Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore 45 - Derin Tarih Aralık 2015

45 - Derin Tarih Aralık 2015

Published by sedatfurkanileri, 2019-10-26 10:02:28

Description: 45 - Derin Tarih Aralık 2015

Search

Read the Text Version

Dünyayı değiştiren ışık Endülüs özel sayısı bayilerde Derin Tarih’i, bayilerden, seçkin kitabevlerinden ve www.birlikte.com.tr adresinden temin edebilirsiniz. Eahnlebddüüimlyüeüs

Dosya YAVUZ OLMASAYDI HZ. PEYGAMBER’İN(sav) NÂŞINI AVRUPA’YA KAÇIRACAKLARDI! 50 DERİN TARİH / 2015 ARALIK

Yavuz Sultan Selim İslamın Kutsal Beldelerini Osmanlı ağacının gölgesine almasaydı tarih çok başka şekilde cereyan edebilirdi. Zira Portekizli deniz komutanları ellerini çabuk tutup Yavuz’dan önce kutsal toprakları ele geçir- mek için plan üstüne plan yapıyorlardı. Sonunda Osmanlı planı kazanacaktı. 2015 ARALIK / DERİN TARİH 51

MUSTAFA ARMAĞAN [email protected] T arih bir masal kitabı gibi okunursa Keşifler Çağı ‘biz- den’ bağımsız bir sürprizler dizisi olur çıkar. Eyyubîsi, Selçuklusu, Memlukları ve Osmanlı- sıyla biz… Dünyaya ait hiçbir pozitif realiteye bulaştırılmayan ve ileri, ge- lişmiş ve modern olanın zinhar yanına yanaşamadığı, irtica, geri kalmışlık ve çağdışılıkla hadım edilmiş bir tarih bi- zimkisi. Velhasıl tarihinden ve coğraf- yasından sürgün edilmiş, öbür yandan zihni de sömürgeleştirilmiş bir ‘biz’ ne kadar biz isek oyuz işte. Keşifler Çağı diyorduk, değil mi? Kristof Kolomb, Macellan, Vasco da Gama, Cabral, Cortez,… Bunların birer ‘beyaz’ özgürlük kahramanı oldukları öğretildi bize. Yerinde duramayan cev- val beyaz adamlar ufukları tarayan göz- leri ile Avrupa enigmasına endeksli ce- saretlerini cem ederek yola çıktılar vs. Ne kadar da temiz, hijyenik, mis gibi bir tarih, değil mi? Hayranlık tüter okuyanın dimağından ve o da macera kayığını ufuklara salmak için can atar. İşte bu yarım bilgi burada kalır ve bize sadece anlatılanlara duyulan hay- ranlık düşer. Adamlar neler yapmış kardeşim, bizimkiler burunlarını Ak- deniz’den çıkarmamışlar vs. Arkasının nasıl geleceğini biliyorsunuz. Şimdi madalyonun tersini çevirelim ve bakalım Keşifler Çağı’nın bizden kaynağı hakkında geniş bilgi bulabili- kızartarak yok ettiği Tapınak Şövalyele- yoruz (“Ottoman response to the discovery rinin Portekiz’deki mal varlıklarını da saklanan yüzünde neler bekliyor bizi? bu yeni tarikata devretmiştir. of America and the new route to India”, Dürbünümüzün odağına tabii Porte- Tapınakçıların ruhu yaşıyor JAOS, V. 101, No. 3 (1981), s. 323-330). kiz’i yerleştireceğiz. Çünkü bu işe ilk gi- Hamdani’ye göre Katolik Portekizli- Artık Tapınak (Templar) Şövalyele- rinin ruhunun yeni bir tarikat bünye- rişenler onlar oldu, hatta Kolomb 1484 lerin Müslümanlara karşı ilk ciddi te- sinde devam ettiğini ve bu tarikatın şebbüsleri daha 1317 yılında donanma- da Müslümanları Kutsal Topraklardan yılına doğru destek için Portekiz Kralı ya amiral olarak atanan Peçanha’dan atmak üzere bizzat Papa hazretleri ta- gelmişti. O ve bir dostu Papa’ya başvu- rafından örgütlendiğini ve fonlandığını Joao’ya başvurmuştu, müneccimleri rarak Müslümanlara karşı güçlü bir filo öğrenmiş bulunuyoruz. Güzel. inşası için maddi destek ricasında bu- Kral hazretlerine bu çılgınca tasarıdan lunmuşlar, Papa hazretleri de bu Haçlı Peki bu tarikat bağımsız mıymış? seferi teklifini ciddiye almış, inanma- Ne gezer! Portekiz kraliyet ailesinin çe- vazgeçmesini söylemeselerdi Amerika yacaksınız ama bu amaçla hususi bir kip çevirdiği tarikatın başında Fatih’in tarikat dahi kurmuştur: Adı mı? İsa ilk 10 yılıyla da çağdaş olan Denizci kıtası muhtemelen İspanyollar yerine Tarikatı (Order of Christ). Daha da ilgin- Prens Henry’yi görüyoruz. Henry ta- ci, kapısına kilit vurduğu ve ateşlerde Portekizlilerin doymak bilmez iştah- larının kurbanı olacaktı (Marc Ferro, Sö- mürgecilik Tarihi, İmge: 2002, s. 56). Lakin Portekizliler keşif seferlerine neden çıkıyorlardı? Asıl soru bu. Neyse ki Abbas Hamdani’nin bir ma- kalesinde Portekizlilerin keşif, pardon Haçlı seferlerine çıkma niyetlerinin 52 DERİN TARİH / 2015 ARALIK

Dosya » Portekizliler Hint kıyılarında Portekizli Joao de Nova Hindistan kıyılarındaki küçük adaları Portekiz gemilerinin su ihtiyaçları için kullandı. O küçük adacıklara yanaşan Portekiz gemilerini gösteren bir çizim.  rikatı doğrudan doğruya idare ediyor, Hıristiyanlığının merkezini ele geçi- kaldırabilir ve Doğunun kârlı baharat Müslümanlara karşı düzenlediği askerî rerek bir karşı hamle yapacaktı. Tabii ticaretinin üzerine oturabilirlerdi. saldırıların ganimetleri ve deniz ticare- yeni Haçlı dalgalarını da kabartmakta tinden elde ettiği kazançlarla tarikatın gecikmeyecekti. Yıl 1488. Bartholomeu Diaz’ın Ümit faaliyetlerini finanse ediyordu. Burnu’na ulaştığı bilgisi geldi Lizbon’a, Yalnız Denizci Henry’nin İstan- dört yıl sonra da Covilha’nınki. Kral, Nitekim 1415 yılında Kuzey Afri- bul’un fethine cevabı, direkt olamadı. Hindistan ve Doğuya Ümit Burnu’nu ka’daki Septe’yi ele geçirmeyi başardı. Doğrudan Osmanlı’nın üzerine yürü- dolaşarak ulaşılabileceğinden emindi Buradan Fas kervan yolları ve Atlantik meye cesaret edemedi ama Afrika’nın artık. kıyısı Portekizlilerin Batı Afrika’ya sız- etrafını dolaşarak hep hayalinde yaşat- ma kanalları oldu. İstanbul’un fethe- tığı Doğudaki hayalî Hıristiyan Kral’a Nihayet 1497’de Ümit Burnu’nu dildiği yıl Prens Henry’nin çabaları so- ulaşabilirim ümidiyle harekete geçti. dolaşan Vasco Da Gama, Zengibar ci- nucunda Afrika’daki Müslüman ticaret varına ulaşmıştı. Burada ünlü bir Arap ve denizcilik ağının ortasına kurulup 8 Ocak 1455’de Papa bu kararı onay- denizciyle tanıştı. Üstelik Ahmed b. Ma- oturmuştu Portekizliler. layacaktı. Nitekim bir sonraki Kral cid öyle sıradan bir denizci de değildi. Dom Joao II, varlığı sadece efsanelerde Deniz yolları üzerine kitaplar yazan bir Buna Fatih Sultan Mehmed İstan- geçen Habeşistan’daki Hıristiyan Krala alimdi aynı zamanda. Portekizliler İbn bul’u fethederek cevap verecek ve Batı ulaşmayı denedi de. Ona ulaşırsa güç- Macid’in dizinin dibine oturup Hind Avrupa Hıristiyanlığının atağına Doğu lerini birleştirip Memlukleri ortadan Okyanusu’nu nasıl aşacaklarını ve Kali- kut limanına nasıl varacaklarını öğren- diler. Böylece yalnız Hind’in baharatı değil, altınları, fildişleri ve köleleri de oluk oluk Portekiz sarayının hazine da- iresine akacaktı. Portekizliler ilk iş olarak Hind Okya- nusu kıyılarında koloniler oluşturmaya giriştiler ama karşılarına bölgenin en etkin gücü olan Memluk Devleti çıktı. Kendilerini engelleyen bu gücü nasıl alt edeceklerdi? İlk darbeyi 1500 yılında Kalikut li- manında bekleyen 10 Memluk gemisi- ni suçsuz sebepsiz batırarak vurdular. Ertesi yıl da Portekiz Kralı bir emirna- me yayınlayarak Arapların artık Hind baharatı ticareti yapmalarına izin ve- rilmeyeceğini duyurdu. 1502 yılında ise Müslüman tüccarların hamisi olan Kalikut Kralına savaş açtı. Nihayet er- tesi yıl bu defa hedef, içinde Cidde li- manının da bulunduğu Kızıldeniz’di. 2015 ARALIK / DERİN TARİH 53

Bundan böyle buraya girecek gemiler lanacak ve Halifeliği de himayesinde olsa kazandığı zaferin sevinci kursakla- Portekizlilerden izin alacaktır. bulunduran Memluk Sultanı Kansu rında kalacak ve Şubat 1509’da bu sefer Gavrî’ye başvurup meseleye bir hal ça- Almeida zafer kazanacak, Memluk do- Kızıldeniz boğazı ablukası o kadar resi bulmasını isteyeceklerdi. Ne var ki, nanması Diu’da ağır bir darbe yiyecekti etkili olmuştu ki, eskiden ticaret gemi- Memluklerin durumu pek iç açıcı gö- (M. Yakup Mughul, Kanuni Devri, Ank. 1987, lerinin vızır vızır işlediği ve Mısır’a ba- rünmüyordu. Ekonomileri kötüye gidi- s. 40-42). harat taşıdığı denize dışarıdan girilmez yordu. Portekiz onları fena vurmuştu. olmuş, bırakın ticareti, para kazanma- İstanbul’u Küçük Kıyamet (Kıya- yı, kendi baharatlarını bile ordan bur- Memluklerin gücü yetmiyor met-i Suğra) denilen deprem sarsarken dan temin edebilmişlerdi Mısırlılar. Diu ve Gücerat’ı işgal eden ve burada Memluklar gerçi iyi niyetle müca- bir üs kuran Portekizli komutan Alme- Bu böyle olmayacaktı. Gücerat Sul- dele ediyorlardı ama tehlikeyi berta- ida, Memluk filosunu göstere göstere tanı, Aden Emiri ve Mekke Şerifi top- mağlup ediyordu. Zaten iki yıl önce raf edemiyorlardı. Güney Arabistan kıyılarındaki Sokot- 1508 yılında Mem- ra kalesini zaptetmiş, 1505 yılında ise luk amirali Emir Mekke’nin burnunun dibindeki Cid- Hüseyin’in Porte- de’ye hücum etmişti. kizli Almeida’nın kuvvetleri karşısın- Portekiz kıskacı, Yavuz Sultan Se- da Çaul’da zor da lim’in iktidarın kabzasına pençesini uzatacağı günlerin arifesinde giderek » Yavuz’un Doğu Seferi sırasında kaplan avını tasvir eden bir minyatür. daralıyor, Hind Okyanusu’na giren ve yerleşen Portekizliler bu defa İslamın kalbine doğru adım adım ilerliyorlardı. İslam âleminin gözü, kulağı kutsal bel- delerin hakimi Memluklerdeydi ama onun bu saldırıları püskürtecek me- cali kalmamıştı. Cidde resmen açık bir liman gibi sık sık hücuma uğruyor ve Almei- da’nın daha da korkunç bir planı ortaya çıkıyordu: Mekke-i Mükerre- me’yi ele geçirmek! Harekât gerçek- leşti. Bu hücumu Cidde Valisi Emir Hüseyin el-Kürdî adlı tecrübeli de- nizci akim bırakmasaydı durum daha vahim olabilirdi. Kürdî, Mek- ke’nin limanı olan Cidde’de yeni istihkâmlar inşa ettirmiş ve güçlü bir savunma tertibatı aldırmıştı (Mughul, age, s. 31). Öte yandan Almeida yerini 1509 yılında Affonso de Albuquerque’e bı- rakmış, deyim yerindeyse beterin be- teri gelmişti. Yeni komutan halefinden de hırslıydı ve korkunç planlara imza atmayı dinî ve ekonomik bir görev ola- rak üstlenmişti. Kudüs’ün kurtarılması ve Doğudaki Hıristiyan Krala ulaşılma- sı için tabiatıyla paraya ihtiyaç vardı. O para da işte buradaydı. Din ve para iç içe geçmişti nazarında. Nitekim kısa sürede Goa’yı ele ge- 54 DERİN TARİH / 2015 ARALIK

Dosya » Mescid-i Nebevi (solda) ve Kabe’yi (sağda) tasvir eden minyatürler. çirmiş ve Portekiz’in doğudaki başken- lacak ve Yavuz Sultan Selim Mısır sefe- ferlerinin asıl amacı, bizzat kendisinin ti yapmıştı bile. Anadolu’da Şahkulu rine çıkmadan beş ay kadar önce haya- de seyir defterine kaydettiği gibi, başta isyanının çıktığı sıralarda Endonezya ta veda edecekti ama hem kendinden Kudüs olmak üzere Kutsal Topraklar’ın kıyılarına açılmış, Malakka’yı zaptet- önceki, hem de sonraki Portekizlilerin Müslümanların elinden kurtarılması miş, baharat ticaretinin merkezine el İslamı bölgede saf dışı etme çabaları yönündeki kadim Yahudi-Haçlı tutku- koymuştu. Ömrünün son yılında ise göz önüne alındığında bu tehdidin bo- sunun devamıydı. Amacına ulaşırsa Basra Körfezi’ndeki Hürmüz adasını yutları küçümsenecek gibi değildi. Doğu’nun zenginlikleri Avrupa’ya, Batı zaptedecekti. Hıristiyan dünyasına altın nehirleri Kudüs, ey Kudüs halinde akacak ve keşfedilen toprak- Albuquerque Aden’i alamamışsa da lardan elde edilecek gemiler dolusu Hind Okyanusu’nu adeta bir Portekiz Nitekim Albuquerque’in ölmeden altınla yeni Haçlı kuvvetleri tertip olu- Denizi’ne çevirmeyi başarmıştı işte. kısa bir süre önce gerçekleştirdiği ba- narak Müslüman diyarlarına doğru bir Koca deniz Müslüman gemilerinin tra- şarısız Cidde çıkarmasının yankıları intikam seferine çıkılacaktı. fiğine göz göre göre kapanmıştı. “Eğer bir yandan Lizbon’da, öbür yandan da Malakka’dan yapılan baharat ticaretini Topkapı Sarayı’nda farklı seslerle yan- Bu arada Avrupa’da bazı efsaneler Memluklerin elinden koparabilirsek kılanacaktır. türemişti. Güya Müslümanların bu- Kahire ve Mekke de harap olacaktır”. lunduğu bölgelerin de ötesinde, Habe- Lizbon’daki Krala böyle yazıyordu. Velhasıl ticaret, sömürü ve din el ele şistan’da güçlü bir Hıristiyan Kral ya- yeni bir dünya inşa ediyordu. şarmış, adı da “Doğu’nun Kralı” Rahip Şimdi hedefinde Mekke vardı. John (veya James) imiş. Albuquerque’in Kızıldeniz’den Mek- Amerika’yı keşfettiği söylenen Kris- ke’ye ulaşmak ve onu ele geçirdikten tof Kolomb’un (kendisi bunu hiçbir İşte bilim tarihi yazarlarına göre, sonra Kudüs ile takas yapmak gibi ak- zaman bilemedi) batıya giderek doğu- coğrafî keşiflerin arkasında yatan te- lın sınırlarını zorlayan büyük tasarıları ya ulaşmak amacıyla yola çıktığı ve Çi- mel güdülerden biri, Doğu’da yaşadığı çok daha çarpıcı bir tasarıyla birleşince pangu’yu (Japonya) bulmayı beklerken zannedilen ama ismi olup da cismi bir Müslümanlar açısından tam bir dehşet tesadüfen Küba civarına çıktığı sık sık türlü bulunamayan(!) bu güçlü Hıristi- tablosuna dönüşecek gibiydi: Mekke ve tekrarlanır da, seyahatinin asıl saiki ne- yan Kralı bulmak, kendisiyle temasa Medine’yi ele geçirmek ve Peygamber dense telaffuz edilmez. geçtikten sonra ondan gücünü Batı’da- Efendimiz’in (sav) nâşını Avrupa’ya ki Hıristiyanlarla birleştirmesini iste- kaçırmak! Gerçi hevesi kursağında ka- Alman iktisat tarihçisi Werner Som- mek, böylece Müslümanlara asırlardan bart’ın iddialarına bakılırsa Yahudi fi- beri bir türlü verilemeyen ağızlarının nansmanıyla yola çıkan Kolomb’un se- payını vermek, kutsal mekanları kur- tarmakmış. Palmira Brummett’e ba- kılırsa Müslümanlara ‘cihad’ açan, en acısı da İranlı düşünür Ali Şeriati’nin dediği gibi “Osmanlı’yı arkadan han- çerleyen” Şah İsmail’in nicedir hayalini kurdukları ‘Hıristiyan Kral’ olup olma- dığından şüphelenmiş ve kendisine bü- yük ümitler bağlamışlar. Böyle bir hurafeyi bizim tarihimiz adına anlatsak memleketimizin gü- 2015 ARALIK / DERİN TARİH 55

» Hedefi büyüttüler masumane kılıklı soru, gerçekte Os- gemicileri Hind Okyanusu’nun engin manlı’nın Müslüman kanı döktüğün- sularına göz dikmişlerdi. Vasco da 1509’da Hindistan Umumi Valiliğine atanan den bahisle ne kadar İslamî bir devlet Gama, Kolomb gibi ‘Hindistan’a gidiyo- Affonso de Albuquerque Portekiz’in siyasî olduğunu sorgulamaya yönelik bir tu- rum’ diye yanılıp da Amerika kıtasına hedeflerini büyüttü. Önceleri ufak adalarda zağı gizler. Onun için dikkatli olunmalı. çıkmamış, gerçek Hindistan’ı keşfet- söz sahibi olan Portekiz bu tarihten sonra mişti. Tabii Katolik Portekiz’in ricâl-i Hürmüz Adası, Malakka, Goa limanı ve Gerçekten de Yavuz’un 1516 yılında devleti, durumdan vazife çıkartarak bu Yemen’in Aden limanına göz dikecekti. Suriye-Mısır seferine çıkmasının arka- ‘randımanlı’ keşiften, Hıristiyan dünya- sında hangi acil ve adil gerekçe yatıyor- sının ‘kâfir Müslümanlar’ karşısındaki zide münevverleri anında lafın üzerine du? Bu soruyu cevaplamak önemli. liderlik rolünün kendisine düştüğü çullanır ve ‘Zaten bu örümcekli kafa yü- hükmüne varmış, Güneydoğu Asya zünden geri kalmadık mı?’ teranesine Düz bakarsanız tarih size sırlarını denizlerinde,Portekizlilerin hem ‘yam- yeni bir nota daha eklemenin zevkiyle açmakta epeyce cimri davranır. Onun yam’ (heathen), hem de ticarî rakipleri sarhoş olurlardı. Lakin aynı hurafeler mahremiyetine agâh olabilmek için olarak gördükleri Müslümanlara karşı Avrupa’da ortaya çıkınca ya görmezden mutlaka biraz girintili çıkıntılı bakışla- yeni bir Haçlı seferinin bayraktarı ve gelinir ya da ört bas edilir, ilerlemenin ra ihtiyacınız vardır. Baltaya değil, tes- imalatçısı olmuşlardı. kıblesi olarak kabul ettikleri ve gerçek- tereye ihtiyacınız var tabir caizse. te muhayyilelerinde kurguladıkları Av- Almeida’nın ölümü üzerine 1509 yı- rupalılığa kat’iyen leke sürülmez. Burada bir yandan Memluklerin lında Affonso de Albuquerque’in “Hin- üzerine neden sefer açıldığını anlama- distan Umumi Valisi” olarak atandığını Yavuz Mısır’a neden yürüdü? ya çalışırken, öbür yandan geçmişteki söylemiştik. Önce Hindistan kıyıların- olayların karmaşıklıkta bugünküleri da ve Endonezya’da ele geçirdikleri tek Yavuz Sultan Selim neden Sünni bir aratmayacağını da görmüş olacağız. tük adalarla idare eden Portekizliler, devlet olan Memluklere savaş açıp Müs- sonradan işi büyütüp bölgenin tama- lüman kanı dökülmesine sebep oldu? Biz soralım o zaman: 1516 yılında mına el koymanın hesabını kitabını Bu soru konferans veya tv program- “Ortadoğu”da neler olup bitiyordu? yapmaya koyulurlar. Özellikle yaman larında o kadar sık sorulur ki, cevabı bir denizci olan Albuquerque’in yırtıcı sorunun şiddetinden gizlenmiş gibidir. Aslında neler olmuyordu ki? Hiç he- stratejisi bölgenin canlı deniz ticareti- sapta olmayan ecnebi bir aktör girmişti nin tamamına el koymayı hedefliyor- Soranlar haklı mı haklı. Ancak bu denkleme çünkü. Portekiz, Avrupa’nın du. yeni ileri karakolu olarak Hint Okyanu- su’ndadır ve Kızıldeniz’e de usul usul Kendisine bu bölgede üç can alıcı sokulma denemeleri yapmaktadır. stratejik hedef belirlemiştir: 1) Basra Körfezi’nin girişinde bulunan ve körfe- Yukarıda gördük, 15. yüzyılın son- zi kontrolünde tutmak açısından anah- larından itibaren Portekiz diyarının tar öneme sahip olan Hürmüz adası. 2) Bugün Singapur civarında bulunan ve ‘Şark’ın en zengin şehri’ diye şöhreti ufukları tutmuş olan Malakka idi ki, Baharat Adaları’ndan gelen ticaret yolu bu limandan geçiyordu. 3) Stratejik bir üs olarak Goa limanı. Nitekim Goa limanına 20 gemi ve bin kadar askerle saldırmış ve şehir 1510 yılında düştüğünde Portekiz As- ya’sının tacındaki yeni inci olmuştu. Ertesi yıl da Malakka düşecekti. En stra- tejik üslerden biri olan Hürmüz adası ise düşmek için 1515 yılını bekleyecek- ti (Adel Allouche, Osmanlı Safevi İlişkileri, Anka: 2001, s. 134). Hindistan Umumi Valisi Albuqu- erque’in bir başka hedefi de, Kızılde- 56 DERİN TARİH / 2015 ARALIK

» Mücadele zamanı Portekiz’in siyasî emellerine Osmanlı Sultanı Yavuz’un stratejik değişimleri iyi okuyabilen vizyonu karşı koyacaktı. Yavuz’un planı netti. Portekiz’in hamlelerine sessiz kalınmayacak, mutlaka mücadele edilecekti. Savaşa giden donanmaları tasvir eden bir minyatür (Şehname-i Nadirî). niz’in girişini tutan ve büyük için çıkarma girişimlerinde bulunmak- muharebelerdeki gemi kayıplarından bir stratejik önemi haiz bulu- tadırlar. dolayıdır ki, yeni donanma yapama- nan Yemen’in Aden limanıy- mış, Osmanlılardan yardım istemişler- dı. Gelin görün ki, Portekizliler Memlukler herşeye rağmen diren- di. Osmanlılar iki parti halinde gemi Aden’e saldırdığında karşılarında Ana- mektedirler ama ne çare ki, deniz yapımında kullanılacak kereste vs. dolu’dan giden ve Rumi (Rumes) deni- kuvvetleri Portekiz’in Atlantik’i aşıp malzeme yollamış, bir de Selman Reis, len gönüllüleri bulacak, pişman ve ye- gelmeyi başarmış yüksek bordalı gemi- II. Bayezid tarafından Memluk Devle- nik bir şekilde geri döneceklerdi. leri ve ateşli silahları karşısında yeter- ti’nin hizmetinde çalışması için hu- siz kalmaktadır. Zaten bu yetersizlik ve Öte yandan Portekiz’in deniz aşırı topraklara yayılması, ticaretinin da- marları büyük ölçüde bu bölgeye bağ- lı bulunan “Ortadoğu” ekonomisinde tehlike çanlarını çaldırmaya yetmiştir. Çünkü o zamana kadar Akdeniz ülke- leri ile Avrupa’nın baharat ihtiyacını karşılayan Kızıldeniz ticaret yolu da Portekizli mütecavizlerin saldırganlığı- na açılmış bulunuyordu. Velhasıl 16. yüzyılın hemen başla- rında hâlâ İslam dünyasının en güçlü devleti olduğu görüntüsü veren Mem- luklerin can damarlarından biri daha kesilmek üzeredir. Öte yandan Yavuz Sultan Selim’in keskin kulaklarının bu büyük jeo-stra- tejik sarsıntıyı duymaması mümkün müdür? Osmanlı Hint Okyanusu’nda Devrin Arap kaynakları 1507 yılının Arap tarihinin “en karanlık yılı” oldu- ğunda ağız birliği etmiş gibidirler. Bu yıl itibariyle Portekiz gemileri Kızılde- niz’e kadar selamsız sabahsız girebil- mekte, Basra Körfezi’nin ağzında bulu- nan Hürmüz adasını keyiflerince işgal edebilmekte ve Aden’i ele geçirmek 2015 ARALIK / DERİN TARİH 57

susi olarak görevlendirilmiştir. (Yavuz, ve yardıma devam etmek şarttır. Ni- limanlarında Portekiz kuvvetlerine Selman Reis’i Mısır’da bulacaktır.) tekim ertesi yıl yine yola çıkan gemi- karşı yerel bir direnişi örgütlüyor, yöre ler Kahire’ye daha geniş kapsamlı bir halkına yeni savaş teknik ve taktikle- Anlayacağınız, Osmanlılar komşu yardım paketi götürmekte ve paketin rini öğretiyor, eldeki ateşli silahların Müslüman devletlere, küffara mağlup üzerinde “Gönderen: Osmanlı” diye bir etkinliğini artırıyor ve Akdeniz’deki olmamaları için gemi yapım malzeme- yazı okunmaktadır (Nicolas Vatin, Rodos savaşlardan kazandıkları tecrübeyi bu leri ve araçları yanında deniz komutanı Şövalyeleri ve Osmanlılar, Tarih Vakfı: 2004, kaynayan coğrafyada dindaşlarıyla cö- bile ihraç etmişlerdir! Maksat, küffar s. 304-5). mertçe paylaşıyorlardı. ayak basmasındı İslamın kutsal toprak- larına! Bu kâfiydi. Velhasıl Kızıldeniz’deki Hıristiyan Amiral Albuquerque ise 1 Nisan tehdidi gerçekten de korkutucu boyut- 1512 tarihinde yazdığı mektupta dü- Portekizlilerle tek başlarına başa çı- lara ulaşmış durumdadır. Portekiz’in şüncelerini Portekiz Kralına ifade eder- kamayacaklarını anlayan Memlukler, Hind Okyanusu’ndaki kuvvetlerinin ken, “Kızıldeniz’e gidip de bu halkı Osmanlılardan topçuluk ve gemicilik reisi Albuquerque’in gözü dönmüş, ge- Rumî denilen yaratıkların var olmadı- alanlarında yardım istemekte bulurlar milerinin burnunu bu defa Kızıldeniz’e ğına inandırmadıkça” der ve sözlerine çareyi. Bunun üzerine Sultan II. Baye- çevirmiştir. şöyle devam eder, “Majestelerinin teba- zid, 22 Ağustos 1510 tarihinde İskende- sı için bu bölgelerde ne güven, ne de run limanından Memluk donanmasına Şeytanî plan barış olabileceğini saygıyla bildiririm”. ait gemilerle Kahire’ye, 30 gemi yapımı- na yetecek kadar kereste, demir, silah Portekiz’in Hindistan Umumi Vali- Albuquerque’in niyeti, gerçekten ve inşa malzemeleri yollar. Ancak bu si’nin hedefi, bu defa “Rumî”lerin kö- de ciddi ve –tabii bizim için– kötüydü. malzemeleri taşıyan gemi yoldayken, künü kazımaktır. Tabii ancak “Rumî”- Hemşehrisi Kolomb’un Amerika’daki Tapınakçıların varisi sayabileceğimiz nin gönüllü Osmanlı levendi anlamına Haçlı rolünü Hind Okyanusunda inatla Rodos Şövalyelerinin saldırısına uğrar; geldiğini biliyorsak onu neyin bu kadar ve hırsla sürdüren Albuquerque, Müs- çok geçmeden korsan şövalyelerin Os- ürküttüğünü anlayabilirsiniz. lümanları Kutsal Topraklar’dan silip sü- manlı gemisini ve taşıdığı malzemeleri pürmek için sinsice bir plan hazırlamış ele geçirdikleri haber gelir. Anadolu’nun çeşitli bölgelerinden ve Portekiz Kralı’na yazdığı aynı mek- (Karaman’dan, Sivas’tan, Kayseri’den tupta bu niyetini açıkça ilan etmişti. Şu Ne var ki, İslam dünyasının kalbine vs.) gönüllü olarak bu uzak diyarlara bir Müslümanın tüylerini diken diken yönelmiş bir tehdit olan Portekiz mız- savaşmak için gönderilen “Rûmîler”, etmemesi imkânsız olan ‘şeytanî mad- rağını püskürtebilmek için yılmamak yani Osmanlı levendleri, Cidde ve Aden 58 DERİN TARİH / 2015 ARALIK

Dosya deleri’ zikrediyordu mektubunda: rekâta girişmeye hazırlanmaktaydı. » Müslüman denizindeki pençeler 1) Hindistan’daki Portekiz sömürge- Tebriz ile Goa arasında elçiler gelip Albuquerque’nin 25 Eylül 1507’de Hürmüz’deki lerini muhafaza ve tahkim etmek için gidiyor ve Şah İsmail ile Kral Manoel, mücadelesini tasvir eden bir çizim. Diu ve Goa’yı ele geçirmek (buralar bir- Osmanlı’ya karşı karadan ve denizden kaç defa el değiştirmişti, kesin hakimi- ortak bir harekâta girişmenin pazarlı- olarak olumlu bir imaja sahipti. yet kurmaktan söz ediyor), ğını yürütüyorlardı (Portekiz-Safevi müza- Allah’tan Osmanlı tahtında bütün 2) Basra deniz yollarına hakim ola- kereleri ve ittifak niyetleri için bkz. Palmira bu jeo-stratejik değişimi ve kapalı ka- bilmek için Hürmüz’ü elde tutmak, pılar ardındaki sinsi planları bir radar Brummett, Ottoman Seapower and Levanti- gibi okuyabilen vizyoner bir padişah, 3) Kızıldeniz’de hakimiyet kurmak ne Diplomacy in the Age of Discovery, SUNY Yavuz Sultan Selim oturuyordu. Yavuz, için Aden’i zaptetmek, dergimizin Bizden Size yazısında be- Press, 1994, s. 44 vd.) lirtildiği gibi rüyasında verilen işaretle 4) Nil nehrinin yanında paralel ka- Mukaddes Topraklara davet edilmiş nal kazdırıp (dağı delecekti) nehrin “Yavuz geliyor Yavuz” veya kendi deyişiyle, bu işe memur yatağını değiştirmek suretiyle Mem- edilmişti. luklerin hayat kaynağı olan Mısır’ın Anlaşır da başarılı olurlarsa bu ortak kuraklıktan kırılmasını sağlamak, en harekât sonucunda Mekke ve Medi- Kararını verdi: Bu iş böyle olmaya- önemlisi de, ne’nin Portekiz kuvvetlerinin ve onun- cak, ‘küffar’ın edip eyleyecekleri uzak- la işbirliği yapan Safevîlerin eline geç- tan seyredilmeyecek, yapanların yanı- 5) Kudüs’teki kutsal mabedlerini mesi İslam âleminin şerefini ayaklar na kâr kalmayacak ve mutlaka kötü ziyaretlerinde Müslümanların vergi altına düşürecek, Müslümanları dostun gidişata müdahale edilecekti. Görev almaları karşısında intikam için Hz. da, düşmanın da yüzüne bakamaz hale bildi bunu. Muhammed’in mezarını Hıristiyan getirecekti. Hatta Portekiz Elçisi Mi- topraklarına kaçırmak”. (F. C. Danvers, guel Ferriera, Şah İsmail’in kendisine Öte yandan Portekizli amiralin The Portuguese in India, Cilt: I, Londra 1894, Osmanlı Sultanının ve Kâbe’nin im- korktuğu çok geçmeden kendi başı- hasını teklif ettiğini dahi yazmaktadır s. 271; ayrıca bkz. Muhammed Yakub Mug- (Mughul, s. 64). Bu doğru mu değli mi bilinmez ama Brummett’in bir maka- hul, Kanunî Devri, Ank. 1987, s. 52.) lesinde ortaya koyduğu gibi Şah İsmail Albuquerque aynı zamanda Safevi Avrupa’- kamuoyunda İslam dünyasını çökertecek beklenen ‘Hıristiyan Kral’ Devleti’nin başındaki Şah İsmail’le de anlaşarak Memluk Devleti’ni ortadan kaldırmak için geniş kapsamlı bir ha- 2015 ARALIK / DERİN TARİH 59

» Ve plan devrede! Hindistan Genel Valisi Albuquerque, Portekiz Kralı Don Manoel’e yazdığı mektupta Peygamberimizin naşını (the body of Mohammad) kaçırmayı planladığını yazmıştı. (Kaynak: F. C. Danvers, The Portuguese in India, cilt I, London 1894.) Öte yandan Goa’yı ele geçirmek uzun döneme yaydığı planlarının ilkiydi. 1510’da bu emeline nail olacaktı. 1750 yılına ait bir Goa haritası (karşı sayfa). na gelecek, Albuquerque’in “yaratık” kendisine niye geldiğini sormuş, Al- rimiz Mekke ve Medine tehlikeyi şim- diye dalga geçtiği Rumîler onun heve- buquerque de “Türkleri aramak” ve dilik atlatmış oldu. Lakin tehdit hala sini kursağında bırakacaklardı. mektupta belirttiği gibi Cidde’ye git- devam ediyordu. mek için yola çıktığını söylemişti. Albuquerque ise korkunç planını Yeni Ebrehe mi? hayata geçirmek üzere 1513 yılında Türkler, yani Osmanlı’nın Mem- büyük ümitlerle çıktığı seferden eli luklere gönderdiği gönüllüler, Selman Kurdun dişine kan değmiştir bir boş dönecek, kuvvetleri püskürtülün- Reis ve Rumîleriydi onu korkutan. Ebu kere. Ve öyle çabuk pes edecek adam- ce geri çekilecektir. Başarmış olsay- Mahrame ve diğer Arap kaynakları Al- lardan değildir Portekizli Amiral. dı, Allah korusun, Mekke ve Medine buquerque’in “Rumî donanmasını”, dahil İslam aleminin kalbi Hıristiyan yani Osmanlı’nın Memluklere yaptığı 20 Ekim 1514 tarihinde Kral Don çizmelerine 1918’den çok evvel teslim yardımla inşa edilen gemileri fellik fel- Manoel’e yazdığı mektupta Aden’in olmuş olacaktı. Zaten başarısız da olsa lik aradığını söylerler. Belki de endişesi işgali için 4-5 bin askere ihtiyacı oldu- bu sefer sırasında Cidde dahil harap daha büyüktü: Yoksa Kızıldeniz’e Rum ğunu söylemekte, bölge hakkında bil- olmamış liman kalmamış gibiydi Kızıl- Raca dedikleri Büyük Türk, yani Sultan gi vermekte ve Cidde’ye yakın Fersan deniz’de. Selim mi gelmişti? Adası gibi birkaç üsleri bulunduğun- dan bahisle zamanında hareket edilirse İşin garibi, bu korkunç sefer esna- Neyse ki Aden direndi ve düşmedi Cidde, Mekke ve Süveyş’in ele geçiril- sında Aden limanına çıktığında vali ve Haremeyn dediğimiz iki kutsal şeh- mesinin iyi olacağı aklını vermektedir. Acar Portekizli komutan mektubun- da 400 kadar Portekizli süvarinin Cidde yakınlarına inmek üzere birkaç tafa- ri’ye (tekneye) binmeleri, Cidde’yi ele geçirmeleri, sonra bir günlük uzaklıkta bulunan Mekke’ye ilerleyip şehri yakıp “kül haline getirmeleri” (Kabe’yi de tabii) ve Mukaddes Emanetleri soyup soğana çevirmeleri, nihayet Medine’de bulunan Hz. Muhammed’in (sav) naşını Avrupa’ya kaçırmayı ve onu Kudüs’te Makam-ı Mukaddese’nin kendilerine verilmesi için rehin olarak Avrupa top- raklarında tutmayı amaçladığını söyle- mekte ve şunu eklemektedir: Bunları başarmak benim için çocuk oyuncağı. Bu korkunç plan bir bakıma ne- 60 DERİN TARİH / 2015 ARALIK

Dosya redeyse bin sene önce Habeşistanlı gelince alarma geçerek kuvvetini bu memur edildiğini düşünmüştür. Ebrehe’nin Kâbe’yi yıkma projesini topraklara sevkedecekti. Albuquerque İkindi gölgesi gibi ömrü kısa fakat çok andırmaktadır. Ebrehe ticaretin ise Yavuz henüz sefere çıkmadan önce. tatlı kârlarının Yemen’e akması için 16 Aralık 1515’te projesini gerçekleşti- gölgesi uzun olan Yavuz’un eğri kılıcı, Kâbe’nin yıkılmasını zorunlu görüyor- remeden hayata veda edecekti. çok geçmeden önce Suriye’ye, ardın- du, Albuquerque ise Mekke’nin yerle dan Kızıldeniz’e yönelecek ve Süveyş bir edilmesinden sonra Efendimiz’in İşte Yavuz Sultan Selim Memlukler Tersanesini kurarak burada inşa olu- (sas) nâşına dikmiştir gözünü. Onu üzerine yapacağı sefere, Mekke-Medi- nan gemilerle Hint Okyanusu’nda Por- Müslümanlara karşı bir rehine gibi kul- ne yıkım projelerinin havada uçuştuğu tekiz gemileri arasındaki büyük kova- lanacak ve İslam âleminin elini kolunu netameli bir ortamda karar vermiş ve lamacayı başlatacaktır. Nitekim daha bu paha biçilmez kozla bağlayacaktır. İslamın kalbini korumak için sefere Kahire’deyken Albuquerque’in halefi Ondan sonra artık istediği gibi at oyna- çıkmıştı. Nitekim bu seferin niye açıldı- Lopo Soares’in Cidde limanındaki Os- tabilecektir Hind Okyanusu’nda. ğını Bizden Size’de aktardığımız Hasan manlı gemilerine saldırdığını ve Os- Can’ın rüya kıssası gayet güzel açıkla- manlı’nın gönderip bu sularda staj yap- Kararlıydı Albuquerque. Şah İsmail yacaktır. tırdığı Selman Reis’in karşı hücumuyla dahil bölgenin bey ve şahlarıyla ittifak dört gemi kaybederek geri çekildiğini kurmaya çalışması bundandı. Mem- Sadece 29 ayda yaptıklarıyla dünya öğreniyoruz. Okyanusta oyun yeni baş- luklerin elindeki kutsal toprakların tarihinin akışını değiştirmiş olan cihan- lıyordu. ele geçirilmesi ise en büyük hedefiydi. gir Yavuz Sultan Selim tarihin kurucu Sadece ticaret gemilerine değil, Hacı- aktörlerinden biridir ve hatta yalnız Brummett’in deyişiyle Osmanlı ları taşıyan gemilere de saldırıyor ve Osmanlı ve siyaset penceresinden gö- “yüzen fili” artık Okyanuslarda da söz Umman Denizi’nde gemilerini tahrip rülmeyecek kadar büyük bir portredir. sahibi olduğunu cümle âleme göster- etmek suretiyle Cidde limanına gitme- mektedir. 400 yıl sürecek yeni bir sayfa lerine mani oluyordu (Mughul, age, s. 29). Unutmayalım ki Osmanlı istihbara- açılmaktadır İslamın kalbinde. tının en canlı olduğu dönemlerden biri Ne var ki, bu çağın Ebrehe’si ve Yavuz’un saltanat yıllarına rastlar. Nite- Mustafa Armağan takipçilerinin karşısına bu kez o çok kim casusları vasıtasıyla Portekizlilerin Araştırmacı - Yazar ürktüğü Yavuz çıkacak ve Memluklerin bu sinsi projesinden haberdar olmuş bölgeyi koruyamayacakları açık hale ve kutsal beldeleri koruma görevinin kendisine düştüğünü anlamış, bu işe 2015 ARALIK / DERİN TARİH 61

MEHMED AKİF’İN MİLLETVEKİLLİĞİ NASIL ENGELLENDİ? Mehmed Akif’in 1923’te yapılan 2. Meclis seçimlerine de aday olduğu pek bilinmez. Peşindeki hafiyelere, bir maaşının olmamasına ve belki de kazanamayacağını bilmesine rağmen böyle bir girişimde bulunması, mücadele azminin devam ettiğine işarettir. 62 DERİN TARİH / 2015 ARALIK

Deşifre TAHSİN YILDIRIM te yabancı değildi. Siyasî vazifelerle emsâli birkaç kişiden başka cesaret- Berlin, Medine ve Necid’e gitmişti. Bu le konuşacak kimse çıkmamıştı. Ben [email protected] vazifeleri alması onun politik ve men- ulemâmızın bu mu’tâdî sessizliğine illî Mücadele’nin za- faatçi kaygılardan ziyade devlet-mil- tahammül edemediğim için, Üstâd’ın ferle sonuçlanmasının let-ümmet kaygısı taşımasındandı. huzurunda da aynı heyecanla konuş- ardından ortaya çıkan tum. Başını önüne eğip, sol elinin yum- siyasî atmosfer bazı İlk meclisin zabıt katiplerinden, ta- ruğunu sağ avucuna aldıktan sonra: siyasî teşekküllerin de oluşmasına lebesi Mahir İz’e ikazı, siyasete bakışı- ‘İşte adam onlar Avni Beyler, Selâhad- imkân tanımıştı. Bu gruplar hem fikir- nı ve 2. Meclis’e giden süreçteki havayı din Beyler... Bize şeytân-ı ahres derler’ lerini yayarak taban bulmak, hem de göstermesi bakımından önemlidir. Ma- yeni oluşan Meclis’in (devletin) siyasî hir İz dönemin baskıcı yapısını hatıra- dedi (Muallim Mâhir İz, Üstadım Meh- ve idarî mekanizmasında yer alarak larında şöyle nakleder: med Akif, Haz.: M. Ertuğrul Düzdağ, söz sahibi olmak düşüncesindeydiler. Bu saikle hareket edenlerden biri de “Hayatımda ilk taşıdığım tabut da İst., 2014, s. 79- 80). “İstiklâl Şairimiz” Mehmed Akif’tir. mübârek şehit merhum Ali Şükrü Bey’inki idi. Umulmayan büyük bir ka- “Kız gibi bir meclis yapmak” Hakkında yazılan pek çok eserde, labalıkla cenaze teşyi’ edildi. O akşam belki de süreli yayınları taramamak- eve döndüğüm zaman büyük bir tees- Seçimlerin yenilenmesini isteyen tan kaynaklanan ihmal sonucu onun sür içinde aşağıdaki mersiyeyi yazdım: önerge 1 Nisan 1923’te Aydın Millet- 1. Meclis sonrası siyasetten elini eteği- ‘Şehîd-i Millet Ali Şükrü Bey’in Rûh-i vekili Esat Bey ve 120 arkadaşı tara- ni çektiği kaydedilir. Ancak bugün bu Mübecceline…’ Sabahleyin erkenden fından verilmişti. Takrir 320 numara bilginin doğru olmadığını söyleyebili- Tâceddin Dergâhı’na gidip mersiyemi ile İntihab-ı Mebusan Kanunu olarak yoruz. Mehmed Akif Bey’e gösterdim. Mer- imza sahiplerinin alkışları arasında hum fazîletkâr üstadım Akif Bey şiiri kabul edilecekti. Yine aynı gün Meclis 1. Meclis’teki milletvekilliği sona er- sessizce okudu ve durdu, düşündü. Başkanı Mustafa Kemal Paşa meclisin dikten sonra Fatin Hoca’nın, “Bundan seçim kararı aldığını hükümete bildi- sonra ne yapacaksın?” sorusuna, “Her Ben Tanyeri [Tan] gazetesinde neşrini rerek derhal çalışmalara başlanmasını hâlde siyaset değil” cevabını veren Akif istemiştir (“Meclis Kararının Hüküme- buna rağmen ikinci seçimde aday ola- istemiştim; Akif Bey, ‘Şimdilik dursun’ dedi. Emrine ittibâ ettim” (Muallim te Tebliği”, Anadolu’da Yeni Gün, 2 Ni- caktı (Emin Erişirgil, İslâmcı Bir Şairin Romanı, İst., 1986, s. 133). Çünkü dö- Mâhir İz, Üstadım Mehmed Akif, Haz.: san 1923). Birinci ve İkinci Grup arasında tar- nemin bütün aydınları gibi o da çöküş M. Ertuğrul Düzdağ, İst., 2014, s. 101). şartlarının yol açtığı acıları yüreğinde Âlimlerin suskunluğundan şikayet tışmalardan bazıları İstiklâl Mahke- hissetmiş, çıkış yolları aramıştı. meleri, içkinin yasaklanması ve Lozan eden Akif, olağanüstü durumlarda Antlaşması konuları üzerineydi. 1. Yakın dostu Şefik Kolaylı’nın Akif’in kötülerin zulmünün değil, iyilerin Meclis’teki muhalif İkinci Grup millet- ağzından naklettiğine göre peşinde sessizliğinin insanı korkuttuğunu söy- vekillerinin bir kısmı pasifize edilmiş, hafiyeler vardı ve geçimini sağlayacak lüyordu. Bu sözlerini yine Mahir İz’in bir kısmı tasfiye edilirken bir kısmı da herhangi bir maaşı ve geliri de yok- kaleminden okuyalım: fikirlerinden caydırılmak istenmişti. tu. Buna rağman kendini feda etme Ancak ordu içinde Kâzım Karabekir pahasına 1923’te yapılan seçimlerde “Müftîler, dersiâmlar, meşâyih hep- gibi bazı paşalar özellikle Lozan gibi de “aday ve taraf” olmuş, siyaseti ve si susmuştu. İnandığını her zaman bazı konularda bir türlü ikna edilemi- toplumu dizayn etmek isteyenlere bir olduğu gibi söylemekten çekinmeyen yordu. cevap verebilmek için -belki de seçile- Erzurum Mebusu Hüseyin Avni Bey ve meyeceğini bile bile- muhalif adaylar Dönemin gazetecilerinden İsma- arasında yarışa girmişti. il Habib Sevük o günlerde Mustafa İki yüzlü siyasetçilerden dolayı Kemal’le bir röportaj için olumsuz bir anlam yüklediği siyase- 2015 ARALIK / DERİN TARİH 63

Ruyan Soydan arşivi. » Mebuslar omuz omuza Millî Mücadele’deki bazı dava » Tevhid-i Efkâr’ın 29 Haziran 1923 arkadaşlarına kırgın ve arkadaşı Ön sıradakiler (soldan sağa) Hasan Basri Çantay’ın ifadesiyle tarihli nüshasında “Şair-i azam-ı İslam Erkan-ı Harbiye reisi Emin Bey, Burdur “ıstırabât-ı maddiye içindeydi. Tek Mehmed Akif”in seçimlerde 8 oy aldığı mebusu Şair Akif Bey, 1. Ordu Kumandanı bir eve bile mâlik değildi. Hatta duyurulmuştu. Nurettin Paşa, Karesi mebusu Abdülgafur borçlanmış” bir halde İstanbul’a Efendi, Ankara mebusu Ali Fuat Paşa ve dönen Akif, ülkesi ve insanı için eli Muhalifler seçilemez Kayseri mebusu Atıf Bey. kolu bağlı durmamıştı. 1923 seçimlerinde Mustafa Kemal Çankaya’ya çıkmış; Mustafa Kemal Bazı aydınlarımız hepten ümit- Paşa, kendi grubu adına milletvekili amacının “kız gibi meclis yapmak” sizliğe düştüğü zamanlarda bile adaylarını bizzat belirlemişti. Ekim olduğunu belirtmişti. Bunun üzerine ye’se kapılmamış, kendince bir çaba 1923’te Cumhuriyet’e geçiş tartışma- “demek meclis feshediliyor?” deyince içinde olmuştu. 2. Meclis seçimleri- ları sırasında o yıl yapılan seçimleri M. Kemal’le aralarında geçen konuş- ne aday olması bunun en güçlü de- hatırlatan Velid Ebuzziya, “intihabat mayı şöyle aktarır İsmail Habib: lilidir. yapılırken mebuslar sırf dokuz umde- ye sadık kalacakları hakkında senet “Nereden biliyorsun, der gibi yüzü- Bedel ödemek pahasına mücadele- vermek suretiyle tayin edilmişlerdi” me baktı. ‘Kız gibi bir meclis yapalım den geri durmadığını, sonradan kapa- diyerek seçime giren adaylarda aranan buyurdunuz da’ dedim. O sözü ağzın- şartları açıkça yazmıştır (Velid Ebuz- dan kaçırdığına pişman olmuş gibi gö- tılan Sebilürreşad dergisini ve Said Ha- ziya, “Cumhuriyet Bahsi de Nereden rünen bir tavırla dedi ki: ‘Hayır, mec- lis fesh olunmuyor, olunamaz. Yalnız lim Paşa’nın devrin anlayışına reddiye Çıktı?”, Tevhid-i Ef kâr, 25 Eylül 1923, kendi kendine tecdid-i intihaba karar sayılabilecek eserlerini yayınlaması da verecek!’ ve arkasından tembih etti: açıkça göstermektedir. O dönem esen s.1). ‘Şimdilik bunu kimseye söylemeyecek- pozivitist rüzgar ile dinin hayattan çı- karılmak istendiği bilinen bir hakikat. sin ha!’ (İsmail Habib Sevük, Atatürk İçin, İst., 1939, s. 274). Akif ise 1924’te yayınladığı Asım adlı 1923 seçimlerinde muhalefetin eserinde hayal ettiği ideal Müslüman merkezi neredeyse İstanbul olmuştu. Türk gençliğini ayrıntılarıyla anlatmış, İstanbul Osmanlı’nın başkenti ve Türk bu ideal gençliğe “Asım’ın nesli” adını siyasî hayatının merkezi olduğundan vermiştir. Müdafaa-i Hukuk Grubu ve Mustafa Kemal Paşa İstanbul seçimlerini kazan- Bu eser bile onun dönemin bir kı- mak adına gayret sarf etmiş, işi şansa sım elitleriyle uyuşmadığının göster- bırakmamışlardı. gesidir. O, değer yargılarımızın özünü oluşturan İslamı referans almayı ve bir kurtuluş çaresi olarak dinin hayata esas kılınmasını önermişti. Bu gayesi- ni hayata geçirmek için Meclis yolunu tercih ettiğini söyleyebiliriz. 64 DERİN TARİH / 2015 ARALIK

Deşifre PAŞALAR REVAÇTAYDI Hıfzı Veldet Velidedeoğlu bu se- Bağımsızlardan en fazla oyu alan Nured- Bu seçimde mebusların neredeyse çimleri ve milletvekili aday listele- din ve Ali İhsan Paşalardı. Bu durum kahramanlık- tamamı Birinci Grup üyeleridir. Se- rinin oluşumunu şöyle değerlen- ları sebebiyle Millî Mücadele’den yeni çıkan milletin çimde istediğini bulamayan Akif dirmiştir: muhalif de olsa asker kökenlilere saygı ve sevgisini göste- hiç kimsenin başına kakmadan, “Gerçi iki dereceli seçim ya- rir. Nureddin Paşa 100 oy, Ali İhsan Paşa da 52 oyla en çok oy makam ve maaş beklemeden sasındaki yönteme göre bütün alan muhalif adaylar oldular. Oy dökümünde dikkat çekici bir mücadelesine bağlılığını sür- illerde seçim yapılıyordu ama husus da, İstanbul’dan aday olmamalarına rağmen Mustafa dürmüştür. Asla ümitsiz değil- bu sadece işin formalite yönüy- Kemal Paşa ve İsmet Paşa’ya 1’er oyun çıkmasıdır. Bu durum di; biliyordu ki Asım’ın nesli dü. Halk Partisi tarafından gös- bu milletin namusunu şimdiye onlara oy verenlerin dikkatsizliği ile ilgili olabilir. Lütfi terilen aday mutlaka seçiliyordu. Fikri Bey 23 Mayıs 1923 tarihli Tevhid-i Efkâr gazete- O halde ‘bu adaylar halkın seçimi- sinde “İstanbul’un payitaht olarak kalması için ne sunuluyordu’ demektense mücadele edeceğini”belirterek adaylığını ilan etmişti. O da 33 oy aldı. ‘halkın onayına sunuluyordu’ tabirini sizliğine bağlayabiliriz. » Kupürde “mürteci” olarak takdim edilen kullanmak belki daha yerinde olur. Seçim sonuçlarında- Gerçi 2. Meclis’te Bursa’dan Nurettin Nurettin Paşa hakkında bir takrir verildiğini Paşa, Gümüşhane’den Zeki Bey ba- ki tutarsızlığı Mehmed öğreniyoruz. Yandaysa milletvekili ğımsız olarak seçilmişlerse de bunlar Akif’in aldığı oy sayısına adaylarıyla ilgili bir haber var. Elbette ilk tek tük olaylardı. Başka yerlerde ba- baktığımızda da görebi- dikkatimizi çeken kişi Kâzım Karabekir Paşa. ğımsız adaylar seçimi kazanamamış- liriz. 29 Haziran 1923 lardı” (H.[ıfzı] V.[eldet] Velidedeoğlu, tarihli gazetelere yan- kadar çiğnetmedi, bunan sonra da çiğ- netmeyecekti. “Atiyi karanlık görerek İlk Meclis, Millî Mücadele’de Anadolu, sıyan sonuçlar Tevhid-i azmi bırakmak” korkaklıktan başka TBMM’nin 70. Yılı, İst., 1990, s. 246). Ef kar, Vatan ve Vakit’te bir şey değildi nazarında. Seçimde büyük oranda Mustafa diğerlerine göre daha detaylı veril- Tahsin Yıldırım Kemal tarafından belirlenen isimler mişti. Araştırmacı-Yazar seçtirilmişti. Neticede 29 Haziran 1923 tarihinde oluşan Mecliste artık Lozan Bunlardan Akif’in içinde bulun- karşıtı kimse olmayacaktı. Bu durum duğu gruba yakınlık duyan ve nere- “Mustafa Kemal’in daha rahat hareket etmesini doğal olarak sağlayacaktı” deyse sözcülüğünü üstlenen Tevhid-i Ef kâr’a göre 8, Vatan ve Vakit’e göre (İsmail Habib Sevük, Atatürk İçin, İst., ise 1 oy almıştı Akif. Bizce Tevhid-i Ef kar’ın açıkladığı sonuç doğrudur. 1939, s. 274). Dönemin matbuatına yansıyan oy Çünkü o dönemin katı basın kuralları çerçevesinde İkinci Grubun aldığı oyla- dökümlerinde de tutarsızlıklar mev- rın azaltılarak yazılması mümkünken cut. Bu durumu, zaten kazanamayacak artırılarak yazılamayacağı aşikardır. olmalarından dolayı adaylara önem ve- Ama rakamlar ne olursa olsun, so- rilmemesi ya da muhabirlerin dikkat- nuç itibariyle elimizde resmî belgeler olmadığından mevcut bilgilerimizle Akif’in aldığı oylar net olarak biline- memektedir. İkinci Grup, ilk Meclis’in son gün- lerinde seçime giden süreçte güçlü bir muhalefet haline gelmişti. Ancak ortak hareket kabiliyetine sahip ola- mayan grup üyeleri seçimlere beraber girmemiş, şartların aleyhlerinde oldu- ğunu bildiklerinden, milletvekilliğine ferdi olarak başvurmuşlardı. 2015 ARALIK / DERİN TARİH 65

RUSLAR VE ERMENİLER KARŞISINDA BİR MÜCAHİD İMAM ALVARLI EFE Rus işgalinde halkı vaazlarıyla irşad etti. Ermeni- lerin katliamlarına direndi. İşgal ve yoksulluk hal- kı ümitsizliğe gark ettiğinde şiirleriyle gönülleri aydınlattı. İlmi, dili, kalemi ve silahıyla Osman- lı’nın son mücahid imamlarından birinin akıllara durgunluk veren hikâyesi. HÜSEYİN KUTLU Y orgun ve yoksul düşen rıyla zor günlerinde necip milletimi- rum’un Pasinler (Hasankale) ilçesine Türk halkı son yüzyılda zin yanında yer almış ve onlara daima bağlı Kındığı (Altınbaşak) köyünde dün- iyice belirginleşen deği- doğruyu gösteren, hakkı tavsiye eden yaya geldi. birer rehber olarak gönüllerde taht şim fikrinin idarî ve siyasî kurmuşlardır. “Efe” tabiri “Efendi” unvanının kı- saltmasıdır. Erzurum bölgesinde hâl kararlılıkla tatbike konduğu bir döne- Meşhur lakabıyla “Efe” veya “Alvar- ve kemal, ilim ve irfan sahibi insan- lı Efe Hazretleri” 1868’de, pederleri lar için hürmet ve muhabbet ifadesi mi idrak etti. Hatta bu dönemde savaş Hâce Hüseyin Efendi Hazretleri’nin olarak kullanılmaktaydı. Kendilerine “Hâce” (hoca) denilmesi ise ilim sahi- yıllarındaki zorluklardan daha fazlası- Bu Karye-i Kındığı hoş mekândır bi ve Nakşibendiyye silsilesinin altın Erenler meskeni râhat-ı cândır halkalarından biri olmasındandır. nı yaşadı. Çünkü bu kez düşmanla de- Husûsâ Hakkî sultân-ı velâyet Kudûmiyle müşerref bir mekândır Efe Hazretleri’nin muhterem baba- ğil, kendisiyle savaşmak zorundaydı. sı, zâhirî ve bâtınî ilimlerde yed-i tûlâ (Hüseyin Kutlu, Efe Hazretleri, Sûfi Ki- (tam bilgi) sahibi olan Hâce Hüseyin Tarihi henüz yazılmamış olsa bile Efendi’dir. Büyükbabası Hâce Muham- tap: 2013) mısralarıyla vasf ettiği Erzu- o günleri yaşayanlar ya da çocukları birer canlı tarih olarak aramızda. İşte Efe Hazretleri ve onun emsali büyük insanlar vakarları ve fedakârlıkları, itidalli, basiretli ve isabetli tutumla- 66 DERİN TARİH / 2015 ARALIK

Tarihin tanıkları KUR’AN’I YASAKLAMAK ZULÜMDÜR Efe Hazretleri’nin siyaset ve riyâsetle hiçbir zaman uzaktan yakından alakası olmamıştır. Ancak ezan-ı Muhammedî’nin aslî şekliyle okunmasını yasakla- yan, Kur’an okutmayı suç sayan, ulemaya ve dindarlara baskı uygulayan idarecilere karşı sessiz kalmamıştır. Aşağıdaki şiir o günlerin ahvâlini gözler önüne serer: Belâ-yı girdâbın devrini bir gör Bu devr-i âlemin katresi değil Haccâc-ı Zâlim’in cevrini bir gör Bugünkü bu zülmun zerresi değil med Efendi, annesi Seyyide Hadice Efe Hazretleri “Bin üç yüz yedi- her gün iki saat sohbet buyururlar- Hanım, büyükannesi ise Fâtıma Ha- de oldum revâne/Erişdim ravza-i dâ- mış. Bir gün sohbetten sonra Hazret-i nım’dır. Efe Hazretleri anne cihetiyle rü’l-emâne” (Hâce Muhammed Lutfî, Pîr meclisten ayrılınca -babasını kas- seyyiddir. tederek- hocam gayr-i ihtiyarî ayağa Hulâsatü’l-Hakâyık ve Mektûbât-ı Hâce kalkmış ve sanki bir kuvvet onu ken- İlk eğitimini muhterem pederle- Muhammed Lutfî, Efe Hazretleri Vakfı, dine doğru çekmişcesine kapıya doğ- ri Hâce Hüseyin Efendi’den alan Efe ru yönelmiş. Dışarı çıktığında Hazret-i Hazretleri, tahsilini Erzurum medre- 2013, s. 582) diye başlayan mesnevi Pîr’in bir kolunda büyük oğlu Şeyh selerinde tamamlayarak mezun oldu. tarzındaki 56 beyitlik manzumesin- Abdülhâdî, diğer kolunda küçük oğlu 1889-90’da Hasankale’nin Sivaslı Ca- de mürşidi Küfrevî’yi ziyarete gidiş- Şeyh Abdülbâkî Efendi’ler olduğu hal- mii’ne imam tayin edildi. Aynı yıl ba- lerini ve o mübarek zâtın sohbetinde de ayakta beklediğini görmüş. Küfrevî basıyla beraber Bitlis’e, Muhammed Kur’an’ı tefsir ederken huzurda bulu- Hazretleri, mübarek elleriyle hocama Küfrevî’nin ziyaretine gittiklerinde o nan ulemanın nasıl hayrete düştükle- kendisine doğru yaklaşmasını em- zâtın kudsî nazarıyla kâmil bir insan rini anlatır. Mürşidi Küfrevî’nin tevec- retmiş. Yaklaşınca mübarek elleriyle hüviyeti kazanır, Hazret-i Pîr’den hali- cüh ve nazarına mazhariyetini oğlu şakaklarından tutup öyle bir nazar felik icazeti alarak geri döner. Hacı Seyfeddin Efendi şöyle nakleder: “Şâh-ı Şirvanî Muhammed Küfrevî, 2015 ARALIK / DERİN TARİH 67

“NAMAZIM İKİ KERE KILINACAK” Efe Hazretleri 1947, 1949 ve 1950 yıllarında olmak üzere üç defa hacca gitmiştir. Arafat’da en mukaddes zaman dilimi olan arefe gününde ve mukaddes mekân- lardan Cebelü’r-rahme’de kendisinde bambaşka haller müşâhede edildi. Bir seferinde bedevî bir Arabı çadı- rına çağırmıştı. Mübarek yanağını toprağa koymuş ve bedeviden ayağıyla diğer yanağına basmasını istemişti. Bedevi bunu yapamayacağını söylese de ısrarlı talep karşısında istenileni yapmak zorunda kaldı, tozlu ayakla- rını o bembeyaz, nur yumağı mübarek yüzünün üzerine koydu. Efe Hazretleri o vaziyette bir müddet kaldı. Belki ulu dergâha lisân-ı hâl ile arz edilen bir arîzadır bu. Belki de bir nâz! Sonra ayağa kalktı ve şöyle buyurdu: “Benim cenaze namazım iki kere kılınacak.”Gerçekten de dediği gibi olmuş cenaze namazı Erzurum’da ve Alvar köyünde olmak üzere iki defa kılınmıştır. » Üstte Efe Hazretleri’nin Ruslara ve Ermenilere karşı savaştı Muhammed Pîri Küfrevî’den Gayet temiz giyinen, her hareketi mutedil (aşırıya kaç- aldığı icazetname. Soldaysa Efe mayan, ölçülü) ve vakûr (ağırbaşlı); her tavrı mülâyim (yu- Hazretleri’nin elyazısıyla kıyamet muşak) ve müstağnî (elinde olanla yetinip kimseye ihtiyacı- destanından bir sayfa. nı belirtmeyen, tok gözlü) bir zât olan Efe Hazretleri Bitlis ziyaretinde rüyasında aldığı bir işaret üzerine Tillo’ya, Şeyh etmiş ki hocam ‘Başım arşa değdi zannettim’ buyururdu.” Nûr Hamza’yı ziyarete gider ve o zât-ı muhteremden Kadirî Efe Hazretleri bir beytinde ehl-i nazarın değerini ifade icazeti alır. Şeyh Nûr Hamza meşhur Erzurumlu İbrahim Hakkî’nin mürşidi İsmail Fakirullah’ın torunu, Gavs Mem- için şöyle buyurur: duh’un (1761-1847) oğlu ve halifesidir. Daha çocukken yü- zünde daima parlayan bir nur olduğu için kendisine “Nur Dünya ve mâ-fîhâ değer ehl-i nazardan bir nazar Hamza” denilmiştir. Kenz-i dile şâyestedir îsar eder dürr ü güher. İrşada memur olarak Hasankale’ye avdetinden sonra Efe (Nazar ehlinden bir kimsenin nazarının kıymeti, dünya Hazretleri bir müddet daha Sivaslı Camii’ndeki vazifesine ve içinde bulunan eşyanın kıymetine denktir. O nazar ki devam etti. Sonra imam olarak Dinarkom’a gitti. Hususen gönül hazinesine yaraşır inci ve mercanlar saçar. Sâlikin medhedip halkına duada bulunduğu Dinarkom’da ilim ve gönlü mürşid-i kâmilin nazarıyla dünya ve dünyada olan irfan âlemine sonsuz bir iştiyak ve samimiyetle hizmet etti. mâsivadan boşalır, feyz-i ebedî ve zevk-i sermedî ile dolar.) Erzurum’un Ruslar tarafından işgalinde (12 Şubat 1916) bu köydeki görevini bırakıp Türk ordusuna katılmak niyetiyle Erzurum’a geldi. Kendisini ve hizmetlerini yakından tanıyan bir komuta- nın “Hocam, Türk milletinin harp edecek asker kadar, sizin gibi vaaz edecek âlimlere de ihtiyacı var. Siz vaaz ediniz, halkı irşâd ediniz” sözleri üzerine yaşlı babasını, Hacı Receb Efendi isminde bir aile dostuna emanet ederek o zamanlar Erzurum’un ilçesi olan Tercan’a bağlı Yavi köyüne imam oldu. Rusların Erzurum’u işgali ve sonrasında Ermenilerin mezalimi yüreğinde onulmaz yaralar açtı. Kendisi bu acı günleri şöyle ifade etmiştir: Kopdu bugün kıyâmet / Yeryüzü al kan oldu Görülmemiş alâmet / Kandan bir tûfân oldu İslâm hânümânıyla / Kurtulmaz bir cânıyla 68 DERİN TARİH / 2015 ARALIK

Tarihin tanıkları » Hamid Aytaç hattıyla Alvarlı Efe Hazretleri’nin bir beyti (Hamdülillah ol dilârâ yâre peyvestem bugün / Şâhid-i kudsî olan dildâra dilbestem bugün) Herkesin öz kanıyla / Saçları elvân oldu lar ve yoksulluktan bîtab düşmüş, aç ve susuz kalmış, silah- Lâle yanak gül yüzler / Gonce dehân dür sözler sız Türk halkı büyük bir kıyıma uğramıştı. Geriye kalanlar Hançerlendikçe sızlar / Bedenleri kan oldu ise şaşkınlık içinde sıranın kendilerine gelmesini bekliyor- Yavrular ağladıkça / Ciğerler dağladıkça lardı. Halkın üzerine sanki ölü toprağı serpilmişti. Hançerler bağladıkça / Cesedde bî-cân oldu İslâm sızlar Hudâ’ya / Arş sallanur sadâya Hz. Peygamber’in (sav) huzurunda Dağlar gelür nidâya / İslâm perîşân oldu Deste deste gül yüzler / Döküldü kara gözler Rusların Erzurum ve çevresini işgaline başından beri bü- Kana boyandı yerler / Taşları mercân oldu yük tepki gösteren Efe Hazretleri, Yavi ve civarındaki köy- Yiğitler baltalanmış / Öz kanına boyanmış lerde Ermenilerin başlattığı katliam üzerine harekete geçti. Körpe kuzular yanmış / Âteşde biryân oldu Bu arada onun Cuma vaazını dinlemek için çevre köyler- Kanlı bâzâr kuruldu / Boyunları buruldu deki ahali Yavi’ye akın etmekteydi. Eli silah tutan gençler Kan harmanı görüldü / Gören âdem kan oldu cephede savaştığı için Cumaya gelenlerin çoğu orta yaşın Ağladılar felekler / Eyler duâ melekler üzerindekilerdi. Vaazlarında halkı Ermenilere karşı direni- Kabûl olmaz dilekler / Gözyaşı ummân oldu şe davet etti, 60 kişilik bir müfreze oluşturarak Ermenilerle Lutfî fi‘l-i Hudâ’da / Noksân mı ya irâde savaştı. Erzurum’un kurtuluş günü olan 12 Mart’ta gün ışır- Te’sîr yok bu sadâde / Âdem ki hayvân oldu ken Türk ordusuna iltihak ederek Erzurum’a girdi. Rus istilası sırasında Yavi’deki görevine iki yıl devam Babasını görmek için yola düştüğünde onu aksakalı kana edebildi, bu esnada Millî Mücadele’ye desteğini sürdürdü. bulanmış bir halde buldular. Sırtındaki kürkü almak iste- Bu sırada Ruslar ülkelerinde yaşanan ihtilâl nedeniyle Erzu- yen bir Ermeni, onu tüfek dipçiğiyle mübarek başından ya- rum’dan çekilmeye başlamış, ancak bunu fırsat bilen Erme- ralamıştı. Oğlunun kucağında şehadet şerbetini içti. niler özellikle Erzurum ve çevresinde büyük bir katliama girişmişlerdi. O günlere şahit olanların ifadesiyle “basiretle- Efe Hazretleri’nin mücahit imam kimliğinden bahseder- ri bağlanan ve cesaretleri kırılan” Türkler, Rusların çekildiği ken bunun o günkü dergâh ve tekkelerin ortak özelliği oldu- sırada onların cephanelerine konan Ermeniler tarafından ğunu unutmamak gerekir. Millî Mücadele yıllarında Küfrevî emsali görülmemiş bir katliama maruz kalmışlardı. Savaş- Dergâhı şeyhlik makamında Şeyh Abdülbâkî Efendi oturu- yordu. Efe Hazretleri’nin de halifesi bulunduğu Küfrevî Der- gâhı 1. Dünya Savaşı ve Millî Mücadele’de Türk halkının 2015 ARALIK / DERİN TARİH 69

birliğini sağlama hususunda büyük DÜNYA MALINA TAMAH ETMEDİ ci olduğunu lisan-ı hâl ile de ifade gayret sarf etmişti. Bilhassa Doğu’da etmiştir. Avucunda toplanan parala- bölücülük yapmak isteyenlere karşı Alvarlı Efe Hazretleri hayatı boyunca taşı rı fakirlere dağıttıktan sonra Nebiler durmuş, bu tavrıyla sonraki yıllarda taş üstüne koymamış, bir ev sahibi olmayı Serveri Efendisi’nin huzurunda el ortaya çıkan meşhur isyanın başarı- dahi düşünmemiş, dünya metâı ve malına bağlayıp şöyle niyâz etmiştir: sızlıkla sonuçlanmasında önemli rol mâlik olmayı asla arzu etmemiştir. Nitekim oynamıştır. şöyle buyurmuştur: Budur âyîni Arabın Ölse bir kavmin seyyidi Doğu’nun Ermeni mezaliminden Âzer değilem sâcid olam beyt-i sanemde Âr olur ki kabri üzre kurtarılmasından sonra vazifesine Şeddâd değilem zevk ideyim bağ-ı İrem’de Bende âzad olmaya Hasankale’de devam etti. Kendisine Cemşîd gibi zer-tâc olanı hâtıra almam Sen Habîb-i Kibriyâ’sın Hasankale Müftülüğü teklif edildiği Emvâlimi kimdir göre hâne-i rakamde Rahmeten li’l-âlemîn halde bunu reddip Alvar köyü hal- Karun gibi mal cem’edemem yer yuda anı Hiç olur mu kabrin üzre kının ısrarı üzerine oraya yerleşti. Görmem ebedî gönlümü miskal ü diremde Bende âzad olmaya. Bundan sonra Erzurum halkı arasın- Tekebbür-i Fir‘avnî’den Allah’a sığındım da “Alvar İmamı” veya “Efe Hazretle- Tâ rûz-i kıyâmet küfürün nâmı kalemde Araplardaki âdete göre bir kav- ri” olarak anıldı. Eyvângeh-i Kisrâ’yı görürsem nazar etmem min efendisi, büyüğü vefat edince Besdir bize bu ni’met-i îmân dîn-i İslâm onun kabri başında köle azat edilir- Alvar köyünde 1939 yılına kadar Cân terk edeyim kurb-i rızâ sahn-ı haremde di. Efendisi, ulusu vefat eden bir ka- kâmil bir insan ve mürşid, ender bir Lutfî der-i dergâh-ı İlâhî’de bulursun vim, şayet onun kabri başında köle imam olarak vazife yaptı. 1939’da te- Devlet-i hidâyet îmân tâcı serimde azat etmemişse onlar için utanç ve- davi için Alvar’dan Erzurum’a gide- rici bir durumdu bu. Efe Hazretleri rek oraya yerleşti ve ömrünün so- vefatı sebebiyle beş evlilik yaptı. de bu âdete binaen, “Ey benim ne- nuna kadar Erzurum’un Mehdî Refikalarının adları sırasıyla Feride biyy-i zîşan Efendim! Sen ki Allah’ın Efendi Mahallesi’nde müte- Hanım (Hacı Feyzullah Efendi’nin habibi, kâinâtın efendisisin. Bütün vazı bir evde kiracı âlemlere rahmetsin. Senin kabrin ba- olarak oturdu. Damadı Şerif Efendi’nin kerîme- şında bir köle azad olunmaması müm- si), Esma Hanım, Hafıza Saliha kün mü?” demek istemiştir. Efe Hazret- Ömrü boyunca insanlığa ve İsla- leri hanımla- Hanım, Sağırlılı Hanım Nene miyete gerçek bir insan-ı kâmil, ger- rının art arda ve Bedriye Hanım’dır. Sade- çek bir rehber-i saâdet ve gerçek bir mümessil-i Peygamber olarak hizmet ce ikinci refikası Esma Ha- eden Efe Hazretleri 12 Mart 1956’da nım’dan üç oğlu, bir de kızı fani âleme gözlerini yumdu. Naaş-ı şe- olmuştur. Hakkı, Sa’dî ve rifi Erzurum’dan iştirak eden kalaba- Mukîme adlarındaki çocuk- lık bir cemaatle Alvar köyüne götürül- ları küçük yaşlarda vefat etti- dü ve muhterem pederi Hâce Hüseyin ler. Kabirleri Dinarkom’dadır. Efendi’nin yanına defnedildi. Şahide- Geriye yegâne mahdûmu, sinin kitabesi, yegâne mahdumu ve mümtaz halifesi Hacı Seyfeddin Efen- onun mümtaz halifesi, di’ye aittir: kendisinden sonra ir- şâd makamına kaim Fazlullah-ı ekber tevhîd-i Bârî olan Hacı Seyfed- Lutfullah-ı a‘zam cânân civari din Efendi Hazret- Gurbiyyet-i Mevlâ ikram-ı ezel leri kalmıştır. Fermân-ı irciî hükm-i Lem-yezel Medine-i Mü- Ravh-ı reyhan ikramıyla mükerrem nevvere’de Efen- Kıldı bizi Rabbim hamd-i muazzam dimiz’in (sav) İmâm-ı enbiyâ rehberdir bize mübarek ravza- Sırr-ı Hâcegân’dır tâc-ı ser bize sını ziyaretinde Semiyy-i fahr-i âlem nâmım Muhammed B â b ü s s e l â m ’d a Evlâd-ı resûldür ceddim ced-be-ced bir müddet el Nesîm-i Küfrevî bâğ-ı Nakşibend açıp dilenmiş, o Sevgili Sultan’ın Tarih hayatımdır râh-ı Nakşibend kapısında bir dilen- 70 DERİN TARİH / 2015 ARALIK

Tarihin tanıkları Misafirsiz sofraya oturmazdı » Alvarlı Efe Hazretleri’nin pasaportu. içinde olanlara “humeka-yı zeman” (zamanın ahmakları) demiştir. Her gün sofrasında sayısız insana cinmemek, incitmemek ve ikramını ikramda bulunur, neredeyse misafir- minnet bilmektedir. El elden üzülmüş yâr elden gitmiş siz yemek yemezdi. Misafirin ayağı Humekâ-yı zemân nanay oynarlar kesilecek olursa o evden bereketin Hazer kıl kırma kalbin kimsenin cânını Kurb-i kıyâmetdir tarih de bitmiş kalkacağına inanırdı. incitme Humekâ-yı zemân nanay oynarlar. Efe Hazretlerine göre gönül bir Esîr-i gurbet-i nâlân olan insânı incitme İnandığı gibi yaşayacağı yerde, ya- gül bahçesiydi; gönül güllerini ikram Tarîk-ı aşkda bî-çâre-yi hicrânı incitme şadığı gibi inanan “Allah merhamet- etme duygusu da cömertlikti. Gö- Sabır kıl her belâya hâne-yi Rahmân’ı lidir, nasıl olsa affeder” gibi şeytanî nülde ikram etme duygusu solarsa o incitme iğvalara sırtını dayayan sözüm ona gönül sahibinde ahbâba hürmet ve Müslümanların(!) durumunu da şöyle himmet kalmazdı. Onun için evinde Felekde hâsılı insân isen bir cânı incitme anlatmıştır: bereket isteyen, hayır dileyen, güzel Günahkâr olma Fahr-i âlem-i zî-şânı bir bahaneyle evine misafir çağırma- incitme Rahmet-i Rahmân’ı dilerler ammâ lıydı: Emr-i Hakk’a karşu ısyâne bir bak Talebeleri himaye etti Bugünkü bu demde gülerler ammâ Misafirin kademleri kesilse Kur’ân’ın verdiği fermâne bir bak. O evden bereket ref‘ olur elbet Efe Hazretleri 1939’dan bâkî âle- Gönülde sehâvet gülleri solsa me göçüş tarihi olan 1956’ya kadar İslam olmanın beş şartı olan nama- Hurmet-i ahbâba kalır mı himmet. Erzurum’da ne kadar tâlib-i ilim varsa zı, orucu, haccı, zekâtı, kelime-i şehâ- hepsini hüsn-i teveccüh, hüsn-i kabul deti bir tarafa bırakıp Müslümanlığı Geçimini temin etmek için hiç kim- ve kemâl-i şefkâtle teşvik ve himâye Allah ile kul arasında vicdanî bir şey seden ufacık bir yardım dahi alma- etmiştir. kabul edenlere ise şöyle seslenmiştir: mış, imâ ile bile olsa kimseye tenez- zül etmemiş, evinin maişetini kendi O tarihlerde Erzurum’un içinde ve Ey mü’minler gelin hakkı söyleyin geliriyle sağlamıştır. “Sehâvet” redifli dışında yetişen vâiz ve müderrisler bu Namazsız niyâzsız İslâm olur mu gazelinde cömertliğin mânâsını ve zatın çırağı ve yetiştirdiği bilginlerden Gökden inen kitabları dinleyin mahiyetini anlatarak Allah Teâlâ’dan olduklarını şükranla itiraf etmektedir- Salâtsız zekâtsız İslâm olur mu? kendisini Kerîm ism-i şerifine mazhar ler. kılmasını ve cömertlik deryasına kat- Allah’tan bu kadar gafil olmanın masını niyâz etmiştir: Efe Hazretleri’nin hoşgörüsü sınır- kâfirlerde bile görülmediğini ifade sızdı. Dine ve dinî değerlere hücum ederek 1940’lı yıllarda yaşanan ma- Arş’dan urulur ferşe kadar nây-ı sehâvet edenlere daima tepki göstermiş, dinî nevî felâket hususunda şu mısralarıy- Güneş gibi göz doldura mînâ-yı sehâvet ve ahlâkî buhranın acısını yüreğinde la Müslüman-Türk insanını sarsarcası- Âlemleri halkeyleyen Allah’ı seversen duymuş, toplumu uyarmak için mür- na ikaz etmiştir: Kande bulunur kıymet-i vâlâ-yı sehâvet şidâne nasihatlerde bulunmuştur. Ey nûr-i basar dîde-i insâf ile bir bak Bu kadar felâket bu kadar gaflet Pırlanta olur gün gibi kâlâ-yı sehâvet İnsanların içinde bulundukları Her kavm-i küffârda tasavvur olmaz Sehâvet ile Hakk’ın hemân hubbine vâsıl vahim durumun farkında olmayıp Bu kadar mihnetler bu kadar zahmet Elbette eder rif‘at ü bâlâ-yı sehâvet oyuna, eğlenceye dalmaları karşısın- El-yevm hiçbiri tezekkür olmaz. Lutfî Kerîm ism-i şerîfine olan mazhar da Allah Teâlâ’nın kahrına, gazabına Kerem-i Kerîm garkede deryâ-yı sehâvet. uğramalarından endişe etmiş, gaflet Efe Hazretleri nice kâmil mü’min- ler, salih insanlar ve gönül ehli âlim- Ziyaretine gelenlerin dertleriyle ler yetiştirdi. En değerli varlığı da dertlenmiş, acılarını tâ içinde hisset- kendisinden sonra irşâd makamına miştir. Çoğu kimse ızdırabına çare ve kaim olan yegâne mahdumu, müm- derdine derman bulmuş halde ferah- taz halifesi Hacı Seyfeddin Efendi’dir. layarak ayrılmıştır yanından. Hüsn-i zan etmeyi, hiç kimseyi incitmemeyi Elimizde bulunan yazılı eserleri Hulâ- ve hor görmemeyi, mürüvvetli olma- satü’l-Hakayık ve Mektûbât-ı Hâce Mu- yı, alışverişte insaflı davranmayı tavsi- hammed Lutfî adlı divançesidir. ye etmiştir. Hüseyin Kutlu Onun buyruğuna göre hüner in- Hattat 2015 ARALIK / DERİN TARİH 71

Özel Dosya: Kösem Onun tebdil-i kıyafet zindanları gezip tutukluların borçlarını ödediğini, çeyizi olmayan yetim kızlara ev ve eşya temin ettiğini biliyor muydunuz? Evet, aynı kadından bahsediyoruz. Elinin hamuruyla erkek işine karıştığı için öldürülen Valide Sultan’dan. Osmanlı’nın kaotik dönemlerinden birinde verdiği hayatta kalma savaşı, vakıfları, yardım faaliyetleri, evlatlarıyla ilişkileri. Kısaca‘öteki Kösem’in belgesel hikâyesi. 72 DERİN TARİH / 2015 ARALIK

FAKİRLERİN, YETİMLERİN VE MAHKÛMLARIN DOSTU ÖTEKİ KÖSEM MURAT KOCAASLAN [email protected] smanlı hanedan mensubu kadınlar 16. yüzyıldan itiba- ren politik gücü doğrudan kullanmaya, yabancı devlet- lerle müzakerelere ve oğullarına “naibe”lik yapıp yol göstermeye başlamışlardı. Öyle ki, 17. yüzyılda valide sultanların ulaşamadıkları tek saltanat yetkisi, orduya komutanlık yapmaktı. Onun dışında hemen her türlü devlet erkini elinde bulun- duran valide sultanların başında gelir Kösem Sultan. Osmanlı hane- dan tarihinin tartışmasız en güçlü kadınlarından birinden söz ediyo- ruz Kösem denilince. Osmanlı Sarayı’na büyük ihtimalle 1603’te cariye olarak giren Kö- sem Sultan’ın -diğer adıyla Mahpeyker- kökeni hakkında farklı gö- rüşler olsa da, bir Rum papazının kızı olduğu kabul edilir. Doğum tarihi de kesin olarak bilinmiyor. Kaynaklarda güzelden ziyade zarif, cazibeli ve usûl-erkân bilen bir kız olarak geçen Kösem’i tarihçi Ah- med Refik boylu poslu, tatlı yüzlü, gözlerinde daima gurur hissedi- len biri olarak tasvir eder. 1612’te Venedik balyosu Simone Contarini ise onun “güzel, kurnaz, ayrıca birçok yetenekleri olan, mükemmel şarkı söyleyen ve bu nedenlerle de hükümdar tarafından çok fazla sevilen” biri olduğunu söyler. Muhtemelen I. Ahmed ile akran olan cariye Kösem, yıllar geçtikçe saraydaki yerini sağlamlaştıracak, harem hiyerarşisinde adım adım ilerleyerek bir cariyenin ulaşabileceği en üst mevki olan valide sul- tanlık makamına yükselecekti. Bu makamı elde etmek için zorlu bir hayat yaşadığına ve birçok bedel ödemek zorunda kaldığına şüphe yok. En ağır bedel, Osmanlı hanedan tarihinde daha önce hiç yaşanmamış ve bir daha da yaşan- mayacak olan siyasî bir cinayete kurban gitmesidir. Bazı tarihçilerin çizdiği olumsuz tasvirdeki gibi hakikaten oğlu- nu öldürtecek kadar hırslı bir kişiliğe mi sahipti? Servet düşkünü bir saray kadını mıydı? Yoksa 18. yüzyıl Osmanlı yazarı Ayvansarâyî 2015 ARALIK / DERİN TARİH 73

Hüseyin Efendi’nin dediği gibi “sarây-ı korktuklarından İbrahim’i öldürmüş- devlet ü ikbâl” miydi? lerdi. Kösem Sultan’a yöneltilen en sert Öyleyse modern tarihçilerin savun- eleştirilerden biri, oğlu Sultan İbra- duğunun aksine Kösem Sultan oğlu- him’in tahttan indirildiği, sonra da nu öldürmeyi planlamamış, İbrahim öldürüldüğü süreçte takındığı tavırdır. onun iradesi dışında gelişen olaylar Buradan yola çıkılarak oğlunu öldürt- sonucunda öldürülmüştür. mekle suçlanmıştır. Naîmâ, Valide Sultan’ın bazen oğ- Kösem Sultan yılların siyasî tecrü- luyla şefkatle konuştuğunu, ona nasi- besiyle taht değişimi sonrasında oğlu- hatler verdiğini söyler. İbrahim’in ise nun öldürüleceğini öngörmüş olabilir. annesinin söylediklerine aldırmadığı- Buna karşın oğlunun öldürülmemesi nı, Kösem’in de buna üzüldüğünü ve için bir girişimde bulunmuş olamaz onunla konuşamaz olduğunu ekler. mı? Elbette böyle bir ihtimalden söz Dönemin tarihçi ve bürokratı Kara Çe- etmek mümkün. Çünkü -Kösem Sul- lebizâde Abdülaziz Efendi ise Kösem tan’ın da çabasıyla- 17. yüzyılın baş- Sultan’ın bir konuşmasında oğluna larında yapılan düzenlemeyle tahta bile faydası olmadığını itiraf ettiğini çıkan padişahın, hanedanın diğer üye- belirtir: lerini öldürtmesinden vazgeçilmişti. Bu yüzden oğlunun tahttan indiril- “Oğlum İbrahim içün saltanata dikten sonra sağ kalacağını öngörmüş lâyık değildir dediler, ‘hal‘ olsun’ de- olabilir. dim. Vücudu zarardır, izâle olsun de- diler, ‘Katl olsun’ dedim. Eğer benim Zira dönemin tanığı ilk resmî Os- bir kimseye himâyetim olsa oğluma manlı vakanüvisi Mustafa Naîmâ Efen- olurdu.” di’nin, Bahâî Efendi’den naklettiğine göre Kösem Sultan, tahttan indirilen Mahpusların borcunu öderdi oğlunu haremde bir abdesthanesi ile ocağı olan ve ancak küçük bir yemek Suçlanma sebeplerinden bir diğeri tabağının sığacağı pencereye sahip bir hayatı boyunca elde ettiği muazzam odaya kapattırmıştı. Anlaşılan Valide servettir. Bu konuda en ciddi eleştiri- Sultan, I. Ahmed’in kardeşi Mustafa’yı yi çağdaşı Kara Çelebizâde Abdülaziz öldürtmediği gibi İbrahim’in de taht- Efendi yöneltmiş ve “Bir Valide Sul- tan indirildikten sonra öldürülmeye- tan’ın bu kadar toprağı ve malı olmaz” ceğini öngörmüş ve bu nedenle onu diye muhalefet etmiştir. Günümüz bir odaya hapsettirmiştir. tarihçileri de onu servetinden dolayı mahkûm etmişlerdir. Ama İbrahim öldürüldü. Peki neden? Bu sorunun cevabını da Öte yandan Kösem Sultan’ın zen- Naîmâ’dan öğreniyoruz: ginliği ve yaptırdığı eserler gerçekten de dikkat çekicidir. Naîmâ, 50 senelik Taht değişiminden bir gün sonra ömründe sahip olduğu malının katlin- İbrahim’in kapatıldığı yerden çıktığı den sonra hâssa-i hümâyûn için zapt yolundaki söylentilerin halk arasında edildiğini söyler. Vefatı sonrasında endişeye yol açması üzerine tedbir ala- mallarını kaydeden Kahveci Mehmed rak oğlunun kaldığı yerin penceresini Halife, terekeden tamamının değe- kireç ve Horasan harcı ile muhkem ri 50 bin kuruşa ulaşan 2 bin 700 şal olarak tekrar kapattırmış ve oğlunu çıktığını ve diğer çeşit çeşit eşyanın da korumuştur. Lakin Kösem’in tedbiri buna kıyas edilebileceğini belirtir. Bu- yeterli olmayacak, İbrahim öldürü- nunla birlikte Naîma, Valide Sultan’ın lecektir. Ancak bu olayda Kösem Sul- Mercan Çarşısı’nda yaptırdığı Valide tan’ın herhangi bir rolü yoktur, zira Hanı’nda 20 sandık florisi bulunduğu- sarayda çıkan bir söylenti üzerine Ye- nu söyler. niçeriler tekrar tahta çıkarılmasından Kösem Sultan’ın gelir sağladığı 74 DERİN TARİH / 2015 ARALIK

Özel Dosya: Kösem © MUSTAFA CAMBAZ » İhtişamın sadeliği Osmanlı klasik mimarisinin en zarif misallerinden Üsküdar Çinili Camii, hayır işlerinde zirve bir çaba gösteren Kösem Valide Sultan tarafından yaptırılmıştı. İhtişamını sadeliği içerisinde hazmetmiş olan yapı, mütevazı çehresiyle günümüze intikâl etmiştir. 2015 ARALIK / DERİN TARİH 75

» Hân-ı Kösem 17. yüzyılda Kösem Sultan tarafından yaptırılan Valide Han. Bir zamanlar kervanların konakladığı bu eser, günümüzde pek çok dükkâna ev sahipliği yapıyor. Üç avlulu olup ikinci avluda bir mescit bulunmaktadır. hasları arasında Me- Servet biriktirme Camii Külliyesi, cami, medrese, sebil, sıbyan mektebi, çeşme ve çifte ha- nemen, Zile, Gazze, eğiliminde biri olup mamdan oluşuyordu. Meyilli bir arazi- de inşa edilmiş olan eser IV. Murad ve Kilis ve İzdin vardı. Bu olmadığına karar vermek Sultan İbrahim dönemlerinde yaptırı- lan tek selâtin camii külliyesi olması haslardan yıllık geliri 250 bin için gelirlerini ne şekilde har- bakımından da önemlidir. Yerleşim düzeni, inşa edildiği arazinin biçimi riyali/20 milyon akçeyi bulurdu. Bu- cadığına bakmak gerekir. ve topografik nedenlerden dolayı dağı- nıktı. Ancak bütün yapıları göz önüne nunla birlikte haseki olduğu dönemde Naîmâ, Kösem Sultan’ı dindar ve alındığında bölgenin ihtiyaçlarını kar- şılayacak bir fonksiyonu olduğu anla- kendisine verilen Eğriboz sancağında- hayır işlerine önem veren biri ola- şılmaktadır. Küçük bir alana yapılma- sına karşın bilhassa caminin içindeki ki 23 köyün gelirleri de ona aitti. II. rak tasvir eder. Ayrıca onun tebdil-i süsleme programı dikkat çekicidir. Osman ve IV. Murad’ın saltanat yılla- kıyâfet zindanları gezip tutukluların Bir başka hayır işi de Üsküdar’da çeşitli semtlere su dağıtan bir hattın rında yenilenen haslar ikincisi tahta defterlerine bizzat bakarak borçlarını çıktığı sırada yıllık 394.373 akçe gelir ödediğini, üç sene hizmetinde kalan sağlamaktaydı. IV. Murad aynı yıl an- cariyeleri azad edip Eski Saray görevli- nesine 40 bin kuruş (3 milyon 200 bin leri ile ya da dışarıdan uygun kişilerle akçe) getiren İskenderun hassını da evlendirdiğini söyler. ihsan etmişti. Kösem Sultan valide sultanların Bütün bu mülklerin Kösem Sultan başlattığı geleneği devam ettirerek Üs- için önemli bir gelir sağladığı açık. küdar’da bir külliye inşa ettirdi. Çinili 76 DERİN TARİH / 2015 ARALIK

Özel Dosya: Kösem finansmanını sağlamaktı. Su hattının Yenikapı’da çeşme, Karamürsel yakı- hedef kitlesini yardıma muhtaç kadın- güzergâhı Büyükçamlıca’nın Çakalda- nında Yalakdere Köprüsü, Konya’da lar oluşturur. Dönem kaynakları hali ğı sırtlarından başlayarak Alemdağı han, Yunanistan’da haslarının bulun- vakti yerinde kişilerin sadece kadınla- yolundan Küçükçamlıca’da Bağlarba- duğu Livadya yakınındaki Barda Suyu rı ve hizmetkârları için değil, aynı za- şı’na ulaşırdı. Üsküdar’da çeşitli bölge- üzerindeki yedi gözlü Valide Sultan manda yoksullar, mahkûmlar, talihsiz lere dağıtılan vakıf suları listesine göre Köprüsü ile İstanbul’da Valide Hanı... kadınlar, fahişeler ve yetimler için de Kösem Valide Sultan Vakfı suyundan imkânlar hazırladığını anlatırlar. Selâmi Ali semti, Silâhtar Bahçesi ma- Valide Hanı günümüzde Eminö- hallesindeki çeşme, Murad Reis sem- nü’nde Çakmacılar Yokuşu’nda, Ta- Kösem Sultan da üzerine düşeni tinde cami, harik havuz (ark), medre- rakcılar Sokağı karşısındadır. “Büyük fazlasıyla yerine getirmiştir. Naîmâ, se, çeşme, diğer cami ve şadırvanlar Valide Han” olarak bilinen yapı Üskü- çeyizi olmayan ve bu yüzden evlene- faydalanırdı. dar’daki külliyeye gelir sağlamak ama- meyen yetim kızlara sadece ihtiyaçla- cıyla yapılmıştı. Kösem Sultan’ın vak- rı olan çeyizleri değil, aynı zamanda Kösem Sultan mimarî projelere de fiyesinde hanın inşa edildiği yer, planı oturacak bir yer ve eşya da verdiğini imza atmıştır. Üsküdar’daki külliye- ve içindeki dükkânlar açıkça belirtilir. söyler. sinin haricinde Anadolukavağı’nda Vakfiyeden anlaşıldığı kadarıyla etrafı küçük bir camisi, Sultanselim’deki mescid ve vakıflarla çevrili olan bina- Başta da belirttiğimiz gibi 17. yüz- Valide medresesi, mescid ve çeşmesi, nın 227 odası, dükkânları, kulesi ve yılda valide sultanların ulaşamadıkları mescidi bulunmaktaydı. Dönemin ta- tek saltanat yetkisi orduya komuta et- nığı Evliya Çelebi, Kösem Sultan’ın bu mekti. Tabii üstlendikleri roller nede- hanı Cerrâh Mehmed Paşa Sarayı’nın niyle eleştiriye maruz kaldılar. Mesela yerine inşa ettirdiğini ve yapının Mah- Şeyhülislam Sunullah Efendi 1599’da mud Paşa Hanı ile birlikte devrinin en Osmanlı toplumundaki bozulmaya büyük hanı olduğunu söyler. sebep olan bir dizi gelişmeden yakın- mış; kadınların siyasete, özellikle de Yetimlerin çeyizi Kösem’den “umur-ı mülk ve saltanat”a karış- Hayır işleri olan külliyeler şehir- KÜLLİYESİ NİÇİN lerin gelişimine de katkı sağlıyordu. MÜTEVAZIYDI? Çarşılar, medreseler, mektepler, kü- tüphaneler, su kemerleri, çeşmeler... Kösem Sultan’ın inşa ettirdiği külliye, Ayrıca imaret gibi kurumların inşası Osmanlı başkentine abidevi ölçekte ve desteklenmesi de yoksul kesimin dinî yapılar kazandıran Hürrem, Mih- korunmasını amaçlardı. Bu anlamda rimâh, Nurbanu ve Safiye gibi sultanla- sahip oldukları muazzam servetleri rın mirasının devamıdır. Ancak bu güçlü nedeniyle kimi araştırmacılar tarafın- Osmanlı kadınlarının yaptırdığı inşaat dan şiddetle eleştirilen kadınlar, biri- projelerinin her biri Kösem’in külliyesin- kimlerini hayır işlerinde kullanarak den daha büyük ölçektedir. eleştirilere cevap vermiş oluyorlardı. Diğer taraftan hanedana cariye olarak Mesela Nurbanu Valide Sultan katılan kadınların elde ettikleri servet tarafından Üsküdar’da yaptırılan külliye öldüklerinde hazineye geçerdi. -öldüğü yıl olan 1583’te bitirilmiştir- 2,5 hektardan geniş bir arazi üzerinde Kösem Sultan hasekiyken Mekke ve inşa edilmişti. Bu yapı topluluğu cami, Medine yararına yaptığı bir dizi hayır medrese, dârülhadis, dârülkurra, sıbyan işini ömrünün sonuna kadar devam et- mektebi, kervansaray, hamam ve bir tirmişti. Bu anlamda Osmanlı sarayına Halvetî tekkesinden müteşekkildi. mensup mevki sahibi kadınlar isimle- rini duyurmanın yanında, asıl olarak Bu anlamda Kösem Sultan’ın Çinili hanedanın dine bağlılığı, cömertliği külliyesi dönemin ekonomik şartları ve ihtiyaç sahiplerine hassasiyetini de ya da kişisel tercihinin sonucu olarak öne çıkarıyorlardı. daha mütevazı bir ölçekte yapılmasıyla dikkat çekmektedir. İlginçtir, saraylı kadınların kamusal hayır işlerinin büyük bir bölümünün 2015 ARALIK / DERİN TARİH 77

mamaları gerektiği uyarı- miktar para vermesi onun sında bulunmuştu. Bu uya- rı aslında padişah ve hane insanî yanını gösterdiğin- halkına yönelikti. Şeyhü- lislam’ın böyle bir uyarıda den önemli ayrıntılardır. bulunmasının altında yatan sebep, saray mensubu mevki Anlaşılan 17. yüzyılın sahibi kadınların güçlerinin artmasıydı. kaotik ortamında müca- Sunullah Efendi gibi ule- dele veren, halk arasında manın ve günümüz tarihçile- rinin kadınlara yönelik eleşti- dindar ve yardımsever biri rilerinin çoğu politik sebeplere dayanıyordu. Mesela Kösem Sul- olarak tanınan Kösem Sul- tan için genelde olumlu görüş- ler ortaya koyan Cavid Baysun tan kimi tarihçilerin çizdi- gibi araştırmacılar dahi kimi zaman onu eleştirdiler. Baysun, ği olumsuz tasvirdeki gibi birçok dost ve düşman sahibi olan Kösem Sultan’ın iktidarı sımsıkı servet düşkünü biri değildi. elde tutmaya gayret ettiğini, bir- çok tehlikeli girişimlerde bulundu- Elde ettiği gücü sadece ken- ğunu ve amacı uğruna en yakınlarını feda edebilecek bir yaratılışta olduğu- di çıkarları için değil, hane- nu belirtir. danın varlığı için de kullan- Erkek tarihçilerin kurbanı dığını kabul etmeliyiz. Evliya Çağdaş tarihyazımındaki “hırslı, entrikacı Kösem” imajının oluşumun- Çelebi’nin Kösem Sultan’ın da yaşadığı dönemin payı büyük. Kö- sem Sultan Osmanlı hanedan tarihin- öldürülmesinden sonra İs- de kendisinden önceki kadınlardan daha kritik ve çalkantılı bir süreçte tanbul’da üç gün yas ilan yaşadı, etkin bir siyaset yürüttü. Çok küçük yaşta Osmanlı sarayına dahil edildiğini söylemesi, olduktan kısa bir süre sonra, 28 ya- şındayken kocası I. Ahmed’i kaybetti. yere gelmeleri » Mübarek topraklara hizmet halkın ona bakışını Ardından Eski Saray’a gönderilmesi ancak kuracak- göstermesi bakımın- neredeyse siyasî kariyerinin sonu ola- ları ittifaklar Kösem Vâlide Sultan’ın Hac dan önemlidir. caktı. ve verecekleri yollarının su ihtiyacının zorlu mücade- Bizzat Kösem Oğullarının yaşlarının küçük olma- leyle mümkündü. karşılanması, Mekke-Medine Sultan yaşamış ol- sı Osmanlı sarayındaki hayatının kısa muhtaçlarına yardım edilmesi, duğu dört saltanatı süreli olmasına yol açacak başka bir Kur’an-ı Kerim okutulması, yolda kendine özgü bir riskti. Ancak muhtemelen o yıllarda tavırla şöyle dile getir- hayatta olan Safiye Sultan ile kurduğu kalanlara yardım edilmesini ilişkiler sayesinde onun tecrübesinden içeren Haremeyn-i Şerifeyn faydalanarak tekrar Topkapı Sarayı’na Vakfiyesi’nin ilk iki sayfası. dönmeyi başaracaktı. Kösem Sultan sık miştir: Saraya sonradan dahil olan sa- raylı kadınların yaşamaları, daha da sık yaşanan padişah de- “Bunca mallar alındı, önemlisi itibar görebilecekleri bir ğişimlerinin sebep olduğu maslahatta bu şekil görüldü ve çalkantılı ortamda sarayda varlığını beni öldürmek sevdâsına düşüldü. sürdürmeye, daha önemlisi hayatta Bi-hamdillâhi te‘âlâ ben dört devlet kalmaya çalışacaktı. görmüşüm, bunca zamandır devlet Bu bağlamda Cavid Baysun’un be- sürmüşüm. Ben ölmekle ne âlem lirttiği gibi Kösem Sultan’ı “bütün ser- tamîr olur ve ne yıkılır.” vetini sırf tamahkârlık yüzünden sak- Velhasıl Kösem Sultan günümüz lamış bir cimri olarak” tanımlamamak tabiriyle “elinin hamuruyla” erkek doğru bir yaklaşım olacaktır. Yoksulla- işine karıştığı için bu kadar eleştiriye ra yardım eden, yanında çalışanlara eli maruz kaldı ve bir anlamda Osmanlı açık davranan bu Osmanlı kadınının tarihinin bu en güçlü kadını “erkek” sadece çıkarları doğrultusunda bir ha- tarihçilerin kurbanı oldu. yat yaşadığını söylemek doğru olmasa gerek. Belki de Naîmâ’nın söyledikleri referans alınabilir: Her gece kıyafet değiştirerek zin- danları dolaşması ve katiller hariç diğer mahkûmlara şefkat göstermesi, borçlarını ödeyerek serbest kalmaları- nı sağlaması, hizmetinde çalışan cari- yeleri çerâğ ederek, yani evlendirip sa- Murat Kocaaslan raydan çıkarması ve geçinecekleri bir Doç. Dr., Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü Öğretim Üyesi. 78 DERİN TARİH / 2015 ARALIK

Görüş Muhteşem Yüzyıl: KSSÖUOLRSTDAENUM’KI “HAYAL YERİNE TARİHÎ HAKİKATLERİ ÇEKSİNLER” Son yıllarda dizilerle birlikte tarihe ilgi artıyor artmasına da bu ilgi beraberinde doğru tarih bilgisini de getiriyor mu acaba? Enver Paşa ve Sultan Abdülmecid’in torunu Arzu Enver Eroğan hatalarıyla bizi şaşırtmayan Kösem Sultan dizisini yorumladı. K ösem Sultan dizisinde kos- Ülkemizde uzun yıllardır toplumun tüm ve dekorun seçimi büyük kesiminin gündeminde olma- dönemin giyim tarzından yan tarih sizin gibi değerli birkaç dergi- oldukça uzak. Hanım kı- nin çabasıyla artık ilgi odağı haline gel- yafetlerinin 19. yüzyıl Avrupa’sı ve di. Toplumumuz eksik ve yanlış takdim Ortaçağ İngiltere’si kostümlerinin karı- edilmiş bilgilerin doğrularına böylece şımı olduğunu, beylere ise Pers ve Şii kavuşabilme imkânına sahip oldu. etkisinde bir giyim tarzı seçildiğini gör- “Tarih” ile alakalı dizilerin dikkat- düm. Hâlbuki Osmanlı kıyafetlerinin sizlik veya bilgi eksikliğinden kaynak- örnekleri hem Türkiye, hem de Avrupa lanan yanlış sunumları, tarihin tah- müzelerinde mevcut. Üstelik 16. yüzyıl- rifatıyla eşdeğer olacağından vahim da Avrupa’da Osmanlı giyimini taklit ve neticelere yol açmakta. Ne de olsa iyi takip eden bir moda söz konusuyken, niyetli izleyicilerden her şeyi bilmeleri- Osmanlılara Avrupaî kıyafet giydirmek ni bekleyemeyiz, değil mi? nasıl bir tezat? Bunun için dizilerin birer kurgu ol- Dekora gelince, bunca tarihî mekân duğu, belgeselden farklı olarak hâlâ ayaktayken ve mimarî eserlerle tarihî hakikatlere tam ola- “Tarihî rak uymayan noktaların dizi değil de pembe ilgili yüzbinlerce arşiv belgesi mevcut- olabileceği şeklinde bir dizi gibi geldi bana. savunmanın da geçerli- Ciddiyetten uzak ve ken acep neden biraz özen gösteril- liği yoktur. çok büyük hatalar mez? Meselâ önceki benzer bir dizide Bu iddiayı ileri sü- var. Neresinden ren dizi tacirleri, 600 tutsanız elinizde 16. yüzyılda yaşayan Kanuni’yi 19. yüz- yıl yaşayan bir impa- ratorluğu canlandıra- kalıyor...” yılda yapılmış bir masada oturtmuşlar- dı. Tenkit ettiğimiz Oryantalist ressam- lardan daha ileri gittiler vesselam. Dizide kullanılan dil de oldukça hata- lı. Sadece birine dikkat çekeyim: Saray- caklarsa biraz çaba sarf da padişahın zevcesi rolündeki aktrist ederek hayal ürünü yerine hanımefendi devletin adını “Devlet-i gerçeklere uygun bir iş ortaya Ali Osman” şeklinde hatalı telaffuz koymalıdırlar. ediyor. Oysa doğrusu Devlet-i Âl-i Os- Osmanlı İmparatorluğu’nun tarihi- man’dır. Bu bana Derin Tarih’in önceki ni binbir meşakkatle çalışarak ortaya sayısında yer alan Refik Halid Karay’ın çıkaran tarihçilerin çabaları oportü- veciz tespitlerini hatırlattı. Pek dikkate nist yaklaşımlarla heba edilmemeli- alınmayan bir diğer husus da sarayda- dir. Çünkü Türk dizileri Latin Ame- ki protokol kaideleri. Osmanlılar buna rika’dan Ortadoğu’ya, Balkanlardan azamî derecede önem verirken dizide Kafkaslara kadar büyük bir kitleye neredeyse esamisi okunmuyor. hitap ediyor. 2015 ARALIK / DERİN TARİH 79

MÜSLÜMANLAR YALANCI PEYGAMBERLE NASIL MÜCADELE ETTİLER? MEHMET SALİH ARI [email protected] C ahiliye döneminde güçlü asabiyet duyguları se- sunda, Yemame civarında ikâmet eden Beni Hanife kabile- bebiyle siyasî birlik kuramayan Araplar, ancak sine mensup; şair, hatip, kâhin ve nüfuz sahibi bir kişi olan İslamın çevresinde ve Hz. Peygamber’in (sav) Müseylime’nin adı ve soyuyla ilgili rivayetler muhteliftir. İsminin “Mesleme” olduğu, bunun Müslümanlar tarafından liderliğinde birleşerek bir ümmete dönüştüler. tahkir amacıyla “Müseylime” (Meslemecik) şekline dönüştü- rüldüğü kabul edilir. Tahmin edileceği gibi Resulullah’ın başarısına ve liderliğine Müseylime’nin “Heyetler Yılı” denilen 630’da kabilesiyle imrenen çoktu. Hatta Müslümanlar müşrikler yanında pey- birlikte Medine’ye gittiği rivayet olunur. Beni Hanife heyeti Hz. Peygamber’in huzuru- gamberlik iddiasında bulunan pek çok kişiyle de mücadele na vardığında Müseylime’yi at ve deve- lerinin yanında bırakmıştı. Bu sebeple o etmek zorunda kalmıştı. Bu kimselerin amacı, güce ve hü- Hz. Peygamber’le görüşemedi. Başka bir kümdarlığa ulaşmanın aracı olarak gördükleri peygamberli- ği kullanmaktı. Hz. Peygamber döneminde peygamberlik iddisıyla ortaya çıkanlardan biri de Müseylime’dir. Hicaz bölgesinin doğu- 80 DERİN TARİH / 2015 ARALIK

İslam Tarihi rivayete göre de Hz. Peygamber’le görüşmüş, peygamberliği Resulullah’ın onu bu şekilde yalancı olarak nitelemesinden kendisine miras bırakması şartıyla ona tâbi olacağını söyle- dolayı Müslümanlar da onun için “Müseylimetü’l-Kezzab”, miş, ancak Efendimiz bu isteği reddetmiştir. yani “yalancı Müseylime” lakabını kullandılar. Kaynaklarda çok yaşlı biri olduğu belirtilen Müseylime, Cahiliye döneminde Beni Hanife’nin helva, sade yağ ve kendisini “Rahmanu’l-Yemame” olarak tanıttı. Peygamberlik- baldan yaptıkları putlara taptıklarını biliyoruz. Kabilesinde te Hz. Muhammed’e ortak olduğunu ileri sürerek Medine’ye Hıristiyanlığı seçmiş kişiler bulunduğundan Müseylime’nin iki elçi gönderdi. Resulullah elçilere Müseylime’yi onaylayıp sözlerinde ehl-i kitabın etkisi açıkça görülüyordu. Kabilesi- onaylamadıklarını sordu. Onlardan gelen olumlu cevap üze- nin aşina olduğu bir dil kullanırdı. Kara keçiden, beyaz süt- rine Hz. Peygamber, “Şayet elçilerin öldürülmesi caiz olsaydı ten, öğütmek ve fırında pişirmekten, sulak yerlerde yaşayan sizi öldürürdüm” demiş ve Müseylime’ye şöyle bir mektup kurbağadan, aynı zamanda semaların hakiminden ve gök- yazmıştı: ten inecek olandan bahsederek, fikirlerini ziraatla uğraşan soydaşlarının lisanına uyarlamıştı. Kendisine vahiy geldiğini “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. Allah’ın elçisi Mu- iddia ediyor, bazı veciz sözlerini Kur’an’daki ayet ve surelerle hammed’den yalancı Müseylime’ye. Allah’ın selamı hidayete karşılaştırıyordu. Hz. Peygamber’i taklit etmesi bazen kendi- tâbi olanların üzerine olsun. Allah kullarından dilediğini yer- sini gülünç durumlara düşürmüyor da değildi. yüzüne varis kılar. Akıbet Allah’tan korkup sakınanlarındır.” » Ressam Adolf Schreyer’in bedevî savaşçıları işlediği “The Skirmish” isimli tablosu. 2015 ARALIK / DERİN TARİH 81

GASSÂN KELB LAHM ARAP KABİLELERİ KUDAA TENUH ŞEYBAN SASANİ İMP. AMİLE BASRA BEHRA KÖRFEZİ ESED EZDİUZMAN CÜZAM ABS TAYY TEMİM BEKİR HİNT BELİY REBİA OKYANUSU ZÜBYAN HANİFE CÜHEYNE UZRE GATAFAN MISIR EVS MEDİNE LİYHAN HAZREC MİZEYNE GIFAR HUZAA ADAL KARA KUREYŞ MEKKE HEVAZİN KIZILDENİZ SAKIF EZDİSERAT HABEŞİSTAN HAVLAN HEMDAN MURAD HİMYER Müezzini bile vardı İSLAM ORDUSUNUN ordusundan iki veya üç kat fazlaydı ki, MÜSEYLİME İLE İMTİHANI 40 bin savaşçısı olduğu bilinir. Kendisi gibi peygamberlik iddiasın- da bulunan Secâh adlı bir kadınla ev- Resulullah’ı (sav) taklit ederek Peki nasıl bu kadar güçlenmişti? lenen Müseylime namazı kaldırdığını, Arap yarımadasında peygamberlik Bunda Reccal b. Unfuva ve Muhakkım içki ve zinayı helal kıldığını söylüyordu. iddiasında bulunanlar “mütenebbi” b. Tufeyl’in payı büyüktü. Yemame’nin Müseylime’nin Huceyr adında bir mü- diye adlandırıldılar. Bunların arasın- ileri gelenlerinden olan bu kişiler Medi- ezzini dahi vardı. Öyle ki, ezan okurken da en tehlikeli kişi hiç kuşkusuz Mü- ne’ye gitmiş, Kur’an öğrenmiş ve İslam “Müseylime’nin Allah’ın Resulü oldu- seylimetü’l-Kezzab idi. Tehlikeyi fark hakkında bilgi edinmişlerdi. Resulullah ğuna tanıklık ederim” derdi. eden Hz. Ebubekir, onun üzerine ilk da Reccal’ı kabilesini bilinçlendirmek önce İkrime b. Ebi Cehil’i gönderdi, üzere Yemame’ye öğretmen olarak gö- Kendisine tâbi olmayanları cezalan- ardından da Şurahbil b. Hasene’yi revlendirmişti. dıran Müseylime, Hz. Muhammed’e takviye kuvvet olarak yolladı. İkrime inanıp kendisine itiraz eden Habib b. acele ederek Müseylime’nin taraf- Fakat bunlar zamanla Müseylime’yi Zeyd’e işkence etmiş, organlarını teker tarları üzerine yürüdüyse de başarılı onayladılar. Hatta Hz. Muhammed’in, teker kesmiş, sonra da onu yakarak öl- olamadı. Şurahbil bu yenilginin “Müseylime’nin de peygamber ve pey- dürmüştü. haberini alınca daha fazla ilerleme- gamberlikte kendisine ortak olduğunu” yerek yolda bekledi. İkrime durumu söylediğine tanıklık ettiklerini dillendi- Hz. Ebubekir (ra) artık haddi aşıp yol- Hz. Ebubekir’e bildirdiğindeyse rerek birçok saf insanın kandırılmasına dan çıktığına kanaat getirilen Müseyli- Halife geri dönmelerini bildirmiş, önayak oldular. Beni Hanife kabilesi me’nin üzerine bir ordu gönderdi (633). Müslümanların morallerini bozma- içinde sayıları az da olsa Sümâme b. Cepheden yeni dönen Halid b. Velid’in malarını tavsiye etmişti. Usal gibi İslamı benimseyen ve Müsey- emrine Muhacir ve Ensar’dan birçok lime’ye karşı çıkan kişiler olduğunu kişi vermişti. Ensar’ın başında Sabit belirtelim. Bunlar Halid b. Velid Yema- b. Kays, Muhacirlerin başında ise Ebu me’ye vardığında hep birlikte Müslü- Huzeyfe ve Zeyd b. Sabit bulunuyordu. manların ordusuna katıldılar. Müseylime’nin ordusu Müslümanların 82 DERİN TARİH / 2015 ARALIK

İslam Tarihi » Hz. Peygamber’in (sav) mektubu Müseylime’nin kabilesi Beni Hanife, Arap kabilelerinin yerleşimini gösteren haritada görüldüğü gibi (solda) Medine’nin doğusunda kalıyordu. Yaşadıkları bölgeye “Yemame” denirdi. Kabile içinde müşrikler çoğunluktaydı fakat azımsanmayacak sayıda Hıristiyan da vardı. Hz. Peygamber’in (sav) Müseylime’ye cevaben yazdığı mektup (yanda) bugün Topkapı Sarayı’ndaki Kutsal Emanetler Dairesi’nde muhafaza ediliyor. Müseylime, Halid’in yaklaşmakta Allah’ın Kılıcı Halid b. Velid, Müsey- antlaşma yapmaya razı oldu. Hz. Ebube- olduğunu haber alınca askerlerini Ye- lime öldürülmedikçe bu işin sonunun kir’in, Beni Hanife’den ergenlik çağına mame yakınlarındaki “Akraba” denilen gelmeyeceğini anlamıştı. Karşısına bi- gelmiş herkesi öldürmesini emreden yerde topladı. Halid b. Velid de karargâ- rebir dövüşmek için er istedi. Kiminle mektubu kendisine ulaştığında artık hını Müseylime’nin tam karşısında kur- savaştıysa öldürdü. Sonra da Müseyli- çok geçti. Halid b. Velid barış yaptığın- du. Arkadaşlarını savaşa hazırlayarak me’nin bulunduğu yöne doğru ilerledi. dan antlaşmaya aykırı hareket etmedi. sağ cenaha Zeyd b. Hattab’ı, sol tarafa Nihayet durum Müslümanların lehine ise Üsame b. Zeyd’i komutan tayin etti. dönmeye başlamıştı. Müseylime’nin sı- Ünlü tarihçi Vakıdî bu savaşta Müs- Ertesi gün iki ordu karşılaştı. Muhacir- kıştırılınca yandaşlarıyla birlikte geriye lümanlardan bin 2000 kişinin şehit lerin sancağı Huzeyfe’nin azatlı kölesi çekilmesiyle ordusu dağılmaya başladı. düştüğünü ve bunlardan 700 kadarının Salim’in elindeydi, Ensar’ınkini ise Sa- Kur’an hafızı olduğunu rivayet eder. bit b. Kays taşıyordu. 700 Kur’an hafızı şehit oldu Şehitler arasında Hz. Ömer’in ağabeyi Zeyd b. Hattab, Ebu Huzeyfe b. Utbe ve Yemameliler zorlu savaşçılardı. Ni- Tam bu sırada Abdurrahman b. Ebu- onun kölesi Salim, Sabit b. Kays, Ebu tekim bir süre sonra Müslümanlar geri bekir Yemamelilerin meşhur komutan- Dücane, Beşir b. Said, Abbad b. Beşir, çekilmek zorunda kaldılar. Hatta Halid larından Muhakkim b. Tufeyl’i bir okla Abdullah b. Sehl el-Amirî, Ma’n b. Adî b. Velid’in eşi Ümmü Temim’i çadırda öldürdü. Müseylime ordusuyla Hadî- ve Abdullah b. Abdullah b. Übey b. Selül bırakarak geri çekildiği rivayet edilir. katü’r-Rahmân denilen etrafı yüksek gibi ashabın ileri gelenleri bulunuyor- Yemameliler öylesine canla başla çarpı- duvarlarla çevrili bir bahçeye sığınmak du. şıyorlardı ki, vaktiyle Hz. Peygamber’in zorunda kaldı. Müslümanların hücum- amcası Hz. Hamza’yı şehit eden Vahşi larından korunmak için de kapıyı ka- İslam tarihine “Müseylimetü’l-Kez- b. Harp bile onların bu kahramanlıkla- pattı. Ancak Berra b. Malik duvarı aşıp zab Hadisesi” olarak geçen bu ilginç va- rını şu sözlerle izah etmekten kendini düşmanın yanına indi. Onlarla çarpışa- kanın kanlı bir çarpışmayla da olsa bi- alamamıştı: rak zor da olsa kapıya ulaştı ve Müslü- tirilmesi Müslümanlara rahat bir nefes manları içeri aldı. aldırdı. Ayrıca hadisenin bastırılmasıyla “Müseylime’nin adamları kadar ölü- “yalancı peygamberlik” dalgası erken me sabırlı ve tahammüllü kimseyi gör- İki orduyu da zorlu bir çarpışma bir tarihte kırılmış, İslam tahrif edilen medim.” bekliyordu yeniden. Beni Hanife büyük dinlerin yaşadığı büyük bir tehlikeden kayıplar vermeye devam etti. Ta ki Cü- kurtulmuş oluyordu. Bu korkusuz düşman karşısında beyr b. Mut’im’in kölesi Vahşi’nin En- Müslümanların komutanları geri çe- sar’dan bir kişiyle birlikte Müseylime’yi Mehmet Salih Arı kilenleri savaşa teşvik ettiler. Kimisi, öldürülmesine kadar. Bozguna uğrayan Prof. Dr., 100. Yıl Üniversitesi “Ey Kur’an ehli! Kur’an’ı eylemlerinizle Beni Hanife’nin kaçmaktan başka çare- İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi süsleyiniz” çağrısıyla, kimisi de “Allah’a si kalmamıştı artık. yemin ederim ki, onları yenilgiye uğra- tıncaya ya da şehit edilip elimdeki deli- Halid b. Velid savaşın çok uzun sür- limle konuşuncaya kadar bugün hiçbir mesi ve kalelerin askerlerle dolup taştı- şey konuşmayacağım” sözleriyle cansi- ğını fark etmesi üzerine daha fazla zayi- perâne mücadele ettiler. at vermemek için zafer elde edilmişken 2015 ARALIK / DERİN TARİH 83

MENEMEN’DE ‘GERÇEKTE’ NE OLDU? SIRADIŞI TARİH 85 yıldır Menemen olayı, muhaliflerini susturmak isteyen Kemalistlerin en güçlü silahı oldu. 7 kişilik ‘Şeriat ordusu’neden esrarkeşlerden oluşuyordu? Kubilay’ın yanındaki askerlere niçin mermisiz silahlar verilmişti? Daha önce olay yerine gelen subayların da yargılanması gerekmez miydi? MEHMET ÇELİK iki taraf mevcut: Laik cumhuriye- Tarihler 1929’u gösteriyordu. Avru- ti yıkmaya çalışan şeriat ordusu ve pa basınında Türkiye’den “Kemal’in » Prof. Dr., Celal Bayar Üniversitesi Türkiye Cumhuriyeti. Şeriat ordusu Ülkesi” diye bahsediliyor, Gazi Pa- Fen - Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Başkanı 7 kişiden oluşuyordu. 1 komutan ve 6 şa’ya diktatör deniliyordu. Halk yö- erat. Cephane ve mühimmatlarıysa 1 netimin baskıcı icraatlarından illal- [email protected] tüfek ve 1 bağ bıçağıydı. Komutanları lah demişti. Aç, sefil ve perişandılar; baş esrarkeş Mehdi Hazretleri, diğer- tarlalarına ekecek tohum, çift süre- Ü zerinden 85 yıl geçmiş! Kimile- leri de esrar ayininin mücahidleriydi. cek öküz bulamıyorlardı. Bunlar yet- rine göre laik cumhuriyeti yık- mezmiş gibi 1929 ekonomik kriziyle mak için kalkışılan irticaî ayaklanma, Garabete bakın! 85 yıldır Türk üni- karşılaşınca toplumda artık muhalif kimilerine göre de vatandaşını her yıl versiteleri bu konuda onlarca doktora, sesler de yükselmeye başladı. Hem azarlamak, haşlamak ve gözdağı ver- yüzlerce yüksek lisans tezi yaptırdı. bu toplumsal muhalefeti yatıştırmak mek için kurgulanmış devlet provo- Bugüne kadar aklı başında bir akade- ve yumuşatmak, hem de dışarıdaki kasyonuydu Menemen. misyen çıkıp da “Bu konuda doktora “diktatörlük” suçlamalarına cevap yapılır mı? Ayıptır, dünyayı kendinize vermek adına günümüzün moda ta- Yaklaşık 180 üniversiteye sahip bu güldürmeyin. Bu ancak gazeteler için biriyle “çakma” bir muhalefet partisi ülkenin tarihçileri, siyaset bilimcileri siyasî-magazinsel bir haber olabilir. (Serbest Cumhuriyet Fırkası) kuruldu hâlâ olayı açık seçik ortaya koy(a)ma- Bilimi, akademik camiayı bu kome- ama işe yaramadı. İşe yaramadığı gibi dılar. Hâlbuki pek de girift olmayan diye alet etmeyin” demedi, diyemedi. geride bir tortu da bıraktı! bu hadisenin üzerinden çok uzun za- “Laik cumhuriyeti yıkmaya kalkan şe- man geçmiş değil. Benim gibi onlarca riat ordusu” gibi söylemler 85 yıldır Gazi Paşa, Fethi Bey’in İzmir se- tarihçi de olayı şahitlerinden dinlemiş- devlet eliyle devam ettirilen törenler- yahatini unutamıyordu. Görgü şahit- tir. Burada ne 1. Dünya Savaşı’nda de atılan nutukların başında geliyor. lerinden gelen haberler onu çileden olduğu gibi sebeplerin birbirinin içi- çıkarmaya yetmişti. Fethi Bey İzmir’e ne girmişliği var, ne de Amerika’nın Önce şu soruya cevap arayalım: Bu gitmiş, kendisini on binlerce kişi karşı- Irak’ı işgalinin perde arkasındaki de- oyuna neden ihtiyaç duyuldu? taylı hesaplar. Her olayda olduğu gibi burada da 84 DERİN TARİH / 2015 ARALIK

lamış, çevredeki şehir ve köylerden ha- edecektir!” diyor. Alkışlar başlıyor. » Kurban seçilmişti beri duyanlar yaya olarak İzmir’e akın Varol nidaları arasında Manisa so- etmişlerdi. Sanki Mehdi gelmişti. Hele kaklarında birkaç tur atıyorlar. Kendi Irkçı manada Bir Türkçü’ydü Kubilay o “kurtar bizi” sloganları yok muydu? halinde, saf bir insan olan Tatlıcı Hü- Asteğmen. Sözde Şeriat ordusunun Kalabalıklar galeyana geliyor, Halk seyin’in evinde de ziyafet çekiyorlar. üzerine silahsız gönderilerek adeta Fırkası’nın binaları taşlanıyor, cam ‘kurban’ edildi. çerçeve indiriliyordu. Bak hele, Gazi Giritli esrarkeş artık Derviş Meh- Paşa’nın partisinin binası taşlanıyor med’dir. Etrafına topladığı birkaç Köylü hemen harekete geçer, bu demek! Vay nankörler, vay! esrarkeşin kulağına Mehdi olduğunu Allah dostu dervişlere(!) bir günde fısıldar. Müritlerini alarak Bozalan baraka inşa ederler. Derviş Mehmed Tabii asker silah kullanmak zorun- Köyü’ne gider. Köyün camisinde bir ve avanesi barakaya yerleşir. Zikir, da kaldı. 14 yaşında bir çocuk asker zikir seansı düzenler. Köylü bu Allah ibadet ve tâatla meşgul olurken köylü kurşunuyla can verdi. Babası bu de- dostlarına(!) izzet ve ikramda bulu- de tavuk ve kuzu etli mütevazı yemek- mokrasi şehidi gencecik fidanın cansız nur. Derviş Mehmed burada birkaç leriyle onlara hizmet eder. bedenini kucağına alıp arkasındaki gün kalacaklarını, ancak 24 saatleri- binlerce kişiyle beraber Fethi Bey’in ni zikir ve ibadetle geçirecekleri için Esrarlı sigaralar eşliğindeki zikir kaldığı binanın önüne geldi. Fethi Bey köylüyü rahatsız etmemek babından seanslarıyla kendilerinden geçip yeri aşağı inip manzarayı görünce donup kendilerine köyün biraz dışında der- göğü inletirler. Barakanın dışında top- kalmış, şaşkınlıktan ne diyeceğini bile- me-çatma bir baraka yapmalarını ve lanan köylüler de coşkulu Allah Allah memişti. Kucağında oğlunun cesediyle orada kalıp bir nevi itikâfa çekilmek nidalarıyla mest olur. Fethi’nin karşısında duran baba, “Biz istediklerini söyler. kurban verdik, daha da veririz. Yeter Esrarkeş taifesi toplam 7 kişiydi: ki bizi bunlardan kurtar!” diye haykı- rıyordu. Gazi’yi çıldırtan sahne Evet, bu sahne anlatıldığında Gazi Paşa çıldırmıştı. Bu babanın cüm- lelerinde toplumsal bir isyanın izle- ri vardı. Derhal bu isyan havası yok edilmeliydi. Sızıntının önü alınmazsa su zamanla binanın temellerine kadar iner ve binayı çökertir diye düşünüldü. Plan yapıldı ve hazırlıklara başlandı. Uygun bir figür bulundu, etrafı da süslendi. Ve düğmeye basıldı. Takvimler 1930 Aralık’ının baş- larını gösteriyor. Yer Manisa’da bir kahve, halk arasında adı “Esrarcı Kahvesi”. Serbest Fırka iki hafta önce kapatılmıştı. Giritli esrarkeş Mehmed lakaplı bir meczup, bunu eleştiren bir konuşma yapıyor. Gazi’nin tutumunu, yaptığı devrimleri, özellikle de halifeli- ğin kaldırılmasını, tekke ve zaviyelerin kapatılmasını, fes yerine şapkayı mec- bur etmesini ağır bir dille eleştiriyor. Dahası Gazi’yi Deccal ilan ediyor. En sonunda da esrarkeşlere dönüp “ümit- sizliğe düşmeyin, Mehdi’nin zuhuru yakındır, bu Deccal’e haddini bildire- cek ve Şeriat-ı Garra’yı yeniden tesis 2015 ARALIK / DERİN TARİH 85

SIRADIŞI TARİH MEHMET ÇELİK » Şehit Kubilay rejimin kurtarıcısı ilan edildi. Menemen’e heykelini diktiler ve bu olayı bir sopa gibi kullanarak yıllarca garip Anadolu halkını dövdüler. 4 Mehmed (Derviş, Şamdan, Sütçü ve met eden en yaşlı Nakşi Şeyhi Esad Şeriat ordusu yola düşüyor Emrullahoğlu Mehmed), 2 Hasan (Na- Erbilî Hazretleri başta olmak üzere lıncı ve Alioğlu Hasan) ile Çakıroğlu Nakşi şeyhlerinin hepsine postaneden Esrarın etkisiyle Giritli coştukça Ramazan. Hasanlarla Çakıroğlu Ra- telgraflar çekerek, “Vakit geldi, Meh- avanesi de coşar. Nihayet 22 Aralık mazan çocuk denilecek yaştadır. di’nin ordusuna katılın” çağrısı yapa- gecesi 7 kişilik Şeriat ordusu, yanla- cağız. Mehdiliğimi Menemen’de ilan rında bir de köpek (adı da Kıtmîr, Misafirliğin 10. gününe kadar esrar- ettikten sonra Ankara’ya yürüyece- Eshab-ı Kehf formatı) Bozalan’dan keşler ziyafetler ve esrar partileriyle ğiz. Bu sırada 70 bin kişilik ordusuyla Menemen’e doğru yola çıkarlar. Yol- geçen hayatlarından son derece mem- sınırda bekleyen Halife Abdülmecid da işin ciddiyetini anlayan ve biraz nunlardı. Ekmek elden su gölden yaşı- Efendi de Ankara’ya hareket ede- da aklı başına gelen Çakıroğlu Rama- yorlardı. Ancak 10 gün sonra köylüler cek. Bunu duyan herkes Türkiye’nin zan Manisa’ya döner. Diğerleri devam uyandı ve esrar içtiklerini fark ettiler. dört bir tarafından Ankara’ya yü- ederler. Toplanıp köyü terk etmelerini istedi- rüyerek ordumuza katılacak. Deccal ler. Köylünün kendilerini jandarmaya tahtından indirilecek, Halife makamı- Şeriat ordusu Derviş Mehmed ko- şikâyet edebileceğini düşünerek endi- na oturtulacak ve ilk iş olarak yurt mutasında Menemen’e yaklaştığında şelenen Derviş Mehmed birkaç gün sathındaki bütün tekke ve zaviyeler mola verir. Kafalar bir kez daha es- içinde gideceklerini söyleyerek köylü- açılacak. Halife Abdülmecid Efendi rarla tütsülendiği sırada sabah ezanı yü yatıştırdı. O gece yapılan son zikir- emir ve tavsiyelerimiz çerçevesinde okunmaktadır. Menemen’e girerler. den sonra Derviş Mehmed müritlerine İslam dünyasını yönetirken biz misyo- Merkez (Müftü) Camii’nde sabah na- planını anlattı: numuza devam edeceğiz. Ankara’dan mazı eda edilir. Ancak Şeyh Saffet ca- başlayan hareketimiz çok kısa zaman- mide yoktur. Zararı yok. 22 Aralık gecesi Menemen’e hare- da Çin’e ulaşarak bütün Asya kıtası ket edeceğiz. Orada Nakşibendi Şeyhi Müslüman olacak. Daha sonra Batıya Camideki yeşil sancak alınır ve ce- Saffet Efendi ile görüşeceğiz. Bu zat döneceğiz ve Avrupa da Müslüman- maate Belediye meydanına gelmeleri veliyullahtandır. Kalp gözü açıktır. laştırılacak. söylenir. Bir kısmı korkudan kaçar, Beni görür görmez Mehdi olduğumu bir kısmı da meraktan gelir. O sıra- anlayacaktır. Sonra İstanbul’da ika- da meydanı temizleyen belediye işçi- si göze çarpar. Derviş Mehmed işçiyi 86 DERİN TARİH / 2015 ARALIK

yanına çağırır ve elindeki kürekle bir » Rejim meselesine dönüştürdü onu fark eder. Hemen camiye doğru çukur açmasını söyler. Temizlik işçisi koşar ve yaralı Kubilay’ı yakalar. Bağ denileni yapar, Derviş Mehmed çuku- M. Kemal’den aldığı direktiflerle basit bir bıçağını çıkarır. Kubilay’ın feryatları ra yeşil sancağı diker ve halka “Şeriat ‘esrarkeş’ çetenin faaliyetini rejim meselesine işe yaramaz. Ancak “Ben de Müslü- geliyor” nutku atar. Sözlerini de Meh- dönüştürerek yargılamaları yapan Divan-ı manım” cümlesine cevap vermek ihti- di olduğunu söyleyerek tamamlar. Harb Başkanı Tümgeneral Mustafa Muğlalı yacını hisseder: “O zaman seni gırtla- birçok idam kararnamesinin altına imza ğından değil, daha az acı çekesin diye Meydanın karşısında bir jandarma atmıştır. Menemen davasının sanıklarından arkadan, boynundan keseyim” der ve karakolu vardır. Kalabalığı gören jan- bazıları. genç asteğmenin kellesini gövdesinden darma yazıcısı Ali Efendi yanına dört ayırır. Kubilay’ın kesik başı sancak di- asker alarak Derviş Mehmed’e, “Ne başlar. İşin tuhafı mermisiz 26 asker reğine bir iple asılır. oluyor, ne istiyorsunuz” diye sorar. de kaçmıştır. Sahte derviş Mehdi olduğunu söyler. Kubilay’ın vuruluşundan başının Jandarma yazıcısı Ali, karakol komu- Kubilay yaralı bacağını sürüye sü- koparıldığı ana kadar geçen süre 20 tanı Yüzbaşı Fahri’nin evine giderek rüye meydanın karşısındaki hükümet dakika. Hâlbuki Menemen’de bir avuç durumu haber verir. Fahri Bey gelir, konağına gelir ancak kapı kapalıdır. da olsa insan yaşıyordu. 20 dakikada Derviş’e aynı soruları sorar ve hiçbir Kapıyı çalar fakat kimse açmaz. Yan- niçin hiçbir yardım ulaşmadı? Ayrıca şey yapmadan çekip gider. Biraz son- daki karakolun da kapısı kapalıdır ve Asteğmen Kubilay’ın maiyetine veri- ra bir yüzbaşı daha gelir, o da sorup ortalıkta hiç kimse görünmemektedir. len 26 askere neden mermisi olmayan soruşturduktan sonra çeker gider. silahlar verilmişti? Bunlar da tıpkı Kubilay askerlerinin ortalıkta gö- Bu sırada kalabalık da artmıştır. O rünmediğini fark eder ve sığınacak an Alay Komutanı Yardımcısı Albay bir yer arar. Tek uygun yer yandaki Nihat Bey’in sahneye çıktığını gö- camidir. Bacağını çeke çeke caminin rüyoruz. bahçesine girerken Derviş Mehmed Albay Nihat, yedek suba- yı (asteğmen) odasına çağı- rarak, “Kubilay, bir manga asker al ve meydana git. Meczubun biri şeriat ilan ediyormuş!” der. Asteğmen Koblay (daha sonra Kubilay) genç, heyecanlı ve Türkçü (ırkçı manada) bir öğretmendir. Hemen fırlar, hazır bekleyen eratı peşine ta- kar ve meydana yönelir. Yanında 26 asker mevcut. Ancak hiçbirinin sila- hında mermi yoktur. Sadece süngüleri takılıdır. Kubilay meydana girer girmez sancağın başında duran Derviş Meh- med’in yanına gider. Heyecanı had safhada ve sinirleri de son derece ger- gindir. Sert bir ses tonuyla, “Nedir bu, ne oluyor burada?” diye çıkışınca Derviş Mehmed, “Ben Mehdiyim, Şe- riat ilan ediyorum” diye cevap verir. Cevap karşısında Kubilay “Ne şeria- tı!” diye haykırıp dervişi bir tokatla yere yıkar. Tam bu esnada Kubilay’ın arkasın- da bir silah patlar ve mermi topuğuna saplanır. Meydanda herkes kaçışmaya 2015 ARALIK / DERİN TARİH 87

SIRADIŞI TARİH MEHMET ÇELİK vilayet binası ve karakolun kapalı ol- YAHUDİ JOSEF DE şındaki Nakşi Şeyhi Esad Erbilî hasta ması kadar manidardı. ŞERİATÇI DİYE ASILDI yatağından alınarak mahkemeye geti- rildi. Bu arada Menemen çalkalanmaya Menemen olayının garipliklerinden başlamıştır. Olayları duyan iki bekçi biri de şeriat getirmek ve Cumhuriyet’i İfadeler alındı, mahkeme 31 Ocak-4 meydana gelir. İkisi de vurulur. Onla- yıkmak suçundan asılanların arasında Şubat tarihleri arasında kararları ke- rı kimin vurduğu da bilinmez elbette. bir Yahudinin olmasıydı. Josef hırdavat sinleştirdi ve idamları infaz etti. Arkasından silahlı bir askerî müfreze satan, kendi halinde bir vatandaştı. O olay yerine gelir, üç Mehmed’i mıhlar: sabah da dükkânını açtıktan sonra içe- İşin en garip tarafı, aynı tarihlerde Esrarkeş başı Giritli Mehdi Mehmed, ri biri girerek ip istemiş, o da 3 metre Gazi Paşa’nın İzmir’de bulunmasıydı. Sütçü ve Şamdan Mehmed. Dördün- ip kesip vermişti. Meğer o kişi esrarkeş Kimse başka bir şey düşünmesin! El- cüsü (Emrullah oğlu Mehmed) ise ya- çetesindenmiş ve ip de sancağı direğe bette bu bir İzmir-Aydın-Denizli seya- ralı olarak ele geçirilir. Aslında hepsi asmak için kullanılmış. hatiydi. Sadece denk gelmişti. sağ ele geçirilebilirlerdi. Çünkü silah- sızdılar. Herhalde emir böyleydi ve Zavallı Josef tutuklandı. Şeriat Mahkemeden 37 idam kararı çıktı. öldürülmeleri gerekiyordu. İki küçük devleti kurmak isteyenlere ip satarak Ancak bu sayı sonradan 28’e düşürül- Hasan ise kaçar. Ancak olaydan üç lojistik destek sağlamaktan suçlu dü. Asılanlar arasında Josef adında gün sonra yakalanırlar. bulundu. bir Yahudi de vardı. Hedef: Nakşibendi tarikatı Saçını, başını yolarak savcıya, “Ben Muhtemelen Gazi Paşa’nın mer- Yahudiyim, benim İslam şeriatıyla ne hametiyle! İki kişinin idamı sonradan Görgü tanıkları ve sanıkların (Em- ilgim olabilir?”dedi. Muğlalı Paşa dev- -mahkeme kararına rağmen- TBMM rullah oğlu Mehmed, Nalıncı Hasan reye girdi ve “Gizli Müslüman ve gizli tarafından kaldırıldı. ve Alioğlu Hasan) ifadeleri alındı. bir şeriatçı olamaz mısın?”diye çıkıştı. Mahkeme başkanı olayın birkaç esrar- Zavallı Josef küçük dilini yuttu. Şaşkın- Sevgili tarih dostları, işte bunun keş-meczup tarafından çıkarıldığını, lıkla, “Vallahi de billahi de Yahudiyim” hikmeti nedir, senelerdir anlayama- halktan destek görmediğini açıkladı. deyince Paşa o engin zekâsıyla açığını dım. Bu da bana dert oldu. hemen yakaladı: “Nasıl da bildim O sırada Gazi Paşa İstanbul’daydı. senin gizli Müslüman ve gizli Şeriatçı Şimdi, idamların gerekçelerine ba- Gelişmeleri takip ediyordu. Mahkeme olduğunu? Müslüman olmasan böyle kalım. başkanının açıklamasını duyunca çıl- yemin eder miydin? Bak şuur altın seni dırdı. 27 Aralık akşamı devlet erkânı- nasıl da ele verdi.” Evini açmak: Ne demek bu deme- nı Dolmabahçe Sarayı’nda topladı ve yin! Tatlıcı Hüseyin’i düşünün, bir za- durumun vehametini anlattı. Sabah Zavallı Josef, “Ben Müslüman deği- manlar bu esrarkeşlere evinde yemek olur olmaz (yani 28 Aralık’ta) orduya lim, ben Yahudiyim”diye bağıra bağıra yedirmişti. hitaben Başkomutan ve Cumhur Re- darağacında can verdi. isi sıfatıyla son derece sert bir mesaj Silah temin etmek: Yani Cumhuri- yayınladı. Mesajda Kubilay’ın vahşice Muğlalı yaptığı açıklamada olayın yet’i yıkacak muhteşem Şeriat ordusu- katledilmesinin aslında Cumhuriyet’e basit, yerel bir esrarkeş çetesinin işi na silah, cephane ve mühimmatı hangi yönelik bir saldırı olduğunu, ancak değil, Cumhuriyet’i yıkmaya yönelik devlet, hangi şahıslar temin etmişti? onun temiz kanıyla Cumhuriyet’i ta- planlı bir irticai kalkışma olduğunu Oysa bu 7 kişilik ordunun silahları bir zelediğini ve kuvvetlendirdiğini vur- ve arkasında Nakşibendi tarikatının kırma tüfek ve bağ bıçağıydı. Bunları guladı. bulunduğunu söyledi. Operasyonun verenler de ipe çekildiler. hedefi belliydi artık: Tarik-i Nakşi- Ardından yarı resmî el-Ahram for- bendiyye! Tütün satmak: Bu esrarkeş takı- matındaki necip Türk basını harekete mı sigara da içiyordu. O zamanlar bu geçirilerek olayın vehameti halkın şuur İlk bombayı Gazi Paşa 28 Aralık’ta günkü gibi çeşit çeşit sigaralar yoktu. altına nakşedildi. 1 Ocak 1931 tari- Dolmabahçe toplantısından sonra pat- Fabrikasyon sigaralarımızın marka hinde Ege bölgesinde (İzmir, Manisa, latmıştı. Muğlalı sadece detayları dile isimleri vardı: Birinci, İkinci, Üçüncü. Balıkesir ve birçok ilçede) Orgeneral getiriyordu. İstanbul’dan Konya’ya, Tütünün kalitesine göre isimler veril- Fahrettin Altay’ın sorumluluğunda Karaman’dan Hopa’ya yurt genelinde mişti. Bu esrarkeş takımının pek para- sıkıyönetim ilan edildi. Dosyalar Me- ne kadar gözünün üstünde kaşı olan sı pulu yoktu. Yani fabrikasyon sigara nemen mahkemesinden alınarak Tüm- varsa tutuklandı! İstanbul’daki 84 ya- alamazlardı, açık tütün kullanırlardı. general Mustafa Muğlalı başkanlığın- İçine esrar koyarak bazen gazete kâ- daki Divan-ı Harbe verildi. ğıdına, bazen de mısır yaprağına sa- rar, öyle içerlerdi. Olaydan önce hangi bakkaldan tütün aldılarsa onlar da tutuklanıp idam edildiler. İp satmak: O zaman ülkemizde ip satmanın cezası idammış! Hangi ip 88 DERİN TARİH / 2015 ARALIK

mi? Meydanda yeşil sancağın direğe Halka gözdağı verildi böylece. Yine » Manşetlerin dili çekilirken kullanıldığı ip elbette. gayrimüslimlerin çoğunluğu da Ser- best Fırka’ya oy vermişlerdi. Yahudi Tek Parti diktatörlüğünün etkisindeki basın Direk dikmek: Aklınıza hemen Josef’in asılmasının bir diğer sebebi, Menemen hadisesini muhalif hareketleri elektrik direği gelmesin! Giritli Es- azınlıkları Serbest Fırka’ya oy verdik- susturmak için kullandı. Hatta manşetlerde rarkeş Mehmed sabah namazından leri için cezalandırmak olmasın? Dü- idam kararları irticanın belini kırdığı için sonra camideki yeşil sancağı alıp şünmeye değer! alkışlandı. Belediye meydanına getirmişti. İşte o sırada belediyenin temizlik işçisini Yazıyı bitirirken bütün verileri bir Halk bir tiyatro oyunu seyreder gibi görmüşlerdi. Ona bir çukur kazdır- kez daha ortaya koyalım: ağzını açmış izliyor, asker ve güvenlik mış ve oraya diktikleri direğe san- güçleri ortada yok! cağı takmışlardı. İşte o zavallı işçi Olayın kahramanları dört yetişkin de Cumhuriyet’i yıkmak isteyenlere esrarkeş, liderleri de meczuptu. İki Cevabını düşünmemiz gereken soru lojistik destek vermekten idam de çocuk! Altı üstü 2 saatlik bir olay. şu: edildi. Kubilay’dan önce olay yerine fark- Alkışlamak: Bu da ne lı aralıklarla gelen üç subay Mehdi demeyin, hadise şu: Mehdi Mehmed ile ne konuştular? Daha da Efendi Hazretleri(!) Belediye önemlisi bunlar neden mahkemeye meydanında toplanan halka çağrılmadılar? Onların ifadeleri niçin “Şeriat getiriyorum, ben Meh- alınmadı? diyim” diye nutuk atarken, adamları da halktan alkış tut- Boşuna sormayın, söylemem! malarını istiyorlardı. İnsanlar Bunu da siz çözün! korkudan istemeyerek de olsa alkışlar gibi yapmışlardı. İşte yüce mahkeme bu alçakları da tespit etmiş ve tutuklamıştı. Hatta idamla yargılıyordu. Neden Menemen? Siyasî açıdan olayın yaşan- dığı sürece baktığımızda Ser- best Cumhuriyet Fırkası 17 Kasım (1930)’da feshedilmişti. Menemen Olayı ise 23 Aralık (1930)’da patlak verdi. Peki olay yeri olarak neden Menemen seçildi? Bunun cevabı da açık: Kısa süre önce burada yerel seçimler yapılmıştı. Seçimi CHF kaybetmiş, Serbest Fırka ka- zanmıştı. Ve Gazi Paşa buna çok içer- lenmişti. Ey okuyucu, bunlar sana neyi dü- şündürüyor? Mahkeme direkt veya dolaylı ola- rak olayla ilgisi olan 105 kişiyi yargıla- mıştı. Ayrıca olaya karışmadığı halde 2 bin 200 kişi sorgulanmış ve bunlar- dan da 606 kişi yargılanmıştı. Evet, tahmin ettiğiniz gibi bunlar Serbest Fırka’ya oy verenlerdi. 2015 ARALIK / DERİN TARİH 89

SELÇUKLULAR BÂTINÎ TERÖRÜNÜ NEDEN ÖNLEYEMEDİ? » Kartal yuvası: Alamut Hasan Sabbah’ın liderliğini yaptığı Haşhaşiliğin karargahı efsanevi Alamut Kalesi’ydi. Bâtınîliğe ev sahipliği yapan kale, Hasan Sabbah tarafından dışarıdan gelebilecek saldırılara karşı güçlü şekilde tahkim edilerek propaganda faaliyetlerinin merkezine dönüştürülmüştü. Alamut Kalesi’nin temsili bir resmi. 90 DERİN TARİH / 2015 ARALIK

Selçuklu Tarihi MUSTAFA ALİCAN Sünni İslam dünyasının hamisi Sel- Nizâmiye Medreseleriyle mücadelele- çukluların erken dönemlerde dış poli- rine ideolojik bir arka plan oluşturdu- [email protected] tika perspektiflerini Fâtımîler ve Batı- lar. Böylece Sünni İslam dünyasındaki elçuklular bundan 10 asır nilikle mücadele üzerine inşa etmeleri Fâtımî tesiri en azından siyasî sahada önce tarih sahnesine çıktık- büyük ölçüde bununla alakalıydı. bertaraf edilmiş oldu. larında devletin yıkılışına kadar mücadele etmeleri 909 yılında bir hilafet tesis eden Mısır’ın siyasî önemini yitirmesin- gereken bir tehlike bekliyordu onları: Fâtımîler, Şiiliğin İsmailî koluna den sonra bilhassa Suriye ve İran’da Hz. Peygamber’in (sav) kızı Hz. Fâtı- mensuptu. Ortaya çıkışından itibaren kendine has bir yapıya kavuşan ve ma’nın (ra) soyundan geldikleri iddia- Şiiliğin özellikle aşırı yorumlarını be- devrin kaynaklarında Bâtınîler olarak sında bulunan Fâtımîler. Tehdit o bo- nimseyen ve Batınî bir formasyona söz edilen İsmailî hareket ise varlığını yuta ulaşmıştı ki, Mısır güdümündeki sahip olan İsmailî hareket Fâtımîlerle devam ettirdi. Büveyhîler eliyle bütünüyle etkisizleş- tirilen Abbasileri çaresiz bırakmıştı. Hangi Selçuklu sultanları kanlı Bâtınî suikastlarına kurban gitti? Tahta çıkmadan önce kanı donduran yöntemlerle sindirdikleri Selçuklu sultanı kimdi? İşte Selçukluların Bâtınîlerle imtihanından çarpıcı kesitler. beraber Sünni İslama karşı etkili Bâtınîlik denildiği zaman, özellik- le Selçuklular döneminde anlaşılması güce dönüştü. İsmailî daveti gereken, Hasan Sabbah tarafından Ala- mut kalesinde yeni bir bakış açısıyla siyasî tutkuları doğrultu- yoğurulup tabir yerindeyse bir terör ve suikast ideolojisine dönüştürülen sunda organize İsmailî gelenektir. Selçuklular bu ha- reketle tarihleri boyunca mücadele et- eden Fâtımîler, meyi sürdürecek fakat onları bütünüy- le yok etmeyi başaramayacaklardır. Mısır’da kurmuş Selçuklu sultanlarını çokça uğraştı- oldukları Dâ- ran Alamut Bâtınîliği, İslam tarihinin en karanlık ve ilginç şahsiyetlerinden rü’l-Hikme isimli Hasan Sabbah etrafında öncekilerden bütünüyle farklı bir İsmailî ekolü tem- eğitim kurumun- sil ediyordu. Aslına bakılırsa Hasan Sabbah, Şiiliğin mutedil bir biçimi da yetiştirdikleri olan İsnâaşeriyye (Oniki İmamcılık) mezhebine mensup bir babanın oğlu dâîler (misyonerler) olarak iyi bir eğitim almıştı. Felsefe, kelâm, mantık, fıkıh ve matematik vasıtasıyla ideolojile- sahalarında derin bir ilmî birikime sahipti. Muhtemelen İslam tarihinin rini Sünni İslam coğ- önde gelen âlimlerinden biri olmaya adaydı. Fakat 17 yaşında Rey’de tanış- rafyasında yayarak tığı ve etkilendiği İsmailî dâîlerin yön- lendirmesiyle hayatı farklı bir istika- bir anlamda siyasî hü- mette seyretti. kümranlıklarının altyapısını hazırlıyorlardı. Tuğrul Bey döneminden itibaren Fâtımîlere karşı yoğun bir mücadeleye girişen Selçuklular, Suri- ye ve Filistin’de onların gücünü önemli ölçüde kırdılar. Nizâmülmülk ön- cülüğünde kurulan ve kısa sürede ülkenin dört bir yanına yayılan 2015 ARALIK / DERİN TARİH 91

» Alamut yerle bir, ya Bâtınîler? 13. yüzyılda siyasî varlıkları sona erse de bugün dünyanın birçok yerinde Bâtınîlerin fikrî bakiyelerinin izleri görülür. İlhanlıların Alamut Kalesi’ni kuşatmasını tasvir eden bir minyatür. 1072 yılında Rey’e gelen İsmailî- Müsta’lî’nin hilafet makamına geçişini hur Deylem bölgesinde karar kılmıştı. lerin Irak başdâîsi Abdülmelik At- kabul etmeyerek Mısır’dan ayrıldı. 1090 sonbaharında yaklaşık 2 bin met- taş’ın dikkatini çeken Hasan Sabbah, re rakıma sahip bir tepenin üzerinde 1078’de bu zat tarafından Dârü’l-Hik- Fâtımî hilafetiyle bağlarını tama- bulunan ve küçük bir patikanın dışın- me’de İsmailî mezhebinin incelikleri- men koparan Hasan Sabbah dönemin da yolu bulunmayan Alamut kalesine ni öğrenmek üzere Mısır’a gönderildi. etkili bir şahsiyetine dönüşecekti. sızan İsmailî dâîleri burayı ele geçirdi- 1081’de Mısır’dan ayrılarak İran’a geldi ler. Hasan Sabbah dışarıdan gelebile- Maceralı bir yolculuğun ardından, ve yaklaşık dokuz yıl boyunca bölgeyi cek saldırılara karşı güçlü bir biçimde tarihçi İbnü’l-Esîr’e bakılırsa tüccar kı- karış karış gezdi; Kirman, Yezd ve Hu- tahkim ettiği kaleyi propaganda faali- lığında Mısır’a gelen Hasan Sabbah bu- zistan’da fikirlerini yaymaya çalıştı. yetlerinin merkez üssüne dönüştürdü rada üç yıl kalmış, Halife Müstansır ile ve çalışmalarını Selçuklu coğrafyasın- görüşerek yakın temasta bulunmuştu. Faaliyetlerini yürütebileceği uygun da yoğunlaştırdı. Fakat Halife’nin ölümünden sonra bir yer aramış, sonunda İran’ın ku- meşru veliahd Nizar’ı öldüren kardeşi zeyinde yer alan, merkezî otoritenin Ömrünün sonuna kadar (35 yıl) Ala- güçlü olmadığı sarp dağlarıyla meş- mut kalesinden dışarı çıkmadığı halde kurduğu hareket İran’ın her tarafına yayıldı. Alamut’un yanı sıra başka şe- hir ve kalelere de hâkim olan hareket, dönemin en önemli siyasî aktörlerin- den biri haline geldi. İlkeleri Hasan Sabbah tarafından belirlenen İsmailî-Bâtınî hareket, davanın bekası için toplumun önde gelen isimlerine suikastlar düzenleye- rek kargaşa çıkarmayı amaçlayan bir tür terör uyguluyordu. Fedai adı ve- rilen (ki onlardan dolayı kaynaklarda Bâtınîlik için zaman zaman Fidâviyye ismi de kullanılır) ve Hasan Sabbah tarafından belirlenen canlı hedeflerini genellikle hançerlerle öldüren suikast- çılar, gözü kara ve cesur gençlerden seçilirdi. Bunlar uzun bir hazırlık dö- neminin ardından hedef olarak seçilen kimsenin yakınına kadar sokulur, gü- venini kazanır, bazen de en güvendiği kimse haline gelirdi. Vakti geldiğinde kurbanlarını öldürerek verilen emri yerine getirirlerdi. Kaynaklarda eğitimsiz ve “sağını-so- lunu ayırt etmekten aciz” kimseler olduklarına işaret edilen fedailer, iş- ledikleri cinayetin hemen ardından umumiyetle öldürülmelerine rağmen 92 DERİN TARİH / 2015 ARALIK

Selçuklu Tarihi kendilerine verilen emri yerine getir- başaramadıkları Sâveli bir müezzini yük suikastını 1092’de gerçekleştiren mekten kaçınmazlardı. öldürerek gerçekleştirmişlerdi. Bu ci- Bâtınîler, Nihâvend yakınlarında Nizâ- nayeti işleyen Tahir isimli fedai, Niza- mülmülk’ü hançerleyerek katlettiler. Fedailerin cesaretleri hakkında son- mülmülk’ün emriyle derhal yakalanıp Vezire bir maruzat dilekçesi verme raki dönemlerde birçok rivayet ortaya ibret-i âlem için idam ve cesedi teşhir bahanesiyle yaklaşan dilenci kılığın- çıkacaktı. En meşhuru haşhaş kullan- edildi. Şehirdeki Bâtınîlere ağır cezalar daki bir fedainin marifetiyle gerçek- dıkları ve cinayetleri uyuşturulmuş verilse de bu sert kovuşturmalar Hasan leştirilen cinayetin üzerinden henüz bir kafayla işledikleridir. Bu yaklaşım Sabbah’ı durdurmaya yetmeyecekti. bir ay geçmişken, Melikşah da onların özellikle Batı dünyasında 18. ve 19. parmağının olduğuna dair söylentiler yüzyıllardaki yayınlarda öne çıkarıl- Sultan Melikşah’ın “kendisini ita- bulunan bir suikasta kurban gidecekti. mış ve adeta kesin bir bilgiye dönüş- ate davet eden bir mektupla” birlikte türülmüştür. Alamut’a gönderdiği elçilerin gözleri Bâtınîlere karşı şiddetli bir baskı ve önünde intihar etmelerini emreden kovuşturma siyaseti takip eden Sul- Buna göre fedailer suikast için gö- ve 20 bin civarında fedaisinin olduğu- tan ve vezirinin öldürülmesi, Hasan revlendirilmeden önce haşhaş mari- nu söyleyen Hasan Sabbah, Sultan’ın Sabbah’ın hareket alanını genişletti. fetiyle uyuşturularak suni bir cennete kendisine tâbi olma talebini reddetti- Sultan’ın ölümünden sonra Selçuklu- konulurdu. Burada güzel yemekler, ği gibi Selçuklu hükümdarını Fâtımî lar arasında patlak veren ve derin bir lezzetli şaraplar ve şehvetli kadınlar halifesinin otoritesini tanımaya davet krize dönüşen taht mücadeleleri adeta tarafından ağırlanan fedailer, kendi- ediyordu. Alamut İsmailîliğinin önünü açmıştı. lerine verilen vazifeyi yerine getirdik- leri takdirde sonsuza dek bu cennete İlk cinayetin ardından şiddet ey- Selçuklular Bâtınî hareket ile özel- konulacaklarına ikna edilirlerdi. Bu lemlerini giderek artırdılar. Nişabur likle fikrî mücadele sahasında önemli şekilde mutlak bir itaat ve sadakatle ile İsfahan arasında bulunan Tabes işler yapmışlardır. Tuğrul Bey döne- donatılırlardı. yakınlarındaki Kayin kalesinde üsle- minde başlayan Cuma hutbelerinde nen Bâtınîler, Kirman yakınlarında bir Râfızîlerin tel’în edilmesi şeklindeki Marco Polo’nun marifeti ticaret kervanını basarak -kaçarak ca- uygulama bunun ilk misali. nını güçlükle kurtaran bir Türkmenin Birçok Batı dilinde suikast eylemi ve dışında- herkesi katlettiler. Kargaşa Yine Nizâmiye medreselerinin ku- suikastçı için kullanılan “assassin/assa- çıkarmak amacıyla gerçekleştirilen bu rulması ve kısa sürede Selçuklu coğ- sination” kelimesi de “haşhaş”tan ge- şiddet eylemleri Selçuklu coğrafyasın- rafyasının hemen her tarafında Sünni lir. Fakat merakı tahrik eden bu hikâye da dehşet ve şaşkınlık yaratmıştı. ağırlıklı eğitimin yaygınlaştırılması tarihi anlamda problemlidir. Alamut da fikrî mücadelenin daha sistematik fedailerinin haşhaş aldıkları bilgisinin Bu tür faaliyetlere aşina olmayan in- hale getirilmesiyle alakalı. Nitekim doğruluğunu gösteren bir delil yok. sanlar birbirlerinden şüphe eder hale Devrin kaynaklarında onları anlatmak geldiler. Güvensizlik ortamı giderek başta Fedaihu’l-Bâtıniyye (Bâtınîliğin için “Haşhâşî” ifadesi kullanılmamak- derinleşiyordu. Hasan Sabbah istediği- ta, haşhaş aldıklarına dair herhangi bir ni elde etmiş gibiydi ve elbette kolay İçyüzü ismiyle Türkçeye de çevrilmiş- gönderme yapılmamaktadır. kolay durmayacaktı. tir) isimli kitabıyla tanınan ve Bâtınî harekete karşı birçok eser kaleme Haşhaş ile ilgili bu yorumlar muh- Ülke sathında ses getiren ilk bü- alan İmam Gazâlî başta olmak üzere temelen 13. yüzyıl sonlarında bölgeye âlimlerin Selçuklu şehirlerinde va- gelen ve Hasan Sabbah’tan “Dağın Yaşlı Adamı” diye bahseden meşhur İtalyan ALEVLİ ÇUKURLAR BİLE BÂTINÎLERİ DURDURMADI seyyah Marco Polo’nun anlattıklarına dayanmaktadır. Seyahatnamesinde Selçuklu çağının en önemli birkaç tepkiler de ortaya çıkıyordu. Kör taklidi bölgede yaygın efsanelerden etkilene- merkezinden olan İsfahan’ı kana boğan yapan bir adamın yoldan gelip geçen rek haşhaşı da nakleden Polo, modern Bâtınîler, şehirde büyük bir güvenlik kri- insanlardan kendisini eve götürmelerini dönemlerde örneğin Amin Maalouf ve zine yol açtılar. İbnü’l-Esîr’in kayıtlarına rica ettiği ve daha sonra bu kişilerin Vladimir Bartol gibi romancılar tara- bakılırsa, güçlerinin yettiği kimseleri öl- Bâtınîler tarafından yakalanarak öldürül- fından daha da köpürtülen bu rivaye- dürüyor ve mallarını yağmalıyor, şehirde düğü ortaya çıkınca galeyana gelen halk tin kaynağı olarak görülmektedir. egemenliklerini tesis ediyorlardı. Halk o onlara karşı ayaklanmış, içinde ateşler kadar korkuyordu ki, zamanında evine yakılan büyük çukurlar kazılarak yaklaşık Suikastı bir mücadele usulü olarak dönmeyen birinin Bâtınîler tarafından 500 Bâtınî bu ateşlere atılmıştı. Fakat bu benimseyen Hasan Sabbah liderliğin- öldürüldüğüne kanaat getiriliyor ve tür direniş eylemleri münferit hadiseler deki Alamut Bâtınîleri ilk eylemlerini onun için taziye merasimleri düzenle- olarak kalıyor, terör faaliyetleri engelle- İsfahan’da davetlerini kabul ettirmeyi niyordu. Bununla birlikte halk arasında nemiyordu. 2015 ARALIK / DERİN TARİH 93

» Bağdat Halifesine riayet Selçuklular, iktidarlarına meşruiyet kazandırmak amacıyla Bağdat halifesinden aldıkları unvanlarla varlıklarını güçlendirdiler. Tahtında oturan bir Selçuklu hükümdarı (13. yüzyıl). İslam Sanatı ve Mimarisi, Literatür, 2007. elinde bulunan Ehber yakınlarındaki Vesnemkûh kalesini kuşatan ve ele azlar vermesi eklenebilir. Bu faaliyet- mandasındaki bir orduyu Alamut’a, geçiren Sultan Berkyaruk, kaledeki lerinden dolayı âlimler zaman zaman Kızıl Sarık komutasındaki bir diğerini Bâtınîlerin katledilmesi emrini ver- Bâtınî fedailerinin hedefi haline gel- de Kuhistan üzerine sevk eden Sultan mişti. 300 Bâtınînin öldürüldüğü bir miştir. Melikşah, kontrol edilemez bir nokta- saldırıyı bizzat yöneten Sultan, 1100 ya varan Bâtınî terörünü sona erdirme- yılında daha kapsamlı bir müdahale Terörün beli büküldü ye kararlıydı. Ancak bunu gerçekleş- için harekete geçti. tirmeye ömrü vefa etmedi. Alamut’u Bunlarla beraber Selçuklular, kuşatan Arslantaş’ın ordusu Kazvin, Adeta bir cadı avı başlatıldı. Sel- Bâtınîlere karşı askerî müdahale se- Talekan ve Kuh-i Bara’dan gelen Bâtınî- çuklu şehirlerindeki Bâtınîlere karşı çeneğini de etkin biçimde kullandılar. lerin takviye ettiği Hasan Sabbah’ın yoğun bir takibat ve cezalandırma si- İlk müdahale 1091 yılında Yoruntaş askerleri tarafından hezimete uğratı- yaseti uygulanıyordu. Hatta kaynakla- komutasındaki bir birliğin Alamut’u lırken, Kuhistan’da başarılı bir şekilde ra bakılırsa bu geniş çaplı kovuşturma kuşatmasıyla gerçekleşti. Kale düşmek devam eden harekât da Melikşah’ın esnasında Bâtınî oldukları iddiasıyla üzereyken Yoruntaş’ın hayatını kay- ölüm haberinin gelmesi üzerine so- aralarında önemli zatların da bulundu- betmesi nedeniyle müdahale ne yazık nuçsuz kaldı. ğu birçok masum insan öldürülmüş, ki neticesiz kaldı. düşmanları tarafından Bâtınî olmak- Sultan’ın ölümünden sonra bütü- la itham edilen sayısız kimse suçsuz Bu hadiseden bir yıl sonra Bâtınî- nüyle kontrolden çıkan Bâtınîler, Sul- oldukları halde hayatını kaybetmişti. lere ilk büyük harekâtını düzenleyen tan Berkyaruk’un şahsında kendilerini Yine 1101’de Berkyaruk tarafından Selçuklular tarihlerinin büyük bir bö- yok etmeye kararlı bir düşmanla karşı görevlendirilen Emir Bozkuş Kuhis- lümünde bunu sürdürdüler. karşıya geldiler. 1096’da Bâtınîlerin tan’da, Çavlı Sakavu ise Fars ve Huzis- tan bölgelerinde Bâtınîler üzerine ba- 1092 yılı başlarında Arslantaş ku- şarılı saldırılar tertip ettiler. Sultan Berkyaruk döneminde Bâtınîlere karşı yürütülen mücadele- lerde hatırı sayılır başarılar elde edil- miş olsa da, bu durum Hasan Sabbah’ı durdurmaya yetmedi. Hatta kaynakla- rımız özellikle bu dönemden itibaren Bâtınîlerin Suriye’de de teşkilatlandık- larının altını çizerler. Berkyaruk’un ardından sultan olan Muhammed, Bâtınîlere dönük ha- rekâtları yeniden ve eskisine nazaran daha teşkilatlı bir biçimde başlattı. Bâtınîliğe temayülü olduklarına dair yaygın bir kanaat bulunan Iraklıları devlet görevlerinden tasfiye ederek on- ların yerine Bâtınîlere karşı ölçüsüz bir nefret besleyen Horasanlıları geçirdi. Bu şekilde mücadelede siyasî bir ta- vır da ortaya koyan Muhammed Tapar, 1107’de Bâtınîlerin en önemli kalele- 94 DERİN TARİH / 2015 ARALIK

Selçuklu Tarihi rinden Şahdîz’i muhasara etti. Uzun VEZİRLERDEN ŞEYHLERE Sultan Sancar’ı sindirmiş olmalarıydı. ve sancılı bir kuşatmanın ardından (bu UZANAN SUİKAST ZİNCİRİ Rivayetlere bakılırsa gençlik döne- sırada veziri Sadülmülk’ün Bâtınîlerle işbirliği yaptığını tespit etmiş ve onu Kaynaklara bakılırsa Bâtınîler, bazen minde sert bir Bâtınî muhalifi olan derhal idam ettirmişti) Şahdîz ve Ha- vezirlik dâhil olmak üzere devletin Sancar, haremine sızan bir cariye tara- lincan kalelerini ele geçiren Sultan, bu önemli kademelerine ve orduya sızmış, fından yattığı yerin başucuna saplanan şekilde İsfahan’daki Bâtınî hareketi de hatta askerî ve mülkî bürokraside bir hançerle korkutulmuştu. Ayrıca tamamıyla yok etmişti. Onun Bâtınîle- sayıca ciddi bir yekûna ulaşmışlardı. hançer kendisine iletilen bir nota sap- ri ortadan kaldırmak için bütün gücü- Özellikle Nizâmülmülk suikastının lanmıştı. Hasan Sabbah’ın imzasını nü seferber ettiğini söyleyebiliriz. kendileri açısından çok faydalı sonuçlar taşıyan notta şunlar yazıyordu: “Eğer üretmesi üzerine bu türden eylemleri Sultan’ın iyiliğini düşünmeseydim, Sultan kararlı, kale direniyor sıklaştırmışlardı. Özellikle Sultan Berk- bu hançeri yere değil de onun yumu- yaruk (bir Bâtınî tarafından pazusundan şak göğsüne saplatırdım”. Bu yüzden 1109 yılında Alamut kalesi üzerine yaralanmıştı) ve Muhammed Tapar sultan olduktan sonra Hasan Sabbah’a birlikler sevk eden, bölgedeki birçok dönemlerinde vezir Fahrulmülk b. dönük mücadeleyi bir kenara bıraka- Bâtınî kalesini işgal eden ve sayısız Nizâmülmülk, Abdurrahman Horasanî caktı. Bâtınîyi öldüren Muhammed Tapar’ın ile Rey reisi Ebû Müslim, Selçukluların mücadelesi İran’la sınırlı değildi. Onun ilk Bağdat şahnesi Emir Porsuk, Sultan Sünni İslamın hâmisi Selçuklular, zamanında Suriye Bâtınîlerine dönük Berkyaruk’un annesi Zübeyde Ha- sahip oldukları bu vasfın tabii bir ne- müdahaleler de gerçekleştirildi. Bu tun’un veziri Abdurrahman es-Sümey- ticesi olarak Bâtınîlerle askerî ve fikrî çerçevede 1113’te Halep’te kapsamlı remî, hazinedar Ebû Ahmed el-Kazvînî, sahada mücadele ettiler. Hareketin bir Bâtınî katliamı gerçekleştirilmiş ve Emir Mevdud, Emir Erkuş en-Nizamî, özellikle İran ve Suriye coğrafyasında yüzlercesi öldürülmüştü. Emir Üner, Emir Sermez, Emir Bilge Bey Sünni İslamı tahrip ve tahrif etmesini ve Hımıs emiri Cenâhuddevle gibi dev- engellediler. Mamafih Selçukluların Yürüttüğü kararlı politikayla adeta rin siyasî hayatının önde gelen isimleri bellerini kırıp siyasî kudretini yok hareketin belini kıran Muhammed Ta- Batınî suikastlarına kurban gitmiştir. etmekle birlikte onları bütünüyle or- par, nihaî başarının yolunun Bâtınîle- Ayrıca Nişabur kadısı Ebû’l A’lâ Saîd, İs- tadan kaldırmadıklarının da altını çiz- rin merkezi Alamut kalesini almaktan fahan kadısı Ubeydullah el-Hatibî, Şafiî mek gerekir. geçtiğini görüyordu. Ülkesinin dört bir fakihi Abdülvâhid b. İsmail, dönemin yanında gerçekleştirdiği sayısız Bâtınî Kerrâmiye tarikatı şeyhi Ebû Cafer b. Bâtınîler, İlhanlı hükümdarı Hülâ- harekâtının ardından bunu gerçekleş- Meşşât ve Ebû’l-Muzaffer el-Hocendî gû tarafından Alamut kalesinin işgal tirmek için incelikli bir fetih planı ha- gibi din adamları aynı kaderi paylaş- ve tahrip edildiği 1256 yılına kadar zırladı ve 1107 yılında güçlü bir Selçuk- mışlardı. İran’da; Memlûk hükümdarı Baybars lu ordusunu Alamut üzerine gönderdi. tarafından ortadan kaldırıldıkları 1272 gâhtaki ajanları ve şahsî hırslarından yılına kadar da Suriye’de varlıklarını Başlarında Anuştekin olmak üzere dolayı birbirine düşen kumandanlar devam ettirdiler. Daha sonra Hindis- Karaca, Gündoğdu, İl-Kavşut ve Bozan yüzünden sürdürülemedi. Sultan’ın tan’a göç ederek faaliyetlerini burada gibi devrin önde gelen komutanlarının bu kararlı seferi de başarısızlıkla neti- sürdürdüler. liderlik ettiği ordu, Alamut’u düşüre- celendi. rek Bâtınîliğe son darbeyi vurmak için Zamanla terör ve suikast yöntemini her anlamda motive edilmiş durum- Büyük Selçukluların son hüküm- bütünüyle terk eden hareket, bugün daydı. darı Sultan Sancar devrinde özellikle de dünyanın birçok yerinde varlığını şehirlerdeki şiddet eylemlerini büyük devam ettirmektedir. Kuşatmanın ardından içlerinde ölçüde sona erdiren Bâtınîler, Sultan uzun süre konaklanabilecek barakalar Berkyaruk ve Muhammed Tapar dö- Mustafa Alican inşa edildi. Muhasara süresi ne kadar nemlerinde aldıkları darbelerden do- Yrd. Doç. Dr., Adıyaman Üniversitesi uzarsa uzasın, kaleyi almadan ayrılma- layı bir müddet içlerine kapanmaya ve Tarih Bölümü Öğretim Üyesi. yacaklardı. gerek kalelerini, gerekse mezheplerini tahkim etmeye yöneldiler. Bu dönem- Fakat kaledekileri çok zor durum- de Selçukluların Bâtınî hedeflere dü- da bırakan ve yaklaşık bir yıl devam zenledikleri harekâtlara da bir anlam- eden kuşatma Sultanın beklenmedik da son verildi. Esasında bunun sebebi, bir şekilde ölümü üzerine sona erdi. Bâtınîlerin henüz meliklik yıllarında Anuştekin’in orduyu bir arada tutarak kuşatmayı sürdürmeye dönük bütün kararlılığına rağmen Bâtınîlerin ordu- 2015 ARALIK / DERİN TARİH 95

VATİKANDA BİR OSMANLI \"PRENSİ\" TARİHÇİ GÖZÜYLE Prens Sabahaddin’in İttihadçılar karşısındaki yenilgisi, adem-i merkeziyetçiği savunan M. ŞÜKRÜ HANİOĞLU liberalizmin, merkeziyetçi bir pozitivizm karşısındaki yenilgisi olarak yorumlanır. » Prof. Dr., Princeton Üniversitesi Yakın Doğu Papa ile özel bir görüşme gerçekleştiren Çalışmaları Enstitüsü Öğretim Üyesi. Prens Sabahaddin’in Fransız Katolikleri ve [email protected] sömürgeciliğiyle ilişkilerinin bu başarısızlıkta hiç mi payı yoktu? P apa X. Pius (Giuseppe Melchiorre Sarto) 15 Mart 1906 günü nadiren Baron Wolfram von Rotenhan’ın da be- daha sonra Vatikan Dışişleri Bakanı bahşedilen özel görüşmelerden biri lirttiği gibi muhafazakâr Papa X. Pius Rafael Merry del Val y Zulueta ve önde için bir ziyaretçiyi huzuruna kabul et- ilk kez bir Osmanlı şahsiyetini böylesi gelen kardinallerden Mariano Ram- mişti. Gizli tutulan buluşma için sahte bir görüşmede kabul ediyordu [Roten- polla del Tindaro ile de fikir teâtisinde kimlikle kalmakta olduğu Roma’daki bulunmuştu. Hotel Splendide’den görüşmenin ger- han’dan-Bernhard von Bülow’a, Roma, 27 çekleşeceği özel odaya getirilen kısa Mart 1906/no. 29 (Geheim), A 5595, PAAA, Sabahaddin Bey bu görüşmelerde boylu, genç ve akıcı Fransızca konuşan ağır hasta olan II. Abdülhamid’in en kişi, kendisini prens ve Sultan Abdül- Die Jungtürken, 198, Bd. 4-5]. fazla bir yıllık ömrü kaldığını1, yerine mecid’in torunu olarak tanıtmayı ter- Sürgünde yaşayan ve bir siyasal geçecek olan dayısı Reşad Efendi’nin cih eden Damad Mahmud Paşazâde tahta çıkışı sonrasında İstanbul’a dö- Mehmed Sabahaddin Bey’den başkası muhalif olan 27 yaşındaki Sabahaddin neceğini belirtmişti. Ancak dayısı kısa değildi. Bey için de Papa ile görüşerek onunla süre içinde Sabahaddin Bey lehine Osmanlı Devleti’nin geleceği hakkın- tahttan feragat edecek, o da geniş kap- Hiç şüphesiz buluşma her iki taraf daki görüş ve planlarını paylaşma fır- samlı bir ıslahat projesini uygulamaya açısından da değişik soruların günde- satına nâil olabilmek şüphesiz büyük koyacaktı2. Sabahaddin Bey bu süreçte me getirilmesine neden olacak gizli bir başarıydı. İngiltere ile beraber hareket etmek is- bir görüşmeydi. Konuyla ilgili bilgiye tediğini de vurgulamıştı. kısa sürede ulaşarak Alman Şansölyesi Baron Rotenhan’ın yüksek makam- Fürst Bernhard von Bülow’a arz eden larda oldukları şüphesiz haber kay- Baron Rotenhan’ın Vatikan’daki Vatikan nezdindeki Prusya temsilcisi naklarından (kendisi bunlara “meines güvenilir haber kaynaklarından biri, Gewährsmannes” şeklinde atıfta bu- Berlin’e giderek Alman Şansölyesi ile lunmaktadır) temin ettiği bilgiye göre de görüşme isteğini izhar eden Saba- Papa gizli görüşmede “Türkiye’nin haddin Bey’e bunu tavsiye etmeyece- kapılarını Avrupa medeniyeti ve kül- ğini söylemişti. Bu talep 8 Mart günü türüne” daha fazla açması yolundaki Baron Rotenhan tarafından Berlin’e ümidini dile getirmiş, Sabahaddin Bey iletildi. Dolayısıyla Alman dışişleri ise Jön Türk Partisi tarafından savu- yetkililerinin daha Papa ile görüşme- nulan ıslahat projeleri hakkında bilgi sini gerçekleştirmeden, 13 Mart günü sunmuştu. Görüşmede siyasal konula- Sabahaddin Bey ile ilgili bir bilgi notu ra daha fazla girilmemiş ama Papa’nın huzurundan çıkan Sabahaddin Bey, 96 DERİN TARİH / 2015 ARALIK

hazırladıkları ve onun Bernhard von kınlaşmasını temin eden, bu nedenle » Vatikan'ın merkez üssü Bülow, hatta Baron Rotenhan tarafın- de “nucleo tedesco” olarak adlandırı- dan kabulünün uygun olmayacağını lan üç kardinalden (diğerleri Luigi Ga- Prens Sabahaddin Papa X. Pius ile dile getirmelerine bakılırsa Jön Türk limberti ve Antonio Agliardi) biriydi. görüşmesinde Katolik Kilisesi lehine liderinin Papa ziyareti daha kapsamlı Osmanlı Devleti’nde gerçekleştirilecek bir projenin parçası idi [Alman Dışişleri Kardinal de Montel’in raporuna değişimlere karşılık kesin gözüyle bakılan göre Sabahaddin Bey, II. Abdülha- rejim değişliği için yardım talep etmişti. Bakanlığı 13 ve 17 Mart günlerinde konu mid’in “kaçınılmaz ölümü” sonrasında Vatikan'daki Aziz Petrus Bazilikası. ile ilgili iki bilgi notu hazırlamıştır, sırasıy- yapılacak reformlarla imparatorlukta la A 4846 ve A 5073, PAAA, Die Jungtürken, büyük bir değişim yaşanacağını belirt- min olmasını sağlayan” cevaplar diplo- mekle kalmayarak Papa’ya bu durum- matik dille iletilmişti. 198, Bd. 4-5]. dan “Santa Sede’nin de yararlanması- Baron Rotenhan’ın Sabahaddin na ilişkin fikirlerini de gizlice” sunma Üst düzey kardinallerle tartışabi- imkânı bulmuştu. Sabahaddin Bey söz leceği bir konuyu bizzat Papa’ya arz Bey’e Berlin’e gitmesinin uygun olma- konusu ıslahatın Reşad Efendi tarafın- etme imkânının Sabahaddin Bey’e yacağını söyleyen kaynağının kimliği dan üstlenildiğinin de garantisini ver- sunulması dahi şüphesiz zımnî bir ka- 9 ay sonra ortaya çıkacaktı. 16 Ekim mişti. Papa anlatılanları dikkatle din- bulün ifadesi idi. Nitekim Baron Roten- 1906 tarihinde Sabahaddin Bey’in zi- lemiş ancak mevcut Osmanlı rejimi han “kaynağım” ifadesiyle de Montel’e yareti hakkında İtalyanca uzun bir hakkında değerlendirme yapmaktan atfettiği yorumda Osmanlı tahtı hak- değerlendirme kaleme alarak bunu kaçınmıştı. kında dile getirilen bu tür taleplere Alman yetkililere sunan Kardinal Gi- Vatikan’ın karışmasının “basiretsiz- ovanni de Montel, konu hakkındaki Vatikan’ın gayesi lik” olarak görüldüğünün altını çiz- bilgimizi derinleştirmemizi müm- mektedir. De Montel bunun yanı sıra kün kılmaktadır [Kapp’dan-von Bülow’a, Görüşmede verilen karşılıklı mesaj- gelişmenin Sultan’dan saklanmasının ların satır aralarını okuyacak olursak, da kolay olmayacağını vurgulamıştı Londra, 19 Ekim 1906 tarihli yazının eki, A Sabahaddin Bey, X. Pius’tan yeni dü- [PAAA, A 5595]3. zende Katolik Kilisesi yararına yapıla- 17678, PAAA, Die Jungtürken, 198, Bd. 4-5]. cak değişimlere karşılık “kaçınılmaz Dolayısıyla Sabahaddin Bey’in zi- Kardinal de Montel, bir önceki Papa gözüken rejim değişikliği” konusunda yareti ele alınırken, bunun Vatikan yardım talep etmiş ve kendisine “tat- XIII. Leo’nun Alman siyasetini yöne- ten ve zorlu pazarlıklar sonrasında Kulturkampf’ın sona erdirilmesini sağlayarak bu ülkeyle Vatikan’ın ya- 2015 ARALIK / DERİN TARİH 97

TARİHÇİ GÖZÜYLE M. ŞÜKRÜ HANİOĞLU » Prens-Papa-Kardinal üçlüsü luluk duyardı; ama bunlar Santa Sede tırmanan çatışmanın yoğunluğunu için ölüm kalım meseleleri değildi. Prens Sabahaddin (ortada) 15 Mart düşürmeyi amaçlayan ralliement siya- 1906'da Papa X. Pius (sağda) ile gizli bir Sabahaddin Bey’in Papa ile görüş- görüşme gerçekleştirmiş, sonrasında mesi sonrasında uzun süre bu sorun- seti başarısız olmakla kalmamış, bunu Vatikan’ın Doğu sorunları uzmanı olarak larla ilgilenmiş olan ve Vatikan’ın Vatikan’ın Cumhuriyetçilerin şiddetle- görülen eski Dışişleri Bakanı Kardinal Doğu sorunları uzmanı olarak görülen nen anti-klerikalizmine verdiği zımnî Mariano Rampolla (solda) ile fikir eski Dışişleri Bakanı Kardinal Mariano destek olarak gören Fransız Katolik teâtisinde bulunmuştu. Rampolla ile fikir teâtisinde bulunma- toplumunda ciddi bir tepki de doğur- sı kuşkusuz sembolik bir önem arz muştu. açısından kurumsal ve belirli bir ama- ediyordu. Buna karşılık bu kısa görüş- ca yönelik bir eylem olarak değerlendi- mede Osmanlı Devleti’nin geleceği Selefinin aksine bu alanda oldukça rilmesi açıklayıcı değildir. Sabahaddin üzerine kapsamlı bir planın masaya muhafazakâr bir yaklaşımı benim- Bey’in II. Abdülhamid’in “kaçınılmaz konulduğunu varsaymak hatalı olur. seyen X. Pius, bilhassa 9 Aralık 1905 ölümünden sonra” yapılacağını vaat tarihinde ısdâr edilerek (çıkarılarak) ettiği ıslahat da muhatapları açısından Bu çerçeveden bakıldığında Vati- kiliseler ile devletin ayrılmasını dü- hayatî bir önem arz etmiyordu. kan’ın benimsediği yaklaşım, Osmanlı zenleyen kanun sonrasında Fransız muhalifleri ve Jön Türklerden ziyade Katolikliğini şiddetle savunma siyase- Şüphe yok ki Vatikan 25 yıldır çözü- kendisinden bu alanda yardım talebin- tini benimsemişti. X. Pius’un Sabahad- lemeyen Elbasan’da yeni Katolik mabe- de bulunan Fransız Katolik örgütlen- din Bey’i kabulünden yaklaşık bir ay di inşa edilmesi, Arap vilayetlerindeki mesinin tatminini amaçlıyordu. XIII. önce Fransız Katoliklerini mücadeleye Katoliklerin sorunları ve Kudüs’teki Leo’nun Katolikler ile Üçüncü Cum- çağırarak onlara destek sözü veren kutsal mekanlarla ilgili değişik talep- huriyet’i uzlaştırmayı, ikisi arasında lerine olumlu cevaplar almaktan mut- Vehementer Nos’u neşrettiği düşünül- düğünde ziyaretin zamanlamasının 98 DERİN TARİH / 2015 ARALIK


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook