———————————————————————————————————————— Hasan Aksay Celal Bayar neden kızdı? Bakanlık yapmış biri olarak sormak Ezanın Türkçe okutulduğu dönemi Ayasofya’nın geleceği hakkında ne istiyorum: O günlerle bugünleri kıyas- de, Demokrat Parti devrinde aslına düşünüyorsunuz? Bazıları açsak yurt- layınca neler değişti? dönmesini de hatırlarsınız. Ezanın Biz bir devrin ezilenleriyiz. Hor dışındaki camilere saldırırlar diyor. yeniden Arapça okutulmasına halk Hiç şüphe yok ki açılacaktır Aya- görülüp itilenleriyiz. Bugün ikti- darda ve güçlü olduğumuzu gören nasıl tepki vermişti? sofya. Şimdi açarsak saldırırlar. Za- Batılılar ve yerli işbirlikçileri ku- Çok sevindiler. Burada Türkçe ten saldırıyorlar. Çünkü gücün yok! duruyorlar. 15 Temmuz’da yaşanan Fransa’daki dans yasağını, Ameri- hainliğe hepimiz şahit olduk. Ben okunacak, Amerika’da İngilizce mi ka’dan nasıl haraç aldığımızı dü- FETÖ’yü ABD derin devletinin kur- okunacak? 1932’de alınan karar bir şünün. Osmanlı böyle bir devletti. duğuna eminim. zorbalıktı. Ayrıca dünyanın bütün Ama Türkiye son 15 yılda bu kuv- musikişinasları ezanın ahengine vete çok yaklaştı. Yavuz Sultan Se- Planları Türkiye’de darbeyi ger- bayılırlar. Böyle bir estetik var mı? lim ismine itiraz edenler ayak bağı çekleştirip bu hoca bozuntusunu 27 Mayısçılar İslamiyetten nefret et- olmasa çok daha hızlı büyüyeceğiz. bütün İslam âlemine ‘ılımlı İsla- tiklerinden dolayı ezanı yasakladı- Kıbrıs çıkarmasında mermimiz bit- mın’ lideri diye sunmaktı. Boşuna lar, okutmadılar. Rahmetli Adnan ti, inanabiliyor musunuz? Pakistan açılmadı o ecnebi memleketindeki Menderes’in halkın gönlündeki ye- ve Libya yardım etti. Şimdi Suri- okullar! Hepsi bir şeylerin altyapı- rinin sağlamlaşmasını bu karara ye’ye attığımız merminin onda bi- sıydı. borçluyuz. Allah o günleri bir daha rini atmamıştık. Demirel, “70 cen- yaşatmasın. te muhtacız” demişti. Devlet borç 12 cumhurbaşkanının 11’ini ya- içinde, yüksek faizle para alıyor- kından tanıyorum. O sebeple de- 28 Şubat’ta da ezanın Türkçe okun- duk. Şimdi Tayyip Bey “Dünya 5’ten ğişimin nasıl gerçekleştiğinin de yakın şahidiyim. Celal Bayar Rei- ması gündeme gelmişti. 28 Şubat da tıpkı 27 Mayıs ve 12 FETÖ’yü ABD derin devletinin kurduğuna eminim. Plan- ları Türkiye’de darbeyi gerçekleştirip bu hoca bozuntusu- Eylül gibi Batı’nın emriyle gerçek- leşmiştir. Bin yıl sürecek dediler. nu bütün İslam âlemine ‘ılımlı İslamın’ lideri diye sun- Nerede bunu söyleyen komutanlar? Bu ülkenin başbakanına televizyon- maktı. Boşuna açılmadı o ecnebi memleketindeki lar önünde küfretti bir general. İna- okullar! Hepsi bir şeylerin altyapısıydı. nılacak şey değil! Ama maalesef ta- rihimizde böyle hazin manzaralar büyüktür” diyor. Bu, devletin nasıl sicumhurken ben talebe cemiyeti görmeye alışığız. Çünkü bunların güçlendiğinin göstergesi. başkanıydım. Fahrettin Kerim Gö- arpasını Batılı devletler veriyor. kay ile birlikte Florya Köşkü’ne gi- Pakistan’a gitmiştim. 7 İslam ül- der, Bayar’ı ziyaret ederdik. Bir gün “Turan Güneş’i kesinden temsilciler vardı. Kong- Çankaya Köşkü’ne giderek Bayar’a cumhurbaşkanı seçecektik” re başkanlığına hep beni seçiyor- sürpriz yapmak istedik ve mehter lardı. Utanıyor, sanki kendimi öne takımı hazırlattık. Mehteri görün- 12 Eylül dönemine de şahitlik etti- atıyormuş gibi hissediyordum. Ni- ce çıldırdı. “Biz sizi Atatürk gençli- niz. O günlere geri döndürsek sizi hayet oradan Keşmir’e gittik. Cum- ği sanırdık. Siz de geri kafalıymış- ne söylemek istersiniz? hurbaşkanı konuşma yaptı. Harici- sınız! Ne var bu 500 sene öncede! ye Vekili geldi yanıma. “7 bakanız Osmanlı bitti, tükendi, anlayıverin 12 Eylül darbesinin geldiği gün- ve Hac Emiri de burada. Kâbe de he- artık!” diye hop oturup hop kalktı. lerde parlamentodaydım. Hadise- pimizin Kâbe’si. Burada Hac Emi- lere bizzat şahitlik ettiğim doğru. ri konuşsun” dedim ona. Omzuma Bizler de genciz, çok kötü etki- Millî Birlik Konseyi üyesi de olan sertçe vurarak, “Osmanlı’nın ol- lendik. Bayar, İnönü’den daha şe- fakat o gün Londra’da bulunduğu duğu yerde Osmanlı konuşur” dit bir İslam düşmanıydı. Mustafa için darbeye iştirak edemeyen ve diye karşılık verdi. Türkiye’nin Kemal’i taparcasına seven biriydi. daha sonra Kenan Evren’in başda- Osmanlı kuvvetine ulaşmasından O günleri gördüğüm için şimdi “el- nışmanı olan bir arkadaş vardı. Bu tedirginler. Ayasofya’yı da işte ‘o hamdülillah” diyorum. Değişim- arkadaş bakanlığım sırasında trafik gün’, gücümüzün doruğuna ulaşın- ler hep öyle olacaksa geleceğimiz kazası geçirdi, ben de ziyaretine git- ca açacağız. emin ellerde. tim. 12 Eylül’den hemen önce beni ça- ğırdı ve “Şu cumhurbaşkanını bir an önce seçin de darbe olmasın. Eğer darbe olur da seni de alırlar- 2017 MAYIS / DERİN TARİH 97
Söyleşi ————————————————————————————————————————— sa benim adımı ver. Şahitlik ederim Peki, sizce Pazartesi cumhurbaşkanı- ya niyetli olsaydı AP’nin kurucusu senin için” dedi. Ben de “Arkadaşla- olurdu. Ama hoca devrim otomobi- rımı satamam” diye cevap verdim. nın seçileceğini bildikleri için mi dar- lini çıkarmakla uğraştı. Millî Birlik- çilerle konuştu, köşke gitti, Cemal O gün mesajı almıştım ve millet- beyi o Cuma yaptılar? Yoksa önceden Gürsel’le konuştu, “Müslümanlar vekili olduğum için hemen Erbakan başarılı oluyormuş, iyi işler yapıyor- hocanın yanına geçtim. Durumu böyle planlandığı için mi? muş” diyecekler diye hocanın adını anlattım. Hoca dedi ki: “Turan Gü- İnanın 37 yıldır bunu düşünüyo- çıkardılar projeden. Devrim otomo- neş cumhurbaşkanı olsun, CHP’li- bili tamamen hocanın eseridir. lere gidip söyleyin, biz onu destek- rum. Bir muhbir askeriyeye bunu leriz.” Hocanın üç şartı vardı: 1) haber vermiş olabilir mi? İhtimal Millî Nizam Partisi’ndeki ruh diğer- Müslümana dokunulmasın, 2) En dâhilinde görüyorum. Şüphem elan azından Cuma namazlarına camiye devam ediyor. lerinden farklıydı diyorsunuz. Nedir gitsin ve 3) Bir de sanayileşme ham- lesini desteklesin. Bu, Türkiye’nin kırılma noktaların- o fark? dan biri. Eğer cumhurbaşkanını Amatör ruhuydu. Millî Nizam’ı Bu şartları gidip Turan Güneş’e seçseniz darbenin zemini ortadan anlattım. O da “Vallahi billahi Müs- kalkacaktı. kuran bendim. Lider karakterli bir lümanım ama içki içerim” dedi. Sa- adam değilimdir. Aslında bu Allahu nayi Devrimi’ni de destekleyeceğini Tayyip Bey’e de onu söylüyorum. Teâlâ’nın yardımıyla olmuştur. De- söyledi. Camiye ise kesinlikle gide- İmtihanın zorluğundan çekinme- mirel, Hasan Esat Işık’ı Hariciye (Dı- mem, dedi. “Sizin bilmediğiniz iş- mek lazım. Çünkü ilkokul sualiyle şişleri) Bakanı yapacaktı. Millî Ni- ler var. Ben daha bir iki dönem kır- üniversite diploması alınmıyor. Zor zam’ın kuruluş hikâyesi işte burada mızı plakalı araba caminin önünde meseleler olacak ki bu zorlukları ye- başlıyor. Biz dedik ki, yapılan Ada- duramaz diyordum ama siz durdur- neceksin. Yavuz Sultan Selim çok let Partisi’ne hakarettir. AP’de adam dunuz. Bunu bilemediğim gibi sizin çetin savaşlar vermese, Safeviler gi- mı yok da CHP’den adam alınıyor? de bilemeyeceğiniz şeyler var. Biraz bi bir tehlikeyi bertaraf edemezdi. O kişi milletvekili bile değil, Mos- daha sabredin. Zaten geliyorsunuz Alparslan Anadolu’ya giriyor, bura- kova büyükelçiliğinden getirilip ba- ama bu dönem o dönem değil” dedi. yı vatan yapacak, Selçuklular gele- kan yapılacak. Demirel, “Bunu yap- Geldik, hoca ile konuştuk. Dedi ki: cek. O askerler Alparslan’a diyor ki, maya mecburum” diyor. O dönemde “Pazartesine kadar arkadaşları ha- bizim gücümüz karşı tarafın çok ge- AP’nin içindeyim. Ama Süleyman zırla, önergeyi verelim”. risinde. Alparslan biz de o gücün üs- Bey genel başkan olmuş. Sadettin tüne gidiyoruz, diyor. O kritik nok- Bey’in ekibi kaybetmiş. Ben de Sa- Yani seçeceksiniz cumhurbaşkanını… taları kazanmadan başarı gelmiyor. dettin (Bilgiç) Bey’in listesindeydim. Seçecektik. Fakat Cuma günü Tayyip Bey Başkanlık sistemini şim- Adalet Partililer olarak Hasan Esat di gündeme getirmeseydi bir daha Işık’ın bakanlığına hayır diyecek darbe oldu. Evren Paşa cumhurbaş- getiremezdi. imzaları toplamaya başladık. 93 im- kanı seçeceğimizi biliyordu çünkü. za topladık. İmzalar Ethem Kılıçoğ- “Devrim otomobili” lu’nda toplanıyordu fakat ben imza- Bu çok bilinen bir şey değil. lamıyordum. Bu arkadaşlar red oyu Bilinmiyor, evet. Bazı arkadaşlar Erbakan da böyle önemli zamanlarda vermekten vazgeçtiler. Sadettin Bey beni kaç defa çağırdı. Kendisi Türki- dışında. Pazartesi önergeyi versey- büyük kararlar almıştı. ye-Arabistan Dostluk Cemiyeti baş- dik cumhurbaşkanı yüzde yüz seçi- Tabii, hoca çok müthiş bir adam- kanı, ben de yardımcısıyım aynı lecekti. dı. Hareketi çok önemli bir yere ge- tirdi. Fakat başlangıçta politikaya girmeye değil, sanayi kurmaya ni- yetliydi. Politikacı değildi. Politika- “GÜMÜŞPALA’NIN ZEHİRLENDİĞİNDEN ŞÜPHELENİYORUM” Yıl 1963. Celal Bayar cezaevinden tahliye edilmiş. Adalet Partisi olarak onu Meclis’e davet ettik. Ragıp Gümüşpala zamanıydı, ben de genel idare kurulu üyesiyim. Bayar’ı gören askerler ayağa kalkıp hakaret etmeye başladılar. Gümüşpala, “Ben bunları bilirim, meclise girmezler ama biz çıkarsak ülkede demokrasi falan kalmaz, otururlar iktidara” demişti. Üç gün boyunca Genelkurmay tarafından meclis kurşunlandı. Gümüşpala beni çok severdi. 27 Mayıs darbesinden sonraki ilk senato seçimlerinde yurt gezisini birlikte gerçekleştirdik. Rize’ye vardık, benim orada kalmamı istedi halk. Gümüşpala beni bırakıp geziye devam etti ve Van’da vefat etti. Hâlâ zehirlendiğine dair şüphe içindeyim. Sapasağlam, demir gibi adamdı. 98 DERİN TARİH / 2017 MAYIS
———————————————————————————————————————— Hasan Aksay HASAN AKSAY zamanda. Dostluğumuz köklü ya- KİMDİR? ni. “Diğerleri imza atmıştı red oyu için fakat vazgeçtiler, senin imzan 1931’de Adana’nın Haruniye da yok, ne diye diretiyorsun?” diye ilçesinde dünyaya geldi. Babası soruyor bana. Süleyman Bey üstünü Bahçe kazası müftüsü Mehmet ebediyen çizer. “Yok” dedim, “ben o Emin Bey. AÜ İlahiyat Fakülte- adamın bakan olmasını bize oy ve- si’nin ardından bir süre Özel renlere hakaret sayıyorum”. Neyse, Osmaniye Lisesi’nde müdürlük oy günü geldi çattı. Trabzon millet- yaptı. 1961 seçimlerinde Adalet vekili Ethem Bey’le ikimiz red ver- Partisi’nden Adana milletve- dik. Ethem Bey’i AP’li arkadaşlar kili olarak parlamentoya girdi. dışladı, selamı bile kestiler. Benim AP yönetim kurulu üyeliğinde içinse “Hasan Bey sözünün eridir, o bulundu. Milli Nizam Partisi ne derse yapar”, diyorlar. Ethem Bey kurucularından olup genel daha sonra CHP’ye katılmak zorun- başkan yardımcılığını yürüttü. da kaldı. Seçimlere böyle bir atmos- MNP kapatıldıktan sonra kurulan ferde gittik. Milli Selamet Partisi’nden 1973 seçimlerinde İstanbul milletvekili Demirel sizi vekil listesine aldı mı? seçildi. 1977’de Adana milletve- Süleyman Bey Osmaniye teşkila- kili olarak meclise girdi ve devlet bakanı olarak görev yaptı. Ku- tını feshetti, ben de o bölgeden se- rucusu olduğu Milli Gazete’nin çilmiştim. Onun maksadı benim uzun yıllar başyazarlığını yürüttü. iktidarımı ortadan kaldırmaktı. Evli ve 4 çocuk babası. Egemen Bendeniz Osmaniye lise müdürlü- Halkın Siyasetnamesi (4 Cilt, ğünden geliyorum. İmamdan lise 2005) adlı eseri vardır. müdürü olmaz dediler. Ama ben çarkı kırıp aradan sıyrıldım. Mem- leketimde çok sevenim vardır. Sü- leyman Bey de bunu bildiğinden teşkilatı feshetti beni vekil seçme- sinler diye. Ama işler onun düşün- düğü gibi gitmedi. Delegeler yine beni aday gösterdi. Tabii o süreç- te Aksay seçileceğine komünist se- çilsin diyen AP’liler de oldu. Fakat parlamentoya girmeye hak kazan- dım. Adana’dan 3. sıra adayı olarak girdim meclise. Millî Nizam’ın kuruluşuna meclise girdikten sonra mı karar verdiniz? Süleyman Bey’in icraatları- na muhalif duruyoruz. Sadettin Bey’in evinde toplantılar yapma- ya devam ediyoruz. Partide dur- mak artık zorlaştı. Selam veriyor- sunuz, Sadettin Bey ile birlikteyiz diye selamınızı almıyorlar. Adana ve Osmaniye’de benim altımda ça- lışan arkadaşlar MHP’ye katıldılar. MHP’nin genel idare kurulunda 2017 MAYIS / DERİN TARİH 99
Söyleşi ————————————————————————————————————————— dört Adanalı arkadaşım var, düşü- “Ben yemin etmeyeceğim. Ya bun- Millî Nizam ruhu nün. Ankara’ya beş defa geldiler. İl- ların içinde de çürük çıkarsa Müs- la MHP’ye katıl, artık AP’de kalma- lüman adama yeminden dönmek Parti maceranız burada başlıyor. na imkân yok, dediler. Dedim ki, yakışmaz, o yüzden en başında ka- Gecenin geç saatlerine kadar Arif bir batıldan bir batıla geçmem için rarımızı verelim” dedim. O da, “Ben sebep yok. Kurarsam adam gibisini de etmeyeyim” dedi. Yemin sırası Hikmet’le kafa kafaya veriyoruz ve kurarım, yola orada devam ederim. bana geldiğinde bu konularda ye- partinin esaslarını konuşuyoruz. AP’den ne farkı var sizinkinin? Sar- min etmediğimi biliyorsunuz, de- Arif Bey “İki kişiyle bu iş olmaz. hoşu mu az, hırsızı mı az? Bu se- dim. Arkamdan Arif Hikmet geldi; Farklı düşüncelere açık olmalıyız, beple geçmem, dedim. Bana göre o da, “Hasan’dan ayrılmam bilir- ilerlemeliyiz” dedi. “Bu işe en layık vekil olmak için başka partiye geç- siniz, o nereye, ben oraya” dedi, o olan, hukukçu kimliğiyle Ali ağa- mek alçaklıktır. da etmedi. Aslında Millî Nizam ha- beyindir” diye teklif sundu. Ağabe- reketinin ortaya çıkışında ikimizin yim de partinin kurucuları arasına Osman Turan’ın evinde rahmet- emeği vardır. katıldı böylece. Esaslarımızı ortaya li Şadi Pehlivanoğlu, “Arkadaşlar, koyduk, hiç kimseye yemek yedir- yemin edelim birbirimizden ayrıl- Yemin eden 33 kişi daha sonra 72 meyeceğiz dedik. Şimdi size komik mamaya, ya bu masonların elinden kişi oldu ve Ferruh Bozbeyli’nin baş- geliyor belki ama o zamanlar teşki- partiyi alacağız ya da yeni bir par- kanlığını yaptığı Demokratik Par- latlar meclise ziyarete gelir, herkese ti kuracağız” dedi. İmza kâğıdı or- ti’yi kurdular. Sadettin Bey başkan yemek ısmarlanır ve parti büyük bir taya çıktı. Rize milletvekili arka- olsaydı yürürdü o parti ama Bozbey- borcun altına girerdi. AP yıllarım- daşım Arif Hikmet Güner’e dedim li’nin halkta pek bir karşılığı yoktu. da ceremesini çok çektiğimizden ilk esas olarak bunu belirledik. Misafir 100 DERİN TARİH / 2017 MAYIS
———————————————————————————————————————— Hasan Aksay Bizim isteğimiz milletin ve memleketin refahıydı, cepleri- mizin dolması değil. O yüzden de halk teveccüh gösterdi ve bugün hâlâ nereye gitsem saygı görüyorum. geldiği zaman Allah ne verdiyse çı- Peki Erbakan Hoca Millî Nizam’a na- Hangi isimde hemfikir oldunuz? karırdık peynir, ekmek, çay… Millî 14 kişilik toplantıda benim baş- Nizam’da yıllar boyu bunu tatbik sıl dâhil oldu? ettik. Bizim isteğimiz milletin ve O dönem adam arıyoruz. Bakan- kanlığıma karar verildi; ama ho- memleketin refahıydı, ceplerimizin canın bundan haberi yok. Fakat dolması değil. O yüzden de halk te- lık yaptığımdan dolayı bürokraside ben devamlı başkan olmayacağım; veccüh gösterdi ve bugün hâlâ nere- kim namaz kılar, kim dini bütün- partiyi kuracağım, protokol işleri- ye gitsem saygı görüyorum. dür, biliyoruz. O zamanlar Merve ni halledeceğim, sonra hak edene Kavakçı’nın dayısı Turhan Güngen, devredeceğim diyorum. Bir gün Çe- Teşkilatlanmak zor iştir, bunu nasıl Gümüş Motor’un müdür yardım- likkale Sokak’taki parti merkezine cısı, hoca da müdürüydü. Ağabe- geldik. Hocaya benim başkan seçil- başardınız? yimden sonra partiye Turhan’ı al- diğim söyleniyor, o da “olmaz” diye Yeni partilerin en çetin meselesi dık. Ondan sonra Maraş Senatörü çıkıyor işin içinden. Bir saat hocayla Ahmet Tevfik Paksu ve Millet Par- tartıştık. Rahmetli olmaz diye ısrar- budur. 15 ilde teşkilatlanmadan se- tisi’nden Afyon milletvekili Dr. Ra- cı davranıyor. Arkadaşların hepsi- çimlere sokmuyorlardı o dönemde. sim Hancıoğlu’nu aldık. Çok adama nin gelmesini istiyor. Ben de telefon Teşkilatlanmadan sonra da kongre- teklif ediyorduk da başarılı olacağı- açıp anlattım durumu. Arkadaşlar yi yapacağız ve aradan 6 ay geçecek mıza inanmıyorlardı ve “Bu millet da seni başkan seçtik, sen idare et ki, seçimlere katılabilelim. Bir ba- Müslümanız der, seçimde yine sar- durumu dedi. Hocaya “dövüşelim karsınız kuvvetli olduğumuzu gö- hoşlara rey verir. Kendinizden baş- mi yahu?” dedim. rür ve seçimleri erkene alırlar, o se- ka kimsenin reyini alamazsınız” di- beple hızlı davranmalıyız… yorlardı. Yarı şaka yarı ciddi… Münakaşa nasıl neticelendi? Ağabeyim geldi, onun hocay- Biz tabii “Bu yola baş koyduk, dönmeyeceğiz” diyoruz. Hoca ile te- la muhabbeti benden koyudur. Bir masa geçtik. Toplantılarımıza ka- saat hocayla hiç konuşmadan kar- tılmaya başladı. Ama çok ağırdan şılıklı oturduk. Üzülüyorum tabii alıyordu. Vesselam biz 1965 seçim- kalbini kırdık diye. Hürmetimiz lerini kaçırdık. Hoca Konya’dan ba- var kendisine. Değer mi Hasan? di- ğımsız milletvekili olarak meclise yorum, bırak kim olacaksa başkan girdi. Beni de İstanbul’dan bağımsız o olsun! O esnada Bolvadin’den Dr. aday yapmak istedi, yanaşmadım. Ömer Özülkü geldi. Hoca daha ön- Fakat hocanın işleri yavaşlatmasın- ce ona ilçe başkanlığı teklif etmiş- dan mustaribiz. Kendisi olmadan ti. Bunu düşünerek dedim ki: “Ho- toplantı yapmaya karar veriyoruz, ca bak, bu adama ilçe başkanlığını her seferinde içimizden biri ona ha- sen teklif ettin, o da olur dedi. Be- ber veriyor. ni başkan olarak görürse adamın kafası karışır. Sen şimdi gel otur Parti kurucularından Hasan Ar- şu başkanlık koltuğuna. Ömer Bey mutçuoğlu’nun Salacak’taki evinde gittikten sonra ben otururum, me- toplandık bir yaz günü. Ankara’nın rak etme” dedim. Ömer Bey ile gö- dışında olduğumuz için hocanın ha- rüşme bitti. Bekliyorum “gel Hasan, beri olsa da katılamadı. Onu atlat- sen koltuğuna otur” demesini ama tık anlayacağınız. Hz. Ömer’in (ra) çıt yok. Anladım ki bu iş olmaya- şehit düşerken Aşere-i Mübeşşere’ye cak, durumu kabul ettim. Tabii ho- söylediği bir söz vardır: “Toplanın ca o koltuktan bir daha hiç kalkma- ve üç gün içinde halifeyi aranızdan dı… seçin.” Sistemimiz budur dedim. Biz de karar verene kadar yatağa gitme- yeceğiz diye ilave ettim. 2017 MAYIS / DERİN TARİH 101
FATİH YÜREKLİ İNSAN YETİŞTİRMEK Beşikten mezara yanında ve huzurunda bulunanlar, II. Mehmed’i Fatih yapan gönül sultanlarıdır. Şehzâde Mehmed Edirne’deki “Hünkâr BİZ OSMANLYIYAIVZUZ BAHADIROĞLU Evi”nde dünyaya geldiği zaman, onu sıra- dan bir şehzâde olmaktan çıkarıp çağları tarak yücelmişti. Hiç şüphesiz, Şehzade Meh- kucaklayacak bir fatih yapacak temel şart- med’in kulağına Peygamber (sas) müjdesini ilk ların hemen hemen tamamı hazırdı. Ona, asırla- fısıldayan annesidir. Mukaddes hedefini ve aslî rın gayretiyle hazırlanmış sihirli iksiri yudumla- vazifesini dem dem ruhuna nakşedenlerin ba- yıp hazmetmek, zamanla bunlara Allah vergisi şında yine o gelir. dehâsını katıp kendini ve çağını aşmak kalıyor- du. Çok çalışmalı, çabuk öğrenmeli, vaktinden Ondan sonra sırasıyla babası, çevre ve eğitim önce her bakımdan büyüyüp muhteşem fetih müesseseleri devreye girer. Ve bunlar topyekûn yürüyüşünü başlatmalıydı. devreye girdiğinde, “model insan”, “cevher in- san”, “abide şahsiyet” dediğimiz örneği ortaya çı- Büyük görev ilk safhalarda yine annenin- karırlar. di. “Evlât annenin göstergesidir” deyişini hayat prensiplerinin vird-i zebânı yapan annesi, “iyi Öyleyse Fatih’i yetiştiren unsurları, yukarı- kadın” olma hasletine annelik şuurunu da ka- daki sırayı takiben gözden geçirmek durumun- dayız. Belki bu sayede “Dünyaya örnek büyük insanlardan niçin mahrumuz?” sorusu da bir öl- çüde cevaba ulaşacaktır. 102 DERİN TARİH / 2017 MAYIS
2017 MAYIS / DERİN TARİH 103
Biz Osmanlıyız————————————————————————————————————— Anneye daha dikkatle bakalım: Bu » Fethin sembolü Beşikten mezara hocaları muhterem kadın, Sultan II. Murad gi- Fatih Sultan Mehmed Han bi bir padişaha eş, Fatih gibi dâhi bir İstanbul’u fethinden sonra Bir ev düşünün ki, içinde yaşayan- cihangire anne olabilecek bütün va- Ayasofya’yı camiye çevirmişti. ların hiçbiri sabah namazını kazaya sıflara sahiptir. Kuvvetli iradesini an- İlk hutbeyi elinde kılıçla bizzat bırakmıyor. Günün her saatinde kub- ne şefkatiyle bütünleştirip dindarlığıy- verdiği anın tasviri. beleri Kur’an tilâvetinin insanı vecde la besleyerek evlâdına sağlam emeller getiren ilâhî terennümüyle yıkanıyor; aşılamak için kendisini vakfetmiştir. nı yalnız kendi ırkından ve dininden odalarında, salonlarında, koridorların- Nice hayırda imzası, mâbedlerde müh- olanlara değil, Hıristiyanlara gösterir- da naatlar, münacatlar, ilâhiler dola- rü, sebillerde emeği vardır. Öyle bir di. Herhangi bir milleti sonuna kadar nıyor. Küçükten büyüğe herkes hayrat şefkat manzumesi ki, yardımseverli- mahveylemek istemezdi.” düşünüyor, iyilik konuşuyor; adımlar ğiyle yalnız kendi dönemini değil, asır- “sevap” ve “günah” kavramlarının şu- lar sonrasını da kucaklamıştır. Sırplar- Baba, Peygamber tebşiri İstanbul’un urunda atılıyor. İşte bu ev, Fatih’in doğ- la Fransızlar başta olmak üzere bazı oğlu tarafından fetholunacağını keşfen duğu, büyüdüğü evdir. milletler Fatih’in annesini kendilerine bilmiş (ya da bilen biri kulağına fısıl- mal etmek suretiyle muazzam fetihten damış), oğlunu bir fatihe yaraşır tarz- Fatih’e intikal eden muazzam mira- şeref payı çalmaya kalkışmışlar. da yetiştirmek için gerekli her şeyi sın başında hiç şüphesiz hocaları gel- yapmış, hatta mukadder ve mukaddes mektedir. “Fatih’in hocaları” derken, Oysa ismet, iffet, şefkat ve basîret fethi çabuklaştırmak yahut da oğlunu beşikten mezara uzanan ilim, takva örneği Hüma Hâtun, Osmanlı tarihi ile büyük fethe fiilen hazırlamak maksa- ve terbiye zincirinin halkalarını bütün ilgili en önemli kaynaklardan biri olan dıyla, tahttan feragat etmiştir. olarak düşünmek lâzımdır. Hoca Sâdüddin Efendi’nin, Tac-üt Teva- rih isimli eserine göre Türk’tür: İsfen- Ya eğitimi hususunda gösterdiği ti- Ebesi Gülbahar Hatun: Ebeyi niney- diyaroğlu’nun kızıdır. tizlik? Meşhurdur: Oğlunun zaman za- le eşdeğer sayan, bebeği dünyaya geti- man derslerinde tembellik ettiği yo- ren emeği mükâfatlandıran töremize Fatih’in annesi şehzâdenin hem sığı- lunda Molla Gürânî’nin yaptığı şikâyeti uygun olarak, Şehzade Mehmed ebe- nağı, hem yönlendiricisi, hem de kor- dinledikten sonra, eline sağlam bir kı- sini yarı anne saymış, mutlak surette ku odağı olabilmiştir. Bunun neticesi- zılcık sopası tutuşturmuş, tembelliğe ondan istifade etmiştir. İhtimal, fetih dir ki, Fatih gencecik yaşında “Feth-i devam ettiği takdirde bu sopayla şeh- menkıbelerini efsunkâr bir sır gibi ku- Mübîn”i gerçekleştirebilmiştir. zâdeyi korkutmasını söylemiş; Mol- lağına fısıldayan odur. Ebe Hatun bu- la Gürânî, padişah fermanı gibi eline gün Bursa Muradiye’de ebedî dünya- Fatih’in babası Sultan II. Murad hak- tutuşturulan kızılcık sopasıyla şehzâ- sını yaşarken, umarız cennete doğru kında yerli ve yabancı tarihçilerin or- denin dersine girmiş, tembellik etti- kıyamet yürüyüşü yapmaktadır. tak hükmü şudur: “O mükemmel bir ği takdirde üzerine bulaşan tembellik padişah, çok iyi bir insan, adâlet yolun- tozlarını sopayla temizlemekte tered- dan asla ayrılmayan dindar bir kişi ve düt göstermeyeceğini bildirmiştir. hayatının en verimli çağında saltanat- tan rızasıyla çekilebilecek kadar da fe- Şüphesiz en büyük eseri, Sultan II. dakârdı.” Mehmed gibi müstesna bir kabiliyeti yetiştirip tarihe armağan etmesidir. Hammer diyor ki: “30 yıl boyun- ca Murad, imparatorluğunda şeref ve hakkaniyetle saltanat sürdü. Tebaası olan muhtelif kavimlerde, dindar, ha- yırhah, âdil ve kudretli bir hükümdar hatırası bıraktı. Harpte ve sulhta sö- zünün sadık eriydi. Sakin hayata aşk- la bağlıydı. Kendi arzusuyla, bu aşk yü- zünden, tahttan feragat etmesi, bütün Osmanlı tarihinde misli görülmemiş bir hâdise teşkil eder.” Ducass: “Faziletli ahlâka malik ve vicdanı pâk idi. İyi bir zat olduğu gibi, kalbinde hiç hilesi yoktu.” Chalcocondyle: “Âdil ve insaflı bir padişah oldu.” Yine Ducass: “Allah bilir ki Murad halka karşı dâimâ teveccühkâr ve fu- karaya karşı cömertti. Bu lütufları- 104 DERİN TARİH / 2017 MAYIS
—————————————————————————————————— Fatih Yürekli İnsan Yetiştirmek Dadısı Hand Hatun: Fetih ruhunu caminin inşaatında ustalarla birlikte bağdaştırabilmiş, birine öbürünü ez- Fatih’e aşılayanlar arasında dadısı, Ce- taş ve harç taşımış, toz toprak içinde dirmemiş, yedirmemiş mütefekkir zat, maleddin Beyzade Ahmed Bey’in kızı kalmasına aldırmadan çalışmış. gerektiğinde askerleşip büyük fetihte Hand Hatun’u zikretmek lâzım gelir. müritleriyle ön safa geçerken, gerek- Bu muhterem kadının Edirne’de kendi Eski tarihlerimizde şöyle bir hikâye tiğinde padişahına ve talebesine dün- adıyla, bir milletin ebedî minnet duy- kayıtlıdır: Fatih, Balıkesir’e geldiği za- yanın bütün nimetlerini, lezzetlerini, gusunu dile getirircesine anılan bir man, Zağanos Paşa da cami yapımında kıymetlerini, kısacası padişahlığı el mahallesi, bir camii, ayrıca İstanbul’da çalışıyor, taş ve harç taşıyormuş. Fatih tersiyle ittirip alelâde bir derviş olma- da iki camii mevcuttur. Mütevazı geli- inşaat yerine gelmiş. “Kolay gelsin Za- yı özletecek derecede engin bir ahiret rini şahsına sarf etmeyip camilere has- ğanos” diye seslenmiş, sesini alabildiği- duygusu aşılayabilecek kadar mükem- reden Hand Hatun’un, bakıcısı ve kıs- ne değiştirerek. Zağanos Paşa sesin gel- mel bir ummandır. men terbiyecisi durumunda olduğu diği tarafa dönmeden, yorgun bir sesle Şehzadeye cami yaptırmanın ya da ki- cevap vermiş: “Eyvallah Mehmed!” Fatih’i benzersiz bir hükümdar ya- liseleri camiye tahvil etmenin fazilet- pan saikin mimarıdır. Talebesinin ru- leri hakkında telkinatta bulunduğunu “Beni görmeden nasıl bildin?” diye hunu gergef gibi işlemiş, kozasını ör- tahmin etmek zor değil. sormuş, Fatih, “oysa sesimi de değiştir- müş, nihayet ipek böceği kozasından miştim.” Paşa dönmüş Padişah’a, eğil- çıkıp uçmaya başlayınca önünde tek Lalası Zağanos Paşa: Fatih’e asker- miş: “Bana buralarda kimse Zağanos bir rota bulmuştur: “Feth-i Mübin”. Ve liğin bütün inceliklerini öğreten, ba- demez, Paşa Baba derler. Adımı ancak Şehzade, bu rotayı takip etmiştir. basının Manisa’ya çekilmesiyle açılan sen söyleyebilirsin. Ondan tanıdım. taht ve baht yolunda genç hükümda- Fetih sırasında karşılaştığı muaz- rın kolundan tutup yürüten, sürekli Diğer hocalarının başında Molla zam güçlüklerle ümidi tökezler gibi ol- şekilde kendisine güvenmesini, ama Güranî vardır. Derslerinde tembellik duğu anlarda hep Ak Hoca’sını yanın- bu güveni asla kötüye kullanmamasını etmesi hâlinde talebesini dövmek üze- da bulmuş, Peygamber tebşirini onun telkin edip karakterine padişahlık kı- re bir sopayla derse giren meşhur Mol- sesinden her duyuşta âdeta yeniden vamını veren müstesna insan… la, geleceğin fatihinin talim ve terbiye- dirilmiş; nice ümitsizliklerin, terslik- siyle yakından meşgul olmuş; ecnebi lerin üstesinden gele gele yürüyüp Bi- Tarihçilerimiz bu zatın, Fatih Sultan hocaların, talebesinin ahlâkına tesir zans kördüğümünü çözmüştür. Mehmed’le yakınlık derecesi ve mevki- edebilecek telkinlerini kırmak için he- ine rağmen son derece mütevazı oldu- men daima derslerinde hazır bulun- Hoca, talebesinden 42 yaş büyüktür. ğunu belirtiyorlar. O kadar ki, Balıke- muştur. Fatih’in oğlu Sultan II. Baye- Bu bakımdan münasebetleri hoca-tale- sir’de adı “Zağanos Paşa Camii” olan zid’in ilk şeyhülislâmı olma şerefini be münasebetlerini çok çok aşmış; ay- taşıyan bu muhterem hoca, İstanbul nı mefkûreye, aynı ideale, aynı hasrete Taşkasap’ta kendi adını taşıyan mahal- yürüyen bir baba-oğul münasebeti hâ- lesindeki camiinde medfundur. linde güçlenmiştir. “İstanbul’un manevî fatihi” olarak Ak Hoca, Bizans’ın manevî fatihidir. hâlâ selâmladığımız Molla Güranî’nin Harap hâlde ele geçirilen şehri yeni- yanı sıra, minnet duygusuyla andığı- den inşa eden aksiyonun merkezi, ay- mız Molla Hayreddin, Molla Zeyrek, İb- rıca Eyyub Sultan Hazretleri’nin kayıp nü Temcid, Molla Hüsrev, Vezir ve Hoca kabrini bir murakabe anında keşfeden Yusuf Sinan Paşa, Bursalı Vezir Ahmed büyük bir velidir. O kadar büyüktür ki, Paşa, Çelebizade Abdülkadir Amidî, huzurunda Fatih bile erimekte, tir tir Molla Ayas, Molla Hasan Çelebi, Molla titremektedir. Fatih’in, Vezir-i Azamı Siracüddin Paşa, Müderris Ispartalı Ab- Mahmud Paşa’ya şikâyeti meşhurdur: dülkadir Hamidî, Hacezade Müslihüd- dîn Mustafa Efendi de geleceğin fatihi- “Bu pire (İhtiyar Ak Şemseddin’e) ne kâh edebiyat, kâh din ilimleri, kâh hürmetim ihtiyarsızdır. Yanında heye- fen ilimleri, kâh askerlik öğretmişler; canlanırım, ellerim titrer.” onu her bakımdan mükemmel bir in- san, cihangir bir padişah, kısacası bir İstanbul’un fethinden hemen son- “Fatih” olarak yetiştirmek için ellerin- ra yapılan divan toplantısında Fatih, den gelen gayreti göstermişlerdir. komutanlarının huzurunda fethiyle değil, Ak Şemseddin’le övünmüştür: Bunlardan sadece Ak Şemseddin’e “Bu ferah ki bende görürsüz; yalnız daha yakından bakmayı deneyelim. bir kal’a (İstanbul) fethine değildür. Ak Şemseddin gibi bir pir-i aziz, benum “Hocası ak olanın yüreği pâk olur” zamanumda olduğuna sevinurum.” derler. Bu yüzden Ak Hoca, en az tale- besi kadar dikkat çekicidir. Bu yürek Belli ki, “Fatih yürekli insan” yetiş- adam, bu vecd ve duyguyu realizmle tirmenin yolu, Ak yürekli hocalar ye- tiştirmekten geçer. 2017 MAYIS / DERİN TARİH 105
Avrupa Tarihi ————————————————————————————————————— Neden bazı halklar emperyalist oluyor da diğerleri onların boyunduruğuna giriyordu? Bu can alıcı soruyu Doğu Hindistan Kumpanyası’nda kaptan olarak çalışan Robert Knox yalın bir şekilde cevaplar: “Yegâne gerçek hak fiziksel güçtür.” Sömürgeleştirmek hem bir hak, hem de barbarları medenileştirmek vazifesiydi. 106 DERİN TARİH / 2017 MAYIS
——————————————————————————————————Emperyalizmin Hastalıklı Ruhu DelirenRAudhamu MUSTAFA ÖZEL [email protected] yan bir ‘deniz hikâyecisi’, modern Ba- tı canon’unun zirvesine yükseldi. Yarı Ö ğrencilik yıllarımızda emperya- ödeme diyorum, zira Çorak Ülke aslın- lizmin en çarpıcı eleştirisinin da Kurtz’un, Karanlığın Yüreği’nin sonla- Lenin’in kitabı olduğunu düşü- rındaki sarsıcı ifadesiyle açılacaktı: “Ne nürdük: Kapitalizm: Emperyalizmin En Yük- dehşet! Ne dehşet!” Fakat sanırım Ezra sek Aşaması. Avrupa-dışı ‘ulusların’ kade- Pound’un itirazıyla, onun yerine Petro- ri bakımından Lenin ile Wilson’ın, SSCB nius’un Satyricon’undan (daha zayıf) bir ile ABD’nin hasım değil müttefik olduk- cümle kondu. Conrad’e vefasızlık içine larını kavradığımda bakışlarım siyaset- oturmuş olmalı ki, Eliot büyük şiiri “İçi- ten edebiyata kaydı. Hayır yahut şer, boş Adamlar”ı yine Karanlığın Yüreği’n- emperyalizme derinden anlam veren den çok sade ve gizemli bir epigrafla baş- eserler, şiir ve romanlardı. Anti-emper- lattı: “Bay Kurtz, ölmüş!” yalist ‘modernist’ edebiyat dairesine gi- ren eserlerden birçoğunun arkaplanı ise Kimdi Bay Kurtz? Adı Almanca ko- Karanlığın Yüreği idi. Conrad olmasaydı, kuyor. “Annesi yarı İngiliz, babası yarı Joyce ve Eliot olmazdı! Fransızdı. Tüm Avrupa’nın katkısı var- dı Kurtz’un yaratılmasında.” Kurtz, Av- T. S. Eliot, Conrad’e borcunu kısmen rupa’ydı: Dünyayı yutmak isteyen, aç- ödedi; fakat bu yarım ve mahcup öde- me bile öyle işe yaradı ki, çok tanınma- 2017 MAYIS / DERİN TARİH 107
Avrupa Tarihi—————————————————————————————————————— » Saygıdeğer bir bilge İngilizler için Thames Nehri gurur duyulan her tarihî olaya şahitlik yapmış saygıdeğer bir bilgedir (üstte). Tarihin derinliklerinden geleceğe coşkuyla akar. Peki, sömürgeciler aynı saygıyı Kongo Nehri’ne neden göstermediler? Onlara göre karanlık ırkların yaşadığı coğrafya da kıymetsizdi. göz, kıyıcı, şeytanî Avrupa. Ölümün lıydınız onu, ‘Benim fildişim’ derken. Achebe kısmen haklı, fakat haklılığı eşiğine gelmiş bu hasta adamı bulup Evet, duydum onu. ‘Benim sözlüm, be- düşündüğü kadar önemli değil. getirmek, ticaret misyonunu da bu nim fildişim, benim şubem, benim “aklı sağlam, ruhu delirmiş” adam- nehrim, benim..’ her şey onundu. Her Sahnenin merkezinde Londra var. dan kurtarmak üzere karanlığın yü- şey onundu, ama önemi yoktu bunun. Bu kelime romanda hiç geçmiyor; Af- reğine (Kongo’ya) gönderilen Marlow, Önemli olan, onun kime ait olduğu, rika bile bir kere geçiyor zaten. Tha- onunla ilk karşılaşma anını şöyle be- karanlığın kaç tane gücünün ona sa- mes nehri üzerinde bir gezi tekne- timliyor: “Fildişinden oyulmuş, hare- hip çıktığıydı. Ülkenin iblisleri arasın- sindeyiz. Kıyıya sis çökmüş. Hava ketli bir ölüm heykelini andıran elini da yüksek bir yere oturmuştu, hem de karanlık ve “dünyanın en büyük, en tehdit edercesine kara, parlak, kımıl- gerçekten. Anlayamazsınız.” yüce kentinin üzerinde, yaslı bir kas- tısız, tunçtan bir insan kalabalığına vetin yoğunluğuna bürünmüş, asılı” sallar gibiydi. Ağzını kocaman açtığı- Üç kişilik dev roman durmakta. Azamet, sis ve kasvet. Af- nı gördüm; sanki bütün havayı, bütün rika’nın karanlığı buradan yayılıyor ol- dünyayı, önündeki bütün insanları Anlayabilmek için, bu üç kişilik dev masın? Öyleyse kahramanlarımız as- yutmak istiyormuş gibi tuhaf bir açlık romanı sindire sindire içmemiz lâzım. lında Avrupa yüreğinin karanlığına havası verdi bu suratına.” Üç kişi diyorum, ama ana kahrama- doğru yol alacaklardır. nımız Kurtz ancak son çeyrekte orta- Kurtz’u ve topladığı fildişini gemiye ya çıkıyor, neredeyse ölüm döşeğinde. Teknede beş kişiler: Yazar, Marlow, yükledikten sonra Avrupa’ya yönelir Anlatıcımız Marlow, perde arkasında Kaptan (Şirketler Müdürü), Avukat ve Marlow: “Gemiyi fildişiyle doldurduk, ise Conrad. Diğerleri birer gölge. Yazar Muhasebeci. Kaptan, ekibi dünya- birçoğunu da güverteye yığmak zo- bazen Marlow kılığında, onun ağzıyla ya taşıyacak; Muhasebeci işin hesa- runda kaldık. Böylece gözleri gördüğü konuşuyor; bazen ona sömürgeci ‘Av- bını tutacak; Avukat işi kitabına uy- sürece bakıp zevk alabilecekti fildişle- rupa’yı temsil ettirip, kendi geride du- duracak; Marlow hikâyeyi anlatacak; rinden, çünkü sonuna dek korumuş- ruyor. Anti-emperyalist olduğu su gö- Yazar da yorumlayacaktır. İlk izleni- tu bu zevk alma tutkusunu. Duyma- türmez; ırkçı olup olmadığı bulanık. mim bu. Üzerinde durdukları su (medenî 108 DERİN TARİH / 2017 MAYIS
——————————————————————————————————Emperyalizmin Hastalıklı Ruhu dünyanın suyu) barış duyguları ve- dışında, onu saran bir şeydi.” şefin oğlu imdadına yetişip kaptana riyor insana. Dupduru gökyüzü iyi- Öyküsüne göre, İngiltere’yi Roma- mızrağının ucuyla şöyle bir dokunu- lik saçan, lekesiz bir ışık yumağıdır. vermiş. Kaptan nalları dikince köy Bataklıkların üstündeki sis bile kıv- lılar aydınlatmıştı. Onlar geldiğinde halkı ormana kaçmış pek tabii; ölü rım kıvrım bir tül yığını gibidir. Tha- karalarda vahşiler vardı. Medeni bir ortada kalmış. “Bu doğaüstü varlığa mes, “geniş ve yaşlı ırmak” kımıltısız- insanın yiyeceği hiçbir şey, Thames dokunmamışlardı ölümünden sonra. dır. “Kıyılarında yaşayan ırka çağlar suyundan başka içecek hiçbir şey yok- Köy de bomboştu. İnsanlar yok olmuş- boyunca yaptığı hizmetlerden sonra tu. Soğuk, sis, hastalık, ölüm. “Sinek- lardı. Çılgın bir dehşet duygusuna ka- dünyanın uçlarına dek uzanan din- ler gibi ölüyorlardı.” Ama becerdiler. pılan erkek, kadın, çocuk, herkes or- gin ağırbaşlılığı içinde yayılıyordu. “Karanlıkla yüzleşebilecek kadar er- mana dağılmış, bir daha dönmemişti. Saygıdeğer ırmağa, gelip sonsuza dek kek adamlardı onlar.” Anlıyorsunuz Tavukların başına ne geldi, onu bilmi- gidiveren kısacık bir günün coşkun değil mi, Romalıların aydınlattığı İn- yorum. Kalkınma hamlesi onlara da heyecanı içinde değil, kalıcı anıların gilizler, şimdi aynı erkekliği Afrikalılar ulaşmıştır, mutlaka.” İşte bu karanlı- görkemli ışığında bakıyorduk.” Baka- karşısında sergilemeliydi. Maço mede- ğa, bu saçmalığa doğru yol alacaktır lım Kongo nehrine de aynı ölçüde say- niyet, ırkları sırayla onurlandırır! öykücümüz. gı ile bakılacak mı? Avrupaî giysiler içinde bir Buda’ya Karanlığın girişini koruyanlar Thames, İngiliz ulusunun gurur benziyor Marlow, nedense! Romalıları duyduğu tüm “soylu cengâverlere” hiz- sömürgeci değil, fatih diye nitelendi- Sonra şirketin genel merkezini arar met etmiştir, Sir Francis Drake’den Sir riyor. İşin özü, etkinlik. Faust’u hatır- Marlow. Şehirdeki en büyük ‘şey’ odur. John Franklin’e kadar. Serüvenciler- lıyoruz: “Önce Eylem vardı!” Yaptıkları “Denizaşırı bir imparatorluk işletip ti- le göçmenler, kral gemileriyle işçi ge- iş soygun, hatta geniş çaplı cinayet bi- caret yoluyla dünyanın parasını” kı- mileri, kaptanlar, amiraller, Doğu ti- le olsa, değerdi; “karanlıkla kapışanla- rıyorlardır. Ölüm sessizliği içindeki caret yollarının karanlık korsanları, ra da bu yakışırdı zaten.” Marlow’un dar bir sokaktan, çöl gibi çıplak geniş Doğu Hind filolarının kiralık general- itirafı bile ihtişamlıdır: “Dünyanın merdivenlerden çıkar. Siyah yünden leri. “Altın ya da şan avcısı, hepsi elle- fethi, yani dünyanın tenleri bizim- bir şeyler örmekte olan iki kadın kar- rinde kılıç, bazen de meşale taşıyarak kinden farklı ya da burunları bizim- şılar onu ve ilgili yöneticilere yönlen- o ırmağın akıntısından yola çıkmışlar- kilerden az daha yassı olan insanların dirirler. “Karanlığın girişini koruyor, dı: Onlar toprağın içindeki gücün ha- elinden alınması işi, üzerinde düşünü- siyah bir tabut örtüsü örüyorlardı. Se- bercileri, kutsal ateşin kıvılcımını ta- lecek olursa, pek de hoş bir şey değil.” lam siyah yün örücüsü ihtiyar. Ölecek şıyanlardı. Ne büyüklükler akmamıştı Bu davranışı ne kurtarabilir? Fikir. olanlar seni selamlıyor. Baktıklarının o ırmağın akıntısından, bilinmeyen Önünde secdeye varılacak, adaklar su- yarısından çoğu bir daha göremediler bir dünyanın gizemlerine!.. İnsanların nulacak bir fikir! onu.” Ana yönetici, Büyük Patron, 1.65 düşleri, toplulukların tohumları, im- boyunda ve kim bilir kaç milyonun paratorlukların filizleri…” Marlow bir de “tatlısu gemiciliğini” sapını tutuyor. “Elimi sıktı galiba, bir denemiştir. Bir ırmaktan yukarı çıkıp şeyler mırıldandı, iyi yolculuklar.” Ka- Medenilik, sırayla! “o zavallı adamla” tanışmıştır. Yazara ranlık, mekanik bir bürokrasi; her şey göre, pek anlaşılır bir hikâye değildi şirket için, şirket sadece şerikler için; Bir ışık karmaşası içinde Marlow bu, ama gene de aydınlatıcıydı. Altı yıl çalışanlar birer makine dişlisi... aniden söze başlar. İlk sözü, mede- kadar Hint Okyanusu’nu, Büyük Okya- niyet bağlamında geçmişle karşıt- nus’u ve Çin Denizi’ni dolaşıp, “Doğu- Yola çıkış öncesi, Marlow’un tey- lık yaratmak ve bu karşıtlığı gelece- dan payını bayağı aldıktan” sonra, din- zesi ve şirket doktoruyla görüşmele- ğe yansıtmak üzerinedir: “Burası da lenmekten yorulup kendine bir gemi ri de medeniyetin mahiyetini ele ver- dünyanın karanlık yerlerinden biriy- arar ve bir vitrindeki haritaya bakar. mek bakımından son derece öğretici. di.” Evet, İngiltere de bir zamanlar ka- Haritada “koca bir yılana benzeyen Öykücüyü doktora götüren “kılıksız, ranlıktı, onu denizden gelen birileri muazzam bir ırmak” görür. Büyülenir. dağınık” kâtip, şirketin çalışmalarını aydınlatmıştı ve bu gerçeği ancak bir O ırmak üzerindeki ticaretle uğraşan över. Laf arasında, “oralara gitmemiş” “deniz adamı” bilebilirdi. Denizcilerin şirketi hatırlar. Teyzesini araya koya- olduğu anlaşılır; Marlow buna şaşırın- evleri (gemi) hep yanlarındadır; ülkele- rak iş ister ve talebi kabul edilir. Dünya ca da, antropolog Frazer’i hatırlatan rini (deniz) de hep yanlarında taşırlar. talanı için üç gerekli şart: Eylem arzu- bir cevap verir: “Göründüğüm kadar “Her gemi diğerine benzer, denizse su, harita ve torpil. Harekete geç, seçil- salak değilim.” hiç değişmez.” Öykücü Marlow sıra- mişlerden ol, gelişip serpil! dan bir denizci değildir ama, “ona gö- Doktor önce nabzını yoklar, “ora- re öykünün anlamı çekirdek gibi için- Meğer şirket kaptanlarından biri lar için iyi!” der. Sonra kafatasını ölç- de değil, sisi belirleyen parıltı ya da ay saçma bir olaya kurban gitmişmiş. Pa- mek için izin ister. Unutmayalım, ışığının ölü yalazının ortaya çıkardığı zardan iki kara tavuk alan Fresleven Darwin’in Avrupa ırkçılarına meşru- o puslu hâlelerden biri gibi, öykünün adlı Danimarkalı kaptan, nedense al- iyet sağladığı bir çağdayız. Marlow şa- datıldığını düşünmüş ve köyün reisi- şırır kafa ölçümü meselesine. Bilim ni sopayla dövmüş. İşi uzatınca, yaşlı 2017 MAYIS / DERİN TARİH 109
Avrupa Tarihi—————————————————————————————————————— yararına, der doktor. Döndüklerinde » İlahî misyon de ölçer misiniz? Hayır, dönenleri gör- Tahtta yaklaşık 64 yıl kalan Kraliçe Viktorya döneminde İngiliz sömürge imparatorluğu mem. Hem, üstelik değişiklikler hep altın çağını yaşadı. Bu dönemde İngilizler yüce bir misyon (!) omuzlamışlardı. Tanrı onları kafanın içinde olur! Konuşkan doktor, fethettikleri vahşileri medenileştirmek için seçmişti. Kraliçe Viktorya bir resmigeçitte. küçük kuramını kanıtlama peşinde- dir: “Ülkemin böyle görkemli bir sö- ğin, insan vicdanını en fazla sızlatan, dan da önce Robert Knox, neden bazı mürgesi olmasından sağlayacağı yarar- en iğrenç yağma didişmesi” olduğunu halklar emperyalist oluyor da diğer- ların benim payıma düşen bölümü de belirtiyor. leri onların boyunduruğuna giriyor, bu olacak. Sıradan zenginlik başkaları- diye soruyor ve cevabı kuvvette bulu- nın olsun.” Sonra bir baba nasihati ile Sömürgeleştirme sürecinde en yordu: “Ben bu satırları yazarken, Kelt uğurlar kahramanımızı: “Güneşin al- önemli hususlardan biri, sömürme- ırkı (Fransızlar), bizim Hindistan’ı ele tında kalmaktan ziyade, öfkelenmek- nin hem bir hak, hem de bir hizmet geçirme hakkımızın aynısıyla, Kuzey ten sakın. Tropikal ülkelerde her şey olduğunun kültürel bakımdan ‘kanıt- Afrika’yı ele geçirmeye hazırlanıyor. sakin olmalı.” lanması’dır. Viktorya dönemi İngiliz- Yegâne gerçek hak fiziksel kuvvettir” leri için, İngilizler içkin olarak, yani (The Races of Men, 1850). Yönetimine verecekleri kırk para- kanlarından ötürü, fetheden, yöne- lık bir gemi de olsa, teyzesi sayesinde ten ve medenileştiren bir ırk idiler. Kıvırcık kafası göğsüne düştü! “seçilmişlerden biri” olmuştur Mar- Fethettikleri “kara/karanlık ırklar” low. “Bir sermayem vardı, aydınlık (dark races) ise aynı sebeplerle kendi- Bir Fransız gemisiyle yola çıkar güçlerin elçisi, ikinci sınıf bir hava- lerini yönetme ve medenileştirmeye Marlow. “Sırf asker ve gümrükçü in- ri gibi bir şey yani.” Teyzesi “o bilgi- ehil değildiler. Darwin’den çok önce dirmek için bölgede ne kadar liman siz kitleleri iğrenç alışkanlıklarından Luke Owen Pike, İngiliz ulusu saf Tö- varsa hepsine” uğrarlar. Asker ve kurtarmak” üzerine o kadar konuşur tonik kandan gelmedir, temel siyasal gümrükçü! Militarizmin gölgesinde ki, Marlow sonunda dayanamayıp ona yasası, toplumsal âdetleri, dahili re- ticaret! “Tanrı’nın boş verdiği bir top- “şirketin kazanç amacıyla işletildiği- fahı, silahlarının başarısı ve sömür- rak parçasından vergi almaları için ni” söylemek zorunda kalır. gelerinin sayısı hep Hengist ile Hor- gümrük memurları indiriyorduk; sa kumandasında, o üç gemiyle gelen sonra asker indiriyorduk, gümrük Ve yola koyulur Marlow. Yolculuğu Germen savaşçılarının eseridir, diyor- memurlarını korusunlar diye. Bazıla- anlamlandırabilmemiz için, tarihsel du (The English and Their Origin, 1866.) On- rı boğuluyordu. Fırlatılıp atılıyorlardı bağlamı hatırlamakta yarar var. Sana- yi kapitalizmi ilerledikçe, hegemon- ya mücadelesi de kızışır. Hegemonik güç, oyunun kurallarını koyan; do- layısıyla sistemin işleyişinden azami faydayı sağlayan ülkedir. 19. yüzyılın son çeyreğine kadar bu güç, tartışma- sız olarak, İngiltere’dir. Fakat kendisi- ni zorlayan iki aday ortaya çıkmıştır: ABD ve Almanya. Her ikisi de sömür- gelerden pay istemektedir. Gelişmeler o kadar hızlı olur ki, 1870’lerde henüz büyük ölçüde keşfedilmemiş olan Af- rika, 1900’e gelindiğinde tümüyle Av- rupalı güçlerin eline geçer. 1883 ile 1885 arasında, 18 ay içinde Güney Ba- tı Afrika, Togoland, Kamerun ve Do- ğu Afrika tamamen Alman buyruğu- na geçer. Karanlığın Yüreği romanının sahne- si olan Kongo, fildişi ile ünlüdür; daha da önemlisi, otomobil çağı için büyük değer kazanacak olan kauçuk ağaçları- na sahiptir. Sadece bu meta için, Bel- çika kralı Leopold’ün en az 10 milyon Kongoluyu öldürttüğü tahmin edili- yor. Conrad bir denemesinde, 1890’da Kongo’da gördüklerinin “bugüne de- 110 DERİN TARİH / 2017 MAYIS
——————————————————————————————————Emperyalizmin Hastalıklı Ruhu oraya, biz de yolumuza gidiyorduk.” rında sallanıp şıngırdayan bir zincirle Sonra yara izi gibi uzanan daracık Bir savaş gemisine rastlarlar. “Bir ku- birbirlerine bağlıydılar.” Köle değil- bir dere yatağına iner Marlow ve ora- lübe bile yoktu görünürlerde, ama kı- dir bunlar; hür iradeleriyle, Avrupalı da “bir cehennemin karanlık çembe- yıyı topa tutuyordu. Fransızların sa- efendilerle sözleşme yapmış işçilerdir. rine” girmiş gibi olur. Loş ışıkta yarı vaşlarından biri sürüyormuş oralarda Küçük bir hata veya açıkları, onları belirgin yarı silik kara şekiller ağaçların o sırada.” Anlatımdaki soğukkanlılı- köleden beter duruma sokmuştur. arasına çömelmiş, uzanmış, oturmuş, ğı görüyor musunuz? Savaşlardan bir ağaç gövdelerine yaslanmış, topra- tanesi! Ölümle ticaret el ele. “Neşeli “İnsan hayal gücünü ne kadar zor- ğa tutunmuşlardı. Kimlerdir bunlar? ölüm dansıyla ticaretin, fazla ısıtılmış larsa zorlasın, bu adamlara düşman Yaşlandıkları yahut hastalandıkları bir mezarı andıran durgun ve toprak- demek olanaksızdı. Bunlara hüküm- için, artık işe yaramayan ‘işçiler’! Öl- sı havada birlikte yürüdükleri birkaç lü deniyordu ve esefle dolu yasalar, pat- meye çekilmişlerdir. “Yavaş yavaş öl- gülünç adlı yere daha uğradık. ... Kara- layan mermiler gibi, çözülmesi güç mekteydiler. Düşman değildiler, suçlu basan tohumları arasında yorgun bir bir gizemle denizleri aşıp bu adamla- değildiler. Kıyının en ücra köşelerin- hac gezisi gibiydi.” (İleride ‘imansız rın üzerlerine gelmişti. Çelimsiz gö- den süreli sözleşmelerin tüm yasallığıyla hacılar’ı tanıyınca, yorgun hac gezisi ğüsleri birlikte soluyor, son haddine getirilmişler, bu zorlu çevrede kaybol- ne demek anlaşılır!) kadar genişlemiş burun delikleri tit- muşlar, alışık olmadıkları gıdalarla riyor, taşlaşmış gözleri yokuşa bakı- beslenmişler, hastalanmışlar, yarar- Başkent yakınlarında ilk tur biter, yordu. Mutsuz vahşilerin o noksansız, lılıklarını yitirmişler, sonra da sürü- Marlow süvarisi İsveçli olan küçük bir ölümcül ilgisizliğiyle, bana göz ucuy- nerek gidip dinlenmelerine izin veril- istimbota biner bu defa. Şirketin şu- la bile bakmadan yanımdan geçtiler.” mişti.” belerinden birine ulaşır nihayet. Bir Bu ham maddelerin arkasından da kur- patikayı tırmanırken, toprak taşıyan tarılmışlardan, duruma egemen yeni Can çekişen bu şekiller hava kadar altı zenci görür. “Her birinin boynun- güçlerin yaratıklarından biri, tüfeği özgürdüler, bir o kadar da ince. Birine da demirden bir tasma vardı ve arala- elinde, umutsuzca yürüyor! bir peksimet kırıntısı veriyor Marlow. “Parmaklar peksimetin üzerine ka- panıp kavradı, başkaca bir kıpırtı, bir bakış yoktu. Boynuna bir parça beyaz yünlü kumaş bağlamıştı, niçin? Bir ar- ma, bir süs, belki de muska. Siyah boy- nunda çok çarpıcı duruyordu.” Çevre- de daha birçokları, akla gelebilecek her biçimde yamulup çökmüşlerdir, bir katliam ya da salgın resmindeki gibi. “Dehşet içinde donup kaldığım sırada, bu yaratıklardan biri elleriy- le dizlerinin üzerinde doğruldu ve emekleyerek su içmek üzere ırmağa gitti. Suyu avucuyla ağzına götürdü, sonra güneşin altında oturup bacakla- rını önünde kavuşturdu, bir süre son- ra da kıvırcık kafası göğsüne düştü.” hiçbir sırrını ele verme öl ya da ölü taklidi yap ey suretim dişleri kenetlenmiş çenesi bağlı bir ölü taklidi yap –yapabilirsen çünkü bir tek ölüler doğru fotoğraf verir. (Hüseyin Atlansoy) Kaynak: Joseph Conrad: Karanlığın Yüreği, çev. Sinan Fişek, İletişim, 2015. Mustafa Özel İstanbul Şehir Üniversitesi. 2017 MAYIS / DERİN TARİH 111
1 Kitap 1 Yazar ————————————————————————————————————— Ulu Mabed’in romanını yazan Durali Yılmaz: Ayasofya’nın Kaderi İnsanlığın Kaderidir 41 yıl önce Aziz Sofi veya sonraki ismiyle Ayasofya Dile Geldi romanının yazarı Durali Yılmaz’a “aradan geçen yıllarda Ayasofya tartışmaları ve algısı ne yönde değişti?” diye sorduk. KONUŞAN: SAMİ AKBIYIK rim. Ayasofya’nın Bizans döneminin imamlarını, müze müdürlerini değil, Kitab-ı Mukaddes, Osmanlı döneminin gerçek sahibini ve ruhunu arar. 1976’da Ayasofya’yı kendi diliyle konuş- de Kur’an-ı Kerim açısından anlatılma- turarak Aziz Sofi adlı romanı kaleme sı ise dikkatten kaçan hususlardan. Bö- Romanın yeni baskılarında bir değişik- aldınız. Romanı tercih etmek sizi zorla- lüm başlarındaki İncil ve Kur’an’dan lik yaptınız mı? mış olmalı. yapılan alıntılar, metinlerin daha iyi algılanmasını sağlayacaktır. Hâsılı bi- Bazı değişiklikler var fakat bunu Amacım, mimarî bir eserin konuş- linen tarihî olayları anlatmaktan çok, sadece okurun olayı daha iyi kavra- turulmasından çok, Ayasofya’nın te- onlara nasıl bakılması gerektiğine yabilmesi ve değişimi hissedebilmesi melinin atılışından bugüne kadarki dikkat çekmeye çalıştım. için yaptım. Öz itibarıyla önemli bir İstanbul’u anlatmaktı. Bu da ancak değişiklik yok. Biliyorsunuz, Ayasof- Ayasofya merkeze alınarak yapılabilir- Değişimi Ayasofya’da farklı dönemlerde ya sürekli bir değişim halinde. Kazı ve di. Kitabın yayınlanmasıyla başlayan görev yapmış papaz, imam, müze mü- araştırmalarda yeni bulgulara rastla- olumlu yaklaşımlar bunun doğru bir dürü gibi kişilerin gözünden anlatmayı nırken, yeni yeni söylenceler de ortaya seçim olduğunu gösterdi. 1500 yıldır tercih etmenizin sebebi var mı? çıkıyor. Kuşakların değişimiyle Ayasof- yaşamakta olan bir kahramanın roma- ya’ya bakış da değişir. Demek ki Aya- nı ilk kez yazılıyordu. Hangi türe dahil Ayasofya’ya girdiğinizde hem kili- sofya maddî ve manevî sürekli deği- edilmesi gerektiği bir süre tartışıldıysa se, hem cami, hem de müze ile karşı- şim halinde. da sonunda “roman”da karar kılındı. laşırsınız. Romanım bu karmaşayı da sorgular. Ayasofya ile konuşan Faruk Ayasofya’yla ilgili farkındalık oluştur- Ne tür tepkiler aldınız? Yücel eserin mimarlarını, papazlarını, mak açısından roman nasıl bir misyon Ayasofya Bizans’ın kaderi olduğu gi- üstleniyor sizce? Ayasofya Dile Geldi bi, bizim de kaderimiz olmuş ve olma- Durali Yılmaz Ayasofya için zaman zaman miting- ya devam etmekte. Romanı okuyanlar BEKA Yay., 2012, ler yapılmıştır. Bunlar dönemin ikti- bunu hemen fark eder. Özellikle vur- 144 sayfa, 10 ¨ darına göre şekillendi; bazen teşvik gulanan Akşemseddin’in sözleri her edildi, bazen de yasaklandı. Roman şeyi anlatır: “Evvela İstanbul’u Sultan da böyle bir mitingden yola çıkılarak Mehmed Han fetheyler, sonra Ben-i başlıyor. Fetih 1453 filminin yapımcıları Asfar alır. Ben-i Asfar elinden Meh- romanı okusalardı inanıyorum ki Ak- di tekrar fetheyler.” Bu sözlerin anla- şemseddin’i seyircinin unutamayacağı mı Ayasofya’da somutlaşır. Romanın bir kahraman olarak ortaya koyabi- bu mesajının okurlar tarafından ge- nel olarak algılandığını söyleyebili- 112 DERİN TARİH / 2017 MAYIS
1 Kitap 1 Yazar ————————————————————————————————————— “Fethin manevî mimarı Akşemseddin’dir ama fethin sembolü Ayasofya’dır.” lirlerdi. Fethin manevî mimarı Akşem- Can alıcı soruyu sona bırakalım: Aya- Ayasofya’nın kaderi bize ne söylüyor? seddin’dir ama sembolü Ayasofya’dır. Ayasofya’ya romanımı okuduktan sofya ibadete açılmalı mı? sonra gidenler muhakkak farklı bir O günden bugüne Ayasofya’ya bakışta Romanda Ayasofya şöyle konuşur: şuurla gireceklerdir kapıdan. Orada bütün insanlığın kaderini okumaya bir değişim gözlemlediniz mi? “Ey Allah’ım! Sen bin yıl beni Hıris- çalışacaklar. İşte o zaman roman göre- Romanla yeni bir bakış açısı getir- tiyan kullarınla baş başa bıraktın. vini tamamlamış olacak. Ayasofya ile Sonra İslamla şereflendirdin ve ken- konuşan Faruk Yücel şöyle mırıldanır: meye çalıştım. İnanıyorum ki bu bo- di adınla birlikte Resulünün adını be- şa gitmeyecek ve bu yolda çok eserler nim kubbemin altında söylettin. Bun- Şeş cihet gûş edip innî hitabın şüphesiz yazılacak. “Bizim romanımız bize gö- dan sonra tekrar Hıristiyanların eline re olmalı” düşüncesine inandım hep verme beni! Artık kilise olmayı hiç is- Bî cihet seyretti Hakk’ı Kâbe’den ve buna göre hareket ettim. Elbette Ba- temiyorum, havra olmayı asla! Ya be- tı’nın roman tekniğinden yararlanaca- ni başka yapıya döndür ya da kaldır şu puthaneden. ğız ama asla onu taklit etmeyeceğiz. dünyadan Allah’ım!” Bunu işgal gün- Bu romanda bir ilki denedim ve kahra- lerinde söyler. Sanki dileği yerine ge- Yani: “Ben senin Rabbinim hitabı- man olarak Ayasofya’yı seçip konuştur- tirilircesine bambaşka bir hale gelir, nı altı yönden duyup yönsüz seyret- dum. Onun bakış açısından Bizans dö- müze yapılır. Müze, içindeki mater- ti Hakk’ı Kâbeden, puthaneden.”Bura- nemi için İncil’i, Osmanlı dönemi için yallerle müzedir. Ayasofya’da ise böy- da “Kabe’den, puthaneden” kastedilen Kur’an’ı esas aldım. 1934 sonrası için ise le bir şey söz konusu değil; mozaikler Ayasofya’dır. Bizans döneminde put- günün politik bakışını ve çelişkilerini ve levhalar vardır, yani kilise ve cami haneyken, cami olduktan sonra Kâbe öne çıkardım. Ayasofya Dile Geldi roma- iç içedir. Mermer motifler Anadolu ki- değerinde bir sembole dönüşmüştür. nının insanlığa ilham vermesini umut limlerini çağrıştırır, insanlığın beşiği Bence Ayasofya’nın kaderi bu mısra- ediyorum. Anadolu gibi. larda gizli. Onun kaderi, insanlığın ka- deri gibidir. 114 DERİN TARİH / 2017 MAYIS
YENİ OKUMAK İÇİN Tarihî Roman BU KİTABI BU KİTABIYENİ Mevlevî yolunun esaslarını, Mev- OKUMAK İÇİN levîlikteki seyr-i sülûk hâlini anlatan ve Mesnevî’yi en güzel şekilde özetleyen Tablo Nisâbü’l-Mevlevî şimdi günümüz Hediyeli Türkçesiyle... / mihrabadyayin w w w . m i h r a b a d y a y i n l a r i . c o m Mihrabad Yayınları, Damla Yayın Grubu’nun Tescilli Markasıdır.
Yakın Tarih——————————————————————————————————————— 116 DERİN TARİH / 2017 MAYIS
—————————————————————————————— 27 Mayıs’ın Kürtleri Sindirme Operasyonu 27 MAYIS’IN KÜRTLERİ SİNDİRME OPERASYONU: KAMPI NEVZAT ÇİÇEK [email protected] C elal Bayar’ın “Siyasal Kürt- duruşunu somut şekilde gösteriyordu. çülüğün merkezi”, Hüsa- Bütün siyasî tutsaklara af çıkartılır- mettin Cindoruk’un da ken aralarında Canip Yıldırım, Naci Kutlay, Esat Cemiloğlu, Yaşar Kaya, “Apo hareketinin kaynağı” Sait Elçi, Musa Anter, Muhsin Şavata, Fevzi Kartal gibi isimlerin bulundu- olduğunu iddia ettiği Sivas Kampı, ğu ve iddianamede suçları “yabancı devletlerin müzahereti (kollaması) ile 27 Mayıs darbesini gerçekleştirenle- devletin birliğini bozmağa ve devletin hakimiyeti altında bulunan toprak- rin en büyük günahlarından biriydi. lardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmağa matuf fiil işlemek” olarak Böyle bir tedbirin çözüm olabilece- belirtilen 49’lar Davası’ndan tutuk- lu Kürtler affın dışında bırakıldı. 27 ğini sanıyorlardı ama yanıldıkları Mayıs’ın Kürtlere ilişkin ikinci icra- atı ise toplu gözaltı operasyonu ve çok açık. Zira Sivas Kampı, devlet ile toplama kampı oluşturulması oldu. Kürtler arasında 1938-60 yıllarında Darbeden dört gün sonra Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da tutuklanan, adı konmamış ittifakın bozulduğu ve Sivas Kabakyazı’da 5. Er Eğitim Tuga- yı’nda askerî garnizon içindeki kampta Doğunun yeniden dizayn edilmek is- dokuz ay süren zorunlu misafirlik için Sivas’a getirilen yaklaşık 485 kişinin tendiği tarihî bir dönüm noktasıdır. yaşları 14 ila 70 arasında değişiyordu. Sivas Kampı’na gönderilen farklı 31 Mayıs 1960 günü Cumhuriyet gazetesinde MBK kaynak gösterilerek etnik grup ve düşünceden insanlara yayınlanan yazıda, “Bir Kürdistan hü- kümeti tesisi için DP grubu içinde ça- “zorunlu misafir” oldukları ifade edil- lışanlar varmış. Sabık iktidar bunlara ve Şeyh Said’in oğluna Rus yapısı ciple mişti. “Misafir”lerin “devletin başına Doğu’da propaganda yapmalarına bela” oldukları düşüncesinde olan dö- nemin İçişleri Bakanı Muharrem İhsan Kızıloğlu, bunların bir şekilde öldürül- mesi gerektiğine inanıyordu. Kamp komutanı Sabri Koçak’ın direnişi ol- » Kimler yoktu ki! masaydı belki bugün sürgün edilen 55 Sivas Kampı’na ait fotoğrafta kişinin akıbeti faili meçhul cinayetler ayaktakiler (solda sağa): 1. Şeyh Ahmet Fırat, 2. Kinyas Kartal, 3. Faik Bucak, olarak tozlu raflardaki yerini alacaktı. 4. Hacı Said Kartal, 5. Sait Ramanlı, 7. Abdulbaki Kartal. Orta sırada soldan 3.: 27 Mayıs iktidarı, DP mensupları Kazım Yıldırım. Oturanlar (solda sağa): 1. Şamil Peker, 2. İbrahim Abikoğlu, 3. dışında Kürtlere ve Nurculara da nega- Mehmet Celal Bucak. tif bir tavır sergilemişti. Öyle ki, Milli Birlik Komitesi (MBK) darbeden sonra çıkardığı af kanununda bu olumsuz 2017 MAYIS / DERİN TARİH 117
göz yummuştur” denilmekteydi. Oysa için böyle bir tutuklamayı gerçek- » Esaret altında ibadet gözaltına alınanların çoğu Demok- leştirdiğini söylüyor, diğer taraftan rat Partili değildi. Örneğin 1966’da Reşat Pasinler’in kendi bölgesinde Şeyh Ali Rıza Efendi Sivas Kampı’nda öldürülen Faik Bucak Cumhuriyet- kimseyi tutuklamadığına dikkat çe- namaz kıldırıyor. Merhum Mehmet çi Köylü Millet Partisi mensubuydu. kiyordu. Diyarbakır’da tutuklamaları Kırkıncı’dan öğrendiğimize göre “misafirler” yapan zamanın Kolordu Komutanı abdest almaya bile asker nezaretinde 485 kişinin gözaltına alındığı ope- Daniyel Yurdatapan’ınsa en büyük götürülüyorlardı. rasyon muhtemel Kürt muhalefetini hedefi Genelkurmay Başkanı olmaktı. büyümeden sindirmeyi amaçlıyordu. tutuldu. Bazılarının mahkemeleri ko- MBK, Irak ve İran’da yükselen Kürt Bazı kamp misafirleri MBK üyesi mik gerekçelerle 8 vilayet dolaştırıldı. ulusal hareketinin Türkiye’deki etki- Alparslan Türkeş’i suçlarken, bazıla- 27 Mayısçılar bu gözaltları ve mecbu- lerini kırmak arzusundaydı. Özellikle rı bunun MBK üyelerinin tamamının ri iskânı, “ağalık, şeyhlik” düzenine Irak’ta Barzani önderliğinde yürütü- kararı olduğunu ifade ediyor. MBK’nın karşıymış gibi yansıttılar. Gerek MBK len ulusal mücadele Türkiye’yi de etki- yaşayan üyelerinden Numan Esin, adına yapılan açıklamalarda, gerek- lemekte; Hakkari, Van, Siirt, Mardin, kendisiyle yaptığım görüşmede kamp se gazetelerde yazdırılan yazılarda Diyarbakır gibi yerlerde Barzani’ye fi- fikrinin, üyelerinden bazıları tarafın- sürekli buna vurgu yapıldı. 19 Ekim ilî destek verilmekteydi. MBK’nın bir dan MBK’ya dayatıldığını ifade ederek 1960 tarihli Öncü gazetesinde çıkan yetkilisi yaptığı açıklamada, “Türki- dışarıyı adres gösteriyordu. Sorum- Genelkurmay Eski Başkanı Gümüş- ye’nin bütünüyle yalnız Türklerin va- lular hakkında iddialar farklı olsa da pala’nın sözlerine kulak verelim: tanı olduğu, başka gayeler taşıyan bir- kamp oluşturulmadan ciddi miktar- kaç kişiye benimsetilecektir” diyordu. da istihbaratın toplandığı anlaşılıyor. “Şarkta ağa, bey, şeyh denilen 35-40 kadar köye sahip kişiler, de- Sivas’a gönderilenlerden biri Tutuklama gerekçelerine gelirsek, rebeylikler hala mevcuttur... Bölge- de Adıyaman’ın Kâhta ilçesinden bunların son derece trajikomik ol- lerinde Türk harfleri ile tCedrisata C AK Parti eski Mersin Milletvekili duğunu belirtmeliyiz. Örneğin Şeyh muhaliftirler. Köylüyü her M surette M Dengir Mir Mehmet Fırat’ın dede- Said ailesinden Ali Rıza Efendi’nin baskı altında tutarlar... Köylülerimiz si, İstiklal Madalyası sahibi Zeynel suçu “iki eşek yükü buğdayla Kürt ih- Turanlı’dır. Turanlı’nın ailesinden tilali yapacak” şeklinde belirtilmişti. YY Atatürk Nutuk’ta söz eder. Bu dahi Faik Bucak’ın suçu ise Fırat’ın öbür tutuklanmasına mani olamamıştır. yakasına geçip toplantı yapmaktı. Türklüklerini müdriktirler. Kürtlük propagandası sırf derebeyliCkM lerinin CM Kimin fikriydi? Kampta 9 ay kalan “zorunlu mi- devam edebilmesi için şeyh MYve bey- MY safir”lerin büyük kısmı 33 vilayete ler tarafından halka yayılmaCYktadır.” CY Sivas Kampı’nı kurmanın kimin sürgün edildi. Bu aslında 7 Ekim 1960 fikri olduğu net olarak aydınlanmış günü, 2510 nolu İskân Yasasına ek ola- 105 sayılı Sürgün YCMaYsasının CMY değil. MBK üyesi Numan Esin katıl- rak çıkarılan 105 nolu yasayla, gözal- gerekçesinde şöyle denK iyordu: K dığı bir televizyon programında MBK tına alınanlardan bazılarının mecburi kararıyla oluşturulduğunu söylese de, iskânla yeniden yüz yüze gelmesiydi. “Sosyal birtakım reformları yapa- Sivas Kampı mağdurlarından Şeyh bilmek, Ortaçağ’ın Türkiye’de yaşayan Said’in torunu Fuat Fırat, 3. Ordu Ko- 1960 Aralık’ında 485 kişiden 55’i düzenini yıkmak, ağalık ve şeyhlik mutanı Org. Ragıp Gümüşpala’nın Antalya, İzmir, Burdur, Muğla, Afyon, gibi müesseseleri yok etmek... Vatan- ihtilali gerçekleştirenlere yaranmak Isparta, Manisa, Çorum ve Denizli daşın sömürülmesine engel olmak gibi 33 vilayette mecburi iskâna tabi gayesiyle bu kanun çıkarılmıştır.” Bu sözlere bakacak olursak iktidar, toplama kampı ve mecburi iskânla köylüleri baskı altından kurtarmak gibi halkçı bir iş yapıyor gibi gözükü- yordu. Peki gerçekten de öyle miydi? Kamp “misafirlerinin” ve olayla- ra tanık olan yakınlarının görüşleri gösteriyor ki Sivas Kampı, darbe ve idamlarla hızını alamamış olan 27 Mayısçıların bu defa Kürtlere ve Nur- culara yönelik “küçük Yassıada”sıydı. Nevzat Çiçek Gazeteci-Yazar 118 DERİN TARİH / 2017 MAYIS
2017 MAYIS / DERİN TARİH 119
Ayın Kelimesi ————————————————————————————————————— AYIN KELIMESI Muztarip “Musdarip”ten Muztaribim! B üyük Muztaripler, liseli yıllarım- da Kediseven Sokağı’ndaki An- D. MEHMET DOĞAN la karşılaştım. Bizim “muztarib”ler kara İl Halk Kütüphanesi’nde bu sefer nedense “tedirgin” olmuştu! dikkatimi çeken kitaplardandı. 1932’de [email protected] Kitabın adını yazar yeni baskısında yayınlanan bu küçük kitapta iki ünlü değiştirmişti, her hâlde dilini de! Bir Alman filozofu Şopenhavr ve Niçe ile ünlü, rahat bir hayatı var; fakat Rus yazar için bundan büyük ıztırab ola- büyük Rus yazarı Tolstoy anlatılmak- köylülerinin sefaletini görünce bü- bilir mi? Çocuğunuza yahut kitabını- taydı. Şopenhavr karamsar idealist fi- tün servetini onlara dağıtıyor; kendi za bir ad koyuyorsunuz ve yıllarca bu lozof, ailesinin geçmişinde deliler var; eliyle diktiklerini giyerek, sade bir adla çağırdığınız çocuğunuzun adını babası intihar etmiş... Romancı Göte hayat yaşamaya başlıyor. Kitap, Suut değiştiriyorsunuz. annesine oğlunun büyük bir adam ola- Kemal Yetkin’indi... 1970’li yıllarda cağını söyleyince, “bir aileden iki dâhi Suut Bey’in Büyük Tedirginler kitabıy- Bu adam elbette muztarib ol- çıkmaz” diyor. Şopenhavr, “dâhi” an- malıdır! Babası Şeyh Saffet olan biri nesini 24 yıl bir daha görmüyor! Niçe, muztarip olabilir mi? Hani şu Hilafe- “Üstün insan” kavramını ortaya atan, tin ilgası ile ilgili kanun teklifini 53 “tanrı öldü” diyen filozof. Bu parlak arkadaşı ile veren Urfalı “şeyh”! İşte, zekâ, 44 yaşında zihnî melekelerini Suut Kemal onun oğlu. Fransa’da fel- kaybediyor, geri kalan ömrünü bakı- sefe tahsil etmiş. 1934’te DTCF’ye es- ma muhtaç olarak geçiriyor... tetik ve sanat tarihi doçenti olarak tayin edilmiş. İki dönem CHP mil- Ünlü romancı Tolstoy da dünyayla letvekilliği var. 1959’da Ankara İla- barışık olmayan bir şahsiyet. Zengin, hiyat’a İslam sanatları profesörü ol- muş; Ankara Üniversitesi rektörlüğü 120 DERİN TARİH / 2017 MAYIS
————————————————————————————————————————— Muztarip ve İlahiyat dekanlığı yapmış... SÖZLÜKLERDE ACAYİP KELİMELER! Resmî sözlüğümüzün son baskı- Günümüzün ünlü bir markasının ürünü sözlük maddesi olabilir mi? Ansiklope- sında “muztarib”i arayanlar, bula- dilerde böyle şeyler olabilir, fakat sözlüklerde marka isimleri ancak ürüne umumi mazlar. Iztırab da bu sözlükte yer al- ad olduğunda yer alır. Mesela “jilet” böyle bir kelimedir; firma adı, ürün adı ol- maz. Çünkü sözlüğü hazırlayanlar, muştur. Buna rağmen, günün havası, siyaseti, bazı özel ürün adlarının sözlüklerde Türkçe ıztırabı olan muztaribler de- yer almasına yol açabilir. Dil Kurumu’nun Türkçe Sözlük’ünün 1959’da yapılan 3. ğildir! Nureddin Topçu’nun şu sözü baskısında yer alan bir madde başı dikkat çekicidir: Kokakola! Türkiye’de Ameri- hep ezberimdedir: “Iztırab hakikatin kan hayranlığının tavan yaptığı bir dönemdir. Bu havaya kendini kaptıran TDK’nın habercisidir. Bir şeyin ıztırabını çek- sözlük uzmanları Amerika’nın meşhur bir içecek firmasının ürününü sözlük mad- meyen, onu ne tanır ne de sever.” deleri arasına dâhil edivermişlerdir. Madde şöyle: Evet, ıztırabımız var, muztaribiz! Kokakola. b.is.(..’..’.) Amerika’da çok kullanılan alkolsüz bir içecek. Osmanlı harfleri ile bu kelime mim O sıralar Türkiye’de bu firmanın tesisleri yoktur. Yani bu içecek Türkiye’ye م, dat ض, tı ﻃ, re ﺭve be )ﻣﺿﻃﺭﺐ( ﺐile gümrükten geçerek girebilir! Öyle herkesin bulup tüketebileceği bir nesne yazılır, ıztırab da elif ﺍ, dat ض, tı ﻃ, değildir. Bu sözlük maddesini gelecekle ilgili bir halkla ilişkiler metni olarak r ﺭelif ﺍve b ﺐile ()ﺍﺿﺍﻃﺭﺐ. TDK’nın görebiliriz. Çünkü 1964’te, yani 5 yıl sonra bu firma Türkiye’de üretim yapmaya 2009’da yayınlanan Yazım Kılavuzu’n- başlar. Bundan sonraki baskılarda da bu maddeye rastlanmaz! Bu açılışa kadar da nedense ıstırap ve mustarip var- ilgili markanın Türkiye’de ne gibi tanıtım ve reklam faaliyetleri yürüttüğünü tam dır. Dat’lar se olmuş, b’ler p. Ya 2011 olarak bilmiyoruz. Fakat ciddi kampanyalar yapıldığını söyleyebiliriz. Şimdi olsa, baskılı Türkçe Sözlük’te? Sözlüğün bu bir tek kola firmasının değil, diğer kuruluşların ürünlerinin de sözlükte yer alması baskısında ızdırap ve muzdarip ile halinde rekabet kurulu devreye girerdi! karşılaşırız. Dad/zad yerine oturmuş, tı ise d olmuş! Diğer mesele Yazım Kı- maz. Mustafa Nihat Özön Osmanlıca yani darb/zarb. “Vurma, dövme” de- lavuzu’nda bize ıstırap ve mustarip Türkçe Sözlüğü’nde kelimeyi “muzda- mek. Hani darbe kelimesinin de bu yazmamızı buyuran Dil Kurumu her rib, mustarib” olarak alıyor. Kelime kökten geldiğini belirtmiştik (Derin nedense kendi sözlüğünde bu imlâya dad ile yazıldığı hâlde, Redhouse’un Tarih, Ağustos 2016.) uymuyor! Türkçe Sözlük’ün ilk baskısı- Müntehabat-ı Lügat-i Osmaniye’sini La- na, yani 1945’e gidersek karşılaşaca- tin harflerine aktaran hoca “musta- Bu kelimelerdeki “d”leri “z” ola- ğımız kelimeler “ıstırap” ve “musta- rip” yazmayı tercih ediyor. Kubbealtı rak okuyabilirsiniz. “Z, ıztırabın se- rip”tir. Bu son baskılara kadar devam Lügati’nde “mustarib”den “muztari- si” desem yanlış olmaz. Şu kelimeler- etmiştir. Nedense, en son baskıda ıs- b”e atıf var. Kelime “muztarip, muz- deki z sesi sizde nasıl bir tesir hâsıl tırap/ızdırap, mustarip/muzdarip ya- darib, mustarip” şeklinde alınmış... ediyor? Azab, Iztırar, muzır, muztar, pılmıştır. zarar, mazarrat, zaruret, mutazar- “Iztırab”ın bizim için telaffuzu rır, zar, zarlanmak, zarılık, zarıncı- Allah ıztırabımızı eksik zor bir kelime olduğunu kabul etme- mak… Sevmek, ıztırap çekmektir, etmesin! miz gerekiyor. Asıl zorluk “dad/zad” muztarib olmaktır. harfinin telaffuzunda. Hani Fâtiha James W. Redhouse Müntahabat-ı sûresinin sonunda “veleddallin” var Topçu’yu dinleyelim ve diyelim Lügat-i Osmaniye’de (1853) “ıztırab”ı ya... Onu bazı hocalar “velezzallin” ki, Allah ıztırabımızı eksik etmesin! “çalkanmak ve keder, teessüf, vesve- olarak okur. İkisi de tam doğru de- “Istırab varlığımızı ilâhî harekete se ve eziyet, renciş, pîç ü tab” olarak ğildir. Bu harf ne d’dir, ne de z. Arap ulaştırıyor, daha doğrusu, hareketi- açıklıyor. “Muztarib”in açıklaması elif basında bu harfler vardır zaten. mizi Allah’ın hareketiyle tamamlı- da şöyle: Fakat “dat”ın “s” olması da mümkün yor, (bizi) ölmekten kurtarıyor...” görünmüyor. Kelimenin kökü drb, “Çalkanıp mütereddit ve mütehar- rik olan ve kalbinin karar ve rabıtası- na yahut bedenin rahat ve asayişine halel gelmiş olan.” Bilmem ki Ahterî Mustafa Efendi’nin tek kelimelik ız- tırab açıklaması ile onunkini karşı- laştırsak doğru yapmış olur muyuz: “Deprenmek.” Osmanlıcadan Türkçeye Karşılıklar Kılavuzu’nda (1935) muztarib var, kar- şısında “göynülü, göynük, ıstıraplı” yazılmış. Ferit Devellioğlu’nun Os- manlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat’in- de mustarip veya muztarip yer al- 2017 MAYIS / DERİN TARİH 121
İz Bırakanlar —————————————————————————————————————— Darfur’un Şehit Sultanı Ali Dinar İngiliz İşgaline Hilafet Kalkanıyla Direndi Darfur halkı Sultan Ali Dinar liderliğinde İngiliz işgaline başkaldırmış, Osman- lı Halifesine bağlılığını son ana kadar korumuştu. Hatta Darfur camilerinde 1950’lere kadar Halife adına hutbe okutulmuştu. Osmanlı sevgisi bugün de devam eden Darfur’un şehid Sultanı Ali Dinar’ın mücadele dolu hayatı… TUĞRUL OĞUZHAN YILMAZ [email protected] İ ngiliz Valisine “Cehennem valisi ve ateşlerin müfettişi” diye hitap iktisadî açıdan önemliydi. Büyükbaş edecekti. Zaten sömürgecilere karşı etme cesareti gösteren kahraman hayvancılık, deri ve fildişi ticaretinin mücadelesinde Darfur Sultanlığı’nı merkeziydi. Ayrıca Batılı devletlerin destekleyen ve koruması altına alan yegâne devlet Osmanlı idi. Darfur Sultanı’ydı o. 1. Dünya Savaşı’n- tahakkümü karşısında çevre ülke ve 1909’da Ali Dinar’ın Osmanlı Devle- da Osmanlı’nın cihâd çağrısına derhal sultanlıklarla siyasî, diplomatik ve ti- ti’ne bağlılığının nişanesi olarak Dar- fur’da bakanlık görevinde bulunan iştirak edip Halifeye bağlılığını bildire- carî ilişkiler tesis etmiş; ilişkileri dü- Şeyh Semavî’yi elçi olarak Mekke’ye gönderdiğini ve ülkesinde dalgalan- rek emperyalistlere savaş açmıştı. İn- zeyli bir seviyede yürütmeyi bilmişti. dırmak üzere ısrarla bir Türk bayra- ğı talep ettiğini biliyoruz. Darfur Sul- gilizlere karşı galip gelemedi ama iki 1882’de Mısır ve Sudan topraklarını tanlığı topraklarının “her tarafına Osmanlı bayrakları” dikmeyi karar- paha biçilmez hediye bahşedildi ken- işgal eden İngilizler, burada kendileri- laştırmış, 1916’da İngiliz işgaline uğ- rayana kadar da sadakatini devam et- disine: Şehadet şerbeti ve camilerinde ni uzun yıllar meşgul edecek Mehdi tirmişti. 1950’lere kadar Osmanlı Halifesi adına direnişiyle karşılaştılar. Aynı dönemde Osmanlı’ya bu denli vefakâr bir ta- hutbe okutulacak şerefli bir memle- Darfur Sultanlığı, Ali Dinar liderliğin- vır sergileyen, bu uğurda şehit olan Darfur Sultanının pek bilinmeyen ket. Şu birkaç satır bile Ali Dinar’a hay- de İngilizlere karşı bağımsızlığını ilan hayat hikâyesi, ibretlik sayfalarla do- ludur. Bugün Güney Darfur’un baş- ran bıraktıysa sizi, işte ibretlik hayat ederek Osmanlı Devleti ile yakın iliş- kenti Nyala’nın güneybatısındaki Şa- vaiya’da dünyaya gelen Ali Dinar’ın hikâyesinden birkaç satır daha… kiler tesis edecekti. babası dindar biri olarak tanınan Sul- tan Zekeriya, dedesi ise Darfur’un bü- Hikâye Sahraaltı ve Afrika’nın Bu arada Batılı sömürgecilere karşı yük sultanı olarak bilinen Muham- med el-Fadl’dı. diğer bölgelerindeki Müslüman Müslüman dayanışmasını amaçlayan Sultan olmadan önce de etkin bir sultanlıkların 16-20. asırlarda doğru- İslam Birliği siyasetini uygulayan Sul- konumdaydı Ali Dinar. İslama bağlılık ve İngiliz karşıtlığı doğrultusunda ha- dan veya dolaylı olarak Osmanlı Dev- tan II. Abdülhamid, Kuzey Afrika’nın leti’ne bağlanması, arada dostane önemli tarikatlarından Ticânîyye ile ilişkiler tesis edilmesiyle başlar. Bun- temas kurdu. Sömürgeciliğe karşı Os- lardan biriydi Darfur Sultanlığı. Orta manlı Devleti ile kader birliği içine gi- Afrika’da, Sudan’ın batısındaki Darfur ren bu tarikatın Sudan’daki temsilci- bölgesinde 16. yüzyılda kurulan ve İn- si Şeyh Muhammed Muhtâr, Darfur giliz işgaline kadar bağımsız olan Sul- Sultanı Ali Dinar’ın elçisi olarak İs- tanlık, üst otorite kabul ettiği Osman- tanbul’a gelerek Sultan’ı ziyaret etti. lı Devleti’ne bağlılığını uzun yıllar Osmanlı Devleti’nden aldığı destek- sürdürmüştür. le tarikat, Sudan ve Kuzey Afrika top- Köklü bir tarihe ve medeniyete sa- raklarında İngiliz ve Fransız sömür- hip olan Sultanlık hem siyasî, hem de geciliğine karşı uzun yıllar mücadele 122 DERİN TARİH / 2017 MAYIS
———————————————————————————————————— Darfur’un Şehid Sultanı » Ali Dinar (1856-1916) reket ederek Abu Cummaiza’nın baş- ne geldi. El-Faşir bölgesi komutanla- daki tahtını yeniden ele geçirmek ve lattığı İngiliz karşıtı isyana imkânlar rından Abdülkadir Delil ile İngilizle- İngilizlere karşı açıktan bir direniş doğrultusunda destek verdi. re karşı mücadelesini sürdürürken, yürütmek üzere ülkesine döndü. Aynı 1892’de Omdurman’da bölgenin ileri yıl iktidarı ele geçirdi. “Cehennem valisi...” gelenlerinden Halife Abdallahî ile bir araya geldi. Burada İbrahim el-Halil Sudanlı Müslümanlar İngilizlerin 1888’de Darfur Sultanı olan ku- Ahmed’in müritleriyle İngiliz karşıtı kendilerinden kat kat fazla insan gü- zeni Abu Hayrat’ın vefatından son- faaliyetlere katılacaktı. cü ve teknolojik üstünlüklerine rağ- ra sultan ilân edildi (1890). Erdtesi yıl men bölgedeki direnişlerini uzun yıl- Sudan’da İngilizlere karşı başlatılan Batı sömürgeciliği ile mücadelesin- lar sürdürdüler. İngiliz ordusunun Mehdi Hareketi’ne katılarak isyanın de yorulmak nedir bilmeyen Ali Di- Sudan topraklarındaki katliamların önemli komutanlarından biri hâli- nar, Eylül 1898’de Darfur Sultanlığı’n- boyutu düşünülünce bu direnişin 2017 MAYIS / DERİN TARİH 123
İz Bırakanlar —————————————————————————————————————— değeri daha iyi anlaşılır. Mesela Om- durman’da kullandıkları son model makineli tüfekler sayesinde İngilizler 48 asker kayıp verirken bir günde 11 bin Müslüman direnişçiyi öldürebili- yorlardı. Bu kelimenin tam anlamıyla bir katliamdı. Darfur bölgesinde birbirleriyle sürekli mücadele hâlinde olan çok sayıdaki kabile üzerinde hâkimiyet kurmak ciddi bir sorundu. Ne var ki Sultan Ali Dinar Darfur kesin bir hâ- kimiyet sağlayarak bu kabileleri bir arada tutmuş, onları tek bir amaç doğ- rultusunda birleştirmeyi başarmıştı. Halife-Sultan V. Mehmed Reşad’a bağlılığından asla taviz vermeyen Ali Dinar, 1. Dünya Savaşı başlayınca Os- ALİ DİNAR’A VEFA Darfur’un Afrika’daki konumunu gösteren harita. BORCUMUZ VAR! manlı Devleti’nin safına dâhil olarak ması ile bu akıbete düşmedi fakat Allah’ın Sudan’ın Kuzey Darfur Eyaleti’nin İngilizlerle mücadeleyi sürdürdü. Mı- sizin emanetinize bıraktığı Haremeyn-i Şe- başkenti El-Faşir’de bulunan ve aslı sır’dan atanan bir valiyle Sudan üze- rifeyn’i ziyaretten bizi engellediler. Bunun korunarak günümüzde müze olarak rinden yönetilen Darfur toprakları- için Hacca gitmek için İngilizlerle mecburi faaliyet gösteren Sultan Ali Dinar’ın nın Osmanlı Devleti’ne bağlanması, olarak temas kurduk. Bu teması da nefret- kasrı Türkiye-Sudan arasındaki Ali Dinar’ın bu topraklarda İngiliz le yaptık”. dostluk ve kardeşliğin en önemli otoritesini tanımadığı anlamına geli- nişanelerinden. 1977’den bu yana yordu. Darfur’u Türk bayraklarıyla do- Bu dönemde Darfur Sultanlı- müze olarak kullanılan saray Ali Di- natarak tavrını cesurca göstermekten ğı İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin nar’ın şehadetinin 100. yıldönümü çekinmemişti. -özellikle Teşkilat-ı Mahsusa men- olan Kasım 2016’da, Türk İşbirliği suplarının- çalışmaları sayesinde ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı 1. Dünya Savaşı sırasında Başkomu- İngilizlere karşı önemli bir cephe açtı. (TİKA) tarafından restorasyona tan Vekili Enver Paşa’dan mektuplar Batı sömürgeciliğinin topyekûn saldı- alındı. Ali Dinar’ın 1. Dünya rıları karşısında Afrikalı Müslümanla- Savaşı sırasında İngilizlere karşı alan Ali Dinar, Osmanlı’nın Ka- rın Osmanlı Devleti’ne yakınlık duy- Osmanlı Devleti safında yer sım 1914’teki Cihâd çağrısına masından daha tabii bir şey olamazdı. alması ve İngilizler tarafından hemen iştirak etti. 15 Şubat Direnişi bitirmek isteyen Batılı devlet- şehit edilmesiyle ilgili olarak, 1915’te İngilizler ve Fransız- ler elbette boş durmayacak, 1915’te as- Sultan Ali Dinar Müzesi Müdürü larla ilişkilerini keserek Halife kerî harekâtlarına devam edeceklerdi. Abdurrahman es-Sıddik Anado- lu Ajansı’na şu açıklamayı yaptı: adına onlara savaş açtığını bildir- Sudan’daki İngiliz valisine Müslü- “Darfur-Osmanlı di. İstanbul’a Osmanlı Devleti’nin manların topraklarından çekilmele- ilişkileri eskiye Cihâd-ı Ekber’e katılmasıyla ilgi- rini söyleyen Ali Dinar, bununla ye- dayanıyor. Ali Di- li mektubundaki ifadeleri örnek tinmeyip Osmanlı Devleti yanında nar, Osmanlı’ya savaşa katıldığını bildiren son derece yardım ederken mücadelesinin bir sert ifadeler içeren mektuplar yazdı. şehit oldu. Yıllar özeti niteliğindedir: “Cehennem valisi ve ateşlerin müfet- sonra buralara tekrar gelen tişi”, “lânetlenmiş köpekler” şeklinde Osmanlı’nın torunları da kasrı “Hıristiyanlar seslendiği valiye hitaben “Siz hem kâ- restore etme sözü verdi.” Müslümanları her ta- fir, hem köpeksiniz. Cehenneme gide- raftan kuşattılar, Müs- ceksiniz, Allah’ın yolunda mücadele lüman topraklarına el eden bizler ise cennete gireceğiz” şek- koydular, Müslüman sultanları, ya lindeki cesur satırları tarihî önem ölü ya esir ya da kahır altında kalıyor- taşır. Yine Sultan Reşad’ın ve İslam lar. Müslüman sultanlar onların elinde oyuncak gibi oldular. Bunlardan bizim memleketimiz Darfur Allah’ın koru- 124 DERİN TARİH / 2017 MAYIS
———————————————————————————————————— Darfur’un Şehid Sultanı Şehadetinin 100. yıldönümünde (Kasım 2016) Ali Dinar’ın müze olarak Darfur Sultanlığı İngiliz hâkimiyetini tanımamış,Osmanlı’ya bağlılığını sürdürmüştü. kullanılan kasrı TİKA tarafından restore edilmeye başlandı. Sultan Ali Dinar bineği üzerinde (1901). dünyasının kurtarıcısı olarak görülen İngilizlerle iki gün iki gece kahra- de devam etmesine şaşmamalı. Ne de Enver Paşa’nın yardımlarının Allah’ın manca savaştılar. Çetin bir mücade- izniyle yakın zamanda geleceğini be- lenin sonunda ne yazık ki ağır kayıp- olsa Osmanlı’ya sadakati uğruna şehit lirtmişti mektuplarda. lar vererek dağlara çekilmek düştü kaderlerine. olan Ali Dinar’ın torunları onlar. Şehadete kadar Ali Dinar’ın kuvvetlerinin Berin- Bugün Darfur, Sudan’ın eyaletle- Bu korkusuz Sultan, İstanbul’dan gia’da yenilmesiyle İngilizlerin önün- getirdikleri cihâd bildirilerini Dar- deki engeller kalkmış ve Darfur’un rinden biri. Osmanlı Devleti ile Dar- fur’un dört bir yanına dağıtan Teşki- işgaline uzanan süreç başlamış olu- lat-ı Mahsusa mensubu Türk subay- yordu. İşgal kuvvetlerinin Sultanlığın fur Sultanlığı’nın yaptığı ittifak, larının desteğini aldı. Bu arada 10 merkezi olan El-Faşir’e girmelerini en- bin kişilik bir askerî kuvvetle Kordo- gelleyecek hiçbir güç kalmamıştı. Be- günümüzde Türkiye ile Sudan arasın- fon’dan Hartum üzerine harekete ge- ringia Savaşı’ndan sonra mücahitler çerek ordusuyla Albay Ketty emrinde- bir daha asla etkili bir savaş gücü oluş- daki dostluk ve kardeşliğin tohumla- ki kuvvetlerle savaştı. Fakat Darfurlu turamadılar. Buna rağmen Dinar’ın Müslüman direnişçiler İngilizlerin bağımsızlık mücadelesi Kasım 1916’ya rını atması bakımından önemli. Su- Maxim makineli tüfekleri karşında kadar devam etti. adeta erimiş, çok sayıda şehit vermiş- dan iç sorunlar, yoksulluk, kabile lerdi. Ali Dinar kuvvetlerini düzenle- Sultan Ali Dinar, 6 Kasım 1916’da yerek İngilizler üzerine yeniden ta- İngilizlerle girdiği bir çarpışmada şe- savaşları ve emperyalist tuzaklarla arruzlarda bulundu. Kendilerinden hit oldu. Şehadetinden sonra İngi- oldukça güçlü durumdaki düşman lizler 1917’de Darfur Sultanlığı’nı or- boğuşmasına rağmen İslam karşısında geri çekilmek zorunda ka- tadan kaldırdılar. Bu işgal 1956’ya lan Dinar, yine de İngilizlerle işbirliği kadar, tam 39 yıl sürdü. Bununla bir- dayanışması noktasında Türkiye ile yapmayı reddetti. likte Darfurlular Türkiye’ye olan sev- gi ve bağlılıklarını göstermek adına işbirliğini artırıyor. Türkiye’nin TİKA İngilizler Mart 1916’da karşı sal- 1950’lere kadar camilerinde Osmanlı dırıya geçtiler. Darfur Sultanlığı’nın Halifesi adına hutbe okutmaya devam vasıtasıyla gerçekleştirdiği yardım kaderini belirleyen savaş Mayıs ayın- ettiler. da Beringia’da gerçekleşti. Dinar’ın ve kalkınma faaliyetleri, Darfur emrindeki Fur kabilesinin askerleri “Türkiye bizim tarihimiz ve son İs- pusular kurarak kendilerinden üstün lam Halifesinin ülkesi” diyen Darfur- bölgesinin umudu haline gelmiş du- teknoloji ve insan gücüne sahip olan luların Türklere beslediği dostluk ve kardeşlik duygularının günümüzde rumda. Sudanlıların “Türk”, “Osman- lı”, “Türkiye” denince duydukları he- yecan, yüzlerinde beliren tebessüm görülmeye değer. Bu tebessümü borç- lu olduğumuz, başta Sultan Ali Dinar olmak üzere Darfur halkının bağım- sızlık savaşında verdiği şehitleri hayır- la yâd ediyoruz. Tuğrul Oğuzhan Yılmaz Yıldız Teknik Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Öğrencisi 2017 MAYIS / DERİN TARİH 125
Derin Kitap ——————————————————————————————————————— Harvard Üniversitesi’nde yıllarca Osmanlı edebiyatı dersleri veren Prof. Dr. Gönül Alpay Tekin 50 yılın birikimi olan yazılarını ‘Hayat Ağacı’ adlı bir kitapta topladı. Osmanlı medeniyetinin kapısını aralamak isteyenler için... HAYAT AĞACI, Gönül Alpay Tekin, Yeditepe Yayınları, 2017, 671 sayfa. OSMANLI DÜNYASINI ANLAMAK İÇİN HALIL SOLAK [email protected] metinlerini anlamak için anahtar vazi- Prof. Dr. Ali Nihad Tarlan’ın yanında fesi gören yazılardan oluşuyor. doktorasını tamamlar. Bir süre Hacet- Bir araştırmacının makaleleri iki tepe Üniversitesi’nde çalıştıktan sonra kapak arasında girmemişse yapı- Kitabın muhtevasına geçmeden ön- 1976’da kendisi gibi Türkolog olan Şina- lacak tek bir şey vardır: Yazıları ce Gönül hanımın adını ilk kez bu ya- si Tekin ile evlenerek Amerika’ya gider. yayınlandıkları dergilerden tek tek bu- zı vesilesiyle duyanlar için bir önbilgi lup fotokopilerini almak. Ancak bu iş- vereyim: Aslında her şey bundan sonra başlı- lem, yazdığım kadar kolay olmuyor ge- yor. Harvard Üniversitesi’nde Osmanlı, nellikle. Hocamız 1961’de İ.Ü. Edebiyat Çağatay, Özbek dilleri ve edebiyatları Fakültesi Türkoloji Bölümü’nden konusunda dersler verdi. Şinasi Bey’le Baştan söyleyelim: Maalesef başlan- mezun olduktan sonra doktora birlikte Türkçenin bir ilim dili olarak gıcından günümüze bütün süreli ya- öğrenimi için 1963’te Amerika’ya dünyada yayılması maksadıyla Kuzey yınları ihtiva eden bir kütüphanemiz gidiyor. Burada Prof. Dr. Andreas Tietze, Amerika’daki ilk Türkoloji dergisini, yok. Mesela aradığınız derginin bir sa- Prof. Dr. Janos Eckmann, Prof. Dr. Von Journal of Turkish Studies’i çıkardı. Yine yısı İstanbul’daki bir kütüphanede, di- Grunebaum gibi büyük Türkolog ve eşiyle birlikte “Doğu Dilleri ve Edebi- ğer bir sayısı Ankara’da olabilir. Hatta Şarkiyatçıların derslerine devam edip yatlarının Kaynakları” adlı Türk-İslam aradığınız süreli yayını Türkiye’deki 1968’de Türkiye’ye dönen Tekin, divan kültür ve edebiyatlarına ait temel me- hiçbir kütüphanede bulamayabilirsi- edebiyatı sahasının üstadlarından tinlerin değerlendirme, çeviriyazı ve niz. Buna da hazırlıklı olmalısınız. tıpkıbasımlarıyla neşredildiği bir kitap » Kökleri cennette dalları dünyada olduğuna serisinin editörlüğünü yaptı. Fakat en kötüsü ne biliyor musu- inanılan ‘Hayat ağacı’ motifli bir çini pano nuz? Aradığınız derginin bütün sayıla- O kadar ki, kitapları dizgi maki- rının olup da sizin aradığınız o sayının nasında Gönül Hanım diziyor, dünya olmaması. Bu hissi ancak yaşayarak kütüphaneleriyle irtibat kurup onla- öğrenebilirsiniz. Üzülmeyin, nasibiniz rı abone yapma ve dergileri kargola- varsa bir sahafta rastlayabilirsiniz. ma işlerini ise Şinasi Bey yürütüyordu. Birlikte yapmak istedikleri bir şey da- Ne demişler: “Aramakla bulunmaz, ha vardır: Osmanlı tarihi ve edebiyatı meğerki rastgele.” üzerine çalışan lisansüstü öğrencilerin kaynakları orijinallerinden okumak Bir süre sonra evinizde ya da ofisi- için ihtiyacı olan dil ve kültür bilgisi- nizde nasıl arttığını hiç fark etmediği- ni sağlamak maksadıyla bir yaz okulu niz bir fotokopi yığını oluşmaya başlar. açmak. Büyük mücadeleler neticesinde 1997’de Ayvalık’ta Cunda adasında “Os- Bunları anlatmamın sebebi odam- manlıca Yaz Okulu”nu da açarlar. daki bir fotokopi yığınından kurtulma- nın mutluluğu. Üniversite yıllarımda Şinasi Tekin’in 2004 yılındaki ani kütüphane kütüphane gezip fotokopi vefatından sonra bütün faaliyetleri ara çektirerek bir araya getirdiğim maka- vermeden devam ettirir Gönül Hoca. lelerini, Prof. Dr. Gönül Alpay Tekin Bu hususta en büyük teşvikçisi her za- Hayat Ağacı ismini verdiği kitabında man olduğu gibi yine eşidir: topladı. “Sen bana sabrı, peşin hükümlü ol- Kitap, Tekin’in 1970’ten itibaren Tür- kiye’de ve yurtdışında çıkan muteber dergilerle çeşitli armağan kitaplarda yayınladığı, her biri Osmanlı edebiyatı 126 DERİN TARİH / 2017 MAYIS
————————————————————————————————— Osmanlı Dünyasını Anlamak İçin » Şinasi-Gönül Tekin, İSAM KÜTÜPHANESİ Cunda’da Osmanlıca Yaz BİR TIK UZAKTA Okulu’nun kapısının önünde çok sevgili kedileriyle (16 Ağustos 1997). mamayı, tevazuyu öğrettin, dünyaya mını bilenlerin el kaldırmasını söyle- Yanda kütüphanede zor şartlar altın- iyimser, pozitif gözlerle bakmayı, bir di. Türk Dili ve Edebiyatı bölümü öğ- da çalışma tablosu çizdim, farkındayım. noktada insanlara güvenmemiz gerek- rencilerinin çoğunlukta olduğu 100 Tabii bütün kütüphaneler böyle değil. tiğini öğrettin, ama benim karamsar kişilik salondan tek parmak kalkma- Üsküdar’da lisansüstü araştırmacılara ve karşı koymaya meyyal ruhum bu dı. Kısa bir sessizliğin ardından -daha hizmet veren Türkiye Diyanet Vakfı öğretileri ne kadar öğrenebildiyse o ka- sonra doktora öğrencisi olduğunu öğre- İslam Araştırmaları Merkezi (İSAM) dar öğrendi; kendimi değiştirmeye ça- neceğim- bir arkadaş muzafferâne bir ülkemizin önemli ilim merkezlerinden lışıyorum ve bunu da senin için yapı- eda ile ayağa kalktı. Bir bilen çıktı di- biri. İSAM Başkanı Prof. Dr. Raşit Küçük, yorum.” ye şükrederken duyduğum cevap kar- kütüphanenin ilmî danışmanı Prof. şısında neye uğradığımı şaşırdım. Evet, Dr. İsmail Erünsal ve müdürü M. Birol Kapalı bir kutu gibi bu öğrenciye göre zabit kelimesinin an- Ülker’in insanüstü gayretleri sayesin- lamı ‘polis’ti! de araştırmacılar rahat bir nefes aldı. Gelelim makalelere… Kütüphane neredeyse her gün yeni bir Kitabın sayfaları Gönül Hanım’ın Bir duvar yazısında söylendiği gibi: veritabanı, yeni bir koleksiyon ile kitap eşine dair yazdığı iki yazıyla açılıyor. “İmkânı olan delirsin.” kurtlarına tatlı sürprizler yaşatıyor. Yukarıda kısaca değinmeye çalıştığım Buradaki son gelişmeler şöyle: başarı hikâyesinin ayrıntıları için bura- Prof. Tekin, hem öğrencilerin bu ya müracaat edebilirsiniz. durumunu hem de toplumda -bilhas- Yorucu bir çalışma sonucunda Os- Yazarın her zaman büyük bir say- sa son yıllarda- Osmanlıcaya, Osmanlı manlıca dergi, risale ve ilahiyat alanında gı ve minnetle andığı hocası Ali Nihad tarihine ve kültürüne ilginin giderek yayınlanmış yaklaşık 40 binden fazla Tarlan’a dair yazılarıysa ilim yolundaki artmasını dikkate alarak, yayınlanan metni ücretsiz olarak internet ortamın- bir insanın nasıl olmasına dair önemli manzum/mensur bütün eserlerin bu- da ziyarete açtı. Dergâh, İçtihad, Sebi- ipuçları taşıyor. günkü Türkçeye çevirisinin bir zorun- lürreşad gibi dergilerde yer alan 23 bin “Fatih Devri Türk Edebiyatı” ve luluk olduğunu söylüyor. Fakat iş bura- makaleye okurlar PDF olarak ulaşabile- “Türk Edebiyatı: On Üçüncü-On Beşin- da bitmiyor. Mesela bir beytin Türkçe cek. Ayrıca yine bu proje çerçevesinde ci Yüzyıllar” başlıklı hacimli yazılar şa- çevirisini doğru yapmış, bütün kelime- Osmanlı Türkçesi ile yazılmış 3 bin 460 hıs, eser ve devrin tarihî arkaplanını lerin anlamını bulmuş olsak bile bazen risâle de dijital ortama aktarıldı. Böy- ihmal etmeden edebiyat tarihini inşa beytin ne demek istediğini tam olarak lece İstanbul dışındaki araştırmacılar etmenin yollarını gösteriyor. anlayamadığımızı söyleyen Hoca şöyle ve öğrenciler bu proje sayesinde İSAM Gönül Hoca, bir yazısında çok önem- devam ediyor: Kütüphanesi’nden faydalanmış olacak. li olan şu hususa işaret ediyor: Osman- lıca metinleri hakkıyla anlamak. “Eğer şairin veya yazarın anlatmak Ayrıca ünlü Türkolog Orhan Şaik Peki bu nasıl olacak? istediği konuya, görüşlere ait bilgimiz Gökyay, Veliahd Yusuf İzzettin Efendi, Üniversitelerin Türk Dili ve Edebi- yoksa, onun gerçekten ne demek istedi- çok yönlü İslam âlimi Muhammed Tâvît yatı bölümünde okuyan öğrencilerin ğini saydam bir şekilde bugünkü Türk- et-Tancî, 31 Mart döneminin sadrazamı bile, bilmeleri gereken pek çok keli- çeye çeviremeyiz. Çevirsek bile bu be- Hüseyin Hilmi Paşa, basın hayatımıza menin anlamını bilmedikleri bir ilim yit veya ifade hâlâ kapalı bir kutu gibi damgasını vuran Ziyad Ebuzziya, Süley- ortamından bahsediyoruz. kendi sırrını saklar.” maniye Kütüphanesi’nden emekli ilim Sırası gelmişken: erbabı Mehmed Safayhi ve musikişinas Geçenlerde bir üniversitede Türk- Bu kapalı kutuyu açmak için eli- Kemal Batanay’a ait binlerce belge, def- çe üzerine bir konuşmayı takip ettim. mizdeki en güvenilir anahtarlardan ter, dosya, mektup vs.den oluşan kişisel Konuşmacı “zabit” kelimesinin anla- biri Hayat Ağacı. Üstelik bu kalın cildi arşivlerin bilgilerine de kütüphanenin hemen okumanız lazım, zira kitabın veritabanından ulaşmak mümkün. ikinci cildi yolda! Hadi bize kolay gelsin! http://ktp.isam.org.tr/ 2017 MAYIS / DERİN TARİH 127
VİTRİNDEKİLER AYIN KİTABI Avrupa’nın Gerçeği Gölgeleyen İslam İmajı Orta Çağ Avrupasında İslam Algısı Richard W. Southern, Yöneliş, 2001, 108 sayfa, 7 ¨ Günümüzde İslamofobinin bir hamlede güç, ihtişam ve leri bir dünyayı bildiklerine Roger Bacon ise meseleye çok pençesinden kurtulamayan olgunluğu yakalamıştı. İslam öykünerek açıklıyorlardı, yani farklı yaklaştı (1266-68). Ona Hıristiyan Avrupa’nın Orta Grek bilimi ve felsefesinin baş kendi dinlerine… Hıristiyan- göre sapkınlıklardan kurtul- Çağ’daki İslam algısı nasıldı? mirasçısı olurken, barbar Batı lar teslise inanıyorlarsa Müs- manın yolu felsefe ya da mu- Hıristiyan düşünürler İslamı Roma edebiyatıyla yetinmişti. lümanların da benzer bir şeye cizeydi. Fakat felsefe konusun- nasıl yorumluyorlardı? Bu so- Dinî ve teolojik açıdan 1100’den inanması gerekiyordu. Hıristi- da Hıristiyanlık çok zayıftı. ruların cevapları için Richard önceki yazarlar İslam konu- yanlar dinlerinin kurucusuna Bunu öğrenmek gerekiyordu. W. Southern’in Orta Çağ Avru- sunda tam anlamıyla cahildi. tapınıyorlarsa Müslümanların Zira felsefenin gücü Tanrının pa’sında İslam Algısı kitabı biçil- Onlar için İslam etraflarında- da peygamberlerine tapınma- hikmetiyle uyuşuyordu. Bu ba- miş bir kaftan. Southern Orta ki sayısız düşmandan yalnız- ları gerekiyordu. kış açısı İslamın felsefi gücü- Çağ düşünürlerinin bu konu- ca biriydi; ilkel Viking, Slav 12. yüzyılda Nogentli Guibert nün anlaşılması açısından bir daki ahvalini abartısız şekilde ve Macar putperestliğinden İspanya dışında Hz. Peygam- dönüm noktasıydı. Ancak Ba- “ham cehaletle” tanımlıyor. hiçbir farkı yoktu. Bu konu- ber (sas) hakkında yazılan ilk con’dan sonra bu çalışmaların Oysa İslamın varlığı Orta daki tek başvuru kaynağı ise biyografi kitabını kaleme aldı arkası gelmedi. Çağ’da merkezî bir problemdi Kitab-ı Mukaddes’ti. İspanyalı ve yeni bir yazım furyasına 14. yüzyılda John Wycliffe kili- ve Hıristiyanların hayatlarının Paul Alvarus’a göre İslam yö- ilham verdi. Buna karşın ilk se açısından tehlikeli olabile- her alanını kuşatıyordu. Müs- netimi Deccal’in çıkışı için bir nesnel biyografiyi 1220’de Pet- cek fikirler ortaya attı. İslam lümanların güçlenmesi siyasî hazırlıktı. rus Alfonsi yazdı. Yahudilikten ve Batı kilisesinin temel özel- ve askerî bir tehlike olduğu Haçlı Seferleri Avrupa’daki pek Hıristiyanlığa geçmiş olan Al- likleri aynıydı: gurur, tamah gibi teolojik bir problemdi de: çok şeyi değiştirdi fakat İsla- fonsi’ye göre İslam -hiç olmaz- ve mal hırsı. İslamın doğması- İlahî iradenin insanlık tarihin- ma bakışı hiç etkilemedi. Bu- sa- herhangi bir dine mensup nın temel sebebi kilisenin için- de İslama biçtiği rol nasıl açık- nunla birlikte İslam ve onun olmayan biri için iyi bir tercih- de kaybolduğu yozlaşmışlık- lanmalıydı? İslam sadece sap- kurucusu Batı edebiyatında ilk ti. 1143’te Kettonlu Robert bir tı. Kilise bu günah batağından kın bir fırka mıydı, yoksa yeni kez bildik mefhumlar hâline Kur’an tercümesi yayınlayarak kurtulunca İslamın da sonu ge- bir din ya da düşünce sistemi gelmişti. Bu tasavvurda İslam İslam araştırmalarında bir çı- lecekti. Luther ileride bu fikir- mi? Kitaba göre Hıristiyan dü- Hıristiyanlığın sapkın bir ver- ğır açtı. İlk defa ciddi bir temel leri daha da geliştirdi. şünürlerin eserlerinde bu so- siyonu, peygamberi de din uy- kaynağa sahip olmuşlardı. Fa- Peki devamında ne oldu diyor- ruların doyurucu cevaplarını duran bir düzenbazdı! Araplar kat kendi içindeki sapkınlık- sanız Albert Hourani’nin Avru- bulmak neredeyse imkânsız. her zaman putperest olarak larla baş edemeyen kilise bu pa ve Orta Doğu kitabı size yol İslamın gücü büyük şehirler- tasvir ediliyorlardı. Bu imaj girişimi pek de hoş karşılama- gösterebilir. de, görkemli saraylarda, uzun temel kaynaklardan ziyade yacaktı. ulaşım güzergâhlarında te- muhayyileden besleniyordu. Munise Şimşek şekkül etmişken, Batı başat Popüler şiir ve edebî metinlerle olarak tarıma dayalı manas- kuşaktan kuşağa aktarıldı. Tıp- tır çevresinde feodal bir top- kı sevilen roman kahraman- lum oluşturmuştu. Hıristiyan ları gibi… Dante Alighieri’nin Batı yüzyıllarca sürmüş olan İlahî Komedya’sı bunun en meş- durgunluk döneminden sonra hur örneklerinden. toplumsal ve ekonomik bir sıç- Şüphesiz Hıristiyanlar İslamı anlamakta zorlanıyorlardı ve rama noktası yakala- kaçınılmaz olarak bilmedik- mıştı. Oysa İslam tek dumanı Balkan Savaş- Sha-t’o Osmanlı Dönemi üstünde larında Rumeli Türklerinin Mimarlık Sözlüğü, Türkleri Tarihi Celal Esad Arseven, İzmir Ermenileri Bilal N. Şimşir, Cahit Alptekin,, Kaknüs Yay., 2017 Zakarya Mildanoğlu, Bilgi Yay., 2017, Cinius Yay., 2017, 192 sayfa, 17 ¨ Aras Yay., 2017, 340 sayfa, 25 ¨ 222 sayfa, 25 ¨ 264 sayfa, 24 ¨ 128 DERİN TARİH / 2017 MAYIS
VİTRİNDEKİLER Osmanlı’nın Sancılı Yıllarında Araplar Kürtler Arnavutlar Memlüklerde Dr. Abdurrauf Sinno,, Sultanlık Kölelerin Hakkıydı Selenge, 2011, 264 sayfa, 18 ¨ Memlükler (1250-1517) Osmanlı Devleti’nin en Fatih Yahya Ayaz, buhranlı günlerinde üç etnik grubu merke- İsam Yay., 2015, 198 sayfa, 13,60 ¨ ze alan kitap milliyet- çilik akımının etkisini Kitaba göre Memlükleri diğer Türk-İs- tek nesilliydi. Orduda emirliğe yüksel- ortaya koyuyor. 1877-81 lam devletlerinden ayıran en büyük fark miş her memlük sultan olma hakkına yılları arasına büyüteç kendilerine has yönetim sistemiydi. Ya- sahipti ve halkın yüksek devlet kademe- tutan yazar, Osmanlı’nın zar bu sistemi “tek nesilli askerî aristok- lerinde vazife alması imkânsızdı. milliyetçilik rüzgârlarıy- rasi” olarak tanımlamış. Bu kavramın Peki, kölelerin emirliğe yükselme süreci la doğudan-batıya nasıl çevrelendiğini izahı için “Memlük sistemi nedir?” soru- nasıl işlerdi? belgeleriyle açıklamış. Batılı emper- sundan başlamak elzem görünüyor. Bu hikâye uzak bir coğrafyada, Orta yalist devletlerin zaman zaman dinî Memlük kelimesi bir kimsenin mülkiye- Asya ve Kafkaslar’da başlar. Satın alı- duyguları da kullanarak Osmanlı’nın tindeki kadın veya erkek esir anlamına nan küçük yaştaki çocuklar genellikle asli unsurları olan Arapları, Kürtleri ve gelmekte. Memlük sitemi ise sultan veya Müslüman olmayan Kıpçak ve Harezm Arnavutları azınlıkmışçasına kışkır- emirlerin ordularını, satın alınarak eği- Türklerinden seçilirdi. “Hoca” diye ta- tarak parçalamaya yönelik siyasetleri timden geçirilmiş kölelerden kurmaları- bir edilen köle tüccarları onları Mısır gün yüzüne çıkıyor. Baştan uyaralım, na denir. İlk örneğini 9. asırda Abbasi- ve Suriye’ye getirirdi. Buradaki köle pa- Batılı güçlerin bugün hayalini kurduk- lerde gördüğümüz Memlük sisteminin zarlarında kabiliyet ve fizikî özellikleri ları planların 100 yıl önceki modelleriy- gelişimi oldukça uzun sürmüştür. İran- açısından gerekli nitelikleri taşıyanlar le tanışırken öfke kontrolü yapmakta lılara karşı kendi elini güçlendirmek is- “memlük olarak eğitilmek üzere” sara- güçlük çekebilirsiniz. teyen Halife Me’mun Türk kökenli köle- ya veya kışlalara gönderilirdi. Dinî ve lerden bir ordu kurmuştu. Bu uygulama askerî eğitim alan çocuklar Müslüman Bir Târih Felsefesinin İlmî Esasları zaman içinde pek çok devlet tarafından olunca kendilerine mutlaka bir Türk adı Gustave Le Bon, kullanıldı ve değişti. Osmanlı’daki dev- verilirdi. Etnik kökenleri farklı olsa da şirme sisteminin de bunun farklı bir bu kural asla değişmezdi. Zira Türkçe Ötüken, 2016, 230 Sayfa, 11,20 ¨ versiyonu olduğunu söyleyebiliriz. Mısır konuşmak memlükler arasında kaynaş- bölgesinde İhşidîler, Fatimîler ve Eyyû- tırıcı ve birleştirici bir rol oynuyordu. Bu Tarih bilmek vaka bil- bîlerden sonra bu sistemin en gelişmiş uygulama Çerkez Memlükleri dönemin- mek midir? Yoksa o örneği bizzat köleler tarafından kurulan de de devam etmiştir. vakaların derununa Memlük Devleti’nde karşımıza çıkar. Eğitimlerini tamamlayan memlükler hâkim olan sebeple- Kölelerden oluşturulmuş ordu halife, yetişkinlik çağına gelince azat ediliyor ri kavramak mı? Tarih sultan veya emirlere hizmet etmekle yü- ve kendilerine “İtika” denilen diploma- felsefesi ülkemizde pek kümlüydü. Ancak Memlük Devleti’nde lar veriliyordu. Ardından orduda hiz- ihmâl edilmiş bir saha. saltanat bir aileye değil, doğrudan mem- mete başlayıp kabiliyet ve zekâlarına Bu sahanın kapısını ara- lüklere aitti. Tahta sadece memlükler nispetle emirlik sınıfına kadar yükseli- lamak isteyenlerin de arasından yükselen emirler çıkabilirdi. yorlardı. Bu da kendilerine tahtın yolu- biraz çekingen davrandığı aşikâr. Fran- Sultan öldüğünde veya tahttan indirildi- nu açıyordu. Kısacası bu sistemde köle sız sosyolog ve antropolog Gustave Le ğinde de yerini bir başka komutan alır- olmak, dünya tarihindeki uygulamala- Bon’un eserinin ihtimamlı tercümesiy- dı. Eski sultanın çocukları ya da ailesi rın aksine, tahta uzanan ayrıcalıklı bir le bu eksikliği giderebilir, bu ummana tahtta hak iddia edemezdi, yani saltanat konumdu. paçalarınızı sıvayıp girebilirsiniz. Ortaçağ’da İslam Mutfağı Kore Savaşı’nda Türk Zayiâtı Lilia Zaouali, Ahmet Atalay, Ruhun Gıdası Kitaplar Yay., 2016, 192 Sayfa, 20 ¨ Çizgi Kitapevi, 2013, 111 sayfa, 18 ¨ Ortaçağ’dan yemek medi! Kuzey Afrika’nın çöl İSTEC 2013 Roma Ulus- tarifleri öğrenmeye hazır rüzgarı esintili çeşnilerini lararası Sempozyumu’n- mısınız? Hem de Kuran-ı söylemeden geçmeyelim. da tebliğ metni olarak Kerim okunan sofralar- Bu arada Arapça yemek sunulan çalışma, ista- dan gelen 174 tarifi… tarifi kitaplarının bütün tistikî veriler, grafikler, Yazar Ortaçağ mutfa- dünya dillerinde yazı- gazeteler ve fotoğraflar- ğını önümüze seriyor. Et lanlardan fazla olduğu la zenginleştirilerek ki- yemeklerinden balıklara, bilgisini duyunca hayret taplaştırılmış. Türk as- pilavlardan peynirlere ettik doğrusu. Yemek kerî gücünün kaybettiği 1953 personel birbirinden lezzetli tarifler meraklıları kütüphanele- Türkiye’nin neresinden; il, ilçe, nahiye yüzyıllar ötesinden misa- riniz şenlenecek bizden ve köy olarak açıklanıyor. Kore’deki firimiz oluyor. Daha bit- söylemesi. Türk askerinin hikâyesini ve akıbetini ortaya koyan kitapta şehit düşenler, ya- ralananlar, kaybolanlar ve esir düşen- lerle savaşın Türk zayiâtı ayrıntılarıyla sunulmuş. Aynı zamanda kısa ve öz bir Kore Savaşı kronolojisi okuyoruz. 130 DERİN TARİH / 2017 MAYIS
Aşka Açılan Kapılar... İlahi Aşk Yolculuğunda Yıl 1917; Son Durak: Kudüs'te Son Özgür Bir Ashab-ı Kehf Miraç Gecesi Filizlenen Romanı Aşkın Öyküsü
VİTRİNDEKİLER Eskizlerden Osmanlı Mimarisini Dinlemek İstanbul’un 100 Mizah Dergisi Merve Ünver, Eskiz Defterlerimden Osmanlı Mimarisi Serap Ekizler Sönmez, İBB Kültür AŞ, 175 sayfa, 25 ¨ İBB Kültür AŞ Yayınlarının İstanbul’un Zeytinburnu Belediyesi Kültür Yayınları, 2017, 247 Sayfa. 100’leri serisinin 80. kitabında bir asır öncesinin kahkaha sesleri yankılanı- Ressam Serap Ekizler Sönmez’in tek kubbeli camilerden baş- yor adeta. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e layıp Osmanlı Eklektik dönem sonuna kadarki süreçte geli- 100 mizah dergisi, Türk mizah tari- şen Osmanlı cami mimarisine ait çizimlerinin yer aldığı eskiz hinin 90 yılını özetliyor. Kitabın yer defterlerinden özel bir seçki huzurlarınızda. Resim sanatına verdiği en eski yayın, ilk sayısı 1870’te yönelmeden önce kimya eğitimi almış Sönmez. İslam mimarlık tarihi okumaları sıra- çıkan ve Teodor Kasap yönetiminde sında fark ettiği geometrik desenler kimyadaki kristal sistemlerine benzerlikleri ne- 183 sayı devam eden Diyojen. İsmine deniyle ona yakın gelmiş. Böylece desenlerin nasıl oluşturulabileceğine dair çalışma- bakınca mottosunun “Gölge etme baş- lar gün geçtikçe içine çekmiş kendisini. Hem Osmanlı mimarisini, hem de geometrik ka ihsân istemem” oluşuna şaşırmı- desenleri öğrenme çabasının mahsulü eskizlerden oluşuyor kitap. yoruz. Onu ilk renkli karikatüre yer Sönmez, şu anda ülkemizin önde gelen İslam sanatında geometrik desenler uzmanla- veren Lâtife ve her sayıda bir dama rından biri. Yüksek lisans çalışması olarak da Mimar Sinan camilerindeki geometrik oyunu hediye eden Kahkaha izlemiş. desenleri çalışmış. Kitapta yer verdiği, çizgilik ve pergel konstrüksiyonundan başka Yusuf Ziya Ortaç’ın çıkardığı Akbaba 55 hiçbir ölçme kullanmadan oluşturduğu geometrik desenler Osmanlı sanatının ayrın- yıllık yayın hayatıyla en uzun soluklu tılı olduğu kadar sade, derinlikli olduğu kadar stilize anlayışını faş ediyor adeta. De- mizah dergisi unvanına sahip. Musav- senlere müdahale etmeden kendi lezzeti ile sunmak istemiş Sönmez. Ayrıca hemen ver Papağan, Eşek, Yuha, Cadaloz, Diken, her caminin plan çizimine karşılaştırmalı olarak yer vermiş. Yeşil Cami’den Fatih Ca- Aydede ve Karakedi gazete boyutunda mii’ne, Nuruosmaniye’nden Orhan Gazi Camii’ne özenli eskizler ve camilerin tarihçe- yayınlanmış. Kadınlara yönelik bir leri ile ilgili kısa açıklamalar da bulacağınız, muhtevası kadar baskısı ve cildi de özel mizah dergisi olan Cici’nin karikatür- bir kitap bu. Osmanlı mimarisini denge ve uyumun vücut bulmuş hali olan teferruat- lerindeki çizgiler bile naif. Piyano, ilk lı imgelerden, kimi zaman da katman katman zenginleşen çiçek motiflerinden tanı- sayfasında yer verdiği “her havadan mak için kaçırılmaması gereken bir fırsat. bahseder” ibaresiyle geniş kesimleri kucaklama amacı gütmüş anlaşılan. Rönesans Dediğin Yeni Eğlence’nin getirdiği en büyük ye- Bir mi, Bin mi? nilik kapaktaki karikatürlerin renk- lendirilmesi imiş. Hüseyin Rahmi ile Rönesanslar, Ahmed Rasim’in çıkardıkları Boşboğaz Jack Goody,, ile Güllâbi’de ince espriler ve orijinal göndermeler dikkat çekiyor. Musavver Türkiye İş Bankası Yayınları, 2017, 418 sayfa, 28 ¨ Şahika’ya baktığımızda ise 56 sayfalık hacmi ve karikatürlerinin kalitesiyle Batı dünyası kendini merkeze koyarak kaybolmuş medeniye- diğerlerinin bir adım önüne geçtiğini tini (!) yeniden ihya mânâsında “Rönesans” tâbirini kullandı. görüyoruz. Kurucular, kuruluş tarihi, Kapitalizm, modernite ve sanayileşmenin mahsulü olan bu do- yayın periyodu, yayın kadrosu, muh- ğuş aslında “yeniden” değil “yalnızca” bir “doğuş”tu. teva bilgileri yanında ilginç karikatür- Tarih Hırsızlığı’ndan sonra bu kitabıyla da bildiklerimizi tarih eden yazar, Batı’nın ken- lerinden örneklerin de verildiği kitap disini merkeze alan üstünlük anlayışını sorguluyor. Oryantalistlerin tanımladığı Do- nostaljik bir tebessüm bırakacak du- ğu’nun aslında çok incelikli bir kültüre sahip olduğunu, İslam toplumları ve Çin dün- daklarınıza. yasının kasten göz ardı edildiğini gözler önüne seriyor. Goody, tarihçi Perry Anderson’un antikçağ ile feodalizmin Rönesans’ta eklemlenme- siyle kapitalizmin doğduğu tezine Avrasya hipoteziyle karşı çıkıyor. Batı’yı farklı kı- lan hususların ise Hıristiyanlığın sınırlandırmalarından kurtuluş ve seküler düşün- ce tarzı olarak görüyor. Kitabın asıl gayesi ise Avrupa’nın gerek antikçağda, gerekse Rönesans’ta benzersiz olduğu düşüncesini yıkmak değil, değiştirmek. Avrupa’nın bu nisbî üstünlüğünü kendi tarihî ve kültürel bağlamı içinde değerlendirmek… İslam kültürü, Yahudilik, Hindistan ve Çin kültür dünyası ise farklı kavramsallaştır- malarla ele alınmış. Bilhassa seküler bilginin gelişimi ve dinî olanın sistematik hâle getirilişi değerlendirilmiş. İtalyan Rönesansı eşsiz miydi? Tarihî açıdan bakıldığında İtalyan Rönesansı açıkça benzersizdi. Bununla birlikte toplumbilimsel açıdan bu yal- nızca Avrupa’ya özgü bir deneyim olarak değil, her okuryazar kültürde gerçekleşen daha kapsamlı bir olaylar grubu olarak değerlendirilmelidir Goody’e göre. Kitabına “Rönesanslar” demesinin sebebi de bu belli ki. Bu kitap “tarihi çözümleme” sanatı nasıl icra edilir, müşahede etmek isteyenler için… 132 DERİN TARİH / 2017 MAYIS
Hediyeli Bulmaca [email protected] SOLDAN SAĞA: - İlave - Bir ülkede yönetime el YUKARIDAN AŞAĞIYA: yapılmasında sakınca olmayan - 1- 1898-1975 yılları arasında ya- koyan kimselerden oluşan ku- 1- Resimdeki kişinin Ankara’ya Bir işteki engelleri yenme karar- şamış resimdeki kişi - Osmanlı’da rul - Bir seslenme sözü. 7- Kötü, geldiğinde yerleştiği ilk Cum- lılığı. 14- Japon lirik dramı - Ki- hükümdarlık tahtına çıkma, fena - Uzaklık anlatır - Rütbesiz hurbaşkanlığı köşkü olan Kuleli loamper (kısaltma). 15- Lantanın tahta oturma - Şehzadelerin özel asker - Gelenek. 8- Ehemmiyet Köşkü’nün bugünkü adı. 2- Üst simgesi - Adını Arapçada ‘havuç’ eğitmenleri. 2- Samsun’un bir - Bir renk - Optik kaydırma - Na- karşıtı - Yemen’de tarihî bir kör- anlamına gelen kelimeden alan ilçesi - Laos internet kodu - Slayt muslu. 9- Resimdeki kişinin 2,5 fez kenti - Osmanlıcada ‘Hakir, tatlı. 16- Osmanlı’da sınır nişanı - - 11. ve 15. yüzyıllar arasında bu- yıl evli kaldığı önder. 10- Üstün itibarsız kişi’. 3- II. Meşrutiyet’ten Büyüklenme, tekebbür - Brezilya günkü İspanya’nın kuzeydoğu- nitelikli - Lübnan internet kodu sonra İstanbul’da yayınlanan İtti- internet kodu. 17- Melikesi Bel- sunda var olmuş krallık. 3- Irk bi- - Kertenkele derisinin sepilen- hatçı bir gazete - Önüne getiril- kıs ile tanınan krallık - Satrançta limi - Ruh - Bayındır - Helyumun mesiyle elde edilen bir tür deri diği birimi ‘1 milyon’ ile çarpan yenilgi. 18- İstanbul’da tarihî bir simgesi. 4- Vilayet - Resimdeki - Meydan, saha. 11- Selçuklu önek. 4- Çok tanrılı dinlerde tapı- kule - Bir tür cetvel. 19- ‘Pierre kişinin nikah şahitliğini yapmış Sultanı I. Alaeddin Keykubad ta- nılacak nesne - Mali Suçları Araş- ...’ (1879 tarihli ilk romanı Azi- yaver - ‘Haydar ...’ (Azerbaycan rafından 1232 yılında yaptırılmış tırma Kurulu (kısaltma). 5- Bir yade’de Osmanlı Türkiye’sinden Cumhuriyeti’nin üçüncü cum- Alanya’daki kale - Belirli geçmiş yaban hayvanı - Özel gezinti tek- kesitler veren Fransız roman- hurbaşkanı). 5- Hayati sıvımız zaman eki - İterbiyumun simgesi nesi - Lityumun simgesi. 6- Kareli cı) - 1829 Edirne Antlaşması’yla - Rüzgar - Bir tembih sözü. 6- Bay- - Seyelan. 12- Resimdeki kişinin kumaş - Nişastayı parçalayarak Ruslara bırakılan Osmanlı kalesi. ram - Eski Mısır’da güneş tanrısı babası - Parola. şekere çeviren bir enzim. 7- Çiy, 20- En kısa zaman süresi - Yemen kırağı - Doğrama işlerini kahve- internet kodu - Bir pamuk türü. Nisan ayının çözümü. rengiye boyamakta kullanılan 21- Çabucak - Haydut. 22- Resim- toprak boya. 8- Hastalıklı, sakat deki kişinin annesi. - Bakımlı küçük orman - İsim. 9- Namibya internet kodu - Başlıca Bulmacanın çözümünü içeceğimiz. 10- Bir ilenme sözü, ad-soyad, adres ve telefon beddua - Kilometre (kısaltma). bilgileriyle 20 Mayıs’a kadar 11- Mendelevyumun simgesi dergimize ulaştıran 5 okurumuza - Arnavutluk internet kodu. 12- Ufukların Efendileri Osmanlar İstanbul Ticaret Odası (kısaltma) Özel Sayımızı hediye ediyoruz. - Bir amaç uğrunda bir değer veya varlıktan vazgeçme. 13- Dinen Adres: Derin Tarih Dergisi Maltepe Mah. Fetih Cad. No: 6, 34010 Zeytinburnu - İstanbul [email protected] 134 DERİN TARİH / 2017 MAYIS
Çizgisel Tarih HASAN AYCIN [email protected] 136 DERİN TARİH / 2017 MAYIS
Hayat kimine sıradan, ayrıcalıklı seyahat Türk Telekom Prime’lıya armağan Araç kiralamada %50 indirim Kampanya 31.12.2017 tarihine kadar Prime müşterileri için geçerlidir. Kampanyada araç marka ve model garantisi verilmez. Araç kiralamalarında Enterprise genel kiralama bilgileri ve koşulları geçerlidir. Avea İletişim AŞ, TTNET AŞ ve Yes Oto Kiralama ve Turizm Yatırımları AŞ’nin kampanya kapsamında değişiklik yapma hakkı saklıdır. Detaylar için: www.turktelekomprime.com
Search
Read the Text Version
- 1
- 2
- 3
- 4
- 5
- 6
- 7
- 8
- 9
- 10
- 11
- 12
- 13
- 14
- 15
- 16
- 17
- 18
- 19
- 20
- 21
- 22
- 23
- 24
- 25
- 26
- 27
- 28
- 29
- 30
- 31
- 32
- 33
- 34
- 35
- 36
- 37
- 38
- 39
- 40
- 41
- 42
- 43
- 44
- 45
- 46
- 47
- 48
- 49
- 50
- 51
- 52
- 53
- 54
- 55
- 56
- 57
- 58
- 59
- 60
- 61
- 62
- 63
- 64
- 65
- 66
- 67
- 68
- 69
- 70
- 71
- 72
- 73
- 74
- 75
- 76
- 77
- 78
- 79
- 80
- 81
- 82
- 83
- 84
- 85
- 86
- 87
- 88
- 89
- 90
- 91
- 92
- 93
- 94
- 95
- 96
- 97
- 98
- 99
- 100
- 101
- 102
- 103
- 104
- 105
- 106
- 107
- 108
- 109
- 110
- 111
- 112
- 113
- 114
- 115
- 116
- 117
- 118
- 119
- 120
- 121
- 122
- 123
- 124
- 125
- 126
- 127
- 128
- 129
- 130
- 131
- 132
- 133
- 134
- 135
- 136
- 137
- 138
- 139
- 140
- 141
- 142