabul etmemişti. Bu yüz- yüzü görmeyen Nadir Şah’ın yiğitlik ve kahramanlığı hemen unu- tirmedi. 1906’da İran’da den kimsenin dikkatini tuldu. İki mezhebi birleştirme çabalarının karşılığı ise komployla Meşrutiyet ilan edildikten çekmese de Osmanlı Avru- öldürülmek oldu (1747). Kendisine öylesine nefret besle- iki yıl sonra İstanbul’da da pa’da büyük toprak kayıpla- niyordu ki, cesedi ortalık yerde kaldı. Böylece iki büyük II. Meşrutiyet’i bildiren top- rı verirken, doğuda neredey- devlet güçlü bir ittifak oluşturma yönündeki tarihî lar atılacaktı. se hiçbir kayıp yaşamamıştı. fırsatı kaçırmış oldular. İran’ın Osmanlıları kıska- Aslında bu barış süreci sadece nırcasına takibi hiç sona ermedi. siyasî çekişmelere son vermeyi başar- Onun izini takip etmek o kadar kök- mıştı. Gerçi 1725’te Afganlıların istilası lü bir alışkanlık haline geldi ki, Os- sırasında İran’a girip bir miktar toprak manlı İran’ın deney masası gibi görü- kazanmışlardı ama iki ülke arasındaki aydınlar İstanbul’da toplanmayı ter- lüyor, Tahran’ın başarısı İstanbul’un gerçek rekabet dinî/mezhebî sahada cih ettiler. Hatta İstanbul’da bir İranlı başarısına bağlı hale geliyordu. bütün canlılığıyla sürüyordu. kolonisi bile oluştu. 1918 yılında 1. Dünya Savaşı’nın yı- Nadir Şah İran mülküne sultan Cemaleddin Afganî İstanbul’da kal- kıntıları arasında can çekişen Osmanlı olunca (1736) Osmanlılara sığınan dığı süre zarfında (1892-97) II. Abdül- Devleti ile ayakları üzerinde durmaya Sam Mirza son Safevî şeh- hamid ile sık sık görüşmesine rağmen çalışan İran’ın güçlü bir ittifak oluş- zadesi olarak güzelce Sultan açısından İslamcılık politikasın- turması fikri gündeme geldi. İranlı ağırlandı. Kendisi ve ma- da fayda elde edilebilecek bir kişiden devlet adamları İran Şahı ile Osmanlı iyetindekiler maaşa bağ- öteye geçemedi. Zaten karmaşık hanım sultanlarından birinin evlendi- landı. Osmanlılar böylece kimliği ve siyasî ilişkileri Osman- rilmesinin bu fikre hizmet edeceğini bir nevi Şehzade Ahmed’in lıların takip edebileceği türden düşünüyorlardı. Avrupa seyahatine oğlu Murad’ın ve Kanuni’nin değildi. Cemaleddin Afganî mez- çıkan Kaçar hükümdarı Ahmed Şah oğlu Bayezid’in İran’da ağır- hep farkı gözetmeksizin İstanbul’a uğradığında konu açıldı. Ne lanmış olmasının karşılığı- İslam dünyasının birleş- var ki, gelin namzedi Rukiye Sabiha nı vermiş oldular. Ama o tirilebileceğini düşü- Sultan’ın Ahmed Şah’tan diğer eşleri- günlerde Sam Mirza adlı nüyordu. Belki bu ni boşamasını istemesi, onun da buna kişinin düzmece bir şeh- yönüyle Sultan’ın yanaşmaması gibi sebeplerle bu iş zade olduğunu, hatta bu- ilgisine mazhar ol- kendiliğinden kapandı. İki devlet bü- nun işareti olarak gözü- muştu. Hepsi bu ka- yük bir ittifak kurmayı bir kez daha nün kör edildiğini kimse dar. ıskalamıştı. bilmiyordu. Kaçar hükümda- Aslında Osmanlılar İran siyasetiyle Osmanlı’nın rı Nasırüddin Şah’a aşık atılamayacağını, onların sıtmaya gölgesi gibi düzenlenen suikast- razı edinceye kadar ölümü gösterme- te parmağı olduğu yi adet edindiklerini çoktan öğren- İran, Osmanlı şüphesiyle bir süre göz mişlerdi. İttifak fikrini de bu yüzden Devleti’ni takip hapsinde tutulduğu hiç ciddiye almadılar. etmeyi hiçbir za- gerçekse de Sultan Ab- man bırakmadı. dülhamid tarafından Osmanlı yenilikçi öldürtülmek istendiği aydınları Paris, Londra gibi fantastik dedikodu- Tufan Gündüz ve Berlin’e giderken, İranlı lar her zaman yapıldı. Prof. Dr., Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Öğretim Üyesi. 2015 EYLÜL / DERİN TARİH 87

TARİHÇİ GÖZÜYLE OSMANLI VE İRAN ANAYASACI HAREKETLERİ: m. şükrü hanİOĞLU İLETİŞİM, » Prof. Dr., Princeton Üniversitesi Yakın Doğu İŞBİRLİĞİ VE Çalışmaları Enstitüsü Öğretim Üyesi. ETKİLEŞİM [email protected] Anayasal hareketler açısından Osmanlı ile İran arasında güçlü ve karşılıklı bir etkileşim mevcuttu. İran entelektüelleri 1876 Osmanlı Kanun-i Esasîsi’nden ilham alırken, Jön Türkler de 1906 İran anayasal devriminden etkilenmişlerdi. 19. yüzyıl sonrasında İran ve İttihad-ı İslâm, güçlenen anayasacı rı alması ve bunu dinle bağdaştırması Osmanlı entelektüelleri ara- hareketler ve Batı karşıtı anti-emper- şüphesiz bu alanda yaşanan son derece yalizm üzerine önemli fikir alışverişleri kapsamlı bir dönüşümü vurguluyordu. sında gerçekleşen etkileşim genellikle gerçekleşmişti. Bunun yanı sıra döne- min önde gelen bir toplumsal hareketi Bu dönüşüm, meşrutî yönetimin göz ardı edilmektedir. Gösterilen bu olan 1906 İran anayasal devrimi de 1878 yılı Şubat ayında fiilen sona er- Osmanlı coğrafyasının belirli bölgele- mesine karşılık, Osmanlı Devleti’nin kayıtsızlık ise büyük çapta her iki top- rinde kuvvetli bir etki yaratmıştı. komşusu İran’daki anayasacı hareketi derinden etkilemişti. Osmanlı anaya- lumun da sözkonusu dönemde Batı Bu yazıda iki toplumun anayasacı sacı hareketinin ivme kazandığı dö- hareketleri arasındaki iletişim, işbirliği nemde İran’ın İstanbul elçisi olarak düşüncesinden derin biçimde etki- ve etkileşim ele alınacaktır. görev yapan Mirza Malkum Han tar- tışmaları kendi toplumuna taşımıştı. lenmesinden kaynaklanmaktadır. Bu 1876 Osmanlı Kanun-i Esasîsi’nin Malkum Han daha sonra anayasacı ilânı ve bunun akabinde gerçekleştiri- Osmanlı muhaliflerine benzer bir çiz- yaklaşım bilhassa Osmanlı toplumu- len seçimler neticesinde Meclis-i Me- giye kayarak Londra’da Kânun dergi- busan’ın İstanbul’da toplanması bü- sini yayınladı. Bu derginin neşriyatı ve nun temel entelektüel tartışmalarını tün İslam âleminde olduğu gibi İran’da işlediği temel temalar Osmanlı anaya- da önemli bir tesir icra etti. Osmanlı sacı hareketinin tezleriyle önemli ben- Batı’dan ithal etmesi nedeniyle diğer Kanun-i Esasîsi, İslam coğrafyasında zerlikler gösterir. yürürlüğe sokulan ilk anayasa değildi. kültür bölgeleriyle ilişkisinin anlam- Ancak böylesi bir belgenin sözkonusu Aynı şekilde İranlıların ülke dışında dünyada ilk defa kaleme alındığı Tu- yayınladıkları ilk dergi olan Ahtar da sızlaştığını vurgulamaktaydı. nus örneğinin etkisi fazlasıyla sınırlı neşriyatına 1876 yılı başında İstan- olmuştu. Osmanlı Devleti gibi İslam bul’da başlamış ve Osmanlı anayasa- Sözkonusu tespitteki doğruluk dünyasının liderliği iddiasındaki bir cılığının en önemli tartışmalarından ülkenin meşrutî monarşiye geçiş kara- etkilenen bir çizgi izlemiştir. Ağa Mu- payı şüphesiz yüksektir. 19. yüzyılda artan bir ivme ile Batı düşüncesinin yörüngesine giriş, diğer kültürel alan- larla gerçekleşen entelektüel iletişimi zayıflatmakla kalmayarak önemini de azaltmıştı. Buna karşılık her iki top- lumda da 19. asrın ikinci yarısında 88 DERİN TARİH / 2015 EYLÜL

hammed Tahir Karacadağî’nin çıkart- Türk gazetelerini Babî muhalifler ara- » Devrimler arası etkileşim tığı dergide Mirza Ağa Han Kermanî cılığıyla temin ettiklerini nakletmek- gibi İran anayasacı ve reformcu hare- tedir (İbrahim Temo, İttihad ve Terakki Charles Tilly ve Theda Skocpol gibi ketinin önde gelen isimleri kapsamlı sosyologlar 20. yüzyılın ilk çeyreğinde tartışmalar yaratan makaleler neşret- Cemiyeti’nin Teşekkülü ve Hidemati Va- Rusya, İran, Osmanlı İmparatorluğu, mişlerdi. Meksika, Portekiz ve Çin’de patlak taniye ve İnkılabı Milliye Dair Hatıratım, veren halk hareketleri arasında bir Dolayısıyla Osmanlı anayasacı ha- etkileşim olduğunu savunurlar. Osmanlı reketi İran entelektüelleri üzerinde Mecidiye, 1939, ss. 66-67). İmparatorluğu’nda II. Meşrutiyet’in önemli bir tesir yaratmış, Nasirüddin ilanının ardından bastırılan afişteki Şah’a yönelik muhalefetin temel tez- Bu gazetelerin dağıtımında rol al- hülyalı atmosfer ne yazık ki uzun lerinin şekillenmesinde etkili olmuştu. dığı ve Jön Türklerle ilişkisi olduğu sürmeyecektir. iddia edilen ve Osmanlı polisi tara- Jön Türkler ve Babîler fından tutuklanan Mirza Reza Ker- re Nasirüddin Şah suikastını övmüş, manî’nin daha sonra Nasirüddin Şah’ı II. Abdülhamid döneminin ilerle- öldürmesi iki ülke muhalifleri arasın- İbrahim Temo da Romanya’da bastır- yen yıllarında İran muhalefeti ile Jön daki işbirliğinin sorgulanmasına yol Türkler arasında sınırlı da olsa ileti- açmıştır. Mirza Reza Kermanî’nin dığı bir manifesto ile Nasirüddin Şah şim ve işbirliği çabaları başlatılmış, suikast emirlerini İstanbul’da bulunan bu gelişme ise iki ülke yönetimini or- ve Jön Türk çevreleriyle varolduğu suikastının Osmanlı muhalifleri tara- tak harekete yöneltmişti. Bu alanda iddia olunan münasebetleri nedeniyle önemli bir rol de Babîler tarafından sıkı kontrol altında tutulan Cemaled- fından örnek alınmasını talep etmiş ve üstlenilmişti. din Efganî ile Mirza Ağa Han Ker- manî’den aldığının öne sürülmesi ise bu ilân yabancı postalar aracılığıyla Daha sonra Osmanlı İttihad ve Te- Osmanlı ülkesinde yaşayan İranlı mu- rakki Cemiyeti adını alacak olan İt- halifler ve Babîler üzerindeki baskının ülkeye sokularak İstanbul’da sokakla- tihad-ı Osmanî Cemiyeti kurucuların- artmasına neden olmuştu. dan Dr. İbrahim Temo, hatıralarında ra asılmıştı. yurda girişleri yasaklanmış olan Jön Jön Türk neşriyatı, İttihad ve Te- rakki Cemiyeti yayın organları Mizan Jön Türkler ve İranlı rejim muha- ve Meşveret dergileri başta olmak üze- lifleri arasındaki ilişkiler Nasirüddin Şah suikastını izleyen yıllarda hem her iki hareketin zayıflaması, hem de Osmanlı ve İran devletlerinin aldıkları önlemler neticesinde önemini kaybet- miştir. Bu durumu değiştiren ve yeni bir ilişki ve etkileşimi başlatan ge- 2015 EYLÜL / DERİN TARİH 89

TarİhÇİ GÖZüYLE m. şükrü hanİOĞLU lişme ise 1906 İran Buna kar- paganda malzemesinin Osmanlı top- anayasal devrimi şılık 1905-07 raklarına sokulmak üzere toplandığı olmuştu. yılları arasında bir merkez haline gelmesi neticesini İran Doğu Anadolu doğurmuştu. Ancak konunun bilhas- Devrimi ve ve Karadeniz’de sa İran belgelerine dayanan detaylı Anadolu’daki yoğunlaşan ve araştırmalar yardımıyla ele alınması etkileri Erzurum İsyanı gerekmektedir. ile zirveye ulaşan Böylesi araştırmaların 1908 “İn- Toplumsal ha- » II. Abdülhamid’e toplumsal hare- kılâb-ı Kebîr”i üzerinde önemli bir te- reketler ve ihtilâl- ketler üzerinde, sir icra etmeyen İran devriminin 1905 ler üzerine çalışan muhalefetiyle öne en azından kul- ilâ 1907 yılları arasında Anadolu’da Charles Tilly ve çıkan gazetelerin en lanılan yöntemler gelişen toplumsal hareketler üzerinde Theda Skocpol önemlilerinden biri, açısından, çarpıcı ciddi etki yarattığını ortaya koyması benzeri sosyolog- İttihad ve Terakki benzerlikler bula- muhtemeldir. lar, 19. yüzyıl Cemiyeti yayın bilmek mümkün- başında Rusya, organı Meşveret idi. dür. Terakki ve İttihad Cemiyeti İran, Osmanlı ve İran devrimi İmparatorluğu, Meksi- Osmanlı Dev- ka, Portekiz, Çin benze- leti’nde Hayvanât-ı Doğu Anadolu’da gelişen toplum- ri ülkelerde patlak veren Ehliye Resmi ve Vergi-yi sal olaylara katılımda Teşebbüs-i devrimler arasında ciddi Şahsî protestoları olarak Şahsî ve Adem-i Merkeziyet Cemiyeti etkileşimler olduğunu, başlayan hareketler, daha ve Daşnaktsutyun’un gerisinde kalan bunların bir dalga olarak sonra İran şehirlerinde Osmanlı Terakki ve İttihad Cemiyeti, yorumlanması gerektiğini oluşturulan encümenlere buna karşılık İran devrimi liderleriyle savunmaktadırlar. benzer yapıların örgütlen- iyi ilişkiler kurmayı örgütün önemli mesine yol açmıştı. hedeflerinden biri olarak görmüştü. Osmanlı ve İran devrimleri üzerin- Vergi karşıtı eylemler şeklinde baş- 1907-08 Osmanlı-İran sınır anlaş- de yoğunlaşan Revolution and Cons- layan bu olaylar daha sonra Sabahad- mazlığı sırasında ihtilâflı bölgenin bir titutionalism in the Ottoman Empire din Bey’in örgütü Teşebbüs-i Şahsî ve bölümünün Osmanlı askeri tarafından and Iran (Cambridge, 2011) başlıklı Adem-i Merkeziyet Cemiyeti ile Daş- işgali sonrasında İran’ın Paris ve İs- ufuk açıcı bir eser kaleme alan Nader naktsutyun’un girişimleriyle Kanun-i tanbul’daki elçilikleri ile İran meclis Sohrabi de bu hareketleri global bağ- Esasî’nin yeniden yürürlüğe konulma- başkanına 18 Ağustos 1907 tarihin- lamda ele almış ve karşılıklı etkileşim- sını talep eden hareketlere dönüşmüş- de bir mektup gönderen Terakki ve lerden ziyade benzerlikler ve küresel lerdi. İttihad Cemiyeti, ecnebi çerçeve üzerinde durmuştur. Buna karşılık bilhassa ey- oyunlarına karşı İslam Bunun yanı sıra 1980’lerin sonuna lemlerin ilk aşamalarında ülkeleri arasında ittihadı İran’daki gelişmelerin yay- kadar etkisini sürdüren Sovyet tarih- gın biçimde taklit edildiği (birliği) savunmuştu. çiliği Lenin’in yorumlarına dayanarak görülmektedir. Kaynaklar Bunun yanı sıra böl- İran, Jön Türk ve Çin devrimlerinin bunların bilhassa Doğu gede görev yapan Os- 1905 Rus ihtilâlinin tetiklediği hare- Anadolu’da yakından manlı askerine yönelik ketler olduğunu savunmuştur. K. “Asker Kardaşlarımıza” M. Tsovikyan, A. F. Miller ve V. I. izlendiğini ortaya koy- başlıklı bir beyannâme neş- Şpil’kova benzeri yazarlar, dolaylı ola- maktadır. İran’daki reden Cemiyet, onları da rak, İran devriminin Osmanlı toplum- gelişmeler sonrasın- bu konuda uyarmıştı. sal hareketleri üzerine doğrudan bir da oluşan ortam, 16 Kasım 1907 ta- etkisinin bulunmadığını, bu alanda aynı zamanda rihinde Encümen-i belirleyici olanın, başta Lenin olmak Osmanlı sını- Millî-i Tebriz’e Dr. üzere sosyalist Rus entelektüellerin rına yakın bir Bahaeddin Şakir tezleri olduğunu ileri sürmüşlerdi. Do- yerleşim yeri imzalı uzun bir layısıyla 1906 İran anayasal devrimi- olan Salmas’ın mektup gönderen nin Osmanlı toplumu üzerindeki etki- II. Abdülhamid Terakki ve İttihad leri ayrıntılı biçimde ele alınmamıştır. rejimi karşıtı pro- Cemiyeti, genel olarak » Nasirüddin Şah 90 DERİN TARİH / 2015 EYLÜL

» Akademinin ıskaladığı etkileşim teklif etmişti. Bu telgraf kongre son- İran anayasacı muhalifleri, kuracakları rasında gönderilmiş ve 3 Ocak 1908 örgüt için kendilerine sunulan Osman- 1906 İran anayasal devrimine giden günü İran Meclisi’nde okunmuştu lı Terakki ve İttihad Cemiyeti nizam- süreçte İranlı devrimciler 1876 (Majlis, 2/16 [5 Ocak 1908]). nâmesini örnek almanın faydalı olaca- Kanun-i Esasî’sinin ilanının ardından ğına karar vermişlerdi. Osmanlı’ya farklı bir nazarla bakmışlar, Bu girişimler ve Ömer Naci Bey’in gazetelerini incelemiş ve ülkelerine faaliyetleri bir etkileşim ve beraber Ahmed Rıza ve Dr. Nâzım beyle- meşruti monarşiyi Osmanlılar çalışma arzusunu ortaya koymaktay- ri Osmanlı Voltaire ve Rousseau’la- üzerinden ithal etmişlerdir. Lakin bu sa da büyük resim içinde bunların rı olarak gören Dr. İsmail Marzban yakınlık akademik camianın gözünden etkilerinin sınırlı olduğunu belirtmek benzeri liderler Terakki ve İttihad kaçmıştır. Anayasal devrim sonrasında gerekir. “İnkılâb-ı Kebîr” sonrasında Cemiyeti’nin örgütlenme ve eylem kurulan Tahran’daki İran parlamentosu. İttihad ve Terakki Cemiyeti, yeni bir planlarını kendilerine başarı yolunu istibdad rejimi kurulması girişimi- açacak bir model olarak görmüşlerdi İran anayasacı hareketi, özel olarak ne direnen İran anayasacı hareketine da Tebriz’deki yapılanma ile ortak daha büyük ve etkin destek verecekti. (Mubarazah ba Muhammed Ali Şah: Asna- çalışma arzusunu dile getirmişti. Ce- miyet daha sonra, İran ihtilâlcileri ile Osmanlı İttihad ve Terakki Cemi- di az Faaliyat’ha-yi Azadihahân-ı İran dar işbirliği ve Doğu Anadolu’da örgüt- yeti’nin 1908 yılındaki başarısı ve ka- lenme gerçekleştirme amacıyla Ömer zandığı popülerlik de İran anayasacı Urupa va İstanbul, der. Iraj Afşar [Tehran, Naci Bey’i Daşnaktsutyun örgütü hareketi üzerinde önemli bir etki yara- yardımıyla Paris’ten Salmas’a gön- tacaktır. İstanbul’daki İran vatandaş- 1359/1980-81], ss. 74-75 ve 175). dermiştir. Ömer Naci Bey’in Bağçe larının “Cemiyet-i İttihad ve Terakki-i Ancak toplumsal yapılanması son dergisinde yayınlanan “İran İnkılâbı” İranyân” adında bir örgüt kurmaları hatıraları ve konu üzerinde kaleme (İkdam, 9 Eylül 1908) bu etkinin il- derece farklı ve bürokratik kadroları alınan diğer eserler kendisinin macera ginç neticelerinden biriydi. zayıf olan İran’da anayasacı hareket dolu bir süreçte önemli roller oynadı- doğal olarak farklı bir seyir izlemişti. ğını iddia etmektedir. İnkılâb-ı Azîm’in hemen öncesinde Burada önemli olan, iki ülke anayasa- Muhammed Ali Şah’ın meclisi bom- cı hareketleri arasında 19. yüzyıldan Terakki ve İttihad Cemiyeti, 1907 bardımanı ve anayasacı liderlere kar- itibaren güçlü ve iki yönlü bir etkileşi- yılı sonunda toplanan “Osmanlı Mu- şı giriştiği tasfiye harekâtı, ülkedeki min ortaya çıkmış olmasıdır. halifîn Fırkaları” kongresinde Osman- anayasacı güçleri muhalefet ve dire- lı muhalefetinin İran anayasacılarıyla nişe sevk etmiştir. Bu çerçevede İran Entelektüel ve siyasal tarih açısın- ortak hareket etme arzusunu ve onlar- anayasacı muhalefeti İttihad ve Terak- dan son derece önemli olan bu etki- la dayanışmasını dile getiren bir telg- ki Cemiyeti’nin örgütlenme ve eylem leşim ne yazık ki akademik dünyada rafın İran Meclisi’ne gönderilmesini de planlarının kendilerine yol gösterece- gerekli ilgiyi görmedi. Bilhassa İran ğini düşünmüştü. Örneğin İsviçre’deki belgelerini değerlendirerek bu konuyu aydınlatacak ve entelektüel tarihimiz- deki bu önemli boşluğu dolduracak yeni çalışmalara duyulan ihtiyaç orta- dadır. 2015 EYLÜL / DERİN TARİH 91

İRAN’IN MODERNİZMLE İMTİHANI Kadim bir coğrafyanın iki büyük gücüydü Osmanlı ve İran. Her iki devlet de son yıllarında eşzamanlı bir Batı tarzı otoriter modernleşme süreci yaşamıştı. Ancak Türkiye laik bir cumhuriyet olarak varlığını sürdürürken, İran resmen ve hukuken bir İslam cumhuriyetine dönüştü. Peki bu köklü farkın sebepleri nelerdi?

Dosya serhan afacan esnasında ikisinin de adının Hüseyin olduğunu öğrendiğim kompartıman [email protected] arkadaşlarımın tartışmasına şahit ol- undan beş altı sene önce dum. Tartışmanın iki tarafı da Tebriz 1970’lerin sonunda Ame- Azeri’siydi. Biri kendisini pan-Türkist rika’da öğrenci olan İranlı olarak tanımlarken, diğeri Humeyni bir beyefendiyle Tahran’da taraftarı olarak konuşuyordu. yaptığımız sohbette heveskâr arka- daşlarıyla nasıl bir araya gelip Şah’ı Hafif seyirde bir süre devam eden devirmek için yüzlerce maddeden atışmaların ardından tartışma hara- oluşan yol haritası üzerinde çalıştıkla- retlendi. Olayın 2009 seçimlerinin rını dinlemiştim. Biraz serzeniş, biraz ve müteakip gergin sürecin birkaç da muziplikle karışık şöyle demişti: ay ertesinde meydana geldiği dikkate “Şu (Şah) gitsin de ne olursa olsun di- alınırsa tansiyonun boyutu daha iyi yorduk, sonrasını kestiremedik” (bu anlaşılabilir. devrim sürecinde Tahran sokakların- da en çok görülüp işitilen slogandır). Sanırım kompartımandaki üçüncü kişi olarak varlığımdan ötürü Türk- Birkaç sene sonra bu defa Teb- riz’den Tahran’a bir tren yolculuğu

» 10. yıl hatırası göre binlerce yıllık medeniyetin varisi ne girişilmesi hatırı sayılır bir göçe ve bir coğrafyada basiretsiz bir siyasî ya- geleneksel güç odaklarının tedricen Türkiye’deki Kemalist devrimlerle pının, Pehlevilerin ferasetsiz modern- ya da yekten bertaraf olmasına sebep eşzamanlı olarak, İran da Rıza Şah’ın leşme politikaları nedeniyle arızi bir oldu. hal olarak zuhur eden ve bertaraf edil- saltanatı merkezileşme etrafında mesi gereken bir “anomaliydi”. Bu toplum mühendisliği girişimleri- şekillenen otoriter politikalara ne sert laik politikalar eklenince dev- Her halükârda merkeze yerleştiri- let ile toplum arasındaki bağ büsbütün sahne olmuştu. Cumhuriyet’in 10. len kavram modernizm oldu. Kimile- zedelenmiş oluyor, dişler bileniyordu. yıldönümünde Türkiye’yi ziyaret rine göre Batı tarzı bir modernitenin Başkalarına göreyse emperyalist güç- eden Rıza Pehlevi ile Mustafa Kemal özellikle 1920’lerin ortasından itiba- lerin, özellikle İngiltere ve Rusya’nın Sarayburnu parkından hareket ren Pehlevi rejimi tarafından topluma kıskacındaki İran’da geleneğin boğu- dayatılması kaçınılmaz olarak gele- culuğu eklenince bu çıkmazı aşmak ederken (ressam: Yaşar Çallı). neksel refleksleri harekete geçirmişti. ancak “muktedir” bir liderin radikal siyasetiyle mümkün olabilirdi ki bu da çü olan Hüseyin şöyle bir çıkış yaptı: Temel olarak kabile unsurlarının Rıza Şah’tan başkası değildi. “Bak Mustafa Kemal Türkiye’yi nasıl bertaraf edilmesi, zorunlu askerlik geliştirdi! Peki, mollalar bizim için ne sisteminin devreye sokulması ve ye- Bu görüşü paylaşanlar özellikle yaptı?” Rejim taraftarı olan Hüseyin rel güçleri yansıtan idari mekanizma- Pehlevi politikalarının bazısını, örne- ise şu şekilde mukabelede bulundu: lara çoğunlukla merkezden atamalar ğin kadınların örtüsüyle ilgili politi- “Atatürk Türklerin dünyasını kurtardı, yapılması merkezileşme adımlarını kayı içerik olarak değil de uygulanış İmam (Humeyni) ise ahiretimizi…” hızla somutlaştırdı. Bu bürokratikleş- şekli itibariyle eleştirseler de ülkenin meyi getirdi. modernleşmeyle kurduğu ilişkilerde- Bu ve benzeri tartışmalar tonu ve ki çarpıklığı, büyük toprak sahipleri entelektüel muhtevası farklılaşsa da Ayrıca kahir ekseriyeti topraktan ve onların angaje olduğu din adam- en az 79 İran Devrimi’ne, hatta çok yahut zanaattan geçimini sağlayan ları gibi “gerici” sınıfların hodgam daha öncesine kadar geriye gider. Mo- bir toplumda devlet eliyle fabrika tavırlarına bağlıyorlardı. dernleşen sanayii, dışa dönük çehresi bazlı gözü kara sanayileşme hamlesi- ve hepsinden önemlisi kadim mede- niyetiyle bilinen bir ülkede İslamî bir devrimin meydana gelmesi gerek dünya kamuoyu gerekse de sosyal bi- limciler için es geçilemeyecek türden bir olaydı. Bu, kimilerine göre mağrur ve tektipleştirici “modernitenin” ka- lesine atılmış bir golken, diğerlerine 94 DERİN TARİH / 2015 EYLÜL

Dosya Sonuçta öncesi ve sonrasıyla İran mokratik deneyimi Benzer süreçler- Devrimi tarihî, iktisadi, sosyal vs. açı- lardan “nasıl oldu bu iş?” sorusunun akamete uğradığı den geçen iki ülke- cevabını bulmaya matuf akademik bir soru olmakla kalmadı; İran ve gibi, 1950’lerin nin tarihî seyri as- İranlı kimliğine dair esaslı cepheleş- melere de neden oldu. sonuna gelindi- lında her zaman Karşılaştıralım ama nasıl? ğinde Türkiye’de yapısal analizle- Bu soruya cevap ararken takip de Demokrat Parti rin gösterdiği kadar edilen yollardan biri de son yıllarda çokça başvurulan İran-Türkiye karşı- deneyimi vahim ve derin paralellikler laştırmasıdır. Buna göre 19. ve erken 20. yüzyılda İran ile Türkiye’nin tarihî elim bir sonla kar- » Morgan Shuster arz etmemiştir. İran ve seyri (modernleşmesi) kayda değer şılaşmıştı. Her iki du- Türkiye’nin siyasî tarih- paralellikler, hatta önemli geçişken- likler gösterir. Osmanlı İmparatorlu- rumda da liderlerin, baş- leri ve toplumsal yapıları, ğu’nda 19. yüzyılda esen reform rüz- gârına mukabil İran’da da muhtelif ve ka nedenlerin yanı sıra, eşzamanlı yaşanan süreç- zaman zaman Osmanlı’dan mülhem yeniliklere imza atılmış, her iki ülke- güya Sovyetler Birliği’ne temayül lerin özleri itibariyle farklı gelişim ve de de askerî, siyasî, iktisadi ve sosyal sahalarda köklü değişim ve dönüşüm- ettiği yahut ülkelerindeki komünist sonuçlar ortaya çıkarmasında etkili ol- ler yaşanmıştır. 1. Dünya Savaşı’nı ta- kip eden yıllara gelinince neredeyse tehlikeyi yeterince güçlü bir şekilde muştur. İran Devrimi, boyutları konu- eşzamanlı Batı tarzı otoriter modern- leşme baş göstermiş; Mustafa Kemal bertaraf etmedikleri gibi gerekçeler sunda zaten dikkatli olunması gere- ile Rıza Şah, etraflarındaki yönetici seçkinler marifetiyle ülkelerini mo- kullanılması manidardır. ken bu karşılaştırmanın bir anlamda dernleştirmeye girişmişlerdi. sınır çizgilerini büsbütün belirginleş- 2. Dünya Savaşı sona erdiğinde Mustafa Kemal ölmüş; Rıza Şah ise VELAYET-İ FAKİH’İN bAbAsı tirmişti. Bütün iniş çıkışlara rağmen Alman yanlısı olmakla itham edilerek Türkiye laik bir cumhuriyet olarak Müttefikler tarafından tahttan oğlu hesabına feragata zorlanmış, böylece 1906’da İran’da ilk defa meclis varlığını sürdürürken, İran’ın resmen görece bir özgürlük ortamının önü açılmış, özellikle İslam üzerine odak- ve hukuken bir İslam cumhuriyetine açılmıştı. lanan tartışmalar alevlenmişti. Seyyid dönüşmesi beraberinde tecrübelerin Muhammed Tabatabai ve Seyyid mahiyetlerine dair soruları getirmişti. İran’da farklı siyasî hareketler 1941 sonrası dönemde neşvünema bulur- Abdullah Binbehâni ile birlikte devrim Ortak ‘düşman’ olarak ken, Türkiye bir süre sonra çok partili için uğraşan Şeyh Fazlullah Nuri mec- ‘yabancı’nın doğuşu sisteme geçiş yapacaktı. Ancak ABD lisin açılışından kısa bir süre sonra saf ile Sovyetler Birliği arasında esen so- değiştirmiş ve meşrutiyete karşı “meş- 1736’da Safevi Devleti’nin çöküşü ğuk rüzgârlar bu iyimserliği sınırlan- ruiyet”(şeriata dayalı düzen) söylemini üzerine bir süre istikrarsızlığa düşen dırıyordu. Stratejik konumları her iki geliştirmeye koyulmuştu. Babasının İran, 19. yüzyıla Kaçar Hanedanlığı’yla ülkeyi de özellikle Batı kampı açısın- ardından tahta çıkan Muhammed Ali girdi. Bir yanda kuzeyde Rusya, diğer dan kritik noktaya oturtmuş ve müte- Şah, 1908 yılında meclisi bombalatıp yanda özellikle Hindistan’daki ege- madiyen zinde tutulan Sovyet tehlike- dağıtmışsa da müteakip mücadele menliği merkezinde bir Doğu politika- si gerekçesiyle ABD her iki ülkenin de ertesi yıl meyrutiyetçilerin zaferiyle sı takip eden İngiltere, İran için ciddi bir nev’i hamiliğine soyunmuştu. sonuçlanmış ve bazı muhaliflerin yanı tehditlerdi. Gerçi Rusya ile İngiltere sıra Şeyh Fazlullah Nuri de Tahran’da arasında rekabet ve karşılıklı güven- Hal böyle olunca İran’da 1950’lerin idam edilmişti. O rütbede bir mollanın sizlik olmasa muhtemelen İran’ın 19. başında Muhammed Musaddık’ın de- idam edilmesi belki de 20. yüzyıl İran yüzyıl boyunca işi daha zor olabilirdi. tarihinin en dikkat çekici olaylarından Zira iki devlet de diğeri lehine kaybet- biriydi. 79 İran Devrimi’nin ardından mek istemediği için İran’a arada ma- Şeyh Fazlullah Nuri’ye iade-i itibar ya- nevra yapmak için bir alan kalıyordu. pılmış ve fikirleri terviç edilmiştir. Onu Ruslarla girilen üst üste savaşlar ve anayasacılık tartışmaları yapmasından antlaşmalar (Gülistan 1813 ve Türk- daha önemli kılan, takip ettiği muha- mençayı 1828) İran’ı Kafkaslardaki lefet hareketi sayesinde 1907 yılında geniş topraklarından mahrum etmek- anayasada yasama süreciyle ilgili de- le kalmadı, yüklü savaş tazminatları ğişiklik yapılmasını sağlamasıydı. Buna ve uzun vadede aleyhine işleyen güm- göre beş kişiden oluşan bir din adamı rük politikalarıyla da karşı karşıya bı- heyeti meclise gelen kanun tasarılarını raktı. Önce Ruslar, sonra İngilizler ve ve çıkan kanunları denetleyip İslami diğerleriyle yapılan anlaşmalara göre prensiplere uygun olup olmadığına İran’la ithalat ve ihracatta %5 oranın- karar verecekti. da vergi uygulanacaktı. Bu uygu- 2015 EYLÜL / DERİN TARİH 95

lama 19. ve 20. yüzyıllarda İran’da Yine bir İngiliz vatandaşı olan Tal- Monarşi-emperyalizm kıskacı piyasanın ciddi oranda yabancı malla- bot’a 50 yıl süreyle bütün tütün ye- rın hâkimiyetinde kalmasına ve yerli tiştirme, satın alma ve ihraç hakkı Muzafferuddin Şah 1906’da ölüm üretimin düşmesine neden olmuştu. veren imtiyaz, bardağı taşıran damla döşeğindeyken meşrutî idareye onay oldu. 1890’daki Tütün İsyanı, Şah’ın verdiğinde İran tarihî bir adım atmış Osmanlı İmparatorluğu’nun üst üste politikalarına muhalefetin en net za- bulunuyordu. Bu tarihten itibaren gü- aldığı yenilgiler üzerine giriştiği askerî nümüze dek İran’da meşruti düzen ve reformları hatırlatır şekilde İran’da da feriydi. İstanbul’da Farsça çıkan Ahter meclis var olmaya -en azından kâğıt özellikle Şehzade Mirza Abbas’ın vali- üzerinde- devam etti. lik yaptığı İran Azerbaycan’ında kayda gazetesinin imtiyazı ifşa edip eleş- değer reformlar yapıldı. tirmesi üzerinde İran’da Şah’ın bu Osmanlı İmparatorluğu’ndaysa kararına karşı büyük bir infial oluş- her ne kadar ilk meşruti tecrübe iki Nasiruddin Şah’ın saltanatı boyun- tu. Tütün ekiciler, toprak sahipleri, yıl sürebilmiş ve 1878’de II. Abdülha- ca (1848-96) özellikle Mirza Taki Han tütün tüccarı ve din adamları ittifak mid tarafından meclis tatil edilmişse Emir Kebir ve Mirza Hüseyin Han Si- kurmuş ve önde gelen din adamların- de saray 19. yüzyıl boyunca Tanzimat pahsalar gibi sadrazamlar marifetiyle dan Mirza Hasan Şirazi her türlü tü- (1839) ve Islahat (1856) fermanları ve resmî gazetenin kurulması ve Da- tün ürünü kullanımının Gaib İmam’a diğer düzenlemelerle idareyi düzen- rülfunun’un açılması gibi adımların savaş açmak anlamına geleceğini ilan lemiş, bürokratik yapı büyük oranda yanı sıra Avrupa’ya giderek daha çok eden fetvayı vermişti (Keddie, age). şekillenmişti. Osmanlı İmparatorlu- sayıda öğrenci gönderildi. Bu iki sad- ğu’ndan farklı olarak İran’da bağımsız razam ve diğer birçok devlet adamı ve Nihayet 1892’de yüklü bir tazminat bir yürütme erki yerleşmemişti (Nader aydının ya resmî görevler ya da başka karşılığında Şah imtiyazı iptal etmek vesilelerle Osmanlı İmparatorluğu’n- zorunda kaldı. Bu olay ve benzerleri Sohrabi, Revolution and Constitutionalism in the daki gelişmeleri takip etmesi, İran’da Şah’a ve rejimine güveni derinden hem Türkçe, hem de Farsça bilen çok sarsmış, özellikle Osmanlı İmparator- Ottoman Empire and Iran, CUP: 2011, s. 337). sayıda aydının bulunması iki ülkede- luğu’nda meydana gelen I. Meşrutiyet ki reformların seyrini etkilemiştir. deneyiminin etkisiyle Şah’ın gücünü Diğer yandan 1908 Meşrutiyeti ile İtti- meşruti bir idareyle sınırlandırma dü- hat ve Terakki idaresi önemli bir silah- İran’da özellikle iktisadi sahada İn- şüncesi hâkim olmuştu. lı desteğe sahipken Osmanlı’dakiyle gilizler ve Ruslar başta gelmek üzere kıyaslanacak bir ordudan yoksun olan artan yabancı nüfuzu zanaatkârlar, YENİ KİMLİK ARAYıŞı İran’da meşruti düzenin himayesi kı- küçük tüccar ve din adamları gibi sıtlı imkânlara bağlıydı. gruplar arasında rahatsızlığa neden Genel anlamda Rıza Şah’ın olmaktaydı. Mesela 1872 yılında İngi- 1925’ten 1941’e kadar süren saltanatı liz vatandaşı Julius de Reuter’e verilen merkezileşme etrafında şekillenen imtiyaz ciddi bir dönüm noktasıydı. otoriter politikalara sahne olmuştu. Eş zamanlı olarak Türkiye’de de Kemalist İngiliz devlet adamı Lord Cur- devrimler geleneksel toplumsal yapı- zon’un, “bir ülkenin bütün kaynakla- da 19. yüzyılda başlamış olan dönüşü- rının daha önce hayal dahi edileme- mü radikal politikalarla hayli hızlan- yecek boyutlarıyla sıra dışı bir şekilde dırmıştı. Türkiye’dekine benzer şekilde yabancı ellere teslim edilmesi” olarak İran’da da İslam öncesi İran tarihine tanımladığı bu imtiyaz Reuter’e Ha- yapılan vurgularla daha seküler ve zar Denizi’nden güneye bir demiryo- İslam dünyasının kalanından farklılığı lu inşasının yanı sıra fabrika açmak, öne çıkarılan bir kimlik inşa edilmeye maden çıkarmak, sulama kanalları çalışıldı. Bunun için yine Türkiye’de yapmak, yeni taşımacılık yatırım- yapılanlara benzer olarak İslam öncesi ları ve tarım faaliyetleri yürütmek İran tarihine dair yabancılar ve İranlılar gibi büyük tekeller veriyordu (Nikki tarafından yapılan tarihî ve arkeolojik çalışmalar teşvik edilmiş, müzeler inşa Keddie, “Iran under the Late Qajars 1848- edilmiş ve ders kitaplarına bu eksende bir tarih anlayışı hâkim olmuştu. 1922”, The Cambridge History of Iran, vol. 7, CUP, 1991 s. 187). Ne var ki hem içe- rideki muhalefet, hem de dış güçlerin itirazı imtiyazın hayata geçmesine mani olacaktı. 96 DERİN TARİH / 2015 EYLÜL

Dosya ve monarşi taraftarları ile aleyhtarla- rı arasında süregiden mücadele 1911 yılında Rusların İran’a ültimatom ver- mesini getirdi. Başlarda ültimatoma direnilmesine rağmen birkaç ay sonra gelen yeni ültimatom meclis tarafın- dan kabul edildi. Buna göre Shuster azledilecek ve İran meclisi artık İngi- lizler ve Rusların mutabakatı olmaksı- zın yabancı uzman istihdam etmeye- cekti (M. Amanat, “Iran Under the Later Qajars, 1848-1922” The Cambridge History of Iran, 7, s. 206). Neticede Meşrutiyet dev- » “Gerçek kardeşler” rimi İran’ı siyasî istikrar- sızlık ve iktisadi çökün- Mustafa Kemal ile konuk İran Şahı Rıza tüden kurtaramadı. Pehlevi bir resmî kabulde (üstte). Homa Katouzian’ın Şah, İstanbul’daki İranlılara yaptığı ifadesiyle devrim “ge- konuşmasında “Türkiye’yi ikinci leneksel despotik ikti- vatanınız olarak biliniz ve Türkleri darı yıkmış ancak ye- de gerçek kardeşleriniz olarak rine yeterli bir ikame düşününüz” demişti. yerleştirememişti” (Ka- İran’da Şahlık rejimine son veren devrimin lideri Ayetullah Humeyni. touzian’dan aktaran: Gavin Bu durum İran anayasal devrimi- İran’da meş- Hambly, “The Pahlavi Autoc- nin Osmanlı‘daki II. Meşrutiyet’e göre daha geniş bir kitlenin desteğine sa- ruti yönetimin racy: Riza Shah, 1921-1941,” The hip ve bu anlamda daha ‘demokratik’ bir hareket olmasının hem sebebi, kaderini İngilizler Cambridge History of Iran, 7, s. 214). hem de sonucuydu. İki hareketin pat- lak veriş tarzları, arka planlarına ve ve Ruslar belirlemişti. 1907 Otoriter modernleşme gelişmelerine dair fikir verir. tarihli İran’ı kuzey-güney-bitaraf Her ne kadar kayda değer toplumsal olmak üzere üç bölgeye ayıran Denilebilir ki 19. yüzyılın taleplere tekabül etse de II. Meşrutiyet ordunun hareketiyle mümkün olmuş- Rus-İngiliz antlaşması ve meş- sonlarından itibaren İran tari- ken, İran’da devrimi getiren süreç Tah- ran belediye reisi Alaüddevle’nin şeker rutiyet çerçevesinde içeriye hi, iç ve dış tahakküme karşı fiyatlarında kendisiyle ihtilafa düşen iki şeker tüccarını falakaya yatırtma- hâkim olan çekişmeler meş- verilen mücadelenin tarihidir. sıyla başlamıştı. Bu olay üzerine esnaf, tüccar, entelektüeller ve din adamla- ruti idareye karşı soru işaretle- Bu mücadele zaman zaman rından oluşan koalisyon önce Tahran yakınındaki Şah Abdülazim Türbesi’n- ri gündeme getirdi. 1910 ikisine karşı verilirken, de, sonra İngiliz sefaretinin bahçesin- de sığınma eylemi (bast) yapmışlar ve yılında İran meclisi ta- yerine göre bir alandaki gerek başkentte, gerekse taşrada ciddi bir halk desteğini arkalarına almışlar- rafından maliyeyi or- mücadele diğerine ter- dı. Nihayet 1906’da ilk meclis açılınca çok sesli koalisyon yavaş yavaş çözül- ganize etmek üzere cih edilmiştir. meye başlamıştı. Tartışmaların merke- zinde İslam vardı. Amerikalı W. Mor- 19. asır ortala- gan Shuster’in rından anayasal atanması, onun tecrübenin akame- da vergi toplaya- te uğradığı 1911 bilmek amacıy- yılına dek içeri- la oluşturduğu deki baskıya jandarma güç- karşı mücadele lerinin başına ön plana çıktı. bir İngiliz su- Buna göre içeri- bayını getirmeyi de meşruti sis- teklif etmesi Rus- teme geçilir ve ya’yı rahatsız etti. gerek Şah, gerekse İstikrarsız ortam diğer yönetici 2015 EYLÜL / DERİN TARİH 97

seçkinlerin keyfi uygulamaları engel- kurup kendisini Şah ilan etti. Kimile- lenirse devletin daha güçlü olacağı, dış baskılara direnebileceği düşünül- rince kurtarıcı olarak sunulan Şah, müştü. Özellikle İran’ın tarafsız kal- masına rağmen hemen bütün olum- aleyhtarlarınca İngilizlerin ülkenin suz sonuçların yaşandığı 1. Dünya Savaşı’nın ardından oluşan hava, ül- başına musallat ettikleri bir diktatör kenin ancak muktedir bir elle istikrar ve güvenliğe kavuşacağı yönündeydi. olarak görüldü. Hem İranlı reformist aydınların, hem de geniş kitlelerin arzusunu gerçek- 1. Dünya Savaşı’nın getirdiği istik- leştiren kişi ise 1921 yılında İngiliz yanlısı gazeteci Seyyid Ziya Tabatabai rarsızlık ortamında İran’ın Sovyet nü- ile birlikte askerî darbe yapan Kazak Taburları komutanı Rıza Han olacaktı. fuz alanına girmesinden endişe eden Rıza Han darbenin ardın- ve genelde Ortadoğu politikalarını, dan önce Savaş Bakanlığı ve Başbakanlık yaptı. özeldeyse İran’ın güneyindeki petrol 1923-24 yıllarında kısa bir süre cumhu- yatırımlarını tehlikeye sokmak iste- riyet sistemi tartı- şılmışsa da 1925’te meyen İngilizlerin ülkede güvenliği Rıza Han Kaçarları lağvederek Pehle- sağlayacak kişi olarak gördükleri Rıza vi hanedanlığını Han’ın önünü açtığının aşikâr olması kadar, farklı emellerle de olsa iktida- ra yükselişini arzulayan, hatta kolaylaştıranların olduğu anla- şılmaktadır. Gerçekten de Rıza Şah yol- da 19. yüzyıl boyunca yapılanmaya larda ve şehirlerde kısa sürede başlamış olan modern kurumların sa- güvenliği sağlamış ve 1920’ler- yısı ve etki alanı genişletilmiş, yargı deki siyasî hamlelerin ardından ve bürokrasi aynı çizgide şekillendi- 1940’larda önemli iktisadi projeler rilmişti. uygulamaya geçirilmiştir. Eğitim ve Ancak Türkiye’dekinden farklı yargıda geleneksel kurumların yanın- olarak İran’da dinî alan tarihî seyri içinde görece daha özerk bir şekilde kurumsallaştığı için Pehlevî politika- ları şehirlerde kayda değer bir sekü- lerleşme sağlasa da özellikle taşrada din adamlarının nüfuzu devam etti. Buna İran toprakları dışındaki, özel- likle Necef ve Kerbela’daki din adam- ları ve orada eğitim alan İranlı mol- laların nüfuzu eklenince Rıza Şah’ın saltanatı sona erdiğinde dinî yapılan- manın gücünden çok bir şey kaybet- mediğini söylemek yerinde olacaktır. Ancak devleti sert bir şekilde siyasî ve toplumsal hayatın sınırlarına itme- ye çalışması devlet ile toplum, en azından toplumun kayda » Reformist Şah değer bir kısmı arasın- daki tansiyonu sonraki Nasirüddin Şah (1848-96) saltanatının yıllarda devam etmek ilk yıllarında son derece reformist üzere tırmandırdı. politikalar geliştirmiş, Batı’yla Kadınların özgür- leştirilmesi gerekçe- kurduğu iyi ilişkilerle İran ekonomisini siyle örtülerine yapı- canlandırmayı planlamıştır. Fakat lan müdahaleler farklı bu olumlu gelişmelere, 1890’da katmanlarıyla toplum- ülkede üretilen tütünü 50 yıl süreyle yabancılara bırakma kararı gölge düşürecekti. sal hayatın içindeki ka- 98 DERİN TARİH / 2015 EYLÜL


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook