Dosya ————————————————————————————————————————— GÜZEL RAMAZANLAR mıştır.” Böylece insanların mahalle NEDEN HEP GEÇMIŞTEDIR? hayatında üstlerinde hissettikleri top- lumsal denetim ve gözetimden bu ay- Size de öyle geliyordur muhakkak: re hasretle dönecek ve buz gibi da daha fazla kurtulma şansları olur. Çocukluğumuzdaki Ramazanların karpuzlarla oruçlarını açtıklarında tadını, güzelliklerini, lezzetini kolay damaklarında portakal ve mandalina Ama Ramazan yalnız bedensel öz- kolay unutamayız. Ne kadar büyür- kokan iftar sofralarının buhurunu gürlük değil, zihinsel özgürlük ayıdır sek büyüyelim, o günler bir kurtuluş hissedecekler ve bu böylece nesiller da. Özgürlüğüne kavuşturulmuş söz- adası gibi fışkırıverir hafızamızın la- boyu sürüp gidecektir. lerin ayıdır. Paslanmış diller politi- birentlerinden. Ve bizi kucağına alıp kadan ilahiyata, ticaretten yaz ve kış bir beşikteymişcesine tatlı rüyalara Bugün belki paşa konaklarında Ramazanlarının mukayesesine kadar sallamaya başlar. kurulan ve canı isteyenin girdiği yığınla sözü Ramazan akşamlarında kuş sütü eksik sofralar yok; ama İstanbul semalarına azad ederdi. Toplumsal hafızada da bu böy- şehirlerimizde belediye ve vakıfların ledir. Ramazan denilince bugünkü kurdukları iftar çadırlarından 5 yıldızlı Kaptan Adolphus Slade gibi kimi değil, geçmişteki Osmanlı döne- otellerdeki iftar menülerine kadar gözlemciler Ramazan’a “âşıklar ayı” mindekiler hatırlanır hep. “Ah, nerde alabildiğine çeşitli sofralar kuruluyor ismini takmışlar; kimisi de Nerval gi- o eski Ramazanlar!” hayıflanmasını Ramazanlarda. bi, onu İstanbul’da hoşgörü idealinin işitiriz sık sık. heykeli olarak alkışlamışlardı: “Bu Teravihlerde yine camiler doluyor, kozmopolit şehirde, bu şölen gecele- Oysa bugün de Ramazanlar ya- oruca saygıda geçmiş yıllara nazaran rine her dinden insan katılır… Bütün şanıyor ve bugünün de kendi içinde büyük bir artış var, mukabeleler, tür- dinler Müslüman neşesine katılır.” güzellikleri var. Bu yıl ilk defa oruç beleri ve camileri ziyaretler eskisine tutan çocuklar da ileride ilk sahura göre fevkalade artmış durumda. Olması gereken ve asırlardır olan kalkışlarındaki mahmur lezzeti, ilk da zaten bu iken bugün 150 yıl önce- iftarlarının sabırsızlıklarını, teravih- O halde bugün bizi sürekli olarak ki hatıraların cömert sandığına dal- lerdeki kıkırdamalarını unutamaya- eski Ramazanların tadından yoksun mak ihtiyacını neden duyuyoruz ki? caklardır. olduğumuz hissine sevk eden nedir? Ramazan’ın nefsin ve Şeytan’ın zin- Hafızamızın çocukluğumuzla elele cire vurulduğu ama öbür yandan in- Yaz Ramazanları geldiğinde, kar vererek bize oynadığı bir oyun mu- sanın özündeki Kelime’nin özgürlüğe yağarken oruç tuttukları günle- dur dersiniz? kavuşturulduğu bir ay olduğu gerçeği bugün neden bize bu kadar yabancı? Ramazanların paradoksu: hem ibadet, hem eğlence Asıl üzerinde uzun uzun düşünül- mesi gereken şey, Ramazan’ın haki- katini bize “yabancı” yazarların ha- tırlatması, günümüzde Ramazan’ın mânâsına bu kadar yabancı hâle gel- memiz değil midir? Eğer Ramazan’ın mânâsına derinlemesine eğilirsek orada göreceğimiz değerler muhak- kak ki bugün Ramazan’ın üzerine ör- tülmüş bulunan kat kat ideolojik şalın gösterdiğinden farklı olacaktır. Ramazan, İslamın beş şartından biri olan Oruç ayıdır. Dünyamızın Kur’an-ı Kerim’in mesajıyla ilk ta- nıştığı aydır. Ve yıl boyunca ister istemez dünyeviliğe bulaşmış ve hasar görmüş olan içimizdeki kutsal dokunun hızlandırılmış bir tamir gördüğü aydır. Bütün bunlar ve başkaları, Ramazan’ın, kutsalın ritmlerin- den kopmadan dünyayı kucak- lama hedefini belirginleştiren 48 DERİN TARİH / 2017 HAZİRAN
————————————————————————————————————— Ramazan Medeniyeti » Kuş sütü eksik sofralar Osmanlı konakları Ramazan’da güzelliklerine güzellik katar; kurulan iftar ve sahur sofralarına dileyen herkes rahatlıkla oturabilirdi. Bir konaktaki Ramazan gecelerinden biri. ay olduğunu gösterir bize. Kutsalın ibadettir. Yani namaz veya zekât gibi larını açar insanın önüne. Dolayısıyla çevrimleri, yıl boyunca sapmış olan göz önünde ifa edilen bir ibadet de- oruç, Allah yolunda hizmetin kapısı- manevi ekseni yeniden yerine oturt- ğildir, yapılıp yapılmadığı yalnız Al- dır. mayı amaçlar ve Ramazan’ın her yıl lah ile kul arasında bilinen bir sırdır. 10 gün geriye kaymasıyla bütün mev- Oruç ibadeti, insana ait tutkuları yen- Lâkin Gazalî’ye göre üç katmanı simler bu ibadete ortak olur. Bir in- menin yolunu gösterir. Aynı zaman- vardır orucun. Birinci katmanda sıra- san, ömrü yeterse en az iki kere bütün da Şeytan’ı bozguna uğratmanın yön- dan fanilerin dinin emirlerini gerçek- mevsimlerde ve tam iki yıl boyunca temlerini de öğretir. Çünkü Şeytan’ın ten yerine getirmek için tuttukları oruç tutmuş olur. Böylece dinin ritmi, eline silah olarak verilen tutkular, gü- oruç yer alır. İkinci katman, kendisi- tabiatın ritmiyle iç içe girer. cünü yeme içmeden alır. Ama orucu ni dine vakfetmiş olanların orucudur; yalnız yeme içmeden kesilmek olarak onlar yeme içmeden uzak durmak ya- İmam Gazalî, orucun bedene, iç- görmek yanlıştır. Oruç, tutkuların nında ayıp düşüncelerden, günah du- güdülere, cinsellik dâhil arzulara hâ- gemlenmesiyle açılacak meydandan yularıyla organlarından ve orucun kim olmak mânâsına geldiğini vurgu- Allah’a daha rahat yaklaşmanın yol- bozulmasına yol açacak yalan, dedi- lamıştır. Gazalî’ye göre oruç, pasif bir kodu, iftira, yalan yere yemin, ha- Büyük camilerde iki minare arasında mahya kurmak âdeti birkaç büyük ca- miye münhasır iken diğerlerinin de mahya kurulmasına ve bayram geceleri büyük camilerin minarelerine kandillerden kaftan giydirilmesine Sultan III. Ahmed devrinde Damad İbrahim Paşa’nın emriyle başlandı. 2017 HAZİRAN /DERİN TARİH 49
Dosya ————————————————————————————————————————— rama bakma gibi beş fiilden, kısacası da İslam Peygamberi’nin (sas) sünneti de hem dünyevî “eğlenceler”in, hem Allah üzerinde yoğunlaşmayı engelle- olarak aynı zevki tatmak isteyen Müs- de dinî heyecanların sarmaş dolaş ya- yebilecek her şeyden sakınmalıdırlar. lümanın önündeki seçeneklerden bi- şandığı zaman dilimleri olarak karşı- Orucun son tabakası ise dünya ile ilgi- ridir. Ramazan ayının 27. gecesi olan mıza çıkar. li her isteği, Allah’a varma arzusu dı- Kadir gecesi ise bu oruç döneminde şındaki her arzuyu reddetmektir.1 amaçlanan manevi yoğunlaşmanın Uyanış ayı zirve noktası olarak kabul edilir. Oruç, mümine dinî heyecanı en Bu yüzüyle Ramazan, normal za- yoğun şekliyle yaşamanın yollarını Bu derece dinî ve manevi yoğun- manlarda kamusal alanda çok fazla hazırlar. Böylece Ramazanlarda sos- luk, aynı zamanda eğlence ve dinlen- ortak mutabakat ve buluşma noktala- yal hayatta yalnız oruçluluk hâlinde me hakkını bağışlar bir Müslümana. rı bulamayan Müslüman toplum için değil, diğer ibadetlerde de büyük bir olağanüstü ölçüde değerli bir nimet- patlama yaşanır. Camiler gece yarıla- Orucun açılması anlamındaki ifta- tir. Eskiden tam da günün sona erdi- rına kadar dolar taşar, mübarek yer- rın ardından bedenin hakkı gözetilir ği, sokak ve meydanlardan insanların ler ve emanetler ziyaret edilir, cami- ve iki uç arasında bir denge kurulur. el etek çektiği saatlerde iftarla birlik- lerde ve evlerde Allah’ın mesajı toplu Gün ışığında yemeden içmeden kesil- te neredeyse sosyal’in kamu alanını olarak okunur. Teravihlerde cemaatle miş beden, akşam karanlığıyla birlik- istilasına şahit olunur. Diğer aylarda namaza katılmak, çocukluktan itiba- te çeşitli yiyecek ve içeceklere gömü- olsa korka korka sokağa çıkılan yat- ren bir Müslümanın hayatının unu- lecek ve bunun tabii sonucu olarak sı namazı sonrası vakitleri, Ramazan tulmaz anlarını oluşturur. İtikâf, yani rahatlama moduna geçecektir ki, Ra- akşamlarında gündüzden daha hare- bir mescidin içinde inzivaya çekilmek mazan akşamları kılınan “teravih” ketli bir şehir manzarasına yakalanır- ve nefsini muhasebeye tabi tutmak de zaten rahatlama demektir. Bu yüz- dı. Böylece İstanbul sokakları, geceleri dendir ki, Ramazanlar İslam âlemin- 50 DERİN TARİH / 2017 HAZİRAN
————————————————————————————————————— Ramazan Medeniyeti mahrum kaldığı sakinleriyle bu bir ay DIJITAL RAMAZANLAR boyunca âdeta hasret giderirdi. Kitleselleşen her meta gibi, günümüzde metropoller de Ramazanı popülerleş- İstanbul o kadar hareketlenirdi ki, meye zorluyor. Fakat ne kadar popülerleşirse popülerleşsin yine de eskiyle bağını Üsküdar’da oturanların bu hareketli- koparamadığı ve daha orijinali üretilemediği için ister istemez gelenekteki formlar likten mahrum kalmamaları için hu- egemenliğini sürdürüyor. Yani bizim son geleneksel şehir tecrübemizin mahsulleri susi bir vapur Galata Köprüsü’nde gü- olan ve büyük ölçüde de İstanbul merkezli olarak şekillenen Ramazan eğlenceleri nün ilk ışıklarına kadar bekletilir ve konsepti, bir zamanlar TRT’nin de Darülbedayi sanatçılarınca işgal edilmesinden ancak sahurdan sonra hareket eder- dolayı bilinçaltımıza yerleşmiş bulunuyor. Bunu silip atmak o denli kolay değil. di. Bu yüzden Üsküdarlılar bu gözleri gibi sevdikleri 42 numaralı vapurun Direklerarası, aslında Tanzimat sonrasında oluşmuş tatlısu frengi denilen adını “Sahur Postası” koymuşlardı. “kırma” memur kesimin eğlence anlayışının adresiydi. Fakat nasıl olduysa bu form, esas hale geldi. Halbuki bırakın imparatorluğun binbir renkli dünyasını bir kenara, Biraz da Burhan Felek’ten dinleye- İstanbul’da bile halkın tamamı bu şekilde eğleniyor değildi. TRT sayesinde marjinal lim o günleri: olan esas haline geldi, esas ise unutturuldu. Erkek için gece hayatı yatsıya ka- Bugün elbette Ramazan çadırlarının kurulmasını, iftarların kitlelere tekrar el dar mahalle kahvesine, kadın için uzatmasını olumlu karşılıyorum. Ramazan’ın tarihinde yeni bir evre açılıyor. Met- de daha erken saatte dönmek üzere ropol Ramazanları ya da dijital Ramazanlar çağına giriyoruz. Bunun da bedelleri komşuya gitmek[ten ibaretti]. Yal- olacaktır kuşkusuz. “Kutsal tebessüm” biraz geri, mahrem dünyalarımıza çekilecek nız Ramazan ayı geldi mi, bütün şeh- ve kamusal dünyaya daha çok “eğlence” hakim olacaktır. Ve eğlenceler tekdüze- re başka bir hayat gelir. Camilerden leşecektir. bakkal, şekerci, aktar dükkânlarına, kahvehanelerden tiyatrolara kadar Bu bedele direnmek mümkün müdür? Peygamber Efendimiz’in (sas) şehirle- bir şenliktir başlar. Hem ibadet, hem rimizi teşrif ettiğine inanılan bu “ayların sultanı”nda içimizin kapılarını çalmanın ticaret. Her aile mutlaka Ramazâni- gerekliliği de vurgulanmalı değil mi? Kitlesel yardım kampanyaları; eyvallah. Fakat yelik erzakını alır. En fakiri bile sof- kitle, derinleşemez. Derinleşen ancak tek tek insanlardır. Mesela Ramazan’ın ayrıl- rasına bir reçel koyar, akşamları bir maz parçalarından itikâf sünneti neden kitleselleşemez? Çünkü zevk boyutu elle pide veya simit getirirdi. tutulmaz ve içeriye çevrilmiştir. Toplu itikâf girişimleri olmaz, çünkü o derinleşme- nin kapılarını çalmak demektir. Kuyrukluyıldız gibi Velhasıl, giden Ramazanların arkasından hakikaten ağladığımız gün, Rama- Ramazan, uykudan uyanış ayıdır. zan’ın yeniden dirildiğini göreceğiz. Ramazan beklenir, şehirlerimize ve evlerimize konuk olur ve giderdi. Bir kuyrukluyıldız gibi sosyal kubbemize bir demet nur bırakır, bir sonraki se- neye kadar o azıkla yetinmemiz gere- kirdi. Ramazan’ın bu topraklarda kazan- dığı o benzersiz anlamı biz ancak Sü- heyl Ünver’in bu olağanüstü terkibin- de kelimelere bağlayabiliyoruz. Peki neydi Ramazan medeniyeti? Her şeyden önce eşitlik, kardeşlik, cömertlik, misafirperverlik, dayanış- ma, yardımlaşma, malından, serve- tinden ihtiyacı olanlara dağıtma, açla- rı, yoksulları doyurma, açıkta kalmışı koruma, fakiri kırmadan sevindirme, kısaca söylemek gerekirse, bütün top- lumu tek bir ailenin fertleriymiş gibi görebilme şuurunun adıydı Ramazan medeniyeti. Peki bize anlatılan “Ramazan eğ- lenceleri”, Ramazanlarımızın ruhu- nu ne kadar yansıtabiliyor? Kantolar, Orta Oyunları, Düetler, Kumpanyalar, Güllü Agoplar, Jerfin Hanımlar… 2017 HAZİRAN /DERİN TARİH 51
Dosya ————————————————————————————————————————— Ramazanların ilk günü devlet daireleri tatil yapar, hatta diğer gün- lerde de memurların hepsi gelmeyerek nöbet tutarlardı. » Yemek âdâbı Musevi fark etmeden… Hem de aynı toplumsal ritmi, diğer din mensupla- Gelibolulu Mustafa Âli’nin 16. yüzyılın sofra etrafında, aynı kutsalın çeşme- rına da bu kutsal halkaya dâhil olma sonunda kaleme aldığı Nusretnâme sinden susuzluklarını gidererek… çağrısı yapardı zımni olarak. Oluşan isimli eserinde tasvir ettiği, Lala hava onları da kucaklar, dayanamaz, Mustafa Paşa’nın ziyafet sofrası. Louis Gardet bir İslam şehrinin Ramazan’ın canlılığına onlar da bir ayırt edici özelliğini “yoldaşlık” ve yerinden katılırlardı. Bunlar gerçekte 1860-1920 arasında “birlikte yaşama” olarak belirler. İs- ve büyük ölçüde devrin Osmanlı me- tanbul özellikle Ramazan ayında Ku- Padişah dinî cemaat temsilcilerini, mur tabakası arasında yayılmış bulu- zey Afrika’dan Hint Okyanusu’na, Or- patrikleri, din adamlarını sarayda if- nan özel bir eğlence şeklinin aleniyete ta Asya’dan Kırım ve Rumeli’ye kadar tar sofrasını bölüşmeye davet ederdi. dökülmüş yüzleriydi. Direklerarası’y- çok geniş bir coğrafyadan Müslüman- Üstelik sadece resmî protokol düze- dı, Şehzadebaşı’ydı, Aksaray’daki se- ların akınına uğrardı. Ramazan, İs- yinde kalmazdı bu iftarlar. Aynı za- mai kahveleriydi, tiyatrolar, operetler, tanbul’u bir Müslüman şehri yapardı manda 19. yüzyılda yaşamış orta hâl- meddahlar Ramazan medeniyetinin ama aynı zamanda şehrin yükselen li bir memur olan Said Bey örneğinde dar bir bürokrat kesimin eğlence anla- gördüğümüz gibi arkadaşı, konu kom- yışını yansıtıyordu gerçekte.2 Oysa asıl şusu gibi birçok Müslüman olmayan İstanbul, Ramazan’ı çok başka türlü ve misafiri iftar ve bayram yemeklerine gözlerden ırak, kutsalın basıncı altın- çağıran çok sayıda Müslüman bulu- da yaşıyordu. Hem de Ermeni, Rum, nurdu. Hatta Malik Aksel’in nakletti- ğine göre Ayasofya Camii, Kadir gecesi tıklım tıklım dolarmış ama caminin kadınların namaz kıldığı üst katında resmî elbiseleriyle yabancı büyükelçi- ler ve son derece şık giyimli eşleri de göze çarparmış. Bir başka deyişle na- maz kılmayanların bile tatmak iste- dikleri kutsal bir ateşin titreşimi, Ra- mazan geceleri İstanbul atmosferine dalga dalga yayılırdı. Böylece toplumsal birimlerin geçiş- sizliği üzerine kurulu Osmanlı düze- ninde Ramazan hayati bir parantez oluşturur, toplumsal kesimler arasın- da bugün vehmedildiği gibi yeni bir set çekmek ne kelime, varolan setle- rin de yıkılmasına hizmet ederdi. Daha fazla kaynaşma, aralarındaki ayrılıkları artıracağına azaltır, Müslü- manları kendi kimliği üzerine kapa- tacağına dışa doğru daha fazla açar, dünyalarını geçirgen hâle getirirdi. Bunun sebebini, toplumsallığın şeh- 52 DERİN TARİH / 2017 HAZİRAN
————————————————————————————————————— Ramazan Medeniyeti » Bir maneviyat iklimi Ramazan’da her şehir kutsal tebessümün ışıltısını taşır, bir maneviyat iklimine bürünürdü. 19. yüzyılda yapılmış bir Mekke resmi. re egemen olmasının doğurduğu iliş- lanıyorlardı. Hacca giden bir Türk, Yazıda esas olarak François Georgeon’un “İm- ki imkânlarının artması olarak gör- evini barkını bir Ermeni’ye emanet paratorluktan Cumhuriyete İstanbul’da Rama- mek yeterli değildir artık. Daha çok, ettiği gibi, yerinden uzaklaşan bir zan” başlıklı yazısından (Editörler: François Geor- toplumsallık artıp ilişkiler sıklaştık- Ermeni de varını yoğunu bir Türk’e gen-Paul Dumont, Osmanlı İmparatorluğu’nda ça bir arada yaşama keyfiyetinin da- bırakırdı. Yaşamak, çeviren: Maide Selen, İstanbul 2000, ha bir güvenle sürdürülmesinden söz Bugün şehirlerimizin üzerinde İletişim Yayınları) yararlanılmış (bunun kısa bir etmek yerinde olur. Birbirini tanıyan kutsalın soluğunu hissetmeye her za- versiyonu şurada yayımlanmıştır: “Osmanlı İm- kesimlerin artan diyaloğu, aynı za- mankinden daha fazla ihtiyacımız var paratorluğu’ndan Türkiye Cumhuriyeti’ne Ra- manda kendilerine duydukları güveni çünkü. mazana dair söyleşi alışkanlıkları”, Toplumsal pekiştirmekte ve beraber yaşama kül- Ramazan Bereket ayıdır: Bereket, Tarih, sayı: 207, Kasım 2002, s. 48-55, Çeviren: türünü şehrin asırlık yollarına bir ke- Ramazan’ın diriltici soluğudur. Saadet Özen) ve Burhan Felek‘in Hayal Belde Üs- re daha kazımaktaydı. François Geor- Ramazan Rahmet ayıdır: Rahmân, küdar (İstanbul 1988, Felek Yayınları), Kâzım Ka- geon bunu Ramazan bir “iletişim ayı” Allah’ın bütün insanlığı kuşatan esir- rabekir’in Ermeni Dosyası (İstanbul 1994, Emre idi diye dile getirmiştir. geyiciliğidir. Yayınları) ve Süheyl Ünver’in Bir Ramazan, Bin- Ramazan mağfiret ayıdır: Mağfi- bir İstanbul (İstanbul 1997, Kitabevi Yayınları) Birlikte yaşamanın anahtarı ret, üzerimize bulaşmış olan dünye- adlı kitaplarından iktibaslarda bulunulmuştur. vi kirlerin yanıp nefsimizin temizlen- Kaldı ki bu birlikte yaşama kültü- mesidir. DİPNOTLAR rü, en rafine ürünlerini İstanbul’da Ramazan, Cenab Şehabeddin’in de- 1. Geniş bilgi için bkz. İmam Gazalî, İhyâu Ulûmi’d-Dîn, cilt 1, vermiş olmasına rağmen, Anadolu in- yişiyle “millî mutluluk”, yani “şetâ- sanının yabancısı da değildir. Kâzım ret-i milliye”dir. Din, dil, ırk, zen- çeviren: Ahmed Serdaroğlu, İstanbul 1974, Bedir Yayınevi, Karabekir Paşa, 1886 yılında Van’a git- gin-fakir gibi ayrımların kalktığı s. 643 vd. tiği zaman gördüklerini şu samimi sa- ortak bir ruhun ve yoldaşlığın adıdır. 2. Torviskili Ahmet Tacüddin’in “Tiyatro namı verilen Sefa- tırlarla aktarmıştır bize: Bugün asıl diriltmemiz gereken, Ra- hathaneler başlıklı bu yazısı Teârüf-i Müslimin dergisinin mazan ve orucun yüzünde çoktandır 19 Ağustos 1910 tarihli sayısında yayımlanmıştır. Bkz. Sadık Ermeni zenginleri, yanlarında hâlâ unuttuğumuz tebessümüdür. Kutsal Albayrak, Doğunun İsyanı, İstanbul 1987, Risale Yayınları, s. mutemed olarak Türk bulundurmayı tebessüm… 170-171. tercih ettiği gibi, Türkler de işlerin- de bir Ermeni’yi Türk’ten farksız kul- Mustafa Armağan Araştırmacı-Yazar 2017 HAZİRAN /DERİN TARİH 53
Dosya ————————————————————————————————————————— © Fotoğraf: SEDAT ÖZKÖMEÇ Prof. Dr. Adnan Demircan’la Resulullah’ın (sas) Ramazan’ını konuştuk Hz. Peygamber’in(sas)Ramazan Nasihati Yeme İçmeden Evvel Kötü Söz ve Davranışı Terk Edin KONUŞANLAR: OLCAY CAN KAPLAN - SAMET TINAS Ramazan orucu Müslümanlara ne zaman farz kılındı? Allah Resulü Ramazan ayını nasıl değerlendirirdi? İftar ve sahur sofrasında neler bulunurdu? İstanbul İlahiyat Fakültesi İslam Tarihi Bölümü’nden Prof. Dr. Adnan Demircan ile Asr-ı Saadet’in oruç iklimine uzanıyoruz. 54 DERİN TARİH / 2017 HAZİRAN
—————————————————————————————————————————— Söyleşi Oruç İslamiyetin 5 farzından biri. Peki, ve hidayete ulaştırmasına karşılık Al- mel özellikleri arasındadır. Peygam- lah’ı yüceltmeniz ve şükretmeniz için- ber Efendimiz, “Allah’ın, kötü söz ve Müslümanlardan önceki kavimlere de dir” (Bakara, 183-185). davranışları terk etmeyen adamın ye- meyi ve içmeyi terk etmesine ihtiya- farz kılınmış mıydı bu ibadet? Müslümanlara farz kılınan ilk Ra- cı yoktur” buyurmaktadır (Buhârî, Yüce Allah Bakara suresinin 183. mazan orucu Bedir Gazvesi’ne denk “Savm”, 8). gelmişti. Bedir Savaşı hicretin 2. yı- ayetinde “Ey iman edenler! Allah’a lının 17 Ramazan’ında (14 Mart 624) Hz. Peygamber Ramazan ayının karşı gelmekten sakınmanız için oruç, meydana geldi. Allah’ın Elçisi ise Be- son 10 günü içinde Kadir gecesi bulun- sizden öncekilere farz kılındığı gibi si- dir için 12 Ramazan’da Medine’den ha- duğundan Müslümanların bu günler- ze de farz kılındı” buyurarak orucun reket etti. Ramazan’ın 1. günü 26 Şu- de ibadete ve duaya önem vermelerini önceki kavimlere de farz kılındığını bat 624 tarihine tekabül eder. Buna tavsiye etmiştir. Kendisi de buna özen bildiriyor. Nitekim oruç birçok dinde göre ilk Ramazan bayramı da 27 Mart gösterirdi. Bununla birlikte Ramazan önemli bir ibadet olarak karşımıza çı- 624’te kutlanmıştır. Ramazan orucu- ayında günlük hayatını aksatmama- kar. Uygulamalarda farklılıklar olsa da nun farz kılındığı yıl fıtır sadakası yü- ya çalışırdı. Nitekim Ramazan’da sefe- birçok dinin mensupları oruç tutmak- kümlülüğü de getirilmişti. re çıktığı bile görülmektedir. Az önce tadırlar. Hz. Peygamber’in (sas) doğup de belirttiğim gibi Ramazan orucu- büyüdüğü Mekke’de de İslamiyetten Farz olmadan önce Müslümanlar oruç nun farz kılındığı yıl Bedir’e gitmiş- önce oruç tutarlardı. Mesela müşrikler ti. Mekke’nin fethi de Ramazan’a denk Muharrem ayının 10. gününde (Aşura) tutar mıydı? gelmişti. oruç tutuyorlardı. Bu oruç Hz. İbrahim Ramazan orucu farz kılınmadan (as) döneminden kalmış ya da Yahudi- Bu ayda Müslümanların önemli da- lerden alınmış olabilir. Ayrıca müşrik- önce Müslümanlar Mekke’de ve Me- yanışma ibadetlerinden biri de fıtır sa- ler arasında bir süreliğine konuşma- dine’de Aşura orucu tutarlardı. Medi- dakasıdır. Fıtır sadakası, Müslümanla- mak suretiyle tutulan sükût orucu da ne’ye hicret ettikten sonra Yahudilerin rın nisap miktarını aşan mallarından biliniyordu. Yahudilikte ve Hıristiyan- de Aşura orucu tuttuklarını gördüler. zekât vermelerinin farz kılınmasın- lıkta da oruç ibadeti mevcuttur. Hz. Peygamber onlardan farklı olmak dan önce başlayan bir yükümlülük- için Aşura orucunun 10. günün bir ön- tür. Resulullah bayram gününden iki Müslümanlara oruç ne zaman farz cesi ya da bir sonrasıyla birlikte iki gün önce konuşma yaparak bayram gün tutulmasını tavsiye etti (Buhârî, namazı için mescide gelmeden evvel kılındı? Müslümanların ilk Ramazan’ı “Savm”, 69). Ramazan orucu farz kılın- fıtır sadakasının fakirlere verilmesini dıktan sonra Müslümanlar Aşura oru- emreder ve “Onları, yani miskinleri, hangi tarihe tekabül eder? cunu tutup tutmamakta serbest bıra- bugün dolaşmaktan müstağni kılın” Ramazan orucu Medine dönemin- kıldılar. derdi. Kendisi de bayram namazından dönünce fıtır sadakasını paylaştırırdı. de, Hicretin 2. yılında, Şaban ayında Resulullah’ın Ramazanı farz kılındı. Orucun farz kılındığını Hz. Peygamber hem kendisi Rama- bildiren ayetlerin meali şöyledir: “Allah Resulü’nün Ramazanı” dediği- zan orucu dışında oruç tutar, hem de Müslümanlara oruç tutmalarını tav- “Ey iman edenler! Allah’a karşı gel- mizde ne anlamalıyız? Efendimiz Rama- siye ederdi. Şevval’de tutulan 6 gün- mekten sakınmanız için oruç, sizden lük oruç bunlardandır. Ancak Müs- öncekilere farz kılındığı gibi, size de zanı nasıl değerlendirirdi? lümanların sürekli oruç (visal orucu) farz kılındı. Oruç, sayılı günlerde- Allah Resulü Ramazan’da oruç tut- tutmalarına izin vermemiştir. Enes b. dir. Sizden kim hasta ya da yolculuk- Mâlik’ten rivayet edildiğine göre Resu- ta olursa, tutamadığı günler sayısınca tuğu gibi diğer zamanlarda da nafile lullah Ramazan dışında o kadar çok başka günlerde tutar. Oruca gücü yet- ibadet olarak oruç tutardı. Ramazan’da oruç tutardı ki, “Artık hep oruç tuta- meyenler ise bir yoksul doyumu fidye insanların ağır olan bu ibadetin etki- cak” denilirdi. Bazen de orucu öyle bı- verir. Bununla birlikte gönülden kim siyle sıra dışı davranışlardan kaçınma- rakırdı ki, “Artık hiç tutmayacak” de- bir iyilik yaparsa (mesela fidyeyi faz- larını tembihlerdi. Zira açlık sebebiyle nilirdi. la verirse) o kendisi için daha hayır- insanlar arasında ihtilaflar ve gergin- lıdır. Eğer bilirseniz, oruç tutmanız likler meydana gelebilirdi. Peki sahabe-i kiramın Ramazan ayı sizin için daha hayırlıdır. (O sayılı gün- ler), insanlar için bir hidayet rehberi, Allah Resulü Ramazan ayında oruç nasıl geçerdi? doğru yolun ve hak ile batılı birbirin- tutmanın yanı sıra diğer ibadetlerini Ashab diğer konularda olduğu gi- den ayırmanın apaçık delilleri olarak de artırır; Ramazan’ın son 10 günün- Kur’an’ın kendisinde indirildiği Rama- de ise mescitte itikâfa girerek ibadet- bi oruçta da Allah Elçisi’nin izinden zan ayıdır. Öyle ise içinizden kim bu le meşgul olmayı tercih ederdi. Onun giderdi. Bu ayda imkânı olanlar infa- aya ulaşırsa onu oruçla geçirsin. Kim uygulamasında oruç sadece aç kal- kı artırır, ibadete daha çok zaman ayı- de hasta veya yolcu olursa tutamadığı maktan ibaret değildi. O orucu Müs- rırlardı. İftar ve sahur yemeklerini günler sayısınca başka günlerde tut- lümanları kötülüklerden koruyan bir birbirleriyle paylaşırlardı. Zira Hz. sun. Allah size kolaylık diler, zorluk kalkan olarak görüyordu. İnsanlarla dilemez. Bu da sayıyı tamamlamanız ilişkilerinde sabırlı olmak, kötü söz söylemekten kaçınmak oruçlunun te- 2017 HAZİRAN / DERİN TARİH 55
Dosya ————————————————————————————————————————— Peygamber oruç zamanı yemeklerini görülmektedir: “İnsanlar iftarı açma- Hz. Peygamber döneminde aleni oruç paylaşmalarını teşvik ediyordu: “Kim da acele ederlerse hayır üzere olurlar” bir oruçluya iftar ettirirse, kendisine (Buhârî, “Savm”, 45). yiyenler olmuş mu? Olduysa bunlara tat- onun sevabı kadar sevap yazılır. Üste- lik oruçlunun sevabından da herhangi Allah Resulü’nün arkadaşlarından bik edilen bir ceza söz konusu muydu? bir eksilme olmaz” (Tirmizî, “Savm”, Ebü’d-Derdâ’nın şöyle dediği rivayet Sefer ya da hastalık hali dışında ge- 82). edilir: “Üç şey en hayırlı hususlardan- dır. Bunlar iftar için acele etmek, sahu- rekçesiz oruç tutulmaması dönemin Siyer kaynaklarında Hz. Peygamber’in ra kalkmak ve kişinin namazda elini, İslam anlayışına terstir. Allah Elçi- diğer elinin üzerine koymasıdır.” si’nin yaşadığı dönemde Müslümanlı- iftar ve sahur sofraları hakkında hangi ğın en önemli göstergesi olan ibadet- Hz. Peygamber’in en önemli özel- lerin yerine getirilmesi için büyük bilgiler mevcut? liklerinden biri aşırılıktan kaçınma- bir hassasiyet gösterilirdi. Bir Müslü- Hz. Peygamber’in iftar ve sahur sof- sıydı. Buna yemeğinde ve ibadetinde manın namaz kılmaması ve meşru de dikkat ederdi. Kişinin kendisine ve bir gerekçesi olmaksızın orucu yeme- ralarıyla ilgili diğer zamanlardan fark- çevresine verebileceği zararlardan ka- si düşünülemezdi. Bununla birlikte o lı bir uygulama yaptığına dair açık tas- çınmasını isterdi. dönemde yolculuk sebebiyle oruçlarını virler bulunmamakla birlikte iftar ve tehir edenler mevcuttu. Nitekim Yüce sahur adabı olarak değerlendirilebile- Peygamber Efendimizin iftar ve sahur Allah şöyle buyurur: “Kim de hasta ve- cek bazı açıklamaları mevcut. Örne- ya yolcu olursa tutamadığı günler sa- ğin, “Biz peygamberler topluluğu sa- sofralarında kimler bulunurdu? yısınca başka günlerde tutsun. Allah hurumuzu geciktirmek, iftarımızı Hz. Peygamber evinde pişen yeme- size kolaylık diler, zorluk dilemez” (Ba- açmakta acele etmek ve namazımızda kara 185). Bedir Gazvesi ve Mekke’nin sağ elimizi sol elimizin üzerinde tut- ği diğer Müslümanlarla paylaşmaktan fethi için çıkılan seferler Ramazan’a makla emrolunduk” buyurmaktadır. zevk alırdı. Kendisine ikram edilen bir denk geldiği için Allah’ın Elçisi, yolcu- Hz. Peygamber Müslümanları sahur yemek olduğunda da çevresinde bulu- luk sırasında Müslümanların oruç tu- yemeği hususunda teşvik etmiştir: nanları yemeğe davet ederdi. Yemek tup tutmama kararlarını kendilerine “Sahur yemeği yiyin, zira sahurda be- pişirildiğinde suyunun fazla katılarak bırakmıştı. Ancak çatışma riski doğdu- reket vardır” (Buhârî, “Savm”, 20). Yi- yemeğin çoğaltılmasını isterdi. Çünkü ğunda oruçlu olanların oruçlarını boz- ne Müslümanları iftara teşvik ettiği de böylece daha fazla kişi bu yemekten malarını istemiştir. yiyebilecekti. 56 DERİN TARİH / 2017 HAZİRAN
—————————————————————————————————————————— Söyleşi Oruç: koruyucu kalkan tir. Sair zamanlarda bir öğün yemek ORUÇTA yemediğimiz zamanlarda huzursuz ol- KOLAYLIK VARDIR Bugünün Ramazanlarında mukabele, duğumuz halde uzun günlerde 18 saat oruç tutuyor ve huzur buluyoruz. Bu- Osman b. Maz’ûn’un hanımı bilhassa hanımlar arasında büyük önem nun sebebi Allah’ın emrini yerine ge- Resulullah’ın hanımlarının yanına tirmenin verdiği hazdır. Orucun Ara- uğramıştı. Onun durumunun iyi arz ediyor. Resulullah’ın mukabele-i şer- bistan gibi yazın sıcaklığın gölgede olmadığını görünce kendisine bile 50 dereceyi geçtiği bir yerde farz dediler ki: if hakkındaki tavsiyeleri nelerdir? kılındığı düşünülürse emre itaatin Cebrail (as), Ramazan’da Hz. Pey- önemi daha açık anlaşılır. - Neyin var? Kureyşliler arasında kocandan daha zengin biri yok! gamber’e gelir, o yıl nazil olan vah- Orucun ruhu terbiye eden boyu- yi mukabele ederlerdi. Hz. Peygam- tu da çok önemli. Aç kalmanın, bi- - Onun malından bana ne? O, ber Cebrail ile buluştuğu zamanlarda ze Allah’ın verdiği nimetlerin farkı- geceleri hep ibadet eder, gündüzleri esen rüzgârdan daha cömert olurdu na varmamız için bir fırsat olduğunu hep oruçla geçirir. (Buhârî, “Savm”, 7). Ramazan ayın- söyleyebiliriz. Bu, aynı zamanda bi- da Kur’an-ı Kerim okumaya daha faz- zi disipline eden bir boyuta da sahip. Resulullah eve gelince hanımları, la önem verilmesi Hz. Peygamber dö- Orucun aç kalmaktan ibaret olmadığı- kadının durumunu kendisine anlat- neminde Kur’an’ın Müslümanların nı düşündüğümüzde nefis terbiyesine tılar. Resulullah Osman’la karşılaşın- hayatlarındaki merkezî konumu ve katkısı olduğunu, kişiliğimizin inşası- ca ona şöyle dedi: Ramazan ayında nazil olmasıyla da na yardım ettiğini fark ederiz. ilgilidir. Hatim ve mukabele geleneği - Ey Osman! Bende senin için bir Kur’an’la kurulan yoğun ilişki açısın- Orucun çevremizle ilişkilere de örneklik yok mudur? dan önemlidir. katkısı var. Oruçluyken infakta bu- lunmak, ihtiyaç içinde olanların ha- - Anam babam sana feda olsun Peki Resulullah itikâf ibadetini nasıl lini idrak etmek ve onlara destekte ey Allah’ın Elçisi! Nasıl olmaz? bulunmak da faydaları arasında. Her- yerine getirirdi? Riayet ettiği kurallar halde insanlar arasında paylaşımın - Sen geceleri hep ibadetle, en fazla olduğu dönemlerden biri Ra- gündüzleri de hep oruçla mı geçiri- nelerdi? mazan ayıdır. Allah’ın Elçisi şöyle de yorsun? İtikâf, ibadet amacıyla zamanın bir buyurur: “Oruç koruyucu kalkandır. Biriniz bir gün oruç tutacak olursa - Öyle yapıyorum. bölümünü mescitte geçirmek suretiyle kötü söz sarf etmesin, bağırıp çağır- - Öyle yapma! Gözlerinin senin uygulanır. Yüce Allah şöyle buyurur: masın. Birisi kendisine yakışıksız laf üzerinde hakkı var. Vücudunun “Mescitlerde itikâfta iken eşlerinize edecek veya kavga edecek olursa ‘ben senin üzerinde hakkı var. Ailenin de yaklaşmayın. Bunlar, Allah’ın koydu- oruçluyum’ diyerek ona bulaşmasın” senin üzerinde hakkı var. Hem na- ğu sınırlardır. Bu sınırlara yaklaşma- (Buhârî, “Savm”, 2). maz kıl, hem uyu; Ramazan dışında yın. Allah, kendine karşı gelmekten hem oruç tut, hem de bazen tutma! sakınsınlar diye, âyetlerini insanlara Son olarak, Asr-ı saadet Ramazanların- Ashab’dan Abdullah b. Amr b. böylece açıklar” (Bakara 187). Allah’ın el-Âs ise şöyle bir hatırasını anlatır: Elçisi Ramazan’ın son 10 günü itikâ- dan hareketle, Ramazan ayını nasıl Resulullah, “Senin geceleri namazla, fa girerdi (Buhârî, “İtikâf”, 1). Hz. Pey- gündüzleri de oruçla geçirdiğine gamber’in ve ashâbın yerine getirdiği geçirmemizi tavsiye edersiniz? ilişkin bana anlatılanlar doğru mu?” itikâf ibadeti, kişiyi manen olgunlaş- Orucun kendisi bu ayın en önemli diye sorunca, “Evet ama ben çok tıran önemli bir ibadettir. Aslında İs- güçlüyüm” dedim. Resulullah, “Öyle lamdan önce diğer dinlerin bazıların- ibadetidir. İnsanlarla ilişkilere dikkat yaparsan gözlerine yazık eder, da itikâf ibadetinin olduğu biliniyor. etmek, kırıcı olmaktan kaçınmak, in- kendini de güçsüz bırakırsın. Bu Bu sünnetin Hz. İbrahim (ra) ve Hz. İs- fakta bulunmak, muhtaçlara yardım nedenle her aydan üçer gün oruç mail (ra) tarafından da yerine getirildi- etmek Ramazan’ın önemli ibadetlerin- tut, böylece bütün seneyi oruçla ği anlaşılıyor. Hz. Peygamber’in uygu- dendir. Bugün belki de daha çok şeklî geçirmiş gibi olursun” dedi. Ben lamasından hareketle itikâfın camide bir ibadet olarak gördüğümüz için oru- yine, “Kendimi güçlü hissediyorum” yapılması gerekir. Onun sünnet olarak cu gün içinde yemek yememek ve su deyince, “O zaman, Davud (as) gibi uygulaması, Ramazan ayının son 10 içmemek olarak algılıyoruz. Bunlar da oruç tut. O, bir gün tutar, bir gün gününde yapılması şeklindedir. Rama- gereklidir ama orucun ruhu arındıran tutmazdı. O insanlarla bir araya gel- zan ayında gerçekleştirilmekle birlik- boyutunu da ihmal etmemek gerekir. diğinde ise -tutmakta olduğu oruç te Ramazan dışında da itikâfa girmek Ramazan’da ibadete daha çok zaman nafile olduğundan- onlarla beraber mümkündür. ayırmak Hz. Peygamber döneminin yemek yemekten kaçınmazdı. önemli özelliklerindendir. Yatsı nama- Oruçtan kasıt açların halinden anlamak zından sonra yapılan nafile ibadetler bunların başında gelir. mıdır yoksa daha deruni mânâları haiz mi? Orucun birçok boyutu olduğu mu- hakkak. Her şeyden önce Allah’a itaat- 2017 HAZİRAN / DERİN TARİH 57
Dosya ————————————————————————————————————————— Bir Devleti Osmanlı, Bir Şehri İstanbul Yapan O MUKADDES AY “İstanbul, hiçbir zaman İslamın bu kutsal ayı için aydınlatıldığı kadar gururlu ve kutsal gözükemez” diyor bir seyyah. Bereketli sofralar, gençlere orucu sevdirmek için verilen armağanlar, Ayasofya’nın şahitlik ettiği emsalsiz teravihler, seyyahların gözüyle mahya cümbüşü… İşte Osmanlı’yı yoğuran Ramazan medeniyeti. O smanlı asırlarında Rama- BİZ OSMAYNALVIUYZIZBAHADIROĞLU zan, tıpkı şimdi olduğu gi- bi, bütün şehir ve köylerde retle Ramazanın ilk günü beklenirdi. gâhlar ve tekkeler bayram yerine dö- coşkuyla karşılanırdı. Dö- Ramazan hilâli görünür görünmez nerdi. Selâtin camileri sabaha kadar nemin şartlarından kaynaklanan ba- (Rü’yet-i hilâl) de toplar atılır, davullar açık olur, insanlar bir köşede itikâfa zı farklarla birlikte… vurulur, tellâllar en ücra mahallelere çekilir, bir bakıma dünya ile irtibat kadar Ramazanın başladığını müjde- kesilirdi. Avrupalı seyyahların nak- Mesela Ramazana 10-15 gün ka- lerlerdi. İlk iftar ve sahur çok başkay- lettiğine göre camiler dolar taşardı. la alışverişe çıkılır, makarnalar kesi- dı. Mühürlü ağızlarla oturulan iftar Bunun yanı sıra konaklarda ve bazı lir, iştah açıcı turşular kurulur, kiler sofralarında sadece dudaklar kımıl- evlerde mukabele okunur, namlı ha- Ramazanlıklarla doldurulurdu. Son- dar, bazen de aile büyüğü yeni yetme- fızlar evlere vaaza çağrılırdı. Konak ra çamaşırlar yıkanır, ev köşe bucak lere orucun faziletini anlatır, ilk oruç- kapıları sabaha kadar açıktı: İsteyen süpürülür, tahtaları fırçalanır, sultan larını zar zor bitirmiş gençlere orucu girer, iftarını, sahurunu yapar, tera- misafirliğe gelecekmiş gibi hazırla- sevdirme babında, kadife keseler için- vihini kılar, “diş kirası”nı alıp evine nırdı. Bir anlamda gelmesi beklenen de “Ramazan armağanı” verilirdi. dönerdi. bir sultandı Ramazan ayı. Himmet, hikmet, rahmet, merhamet, bereket, Her sahur bir şenlikti. Çocuklar İnsanlar en yeni elbiselerini giyer, mağfiret sembolü bir sultan… sahur davulcularını kaçırmamak özene bezene sakladıkları kokula- için uyumak istemezler yahut sahu- rı sandıklardan çıkarıp sürünür, her Osmanlı insanı “temizlik imandan ra yakın demlerde uyandırılmak üze- taraf mis gibi kokardı. Yanlarında saf gelir” sözüne uygun olarak temizliğe re yatağa girerlerdi. Davulcuların ya tutacak mü’min kardeşlerinin huşu ehemmiyet verirdi. Ramazan hürme- da bekçilerin söylediği değişik mani- ve huzurunu bozmamak için o gün- tine insanlar bir kere daha yıkanıp lere eşlik etmek büyük bir zevk ve eğ- lerde soğan, sarımsak gibi şeyler yen- temizlenir, bu yüzden hamamlar do- lenceydi. Bazen “bekçi baba” eve da- mez, ayrıca maydanoz ve karanfil gibi lup taşar, sabahlara kadar açık tutu- vet edilir, birlikte sahur edilirdi. İlk hoş kokular saçan bitkiler çiğnenirdi. lurdu. Hazırlıklar tamamlanınca, has- teravihler genellikle selâtin camile- Bilhassa Kadir geceleri çok görkemli rinde kılınır; camiler, mescitler, der- kutlanırdı. 58 DERİN TARİH / 2017 HAZİRAN
——————————————————————————————————————— O Mukaddes Ay Levni’nin kaleminden Yabancı gözüyle Ramazan tek bir tasın bereketiyle iftar sofrası “Buradaki (İstanbul) atmosfer hari- ka, insanlar çok mutlu görünüyor, pek çoğu yardımsever ve çok cana yakın… Ben daha önce hiç oruç tutmadım. Bu gerçekten çok zor görünüyor. Ancak büyük bir amacınız ve motivasyonu- nuz varsa, sanırım denenebilir.” (Rus turist Ventsenostseva) Ramazanda İstanbul’a yolu düşen her Avrupalı seyyah, ülkesine döndü- ğünde bu ayın hususiyetine dair hiç olmazsa birkaç sayfa yazmadan ede- mezlerdi. Halkın bu aya hürmetini takdirle anılarına not düşen seyyah- lar bu coşkuya kendilerini ister iste- mez kaptırmışlardır. H. G. Dwight da onlardan biri. 1913’de İngiltere’de ba- sılan Constantinople: Old and New isim- li eserinde bu aya dair düştüğü notlar, bir yabancının Ramazan İstanbul’unu tasviri açısından son derece aydınlatı- cıdır. Yazara kulak verelim: “Güneş gökyüzünde kaldıkça, ger- çek müminler ağızlarına hiçbir şey koymazlar. Sigaraya bile müsaade edil- mez. Ancak güneşin batışını haber ve- ren topun ateşlenmesinden, bir beyaz saç telinin siyahından ayırt edilebildi- ği aydınlığa kadar yiyip içilir. Rama- zanda güneş ufka doğru yaklaştıkça ışıklar yakılır, masalar kurulur, ek- mekler bölünür, sular doldurulur... Gün boyu süren perhizin bozuldu- ğu an, iftar diye adlandırılır. Bu, ye- mek içmek veya şölen anlamındadır. Ve bizatihi bir gelenektir. Gerçek bir iftar çeşitli ordövrlerle başlar; zeytin, peynir, yuvarlak ve sert bir hamur işi olan tatlı simitler, reçeller ve pide de- nilen sıcak mayasız yuvarlak ekmek- le devam eder… Daha sonra bir sebze çorbası ile peynir veya pastırma ile pi- şirilmiş yumurtalar gelir ve yine mev- simine göre şaşırtıcı çeşitlikte sayısız yiyecek Mekke’den gelen kutsal zem- zem suyu ile mideye indirilir. Zengin- ler bütün bir ay boyunca kapılarını herkese açık tutar. Gecenin son yeme- ğine sefer kelimesinde türetilmiş olan sahur denir. Bekçiler sahur için insan- ları zamanında uyandırmak amacıyla sokakları davullarıyla dolaşırken, bir başka top atışı da orucun yeniden baş- ladığını haber verir. 2017 HAZİRAN/ DERİN TARİH 59
Dosya ————————————————————————————————————————— Asırlar boyunca her zaman kutsal » Hünkâr gelebilir! zin sesi duyuldu. Biri adeta bir minör ve kıyılırken bile gururlu İstanbul, Padişahlar Ramazan ayında tebdil-i kıyafet tatlılığında bir ezan okumaya başladı. hiçbir zaman İslamın bu kutsal ayı İstanbul sokaklarında dolaşır, halkın Derken bando Hamidiye Marşı’na baş- için aydınlatıldığı kadar gururlu ve durumu hakkında bilgi sahibi olurlardı. ladı, maytaplar gökyüzünü renkli yıl- kutsal gözükemez. Ramazan ayı adı al- İstanbul kahvehanelerinden bir kare. dızlarla doldurdu ve imparatorluk kor- tında sayısız minarenin şerefesine di- teji saray kapısından aktı. zilmiş ışık halkalarıyla bezeli karanlık başladığına inanırlar. Kadir gecesi ak- bir kenti görmek dünyanın en güzel şamlarını çoğu insan camilerde geçi- Çok güzel iki atın çektiği saltanat manzaralarından biridir. Yükselen ça- rir. Her zamankinin yerine özel bir arabasının etrafında büyük beyaz fe- tıların üzerinden olağanüstü bir silu- ibadet yapılır ve ondan sonra kalaba- nerler taşıyan süslü üniformalara bü- et olarak görülen camilerin iki, dört lık bir cemaat, kutsal günlerin olayla- rünmüş kalabalık dalgalanıyordu. Kır- veya altı minaresi birden ışıklandırı- rını anlatanlar etrafında oluşan grup- mızılar ve altınlar içinde arabanın lır. Bunlar bir büyüleyici oyunda daha lara dağılır. Eski bir gelenek uyarınca üstünde oturan arabacı ve gri sakallı kullanılır. Minareler arasına ipler geri- Kadir gecesinde sultanın camiye gidi- omzuna askeri bir palto almış II. Ab- lir ve bunlara camdan minik yağ kan- şi bir şenlik niteliğindedir. Bu, özellik- dülhamid belirdi. Sultan, ‘Padişahım dilleri dekoratif bir sıra ile asılır. Sanki le atalarının töresine bağlı II. Abdül- çok yaşa!’ selamına eliyle karşılık ver- altın kıvılcımlar saçıyormuş gibi, ‘Ya hamid zamanında böyleydi. Ben onun di. Gösteri alayı caminin avlusuna dal- Allah’ veya ‘Ya Muhammed’ gibi söz- son Kadir gecesi alayını gördüm. Yıldız dı ve majesteleri camiye girdi. Bir saat ler yer alır. Ayın on beşinden sonra ka- Sarayı’ndan Hamidiye Camii’ne kadar boyunca maytaplar patladı, kalabalık ranlık gökyüzüne çoğu kez bir çiçeğin olan her yer ışık halkalarıyla doldu- adeta bir şenlik havasındaydı. İçeriden veya bir geminin şekli çizilir. Bu yıl- rulmuştu. Caminin kendisi çepeçevre zaman zaman tatlı bir ilahi sesi yük- dızlara benzeyen zarif aydınlatmalara küçük yağ kandilleriyle aydınlatılmış seliyordu. Derken majesteleri tekrar Türkler ‘mahya’ (ay ışığı) derler. Başka ve daha arkalar Arapça yazılar, mima- göründü; kalabalık ve askerler tekrar, zamanlarda İstanbul’un sokakları ge- ri desenlerle süslenmişti. Limanın ve ‘Padişahım sen çok yaşa!’ diye haykı- celeyin terk edilmişken, Ramazan ge- şehrin karanlık bir geceye karşı oluş- rıyordu. Yüksek beyaz saray kapısı bir celeri boyunca hayat doludur.” turduğu etki bir peri masalı gibiydi, kez daha İslam halifesini içine aldı.” uzaktaki gemi direkleri ve minarele- Bu sözlerle İstanbul’daki Ramazan rin soluk altın yaldızlarıyla parlıyordu. günlerinin coşkusunu dile getiren Tam o sırada bando sesleriyle askerler Dwight, bununla yetinmez ve cami- geldi, süngüleri lambanın ışığı altında lerin kapılarından girerek teravihleri- ışıl ışıldı. Sonunda minareden müez- mize misafir olur: “Bu kutsal ay boyunca dinî hamiyet diğer aylardan daha çok artar. Mümin- lere Kur’an okumaları ve diğer dinî va- zifelerini tam olarak yerine getirmele- ri emredilir. Gün batımından iki saat sonra yapılan günün son ibadeti özel bir önem taşır. Bu genellikle yatsı ola- rak bilinir. Ondan sonra yapılan ibade- te teravih denir. Ve her zamanki beş rekât (yanlış biliyor) yerine, iki rekât kılınır. Kimileri bunun ağır bir iftar yemeği yemiş bir kişinin hazmına yar- dımcı olduğunu söyler. Camilerde her akşam vaaz verilir.” “Minör tatlılığında ezan” Dwight, Kadir gecesine gösterilen hürmet ve muhabbeti de es geçmemiş: “Türkler Ramazanın yirmi yedin- ci gecesine çok önem verirler. Kadir gecesi diye adlandırdıkları bu gece- de Kur’an’ın cennetin en yüksek ka- tından yeryüzüne gönderildiğine ve Cebrail’in bunu Peygambere vermeye 60 DERİN TARİH / 2017 HAZİRAN
——————————————————————————————————————— O Mukaddes Ay Ramazan anayasası: dükkânların ve sokakların Ramazan AYASOFYA’NIN Tenbihnâmeler hürmetine temizlenmesi istenir, uyul- YAŞLI GÖZLERİ ması gereken kurallar hatırlatılır, Ra- BÖYLESİNİ GÖRMEDİ Hemen her padişah Ramazan önce- mazanın huzurunu bozacak davranış- sinde bir “hatt-ı Hümâyûn” yayınlar, lardan kaçınılması tenbihlenirdi. İstanbul’un İslam beldesi ol- keyfî fiyat artışlarının engellenme- masının şiarıdır Ayasofya. Bundan sini isterdi. Bunlardan biri de Sultan 19. yüzyılın ilk yarısında, Sultan II. dolayı Ramazan günlerinde Aya- IV. Mustafa’ya aittir. Başbakanlık Arşi- Mahmud döneminden itibaren Rama- sofya’da başka bir renge bürünür, vi’nde 53351 numara ile kayıtlı bulu- zan Tenbihnâmeleri Osmanlı Devle- ışıltısı artar. Seyyah H. G. Dwight’a nan 1807 tarihli fermanda, Sultan IV. ti’nin resmî gazetesi olan Takvim-i Ve- kulak verelim: Mustafa, Ramazan öncesinde oluşa- kayi’de ilân edilmeye ve ayrıca broşür bilecek keyfî fiyat artışlarına dikkat olarak bastırılıp halka dağıtılmaya “Bu ayda Ayasofya Camii’nde çekip hem esnafı, hem de halkı uyar- başlandı. Tenbihnâmelerde Ramazanı sıra sıra namaz kılanlar görmeye maktadır. Herkesin narha (hüküme- ilgilendiren düzenlemelerin yanı sı- değer bir manzara verir. Hepsi tin belirlediği fiyat) dikkat etmesini, ra şehir hayatıyla ilgili düzenlemeler ayakkabısız olan erkekler, elle- tamahkârlık edilmemesini, bakkalla- de yer alırdı. Maksat, halkın Ramazan ri bağlı ve başları aşağıda, yan rın fiyatları keyfî olarak arttırmaktan ayını huzur ve güven içinde yaşama- yana ayakta dururlar. Kılıç ve kaçınmalarını, bu konuda imamların sıydı. fetih sancağıyla birlikte tepelikli halkı ikaz etmelerini isteyen Padişah, minberinden imam, akşam duasını bereketiyle gelen Ramazanın lâyıkı Çocuk Kalbi kitabıyla meşhur olan okur. Yüksek bir platformda bağ- vechiyle karşılanmasını da istemek- İtalyan yazan Edmondo De Amicis, daş kurmuş oturan bir müezzin, tedir. 1874 Constantinopoli adlı eserinde ten- ruhunun derinliklerinden gelen bihnâmelerle ilgili şunları söylüyor: bir sesle artan tenorda Kur’an’dan Ramazan öncesinde yalnızca pa- mukabeleler okur. Ara sıra tutkulu dişahlar değil, Osmanlı hükümetleri “Ramazan ayı başlamadan evvel bir ‘Allah’ nidası fırlar ya da ayakta- de “tenbihnâme”ler yayınlarlardı. Bu halkın bu ayı daha rahat ve huzurlu ki binlerce kişiden derin bir ‘amin’ tenbihnâmelerde evlerin, camilerin, bir şekilde geçirmesi için hükümet ta- sesi yankılanır. O kalabalık cemaat, rafından bazı tenbihnâmeler neşredi- başlarını öne eğer, elleri dizleri lirdi. Bunlar, bazı kuralları içeren bir üzerinde eğilir ve doğrulurlar. nevi yönetmeliklerdi. Ramazan gün- Sonra bir kez daha eğilir, dizle- leri ve gecelerinde bu aya hürmeten rinin üzerine çöker ve kubbede evlerin, sokakların ve dükkânların yankılanan pes perdeden uzun bir temizliğine itina gösterilmesi, padi- gök gürültüsüyle alınlarını yere şahın şehri ziyaretleri sırasında aha- değdirirler. Kutsal bilgelik tapınağı linin nasıl davranacağı, kadınların (Ayasofya) bundan daha etkileyici arabalı arabasız gezintilerde uyması bir saygı ve inanç gösterisine pek gereken kurallar ve sosyal hayatın dü- az şahitlik etmiş olmalıdır.” zenini bozacak hareketlerden ve tavır- lardan kaçınılması bu tenbihnâmeler- Constantinople and le açık bir şekilde halka duyurulurdu.” Istanbul Old and New H. G. DWIGHT, Kaybolan kiler kültürümüz Kegan Paul Int., 1915, 592 sayfa Eskiden pek tabii buzdolabı yoktu ama hemen her evde bir kiler vardı. Osmanlı evlerinin en önemli bölüm- lerinden biri de kilerdi; çünkü nere- deyse bütün yıl yetecek kadar gıda maddesi kilerde saklanırdı. Rahmet- li Samiha Ayverdi, son devir Osmanlı konağının kilerini şöyle anlatıyor: “Kiler denen o uçsuz bucaksız taş odalarda neler yoktu? Bir zamanlar Varna’dan Köstence’den çekimlerle gelen yağların, pekmezlerin yerine, şimdi Halep’in, Trabzon’un, Vakfıke- bir’in fıçı fıçı yağları, Balkan kaşer- leri, kızanlık tulum peynirleri, kaze- viler dolusu Mısır pirinçleri, dağlar 2017 HAZİRAN/ DERİN TARİH 61
Dosya ————————————————————————————————————————— RAMAZAN’DA BEYİN FIRTINASI Osman Gazi’den beri Rama- zan ayının ilk 10 gününde sarayda padişah huzurunda “huzur dersleri” yapılırdı. Bunun günümüzdeki adı “beyin fırtınası”dır. Maksat âlimler arasında görüş birliği sağlamak, ayrıca padişahı eğitip ufkunu aç- maktı. “Mukarrir” adı verilen âlim- ler daha önce belirlenmiş konuları padişahın huzurunda sunar, “mu- hatap” denen tartışmacılar soru yağmurunu başlatırlardı. Belirlenen her konuyu kıran kırana müza- kere ederler, padişah da zaman zaman tartışmaya katılırdı. Fikrin ifade edilmesi tamamen özgürdü. Huzur dersleri saray salonlarından birinde, öğle ile ikindi arasında gerçekleştirilirdi. Dersler genellikle iki saat kadar sürerdi. Mukarrirlerin cüppeleri siyah, muhataplarınki ise mavi renkte olurdu. gibi yığılmış kelle şekerler, çuvallarla baklavalarını, bademli, fıstıklı ceviz- serin olan, daha doğrusu serin olacak sabunlar, hevenk hevenk tavanda ası- li sucuklarını, Şam’ın, Malatya’nın, şekilde inşa edilen kilerlerde sakla- lı kışlık soğanlar, siyah ve yeşil zey- Tokat’ın kayısılarını, Ankara’nın bal- nırdı. İçme suyunun yanı sıra karpuz, tin fıçıları; eskiden Kazan’dan Eflak larını, Kastamonu’nun uryanîlerini, kavun gibi meyveler de her evin avlu- ve Boğdan’dan gelen zahireler yeri- Bağdat’ın, Hicaz’ın hurmalarını gör- sunda bulunan su kuyularında soğu- ne şimdi Suriye’nin, Trablusgarp’ın, mesi mümkündü. Hele Ramazan yak- tulurdu. Bağdat’ın ve Anadolu vilayetlerinin laşırken hoşaflık kuru yemişlerin çe- türlü türlü mahsulleri hep bu kilerle- şitleri daha da artar, İzmir’den gelen Son olarak İngiliz yazar Bayan Ju- rin, sanki ot gibi kendi kendine üre- kuru incirler, kuru üzümler, kuru lia Pardoe’nun 30 Aralık 1835’te geldi- yip tükenmek bilmeyen muhteviyatı vişneler pekmez, bulama, tarhanalar, ği İstanbul’da 9 ay geçirdikten sonra arasında idi. Sandık odalarının yonca, bulgurlar, kuskuslar, Karadeniz’in fı- kaleme aldığı Şehirlerin Kraliçesi İstan- çiçek ve sabun kokusuna karşılık, ki- çı fıçı havyarları; bilhassa kalfaların bul isimli kitabındaki sözlerini paylaş- lere başımızı uzattığımız zaman gen- kendi elleriyle güle söyleye kaynat- madan edemeyeceğim: “İster zengin, zimiz yağ, peynir, pastırma, sucuk, tıkları reçeller, şuruplar; adeta mera- ister fakir olsun Türkler, herkesi sof- turşu ve salamura karışımı bir kokuy- simle hazırladıkları biber, salatalık, ralarına davet etmek için kullandıkla- la gıdıklanır, biraz da yanar gibi olur- patlıcan turşuları, hardaliyeli tüken- rı ‘buyurun’ sözünü asla soğuk ve gö- du. Daima dolu, daima üst üste istif- mezler, üzüm turşuları bu geniş ve nülsüzce söylemezler.” li olan bu erzak deposu, gerçekten de, loş kilerin kalabalığı içinde adeta ken- kopardıkça süren bir nebat gibi, yenip dilerine zorla yer bulmuş kimseler gi- Çok şükür ki, biz hâlâ aynı mille- azaldıkça adeta kendi eksiğini belli et- bi üst üste tıklım tıklım yerleşmiş bu- tiz: Öyle olmasaydı, dört milyona ya- meden kendi dolduran bir sihirbaz el lunurdu.” (Samiha Ayverdi, İbrahim Efendi kın “yabancı göçmen”i soframıza dâ- çabukluğu ile telafi ederdi.” Konağı, İst. 1998, s. 102-104). vet eder miydik? Ayverdi devam ediyor güzellikleri Görüldüğü gibi o günlerde mar- Görüyorsunuz ya, burada zikretti- sıralamaya: kete ihtiyaç duyulmazdı; çünkü gıda ğimiz sınırlı örneklerden dahi anlaşıl- maddelerinin çoğu hanımların ma- dığı gibi Osmanlı Ramazan ile yoğru- “Kim, ne zaman bu kilere girecek haretleri elleriyle üretilir, her zaman lan bir medeniyetti. Ne diyelim, darısı olsa daima raflarında Antep’in kuru bugünün Ramazanlarının başına. 62 DERİN TARİH / 2017 HAZİRAN
——————————————————————————————————————Os—manOlı MRaumkaadzdaenslaAryı Ramazan Ömürler Oldukça Gelecek, Bir Kuyruklu Yıldız Gibi Seyredecektir Süheyl Ünver’in 1957 yılına rastlayan Ramazanda Vatan gazetesinde tefrika edilen makalelerinden biri olan ‘Ramazan Medeniyeti’ başlıklı yazısı, Osmanlı Ra- mazanlarının ‘Direklerarası piyasasından ibaret olma- dığını bütün teferruatı ve hissiyatıyla ortaya koyuyor. Okuyucularımıza Ramazan vesilesiyle takdim olunur. Fatih Devri Tezhibi M üslüman olan milletler, şunu eden Receb ve Şaban aylarını da tutanlar... Süheyl Ünver, 1944 unutmamalı ki İslâmiyeti, Müs- Ramazandan sonra Savm-ı Davud’a [bir lüman olan Türkler bediî bir şek- gün açıp bir gün oruç tutmaya] meraklı le sokmuşlar ve Ramazan ayında mahya, olanlar da hep Ramazanın çocuklukların- temizlik, rabıtalık, ahlâk tasfiyesi, günah dan beri hafızalarında yer eden tesirleri- ve zararlı şeylerden çekinme, yerinde eğ- nin saadeti içindedirler. Adeta Ramazan lenebilme, dinlenebilme, cömertlik ve her- yalnız bir oruç ayı değildir. kesi düşünmek terbiyesini bir araya geti- rerek, bir Ramazan medeniyeti vücuda Sanki Peygamberimiz şehirlerimize ge- getirmiş ve bunu İstanbul’da teksif etmişiz. lir, hepimizin saadet ve fakirhanelerimize ruhan misafir olur. Asıl bayram Ramazan (…) Ramazan, her sınıf halkın benimse- bittikten sonra değil bizzat Ramazanda diği bir mevzu olmuş ve herkeste çocuklu- olur. Öyle ki bu bayram, senede bir ay ge- ğundan beri gelen devamlı ve azalmayan lir ama onun gelmesi tam on bir bayram intibalarla daha Ramazan biterken, gele- sevinci içinde geçer. Her hakiki müslüma- cek sene Ramazanına on bir ay kaldı, diye nın gönlünde Allah korkusu kadar Rama- bir sevinçle, gelecek seneninkine mahsus zan sevgisi de yer etmiştir. Bayram değil tasarılarıyle hoş bir sene daha geçirmişler Ramazan düğün ayıdır. O düğüne herkes ve ömürlerini geçirecekleri hoş Ramazan- müştaktır. Ramazana çok şükür on ay kal- lara bağlamışlardır. dı, diye bir ay daha yaklaşmanın sevinciyle gözleri yaşaranları bilirim. Ölmek isteyenler bile, “Şu Ramazanı da göreyim de öyle...” diyerek hayatında bir Kadir günü müslümanların çok müte- defa daha idrâk etmekle noksansız ahirete essir bir günüdür. Allah kabul etsin diye göçmeyi düşünmüşlerdir. bütün dualar o gün sona erer. Yani Rama- zan bi’l-kuvve Kadir’de sona erer. Sonun- Ramazan bir ay, bazan 29, bazan 30 gün da bi’l-fiil biter. Camilerde “elveda” âvaze- sürer. 29 gün Ramazanlarında, “bizim bir lerinden ağlamadık can kalmaz. Artık o günümüzü çaldılar” diye alakalarıyla ser- ismi var cismi yok bir Ramazan ömürler zenişlerde bulunurlar. 30 gün oruç tutan- oldukça gelecek, tıpkı bir kuyruklu yıldız lar Bayramın birinci günü oruç tutmadı- gibi seyredecektir. Fakat kuyruğunu götür- ğından birşey yemeğe utanır ve bir nevi mez, bırakır. Ondan Türkler bir Ramazan gündüz yemenin acemiliği ve mahcupluğu medeniyeti kurmuşlardır. O medeniyet, içindedir. Adeta giden Ramazandan sıkılır. görüyoruz ki ruhlarda berdevamdır. Halk- Ramazan gidiyor, acaba bir daha seneye çı- ta yer eden bu ince duyguyu şu bayram gü- kacak mıyım diye ağlayanları bilirim ben. nünde tes’îd etmemek mümkün mü? Hele o Ramazanı karşılayanlar, üç ayla- Nice nice Ramazanlara... rı yani Ramazanla birlikte ona takaddüm 22001177HHAAZZİİRRAANN/ DERİN TARİH 63
Dosya ————————————————————————————————————————— Ramazan’da Ne Yapmalı Ne Yapmamalı? Osmanlı Padişahları, Ramazan’dan birkaç ay önce bu mübarek ayın rahat ve huzurlu biçimde geçirilmesi için bazı kurallar koyar ve bunları halka duyururlardı. 24 Mart 1859’da Sultan Abdülmecid döneminde hazırlanan tembihnâmenin Osmanlıca orijinali ve Latin harfli versiyonunu ilk kez yayınlıyoruz. BOA, A.DVN, 139/78 64 DERİN TARİH / 2017 HAZİRAN
————————————————————————————————————————— Xxxxxxxxx Sultan Abdülmecid’in Ramazan Tenbihatı Ramazan ayında her zamankinden daha dikkatli ve edepli davranılması hakkında hazırlanan tenbihatnâme. Buna göre; Padişahın bazı camileri gezmesi ihtimal dâhilinde olduğundan herkesin vazifesini en iyi şekilde yapması ve saygıda kusur edilmemesi, Camilerde ve ötede beride oturanlara karışılmasa da özellikle çarşı içerisinde, Beyazıd’da ve Şehzadebaşı’na giden güzergâhta yol üzerinde dükkânlarda oturulmaması, Geceleri büyük caddelerde iskemle ile sokak aralarında ve halkın geçip gitmesine engel olacak şekilde oturulmaması, Araba aralarında dolaşıp arabalı ve arabasız gelen geçen kadınlara edep dışı davranılmaması ve arabaların Sultanbeyazıd ve Şehzadebaşı’nda sokak ortalarında durmaması, Bu tenbihata aykırı olarak oturulmaması gereken yerlerde oturanların her kim olursa olsun gerek askerce ve gerek zaptiyece kaldırılacağı, Kadınların Sultanahmet; Şehzadebaşı ve Laleli Camii dışında diğer büyük camilere girmemeleri ve ayrıca namaz vakti haricinde cami görevlileri dışında bu camilere erkeklerin de girmemeleri, Kadınların âdâp dışı açık saçık giyinerek dikkat çekici davranışlarda bulunmamaları, Kadınların arabalı veya arabasız olarak gece on birden sonra sokaklarda dolaşmamaları, Herkesin, her zaman olması gerektiği gibi özellikle Ramazan’da camilere gelmeleri, teravih namazında dükkânlarda oturulmaması, Herhangi bir sıhhî özrü bulunmayanların oruç tutmaları ve özrü bulunanların da aleni bir şekilde oruç yememeleri, Her zaman temizliğe dikkat edilmesi ve özellikle Ramazan’da buna daha çok dikkat edilerek, sokak ortalarına, öteye beriye çöp dökülmemesi bildirilmiştir. 24 Mart 1859 2017 HAZİRAN / DERİN TARİH 65
Dosya ————————————————————————————————————————— Eski Yeniden 66 DERİN TARİH / 2017 HAZİRAN
——————————————————————————————— Eski Ramazanları Yeniden Hatırlamak Ramazanları Hatırlamak Modern hayatın keşmekeşinden sıyrılıp muhafaza etmemiz gereken değerlerin neler olduğunu görmek için Cemaleddin Server Revnakoğlu’nun 53 yıl önce kaleme aldığı muhteşem yazıyı paylaşıyoruz. CEMALEDDIN SERVER REVNAKOĞLU mezdi. Bu camilerde Cuma namazını Hazretlerini ziyaret etmek ve ancak edâ edenler, Kadir Gecesi Ayasofya’da ondan sonra Merkez Efendi’ye gelmek E vvelce başlı başına bir âlem top kandil’in altında, Hızır aleyhisselâ- lâzımdı. Bütün İstanbul halkı ve bil- olan Ramazan’ı karşılamak, ta mı bekleyenler gibi burada da Hızır’a hassa tarîkat mensupları, buna çok “üç aylar”dan1 başlardı. Namaz- kavuşacaklarını sanırlardı. Bunlar ara- dikkat ederlerdi. larını muntazam kılamayanlar yeni- sında Hızır’a mülâki olduklarını fakat den namaza başlar, sahib-i tertib olup kaş göz arasında kaybolduğunu hayıf- Yaramaz çocukları teşbihten geçir- “kaza”sı olmayanlar (bir vakit namazı- la ve hayretle söyleyenler bulunurdu. mek, baş ağrısına tütsü veya “mühr-ü nı geçirmemiş bulunanlar) ayrıca na- şerif” almak maksadı ile de Yemiş’te, file kılarlar, fazladan ibadet yaparlar- Okunmak ve “taş almak” için Koca- Zindan Kapısındaki Baba Cafer Hazret- dı. Haftanın birkaç gününde, bilhassa mustafapaşa’da Sünbül Efendi hazret- lerinin türbesine baş vurulurdu. Afa- Pazartesi ve Cuma günleri nafile oruç lerine gidilirdi. Türbe-i şerif ziyaretin- can çocuklar, bu loş türbenin içinde, tutarlardı. Hatta üç ayları, Recep, Şa- den sonra onun “Zincirli Tekkesi”nde türbedar efendinin eli ile sanduka- ban, Ramazan ile beraber baştanbaşa zikre girilirdi. Yaşlılıkları, rahatsızlık- nın etrafında bir düziye koşturulur- oruçla geçirenler olurdu. Her camide ları veya zikir usullerini bilmemeleri du. Türbedar efendinin gördüğü lüzu- ve evde hatim duaları, hâfız cemi- dolayısıyla zikre ve âyine giremeyen- ma göre, bu koşturma ve dolaştırma yetleri, “bed-i besmele” denilen Ku- ler, tevhidhanenin kapı tarafındaki üç, beş, bazen yedi defa tekrar edilir- ran-ı Kerim’e başlama cemiyetleri ter- yan maksurelerde sıra ile otururlar, di ve mutlaka tek sayı üzerinde yapı- tip edilirdi. Velîlerin yattığı türbelere zikr-i şerife ancak bu şekilde gönülleri lırdı. Mevsim icaplarına göre gezmek ile katılırlardı. Eğer bu ziyarette çocu- isteyenler de, Üsküdar’a Celvetiye tarî- adaklar adanır, cami ve tekkelere, ğun sınıf geçmesi, zihin açıklığı mev- katinin pir-i meşhuru Aziz Mahmud mahalle mekteplerine yeni yeni zubahs ise, o zaman Mevlevihane Ka- Hüdai Hazretlerine kadar uzanırlardı. vakıflar konurdu. pısı dışına çıkılır, orada yatan büyük Bu vesile ile geziyi uzatmak arzusunda Ayın ilk Cumasını, Peygam- velî Merkez Efendi Hazretleri de ziya- bulunanlar, Beykoz’un tepesinde, Bo- berimizin (sas) mihmandarı Hz. ret olunurdu. Hazret-i Merkez, Sünbül ğaz’a hakim bir dağ gibi görünen Yûşâ Halid’in manevi huzurunda kıl- Sinan’ın baş halifesi olduğundan bu zi- Hazretlerine kadar çıkarlar ve bu ziya- mak için Eyyüp Sultan’a gidilir, son yaret, doğrudan doğruya yapılamaz- retleri ile de nedense ve nasılsa “yarım dı. Daha önce mutlaka Sünbül Efendi Hac” sevabı aldıklarını sanırlardı. Cuması için de Süleymaniye Camii şe- rifindeki büyük cemaatin safları ara- sında bulunmak, kaçırılmak isten- 2017 HAZİRAN / DERİN TARİH 67
Dosya ————————————————————————————————————————— » En kıdemli dergâh İstanbul’un en kıdemli tekkesi olan Sünbül Efendi Tekkesi, Sünbül Sinan-ı Veli tarafından Halvetiyye’nin bir kolu olarak tertip edilmişti. Bu güzel âdetler, bir bakıma eski usul ve âdâbın sık sık icra edilmesi de, Müminlerin hasretle beklediği bir inanç olmakla beraber şurada sı- aynı zamanda bir hayır işlenmiş oldu- üç aylar rası gelmişken bilhassa arzedelim ki, ğundan fakirleri, garipleri sevindirir, Peygamber olarak bildiğimiz Hz. Yûşâ, gönülleri hoş eder, dolayısıyla Evliya- Yine bu kutlu günlerde “gecesini kı- İstanbul taraflarına ayak basmış değil- ullah’dan himmet alınmasını hayırlı yam, gündüzünü siyam” ile geçirir de- dir. Burada ona atfedilen ve onundur ve sevaplı işler karşılığı olarak kolay- nildiği şekilde bütün gecesini zikir ve diye hürmetle ziyaret edilen bu met- laştırmış olurdu. ibadetle geçiren ve bir tarîkate intisa- relerce uzun, upuzun kabrin, hakikat- bı var ise, sabah namazlarından sonra te hazreti Yûşâ ile hiçbir ilgisi yoktur. Türbedar efendinin, ziyaretçiyi san- “evrad-ı şerife” okumakla, şayet tarîka- Burada yatanın kim olduğunu da he- duka önünde iri daneli kocaman tes- te mensup değilse “delâil-i hayrat” kı- nüz tarih tanıtamamıştır. Rivayetler bihden usulü ile atlatması ve sanduka raat etmekle kuşluk vaktini bulanlar vesikasızdır. örtüleri arasından alınmış hazır mus- az değildi. Gecenin “sülüs vakti”nde ka, tütsü ve “cevher” vermesi, yazılı (üç bölümünde) “temcid’e, teheccüd”e Türbe ziyaretlerinde usul ve bakır tasla ve kendi eli ile “şifalı su”- kalkanlar, yahut evrad, ezkâr, istiğfar, âdâb dan içirmesi ve bunlara karşılık türbe- tesbih ve tahmid ile seccade üstünde den ayrılırken kendisine ait minderin sabahlayanlar, hemen her evde, bilhas- Bu suretle yedi evliya türbesi birer veya pöstekinin altına usulca birkaç sa yaşlı halkı çok olan evlerde daima birer dolaşılır ve bu evliya ziyaretleri, kuruş bırakılması usuldendi ve ziya- görülürdü. bazen kırkı da bulurdu. Hepsinin kapı- retin zımnen “duhuliye”si demekti. sı eşiğinde hâle ve vakte göre bir koç Bunun mümkün olduğu kadar türbe- Hac niyetiyle sakal bırakanlar, ye- veya koyun kurban etmek, hiç değil- dar efendiye sezdirilmeden yapılması, meden içmeden kesilip camilerin bir se bir tavuk, horoz kesip, çevrenin fu- hem bir nezaket eseri, hem de Allah köşesinde günlerce itikâfa girenler, kara halkına dağıtmak, türbe ziyaret- indinde dua ve niyazların makbuliye- Kur’an-ı Kerîm’i hatmedenler, Hatm-i lerinin usul ve âdâbından bilinirdi. Bu tine manevi bir işaret sayılmakta idi. Şerif duası yaptıranlar da hep bu ayla- rı beklerlerdi. Hıfz’a başlamak, hıfz’a 68 DERİN TARİH / 2017 HAZİRAN
——————————————————————————————— Eski Ramazanları Yeniden Hatırlamak çalışmak, yahut Kur’an-ı Kerîm’in cüz Üç aylarda çarşı ve pazar Yahudilerin “Zaharya gecesi”nden başlarından veya sonlarından birkaç bize geçmiş uydurma ibadetlerden sahife ezberleyip “yarım hafız” olmak Evlerin “Ramazaniyelik” masrafları “Zekeriya sofrası”, evlerde Şaban ayı- da bu aylara mahsus gibi idi. Zira bu da bu Recep, Şaban, ayları içinde düzü- nın ilk pazartesi akşamı, akşam ezanı aylarda yapılan her şey daha feyizli, lür, çarşı ve pazarda halkın ve cema- ile yatsı arası kurulurdu. Mevsime gö- daha bereketli olmada idi. atin gelip geçtiği yerlerde, dükkân ve re tatlı tuzlu, yaş kuru her çeşit mey- mağazaların cemakânları, vitrinleri veden ve çerezlerden alınarak büyük- Bu ayların hürmetine kıyafetlerine boydan boya süslenir, daha da zengin- çe bakır tepsinin veya “sini”nin etrafı düzen vermek isteyen Mevlevî derviş- leştirilirdi. İstanbul ve Galata çevresin- çepeçevre donatılırdı. Sofra başında leri sikkelerini, tennurelerini2 ve di- deki piyasa yerleri, hususiyle Yemiş, ne muradı varsa ona göre niyet edilir- ğer tarikat müntesipleri de deve tüyü, Asmaaltı cihetlerinde, Yağkapanı’n- di. bal köpüğü veya süt beyazı renginde- da, Balkapanı’nda, hele Mısır Çarşısı’n- ki ortadan kılınçlı (tek dilimli) arakı- da ticaret yapan esnafın faaliyetleri, Güllâç ocakları yelerini (derviş başlığı), onun üzerine alış verişleri her günden ziyade olur- kıvrım kıvrım, kat kat dolanmış yeşil, du. Devrinin İslâm üniversitesi hay- Bu aylarda dükkân saçaklarında ve siyah, kırmızı, sarı veya krem rengi siyetini taşıyan ve yetiştirdiği benam zengin sofralarında görülmeye başla- şemlelerini (ince sarık) yıkayıp, ütüle- ulemasıyla meşhur olan Fatih Camii yan şeylerden biri de güllâç demetleri, yip yeniden sararlardı. Kısasına “hay- başta, Ramazana mahsus sergileriy- güllâç tatlıları idi. Eski Türk tatlıcılığı- dariye”; diz kapağına kadar uzayanına le şehrin içinde birinci gelen Beyazıd nın güzellerinden ve en hafiflerinden da “huseyniye” denilen yine yeşil, kır- Camii’nin avlusunda biriken kalabalık biri olan güllâçlar, İstanbul’da Mevle- mızı veya kahverenginden aba yelekle- ve diğer selâtin camilerini tıklım tık- vihane Kapısı ile Silivri Kapısı arasın- rini değiştirirlerdi. lım doldurup taşan cemaatin azamet daki imalâthanelerde yapılırdı. Bunlar ve kesafeti, avlu meydanlarını ve sergi gayetle büyük küfelere konulur, kü- Dergâhlar ve medreseler önlerini mahşerden bir numune hali- fenin gıcırdısına ayak uydurup adım ne getirirdi. adım yürüyen köylü kılıklı bir ta- Zamanının ilk büyük konservatua- rı sayılan dergâhların zikir âlemlerin- » Kur’an ayı de büyük bir coşkunluk göze çarpardı. Ramazan ayında oruçla birlikte en çok yapılan ibadet Kur’an-ı Kerim okumaktır. Bilhassa mukabele bu aya Mekteplerde “ilâhicilik”e, tekkelerde “zâkirlik”e özenen güzel sesliler de bu mahsus devam edegelen bir sünnettir. Osmanlı’da bir derviş tasviri. aylarda meşke başlayacak olurlarsa da- ha çabuk feyiz alacaklarına inanırlar- dı. Bundan dolayı ilâhi meşk eden meş- hur Zekâi Dede, Balat İmamı Hasan Efendi, Yeniköylü diğer Hasan Efendi, Yaşar Baba ve Terlikçi Mehmet gibi ta- nınmış birinci sınıf zâkirbaşıların ve hocaların talebe sayısı, bu aylarda da- ha çok artar ve yenilenirdi. Medreselerde talebe-i ulûm’un cer- re çıkmaları da, bu ayların başında başlar ve ramazanın sonuna kadar devam ederdi. Cerre çıkmak, bir çe- şit ilmiyye stajı yapmak oluyordu. Bir çoğunun gözleri sürmeli, kıvırcık mü- zellef sakallı genç softalar, taze molla- lar, yumruk kadar küçük başlarında acemice sarılmış kocaman bir sarıkla ve sırtlarında “Muaviye Cübbesi” deni- len kısacık bir cübbe veya eski salta ile uzak köylere dağılırlar; buralarda na- maz kıldırarak, mukabele okuyarak, yahut cemaate va’z-u nasihat ederek ve Ramazan sonunda “fitre” ve “zekât” gibi dünyalıklar toplayarak bir senelik geçimlerini, böylece doğrultmaya çalı- şırlardı. 2017 HAZİRAN / DERİN TARİH 69
Dosya ————————————————————————————————————————— kım adamların sırtlarında Yemiş ta- alayları, mevlid alayları, Surre-i Hü- hayli yaşlı pek rahatsız olan efendiye, raflarına, bilhassa Asmaaltına getiri- mayun alayları yapılır, zamanın pa- cenab-ı şafi-i hakiki acil şifalar ihsan lir; renkli sazlarla bağlanmış, incecik dişahı da, saray erkânı ile birlikte bu buyursun) daima boğuk sesli ve kısa elvan kâğıtlarla süslenmiş, hatta bazı- alaylarda bulunurdu. boylu olmasına rağmen usul ve erkâ- larının üstüne yine renkli camlardan na vukufu, ustalıklı destar sarması onluk aynalar takılmış, büyüklü kü- Tekkelerde ihya geceleri gibi, iyi devran ettirmekte de şöhret çüklü, inceli kalınlı güllâç demetleri, yapmışların arasında birincilerden sa- dükkân saçaklarına, daha bu aylarda Okumuş, okumamış, şehirli, köylü yılmakta idi. taraf taraf asılmaya başlanması, saz her sınıf halkı kubbesi altında, postla- şairlerinin toplanıp yârenlik ettikleri rı üstünde bir araya getiren ve hepsi- Hele devranda “ikili bir” denilen “semaî kahveleri”nin “muamma askı- ni karşı karşıya, diz dize oturtan, bir düyek usuliyle tabanını yere sürterek sı”na3 benzerdi. sofranın başında çevreleyip, yanyana ve hafifçe kaydırarak “çit çit” ayak yemek yediren, yemekten sonra da vurması, pek tertipli, pek ahenkli ve Güllâç ocaklarında çalışanların ek- hepsine aynı dersi okutan, aynı telki- son derece zevkli ve emsaline örnek seriyeti kadındı. İmalâthaneleri işle- ni yapan İstanbul tekkelerinde, ihyâ gösterilecek mükemmeliyette idi. Ne tenlerin büyük bir kısmı da, yine ka- geceleri için mükellef cemiyetler ter- yazık ki bu mazbut ve makbul usulü dın işçilerdendi. En azı yirmi kişiden tip olunur, büyük merasim ve âyinler yanındakilerden hiç kimse lâyıkiyle ibaretti. Bıçakçı Ahmed’in Şahvar, Ka- yapılırdı. öğrenmiş, hatta öğrenmeye özenmiş ra Yaşlı Kara Başlı diğer Şahvar, Sad- değildi. berk Hacı, Arap Cemile, Nazlı, Derviş Bugün tamamıyla unutulmuş bu- Mehemmed, Hayri Molla, Tatar Ab- lunan “Regaibiyye” ve “Miraciyye”ler Devrana burada ekseriya Hazret-i dullah ve daha bazıları İstanbul’da iyi de pirî sani Selâhaddin-i Uşşakî’nin Pîr Nureddin-i Cerrahi’nin nutk-u şe- güllâç yapmakla tanınmış eski usta- “Regaibiyesi”, Kutb-u nâyî Osman De- rifi olan: lardandı. Bu sanatkâr insanlar senede de’nin meşhur “Miraciyye”si teşvihle- ortalama olarak yüz bin okka güllâç rile (kendine mahsus) ilâvelerile bir- Dil beytini pâk iden çıkarırlardı. Bu ustaların tezgâhından likte okunur, saatlerce süren kuud çıkan “Mevlâne Kapı Güllâçları” çok tevhidleri, dalga tevhidleri, ayrıca kı- Dervişi anka iden meşhur olmuştu. Kendileri de o civar- yam zikirlerinden kıyam ism-i celâli, da otururlardı. kıyam hayyi, içiçe iki, üç halkalı muh- Bihamdillâh tevfik’a iren teşem devranlar, birbirinden zevkli, Camilerdeki hazırlık feyizli ve gayetle ahenkli olarak çok Mevlâyı zikirdir zikir. defa sabah namazı vaktine kadar bık- Selâtin camilerinde, kürsü şeyh- tırmadan, usandırmadan vecd içine ilâhisi ile ayağa kalkılır ve devrana gi- lerine mahsus “mev’ıza”lar, minare sürüp giderdi. Bunların en ihtişamlı- rilirdi. Hicaz perdesinde başlar, türlü mahyaları, mahyalarda türlü resim- sı Kocamustafapaşa’da Sünbül Efendi tavırlara geçerek gittikçe artan coş- ler, bu ayların girmesile hazırlanma- hankahında olurdu. Drağman Sünbülî kunlukla devam edip giderdi. Nured- ya başlardı. Üç ayların başında “müj- tekkesinin son postnişini Şerefüddin din’lilere mahsus olduğu halde biraz deci kandil” ile beraber giren ve Efendi merhum, aynı zamanda bu Eşrefi usulüne kayan ve benzeyen “Ta- birbirini ara ile takip eden kandille- makam-ı âlide “piş-i kadem” (Şeyhin re daha sonra gelen ramazan, kadir kıdemli muavini) bulunuyordu. Bas- ve bayram gecelerine eskiler “leyali-i bariton sesiyle ve çok güzel idaresiy- mübareke” derlerdi. Pek azametli şe- le gayetle ustalıklı devran ettirdiğin- kilde geceli gündüzlü kutlanıp ihlâs den, devranın birinci faslını açmak ve içinde ihyâ edildiğinden tekke ve ta- yürütmek, usulen ve daima “piş-i ka- rikat mensuplarınca da “ihya gecesi” dem” efendiye aitti. Sünbül Efendi ha- denilmişti. Cami ve tekkelerde bu ge- nikahında, şeyh Şerefüddin Efendinin celere mahsus olarak yapılan çok ce- idaresindeki devran zikrine, bundan maatli ve cemiyetli ibadetler, Müslü- dolayı doyulmaz ve dayanılmazdı. man gönüllerini, hakikaten ihyâ ve imar etmekte idi. Karagümrük’deki cümbüşlü zikirler Kandillerin gelişi, sadece minare- lerin donatılması, akşam sofralarına Keza Karagümrük’te, Hz. Nured- simid, çörek konulması veya sokak din âsitanesinde yapılan zikirler de, başlarında mahalle delikanlılarının pek cümbüşlü olurdu. Dergâhın son “sebil-ül-lah, sebil-ül-lah…” diye ge- postnişini, yoluna pek çok sadık ve lene geçene su dağıtmış olmasından münevver bir zat olan fahr-ül meşa- ibaret bırakılmamıştı. Ayrıca kandil yih Fahreddin Efendi de (şimdi bir 70 DERİN TARİH / 2017 HAZİRAN
——————————————————————————————— Eski Ramazanları Yeniden Hatırlamak vaf Tevhidi”nin ilâhi gulgulesi, tevhid Aleme rahmet saçarlar » Âsitanenin âsitanesi ile mest olmuş, ağızlardan ve gönül- Mü’mine hulle biçerler İstanbul usulüyle zikrullahın yapıldığı Karagümrük lerden arşa yükselir, pek kudretli bir Nureddin Cerrahî Âsitanesi ve on sekizinci musiki ihtifal ve ihtilâli halinde bü- Gelince berat gicesi, postnişin Fahreddin Efendi. tün kalpleri ve gök kubbeyi sarardı. ilâhisi daha ziyade Halveti tekkelerin- hamîd zamanına kadar devam etmiş Gönülden dualar de okunurdu. Yahut Emir Sultan’ın: olan “Surre-i Hümayun alayları”nda, son “Surre Emîni”, Fatih ders-i âmla- Halkın “Defderlerin dürüldüğü ge- Açılmış dükkânlar kurulmuş Pazar rından Fıkıh ve Hadîs alimlerinden ce” dediği “Berat Gecesi”nde, her Müs- Canlar mezad olur dellâller gezer Tireli Hacı Kâmil Efendi (Ertuğ) mer- lüman evinde, akşam ezaniyle yat- Oturmuş Ümmetin beratın yazur hum idi. sı arasında, yahut yatsı namazından Hakka mahvûb sultanı buldum, sonra, seccadeden kalkmadan, Al- Hulâsa gerek “üç aylar” dediğimiz lah’ın said kulları arasına katılmak, ilâhisine geçilirdi. Veya Seyyid Velâ- Recep, Şaban ayları ve onları takip yani necat bulmuş, saadete erişmiş yed’in: eden Ramazan-ı Şerif, daha görülme- kullardan olmak için: den, gelmeden aylarca önce hazırla- Gönüller irince zevk-u sâfaye nan bin bir ihtimam ve ihtiram ile kar- “Yarabbi sen eğer benim ismimi şa- Bakımaz çekilen cevru - cefaya şılanırdı. “On bir ayın bir sultanı” tam kiler defterine, ehl-i cehennem olarak manasıyla ibadet ayına yakışan bir şe- yazmış isen, sen onu said’e tahvil bu- İrişdik Hakteâlâdan atâye kilde mübarek bir vekarın doyulmaz yur” mealindeki duaya devam edilir Şereflendik bu şeb elhamdülillâh, hazzı içinde kutlanır ve uğurlanırdı. ve “beraatını sağ eline alanlardan ey- le bizi” temennisi, üst üste tekrar olu- ilâhisi onu takip ederdi. Not: Cemaleddin Server Revnakoğlu’nun, nurdu. Padişahın, haremeyn-i muhtere- Tarih Konuşuyor, Cilt: 1 / Sayı: 6 / Temmuz 1964 tarihli nüshasında yayınlanan Evlerde ve tekkelerde berat gecesi- meyn ahalisine gönderdiği Surreler4 yazısından iktibas edilmiştir. ne mahsus okunması âdet ve usulden için mükellef alaylar tertiplenirdi. olan ilâhiler de vardı. Meselâ Bursalı “Emanet”ler, Berat gecesinden önceki Dipnotlar İsmail Hakkı’nın: günün sabahında yola çıkarlardı. 1. Ninelerimiz, dedelerimiz üç ayları ve diğerlerini Muharrem- Yazılır halkın beratı İçi altın ile doldurulmuş ve padişa- den başlayarak şöyle sayarlardı: Aşure, Safer, Büyük Mevlüd, Gelince berat gicesi hın mührü ile mühürlenmiş keselere Küçük Mevlüd, Büyük Tevbe, Küçük Tevbe, Recep, Şaban, Ger hayatı ger mematı inci püsküllü, altın zincirli kandiller, Ramazan Bayramı (Şeker Bayramı), Aralık, Kurban (Kurban Gelince berat gicesi askılar, alemler ve levhalar gibi mil- Bayramı yahut Hacılar bayramı). Cennet kapusun açarlar yon değerinde hediyeler de ilâve olu- 2. Mevlevi dervişlerinin, sema âyin-i şerifi sırasında sırtlarına nurdu. Surre alayının başında “Surre giydikleri kırmalı etekli entari. Emini” denilen şurefadan bir zat bu- 3. Eskiden halk şairlerinin toplanıp karşılıklı şiirler söyledikleri lunur; gönderilen bu kıymetli hediye kendi kahvelerinde ortaya atılan bir muammaya cinaslı ve “Atıye”lerin hepsi bu zata teslim ve ve cemiyetli şekilde karşılık verilinceye kadar tavanda asılı emanet edilirdi. Sultan İkinci Abdül- duran manası çözülmemiş kapalı mefhum. 4. Aslı “Surre-i Zer” Haremeyn-i Muhteremeyn (Mekke Medi- ne) halkına dağıtılmak üzere padişahın resmen gönderdiği içi altınla doldurulmuş keseler. 2017 HAZİRAN / DERİN TARİH 71
MDoirsaysaM——et—inl—er—————————————————————————————————————— İslam âlimi, politikacı ve devlet adamı Prof. Kâmil Miras (1874- 1957) günümüzde çok tartışılan teravih namazı meselesine Tarih Dünyası dergisinin 1 Ocak 1965 tarihli sayısında çıkan “Bir Ramazan Musahabesi-Teravih Namazı” başlıklı yazısıyla yarım asır önce noktayı koymuş. Bir bölümünü teberrüken takdim ediyoruz. » Prof. Kâmil Miras TERAVİH NAMAZI HZ. PEYGAMBER SÜNNETİDİR (Tarih Dünyası, 1 Ocak 1965, Sayı: 2, Ramazan ayına mahsus ibadetlerimizden maza karşı pek ziyade rağbet gösterilmişti. Yıl: 1, s. 167-168) birisi de teravih namazıdır. Teravih namazının İkinci, üçüncü gece cemaat son derece artmış- Ramazan’a olan bu nisbet ve hususiyetinden tı. Üçüncü yahut dördüncü gece Resul-i Ekrem 72 dolayı camilerimiz bu ayda elektrikle donatı- teravih kıldırmağa çıkmadı. Ertesi gün sabah lır. Elektriği bulunmayan yerlerde kandillerle namazından sonra bunun sebebini izah ede- süslenir ve bir meserret kaynağı olur. Teravih rek: “Teravih kıldırmağa benim için bir mâni namazları bu nuru istiğrak içinde cemaatle kı- yoktu. Yalnız sizin bu namaza karşı fazla alâ- lınır. Halbuki cemaatle kılınması da teravih ka ile devam etmeniz üzerine farz kılınmasın- için ayrı bir nur, ayrı bir sürur membaı olur. dan, sonra da devamsızlığınızdan endişelen- Cemaatle kılınmak farz namazlara ait hususî dim. Artık bu Ramazan namazını evlerinizde bir şereftir. Umumiyetle sünnet ve nafile na- kılınız!” buyurdu. Bunun üzerine münferiden mazlar cemaatsiz ayrı ayrı kılınır. Bu umumî kılınmağa başlandı. Hz. Ebubekir’in (ra) hilâfe- kaideden yalnız teravih müstesna olarak sün- ti zamanında da bu suretle cemaatsiz kılınma- net bir namaz olduğu halde cemaatle kılınmak ğa devam olundu… şerefini haizdir. Bu sebeple Ramazan’dan baş- ka zamanlarda farz namazlarla bile ilgilenme- Hz. Ömer’in (ra) hilâfetinin ilk günleri de bu yen kimselerin teravih namazına dinî bir vecd suretle geçti. Ömer, bir Ramazan gecesi mes- ile devam ettiklerini görürüz. citte herkesin münferiden teravih kıldıkları- nı görünce yanında bulunanlara: “Bu cemaati Teravih namazı, istirahat ibadeti demektir. bir imam arkasında toplamak daha doğru ola- Resul-i Ekrem Efendimiz bu namazı kılarken caktır!” dedi. Ve Übeyn bin Kâb’ı teravih ima- her dört rekât arasında bir müddet istirahat bu- mı tayin etti. O zamandan itibaren cemaatle yurduğu için bu namazımızın her dört rekâti- kılınmağa başlandı. Ashaptan hiçbirisi cemaat- ne bir teraviha denilmiş ve yirmi rekâtine de le kılınmasına itiraz etmediği gibi ashabın en cemi sıgasiyle teravih namı verilmiştir. (...) yüksek âlimlerinden Hz. Ali: “Allah Ömer’in kabrini nurlandırsın! Nasıl ki o bizim mescit- Teravih namazının hatim ile kılınmak gibi lerimizi teravih namazının feyzi ile nurlandır- bir hususiyeti daha vardır ki: Otuz cüz’den iba- dı” diye cemaatle kılınmasını tahsin etmiştir. ret olan Kur’an-ı Kerim’in her cüzünün bir te- Bu hususta hatıra gelebilen bir suali İmam Ebu ravih namazında okunması suretiyle Kur’an’ın Yusuf, üstadı İmam-ı Âzam’dan sormuştur: “Te- hatim edilmesidir. Hatimle teravih kılmak ol- ravih namazının hükmü nedir? Bu namazın dukça külfetli olduğu için çok az müminlerin cemaatle kılınması Peygamber tarafından bı- iştirakı ile kılına gelmiştir. Teravih namazının rakıldığı halde Hz. Ömer nasıl bir delile istinat Peygamberimiz ve ashabı zamanlarına ait ol- ederek ihya etmiştir?” İmam-ı âzam şöyle ce- mak üzere ve cemaatle, cemaatsiz kılınmak vap vermiştir: “Teravih namazının Peygambe- suretiyle geçirdiği bir tarihi vardır. Bunun bü- rin devamlı kıldığı ve hiç bırakmadığı sünnet-i tün safhalarını Buhari’nin Sahih’i ile öbür ha- müekkede olduğunda şüphe yoktur. Bunun ce- dis kitaplarından şu suretle hulâsa ediyoruz: maatle kılınması Hz. Ömer’in kendi içtihadı Asr-ı Saadette teravih namazı cemaatsiz mün- eseri değildir. Belki Peygamber zamanında carî feriden kılındı. Yalnız Peygamber Efendimiz olan ve farz kılınır endişesiyle bırakılan bir iki yahut üç kere gece yarısında cemaatle kıl- sünneti ihya etmekten başka bir şey değildir. dırdı. Cemaat tarafından da bu mübarek na-
2017 HAZİRAN / DERİN TARİH 73
Dosya ————————————————————————————————————————— Ramazan RAMAZAN Kadisiye Amuriye’nin Fethi ZAFERLERİ Muharebesi (h. 223 - m. 838) (h. 15 - m. 636) Abbasî halifesi el- Sa’d bin Ebu Vakkas Mutâsım, Teofilos Mikhael kumandasındaki İslam komutasındaki Haçlı ordusu İranlılara karşı kuvvetlerini mağlup kesin bir zafer kazandı. ederek Amuriye’yi fethetti. Mekke’nin Fethi Endülüs’ün Fethi (h. 8 – m. 630) (h. 92 - m. 711) Hz. Peygamber’in (sas) dünyaya geldiği, çocukluk Târık b. Ziyad’ın ve gençlik yıllarını komutasındaki İslam geçirdiği, en önemlisi ordusu gemilerle İspanya Müslümanların ikinci kıyılarına çıkıp bölgeyi kıblesi Kâbe’nin bulunduğu fethetti. Mekke Kureyşlilerin elinden alındı. Bedir Zaferi Rodos’un Fethi Hindistan Seferi (h. 2 – m. 624) (h. 53 - m. 673) (h. 95 - m. 713) Hz. Peygamber’in (sas) komutanlığın- Cünâde b. Ebu Ümeyye Emevîler zamanında daki İslam ordusu el-Ezdî kumandasındaki Haccac’ın vazifelendirdiği müşriklere karşı Be- bir filo Rodos’u fethetti. Muhammed b. Kasım es- dir’de muazzam bir Sakafî Hindistan bölgesindeki zafer kazandı. birçok şehri fethetti. Büveyb Savaşı (h. 13 - m. 634) Müslümanlar Hz. Ömer (ra) devrinde İranlıları Büveyb denilen mahalde mağlup etti. 74 DERİN TARİH / 2017 HAZİRAN
—————————————————————————————————————————— Timeline zaferler ayıdır Harim Çatışması Belgrad’ın Fethi (h. 559 - m. 1164) (h. 927 – m. 1521) Nureddin Zengi Kanuni Sultan Süleyman komutasında Avrupalılara komutasındaki Türk- karşı kazanılan zafer İdlip İslam ordusu Belgrad’ı kırsalı civarında Harim teslim aldı. bölgesinde gerçekleşti. Ayn Calut Savaşı Bosna-Hersek’in Fethi (h. 685 - m. 1260) (h. 791 - m. 1389) Moğolların Müslüman Osmanlı padişahı I. Murad ülkeleri istila etmesi komutasındaki Birinci Kosova üzerine Sultan Baybars, Muharebesi’nde Haçlı koalisyonu Sultan Kutuz’u mağlup dağıtıldı ve Bosna-Hersek etti. fethedildi. Hıttin Savaşı Ermenistan’ın Kıbrıs’ın Fethi (h. 584 - m. 1187) Fethi (h. 829 - m. 1426) (h. 673 - m. 1275) Selahaddin Eyyubî Sultan Baybars tarafından Hıristiyan ordusunu Zâhir Baybars mağlup edip Kudüs’ü Müslümanların elinden geri aldı. liderliğinde Müslümanlar çıkan Kıbrıs yeniden Ez-Zellaka Ermenistan’ı fethetti. Muharebesi fethedildi. (h. 479 - m. 1086) Ramazan fetihle- Endülüs’te Murabıt rini gösteren bu Yusuf bin Taşfin, timeline Mescid-i Kastilya Kralı VI. Aksa’ya nazır bir Alfonso’yu mağlup etti. okulda öğrencilerin hazırladığı ve yan- da görseli bulunan listeden ilhamla hazırlanmıştır. Fotoğraf: MUSTAFA ARMAĞAN 2017 HAZİRAN / DERİN TARİH 75
Dosya ————————————————————————————————————————— 76 DERİN TARİH / 2017 HAZİRAN
Kraliçe I. Elizabet Sultan III. Murad’la Niçin İttifak Yaptı? Papa 16. yüzyılda Kraliçe Elizabet’i kâfir ilan edince, İngiltere Osmanlı Sultanı III. Murad’la ittifak arayışına girdi. Bu süreçte iki ülke arasında siyasî, dinî ve sosyal pek çok etkileşim gerçekleşti. “Batı” ile “Doğu” arasındaki kısa süreli ama sıra dışı ittifakın perde arkasını Londra Queen Mary Üniversitesi’nden Prof. Jerry Brotton Derin Tarih okurları için yazdı. 2017 HAZİRAN / DERİN TARİH 77
Öteki Osmanlı—————————————————————————————————————— » Kraliçe’den Sultan’a mektup var! İngiliz Kraliçesi Elizabet Sultan III. Murad’a samimi mektuplar yazıyor, İspanya’ya karşı siyasî ve dinî bir ittifak kurma çağrısı yapıyordu. Ekim 1579’da Sultan’a yazdığı bir mektupta kendisini “her tür putperestliğe, Hıristiyanlar arasında yaşayıp İsa’nın adını kirletenlere karşı Hıristiyanlık inancının en yenilmez ve en haşmetli müdafii” diye tanımlamıştı. Filistinli Yazar Edward Said Or- hi Komedya adlı destanî şiirinde İslam niteliğe sahip olduğu hesaba katıldı- yantalizm başlıklı kitabını Peygamberi’ni olumsuz bir şekilde ğında aslında bu çok da şaşırtıcı değil. 1978’de yayınladı. Kitap kısa sü- resmettiğini ortaya koyduktan sonra rede Fransızca ve İngilizce konuşan Batılı yazarların, seyyahların, diplo- Bugün Edward Said’in fikirleri, Batı dünyasının “Doğu”ya dair olduk- matların ve âlimlerin bu ikinci sınıf belki de her zamankinden daha ge- ça güçlü ve fakat hurafelerle dolu bir Doğulu imgesini nasıl yeniden üret- çerli. Elbette Oryantalizm’in yayın- anlatı geliştirdiğini, Doğu’yu egzotik tiklerini anlatır. Said’e göre bu anlatı- landığı günden bu yana pek çok şey ama geri kalmış, dolayısıyla daha üs- lar, Batılıların Doğulular karşısındaki değişti. 1978’den sonra Filistin, Afga- tün “Batı” tarafından denetim altında iktidarını ve otoritesini işaret eden bi- nistan, Irak ve Suriye’de yaşananlar; tutulması gereken bir dünya olarak rer göstergedir. El Kaide ve DEAŞ’ın ortaya çıkışı, Ba- tanımladığını sergileyen klasik esere tı ile Doğu arasında bir tür “Medeni- dönüştü. Said bu kitapta analizini 14. Said’in kitabı ile ilgili tartışmalar yetler Çatışması” olduğu yönündeki yüzyıl gibi erken bir tarihten başlatır hâlâ varlığını sürdürüyor. Bugün Or- siyasî söylemi daha da kuvvetlendir- ve İtalyan şair Dante Alighieri’nin İla- tadoğu’da siyasetin 1978 yılıyla kıyas- di. Geçtiğimiz yıllarda İngiltere’nin landığında çok daha kutuplaşmış bir eski başbakanı David Cameron, DE- AŞ’ın “İngiliz hayat tarzına yönelmiş varoluşsal bir tehdit” olduğuna dair açıklamasıyla bu görüşü daha da güç- lendirdi. Donald Trump’ın ABD baş- kanlık seçimleri öncesindeki ateşli popülist söylemi ve ‘Brexit’ -İngilte- re’nin Avrupa Birliği’nden çıkma ka- rarı almasıyla sonuçlanan referan- dum süreci- küreselleşmenin, dinî ve siyasî bir güç olarak İslama yöne- lik aleni düşmanlıkla tanımlanabile- cek etkilerine yüksek telden verilmiş siyasî tepkiler olarak tarihe geçti. Bugün karşı karşıya olduğumuz bu retoriğin temelinde Batı’nın İslam ile ya hiçbir ilişkisi olmadığına veya ilişkisi varsa da bunun ancak bir düş- manlık ilişkisi olduğuna yönelik var- sayımlar yer alıyor. Fakat durum ta- rih boyunca böyle değildi. Bugünün sorunlarını anlamlandırmaya çalışır- ken Doğu ile Batı’nın bugünkünden çok farklı bir ilişkiye sahip olduğu za- manları hatırlamakta fayda var. Bu zamanların en dikkat çekici ör- neklerinden biri, 16. yüzyılın sonla- rında İngiltere’de karşımıza çıkıyor. Bu dönemde İngiltere’nin Protestan Kraliçesi I. Elizabet (1558-1603) salta- natı boyunca pek çok Müslüman hü- 78 DERİN TARİH / 2017 HAZİRAN
———————————————————————————————————— Osmanlı-İngiltere İttifakı Elizabet 1558’de tahta çıktığında, Katolik Avru- EDWARD SAİD’İN pa korkulu gözlerle Protestan bir devletin ku- PATLATTIĞI KAHKAHA ruluşuna şahitlik ediyordu. Katolik Avrupa’nın bu girişime cevabı, İngiliz tüccarlar, diplomatlar 1999 yılında Edward Said’le Yersiz Yurtsuz başlığını taşıyan hatıra kitabı ve seyyahlara kapısını kapatmak oldu. üzerine bir söyleşi gerçekleştirdim. Said bu kitabı kaleme aldığında çok hastaydı, kümdarla ilişkiler kurmuş ve kayda şirketini Rusya ve Safevi İmparatorlu- yayınladıktan dört sene sonra da hayatı- değer bir İngiliz-İslam dostluğu inşa ğu ile ticaret yapması hususunda yü- nı kaybetti. Kendi adıma Said’in çalış- etmiştir. Elizabet’in İslam dostu poli- reklendirmiş, genç bir tekstil tüccarı malarına hep hayranlık duydum. Fakat tikalarının ardında çok yalın bir se- olan Anthony Jenkinson’u Muscovy bu söyleşiyi yaptığım sırada, 16. yüzyılda bep yatmaktaydı. Babası (VIII. Henry) Company’nin keşif gezilerinden biri- Doğu ile Batı arasındaki kültürel alışve- 1533’te Katolik Kilisesi ile köprüleri at- ne başkanlık etmek üzere Moskova riş üzerine çalışıyordum, çalışmamda tığından beri İngiltere Avrupa’da kâ- üzerinden Safevi İmparatorluğu’na Said’in yürüttüğü kimi tartışmaların fir devlet ilan edilmişti. Bu niteliğiy- göndermişti. Jenkinson önce Mosko- yeniden gözden geçirilmeye ihtiyaç le de Martin Luther ve John Calvin’in va’ya gidip burada Korkunç Ivan’la duyduğunu ileri sürmüştüm. Katolikliğe getirdiği eleştirilere hep tanışmış, oradan Safevi İmparatorlu- sempatiyle yaklaşmıştı. ğu’nun topraklarına geçmişti. 1562’de Öğleden sonra çaylarımızı içerken ilk bugünkü Tahran’ın kuzeybatısında önce Said’in hatıraları üzerine konuştuk. İngiltere Kraliçesinin çifte yer alan Kazvin’de, Şah Tahmasp’ın Sonra, biraz da çekinerek, sözü kendi kazancı sarayına ulaştı. Kaderin cilvesine ba- çalışmama getirdim. Kendisine Fatih’in kın ki, zavallı Jenkinson buraya ulaş- 1453 yılında İstanbul’u fethetmesinden I. Elizabet 1558’de tahta çıktığında madan hemen önce Şah, Osmanlı İm- Kanuni’nin hayatını kaybettiği 1566’ya Katolik Avrupa korkulu gözlerle Pro- paratorluğu ile bir barış antlaşması kadar geçen süre zarfında Osmanlıların testan bir devletin kuruluşuna şahitlik imzalamıştı. ‘Kâfir’ damgası yiyip ka- Avrupa kültür ve siyasetinde oynadıkları ediyordu. Katolik Avrupa’nın bu girişi- pı dışarı edilen Jenkinson canını zor rolün, Said’in Oryantalizm’de ileri sür- me cevabı, İngiliz tüccarlar, diplomat- kurtarmış; ülkeyi terk etmeden evvel düğünün aksine, Batı ile Doğu arasında- lar ve seyyahlara kapısını kapatmak Sünni ve Şii İslam arasındaki mezhep ki ilişkilerde Doğu’nun tali bir konumda oldu. Elizabet bunun üzerine kurnaz- farklılıklarını gözleme fırsatını da olduğu yönündeki görüşle çeliştiğini ca bir adım atarak Londralı tüccarla- bulmuştu. ifade ettim. Bunun üzerine Edward rı anonim şirketler kurup uzak diyar- Said bir kahkaha patlattı. Şaşırmıştım. lardaki Müslüman krallıklarla ticaret Jenkinson’un macerası hüsranla so- Genç akademisyenlerin fikirlerine karşı yapmaları için teşvik etti. Bu şirketler- nuçlansa da, en azından Elizabet’in çıkmasından ve yeni fikirler ortaya de her bir ortak kendi sermayesiyle ti- Katoliklerin egemenliği altındaki Av- atmasından duyduğu mutluluğu ifade caretin finansmanına katkı sunuyor, rupa’da siyasî ve ekonomik olarak var edip üzerine düşündüğümüz konularla sonra da edinilen kârı (yahut zararı) olmanın tek yolunun İspanyol İmpa- ilgili ortak bir siyasî farkındalık sahibi bölüşüyordu. Bu ticarî yapılanma hem ratorluğu’na kafa tutacak denli güç sa- olmanın önemini hatırlattı. külliyetli miktarda paranın toplan- hibi ülkelerle aynı safta yer almak ol- masına imkân tanınıyor, hem de na- duğu yönündeki inancını tazelemişti. Filistin Millî Konseyi’nin üyesi ve kit darboğazında kıvranan Kraliçe’nin İspanyol İmparatorluğu ile boy ölçüşe- 1980’lerde Filistin’in cebinden metelik çıkmamış oluyordu. bilecek tek güç İslam coğrafyası, özel- kaderinin tayinine Bu sayede Kraliçe Elizabet Doğu ile ya- likle de Osmanlı İmparatorluğu’ydu. ilişkin müzakerelerin pılan bu kazançlı ticareti teşvik eder- önemli bir aktörü ken aynı zamanda İngiliz tüccarları 1570’de Papa V. Pius kendisini he- olarak Edward Said Kuzey Afrika’nın Berberi ülkelerinden retik/sapkın ilan ettiğinde Elizabet’in için Ortadoğu’nun doğuda Safevi İmparatorluğu’na kadar kafasındaki bütün soru işaretleri or- geçmişini anlamak uzanan geniş bir coğrafyada siyasî, tadan kalkmıştı. Katolik dünyası açı- demek, bugünü- hatta askerî ittifaklar kurmak için sından hem Protestanlığı, hem de İs- nü, hatta yarınını aracı olarak kullanıyordu. lamı kâfir ilan etmenin istenmeyen dönüştürmek sonuçlarından biri, bu iki dini siyasî anlamına geli- Kraliçe Elizabet 1560’lı yılların ba- ve ticarî bir ortaklığa itmek olmuştu. yordu. şında, Moskova Şirketi (Muscovy Com- pany) adını taşıyan ilk İngiliz anonim I. Elizabet kâfir ilan edildiğinde bu kararın pek çok sonucundan biri 2017 HAZİRAN / DERİN TARİH 79
Öteki Osmanlı—————————————————————————————————————— de, Papa’nın çok uzun zamandır yü- yaşayıp İsa’nın adını kirletenlere kar- karşısında durması için ikna etmeye rürlükte olan bir yasağından, Müslü- şı Hıristiyanlık inancının en yenil- çalıştı. Bundaki amaç, 1588’de yelken manlarla ticaret yapma yasağından mez ve en haşmetli müdafii” olarak açan İspanya’nın Yenilmez Armada’sı- kendisinin azade olmasıydı. tanımlıyordu. Sultan Murad ile ken- nın hareket planlarını bozmaktı. disi arasında, verilen dinî savaş bakı- Elizabet takip eden 10 yıl içinde bu mından bir ortaklık kurarak Sultan Harborne’un görevi aynı zaman- kez bir başka tüccarı, Norfolklu Wil- Murad’ı “Yenilmez prens, Türk kral- da pek çok kişinin din değiştirmesi- liam Harborne’u, bu kez bir başka ye- lığının en yüce ve kudretli hâkimi, ne de sebep oldu. Kendilerini dünya- ni ticarî kuruluşu, The Levant Com- Şark diyarının en bağımsız hüküm- dan tecrit edilmiş hisseden İngilizler, pany’yi temsilen ve bu kez Türklerle ranı” olarak selamlıyordu. Sultan Mu- İslamı Protestanlıktan daha çekici bir ittifak kurmak üzere Osmanlı İmpa- rad da bunlara dostane ve hoşça ya- din olarak benimsediler, zira İspan- ratorluğu’na gönderdi. Osmanlı Sulta- zılmış mektuplarla cevap veriyordu. ya’nın askerî kuvveti ve saldırgan- nı III. Murad Harborne ve beraberin- İkili arasındaki yazışmalar 1595 yılı- deki İngilizleri “zımmî” kabul etti. na değin sürdü. lığı ile şekillenen 1570’li yıllarda Bunun anlamı, bu kişilerin belli bir Protestanlık ortadan kalkma teh- miktarda vergi ödemek şartıyla Sul- William Harborne sekiz yıl İstan- likesiyle karşı karşıyaydı. 1577’de tan’ın himayesi altında rahatça tica- bul’da kaldı ve ‘Luther’in Elçisi’ di- ret yapma hakkına sahip olmalarıydı. ye anıldığı Osmanlı sarayı ile yakın Büyük Yarmouthlu tüccar Sam- Sultan Murad’ın gücü, çok kültürlülü- ilişkiler kurdu. Bu sekiz yıllık elçi- son Rowlie Türk korsanları ta- ğü ve çok dinli, çok dilli toplulukları lik görevi muazzam neticeler verdi. rafından kaçırıldı, hadım edil- imparatorluğunun zayıflığının değil, İngiltere ve Osmanlı Devleti arasın- di ve zorla Müslüman yapıldı. aksine gücünün bir nişanesi olarak da ‘kapitülasyonlar’ adı verilen ve kucaklamasında yatıyordu. Bugünler- 1922’ye kadar yürürlükte kalacak ilk 1580’li yıllara gelindiğinde de güce dair bu yaklaşım unutulmuş diplomatik anlaşmayı Harborne im- Hasan Ağa olarak namı yü- gibi görünüyor. zaladı. Harborne ayrıca Osmanlı İm- rümüştü; Cezayir Valisi’nin paratorluğu’nun başka vilayetleri- emirleri altında vilayetin ha- İngiliz-İslam ittifakı ne, Kahire’ye, İskenderiye’ye, Şam’a, remağası ve defterdarıydı. Trablusgarp’a, Kudüs’e ve Halep’e kon- Elizabet’in tüccarları Harborne’un soloslar atadı. 1580’li yılların sonun- Rowlie, Harborne’un kendisi- desteğiyle kaçak mal ticaretine baş- da Elizabet’in baş casusu Francis Wal- ladılar. İngiltere’den aldıkları hurda singham’ın teşvikiyle Sultan Murad’ı demirleri İstanbul’a getiriyor, bura- Akdeniz’de İspanyol donanmasının da eritildikten sonra İspanya ve Safe- vi İmparatorluğu’na karşı yürütülen » Muhammad el-Annuri savaşlarda kullanılan levazımata dö- nüştürülüyordu. Metallerin kaynağı Katolik kilise ve manastırların çatıla- rı ve çanlarıydı. İspanyollar bu girişimi öfkeyle kar- şıladılar. 1582’de İspanyol İmparator- luğu’nun Londra elçisi Kral II. Philip’e yazdığı mektupta İngilizlerin “yüklü miktarda kalay ve kurşunu ele geçi- rip Türklere sattığını, Türklerin bu madenler karşılığında İngilizlere ne- redeyse ağırlığınca altın verdiğini, kalayın silah dökümü, kurşunun da levazımat yapımında kullanıl- dığını” yazıyordu. Elizabet şimdi Sultan III. Mu- rad’a samimi mektuplar yazı- yor, İspanya’ya karşı siyasî ve dinî bir ittifak kurma çağrısı yapıyordu. Ekim 1579’da Sul- tan’a yazdığı bir mektupta kendisini “her tür putperest- liğe, Hıristiyanlar arasında 80 DERİN TARİH / 2017 HAZİRAN
———————————————————————————————————— Osmanlı-İngiltere İttifakı » İngilizler 16. yüzyılda İspanyol- ların Yenilmez Armadasıyla baş edebilmek için ticaret amaçlı da kullanılan askerî gemilerini Akdeniz’de dolaştırmaya başladılar. İspanyol armadasıyla savaşan İngiliz gemilerini tasvir eden bir tablo. nin yeniden Protestan olmasını uma- ğı -bugünkü Fas- hükümdarı Ahmed İSLAMDAN İNGİLTERE’YE rak yazdığı mektubunu kibar bir dil- el-Mansur’la yeni bir ittifak kurup İn- HEDİYE KELİMELER le reddetmiş; Protestanlığı değil, yeni giliz-İslam dostluğunu pekiştirmenin hayatının kendisine getirdiği bolluk yollarını arıyordu. 1585’te Müslüman- Türkiye, Fas ve Safevi İmparator- ve nüfuzu tercih etmişti. Bu dönemde larla ticaret yapmak üzere bir başka luğu ile yapılan (ve sözü edilen dö- Müslüman olan yüzlerce kişiden yal- anonim şirket kuruldu. Barbary Com- nem boyunca devam eden) ticaret, nızca biriydi. Bu kişilerin pek çoğu İn- pany adı verilen bu şirket, bugünkü Elizabet İngiltere’sinin ekonomisini giliz ve Hıristiyan vatanlarından çok Fas Krallığı sınırları içinde faaliyet baştan aşağıya değiştirmiş; insan- uzaktaki Müslüman diyarlarda yaşa- gösterecekti. Burada da ortak dinî çı- ların ne yediğinden ne giydiğine, yacak ve öleceklerdi. karlar ve Katolik İspanya’nın saldır- hatta nasıl konuştuklarına kadar ganlığına muhalefet, iki ülke arasın- her şeyi dönüştürmüştü. Şeker, ipek Katolikleri çıldırtan iş birliği da mekik dokuyan mektuplarda ve ve baharatlara ek olarak İran ve elçilerde ifadesini buluyordu. Osmanlı halıları ve kilimleri Elizabet İngiltere ile Osmanlı İmparatorlu- dönemi evlerinin iç mekânlarını ğu arasındaki ilişkiler öylesine iyiy- Fas, İngilizlere altın ve şeker sa- süslüyordu. ‘Sugar’ (şeker), ‘candy’ di ki, 1590’lara gelindiğinde Elizabet, tarken (öyle ki bu şekerler Elizabet’in (şekerleme), “crimson” (kırmızı bu defa Sultan Murad’ın annesi Safiye dişlerini çürütmüştü), İngilizlerden –Türkçeden), “turquoise” (turkuaz - Sultan’a mektuplar yazıyor, birbirleri- kumaş, fakat daha da önemlisi metal ‘Türk taşı’), ‘indigo’ (çivit) ve “tulip” ne hediyeler gönderiyorlardı. Bunlar ve barut yapımında kullanılan güher- (lale, Farsça ‘dulband’ [türban] arasında 1599’da gönderilmiş meka- çile satın alıyordu. İspanya Armada’sı- kelimesinin Türkçe telaffuzundan), nik bir müzik kutusu da yer almak- nın mağlubiyetini müjdeleyen haber hatta ‘zero’ (sıfır) gibi kelimeler taydı. Marakeş’e ulaştığında İngilizler şeh- bu dönemde İngilizceye girmiş, rin sokaklarında neşeyle zafer turuna modern anlamlarını bu dönemde 1580’ler boyunca Türkler tica- çıkmıştı. Bu duruma öfkelenen İspan- kazanmışlardı. Bu aktarımın ardında rette gitgide gelişirken, Elizabet bu yol tüccarlar kutlama yürüyüşü- yatan en büyük sebep şüphesiz ki kez Kuzey Afrika’da ‘Berberi’ Krallı- İngiliz-İslam ticaretiydi. 2017 HAZİRAN / DERİN TARİH 81
Öteki Osmanlı—————————————————————————————————————— JERRY BROTTON KİMDİR? İngiltere Bradford’da dünyaya gelen Brotton, Sussex Üniversitesi’nde İngiliz Dili eğitiminin ardından aynı üniversitede Edebiyat Sosyolojisi dalında yüksek lisansını tamamladı. Londra Queen Mary Üniversite- si’nde Erken Modern Dönem Kartografyası üzerine doktora yaptı. Leeds Üniversitesi’n- de araştırma görevlisi, Royal Holloway’de okutman olarak çalıştı. 2003 yılında geri döndüğü Queen Mary Üniversitesi’nde 2007’de Rönesans Çalışmaları sahasında profesör oldu. Kitapları: Trading Territories: Mapping the Early Modern World (1997), Global Interests: Renaissance Art between East and West (2000), The Renaissance Bazaar: From the Silk Road to Michelan- gelo (2002), The Sale of the Late King’s Goods (2006), Great Maps (2014), A History of the World in Twelve Maps (2012), This Orient Isle: Elizabethan England and the Islamic World (Penguin, 2016) (ABD’de The Sultan and the Queen [Viking, 2016] adıyla yayınlandı). Türkçeye tercüme edilen kitap- ları: Rönesans Sanatı ve Siyaset (Lisa Jardine ile, Kitap, 2006) ve Rönesans (Dost, 2012). » William Faithorne’un 1655’te çizdiği gravürde Kraliçe I. Elizabet, Sir Francis Walsingham ve Burghley 1. Baronu William Cecil yer alıyor. ne saldırıp iki İngilizi öldürmüştü. bir başka entrikayı da ortaya koyu- ta çıkan Kral I. James, İngiltere’yi ye- Duydukları karşısında şaşkına dönen yor. El-Annuri bir Morisko’ydu -yani niden Avrupa ile bütünleştirmek ga- el-Mansur bunları derhal hapse yolla- İspanya’da Müslüman olarak dünyaya yesiyle İspanyollar ile barış imzaladı. yacaktı. gelmiş, sonradan Hıristiyan olmuştu-. Bu ani geri dönüşle İngiliz-İslam itti- Fas ordusunun en seçkin subayları fakının da sonu gelmiş oluyordu. Fa- İngilizler ile Faslılar arasındaki iliş- Morisko kökenli askerlerdi. Bu kişi- kat bu dönem, (Batı ile Doğu) arasın- ki, 1600 yılında zirve noktasına ulaş- ler İspanya düşmanı oldukları kadar daki karşılıklı hoşgörü ve uyumun tı. Faslı elçi Muhammed el-Annuri, Osmanlı’ya da düşmandı. Bunu bilen hüküm sürdüğü kısa bir dönem ola- beraberindeki heyetle birlikte Lond- Elizabet, El-Annuri ile samimi bir di- rak tarihteki yerini aldı. Popülizmi ve ra’ya ulaştı ve Kraliçe’ye diplomatik yalog geliştirip onu ve beraberindeki mezhepçiliği kucaklamanın çok kolay itimatnamelerini sundu. El-Annuri Moriskoları İngilizlerle bir olmaya, göründüğü hoşgörüsüz zamanlarda o kâğıt üzerinde bir tüccar heyetiyle ama Osmanlı’ya değil, İspanya’ya kar- dönemi akla getirmek gerekiyor. birlikte Halep’e doğru yola çıkacak- şı savaşmaya ikna etmeye çalışmıştı. tı. Aslında Elizabet’e Kuzey Afrika’da Jerry Brotton Osmanlı mevzilerine saldırmak üze- Sonradan bu hesapların hepsi rafa Prof. Dr., Londra Queen re askerî bir ittifak kurma teklifiyle kalkarken, el-Annuri Fas’a geri çağı- Mary Üniversitesi Rönesans gitmişti Londra’ya. rıldı. Elizabet’in uzun hükümdarlığı- Çalışmaları Bölümü. nın sonu da yaklaşmaktaydı. 1603’te El-Annuri’nin bu ziyaretine ilişkin hayatını kaybetti ve ondan sonra tah- yazışmalar, Elizabet’le ilişkisindeki 82 DERİN TARİH / 2017 HAZİRAN
Kayıtlar ———————————————————————————————————————— Sultan Abdülmecid’in mükâfatı Kars’ı “Gazi” Yapan Halk Vergi ve Askerlikten Muaf K ırım Harbi’nin (1853-56) son büyük çaplı askerî meşhud olanlarının derece-i hizmetlerine göre nişân- harekâtı Kars Kuşatması’ydı. Rusların 29 Eylül lar i’tasıyla taltiflerine…” 1855 tarihli taarruzu, Kars ahalisinin desteği ile Müşir Mehmed Vasıf Paşa komutasındaki Türk ordusu Yani bu zaferin hatırası olarak Kars ahalisi üç yıl sü- tarafından geri püskürtüldü. Kars halkının kadın-er- reyle bütün vergilerden ve askerî kurradan muaf tutu- kek, genç-yaşlı demeden canlarını siper ettiği direniş lacaktı. Ayrıca altın, gümüş ve bronz “Kars 1272” ma- tarihe altın harflerle yazılacaktı. dalyaları bastırıldı ve şehre “Gâzi” unvanı verildi. Hatta Padişah, alınan kararın bütün Kars ahalisine okunma- Dönemin padişahı Sultan Abdülmecid Kars halkının sını ve kendisinin onlardan ne kadar memnun olduğu- bu başarısını karşılıksız bırakamazdı. Ahalinin devlete nun bildirilmesini istemişti. Anlayacağınız, şehirlerini sadakati öteden beri payitahtın malumuydu. Bu tarihî “gazi” yapan Kars halkı Padişahın sadece taltiflerine de- zaferin karşılığı elbette ödenemezdi, fakat stratejik bir ğil, duasına da mazhar olmuştu. bölgenin düşman elinden kurtarılışının değeri öyle büyüktü ki muhakkak bir tal- tif gerekiyordu. Sonunda Sultan Abdülmecid emir buyurdu. İşte Kars ahalisine mükâfatının 1 Kasım 1855 tarihli hükmünden bir bölüm: “…işbu hizmet-i mûcibü’l-mef- haretin mükâfatı olmak üzere es- nâ-yı harbde ve harbin hitâmın- dan sonra üç sene müddet nefs-i Kars ahâlîsinin kâffe-i tekâlîf- den mu’af olmalarına ve böyle bir vesîle ile hizmet-i askeriye- lerini dahi îfâ eylemiş olmala- rı cihetiyle kur’a-i askeriyenin bu müddetçe nefs-i Kars ahâlî- si hakkında icrasından sarf-ı nazar olunmasına ve esnâ-yı harbde bi’n-nefs yararlığı Kaynak: BOA.HAT, 1648/1-1 (20 S. 1272 / (1 Kasım 1855)) 2017 HAZİRAN / DERİN TARİH 83
Keşifler ———————————————————————————————————————— Sultan Abdülhamid’in Batı’yı Kızdıran 4 Büyük Hamlesi Peygamber Efendimizin (sas) kabrinin ve mescidinin elektrikle aydınlatılması, Musul ve Bağdat petrolle- rini şahsî mülkü haline getirmesi, Endonezya’daki Brandan Emirinin Hollandalıları kovarak Osmanlı bayrağını göndere çekmesi ve dünyanın ilk torpidolu denizaltıları... Bunlar Batı’nın gözünde Sultan II. Ab- dülhamid’i tahttan indirmek için yeterliydi. 84 DERİN TARİH / 2017 HAZİRAN
————————————————————————————————————————— Xxxxxxxxx ARİF EMRE GÜNDÜZ [email protected] BELGE 1 S ultan II. Abdülhamid’in 31 Mart BOA, İ.HUS, 68/7-1-1 Vakası ve sonrasındaki hadiseler üzerine tahttan indirildiği yazılsa 1- Musul ve Bağdat petrollerini işletme hakkı da işin perde arkası çok farklı. Sultan’ın 34 yıllık saltanatında izlediği siyaset ve Sultan II. Abdülhamid Musul’daki kendisinden sonra ailesine geçecekti. düvel-i muazzamaya karşı uyguladığı petrol madenlerinin önemini ve Batı- Tahsin Paşa imzalı 18 Eylül 1898 tarih- politikalar tahttan indirilmesine gide- lı devletlerin bu topraklar üzerindeki li iradede (BELGE 1) şu ifadeler kulla- cek süreci başlatmıştı. emellerini erken fark etmişti. Bu se- nılmıştı: beple Musul’daki petrol madenlerini Aslında 1876’da tahta geçerken bile Hazîne-i Hâssa üzerine geçirerek şah- “Musul Vilâyetinde bulunan neft ve pet- nasıl bir siyaset güdeceğinin sinyallerini sî mülkü hâline getirmişti. Bununla rol madenlerinin taharri ve işletilmesi im- -anlayabilenlere- vermişti. Meşrutiyet’in yetinmemiş, kendisinden başka kim- tiyâzı bâ-fermân-ı âlî münhasıran Hazîne-i ilanını kabul etmiş, ilk etapta pasif bir senin işletmesine dahî izin vermemiş- Hâssa’ya âid olduğu gibi Bağdad Vilâye- padişah görünümü çizmişti. Devlet-i tir. Maksadı, Batılı güçlerin Kıbrıs ve ti dâhilinde de ehemmiyetli petrol maâdi- Aliyye’nin içinde bulunduğu sıkıntılı sü- Mısır’da yaptıklarını Musul’da da yap- ni bulunmakda idüğünden ve yekdiğeri- reçten çıkabilmesi için o günlerde böyle malarını önlemekti. Bir diğer amacı da ne muttasıl olan bu iki vilâyet dâhilindeki davranmak gerekliydi. Ancak Sultan’ın bu petrol madenlerini Osmanlı Devle- maâdinin idâreleri tevhîd edilmedikçe is- kafasında tasarladığı Osmanlı Devleti, ti’nin işletmesi ve gelirinin tamamının tifâde hâsıl olamayacağından Bağdad Vilâ- bir ucu Japonya’ya, diğer ucu Atlas Ok- Osmanlı vatandaşları için kullanılma- yeti dâhilinde petrol ve neft maâdini tahar- yanusu’na uzanan bir nüfuz alanına sa- sıydı. Ancak yıllar geçtikçe Bağdat ve ri ve işletilmesi imtiyâzının dahî Hazîne-i hipti. Ayrıca İslam Halifesi olmasının da civar şehirlerde de petrol olduğu orta- Hâssa-i Şâhâneye i’tâsı…” bir gereğiydi. ya çıktı. Batılı iş adamları bu petrolle- ri çıkartıp işletmek için Sultan II. Ab- Kısaca, Musul Vilâyetindeki pet- 27 Nisan 1909 günü hazırlanan hal’ dülhamid’den izin istemeye başladılar. rol madenlerinin, Bağdat Vilâyetinde- fetvasındaki sebepler baştan sona düz- Sultan hiçbirine izin vermediği gibi ki petrol madenlerinden ayrı düşünü- mecedir. Sultan’ın Osmanlı Devleti’nin Bağdat Vilâyetindeki petrol madenle- lemeyeceği ve birleştirilerek Hazîne-i bekası ve İslam dünyasının sömürgeci rinin de Hazîne-i Hassa’ya ait olduğu- Hâssa’ya devredilmeleri kararı ve- devletlerden kurtulabilmesi için gerçek- na dair talimatname yayınladı. Bu du- rildiği ifade edilmiştir. Sultan II. Ab- leştirdiği ve tahttan indirilmesinin yo- rumda Irak’ın bütün şehirlerindeki dülhamid’in ileri görüşlülüğünün de lunu açan birçok faaliyeti hal’ ilanının petrol madenlerinin işletilme hakkı belgesidir aynı zamanda. Ayrıca belirt- arkasındaki asıl sebeplerdir. Bunlardan Sultan’a ait oluyordu. Ayrıca Sultan pet- memiz gerekir ki, Sultan tahttan indi- fazlaca üzerinde durulmayan 4 gerekçe rol madenlerinin mülkiyetini Hazîne-i rildikten birkaç ay sonra Hareket Or- bile Batılı devletlerin gözünde Sultan II. Hâssa’ya geçirdiği için emr-i Hakk va- dusu güdümündeki yeni hükümetin Abdülhamid’in tahttan indirilmesi için ki olur da ahirete göçerse, bu mülkler ilk icraatlarından biri, Musul petrolle- yeter sebeptir. Çünkü Sultan’ın bugün rinin işletilmesi için ihaleye çıkarmak bile bazı ayrıntılarını çözemediğimiz olmuştur. projeleri, çalışmaları ve cihanşümul si- yaseti başarıya ulaştığı takdirde Batı’nın sömürgeci düzenini çökertebilecekti. İşte Batı’nın gözünü korkutan o icra- atlarından 4’ü: 2017 HAZİRAN / DERİN TARİH 85
Keşifler ———————————————————————————————————————— 2 Dünyanın ilk torpidolu denizaltısı Dünyadaki teknolojik ve ilmî geliş- izin istedi ve 6 Eylül 1886 Pazar- meleri yakından takip eden Sultan, İs- veçli silah ve denizaltı imalatçısı Nor- tesi günü dünyanın ilk torpido- denfeld’e iki ayrı denizaltı siparişi vermişti. Bu denizaltıların daha önce lu denizaltıları denize indirildi. üretilenlerden farkı, torpidolarının da olmasıydı. O zamana kadar denenme- Bahriye Nâzırı Hasan Hüs- miş bir projeydi bu. Eğer bir denizaltı- ya torpido eklenebilirse ve bunda ba- nü Paşa, 2 Eylül 1886 tarihinde şarılı olunursa, binlerce kilometrelik deniz kıyılarına sahip Osmanlı Devle- Sultan II. Abdülhamid’e sundu- ti için ciddi bir savunma gücü olacak- tı. Çanakkale Savaşı’nın seyrini değiş- ğu maruzatında, (BELGE 2) tor- tiren sürecin önemli köşe taşlarından birinin, İtilaf devletlerine ait büyük sa- pidolu denizaltıların imalat süre- vaş gemilerinin mayınlarla batırılma- sı olduğu hesaba katıldığında, torpido cinin gecikmesinin temel sebebi atan bir denizaltının önemi daha iyi anlaşılır. olarak gösterilen işçilerin ücret- Denizaltılarla Hazine-i Hassa Nezâ- lerinin zamanında ödenmemesi reti ilgilenmekteydi. Bu durum mas- raflarının bizzat Sultan II. Abdülhamid meselesinden de bahseder. Maru- tarafından karşılandığını gösteriyor. Sultanların mülkiyetindeki menkul zatında bu iddialara cevap veren ve gayrimenkul mallarla ilgili işlem- Hasan Hüsnü Paşa, bu iddiaları ya- BELGE 2 leri yürüten Hazîne-i Hassa teşkilatı, en büyük gelişimini onun zamanın- lanlarken, montajda çalışan perso- da göstermiştir. Osmanlı Devleti için hayatî önem taşıyan birçok hadisede nelin Bahriye Nezâreti’nde görevli Hazîne-i Hassa’nın adı geçmekte ve onun rolünden bahsedilmektedir. Bu asker ve zabitlerden meydana gel- durumla denizaltıların imalatı süre- cinde de karşılaşıyoruz. Sultan II. Ab- diğini ifade etmiştir. Daha doğrusu, dülhamid, denizaltıların inşa sürecini bizzat takip etmiş, masrafını tabir-i ca- dışarıdan hiç kimseyi imalatta ça- izse cebinden karşılamış ve her aşama- sında müdahil olarak rapor istemiştir. lıştırmadıklarını beyan eder. Ayrıca Denizaltıların İstanbul’a vapur- Sultan’ın emriyle yevmiyelerin arttı- la parçalar hâlinde ulaştıktan sonra, tekrar birleştirilmek üzere Tersâne-i rıldığını ve montajı tamamlanan ilk BOA, Y.PRK.ASK, 35/2-1-1 Âmire’ye getirildiğini biliyoruz. Sul- denizaltının 6 Eylül 1886 Pazartesi gü- tan, montajı tamamlanan ve dünya tarihinde bir ilk olan torpidolu deni- nü denize indirileceğini belirtmiştir: 3- Endonezya’da zaltı hususunda ince eleyip sık doku- “Tahte’l-bahr torpido vapurları Osmanlı bayrağının muş; İngiltere’deki tersanedeki üretim göndere çekilmesi aşamasından İstanbul’da parçalarının i’mâlâtının amelenin yevmiyesi sûret-i birleştirilmesi ve torpido eklenmesine kadar yakından takipçisi olmuştu. muntazamada verilememesinden dolayı 19. yüzyıl boyunca Hollanda tara- terk ve ta’tîl olunduğu meşmû-ı âlî-i haz- Nihayet Bahriye Nâzırı Hasan Hüs- nü Paşa 5 Eylül 1886 Pazar günü, Padi- ret-i cihândârî olması üzerine işbu amele- fından Endonezyalılara reva görülen şah’tan ertesi gün denize indirilmesi planlanan ilk torpidolu denizaltı için nin tezyîd-i mikdârıyla yevmiyelerinin dahî katliamlar, tecavüzler ve asimilasyon muntazaman tesviye kılınarak ve sâir îcâb politikaları 1900 senesine gelindiğin- eden esbâb-ı tesrî’iyyeye teşebbüs olunarak de Endonezya’nın büyük kısmının sö- bunların serian ikmâli muktezâ-yı emr u mürgeleşmesine sebep olmuştu. Fakat fermân-ı hümâyûn-ı hazret-i hilâfetpenâhî- başta Açe olmak üzere hâlâ direnen den bulunduğu ol-bâbdaki tezkire-i husûsiy- Müslüman Endonezyalı sultan ve ra- ye-i asafânelerinde iş’âr buyurulmuş idi 23 calar (emirler) vardı. Bunların tamamı Zilkade sene 1303 tarihli tezkire-i cevâbiy- kendilerini Osmanlı Devleti’ne bağlı ye-i âcizânemle arz ve inbâ kılındığı vech- olarak tanımlıyorlardı. Sultan II. Ab- le ta’tîl-i ameliyyât kaziyyesinin asıl ve esâsı dülhamid 1882 yılında, Hollanda’nın olmayıp amele-i merkûme terk-i hizmet et- Endonezya’da çevirdiği dolapları ye- seler bile çünkü işbu torpidolar i’mâlâtın- rinde takip edebilmek ve İslam Hali- da bulunanların kısm-ı küllîsi zâbitân ve fesi sıfatıyla Endonezyalı Müslümanla- efrâd-ı asâkir-i bahriyye-i mülûkâne oldu- rın hukuklarını muhafaza edebilmek ğundan bu cihet devâm-ı i’mâlâta mâni’ amacıyla Cava adasında Hollandalılar olamayacağı derkâr olarak binâberin sarf tarafından kurulan Batavya’ya bir baş- olunan ikdâm ve izzet semeresi olmak üze- şehbenderlik (başkonsolosluk) açtır- re bunlardan en evvel kurulan bir kıt’asının dı. Bu başkonsolosluk aracılığıyla ge- inşâallâhü teâlâ önümüzdeki pazartesi gü- lişmeleri yerinden takip etme fırsatı nü rû-yi deryaya tenzîli mukadder bulun- yakaladı. Böylece Cavalı ve Güneydo- muş olmakla arz ve beyân-ı keyfiyete ibti- ğu Asyalı Müslümanların yanında ol- dâr kılındı ol-bâbda emr u fermân hazret-i duğunu bütün dünyaya göstermiş olu- men lehü’l-emrindir” yordu. 86 DERİN TARİH / 2017 HAZİRAN
————————————————————————————————————— Sultan II. Abdülhamid 4- Medine’ye elektrik santrali 3 BELGE Elektriğin aydınlatmada kullanıl- BELGE 4 maya başlanması ile başta İstanbul BOA, Y.A.HUS, 403/39-1-1 olmak üzere Osmanlı şehirlerinde BOA, DH.MKT, 1240/71-1-2 elektrik santralleri kurulup işletilme- Hollanda’nın Endonezya’daki Müs- si için birçok girişime bulunulmuştur. Sultan’ın diğer proje ve çalışmala- lüman sultanların ve racaların dire- Ancak bunların içinde en anlamlısı, rında olduğu gibi bu proje de Batı’nın nişini büyük oranda kırdığı günlerde, mukaddes topraklarda bu teknolojinin sömürgeci hedeflerine sağlam bir dar- Batavya Başkonsolosumuz Mehmed kullanılması olacaktı. Sultan II. Ab- be vurdu. Bu türden projeler aynı za- Kemal Bey’den İstanbul’a bir haber dülhamid Hicaz Demiryolu’nun Me- manda ahalinin Osmanlı Devleti’ne ulaşır. Sumatra adasındaki Brandan dine’ye kadar inşasının tamamlan- bağlılığını arttıracak ve Batılı ajanla- şehrinin racası, Hollanda’nın işgali masının ardından Medine’ye elektrik rın çalışmalarını sekteye uğratacaktı. yaymak ve kuvvetlendirmek amacıyla santrali kurulması için talimat ver- Ne var ki bunların gerçekleşmesini en- uygulamaya koymayı düşündüğü de- di. Arap yarımadasının ihmal edilme- gellemek amacıyla 27 Nisan 1909 günü miryolu projesi için Brandan’a gönder- diğini, İstanbul ve Halife tarafından Sultan II. Abdülhamid tahttan indiril- diği kontrol memurunu kovmuştur. her cihette önemsendiğini göstermesi miştir. Topraklarının Osmanlı Devleti’ne ait açısından da dikkat çekici bir girişim- olduğunu ilan ederek Osmanlı bayra- di bu. Hâsılı Batı’nın kara propaganda- Burada ilk kez paylaştığımız belge- ğını göndere çektirir. larını çürütecek türden bir gelişmeydi. ler gösteriyor ki, Batı, Fas’tan Cava’ya kadar uzanan Osmanlı nüfuz alanını Endonezya’da bir şehirde yaşanan Sadârete gönderilen 19 Şubat kırmak için Sultan II. Abdülhamid’i ve basit gibi görünen bu hadise bile 1908 tarihli Dâhiliye Mektûbî Kale- engel görüyordu. Onun tahttan indi- Sultan II. Abdülhamid tahtta olduğu mi yazısında (BELGE 4) şu cümleler rilmesi hedeflerini gerçekleştirmeleri müddetçe Hollanda’nın Endonezya’da geçmekteydi: noktasında en önemli adımdı. her daim diken üstünde olacağının de- lili gibiydi. “Harem-i melâik-hazm-ı Hazret-i Risâ- Arif Emre Gündüz letpenâhînin elektrik ziyasıyla tenvîri muk- Araştırmacı - Yazar. Batavya Başkonsolosumuz Mehmed tezâ-yı emr u fermân-ı hümâyûn-ı cenâb-ı Kemal Bey’in İstanbul’a gönderdiği bu mülûkâneden bulunmasıyla me’mûrîn-i lâ- malumatı Sadrazam Halil Rıfat Paşa, zıme ile âlât ve edevât için muktezî binâ- 14 Şubat 1900 tarihinde Sultan II. Ab- nın Dârü’l-bidâfiye mevki’inde levâzım-ı dülhamid’e şu ifadelerle arz etmiştir ibtidâiyesi bi’l-ihzâr Muharrem’in onuncu (BELGE 3): günü hatt-ı âlî inşaât ve muâmelât nâzırı Müşîr Kâzım Paşa hazretleriyle erkân-ı li- “Sumatra cezîresinin cihet-i şimâlîsinde vâ ve sâdât ve ulemâ ve binlerce ahali hâzır ve Açe memâliki kurbunda kâin olup henüz oldukları hâlde vaz’-ı esâsî icrâ olunduğu doğrudan doğruya Felemenk idâresi altına ve bu vesîle ile de daavât-ı mefrûza-i haz- girmemiş olan Brandan Racasının memle- ret-i Hilâfetpenâhî umûm tarafından tekrâr keti dâhilinden demiryol geçirilmesini taleb ale’t-tekrâr yâd ve tezkâr eylediği hakkında etmek üzere nezdine giden kontrol me’mû- Medîne-i Münevvere muhâfızlığından alı- runu def’ ile râyet-i Osmanî keşîde eyledi- nan telgrafnâme manzûr-ı sâmî-i fehîmâne- ği istihbâr edildiğini mutazammın Batavya leri buyurulmak üzere leffen takdîm kılındı başşehbenderliğinin tahrîrâtı sûreti hâri- ol-bâbda” ciye nezâret-i celîlesinin tezkiresiyle arz ve takdîm olundu efendim” Özetlersek, 10 Muharrem günü Mescid-i Nebevî ile Medine haremi- nin elektrikle aydınlatılması için ge- rekli santral binasının temelinin atıl- dığı ifade edilmiştir. Aşure gününe tevafuk eden temel atma törenine Hicaz Demiryolu’ndan sorumlu nâzır Kazım Paşa ile Medine’nin önde gelen- leri katılmıştır. Elektriğin Medine’ye gelecek olması ahali üzerinde olumlu mânâda büyük bir etki oluşturmuş ve Sultan II. Abdülhamid’e tekrar tekrar dualar etmelerini sağlamıştır. 2017 HAZİRAN / DERİN TARİH 87
Osmanlı Milleti ————————————————————————————————————— Konyalıların Ekmekçi Hayk Efendisi, Ermeniler ile Türkler arasındaki itimadın ete kemiğe bürünmüş hâliydi. Tehcir emri geldiğinde bütün şehir onun için direndi, ağladı. Vatan-ı aslîsine avdeti ise şehre bayram sevinci yaşatmıştı. » Konya Mevlana Türbesi (1890). 88 DERİN TARİH / 2017 HAZİRAN
————————————————————————————————————— Ekmekçi Hayk Efendi EKMEKÇİ HAYK’TAN AVRUPA’YA 102 YILLIK CEVAP HAYK EFENDİ’NİN VERESİYE DEFTERİNDE NİÇİN MÜSLÜMAN KAYDI YOK? MEHMET FATİH CAN [email protected] Ekmekçi Hayk kim midir? Doğma büyüme Konya- çi Hayk Müslüman müşterilerinin lı, Gregoryan bir Osmanlı hesabını tutmaya gerek duymaz. Duruma vakıf olup bu itimadı bi- Ermenisi. İyi bir esnaf, fe- raz kıskanan, yadırgayan komşu- dakâr bir ekmek dağıtıcısı. Sırtın- su Nubar Efendi’ye verdiği cevap da sıcak somunla dolu küfe, aha- aslında bugünün Müslümanlarına linin soğuktan dışarı çıkamadığı tertemiz bir selamdır: günlerde bile aksatmadan sokak “Bunlarda kul hakkı, korkusu sokak dolaşıp kapıdan ekmek satı- var. Haram yemezler. Kayda gerek şı yapan bir seyyar. Üstelik ekme- yok…” ğin bile veresiye olduğu yokluk yıl- Hayk’taki bu itimadı tesis eden larında… o mübarek iklimin, Mehmet Genç Her esnaf gibi Ekmekçi Hayk’ın hocanın tespitiyle “helal lokma da veresiye defteri, vakti gelince medeniyeti”nin asil mensuplarına tahsilat derdi, telaşı izahtan vares- rahmet dileyelim ve devam ede- tedir. Bütün bunlar sıradan şeyler- lim. dir ama sıradan bir Osmanlı Erme- Ölürken bile güzel olan Devlet-i nisi, mesleğinin erbabı bir insan Aliyye büyük bir savaşın içinde- olmaktan öte Hayk Efendi’yi tari- dir; hatta bu harbin Almanlarla he mal eden, geçmişten geleceğe birlikte tek hedefidir. Türlü gaile- mesajlar taşıyan enteresan bir yönü lere etnik fitne de eklenmiştir. Os- vardır: Müslümana güveni, itimadı. manlı’nın gayrimüslim unsurları, Hikâye ilginç. Hayk Efendi’nin aslında kendileri için bir felaket veresiye defterinde Müslüman is- olan bu tuzağa gözü kapalı düş- mine rastlanmaz. Çünkü Ekmek- mektedir. Romantik propagan- 2017 HAZİRAN / DERİN TARİH 89
Osmanlı Milleti ————————————————————————————————————— » Selamet üzere dıka” unvanlı Ermenileri korkunç le öldürülmektedir. Daha dün Bos- “Millet-i sâdıka” kabul edilen Osmanlı ihanete, affedilmez katliama gi- na’da, Kosova’da yaşandığı gibi… Ermenilerine uygulanan zorunlu göç rişmişlerdir. Hemşerilerini, kom- sırasında insanî haklara riayet gösterilmiş, şularını boğazlamakta; ekmeğini Denklem basittir ve dünyanın tehcirin selametle gerçekleşmesi için bütün yediklerinin, tuzuna bandıkları- neresinde çözülürse çözülsün so- tedbirler alınmıştı. Osmanlı Ermenilerini nın, suyunu içtiklerinin köylerini, nuç değişmez: Savaş + İhanet = tasvir eden bir gravür. kasabalarını, şehirlerini ateşe ver- İdam! Halbuki “kerim devlet” mekte; çiçeğiyle, böceğiyle, hayva- problemi farklı çözmeyi denemiş- daların akl-ı selimi iptal ettiği bu nıyla, mahsulüyle yakmakta; su tir: Denklemin sonundan idamı manzara büyük sosyal medeniyeti kaynaklarını dahi zehirlemekte- kaldırmış, yerine tehciri koymuş- karartmak üzeredir. dirler. tur. “Moskoflu”nun, “Frenk taifesi”- Anadolu’nun eli silah tutan er- Tehcirden maksat tedbir nin iğva ve ifsadıyla gözü dönen leri, Yemen’den Galiçya’ya uzanan gün bu gündür, dem bu demdir ze- bir coğrafyada ve türlü mahrumi- Osmanlı arkasını sağlama alma habına kapılan dünün “tebe’a-ı sa- yetler içinde büyük düşmanlarla ve filhakika “ihanet eden unsurla- vuruşurken ersiz, ekmeksiz geride rının intikama maruz kalmaları” kalanlar, ‘sözüm ona’ komşuları tehlikesini bertaraf etme ihtiyacı- tarafından iğrenç tecavüzlere ma- na binaen ve aslında “Alman ka- ruz kalmakta, utanç verici usuller- rargâhı”nın da yönlendirmesiyle böyle bir tedbire başvurmak duru- munda kalmıştır. Yaşanması kuv- vetle muhtemel facialara karşı bu tedbir, potansiyel tehditlere açık unsurları muvakkaten güvenli böl- gelere aktarma ameliyesinden baş- ka bir şey değildir aslında! Osmanlı arşivlerinde araştırma- ya açılan binlerce belgeden öğreni- yoruz ki merkez, tehcirin selamet- le vukuu için bütün tedbirlerin alınması; iaşe ve ibatenin eksiksiz temini gibi hususlarda emirler, ge- nelgeler, kararlar neşretmiş ve uy- gulatmıştır. Hatta bu hususta ih- mali tespit edilen vazifelilerini de şiddetle cezalandırmıştır. Üstelik bu zorunlu göçün men- zili yine vatan sınırları dâhilinde- dir. Mülk ve milletin zayıf anında harekete geçerek isyan edip katli- am yapanlara karşı onların “hayat haklarını” korumaya özen göste- rilmiştir. Fakat umumi harbin ve toplu tehcirin nev-i şahsına mün- hasır şartlarından kaynaklanan hastalıklar ve ölümlere ilaveten yol boyu engellenemeyen intikam saldırıları ve baskınlarla gerçekle- şen infazlar işin acı ve karanlık yö- nüdür. Adını siz koyun. Soykırım mı, bedel mi? 90 DERİN TARİH / 2017 HAZİRAN
————————————————————————————————————— Ekmekçi Hayk Efendi » ”Kayda gerek yok!” Konya sokaklarını mis gibi ekmek kokusuyla dolduran Hayk Efendi, “Bunlarda kul hakkı, korkusu var. Haram yemezler. Kayda gerek yok…” diyerek Müslümanların adını veresiye defterine kaydetmezdi. Kapalıçarşı’da ekmek gramajı ve kalite kontrolünü tasvir eden bir gravür. Konya’nın Ekmekçi Hayk’ına dö- “Ermeni Meselesi” denilen mahut Ne demiştik? Ermeni Hayk’ı necek olursak, Hayk Efendi de zo- hadisenin basirete muhtaç veçhe- Konyalıların “Ekmekçi Hayk Efen- runlu sürgüne tabi tutulmuştur ve sini ve çözümü akl-ı selime bağlı di”si yapan iklime hasret ve selam Konyalının muhalefetine, resmî ipuçlarını ne güzel sergiliyor. olsun. makamlar nezdinde girişimleri- ne, protestolarına rağmen çare bu- Eli soykırım pisliğine bulaşma- Not: Bu hikâye bir yerel sözlü tarih çalışmasını kaynak lunamamıştır. Badema Konyalılar, mış şu milletin mazisinden korka- almaktadır. Katkı sunan değerli tarihçi Dr. Ahmet Uçar’a Ekmekçi Hayk’a bir uğurlama me- cak hali yok. Yok da boyutları kü- teşekkür borçluyum. rasimi tertip etmiş, tarihî tren is- reselleşmiş iftira kampanyalarıyla tasyonunu dramatik bir film sah- baş edebilecek, “dinime dahleden Mehmet Fatih Can nesine çevirmişlerdir. bari müselman olsa” fehvasınca Araştırmacı - yazar. müfteri safına dönüp “biz sizin ce- Beyrut’a tehcir edilen Ekmek- maziyel evvelinizi iyi biliriz” teh- çi Hayk yeni ikamet yerinde ya- didini savurabilecek; gereği için pamaz, kökünden koparılmış bir gerekeni yapabilecek iradeye, öz- çınar gibi kurumaya, dökülmeye güvene, stratejiye ve bunun lojisti- başlar. Fakat ne yapıp edip hem- ğine fevkalade ihtiyacımız var. şerileriyle irtibatını bir şekilde de- vam ettirmeyi başarır. Konyalılar da pes etmez, Hayk Efendi’yi geri getirmek için ne gerektiyse icap edeni yaparlar. Nihayetinde Ek- mekçi Hayk Konya’ya, vatan-ı aslî- sine avdet ettirilir. Dün onu uğurlamak için istas- yona akan şehir, bu sefer istikbal için yığılmış ve meşhur ekmek- çisini, kendinden olan Hayk’ı se- vinçle bağrına basmıştır. Neticede Hayk doğduğu, “doğrulduğu” ikli- me dönme, toprağa orada kavuşup karışma arzusuna nail olmuştur. Hikâyesi de, hatırası da, kabri de Konya’dadır, eskiler bilir (Kabir, Mevlana türbesi karşısında, tarihî Üçler mezarlığındadır). Hayk’ın ve Konyalıların şahsın- da şekillenen bu tablo, aslında şu 2017 HAZİRAN / DERİN TARİH 91
Söyleşi————————————————————————————————————————— Yunan Tarihçi KONUŞAN: SAMET TINAS Dimitri Kitsikis Doktora tezinizde M. Kemal Paşa’nın İzmir’in Millî Mücadele’nin başlangıcında Bolşe- İşgaline İzin Veren vik Lenin hükümetiyle anlaştığını belir- İngiltere ve Fransa’dır tiyorsunuz. Bu anlaşma nasıl gelişti ve Kanada’daki Ottawa Üniversitesi Öğre- sonra neden bozuldu? tim Üyesi Ord. Prof. Dimitri Kitsikis Lenin ve Üçüncü Enternasyonal genel çocukluğundan beri Türk-Yunan dost- luğunun hayalini kuran bir Türkolog. olarak Batılı kolonyalist ve emperyalist Osmanlı İmparatorluğu’nu canlandır- devletlere karşı yürütülen Millî Kurtu- mak düşüncesiyle Türk-Yunan Konfede- luş Mücadelelerini desteklemiştir. Mus- rasyonu’nu öneren Kitsikis’le Türk-Yu- tafa Kemal her ne kadar TKP’nin (Üçün- nan ilişkilerini konuştuk. cü Enternasyonal Mensubu Mustafa Suphi liderliğindeki Türkiye Komünist Partisi) etki alanını daraltmak maksa- dıyla 18 Ekim 1920’de Resmî Türkiye Ko- münist Partisi adında bir parti kurmuş- sa da, son kertede bir milliyetçidir. Yani enternasyonalist değildir ki; Lenin de bunun pekâlâ farkındadır. Sonuç olarak, Yunan-Türk Sahasının Tarihi, 1928-1973 ad- lı kitabımda ortaya koymuş olduğum gi- bi, Sovyet-Türk ilişkileri, bu ideolojik ay- rımlar sebebiyle zarar görmüştü (Çerkes Ethem’in Yeşil Ordu’su, Lenin’in M. Ke- mal’den aldığı talimatla Resmi Türkiye Komünist Fırkası’nı Üçüncü Enternasyo- nale üye yapmayı amaçlayan Tevfik Rüş- tü (Aras) liderliğindeki misyonu Mosko- va’ya kabul etmemesi vb). Rusların daha sonra Yunanlara, “Biz yan- lış yaptık. M. Kemal İngilizlerle beraber hareket ediyor. Biz size destek vermek istiyoruz” dediğini söylüyorsunuz. Bu bil- ginin kaynağı nedir? Sonradan kitap olarak basılan Propa- gande başlıklı doktora tezimde 1922 yı- lında Atina’ya yapılan gizli bir ziyaretten söz ediyorum. Bu ziyareti gerçekleştiren ekip, Üçüncü Enternasyonal’i ve Bolşevik Hükümeti temsilen Atina’da bulunmuş ve İsveç pasaportuyla ülkeye giriş yapmış- tı. Burada zamanın Yunan Komünist Par- tisi sekreteri Gianis Kordatos ile bir araya gelen heyet, kendisine Moskova’nın, Yu- nanistan’ın Türklerle savaştan çıkması için gerekli yardımı sağlamaya hazır ol- duğunu, zira kendilerinin Fransız (İngi- liz değil) emperyalistlerle irtibat halinde olan Mustafa Kemal’e artık güvenmedik- lerini söylemiştir. Kordatos, Modern Yuna- nistan Tarihi adlı Yunanca kitabının 5. cil- dinde bu olayı bizzat anlatır. 92 DERİN TARİH / 2017 HAZİRAN
————————————————————————————————————————— Xxxxxxxxx Gazeteci Ward Price hatıralarında M. Ke- mal’in Pera Palas’ta İngilizlerin emrinde bir vali olarak çalışmaya hazır olduğunu söylüyor. Bu bilgi doğru mu? Bu kesinlikle doğru değil. Ward Price, maaşı, başkanlığını Lord Northcliffe’in yürüttüğü İngiliz Hükümeti Propaganda Dairesi tarafından ödenen bir gazeteciy- di. Price tarafından hazırlanan içerikler, Yunanistan Hükümeti’nin yürüttüğü propaganda faaliyetlerinde kullanılırdı (bkz. Doktora tezim, sayfa 248-249). Yine İngiliz Hükümeti Propaganda Dairesi ta- rafından finanse edilen bir başka İngiliz propagandacı Lord Bryce ise, Treatment of Armenians in the Ottoman Empire, 1915 [Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermenilere Gösterilen Muamele, 1915] başlıklı bir ki- tap yazmıştır (bkz. Doktora tezim, sayfa 442). Hem Price, hem de Bryce’ın maksa- dı, düşman iki ülke olan Bulgaristan ve Osmanlı İmparatorluğu tarafından işlen- diği iddia edilen savaş suçlarını vurgula- maktı. Price’ın 1917 yılında yayınlanan The Story of the Salonica Army [Selanik Or- dusu’nun Hikâyesi] başlıklı kitabının ön- sözü bizzat Lord Northcliffe tarafından yazılmıştır. Fakat bütün savaşlarda ve sa- vaşan her taraf adına, bu tür suçların iş- lenmiş olduğunu unutmamak gerekir. Mustafa Kemal, 1915 Gelibolu Muha- rebelerinde İngilizlere karşı önemli za- ferler kazanmış bir kahramandır. O, sı- radan bir general değildir. Eğer 1918-19 yıllarında İngiliz işgal kuvvetlerine bir mesaj göndermek isteseydi, bunu bir ga- zeteci (Price) üzerinden yapmazdı. Da- ha üst düzey ve resmî bir İngiliz yetki- lisi ile görüşürdü. Lord Kinross, şöyle yazar: “Ward Price görüşmeyle ilgili ola- rak kurmay albaya bilgi verdi... [Kurmay Albay] bu görüşmenin bir kıymet-i har- bîyesi olmadığını söyledi ve ekledi ‘kısa bir süre sonra bu Türk generallerin hepsi kendilerine bir iş arıyor olacak!’” Türk-Yunan Harbi bir İngiliz oyunu mu? İzmir’i işgal etme izni İngiltere Başba- kanı Lloyd George ve Fransa Başbakanı Clemenceau’dan mı alındı? Bu savaşa İngiliz oyunu diyemeyiz. Bu, İngilizlerin Yunanistan’a destek vere- rek 1. Dünya Savaşı arifesinde keşfedi- 2017 HAZİRAN / DERİN TARİH 93
Söyleşi ————————————————————————————————————————— İlginç bir tarihçi len petrol rezervlerini kontrolü altına almak maksadıyla yürüttüğü emper- DİMİTRİ KİTSİKİS KİMDİR? yalist bir savaştır. Hem Lloyd George, hem de Clemenceau, Sör Basil Zaha- Yunan asıllı Türkolog Ord. Prof. Dr. Dimitri Kitsikis 1935’te Atina’da roff’un nüfuzunu kullanarak Venize- doğdu. 1970’ten bu yana Kanada’daki Ottawa Üniversitesi’nde Jeopolitik los’a 15 Mayıs 1919’da İzmir’i işgal etme ve Uluslararası İlişkiler sahalarında dersler veriyor. Farklı tezlerinden biri, izni vermiştir. Bu konuda doktora tezi- Türkler ve Yunanlar arasındaki uzlaşıyı sağlama teşebbüsüdür. Bu iki mille- min “Sör Basil Zaharoff” başlıklı bölü- tin Türk-Yunan Konfederasyonu olarak birleşmesi ve imparatorluk fikrinin müne (s. 349-95) müracaat edilebilir. yeniden hayata geçirilmesi arzusunu taşımaktadır. Ortodoks bir Hıristiyan olmasına rağmen Bektaşî kültürüne ayrı bir yakınlık duyar ve bu tarikatın Yunanistan’da darbe olması bir tesa- Ortodokslukla benzerliklerine işaret eder. düf müydü? Kitapları birçok dile tercüme edilmiş; Ankara’da bulunduğu yıllarda 1922 Eylül’ünde Türkiye’de vazifeli- Başbakan Turgut Özal’a danışmanlık yapmıştır. Yunanistan eski başba- kanı Karamanlis’e de danışmanlık yapan Kitsikis, 1996’dan beri Ara Bölge Yunan subaylar N. Plastiras ve S. Gona- (Endiamese Periohi) dergisinin genel yayın yönetmenliğini yürütüyor. tas liderliğinde gerçekleştirilen ve Kral Türk-Yunan İmparatorluğu ve Yunan Propagandası dilimize tercüme Konstantin’in Atina’daki hükümetinin edilen eserleri. devrilmesiyle sonuçlanan askerî dar- be, İzmir’in Kemalist ordular tarafın- 94 DERİN TARİH / 2017 HAZİRAN dan kurtarılmasından hemen sonra gerçekleştirilmiştir. Bu olay İngiltere Başbakanı Lloyd George’un siyasî ka- riyerini bitiren Yunanistan’ın mağlu- biyetinin bir neticesiydi. Yani Avrupalı devletler tarafından sahneye konmuş bir oyun değildi. İngilizlerin Millî Mücadele esnasında Yunanistan’a yardım ettikten sonra yardımı kesip Türkiye’nin elini kolay- laştırdığı doğru mudur? Desteği kesip işleri kolaylaştıran İngilizler değil, Fransızlardı. İngiltere Hükümeti 1919’dan 1922’ye kadar ge- çen sürede kendi içinde bölünmüştü. Başbakan Lloyd George liderliğindeki ekip Yunanistan’ı destekliyordu, İngi- liz subaylarının etkili olduğu bir baş- ka grupsa Yunanistan’ın [İzmir’i] işga- line karşı çıkıyordu. Türk - Yunan birliği Kimileri Yunanların Osmanlı İmpara- torluğu’nun şemsiyesi altında 400 yıl köle olarak yaşadığını söylerken siz “Türk-Yunan İmparatorluğu” tezini ortaya atıyorsunuz. Bu tür yorumlarda bulunan kişiler Batılılar ya da Batılılaşmış Yunanlar- dır. Zira bütün Batı imparatorlukları emperyalistti ve dünyanın geri kalanı- nı köleleştirmişti. Ara bölge Bizans İm- paratorluğu’nun vârisi olan Osmanlı İmparatorluğu ise “ekümenikti”; tabi- atıyla hiçbir zaman emperyalist olma- dı. Kitaplarımda ekümenik imparator-
——————————————————————————————————————— Dimitri Kitsikis Bugünkü Yunanistan topraklarında, hem Yunanistan’da, hem de Türkiye’de millî bir gün olan 29 Mayıs Fatih’in İstanbul’u ‘fethi’ olarak değil, Bizanslıların Batı’nın hükümranlığından kurtulma günü kabul edilmeli. luklar ile emperyalist imparatorluklar şey, bir taraftan Batı’nın parçalanma- maktan kurtardı. O zamanlar milli- arasındaki farkları detaylı bir şekilde sını beklerken, diğer taraftan da bü- yetçilik tarih sahnesine çıkmamıştı ve ortaya koydum. yük devletlerin hangisinin yanında Bizans İmparatorluğu’nda çok farklı ve hangisinin karşısında saf tutacağı- milletlere mensup çeşitli insanlar ya- Coğrafyamızda Batı emperyalizmine nızı seçmektir. Üç medeniyet bölgesi- şardı. Bununla birlikte İmparatorlu- nin üçünde de farklı bir süper gücün ğun birliğini sağlayan tek bir din var- karşı yeniden bir birliktelikten söz hâkimiyetini görüyoruz: Batı’da ABD, dı: Ortodoks Hıristiyanlık. Bu dinin Ara bölgede Rusya, Doğu’da ise Çin. temelinde Yunanca yer alıyordu ve edebilir miyiz? Bu süper güçlerin tamamen kontrol- Bizans İmparatorluğu çatısı altındaki Batı emperyalizminin Çin ve Os- den çıkmaları halinde yapacakları tek bütün halklara Rum denirdi. Zamanla şey, hâkim oldukları bölgede emperya- bu kelime, Yunanları ifade etmek için manlı İmparatorluklarını 1910 ve 1923 list maksatlarını hayata geçirmek ola- kullanılır oldu. yıllarında ortadan kaldırmasından cak. Ara bölgede Rus emperyalizminin sonra emperyalizmin bütün kurban- yarattığı tehdidi hafifletmenin yegâ- Kitaplarımda, yazdıklarımı basit- ları kendilerini Batı’dan özgürleştir- ne yolu, ABD ile Rusya arasında bir tür leştirmek ve daha kolay anlaşılması- menin mücadelesini verdiler. Bunu “Yeni Yalta” işbirliğini teşvik etmektir. nı sağlamak maksadıyla Roma İmpa- yapmanın iki yolu vardır: Ya Japonya Burada hiçbir cihatçı hareketin başarı ratorluğu, Doğu Roma ya da Bizans veya Kemalist Türkiye gibi kendiniz şansı olamaz. gibi ifadeler kullanıyorum. Bu impa- Batılılaşırsınız ya da din üzerinden gi- ratorluğun halklarını ifade etmek üze- derek ve daha saldırgan bir tavır be- “Çokuluslu bir imparatorluk” olarak re de Yunan ya da Rum diyorum (tabii nimseyerek radikal bir muhalefet inşa bu insanlar arasında yalnızca Yunan- edersiniz. adlandırdığınız Osmanlı İmparatorlu- ca değil, aynı zamanda Türkçe, Sırpça, Bulgarca, Ermenice, Arapça, Arnavut- Bu yolların ikisinin de başarısızlı- ğu’nda diğer milletlere nazaran niçin ça konuşanlar da vardır; yegâne kıstas ğa uğradığını gördük. Hoşumuza git- bunların Ortodoks Hıristiyan olmala- sin ya da gitmesin, dünyaya yön veren Yunanları ön plana çıkarıyorsunuz? rıdır). uhrevî güçler değil, maddî gerçekler- Fatih Sultan Mehmed 1453’te Bi- dir. Batı’yı tamamen ortadan kaldıra- madığınıza göre yapabileceğiniz tek zanslıları Batılı Haçlıların kölesi ol- » Cumhurbaşkanına hitaben Bir Osmanlı hayranı olan Dimitri Kitsikis’in İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yazdığı mektuplar. Kütüphanesini iki kurumdan birine vakfedip karşılığında tek isteğinin ihtiyaç duyduğunda talebeleriyle gelip çalışmak olduğunu ifade ediyor. Vasiyetinin Çamlıca Tepesi’nde bir Bektaşî mezarının yanına defnolunmak olduğunu da özellikle kaydetmiş. 2017 HAZİRAN / DERİN TARİH 95
Söyleşi ————————————————————————————————————————— Osmanlı İmparatorluğu’nun yapı- ğil, çok dinlidir. Dahası, İstanbul’un Devşirme Rumlarla fetih sı, selefi Bizans İmparatorluğu’na gö- fethinden sonraki 100 yıl boyunca re daha sağlamdır. Zira her ne kadar Osmanlı İmparatorluğu’nun diploma- Türk-Yunan İmparatorluğu adlı ki- Osmanlı kendisini Bizans’ın mirasçı- tik dili Rumcadır. Bu dönemden son- tabınızda Fatih Sultan Mehmed sı ilan etmişse de, imparatorluğun tek ra Osmanlılar Türkçe veya Rumca gi- ile Büyük İskender’in benzer yön- bir dine (Ortodoks Hıristiyanlığa) da- bi, İmparatorluk bünyesindeki hiçbir lerinden bahsediyorsunuz. Her iki yalı tabanını, dört farklı milleti (Sün- etnik dili diğerinden üstün tutmama lideri buluşturan müşterek nokta- nîler, Ortodoks Yunanlar, Ortodoks perspektifiyle Osmanlıca denen ve lar neler? Ermeniler ve Yahudiler) içerecek şe- devletin idarî işlerinin yürütülmesi kilde genişletmiştir. Dolayısıyla Os- gayesiyle kullanılan bir dili benimse- Fatih’in yakın çevresinde yer alan manlı İmparatorluğu çok kültürlü de- miştir. bütün devlet adamları, liderliğini Zağanos Paşa’nın yaptığı devşirme VASİYETİ: ÇAMLICA TEPESİ’NE DEFNOLMAK Rumlardır. Fatih ve onun yakınında- ki devşirme devlet adamlarının zih- Ateist bir ailede büyüyen Kitsikis, Atina’da 8 yaşında gittiği bir kilisede yıldırım ninde MÖ 4. yüzyılda Pers İmparator- çarpmasına benzer sıradışı bir tecrübe yaşar. O sırada bunu anlamlandırabilmek- luğu’nun kalıntıları üzerine kurulan ten uzaktır çünkü ailesinden Allah’ın zatı ile ilgili malumat almamıştır. Bir süre “Ekümenik İmparatorluk” gerçekliği sonra Fransa’ya yatılı okula gönderilir ve 17 yaşına kadar burada eğitimine devam son derece berrak biçimde varlığını eder. Ailesinin de etkisiyle kendisini ateist olarak tanımlamaktadır. 15 yaşınday- sürdürüyordu. Fatih, anlaşılır ve haklı ken yatakhanede gördüğü bir rüyada bir melek gelip kendisine şöyle seslenir: sebeplerle, yeni Büyük İskender oldu- “Dimitri, Tanrı senin Hıristiyan Yunanlar ile Müslüman Türkleri bir konfederasyon ğuna ikna edildi. içinde Ege Denizi etrafında yeniden birleştirmeni istiyor.” 20’sine bastığında o güne kadar Ateistim diyerek kendi kendisine yalan söylediğini fark eder. Aslında böyle baktığımızda iki hü- kümdar arasında hiçbir benzerlik Bir gün İstanbul’da Çamlıca Tepesi’ne çıkar ve sahibi meçhul bir mezara denk yoktur. Fatih doğrudan doğruya İs- gelir. Mezar taşında, üzerine atılan madeni para yere düşmez de orada kalırsa kender’in vârisidir. Buna ilaveten bu- dileğin gerçekleşeceğine dair bir yazı görür. Kitsikis dileğini içinden geçirir: günkü Yunanistan topraklarında ya- Tanrı’nın izniyle Hıristiyan Yunanları ve Müslüman Türkleri İstanbul’da birleştire- şayan Yunanlara, hem Yunanistan’da, yim, böylece Osmanlı’yı canlandırabileyim. Ve parayı atar. Yere düşmez, orada hem de Türkiye’de millî bir gün olan kalır. Bu ruhanî tecrübelerine binaen vefatının ardından Çamlıca Tepesi’nde, bir 29 Mayıs’ın Fatih’in İstanbul’u “fethi” Bektaşiye ait olduğunu iddia ettiği mezarın yanına defnolunmayı vasiyet etmiştir. olarak değil, Bizanslıların Batı’nın hü- kümranlığından kurtulma günü ola- rak kabul edilmesini teklif ettim. “Helen”, “Rum”, “Bizans” yerine ıs- rarla “Yunan” kelimesini kullanıyor- sunuz. Nedir sebebi? Aslında kullanılması en doğru ke- lime, “Romalı”dır. Herhalde en kötü isimlendirme bu insanlara “Helen” de- mektir. Zira bu, Romalı Hıristiyanlar için pagan mânâsına gelmektedir. Osmanlı İmparatorluğu için Doğu Roma’nın devamı olarak “Üçüncü Roma” ve “Fatih kayser unvanını kul- lanmıştır” sözlerine ne dersiniz? Aynı fikirdeyim. Haleflik-selef- lik münasebeti açısından bakarsak, Osmanlı İmparatorluğu Üçüncü Ro- ma’dır. Ruslar her zaman Üçüncü Ro- ma olduklarını iddia etmiş ve bunun- la Hıristiyan Roma’yı kastetmişlerdir. 14. yüzyılda Osmanlı ordusunun Bi- zanslaşmasından söz ediyorsunuz. Bu kavramı biraz açalım mı? Bununla ifade etmek istediğim şu: 96 DERİN TARİH / 2017 HAZİRAN
——————————————————————————————————————— Dimitri Kitsikis » Dimitri Kitsikis çok sevdiği Çamlıca Tepesi’nde. 1280 yılından itibaren Osmanlılar ve da Müslümanlar da, köylere gidip rüş- sa bu tarih Yunan halkının Batılı ko- Bizanslılar, öncesinde de beylikler ve vet ve benzeri usullerle Ortodoks Hı- lonyalistler tarafından sömürülmeye Ekümenik Roma İmparatorluğu ara- ristiyan ailelerden kendi çocuklarını başlanmasının tarihidir. Bu sömürü sındaki ilişkiler yoluyla, yüzyıllar bo- evlat edinip köye devşirme toplamak hâlâ sürüyor. Brüksel ve Avrupa Bir- yunca bir arada yaşamış olmaları için bir memur geldiğinde bu çocuğu liği’nin Yunanistan’a nasıl muamele kaçınılmaz olarak Osmanlıların göçe- Hıristiyan Ortodoks olarak tanıtmala- ettiğini görüyoruz. 1821 yılı aynı za- beliğe dayalı hayat tarzının ortadan rını isterlerdi. Bu ailelerin umudu, ço- manda Cihanşümul Osmanlı İmpara- kalkmasına ve bunun yerine Romalıla- cuklarının devşirme olarak seçilme- torluğu’nun dağılmaya başladığı ta- rın sahip olduğu daha üstün düzenin siydi. rihtir. Osmanlı İmparatorluğu Ara benimsenmesine yol açmıştır. Bölgeye ve burada yaşayan, araların- Son olarak Türk – Yunan konfederas- da Yunanların da bulunduğu halklara Devşirme sisteminde daha çok 400 yıl boyunca şan, hürriyet ve refah yonu teklifinizden bahsedelim. bahşetmiştir. Rum Ortodoksların tercih edildiği- Yunanları ve Türkleri şuna ikna et- Artık ortadan kalkmış İmparator- ni söylüyorsunuz. Yunanlar bu memiz gerekiyor: Fatih, İstanbul’u is- luğun halkları için o günlere dönme- tila etmemiş, bilakis Batı Romalı Ka- nin yolu, İmparatorluğu yeniden kur- sayede mi Osmanlı idareci sınıfına tolik Haçlıların Ara Bölgede yer alan mak değildir (ki bu zaten mümkün de bütün halklar üzerindeki boyunduru- değil). Daha ziyade bir Türk – Yunan katıldılar? ğuna son vermiş, bu insanları özgür- Konfederasyonu’nun kurulması, bu Devşirme olarak seçilebilmeniz leştirmiştir. hasreti gidermemizi sağlayabilir. Ar- navutluk’tan Suriye’ye kadar eski im- için ilk şart Ortodoks Hıristiyan olma- Yukarıda belirttiğim gibi, 29 Ma- paratorluk topraklarında yaşamış pek nızdır. Bu bir tercih sebebi değil, mec- yıs hem Yunanistan’da, hem de Türki- çok halk, bu düzeni mutlulukla kabul buriyetti. Ne var ki devşirme olmak ye’de millî bayram olarak kutlanma- edecektir. demek, imparatorluğun en üst taba- lıdır. Yunanlar günümüzde 25 Mart’ı kasında yer alan devlet adamları ara- (1821) millî bayram kabul ediyor. Oy- sına girmek mânâsına geldiği için Or- todoks olmayan kimi Hıristiyanlar ya 2017 HAZİRAN / DERİN TARİH 97
Search
Read the Text Version
- 1
- 2
- 3
- 4
- 5
- 6
- 7
- 8
- 9
- 10
- 11
- 12
- 13
- 14
- 15
- 16
- 17
- 18
- 19
- 20
- 21
- 22
- 23
- 24
- 25
- 26
- 27
- 28
- 29
- 30
- 31
- 32
- 33
- 34
- 35
- 36
- 37
- 38
- 39
- 40
- 41
- 42
- 43
- 44
- 45
- 46
- 47
- 48
- 49
- 50
- 51
- 52
- 53
- 54
- 55
- 56
- 57
- 58
- 59
- 60
- 61
- 62
- 63
- 64
- 65
- 66
- 67
- 68
- 69
- 70
- 71
- 72
- 73
- 74
- 75
- 76
- 77
- 78
- 79
- 80
- 81
- 82
- 83
- 84
- 85
- 86
- 87
- 88
- 89
- 90
- 91
- 92
- 93
- 94
- 95
- 96
- 97
- 98
- 99
- 100
- 101
- 102
- 103
- 104
- 105
- 106
- 107
- 108
- 109
- 110
- 111
- 112
- 113
- 114
- 115
- 116
- 117
- 118
- 119
- 120
- 121
- 122
- 123
- 124
- 125
- 126
- 127
- 128
- 129
- 130
- 131
- 132
- 133