gözden kaçırılmamasının gerekliliği mürgeci emellerine en büyük hizmeti bir hareket olan Science Social’in ta- ortaya çıkar. Sabahaddin Bey’in bu sunacak Osmanlı lideri olarak ortaya kipçisi haline gelmiş olmasıdır. Bunun ortamda Papa tarafından kabulü Jön çıkartmalarıdır. kendisini Katolik entelektüel çevre- Türklükten ziyade Fransız Katolik top- lerde daha görünür hale getirdiği be- lumuna sunulan bir cemile idi. Sabahaddin Bey’in hayalleri lirtilebilir. Ancak Sabahaddin Bey’in henüz Science Social düşünürlerinin Hem X. Pius, hem de Dışişleri Baka- Entelektüel ve sosyolojik tarihçi- eserlerini bilmediği dönemde dahi Ka- nı Rafael Merry del Val, Fransız Kato- lik Sabahaddin Bey’i genellikle özel tolik çevrelerle yakın ilişkiler kurmuş girişimcilik ve liberalizmin Osmanlı olduğu gözönüne alınırsa kendisinin likleri ile ralliement siyaseti nedeniyle toplumundaki ilk savunucusu olarak Paris caddelerinde yorgun argın yü- resmeder. Sathî biçimde bakıldığında rürken bir kitapçının vitrininde De- bozulmuş ilişkileri tamir etmek ve anlamlı gözüken bu değerlendirme- Üçüncü Cumhuriyet’in kiliseye açtığı nin üzeri kazındığında ortaya oldukça molins’in A Quoi Tient la Supériorité des topyekûn savaşa karşı onları destek- farklı bir görüntü çıkmaktadır. Top- Anglo-Saxons kitabını görüp bu eseri leyebilmek amacıyla onlardan gelen lumumuzda liberalizmin kurucusu değişik talepleri ellerinden geldiği olduğu düşünülen Sabahaddin Bey heyecanla okumasından sonra dünya- ölçüde karşılama siyaseti benimse- gerçekte muhafazakâr kuramlardan ya bakışının değiştiği yolundaki anla- mişlerdi. Dolayısıyla söz konusu kabul etkilenmişti. Kendisinin en önemli il- tımına ihtiyatla yaklaşmak gerekir. Fransız Katoliklerinin genel olarak ham kaynaklarından biri olan Frédéric Osmanlı, özel olarak ise Maşrık üze- Le Play toplumu “aile” üzerinden açık- Nasıl gerçekleştiğinden bağımsız rindeki planlarına Vatikan tarafından lamaya çalışan Katolik muhafazakâr- olarak Sabahaddin Bey’in 20. asrın verilen destek anlamına geliyordu. Bu- lığın önde gelen temsilcilerinden bi- ilk yıllarından itibaren Fransız Kato- rada önemli olan, Fransız Katolik çev- riydi (önde gelen takipçilerinden lik çevrelerinde önemli bir isim ve relerinin Sabahaddin Bey’i Fransız sö- Eugène Duthoit 1920 yılında Aile Hakları Beyannâmesi’ni kaleme » Alman Şansölyesinden red alacaktır). Alman Dışişleri Bakanlığı’nın Sabahaddin Bey’in Science Sabahaddin Bey hakkında Sociale hareketinin bireye daha hazırladığı 13 Mart 1906 tarihli bilgi fazla ehemmiyet atfeden Edmond notunun ilk sahifesi. Demolins ve Henri de Tourville benzeri düşünürlerinden etki- lendiği doğrudur. Ancak “birey”i öne çıkaran bu tezler liberalizm değil, Sosyal Darwinizm kaynaklı- dır. Sabahaddin Bey, Demolins’nin eğitim alanındaki girişimlerinden ve Anglo-Saksonların “üstünlük nedenleri”ni araştıran eserinden esinlenerek “kişisel girişim” ve “yerinden yönetim”in toplumsal belirleyiciliğini vurgulamıştır. De- molins’in, son tahlilde, adem-i mer- keziyeti Paris ve diğer metropollere göçü önleyerek aile kurumunun gücünü korumasını sağlayacak bir yaklaşım olarak gören bir Katolik sos- yal hareketinin (Le mouvement social catholique) önde gelen entelektüel ku- ramcılarından biri olduğu da unutul- mamalıdır. İlginç olan, Sabahaddin Bey’in fark- lı yorumlasa da oldukça muhafazakâr 2015 ARALIK / DERİN TARİH 99
TARİHÇİ GÖZÜYLE M. ŞÜKRÜ HANİOĞLU » Kardinal'den Alman yetkililere olduğunda Papaz Fesch de Şeyhülis- gütlenmesine önayak olduğu Ahrar-ı lam olur” türünden ironik eleştiriler Osmanîye Kongresi’nin Osmanlı yetki- Kardinal Giovanni de Montel’in şüphesiz bu ikili arasındaki ilişkinin lileri tarafından engellenmesine güçlü Sabahaddin Bey’in ziyareti hakkında derinliğine işaret ediyordu [Youssouf ilişkilerini kullanarak mani olmakla detaylı bigi sunan 16 Ekim 1906 tarihli Fehmi, La Révolution ottoman, 1910-1910 kalmamış, malikanesini bu toplantıya uzun raporunun ilk ve son sahifeleri. (Paris, 1911), s. 128.] tahsis ettiği gibi Fransız ve Osmanlı bayrakları altında resim veren muha- Fransa’nın Doğu politikasına önemli Fesch, Sabahaddin ve süt kardeşi lifler arasında da yer almıştı. hizmetler sunabilecek bir Osman- Ahmed Fazlı Beylerin yardım ve sağ- lı siyasetçisi olarak sivrildiği orta- ladıkları malzeme ile Constantinople Bir Jön Türk tarafından “la cham- dadır. Sabahaddin Bey’in sekreteri Aux Derniers Jours D’Abdul-Hamid adlı bir pion de l’enseignement congréganiste kitap kaleme alarak (kitabın adı o gün- et du prosélytisme papiste en Turquie Joseph-Remy Denais, Le Stéphanois lerde II. Abdülhamid’in ölmek üzere (Türkiye’de ruhban tarafından yapılan olduğu hakkındaki yaygın kanaati dile eğitim ve Papalığın din değiştirtme benzeri radikal Katolik gazetelerinin getiriyordu) bunu 1907 yılında yayım- çabalarının şampiyonu)” olarak tanım- yayın müdürlüklerinde bulunmuş ve lamıştı. Kitabın “Jön Türkler” adlı bö- lanan de Lormais4, bunun yanı sıra Paris Gazeteciler Cemiyeti’nin baş- lümü Sabahaddin Bey’i göklere çıkar- Sabahaddin Bey’in değişik notlarının kanlığını yapmıştı. Sabahaddin Bey’e tırken, başta Ahmed Rıza Bey olmak Alman Dışişleri Bakanlığı’na (örneğin Fransız basınında gösterilen ölçüsüz üzere ona karşı çıkan diğer muhalifle- ilgide “bir militan Katolik” olarak ta- ri ağır eleştirilere maruz bırakıyordu. de Lormais’nin von Bülow’a gönderdiği nımlanan sekreteri Denais’nin payı Ekim 1906 tarihli mektup, A 17678, PAAA, şüphesiz oldukça yüksekti. Sabahaddin Bey’in Katolik destekçi- leri gazeteci ve rahiplerle sınırlı değil- Die Jungtürken, 198, Bd. 4-5) ya da deği- Sabahaddin Bey ve takipçileri adı- di. Ünlü finansör ve entelektüel Baron şik kademelerdeki Fransız diplomatla- de Lormais benzeri toplumda ağırlığı rına (örneğin, MAE, Fonds PA-AP, Papiers na Terakki gazetesini neşreden de Paul yüksek ve Fransız kolonyal siyasetin- Philippe Berthelot, 10/21/f. 37) iletilmesini de etkili isimlerin Sabahaddin Bey’e de sağlıyordu. Fesch adında bir Katolik papaz idi. sunduğu destek diğer Jön Türklere Jön Türk mehâfilinde (çevrelerinde) kapalı tutulan pek çok kapının ona De Lormais, Vatikan maliye teşkila- dile getirilen “Sabahaddin Bey Sultan açılmasını sağlıyordu. De Lormais, Sabahaddin Bey’in 1902 yılında ör- 100 DERİN TARİH / 2015 ARALIK
tında önemli vazifeler icra etmiş olan » Sabahaddin Bey’in Fransız lir. Dolayısıyla Sabahaddin Bey sadece Monsegnior Spolverini aracılığıyla Katoliklerin değil, Fransız kolonyal Papa ile özel görüşmeyi de sağlayan kamuoyundaki destekçilerinden, eski siyasetinin bütün liderleri tarafından kişi idi ve X. Pius, Rafael Merry del Val Denizcilik Bakanı, radikal siyasetçi ve Le da bir “ümit” olarak görülüyordu. De ve Mariano Rampolla Sabahaddin Bey’i Siècle editorü Jean-Marie Antoine de Lormais ve Denais militanlığındaki kabul ederek gerçekte onun talebine Lanessan. Katoliklerin tam desteğini alan Saba- olumlu cevap vermiş oluyorlardı. Sabahaddin Bey’in Fransız basının- haddin Bey’in Le Siècle editörü Jean- Fransız siyasetinin ümidi da koyu Katolik Le Croix’dan militan Marie Antoine de Lanessan tarafından Ancak Prens Sabahaddin sadece Ka- anti-klerikal L’Action’a uzanan bir yel- da sadece Fransız değil, bütün Avrupa tolik çevrelerin değil, onların da des- sömürgeciliğine önemli hizmetler su- tek verdiği Fransız kolonyal siyasetinin pazede göklere çıkarılması ancak bu nacak bir lider olarak görülmesi tesa- “ideal Osmanlı lideri” haline gelmek açıdan bakıldığında anlamlandırılabi- düfî değildi. istiyordu. Ahmed Rıza Bey’in değişik değerlendirmelerinde işaret ettiği gibi Darwinizmin önemli savunucula- ülke içinde kiliseye savaş açan Üçüncü rından olan De Lanessan5, Katolik tıp Cumhuriyet, Doğu’da kolonyal siya- okulu kurulmasına en sert tepki veren setini kilise okulları ve Katolik örgüt- entelektüel-siyasetçilerden biriydi lenmeler üzerinden sürdürmekte bir sakınca görmüyordu. Bunu anlayan » Fransız Katolik örgütlenmesi Sabahaddin Bey ise Katolik dostları tarafından yaratılan “Doğu’da Fransız Fransa'da 1562-98 arasında Katolikler çıkarlarını koruyacak entelektüel/si- ile Protestanlar arasında gerçekleşen yasetçi” imajını kullanarak kendisine din savaşlarında, Katolik Lig'in Paris siyasal gelecek inşa etmek istiyordu. kuşatması sırasındaki geçidini tasvir eden bir tablo (Musée Carnavalet, Paris). 2015 ARALIK / DERİN TARİH 101
TARİHÇİ GÖZÜYLE M. ŞÜKRÜ HANİOĞLU » Ahrar-ı Osmanîye Kongresi ve “Doğu’nun kurtarıcısı” olarak Os- Benzer şekilde Sabahaddin Bey manlı yönetimine getirilmekti. Dinşevay Olayı sonrasında Batı Avru- Paul Fesch’in Sabahaddin Bey adına pa ve bilhassa İngiltere kamuoyunda yayımladığı Terakki dergisi için yapılan Sabahaddin Bey’in Papa ile görüş- yükselen Pan-İslamizm korkusundan harcamalar için Imprimerie Durand’a mesinde dile getirdiği “tahta geçme” istifade amacıyla Fransız destekçileri yaptığı ödemenin makbuzu. 4. Baron de benzeri iddiaları şüphesiz fantaziler Lormais ve Osmanlı muhalifleri Ahrar-ı olmaktan ileri gitmiyordu. Bu alanda aracılığıyla The Times’da II. Abdülha- Osmanîye Kongresi açılışında (4 Şubat söylentiler çoğalınca Sabahaddin Bey 1902). Oturanlar: Sağdan birinci Baron de bile Camille Audigier’e bir mektup mid’in siyasetlerini eleştiren uzun bir Lormais, sağdan dördüncü Sabahaddin göndererek bunu yalanlamak zorunda yazı yayınladığında (Sabahaddine, “The Bey (Altta-sağda). kalmıştı (“Situation politique en Turquie,” Sultan and the Pan-Islamic Movement,” The Gil Blas, 17 Ekim 1906). Ancak Fransız Times, 13 Ağustos 1906) İngiliz Dışişleri ve bu alanda dindarların umduğunun kamuoyunda onun yönetiminde ön bunu ilginç bulmuş, ancak söz konusu tersine “deneyin inancı öldüreceği” plana geçeceği Osmanlı Devleti’nin makalenin Sir Edward Grey’e sunulan benzeri Katolikleri çileden çıkarta- kolonyal çıkarlara en uygun siyasetleri suretine “Jön Türklerden gelen notları cak bir yorum yapmaktan da geri izleyeceği genel kabul görüyordu. cevaplamadıkları” gerekçesiyle yanıt kalmamıştı (Jennifer Hecht, The End of vermemişti (NA, F.O. 371/153, file 27300). the Soul: Scientific Modernity, Atheism, and Bu önemli bir destek olmasına Sabahaddin Bey’in Foreign Office’e Anthropology in France, New Yorkö 2003, karşılık Sabahaddin Bey’in düşlediği s. 84). Buna karşılık 1889-1902 yılları Düvel-i Muazzama ortak cephesini sunulan Mémoire des Libéraux Turcs arasında Waldeck-Rousseau kabine- sağlamaktan fazlasıyla uzaktı. Nite- Relative à la Question d’Orient benzeri sinde Denizcilik Bakanı olarak görev kim Katolik destekçilerinin bütün ıs- rarlarına karşılık Sabahaddin Bey, X. layihalarının İngilizce tercümelerinin yapan de Lanessan, Le Siècle editörü ve Pius’a hayranlık duyan ve onunla sık üzerine de hep aynı not düşülecekti: sık görüşen Bernhard von Bülow’dan “Yazar bir Jön Türk’tür ve biz onların Fransız Kolonyal Cemiyeti’nin başkanı randevu almaya muvaffak olamamış- yazılarına cevap vermiyoruz” (NA, F.O. olarak ülkenin Doğu’daki çıkarlarına tı. Bunda Kardinal de Montel benzeri 371/157/file 43375). yaklaşımı gözönüne alındığında de Vatikan liderlerinin itirazı kadar, Al- Lormais benzeri militan Katoliklerle man dış siyasetinin Osmanlı Devleti’y- Kaybeden Liberalizm miydi? ortak görüşler taşıyordu. De Lormais, le son derece olumlu seyreden ilişkile- Sabahaddin Bey’in yazılarını Bernhard rini, Bâb-ı Âlî’nin “yıkıcı bir ihtilâlci Sabahaddin Bey’in Papa ile buluş- von Bülow’a sunarken, İngiliz Dışişle- (staatsgefährlichen Revolutionär) ola- ması bu şartlar altında ona umdu- rak tanımladığı” bir şahısla temasa ğu kapıları açamamıştır. Bu alanda ri Bakanlığı bunlara de Lanessan’ın Le girerek bozmamayı düşünmesi de yaşadığı hayal kırıklığının yanı sıra Siècle için kaleme aldığı başmakaleler önemli rol oynamıştı. çerçevesinde ilgi gösteriyordu. Dolayısıyla Sabahaddin Bey’in ama- cı Katoliklerin de dahil olduğu bir ulus- lararası cephe tarafından “Batı dostu” 102 DERİN TARİH / 2015 ARALIK
girişimleri hakkında ortaya atılan id- rıdan bakarak küçümsediği muhalif- ettiği darbe girişimlerinin merkezinde dialar kendisinin Osmanlı muhalefeti leri olan İttihadçılar ordu içinde örgüt- bulunmuş, Harb-i Umumî sırasında da içindeki konumunu da sarstı. Jön Türk lenmiş ve “İnkılâb-ı Azîm” sonrasında İtilaf devletleriyle ayrı barış yapılması çevrelerinde Sabahaddin Bey’in Papa böylesi bir gücü ellerine geçirmişler- çabalarına katılmıştı. ile görüştüğü ve ondan “para aldığı” dir. şayialarının yayılması muhalefet çev- Sabahaddin Bey’in Jön Türklüğün relerinde Teşebbüs-i Şahsî ve Adem-i Sabahaddin Bey, Katolik dostlarının diğer kanadı olan İttihadçılık karşı- Merkeziyet Cemiyeti’ne yönelik kuş- ısrarlı çabalarına karşılık kendisini ka- sındaki yenilgisi, tarih ve sosyoloji kucu bir yaklaşımın gelişmesine ne- bul etmeye yanaşmayan Bernhard von çalışmalarında genellikle “adem-i den oldu. Bülow ve mektuplarına cevap verme- merkeziyet”i savunan ve “birey” ile yen Sir Edward Grey, Ahmed Rıza Bey “özel girişime” destek veren liberaliz- Sabahaddin Bey “Roma kilisesin- başkanlığındaki İttihadçı heyetlerin min; pozitivizm, merkeziyetçilik ve den gördükleri mu‘avenet-i maddiye- notlarını hükümdarlara ilettikleri ya Friedrich List’in “millî iktisad” yak- ye mukabil menafi‘-i millîyeyi (maddi da onlarla görüştüklerinde şüphesiz laşımı karşısında tutunamaması şek- yardıma karşılık millî çıkarları) fedâ derin bir hayal kırıklığına uğramıştı linde değerlendirilmektedir. Buna eyledikleri” iddialarını sert biçimde [bkz. Nachlaß Fürsten von Bülow, NL 182, karşılık başarısızlığa uğrayanın, reddetmiş “séparation kanunundan6 entrikacı yüksek siyaset ve yabancı beri her zamandan ziyade muhtac-ı Bundesarchiv ve Grey’den Lowther’a 13 Ka- desteğiyle iktidara gelme girişimleri iâne bir hale gelen Katolik Kilisesi’ne sım 1909 (private), NA, Sir (Viscount) Grey’s olduğunu da vurgulamak şüphesiz müracaat” etmenin anlamsızlığını ile- daha yerinde bir tespit olur. ri sürmüştür (“Bir Te’essüf,” Terakki, no. 5 Private Papers, F.O. 800/79]. [1907], s. 10)7. Ancak iddialar kendisinin Sabahaddin Bey’in sonraki hayatı ve 1 Sabahaddin Bey’in yorumları değerlendirilirken o günlerde Jön Türk çevrelerinde mevcut “Batı çı- II. Abdülhamid’in ağır bir kanser hastalığının pençesinde ve ölüm karlarının hizmetkârı” olduğu imajını girişimleri onun gelişmelerden fazla döşeğinde olduğu söylentilerinin yaygın olduğu ve Terakki ve daha da pekiştirmiştir. ders almadığını ortaya koymaktadır. İttihad Cemiyeti’nin de bu nedenle 1906 yılında“Abdülhamid 1902-03 yıllarında Mısır Hidivi ve İngi- Ölüyor!”başlıklı bir beyannâme neşrettiği hatırlanmalıdır. Bu Paris, Berlin ve Londra’dan alacağı lizlerin desteği ile darbe örgütlemeye beklentiye karşılık Sultan’ın hastalığı gerçekte fazla ciddî olmayan destekle Osmanlı Devleti’ni yönetecek çalışan, üç sene sonra Papa’nın yar- bir böbrek rahatsızlığı idi. Hastalık ve tedavisi konusunda detaylı bir makama getirilebileceğini düşü- dımı ile iktidara gelme hayali kuran bilgi için bkz. Rengin Bütün,“Sultan II. Abdülhamid’e 1906 nen Sabahaddin Bey bunu sağlayacak Sabahaddin Bey, II. Meşrutiyet döne- Senesinde Yapılan Konsültasyon Reçetelerinin ve Sultan’ı Tedavi yüksek siyaset için ter dökerken yuka- minde benzer bir desteği Rum Patrik- Eden Hekimlerin Tanıtılması,”Yeni Symposium Dergisi, I/2 (1982), hanesi’nden sağlamaya çalışmış, 1909 ss. 1-19. ve 1912-13’te katılımını şiddetle inkâr 2 Sabahaddin Bey’in Papa’ya veliaht Reşad Efendi adına da konuştuğunu belirtmesi ilginçtir. Bunun ne derece gerçek bir iliş- kiyi dile getirdiği şüphesiz tartışmalıdır. Mahmud Şevket Paşa’nın Şehzade Vahideddin Efendi’den naklettiği“Sabahattin Bey bir dolandırıcıdır. Büyük biraderim Sultan Hamid’in saltanatının sonlarında, o zaman veliaht olan Sultan Reşat’tan ihtilâl çıkart- mak için 40.000 altın istemişti”iddiası, Sabahaddin Bey’in Papa nezdindeki ifadeleri dikkate alındığında önem kazanmaktadır (Sadrazam ve Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşa’nın Günlüğü, İstanbul, 1988, s. 41). Buna karşılık Sabahattin Bey söz konusu iddiayı büyük bir ihtimalle iktidara gelişi söylemini güçlendirmek için ortaya atmıştır. 3 Baron Rotenhan’ın ifadesi“Mein Gewährsmann findet es unvorsichtig von dem Vatikan, sich mit dem türkischen Prä- tendenten sich überhaupt eingelassen zu haben, und vor dem Sultan kaum geheim bleiben werde”şeklindedir. 4 Fehmi, La Révolution ottoman, s. 128. Baron de Lormais’nin daha sonra Société générale franco-ottomane aracılığıyla Kudüs’te değişik projelere öncülük etmesi gözönüne alınırsa“kutsal to- praklar”a olan ilgisi Katolik mezhebinin yayılması ile sınırlı değildi. Bkz. Vincent Lemire, La Soif de Jérusalem: Essai d’hydrohistoire, 1840-1948, Paris, 2011, ss. 416-28. 5 Lanessan’ın, La lutte pour l’existence et l’association pour la lutte (Paris 1882) başlıklı çalışması, Darwinizm tartışmalarına yapılmış önemli bir katkı olarak değerlendiriliyordu. 6 9 Aralık 1905 tarihinde yürürlüğe giren La loi concernant la séparation des Églises et de l’État. 7 Sabahaddin Bey’in Papa ile görüştüğü ve ondan“para aldığı”iddiasını ortaya atan Midhat Paşa’nın oğlu Ali Haydar Midhat Bey idi. Konu hakkında detaylı bilgi Dr. Bahaeddin Şakir ve Dr. Nâzım Beyler tarafından Terakki ve İttihad Cemiyeti Kızanlık Şubesi Müdürü İbrahim Rahmi Efendizâde Hayri Bey’e gönder- ilen tarihsiz [Mart 1907] ve 265 numaralı mektupta verilmektedir. Osmanlı İttihad ve Terakki Cemiyeti Merkezi’nin 1906-1907 Seneler- inin Muhaberat Kopyası, Atatürk Kütüphanesi (İstanbul), Belediye Yazma, Ms. O. 30, ff. 263-64. 2015 ARALIK / DERİN TARİH 103
Galatasaray’daki tarih öğretmeni Cavit Baysun, Semavi Eyice’nin tanıdığı önemli şahsiyetlerden. Kitap kurdu sert mizaçlı hocasıyla ileride aynı üniversitede kadro alması da tarihin cilvesi. Merhum Baysun ile en eski öğrencilerinden birinin hatıraları, kitaplarla teselli bulan hüzün yüklü bir hayatla buluşturuyor bizi. 104 DERİN TARİH / 2015 ARALIK
Usta Kalemler Eski öğrencisinin gözüyle Mehmet Cavit Baysun Gözünden Sakındığı Kitapları Göz Göre Göre Talan Edildi İ stanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi tarih bölümü Prof. Dr. SEMAVİ EYİCE öğretim üyelerinden M. Cavit Baysun’u tanıdığımda DERİN TARİH İÇİN YAZDI Galatasaray Lisesi’nin orta kısmında, 8. sınıfta oku- yarak yüksek sesle “Kiristo Doulos” deyiverdim. yan bir öğrenciydim. İstanbul’un eski eserlerine me- Cavit Bey bu adı duyunca hemen durdu, “Çocuklar, kim o raklı bir çocuktum. Bu merak öyle bir ölçüye ulaşmıştı ki, adı söyledi?” diye sordu. Benden ses seda çıkmadı. Hocamız cevap beklerken arka sıramdaki arkadaşım Nejat, “Semavi bir taraftan elime geçen bütün parayla İstanbul hakkındaki söyledi” dedi. Cavit hoca hiç kızmadı, sinirlenmedi ve sakin bir sesle bana dönerek, “Peki sen bunu nereden biliyorsun?” yayınları toplamaya çalışıyor, diğer taraftan da boş vakitle- diye sordu. Nejat evimize gelip giden bir ailenin evladı oldu- ğundan özel meraklarımdan ve tarihî eserlere dair topladı- rimde tarihî karakterinden bazı parçaları koruyabilmiş olan ğım bilgilerden haberdardı. “O İstanbul’un belli başlı cami- lerini ve eski eserlerini fişler ve not eder” diye cevap verince İstanbul’u geziyor, dolaşıyor, eski eserleri görmeye çalışıyor- Cavit Baysun gayet sakin bir eda ile bana, “Ya, öyle mi? O halde dersten sonra beni gör” dedi. dum. Dersten sonra koridora çıktığında hocamızın yanına git- Bu çocukça çalışmalarım gayet tabiidir ki ilmî bir esasa tim. Bana ne olacağımı sorması üzerine evdekilerin Siyasal Bilgiler’e giderek hariciyeci olmamı istendiklerini fakat he- dayanmıyordu. Fakat ben her şeye rağmen eski İstanbul’un nüz karar vermediğimi söyledim. Bu cevabım üzerine ba- yağı tepki göstererek çocuklar üzerinde hep böyle baskılar kadim karakterini koruyabilmiş tarihî mahallelerini ve eski yapıldığından bahsetti. “Hep bir dalda yetişebilecek bir ele- man aile zoruyla başka tarafa sevk ediliyor ve öylece yetişti- eserleri görmeye, tanımaya, hatta elimdeki dar imkânlarla riliyor” diye ekledi. fotoğraflarını çekmeye çabalıyor, gördüklerimi eve geldik- İşte sınıfımızın kapısı önünde ayaküstü yapılan bu konuş- ma hayatıma yön veren anlardan biri olmuştu. Ve ben inatla ten sonra not ediyordum. Bu çalışmalara 1936 yılında baş- tarihî eserler üzerine çalışmaya, bir şeyler yapmaya karar verdim. Bu kararımdan da hiçbir surette vazgeçmedim. lamıştım. 1937’de, 8. sınıf talebesiyken tarih derslerimize Lisede Cavit Baysun bir daha hocamız olmadı. Fakat ken- Cavit Bey gelmeye başladı. disine sevgi ve saygımız devam ediyordu. Hatta bir bayram günü arkadaşımla birlikte Beşiktaş’ta Barbaros Bulvarı’nın Kendisi gayet sert, ciddi ve öğrencilerin en ufak laubali sol tarafında, Ihlamur’a hâkim yüksek bir noktadaki evine gittik. Kapıya çıkan eşi İncila Hanım hocanın evde olma- davranışlarını dahi kabul etmeyen bir öğretmendi. Ders an- dığını ileri sürerek bizi içeri bile almadı (sorsanız bir de lattığı sırada herhangi bir öğrencinin müdahalede bulunma- sını asla affetmezdi (o zamanların öğrenci ve öğretmenleri- ni de ayrıca tasavvur etmek lazım gelir. Ortaokul yıllarımda öğrenciler biraz laubaliydi. Hocalarla alay dahi edebilirlerdi. Münasebetsizlik eden öğrenciler de olurdu). İstanbul’un fethinden sonra Fatih Sultan Mehmed’in ic- raatını anlatırken yaptırmış olduğu ve adını taşıyan büyük külliyeden bir iki kelimeyle bahsetti. Tam bazı yazarların bu muazzam külliyenin mimarının Hıristiyan olduğu yolunda- ki iddialarından bahsedeceği sırada kendime hâkim olama- 2015 ARALIK / DERİN TARİH 105
Usta Kalemler © MUSTAFA CAMBAZ » Cavit Baysun’un ve eşinin kabri eski ve görgülü bir Osmanlı ailesinin manya’nın yenilmesiyle sona erdikten Bey’in sağlığında çıkan bütün sayıla- kızıydı). sonra İstanbul’da Edebiyat Fakültesi’n- rında uzun veya kısa bir makalem var- de tahsilime devam ettim. 1948’in Ha- dır. Bir ara gene Edebiyat Fakültesi’n- Yıllar sonra İstanbul Üniversite- ziran’ında Sanat Tarihi bölümünden de Fuat Köprülü zamanında kurulan si’nin Edebiyat Fakültesi’nde görevlen- “İstanbul Minareleri” başlıklı lisans fakat sonra yayını kesintiye uğrayan dirilmiş, önce asistan, sonra da doçent teziyle mezun oldum. olmuştum. Aynı fakültenin öğretim Türkiyat Mecmuası’nı da tekrar yayın- üyelerinden Prof. Dr. Arif Müfid Man- Geleneğe göre lisans tezleri, tez ho- sel ile birlikte Cavit Bey’i ziyaret etti- cası tarafından imzalandıktan sonra ladı. Bu dergide de bazı yazılarım yer ğimiz oldu. iki hocaya daha imzalatılırdı. Ben de aldı. tezimi o sırada Edebiyat Fakültesi’n- Kendisini sevindirir diye hediye de görevli bulunan Avusturyalı Prof. Cavit Bey hayatının sonlarına doğ- birer kitap da götürmüştük. Arif Mü- Ernst Diez’e, Prof. Arif Müfid Mansel’e ru gerek üniversitede, gerek özel ha- fid Bey, hatırımda kaldığına göre, 19. ve Türk mimarisi uzmanı olan ve her yatında büyük sıkıntılarla karşılaştı. yüzyıl Osmanlı tarih ve edebiyatında yıl konferans vermek üzere üniversi- Bunları burada açmak istemem. Yal- önemli bir kişi olan Ahmed Vefik Pa- temize gelen Fransız Prof. Albert Gab- nız bir hatıramı paylaşayım: şa’nın ölümünden sonra mezata çıka- riel’e, dördüncü kişi olarak da kendisi- rılan muhteşem kütüphanesinin Fran- ne saygımı göstermek üzere Osmanlı Profesörlüğe terfi ettirilmem hu- sızca bir kataloğunu hediye etmişti. tarihi profesörü Cavit Baysun’a imza- susundaki kararın Edebiyat Fakültesi Ben de Topkapı Sarayı Kütüphanesi’n- lattım. profesörler kurulundan geçmesi ge- de muhafaza edilen, bir kısmı Bizans rekiyordu. Oylama yapabilmeleri için devrinden kalma el yazma kitaplar Edebiyat Fakültesi’nde ayrı bölüm- toplantıyı terk etmek zorunda kaldım. hakkında Alman uzman Deissman’ın lerde olmamıza rağmen Cavit hocayla Hakkımda yapılan en enteresan ko- hazırladığı Almanca kitaptan bir nüs- yakınlığımız ve dostluğumuz devam nuşma Cavit Baysun’a ait. Baysun söz hayı takdim etmiştim. Bu ziyaretlerde etti. Boş vakitlerimde onun odasına aldığında “İçinizde Semavi’yi eskiden ünlü kütüphanesini yakından görmek gider, Osmanlı tarihi üzerine sohbet beri tanıyan benim. Şimdi benim için imkânını da elde ettik. ederdik veya bazı eski kitaplar hakkın- ne büyük bir mutluluk ki kendisini or- da konuşurduk. taokuldan beri tanıdığım öğrencimin Tezimde onun da imzası var profesörlüğü için oy vereceğim” de- Cavit hoca Edebiyat Fakültesi’nin miş. Kendisiyle son hatıram neredeyse Liseden mezun olduktan sonra Al- Tarih bölümü adına bir dergi çıkarma- budur. manya’da bir süre yüksek tahsil gör- ya karar verdiğinde benden de maka- düm. Fakat 2. Dünya Savaşı 1945’te Al- le yazmamı istemişti. Derginin Cavit Son yıllarında pek mutlu olmadığı fark ediliyordu. Yine çok şiddetli hasta olduğunu duyduğumuzda bir ak- 106 DERİN TARİH / 2015 ARALIK
Sevgiyle üretilen her üründe, her eserde ‘destansı’ bir yan vardır. Destanlar nesillerle birlikte daha da büyür, sonsuzluğa uzanan kolları daha da güçlenir, köklenir. İlk defa 90 yıl önce Karadeniz topraklarında filizlenen ve bölgeye umut aşılayan çay da işte böyle bir destanın konusudur. Karadeniz topraklarını seven çayı biz de çok sevdik, büyüttük, paylaştık. 90 yıllık sevginin adı ÇAYKUR…
Usta Kalemler şam evine gittik. Kendisinin alt katta, rür, sonra da kütüpha- rini bilemiyorum. Resmî olarak iddia taş kaplı bir mutfağa konulan bir kar- nenin kalanına toplu edildiği gibi kütüphane Galatasaray’a yolada yattığını görünce üzüldük. Ay- bir fiyat biçerlerdi. Cavit eksiksiz bir şekilde teslim edilmedi. rıca bu sırada evde kendisiyle ilgilenen Bey’in kütüphanesinin ve bakımına yardım eden kimse de de böyle bir kontrolden Merhum Cavit hoca pek çok şey yoktu. Bize kapıyı açan yaşlı bir kadın geçmiş olduğu açıkça tasarlamıştı. Bunların hiçbirini ger- vardı fakat o da hocayla pek yakından belli oluyordu. çekleştiremedi. İstanbul Üniversitesi ilgilenmiyordu. Edebiyat Fakültesi’nde kurmuş olduğu Fakülteye kitapların Cavit Bey’i son görüşümdü bu. Kısa iki aşamada alınabile- Tarih dergisinin yayını zannediyorum bir süre sonra soğuk ve kar serpeleyen ceğini, yani iki mali yıl hâlâ devam ediyor. Belleten’den sonra bir gece Turing otomobil grubunun içinde ödeme yapılabile- sekreteri Çelik Gülersoy bana tele- ceğini açıkça söyledik- en uzun ömürlü dergi budur. fon etti. Cavit Bey ile Beşiktaş’ta aynı ten sonra kütüphane- Bir merakı da manzum kitabeli sokakta oturduğundan ahvalinden nin başka bir kimseye haberdardı. Cavit Bey’in evinde vefat gösterilmemesi husu- çeşmelerin kitabelerinin kopyalarını ettiğini ve kendisiyle ilgilenecek kim- sunda ısrar ettik. Fakat toplamaktı. Bu hususta epey malzeme senin bulunmadığını söyledi. duyduğumuza göre eski biriktirmişti. Hatta bana bu çeşmeler- kitap alım satımıyla uğraşan bazı ki- den bazılarının kitabeleriyle birlikte O sırada Bostancı’daki evimde bu- tapçılar aileyi sürekli ziyaret ediyorlar- yayınlanmasını teklif etmişti. Kendisi lunduğumdan Beşiktaş’a gitmem pek mış. Bu kütüphanenin çok daha değer- çeşmenin kitabesinin metni ve eğer bi- kolay ve mümkün değildi. Bu sebeple li olduğunu ve üniversiteden alınacak liniyorsa manzum parçayı yazan şairi kendisinden Cavit Bey’in eski asista- paradan daha fazlasını verebilecekle- hakkında açıklama yapacak, ben de nı Prof. Dr. Münir Aktepe’yi haberdar rini, üstelik satışı yapılan kitaplar için genel mimarisini, sanat bakımından etmesini rica ettim. Çünkü o karşıda vergi ödemek zorunda kalacaklarını özelliklerini ortaya koyacaktım. Fakat oturduğundan duruma müdahale et- söyleyerek aileyi kütüphaneyi fakülte- bu tasarıyı da hiçbir zaman gerçekleş- mesi daha kolaydı. ye satmaktan vazgeçirdiler. tiremedik. O notların ne olduğunu bi- lemiyorum. Ertesi gün cenazenin kaldırılması Yarım kalan tasarıları için gittiğimizde hazırlıkların yapıldı- Ortaokul talebeliğimden beri tanı- ğını gördük. O sabah hava biraz açmış- Aradan biraz zaman geçtikten son- dığım ve saygı duyduğum hassas ve tı. Hocamızı Yahya Efendi Tekkesi’nin ra Yapı Kredi Bankası ile ilişkisi olan şair ruhlu Cavit Baysun hoca ne yazık haziresine defnettik. Cenaze törenine bir dostumla bankanın Topkapı sur- ki tasarladığı ve hazırladığı eserleri katılarak son görevimizi yerine getir- ları dışında bulunan deposuna gittik. tamamlayamadığı için bu dünyadan miş olduk. Kitapların bir kısmını alan bankanın, mahzun gitti. Bunun sebebi, huzurlu bunları bir salonda yere yayarak sırala- bir hayatının olmamasıdır. En eski Kütüphanesi talan edildi mış olduğunu hayretle izledim. Bunlar öğrencisi olarak Allah’ın rahmetinin yağmalanan kitapların geriye kalanı üzerine olmasını en samimi duygular- Vefatından sonra dokunmaya kı- olmalıydı. la niyaz ederim. yamadığı o zengin kütüphanesine ne oldu? Cavit Bey’in her kitaptan iki nüsha- ya sahip olduğunu görmüştüm. Sebe- Biz topluca Edebiyat Fakültesi ta- bi, birinin cildinin, diğerinin de sayfa- rafından satın alınmasını istiyorduk. larının kesiminin güzel olmasıydı. Bu Hatta bu hususta 3 kişilik bir heyet ayrıntıya dahi dikkat ederdi. kuruldu. Heyette ben de vardım. Evi- ne gidip hocanın kitaplarını gördük. Bankanın deposunda aradığım bir Dikkatimi çeken bir husus vardı: Biz- kitabın iki nüshası da yoktu. Kütüpha- den çok önce birileri kütüphaneye gel- ne Galatasaray’daki merkeze taşındık- miş, biraz karıştırmış ve bazı kitapları tan sonra aradığım kitabın nüshaları- almıştı. nın kaybolduğunu anladım. O tarihlerde bilhassa tarih merak- Kütüphanenin baskılı veyahut el lıları kütüphanelere bir canavar gibi yazması divanlardan oluşan bölümü koşarak ve işlerine yarayacak nadir ve ise ailesinin Anadolu yakasındaki bir pahalı kitapları “Şunlara bir bakayım” yere taşıdıklarını duydum. Akıbetle- gerekçesiyle çantalarına koyup götü- 108 DERİN TARİH / 2015 ARALIK
KÜRTLERİN TARİHİ NEDEN YAZILAMADI? İnkâr-Asimilasyon-Tahrif 1908’de İttihat ve Terakki ile başlayan, 1980 sonrası ihtilalci generallerle devam eden asimilasyon tarihçiliği Kürtlerin kökeninin Türk olduğu iddiasına dayanıyordu. Ancak hesap tutmadı. Sopa zoruyla Kürt’ten Türk yapılamıyordu işte! 110 DERİN TARİH / 2015 ARALIK
Öteki Tarih MAHMUT AKYÜREKLI türkizm ideali, İttihad ve Terakki’nin milliyetçiliği güçlendi. Ulus-devlet bu ideolojiyi benimsemesiyle yeni bir kurma sürecinde kongre liderleri [email protected] mecraya taşındı. Türk olmayan unsur- Anadolu’daki diğer unsurları göz ardı lus-devlet iddiasının lar yok sayıldı veya Türk ıtlâk olundu. ederek devlete “Türkiye Cumhuriye- hâkim olduğu bir ti” adını verdiler. ülkede ayrı bir et- Sultan II. Abdülhamid’in İttihad-ı nik grubun tarihini İslam (İslam birliği) tahay- Konjonktürel şartlarla şekillenen yazmak pek mümkün değil. İmpa- yülü tahttan indirilmesiyle ulus-devlet yapısı için halkın tektip- ratorluğun son yıllarında İttihad-ı sekteye uğradı ve Türk leştirilmesi gerektiğinden bazı un- Osmanî fikrî bölünmeye çare ola- surlar göz ardı edildi. Ancak Anadolu mamıştı. Jön Türklerle başlayan Pan- halkının üçte birini oluşturan Kürtleri görmezden gelmek mümkün müydü? Ulus-devleti inşa edenler bu prob- lemi, Kürtlerin nesep olarak Türk ol- duklarını iddia ederek çözdüler. Bunu topluma kabul ettirmek için de ardı arkası kesilmeyen asimilasyon politi- kaları uygulandı. Asimilasyonun vazgeçilmez aracı, Kürtlere ait tarih bilincini yok edip geçmişle irtibatlarını kesmekti. Aslın- da İttihatçılar yıllar önce geleceği ön- görmüş, hatta bazı çalışmaları baş- latmışlardı. Tahrif edilerek yapılan ilk Kürt tarihi yazımı örnekleri 2015 ARALIK / DERİN TARİH 111
KİTAPLARLA ASİMİLASYON Kon dergisinin öncülük ettiği Kürt öne çıkmıştı. Dolayısıyla tarih yazımı, tarihi yazımı politikası Kürtleri Türk ulusalcı (kavmiyetçi) tarih felsefesi soyundan geldiğine ikna etmeyi çizgisinde oluşturuldu. Diğer halklar, amaçlıyordu. Bunun için birçok binaenaleyh Kürtler de inkâr edildi. çalışma yayınlandı. Edip Yavuz, Tarih Boyunca Türk Kavimleri; Kadir Kemal İttihat ve Terakki kadrolarından Kop (Sevengil), Anadolu’nun Doğu ve oluşan yeni devletin mimarları Cum- Güney Doğusu; Şükrü Kaya Seferoğlu, huriyet döneminde de bu yolda iler- Anadolu’nun İlk Sakinleri Kürtler; Şükrü lediler. Onlara göre asimilasyonu Kaya Seferoğlu-Halil Kemal Türközü, tamamlamadan ulus-devlet bilincini 101 Soruda Türklerin Kürt Boyu; İsmet yerleştirmek mümkün olmayacaktı. Parmaksızoğlu, Tarih Boyunca Kürttürk- 1924’ten sonra hızlandırılan asimilas- leri ve Türkmenler kitapları asimilasyon yon politikaları Türk Ocakları ve Halk politikası doğrultusunda basılan Evleri kullanılarak devam ettirildi. kitaplardan bazılar. Bahaedin Ögel, Pek bilinmez ama Kürt köylerinde ti- Hakkı Dursun Yıldız, Fahrettin caret yapan Çerçilere bile Türkçe ko- Kırzıoğlu, Mehmet Eröz, nuşmaları yönünde talimat verilmişti. Bayram Kodaman ve M. Yani Türkçe bilmeyen Kürtler Çer- çi bile olamıyorlardı. Abdulhaluk Çay’ın hazırla- Zoraki akrabalık projesi dıkları Türk Milli Bütünlüğü İçerisinde Doğu Anadolu Dillerinin bile yasaklandığı gibi kitaplar arka arkaya bir ülkede Kürtlerin tarihini yaz- piyasaya sürülecekti. mak elbette mümkün değildi. Ulus-devlet onlar adına/onlar için tarih inşa etmekten geri kal- mıyordu. Buna göre öz be öz Türk nasibini aldı. Sağ ve sol grupların her biri için Kürtler kazanılması gereken o dönemde ortaya çıkmıştır. olan (!) bu halkın tarihi, elbette Türk hedef kitle haline geldi. Komünizmle mücadele kapsamında resmî ideolo- İttihatçı yönetim tarafından Kürt- tarihinin bir parçası olmak zorunday- jinin yanındaki gruplar (özelde Türk milliyetçileri) “Kürttürküleri” kavra- ler: Tarihi ve İçtimai Tetkikler adlı kitap dı. mını kabul ettirme yoluna giderek 1334’de (1918) Dr. Feric adına neşre- 1928 yılında müellifi belirsiz Van Kon dergisi çevresinde yeni bir Kürt dildi ancak gerçekte böyle biri yoktu. Tarihi ve Kürtler Hakkındaki Tetebu- tarihi yazımı denemesi başlattılar. Bu çerçevede göze çarpan önemli Künyede “Berlin Şarkiyat Akademisi at adlı çalışma hazırlanıp yayınlatıl- çalışmalardan biri, eski Kürt milliyet- tarafından neşredilmiştir” ibaresi yer dı. Resmî ideoloji çizgisinde yazılan çilerinden Dr. Mehmed Şükrü Sek- ban’ın 1933’te Fransa’da yayınladığı, alıyordu. İttihatçı yönetimin talima- ilk kitaplardan biri de Emekli Albay orijinal adı La Question Kurde olan Kürt tıyla millî emniyet görev- Nazmi Sevgen’in Doğu ve Güneydoğu Meselesi adlı kitap 1979’da Türkçeye lisi Arnavut Naci İsmail Anadolu’da Türk Beylikleri/ çevrilerek yayınlanmıştı. Özetle Kürt- lerin Turani kavimlerle ve Türklerle tarafından hazırlanan Osmanlı Belgeleri ile Kürt akraba bir kavim olduğu fikri üzerine inşa edilmişti. Derginin yayın yönet- kitap müteakip yıllarda Türkleri adlı kitap oldu. meni ve sahibi Vedat Güldoğan’ın aynı devletin uygulayacağı Eski Tunceli Valisi Edip yıl Kürt İsyanları adlı kitabı yayınlan- dı. Bu da Kon dergisinin diğer yayın- asimilasyon, red ve inkâr Yavuz’un Tarih Boyunca ları gibi resmî söylemlerin gölgesinde politikalarına dayanak Türk Kavimleri eseriyle bu kalmıştı. Benzer çalışmaları, 1980’den sonra devletin kurduğu Türk Kültürü oluşturacaktı. akım devam ettirildi. M. Araştırma Enstitüsü (TKAE) devam et- 1980’de ihtilal liderle- Şerif Fırat’ın Doğu İlleri rinin emriyle başlatılan Varto Tarihi aynı çizgide ikinci dalga tarih tah- bir başka çalışma olarak rifatı “kert”ten, “Kürt” yayınlanmıştı. yaratma hayaline daya- 1924’te başlayan ulu- nıyordu ve aynı temeller salcı politikalar 1968’e üzerine inşa edilmişti. O » La Question kadar fasılasız devam etti. dönemde bu anlayış bü- O yıl Türkiye de dünya- tün dünyada trend olarak Kurde, Dr. Şükrü daki siyasî gelişmelerden Mehmed Sekban, Paris, 1933. 112 DERİN TARİH / 2015 ARALIK
Öteki Tarih » Fatih’in hocası‘Gorani’ yazımını öne çıkardı. Kürtlerin İslami- Fatih Sultan Mehmed’in hocalarından yeti kabulünden bu yana Türk, Arap Goran halkına mensup Molla Gorani gibi tarihte etkili olmuş bazı kişilerin ve Farslarla hiçbir ortak tarihleri yok- Kürt olduğu gerçeğini toplum Kürt medreselerinde yetişen âlimlerden öğrendi. muş gibi yeni bir geçmiş inşa edildi. Molla Gorani’yi tasvir eden bir minyatür. Bu ideolojiye göre Kürdistan toprakla- rih anlayışından hareketle isyancı ve devrimci bir Kürt halkı ‘yaratmak’tı. rı olarak nitelendirilen coğrafya Arap- Bu doğrultuda Koçkıri olaylarını lar, Türkler ve Farslar tarafından işgal “halk ayaklanması” olarak gösteren kitaplar yayınlandı. Kürtlerin tarihini edilmişti. millî özgürlük mücadelesi veya sınıf mücadelesi tarihinin bir fazı olarak İslamiyet öncesi antik Kürt tarihi, ele alıyorlardı. Katliama dönüşen Dersim harekâtını, Alevi-Kürt halkı- ibtidai komün mantığıyla izah edi- nın devrimci başkaldırısı şeklinde yorumlayarak devletin yaptığı tenkil lerek bu sosyal ve katliamı adeta perdelemiş oldular. Kürtlerin millî destanlarından Demir- katmanlara ka- ci Kâwâ (Gave) efsanesi, Karl Marks doğmadan binlerce yıl önceki devrim- dar götürüp İlk ci başkaldırı veya halk hareketi gibi takdim edildi. Böylece Kürtler komü- ve Ortaçağ tari- nizmin adeta mucidi yapıldı. hi bu anlayışla Müslüman Kürtten sosyalist devrimci yontmak izah ediliyordu. Ulus-devletin red ve inkârına karşı- Mecusi, Zerdüşt lık bu devrimci sol anlayış Müslüman Kürtler arasında kabul görmeye baş- ve Ateşgede gibi ladı. Sol ideolojiye hizmet edecek bir Kürt hareketi 1976’dan sonra taban dinler üzerinde buldu. Kürt solu denilen yeni bir ekol ortaya çıktı. Bunların arasında öne okumalar ya- çıkan PKK hareketi yeni bir ulus inşa etme çabasına girişince pıldı. Şüphesiz Kürt dili ve tarihi de yeni tasa- rıma göre sil baştan ele alındı. Kürt tarihinin » Mesail-i Mühimme-i bu evresi inkâr Türk ulusçuluğu örnekle- edilemezdi fa- Kürdistan, Kerem nerek geliştirilen, biraz da Soylu, Amed, 2004. Marksizmle çeşnilen- dirilen bu düşünce, kat Kürt inanç Marksist-Kürt-u- tirdi. Nitekim Doğu İlleri Varto Tarihi lusalcı bakışıyla tarihi ne bu- özgürlük müca- TKAE tarafından yeniden basılacaktı. delesi üzerine nunla sınırlı, ne Ne var ki, inkâr tarihçiliği, asimi- inşa edilmiş bir Kürt tarihi de bundan ibaretti. Netice itibariyle lasyon politikalarına beklediği hizme- ti yapamadı. Bunun çeşitli sebepleri sol grupların tarih yazımında izlediği vardı. Mesela İslam Ansiklopedisi’nde yol, gerek okuma, gerekse tahribat 1977’de yayınlanan ‘Kürt’ maddesi yönüyle ulus-devletin metodundan meşhur Rus şarkiyatçısı Viladimir Mi- norski’ye aitti. Minorski, kesin bir pek farklı olmadı. dille Kürtlerin Türk olmadıklarını yazıyordu. Bu madde bile tek başına Ulus-devlet, “Kürt”ten Türk yarat- TKAE yayınlarını hükümsüz kılmaya yetmişti. maya çalışırken, solcular Müslüman İhtilalci generallerin emrine uyan ve mütedeyyin Kürtten sosyalist, sınıf bilim adamı, tarihçi, dil bilimci, coğ- rafyacı ve sosyologların bütün çaba- mücadelesi veren, devrimci ve larına rağmen maalesef Kürtler Türk olamıyordu! hatta isyancı bir halk oluştur- Öte yandan sol fraksiyonlar Kürt- manın peşine düşmüşlerdi. lerin farklı bir halk olduğunu, temel hak ve özgürlüklerinin Türk devleti Bütün bunlar ideolojik ve tarafından gasp edildiğini propaganda ediyorlardı. Kürtleri saflarına çekmek politik düşüncelere paralel için kendi dünya görüşleri çerçevesin- de başka bir Kürt tarihi inşa etmeye tarih anlayışını, keza bu koyuldular. Amaçları materyalist ta- çizgide Kürt tarih yazımını beraberinde getirdi. Sol hareketin Kürt tarih yazı- mına, ulusal çizgiye na- zaran daha olumlu bir katkısı oldu- ğunu inkâr » Kudüs Fatihi Selahaddin Eyyubî 2015 ARALIK / DERİN TARİH 113
Öteki Tarih etmemek gerek. Amaçları ideolojile- TAHRİFAT TERS TEPTİ lar. Ali Sevim, Mükrimin Halil Yinanç gibi birçok akademisyen Kürt tarihine rine çıkar sağlamak olsa da bazı öz- 1908’de İttihat ve Terakki ile başla- ait verileri aktarmakta bir beis görme- diler. Kürtler ve Kürt emirliklerinin gün çalışmalar Kürt tarihi yazımına yan, 1980 sonrası ihtilalci generallerle Selçuklular dönemindeki faaliyet- ciddi katkılar sağlamıştı. İhsan Nuri devam eden asimilasyon tarihçiliğinin lerine ait ciddi malumatlar yine bu metodu tahrifata dayanıyordu. Türk akademisyenler tarafından günümüz Paşa’nın Kürtlerin Kökeni, Basil Niki- tarih yazımında Kürt şahsiyetler ya Türk tarih çalışmalarına kazandırıldı. tin’in Kürtler, Vladimir Minorski’nin gösteriliyor ya da başka milletlerden- Kürtler ve Kürdistan adlı kitapları bu miş gibi takdim ediliyordu. Selahaddin Devlet arşivlerinin kısmen de olsa Eyyubî Türk kabul edilmesine rağmen araştırmacıların kullanımına açılma- tür örneklerdendir. Cumhurbaşkanlığı forsunda kendisi- sıyla Osmanlı ve Türkiye Cumhuri- Resmî ve ideolojik tarih anlayışla- ne uygun bir yer bulamadı. Osmanlı yeti dönemine ait belgelere ulaşmak kaynaklarında Kürt Beyi “Kurt beyi” kolaylaştı. Dolayısıyla araştırma ve rını bir tarafa koyarsak, Kürt tarihi olarak, Molla Gorani ise “Molla Gürani” belgelere dayalı Kürt tarih yazımı ör- kaynakları tetkik edilerek yapılan, şeklinde Latinize edildi. Bütün çabalara nekleri daha çok verilmeye başlandı. araştırmaya dayalı tarihî çalışmalar rağmen bu nevi çalışmalar istenen ülkemizden ziyade yurt dışında yapıl- sonucu vermemiş, üstelik Kürt ayrılıkçı Batı Avrupa’da 18. yüzyılın ikinci mıştır. Fransa, Rusya, Almanya, İngil- hareketlerini beslemekten başka bir işe yarısından itibaren Şarkiyatçıların ön- tere gibi... de yaramamıştı. cülüğündeki Kürdoloji çalışmaları çer- çevesinde yapılan Kürt tarih araştır- 1990’lardan sonra Türkiye’deki malarının 1990’dan sonra Türkiye’de hava yumuşadıkça Kürt tarihiyle ilgili tercüme edilmeye başlaması, İslamcı çeviriler artmaya başladı. Tarihî kay- gelenekten gelen araştırmacıların ça- lışmaları, Kürt tarih yazımını akade- naklardaki Kürtlere ait malumatın mik çerçeveye alarak tetkike dayalı tarih yazımına bolca kaynak sağladı. akademik metotlar- Yeni dönem Kürt tarihçiliği yukarıda izah ettiğimiz görüşlerle beslenerek la yorumlanması ça bilen bu ekole mensup araştırmacı- günümüzdeki çalışmalara temel oluş- turdu. Bu durum 2000’li yılların kaza- daha objektif ve lar Ortaçağ Kürt tarihine eğilince Sela- nımı olarak kabul edilebilir. araştırmacı ta- haddin’in Kürtlüğü, Molla Gorani’nin Yukarıda geçen Kürt tarih yazımı denemelerinin her biri Kürt tarihi- rih yazımı ör- Goran halkına mensubiyeti, Taceddin nin bir başka yönünü, farklı açıyla (tarih felsefesi) ele alarak öne çıkardı neklerini öne el-Kürdi’nin Osmanlı’nın kuruluş yı- ve zenginleştirdi. Geçmişe göre daha çok kaynak ve belgeye sahip Kürt ta- çıkardı. Ortaçağ larındaki emekleri aydınlığa kavuş- rihi araştırmacıları şimdi daha özgün eserler verebilirler. Anlaşılan bundan Kürt tarihinin tu. Dahası Ortaçağ yazılı Kürt tarih sonra Kürt tarih yazımı dünyadaki örneklerden yola çıkarak kaynak kul- önemli kaynak- kaynakları kullanıma girdi. Mesudî, lanımı ve metodoloji açısından yeni bir safhaya evrilecektir. Bu da uzun » Ünlü İslam tarihi larından Şeref- İbn Khalikan, Taberî, İbn Esir, Yaku- yıllardır baskı altında tutulan bir ala- name Latin harf- bî, Hemedanî, İbn Ruste, İstiharî, İbn nın araştırmacıların önüne özgürce eseri Taberî Tarihi. açılmasıyla mümkündür. leriyle ancak bu Hevkal gibi tarihçi, vakanüvis ve coğ- Mahmut Akyürekli Tarihçi - Yazar. dönemde yayın- rafyacıların eserlerinde geçen Kürtler lanabildi. hakkındaki bilgiler devreye sokuldu. Bir yandan Avrupa ve ABD’de ya- Bunlara diğer Fars ve Arap kaynakları- pılan çalışmalar Türkiye’ye taşınır- nı ilave etmek gerekir. Bu esinti Kürt ken, diğer yandan İslamcı tarihinde rivayetçi anlayışla geleneğe mensup müellif pragmatik anlayışı sentezle- ve yazarlar da Kürt tarihini miş oldu. incelemeye başladılar. Bu da Yeni tarih Kürt tarih yazımına hem de- rinlik, hem de yeni bir bakış Üniversitelerde Cumhuri- açısı getirdi. Böylece farklı yet döneminde yapılan bir- bakışların hâkim olduğu yeni çok tarih çalışmasında tah- felsefi ve metodolojik tarih rifatlar akademik düzeyde çalışmaları arttı. Bahse konu » 101 Soruda alışkanlık yaratsa da bütün ekolün öncülüğünü, özellikle tarihçi akademisyenleri töh- klasik Kürt medreselerinden Türkler’in Kürt met altında bırakmak doğru yetişen Seyda ve Melalar ile Boyu, Ş. K. ve ahlakî bir tutum olmaz. Bilhassa Selçuklu dönemi ça- Zehra Vakfı ve Nubihâr dergi- Seferoğlu-H. lışan Türk tarihçileri bu tür K. Türközü, tahrifatlara çok da katılmadı- si çevresi yapıyordu. Türk Kültürünü Genellikle Arapça ve Fars- Araştırma Enstitüsü, 1981. 114 DERİN TARİH / 2015 ARALIK
KANATLI OSMANLILAR GELİYOR 116 DERİN TARİH / 2015 ARALIK
Biz Osmanlıyız YAVUZ BAHADIROĞLU T arih 1529. Mohaç Meydan gönüllüler gitsin.” Muharebesi kazanılmış, Ma- Bıyığını balta kesmez yeniçeri us- caristan’ın başkenti Budin taları, yatırtmalarını savura savura ele geçirilmiş. “Dünya bir sağa-sola bakınıp, sarı sahtiyan çizme- lerini toprağa vura vura öteye-beriye padişaha çok ama iki padişaha az gelir” koşturup bu zor işi üstlenecek gönüllü serdengeçtiler bulmaya çalışırken, De- sözüyle meşhur cennetmekân Yavuz libaş Osman dikildi karşılarına: “Bu işi yoldaşlarımla bana ısmarlayın!” İş zor Sultan Selim Han oğlu Kanuni Sultan ya, ucunda ölüm var ya, sorguladılar: “Anan-baban yok mu?” “Yok” dedi. “Ai- Süleyman Han’a bu başarı dahi yetme- len, eşin, çocuğun, yakının?” miş, Almanya’nın o zamanki başkenti Uzun lâkırdı etmeyi pek sevmezdi, sorular fazla geldi. İşi kökünden halle- Beç’e (Viyana) yürümüştü. decek bir cevap verdi: “Şu dar-ı dünya- da Allah’tan gayri hiç kimsem yoktur.” Kapıkulları şakalaşarak yor- Konuşmaktan yorgun düşmüş gibi sus- tu. Yahya Çorbacı da, “Bu işin üstesin- gunluk atarken Viyana göz- den gelse gelse Delioğlan gelir” diyerek şefaatçi olunca Osman işi kaptı. lerinin önünde belirdi. Belirir İşi alınca üç gözüpek yoldaşını bu- belirmez de adına Delibaş lup Viyana’yı keşif maksadıyla bir tepe- ciğin üstüne çıktı. Öyle derin bir nefes Hasan derler yiğitlerden aldı ki, yanındakiler bütün Viyana’yı ağaçları, taşları, burçlarıyla birlikte içi- bir yiğit “Hayda bre!” ne çekmeye çalıştığını düşünmekten kendilerini alamadılar. Deli Osman diye naralandı. Sesi öyle- üstüne bulaşan tozu toprağı silkele- sine gürdü ki, neredeyse di; gözleri Viyana’ya kilitli olduğu halde, kendi kendine söylenir gibi tekmil ordu duymuş, nere- konuştu: “Gâvur kıyafetine girin! Bu gece yarısı şehre duhul ede- deyse bütün askerler dönüp ceğiz.” Çok konuşmuş gibi sustu. bakmıştı. Yoldaşlarından en genci bastı iti- razı: “Ben o kılığa zinhar girmem! “Delidir, ne yapsa yeridir. Kendime yabanlaşırım. Hem urbaları- Delibaş Os- mın nesi var ki, daha yeni.” man şevklenip nâralanıyor” diye Delibaş Osman delikanlının kıyafe- düşünüp gülüşmüş- tine baktı. Yeni avladığı iki beneklinin ler, “Yine aşka geldi koca deli” postuna sarınmış, sırtına da iki kanat diye bakışmışlardı. Lâkin kıdemli çor- takmıştı. Sonra tek kelime söylemeden bacılardan Yahya dayanamadı, “Bre gözlerinin içine baktı. Sus pus oldu de- deli oğlan! Bu Beç’te sana çok iş düşe- likanlı. En yaşlısı aldı bu defa sözü: ceğe benzer” sözleriyle sanki geleceği bildirdi. “Buraların yabancısıyız, yol bilme- Kondular, yerleştiler, topları kurdu- yiz, iz bilmeyiz; hangi yoldan gidece- lar ve Beç şehrini şöyle uzaktan soluk- ladılar. Nihayet dil (esir) alma mesele- sini aralarında danışıp kararlaştırdılar: “Dil alma işi belâ bir iş olduğundan 2015 ARALIK / DERİN TARİH 117
ğiz?” Delibaş Osman uzun cümlelerin- kayalıktı. “Şayet susmaya devam eder- yemek verin. Günlerdir hem aç, hem den birini kurdu: “Gitmek isteyen yolu seniz buradan aşağı atacağım!” dedi. de susuz bıraktınız. Lakin domuz iste- bulur, istemeyen geri durur!” Kararlıydı, öfkeliydi. “Her birinize tek mem. Kuzu eti isterim. Karnımı doyur- sual soracağım. Cevap verdiniz yaşa- duktan sonra konuşuruz” dedi. Tepeden aşağı yürüdü ve kalabalığa dınız, vermediniz öldünüz.” Gülümse- karıştı. O gece bir yolunu bulup Viya- yerek Viyanalı komutanı dinliyorlardı. Bunun üzerine mükellef bir sofra na’ya girdiler ve iki esir alıp döndüler. “Susanı burçlardan atacağım!” Bir kah- donattılar. Delibaş Osman iştahla ye- kahadan sonra devam etti: “Uçabilen meğini yedi ve “Bu akşam da doyduk Fakat iş bununla bitmedi. Her daim uçar, uçamayan düşer!” elhamdülillah” diye şükretti. Viyanalı istihbarat lâzım ya, Paşa Baba yine ça- kumandana dönerek, “Artık konuşabi- ğırdı huzuruna Delibaş Osman’ı: “Bre Delilerden birine dönerek, “Söyle liriz. Ne var ne yok, çoluk çocuk nasıl?” Osman, bu Beç bizi uğraştıracağa ben- bakalım, şehirde sizden başka marto- “Sana ne?” diye bağırdı kumandan. zer. Getirdiğiniz esirler çok işe yaradı, los (casus) var mı?” Cevap yok. “Bana ne olur mu, konuşacaksın dedin, lâkin bizim şehir ahvalinden her daim ben de söz verdim, aha da konuşuyo- haberdar olmamız şart. Ne dersin?” “Ordunuzda toplam kaç asker, kaç rum ama ‘sana ne’ diye sözümü kesi- “Desturla giderim” dedi Osman, kestir- top var?” Yine cevap yok. yorsun.” meden. “Gidersin de” derken düşünce- li baktı Paşa Baba, “yakalanma ihtimali Komutan hiç tereddütsüz, askerle- Konuşmayı hiç sevmeyen Delibaş yüksek, hiçbir koruma, destek vereme- rine “atın” diye emretti. Burçlardan Osman öylesine bir bülbül kesilip cüm- yiz.” Delibaş Osman’ın cevabı tek keli- aşağı itilen “deli”kanlı sarp kayalıkta leleri ardı ardına dizmeye başladı ki, melikti: “Olsun.” paramparça oldu. Bu cinayetin arkasın- kumandan canından bezdi. “Sus be dan komutan diğerlerine döndü: “Bu adam!” deyince “Aaa! Sen de bir karar “Yakalanırsan ölürsün!” dedi. Os- akıbeti gördükten sonra konuşmamak ver canım! Konuşayım mı, susayım mı? man gülümsedi, omuzlarını silkti. Du- için deli olmak lâzım.” Bir öyle, bir böyle olmaz ki.” daklarından tek kelime döküldü, “ka- der” dedi sustu. Kendi ölümünü bile Günlerce süren işkenceden bunal- “Sorularıma cevap vereceksin. Ha- umursamıyordu. mış olan Delibaş Osman susuzluktan vadan sudan konuşmayacaksın! Söz çatlamış dudaklarıyla, “Biz zaten deli- vermiştin!” “Bak” dedi Delibaş Osman, Paşa Baba elini uzattı, “Haklar helâl- yiz komutan!” dedi. “Nasıl yani?” diye “konuşacaksın dedin, konuşaca- dir” derken, gözlerinde buğulanma var- sordu komutan. “Biz Deliler sınıfına ğıma söz verdim, sorularına dı. Delibaş Osman çıktıktan sonra derin mensup askerleriz. Ölümden havf et- cevap vereceğimi söyleme- bir nefes aldı ve sakalını sıvazlayarak, meyiz!” dim.” “Ölümü cennet bilen askerlerin başın- da olmak ne saadet” diye mırıldandı. Delibaş Osman pabucun pahalı ol- “Seni burçlardan ata- duğunu görmüş, bir çare arıyordu. rım!” Ağır ağır doğruldu Bizim deliler Viyana’da Kendisi ölse neyse ama arkadaşlarını Delibaş, birkaç adım- göz göre göre ölüme gönderemezdi, da burçlara yaklaştı, Çadırdan çıktı. Gözleri Delibaş Os- “konuşacağım” dedi. Sevindi komutan. mazgallara yaslanıp man’ı aradı ama çoktan kalabalığa ka- Sonunda Türklerin iradesini çözmüştü. gülmeye başladı: rışmıştı. Hayaline belli belirsiz el salla- “Konuş o zaman” dedi. “Beni ölümle yıp, “Berhüdar olasun!” diye dua etti. Delibaş başıyla arkadaşlarını işaret Delibaş Osman hemen arkadaşları- ederek, “Onları serbest bırakırsanız nı buldu ve “Haydin” dedi. Gece yarısı konuşacağım. Arkadaşlarımı kaleden Viyana’ya sızdılar. Bu sefer grupları beş çıkarın, bana ıslıkla haber versinler, kişilikti. Her biri şehrin farklı mahalle- ondan sonra istediğiniz kadar ko- lerine gidecek ve istihbarat toplayacak- nuşalım” dedi. Osmanlı askerleri tı. Buluşma yerini belirledikten sonra gerçekten de çok dayanıklı çıkmış, şehre dağıldılar. Fakat talihsizlik ki üç günler boyu süren işkenceye kat- gün içinde bir bir yakalanarak aynı lanıp susmuşlardı. “Tamam” dedi hücreye hapsedildiler. Arada Viyanalı komutan, “asker sözü, arkadaşla- bir komutan gelip sorular soruyor, de- rınızı salacağım”. Saldı da. liler dillerini yutmuş gibi susuyorlardı. Yiyecek, su vermiyorlardı. Delibaş Osman’ın arkadaşları kalenin dışına çıktıklarını haber ver- Envai çeşit işkence uyguladılar. Yine mek için tiz ıslıklar çaldılar. O zaman konuşturamayınca bir gece vakti ko- Osman alev saçan gözlerini komutana mutan bunları burçlara çıkardı. Aşağısı çevirdi, “Önce kollarımı çözün. Su ve » Delibaşı 118 DERİN TARİH / 2015 ARALIK
Biz Osmanlıyız tehdit etme kumandan. Ben Osman- bunu da değiştirip “Delibaş” şekli- çekinmezlerdi. Önceleri sadece Avru- lı’yım. Ölümden korksam burada ne ne getirmişti). “Delibaş”ın altında pa’daki sınır boylarında kullanılan de- işim olur?” Dik dik sordu: “Ordumu is- “Gönüllü Ağası” ve “Bölük Ağası” liler, “bayrak” adı altında 60’ar kişilik piyonlamazsam beni öldüreceksin öyle denilen subaylar vardı. ocaklara ayrılırdı. mi?” Komutan: “Öldüreceğim elbet!” dedi. Deli adayları önce öğrenime Rivayete göre Deliler Birliği’nin geç- alınır, Avrupa ve Balkan dillerinden mişi kendisine kadar gittiği için Pirleri “Bak komutan, ölümden korkanı birkaçı öğretilirdi. Herkes bu birliğe Hz. Ömer’di. “Demine devranına hû” bizim orduda Delibaş yapmazlar!” Söz- giremezdi. Gönüllüler arasından özen- çekerler, zaman zaman zikir halkasına leri biter bitmez “Ya Allah bismillah” le seçilirlerdi. Adayların zekâ seviyesi, oturup zikrederlerdi. Savaşlarda ordu- çekti ve kendini boşluğa bıraktı. Ama algısı, dayanıklılığı, fedakârlığı, karar- nun en ön saflarında çarpışırlardı. Ayrı- yere düştüğünü duyan, gören olmadı. lılığı ve hafıza gücü ölçülürdü. İlk ca düşman kalelerinden istihbarat top- O an toplar, tüfekler de sustu. Yıldızlar elemeyi geçenler dinî, askerî ve larlardı. Rahat hareket edebilmek için bile sustu. Derin sessizliğin içinde De- siyasî anlamda zorlu bir eğiti- ağır silah taşımaz, zırh giymez, yalın libaş Osman’ın gür sesi patladı: “Bekle me daha tabi tutulur, her tür- kılıç, iki tarafı keskin eğri hançer, mız- kumandan, çok yakında yine gelece- lü silâhı ustaca kullanabile- rak, nadiren bozdoğan (bir nevi gürz) ğim!” Çıralar yakıp fellik fellik cesedini cek vaziyete getirilirlerdi. ve kalkan taşır, daha ziyade elleriyle aradılar ama bulamadılar. “Uçtu mu Islak mermere çıplak elle düşmanlarını tepelerlerdi. Bayrakların- ne?” diye baktılar birbirlerine. tokat atarlar, zamanla el- da “Kaderde ne varsa o olur” yazardı. leri hem büyür, hem de “Alın yazısı değişmez” hükmü ise paro- Paşa Baba o gün emrindeki komu- nasır bağlayıp birer silâ- lasıydı. tanları topladı ve bu vakayı anlattı. Dal- ha dönüşürdü. Başarılı gın dalgın yüzlerine baktıktan sonra olmak için mermeri bir Birlik, 16. asra kadar vazife yaptı. sözlerini şöyle tamamladı: “Dava ada- tokatla kırmak şarttı. Top ve tüfeğin yoğun biçimde kullanıl- mı, gerekeni yapan adamdır. Yani din-i- maya başlanmasıyla yavaş yavaş tarih man, vatan-millet için tehlikenin içine Mermeri kıranlar birliğe katılır, kı- sahnesinden çekildiler. Eeee ne demiş atlamanız gerekirse atlarsınız. Allah ramayanlar başka işlerde değerlendi- Köroğlu: isterse düşürür, isterse uçurur! Unut- rilirdi. Aslan pençesi gibi ellerini akın mayın ki bu ordu hem deliler, hem de sırasında silah olarak kullanırlardı. Sal- Tüfek icad oldu mertlik bozuldu, veliler ordusudur! Kimin deli, kimin dırdıkları düşman kalelerinde karşıları- veli olduğunu ancak Hakk Tealâ bilir.” na kim çıkarsa çıksın, bir tokatla yere Eğri kılıç kında paslanmalıdır! sererlerdi. Hatta bazen bu tokat öldü- Mermeri kıran tokat rücü bile olabilirdi. “Osmanlı tokadı” tabiri işte buradan çıkmıştı. Sınır boylarında görev yapan, devle- tin hudutlarını canı bahasına koruyan, Kumaş elbise giymez; ayı, pars, sırt- zaman zaman düşman içine akınlar lan, aslan, kurt gibi vahşi hayvanların düzenleyip korku salan akıncıları ço- postundan yapılmış şalvarlar, yelekler ğumuz biliriz. Ama bu teşkilâtın içinde ve yine pars, tilki ya da benekli sırtlan “Deliler” denen başka bir örgütlenme derisinden yapılmış başlıklar giyerler- var ki, onu sadece erbabı bilir. di. Ayaklarında ise “serhatlık” deni- len sivri burunlu deri çizmeleri vardı. Osmanlı kara ordusunda vazifeli bir Hayvan postundan yeleklerinin sırtına askerî birliğin adı “Deli” idi! Süvariler- diktikleri kartal kanatları akın sırasın- den oluşurdu. Birliğin asıl ismi “kıla- da açılır, bunu gören düşman dehşete vuz, rehber” manasına gelen “Delil”dir kapılır ve “Kanatlı Osmanlılar geliyor!” ancak “delice” işler yapmalarından ve diye kaçışırlardı. her daim ölümle burun buruna yaşa- malarından dolayı bu sınıfa mensup Türkler, Boşnaklar, Hırvatlar ve di- askerlere halk “Deli” demiş ve öyle ğer Slav halklarından oluşan Deliler şöhret bulmuştu. Birliği, Rumeli Beylerbeyi ile diğer serhat beylerinin emrinde hizmet ve- “Deli” namzetleri 20-25 yaş arası rirlerdi. “Alın yazısı değişmez” hükmü- bekâr, kimsesiz, güçlü-kuvvetli, göste- nü yüreklerine yazdıkları ve bu şuura rişli gönüllüler arasından seçilir, subay- sahip oldukları için hiçbir tehlikeden larına ise “Delilbaşı” denirdi (ama halk 2015 ARALIK / DERİN TARİH 119
ORTADOĞU’YU MODERNLEŞTİREN BATI MI SAHİDEN? Filistin politikasını eleştirdiği için ülkesi İsrail’den ayrılmak zorunda kalan Pappe, Derin Tarih için kaleme aldığı makalede Ortadoğu’nun Batı’yla buluşmasını ve kaotik modernleşme sürecini ezber bozan bir yaklaşımla ele alıyor. DERİN YORUM tarihinin şüphesiz yeni bir safhasını tanımlandı. Avrupa, dört devrimin oluşturan bu olaylardan önce yaşa- birikimsel etkileri neticesinde moder- ILAN PAPPE nanların tarihî incelemesiyle sınırlı nleşmişti. Sanayi devrimi, Amerikan kaldı. Ne var ki, tarihî anlatıyı yeni devrimi, Fransız ve Sovyet devrimle- » Prof. Dr., Exeter Üniversitesi Arap ve dönemin başladığı bir anda sonlan- ri 200 yıl içinde, Avrupa imparator- Ortadoğu Araştırmaları Enstitüsü dırmak, yazarın geçmişe ait tarih ya- luklarının dünyanın dört bir yanında Öğretim Üyesi. zımıyla ilgili görüşlerini etkilemeyece- inşa ettiği sömürge toplumlarına uza- ği veya yazarın tarihe bakıp bugünle nan bir ‘modern’ Avrupa yarattı. M odern Ortadoğu adlı kita- ilgili dersler çıkaramayacağı anlamı- bım şimdiye dek üç bas- na gelmiyor. Bölge üzerine araştırmalar ya- kı yaptı (The Modern Middle East, pan bilim adamları, bugün bile bu Routledge). Son baskısı 2014 yılında, Kitapta Osmanlı İmparatorlu- karşılaşmayı Ortadoğu halklarının Arap Baharı’nın üzerinden birkaç yıl ğu’nun son yıllarından itibaren Orta- hayatlarını belirleyen en önemli fak- geçmiş, fakat henüz Suriye ve Irak doğu’yu etkileyen bir meta-süreç ola- törlerden biri olarak anlatır. Modern- bölünmemişken yapılmıştı. Bugün rak modernleşmenin diyalektik yapısı leşme teorisyenleri, yerli halkların bu Ortadoğu’daki gerçeklikler o kadar ile ilgili ortaya koyduğum temel fikir, karşılaşma neticesinde travmatik bir yüksek bir hızla değişiyor ki, her yeni son yaşanan olaylarla birlikte daha deneyim yaşadığını varsayıyorlardı. basımda son birkaç yıl içinde yaşa- önce hiç olmadığı şekilde doğrulan- Yerli halkın değer yargıları ve gele- nan gelişmeler önemle ele alınmalı. mış oldu. Bu temel tezi yeniden ele nekleri, Batı’nın siyasî, ahlakî, ekono- almak, Ortadoğu’nun bugünüyle ilgili mik ve sosyal fikirleriyle karşı karşı- Kitabı, konu edilen bölgenin dı- gerçeklikleri ortaya koymak, gelece- ya gelmişti. Kısa süre içinde kitlesel şında yaşayan insanlar için kaleme ğindeki olası gelişmelerle ilgisi üzeri- çapta bir bilişsel uyumsuzluk olduğu aldım. Onlara bölgedeki güç denge- ne bir tartışma yürütmek istiyorum. tespitini bile yaptılar. İslamın ve Os- leri ve bunların süreleriyle ilgili ya- manlı’nın değerleri olarak korunması şanacak hızlı değişimleri nasıl anlat- İlk olarak diyalektik modernleş- gereken gerçeklik, özü itibariyle Ba- malıyız? Şimdiye dek hikâyeyi 2011 me kavramını yeniden ifade edeyim. tı’nın işgaliyle ortadan kaldırılmıştı. yılında, Arap Baharı patlak verme- Yakın zamanlara kadar Ortadoğu den önceki dönemde bitirerek bu so- tarihinde ‘modern’ dönem; ‘gelenek- Bütün bilişsel uyumsuzluklarda rundan kaçındım. Yani kitap, bölge sel’ Ortadoğu’nun Avrupa ve Batı olduğu gibi bu çıkmaza da elitler üç ile karşılaştığı zaman dilimi olarak farklı tepki verdiler. İlki tamamıyla 120 DERİN TARİH / 2015 ARALIK
Batılılaşacak (böylesi bir dönüşümün kişiler modernleşmenin yalnızca başa- » Emperyalizmin gözü burada bütün anlamlarını katarak); ikincisi rılı bir süreç olmayıp çok büyük et- geleneklerine daha sıkı sıkıya sarıla- kiler de yaratacağını düşünüyorlardı. Batı, Sanayi Devrimi sonrasında işgal cak ve Batı’dan gelen her tür yeniliği Hourani tıpkı kahramanı Abduh gibi, ederek kaynaklarını sömürdüğü bid’at addedip reddedecek, sonun- başka ülkelerdeki modellerin birebir Ortadoğu’nun tarihî-sosyal-siyasî cusu ise bu iki tepki karşısında bir uygulanmasının değil, modernleşme- dengelerini bozmuş, böylece bölgede altın denge tutturmaya çalışacaktı. nin iç dinamiklerinin Ortadoğu’yu yeni bir sürecin başlamasına sebep Demokrat olsun ya da olmasın laik- dönüştürüp daha iyi bir yer haline ge- olmuştu: Modernleşme. Ortadoğu’da ler, liberaller ve sosyalistler ilk gruba tireceğine inanıyordu. Eli Kedouri ve etnik dağılımı gösteren bir harita. mensuptu. Selefiler ile diğer köktenci belli bir ölçüde Bernard Lewis gibi ka- ve tasfiyeci kesimler ikinci grupta, in- ramsarlarsa (Lewis Türkiye’yi bu ka- le birlikte ‘tarihin sonu’nu ilan eden sanların muhtemelen çok büyük bir ramsar tahminin dışında tutuyordu) Francis Fukuyama gibi yazarlarca çoğunluğu ise ikisinin arasında yer böylesi bir değişimden elde edilecek çok daha basit, -denilebilir ki Hegel- alıyordu. Yeniyi ve eskiyi değişen başarılara kuşkuyla yaklaşıyorlardı. ci- bir biçimde yeniden ortaya çıktı. gerçekliği içine katarak harmanlayan Karamsar bakışın devamıysa Samuel Muhammed Abduh gibi Müslüman Siyasal anlamda bu ikinci düşünce Huntington’un ileri sürdüğü ‘mede- düşünürler bunlar arasındaydı. okulu Ortadoğu’da işgalci ve saldırgan niyetler çatışması’ tezinde ifadesini bir politikayı beraberinde getirdi. Yal- buldu. Doğu ve Batı Ortadoğu’da nızca İsrail’e güvenebileceğiniz, arka- nızda durması için otokratik rejimle- Daha yakın tarihte, bölgenin için- 1980’li yıllara değin teorisyenler ve re rüşvet yedireceğiniz, düşmanınızın de veya dışında yaşayıp bölge üzerine oryantalistler modernleşmenin böl- dostu olan ve isteklerinize boyun eğ- çalışmalar yapan yeni nesil tarihçiler geye ileri adım attıracak olumlu bir meyen herkesi ne pahasına olursa ol- Doğu ile Batı arasındaki bu kritik süreç olduğunu ileri sürüp başarıya sun ortadan kaldırdığınız bir yer. karşılaşmaya ilişkin daha karma- ulaşma ihtimalinde fikir ayrılığına düştüler. Albert Hourani gibi iyimser Entelektüel anlamda iyimser bakış açısı, Sovyetler Birliği’nin çöküşüy- 2015 ARALIK / DERİN TARİH 121
DERİN YORUM ILAN PAPPE » Limanlarımıza demirlediler! ortaya koyduğu kadar, getirdiği çok Araştırma, karşılaşmanın unsurların- Beyrut açıklarında Amerikan savaş daha büyük çaplı felaketlerin de altı- dan bir diğeridir. gemisini görebilmek için meraklı halk rıhtımda toplanmış. 1. Dünya Savaşı nı çiziyordu. Said’in yaptığı ikinci gözlem di- sırasında Ortadoğu sularında Batılı savaş gemilerinin görülmesi sert Edward Said, İstanbul’da bulun- yalektik karşılaşmanın şimdiye dek tepkilere yol açmıştı. Ortadoğu’daki ülkeler bağısızlığını kazansa da duğu dönemde ve ‘Doğu’nun tarihi ortaya çıkan sonuçlarına ilişkindi: Batılı savaş gemileri denizlerimizde dolaşmaya devam ediyor. üzerine yaptığı çalışmalar sırasında insan kültürünün melezliği. Nedendir şık bir fikir benimsediler. Her şeyden geliştirdiği fikirlerini denkleme dâhil bilinmez, insanlar ister millî, ister et- önce süreç olarak modernleşmenin çok daha eleştirel değerlendirmesini etti. Bunu bir tarihçi ya da Ortadoğu nik, ister dinî anlamda olsun, halen ön plana koydular ve modernleşme- yi az sayıda kişinin çıkarına, geniş uzmanı olarak değil, her iki dünyada melezlikten ürküyor ve homojenliği kitlelerinse zararına olan karmaşık bir gelişme olarak tanımladılar. Geç- da yaşayan Filistinli sürgün olarak ya tercih ediyorlar. Ne var ki, iki yüzyıl- mişin ve geleneksel yapıların parça- lanması ve ortadan kaybolması her da kendi ifadesiyle bu ikisinin arasın- lık bir etkileşimden sonra bu homo- zaman memnuniyetle karşılanmadı; hatta bazı durumlarda geçmişin ve daki sınırda yaptı. jenlik tutkusu, ancak bu- geleneklerin ortadan kalkması, mut- luluktan çok felaket getirdi. İster Said son 200 yıllık gün de şahit olduğumuz bölge içinden, ister dışından olsun, modernleşme ve batılılaşma yanlıla- dönemde Batı ile Orta- gibi kaba bir arınma ve rının çıkarlarının çoğunlukla sinik ve manipülatif olduğu ortaya kondu. Bu doğu’nun karşılaşma- [etnik] temizlik poli- oldukça farklı bir değerlendirmeydi ve Batı’yla temasın pozitif etkilerini sının yapısını, etki- tikasını gerekli kılı- lerini ve geleceğini yor. Son gözleme daha iyi anlama- göreyse karşılaş- mıza yardımcı ma halen devam olacak üç ilave etmektedir, bu unsura dikkatimi- sebeple varılacak zi çekti. Bunlardan her tür kesin tarihî ilki, araştırmanın çıkarım faydasızdır. karşılaşmanın dışında » Edward W. Said İster İran Devrimi’n- bir unsur değil, bizzat den önceki kaçınılmaz bu karşılaşmanın parçası laikleşme süreci olsun, is- olmasıdır. Başka bir ifadey- ter devrimden sonraki top- le, araştıran ile araştırılan diye bir yekûn İslamileşme, bu tür eğilimleri ayrım yoktur. Batılı âlim ve bölge, doğru bir biçimde değerlendirme fikri diye meseleyi birbirinden ayıramayız. hata ile sonuçlanmaya mahkûmdur. 122 DERİN TARİH / 2015 ARALIK
Modernleşmenin kaymağı ji devrimci biçimlerde rinin parçalanmasına yol Ben de bu tarih yazımı ve teoriyle patladı. Toplumun bu açan modernleşmeye ilgili düşüncelerin olduğu bir ortam- da diyalektik modernleşme fikrini kesimleri iktidarı ele karşı daha mesafeli önerdim. Süreç, yönelimi ve özellik- le de hızı bakımından farklılıklar geçirdiğinde, en bir tavır takındılar. gösteriyordu. Hız arttıkça yerli halk süreç üzerinde daha az etkiye sahip azından başlarda, Fakat bu süreç- oluyordu. Dahası, yüksek hız herhan- gi bir pozitif etkiyi garantilemiyordu ulus devleti daha lerin hiçbiri kü- ve hızlı dönüşüm dahi henüz sonlan- mış değildi. Bu hızlı süreç şehirlerde ideolojik bir bi- resel bağlamdan yaşandı ve kentleşme, ulus devletin kurulması ve kapitalist ekonomilerin çimde yeniden ayrı düşünüle- küreselleşme süreciyle bütünleşmesi şeklinde tecrübe edildi. tanımladılar ve mez. Enformasyon Bu süreç modern orduların, bürok- sosyal, ekonomik, devrimi, neo-liberal rasilerin ve bütün süreci yönetecek elitlerin ortaya çıkmasına sebep oldu. küresel politikaların- » Bernard Lewis ve vahşi küreselleşme, Elitler bu süreçten büyük kazançlar da daha vizyoner fikir- göçün görece kolaylaş- elde ederken, bu kazançların pek azı topluma yansıdı. Bu diyalogda ham- leri benimsediler. Arap ması ve her türden silaha madde, para ve insan gücü gibi harici birtakım çıkarlar sağlamak dışında sosyalizmi, Baas, Müslü- erişim imkânı bütün top- Ortadoğu’nun pek az sözü oldu. Bu yapıları inşa etmek için herhangi bir man Kardeşler ve devletçilik bu ör- lum kesimlerini etkiledi. radikal ya da devrimci ideolojiye ih- tiyaç yoktu. Çoğu durumda tıpkı Su- neklerden yalnızca birkaçı. Ortadoğu’daki ulus devletler bir udi Arabistan’da olduğu gibi elitler herkes için bir kazan-kazan modeli Bu tür entelektüel ve toplumsal yandan geçmişe nazaran daha fazla vaat eden piramidin en üstündeki ko- numlarını korumaya istekliydiler. hareketlerde görüldüğü üzere bu ha- güç ve uluslararası saygınlığa sahip- Bu siyasal, ekonomik ve kültürel reketler bir arada çalışan sinik ve ilke- ken, diğer yandan Anglo-Amerikan aktivitenin yakınlarında yer alan ül- kelerdeyse yavaş ve orta seviyede bir li üyelere sahipti. Daha pürist laik sol neo-emperyalizmi karşısında epey değişim yaşandı. Ordunun kıdemsiz mensupları, düşük maaşlı öğretmen- enternasyonalist hareket, kısa sürede savunmasız haldeydiler. Bu zayıflık- ler, akademisyenler, sendikaların ve dinî ya da laik hareketlerin liderleri zirveye çıkan daha sinik ortaklarca ları Batılı güçler Irak ve Afganistan’ı (kimileri bunlar için Ortadoğu’nun sivil toplumu diyorlardı) modernleş- yenilgiye uğratıldı. Coğrafi olarak işgal ettiğinde acılı bir biçimde gözler meye ilişkin yaklaşımlarında daha ölçülülerdi (A. R. Norton (ed.), Civil merkeze daha yakın bölgelerden ge- önüne serildi. Yine bu devletler ken- Society in the Middle East, Leiden: Brill, len özgün üyelerse halen konumlarını dilerini açgözlü ya da agresif kom- 1995). korumakta. Bu gruplar 2011 yılında şularından koruyamadığı gibi kendi Batı’nın fikirler süpermarketin- yeni bir siyaset tarzı önerip başarısız ülkelerinde kaybedilen toprakları geri de yer alan ürünler daha eleştirel bir gözle incelendi ve gelenekle daha oldular. Zira öncülleri en azından bir alma talebiyle ortaya çıkan kalkış- yakın bir bağ muhafaza edildi. Za- manın farklı safhalarında bu ener- süreliğine siyaset sahnesinde tutulan mayı da bastıramadılar. Dolayısıyla altyapıdan yoksundular. modernleşmeye ilişkin diyalektik gö- Çeşitli siyasal İslamcı, ulusal ya da rüş bize, söz konusu süreçten kârlı ya sosyalist grupların daha sinik unsur- da zararlı çıkanlar arasındaki mevcut ları kısa süre içinde değişimin hızını dengeyi daha iyi değerlendirme imkâ- artırdı. Yüzyılın başında, Malcolm nı sunmaktadır. Kerr’in “Arap Soğuk Savaşı” dediği Yakın zamana değin Ortadoğu mücadelenin içinde kendini bulmuş ulus devletlerinin siyasal ve ekonomik olan monarşilerle cumhuriyetleri bir- elitlerinin konumları sağlammış gibi birinden ayırmak pek mümkün gö- görünüyordu. Fakat artık pek çok rünmüyordu. yerde bu statülerini kaybetmiş du- Değişimin en yavaş gerçekleşti- rumdalar. Bazı ülkelerde halen ikti- ği yerler merkezin uzağında kalan darı ellerinde tutuyorlarsa da komşu bölgelerdi. İç göçle gelen insanları devletleri saran ateş her zaman onları ağırlayan fakir kentler, yoksullukla da içine alma tehdidini barındırıyor. boğuşan kırsal bölgeler. Ya kendi se- Elitlerin bu yangına verdikleri çimleriyle ya da güçlü rejimlerin fa- ortak bir tepki var: iktidarlarını ko- aliyetleriyle marjinalize edilmiş mez- rumak ve statükoyu devam ettirmek hepçiliğin kaleleri, geçmişe tutunup için gerekirse devletin yıkılmasını kalanların, ailelerin, cinsiyet ilişkile- göze alarak vicdandan yoksun bir bi- rinin ve bazen geçmişten bile daha çimde eyleme geçiyorlar. Ancak hiç- zorlu bir hâl alan hayata karşı be- bir zaman bu gruba mensup olmamış nimsenen geleneksel savunma şekille- olan, hatta bu gruplarla çıkarların- 2015 ARALIK / DERİN TARİH 123
DERİN YORUM ILAN PAPPE » Sema işgal altında aranan yardım değişim vizyonuna ve bölgesel politikaları uğruna birer pi- bu değişimi gerçekleştirecek araçlara yon olarak kullanma eğilimi arasında İngiltere ve Fransa 2. Dünya dayalıydı. Halk mücadelesiyle gerçek- fark silikleşiyordu. Parçalanmış El Savaşı’ndan sonra güçten düşünce liği değiştirmek isteyenlerin ve daha Kaide’nin gösterdiği dayanışma ile Ortadoğu’daki sömürgeleri iyi bir toplum yaratmayı savunanla- Irak ve Suriye’deki ilerleyişi, yerel bağımsızlığa kavuştu. Ancak Soğuk rın talebi dış müdahale değil, daya- bir toplumsal ve siyasal protestonun, Savaş döneminde de bölge ABD ve nışmaydı. Merkezin içinde değil, yanı dış güçlerin yerel mücadelenin ipleri- SSCB’nin tahakkümüne girdi. 2. Dünya başında konumlanmış olan laik enter- ni eline almasıyla nasıl bambaşka bir Savaşı sırasında bir ABD uçağı Mısır nasyonalist sol, Soğuk Savaş sırasında şeye dönüşebileceğini göstermektedir. Piramitlerinin üzerinde. bir süreliğine de olsa bu dayanışmayı inşa edebildi ancak sonrasında bunu Ancak alınacak ders açık: yerel dan faydalanacak kadar bile bağları sürdüremedi. topluluğun önemli bir kesimi tarafın- bulunmayan Ortadoğu halklarının dan acil ihtiyaç kabul edilen içeriden geri kalanı hâlâ değişim istiyor. Daha dinî eğilimlere sahip deği- gelecek bir değişim, dış güçlerin des- şim talep eden halk hareketi, kısa bir teğine muhtaçtır. İster laik, ister dinî, Yok edilemeyen kimlikler süreliğine dayanışmaya dayalı olarak ister kavimmerkezci ya da evrensel ilerleyen bir İslamcılar ağı yarattı, olsun, protesto hareketlerinin baş- Modernleşme süreci, Batı ile kar- fakat İran İslam Cumhuriyeti’nin or- langıçta benimsemiş olduğu hedefler- şılaşmanın 200 yıllık dönemde aldığı taya çıkması ve Suudi Arabistan’da den sapmamak için dış dayanışma ve biçim, bu insanları toplumsal mar- daha bölgesel hedefleri benimsemiş yardımlar arasındaki dengenin nasıl jinalleşmenin, maddi zorlukların ve olan Selefilerin iktidara gelmesiyle kurulacağı gelecekte bölge için cevap kültürel öfkenin kucağına itti. İnsan- durum dayanışmadan çok himaye ha- bekleyen en önemli sorulardan. lar bu değişim arayışları sırasında dış lini aldı. güçlerin yardımına başvurdular, des- Süper güçlerin emperyal müdaha- tek de gördüler. Geçmişte olduğu gibi Dayanışmaya dönük eylemlerle bu lelerinin ya da yabancı orduların böl- halk hareketlerini Tahran ve Riyad’ın geyi işgalinin protestoları başarısızlı- 124 DERİN TARİH / 2015 ARALIK
ğa götüreceği, genel olarak toplumun dur. Tıpkı Ortadoğu’da olduğu gibi çeşitli siyasal İslamcı grupların güçlü büyük felaketlerle yüz yüze kalacağı Batı’da da modernleşmenin kurbanı mesajını bir kez daha görmezden ge- ortada (bu felaket öylesine büyük olmuş çok sayıda insan bulunmakta- lebilecekler mi? çaplı ki, Libya, Suriye ve Irak’taki dır. Doğu’da ve Batı’da başarısızlıkla insanlar eski rejimleri arar hale gel- sonuçlanan iki devrimci dalganın or- Bu iki hareketi, yani evrensel saik- diler). taya çıkar çıkmaz sönmesi tarihî bir leri olan hareket ile İslamcı yönelimle- tesadüften ibaret değildir: bunlardan ri, gerçekliği dönüştürerek laik ve dinî Modernleşmenin karmaşık yapısı biri 2008’deki neoliberalizm karşıtı güçler arasındaki sonsuz bir post-dev- aynı zamanda başka bir dengeyi kur- ayaklanmalardır (bu hareketin etki- rimci savaş olmadan var olabilecek mayı da gerekli kılıyor. Bu, modern leri yakın zamanda Yunanistan’da şekilde bir araya getirmek mümkün laikçilikle modernleşme teorileri tara- ortaya çıkmış) ve bastırılmıştır. Arap mü? Evrensel olarak toplumu değiş- fından geçmişte olduğu gibi gelecek- Baharı ise her yerde hayal kırıklığına tirme isteği, etnik, kültürel ve dinî teki ilerlemenin önünde engel olarak dönüşmüştür. grupların değişen dünyada kendi görülen ve fakat sağlam bir direnç özerkliklerini ve özelliklerini koruma gücüne sahip olan geçmişin kalıntıları Günümüzde bütün yerküre, mo- ve sürdürme istekleriyle bağdaştırıla- arasındaki dengedir. dernleşmiş Ortadoğu’nun haritasına bilir mi? benzer bir yapıya sahip. Ortadoğu’da Gelenek, din, inanç ve küçük ko- olduğu gibi Avrupa’da da değişimin Burada cinsiyet meselesini ele lektif kimlikler modernleşme ve Ba- bütün hızlarına şahit olunmuştur. alma imkânı yok fakat cinsiyetle ilgili tılılaşmayla birlikte ortadan kaybo- ABD’nin iç bölgesinde yer alan şehir- evrensel tutumlarla çeşitli siyasal İs- lacak, geçmişten gelen basit birer ler ve Güney Amerika’nın banliyöleri, lamcı ve etnik grupların tutumlarını kalıntı değildir. tıpkı Ortadoğu kırsalı ve bölgede yer karşılaştırmak, önümüzde yatan cid- alan mülteci kampları gibi modern- di sorunları en çıplak haliyle ortaya Dünya Ortadoğu’ya benzedi leşmenin nimetlerinden yoksun. Yani koymaktadır. belki de bir bakıma laik sol örgütle- Bu kimlikler değişen gerçekliklere rin Ortadoğu’yu eşsiz bir kültür ya En iyi vizyon uyum sağlar ve insanların hayatının da bölge olarak değil, toplumsal ve çok önemli bir unsuru olmaya devam ekonomik adalet mücadelesinin ala- Okuyucular bu öngörünün içinde eder. Modernleşme sürecinin geniş nı olarak gördüğü 1950’li yıllara geri bulunulan kaos ve umutsuzluk dö- halk kitleleri için nasıl büyük bir dönmüş durumdayız. nemi için erken bir kaygı olduğunu hayal kırıklığı olduğunun ortaya çık- ileri sürebilir, fakat bu meseleleri ele masıyla birlikte toplumda daha fazla Peki, bu örgütler, modernleşmenin almanın bugünün gerçekliklerine kar- yankı bulurlar. Modern Ortadoğu’da kurbanları adına değişim için müca- şı daha net bir tutum sergileyeceğine (bu süreç) çoğunluğun en temel ih- dele verdiklerini ileri süren diğer iki inanıyorum. Bu tutum, gitgide daha tiyaçlarını karşılamada başarısız ol- önemli aktörün, toplumun bütün karmaşık hale gelen gerçeklik karşı- muştur. dertlerine derman olacak bir İslam sında dış faktörlere ve dirence karşı öğretisini yerleştirme amacı güden yeni düşünceler oluşturmayı müm- Burada Ortadoğu ya da Arap kün kılabilir. dünyası hakkında özcü çıkarımlar yapmak, Ortadoğu’yu başarılı ya da başarısız bir modernleşme deneyimi yaşamış bir yer olarak görmek yanlış- tır; aynı şekilde Batı’ya dair de özcü sonuçlara varmak doğru değildir. Batı da tıpkı Doğu gibi bir kurgu- » Arap Baharı kurgu mu? Ulus devlet sürecinden sonra Ortadoğu halkları diktatörlerin kurbanı oldu. Siyasî, sosyal, ekonomik ve fikrî hürriyetleri kısıtlanan insanlar 2010’da patlama noktasına gelerek sokaklara döküldü. Tunus’ta başlayan Arap Baharı Libya, Mısır ve diğer ülkeleri de etkiledi. Tahrir Meydanı (2011). 2015 ARALIK / DERİN TARİH 125
DERİN YORUM ILAN PAPPE Takınılacak her diyalektik tavır, rüttüğü tartışmada doğru bir biçim- litical Criticism’, Yale Journal of Criti- hayatta kalabilmenin yegâne yolu- de ortaya koyduğu zorlu bir sahadır: nun diyalog olduğu anlamına gelir. cism, 2 (Bahar 1989), s. 13). Bu bir rakibi veya karşıt bir görüşü Benim tarihimle sizin tarihiniz Elbette Mohanty bu diyalojik ger- alt etme amacı güden araçları farklı arasında nasıl bir pazarlık yapaca- bir savaşa, yeni gerçekliğin ışığında ğız? Bizi hayvanlardan ayırdığını ileri çeklikler hakkındaki soyut düşünce- bu gerçekliği dönüştürmeye dönük sürdüğümüz ortak yönlerimizi, fakat lere atıfta bulunuyor, fakat bunlar araçlara değil, hayat tarzına dönüşe- daha da önemlisi çeşitli geçmişlerimi- gerçek hayata ve reel politikaya ko- cek olan diyalogdur. Bu, geçmişteki zin ve bugünümüzün toplamını, pay- layca uygulanabilir. Özü itibariyle ayrımcılıkları ve kökü derinlerde ya- laşılan ve karşıt anlamları, değerleri bunun anlamı, modern ve gelecekteki tan ahlakî anlaşmazlıkları gizlemeyen ve maddi kaynakları yeniden ortaya Ortadoğu’da ulus devletin zayıflaya- zorlu bir diyalogdur. Bu, hafıza kay- çıkarmak -ki bu ortaklıklar elbette cağı ve daha küçük çaplı özerk etnik, bına ya da aralarında çokça iletişim belirsiz bir niteliğe sahip emperya- kültürel ve dinî yapılanmalara saygı bulunan paralel dünyaların varlığına list-hümanist ortak insanî yanlarımı- göstermek zorunda kalacağı, bunun dayalı yanlış çok kültürlülük diyaloğu zın efsanesi değildir- nasıl mümkün sonucunda da devletin tek bir grubun değildir. S. M. Mohanty’nin Cornel olabilir? Kendimize has özellikleri- egemenliği altına girme tehlikesinden West’le çok kültürlülük üzerine yü- mizi, yaşanmış ve hayali farklılıkla- kurtulacağıdır. rımızı vurgulamak çok önemli, fakat » Harabeye dönen şehirler farklılıklarımızın nasıl iç içe geçtiğini Bu benim görüşüm değil. Bana ve işin doğrusu, hiyerarşik olarak sı- göre laik demokrasiler, güçlü bir sos- 19. yüzyıldan bu yana Ortadoğu nıflandırılmasını görmezden gelebilir yalist duruşla birleştirildiği takdirde Batı’nın kıskacından kurtulamadı. miyiz? Başka bir ifadeyle tamamıyla hala en iyi siyasî seçenek. Ancak ben Bugün fiilî işgal sözkonusu olmasa da farklı tarihlere sahip olmayı, kendimi- Filistin’e gelmiş ikinci nesil yerleşim- Ortadoğu büyük güçler arasındaki zi tamamıyla heterojen ve birbirin- cilerden, ülkesini seven, devletten nef- rekabetin en kanlı sahnesi. Tıpkı büyük den ayrı alanlarda yaşayan ve yaşa- ret eden ve hem kendi, hem de diğer bir vekalet savaşında şehirleri yerle mış olan gruplar olarak görmeyi göze insanlar için bireysel ve kolektif hak- bir olan ve milyonlarca mülteci veren alabilir miyiz? (S. P. Mohanty, ‘Us and lara, tercihlere saygılı bir ülkede yaşa- Suriye gibi. mak isteyen biriyim. Bugün itibariyle Them: On the Philosophical Bases of Po- böyle bir ülkeyi hayal etmek imkânsız fakat bu Ortadoğu’daki genç nesillere önerebileceğimiz en iyi vizyon. 126 DERİN TARİH / 2015 ARALIK
Kayıtlar Cumhuriyet Gazetesi DARBECİLERİN Ekim6 TÜRKÇE EZAN SEVDASI 1960 27 Mayıs darbecilerinin Türkçe ezan istekleri kabarmış olacak ki, iktidara geldikten kısa süre sonra darbenin Cumhurbaşkanı Gürsel ağzındaki baklayı çıkaracaktı. 30 Ocak 1932’de Hafız Rıfat Bey ta- tırırmış, Türkçe ise hidayete ulaştıran rafından ezan ilk kez Türkçe okundu. en garanti vasıta imiş. İsmet Özel’in dediği gibi “binlerce yı- lın yabancısı bir ses değdi minarelere: Bitmedi. Gürsel öğretmenlere dö- Tanrı uludur, Tanrı uludur”. Hem de nerek ölülerin defni sırasında yapı- II. Mehmed’in yaptırdığı ve medfun lan duaların Arapça olduğu için an- olduğu Fatih Camii’nde. Bu toprakları laşılmadığını, halbuki acımızı teselli bir İslam yurdu haline getiren, Kons- edecek sözlere ihtiyacımız olduğunu, tantiniyye semasıyla ilk ezanı buluştu- Arapça dualarınsa buna mani teşkil ran Fatih Sultan Mehmed’in. ettiğini belirtmiş: “Bu sözler hazin akıbete hazırlanmamız ve ölümün fel- Hikaye daha yeni başlıyordu. 18 sefesini yapmamız içinse bizi ahirete Temmuz 1932’de Diyanet İşleri Baş- hazırlayacak bu telkinleri anlamalı- kanlığı’nın genelgesiyle ezanın Türkçe yız. Türk dinini anlamalıdır, anlaya- okunmasına fetva verildi. Böylece Tek caktır. Anlamadığımız sürece dinsiz Parti döneminin memlekete en güzide kalmaya mahkûmuz”. İşte yine aynı hediyelerinden (!) biri de, 18 sene oku- gözdağı. Ya Türkçe ibadet edersiniz, nacak Türkçe ezan oldu. ya da dinsiz kalırsınız. Seçin birini bakalım. Ölümü gösterip sıtmaya razı 1950 genel seçimleri sonrasında etmek bu olsa gerek. Demokrat Parti iktidarınca çıkarılan kanunla -şükür ki- Arapça ezan üze- Tek Parti döneminin halkın kutsalı- rindeki yasak kalktı. Kalktı kalkması- na uzattığı dil, 10 yıl aradan sonra sak- na ama 10 yıl sonra, 1960 darbesinin landığı yerden başını çıkarıyor ve ik- ardından Cumhurbaşkanı olan Cemal tidarın daha ilk aylarında, ilk fırsatta Gürsel, içinde kalmış olacak ki, filmi zehrini akıtıyordu. geriye sarmış, ezanın Türkçe okunma- sı konusunu tekrar gündeme getirmiş. Cumhuriyet, 6 Ekim 1960. Gürsel’in 5 Ekim’de İstanbul’da İslam Enstitüsü ile İmam Hatip okulunu zi- yaret ettiğini bildiren Cumhuriyet gaze- tesinin haberine göre ziyaret sırasında şöyle demiş zamanın cumhurreisi: “Dinimizi Türkçe okuyup anla- malıyız; ezan Türkçe, Kur’an Türkçe okunmalıdır. Sakat ve çürük, köksüz iddialara dayanan fikirlerle Türk dinî vazifelerini Türkçe ifade edemezse asla dindar olamaz, biz bütün ilgimizi buna vereceğiz”. Demek ki neymiş, dindar olmak için Kur’an diline değil, Türk diline muhtaçmışız. Arapça bizi dinden sap- 128 DERİN TARİH / 2015 ARALIK
VAKIF EMEKLİLİK İLE GELECEĞİNİZE BESBELLİ DESTEK! Aileniz, sevdikleriniz ve değerli birikimlerinizin güvencesi için hep yanınızda olan BESBELLİ DESTEK Hayat Sigortası, başınıza gelebilecek en kötü durumlarda bile geride kalan yakınlarınız için ödeyemediğiniz birikimlerinizi sizin yerinize tamamlar ve BES birikimleriniz hiçbir zarar görmeden hedefine ulaşır. BESBELLİ DESTEK HAYAT SİGORTASI
Kayıtlar 28DİL SOYKIRIMINA HAZIRLIK MI? EKİM 1927 B ugünkü nüfus sayımlarımızda diller ve ırklara/ Ancak tabloya Türkçe ile Kürtçe rekabetinin bütün yalın- dinlere dair bilgiler yer almadığından Türkiye’de lığıyla yansıdığını söyleyemeyiz, zira Kürtçe konuşan bazı şu anda hangi dillerin konuşulduğunu istatistik- vatandaşların Türkçe de bildikleri göz önüne alındığında ve ‘Hangi dili biliyorsunuz?’ sorusuna çeşitli sebeplerle ‘Türk- sel olarak bilmiyoruz. Oysa 1927 yılındaki nüfus çe’ diye cevap verdiğini de göz önüne almak gerekir. sayımında sayılan kişinin hem Müslüman olup olmadığı 1,5 milyon Rumun gönderildiği Mübadele’ye rağmen imparatorluğun izleri hâlâ açık! Mesela “sair diller” başlığı hem de hangi dili konuştuğu sorulmuş. altındaki rakamların bazı illerde bir hayli yüksek olması düşündürücü. Bu kategoriye Rumca, Ermenice, İbranice, 63 ildeki 13 milyon 648 bin kişilik nüfusun içinde Müs- Arapça, Boşnakça, Abhazca, Lazca, Ibıhça… gibi dillerin dahil olduğu düşünüldüğünde 1929’dan itibaren Türk Dil lüman nüfusun yüzde 97’lerde, gayrimüslim nüfusun ise Devrimi’nin neden yapıldığını ve Türkçe dışındaki dillerin neden katı bir şekilde yasaklandığını daha iyi anlayabiliyor- yüzde 2’lerde çıkması ise Osmanlı’nın o çok kültürlü/çok- sunuz. dilli yapısının büyük ölçüde tasfiye edildiğini gösteriyor. Yoksa Türkiye’de dil soykırımının yapılması için bir nevi fişleme olarak mı hizmet etmişti bu istatistik? Üzerinde Yandaki tabloya göre Türkçeden sonra en çok konuşulan düşünülmeye değer... ikinci anadil Kürtçe. Doğu illerimizde ise Kürtçe Türkçeden açık ara önde! Yüzde 89 gibi yüksek bir oranla Hakkâri Kürtçenin en fazla konuşulduğu vilayetimizken onu Van (77), Bitlis (75), Siirt (74), Diyarbekir (69), Mardin (67), Baya- zıt (58), Elaziz (53), Urfa (42), Malatya (42), Erzincan (41) ve Kars (21) takip ediyor. Kürtçenin en az kullanıldığı illerimiz ise Giresun ve Rize’ymiş. 130 DERİN TARİH / 2015 ARALIK
CENNOESMTEANALIÇMIELZAARNTAKŞLAARPIILAR HALİL SOLAK [email protected] D ikkatli okurlar hatırlaya- dersle bu iş kolaylıkla halledilebilir.” kulak vermenin tam zamanı: caktır: Geçen Aralık ayın- “Mesele Elifbe’yi sökmekle, matbu da Milli Eğitim Şurası’nda Buradaki mesele alfabeyi, yani elif- bâ’yı, sökme meselesi değil şüphesiz. metinleri yahut arşiv belgelerini oku- gündeme gelen Osman- makla sınırlı teknik bir mesele değil. Şayet öyleyse kişiden kişiye değişmek- İşin varacağı yer Selçuklu ve Osmanlı lıcanın liselerde zorunlu ders olarak le birlikte, birkaç saat içinde alfabe öğ- tecrübesini de içine alan, İslam ilim ve renilebilir, dahası öğrenci bir hafta son- kültür mirasıdır.” okutulması meselesi siyaset arenası ra basit seviyedeki metinleri de okuyup anlayabilir. Ancak iş “dedelerimizin Mezar taşlarında görünen, bizim dahil farklı yerlerde fırtına koparmıştı. mezar taşlarını okumaya” geldiğinde orada durup etraflıca düşünmek gere- okuduğumuz sadece taşa hakk edilmiş Bazı siyasetçiler basın toplantıları dü- kiyor. yazılardan ibaret değil. Muazzam bir zenleyip meseleyi “ilericilik-gericilik” Bu noktada eskiye dair düğümleri atıf ve semboller hâlesiyle örülü Os- çözmekte mâhir İsmail Kara Hoca’ya manlı kültür dünyasının renkli yan- açısından ele almış, asıl maksadın Arap sımalarını temaşa edebileceğimiz en TÜRK MEZAR TAŞI EDEBİYATI zengin aynalardan biridir mezar taşları. alfabesini yaygınlaştırmak olduğunu Mehmet Samsakçı Mezarların baş ve ayak taraflarına söylemişlerdi. Televizyondaki tartışma Kitabevi Yay., 2015, 386 sayfa dikilen, üzerlerinde ait olduğu kişinin statü, meslek, aile bağları vs. belirten programlarındaysa Osmanlıcanın çok sembolleri taşıyan bu taşlardaki başlık ve yazı stilleri adeta birer şaheserdir. zor olduğu iddia edilmiş, bazı tarih ho- Yolu payitahttan geçen hemen her caları lise çağındaki gençlerin Osmanlı- seyyahın dikkatini şehrin siluetine damgasını vuran camilerden sonra me- cayı öğrenmelerinin neredeyse imkân- zarlıklar çeker. O kadar ki, 19. yüzyıl- da İstanbul’u ziyaret eden bir seyyah, sız olduğunu belirtmişlerdi. Hatta ünlü “İnsan, gözü mezarlıklara ilişmeden bir şehre ne girebilir, ne de çıkabilir” bir spiker konuya ilişkin haberi, Os- demekten kendisini alamaz. manlıca(!) sunmuş ve ardından alaycı bir tavırla, “Müstakbel nesiller de artık gayet rahatlıkla yüzyıllardır kullanılan lisan-ı Osmanîyi fehm edip anlayabile- cekler” tarzında -diğer cümleleri gibi- “acaib” bir cümle kurmuştu. Diğer tarafta da aşağı yukarı şu ka- naat hâkimdi: “Osmanlıca öğrenmek hiç de zor değil, hatta birkaç saatlik bir
İstanbul mezarlıklarındaki onlarca kültüre de aşina olmak gerektiğini Azîz mu’tekid hem müntesib bir pîr idi merhum çeşit başlıkla irili ufaklı mezar taşları Şefî-i cürmü olsun Hak erenler rûz-ı ferdâda ve servilerle adeta bir orman görün- hatırlatıyor Mehmet Samsakçı Ölüme tüsü yaratan tabloyu eserlerine kay- Açılan Estetik Kapı: Türk Mezar Taşı Ede- Güher-pâş münâcât evvel yazıp târîhini Safvet detmeyi ihmal etmeyen gezginleri bu biyatı adlı kitabında. Saîd olsun musâhib Hazret-i Molla’ya Me’vâ’da kadar etkileyen şey neydi? Kitapta Türk kültür, sanat ve edebi- 1272 fî 27 Ca (Cemaziyelevvel) 4 Şubat 1856 Osmanlı şehirlerinde ölümün insan- yat tarihinde ölüm düşüncesine genel ları korkutmadığını, mezarlıkların şeh- bir bakışın ardından 18. yüzyıldan 18-19. yüzyıllarda yaşayan Hayalî ri güzelleştirdiğini, daha ötesi ölülerin Cumhuriyet devrine kadar derviş, ka- Said Efendi’ye dair başta devrin kay- dirilerle birlikte yaşamaya devam etti- dın, çocuk, üst düzey devlet görevlile- nakları ve arşiv vesikaları olmak üzere ğini söyleyen usta tarihçi İlber Ortay- ri gibi toplumun pek çok kesiminden pek çok bilgiye sahibiz. Ancak bugün insanların mezar taşları incelenmiş. için elimizde sadece Eyüp Bahariye’de- lı’nın İstanbul’dan Sayfalar’ına nakşet- Şairlerin mezar taşları ve yeni Türk ki mezar taşı kitabesi olsaydı acaba edebiyatındaki ölüm edebiyatı, “kita- meşrebine, mesleğine, tabiatına ve be- tiği şu sahnede buluyoruz cevabımızı: be-i seng-i mezar” tarzı şiirlerden yola cerilerine dair neler öğrenebilirdik? “Eyüp’e, Karacaahmed’e baktığımız- çıkarak ele alınmış. Mezarda ilk dikkatimizi çeken hu- da köşeli soğuk mezar taşları görülmez. Mezar taşlarındaki edebî geleneği sus, baş taşının üstündeki festir. II. Etraftaki otlarla, ağaçlarla bütünleşmiş merkeze alarak buradan yansıyan zih- Mahmud devrinde resmî başlık ola- binlerce taş dışardaki hayattan kopuk niyet, hassasiyet ve kabulleri ortaya rak kabul edilen bu serpuş bize Said değildir. O taşların üstündeki kâtibi koyan ve sahasında bir ilk olan kitap Efendi’nin bir devlet memuru olduğu kavuklar sokakta gezinen efendilerin, Zeytinburnu, Fatih Camii haziresi, bilgisini daha ilk bakışta veriyor. Göv- abanî sarıklar çarşıdaki esnafın başında Edirnekapı şehitliği, Zeynep Sultan desindeki kabartma Mevlevî sikkesiyle da vardır. Taşların üstündeki çiçekler, Camii haziresi gibi İstanbul mezarlıkla- Said Efendi’nin mensup olduğu tarikat etrafta rengârenk öbekler halindedir. rından seçilen mezar taşı kitabelerinin, hakkında da malumat sahibi oluyo- Sanki şu kallâvili mezar taşının altında- tabiri caizse deşifrelerinden oluşuyor. ruz. Bir imparatorluk tarikatı olarak ki vezir, yanındaki kazasker efendiyle II. Bayezid döneminde tam anlamıyla sohbet halindedir. Şimdi gelin, taşlardaki “Gel efendim şehrin gündelik hayatına dahil olan nazar eyle şu mezarım taşına” çağrısı- Mevlevîlik Osmanlı estetik dünyasının Kaykılıp duran üsküflü mezar taşı- na kulak verelim ve kitaptaki yaklaşık şekillenmesine büyük katkı sağlamış. nın altındaki yeniçeri çorbacısı, kâtibi 60 mezar taşı metninden rastgele biri- Merhum da Beşiktaş Mevlevihanesi’ne kavuklu mezarın sahibiyle çubuklarını ni seçip okumaya başlayalım: intisaplı olup Şeyh Yusuf Dede’den sik- tüttürmektedir.” ke de giymiştir. Saîd-i Mevlevî döne döne azm etti ukbâya Bugünün insanı için bırakın kendi- Bulunmazdı nazîri âh kim dergâh-ı dünyâda Bir ölüm ayeti ve “Ya Hazret-i Mev- siyle yüzleşmeyi, telaffuzu bile garip, lânâ Celâleddîn-i Rûmî”den sonra baş- ürpertici hatta korkunç geliyor ölüm, Nedîm olmuştu evvel sânîsi yok yektâ-edâ çok yıl layan manzum kitabenin ilk beytinde mezar, mezar taşı gibi kelimelerin… Liyâkatle üçüncü Şeh Selim-i dâd-mu’tâda Mevlevî Said’in “döne döne” ahirete Ölümü, Tanpınar’dan ödünç alarak göçtüğünü öğreniyoruz. “Döne döne” söylersem, ehlileştiren Osmanlıların Hele cennet-mekân Mahmûd Hân’a bulduğu ikilemesiyle Mevlevî ayin-i şerifi olan dirilerle ölüler arasındaki irtibatı sağla- mazmun sema’a atıf yapan şair, merhumun ta- rikatını vurguluyor. Ayrıca “yükselen” yan o gizli dil’ini anlamak için sadece Lâtîfe söylerim zanneyleme gelmezdi ta’dada manasına gelen “Saîd” ile, “yola lisan’a aşina olmanın yetmeyeceğini, Usûle âşina neyzendi tebdîl-i makâm etdi Sezâ hicriyle nây-ı ehl-i mutrıb gelse feryâda
çıkmak, yola koyulmak” anlamlarına “ince söz, espri” manasına geldiğinden levîliğine atıf yapılmış. İkinci mısrada gelen “azm etmek” fiilini birlikte dü- sayısız latifesiyle Sultan’ı memnun et- başta Mevlana olmak üzere Mevlevî bü- şündüğümüzde merhumun ukbaya tiğini öğrendiğimiz merhumun bu “la- yüklerinden merhuma şefaatçi olması “uçtuğu” imajı derhal zihnimizde uya- tife-gû” vasfını “Latife söylerim zannet- istenirken ilk mısradaki “pîr” kelimesi me”, yani şaka değil, gerçek, diyerek yaşlı manasına gelmesinin yanında Hz. nıyor. Sema da bir nevi uruc, yani ma- vurguluyor. Mevlana’nın unvanlarından biri olan “Hz. Pîr”i çağrıştıracak şekilde kulla- nevî bir yükselmedir. Merhumu, bir musiki terimi olarak nılmış. Rûz-ı ferdâ (yarınki gün) ile de III. Selim’in nedimi şeklinde zikredi- “ölçülerin belli amaçlarla kalıplaştı- mahşer gününün kastedildiği açık. len Said Efendi’nin yaptığı işi de öğre- rılmış şekli” demek olan usûl’e aşina, Şair (Safvet), adını zikrettiği ve mer- niyoruz. Şiir ve şarkı söyleyerek padi- humun vefat tarihini ebced hesabıyla şahın hoşça vakit geçirmesini sağlayan yani bu işte usta, bir neyzen olarak verdiği son beyitte Said Efendi’nin sohbet arkadaşı şekline tanımlayabile- vasıflandıran şair, “tebdil-i makam” Me’va cennetinde Hazret-i Mevlana’ya ceğimiz nedimlikte “evvel sanisi” yok- tamlamasıyla da şairin hem bu dün- musahib olması için dua etmektedir. tur, eşsiz bir konuma sahiptir. Burada yadan ahirete göçtüğünü, yani mekân “evvel” ve “sani” ile saraydaki hiyerar- değiştirdiğini, hem de musikîdeki ma- Türk Mezar Taşı Edebiyatı yazarının şik yapıya da işaret ediliyor. “Yekta-e- kam değişikliğini işaret eder. Zira bir da” ile yine merhumun “tekliği” vur- sonra mısrada ondan ayrılığın acısıyla refakatinde tarihî mezarlıklarda yüz- mutrıb ehlinin neyinin feryad u figân lercesine rastlayabileceğimiz Said Efen- gulanırken eda’nın Said Efendi’nin de etmesini layık bulur. di’nin mezar taşını hem şekil hem de muhteva bakımından okumaya çalıştı- ilgilendiği hat ve musikîde uslûp anla- Usûl, neyzen, tebdil-i makam, ğımızda ortaya çıkan tablo, İsmail Ka- mına geldiğini hatırlatalım. nây, mutrib gibi musiki terim- ra’nın tespitlerini hatırlarsak, işin sa- lerinin bir beytin içinde ustaca dece elifba ile bitmediği, bilakis bunun Üçüncü beyitte II. Mahmud’a sadece mukaddeme olduğudur. Çünkü da musahiblik yaptığını öğreni- kullanılması, bize devrin kay- meselenin kökü çok daha derinlerde: yoruz. Nüktedanlığı ve hazır- naklarında önemli ney- “Cumhuriyet inkılaplarının istisnasız cevaplığıyla padişah mec- zenler arasında adı geçen hepsi bizi bu büyük mirastan fiilen ve lislerinin vazgeçilmez Efendi’nin bir hususiyetini psikolojik olarak uzaklaştırmıştır.” adamı olan Said Efen- haber verir. di’den 19. yüzyıl Osmanlı Beşinci beytin başındaki Osmanlı sosyal tarihiyle ilgili kıy- saray hayatının önemli “Aziz” hitabı hem ziyaret- metli çalışmalara imza atan Ekrem çiler hem de merhumun Işın, Osmanlı kültüründeki semboller kaynaklarından Letâif-i kendisi için kullanılmış. dünyasını deşifre ettiği bir yazısını şöy- Vekâyi-i Enderûniyye’de le noktalıyordu: Mu’tekid (bağlanmış) ve “musahibân-ı hoş sohbet” müntesib (mensup, intisap- “Osmanlı kültürü, sembollerin di- diye bahsediliyor. Bu ara- liyle konuşur. Bu dili çözüp layıkıyla da III. Selim’in Mevlevî lı) kelimeleriyle yine Mev- anlayanlar için bu medeniyetin in- olduğunu, II. Mahmud’un san ruhuna nakşettiği hazine tam bir da bu tarikati destekledi- » Said Efendi’nin Eyüp’teki cennet; kulakları sağır, gözleri kör ve ğini söyleyelim. dilleri kekeme olanlar için ise tam bir mezar taşı cehennemdir.” Mazmun kelimesi aslen Biz kendi cehennemimizi hazırladı- ğımız yetmezmiş gibi, bir de ona kendi ellerimizle odun taşımışız. Ümidimiz o ki, bir mezar taşı kitabesinde yer alan şu dua makbul ola: “Bize bir Fatiha ihsan eden bulur cenneti.” 134 DERİN TARİH / 2015 ARALIK
䠀攀爀 戀椀爀椀洀椀稀 戀椀爀 攀欀猀椀ἁ椀 最椀搀攀爀攀氀椀洀㬀 稀漀爀 弁愀爀琀氀愀爀搀愀 礀愀弁愀礀愀渀氀愀爀渀 椀栀琀椀礀愀氀愀爀渀 琀愀洀愀洀氀愀礀愀氀洀⸀ 、O、 MO、、 、LD、、、、、、、、、、、、、、 、、、、、、、、、 、、、、 、、、、、、、、、 M、M、 ㈀ 㔀 ㌀ 㐀 ㈀ 、Ü、Ç、、、、、、、、、、、、、、、、、、ḁ、、、、、、、、、、、、、、、、、、、、、、、、、、、、、、、、、、、、、、、、、、、ḁḁ币币币币币币币币币币币、、、、、、、、、、
136
VİTRİNDEKİLER FİKİR ÇİLEKEŞİ Necip Fazıl’ın 110. doğum yılı OSMANLI GALATA’SI vesilesiyle “Kalır Dudaklarda Şarkımız Bizim” adıyla Zeytinburnu Belediyesi tarafından tertiplenen sempozyumun tebliğleri kitaplaştı. Metinler- Bizans’ın önemli ticaret merkezi Galata kemerli sütunların revaklar ile örtülmesi de Üstadın edebi kişiliğinin Fatih’in İstanbul’u fethiyle bir ‘Osmanlı’ sonucu oluşan bir yapıdan müteşekkilmiş. olmaya durmuştu. Yine ticaret merkezi Osmanlı ile bu alan genişletilmiş; zaman yanı sıra siyasî ve fikrî ajan- olarak kalacaktı fakat bir dizi demografik, içinde ihtiyacı karşılayamayınca yeni han- sosyal ve ekonomik değişim bekliyordu lar ve dükkânlar eklenmiş. 1455 sayımı Fe- dası da zihne nakşoluyor. Osmanlı’nın Galata’sını. 1453-1600 arasın- tih’ten sonraki yıllarda Lonca Mahallesi’n- da yaklaşık 150 yıllık sürede Galata’nın dö- de durağan bir yapı resmederken, 1472 Rasim Özdenören, Ali Ayçil, nüşen dokusuna temas eden kitap zengin Vakfiyesi bölgedeki ilk kıpırdanmaların arşiv kaynakları ışığında sokak sokak, bina II. Mehmed’in son 10 yılında başladığını Abdullah Uçman, İsmail bina gezdiriyor bize Galata’yı. gösterir. Bölgede Müslüman mahalleleri- nin oluşum hikâyesi de ilginç. İstanbul’da Kara, Mustafa Armağan gibi Fetihle birlikte değişen surlar ile kara şahıs isimli mahalleler mescit yapıldıkça ve deniz kapılarına uğruyoruz ilk. Kürkçü azalırken Galata’da uzun süre varlığını ko- pek çok muteber isim Necip Kapı, Yağkapanı Kapısı, Balıkpazarı Kapısı, rumuş, ancak II. Mehmed dönemi sonları Kurşunlu Mahzen Kapısı açılıyor önümüz- ile II. Bayezid dönemi başlarında cami ve Fazıl’ı farklı açılardan NECİP FAZIL KİTABI de. Ceneviz ve Osmanlı Galata’sının ticaret mescit isimli mahalleler kurulmuş. Çoğun- mercek altına alıyor. hayatında önemli bir yeri olan Lonca teş- luğu İtalyan, Rum, Ermeni ve Yahudilerin Zeytinburnu Belediyesi kilatını sorarsanız söyleyelim: Galata’daki oluşturduğu bölgede Müslüman nüfusu 2015, 608 sayfa Lonca sanılanın aksine bir esnaf örgütlen- 1478’de Galata’nın %35’ini oluşturan bir mesi değilmiş. Latince loggia’dan gelen yoğunluğa ulaşmış. 100 BİN YILLIK MAZİ KAÇ Lonca bir mekanı tanımlıyormuş meğer. SAYFA EDER? Pazar alanı olarak kullanılan meydan ile Kitabın önemli başlıklarından birini Galata’nın yönetimi oluşturuyor. En Dünyanın tarihi bir kitaba sığmaz BKOileSgMreimKAüNlİtLlüIkrGeSAraLnBAauTtAlYuSanIy.(u,12r4,05134-,1361020s).,,28¨ azından 16. yüzyılın ikinci yarısından beri elbet. Ama ilk uygarlıklardan bugüne mevleviyet adı verilen büyük kadılıklar- insanoğlunun kadim yolculuğunun 138 DERİN TARİH / 2015 ARALIK danmış. Kayıtlara bakılırsa 16. yüzyılda mühim duraklarında soluklanabiliriz pek âlâ. Mesela erken imparatorluklar 250 veya 300 akçe yevmiyeli çağında, Hint medeniyetinde, yüksek Galata kadılarının yargı dairesine Ortaçağ Avrupa’sında ya da Sanayi Boğaz’ın Rumeli yakası ile Güney Devrimi’nde. Olmadı mı? O halde 2. Marmara’daki bazı yerleşimler Dünya Savaşı, Selçuklular ve Osmanlı, giriyormuş. Fetihten sonra İslam imparatorlukları ve Mezopo- Galata ticareti uzun süre kendine tamya’ya götürelim sizi. 100 bin yıllık gelemedi sanıyorduk ama hiç de mazinin hadiseleri 399 sayfaya birbirini öyle değilmiş, birkaç ay içinde ezmeden, ötelemeden ve küçümse- eski canlılığına kavuşmuş. Bunda meden ancak bu kadar Fatih’in izlediği ekonomi politi- güzel sığ(ın)abilirdi. kasının etkisinin büyük olduğunu söylüyor yazar. Türk askerlerinin KISA DÜNYA TARİHİ İstanbul’u ele geçirmesinden sonra Ali Çimen korkuyla şehri terk etmeye çalışan Galata halkını Fatih’in vezirlerinden Timaş, 2015, 399 s., 19.50¨ Zağanos Paşa zarara uğramayacak- ları ve evlerinde oturabilecekleri NADİR ŞAH’LA BULUŞMA sözü vererek durdurmuş. “Ne melek yüzlü, himmet deryası bir Osmanlı’nın 6 asır dünya siyase- hükümdar, ne de gaddar bir şah”. Kitap tinde nasıl etkili olduğunu bu İran’ın en önemli hükümdarlarından küçük numunede, yani Gala- Nadir Şah’ı tam da bu çizgide, objektif ta’da seyretmelisiniz. Devlet-i bir perspektifle ele alma iddiasında. Fars, Âliyye’nin ‘şehri ve dünyayı Kafkas, Rus ve Batı Avrupa kaynakları mamur’ etme fikriyatının taranarak hazırlandığını düşünürsek bu sokak sokak sindiği Galata’ya iddiasında da haklı. İran tarihine me- ve esnafına ait gravürler de görebilseydik keşke. raklıysanız Nadir Şah’sız olmaz. O zaman müracaat adresini biz vermiş olalım. NADİR ŞAH-I AVŞAR, M.R. Arunova - K.Z. Eşrefyan, Selenge, 2015, 274 s., 20¨
VİTRİNDEKİLER Türkler Hakkında Her Şey TÜRK MİLLİ KÜLTÜRÜ Türk millî kültürünün Cumhuriyet tarihinde ancak İslamiyetin ve mahallî hususiyetlerin İbrahim Kafesoğlu, ilk kez ilmî temeller üzerine oturtulduğu değerlendirilmesi ile mümkündü”. Kitabın kitabında söze medeniyetlerin menşeini 1982’deki 2. baskısından sonra 1997’ye Ötüken, 2015, farklı nazariyeler açısından ele alarak kadar her yıl bir kere olmak üzere 15. bas- 454 s., 22¨ başlıyor Kafesoğlu. Türk adı ve soyu üzerine kısına ulaşması ilmî bir eser için büyük bir coğrafi ve etimolojik tavzihlerde bulun- başarı. Akademik eseri sadece akademis- İlk baskısı 1977’de yapılan ve bugün duktan sonra tarihteki Türk devletlerine yenler okur vehmini susturan kıymetli bir üniversitelerin tarih bölümlerinde ders geliyor sıra. Hükümranlık ve Kut’tan cihan örnek aynı zamanda. Ne var ki bu baskı- kitabı olarak okutulan eser 38 yıldır hem hakimiyeti ülküsüne, Türk İl’inde teşkilattan ların hurufatı vaktiyle hocanın da şikayet akademik camiada, hem de halk nezdin- din, iktisadî hayat, edebi kültür, sanat ve ettiği gibi arzu edilen teknik güzellikten deki muteber yerini muhafaza ediyor. Son ahlâka Bozkurt kültürü asırların mirasını uzak, satırları sıkışıktı; dolayısıyla eserin 20 yılda kaleme alınan tarih kitaplarında sırtlanıp kuruluyor sayfalara. İslam-Türk muhtevasına yakışmıyordu. Özenli tasarım, yazarların merhum Kafesoğlu’nun ortaya devresinde Türk kültürüne ayrı bir bölüm zengin kaynakça ve teferruatlı indeksi ile koyduğu bilgilerin dışına çıkamadığını söy- ayrılmış. Türklük-İslamiyet ilişkisinin DNA’sı- içeriğinin hakkını veren bu yeni baskı yü- leyelim de siz anlayın kitabın ilmî gücünü. nı da fısıldıyor satır arasında: “Bozkırlardan zümüzü güldürse de yazarın biyografisini gelen Selçukluların devlet kurabilmeleri görmeyi de isterdik. HEM DÜŞMANLA, HEM gösteren 3. Ordu’nun savaşın başından akademik tespitler arasında boğulur AÇLIKLA SAVAŞTILAR sonuna kadar şiddetli bir iaşe sıkıntısı muyum diye gözünüz korkmasın. Tez içinde bulunması bu bölgenin tercih jürisi kadar 1. Dünya Savaşı ile ilgilenen KAFKAS CEPHESİ’NİN I. DÜNYA SAVAŞI’NDAKİ LOJİSTİK DESTEĞİ edilmesine sebep olmuştur”. okurları, hatta savaş sosyolojisi meraklıla- rını da memnun edecek bir kitap. Bir dost Tuncay Öğün İaşenin cepheye aktarılmasındaki tavsiyesi: Diğer cephelerle lojistik destek her aşama en ince ayrıntısına kadar anlamında genel bir karşılaştırma fena Dergâh, 2015, 502 s., 31¨ işlenmiş. Harp çiftçiliği de, tohumluk ve olmazdı. kredi desteği de, çekirgeyle mücadele Savaşların maddi-manevi seyrine yön de atlanmamış. İaşe örgütleri, hasılatın verecek kadar stratejik önem taşıyan iaşe fiyatları, tarımsal üretimde ve sevkiyatta takviyesi tarihin her döneminde ordular kullanılan araç ve gereçler, menzil hatları için hayatî bir kaynaktı. 1. Dünya Savaşı’n- ve kullanımı, yiyecek kıtlığının meslek da çarpışmaların had safhada olduğu pek grupları üzerindeki etkileri ve meraklısı- çok cephede askerler düşmandan çok nın dahi aklından geçemeyecek pek çok açlıkla mücadele etmişlerdi. Bu problem iaşe sorunu ayrı başlıklar altında tek tek en çok Kafkas Cephesi’ni etkiledi. Neden açıklanmış. Karikatürler, istatistikî veriler, mi; cevabını yazarı versin: “Deniz ulaşımı, haritalar ve bölge halkından manzaralar demir yolları ve düzenli kara yollarından birkaç nefeslik molalar bahşediyor okura. neredeyse tamamen mahrum, dağlık ve Başta söyleyeceğimizi şimdi söyleye- fakir bir bölgede Ruslara karşı faaliyet lim. Bu aslında bir doktora tezi. Fakat dumanı RÖNESANS VE OSMANLI ANADOLU’NUN üstünde DÜNYASI, GÖZYAŞLARI-YURTDIŞINA GÖTÜRÜLMÜŞ TARIHI SURIYE IÇIN SAVAŞ Der: Anna Contadini ESERLERIMIZ 1918-1920 Claire Norton, Koç Üni. Yay, 2015, 340 Yaşar Yılmaz, YEM Yay., John D. Grainger, sayfa, 36¨ 2015, 311 sayfa, 55¨ Tarih&Kuram, 2015, 313 sayfa, 30¨ 140 DERİN TARİH / 2015 ARALIK
Hediyeli Bulmaca e-mail: [email protected] SOLDAN SAĞA: Kasım ayının çözümü. bul eden, benimseyen. 18- ‘... Sultan’ (Kösem 1- Kösem Valide Sultan’ın tahta çıkan bir Valide Sultan’ın bir kızı) - Avuç içi. 19- Paro- oğlu - Cömert - Çalışma. 2- Osmanlı’da lise nu - Su - Karıkocadan her biri. 4- Safra - Bir la - 1232 yılında yapılmış Alanya’daki kale - derecesindeki okul - Aktinyumun simgesi Hıristiyan yortusu - Çam, ardıç yaprağı. 5- Bağışıklık için vücuda verilen eriyik. 20- Bir - Sözünden, kararından dönmeme - Bir işi Osmanlı’da Roma’ya verilen ad - Maldivler binek hayvanı - Uluslararası Çalışma Örgütü yapmaya hazır. 3- Boğun eğen - Fas internet internet kodu - Oylumlu. 6- Suçu bağışlama (İngilizce kısaltma) - İsimden isim yapan bir kodu - Renyumun simgesi - Sümerlerde su - Yeşile çalan toprak rengi - Yetmez miktar- ek. 21- Bayram - Kinaye - İkaz. 22- Kösem tanrısı - Osmanlıcada ‘Göz’. 4- Bir Asya ül- da. 7- Görevin yürütüldüğü merkez - Gümüş Valide Sultan’ın boğdurtulan bir oğlu. kesi - Kösem Valide Sultan’ın bir kızı - Gü- balığı. 8- Başlama, çıkış - Andorra internet ney Afrika internet kodu - Belirti, işaret. kodu. 9- Kalsiyumun simgesi - Prensip, Bulmacanın çözümünü kimlik, adres ve telefon 5- Sodyumun simgesi - Kemiklerin toparlak umde. 10- Kıyıda köşede olan - Yeşilırmak’ın bilgileriyle 20 Aralık’a kadar dergimize ulaştıran ucu - Uzaklık anlatır - Sıra durumuna getir- antik çağdaki adı. 11- Notada duraklama - 5 okurumuza Sufi Yayınlarının Ayırmaya Değil me. 6- ‘... Sultan’ (Kösem Valide Sultan’ın Asker, nefer. 12- Akıl - Eski Mısır’da güneş Birleştirmeye Geldik kitabını hediye ediyoruz. bir kızı) - Suyla çevrili kara parçası - İsim. tanrısı. 13- Gerçek - ‘... Sultan’ (Kösem Valide Adres: Derin Tarih Dergisi 7- İrlanda Cumhuriyeti internet kodu - Arka, Sultan’ın bir kızı). 14- Bayındır - Hektar (kı- Maltepe Mah. Çayhane geri - Bir Kafkas halkı. 8- Karışık renkli - Bir saltma). 15- Rusçada ‘Evet’ - Baston - Gövde, Sok. No: 1, 34010 sayı - Hayvanın beline konulan eski çul. 9- beden, vücut. 16- Teşhis - Ara verme. 17- Ka- Zeytinburnu - İstanbul Kösem Valide Sultan’ın tahta çıkan bir oğlu [email protected] - İnce dantel. 10- Karadağ internet kodu - Olumsuzluk veren bir ön ek - Lorentiyumun simgesi - İstanbul’da 532-37 yılları arasında katedral olarak inşa edilmiş günümüz mü- zesi - Ermin, kakım. 11- Fiyat, paha - Yankı, yansıma - Vilayet - Müfrit, ekstrem. 12- Kö- sem Valide Sultan’ın boğdurtulan bir oğlu - İtidal, ölçülülük. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1- Kösem Valide Sultan’ın eşi olan 14. Os- manlı padişahı. 2- Mezopotamya’nın Efes’i olarak tanınan Mardin’deki antik kent - Ya- bancı - Edebiyat (kısaltma). 3- Bir zeka oyu- 142 DERİN TARİH / 2015 ARALIK
Çizgisel Tarih HASAN AYCIN [email protected]
RESİM ALBÜMÜ MUSTAFA ARMAĞAN
MUSTAFA ARMAĞAN Urfalı bir anne-babanın çocuğu olarak Cizre’de doğdu (1961). İlk, orta ve lise öğrenimini Bursa’da tamamladı. İÜ Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun olduktan sonra yayıncılık yaptı. 1995-96 yılları arasında İzlenim, 2000–02 yılları arasında da DA (Diyalog Avra- sya) dergilerinin genel yayın yönetmenliklerini yürüttü. Halen Derin Tarih dergisinin yayın yönetmenliğini sürdürüyor. Evli ve 4 çocuğu bulu- nan Armağan, tarih araştırmaları haricinde çeşitli televizyon kanallarına tarih programları hazırlamakta ve konferanslar vermektedir. Diğer Eserleri Osmanlı Tarihinde Maskeler ve Yüzler (2005) Osmanlı’yı Kuran Şehir: Bursa’ya Şehrengiz (2006) Ufukların Sultanı: Fatih Sultan Mehmed (2006) Küller Altında Yakın Tarih (2006) İnsan Yüzlü Şehirler (2006) Yakın Tarihin Kara Delikleri / Küller Altında Yakın Tarih 2 (2006) Efsaneler ve Gerçekler / Küller Altında Yakın Tarih 3 (2007) Korku Duvarını Yıkmak / Küller Altında Yakın Tarih 4 (2009) Paşaların Hesaplaşması / Küller Altında Yakın Tarih 5 (2010) Osmanlı’yı İmparatorluk Yapan Şehir: İstanbul (2007) Büyük Osmanlı Projesi (2008) Osmanlı’nın Mahrem Tarihi (2008) Avrupa’nın 50 Büyük Yalanı (2009) Abdülhamid’in Kurtlarla Dansı-1 (2009) Abdülhamid’in Kurtlarla Dansı-2 (2009) Kır Zincirlerini Osmanlı (2010) Osmanlı: İnsanlığın Son Adası (2010) Fatih’in Rüyası (2010) Cemil Meriç’in Dünyası (2010) Türkçe Ezan ve Menderes (2010) Geri Gel Ey Osmanlı! (2010) Osmanlı’nın Kayıp Atlası (2010) Tek Parti Devri (2010) Kazım Karabekir’in Gözüyle Yakın Tarihimiz (2011) Bulutları Delen Kartal/Cemil Meriç ile Konuşmalar (2011) Osmanlı Tarihini Yeniden Yazmak (2011) Gerçek Tarihin Peşinde (2011) Kızıl Pençe (2012) Fetih ve Fatih (2012) Petersburg’da Osmanlı İzleri (2012) Gelenek ve Modernlik Arasında (2012) Satılık İmparatorluk (2013) Osmanlı Sultanları Albümü (2013) Cumhuriyet Efsaneleri (2014) Lâle Devri (2014)
Search
Read the Text Version
- 1
- 2
- 3
- 4
- 5
- 6
- 7
- 8
- 9
- 10
- 11
- 12
- 13
- 14
- 15
- 16
- 17
- 18
- 19
- 20
- 21
- 22
- 23
- 24
- 25
- 26
- 27
- 28
- 29
- 30
- 31
- 32
- 33
- 34
- 35
- 36
- 37
- 38
- 39
- 40
- 41
- 42
- 43
- 44
- 45
- 46
- 47
- 48
- 49
- 50
- 51
- 52
- 53
- 54
- 55
- 56
- 57
- 58
- 59
- 60
- 61
- 62
- 63
- 64
- 65
- 66
- 67
- 68
- 69
- 70
- 71
- 72
- 73
- 74
- 75
- 76
- 77
- 78
- 79
- 80
- 81
- 82
- 83
- 84
- 85
- 86
- 87
- 88
- 89
- 90
- 91
- 92
- 93
- 94
- 95
- 96
- 97
- 98
- 99
- 100
- 101
- 102
- 103
- 104
- 105
- 106
- 107
- 108
- 109
- 110
- 111
- 112
- 113
- 114
- 115
- 116
- 117
- 118
- 119
- 120
- 121
- 122
- 123
- 124
- 125
- 126
- 127
- 128
- 129
- 130
- 131
- 132
- 133
- 134
- 135
- 136
- 137
- 138
- 139
- 140
- 141
- 142
- 143
- 144
- 145
- 146
- 147
- 148
- 149
- 150
- 151
- 152
- 153
- 154
- 155
- 156
- 157
- 158
- 159
- 160
- 161
- 162
- 163
- 164
- 165
- 166
- 167
- 168
- 169
- 170
- 171
- 172
- 173
- 174
- 175
- 176
- 177
- 178