» Dünya hâkimiyetinin temsili 1866 yılında İngiltere (Büyük Britanya) emperyalizminin dünya hâkimiyetini temsilen yapılan harita-resim. Hiç sıkılmadan bu emperyalizmi “Özgürlük ve kardeşlik federasyonu” diye lanse etmişlerdi dünyaya. Kızılderililerden Uzakdoğululara halklar İngiliz beyaz adamın hizmetindeydi. şında tutmaya dönük politikalarının himmat taşınmasına imkân sağlayan petrol kaynağı niteliğindeydi. Daha bir parçasıydı. demiryolu, İngiltere’nin Basra’daki da kötüsü, Alman Parlamentosu’nun petrol kaynakları için de stratejik bir Amiral von Tirpitz’in önerisiyle kabul Almanya tarafından inşa edilen, tehdit oluşturuyordu. Basra Petrolü edilen 1900 tarihli Alman Donanma Bağdat’a, oradan da Basra Körfezi’ne İngiltere donanması için ilk güvenli Kanunu uyarınca gelecekteki 20 yıl uzanan ve askerî personel ve mü- içinde 19 yeni savaş gemisi ve 23 mu- harebe kruvazörü yapımını kapsayan devasa bir donanma yapımı progra- mını kabul etmesi İngiltere’nin de- nizler üzerindeki egemenliğine yönelik ilk gerçek tehditti. Almanya tarafından desteklenen ve eğitilen Türkiye, ihtiyaç duyduğu malî ve askerî araçlara erişim sağla- ması halinde Süveyş’e, Hindistan’a veya Çanakkale’ye açılan İran yolu üzerindeki İngiliz çıkarları için önemli hale gelmiş yerlere saldırma potan- siyeline sahipti. 1903’e gelindiğinde Alman İmparatoru, Sultan’a Bağdat demiryolu ve Anadolu’da yapılacak Alman yatırımı aracılığıyla bu araç- ları sağlamaya hazırdı. 1913 yılı itibariyle Almanya’nın sürece müdahelesi yeni bir boyut ka- zandı. Almanya ile Türkiye arasında imzalanan Askerî Anlaşma uyarınca Alman Yüksek Savaş Konseyi’nden General Liman von Sanders, Kay- zer’in de onayıyla Türk ordusunu ef- sanevi Alman Orduları modeline göre yeniden düzenlemek üzere İstanbul’a geldi. Almanya’nın İstanbul Başkon- solosu Freiherr von Wangenheim, 26 Nisan 1913’te Şansölye von Bet- hmann-Hollweg’e yolladığı mektupta şöyle diyordu: “Orduyu kontrol altında tutan güç, her daim Türkiye’deki en önem- li güç olacaktır. Eğer orduyu biz 2015 AĞUSTOS / DERİN TARİH 49
dERİn YORUm F. William Engdahl » Musul’da ilk petrol yılında, savaşın patlak vermesinden İngiltere ve Fransa Mısır, Fas ve Su- kısa bir süre önce Kayzer Wilhelm’e dan üzerindeki iktidar mücadelesini Petrol enerjisinin keşfi, bu yeni madeni şöyle demişti: “İngiltere ancak Türk- sonlandırdılar ve güçlerini yükselen arıtarak kullanıma hazırlama işlemini ler Mısır’ı işgal ettiğinde ve Hindistan Almanya tehdidine karşı mücadele et- de beraberinde getirmişti. Osmanlı isyan ateşiyle alev aldığında parçala- mek üzere birleştirdiler. döneminde Musul’da ham petrolün nabilir. Zira İngiltere’nin en savun- işlendiği ilkel bir tesis. masız olduğu yerler sömürgeleridir”. İngiltere’nin Japonya’ya Rus Pasi- Oppenheim aynı zamanda sömürgeci fik Filosu’nu imha etmesi için savaş kontrol edersek, Almanya düşmanı İngiltere, Fransa ve Rusya’ya karşı gemileri sağlayarak yardım ettiği 1905 hiçbir hükümet Türkiye’de iş başın- Türkiye öncülüğünde verilecek bir ci- yılındaki Rus-Japon Savaşı’nı kaybe- da kalamaz...” hadı savunan Alman stratejisinin de den Rusya 1907 yılında, İngiltere ile geliştiricisiydi. Afganistan toprakları üzerinde süren Alman Dışişleri Bakanlığı dip- anlaşmazlıkları sona erdirdi. lomatı ve arkeolog Baron Max von Almanya yalnız bırakılıyor Oppenheim idaresindeki Alman istih- Rusya aynı zamanda yine İngiltere baratı ajanları 1899 yılından itibaren 1880’lerin sonuna gelindiğinde ile süregelen Basra üzerindeki anlaş- Mezopotamya’da ayrıntılı araştırma- güvenlik ve ticaret anlaşmalarında mazlıkları da bitirdi. 1908 Haziran’ın- lar yürütüyor, Bağdat demiryolu için önemli değişiklikler baş gösterdi. İn- da ise Reval meselesi çözüldü. Kral en uygun rotayı belirlemeye çalışıyor- giltere, Fransa ve Rusya, Alman İm- VII. Edward kuzeni Çar II. Nicho- lardı. paratoru’nun bölgedeki güç dengesini las’la bir araya gelerek İngiltere-Rus- bozmaya dönük artan girişimleri kar- ya ittifakı kurma konusunda anlaşma- Bu ekip Osmanlı yetkililerinin şısında alarma geçmişti. ya vardı. bölgede zengin petrol kaynaklarının bulunduğuna dair tahminlerini doğ- Ekim 1903’te İngiltere ve Fransa, Bismarck’ın önderliğinde sürdürü- ruluyordu. İngiltere Oppenheim’dan hangi bölgenin kim tarafından kontrol len ve 1887 yılı itibariyle Fransa’nın “Casus” diye söz ediyordu. Oppenhe- edileceğini görüşmek üzere bir araya Almanya’ya düşman olan tek ülke im aynı zamanda Alman emperyaliz- geldi. Bu görüşmeler neticesinde Ni- olmasını sağlayan dikkatli diploma- minin ateşli bir savunucusuydu. 1914 san 1904’te İngiltere-Fransa Dostluk tik işbirlikleri sistemi, 1908 itibariyle Anlaşması imzalandı. Bu anlaşma ile Almanya’nın tek dostunun Avustur- ya-Macaristan İmparatorluğu olduğu 50 DERİN TARİH / 2015 AĞUSTOS
bir konjonktüre dönüşmüştü. Mütte- netimin el değiştirmesini takip eden Gülbenkyan adında gizemli bir kişiy- fiklerdeki bu kayda değer dönüşüm, ilk günlerde, devrime var gücüyle di. Yeni Türkiye Millî Bankası’nda Büyük Savaş’ı hazırlayan jeopolitik destek oldu. Dışişleri Bakanı Edward Osmanlı asıllı başka hiçbir üye yoktu. şartlardan biriydi. Grey’e “İşler daha iyi gidemezdi” diye Yönetim kurulunda Londra Banka- yazıyordu. sı’ndan Hugo Baring, Dük Kramer ve Cihan Harbi ve Baronlar Ashburton, Northbrook ve Mezopotamya Pek çoğu Avrupa’daki Mason lo- Revelstone yer alıyordu. calarına üye olan Jön Türklerin bu 1908-09 yıllarında Jön Türkler’in süreçte oynadıkları rol, bu kısa ma- Bu dönemde Lord Cromer İn- önderliğinde gerçekleşen başarılı dev- kalede anlatılamayacak kadar zengin giltere Bankası’nın da başındaydı. rim, Osmanlı İmparatorluğu’nun Bal- ve önemli bir hikayedir. Jön Türk İstanbul’daki bu elit İngiliz kliği o kan vilayetlerinde bir dizi isyanı be- rejimi en azından ilk safhada Sul- zamanlar Türkiye Petrol (Turkish raberinde getirdi. İngiltere istihbaratı tan ile Almanlar arasında imzalanan Petroleum) Şirketi’ni kurdu. Gül- olayların canlı tutulmasında aktif bir Bağdat demiryoluna ve petrol hakla- benkyan’ın şirkette yüklü bir hissesi rol oynadı. Balkanlar Berlin ve Bağ- rına ilişkin anlaşmaları, Türkiye’nin vardı. dat arasında stratejik bağlantı nokta- millî kaynaklarının Sultan’ın yöneti- sıydı. mi altında yabancılara peşkeş çekil- Amaç, Sultan’dan Mezopotam- mesinin sembolik bir ifadesi olarak ya’daki petrollerle ilgili imtiyaz ko- İngiltere gizli servislerinin Sırbis- görüyorlardı. parmaktı. Bununla eş zamanlı olarak tan, Yunanistan ve diğer yerlerdeki İngiltere-Basra Petrol Şirketi adında Berlin-Bağdat demiryolu bağlantısını Savaşın arifesinde Osmanlı’nın ikinci bir İngiliz şirketi de Basra pet- kesmek amacıyla içinde aktif bir rol toprakları üzerindeki kontrolünün rolleri üzerindeki haklarını, Mezopo- oynadığı ve 1912-13 Balkan Savaşla- azalmasından çıkarı olmayan tek ülke tamya ile Basra arasındaki tartışmalı rı’nın ardından Osmanlı’ya vurulacak Almanya’ydı. Almanya’nın gayri res- sınırları kapsayacak şekilde genişlet- bir sonraki darbenin doğrudan Ana- mi bir etki alanı olarak Osmanlı İm- mesi için uğraşıyordu. II. Abdülha- dolu’yu ele geçirmek olduğu açıkça paratorluğu’nu kontrol altına almaya mid’den petrol keşfiyle ilgili imtiyaz ortaya çıkmıştı. Osmanlı’nın aldığı dönük geniş çaplı ekonomik ve siyasal almayı başarmış olan tek aktörse yenilgiler, İmparatorluğun zayıflığını projesi, bununla birlikte Bağdat de- Deutsche Bank’a ait Bağdat Demir- ortaya koyuyordu. Türkiye çok kısa miryolunun Mezopotamya ve niha- yolu Şirketi’ydi. İngilizlerse bu duru- bir süre içinde İstanbul ve çevresin- yetinde Basra Körfezi ile bağlantısını mu değiştirmek üzereydi. deki küçük bir bölge dışında, Avru- garanti altına almanın yolu da İstan- pa’daki bütün topraklarını kaybetti bul’da istikrarlı bir iktidarın mevcu- İngiltere’nin baskıları Alman şir- ve Çatalca’daki müdafaa hattına ka- diyetiydi. ketini bir dizi taviz vermeye zorladı. dar çekildi. 1912’de ve sonrasında 1914 başların- Londra’nın başka planları vardı. da savaşın patlak vermesinden hemen Osmanlı İmparatorluğu’nda Ab- Nisan 1913’te İngiltere Dışişleri Ba- önce İngiliz ve Alman hükümetlerinin dülhamid’in saltanatını sona erdiren kanlığı, Londra’daki Türk Başkon- desteğini arkasına alan (İngiliz) Türk 1908 ve 1909 Jön Türk devrimleri, solosuna Mezopotamya petrolleriyle Petrol Şirketi’nin organizasyon yapısı Fransa ve Büyük Britanya’ya Yakın ilgili bir niyet mektubu yolladı. “Ma- yeniden düzenlendi. Hisseli sermaye Doğu’daki egemenliklerini tesis etmek jestelerinin Hükümeti... Osmanlı İm- ikiye katlandı. Bu hisselerin yarısı, için eşi görülmemiş bir fırsat sundu. paratorluğu’nun vakit kaybetmeden gizlice İngiliz Hükümeti tarafından Devrimci İttihat ve Terakki Cemiye- Mezopotamya’nın petrol kuyuları ile kontrol edilen İngiliz-Basra Petrol ti’ni kontrol eden Jön Türk üyelerinin ilgili olarak İngiltere’nin bu kuyular Şirketi’ne devredildi. %25’i İngilte- çoğu batı Avrupa üniversitelerinde üzerindeki kontrolünü tasdik eden re-Hollanda ortaklığındaki Hollanda -özellikle de Paris’te- eğitim görmüş- düzenlemeleri, incelikli konularda da Kraliyeti’ne ait Shell grubuna gitti. tü. Bu kişiler İngiliz ve Fransız ku- onay alacak şekilde yapmasını bekle- Geri kalan %25’lik hisse ise Deutsche rumlarına hayranlıkla bakıyordu. mektedir...” Bank grubu tarafından kontrol edili- yordu. 1908 yılında İstanbul Jön Türkle- 1909’da İngiltere Kralı Edward’ın rin idaresindeki laik İttihat ve Terak- bir gezinin ardından dile getirdiği is- Deutsche Bank Bağdat demiryolu- ki Cemiyeti’nin kaotik yönetimi altın- teğiyle kalburüstü bir Londralı ban- nun her iki tarafında kalan bölgede dayken, İngiltere ile Türkiye arasında kacı olan Sir Ernest Cassel tarafın- yürütülecek petrol arama faaliyetle- yakın ilişkiler kurulmuştu. dan Türkiye Millî Bankası kuruldu. riyle ilgili imtiyaza sahip olan yega- Cassel’in bir ortağı da Ermeni asıllı ne taraftı. Nihayetinde Shell ve İngi- İngiltere Başkonsolosu Sir Gerald zengin bir Osmanlı eşrafı olan Kalust liz-Basra Petrol Şirketi bir anlaşma Lowther, en azından 1908 yılında yö- 2015 AĞUSTOS / DERİN TARİH 51
dERİn YORUm F. William Engdahl » Sömürgeci ruhu harekete geçirdi İngiltere’nin Ağustos 1914’te savaş hayıflanarak hatırlıyordu: “Almanya ilan etmesinin ardındaki temel neden, ve İngiltere arasındaki ilişkilerin ge- Sultan II. Abdülhamid’in Almanya’ya Deutsche Bank’tan Karl Helfferich lişmesini sağlayacak yagane şey, [Al- verdiği iki büyük imtiyazla yapılan tarafından şu sözlerle açıklanıyordu: manya’nın] ekonomik gelişimine ket Şark Ekspresi ve Bağdat-Berlin “[İngiltere’nin savaşa girmesinin te- vurmasıdır ki bu da imkânsızdır.” demiryolunun birleştiğini gösteren mel nedeni] köklü İngiliz politikası harita. İngiliz-Fransız emperyalizminin geleneğidir. İngiltere bu politika saye- Bugün, 1. Dünya Savaşı’ndan, iştahını kabartan da bu haritanın vaad sinde büyük bir güce dönüşmüştür ve Başkan Woodrow Wilson’un tabiriy- ettikleri olmuştu. yine bu politika vasıtasıyla bu niteli- le “dünyayı demokrasi için güvenli ğini korumayı hedeflemektedir”. bir yere dönüştürme savaşı”nın pat- yaparak Gülbenkyan’a hisselerinden lak vermesinden 100 yıl kadar son- %2,5’luk bir pay vermeyi kabul etti. Helfferich 1918 yılında Bağdat de- ra ABD, İngiliz İmparatorluğu’nun Böylece Gülbenkyan’ın %5’lik bir his- miryolu üzerine yapılan müzakerele- 1914’teki yerini almış durumdadır. sesi olmuş oldu. rin merkezinde yer alacaktı. Sonradan “İngiltere’nin politikası her zaman si- Amerika’nın endüstriyel ve tekno- İngiltere neden savaşa yasal ve ekonomik olarak Kıta Avru- lojik büyüklüğü, geçtiğimiz yıllarda girmişti? pa’sının en güçlü aktörüne düşmanlık Wall Street’teki devasa bankaların üzerine kuruludur” diyecekti. yükselişi ve daha fazla kâr etmek Haziran 1914’te, savaşın çıkmasın- maksadıyla ABD yerine Çin ya da dan sadece birkaç gün önce İngiliz “Ne zaman ki Almanya siyasal ve Türkiye gibi gelişen ekonomilere ya- Hükümeti İngiliz-Basra Petrol Şir- ekonomik olarak Kıta Avrupa’sındaki tırım yapmaya yönelmeleriyle harap keti’nin (APOC) hisselerinin çoğu- en güçlü aktör haline geldi, o zaman olmuş durumda. Amerika’nın küresel nu el altından satın aldı ve böylece İngiltere Almanya’yı küresel ekono- çapta yegane süper güç olarak sahip APOC’un Deutsche Bank’a ait Türki- mik egemenliği ve denizlerdeki rakip- olacağı hegemonya önündeki en bü- ye Petrol Şirketi’ndeki çoğunluk his- sizliği karşısında diğer bütün devletle- yük ekonomik engel, Çin’in yalnızca sesini de ele geçirmiş oldu. re göre daha büyük bir tehdit olarak 30 yıllık bir dönemde dünya çapında görmeye başladı. O aşamadan itiba- dev bir ekonomik güce dönüşmüş ol- İngiltere neden 1914’te Alman- ren İngiltere ile Almanya arasında masıdır. , ya’nın endüstriyel ekonomisinin geli- kapanamayacak bir uçurum oluştu, şimini önlemek için bir dünya savaşı- hiçbir mesele üzerinde tek bir muta- Çin ve Rusya, ABD’nin askerî bas- na girme riskini göze aldı? kabata varılamadı.” kıları yoğunlaştıkça giderek yakınlaşı- yor ve tarihin gördüğü en büyük de- Helfferich, Bismarck’ın 1897 yı- miryolu altyapısını inşa etmek üzere lındaki deklarasyonunun haklılığını güçlerini birleştiriyor. Rusya’nın Av- rasya Ekonomik Birliği ülkelerini bü- tün Avrasya’yı bir ağ gibi saran hızlı tren hatları ile birbirine bağlayan bü- yük Ekonomik İpek Yolu projesi, Ber- lin-Bağdat demiryolunun 21. yüzyıl versiyonunu andırıyor. Washington, Rusya ve Çin or- taklığı ile ortaya çıkan bu ekonomik tehdide darbeler, “Renkli Devrimler” ve Ukrayna’dan Makedonya’ya, Er- menistan’dan Libya’ya, Mısır’a, Su- riye’ye, Yemen’e, Türkiye’ye ve Hong Kong’a uzanan istikrarsızlaştırmalar- la tepki verdi. 1914’ün aksine bu kez egemen gücün her yerde güç kaybet- tiği görülüyor. Bütün bu olan bitenler bize eski bir Yunan atasözünü hatırlatıyor: “Tanrılar yok edeceklerini önce de- lirtirler.” 52 DERİN TARİH / 2015 AĞUSTOS
rof. dr. SEMAVİ EYİ CE dErİ P AZdI. BALKANLARNTArİHİÇİNY ’DA OSMANLI MİRASINDAN NE KALDI? Romanya, Ukrayna, Bulgaristan, Macaristan, Yugoslavya, Yunanistan ve Arnavutluk... Bir zamanlar Balkanların her köşesine sinen Osmanlı nefesinden bugüne kalanlar... 54 DERİN TARİH / 2015 AĞUSTOS
Usta Kalemler 2015 AĞUSTOS / DERİN TARİH 55
B alkan coğrafyası kurulu- mimarisinin Kırım’daki en belirgin şundan itibaren fetihle- örneğidir. rin hedefi olduğundan Romanya’da çok fazla Osmanlı ca- Osmanlı’nın en fazla eser mii bulunmamaktadır. Karadeniz kıyı- sında Köstence’de kubbeli büyücek bir bıraktığı topraklardandır. Ne yazık ki cami mevcuttur. Ancak geç devirde bir yabancı mimarın projesine göre inşa bunların çok azı günümüze ulaşabil- edilmiş bu cami, belirli bir üslubu ol- mayan ve Osmanlı eserlerinde rastla- miştir. İnşa edilen binalar arasında nan orantılar ahengine uygun değildir. Bu haliyle bir Osmanlı eseri sayılamaz. ibadethanelerin sayısı, hayır amaçlı Müslümanların bulunduğu kasaba ve yerleşim yerlerinde rastladığımız az yapılanlardan çok azdır. Bunlar arasın- sayıdaki cami, Osmanlı döneminden kalmakla beraber iddiasız ve mütevazı da köprüler başı çekmektedir. yapılardır. Balkanlardaki camilerden birkaçı- Kuzey Romanya’da Babadağ kasa- basında şehrin meydanındaki Ali Paşa nın Mimar Sinan’ın eseri olduğunu Camii dikdörtgen planlı, üstü kiremit kaplı ahşap çatıyla örtülmüş, fazla biliyoruz. Adlarını tezkirelerden tes- gösterişi olmayan bir eserdir. Kıble tarafında eseri vakfeden Ali Paşa’nın pit edebildiğimiz bu eserlerin çok azı türbesi bulunmaktadır. günümüze ulaşabilmiştir. Mesela Ma- Ali Paşa Camii’ni Romanya komü- nist rejimle yönetildiği dönemde zi- caristan’ın Budin şehrinde Sinan’ın yaret ettiğimde kapısı açık, kaderine terk edilmiş bir durumdaydı. Hatta yaptığı bir caminin adı kayıtlarda bu- çocuklar bisikletleriyle içinde tur atı- yorlardı. Kasabaya “Babadağ” adının lunduğu halde bugün yerinde yoktur. verilmesi caminin az ötesinde Saltuk Baba adına yapılmış bir türbesinin bu- Karadeniz’in kuzeyinde yer alan, lunmasından kaynaklanıyordu. Kanu- ni Sultan Süleyman tarafından ziyaret yarı bağımsız bir statüyle Osmanlı’ya edildiği kaynaklarda bildirilen türbe, basit bir mimarî yapıydı ve durumu bağlanmış Kırım’daki büyük bir cami camiden daha vahimdi. de Sinan’ın imzasını taşır. Kırım Han- larının camisi olan bu eser Osmanlı » Kümes yapılan cami Ukrayna’nın kuzeyindeki Kamaniçe Podolsky şehri 18 sene Osmanlı haki- Üsküp’teki 15. yüzyıl Osmanlı eserlerinden miyetinde kalmıştı. Şehirde sanat ba- Arasta Camii komünizmin hakim olduğu kımından özenli bir cami yapılmış. Ca- yıllarda ibadete kapatılmıştı. 1963’teki minin mermer aksamının İstanbul’da depremde yıkılınca bir süre kümes olarak yapılıp buraya getirildiğini tahmin kullanıldı. Fotoğraf eserin restore edildiği ediyoruz. Çünkü minber 16-17. yüz- 2013 yılına ait. yıllardaki Osmanlı minberlerinin bir benzeridir. Aynı üslupla ve oyma yöntemiyle yapılmıştır. Kiliseye çevrilen bu cami minaresiyle birlikte ayakta kalabilmiş eserlerdendir. Osmanlı’nın kuzey sını- rında bir serhat kalesi olarak yapılan Hotin’de de yıkılmış bir caminin mina- resi görülür. Sofya’da hâlâ Bulgaristan Müslü- manlarının ibadetlerini yapabilecek- leri küçük bir cami her nasılsa ayakta bırakılmıştır. Şehrin ortasındaki ana meydanda yer alan bu ibadet yeri, Banya Başı Camii olarak adlandırılır. 56 DERİN TARİH / 2015 AĞUSTOS
Usta Kalemler » Suyun taşla taçlanışı Vardar Nehri üzerine II. Murad döneminde inşa ettirilen Üsküp’teki taş köprünün yapımı Fatih Sultan Mehmed döneminde tamamlandı. Makedonya hükümetinin yaptırdığı restorasyon sırasında köprünün sembolü olan mihrab zarar gördü. Ayrıca tamirat sonrasında Fatih Sultan Mehmed Köprüsü’nün kitabesi kayboldu. Tek kubbeli basit bir yapıdır. Siyavuş Sofya’nın dışında İhtiman kasaba- şimlerde bulunulduğunu duyduk. Bul- Paşa tarafından camiye dönüştürülen sında bugün kaderine terk edilmiş garistan’da mimarî bakımdan değerli büyük bir kilise, gerekli değişiklikler durumda 15. yüzyıl Osmanlı mima- daha birçok Osmanlı eseri bulunmak- yapıldıktan sonra eski şekline çevril- risini yansıtan Gazi Mihaloğullarının tadır. Bunlardan biri Murad Hüdaven- miştir. Ayrıca pazar yeri içinde görülen hayratı, tabhaneli -iki yanında misa- digar’a izafe edilen Filibe Ulu Camii’dir. mihraplı bir duvar kalıntısı orada bir firhaneleri olan- bir cami bulunmak- Klasik ulucami tipinde yapılmış olan tekkenin olabileceğini düşündürtmek- tadır. Bulgaristan’ın güneybatısında eser 9 bölümlü bir örtü sistemine sa- tedir. bulunan Köstendil adlı cami, minare hiptir. Bu şehirdeki önemli eserlerden gövdesi kırmızı renkte ve altıgen bi- biri de tipik taphaneli camilerden Şa- Osmanlı camiine Bulgar çimdeki süslemeleriyle Osmanlı sana- habbeddin Paşa Camii’dir. Gördüğümde mimarisi tında tekti. Ancak kubbedeki tehlikeli restorasyon için çalışmalara başlanmış- bir çatlak caminin geleceği için endişe tı. Bugün ne haldedir, bilemiyorum. Sofya’da Mimar Sinan’a ait büyük yaratıyordu. bir cami vardır. Osmanlı valilerinden Macaristan’ın Beylerbeylik merkezi Sofî Mehmed Paşa’nın hayratıdır. An- Bulgaristan’da kuzeydeki Otman olan Budapeşte şehrinde bugün ayakta cak tek kubbeli büyük bir yapı olan Baba, yukarda Demir Baba ve Romanya kalabilmiş hiçbir cami yoktur. Halbu- bu eserin bir vakitler cami olduğunu sınırı yakınında Akyazılı Sultan Bektaşi ki eski bir panorama resminde yanık gösteren son cemaat yeri, minare, şa- tekkeleri de önemli eserlerdendir. Bun- vaziyette olsa da çok sayıda cami ve dırvan, avlusunu çeviren medrese gibi lardan Akyazılı Sultan Tekkesi yedigen mescidin bulunduğu görülmektedir. unsurları yok edilmiştir. Bina Bulgar biçimdeki devasa meydan eviyle dikkati Bir Bektaşi tekkesinin merkezini teş- mimarî zevkine uygun bir kılıfla çev- çekmektedir. Türk sınırına yakın bulu- kil eden Gül Baba Türbesi önce kilise- relendiğinden tamamen değişik bir nan Otman Baba Tekkesi’nin de yakın ye çevrilmişse de yeniden aslî şekline görünüş kazanmıştır. zamanlarda restore edilmesi için giri- döndürülmüştür. 2015 AĞUSTOS / DERİN TARİH 57
Usta Kalemler Macaristan’daki silik izler velilerinden İdris Baba medfundur. Za- edilen yer) haline getirmişlerdir. Ca- ten bu velinin varlığından Peçevi adıy- minin duvarları temizlendiğinde yazı- Şehrin içinde bir kilisenin restoras- la bilinen Osmanlı tarihçisi de bahset- lar, mihrap ve minberin izleri ortaya yonu sırasında yıkılan duvarın içinden mektedir. çıkmıştır. bir caminin mihrabına ve pencereye ait kalıntılar çıkmıştır. Bunların Toy- Kanuni, Macaristan’da hayatının Yugoslavya’daki Osmanlı gun Paşa Camii’nin kalıntısı olduğu son günlerinde kuşattığı Zigetvar Kale- anlaşılmıştır. si önünde vefat etmiş fakat askerlerin 1. Dünya Savaşı’nın ardından ga- şevkini kırmamak için ölümü zafer lip Batı Avrupa devletlerinin suni bir Budapeşte’nin kuzeyinde bir köyün elde edilinceye kadar ordudan gizlen- programla meydana getirdikleri Yu- meydanında şerefeden yukarısı bulun- miştir. Kale alındıktan sonra Kanuni goslavya’nın vaziyeti ortadadır. Bugün mayan bir minare hâlâ durmaktadır. adına bir cami yapılmıştır. Ancak Os- parçalanan toprakların adını ve sınır- Burası da Osmanlı devrine ait Hamza manlılara karşı hınçları ölçüsüz deni- larını belirlemek neredeyse imkansız- Paşa palankasıdır. Macarca adı “Erd” lecek derecede şiddetli olan Avustur- dır. Eski Yugoslavya topraklarında çok olan bu kasabada evvelce ahşap direk- yalılar bu camiyi “manej” (at terbiye sayıda Müslüman yaşardı. Bunların bü- lerle yapılmış bir kale olduğu ve adı- nın buradan geldiği anlaşılmaktadır. » Ahşabın bin bir tebessümü Macaristan’ın doğusunda yalnız Kalkandelen’deki Alaca Camii 1833 yılında Abdurrahman minaresi ayakta kalmış başka bir Os- Paşa tarafından yaptırılmıştı. Rumeli’deki nakışlı camilerin manlı eseri görülmektedir. Bu, Valide en güzellerinden olup bahçesinde türbe ve çeşmesi vardır. Sultan Camii’dir. Yakınlarda restore edilmiştir. Yine Macaristan’ın güneyinde Schk- Rumeli’de Osmanlı Eserleri, Haznedaroğulları İnşaat Grubu Kültür Yay., 2007. lios (Şikloş) kasabasında eve dönüş- türülmüş bir bina çeşitli ilavelerden ayıklandıktan sonra ortaya tek kubbe- li küçük bir cami çıkmıştır ve bunun Malkoçoğlu Camii olduğu tespit edil- miştir. Yoğun Osmanlı eserlerinin bulun- duğu bir şehirde Peç veya Peçuy idi. Şehrin merkezindeki Balkanlar’ın en büyük camilerinden biri olan Gazi Ka- sım Paşa Camii halen kilise olarak kul- lanılmaktadır. Minaresi ve son cemaat yeri ortadan kaldırılmıştır. Ayrıca şeh- rin içinde yer alan Ali Paşa Camii mi- naresiyle birlikte durmakta ve ibadete açık tutulmaktadır. Ana caddenin kenarında yapılan bir kazıda caddeye paralel olarak uzanan çok büyük bir Osmanlı hamamının te- mel kalıntılarının ortaya çıkarıldığını belirtelim. Evliya Çelebi’nin etraflıca anlattığı bu Osmanlı eserinin o tarih- lerde soyunma yerinde muhteşem bir de şadırvanı varmış. Fakat günümüzde hiçbir izi kalmamıştır. Aynı yerde bir de Bektaşi tekkesi olduğu anlaşılıyor. Tekke yok olmakla beraber yanında inşa edilmiş olan altı- gen biçimindeki kubbeli türbe yerinde durmaktadır. Bu türbede Peç şehrinin 58 DERİN TARİH / 2015 AĞUSTOS
yük bir kısmı Osmanlıların bakiyesi ol- rildiyse de rejimin değişmesiyle tekrar » Dergâh idi, lokanta oldu makla beraber yerli halktan İslamiyete eski şekillerine dönüştürülmüşlerdir. geçmiş olanlar da vardı. Peçevî Ahmed Dede Mevlevihanesi Yugoslavya’da da bazı kayıplar var- Filibe’deki şirin Osmanlı eserlerindendir. Rahmetli Ekrem Hakkı Ayverdi par- dır fakat kalanların sayısı da hayli Günümüzde lokanta olarak kullanılan çalanıncaya kadar bu devletin sınırları fazladır. Nitekim Üsküp camilerinin dergâhın duvarlarına sinen dualara şimdi içerisindeki Osmanlı eserlerini tespite çokluğu ile hâlâ bir Osmanlı şehri ka- çatal, kaşık sesleri karışıyor. çalışmıştı. Halkının büyük bir kısmı rakterini korumaktadır. Balkanların Müslüman olan yerleşim yerlerindeki bu kesiminde akarsuların üzerindeki Trakya’nın büyük bir kısmını toprakla- tahribat diğer Balkan devletlerine nis- Osmanlı medeniyetinin hatırası olan rına kattı ve Ege adalarının büyük bir petle daha azdır. büyük köprüler de görülmektedir. kısmına sahip oldu. Bölgede inşa edilen ve günümüze Eskiden Yugoslavya toprakları için- Mora’da pek fazla Osmanlı eseri ola- gelen pek çok Osmanlı eseri mevcut- de bulunan Kosova’da önemli bir Os- bileceğini sanmıyorum. Tek tük bazı tu. Bosna’da mimarlık şaheseri olarak manlı hatırası da Murad Hüdavendi- hatıralarla karşılaşılabiliyor. Mesela kabul edilen Mostar Köprüsü Osmanlı gar’ın şehit edildiği yerde inşa edilen Korintos Kalesi’nin eteğinde çok harap dönemi Türk mimarisinin Balkanlarda türbedir. Klasik Osmanlı türbe yapı- eski bir Osmanlı çeşmesi hâlâ kullanıl- bıraktığı gözde eserlerden biridir. larından farklı olmayan, üstü kubbe maktadır. ile örtülü, kare planlı bu türbe etrafı Yugoslavya’daki eserlerin hepsin- duvarla çevrili bir avlunun ortasında- Atina’da Osmanlı devrinde küçük den bu yazıda bahsetmek mümkün dır. Balkan Savaşı’ndan sonra Sırplarla camiler yapılmıştı. Bunlardan iki tane- değildir. Hatta bunlardan hangilerinin yapılan sulh anlaşmasında korunması si sağlam vaziyettedir ama kapalıdır. hangi devletin sınırları içinde kaldığı- hususunda bir madde yer almaktadır. Atina Akropolü’nün ünlü Parthenon nı tayin etmek bile oldukça zordur. Yine Kosova sahrasına hakim bir tepe- Mabedi, Venedik işgali sırasında ki- de Gazi Mestan Türbesi yer almaktadır. Üsküp, Priştine, Ohri gibi şehirler Osmanlı devrine ait eserlerin birço- Osmanlı hakimiyetinden çıktıktan ğunu, bilhassa camileri, hatta bazı sonra Yunanistan önce Mora Yarıma- tekkeleri koruyabilmişlerdir. Bunların dası’nı, sonra da kuzeydeki toprakları içinde bazıları -Kalkandelen Tekkesi elde ederek büyüdü. Balkan Harbi’yle gibi- gazino ve kahvehane haline geti- 2015 AĞUSTOS / DERİN TARİH 59
» Sınır bekçisi kaleler Arnavutluk’taki Berat şehrinde bulunan ve şehrin adıyla anılan kalenin yapılışı İliryalılara kadar uzanır. 1417 yılındaki fethini müteakip Osmanlılarca yeniden inşa edilmiştir. ettiğinden bazı Osmanlı eserleri ya- şamaya devam etmiştir. Mesela Batı Yunanistan’daki Arta’da Fatih devrine ait Faik Paşa Camii günümüze kadar gelebilmiştir. Teselya’da ise 16. yüzyılın büyük ustası Mimar Sinan’ın bir eseri bu- lunmaktadır. Bu, Osman Şah Validesi olarak adlandırılan kubbeli büyük bir cami olup Sinan’ın Yunan toprakla- rında kalmış tek eseridir. Uzun yıllar sahipsiz ve kaderine terk edilmiş va- ziyetteki bu önemli eser, son yıllarda restorasyona alınmıştır. Fakat çalışma- ların neticesini bilemiyoruz. Aynı bölgede Tempe Vadisi’nde As- lan Baba Tekkesi diye bilinen, önemli bir eser vardır. İçinde bir de cami olan bu tekkenin parsellenip satıldığına dair bazı rivayetler mevcut. Daha kuzeyde Kastorya, Türk zama- liseye dönüştürülmüştü. Atina 15. yüz- nındaki adıyla Kesriye, Türk şehri ka- yılda fethedildikten sonra bu kilise bir Ulu Cami rakterini günümüze kadar sürdürmüş- minare ilavesiyle camiye çevrildi. arkeoloji müzesi oldu tür. Bir zamanlar Türk veya Arnavut Fakat Venedik-Osmanlı mücadele- Müslümanların yaşadığı kasabada si sırasında denizden atılan bir Bulgaristan’da çok sayıda Osmanlı eserinin bugün hiç Türk kalmamıştır. top mermisinin cephanenin de- varlığı dikkat çeker. Bunların çoğu kasıtlı harap edil- Son gördüğümde camilerin polandığı bu caminin üzerine miş ve yıkılmaya bırakılmıştır. Bulgaristan’ın başkenti çoğu harap haldeydi ve bazıla- düşmesi neticesinde Parthe- Sofya’da Fatih Sultan Mehmed döneminin sadrazam- rı garaj olarak kullanılıyordu. non Mabedi parçalanıp dağıl- larından Mahmud Paşa tarafından yaptırılan Ulu Cami, Osmanlı’nın gözdesi dı. Kısa zaman sonra Osman- klasik ulu camiler planına uygun büyük bir yapıdır. Şehrin lılar Atina’ya yeniden sahip Yunanistan’ın en kuzey- oldular ama Parthenon’u ihya merkezinde yer alan caminin minaresi yıktırılmış ve deki Makedonya bölgesi Vo- edemediler. Bu defa içine kub- Bulgaristan bağımsızlığına kavuştuktan sonra yaptırı- dina’da camilerden birkaçı beli küçük bir cami yerleştirdi- ayaktaydı. Fakat daha doğuda lan Merkez Bankası adeta esere yapıştırılmıştır. İç ler. Fakat o da sonradan Yunanlar mimarisinde cami olduğunu gösteren hiçbir Osmanlı Devleti’nin en büyük şe- tarafından yıkılıp kaldırıldı. unsur kalmamıştır. Öyle ki, içine kat hirlerinden olan Selanik’te 100’ü çıkılarak arkeoloji müzesine dö- aşkın cami olmasına karşın sadece Yunanistan’ın kuzeyinde Osman- nüştürülmüştür. bir iki tanesi günümüze ulaşmıştır. lı hakimiyeti uzunca bir süre devam 60 DERİN TARİH / 2015 AĞUSTOS
Usta Kalemler 15. yüzyıla ait İshak Paşa Camii Ege adalarından Rodos’ta Osmanlı Sakız adasında bir kaptan paşa tara- vakıf sahibinin İnegöl’de yaptırdığı eseri olarak Süleymaniye ve Murad fından yaptırılan 18. yüzyılın mimarî hayratının bir benzeridir. Renkli bir Reis camileri bulunmaktadır. Murad tarzına göre ve Batı sanatından alınma süslemesi olduğu için “Alaca imaret” Reis Camii’nin içinde bulunan Osman- süslü mermer cephesiyle dikkat çeken denilen, iki yanında tabhaneleri bulu- lı kabirleri bilhassa çok önemlidir. Ka- cami ayaktadır. 19. yüzyılda Osmanlı nan, çifte kubbeli yapılmış cami nasıl- birler sürgün olarak gelenlerden bura- idaresinden koparılan Girit adasın- sa ayakta kalmıştır. da vefat edenlere veya idam edilenlere da da birkaç cami ve bir Mevlevihane aittir. mevcuttur. Şehrin ana caddesindeki Hamza Paşa Camii ise uzun yıllar sinema olarak kul- Rumeli’de Osmanlı Mirası, Haznedaroğulları İnşaat Grubu Kültür Yay., 2007.Dinamitlenen camiler lanıldı. Sonra restorasyona girdiyse de yıllarca tamamlanamadı. Cemaatinin Bir süre Komünist rejimin en sert çokluğu yüzünden revaklı avlusunun örneklerinden birinin yaşandığı Enver üstü kapatılan cami, Fatih tarafından Hoca, ülkedeki bütün dinleri yasakla- Kazıklı Voyvoda Vlad Tepeş’e elçi olarak mıştı. Ülkeyi ziyaret ettiğimde çok az gönderilen Hamza Paşa tarafından yap- eseri görme şansım olmuştu. Camile- tırılmıştı. Hamza Paşa tarihe korkunç rin hiçbiri açık değildi. Sadece başkent bir canavar olarak geçen Voyvoda tara- Tiran’daki Edhem Bey Camii’nin içini fından şehit edilmişti. görebildim. Yine Selanik’te birkaç tarihi ha- Camide dikkat çeken husus, Ru- mamın bulunduğu da bilinmektedir. meli’deki Osmanlı eserlerine benzer Batı Trakya bölgesinde Türk sınırına şekilde duvarların aşağıdan yukarı yakın bir kasabada erken Osmanlı kadar nakışlarla süslü olmasıydı. Ed- dönemine ait bir cami vardır. Aynı hem Bey Camii’nde bu özellik açıkça civarda Evrenosoğulları da bir cami görülüyordu. Aynı şehirdeki başka yaptırmıştı. Ayrıca Katerin adındaki bir cami ise ibadet yeri olmaktan kasabanın girişinde büyük bir Bektaşi çıkarılmış, öğretmenlere lokal yapıl- tekkesinin kalıntıları görülmektedir. mıştı. Tekkenin binası bütünüyle yıkılmış- tır, yalnızca çeşitli kitabeleri bir du- Adriyatik kıyısında Arnavutça adı vara dayalı olarak durmaktadır. Flora olan Avlonya’da dış mimarisi- ne göre 15. yüzyıla tarihlediğimiz Bu tekke kalıntısının cadde üze- küçük bir cami görmüştüm. Maale- rindeki ucunda tekkenin adına ya- sef bunun da içine girmek kısmet pıldığı velinin türbesi bulunur. Türbe olmadı. kâgir bir yapı olup üzeri kubbeyle örtülüdür. İçinin bir Rum tarafından İşkodra’da bazı camiler dinamitle kendi gayretiyle döşeli ve bakımlı yıkılmıştı. Kasabanın girişinde üze- bir surette korunmakta olduğunu ri kiremit örtülü, ahşap çatılı, bü- görmüş, hayret etmiştik. yük dikdörtgen planlı fevkâni cami bunlardandı ve kalıp halinde yere » Zamanın adımlarını sayan kuleler oturmuştu. Aynı şehrin ova kısmın- da Arnavut asıllı Buşatî ailesinden Arnavutluk’un Kavaya şehrinde bulunan Mahmud Paşa’nın yaptırdığı ve İs- saat kulesi 19. yüzyıla ait Osmanlı mimarisini tanbul’daki selâtin camilerini tak- yansıtır. Kare planlıdır ve kesme taştan lit eden eser tamamen yıkılmamış- yapılmıştır. tı. Fakat minaresi dinamitlenmiş olarak harap halde duruyordu. Anlattıklarım 1960-70 yılların- da topladığım notlardan oluşmak- tadır. 2015 AĞUSTOS / DERİN TARİH 61
BİLİNMEYEN ERZURUM KONGRESİ TUTANAKLAR NUTUK ’TA NASIL MAKASLANDI? 62 DERİN TARİH / 2015 AĞUSTOS
Dosya MUSTAFA ARMAĞAN [email protected] E nver Paşa harbin sonlarına kat’i emareler zuhur ettiğinden bura- karşı Erzurum’da toplanan delegeler doğru “Düşman Erzurum’u ların emr-i muhafazası (korunma işi) itiraz etmişler. Ve benimle irtibat vazi- geçerse ancak Eskişehir’de ahalinin namus ve hamiyetine mev- fesini yapan Hoca Raif Efendiyle Neca- du (emanet edilmiş) bulunduğundan ti Bey’i bana göndermişlerdir. Bu zatlar durdurabilir” demiş. Azi- Ermeni zulmü altında mahvolmamak bana şunu söylediler: Mustafa Kemal için birleşmek vazifesi karşısında bu- Paşa hazretleri[nin] kongreye girmele- ziye tabyası kahramanlığını da yaşa- lunduğumuzdan bahsen münasib gör- ri arzusunu heyetimiz kabul etmiyor. dükleri takdirde Erzurum’da veyahut Sebebi, sine-i millete sığındığını söy- dığımız meşum 93 Harbi sonrasında diğer mutavassıt (güvenli) bir mahalde lemesine rağmen henüz arkasından umumi bir kongrenin akdini mücavir [üniformasını] ve padişah yaveri kor- işgale uğradığı halde Sultan II. Abdül- (civardaki) vilayetlere teklif ettik.” donunu çıkarmıyor. Kongre üniforma ile idare edilecekse o makamda sizi hamid’in diplomatik atağıyla kurta- Dolayısıyla bir taraftan Erzurum Vi- görmek isteriz.” layat-ı Şarkiyye Müdafaa-i Hukuk-i Mil- rılan Erzurum’un namı artık “kilid-i liye Cemiyeti, diğer yandan 12 Şubat Karabekir’in teklife cevabı ilginçtir: 1919’da Trabzon’da kurulan Muhafa- “Daha ilk günden söylediğim veç- mülk-i İslam”dır, Müslüman toprağı- za-i Hukuki- Milliye Cemiyeti’nin gay- hile millî hareketimizin milletimizin retleriyle ve tam kuruluş çalışmaları ruhundan çıktığını medeni cihana nın Doğudaki kilidi. Şehir, kilit olma sırasında, 19 Nisan 1919’da Trabzon’a göstermek lâzımdır. Uhdesinde sıfat-ı çıkıp oradan Erzurum’daki Kolordu askeriye bulunan bir zatın kongreyi vasfını yakın tarihimize de yansıtacak Komutanlığı makamına intikal eden idaresi bir generalin kıyamı [isyanı] Kâzım Karabekir Paşa’nın askerî des- mahiyetinde görülür ve bir generalin ve Trabzon’da temelleri atılan kongre, teğiyle bir genel kongre düzenlenecek kıyamı ise medenî milletler huzurun- ve Rauf (Orbay) Bey ile Mustafa Kemal da kıymet ve ehemmiyet verilecek bir Erzurum’da kemalini yakalayacaktır. Paşa Erzurum’a davet edileceklerdir. hâdise telâkki olunmaz, henüz İstan- bul hükûmetine karşı cephe almamak Bu da gösteriyor ki, Erzurum Millî Görüldüğü gibi Erzurum Kong- nokta-i nazarından da bu şekil doğru resi’nin düzenlenmesinde Mustafa olmaz. Bunun için kumandan olarak Mücadele tarihimize çok daha önce- Kemal Paşa’nın hiçbir rolü ve emeği emrinizde uhdeme düşen vazifeyi yap- bulunmadığı gibi özellikle Trabzon mak millî harekâtın prestiji ve muvaf- den, Rus işgaline uğradığı 1916 yı- delegelerinde ağır basan Enver Paşa fakiyeti bakımından da çok mühim- etkisiyle başlangıçta Mustafa Kemal dir. Mustafa Kemal Paşa hazretlerine lından itibaren bilenmektedir. Önce Paşa’ya karşı ciddi bir tepki oluştu- gelince, askerlikten istifa etmiş bu- ğunu, onun ‘İngilizlerin İstanbul’dan lunduğundan aramızda vazife alması Ruslardan, onların çekilmesiyle Erme- gönderilen adamı’ zannedildiğini ve sakıncalı değildir. Üniforma meselesi tepkiyi yumuşatma görevinin Karabe- kendisine nazikâne söylenebilir.” nilerden canını kurtarmak için kaçan kir Paşa’ya düştüğünü bizzat Paşa’nın hatıralarından okumak mümkün. Millî iradeyi egemen kılmak onbinlerce Müslüman ancak Vehib Hatta Kâzım Karabekir Paşa kongre Bu üzerinde düşünülmesi gereken Paşa’nın Kafkas ordusunda Kolordu hazırlık heyetinin tepkilerini yumuşat- konuşma, o sırada Erzurum garni- mak için onlara kişisel güvence verdiği- zon karargâhının misafirhanesinde kumandanı olan Kâzım Karabekir’in ni, bu güvence de yeterli görülmeyince cereyan etmiştir ve işin ilginç yanı, o aralarında ilginç bir konuşma cereyan sırada odada Mustafa Kemal Paşa ile 12 Mart 1918’de şehri kurtarmasıy- ettiğini anlatır ki, bizzat Paşa yazdığı Rauf Bey’in de bulunmuş olmalarıdır. halde inkılap tarihlerimizin zırhlarını Kongre üyelerine danışmak için dışarı la geri dönebilmiş ve bir parça nefes delip bünyesine nüfuz edemeyişine ne çıkan heyet biraz sonra geri dönerek kadar teessüf olunsa azdır. Karabekir’e güvendiklerini, nasıl karar alabilmişti ama hemen arkasından verirse kongrenin onu esas alacağını Kâzım Karabekir Paşa bu ilginç sah- söyler. Bunun üzerine Karabekir Paşa, gelen Mütareke, bölgenin Ermeni yur- neyi epey ayrıntıya inerek anlatır: Mustafa Kemal Paşa ve Rauf Bey’i du yapılacağıyla ilgili tasarıların bıçak “Mustafa Kemal Paşa hazretlerinin Erzurum Kongresine girmek arzusuna sırtında bırakacaktı Erzurum’u (ki 12 Umdesi ile ümit ışığımız haline gelen ABD Başkanı Wilson da kısa bir süre sonra Ermeni lobisinin baskıları altın- da böyle bir tasarıyı kamuoyuna açık- layacaktı). İşte Mondros’tan 7 ay sonra topla- nan Erzurum Vilayet Kongresi’nin (17- 21 Haziran 1919) çalışmaları tam da bu amaca, yani bölgenin Ermenilere verileceği ve kurulması tasarlanan Er- menistan devletinin veya mandasının bir parçası olacağı endişesinin baskısı altında gerçekleşecekti. M. Cevad (Dursunoğlu) imzasıyla 10 Haziran 1919 günü Vilayat-ı Şarkiyye Müdafaa-i Hukuk-i Milliye Cemiye- ti’nin kararı olarak yayınlanan bir teb- liğde şubelere şunlar bildirilecekti: “Memleketlerimizin Ermeni ida- resine terk edilebileceğine dair artık 2015 AĞUSTOS / DERİN TARİH 63
» Kongrenin hilafsız tanıkları ve kürsüye çıkarak nutuk okumak is- bu işe asker parmağı karış- temiştir. Bu manzara sivil bir platform tırmamak, kongrede verile- Erzurum Kongresi kararları Nutuk’ta bize olmaya önem veren genel kurul üze- cek kararlar üzerinde millî aktarılanlardan çok farklıdır. Yukarıda rinde olumsuz bir etki yapmış ve Gü- teşkilat ile halk kudret ve Erzurum Kongresi Beyannamesi’nin müşhane delegesi Kadirbeyzade Zeki kuvvetinden bir millî varlık orijinalinden iki sayfa. Bey şu ihtarda bulunmak zorunda kal- vücuda getirmektir.” mıştır: delegelere takdim eder, kendilerine de Asıl çarpıcı ve şaşırtıcı ta- kongreye girebileceklerini müjdeler. “Paşa! Evvelâ üniforma ve kordonu- raf, bu sert uyarıya Mustafa nu sırtından çıkar, ondan sonra kürsü- Kemal Paşa’nın gayet makul Ancak Karabekir Paşa’nın bir şartı ye gel! Ta ki millî kuvvet askerî tahak- bir tepki vermiş olmasıdır. vardır. Hem Mustafa Kemal Paşa’nın, küm şekline girmesin.” Zeki Bey’e göre 3 dakika ka- hem de Rauf Bey’in “millî harekâtımı- dar süren ölüm sessizliğini zın başından nihayetine kadar bizden Karabekir Paşa’nın salondakilerden Mustafa Kemal’in kararlı sesi ayrılmayacakları hakkındaki” vaadle- işittiği kadarıyla aktardığı bu cüretkâr bozmuştur: rini heyetin huzurunda tekrar etmele- uyarının sahibi Kadirbeyoğlu Zeki Bey, rini ister. Onlar da heyetin önünde söz yakınlarda yayınlanan hatıratında ola- “Efendiler, şimdi bu daki- verirler. Karabekir Paşa da bu vaatleri- yın iç yüzünü kendi ağzından ayrıntı- kada kanaat getirdim ki, bu ni senet saydığını belirten bir mektup- sıyla aktarmıştır. Şimdi bu “sivil uya- memleket hiçbir vakit istik- la kongreye güvence verir. rı”nın sahibine kulak verelim: lalini zayi etmeyecek, bilakis parlak istikballere mazhar Bu güvencelere rağmen açılışta bir “Yalnız bizim bir düşüncemiz var- olacaktır.” sürpriz yaşanmış, Mustafa Kemal Paşa dır… O da bu millî hareketi askerî ol- kongreye askerî üniformayla girmiş mayan bir kuvvetle idare ederek boşa Mustafa Kemal Paşa bun- çıkarmaktır. Tarih önümüzde çok can- dan sonra derhal salonu terk lı bir misaldir… Asıl maksad, inkılabı eder ve bir süre sonra Erzurum halkın vücuda getirmesi, halkın başar- Valisinden ödünç aldığı sivil bir masıdır… Bizim gaye ve maksadımız takım elbiseyle geri döner. Başkanlığa seçilir ve kongre, çalışmalarına devam eder. Zeki Bey’in bu sivil müdahalesini Karabekir Paşa da, Rauf Bey de teyit etmişlerdir ama bunlar dahi inkılap tarihçilerimizin caiz olmadığı gerek- çesiyle kaale almadığı ifadeler olarak kalmıştır. Dergimizin bu sayısında gerek Mus- tafa Budak’ın kongrede bir Türk-Kürt kardeşliği davasının görüşüldüğü, ge- rekse Şükrü Hanioğlu’nun kongre hü- kümeti modelinin hafife alınacak bir tarafı olmadığı, dolayısıyla Erzurum Kongresi’nin mantığının Osmanlı devle- tinden koparak değil, onunla uyuşarak ama devletin yokluğunda farklı bir ara yapı kurma çabasının evrensel örnek- lerinden birini oluşturduğu, sui generis (nev-i şahsına münhasır) olmadığı tezi bu kongrenin gözlerden gizlenen bazı yönlerini açığa çıkarmış bulunuyor. Oysa resmî tarih bir yandan kongre- de Kürtlerle kardeşlik temasının işlen- mesini hasıraltı ederken, öbür yandan sanki Sivas Kongresi daha önemli ve 64 DERİN TARİH / 2015 AĞUSTOS
Dosya esasmış, Erzurum Kongresi olmasa da Nutuk’ta değiştirilerek aktarılmışsa biz bukü’l-hidme zevat-ı âliyenin, gaye-i olurmuş gibi garip bir intiba uyandır- mukaddesemiz uğrunda evvel ve maya çalışır ki, Karabekir Paşa bu an- neye inanacağız veya inanıyoruz?’ diye ahir masruf olan mesaisi pek kıy- hayretle sormuştum kendi kendime. mettardır.” latıya bizi Tek Adam eksenli bir bakışa Ardından da Fahrettin Kırzıoğlu’nun Mustafa Kemal Paşa burada Ana- mahkûm ettiği için açıkça isyan eder. Bütünüyle Erzurum Kongresi (Ank., dolu ve İstanbul’daki aydınların, din ve devlete hizmeti geçmiş yüksek Nutuk resmî tarihte kutsal kitap katına 1993) adlı, kongre tutanaklarını oriji- kişilerin kutsal gayemiz uğruna sarf nallerine varıncaya kadar yayınladığı ettikleri eski ve yeni çalışmalar çok çıkarıldığı için yazarının şahsını haklı değerli kitabını incelediğimde büsbü- değerlidir, diyerek İstanbul’da, Erzu- çıkaracak bütün argümanlar üzerimi- tün şaşırmıştım. ‘Bu kadar da olmaz!’ rum’dakilerle aynı “kutsal gaye” için ze boca edilir ve sonuçta tarih, bir ki- diye bu defa isyan etmiş ve ‘Adımız çalışanlar bulunduğu ve bunların çalış- şinin haklı ve merkezde, diğerlerinin kadar emin olduğumuzu sandığımız malarının çok değerli olduğunu vurgu- haksız ve figüran gibi periferide rol kongre kararları bile böylesine fütur- luyor. Cümleden anlıyoruz ki, Anadolu aldığı bir tuluat sahnesine dönüşür. suzca değiştirilerek bize kakalanmışsa o sırada hiç de kendi haline bırakılmış kim bilir başka nerelere uzanmıştır o değildi. İstanbul da yöneticisi ve ay- Kongre kararları muhteşem altın makasın ağzı?’ diye dınıyla ortak bir kaygının, kurtuluş düşünerek soru matkabımı çalıştırma- umudunun odağındaydı. Mesela Nutuk’ta Erzurum Kongresi ya başlamıştım. Çalıştırış o çalıştırış! Peki, bu önemli cümle, Nutuk’ta kararları nasıl yansıtılmışsa inkılap ta- Aşağıda size Kongre Reisi seçilen rihi kitaplarına da öyle girmiş ve oriji- Mustafa Kemal Paşa’nın 23 Temmuz » Karabekir nerede? nal beyannameye bakmak zahmetine, 1919 günü Erzurum Kongresi’nin açı- istisnai araştırmacılar hariç kimse kat- lış konuşmasında söylediklerinden Tarihler Ekim 1924’ü gösteriyor. Erzurum lanmamış ve böyle gelmiş böyle gider Kongresi’nden 5 yıl sonra bu defa anlayışı hâkim olmuştur tarihçilik sah- Nutuk’a almadığı bazı parçaları suna- Reisicumhur olan Gazi Mustafa Kemal nesine. Oysa tarihçilik ilk ve asli bel- mağrur bir edayla Erzurum’u ziyaret gelere inmek demekse, bu hemen hiç cağım. Böylece gözlerden saklanan etti. Ziyaret sırasında çektirilen hatıra yapılmamış ve neme lazım denilerek gerçeklerle yüzleşmemiz mümkün fotoğrafında Kâzım Karabekir’in yer olacak. almaması her şeyi çok net ortaya koymakta herkes gibi Nutuk’takini tekrarlamak değil mi? İşte açılış konuşmasında İstanbul işlerine gelmiştir araştırmacıların. Kim- hükümeti ve Sultan Vahidüddin’le il- se üzerine bela almak istememiştir. gili olup da atlanan veya makaslanan kısımlar. Dikkatle ve cümle cümle oku- Ne yalan söyleyeyim, beni uyandı- yoruz. M. Kemal Paşa kürsüde diyor ki: ran da, Kemalistliğinden kuşku duyu- lamayacak Prof. Şerafettin Turan oldu. “Anadolu’da, Pâyitahttaki mü- nevverânın ve din ve devlete mes- Turan, Türk Devrim Tarihi serisinin ilkinde inkılap tarihi kitaplarında “Er- zurum Kongresi kararları” diye zikre- dilen o garip maddelere şaşırıyor ve aşağıdaki itirazları sıralıyordu: “Örneğin, Mustafa Kemal’in ‘kongre kararları’ olarak sıraladığı ve okul ki- taplarından başlayarak kongre ile ilgili hemen tüm yayınlarda yer alan ‘Ulusal sınırlar içinde bulunan yurt parçaları bir bütündür, birbirinden ayrılamaz’ ilkesi ne tüzükte, ne de bildiride bu biçimiyle düzenlenmiştir… Söylev’de [Nutuk’ta] ‘Manda ve himaye kabul olunamaz’ biçiminde aktarılan kesin hüküm de kongre kararları ve bildirisi içinde yer almaz.” Yukarıdaki satırları okuyunca ‘Na- sıl yani? Erzurum Kongresi kararları diye ilkokuldan beri okuya okuya ne- redeyse ezberlediğimiz maddeler bile 2015 AĞUSTOS / DERİN TARİH 65
ne hale gelmiş? Şimdi ona bakalım. haleden uzak ve bağımsız bir şekilde sunda bir şura-yı millî, yani millî mec- Yukarıda aslını okuduğunuz müthiş ortaya çıkışını ancak Anadolu’dan bek- lisin varlığını ve kuvvetini ancak millî liyorlarmış. iradeden alacak sorumlu bir hükü- cümle, Nutuk metninde aşağıdaki kılı- metin mevcudiyetini istemek artık ve Soralım burada: Kimdir o bekleyen- özellikle son zamanlarda İstanbul’un ğa büründürülmüş: ler? Cevap: İstanbul’dakiler elbette… hemen hemen bütün düşünen insanla- “Pâyitahttaki münevverânın ve din Yani hükümet, devlet adamları ve el- rı için adeta bir saplantı halini almıştır. bette biraz sonra göreceğimiz gibi şu ü devlete hizmetleri mesbûk zevat-ı ali- ‘hain’ Vahidüddin! Açalım mı biraz M. Kemal’in sonra- yenin mesai-i masrufeleri, kıymetdar olmakla beraber, te’sir ve murâkabe Bu arada Erzurum Kongresi’nin açı- dan Nutuk’ta değiştireceği sözlerini? altında mahsur bir muhit; kendileri- lışında Mustafa Kemal Paşa kürsüde ni daima tehdit ve akametle mütees- konuşmaya devam ediyor: İstanbul’dakiler bir millî şuranın, sir etmektedir.” yani meclisin ancak Anadolu’da kuru- “Buna istinadendir ki, bir Şura-yı labileceğine inanıyor ve bunu sizden Yukarıda siyahla dizilenler Nutuk’a Milli’nin vücudunu ve ancak, kuvve- (yani Erzurum Kongresi üyelerinden) tini idare-i milliyeden alacak mesul bekliyorlar. O kadar ki, bu beklenti bü- sonradan eklenmiş ve tutanak açıkça bir hükümetin mevcudiyetini talep tün düşünen insanlar için bir saplantı tahrif edilmiştir. Çünkü o yan cümle etmek, artık ve bilhassa son zaman- düzeyine varmıştır. Evet, evet, düpe- eklenmemiş olsa İstanbul’dakilerin de larda payitahtın heman tekmil ta- düz saplantı (fikr-i sabit) düzeyine! tıpkı Erzurum’dakiler gibi vatanın kur- bakat-i mütefekkirini için bir fikr-i tuluşunu düşünüp çalıştıkları anlaşıla- sabit halini almıştır.” O cümle neden makaslandı? caktı. Bu, Nutuk müellifinin yazacağı Anlamı şöyle: Anadolu’dan bağım- Mustafa Kemal Paşa kürsüden sözle- sız bir millî yönetim arzusu doğrultu- rini heyecanla sürdürüyor: tarihin işine gelmeyecekti tabiatıyla. Tarih sana uymuyorsa kendine uygun » Sultan Vahidüddin “Anadolu’daki Ordu Müfettişliği bir tarih yaz! Bizim İnkılap tarihi ta- memuriyetime, bilhassa İngilizler mamen bu mantıkla kotarılmıştır. tarafından hazm u tahammül olu- namayacağı ve dâhilden de birçok Keza eklenen yan cümlede, yuka- ifsadat ve tezviratın karışacağı, daha rıda sözü geçen İstanbul’daki kişile- o zaman kestirilerek alenen gerek rin değerleri vurgulandıktan sonra Sadrazam (Damat Ferid) Paşa’ya ve kalpleri Anadolu için çarpan, “gaye-i gerekse rical-i marufe-i devlete söy- mukaddes”, yani kutsal gaye uğruna lemiş ve bilhassa Zat-ı Akdes-i Padi- çalışanların, etki ve kontrol altındaki şahiye (Vahidüddin’e) de bilmünase- bir çevrede tehditlerle dolu ve işleri- be maruzatta bulunmuş idim.” ni sonuca bağlayamayacak kadar zor şartlarda çalıştıkları vurgulanıyor. Bir Geldik meselenin bam teline. şeyler yapmak istiyorlar ama elle- ri kolları bağlı, denilmek isteni- Nutuk’a alınırken özenle atlanan yor İstanbul’daki vatanseverler için. Nitekim Kongre tutanak- bu cümle, Mustafa Kemal Paşa’nın, larından aldığımız Mustafa Ke- Anadolu’ya gönderilişinden İngiliz- mal’in şu cümlesi, o günlerin lerin memnun kalmayacaklarının ve havasını daha iyi açıklıyor: görevi yüzünden içeriden de fesatlar ve dedikoduların çıkabileceğinin daha “Herhalde mukaddera- İstanbul’dayken farkında olduğunu, bu ta hâkim ve hukukuna maksatla gerek Sadrazam Damat Ferid sahip bir irade-i milli- Paşa ile, gerekse diğer tanınmış devlet yenin müdahaleden masun ve müstakil bir adamları ve Sultan Vahidüddin’le gö- surette zuhurunu, an- rüştüğünü açık açık anlatıyor! cak Anadolu’dan bekli- yorlar.” Ne var ki, Mustafa Kemal Paşa’nın bundan sonraki cümlesi, tutanaklar- Yani “İstanbuldakiler”, da nedense yarım kalmış ve metin geleceğine hâkim ve huku- tam 4 sayfa birden atlanmıştır! Bu kuna sahip bir millî iradenin ‘atlanmış’ veya ‘atılmış’ ya da ‘ko- işgal İstanbul’undaki gibi parılmış’ sayfalarda neler yazılı ol- baskı altında değil, müda- duğunu bilmemekle beraber (buna 66 DERİN TARİH / 2015 AĞUSTOS
Dosya rahmetli Kırzıoğlu da şaşmıştır) mev- Fahrettin Kırzıoğlu, Bütünüyle Erzurum Kongresi, Kültür Ofset,, Ankara, 1993. cut bulunan bir sonraki sayfada rastla- dığımız bazı ifadelerden anlıyoruz ki, » Kendi konuşmasını böyle sansürledi İngilizlere karşı padişahla yaptıkları özel görüşmelere dair kimi açıklama- Mustafa Kemal Paşa’nın Erzurum Kongresi’ne başkan seçildikten sonra yaptığı lar yer alıyordu o kopuk sayfalarda. konuşmada Sultan Vahidüddin ile İstanbul’dan bazı sırları getirdiğini ama bunları şimdilik Nitekim eksik sayfalardan sonraki ilk açıklayamayacağını söylediği satırlar Nutuk’a alınırken böyle çizilip sansürlenmişti. İlginçtir, üstü cümle bunu açıkça gösteriyor. Beraber- çizilen yerler Nutuk’a alınmamıştır! ce okuyalım mı? 2. Ancak bu çalışmalar işgal ordu- Sultan Vahidüddin’in hain olmadı- “Bu bâbdaki esrâr ve muhâberâtın larının denetimi altında yürütüldüğü ğına dair önemli kanıtları barındırdığı- ve zât-ı akdes-i padişahî ile geçen için sonuç almalarına yetmemektey- nı düşündüğümüz bu sırları bırakın, o ma’ruzât ve müdavelâtın şimdilik miş. sırlardan haber veren belgeler bile ka- neşri muvâfık olmayıp inşaallahu muoyundan yıllardır gizlendi, makas- teala mübarek vatan ve milletin bil- 3. İstanbul’dakiler millî bir yöne- fiil mazhar-ı necât olduğunu idrak timin ortaya çıkışını tamamen Ana- landı, tahrif edildi. Nutuk da tabii ki bu edince kitap halinde intişârı ve o za- dolu’dan bekliyorlar. Hatta bir meclis man bugünkü kongre heyet-i muh- açılması ve milli yönetimin kendisini tahrifat kervanının başını çekti. Böyle- teremesini teşkil buyuran zevât-ı göstermesi konusu, İstanbul’daki aydın- ce Erzurum Kongresi gibi tarihimizin kıymetdâra da bir hâtıra-i millî ola- lar ve yöneticiler arasında neredeyse bir mihenk taşlarından birinin yüzü ta- rak takdimi mutasavverdir.” saplantıya dönüşmüş durumdaymış. nınmaz hale getirildi ve bugün, 96 yıl sonra bile onun yüzündeki örtüyü tam Bugünkü kelimelerle ifade eder- 4. Mustafa Kemal Paşa Anadolu’ya olarak sıyırabilmiş değiliz. sek, sözü edilen konudaki sırlar ve gönderilmesinin İngilizleri rahatsız haberleşmelerin, özellikle de Sultan edeceği konusunu daha önce gerek Tarihimizin özgürleşmesi ve üvey Vahidüddin’le aramızda geçen yazış- Sadrazam Damat Ferid Paşa’yla, ge- babalar yerine kendi babasının sesiyle malar ve görüş alış-verişlerinin yayın- rekse Sultan Vahidüddin’le baş başa konuşması ne zaman mümkün ola- lanması şimdilik uygun olmayıp işgal- görüşmüş imiş. caktır acaba? Tabii ki “inkılap tarihi” den kurtuluş nasip olduktan sonra bir denilen çarpıtılmış bilgi sergisinin da- kitap haline getirilip bastırılması dü- 5. Bu konuda Padişah ile arasında- şünülmektedir. Hatta bu sırlı kitaptan ki sırların açıklanması şimdilik uygun ğıtılması, Nutuk’un temel tarih metni kongre üyelerine birer adet de hediye olmamakla beraber kurtuluş nasip edilecektir. olduktan sonra bunları kitap haline olmaktan çıkarılması ve ciddi olarak getirip Erzurum Kongresi delegelerine sorgulanmaya başlanmasıyla. Tarih ki- Tabii bu ‘gizli sırlar’ı içeren kitabın millî birer hatıra olarak takdim ede- tabıysa buna hazır olmalı. Değilse de hiçbir zaman yayınlanmadığını biliyor- cekmiş. kaynak olarak kullanılmamalı. sunuz. Yayınlanmak bir tarafa, Musta- fa Kemal Paşa’nın o kitaptan söz eden Sultan Vahidüddin ile Mustafa Ke- Mustafa Armağan konuşması bile daha sonra makaslana- mal Paşa arasındaki o sırlar nelerdi Araştırmacı - Yazar cak, dahası unutturulmaya çalışılacak- acaba? tır. İnkılap tarihleri de bu sırların ne ol- duğunu soracaklarına, kalkmış Nutuk köpürtücülüğü yapıyorlar. Böylece Erzurum Kongresi tutanak- larında yer alan, ancak Nutuk’a alınır- ken özenle makaslanan kısımlarda çok önemli bazı bilgiler bulunduğunu gördük. Bu “esrar”lı bilgileri maddeler halinde özetleyelim: 1. İstanbul’da kutsal gayeyi gerçek- leştirmek, yani vatanın ve halifenin esaretten kurtarılışı konusunda yapıl- makta olan çalışmalar son derece de- ğerliymiş. 2015 AĞUSTOS / DERİN TARİH 67
BİR “KONGRE” OLARAK ERZURUM KONGRESİ TARİHÇİ GÖZÜYLE Erzurum ve Sivas kongreleri zamanın ruhuna aykırı oluşumlar değildi. Rusya, Almanya ve m. şükrü hanİOĞLU Suriye’de benzerleri mevcuttu. Ancak Türkiye’de İttihad ve Terakki tarafından yapılandırılan » Prof. Dr., Princeton Üniversitesi Yakın Doğu hareket, diğerlerinden farklı olarak yeni bir rejim Çalışmaları Enstitüsü Öğretim Üyesi. kurulmasıyla sonuçlanmıştır. [email protected] 1919 yılında toplanan benzerlerine rastlanmayan olağanüstü dığı bu ideoloji, Panislamist söylemi Erzurum ve Sivas oluşumlar değil, örnekleri bulunan ya- daraltılmış bir ölçeğe uyarlamıştır. Kongreleri, merhum Prof. Bülent pılanmalardır. Müslüman milliyetçiliği bunun yanı Tanör’ün “Kongre İktidarları” adını sıra Balkan Harpleri sonrasında cid- verdiği bir oluşumu Osmanlı Meclis-i Bu yazıda Erzurum Kongresi, di zemin kaybeden “Osmanlıcılık”ı Mebusan ve Büyük Millet Meclisi’ne “Kongre İktidarları” ile başlayan ve da -değişik belgelerde kullanılan ulaştıran önemli aşamalardır. Buna Büyük Millet Meclisi’nin toplanması “Cami‘a-i Osmaniye” benzeri atıflar karşılık tarihçiliğimiz Mondros Mü- ile neticelenen dönem içindeki yeri dışında- bir kenara bırakmış ve gay- tarekesi sonrasında gelişerek İstiklâl çerçevesinde değerlendirilmeye çalışı- rımüslim anâsırın taleplerine şiddetle Harbi ve yeni devletin kurulması ile lacaktır. karşı çıkmıştır. neticelenen süreci 19 Mayıs 1919 tari- hinde başlatmakta ve Erzurum Kong- Mondros Mütarekesi sonrasında Bu söylem bunun yanı sıra güç- resi’ni de bu kronoloji içinde değer- imparatorluğun Arap vilâyetleri dı- lü anti-emperyalist vurgulara sahip lendirmektedir. şında kalan bölgelerinde ve 1877-78 olmuş, Avrupalı savaş galiplerinin Osmanlı-Rus Harbi sonrasında Rus- paylaşım ve Hıristiyan unsurlar lehi- Bu yaklaşım iki açıdan yanıltıcıdır. ya’ya terk edilen Elviye-i Selâse’de ne düzenleme projelerine de şiddetle İlk olarak Erzurum Kongresi 19 Ma- toplanan kongreler sonrasında yerel karşı çıkmıştır. yıs “öncesinde” başlayan bir sürecin düzeyde iktidara ortak olma iddiasıy- önemli aşamalarından biridir. Bu- la ortaya çıkan yapılanmalar talep- Söz konusu ideoloji buna karşılık nun yanı sıra gerek bu toplantı, ge- lerini ortak bir ideoloji çerçevesinde ABD Başkanı Wilson’ın yeni dünya rekse de öncesinde gerçekleşen yerel dile getirmişlerdi. düzeni tasavvurunu kendi yaklaşım- örgütlenmeler dönem koşulları içinde larıyla bağdaştırmaya gayret etmiş- Erik J. Zürcher’in “Müslüman mil- tir. liyetçiliği” şeklinde kavramsallaştır- 68 DERİN TARİH / 2015 AĞUSTOS
“Kongre”ler ve toplumlar lemişler ancak “müdahale-i ecnebiye” » Eylemci damar konusunda ortaya çıkan fikir ayrılığı 1776 yılında Bağımsızlık Beyanna- ve Ermeni ortak delegasyonunun ta- Yeni dünya düzeninin Wilson prensipleri mesini ilân eden Continental Cong- lepleri toplantının bir muhalefet blo- yerine savaş mağluplarını şiddetle ress sonrasında mevcut bürokratik ğu oluşturulması amacına ulaşmasını cezalandırma eğilimindeki eski yapılanma dışında kendi girişimiyle engellemişti. emperyalizmin projeleri dahilinde toplanan ve temsil iddiasını vurgula- oluşturulacağı belli olunca ülke yan “kongre”ler devlet ya da yerel yö- Aynı yaklaşım daha kapsamlı bir genelindeki örgütler eylemci bir çizgiye netimler kurma alanında önde gelen organizasyonla 1907 yılı sonunda ger- kaydı. Bu çizgi İzmir’e Yunan askeri kurumlar olmuşlardı. çekleştirilen ve “Umum Osmanlı Mu- çıkarılması sonrasında yükselişe geçti. halifîn Fırkaları Kongresi” adı verilen Yunan işgalini tasvir eden bir çizim (Le Tarihimizde kongreler genellikle toplantıda da ortaya konulmuştu. Bu Petit Journal, 24 Eylül 1922). Mondros Mütarekesi sonrası döneme kongreye katılan fırkaların imparator- ait ve özgün yapılar olarak ele alınır- luğun Arap, Ermeni, Türk, Yahudi toplama girişimi başarısızlıkla netice- lar. Buna karşılık Osmanlı siyaseti bu benzeri unsurlarını temsil ettiği savu- lenmiştir. Ancak Müslüman âlemi bü- tür yapılanmalara yabancı olmadığı nulmuş ve böylece rejimi devirmeye yüklüğünde bir toplum adına kararlar gibi bu konuda çevresinde ortaya ko- yönelik cephenin meşruiyeti sağlan- alacak bir kongrenin örgütlenmesi ça- nan çabaları da ilgiyle gözlemlemiştir. maya çalışılmıştır. baları “kendi girişimiyle faaliyete ge- çen ve geniş topluluklar adına konuş- 1. Dünya Savaşı öncesinde Osmanlı Osmanlı siyaseti bu dönemde çev- ma iddiasıyla ortaya çıkan yapılar” siyaseti değişik “kongre” girişimlerine resindeki benzer hareketleri de ilgiyle yaklaşımının ne denli yaygınlaştığını sahne olmuştur. 1902 yılında II. Ab- izlemişti. Bu projelerden en büyüğü ortaya koyar. dülhamid rejiminin muhalifleri Pa- olan Gaspıralı İsmail Bey (İsmail ris’te Osmanlı anâsırının etnik temsili Gaspirinskii)’in 1907-08 yıllarında 1917 yılı Mayıs ayında Moskova’da zemininde toplanan bir kongre düzen- Kahire’de Umum Müslüman Kongresi toplanan Rusya 1. Müslüman Kong- resi de son derece geniş ve farklı 2015 AĞUSTOS / DERİN TARİH 69
TarİhÇİ GÖZüYLE m. şükrü hanİOĞLU Caxton’s History of the World, New Caxton Library Service, London, 1969. » Bolşevik şûralar bir hükümet kurmuş ve imparatorluk- rihinde toplanan Vserossiiskoe Uchre- tan ayrılmışlardı. ditel’noe Sobranie (Tüm Rusya Kuru- Bolşevik İhtilâli ardından toplanan cu Meclisi) ise saatler süren faaliyeti şûralar yeni meclis kurulana 1. Dünya Savaşı bu alanda şüphe- sonrasında dağıtılmıştı. kadar iktidarı elde tutmak üzere siz yeni bir çığır açmıştır. Bolşevik örgütlenmişlerdi. Bolşeviklerle muhalif İhtilâli sonrasında toplanan “İşçi ve Benzer şekilde savaş mağlubiyeti ne- Ruslar arasında gerçekleşen iç savaşta Asker Mebusları Şûraları” yeni meclis deniyle büyük bir toplumsal karmaşaya basılan bir poster. Üstte “3 milyon kurulana kadar iktidarı ele alma ve giren Almanya’da da sosyalist eğilimli insanın Kızıl Ordusu, çok yaşa” yazıyor. “karşıdevrimci” girişimleri engelleme konseyler, en önemlisi Kurt Eisner’in amacıyla örgütlenmişlerdi. 1917 yılı liderliğinde oluşturulan Bayerische Müslüman grupları barındıran bir Haziran ve Temmuz aylarında top- Räterepublik olan, cumhuriyetler tesis ülkede gerçekleştirilen önemli bir gi- lanan ve Rusya’daki tüm şûraların etme sürecini başlatmışlardı. Ancak rişimdi. mebuslarının katıldığı genel kongrede Rusya’daki gelişmelerin aksine bu ça- geçici hükümete destek veren partiler balar başarısızlıkla neticelenecektir. Osmanlı entelektüelleri ve siyaset çoğunluğu sağlamışlardı. Ancak Ekim adamları “kongre” değil, “meclis” adı- Devrimi sonrasında Kasım ayı başın- Diğer ülkelerdeki gelişmeleri ya- nı kullanan ve bürokratik düzenden da toplanan 2. kongrede Bolşevikler kından izleyen Osmanlı siyasetçileri bağımsız olarak toplanan yapıların bu kurumun kontrolünü ele geçirdiler. Erzurum Kongresi’nden kısa bir süre devlet kurmalarını da bizzat gözlem- Menşevikler ve diğer siyasal partilerin önce Şam’da toplanan, Suriye’nin lemişlerdi. 1. Balkan Savaşı’nın en terk ettiği bu kongre tüm iktidarı sov- bağımsızlığını talep ederek ülkenin zor günlerinde, 1912 Kasımında Av- yetlere (şûralara) devretmiş ve bunun parçalanmasına karşı çıkan ve Siyo- lonya’da toplanan 83 delege Arnavut- neticesinde Bolşevikler hükümeti ele nistlere verilecek tavizleri reddeden (2 luk’un bağımsızlığını ilân ederek geçici geçirmişlerdi. Rusya’da Ocak 1918 ta- Temmuz 1919) Genel Suriye Kongre- si’ni de ilgiyle takip etmişlerdi. 70 DERİN TARİH / 2015 AĞUSTOS
Osmanlı Mebusanı’nda görev ya- İttihad ve Terakki örgütü mağlubiyet sonrasında pan bölge temsilcilerinin doğrudan parçalanma projelerinin hayata geçirilmesi katıldığı, diğerlerinin ise yeni seçim- durumunda bir direnişin altyapısını oluşturmaya lerle üye olduğu (oy hakkı verilme- çalışıyordu. yen aşiret liderleri de kongreye dâhil edilmişti) 85 delegeden oluşan Genel Farklı bir kronoloji örgütü mağlubiyet sonrasında parça- Suriye Kongresi de Wilson ilkeleri lanma projelerinin hayata geçirilmesi ile bağımsız, bölünmemiş bir Suriye 1918 Mart’ında başlayarak Tem- durumunda gerçekleşecek bir direnişin tasavvurunu bağdaştırmaya gayret muz ayında başarısızlıkla sonuçlanan altyapısını oluşturmaya çalışıyordu. etmiştir. Operation Michael (Kaiserschlacht) taarruzu 1. Dünya Savaşı’nın İttifak Mondros Mütarekesi sonrasında Durumu endişeyle karşılayan devletlerinin mağlubiyetiyle netice- Osmanlı Arap vilâyetleri dışında ka- Fransa, Aralık 1919’da Kongre’yi leneceğini ortaya koymuştu. Savaş lan bölgelerin parçalanmasını önleme dağıtmış, bu yapı 1920 Şubatında devam ederken Bolşeviklerin yayın- ve gayrımüslimlere yeni haklar veril- Emir Faysal’ın daveti üzerine yeniden ladığı gizli anlaşmaları inceleyen Os- mesine karşı çıkma amaçlı “müdafaa-i toplanmış ve ülkenin bağımsızlığını manlı devlet yöneticileri yenilginin o hukuk” örgütlerinin değişik vilâyetler- ilân etmişti. Ancak Faysal, kendisine zamana kadar görülmemiş kapsamda de ortaya çıkışının arkasında şüphesiz kurulacak anayasal monarşinin kralı bir cezalandırma ve parçalanmayı da İttihad ve Terakki yapılanması bulu- olma çağrısı yapan kongreyi Fran- beraberinde getireceğinin bilincine nuyordu. Ancak Müdafaa-i Hukuk ya sa’nın baskısı altında 20 Temmuz varmışlardı. Bu nedenle 1918 yaz ay- da benzeri adlar altında teşkilâtlanan 1920 günü feshedecektir. larından itibaren İttihad ve Terakki cemiyetler, süreç içerisinde İttihad ve Dolayısıyla 1919 yılında temsil Terakki muhaliflerini de kap- iddiasıyla mevcut bürokratik örgüt- sayan ve bu nedenle temsil lenme dışında bir kongre toplanması, iddiasını daha güçlü biçimde sonrasında bütün ülkeyi kapsayacak ortaya koyan örgütlenmelere ikinci bir kongre örgütlenmesi ve dönüşmüşlerdi. bunun akabinde bir yasama meclisi Bu örgütler Wilson ilke- oluşturulması görülmemiş bir lerinin uygulanarak Arap gelişme değildi. vilâyetleri dışındaki alanla- rın bütünlüğünün korunacağı Ülkemizde yaşanan geliş- ümitlerinin muhafaza edildiği menin özgünlüğü, Rusya ve dönemde ihtiyatlı bir beklenti diğer örneklerde görüldüğü dönemi geçirmişlerdi. Ancak gibi “kongre”lerin mevcut yeni dünya düzeninin, Wil- düzene başkaldırı şeklinde son prensipleri yerine Georges başlayarak -onu tasfiye etme Clemenceau ve Lloyd Geor- ve rejimi değiştirme amacını ge’un temsil ettiği ve savaş değil- bir bağdaştırmayı sağ- mağluplarını şiddetle ceza- lamaya gayret etmesidir. » Kongre anısına Uzun dönemde Türkiye’de de eski rejim tasfiye edilecek- Sanasaryan Ermeni Mektebi’ndeki tir ama bunun zamana yayıl- kongre salonunun doğuya açılan masının yanı sıra rejimin yer- penceresi, sonradan kongrenin leşik kadroları ve bürokrasisi hatırasına böyle süslenecekti. ile kapsamlı bir beraber çalış- ma gerçekleştirilmiştir. Bu açıdan bakıldığında Türkiye örneği “kongre”lerin bir bağdaştırma yaratarak eski rejimi kapsamlı bir çatış- maya girmeden tasfiye ettiği bir yapılanmayı ortaya koy- maktadır. 2015 AĞUSTOS / DERİN TARİH 71
TarİhÇİ GÖZüYLE m. şükrü hanİOĞLU menleri andıran bir yerel örgütlenme şehrin yönetimine el koymuştu. Gizli- ce bölgeye gönderilen Hüseyin Tosun Bey ise hareketin yerel taleplerden “Kanun-i Esasî’nin yeniden yürürlüğe konulması” amacını benimseyen bir dönüşüm yaşamasını sağlamıştı. O dönemde bölgede ciddi bir örgütü bu- lunan Daşnaktsutyun da el altından eyleme destek vermişti. Bu anlamda ancak 25 Kasım 1907 günü sona er- dirilebilen Erzurum İsyanı 1908 ön- cesinin en önemli hareketini oluştur- muştu. 23 Temmuz 1919 günü, yani en bü- yük millî bayram günü olarak kabul edilmiş olan İnkılâb-ı Azîm’in yıldö- nümünde toplanan Erzurum Kongresi “aynı maksad-ı millî ile müteşekkil ve » Benzer örnekler Erzurum Kongresi, bu süreçteki fakat … başka nâm taşıyan cemiyet- 1919’da mevcut bürokratik örgütlenme önemli halkalardan biri olan “böl- ler”in (Dersaadet’de Vilayat-ı Şarkiyye Mü- dışında bir kongre toplanması alışılmadık bir durum değildi. Mesela geselleşme”nin en çarpıcı örneğidir. dafaa-i Hukuk-i Milliye Cemiyeti Riyaseti’ne Genel Suriye Kongresi bağımsız bir Suriye tasavvuru ile toplanmış; ancak Kâzım Karabekir’in, “Milletin kur- Raif ve Kâzım Beyler tarafından gönderilen Faysal, kendisine kurulacak anayasal monarşinin kralı olma çağrısı yapan tuluş anahtarı Şark’tır” ifadesiyle 20 Temmuz 1917 tarihli yazı, Kırzıoğlu, age, kongreyi feshetmişti. Arap coğrafyasının paylaşımı görüşmelerinde T. E. dile getirdiği gibi (Bütünüyle Erzurum I. cilt, s. 146) ortak amaç için örgütlen- Lawrence ve Emir Faysal birlikte. Kongresi, I. Cilt, V.Ş.M.H.M.C. Merkez ve mesindeki mühim bir aşamayı, böl- landırma eğilimindeki eski emperya- lizmin projeleri çerçevesinde oluştu- Şu‘belerinin Kuruluşu, Hazırlıkları, Erzurum geselleşmeyi temsil ediyordu. Ancak rulacağı belli olunca daha eylemci bir çizgiye kayılmıştı. Bu eylemcilik İz- Vilâyet Kongresi, 17-21 Haziran 1919, Haz.: Erzurum Kongresi’nin önemi sadece mir’e Yunan askeri çıkarılması sonra- sında hatırı sayılır bir ivme kazandı. Fahrettin Kırzıoğlu, Ank., 1993, s. 114) bölgeselleşmeyi sağlamasın- Bunun neticesinde Erzurum Kong- Doğu vilâyetleri eylemci dan değil, bunun yanı sıra resi’nin en güzel örneğini teşkil etti- ği bölgesel örgütlenmeler oluşmuş, bir hareketin başlaması oluşumu merkezileştir- hemen sonrasında ise Sivas Kongre- si tüm cemiyetleri birleştiren ve ge- için en uygun bölgeyi mek isteyen bürokra- niş kapsamlı temsil iddiasıyla ortaya çıkan bir yapılanmanın temellerini oluşturuyordu. tik kadrolarla ortak atmıştı. Bu yapılanma 1919 seçimle- riyle yeni Meclis-i Mebusan’ın toplan- Bu özelliğin yanı hareket edilmesini ması ve feshi sonrasında Ankara’da “fevkâlâde selâhiyeti haiz” BMM’nin sıra genel olarak hayata geçirme- çalışmalarına başlamasıyla biçim de- ğiştirecektir. Ancak bunun bir dönü- Doğu vilâyetleri, sinden de kay- şüm değil, “evrim” olarak değerlendi- rilmesi gerekir. özel olarak da naklanıyordu. Erzurum’un ye- Bu şekliyle sade- rel örgütlenme ve ce bölgeselleşme talepleri şekillen- değil, bürokrasinin dirme açısından ya- » ABD Başkanı geniş katmanlarını kın geçmişte ciddi bir da içine alan ve bütün tecrübe yaşamış olduğu Woodrow Wilson ülkeye yayılacak bir ha- da unutulmamalıdır. reketin ilk adımı da atıl- 1905 ile 1907 yılları ara- mış oluyordu. sında Doğu Anadolu ve Karadeniz Kongre 7 Ağustos günü yayınladı- vilâyetlerinde “vergi-yi şahsî”ye tep- ğı beyannamesinde, “anâsır-ı İslamiye ki olarak başlayan kitlesel eylemler, yekdiğerine karşı bir hiss-ı fedakârî ile Erzurum’da doruk noktasına ulaşmış, meşhun ve vaz‘iyet-i ırkiye ve ictima- eşraf ve ulemânın desteklediği İran iyelerine ri‘ayetkâr öz kardaşdırlar” ihtilâli sırasında oluşturulan encü- vurgusunu yaparak Müslüman milli- 72 DERİN TARİH / 2015 AĞUSTOS
yetçiliğine atıf yapıyor, merkezî hükü- sonrasında bozulacaktır. Erzurum nın BMM’ye ulaştığı sürecin Rusya ve metin sorunlara “çaresâz” olamayaca- Kongresi’nin 19 Mayıs’ta başlayan Suriye’de yakalanamayan başarıları ğının altını çiziyor ve Meclis-i Millî’nin bir süreç yerine böylesi bir evrim ve ortaya koyduğu söylenebilir. Rusya’da toplanması talebinde bulunuyordu. kronolojinin önemli bir aşaması ola- zikrettiğimiz gibi Vserossiiskoe Uchre- rak görülmesi anlamlıdır. ditel’noe Sobranie çalıştırılamamıştı. Suriye ve Rusya’dakinden Türkiye’de bu başarılabilmiş, 1920-22 farkı Bu vurgulanırken “kongre”lerin ola- yılları arasında son derece ağır şartla- ğanüstü ve sadece Türkiye’de oluşan rın varlığına rağmen demokratik tem- Beklendiği şekilde Eylül ayında yapılar olmadığı da göz önüne alın- sil işletilebilmişti. Ancak bu başarı toplanan Sivas Kongresi bölgeselleş- malıdır. Rusya’da olduğu gibi Türki- sürdürülemeyecektir. meden tüm ülkeyi kapsama aşama- ye’de de hareketi bir parti yapılanması sına geçişi sağlamıştır. Bürokrasinin oluşturmuş ve savunduğu Müslüman Suriye’de benzer isteklerle ortaya çı- geniş kesimiyle de ortak harekete ge- milliyetçiliği aracılığıyla geniş toplum kan kongre faaliyetinin başarısızlığı ise çen eylem meşruiyetini 1919 seçimleri katmalarını kendisine katılmaya ikna Fransa’nın kendisine vaat edilen ülkeyi ile daha güçlendirerek yeniden top- etmiştir. Bu katmanların başını eşra- elden çıkarmama konusundaki ısrarı lanacak Meclis-i Mebusan’a egemen fın çekmesi, ulemâdan alınan destek ve kadar, hareketi sürükleyebilecek askerî olacaktır. Sultan’ın bu meclisi feshi tedricen oluşan bürokratik kontrol, ha- ve sivil bürokratik kadroların yoklu- ise Büyük Millet Meclisi’nin toplan- reketin daha muhafazakâr bir çizgiyi ğundan kaynaklanıyordu. Erzurum ması ve İstiklâl Harbi’nin örgütleme- benimsemesine neden olmuştu. Ama Kongresi ile belirginleşen ittifak sor- siyle neticelenecektir. bu nitelik sürecin sonunda kapsamlı gulanırken genellikle ihmal edilen bu bir rejim değişikliğinin gerçekleşmesini hususun göz ardı edilmemesi gerekir. Bu süreçte bürokratik kadrolar engellememişti. yerel kadroların denetimindeki ör- Bu kısa değerlendirmenin de or- gütlenmeleri kontrol altına alacak Bu açıdan karşılaştırmalar yapıldı- taya koymaya çalıştığı gibi Erzurum ve karakteri değişen ortaklık 1922 ğında Türkiye’de “kongre iktidarları”- Kongresi’nin oluştuğu bağlamda, benzeri hareketlerle karşılaştırıla- » Kongrelerden Meclis’e, dönüşüm değil evrim rak ve hagiografik (evliya tezkiresi) tarih yazımının önerdiğinin dışında Önce Erzurum, sonra da Sivas’ta meydana gelen örgütsel yapılanma Ankara’da “fevkâlâde bir kronoloji içinde değerlendirilmesi selâhiyeti haiz” Büyük Millet Meclisi’nin çalışmalarına başlamasıyla biçim değiştirecektir. şüphesiz bu tarihî gelişmeyi oldukça BMM’nin ilk devre mebusları Meclis’in bahçesinde. farklı ama daha anlamlı biçimde ele alabilmemizi sağlayacaktır. Mustafa Kemal Atatürk, NESA,1999. 2015 AĞUSTOS / DERİN TARİH 73
Dosya » Hüseyin Avni Ulaş » Mehmed Necati İşte Erzurum Kongresi’nin Bilinmeyen Kararı “TÜRK KÜRTSÜZ KÜRT TÜRKSÜZ YAŞAYAMAZ” 74 DERİN TARİH / 2015 AĞUSTOS
» Poladoğlu Hasan Fahrî » Namıkefendizâde Ahmed Mümtaz » Abanoszâde Hüseyin Avni » Mor’alîzâde Mehmed Fazlullah » Hocazâde Tevfik » Hafız Mehmed Cemil 2015 AĞUSTOS / DERİN TARİH 75
» Erzurum’da tepki gören ikili MUSTAFA BUDAK Erzurum Kongresi bölgesel mahiyette olduğu için 3 Temmuz [email protected] 1919’da Erzurum’a gelmiş olan Mustafa Kemal Paşa ile Rauf Bey adı geçen vilayetlerden hiçbirinin delegesi 1. Dünya Savaşı’nda alınan olmamalarından dolayı eleştirilmişlerdi. Mustafa Kemal yenilgi sonrasında Osmanlı İmparatorluğu’nun sınırları sonraları görüş ayrılığına düştüğü Rauf (Orbay) Bey’le Sivas Balkanlar ve Arap coğrafya- Kongresi sırasında. sından çoğunlukla Türklerin ve Kürt- lerin yaşadığı Anadolu’ya çekilmek zorunda kalmıştı. Daha da vahimi, imzalamak mecburiyetinde kaldığı Mondros Mütarekesi, elinde kalan son toprak parçasının geleceğini de tehli- keye sokuyordu. Mondros Mütarekesi’nin imzalan- ması bir taraftan İtilaf devletlerinin Anadolu ve Trakya’daki işgallerinin baş- lamasına sebep olurken, diğer taraftan bu bölgelerde mahalli direniş hareket- lerinin “kendiliğinden” ortaya çıkışına zemin hazırlamıştır. Bu hareketlerin çoğu, direnişe karşı kurulan “örgüt”ler- dir. Özellikle Doğu Anadolu ve Elviye-i Selase (Kars, Ardahan ve Batum) bölge- lerindekiler “yerel hükümet” işlevi de görmüştür. Bunlar, Ahısha Hükümet-i Muvakkatası (29 Ekim 1918), Aras Türk Hükümeti (3 Kasım 1918) ve Kars İslam Şurası (5 Kasım 1918) idi. Özellikle so- nuncusu, 30 Kasım 1918’de Kars’ta ya- pılan ikinci kongrede diğerlerini içine alarak daha geniş ve merkezî örgüt- lenmeye gitmişti. Böylece sorumluluk alanı, Batum’dan Orduabad’a ve Ağrı Dağı’ndan Azgur’a kadar çoğunluğu Müslümanlar ve Türklerin yaşadığı yer- leri kaplamıştı. Bu yapının iki amacı vardı: 1) Wil- son ilkelerinin 12. maddesinin meş- ruiyetiyle anavatan kabul ettikleri Osmanlı Devleti’nden ayrılmamak, 2) Osmanlı ordusu bu bölgeden çekilirse Gürcüler ve Ermenilere karşı “idare ve vatan müdafaası”. Bu yapıyı daha da güçlendirmek ve bir hükümet şekli- ne dönüştürmek amacıyla Büyük Kars Kongresi (17-18 Ocak 1919) sonucunda “Cenub-i Garbî Kafkas Hükümet-i Mu- vakkate-i Milliyesi” (Güneybatı Kafkas 76 DERİN TARİH / 2015 AĞUSTOS
Dosya Geçici Millî Hükümeti) kuruldu ki, Mondros Mütarekesi’nde açık hüküm- Görüldüğü üzere bu cemiyetin ha- sadece bir “mahallî direniş hareketi” ler bulunuyordu. reket noktası veya ana gayesi de Gü- değildi. Mahallî direniş hareketinin hü- neybatı Kafkasya’daki direniş yapıları- kümet formu şeklinde yürütülmesin- Erzurum-Trabzon birliği nınkinden pek farklı değildi. den başka, 18 maddelik bir anayasaya sahip olmasıyla da dikkat çekiyordu. Sözün özü, Doğu vilayetleri için Ancak 1919, söz konusu yakın teh- tehlike yakındı. Aralarında Süleyman likenin iyice somutlaştığı ve bu yönde Hemen belirtelim, Güney Kafkas- Nazif, Cevad Dursunoğlu gibi aydınlar- siyasî adımların atıldığı bir yıldı. 18 ya’da böyle bir yapının ortaya çıkma- la Erzurum’dan gelen Hoca Raif Efen- Ocak 1919’da Paris Barış Konferansı sında Kafkasya’daki 9. Ordu ile İttihat di’nin bulunduğu bir grup vatansever, toplanmış, Almanya ve Osmanlı Devle- ve Terakki mensuplarının büyük rolü uzun tartışmalardan sonra 4 Aralık ti gibi siyasî yapıların parçalanmasına vardı. Her ne kadar bu yapı İngilizlerin 1918’de İstanbul’da Vilayat-ı Şarkiyye yönelik projeleri görüşmüştü. Ermeni, Kars’ı işgaliyle 12 Nisan 1919’da sona Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti’ni Rum, Arap, Yahudi vb. topluluk ve dev- ermişse de, hem daha sonra Anado- kurdular. Kurucuları “Kayıtsız şartsız letler, kendi projelerini gerçekleştir- lu’da ortaya çıkan kongre yapılanma- Türk hukukunu muhafaza, doğu top- mek için uğraşıyorlardı. larına -mesela Müdafaa-i Hukuk Cemi- raklarından herhangi bir parçanın Er- yetlerine- “kongre iktidarı/hükümeti” menistan’a terki gibi bir hâl çıktığında Nitekim İtilaf devletleri İzmir’in modeli anlamında öncülük etmesi, ve herhangi bir fiilî tecavüz karşısında İtalyanlar yerine Yunanlar tarafından hem de Misak-ı Millî’nin Elviye-i Sela- Doğu vilayetleri halkının silahlı savun- işgaline karar verdi ve İzmir, 15 Mayıs seyle ilgili 3. maddesinin formülasyo- masını sağlamaya çalışmak” ana gaye- 1919’da Yunanlarca işgal edildi. İkin- nunda tarihî bir rol oynamıştır. si üzerinde anlaştılar. cisi, bu karardan bir gün önce İtilaf devletleri, Amerikan mandası idare- Anavatandan ayrılması ve toprakla- » Kongrenin adresi sinde Büyük Ermenistan’ın kurulması rının Ermenistan’a verilmesi tehlike- kararını aldılar. Bundan cesaret bulan sini yaşayan tek bölge Elviye-i Selase Erzurum Kongresi 23 Temmuz Erivan’daki Ermeni hükümeti Çukuro- değildi. Diğer Doğu vilayetleri de teh- 1919’da Sanasaryan Lisesi’nde va’ya kadar uzanacak olan Büyük Er- like altındaydı. Çünkü İtilaf devletleri- toplanmıştı. 1881’de Ermeni menistan’ı ilan edecekti. nin Sykes-Picot gizli anlaşmasıyla bu vilayetler Büyük Ermenistan’a vaat tüccar Mıgırdıç Sanasaryan Bu iki sıcak gelişme/tehlike, Si- ediliyor ve bunu gerçekleştirmek için tarafından yaptırılan lise, 1924’te nop’tan Batum’a kadarki bölgede Büyük Pontus Devleti kurulması yanmışsa da yerine yapılan okulun bir salonu, 1960’ta Atatürk ve Erzurum Kongresi Müzesi olarak düzenlenmiş ve ziyarete açılmıştır. 2015 AĞUSTOS / DERİN TARİH 77
» Umut Wilson’da! milletlere müsaade edilen ilmî, makul ve meşru vesâik ve vesait (belgeler ve Erzurum Kongresi, Doğu araçlar) ile red” ettiğini kamuoyuna vilayetlerinin hukukunun duyurmuştu. korunması amacıyla pek çok grup için umut olan Wilson İşte Rum ve Ermeni tehlikelerine prensiplerinin 12. maddesine maruz kalmış olan Trabzon Muhafaza-i dayanmaktaydı. General Hukuk-ı Milliye Cemiyeti 22 Mayıs’ta Harbord’un gelişi sırasında yaptığı olağanüstü 2. kongresinde si- lahlı mücadeleye girişmeyi ve bütün yönünde Rumla- 12. madde dövizini taşıyan itimadın hilâfında Doğu Anadolu’yu (Sinop’tan itibaren rı, Doğu vilayetle- Erzurumlular. efkâr-ı mütehâlife Doğu Anadolu) temsil edecek daha geniş bir kongre toplanmasını karar- rinin Ermenistan’a (birbirine uymayan laştırdı. katılması hususunda fikirler) sâikasıyla (sebe- Bu amaçla 30 Mayıs 1919’da, merke- zi İstanbul’da bulunan Vilayat-ı Şarkiye da Ermenileri cesaretlen- biyle) bir emel ve arzu izhar Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti Erzurum şubesine bir telgraf gönderdi. dirmişti. Henüz İzmir’le ilgili İtilaf edilmesine ihtimal verilemez…Vila- Aynı gün Erzurum şubesinin de benzer bir amaçla Trabzon’a telgraf çekmesi devletlerinin kararı açıklanmadan yetimizin merkez ve mülhakatında- ilginçtir. Erzurum’dan Trabzon’a ikin- ci bir telgraf gönderilmiş, bu kader ve yaklaşık 2,5 ay önce Pontos gazetesinin ki Türk ve Müslüman muteberan ve işbirliği teklifi şu anlamlı cümleyle ka- bul edilmişti: “Artık mukadderatımız 4 Mart 1919 tarihli ilk sayısında Trab- münevverânı şu sırada vilayetimizin gibi amâl ve mesaimiz de birdir”. zon vilayetinde Rum Cumhuriyeti’nin Devlet-i Osmaniyye’ye kemakân (eski- Birliğin çimentosu: İslam kurulmasından söz edilmişti. Daha si gibi) merbutiyetini (bağlılığını) ihlal Sonunda ortak kongrenin 10 Tem- muz 1919’da Erzurum’da toplanmasına ziyade Rumlar, Pontus idealinin ger- etmek teşebbüsüyle Sulh konferansı karar verildi. Ancak bazı delegelerin o tarihte gelemeyecekleri anlaşıldığın- çekleşmesinde bölgedeki Rum çeteci- etrafında mesâîde bulunduklarına va- dan açılış 23 Temmuz’a ertelendi. Ha- tırlanması gereken bir başka gelişme liğinin varlığına ve onun asayişi ihlal kıf olduğu Rum ve Ermeni milletine ise 17-25 Haziran 1919 tarihleri ara- sında Vilayat-ı Şarkiye Müdafaa-i Hu- edici hareketlerine güvenmekteydi. mensup ve elyevm hariçte bulunan Kısa bir süre önce (10 Şubat 1919) birtakım sebük-magzanın (akılsızca) kurulmuş olan Trabzon Muhafaza-i işaât (haberler) ve müddeiyât-ı gayr-i Hukuk-i Milliye Cemiyeti ise bir be- muhıkkasını (doğru olmayan iddiaları) yannameyle Rumların Pontuscu emel- lerini ve “İmdi, dâimâ te’min-i adalet ve miyanemizde (aramızda) idame-i hüsn-i münasebet eylediğimiz (iyi ilişkiler sürdürdüğümüz) Rum vatan- daşlarımızın tarihen ekseriyet-i azî- me-i vilâyeti (vilayetin çoğunluğunu) temsil edegelen Türk ve Müslüman- lara karşı perverde edeceklerine (bes- leyeceklerine) kâni bulunduğumuz » Erzurum 5’lisi Faal komite azası 5 isim, Erzurum Kongresi’ne günler kala masa başında. Soldan sağa Erzurum eski Valisi Münir Akkaya, Dr. Binbaşı Refik Saydam, Mustafa Kemal, Müfid Kansu ve Süreyya Yiğit (5 Temmuz 1919) . 78 DERİN TARİH / 2015 AĞUSTOS
Dosya kuk Cemiyeti’nin Erzurum şubesinin “TAHAKKÜMÜNDEN de Türkler ekseriyeti teşkil etmekte ve vilayet kongresinin toplanmasıydı. Pa- KORKUYORUZ” Kürt mecmuaları (toplulukları) bu iki ris Barış Konferansı’na Osmanlı Heye- hat arasında ve aynı zamanda Türkler- ti’nin katılarak 23 Haziran 1919’da ba- Erzurum Kongresi hem delege- le mahlût (karışık) bir halde bulunu- rış şartlarını sunması da aynı tarihlere lerin temsil ettiği vilayetler, hem yorlar.” denk düşmüştü. Ancak bu vilayet kong- de kongrenin amacı bakımından resinde dikkati çeken iki husus vardı: bölgesel nitelikliydi. Nitekim 23 Bu sözlerle Türk-Kürt ayrılığı redde- Temmuz 1919’da başlayan Erzurum dilmekte, yaşadıkları coğrafyanın sı- Birincisi, Doğu vilayetlerine yönelik Kongresi’ne Trabzon dışında Erzurum, nırları çizilmekteydi. Bunun iki anlamı Ermeni iddialarına karşı ilmî delillerle Bitlis, Van ve Sivas vilayetlerinden vardı: 1) Doğu vilayetlerinde Türkler bir raporun hazırlanması ve kongrede seçilmiş delegeler katılırken Elaziz ve ve Kürtler çoğunluk halinde yaşadık- okunarak kamuoyuna açıklanması, Diyarbekir vilayetlerinden, valilerin larından dolayı bölgeyle ilgili Ermeni ikincisiyse raporda dile getirilen talep- tutumlarından dolayı hiçbir dele- iddiaları geçersizdi. 2) Tam olmamakla lerle ilgili kararlılığın Barış Konferan- ge gelememişti. Kongre o kadar beraber Türkler ile Kürtlerin yaşadık- sı’na iletilmek üzere Paris’te bulunan bölgeseldi ki, 3 Temmuz’da Erzurum’a ları coğrafyaya işaret etmek suretiyle Damat Ferid Paşa’ya telgrafla bildiril- gelmiş olan Mustafa Kemal Paşa ile Misak-ı Millî’de kriter olarak belirtilen mesiydi. Rauf Bey bile adı geçen vilayetlerden sınırlar veriliyordu. Daha açık söyler- hiçbirinin delegesi olmamalarından sek, Türkler ile Kürtlerin birlikte ya- Raporda özellikle Türkler ve Kürtle- dolayı kongreye katılmaları ve özel- şayacakları ortak hayat alanını ortaya rin kader birliğine dikkat çekiliyordu. likle Mustafa Kemal Paşa’nın kongre koymaktaydı. Propaganda edildiği üzere Ermeniler başkanı olmasıyla eleştiriye uğradılar. ile Kürtlerin aynı ırktan olmadıkları Gerçi bunda, Mustafa Kemal Paşa’nın Karabekir’in vurgusu gibi, Ermenilerin Hıristiyan, Kürtle- askerlikten istifa etmesine rağmen rinse Müslüman oldukları, Kürtler ile toplantıya halk nezdinde itibar ve güç Bu tarihî rolü üstlenen Erzurum Türklerin tarihî, dinî, siyasî ve kültürel sağladığını düşündüğü büyük üni- Vilayet Kongresi’nden sonra sıra asıl yönlerden birbirlerine daha yakın bu- forması ile katılmak istemesi etkiliydi. büyük kongreye gelmişti. Yeniden be- lundukları ortaya konulmuştu. Gümüşhane delegesi Kadirbeyzade lirtelim ki, Erzurum Kongresi, Trabzon Zeki Bey’in şu sözleri meseleyi özetler Muhafaza-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti Bu husus, raporda şu veciz cümleyle nitelikteydi: “Paşa, evvela arkanızdaki ile merkezi İstanbul’da bulunan Vila- ifade edilmişti: “Vilayât-ı Şarkiyye’de elbisenizi ve göğsünüzdeki kordonu- yet-i Şarkiyye Müdafaa-i Hukuk Cemi- Türk Kürtsüz, Kürt Türksüz yaşaya- nuzu çıkarın da başkanlığa başlayın. yeti’nin Erzurum şubesinin Ermeni ve maz”. Bu yakınlığın deyim yerindeyse Tahakkümünden korkuyoruz”. Neyse Rum tehlikesine karşı düzenledikleri “çimentosu” İslam diniydi. ki sonunda, Erzurum delegeleri Cevad ortak bir kongredir. Bülent Tanör’e Bey (Dursunoğlu) ile emekli Binbaşı göre Sivas Kongresi’nden önce gerçek- Millî Mücadele tarihi literatüründe Kâzım Bey (Yurtalan) istifa ettiler ve M. leşen 13 kongreden biridir (toplam 28 üzerinde pek durulmamış olan bu ra- Kemal Paşa ile Rauf Bey Erzurum kongre yapılmıştır). por, birçok noktadan dikkat çekiciydi. vilayeti merkez kazasının Her şeyden önce Avrupalıların Hindis- resmî delegeleri olarak Bu genel ama önemli tespitten son- tan başta olmak üzere İslam beldele- kongreye katılabildiler. ra Erzurum Kongresi ile ilgili bilinmesi rinde uyguladıkları, “tefrikaya düşür, gereken bir başka husus, “kongrenin sonra zapt et/böl ve yönet” metodunu nebi memleketi olmağa mahkûm”du. yasallığıydı”. Öyle ki, Damat Ferid Paşa kullanarak Vilayet-i Şarkiyye’de “tef- Sadece Türk-Kürt birlikteliğine vur- hükümeti, sürekli bunu gündeme geti- rika ihdas etmek ve milleti tefessüh riyor, Erzurum vilayeti ile 15. Kolordu ettirmek” şeklindeki propagandaların- gu yapılmakla kalınmamış, bu iki kav- Komutanlığı’na talimatlar gönderiyor- dan bahsediyordu. Bu propagandalar min geçmişte olduğu gibi gelecekte de du. Özellikle 15. Kolordu Komutanı Kâ- Ermenilerin ve Avrupalıların çıkarları yaşayacakları coğrafyanın sınırlarını zım Karabekir kongrenin yasallığı ko- doğrultusundaydı. Ortak amaçları, bir çizmekten geri kalınmamıştı. Şöyle nusunda ısrarlı olup anayasaya uygun Türklük-Kürtlük meselesi/düşmanlığı ki: “Musul’un cenubundan başlayarak olduğunu savunuyordu. Nitekim 29 çıkarmak ve Kürt hükümeti kurulması Urfa’ya, Haleb’e ve Bahr-i Hazer’den Temmuz 1919’da Harbiye Nezareti’ne perdesi altında Doğu vilayetleri genç- (Hazar Denizi’nden) bed’ ederek (baş- gönderdiği şifre telgrafında kongrenin liğinin birleşmesini/ortak hareket et- layarak) Asya-yı Suğra’ya (Anadolu’ya) “meşrutî ve kanunî” olduğunu şu cüm- mesini engellemekti. Raporun diliyle kadar imtidad eyleyen (uzanan) arazi- lelerle ifade etmekteydi: söylersek “ikinci bir Kırım” yaratmak mümkün olacaktı. “Vilâyât-ı Şarkiye, “Bu ictimada (toplantıda) gayrikanu- İslâm vahdetinin bozulduğu gün bir ec- ni bir hâl olmadığını ve kongreyi te- 2015 AĞUSTOS / DERİN TARİH 79
sis ve küşad etmek (kurmak ve açmak) ti. Bunların, Mustafa Kemal Paşa’nın Hukuk ve Muhafaza-i Milliye ve Redd-i hususunda Kanun-u Esasînin 120. mad- “Hey’et-i Fa’ale” konuşmalarını da İlhak tarzı cemiyetlerin vatan sathına desine istinad edildiğini hukukşinâsan ekleyerek bir tasarı haline getirilmesi elektrik gibi yayıldığını” belirtmiştir. ve kanunşinâsandan da tahkîk ettim.” Ayrıca bu cemiyetlerin Anadolu ve görevi Albayrak gazetesi sahibi Süley- Trakya’da bir “ruh-i celadet” oluşturdu- Bu telgrafın, Harbiye Nezareti’nin ğunu ve bunun da vatanın işgallerden 24 Temmuz 1919 tarihli kongrenin man Necati Bey (Güner)’e verilmişti. kurtulmasını sağlayacağını ifade eden yapılmasını engellemesini emreden Fakat asıl Mustafa Kemal Paşa’nın baş- Mustafa Kemal Paşa’ya göre nihaî çö- telgraf üzerine çekildiğini belirtmek kanlığa seçilmesinden dolayı yaptığı züm, her türlü müdahaleden korun- gerekir. Nitekim Karabekir Paşa, telg- teşekkür konuşması önemliydi. muş “bir Şura-yı millînin (milli şura) rafının bir yerinde bu hususta “Meş- vücudunu ve ancak kuvvetini irade-i rutî ve kanunî olarak teşekkül etmiş Sözlerine Mondros Mütarekesi’nden milliyeden alacak mes’ûl bir hüküme- bu kongreye müdahale için bir hakk-ı sonra Osmanlı Devleti’nin karşılaştığı tin mevcudiyetini talep etmek”ti. kanunî bulamadık” demişti (Harp Tarihi parçalanma tehlikelerinden söz ede- Vesikaları Dergisi, 3, Mart 1953, Vesika no. 42). rek başlayan Mustafa Kemal, “vilayat-i Dikkat çekicidir ki, Mustafa Ke- Şarkiyyemizde Ermenistan, Adana ve mal’in bu düşüncesi yolunda ilk adım, Hiç şüphe yok ki, Erzurum Kongresi Kozan havalisinde Kilikya namında Erzurum Kongresi sonunda yayımla- Kâzım Karabekir’in dediği gibi II. Meş- Ermenistan; Garbî Anadolu’nun İzmir nan beyannamenin 9. maddesiyle atıl- rutiyet anayasasına göre yasaldı. Çün- ve Aydın havalisinde Yunanistan; Ka- mıştır. Bu maddeyle birlikte Vilayet-i kü yasal bir cemiyetin/cemiyetlerin radeniz sahillerinde Pontus Krallığı ve Şarkiyye Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye kongresi hükmündeydi. Hatta alınan ondan sonra bakiye-i aksamda ecnebi Cemiyeti Erzurum şubesi, İstanbul’da- kararlar bile Erzurum vilayetine bildi- işgal himayesinin amaçlandığını belirt- ki merkezle irtibatını keserek Şarkî rilmişti. Uluslararası bir meşruiyeti de miş ve bunu engellemek için Müdafaa-i Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti vardı. Doğu vilayetlerinin hukukunun adıyla yeni bir cemiyet haline geldi. korunması amacıyla Wilson ilkeleri- » Erzurum’un ardından Tabiatıyla Hey’et-i Temsiliye’nin baş- nin 12. maddesine dayanmaktaydı. kanı Mustafa Kemal Paşa oldu. Kanaa- ilk menzil timizce Erzurum şubesinin yepyeni bir Mustafa Kemal Paşa’nın başkan se- Bölgesel nitelikli olan Erzurum cemiyet haline gelmesi Mustafa Kemal çildiği kongre Cevad Dursunoğlu’na Kongresi’nden yaklaşık 1,5 ay Paşa’nın isteğiydi. Retrospektif açıdan göre vilayet kongresi ve sonrasında sonra ülke genelinden delegelerin söylersek, artık ikinci adımın atılma- hazırlanmış nizamname ve beyanna- menin müzakeresi şeklinde geçmiş- katılımıyla Sivas Kongresi düzenlenmişti (4-11 Eylül 1919). Mustafa Kemal Paşa ve delegeler kongrenin toplandığı binanın önünde. 80 DERİN TARİH / 2015 AĞUSTOS
Dosya sı için ülke çapında millî örgüt- » Tarihî imzalar Bu maddede de, Millî Mü- lenmeyi gerçekleştirecek olan cadelenin sonraki aşamala- Sivas Kongresi’nin yapılması, Şarkî Anadolu vilayetinin Erzurum Kongresi rında sıkça tartışılacak olan hükümet gibi çalışacak olan ve Beyannamesine ait orijinal belge. Kongreye bir “sınır tespiti” yapılmış ve dış ilişkiler kuran Heyet-i Tem- katılanların toplu imzaları. Mondros Mütarekesi imzalan- siliye’nin teşekkül ettirilmesi dığında “hududumuz dâhilin- gerekmekteydi. “Düvel-i İtilafiyece mütarekenin de” kalmayı önemli bir kriter imza olunduğu 30 Teşrin-i evvel sene haline getirmişti. Böylece Doğu Osmanlı camiasına 34 (30 Ekim 1918) tarihindeki hudu- vilayetlerinin “hududumuz dâ- bağlılık dumuz dâhilinde kalan ve her mın- hilinde” kaldığı vurgulanıyor- tıkasında olduğu gibi Şarkî Anadolu du. Bu madde, Sivas Kongresi 7 Ağustos 1919’da sona eren vilayetlerinde de ekseriyet-i kahireyi beyannamesinde aynen korun- Erzurum Kongresi sonunda bir (ezici çoğunluğu) İslamlar teşkil eden muş ve çerçevesi genişletilerek nizamname ve beyanname ya- ve harsî, iktisadî ve tefevvuku (üstün “memalik-i Osmaniye” haline yımlandı. Peşinen belirtelim olma, üste çıkma) Müslümanlara ait getirilmiştir. Ancak bu sınır ki, beyanname bölgesel talep- bulunan ve yekdiğerinden gayr-i kabili kriteri, 28 Ocak 1920’de kabul leri içermekteydi. Özellikle 1. infikak (ayrılmaz) öz kardeş olan din edilen Misak-ı Millî beyanname- ve 6. maddeleri bölgesel ni- ve ırkdaşlarımızla meskûn memaliki- sinde “hatt-ı mütareke dâhil ve telikte de olsa insan unsuru mizin mukasaması (bölünmesi) naza- haricinde” şekline dönüştürüle- ile kapsadığı/sorumlu olduğu riyesinden bilkülliye sarfınazarla mev- rek Osmanlı Devleti’nin Halep alanın/coğrafyanın tanım- cudiyetimize, hukuk-i tarihiye, ırkiye ve Musul vilayetlerini de kapsa- lanması açısından hem Sivas ve diniyemize riayet edilmesine ve ması sağlanmıştır. Kongresi, hem de Misâk-ı bunlara mugayir teşebbüslerin terviç Mehmet Akif boşuna söyle- Millî beyannamesinin 1. mad- olunmamasına (desteklenmemesine) memiş: “İbret alınsaydı tarih te- delerine benzemekteydi. ve bu suretle tamamiyle hak ve adle kerrür eder miydi?” Tarihten ders müstenid bir karara intizar olunur.” almadığımızı Türk-Kürt sorunu ve Nitekim Erzurum Kongresi beyan- emperyalist güçlerin Türkiye’yi par- namesinin 1. maddesinde “Trabzon çalama planları gibi bundan 96 yıl vilayeti ve Canik Sancağı ile Vilayat-ı önce yapılmış olan Erzurum Kongresi Şarkiye namını taşıyan Erzurum, Si- sürecinde ele alınan meselelerin gün- vas, Diyarbekir, Mamuretülaziz, Van, celliğini koruması göstermektedir. Bitlis vilayatını ve bu saha dâhilinde- Erzurum Kongresi döneminde sa- ki elviye-i müstakille hiçbir sebep ve dece sorunlar tartışılmamış, çözüm bahane ile yekdiğerinden ve camia-i yolları da gösterilmişti. Yakın tarihi Osmaniyye’den ayrılmak imkânı tasav- anlama ve anlamlandırma eylemimizi vur edilmeyen bir külldür (bütündür)” yüzeysellikten, şabloncu, tek taraflı/ yazılıydı. tarafgir bakışlardan kurtarmak için yapılması gereken, tarihî belge ve ha- Bu, Erzurum Kongresi’nin niçin tıraları -deyim yerindeyse “satır arala- toplandığı düşünülür ve Trabzon vi- rını okuma” dâhil- eleştirel bakışa tabi layetiyle Canik sancağı bölgesinde kılmaktır. Buna Erzurum vilayet ve Rum-Pontus Cumhuriyeti’yle Doğu merkez kongre beyannameleriyle baş- Anadolu topraklarını içine alan Büyük lamak iyi olabilir. Bizden söylemesi! Ermenistan’ı kurma yönündeki Rum ve Ermeni faaliyetleri dikkate alınır- Mustafa Budak sa oldukça anlamlıydı. Kesin bir dille Prof. Dr., İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri bölge topraklarının “bölünmezliği” ve İnkılap Tarihi Enstitüsü. “Osmanlı anavatanından ayrılmazlığı” ilan edilmekteydi ki, bu son husus “ca- Okuma Önerisi: mia-i Osmaniyye” diye tanımlanmak- Cevat Dursunoğlu, Milli Mücadelede Erzurum, taydı. İst. 1946; Fahrettin Kırzıoğlu, Bütünüyle Erzurum Kongresi I-III, Ank. 1993; Haluk Selvi, Milli Müca- Aynı şekilde 6. maddesinde daha delede Erzurum (1918-1923), Ank. 2000. genişçe bir sınır tespiti yapılmıştı. Şöyle ki: 2015 AĞUSTOS / DERİN TARİH 81
“NETEKİM PAŞA”NIN MARİFETİ! ERZURUM KONGRESİ YENİDEN TOPLANIYOR 12 Eylül darbesinin sıcak günlerine çeviriyoruz dümeni. Gençlere Atatürk’ü anlatmayı kafasına koyan darbecilerin Erzurum Kongresi Sempozyumu nasıl bitmişti dersiniz? Sıradışı tarİh şinden gidiyorlardı? Atatürk’ün bu konferans, panel ve sempozyumlar yabancı liderlerden fazlası var, eksiği düzenleyerek halkı da Atatürkçülük MehMet çelİk yoktu! O halde neden? konusunda bilinçlendirdiler. » Prof. Dr., Celal Bayar Üniversitesi Sonunda düşünüldü, taşınıldı ve Ticaret erbabının gözü açıkları Fen - Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Başkanı cevap bulundu: Gençliğimiz Ata- bazı yayınevleri ve sivil toplum ku- türk’ü tanımıyor. Kabahat gençleri- ruluşlarıyla işbirliğine giderek Ata- [email protected] mizde değil, şimdiye kadar bu ülkeyi türkçülükle ilgili kitaplar bastırdılar. yönetenlerdeydi. O halde yapılacak Pazarlama gruplarının başına da bir 12 Eylül 1980 Askerî İhtilali’n- şey belliydi. Teröre bulaşanların ıs- emekli asker istihdam ederek tatlı-sert den sonra Millî Güvenlik lahı mümkün olanlarını ıslah etmek, bakış ve ifadelerle resmî kurumlardan Konseyi’nin denetiminde birçok ko- ıslahı mümkün olmayanları ceza- ticari şirketlere ve fabrikalara kadar misyon kuruldu ve terörün nedenle- landırmak; yeni yetişen gençleri ise herkesin kapısına dayanarak fahiş ri, beslendiği kaynaklar ve bitirilmesi Atatürk’le tanıştırıp onların yabancı fiyatlarla koli koli milyonlarca kitap için alınması gereken önlemler üze- ülkelerin ideolojilerinin ve liderlerinin pazarladılar. Alma da görelim psiko- rinde çalışmalar yaptırıldı. Bu komis- peşinden gitmelerini önlemekti. lojisi içinde tabii… Heykel, büst, rozet yonun raporları Millî Güvenlik Kon- ve poster lobisi cabası. seyi’nce değerlendiriliyor; gereği için Konsey üyelerinin kafası netleş- de yasal düzenlemeler yapılıyordu. mişti. Gerekli yasal düzenlemeler ale- Türkiye’nin bütün mahalle, köy, lacele yapıldı; ilk ve orta öğretimde cadde ve sokakları Atatürk koku- Çalışmalar sırasında öne çıkan so- Atatürk ilkeleriyle ilgili dersler güç- yordu artık. “Netekim Paşa” çok rulardan biri şuydu: Sol örgütlerdeki lendirildi, bütün üniversitelerin fa- mutluydu. Atatürk’ü dirilten “İkinci gençlerin kimi Maocu, kimi Leninci, külte ve yüksekokullarının birinci sı- Atatürk” iltifatlarından çok hoşlanı- kimi Enver Hocacı… Bu gençler ne- nıflarına “Atatürk “İlkeleri” mecburi yordu. Kim akıl verdi bilmiyorum, den yabancı liderlerin hayranı oluyor, ders olarak konuldu. Tıp da, ziraat, bir baktık “Netekim Paşa” siyah onların peşinden gidiyorlardı? Demek veterinerlik veya iki yıllık herhangi takım elbise giymiş, papyon takmış, ki bir ihtiyaç duyuyorlar. Peki, bizim bir meslek yüksekokulu okuyan da, kafasında fötr şapka, elinde bastonla Atatürk’ümüzün bu yabancı liderler- kısacası herkes bu dersi mecburen sahneye çıktı. Fotoğrafçıların maha- den ne eksiği var ki, onun peşinden alacaktı. Bu uygulama halen devam retiyle bu kıyafetlerle çekilmiş pos- gitmiyorlar da, yabancı liderlerin pe- etmekte. terleri her tarafı süslemeye başladı. İşin doğrusu, Atatürk’e de benzet- Tabii bunun her üniversitede bir mişlerdi. Bu da meslek marifeti olsa Atatürk Araştırma Merkezi kurul- gerek, ne diyelim. du. Üniversiteler kendi bölgelerinde 82 DERİN TARİH / 2015 AĞUSTOS
Eh, Ata- buradan tüm » Cuntacı mantık değişir mi? türk diriltil- Türkiye’ye mişti. Artık ilan edilecekti. Erzurum Kongresi’nden 63 yıl onun gibi, kur- sonra gençliğe Atatürk’ü tanıtmayı tarıcı lider olarak 1982 Erzu- amaçlayan sempozyum için Erzurum halkın arasına da rum Kongresi Kongresi’nin gerçekleştirildiği bina karışmak gerekiyor- Sempozyumu’nun tercih edildi (üstte). 12 Eylül darbecileri du. Netekim Paşa bu fötr ön hazırlıkları, An- baskıcı tavırlarını ‘Mustafa Kemal’ şapkalı, papyonlu ve bastonlu kara’nın Erzurum’a meselesinde de göstermişlerdi. kıyafetiyle yurt gezilerine çıkıyor, talimatı gereğince valilik ve Dokunulamaz, eleştirilemez bir ‘Atatürk’ halka Atatürk’ü ve Atatürkçülüğü askeriyenin kuracağı bir komisyon figürü ortaya çıkarmak istediler. anlatıyor; kalabalıklar arasında yarı tarafından yapılacaktı. İki vali mua- Kongrenin düzenlendiği salon (altta). gırgır, yarı mürailik psikolojisiyle de vini, iki albay, dört profesör, bir be- olsa “İkinci Atatürk” sloganlarından lediye başkan yardımcısı, bir emniyet binayı gezdik. Başta badana, boya mest oluyordu. Gazi Paşa, nasıl Millî müdür muavini ile bir istihbaratçı- olmak üzere eksikliklerini not ettik. Mücadele’yi Erzurum’dan başlattıy- dan oluşan komisyon kolları sıvadı ve sa, artık İkinci Atatürk olan Netekim çalışmalara başladı. Burada bir problem çıktı: Acaba Paşa da “Yeni Türkiye”yi inşaya, İlk iş, Atatürk’ün Erzurum’a gel- Atatürk hangi odada kalmıştı? Çalış- Atatürkçülüğü devletin resmî ideolo- diğinde (1919) kaldığı binadaki oda- ma odası neresiydi? Bu konuda bir jisi olarak ilan etmeye Erzurum’dan yı tefriş etmekti. Atatürk’ün kaldığı bilgi yoktu. Albaylar, profesörleri sı- başlamalıydı. Konsey, Atatürk Dil ve bina o günlerde (1982) Sanat Okulu kıştırdılar ama çare yok, bilinmiyor- Tarih Yüksek Kurumu’na talimatı (şimdiki adıyla Endüstri Meslek Li- du. Sonunda iş tatlıya bağlandı ve en verdi. Erzurum Kongresi 63. yılında sesi) idi. Bir gecede öğrencileri apar güzel iki oda seçildi: Biri yatak odası, devletin denetim ve gözetimi altında topar binadan çıkarttılar. biri çalışma odası olarak… Sıra, oda- görkemli bir sempozyumla kutlana- Komisyona ayak işlerinde yardım- ları tefrişe gelmişti. Haliyle o günün caktı. Yeni Türkiye’nin resmî ideo- cı olmak üzere üniversiteden beş asis- eşyalarıyla tefriş edilecekti. Hep be- lojisi olan Atatürkçülüğün mesajları tan seçildi. O beş kişinin içinde ben raber kalkıp Bat Pazarı’na (bazı yö- de vardım. Gittik, komisyon olarak relerde Bit Pazarı denilir) gittik. 2015 AĞUSTOS / DERİN TARİH 83
Sıradışı tarİh MehMet çelİk » İkinci Atatürk! Bat Pazarı bir felaketti. Başta Valilik toplantı salonunda bu işi nasıl pirinç karyolalar olmak üzere eşya- çözebiliriz diye konuşmaya başladık. 12 Eylül 1980 askerî darbesinin lideri lar kullanılamayacak derecede eski Kenan Evren, kendisini ikinci Atatürk ve yıpranmıştı. Bunlar Ata- Sonunda Erzurum eşrafının hâlâ olarak görenleri haklı çıkarırcasına türk’e yakışmazdı. Moral bo- evlerinde kullandıkları klasik mo- Cumhurbaşkanlığı döneminde birçok zukluğuyla vilayete döndük. bilya, karyola ve masa gibi eşyaları kez frakla poz vermişti. sahiplerinden talep etme fikri ağır bastı. Ya vermezlerse endişesini bir albayın bakışları çözdü ve eşrafın ev- lerinin kapılarını çaldık. Sağ olsunlar, Dadaşlar her istediğimizi seve seve verdiler. Atatürk’ün sigarası? Sanat Okulu’nun badana ve bo- yası itina ile yaptırıldı. Erzurum eş- rafından alınan eşyalarla Atatürk’ün yatak odası ve çalışma odası tef- riş edildi. Odalar düzenlenirken bir muziplik yapayım dedim. Bir paket Birinci sigarası aldım, Atatürk’ün çalışma odasında yaktım ve kafamı arkaya doğru eğerek içmeye başla- dım. Maksadım, külü dökülmesin. Bu hareketimi albaylardan biri gör- dü ve “Ne yapıyorsun öyle?” diye kükredi. Kafamı yanan sigaranın külü dökülmesin “atatÜrK rOZEtİ taKıNCa…” Prof. Dr. Utkan Kocatürk, meşhur üyeliğine atadılar? satılıyor mu?” edebiyat tarihçimiz Vasfi Mahir Nasıl kabul ettiniz Hoca güldü: Kocatürk’ün oğludur. Üniversitemizde bunu?” Soruma “Atatürk’ü Jinekoloji (Kadın Sağlığı ve Hastalıkları) şöyle karşılık yazmak için tarihçi olmak gerekmez. uzmanıydı. 12 Eylül 1980 Askerî verdi: “Nasıl mı kabul ettim? Oğlum, Tarlada kavga kovalamasından darbesinden sonra kurulan Atatürk oraya atanmak için çalmadığım kapı, başlarsınız, pusulasız gemiye bindirip Dil ve Tarih Yüksek Kurumu üyeliğine öpmediğim eşik kalmadı, ne diyorsun Samsun’a gönderirsiniz, Erzurum atanmıştı. Anadolu’nun birçok ilinde sen!” Şaşırma sırası bendeydi, önce ve Sivas’ta kongre yaptırırsınız, Atatürkçülükle ilgili konferanslar verdi, benimle dalga geçtiğini zannettim. Cumhuriyet’i kurdurur, devrimleri TV programlarına konuk oldu. Açık sözlülüğünü hiç düşünmedim. yaptırırsınız, Dolmabahçe’de de Hoca şaşkınlığımı görünce şöyle devam öldürürsünüz, olur biter. Siz tarihçisiniz 1982 yılındaki Erzurum Kongresi etti: “Oğlum, 30 senedir doktorluk de, bunun dışında ne yazdınız ki?” Sempozyumu’na katılanlar arasında o yapıyorum. İtibarım bir muayene parası Sustum… Sabah gidip hocanın kitabını da vardı. Hoca son derece konuşkan (o zamanlar 20 TL). Hiçbir yerde adam alıp imzalattım. Atatürk’le ilgili bir şey ve nüktedan bir insandı. Sempozyum yerine konulmuyorduk. Atatürk rozeti yazacak olsam, bu “Jinekolog Hoca”nın sırasında bir akşam yemeğinden takınca (yani kurum üyesi olunca) kitabına müracaat ederim. Mesela sonra üniversitenin sosyal tesislerinde bütün kapılar sonuna kadar açıldı. İtibar, geçenlerde yazdığım şapka devrimiyle üç beş genç asistan hocayla sohbet şöhret, para…” Bir soru daha sordum: ilgili yazımda da o kitaptan yararlandım. ediyorduk. Bir ara sordum: “Hocam, “Hocam, tarihçi değilsiniz. Atatürk’le Atatürk üzerine yazacak tarihçi siz jinekologsunuz. Nasıl oldu da sizi ilgili bir de kitap yazdınız. Zor olmadı mı, akademisyenlere tavsiye olunur. Atatürk Dil ve Tarih Yüksek Kurumu 84 DERİN TARİH / 2015 AĞUSTOS
diye yavaşça düzelt- » Demokles’in kılıcı askerin elinde! dinlerken, utandım! Ül- tim, sigarayı yavaşça kenin en meşhur profe- alıp çalışma masasının 1970-80 arası yaşanan çatışmaları ve faili sörleri, Erzurum Kong- üzerindeki kül tabla- meçhul cinayetleri kullanarak iktidarı resi’nin 63. yılında bu sına bıraktım. Çatık silah zoruyla ele geçiren darbeciler kongrenin bağımsızlı- kaşlarla ve öfkeli göz- demokratik düzende derin yaralar açtı. ğımız açısından ehem- lerle bana bakan alba- Tahakküm, askerin elinden bırakmaya miyetini, gelecek ne- ya, “Efendim, Atatürk niyetli olmadığı ‘Demokles’in kılıcı’ olarak sillerimize Atatürk’ün Birinci sigarası içerdi. halkın başının üstünde yıllarca sallandı. önderlik ettiği Bağım- Özellikle çalışırken de Darbeyi haber veren Hürriyet’in yıldırım sızlık Savaşı’nın ve kur- elinden sigarayı hiç bı- baskısı basının tutumunu ele vermesi duğu Cumhuriyet’in rakmazdı. Tarihî ger- bakımından manidar. önemini anlatacağımı- çeklere uygun olsun za, her kürsüye çıkan, diye, onun içtiği Birinci yaptı. Alkış tufanı arasında kürsüye tarlada karga kovala- sigarasından külü hâlâ gelen Kolordu Komutanı’nı dinleyi- macadan, hain padi- dökülmemiş havası ve- ciler tam beş dakika ayakta alkışla- şahtan, pusulasız ge- rerek, bu sigarayı kül dılar. Alkış tufanını komutanın el miden, Samsun’a çıkış tablasına bıraktım” işaretiyle sona erdirdi. Cambazoğlu ve halkı kurtarmaktan, diye cevap verdim. konuşmaya başladı: ortaokul müsamerele- Albayın çatık kaşları rinde 60 yıldır edilen ve öfkeli bakışları bir “Türkiye’nin en seçkin profesörleri lakırdılardan bahsetti- anda yok oldu. Mağrur üç gündür burada bildirilerini sundu- ler! Yakışıyor mu bilim ve mütebessim bir çeh- lar. İlk günden itibaren bütün bildiri- adamlarına, profesör reyle bana baktı. “Afe- leri burada sizlerle birlikte pür dikkat olmuş insanlara? Ne rin oğlum” diyerek sırtımı sıvazladı. ve hayretle dinledim (bir alkış tufanı demek halkı kurtarmak için devlete Albayın o çehresindeki ifade aradan da ayağa kalkılarak başladı, ancak rest çekerek Samsun’a çıkmak! Dev- bu kadar yıl geçmesine rağmen hafı- komutan el hareketiyle alkışı dur- leti yıkmak, silah alıp dağa çıkmak, zamdan silinmedi. durdu). Lütfen oturunuz ve sadece halkı kurtarmak… Deniz Gezmiş ve dinleyiniz. En sonda söyleyeceğimi, terörist arkadaşları da bunları söy- Nihayet hazırlıklar tamamlandı. en başta söyleyeyim. Bu bildirileri lüyorlardı! Halkı kurtaracağız söyle- Atatürk Dil ve Tarih Yüksek Kuru- miyle devleti yıkmaya çalışıyorlardı. mu tarafından belirlenen Türkiye’nin Mustafa Kemal, devletimizin seçkin en meşhur profesörleri bildirileriyle bir generaliydi ve devlet adına, mille- Erzurum’u teşrif ettiler. 23 Temmuz te hizmet için Anadolu’ya gidiyordu. sabahı Atatürk’ün kaldığı binadaki Atatürk’ü, önderlik ettiği Millî Mü- yatak odası ve çalışma odası törenle cadele’yi, onun ilke ve inkılaplarını kurdele kesilerek nutuklar eşliğinde böyle mi bu millete anlatacaksınız! açıldı. Oradan sempozyum salonuna Yazıklar olsun!” intikal edildi. Hamaset yüklü açılış Salon buz kesmişti. Kolordu Ko- konuşmalarından sonra oturumlara mutanı’nın bu sözleri dinleyici kıs- geçildi. mında bir grup tarafından hararetle alkışlandı. Kalabalığın arasından İlk oturum açılırken Netekim Pa- biri, “Bu işte, bu!” diye bağırdı. şa’nın tebrik telgrafı okundu ve sa- Cambazoğlu salonun şaşkın bakışları londa ayakta alkışlandı. arasında kürsüden indi, ön protokol sıraları ayağa kalktı. Komutan yerine Sempozyum 2,5 gün sürdü. Biz oturmadan kapıya yöneldi ve çekip beş asistan zaten görevliydik ve otu- gitti. rumların hepsini takip ettik; salonun Salon cenaze evine dönmüştü. Işık- alkış tufanlarını da biz organize edi- lar söndü, perde indi ve salon sessizce yorduk. Üçüncü gün öğle saatlerin- boşaldı. de son oturum da bitti. Kapanış ve değerlendirme konuşmasını Kolordu Komutanı Selahattin Cambazoğlu 2015 AĞUSTOS / DERİN TARİH 85
Kovboy Efsanesi AMERİKA’NIN SON SIĞIR ÇOBANLARI 86 DERİN TARİH / 2015 AĞUSTOS
Dünya Tarihi Kogykivayabirodpsayialkdlaaoetherrrlriiafjlieierlnlmrıdyadilllvaeeareğkddniaıleyltsealiarazkbmlae“adcnidşoia,ğwmuiam-ssebtağioazyeylriıg”şk.iuilbİantşietkngmeueakirlknloçıaevşenklbdıdoeygıynküöulmzanürl,.eı k 2015 AĞUSTOS / DERİN TARİH 87
LONN TAYLOR giyinme, yürüme, konuşma ve hatta hikayelerini yazmaya başlamıştı. Bu düşünme biçimimize yön veren bir hikayeler kovboylara erken dönem- [email protected] miras bıraktı. 1880’li yılların kovboyu lerdeki millî kahramanlara mahsus nihayetinde at üstünde çalıştırılan bir bütün özellikleri atfeder: beceri, cesa- A“ merikan kovboyu henüz bir işçiden fazlası değildi. 1980’lerin kov- ret, bireysellik, açık havayı sevme ve gerçeklikken ve Amerikan boyu ise millî bir ahlak anlatısının öz- doğuştan gelme bir adalet duygusu... hayatının bir gerçekliği nesidir; kaosu bitirip düzeni tesis eder, Bu özellikler kaba ve gürültülü bir dış olarak var olmaya devam haklarımızı bize teslim eder. görünüşün ardında gizlidir. ederken efsaneye dönüşen az sayıda mil- li kahramandan biridir” diyor Kongre Aslına bakılırsa 19. yüzyıl kovboyu 1870’lere gelindiğinde kovboy, ucuz kütüphanecisi Daniel Boorstin. Uzak ardında iki ayrı miras bırakmıştır: Bi- romanlarda ve tiyatro oyunlarında diyarlardaki kovboy imgesi 19. yüzyılın rincisi Batıda hâlâ büyükbaş hayvan- kendine yer bulmaya başlar. 1880’ler- sonlarına doğru 20-30 yıllık bir dönem ları güden etten kemikten insanlardır de ise Buffalo Bill’in Vahşi Batı şovu için ortaya çıkmışsa da, kovboy Ameri- ki, bunlar kendilerini kovboyların olarak bilinen büyük Amerikan fan- kalıların millî erdemleri olarak gördüğü meşru varisleri olarak görür. Neredey- tezisinin ayrılmaz parçalarından biri “iyimserliğin, arkadaş canlılığının, ça- se o kovboylarla aynı işi yapmaktadır- haline gelmiştir. Yani romancı Owen lışma sevgisinin ve insanların tabiatla lar. Gerçi zaman zaman at yerine he- Wister ve Zane Grey, sanatçı Frederic etkileşimleri temelinde test edilmesinin” likopter ya da kamyonet kullandıkları Remington ve Charles Russell, film sembolü olarak anılageldi. New Mexico da olur. İşlerini farklı bir biçimde yapı- yıldızları Gary Cooper ve John Way- Müzesi’nde koleksiyon ve araştırmalar- yor olsalar da, tıpkı uzak diyarlardaki ne’den çok daha eski zamanlarda orta- dan sorumlu müdür yardımcısı olarak kovboylar gibi işleriyle gurur duyarlar. ya çıkmıştır kovboy efsanesi. görev yapan tarihçi Lonn Taylor, gerçek kovboyun zorlu hayatıyla sayısız Wes- Diğer miras ise bir fanteziden iba- tern filminde, romanında, şarkısında ve rettir: Kovboy efsanesi. Bu efsane kov- diğer eğlence türlerinde resmedilen efsa- boyun kendisi kadar eskidir. Pullman ne arasındaki farkları irdeliyor. vagonlara yüklenmiş olan, Doğuyu Batıya getiren bir 19. yüzyıl harikası Amerikan kovboyu ilk kez İç Savaş’ı olan kıtalararası demiryolu yakınla- takip eden 1860’lı yıllarda halkın dik- rında ortaya çıkmıştır. 1860’lı katini çekti. Kovboyluk mesleği açık yılların sonlarında gazeteci- alanda yürütülen büyükbaş hayvan- ler sığır sürülerini kuzey- cılık endüstrisinin ihtiyaçları doğrul- de Kansas’ta bulunan tusunda ortaya çıktı ve 30 yıllık yük- demiryolu kasaba- selme döneminin ardından endüstri larına getiren Tek- köklü bir değişikliğe gidince ortadan saslı kovboyların kalktı, kovboylar da kendilerine yeni yollar çizdiler. Aslına bakılırsa kovboyların da kısa süreliğine halkın dikkatini çeken fakat sonrasında unutulup giden Kentuckyli avcılara, balina avcılarına, salcılara ve ova sakinlerine katılması gerekirdi. Ancak uzak diyarlardaki kovboy imgesi unutulmadı. Arkasında 1890’lardan beri büyüyen ve nihayetinde millî bir efsane ha- line gelen; filmlerde, televizyonda ve kitaplarda her gün karşımıza çıkan, 88 DERİN TARİH / 2015 AĞUSTOS
Dünya Tarihi Montanalı tarihçi K. Ross Toole’un let otu. Çiftlik sahipleri, doğu- bneeWkyhçoeAaooivrszmvkl»bteaetsoerelrBıiaykrnngirelklrdafeiyaadiralças’ımninitryzr.lıtülanyGeptnrüirsekeübıizornrlrtleadçntedderhüıre.ieçkcnğsBieetmkfdüuetdosneçaiifıvinsdlğilmmlbeemeıvrorneusıeilyizue,olydlü.oraçalddensrheyueulhifaizksşkenrlaoabryeanvezurdaıbarecnezimoagnndkyıdsaansleennaızyrase da belirttiği gibi Amerika’nın kovboy daki gibi sığırların başına çoban çılgınlığı ile ilgili en kafa karıştırıcı koyup onları her akşam ahıra ya hamlardan sonra hayvanları bir araya şey, “bu kadar az yemekle bu kadar da ağıla kapatmaktansa sığırları- topluyorlardı. 1867-86 yılları arasında büyük ziyafetlerin verilebilmiş olması- nın açık ve çitsiz çayırlarda otla- altı ilâ dokuz milyon baş sığırın Tek- dır”. İşin doğrusu, efsanenin kökenini masına müsaade ediyorlardı. sas’tan Kansas’a bu şekilde nakledildi- oluşturan kovboy, sadece 1865-95 yıl- ği tahmin edilmektedir. ları arasında uygulanmış olan çiftlikçi- Sığırları gütmekti işleri lik sisteminin bir parçasıdır. Açık alan- Sığırlar doğu Colorado’nun, kuzey da yürütülen çiftlikçilik sisteminde Pratikte farklı çiftliklere ait sığırlar Kansas’ın, Nebraska’nın, Wyoming’in, sığırlar et ihtiyacını karşılamak üzere aynı bölgede otluyor ya da diğer böl- Dakota’nın ve Montana’nın çayırla- Amerika’nın uçsuz bucaksız devlet gelere geçebiliyorlardı. Bu yüzden yıl- rına ilk kez 1850’lerde Oregonlu sey- arazilerinde yetiştiriliyor, yeterince da iki kez bütün sığırlar tek bir yerde yah ve altın avcıları tarafından getiri- büyüdüklerinde sürüler halinde en ya- toplanıyor, türlerine göre sınıflandırı- len küçük sürüler halinde ayak bastı. kın tren istasyonuna götürülüyordu. lıyor ve başıboş hayvanlar sahiplerine 1870’lerde bu bölgeler, görünürde iade ediliyordu. Bazı durumlarda 250 sonsuz ot kapasiteleriyle patlamak- Açık alanda yetiştirme sisteminin dönümlük bir alan kaplayan ve bir ay ta olan hayvancılığın emniyet sübabı kökeninde kesilmiş etleri perakende kadar devam eden bu işlem açık alan durumundaydı. Teksaslı kovboylar bu piyasalarına ulaştırmayı mümkün kı- çiftlikçiliğinin en önemli iki özelli- bölgelere varabilmek için sığırları beş lan soğutma ve paketleme yöntemleri ğinden biriydi. Diğeri ise 500 ilâ 1500 altı ay boyunca yürütüyor, sonrasında sayesinde doğuda yeni oluşan et piya- arasında sığırın at sırtındaki kovboylar genellikle buralarda kalıp sürünün sası yer alıyordu. Aynı zamanda İç Sa- tarafından tren istasyonuna götürül- yeni sahibi adına çalışıyorlardı. vaş sonrasında ordunun Ova Kızılde- düğü nakliyattı. rililerini denetlemekte kullanılması, Bu şekilde sığır balonu büyüdükçe Batı’da yeni geniş meraların hayvan 1880’li yılların sonuna dek Teksas Teksas’ta gelişen hayvancılık teknik- otlatmak için kullanımını mümkün ile Chicago arasındaki en yakın demir kıldı. 1867 yılında tamamlanan kıta- yolu bağlantısı güney Kansas’taydı. Bu- lararası demiryolu ise etlerin bu geniş raya varmak iki ya da üç ay sürüyor, ovalardan Chicago ve Kansas City’deki bu süre zarfında kovboylar da sürüyle kesimhanelere götürülmesine imkan birlikte kalıyor, sığırları yerleşim böl- sağladı. Ne var ki, etin kendisi, en ya- gesinin batısından yürütüyor, nehirle- kın demiryolundan 1300 kilometre ri yüzerek geçmelerini sağlıyor, izdi- ötede bulunan Teksas eyaletinin to- puğundaydı (Teksas eyaleti çizme’ye benzetilir). Burada ilk olarak İspanyolların deri ve yağ elde etmek için yetiştirmeye başladığı devasa sığır sürüleri dört yıllık savaş boyunca iyiden iyiye büyü- müştü. Sorun, bu sığırları semirecek- leri ovalara, oradan da Doğudaki pa- zarlara götürmekti. 1860’lı yıllarda ortaya çıkıp 70’ler ve 80’ler boyun- ca gelişen açık alan çiftlikçiliği bu soruna bir cevap sunmuştu: sığır yemeğini, suyunu ve barınağını kendi buluyor, tren istasyonu- na da kendisi gidiyordu. Kovboy sadece bu sırada onun başında bekliyordu. Açık alan çiftlikçiliği sınırsız gibi görünen bir doğal kay- naktan faydalanıyordu: bedava dev- 2015 AĞUSTOS / DERİN TARİH 89
leri kuzeydeki ovalara ve hatta oradan sürünün hareketlerini kontrol etmek, la ortadan kalkmıştı. Hem kovboylar, hem de efsane yaratıcıları bir dönemin Kanada’daki eyaletlere sıçradı. 1885 hem de çayırların yeniden yeşermesi- geride kaldığı hissiyle yitip giden bu pratiklerin ardından ağıtlar yaktılar. yılına gelindiğinde sığır yetiştirmek ne fırsat vermek için çiftlikler diken- Yani açık alan çiftlikçiliği çok kısa için kullanılan açık alan ve çiftliklerin li tellerle çevrildi. Hayvanların kışın bir dönem içinde ortaya çıkıp, gelişip sonra da yok olduğu gibi, sayıca da çok toplam alanı 3.5 milyon dönümden yiyeceği bitkiler ekildi ve hasat etrafı az insan bu sürece dahil olmuştu. 1500 sığırı nakletmek için 10 kişi yeterliydi. fazla olmuştu. Bu alan, Alaska hariç çevrili otlaklarda hayvanlara yedirildi. Sektörün patladığı yıllarda Amerika’da tahminen 50 bin kovboy bulunuyordu. olmak üzere ABD’nin yüzölçümünün 1880’lerin sonunda başka önemli Bunların pek çoğu için kovboyluk mev- simlik bir işti. Mart ya da Nisan ayında %44’üne denk geliyordu. değişiklikler de meydana geldi. Arazi- çiftliğin bahar ayındaki toplamasında çalışmak için kayıt yaptırıyorlardı. Bu Bütün balonlar gibi açık alan çift- lere gelip yerleşen insanlar açık alan- iş sona erdiğinde yaz aylarını nakil iş- leriyle geçirip Eylül ayında sonbahar çiliğini ortaya çıkaran sığır balonu da ların önemli bir bölümünü kontrol toplaması için Teksas’a dönüyorlardı. Şanslı olan küçük bir azınlık, kışları da günün birinde patladı. 1885 yılı ba- altına aldı ve üzerine hak iddia ettik- çiftlikte çalışarak geçirirdi. Çoğunluk ise kış aylarını yazın kazandıkları pa- şında piyasa hâlâ gücünü koruyordu, leri yerleri dikenli tellerle çevirerek rayla geçiriyor ya da bulaşıkçılık, bar- menlik gibi işlerle idare ediyorlardı. ancak aynı yılın Aralık ayında dibe sürülerin özgürce hareket etmesini Kovboyların üçte biri zenciydi vurdu. Buna ilaveten tabiat da sığır engelledi. Teksas’ın merkezi ile Chica- Efsanede kovboy her zaman beyaz yetiştiricilerine kötü yüzünü göster- go arasında bir demiryolu inşa edildi ve çoğunlukla güneyli, İç Savaş sonrası batıya kaçan bir genç erkektir. Kendi- di. Wyoming, Montana ve Dakota’da ve Uzak Batı’ya dek uzandı, yani artık si de eski bir kovboy olan patronu bu gence kendine ait üç beş sığır yetiştir- 1886 kışı, insanlığın gördüğü en ağır sığırların uzun yolculuklar yapma- mesi için izin verir, böylece gelecekte kurulacak bir sığır imparatorluğunun kışlardan biri olarak tarihe geçti. Yo- larına gerek kalmamıştı. 1900 yılına temelleri atılır. Bu imparatorluk, kov- ğun kar yağışı ve fırtınaları haftalarca gelindiğinde sığırlar hâlâ at sırtındaki devam eden dondurucu soğuk izledi. adamlarca kontrol ediliyordu, ancak Isınmak için bir araya toplanan sığır- artık seyahat otlaktan yükleme çiftli- lar can verdi; hem de yüz binlercesi. ğine kadarki mesafeyi kapsıyordu. Felaketi atlatan sığır yetiştiricileri Bu gelişmeler kovboyun işi ve kendi- endüstride yeni düzenlemelere git- si üzerinde önemli değişikliklere sebep tiler. Sürüler küçültüldü ve hem oldu. 1890’lı yıllarda kovboyların işi doğrudan çukurları kazmak, çitleri tamir etmek, yel değirmenleri- ni onarmak, tırpancıları ve bal- yacıları idare etmekti. Geçmiş- KoKdhıolyyeaüaavğnkvfbiemkrhlodutaalyeiseryrlşut,urvmıiknkabceuen»ayemklakddaAebadüernısaenşssltnüa.iıaKnatinkhmatoodeıitpvbrraalueabikpnkkmroadeeokyarebv,uyvkğmiabraniütrlsoaaia,zpığryzznemoc…dşmraaerualhauhysrkaeaadişçyikuççivşalairianaulrlkırdnşmdtmiıll.raeaddarğraaıkıi.nl,a te yaptıkları işin iki ayırt edici özelliği, yani hayvanları bir araya toplama ve bir yerden bir yere nakletme tamamıy- Dialogue, Ed. Albert Roland, USA, 1984. 90 DERİN TARİH / 2015 AĞUSTOS
Dünya Tarihi boy, bir öğretmenle evlenip düzenini rge Saunders, kovboyların üçte birinin kullanılmıştır. Bu çalı, Teksas’ın güney kurduğunda tamamlanır. Kovboy te- siyahi ya da Meksikalı olduğunu söy- kırsalına (Chaparral) adını verir. Cali- miz ve ince işlenmiş kıyafetler giyer ve ler. Sayısız kovboy hatıratında ve az sa- fornia ve Rockies’in batı yamaçlarında büyük beyaz bir şapka takar. Yanında yıda fotoğrafta bu kovboyları görmek da kalçalarının alt tarafına iliştirilmiş mümkündür. kovboy, vaquero’nun adını dahi kulla- bir çift 45’lik Colt marka revolver ta- nıp kendini buckaroo (kovboy) olarak şır. İlginç bir şekilde efsanede kovboyu Meksika’daki vaquero, Teksaslı kov- nadiren sığırlarla ilgilenirken görürüz, adlandırmıştır.Kızılderili kovboyların zamanının çoğunu genç kızları kur- boyun doğrudan atası ve daimi orta- sayısı siyahi ya da Meksikalı kovboylar- tararak ve haydutlara hadlerini bildi- ğıdır. 18. yüzyılda Teksas’a ilk sığır la yarışamazsa da, özellikle Oklahoma rerek geçirir. Bütün bu özellikleriyle ve uzak kuzeybatı topraklarında tek efsane, gerçeklikten tamamen uzaktır. sürülerini getirenler vaquero’lardır. tük yerli kovboya rastlamak mümkün- dü. Elbette Kızılderili topraklarındaki Efsane ile gerçeklik arasındaki ilk Kovboyun kendine has aleti olan ve bir dizi çiftlikte Kızılderili kovboylar fark, bizzat kovboyla ilgilidir. Efsanede reata adı verilen ham deriden yapma çalışmaktaydı. ve filmlerde kovboy her zaman beyaz bir Anglo-Sakson’dur. Gerçekteyse ço- kement vaquero’lar tarafından icat Kovboyun gündelik gerçekliği ise ğunlukla siyahidir. Pek çok kovboyun sadece çalışmaktı. Günde 10 ilâ 14 saat memleketi olan Teksas, köleliğin ser- edilmiş ve Anglo-Amerikalılara bunun arası süren, yaz aylarında sıcak, tozlu best olduğu bir eyalettir ve Teksas’ta ve çok yorucu bir işti bu. Kış aylarında sığır yetiştiriciliğinin yapıldığı sahil şe- nasıl kullanılacağını da vaquero’lar ise soğuk, ıslak ve yine çok yorucu… hirlerinde İç Savaş öncesinde ciddi bir köle nüfusu mevcuttur. Köleler sığırla- öğretmiştir. Sığırlar derileri için değil, Bütün tarım işleri gibi bu da ra bakar, atları evcilleştirir ve filmler- döngüsel ve mevsimlikti. de beyaz kovboyların sahip olduğunu etleri için para etmeye başladığında la Bahar toplaması çift- gördüğümüz bütün becerileri edinir. reata sığırları idare etmenin en önemli likçilerin sürülerini saydıkları, kendi Savaştan sonra kovboylara, köleli- aracı olarak ortaya çıkar ve kısa sürede bölgelerine giren ğin kaldırılmasıyla özgürlüğünü elde kovboyun kemendine dönüşür. başıboş hayvanları ederek güneyden batıya göçen çok sa- bir araya topladıkla- yıda eski köle katılmıştır. Teksas’taki Meksikalı ve Anglo kovboy- rı, yeni doğan dana- kovboy gruplarının hemen hepsinde lar arasındaki yakın çalış- ları hadım ettikleri siyahlar da yer alır, hatta bazı durum- ma ilişkisini örnekle- ve piyasaya sürülmeye larda bütün ekip siyahlardan oluşur. yen olgulardan biri, hazır hale gelmiş dört beş 1920’li yıllarda eski kovboylardan Geo- kovboyların işleriyle ilgili kullandıkları yaşındaki sığırları topla- jargonun önemli dıkları uzun süreli bir sığır ölçüde İspanyolca avıydı. kökenli olması- dır. Deri pantolon ilk başlarda ayakla- rı chaparro prieto adı verilen dikenli ve girift çalılardan korumakta 2015 AĞUSTOS / DERİN TARİH 91
Görev, açık alandaki bütün sığırları k(aTMlehmeakAe»amlaeFKlendoroiıilnckkvallbayinfraoeıCzykCaoigertwıaneLbptroeoçknrye,o,nğWvLiTb.abaTosyauhylyorilmnaorgdriil,tteaiIon. IbnMin,iygta1emra9rirdl8,ee3AMdb)mi.ia!raeerrd’iıcniyaonr tek bir sürü haline getirmekti. Sürü bir araya toplandığında “ayırma” baş- Kızılderililer tehditten çok rahat- Kızılderililere ya para yerine sığır veri- lardı. Ayırma, en yüksek kovboyluk sızlık kaynağıydı. Sığır yetiştiricileri yor ya da silahlarıyla onları korkutup becerilerinin ve atla insan arasındaki Kızılderililerin topraklarını “bir başka def ediyorlardı. işbirliğinin sergilendiği bir işti. Kov- uçsuz bucaksız otlak” diye görüyor boy ilk önce kendi sorumluluğu altın- olabilirdi ancak anlaşmalar yoluyla da- İnsanın at ve sığırla sürekli ilişkide daki bir sığırla yavrusunu tespit eder, imi olarak toprağın mülkiyetini elde bulunduğu bu yıllık toplama işlemle- hayvanları ürkütmeden sürünün içine etmiş olan bazı kabileler için bunlar ri, kovboy karakteri diye anılan şeyin girer, atını hedeflediği hayvana yönel- topraklarına izinsiz giren kişilerdi ve ortaya çıkmasına sebep olmuştu. Kov- tir ve bu sığırla yavrusunu sürüden toprağı kullandıkları için karşılığında boyun işine, iş arkadaşlarına ve daha ayırıp anneyi yakın bir mesafede tutu- toprak sahiplerine bir ödeme yapmak geniş anlamıyla dünyaya yaklaşımı, lan başka bir sürüye katardı. Bu iş için zorundalardı. 19. yüzyılın işçilerinden epey farklıy- deneyim, beceri ve iyi bir at gerekirdi. dı. Açık alanda kovboyluk yapan kişi, Hem Choctaw, hem de Cherokee her şeyden önemlisi sanayi medeni- Sığırla insan arasındaki ilişkiye kanunları yerlilere işgaliye parası yetinden gelen bir romantik, bir mül- baktığımızda toplama işleminin en alma hakkı tanıyordu fakat bu pa- teciydi. Sınırsız kişisel özgürlüklerin azından bir heyecan duygusu yarattığı rayı toplamak isteyen kabile üyeleri tutkulu bir savunucusuydu. Bunu elde görülür. İnsanlar arasındaki ilişki söz çoğunlukla umursamazlık veya kötü etmesinin tek yolu da işini mükem- konusu olduğunda ise dayanışma ve muameleyle karşılaşıyordu. Kovboylar mel yapıp teftiş ya da işsizlik korkusu- hatta spor imkânı göze çarpar. Bunun nu bertaraf etmekti. aksine, nakil işlemi aylar süren eziyet- li bir tekdüzelik ve saatler boyu süren Uzmanlığını hayvan davranışlarını tehlikelerle dolu zorluklar demekti. yakından gözlemleyerek edinirdi, yani sığırla arasında sembiyotik (ortak ya- Uzun bir nakil işine çıkan insanlar şarlık) ilişkisi vardı. Ne de olsa bu hay- için bu asla unutulmayacak kahra- van, varlık sebebini oluşturuyordu. Ni- manvarî bir deneyimdi. Yorgunluk, hayetinde kovboy insan davranışlarını korku, tekdüzelik ve gururun birleşi- miydi. İki olay rutin işi öylesine sıklık- la bölerdi ki, bunlar kendi başlarına bir rutin halini almıştı: nehirlerin ge- çilmesi ve izdihamlar. Nehirler çoğun- lukla geniş, yavaş akıntılı ve çamurlu olurdu. Nehir kıyıları dikti ve taban- ları kerestelerle kaplıydı, yani kuru havalarda karşı tarafa geçmeye çalışan sürüyü taşıtacak kadar sertti. Ancak bahar yağmurlarından sonra nehirler vahşi birer akıntıya dönüşüyordu. İzdihamlar çoğunlukla fırtına çık- tığında, uyuyan sığırların aniden duyulan gökgürültüsü veya ça- kan şimşekten korkmasıyla meydana geliyordu. Fakat izdihamlar aynı zaman- da böyle gecelerin ertesi sabahlarında ortaya çı- kıp para karşılığı etrafa yayılmış sığırları bir ara- ya toplamak için yardım teklif eden yerli halktan da kaynaklana- biliyordu. 92 DERİN TARİH / 2015 AĞUSTOS
Dünya Tarihi da kurnazca gözlemleyen biri haline taşıdı. Böylece de bunu 18. yüzyıldan İlginç bir şekilde açık alan kov- boylarının en temel özelliği efsanede gelmişti. Çalışma arkadaşlarını motive beri Amerikan espri anlayışının temel kendine hiç yer bulamamıştır. Hiçbir aktör ya da romancı en iyi kovboyla- etmekte ve verimli bir çalışma ortamı taşı olan “bilge köylü” hikayelerine rın başlıca şiarı olan sığırlarla empati ya da sürünün halinden anlama gibi yaratma konusunda uzmanlaşmıştı. eklemiş oldu. Owen Wister, kovboyun meseleleri ele alma zahmetini göster- memiştir. Bu yeteneğin yan ürünlerinden biri, ketum liyakatini Virginialı adını verdi- Bu, kökeni 19. yüzyıl tarım felsefe- Batının espri anlayışına egemen olan, ği nazikçe konuşan, oturaklı karaktere sine dayanan ve yıllar boyu sığırlarla ilgilenerek güçlenen bir tavırdı: Bir in- abartısız ve yavan zekâ kıvraklıklarıy- dönüştürdü. Aktör William S. Hart’ın sanın daha aşağı türlerin çobanı olma kaderini kabullenmesi. Modern kov- dı. Bu zekâ kıvraklığı hem kovboyun Three-Word Brand gibi western film- boylar üzerine güzel bir kitap kaleme almış olan Jane Kramer, bu meseleyi kendine dikkat çekme ihtiyacının ol- lerinde ekrana taşıdığı tiplemeyi Gary mükemmel bir biçimde anlatan bir mayışından, hem de komikliğin gerili- Cooper ve John Wayne evrensel bir Teksaslının şu sözlerini aktarıyor: Size kovboyun nasıl biri olduğu- mi azaltmadaki rolünü anlamış olma- western karakteristiği haline getirdi: nu anlatayım. Kovboyluk kement sından ileri geliyordu. Dünyanın her yerindeki küçük erkek atmak, yabani atlara binmek ya da zeki olmak değildir. Kovboyluk Parodinin parodisi çocukları bilir ki, eğer bir kişi “yup” aptal bir hayvanı umursayıp onu [evet] ve “nope” [hayır] diyorsa, sert ve kurtarmak için yağmur kar deme- den uğraşmaktır. Bunu hayvanın Efsane yaratıcılar kovboyun bu bi- kararlıysa o bir kovboydur. sahibi için değil, zavallı hayvan ve onun yavrusu için yapar elbette. reyciliğini alıp sayısız film, tablo ya Tabii ki efsanelerde görebile- da romanda karşımı- ceğiniz bir şey değildir ancak bu, insanların milyonlarca sığırı uçsuz za çıkan yüzbinlerce bucaksız ovalarda yürütmesini, nehirleri yüzerek geçirtmelerini, zevksiz giyimli, silahlı, NEREDE O NAKIŞLI izdiham anlarında onların yanında savaş naraları atan şov kalmalarını sağlayan şeydir. Bu kov- boyların kendilerine dair efsaneye meraklısı adamın kişili- GÖMLEKLİ BUFFALO BILL? de temel oluşturan bir anlayış geliş- ğinin temel özelliği ha- tirmesini ve dünyanın geri kalanıy- la ilişkilenme biçimlerini şekillen- line getirdiler. Sonraları Efsanedeki kovboy her zaman dar beyaz pantolonlar, diren şeydi. yaşamış kovboylar, tıpkı bacaklara kadar uzanan deri siyah çizmeler giyen, büyükçe Bu kovboylar Thomas Jefferson zamanına kadar uzanan bir idea- petrolcüler, emlakçılar gümüş tokalı bir kemer takan, nakışlı bir gömlek, püsküller lin vücut bulmuş son örnekleriy- di. Onlar Amerika’nın son çiftçi- ve Teksas-Oregon arasın- ve boncuklarla süslenmiş deri ceket giyen, kocaman deri leriydi. da çalışan kamyon sürü- eldivenler ve geniş kenarlı bir Stetson şapka takan Buffalo cüleri gibi kendilerini Bill gibidir. parodinin parodisine Bu Stetson şapkaları ilk takan Buffalo Bill’dir, ardından çevirdiler ve bu halleri çok sayıda çiftlikçi ve kovboy bu şapkayı taklit etmiştir. Ne ağırbaşlı Batılıları ade- var ki gerçek kovboyun kıyafeti 1880’li yılların klasik işçi ta tiksindirdi. kıyafetidir. Yalnızca birkaç önemli farkı mevcuttur: Ağır işe dayanıklı yün pantolon ile yakasız fanila ve kazak. Pantolon- Kovboy efsanesi- lar genellikle hem çalı çırpıya takılıp yırtılmaması, hem de nin yükselişinde çok çizmelerle üzengi derisinin birbirine sürtmesini engellemek önemli bir role sahip amacıyla çizmelerin içine sokulurdu. Geniş kenarlı şapka- olan Will Rogers adlı nın amacı ise güneşten ve yağmurdan korunmaktı. Ayrıca gerçek bir kovboy, boyunlarına sardıkları bandanayı gerekli durumlarda toz kovboyların günde- maskesi gibi kullanırlardı. lik hayatındaki espri anlayışını sahneye ve Kısacası kovboyun kıyafetleri birer süs değil, onun hayatını radyo programlarına kolaylaştıran hayatî unsurlardı. Not: Bu yazı Dialogue dergisinin Ocak 1984 tarihli 63. sayısın- dan tercüme edilmiştir. Lonn Taylor New Mexico Müzesi’nde koleksiyon ve araştırmalardan sorumlu eski müdür yardımcısı (ABD). 2015 AĞUSTOS / DERİN TARİH 93
Osmanlı Tarihi OSdULStEAMNVIV.AMRUNRİALdNkIİ’MNİdSİ?INkNEENRdOENR’U’İMMUİ? Sert mizacı ve cezalarıyla düşmanlarının ve asilerin korkulu rüyasıydı o. Revan ve Bağdat kuşatmaları esnasında askerle yakından ilgilenen, yaralılara iltifatlarda bulunan da. İşte 17. asrın tartışmasız en büyük padişahlarından IV. Murad hakkındaki gerçekler! 94 DERİN TARİH / 2015 AĞUSTOS
Osmanlı Tarihi ABDÜLKADİR ÖZCAN [email protected] E n büyük şehzade olarak da aracı olarak kullandıkları matbaala- Gerçekten o sıralarda Bağdat kalesin- amcası I. Mustafa’nın yeri- rı kapatılmıştı. Bu arada Avusturya ile deki Sünniler çok zor durumdaydı. ne tahta çıktığında daha 11 Zitvatorok Antlaşması yenilenmişti. Sonunda kış şartları ve zahire sıkıntısı yüzünden dokuz aydır devam etmekte yaşındaydı ve takvimler 10 Tahta çıkışının ertesi günü Ebu olan kuşatma kaldırıldı. Eyyub el-Ensarî Türbesi’nde dönemin Eylül 1623’ü gösteriyordu. ünlü mutasavvıfı Aziz Mahmud Hü- Hafız Ahmed Paşa’nın yerine getiri- dai’nin elinden kılıç kuşanan Sultan len Koca Halil Paşa önce isyan halinde- I. Ahmed’in eşi Kösem Mahpeyker Murad’ın önünde çözümlenmesi ge- ki Abaza olayını çözmek istiyordu. An- reken çok önemli iç ve dış meseleler cak bu yaşlı vezir de her iki meselede Sultan’dan 1612 yılında doğdu Osman- vardı. İlk etapta ilgilenmesi gereken başarılı olamamıştı. O sırada İranlılar iki problem, Abaza Paşa isyanının bas- Gürcistan’ın bazı kalelerini işgal et- lı Devleti’nin 17. padişahı. Sadrazam tırılması ile Bağdat’ın İranlılardan geri mişlerdi. alınmasıydı. Kara Davud Paşa’nın tertibiyle şehza- Sert icraatlarıyla bilinen yeni sadra- İkinci mesele için Diyarbekir Beyler- zam Hüsrev Paşa başarılı bir harekâtla deliğinde kapı ağalarından biri tarafın- beyi Hafız Ahmed Paşa görevlendiril- Abaza Paşa’yı yakalayarak İstanbul’a diyse de Bağdat valiliği için ayaklanan getirdi ve padişaha teslim etti. Ünlü dan öldürülmek istenince diğer şeh- mahalli liderlerden Bekir Subaşı’nın Celâlilerden Canbulatoğlu’nun yanın- İran Şahı Abbas’tan yardım istemesi da yetişen Abaza Paşa, Sultan Murad zadelerle birlikte hayatına daha fazla üzerine başarılı olamamıştı. Abaza’yı tarafından affedilmiş, padişahın yakın- bertaraf etmek ve Bağdat’ı Safevi işga- larında bulunmuş, kendine mahsus özen gösterildi. linden kurtarmak için görevlendirilen giyim kuşamıyla “Abaza Modası” tabi- Sadrazam Çerkes Mehmed Paşa sefer rinin ortaya çıkmasına sebep olmuş, Saltanatının ilk 9 yılı annesinin ve- sırasında hastalanıp vefat edince ye- hatta bu yönüyle Sultan IV. Murad’ı rine Hafız Ahmed Paşa getirildi ve bu etkilemiş biridir. sayeti altında geçti. Cülusundan birkaç kez Serdar-ı Ekrem olarak Bağdat’ı geri almaya çalıştı. Ancak o da Safevilerin Hüsrev Paşa daha sonra Bağdat’ı ay sonra Bağdat’ta gelişen olaylar ve güçlü Bağdat savunması karşısında işgalden kurtarıp geri almakla görev- sonuç alamadı. Aylar süren kuşatma lendirildi. O sıralarda Kırım’da da bazı bu şehrin Safevilerin eline geçmesiy- sırasında Osmanlı padişahına yazdığı; olumsuz gelişmeler yaşanmış, Giraylar arasında mücadeleler başlamıştı. Hüs- le başlayan Osmanlı-İran savaşları yıl- Aldı etrafı adû imdâda asker yok mudur? rev Paşa kış şartları ve aşırı yağışlar yü- Din yolunda baş veren merdane server yok mudur? zünden 42 gün kadar Bağdat’a yaklaşa- larca devam etti. Dâhilde ise maktul madı. O da şehri kuşatmak yerine İran mısralarıyla başlayan şiirine Sultan içlerine seferler düzenleyerek bazı ka- Sultan II. (Genç) Osman’ın kanını dava Murad; leleri onarttı, Mihriban kalesi gibi bazı yerleri zapt edip Hemedan’a ve Derge- eden bazı valiler isyan halindeydi. Bun- Hâfızâ Bağdad’a imdâd etmeye er yok mudur? zin’e kadar ilerlediyse de bu fetihler Bizden istimdad edersin sende asker yok mudur? kalıcı olmadı. Bu yerler bir süre sonra ların en önemlisi olan Erzurum Valisi İranlılar tarafından geri alındı. dizeleriyle başlayan şiiriyle cevap ver- Abaza Paşa ile Balıkesir taraflarında mişti. Kışı Mardin’de geçirip ilkbaharda tekrar Bağdat’ı kuşatma niyetinde ayaklanan Cennetoğlu idi. Abaza Paşa » IV. Murad dönemine ait akçeler olan fakat merkezdeki rakip- büyük bir isyan başlattı ve ele geçirdiği lerinin dedikoduları yüzün- den Sadrazamlıktan azle- yeniçerileri öldürtmeye başladı. dilen Hüsrev Paşa’nın yerine ikinci defa Hafız Merkezde otorite boşluğunun getir- Ahmed Paşa getirildi ve Bağdat’ı geri almakla diği şartlara paralel olarak vezirler ara- görevlendirildi. Ancak sında da rekabet vardı. Şehirde can ve 2015 AĞUSTOS / DERİN TARİH 95 mal güvenliği kalmamıştı. Son yıllarda verilen cülus bahşişleriyse hazineyi tü- kenme noktasına getirmişti. O yıllarda devletin hemen her kademesinde rüş- vet ve iltimas yaygın durumdaydı. Öte yandan Ukrayna Kazakları Kara- deniz’den Boğaz’a girip Sarıyer’e, hatta Yeniköy’e kadar ilerleyerek sahillerde tahribatta bulunuyor, İstanbul’u tehdit ediyorlardı. Batı Avrupa devletleri ise Otuz Yıl Savaşları ve mezhep mü- cadeleleri içindeydi. Mezhep kavgalarına paralel olarak İstanbul’da özellikle Ka- tolik ve Protestan mez- hepleri arasında nüfuz rekabeti başlamıştı. Hatta Katolik Cizvitle- rin İstanbul’da propagan-
Abaza Paşa gibi yeniçeri düşmanı olan BTÜATCÜANLAARVKI OBKALŞALANSSIINN kaldırmanın yollarını arıyordu. Onu birini mağlup eden Hüsrev Paşa’nın bir gün saraya davet eden padişah, görevden alınması kapıkulu askerleri dcAmmsbsbyhKltgeİZamsggrasaeeeıeanviaaööeeaantrrdşüeaeblznaılldhctnazrecsvia1ysa’zienednagıylaıaralieynebe6htzlekiplbeadıkankdelaılamnr3ruadişerİlirueiyemirebdsebnlı3ınnnrisıennvclldts.daaeleu’ieekiabiiureiyenDainlziyşlbirloankeMıtirrhnytedll.llöngüeiiairükokeıbrdİlnrruunesnledötmtoalkitdteuiibanatsnüdüh.aeiryçanarubu.ltneeonara’cnmnmçybınBuusaipkzemğlıiIıCetiubkşekfksVaieçzazidınutkoşeiusıun.ahedoaüvböltaitlaMlmlhlednşkademeraetlla’şEşddabiütanaalsudnluıabfaektniaarüialmnneeğaiilllryıriisnğneameyrlran,berveurikeutirrdaikidındieakmâhmıoiallkldoano,aaee,şgialiçaksgi’hyeyyrıkeştnymtidiezSruaiulttaeaülvasaşnieanerimeuksnsinemlrınksmrdodeyauvialççehsgmltüedairkleliiğrauoatrueagrlaiısemseldtn.inğınarkeçntnilşaeitB,eifdl-dıtdtiümğakelaaskMçuurieeae-i.zr-kiailvnrenşuirn-ret-.- eteğini öpeceği sırada, “Gel berü Topal tarafından tepkiyle karşılandı ve asker zorba başı” diyerek ayağa kaldırdı ve ayaklandı. Sık sık ayak divanları yapıl- “Bre kâfir, abdest al” diye bağırdı. Ve- dı. İstanbul’da günlerce dükkânlar ka- ziriazamın, “Hâşâ padişahım, benim palı kaldı. Padişahın en yakınları bile sizin rızanız dışında bir davranışım öldürülmekten kurtulamadılar. yoktur” diyerek yalvarmasına rağmen saray baltacılarına başını kestirdi ve İsyancılar şehzadelerin hayatlarının cesedini Bâb-ı Hümayun önünde bek- garanti altına alınmasını istediler. Bu lemekte olan sipah zorbası adamları- talep Sultan Murad tarafından tehdit nın önüne attırdı. Onlar da korkudan gibi algılanmıştı. Nitekim Receb Paşa dağılıp uzaklaştılar. ile Şeyhülislâm Ahizade Hüseyin Efen- di’nin onların hayatına kefil olmaları Sultan Murad’ın Receb Paşa’yı öl- padişahın gözünden kaçmadı. dürtmesinin başlıca sebebi, şehzade- lerin hayatlarına kefil olması ve bir “Bre kâfir, abdest al” süre önce ayak divanına çıkarken, “Padişahım, abdest alıp öyle dışarı çı- Aslında olayların arkasında uzun kın” şeklindeki tehditkâr uyarısı idi. süredir sadrazamlık beklentisi içinde Hatta birazdan görüleceği üzere bir olan Sadaret Kethüdası Topal Receb süre sonra yine şehzadelerin hayatına Paşa vardı. Saraya çağrılan Hafız Ah- kefil olan Şeyhülislâm Ahizade Hüse- med Paşa, IV. Murad’a rağmen isyan- yin Efendi de padişahın gazabından cılar tarafından parçalanarak öldü- kurtulamayacaktır. rülmekten kurtulamadı. Olayı bizzat seyreden padişah gözyaşlarını Sultan Murad, asilerin ve onlara tutamamıştı. Yerine Topal destek veren elebaşlarının ortadan Receb Paşa getirildi. kaldırılmasından sonra devlet idaresi- ni bizzat eline aldı. İşe annesi Kösem Ancak her şeyin far- Sultan’ı devlet işlerinden uzaklaştır- kında olan Sultan Murad, makla başladı. Bu sindirme siyasetin- Hüsrev Paşa’yı öldürttükten de başlıca yardımcısı, yeni sadrazamı sonra Receb Paşa’yı da ortadan Tabanıyassı Mehmed Paşa’ydı. Topkapı Sarayı’nın Marmara kıyı- sında bulunan Sinan Paşa Köşkü’nde yeniçeri ve asi liderlerinin de katıldığı meşveret toplantısında onlardan gü- vence aldı ve burada alınan kararları yazılı metin hale getirdi. Bu arada yıllardır hazine gelirlerinin önemli bir kısmına el koyan sipahi zorbala- rını sindirdi. Yaptığı tebdil gezileriyle merkezdeki asi kalıntıları ile İstanbul halkını canından bezdiren ünlü kaba- dayıları temizledikten sonra taşrada- ki asileri de yakalatarak haklarından geldi. Sultan Murad’ın şahsında klasik Osmanlı padişahı tipi tekrar canlan- mıştı. Giyim kuşamıyla halk nazarın- da heybetli görünmeye özen göste- ren padişah da bunun farkındaydı. 96 DERİN TARİH / 2015 AĞUSTOS
Osmanlı Tarihi IV. Murad devrinin en önemli iki Revan Fatihi İstanbul’da Sultan Murad bir süre sonra da diğer olayından ilki, bizzat katıldığı Revan, kardeşi Kasım Çelebi’yi öldürttü. diğeri ise Bağdat seferleridir. Yıllardır Revan kalesini zorlanmadan alan Bağdat’ı işgal altında tutan Safeviler ve burayı 12 bin askerle Murtaza Pa- Bunların nedeni, daha önce sadra- Gürcistan’a girmiş, hatta Van’a saldırı- şa’nın muhafazasına veren Sultan Mu- zam ve şeyhülislam tarafından hayat- da bulunmuş; İpek Yolu üzerine bulu- rad Tebriz’e hareket etti. Daha önce larına kefil olunması ve IV. Murad’ın nan Revan’ı işgal etmişlerdi. Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan tahttan indirilmesi hakkında çıkan Süleyman’ın da girdiği bu şehirden söylentilerdi. Bu hadiselerin yürekleri Bu gelişmeler üzerine Sadrazam sonraki hedefi, Safevilerin merkezi dağladığı, halkı gözyaşlarına boğduğu, Tabanıyassı Mehmed Paşa’yı önden olan Erdebil’e, oradan Kazvin’e, hat- Avrupa’da bile yankılandığı, hatta aynı gönderen Osmanlı padişahı, 1635 yı- ta İsfahan’a gitmekti. Asıl amacı ise asırda yaşamış ünlü Fransız trajedi lında çok gösterişli bir törenle İran se- İran şahını savaşa zorlamaktı. Ancak ferine çıktı. Hedef, daha önce Osman- kış mevsiminin yaklaşması ve rahat- yazarı Jean Racine tarafından Bajazet lı idaresine giren Revan’dı. Osmanlı sızlığının artması üzerine tasavvur- Padişahı dört ay süren yolculuğu bo- larından vazgeçti. Büyük şenliklerle adıyla beş perdelik manzum bir piyes yunca yasaklara uymayanları, halka İstanbul’a girerken zırhlı tolgası üze- kaleme alındığı bilinir. Şimdi Sultan zulmeden idarecileri cezalandırmayı rinde beyaz tülbent ve siyah sorguçla Murad’ın hayatta tek kardeşi kalmıştı: sürdürdü. dikkati çekiyordu. Tebriz’den getirdiği İbrahim. musikişinasları Enderun’a almıştı. Birkaç günlük kuşatma sonun- Revan kalesi Osmanlıların elinde da Revan, muhafızı Emirguneoğlu Revan’ın fethi haberinin geldiği pa- uzun süre kalmadı. Padişahının İstan- tarafından teslim edildi. Musikiye yitahtta günler süren şenlikler yapıl- bul’a dönmesinden birkaç ay sonra vakıf fakat işrete düşkün bu İranlıyı mıştı. Ancak İstanbul Muhafızı Bayram tekrar Safevilerin eline geçti. Ağır kış İstanbul’a gönderen Sultan Murad, Paşa’ya gelen gizli emirde Şehzade şartları yüzünden geri alma girişimi kendisine bugün onun adıyla anılan Bayezid ve Süleyman çelebilerin öldü- başarısızlıkla sonuçlandı. Bu geçici ünlü Emirgan’ı tahsis etti. Osmanlı rülmeleri istenmekteydi. Vakit geçir- fethin anısına Topkapı Sarayı’nın dör- padişahını da işrete teşvik eden bu meden cellatlar tarafından katledilen düncü avlusunda ünlü Revan Köşkü zat Sultan İbrahim zamanında öldü- 25 yaşlarındaki bu şehzadeler babaları yaptırılmıştır. rülmüştür. I. Ahmed’in türbesine defnedildiler. 1624 yılından beri Safevi işgalinde bulunan Bağdat, daha önce Hafız Ah- med ve Hüsrev paşalar tarafından » Bağdat’ın aynası topkapı Sarayı’nda Safevi işgalinden bir türlü kurtulamayan Bağdat şehri, Sultan IV. Murad’ın fetih şerefine mazhar olacaktı. 40 gün süren kuşatma sonrasında şehrin kapıları Osmanlı’ya açıldı. 1639’da İstanbul’a dönen Sultan Murad, bu zaferin anısına Topkapı Sarayı’nın dördüncü avlusuna Bağdat Köşkü’nü yaptırmıştır. 2015 AĞUSTOS / DERİN TARİH 97
Makyavel’i okumuş muydu? Yola devam eden Osmanlı padişahı Bağdat’ı kuşattı. 40 gün kadar süren zorlu kuşatma sonunda şehir teslim alındı. Sultan Murad’ın kuşatmayı otağından izlediği, siperlere giderek askeri teşvik ettiği, yaralılarla yakın- dan ilgilendiği bilinmektedir. Fetih Oktay Mert, Osmanlı Padişahları Albümü, Nakkaş Yapım ve Prodüksiyon, İstanbul, 2007. sonrasında başta Hanefi mezhebinin kurucusu İmam-ı Azam ile Kadirî ta- rikatının kurucusu Abdülkadir Gey- lani’nin türbelerini ziyaret eden IV. Murad Bağdat’ta geniş çaplı onarımlar başlattı. İki ay kadar orada kaldıktan son- ra İstanbul’a hareket etti ve 8 Ağus- tos 1639 tarihinde şehre girdi. Bu önemli olay anısına Sultan, Topkapı Sarayı’nın dördüncü avlusuna Bağdat Köşkü’nü yaptırmıştır. Bağdat’ta bı- rakılan Sadrazam Kemankeş Mustafa Paşa İranlılarla ünlü Kasrışirin Antlaş- ması’nı yapmış ve bu antlaşma küçük bazı değişikliklerle günümüze kadar yürürlükte kalmıştır. Sultan Murad’ın vefatı öncesinde » IV. Murad yalın kılıç savaşırken rini cezalandıran Sultan Murad âlim, Venedik ile Devlet-i Aliyye’nin arası mutasavvıf demeden şüpheli gördü- bozulmuştu ve Osmanlı padişahı bir Şark Sultanı IV. Murad ok ve yay, cirit ve ğü herkesi ölüm cezasına çarptırdı. deniz seferi hazırlığı içindeydi. O sı- mızrak kullanmadaki maharetinin karşılığını ralarda birkaç yıldır ciddi anlamda savaş meydanlarında alacaktı muhakkak. Bağdat kuşatması esnasında siperlere rahatsız olan IV. Murad giderek askeri teşvik ettiği, yaralılarla yakından ilgilendiği biliniyor. IV. Murad’ın Bunlar arasında Konya’da henüz 28 yaşındaydı. Bağdat kuşatmasını tasvir eden bir tablo. Mevlana soyundan gelen Uzun süredir şid- geri alınamamıştı. İç ve dış meseleleri önemli ölçüde halleden IV. Murad biz- Şeyh Bekir Çelebi’yi detli ağrılar ve- zat sefere çıkmaya karar verdi. Gerek- li hazırlıklar yapıldıktan ve tedbirler İstanbul’a gönderdi. ren bir eklem alındıktan sonra çok görkemli bir tö- ren ve gösterişli bir kıyafetle hareket Halep’e gelindiğinde rahatsızlığı olan etti. O sırada Sultan Murad dönemin ünlü şairi Nef’î tarafından; afyon kullandığını gut/nikris has- Nice benzer sana tarz-ı pâdişâh-ı selef öğrendiği Hekim- talığından da Bir midir pervâz-ı Anka ile pervâz-ı cerad başı Emir Çelebi’ye mustaripti. Bir mısralarıyla tavsif eder. Yol boyunca sürek avları yapan ve zanlı gördükle- aşırı dozda afyon süredir bıraktı- yutturarak ölü- ğı içkiye nedimi müne sebep oldu. » Uzun süre kafes hayatı Mustafa Paşa ve yaşamış olan I. Mustafa’nın Cülab mevkiinde hâlet-i rûhiyesini yansıtan diğer sohbet arka- Sadrazam Bayram bir resim. daşlarının teşvikiyle Paşa vefat edin- tekrar başlaması üzerine ce yerine Tayyar yatağa düşen Sultan Murad iki Mehmed Paşa’yı getirdi. hafta sonra, 8-9 Şubat 1640 tarihinde Sultan Murad’ın Bayram Paşa’nın kardeşi Kasım Çelebi’yi öldürttüğü ölümüne ağladığı ve bu sırada “ka- odada son nefesini verdi. dirşinas bir vezirden ayrıldım” dediği Ölümünden önce hayatta olan tek rivayet edilir. kardeşi Osmanlı hanedanının yegâne 98 DERİN TARİH / 2015 AĞUSTOS
Search
Read the Text Version
- 1
- 2
- 3
- 4
- 5
- 6
- 7
- 8
- 9
- 10
- 11
- 12
- 13
- 14
- 15
- 16
- 17
- 18
- 19
- 20
- 21
- 22
- 23
- 24
- 25
- 26
- 27
- 28
- 29
- 30
- 31
- 32
- 33
- 34
- 35
- 36
- 37
- 38
- 39
- 40
- 41
- 42
- 43
- 44
- 45
- 46
- 47
- 48
- 49
- 50
- 51
- 52
- 53
- 54
- 55
- 56
- 57
- 58
- 59
- 60
- 61
- 62
- 63
- 64
- 65
- 66
- 67
- 68
- 69
- 70
- 71
- 72
- 73
- 74
- 75
- 76
- 77
- 78
- 79
- 80
- 81
- 82
- 83
- 84
- 85
- 86
- 87
- 88
- 89
- 90
- 91
- 92
- 93
- 94
- 95
- 96
- 97
- 98
- 99
- 100
- 101
- 102
- 103
- 104
- 105
- 106
- 107
- 108
- 109
- 110
- 111
- 112
- 113
- 114
- 115
- 116
- 117
- 118
- 119
- 120
- 121
- 122
- 123
- 124
- 125
- 126
- 127
- 128
- 129
- 130
- 131
- 132
- 133
- 134
- 135
- 136
- 137
- 138
- 139
- 140
- 141
- 142
- 143
- 144
- 145
- 146
- 147
- 148
- 149
- 150
- 151
- 152
- 153
- 154
- 155
- 156
- 157
- 158
- 159
- 160
- 161
- 162
- 163
- 164
- 165
- 166
- 167
- 168
- 169
- 170
- 171
- 172
- 173
- 174
- 175
- 176
- 177
- 178
- 179
- 180
- 181
- 182
- 183
- 184
- 185
- 186
- 187
- 188
- 189
- 190
- 191
- 192
- 193
- 194
- 195
- 196
- 197
- 198
- 199
- 200
- 201
- 202
- 203
- 204
- 205
- 206
- 207
- 208
- 209
- 210
- 211
- 212
- 213
- 214
- 215
- 216
- 217
- 218
- 219
- 220
- 221
- 222
- 223
- 224
- 225
- 226
- 227
- 228
- 229
- 230