SS-04 Alkolik olmayan yağlı karaciğer hastalığı ve fibroziste invaziv olmayan mpv/plt oranının değerlendirilmesi Mustafa Cengiz Gülhane Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Gastroenteroloji BD., Ankara. GİRİŞ: Alkolik olmayan yağlı karaciğer hastalığı (NAFLD) sık görülen kronik bir hastalıktır ve fibrozisin değerlendirilmesi önemlidir. Bu çalışmada mean platelet volüme (MPV)’nin platelet (PLT)’ e oranının (mpv/plt) (%) hastalığa bağlı gelişen karaciğer fibrozisini tahmin edebilme özelliğini araştırdık. MATERYAL-METOD: Biyopsi ile tanı konulan ardışık NAFLD hastaları ile yaş ve cinsiyet açısından eşleştirilen sağlıklı kontroller çalışmaya alındı. Hemogram değerlerinden mpv/plt (%) oranı hesaplandı. NAFLD’ın histopatolojik özellikleri ile mpv/plt oranı arasındaki korelasyon analiz edildi. Fibrozis evresine göre fibrozis skoru<2 olanlara hafif, skoru ≥2 olanlar ise ciddi fibrozis grubu olarak sınıflandırıldı. Ayrıca mpv/plt oranının NAFLD ve kontroller ile fibrozis evreleri arasında ayırt edici özelliği Receiver Operating Characteristics (ROC) ile değerlendirildi. BULGULAR: Atmış dokuz biyopsi tanılı NAFLD hastası ile 69 sağlıklı kontrol çalışmaya alındı. NAFLD tanılı hastaların mpv/plt oranı kontrollerle karşılaştırıldığında 4,32±2,63’ e karşın 3,49±1,35 olarak ve P<0,05 olarak bulundu. Şiddetli fibrozis grubunda (n:46) hafif fibrozis grubuna (n:21) göre daha yüksek mpv/plt oranları tespit edildi, 5,22±3,01 ile 3,87±2,42 sırasıyla ve P<0,05 istatistiksel olarak anlamlıydı. Fibrozis skoru ile mpv/plt oranı arasında anlamlı korelasyon tespit edildi (r:0,39 ve P<0,05). ROC analizleri sonucunda NAFLD tanılı hastalar ile kontroller arasında 3,53 değerinde AUROC:0,60, CI%95:0,503-0,695 ve P<0,05’idi ve sensitivite %50, spesivite ise %78,3 bulundu. Ciddi ile hafif fibrozis grupları arasında mpv/plt oranının ayırıcı tanıdaki etkinliği de ROC değerlendirildi ve 4,76 değerinde AUROC: 0,68, %95 CI: 0,518-0,822, P<0.05 ve sensitivite (%48) ve spesitivite (%88,9) olarak istatistiksel olarak anlamlı bulundu. SONUÇ: Mpv/plt oranı NAFLD hastalığının tanısında ve ciddi karaciğer fibrozisinde yeni ve etkili bir potansiyel index olarak tespit edildi. Anahtar Kelimeler: İnvaziv olmayan index, karaciğer fibrozisi, mpv/plt oranı, NAFLD. BİLDİRİ ÖZETLERİ 51
SS-05 H-PNI (Hemoglobin-Prognostik Nutrisyonel İndeks) ve H-RDW(Hemoglobin-Kırmızı Hücre Dağılımı) Skorlarının Rektum Kanserinde Prognostik Önemi Elif Tuğba Tuncel1, Murtaza Parvizi2, Engin Kut3, Mesut Aydın4, Elmas Kasap5 1Manisa Şehir Hastanesi, Gastroenteroloji Bölümü, Manisa 2Manisa Şehir Hastanesi, Radyasyon Onkoloji Bölümü, Manisa 3Manisa Şehir Hastanesi, Tıbbi Onkoloji Bölümü, Manisa, 4Yüzüncüyıl Üniversitesi Tıp Fakültesi, Gastroenteroloji Bölümü,Van 5Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi, Gastroenteroloji Bölümü,Manisa, Amaç Kolorektal kanser, dünyada en sık görülen gastrointestinal malignitedir. Vakaların üçtebiri rektum yerleşimli olup sağkalımı etkileyen nüks veya uzak metastaz sık görülmektedir. Bu nedenle hastalık evresi ve prognozuna katkı sağlayan pratik ve güvenilir belirteçler bulmak önemlidir. Bu çalışmada inflamasyon ve beslenme belirteçlerinden oluşan H-PNI (Hemoglobin-Prognostik Nutrisyonel İndeks) ve H/RDW(Hemoglobin-Kırmızı Hücre Dağılımı) skorları oluşturuldu. Bu skorların rektum kanserinde prognoz ve sağkalıma etkisi araştırıldı. Metod 2010-2021 yıllarında neoadjuvan kemoradyoterapi alan rektum kanseri tanılı 138 hasta dosyası retrospektif taranarak veriler toplandı. H-PNİ (Hemoglobin-Prognostik Nutrisyonel İndeks) ve H-RDW(Hemoglobin-Kırmızı Hücre Dağılımı) skorları oluşturuldu. H-PNI ve H/RDW cut off değerleri ROC curve analiziyle hesaplandı. Multivariate ve univariate analizlerle H/RDW ve H-PNİ skorlarının prognostik değeri, klinikopatolojik özellikler ile ilişkisi, genel sağkalım (OS) ve hastalıksız sağ kalım (DFS) süreleri değerlendirildi. Bulgular H-PNI cut of değeri 55,25 ve H/RDW cut of değeri 0.89’du. Anemisi olmayan ve PNİ değeri yüksek olan grupta sağkalım oranı ve prognoz daha iyi olup istatistiksel anlamlı saptandı. Anemisi olmayan ve RDW değeri düşük olan grupta sağkalım oranı ve prognoz daha iyi olup istatistiksel anlamlı saptandı. Toplam hasta sayısı 138 olup 83(%60.1)’ü erkek, 55(%39.9)’i kadındı. Yaş ortalaması 62 (range 28-84) idi. Median takip süresi 40 aydı.Median sağkalım süresi 55.06 aydı (%95 confidence intervall (CI) 40,33-70,10). Hastaların 17 (%13.3)’si opere edilmemişti. 1 yıllık sağ kalım oranı %91,30, 3 yıllık sağ kalım oranı %73,91 ve 5 yıllık sağ kalım oranı %57,25’ti. (Tablo 1)(Figüre 1,2,3,4) Sonuç H-PNİ ve H/RDW skorları rektum kanserinde bağımsız prognostik değere sahip olup genel ve hastalıksız sağkalımı ayrı ayrı öngörebilir. Basit, ucuz ve kolay elde edilebilir biyomarkerlar olup rutin pratikte kullanılabilir.Tedavi öncesi hastalara nutrisyonel destek sağlanarak beslenme durumları iyileştirilmelidir. Böylece takiplerde hayat kalitesi, yaşam süresi ve prognozun daha iyi olacağını düşünüyoruz. Anahtar Kelimeler: rektum kanseri, H-PNİ, H/RDW, nutrisyonel durum, prognoz BİLDİRİ ÖZETLERİ 52
Figure 1:Kaplan‐Meier overall survival curves H-PNİ ve OS(genel sağkalım) ilişkisi Figure 2:Kaplan‐Meier overall survival curves H-PNİ ve DFS(Hastalıksız sağkalım) ilişkisi BİLDİRİ ÖZETLERİ 53
Figure 3:Kaplan-Meier overall survival curves H/RDW skoru ve OS(genel sağkalım) ilişkisi Figure 4:Kaplan-Meier overall survival curves H/RDW ve DFS (Hastalıksız sağkalım) ilişkisi BİLDİRİ ÖZETLERİ 54
Tablo 1: Demografik Ve Klinikopatolojik Bulgular Yaş (Median) 62(28-82) Cinsiyet (E/K) E:83 (% 60,1) K:55 (%39,9) PNİ (Yüksek/Düşük) Yüksek:78 (%56,6) Düşük:60 (%43,5) RDW (%) (Median (min-max)) 14,3 (13,4-32,44) H/RDW >0.89 49 (%35,5) <0.89 89 (%64) Lenfosit (/μL) (Median(min-max)) 1,56(0,08-7,4) Hemoglobin (gr/dl) Mean±SD 12,32± 1,59 Albumin (gr/dl) Mean±SD 3,9 (2,6-5) Operasyon Olmayan 17 (%13,32) LAR 75 (%54,35) Miles 46 (%33,33) Lenfovasküler invazyon(LVİ) pozitif 23 (%13,8) Perinöral invazyon(PNİ) pozitif 14 (%10,1) BİLDİRİ ÖZETLERİ 55
SS-06 İnflamatuar Barsak Hastalığında Seksüel Disfonksiyon Delyadil Karakaş Kılıç1, Feyzullah Uçmak2, Jehat Kılıç3, Mehmet Serdar Yıldırım3 1Lice Halis Toprak Devlet Hastanesi 2Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi 3Gazi Yaşargil Eğitim Araştırma Hastanesi GİRİŞ-AMAÇ: İnflamatuar barsak hastalığı (İBH), relaps ve remisyonlarla seyreden barsakları etkileyen kronik inflamatuvar bir hastalıktır. Hastalar genellikle cinsel aktif dönemdeki yaşlarda tanı almaktadırlar. Hastalığın seyri sırasında hastalık ve komplikasyonları, ilaçlar ve cerrahi yaklaşımlar gibi birçok etken hastaların cinsel fonksiyonları etkilemektedir. Bölgemizin sosyokültürel özellikleri gözönüne alındığında hastalar cinsel yaşam bozukluklarını ifade etmeyebilirler. Bu çalışmadaki amacımız inflamatuvar barsak hastalığı olan hastalarda cinsel hayat kalitesini araştırmaktır. Materiyal ve METOD: Bu çalışmaya Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Gastroenteroloji kliniğine başvurmuş İBH’ lı tanılı 42’i erkek ve 16’sı kadın toplam 58 hasta (yaş ortalaması: 34,2±10,1) ile 25’i erkek ve 20’si kadın (yaş ortalaması: 34,6±8,6) ve 45 sağlıklı gönüllü olmak üzere toplamda 103 kişi alındı. Hastaların 41’i ülseratif kolitli, 17’si crohn hastalığına sahipti. Hastaların sosyo-ekonomik durum, eğitim seviyesi ve medeni halini içeren demografik verileri, hastalık süresi, laboratuvar ve endoskopik verileri, tedavi bilgileri kaydedildi. Hasta ve kontrol grubundakilere Patient-Reported Outcomes Measurement Information System (PROMİS) cinsel yaşam kalite indeksi Türkçeleştirilerek anket olarak yönlendirildi. Bu ankete verilen cevaplara göre toplam puanı hesaplanarak cinsel yaşam kalite indeksi belirlendi. BULGULAR: PROMİS anketi toplam puan ortalaması hem erkek hem de kadınlarda hasta grubunda (sırasıyla 29.8±7.4 ve 28.1±7.7) kontrol grubuna (sırasıyla 38.5±5.4 ve 34.8±11.6) göre düşük bulundu. Bununla birlikte sadece erkeklerde fark istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p<0.001). Cinsel yaşam kalite indeksi ortanca değeri hem erkek hem de kadınlarda hasta grubunda (sırasıyla 3.0 (1-5) ve 3.0 (1-4)) kontrol grubuna göre (sırasıyla 5.0 (3-5) ve 4.0 (1-5)) düşük bulundu. Cinsel yaşam kalite indeksindeki düşüklük hem erkek hem de kadınlarda istatistiksel olarak anlamlıydı (sırasıyla p<0.001 ve p<0.042). SONUÇ: Bu çalışmada inflamatuvar barsak hastalığına sahip hem erkek hem de kadın hastaların cinsel yaşam kalite indeksinin normal popülasyona kıyasla daha düşük olduğunu gösterdik. Bu hastalara tanı ve takip süresince hastalık aktivitelerinin yanı sıra cinsel yaşam kalitesinin sorgulanması ve buna yönelik multidisipliner yaklaşımların yapılması hastalık seyri üzerine olumlu katkı sunabilir. Anahtar Kelimeler: İnflamatuvar Barsak Hastalığı, PROMİS, cinsel yaşam kalite BİLDİRİ ÖZETLERİ 56
SS-07 Akut pankreatitte bilier-nonbilier ayrımında serum belirteçlerinin prognostik özellikleri Mustafa Cengiz Gülhane Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Gastroenteroloji BD., Ankara. GİRİŞ: Akut pankreatitin (AP) ülkemizde en sık nedeni safra taşı olmakla birlikte biliyer (B) ve non-biliyer (NB) etyolojik faktörlerin belirlenmesi, uygulanabilecek tedavi seçenekleri açısından önem arz etmektedir. Radyolojik görüntüleme yöntemleri ile bu ayrımı yapmak her zaman mümkün olamadığından, ayırım yapmada yardımcı olabilecek basit yaygın kullanılan belirteçlere gereksinim vardır. Bu çalışmada AP etyolojisinin belirlenmesinde yardımcı olabilecek serum belirteçlerinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. MATERYAL-METOD: Bu çalışmaya AP tanısı ile hospitalize edilen ve etyolojik faktörlerin belirlendiği toplam 292 hastanın verileri retrospektif olarak değerlendirilmiştir. Hastaların başvuru anında ve yatışın 2. gününde bakılan hemogram parametreleri, kan biyokimya ölçümleri ve CRP gibi serum belirteçleri kaydedilmiş ve B/NB ayrımını en doğru gösteren belirteçler lojistik regresyon analizi ve ROC analizi yöntemleriyle belirlenmiştir. BULGULAR: Çalışmaya 206’sı biliyer, 76’sı NB akut pankreatit olmak üzere 282 hasta alındı. NB gruptaki hastaların %47’si, B grubunun %60’ı kadındı (P>0,05). NB gruptaki hastaların yaş ortalaması B gruba göre daha düşüktü (58±19’a karşı 64±17, P<0,01). İki grup arasında Atlanta sınıflamasına göre hastalık şiddeti açısından fark saptanmadı (P>0.05). İki grup arasında, başvuru anındaki ALT, AST, ALP, GGT, total/direkt bilirubin değerleri ile yatış sonrası 2. gün bakılan ALP, GGT, total ve direkt bilirubin değerleri arasında fark olduğu görüldü (tümü için, P<0,05). Lojistik regresyon analizinde sadece kadın cinsiyet (B=1,034, OR=2,811 (1,281-6,169) P<0,01. Başvuru anındaki AST (B=1,972, OR=7,186 (2,560-20,172) P<0,01) ile 2. gün GGT (B=1,282, OR=3,603 (1,302-9,971) P<0,01) değerlerinin B/NB ayrımını bağımsız olarak gösterebildiği görüldü. Biliyer etyolojiyi göstermek açısından başlangıç AST için cut-off 107 alındığında sensitivite %87, spesifite %78 ve AUC:0,848, P<0,01olarak hesaplandı. İkinci gün GGT için cut-off 151 alındığında sensitivite %71, spesifite %77 ve AUC=0,786, P<0,01 olarak tespit edildi. SONUÇ: Bu çalışmada kadın cinsiyet, başvuru anındaki AST ve 2. gün bakılan GGT değerlerinin biliyer pankreatiti göstermede yardımcı olabilecek parametreler olduğu görülmüştür. Başvuru anında bakılan ALT/AST değerleri B/NB ayrımında sık kullanılan biyobelirteçler olmasına karşın, literatürde GGT ölçümünün AP’te kullanımı ve yararlılığı noktasında yeterince veri bulunmamaktadır. Bu çalışma B/NB ayrımında, kadın cinsiyet ve 2. gün bakılan GGT ölçümünün önemini göstermesi açısından değerli bilgiler sunmaktadır. Anahtar Kelimeler: Biliyer pankreatit, ggt, non-biliyer pankreatit, serum belirteçleri. BİLDİRİ ÖZETLERİ 57
SS-08 Akut pankreatitte ilk değerlendirmede mortaliteyi ne gösterir? Abdurrahman Şahin Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Gastroenteroloji Bilim Dalı, Tokat Giriş/AMAÇ: Akut pankreatit (AP), izleminde mortalite gelişebilen inflamatuvar bir hastalıktır. Başvuru anında mortalite gelişebilecek hastaların belirlenmesine yardımcı, basit ve kolay uygulanabilir testlere gereksinim vardır. Bu çalışmada orta ve ağır şiddette pankreatit gelişenlerde mortaliteyi ön görmede yararlı olabilecek laboratuar tetkiklerinin saptanması amaçlandı. METOD: 2018-2021 yılları arasında Tokat Gaziosmanpaşa Üniversitesi Hastanesi’nde AP tanısıyla yatan ve tedavi edilen 440 hastadan, Atlanta sınıflamasına göre orta veya ağır şiddette AP geçiren 145 hastanın verileri retrospektif olarak incelendi. Hastaların yaş, cinsiyet, AP etyolojisi (biliyer/non-biliyer) gibi demografik, klinik ve hastaneye başvuru anındaki hemogram, biyokimya ve CRP gibi laboratuvar tetkikleri kaydedildi. İzleminde ölüm gelişen olgularla, yaşayanların verileri karşılaştırıldı. SONUÇLAR: Hastaların 79’u erkek (%54), 66’sı (%46) kadındı ve yaş ortalaması 66,9±15,7 yıldı. Olguların 107’si (%74) biliyer AP geçirmişti olup 100’ünde orta (%69), 45’i (%31) ağır şiddette AP gelişmişti. Mortalite 24 olguda (%17) görüldü. Ölüm gelişen olguların yaş ortalaması 70,5±11,6 yıl olup 17’si (%71) erkekti ve etyoloji 17’sinde (%71) biliyerdi (tümü için, p>0,05). Ölüm olan ve olmayan hastaların başvuru anındaki laboratuvar parametreleri karşılaştırıldığında hematokrit(44,1± 8,8’e karşı, 40,5±5,9,p=0,039 ), BUN (19±1,4’e karşı, 32,2±3,1, p=0,001 ) ve kreatinin (1,04±0,09’a karşı 1,69±0,47, p <0,001 )) yönünden fark olduğu görüldü. ROC analizinde AUC değeri en yüksek olan kreatinindi (0,743 (0,634-0,853)). Kreatinin değeri 1,3 için %67 sensitivite ve %72 spesivite ile mortalite gelişebileceğini gösteriyordu. Lojistik regresyon analizinde kreatinin 1,3’ün üzerindeki değerlerde mortalite gelişme olasılığı 3,75 kat artmaktaydı. TARTIŞMA: Bu çalışmada orta-ağır AP başvuru anında bakılan kreatinin değerinin mortalite gelişebilecek hastaların tespitinde yararlı olabileceği görüldü. Başvuruda kreatinin düzeyi yüksek bireylerin agresif tedavi ile yakın takip edilmesi gerekir. Anahtar Kelimeler: Akut pankreatit, kreatinin, mortalite BİLDİRİ ÖZETLERİ 58
SS-09 İkinci Basamak Devlet Hastanesinde Kolonoskopik Polipektomi Sonuçlarımız Fırat Erkmen, Ahmet Barış Dirim T.C Sağlık Bakanlığı, Balıklıgöl Devlet Hastanesi, Genel Cerrahi Kliniği, Şanlıurfa AMAÇ: Kolorektal patolojilerin tanımlanmasında en iyi yöntem kolonoskopi olarak adlandırılan endoskopik incelemedir. Çalışmamızda ki amacımız 2.basamak devlet hastanesinde kolonoskopik polipektomi uygulanan hastaların sonuçlarının retrospektif olarak değerlendirilmesidir. Gereç ve METOD: Balıklıgöl Devlet Hastanesi Genel Cerrahi Kliniği Endoskopi Ünitesinde çeşitli endikasyonlarla Eylül 2021-Şubat 2022 tarihler arasında yapılan kolonoskopik işlemler tarandı. Hastalar yaş, cinsiyet,endikasyon,polibin yerleşimi ve patolojik sonucu açısından kaydedildi. Endoskopik işlemler merkezimizde sedasyonsuz olarak yapılmaktadır. Hastalara uygun barsak temizliği yaptırıldıktan sonra işleme alındı. BULGULAR: Toplam 138 hastaya kolonoskopi yapılmış olup, vakaların 75 (54,3%)’i erkek ve 63 (45,7%)’ü kadındı.Yaş ortalamamız 46,8 ±16,2’idi. Endikasyonlar; 74 (53,6%) kabızlık, 54 (39,1%) makattan kanama, 10 (7,2%) anemi etiyolojisi araştırmaktı. Kolonoskopi işlemleri sonucunda 104 (75,4%) hastada patoloji saptanmamış, 26 (18,8%) hastaya polipektomi yapılmıştı. Patolojik incelemeye gönderilen toplan 31 polibin 13 (41,9%)’ü sigmoid kolon, 13 (41,9%)’ü rektum, 3 (9,6%)’ü inen kolon,1(3,2%)’er çekum ve transvers kolon yerleşimliydi.Patoloji raporları incelendiğinde; 10 (32,2%)’u tubüler adenom,8 (25,8%)’i hiperplastik polip,8 (25,8%)’i non-spesifik kolit,3 (9,6%)’ü adenokarsinom olarak saptandı. SONUÇ: Çalışmamızda alt gastrointestinal sistem şikâyetleri nedeniyle yapılan kolonoskopik işlemlerinin 104 (75,4%)’ünde patoloji saptanmamıştır. Kolon polipleri, malignite gelişim riski nedeniyle önemli bir sağlık problemi oluşturmaktadır. Bulgularımız literatür ile uyumlu olup polipler en sık sol kolon yerleşimliydi ve en sık saptanan histopatolojik tip tubuler adenomdu. Anahtar Kelimeler: Endoskopi, Kolonoskopi, Polipektomi BİLDİRİ ÖZETLERİ 59
SS-10 Koledokolitiazis olasılığını belirlemede Gama Glutamil Transferaz düzeyinin tanısal değeri Selcen Özek Keskin1, Engin Altınkaya2 1Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Sivas 2Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, Gastroenteroloji Bilim Dalı, Sivas AMAÇ: Koledokolitiazis, ortak safra kanalı içindeki taşların varlığıdır. ERCP (Endoskopik retrograd kolanjiopankreatografi) tanı için altın standarttır ancak komplikasyon riski ve maliyeti göz önünde bulundurulduğunda hastalarda koledokolitiazis için yüksek şüphe olması halinde uygulanması önerilmektedir. Çalışmamızın temel amacı koledokolitiazis şüpheli hastalarda ERCP gerekliliğini belirlemede yararlı olabilecek laboratuar parametrelerini değerlendirmek, koledokta taş varlığını en yüksek olasılıkla tahmin edebilecek parametreyi belirlemektir. YÖNTEM: Çalışmamız için Şubat 2019 ile Ekim 2021 tarihleri arasında Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Gastroenteroloji Kliniği 'ne koledokolitiazis ön tanısı ile yatırılan, yatışı sırasında ERCP (Endoskopik Retrograd Kolanjiyopankreatografi) işlemi başarılı şekilde yapılan toplam 118 hasta değerlendirmeye alındı. ERCP raporları incelenen hastalar koledokta safra taşı olan ve olmayanlar şeklinde kategorize edildi. Koledokolitiazis şüpheli hastalarda taş varlığını tahmin etmede hangi laboratuar parametrelerinin daha üstün olduğu araştırıldı. BULGULAR: Toplam 118 hastanın %61 'inde (n=72) koledokolitiazis mevcut olup %39 'unda (n=46) koledokolitiazis mevcut değildi. Koledokta taş varlığı ile yaş ve laboratuar değerleri arasındaki ilişki Mann-Whitney U Testi kullanılarak sayısal olarak karşılaştırıldığında yaş ve ALT (Alanin aminotransferaz) değeri açısından anlamlı farklılık saptanmazken (sırasıyla p=0,098; p=0,063) Total Bilirubin, AST (Aspartat aminotransferaz), ALP (Alkalen Fosfataz) ve GGT (Gama Glutamil Transferaz) değerleri açısından taş olan ve olmayan hasta grupları arasında anlamlı farklılık saptandı. (p=0,00) Hastalarda koledokta taş varlığı açısından yapılan ROC (Receiver Operating Characteristic) analizine göre en yüksek AUC (Area Under Curve) değeri GGT için saptandı. (0,815) Hastalarda koledokta taş varlığını tahmin etmesi açısından cut-off değeri GGT için 383 U/L alındığında sensitivitesi %93,1 spesifitesi %65,2 olarak saptandı. ROC analizi sonuçları incelendiğinde Total Bilirubin için cut-off değeri 2,66 mg/dL olarak alındığında sensitivitesi %87,5; ALP için cut-off değeri 136,5 U/L alındığında sensitivitesi %73,6 olarak saptanmıştır. Laboratuar parametrelerindeki değişimin koledokta taş olasılığını etkileyip etkilemediği ikili lojistik regresyon analizi ile araştırıldı. Yapılan analizde GGT için Wald değeri 2 'nin üzerinde bulundu. Buna göre GGT değerindeki her 1 U/L artışın koledok taşı olasılığını 1,006 kat artırdığı saptandı. SONUÇ: Çalışmamızdan elde ettiğimiz bulgular; total bilirubin, ALP ve GGT 'nin tek başlarına dahi koledokolitiazisi tahmin etme gücünün yüksek olduğu ve özellikle GGT 'nin ERCP ihtiyacını belirlemede diğer parametrelerden üstün olduğu sonucunu çıkarmıştır. Anahtar Kelimeler: Endoskopik retrograd kolanjiyopankreatografi, gama glutamil transferaz, koledokolitiazis, laboratuar parametreleri, prediktif değer. BİLDİRİ ÖZETLERİ 60
Koledokta Taş Varlığına Göre Yaş, ALT, AST, ALP ve GGT Değerlerinin Tanımlayıcı İstatistikleri ve Mann- Whitney U Testi Sonucu Parametre Taş Durumu Yok Var (n=46, %39) (n=72 %61) Min Max (µ±std.) Min Max (µ±std.) p Yaş 25 95 71,91±15,80 28 93 68,24±15,34 0,098 Total 0,26 9,39 3,24±2,15 0,19 14,14 5,18±2,67 0,000 Bilirubin ALT 65 571 267,41±150,88 46 1218 333,22±193,30 0,063 AST 9 559 143,20±111,75 47 886 275,19±169,08 0,000 ALP 15 770 146,11±156,42 37 770 236,81±158,94 0,000 GGT 21 1123 353,96±252,14 274 1522 666,71±270,06 0,000 n: Hasta Sayısı; %: Hastaların Yüzdesi; µ: Ortalama; std: Standart Sapma; ALT: Alanin Aminotransferaz; AST: Aspartat Aminotransferaz; ALP: Alkalen Fosfataz; GGT: Gama Glutamil Transferaz Koledokta Taş Varlığı Açısından Yapılan ROC Analizi Tablosu Parametre AUC Standart p 95% CI Cut-off PPD NPD Sapma Lower Upper Bound Bound Yaş 0,410 0,054 0,098 0,303 0,516 - -- Total Bilirubin 0,723 0,048 0,000 0,629 0,818 2,665 52,2 87,5 ALT 0,602 0,054 0,063 0,457 0,707 - -- AST 0,763 0,045 0,000 0,676 0,850 194,5 80,4 65,3 ALP 0,722 0,049 0,000 0,626 0,817 136,5 65,2 73,6 GGT 0,815 0,043 0,000 0,730 0,899 383 65,2 93,1 AUC: Area Under Curve; CI: Güven Aralığı; PPD: Pozitif Prediktif Değer; NPD: Negatif Prediktif Değer; ALT: Alanin Aminotransferaz; AST: Aspartat Aminotransferaz; ALP: Alkalen Fosfataz; GGT: Gama Glutamil Transferaz BİLDİRİ ÖZETLERİ 61
SS-11 İnsülin direncinin akut pankreatit şiddetine etkisi Enes Keskin1, Engin Altınkaya2 1Sivas Devlet Hastanesi, İç Hastalıkları Kliniği, Sivas 2Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, Gastroenteroloji Bilim Dalı, Sivas AMAÇ: Akut pankreatit, pankreasın çeşitli nedenlere bağlı inflamasyonudur. Tüm dünyada önemli bir morbidite ve mortalite nedenidir. Metabolik sendromun önemli bir komponenti olan insülin direncinin inflamatuar bir durum olması nedeniyle akut pankreatit hastalarında hastalık şiddetini etkileyebileceği düşünülmektedir. Çalışmamızda insülin direncinin akut pankreatit şiddeti ile ilişkisini araştırmayı ve diğer prognostik faktörlerle karşılaştırmayı amaçladık. YÖNTEM: Çalışmamızda klinikte akut pankreatit tanısı ile yatarak tedavi almış 84 hasta değerlendirmeye alınmıştır. Akut pankreatit şiddetini belirlemek için hastaların laboratuar ve görüntüleme bulguları kullanılarak Atlanta Sınıflandırması, BISAP (Bedside Index of Severity in Acute Pancreatitis) skoru, Imrie skoru, Ranson skoru ve Balthazar skoru belirlenmiştir. Hastalarda insülin direnci değerlendirilmesi için HOMA-IR (Homeostasis Model Assessment of Insulin Resistance) skoru kullanılmıştır. Buna göre insülin direnci olan ve olmayan gruplar arasında hastalık şiddeti açısından fark olup olmadığı araştırılmıştır. BULGULAR: Hastaların % 45,2 'si insülin direnci olan grupta yer aldı. Atlanta sınıflandırmasına göre 6 hasta (%7,1) şiddetli akut pankreatit olarak değerlendirildi. Hastalık şiddeti açısından yapılan ROC (Receiver Operating Characteristic) analizinde Balthazar ve BISAP skorunun hastaların prognozunu belirlemede diğerlerinden güçlü oldukları görüldü (sırasıyla AUC (Area Under the Curve); 0,955 ve 0,979). BISAP skoru için cut-off değeri 2,5 olarak alındığında %94,87 pozitif prediktif değer hesaplandı. İnsülin direnci olan grubun BISAP ve Balthazar skorları, insülin direnci olmayan grup ile karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptandı (sırasıyla p=0,019 ve p=0,013). SONUÇ: Çalışmamızda insülin direnci olan akut pankreatit hastalarında BISAP ve Balthazar skorlarının yüksek saptanması, insülin direnci varlığının akut pankreatitin şiddetli seyretmesi yönünde prognostik bir faktör olarak kullanılabileceğini düşündürmektedir. Anahtar Kelimeler: Akut Pankreatit, Balthazar, BISAP, HOMA-IR, İnsülin Direnci BİLDİRİ ÖZETLERİ 62
Atlanta Sınıflamasına Göre Hasta Ölçümleri ve Skorlarının Tanımlayıcı İstatistikleri ve Kruskal-Wallis H Testi Sonuçları Atlanta Sınıflandırması Hafif Orta Şiddetli p (n=6; %7,1) (n=48; %57,1) (n=30; %35,7) Parametre (µ±std) (µ±std) (µ±std) CRP 59,90±51,92 152,93±88,93 289,17±124,01 <0,001 Yatış Süresi 7,60±2,77 11,10±4,78 21,83±9,22 <0,001 BISAP 0,85±0,74 1,67±0,84 3,17±0,41 <0,001 Imrie 0,92±0,74 2,07±1,05 3,67±0,52 <0,001 Balthazar 2,06±1,06 4,07±1,55 6±0,0 <0,001 Ranson 1,29±0,99 1,57±1,07 2,17±0,98 0,110 µ±std: ortalama ± standart sapma, CRP: C-reaktif Protein, BISAP: Bedside Index of Severity in Acute Pancreatitis Atlanta Sınıflandırmasına Göre ROC Analizi Tablosu Parametre AUC Std. Sapma p 95% CI Cut-off PPD NPD Lower Bound Upper Bound CRP 0,897 0,065 0,001 0,770 1,000 234 92,31 83,33 BISAP 0,979 0,015 <0,001 0,950 1,000 2,5 94,87 100,00 Imrie 0,957 0,023 <0,001 0,911 1,000 2,5 85,90 100,00 Balthazar 0,955 0,022 <0,001 0,911 0,999 4,5 80,77 100,00 Ranson 0,706 0,085 0,094 0,539 0,873 - -- BİLDİRİ ÖZETLERİ 63
SS-12 Asit tetkik hastasında tanısı cerrahi ile konulan olgu: Peritoneal malign mezotelyoma Ali Rıza Çalışkan Adıyaman Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Gastroenteroloji Kliniği, Adıyaman Peritoneal boşlukta sıvı birikmesi asit olarak tanımlanmaktadır. Asitin çoğunluğu siroz kaynaklı portal hipertansiyon kaynaklıdır. Diğer yaygın nedenler arasında ise maligniteler, kalp yetmezliği, enfeksiyonlar ve hipoalbuminemi yapan hastalıklar gelmektedir. Asitin doğru tedavisi, altta yatan hastalığın tanısının konulması ile olmaktadır. 56 yaşında erkek hasta, yaklaşık 1 aydır olan halsizlik ve karın şişkinliği şikayeti olması üzerine yapılan tetkiklerde batında asit saptanan hasta tetkik ve tedavi için yatırıldı. Fizik muayene de batında asit haricinde pozitif bulguya rastlanmadı. Yapılan laboratuvar tetkiklerinde; WBC 10.37 10^9/L, HGB 14 g/dL, PLT 567 10^9/L, İNR 1.18, Sedimantasyon 64 mm, CRP 5.7 mg/dL, Kreatinin 0.81 mg/dL, Total protein 7.5 g/dL, Albumin 3 g/dL ölçüldü. Hastanın çalışılan diğer biyokimya tetkikleri, eliza ve tümör markırları normal ölçüldü. Hastanın yapılan endoskopi ve kolonoskopisi normal saptandı. Yapılan USG de batında yaygın asit izlendi. Yapılan asit örneklemesinde; periton WBC 0.31 10^9/L, Asit Total Protein 5.4 g/dL, Albümin 2.2 g/dL, LDH 1237 U/L ve SAAG 0.8 g/dL ölçüldü. Hastaya tüberküloz peritonit için PPD yapıldı, negatif ölçüldü. Hastanın batın BT sinde; Karaciğer normal görünümde, batında omentumda en kalın yerde 2.2 cm ye ulaşan heterojen kalınlaşma, batın içi yaygın serbest mai ve kesit alanına giren her iki hemitoraksda plevrada kalsifik nodüler kalınlaşmalar izlendi. Hastanın alınan asit sitolojisinde atipik hücreler izlendi. Hasta malign mezotelyama düşünülerek diagnostik laparoskopi yapılması kararı verildi. Hastanın yapılan diagnostik laparoskopisinde; batın içerisinde yaygın yapışıklıklar ve asit izlendi, peritondan biyopsiler alındı. Patolojisi Malign Mezotelyoma Epiteloid Tip olarak raporlandı. Tanı sonrası palyatif tedavi yapıldı. Hasta şikayetlerinin başlaması sonrası yaklaşık 2 ay gibi bir kısa sürede exitus oldu. Serum Asit Albumin Gradiyenti(SAAG)’nin ≥1.1 g/dL olması, % 97 doğrulukla asitin portal hipertansiyon kaynaklı olduğunu göstermektedir. Portal hipertansiyonlu asitler ise; siroz, kalp yetmezliği, hepatik ven trombozu ve portal ven trombozu gibi nedenleri içermektedir. SAAG’nin <1.1 g/dl olması ise nefrotik sendrom, peritoneal tüberküloz, pankreatit ve peritoneal karsinomatozis gibi nedenlerden kaynaklanmaktadır. Malign Mezotelyoma, nadir fakat ölümcül hastalıklardan biridir. Plevra, periton ve perikardın serozal membranlarından kaynaklı bir malignitedir. Periton, plevradan sonra ikinci en sık tutulum yeridir[3]. Malign mezotelyamanın etyolojisinde asbest maruziyeti bulunmaktadır. ABD de peritoneal malign mezotelyoma, mezotelyomaların % 15 ini kapsamaktadır. Yıllık yaklaşık 400 yeni vaka tanı almaktadır[5]. Mezotelyoma; asbest maruziyetin artması nedeni ile dünya genelinde artmaktadır. Sonuç olarak SAAG’nin asit tetkik hastalarında tanıdaki önemini ve her asitin karaciğer sirozu kaynaklı olmadığını belirtmek istedik. Anahtar Kelimeler: Asit, Malign Mezotelyoma, Serum Asit Albumin Gradiyenti BİLDİRİ ÖZETLERİ 64
SS-13 Nonspesifik Özofagus Motor Hastalıkları Olan Hastaların Demografik ve Klinik Özellikleri İlyas Tenlik, Ömer Öztürk Ankara Bilkent Şehir Hastanesi, Gastroenteroloji Kliniği, Ankara GİRİŞ: Darlık yada kardia tümörü gibi nedenlerle ilişkili olmayan, nörolojik, kas ya da diğer sistemik hastalıkların yol açmadığı motilite bozukluklarına primer özofagus motor hastalıkları denilmektedir. Konvansiyonel manometride primer özofagus motor bozukları; akalazya, diffüz özofagiyal spazm (DÖS), nutcracker özofagus, hipertansif ve hipotansif alt özofagus sfinkteri, nonspesifik özofagus motor hastalıkları (NSÖMH) olarak sınıflandırılır. NSÖMH dışındaki primer özofagus motor hastalıklarının tanı kriterleri belli iken, belli bir kritere göre sınıflandırılamayanlar NSÖMH olarak adlandırılır. Bu çalışmanın amacı NSÖMH nedeniyle takip ettiğimiz hastaların demografik ve klinik özelliklerini paylaşmaktır. METOD: Bu çalışma hastanemiz gastroenteroloji kliniği motilite laboratuarında NSÖMH tanısı almış hastaların motilite kayıtları incelenerek retrospektif olarak yapılmıştır. Hastaların demografik özellikleri, başvuru şikâyetleri, 24 saatlik pH metre ve özofagus manometri sonuçları değerlendirildi. SONUÇ: 391 NSÖMH tanısı konulan hastanın yaş ortalaması 49.08±14.4 (18-90) idi. 213 (%54.5) kadın, 178 i erkekti. Hastaların %56.8’i (222/391) reflü şikayetleri ile, %43.2’ si (169/391) disfaji şikayeti ile başvurmuştu. Hastaların 24 saatlik pH metri sonucları incelediğinde; 195 hastada reflü çalışılmamış. 196 hastada ise reflü çalışılmışdı ve 144 (%73.5) ünde patolojik reflü saptandı. (102 hastada distal özofagusda, 42 hastada ise proksimal ve distal özofagusda patolojik reflü saptandı). Hastaların % 63.4 ünde (248/319) özofagus gövdesinde kontraksiyon amplitüdü düşük saptandı (< 30mmHg). 24 saatlik pH metride patolojik reflüsü olan 144 hastanın 97 sinde (%67.4) özofagus gövde kontraksiyon amplitüdü düşüktü. İlk manometri bulguları ile NSÖMH ile uyumlu olan hastaların, takiplerinde şikayetlerinin artması nedeniyle tekrarlayan manometri sonuçlarında; 18 hastaya akalazya, 5 hasta nutrcacker özofagu ve 4 hastayada DÖS tanısı kondu. ÖZETLE, NSÖMH klinikte disfaji veya reflü semptomları karşımıza. NSÖMH saptanan hastalarda reflü araştırılmalıdır. Endoskopik ve radyolojik olarak organik bozukluğu olmayan şikâyetleri devam eden hastalarda manometri ve gerekirse ileri tektiler tekrarlanmalıdır. Anahtar Kelimeler: nonspesifik özofagus motor hastalıkları, özofagus motor hastalıkları, disfaji BİLDİRİ ÖZETLERİ 65
SS-14 Hepatosellüler kanserli hastalarda portal ven trombozu sıklığı Ahmet Uyanıkoğlu, Süleyman Sari Harran Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Gastroenteroloji AMAÇ: Hepatosellüler kanser (HCC) tüm dünyada ölüme en sık neden olan kanserlerden olup, hastaların çoğunda sirotik zeminde gelişmektedir. HCC’de portal ven trombozu (PVT) sıklığının araştırılması amaçlanmıştır. MATERYAL-METOD: 2015-2022 arası Harran Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Gastroenteroloji kliniğinde HCC tanısı ile takip edilen hastalar geriye doğru taranarak PVT sıklığı, etyoloji, tedavi ve sürvileri araştırılmıştır. BULGULAR: HCC saptanan 60 hastanın, 46’sı (%77) erkek, yaş ortalaması: 64.11 ± 9.9, yaş dağılımı 32-87 idi. Hastaların 55’i (%92) sirotik, 5’i non-sirotik (%8) zeminde gelişmişti. Etyolojide 31 hastada (%52) hepatit B, 12 hastada (%20) hepatit C, 12 hastada (%20) kriptojenik karaciğer sirozu ve 5 hastada (%8) delta hepatiti tesbit edildi. Hastaların 10 tanesinde (%16) PVT tespit edildi. Takiplerde 50 hastanın (%80) vefat ettiği tesbit edildi, bu hastaların tamamında PVT vardı, ortalama sürvi 11 ay (dağılım 1-40 ay) idi. Hastaların 11 tanesine transarteryel kemoembolizasyon (TAKE), 6 tanesine nakil, 5 tanesine sorafenib tedavisi verilmiş olup, 38 hastaya (%60) doğal seyir kararı alınmıştı. SONUÇ: HCC yüksek mortalitesi olan bir hastalık olup, bölgemizde HCC hastalarının yaklaşık yarısı hepatit B zemininde, ikinci sıklıkla hepatit C ve kriptojenik karaciğer sirozu zemininde gelişmekte, delta önemli yer tutmaktadır. HCC’de PVT sıklığı altıda birdir ve bu hastalarda mortalite oranı daha yüksektir. Anahtar Kelimeler: hepatosellüler kanser, portal venöz tromboz, sürvi BİLDİRİ ÖZETLERİ 66
SS-15 Amoksisilin-klavulanata bağlı karaciğer hasarı ile eşzamanlı akut EBV hepatiti - Bir olgu sunumu ve literatür incelemesi Mehmet Yıldız, Merve Yıldırım cumhuriyet üniversitesi tıp fakültesi,iç hastalıkları ana bilim dalı,sivas GİRİŞ: Epstein-Barr virüsü (EBV) öncelikle ateş, orofarenjit ve simetrik lenfadenit üçlüsü ile karakterize enfeksiyöz mononükleoza neden olur. Akut hepatit, EBV'nin nadir bir sonucudur. OLGU: 36 yaşında erkek hasta, ateş sonrası başlayan 5 gündür olan yorgunluk, ateş, koyu renkli idrar ve boğaz ağrısı şikayetleri ile hastaneye başvurmuş. Hastaneye yatışından 20 gün önce 5 gün süresince Amoksisillin-Klavulanat almış, herhangi bir kronik hastalığı, bitkisel ilaç kullanımı, alerji, ilaç veya alkol bağımlılığı öyküsü yoktu. Ateşi: 38 ° C, cilt ve skleralar ikterik, tonsiller bilateral hipertrofik ve üzerinde membranöz plak gözlendi. Hastanın Covid-19 testi negatifti. WBC 15.330, nötrofil sayısı 3740, lenfosit sayısı: 8940, total bilirubin 4,65,direkt bilirubin: 3,49, AST: 172, ALT: 418, ALP 141, GGT 524, LDH 463, C- reaktif protein 10,3 idi. Koagülasyon paneli normaldi. Viral hepatit testleri normaldi. Kültürleri negatifti. Anti düz kas antikoru pozitifti. Abdomen ultrasonunda hepatomegali ve karaciğerde artmış parankimal ekojenite izlendi. Hastada bilateral hipertrofik tonsiller ve bu tonsillerin üzerinde membranöz plaklar olması nedeniyle hasta EBV enfeksiyonu şüphesiyle KBB ve enfeksiyon hastalıkları kliniklerine danışıldı. Her iki klinik hastada yüksek olasılıkla EBV enfeksiyonu düşündü. EBV testleri: EBV-VCA IgM / IgG pozitif, EBV-EBNA IGG negatif, EBV-EA IGG negatif, yüksek EBV aviditesi. 7 günlük takip sonrasında karaciğer fonksiyon testleri normalleşmediğinden ve önceki Amoksisilin-Klavulanat kullanım öyküsü olan hastaya karaciğer biyopsisi yapıldı (Şekil -1). Hastaya EBV ve Amoksisilin- Klavulanat ilişkili senkron akut hepatit tanısı konuldu. SONUÇ: Klinisyenlerin akut hepatitin ayırıcı tanısında eşzamanlı viral ve ilaca bağlı karaciğer hasarını akılda tutmalarını öneriyoruz. Anahtar Kelimeler: Hepatit,İlaç ilişkili karaciğer hasarı, EBV hepatiti, Figür-1 BİLDİRİ ÖZETLERİ 67
SS-16 Akut Böbrek Yetmezliğiyle Prezente olan Morgagni Hernisi Mehmet Ali Kösekli Bolu Abant İzzet Baysal Üni Tıp Fak Gastroenteroloji BD GİRİŞ: Embriyonal hayatta diafragmatik krusların sternal ve kostal segmentlerinin tam kapanmaması nedeniyle oluşan anterior defektten (Larrey aralığı) abdominal organların toraksa göçüyle Morgagni hernisi oluşur. Diafragma hernilerinin %2-3.5’unu oluşturur. Morgagni hernisi başka konjenital defektlerle beraberlik gösterebilir. Çocukluk çağında çoğu vaka semptomatik olup tanı alsa da ileri yaşlara kadar asemptomatik seyredebilen olgular bildirilmiştir. Bu yazıda taşma tarzında kusmaları olan, herni poşunda meydana gelen sekonder pilor obstruksüyonu nedeniyle akut böbrek yetmezliği gelişmiş, öncesinde üst gastrointestinal sistem (GİS) endoskopisi yapılmış olmasına rağmen tanı konmamış bir vakayı sunuyoruz. OLGU: 55 yaşında erkek hasta son 2 yıldır yemeklerden sonra geğirmekle ve kusmakla rahatlayan karında dolgunluk, şişkinlik yakınmaları nedeniyle farklı tedaviler almış. Şubat 2016’da dispeptik yakınmalar ve kusması dolayısıyla üst GİS endoskopisi yapılmış. Mide pililerinde silinme mukozalarda kabalaşma görünümüyle linitis plastika ön tanısıyla multipl biyopsiler alınmış. Ancak histopatolojik olarak malignite saptanmamış. Hastaya proton pompası inhibitörü ve prokinetik ilaçlar verilmiş. Kilo kaybı olmayan hastanın son 1 ayda kusma aralıkları sıklaşmış, su içmeyle bile kusmaya başlamış. Polikliniğimize 1 haftadır yiyip içememe nedeniyle başvuran hastada genel durum bozukluğu, dehidratasyon bulguları saptandı. Solunum sesleri kaba, taşikardik, batın serbest, nörolojik deficit yoktu. Krea:6,25mg/dL üre:396 mg/dL, K:4.5 mmol/L, KŞ:455 mg/dL saptanması üzerine yatırıldı. İV hidrasyon ve elektrolit takviyesi başlandı. Nazogastrik aspirasyonla mideden 3 lt’ye yakın jölemsi dilatasyon mayisi aspire edildi. Akut böbrek yetmezliği nedeniyle 4 seans hemodiyaliz uygulandı. Parenteral beslendi. Hastanın akciğer ve direk batın grafisi çekildi (şekil 1)..Üst GİS Endoskopide dilate mide, pilor psodoobstruksüyonu saptandı. Tomografide sağ hemidiafragmaya herniye olmuş omentum, hepatik fleksura ve mide görüldü (Şekil 2). Morgagni hernisi tanısı konarak cerrahi düzeltmeye verildi ve şifa ile taburcu edildi. TARTIŞMA: Geğirme, yemek sonrası şişkinlik dolgunluk hissi ve aralıklı kusma yakınması olan hastalar gastroenteroloji kliniğine ulaşana kadar dispepsi ön tanısıyla çeşitli tedaviler almaktadır. Gastroenteroloji pratiğinde de ayrıntılı inceleme yapılmadığı zaman benzer yaklaşım sürmektedir. Bulantının dominant olmadığı kusmalarda erişkin yaşta kafa içi oluşumlar kadar mide çıkış obstruksüyonları düşünülmelidir. vakaya özel merkezde endoskopi yapılıp biyopsi alınmış, ancak PA akciğer ya da ileri tetkik yapılmadığı için tanısı gecikmiştir. Diafragmadan toraksa herniye olan batın organları herniasyonun derecesine göre solunum zorluğundan perikardiyal effüzyona kadar değişik spektrumda yakınmalarla seyredebilir. Konjenital diafragma defektine bağlı herniler çocukluk çağında tanı konsa da ileri yaşlara kadar asemptomatik seyredebilir. Akut batın, solunum distresi, strongulasyon, plevral, perikardiyal effüzyon, dispepsi, kusma gibi tablolarla prezente olabilir. Asemptomatik morgagni hernilerinin elektif şartlarda operasyonu önerilmektedir. Tanı koymada BT önemli yer tutar. Herni toraks içinde komplike olmamışsa cerrahi olarak; komplike olmuşsa toraks cerrahlarınca başarıyla tamir edilebilmektedir. Vakamız genel cerrahi tarafından opere edilerek şifa ile tabucu edilmiştir. Thorax içindeki herni poşunun çıkarılıp çıkarılmaması konusunda cerrahlar arasında tam bir fikir birliği olmasa da çıkarılabilirlik sonucu belirlemekte, çıkartılamayan herni poşlarının da nadiren komplike oldugu bildirilmektedir. Dispeptik yakınmaların ayrıntılı irdelenmesi, kusması olan hastalarda en azından PA Akc grafisinin istenmesi diafragma hernisi tanısını kolaylaştırabilir. Üst GİS endoskopisi her zaman nihai teşhis aracı değildir. Anahtar Kelimeler: Dispepsi, kusma, pilor psodoobstruksüyonu, morgagni hernisi, Üst GİS endoskopisi BİLDİRİ ÖZETLERİ 68
PA Akciğer grafisi Mide fundusunda minimal hava, sağda dilate antrumda hava sıvı seviyesi ve antruma süperpoze hepatik fleksura izlenmektedir Thorax CT Thoraks CT’ de diafragma krusundan sağ hemitoraksa herniye olmuş mide, hepatik fleksura ve omentum izlenmektedir BİLDİRİ ÖZETLERİ 69
SS-17 Akut Kolesistiti Taklit Eden Primer Apendajitis Epiploika Olgusu Hüseyin Kaçmaz, Ali Rıza Çalışkan Adıyaman Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Adıyaman GİRİŞ-AMAÇ: Primer apendajitis epiploika kolonun epiploik apendikslerinin kendini sınırlayan ve nadir görülen enflamatuar bir hastalığıdır. Tedavisi konservatiftir. Bazen cerrahi tedavi gerektiren hastalıklarla karışabilmektedir. Burada akut kolesistiti taklit eden ve BT ile tanı konulan primer apendijitis epiploika olgusu sunuldu. VAKA: 53 yaşında erkek hasta karın ağrısı şikayeti ile Gastroenteroloji polikliniğine başvurdu. Ağrısı birkaç gün önce başlamıştı. Sağ üst kadranda lokalize ve sürekli bir ağrı idi. Yapılan fizik muayenede karın sağ üst kadranda hassasiyet ve defans mevcut olup bu hali ile akut kolesistiti düşündürmekte idi. Laboratuarda lökositoz ve CRP yüksekliği saptandı. Ultrasonda akut kolesistit ile uyumlu sonografik bulgu saptanmadı. Hastaya çekilen bilgisayarlı tomografide hepatik fleksura düzeyinde kolon komşuluğunda, yaklaşık 4 cm çapında, yüksek dansitede periferik bir rim ile çevrili, santralinde yağ dokusu ile eş dansitede hipodens odak içeren heterojen kitlesel lezyon saptandı (Figür-1). Bu bulgular ile hastaya apendajitis epiploika tanısı konuldu ve antibiyotik tedavisi başlandı. On gün içinde hastanın şikayetleri tamemen geçti. SONUÇ: Yağ dokusu ve vasküler yapılar içeren epiploik apendiksler kolon serazasından kaynaklanan peritoneal uzantılardır. Kolik arter dallarında beslenmekte olup serbest hareket etmelerini sağlayan pediküllü yapıları nedeni ile torsiyon ve infarkta kolayca maruz kalabilirler. Primer apendajitis epiploika, epiploik apendikslerin torsiyonu veya apendiksiyel venlerin trombüs nedeni ile tıkanması sonucu gelişen, akut başlangıçlı, lokal karın ağrısına neden olan enflamatuar bir hastalıktır. Tanı BT ile konulmaktadır. Tedavisi konservatiftir fakat apandisit, divertikülit ve akut kolesistit gibi cerrahi tedavi gerektiren akut karın durumlarını taklit eden bir hastalıktır. Gereksiz cerrahi girişimleri önlemek için akut karın durumlarında ayırıcı tanıda düşünülmesi gerekmektedir. Anahtar Kelimeler: Akut karın, apendajitis epiploika, konservatif tedavi Figür-1 Figür-1 Kontrastlı aksiyal üst batın BT kesitlerinde hepatik fleksura düzeyin kolon komşuluğunda yağlı dokuda dansite artışı mevcut (A, B,C,D). BİLDİRİ ÖZETLERİ 70
SS-18 İmmun yetmezliği olmayan hastada karaciğer enzim yüksekliği ile seyreden cmv gastrit olgusu Nurhan Demir Nurhan Demir Sitomegalovirüs (CMV) enfeksiyonunun neden olduğu gastrointestinal tutulum, edinilmiş immün yetmezlik sendromu olan hastalarda, organ nakli sonrası immünsüpresif tedavi görenlerde, kemoterapi görenlerde ve sık kan transfüzyonu alanlarda yaygın olarak görülmektedir. Sağlıklı erişkinlerde CMV hastalığının görülmesi olasılığı oldukça düşüktür. Bu olguda, CMV enfeksiyonundan kaynaklanan akut gastrik mukozal lezyonu olan bağışıklığı yeterli bir yetişkini tanımladık. VAKA 51 yaş kadın hastanın 1 hafta önce başlayan halsizlik, yorgunluk, kollarda ağrı, odinofaji, epigastrik ağrı şikayetleri mevcuttu, hastanın bilinen kronik hastalığı veya ilaç/madde kullanım öyküsü, toksin maruziyeti yoktu. Muayenesinde patolojik bulgu saptanmadı. Aspartat aminotransferaz 156 IU/L, alanin aminotransferaz 236 IU/L, laktat dehidrojenaz 368 U/L, alkalin fosfataz 220 U/L, γ-glutamil transpeptidaz 270 U/L ve C-reaktif protein 13,3 mg/L. Ayırıcı tanıda hepatit ve HIV serolojisi negatif bulundu. Varicella zoster virüs, Herpes sımpleks virus, EBV antikolarının hepsinde IgM negatif ve IgG antikorlarının pozitif’ti. CMV IgM pozitif ve CMV IgG pozitif, CMV avidite testi düşük pozitif ve CMV DNA (PCR) 1000 IU/mL olarak saptanan hastada CMV hastalığı düşünüldü. Gastroskopide özofagus distalinde, kardiada ve antrumda 5-6 adet milimetrik erezyon saptanmış, biyopsilerde de CMV gastrit olarak değerlendirilmiştir. Mideden alınan CMV DNA (PCR) 282.113 IU/mL bulunmuştur. CMV gastrit olarak değerlendiridiğimiz hastanın şikayetleri semptomatik tedaviyle düzeldi, 2 hafta sonra karaciğer fonksiyon testleri ve crp’nin normale döndü. SONUÇ CMV hastalığına bağlı ağır seyirli hepatit sağlıklı erişkinde oldukça nadirdir. Spesifik olmayan semptomlar nedeniyle tanı zordur Erken tanı ve gereğinde antiviral tedaviye başlanması önemlidir.. Bu nedenle, endoskopik muayene şüphe durumunda olgumuzda da bildirdiğimiz gibi erken teşhis için çok önemlidir. Anahtar Kelimeler: sağlıklı erişkinde CMV hepatit, CMV, hepatit BİLDİRİ ÖZETLERİ 71
SS-19 Nöroendokrin (NET)tümörlerle ilgili üçüncü basamak merkez deneyimimiz Halil Rakıcı, Remzi Adnan Akdoğan Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Gastroenteroloji Bilim Dalı.Rize AMAÇ: Nöroendokrin tümörler gerek patologların gerekse gastroenterogların farkındalıklarının artması sonucu son yıllarda daha sık tanı konulan tümörlerdir. Bu nedenle merkezimizde takip ettiğimiz NET leri temel alarak deneyimlerimizi paylaşmayı amaçladık. YÖNTEM: Üçüncü basamak merkezimizde 2018-2021 yılları arasında patoloji kliniği tarafından NET tanısı konulan hastaların kayıtları inceledi. Kayıtları yetersiz olan hastalar kontrole çağrılarak tedavi süreci ve son durumları tespit edildi. Toplam 48 hasta saptandı. BULGULAR: Hastaların 27(%56.2) si erkek 21(%43.8)i kadındı. Ortanca yaş(19-88) 53.5 idi. Hastaların 34(%70.9) ü NET, 14(%29.1) ü nöroendokrin karsinom (NEC) tanısı almıştı. NEC ların yedisi(%14.5) karaciğerde, dördü(%8.3) mide de, biri(%2) ince barsak ta, biri(%2) akciğerde ve biri(%2) de kolonda saptanmıştı. NET lerin ise 14(%29.1) ü apendiks te, sekizi(%16.6) mide de, beşi(%10.4) pankreas ta, üçü(%6.2) karaciğer de, ikisi(%4.1) kolonda, biri(%2) duodenum da ve biri(%2) de ciltte idi. NET lerin 23(%67.6) si grade1(G1), 10(%29.4) u grade2 (G2) ve biri(%3) grade 3(G3) olarak saptandı. Karaciğer ve akciğer dışında saptanan NEC lerin tümü cerrahi tedavi sonrası onkolojik tedavi aldı. Altı hasta(%12.5) karaciğer ve akciğer metastazı nedeniyle tanı aldıklarından primer orjini saptanamadı. NEC saptanan hastaların ikisi(%4.1) kaybedildi. Diğer 12 sinin tedavisi devam etmektedir. Grade 1 ve 2 NET ler sadece cerrahi ve endoskopik tedavi ile tedavi edildiler. Ancak kolonda saptanan 6 cm çapında grade 2 NET uzak metastaz yapmıştı. SONUÇ: World Health Organization (WHO)2019 yılında ki son sınıflamasına göre NET ve NEC ayrımı yapılması önemlidir. NEC lar çok agresif olup sürvileri ortalama 36 aydır. Grade 1 ve 2 NET ler de tümörün tam olarak çıkarılması kür sağlayabilmektedir. G3 NET lerde tedavi daha zordur. Anahtar Kelimeler: Nöroendokrin tümör, Nöroendokrin karsinom,Yaklaşım Histopatolojik görünüm Resim1 NET, Resim2 NEC görünümü BİLDİRİ ÖZETLERİ 72
NET VE NEC lerin genel özellikleri Lokalizasyon NET NEC İyi diferansiye Kötü diferansiye Kİ-67 İndeksi G1 G2 G3 Mide 8 (%16.6) 4(%8.3 8 (%16.6) 4(%8.3 4(%8.3) 4(%8.3) Apendiks 14(%29.1) 14(%29.1) 12(%25) 2(%4.1) Pankreas 5 (%10.4 5(%10.4) 4(%8.3) 1(%2) Kolon 2 (%4.1) 1(%2) 2(%4.1) 1(%2) 1(%2) 1(%2) Karaciğer 3 (%6.2) 7(%14.6 3(%6.2) 7(%14.6) 1(%2) 2(%4.1) Duodenum 1 (%2) 1(%2) 1(%2) İnce barsak 1 (%2) 1(%2) Akciğer 1 (%2) 1(%2) Cilt 1 (%2) 1(%2) 1(%2) NET:Nöroendokrin tümör, NEC:Nöroendokrin karsinom BİLDİRİ ÖZETLERİ 73
SS-20 Akut pankreatitli hastalarda idrar organik asit profilinin incelenmesi Nihayet Bayraktar1, Ahmet Uyanıkoğlu2, Mustafa Bayraktar3, Hamza Erdoğdu4 1Nihayet Bayraktar, Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi, Tıbbi Biyokimya ABD, Şanlıurfa 2Ahmet Uyanıkoğlu,Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi, Gastroentroloji BD, Şanlıurfa 3Mustafa Bayraktar, Yıldırım Beyazit Üniversitesi, İç Hastalıklar ABD, Ankara 4Hamza Erdoğdu, Harran Üniversitesi İşletme Fakültesi, İstatistik BD Akut pankreatit (AP), hastaneye yatışa neden olan en yaygın gastroenterolojik hastalıklardan biridir. Tüm vakaların %30-50'sini oluşturan biliyer AP'nin, reflü yoluyla pankreasa ulaştıklarında safra asitleri tarafından mı yoksa sistemik kan dolaşımı yoluyla mı indüklendiği uzun süredir tartışılmaktadır. Organik asit konsantrasyonları doku ve organ fonksiyonlarına bağlı olarak değişkenlik gösterir. Bu çalışmada, AP organik asit düzeylerinin analizi ve ara metabolit düzeylerinin karşılaştırılması amaçlanmıştır. METOD: AP teşhisi konulmuş 35 hasta yaş ortalaması 59,00±25,37, amilaz ortalama değeri 902,29±582,01 U/L, lipaz ortalama değer 1475,92±1790,21U/L dir. Çalışmamızdaki 35 kontrol gurubu yaş ortalaması 49,13±06,11, amilaz ortalama değeri 53,17±13,30 U/L, lipaz ortalama değer 72,19±23,96 U/Ldir. Çalışmamız LC/MS/MS, HPLC cihazlarda çalışıldı. BULGULAR: İdrarda oxoprolin, malic acid, malonic acid, 2-ohphenyy acetic acid, sebacic asid, suberic acid, 2-OH butric acid, 3-OH sobutyrate, 3-OH propanoic acid,4-methyl-2-oxovaleric acid, 2-OH isovaleric acid, lactic acid,ve succinic acid anlamlı olarak arttığı; ancak 4-OH-phenyl-asetic aid, glicolicacid, N-acetyl aspartic acid,N-isovaleriyglycine,propionyl glycine,Suberylglycine, 2-oxoadipic acid, 3-OH-2-methyl butanoic acid, 3-OH-3-Methyl glutaric acid, glutaconic acid, 3-methyl-2-oxovaleric acd, 2-OH-glutanic acid2-OH-3-methyl pentanoic acid, 2-OH- isocabroic acid, 3-OH isovaleric acid, 2-ketoglutaric acid, citric acid, ethyl malonic acid, methyl malonic acid, seviyelerinin sağlıklı kontrol grubu ile karşılaştırıldığında anlamlı olarak düştüğü saptandı (p<0.01). Diğerleri Homogentisita acid, 3-methylgltaconic acid, pyruvic acid, 3-OH glutaric acid, adipic acid ve orotic acid seviyelerinin değişmediği saptandı (p>0.01). SONUÇ: Sindirimdeki klasik işlevlerinin sinyal molekülleri olarak yakın zamanda keşfedilen özellikleri nedeniyle çekici bir araştırma hedefi haline geldi. AP metabolomiksinin gelişen LC-MS/MS tekniğiyle tanımlanması ve metabolit düzeylerinin analizi diferansiyasyonu artmış hücrelerin defekt oluşumları ve metabolik yolaklarda ara ve son ürünlerini temsil eden organik asit seviyeleri AP metabolik değişikliklerle ilişkilendirilebilir. AP metabolik mekanizmasını anlamak organik asitler, gelecekteki tanı ve tedavi yöntemlerinin keşfi için metabolik belirteç potansiyeline sahip olabilir ve faydalı veriler sağlayabilir. Anahtar Kelimeler: MCF-7, MDA-MB-231, Organik asit profili, Akut Pankreatit BİLDİRİ ÖZETLERİ 74
SS-21 Post-ERCP pankreatit önlenmesinde pankreatik stent etkinliği Emre Gerçeker, Fatih Saygılı İzmir Medicana International Hastanesi GİRİŞ-AMAÇ: Akut pankreatit, Endoskopik retrograd kolanjiyo-pankreatografi (ERCP)' nin en sık karşılaşılan, önemli morbidite ve mortaliteye sahip komplikasyonudur. Çalışmanın amacı, post-ERCP pankreatit önlenmesinde pankreatik stent uygulamasının etkinliğini araştırmaktır. GEREÇ-YÖNTEM: Pankreatik kanülasyon sonrası pankreatik septotomi yapılan 166 hastanın verileri retrospektif olarak değerlendirildi. Yaş, cinsiyet, ERCP endikasyonları, ERCP tekniği, ERCP sonrası pankreatit riskini artıran durumlar, ERCP sonrası pankreatit varlığı ve şiddeti, serum amilaz, lökosit ve CRP seviyeleri (ERCP öncesi ve sonrası) kaydedildi. Veriler pankreatik stent uygulanan ve uygulanmayan hastalar olmak üzere iki grup arasında karşılaştırıldı. BULGULAR: Tüm hastalar arasında ERCP sonrası pankreatit oranı % 11.4 olarak saptandı. Pankreatik stent uygulanan grupta, uygulanmayan gruba göre ERCP sonrası pankreatit daha az görüldü (% 5.2'e karşı % 16.9; p=0.015). Pankreatik stent uygulanan hasta grubunda ERCP sonrası amilaz, lökosit ve CRP düzeyleri pankreatik stent uygulanmayan hasta grubuna göre anlamlı olarak düşük saptandı (p=0,006, p=0,028, p=0,018). Pankreatik stent uygulanmayan hasta grubunda pankreatit olguların % 40’ı şiddetli ya da orta şiddette pankreatit olguları iken pankreatik stent uygulanmayan hasta grubunda ise şiddetli ya da orta şiddetli pankreatit izlenmedi. Sadece hafif şiddette pankreatit izlendi. Her iki grupta da kanama ya da kolanjit gelişimi benzerdi. SONUÇ: Pankreatik kanülasyon ve pankreatik septotomi sonrası pankreatik kanala pankreatik stent yerleştirilmesi pankreatitin önlenmesinde anlamlı olarak etkin ve güvenilir bir yöntemdir. Anahtar Kelimeler: Endoskopik retrograd kolanjiyopankreatografi, ERCP sonrası pankreatit, Pankreatik stent BİLDİRİ ÖZETLERİ 75
SS-22 Hipertrigliseridemiye bağlı rekürren akut pankreatit Ahmet Uyanıkoğlu, Delav Türk, Nurullah Baykara harran Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Gastroenteroloji AMAÇ: Akut Pankreatit(AP), Ekzokrin ve endokrin görevleri mevcut pankreasın, pankreatik enzimlerin prematür aktivasyonu ile pankreasta oto sindirim ile gerçekleşen multifaktöriyel inflamatuar sürecidir. Toplum genelinde AP 100.000’de 4.9-73.4 olarak görülmektedir. Etiyolojisinde ülkemizde ve dünya çapında en sık sebep safra kesesi taşları (%80), ikinci sıklıkta alkol kullanımı vardır. Hipertrgliseridemi akut pankreatitin önemli ancak sık görülmeyen non- biliyer sebeplerinden biridir. Hipertrigliseridemiye bağlı akut pankreatit geçiren hasta olgusu sunulmuştur. OLGU: 34 yaşında kadın hasta, sol üst kadranda yeni başlayan, sırta kuşak tarzında vuran şiddetli ağrılarına eşlik eden mide bulantısı şikayetiyle acil servisimize başvurmuş. Anamnezinden 3yıl önce aynı şikayetlerle akut pankreatit atağı geçiren hastanın daha sonra uygun görülen tedaviye uyumsuzluk gösterdiği, kontrollerini aksattığı ve 2 hafta önce dış merkezde hipertrigliseridemiye bağlı akut pankreatit atağıyla 12 gün yatarak tedavi aldığı öğrenildi. Hastanın bilinen Tip 2 diyabetes mellitus tanısı mevcuttur. Fizik muayenede vücut ısısı: 36.9 C, kalp tepe atımı: 123/dakika/ritmik, tansiyon: 120/60 mmHg, oksijen saturasyonu (SaO2): %97 olup, epigastrik bölgede hassasiyet saptandı. Hastaneye ilk başvuruda bakılan laboratuar sonuçlarında hemoglobin: 9.49 g/dl, glukoz: 126 mg/dl, üre: 12.84 mg/dl, kreatinin: 0.4 mg/dl, trigliserid: >1100 mg/dl, total kolesterol: 638 mg/dl, HDL: <20 mg/dl, LDH:43 U/L, Amilaz: 69 U/L, Lipaz: 60 U/L, CRP: 40.41 mg/dl, HbA1C: 7.8 idi. Bilgisayarlı tomografisinde batında peeripankreatik kirlenme ve pelvise uzanan sıvı olduğu tespit edildi (resim). Tanısal parasentezde sıvı non-portal ile uyumlu bulundu. Hastanın Atlanta kritelerine göre orta-şiddetli hipertriglideridemiye bağlı rekürren akut pankreatit tanısıyla servisimizde tedavi ve takibine devam edildi. Tedavide 1000 cc/saat ringer laktat, 1000 cc/saat isolyte infüzyonu seftriakson flakon 1x2 İV, uzun etkili glarjin insülin 1x8 U, aminosalisilik asit 100 mg 1x1, lüzumu halinde parasetamol tedavisi düzenlendi. Hastaya Endokrinoloji konsültasyonu yapıldı, önerileriyle fenofibrat 267 mg 1x1, marincap 1x1 başlandı. Hastaya klinik, lipid paneli, amilaz-lipaz, elektrolit takibi yapıldı. Ağrısı azalan ve biyokimyasal değerleri gerileyen hasta poliklinik kontrolü önerilerek taburcu edildi. SONUÇ: Kuşak tarzında bele vuran ciddi karın ağrılarıyla beraber amilaz, lipaz ve trigliserid yüksekliği hipertrigliseridemiye bağlı gelişen akut pankreatit atağını akla getirmelidir. Teşhis konulduğunda gerekli tedavi ve takip yapılmadığı zaman, bizim hastamızda olduğu gibi rekürren akut pankreatite neden olur ve yine hastamızda olduğu gibi ağır seyredebilir. Anahtar Kelimeler: Akut pankreatit, hipertrigliseridemi, rekürren Resim: Bilgisayarlı tomografide peripankreatik kirlenme, ve sıvı BİLDİRİ ÖZETLERİ 76
SS-23 Hepatit C’li hastaların klinik ve tedavilerinin değerlendirilmesi Ahmet Uyanıkoğlu, İbrahim Bayhan Harran Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Gastroenteroloji AMAÇ: Hepatit C virüs (HCV)’nin Ülkemizde sıklığı % 0.5-1 civarında olup, halen önemli sağlık problemlerindendir. Bu çalışmada son 10 yıldır kliniğimizde takip edilen hepatit C hastalarının değerlendirilmesi amaçlanmıştır. MATERYAL-METOD: 2012-2022 arası Harran Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Gastroenteroloji kliniğinde kronik hepatit C tanısı ile takip edilen hastalar geriye doğru taranarak, hastaların klinik özellikleri ve tedavileri araştırılmıştır. BULGULAR: Kronik hepatit C saptanan 233 hastanın, 129’si (%55) kadın, yaş ortalaması: 57 ± 14.1, yaş dağılımı 18- 86 idi. Hastaların 85’i (%35) sirotik, 148’i non-sirotik (%65) idi. Genotip sonuçlarına ulaşılan 140 hastadan, 105’i (%74) genotip 1 (78’i (%55) genotip 1b, 19’u (%14) genotip 1, 8’i (%5) genotip 1a), 23’ü (%15) genotip 2, 1 tanesi genotip 3, 10 tanesi (%7) genotip 4 idi. Tedavi verilen hastalardan sonuçlarına ulaşılan 141 hasta değerlendirildiğinde 56 hastaya (%38) interferon/ribavirin, 5 hastaya (%4) telaprevir/interferon/ribavirin, 40 hastaya (%29) ledipasvir/sofosbuvir, 7 hastaya (%5) sofosbuvir/ribavirin, 25 hastaya (%18) viexiraks/exviera ve 8 hastaya (%6) glekaprevir/pibrentasvir verilmişti. SONUÇ: Kronik hepatit C ülkemizin ve bölgemizin halen önemli bir sağlık problemidir, hastalar en sık 5.-6. dekatta olup, en sık görülen genotip başta genotip 1b olmak üzere, hastaların dörtte üçü genotip 1’dir. Hastaların yaklaşık üçte biri sirotik evrededir. Hastaların yarıya yakını interferon deneyimli olup, yeni tedavilerle daha kolay tedavi edilebilir bir hastalık olmuştur. Anahtar Kelimeler: hepatit C, genotip, tedavi BİLDİRİ ÖZETLERİ 77
SS-24 Covid-19 hastalığının karaciğer fonksiyonlarına etkisi Tuba Dumak, Esat Cihan Karahancı, Mehmet Selim Mamiş, Ahmet Uyanıkoğlu Harran Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Gastroenteroloji GİRİŞ: Covid-19 hastalığı, ribonükleik asid(RNA) genomu taşıyan koronavirüs (CoV) ailesinin neden olduğu bir hastalıktır. CoV’da en sık tutulan organ akciğer (AC) olmasına rağmen, gastrointestinel sistem (GİS) ve karaciğer (KC) de etkilenebilmektedir (1). Farklı çalışma verilerine göre CoV’a bağlı KC disfonksiyonu gelişen olgularda aspartat aminotransferaz (AST)’ın aminotransferaz (ALT)’a göre daha çok yükseldiği bildirilmiş ve CoV hastalarındaki KC disfonksiyonunun %16,1 - %53.1 arasında olduğu bildirilmiştir. Covid-19 hastalarında Kc fonksiyonlarının değerlendirilmesi amaçlanmıştır. MATERYAL-METOD: Çalışmaya 01.10.2020-01.12.2021 tarihleri arasındaki 300 hasta dahil edildi. Hastaneye başvurudaki ilk laboratuvarındaki transaminaz (AST, ALT) ve kolestaz (ALP, GGT) enzimleri ile albümin düzeylerine bakıldı. BULGULAR: Hastaların 173’ü (%57,7) erkek ve 127’si (%42,3) kadın, yaş ortalaması 53±17,68 yıl olarak saptandı. Hastaların 266 (%88,7) tanesi serviste, 31 (%10,3) tanesi servis ve yoğun bakım ünitesinde (YBÜ) ve 3 (%1) tanesi sadece YBÜ’de takip edildi. Toplam takip süresi ortalaması 7,22±17,68 gün olup, servis takip süresi 6,69±2,63 gün idi. Cinsiyete göre laboratuvar değerlerinin ortalama ve standart sapmaları tablo 1’de verilmiştir. Hastalarda %69’unda AST, %29’unda ALT, %16,3 ALP ve %28,3 GGT yüksekliği saptanırken, %19,3 oranında albümin düşüklüğü saptandı. AST, ALT ve GGT yükseklikleri daha çok erkeklerde görülürken, albümin düşüklüğü de daha çok kadınlarda görüldü. SONUÇ: CoV bağlı KC disfonksiyonu geliştiğinde sırasıyla daha çok AST, ALT, GGT ve albümin anormallikleri görülmektedir. CoV’a bağlı özellikle AST olmak üzere transaminazların, kolestaz enzimlerine göre daha sık arttığı saptanmıştır. Anahtar Kelimeler: Covid-19, karaciğer fonksiyonları, AST Cinsiyete göre laboratuvar değerleri Laboratuvar değerleri Toplam (n:300) Kadın (n:127) Erkek (n:173) Aspartat amino transferaz (AST) 73,9±247,7 U/L 95,5±387,8 U/L 60,0±63,8 U/L Alanin amino transferaz (ALT) 47,2±144,0 U/L 45,8±204,9 U/L 48,2±72,7 U/L Gama glutamil transferaz (GGT) 56,8±78,6 U/L 43,0±53,8 U/L 66,9±91,5 U/L Alkalen fosfataz (ALP) 85,5±48,6 U/L 86,8±41,7 U/L 84,4±53,1 U/L Albumin 3,9±0,5 gr/dl 3,9±0,5 gr/dl 4,0±0,5 gr/dl BİLDİRİ ÖZETLERİ 78
SS-25 Kist hidatik ile süperpoze olmuş ciddi akut hepatit B: olgu sunumu Muhammed Emin Ergün1, Ahmet Uyanıkoğlu2 1Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi,İç Hastalıkları,Şanlıurfa 2Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi, Gastroenteroloji Bölümü, Şanlıurfa GİRİŞ: Akut hepatit B, karaciğerin akut ve yaygın olarak etkilendiği,6 aydan daha kısa süren ve çoğunlukla iyileşme ile seyreden inflamasyonudur. % 0,1-1 arasında akut karaciğer yetmezliğine ilerleyebilir. Altta yatan başka bir hastalığın olması akut karaciğer yetmezliğe gidiş riskini artırır. Bu nedenle bu hastalar yakından takip edilmelidir ve akut karaciğer yetmezliği riski açısından karaciğer nakil merkezi ile iletişim halinde olunmalıdır. Bu olguda kist hidatik ile süperpoze olmuş ciddi akut hepatit B hastası sunulacaktır. OLGU: 27 yaşında erkek hasta halsizlik,yorgunluk, iştahsızlık, bulantı, kusma, sarılık ve bilinç bulanıklığı ile acil servise başvurdu. Hastanın yakınlarından alınan anamnezde kronik bir hastalığının olmadığı, sürekli olarak kullandığı bir ilacının olmadığı, inşaat işçisi olarak çalıştığı öğrenildi.Yapılan fizik muayenesinde sağ üst kadran hassasiyeti, ikterik olması ve hafif bir bilinç bulanıklığı olduğu tespit edildi. Laboratuvar bulgularında ALT: 3746 U/L, AST: 2262 U/L, ALP: 150 U/L, GGT: 53 U/L Total Bil: 23 mg/dl, Direkt Bil: 19 mg/dl, LDH: 613 U/L, INR: 2,50, HBsAg(+), anti HBc IgM(+), anti HAV IgM (-), anti HCV (-) idi. Yapılan görüntüleme tetkiklerinde karaciğerde evre-3 kist hidatik saptandı. Karaciğer boyutları normal, konturu düzgün ve parankimi homojendir. Karaciğerde sağ lobda aksiyal planda 115x90 mm boyutlarında içerisinde kız veziküllerinin izlendiği kalın cidarlı hipodens lezyon izlendi (Garbi tip 3 kist hidatik?) (resim 1). Karaciğer sol lobda segment 4 düzeyinde anteriorda 40 mm çapında benzer natürde bir lezyon daha izlendi. Karaciğerde segment 8 düzeyinde subkapsüler alanda 76x45 mm boyutlarında kalın cidarlı hipodens koleksiyon alanı izlendi (Evre 1 garbi tip 1 kist hidatik?) (resim 2) 2 ay önce yapılan tetkiklerinde karaciğer enzimleri normal, HBs Ag(-) olması üzerine hasta kist hidatik ile süperpoze olmuş ciddi akut Hepatit B kabul edildi. Hasta takip ve tedavisi için dahili yoğun bakıma interne edildi. Hastaya antiviral (Tenofovir) tedavi başlandı. Hepatik ensefalopati tedavisi için laktuloz ve hepa merz başlandı. Kist hidatik ve karaciğer transplantasyonu açısından genel cerrahi konsültasyonu istendi.Genel cerrahi bölümü tarafında takip önerildi.Hastanın ALT, AST, total bilirubin, İNR, amonyak değerleri günlük olarak takip edildi. Hasta hergün en az 2 defa hepatik ensefalopati açısından değerlendirildi. Gastroenteroloji-Genel Cerrahi konseyinde de değerlendirilen hastanın bilinç durumunun değişmesi veya laboratuvar değerlerinde gerileme olmadığı takdirde karaciğer nakli yapılabilen bir merkeze sevk edilmesi gerektiği kararlaştırıldı. Takip ve tedavisinin 4.gününden itibaren hastanın kliniğinde iyileşme ve laboratuvar değerlerinde gerileme gözlendi. Hasta yoğun bakım ihtiyacı kalmadıktan sonra gastroenteroloji servisine devir edildi. Hasta 2 gün serviste takip edildikten sonra gastroenteroloji poliklinik kontrolü ve genel cerrahi poliklinik kontrolü önerilerek taburcu edildi. 1 ay sonra gastroenteroloji poliklinik kontrole gelen hastanın ALT, AST, INR normal seviyelere gerilediği, HBsAg negatif ve anti-HBs pozitif olduğu saptandı. Kist hidatik takip ve tedavisi açısından genel cerrahi bölümüne yönlendirildi. SONUÇ: Akut hepatit B, çoğunlukla iyileşme ile seyreder. Ancak immünsüpresif veya altta yatan başka hastalıklar olduğu zaman karaciğer yetmezliğine ilerleyebilir. Akut hepatit B ve kist hidatik birlikte görülebilir. Karaciğer yetmezliğine ilerleme riski arttığı için yakından takip edilmeli ve karaciğer nakil birimi ile koordine halinde olunmalıdır. Anahtar Kelimeler: Akut hepatit B, Kist hidatik, Karaciğer yetmezliği BİLDİRİ ÖZETLERİ 79
Resim-1:Kist hidatik Resim-2:Kist hidatik BİLDİRİ ÖZETLERİ 80
Tablo-1:Hastanın başvuru sırasındaki laboratuvar bulguları Tetkik Değeri ALT (7-40) 3746 U/L AST (13-40) 2262 U/L GGT (7-40) 53 U/L ALP (46-116) 150 U/L T. Bil (0.3-1.2) 23 mg/dl D. Bil (0-0.3) 19 mg/dl INR 2.50 HBs Ag 5199 (+) Anti HBs Negatif Anti HBc IgM 49 (+) Antı HCV Negatif Anti HAV IgM Negatif Kist Hidatik IHA (+) 1/256 Tablo-2:Hastanın takipleri sırasında laboratuvar değerlerindeki değişim Tetkik 31/08/21 02/09/21 04/09/21 07/09/21 15/09/21 07/10/21 03/11/21 ALT (7-40) U/L 3746 2977 2571 487 188 68 27 AST (7-40) U/L 2262 1407 891 208 220 67 23 T. Bil (0.3-1.2) 23 25 24 19 9.5 1.2 1.1 mg/dl INR 2.50 2.62 2.95 1.71 1.43 1.14 1.11 NH3 151 161 216 107 82 29 BİLDİRİ ÖZETLERİ 81
SS-26 Hashimoto tanılı hastalarda non-alkolik yağlı karaciğer hastalığı sıklığı ve hematolojik parametreler ile ilişkisi Ali Gökçe1, Burcu Diker Gökçe1, Mehmet Ali Eren2, Çiğdem Cindoğlu1, Hüseyin Karaaslan2 1Harran Üniversitesi, İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı; Şanlıurfa 2Harran Üniversitesi, Endokrinoloji Bilim Dalı; Şanlıurfa GİRİŞ: Non-alkolik yağlı karaciğer hastalığı (NAYKH), en yaygın karaciğer hastalığı olup küresel prevalansının şu anda %25 olduğu tahmin edilmektedir (1). Hipotiroidizm ile NAYKH arasında potansiyel bir ilişki olduğunu gösteren çalışmalar mevcut olsa da, toplum taramalarından çelişkili sonuçlar elde edilmiştir (2). Platelet/lenfosit oranı (PLO) kardiyovasküler olayların belirleyicisi ve nötrofil/lenfosit oranı (NLO) ise sistemik inflamasyonun bir göstergesidir (3, 4). Biz de Hashimoto tiroiditi tanısı olanlarda NAYKH sıklığı ve bunun NLO, PLO ile ilişkisini araştırmayı amaçladık. MATERYAL-METOD: En az 6 ay süredir Hashimoto tanısı olan, 18-65 yaş arası, bilinen başka bir hastalığı olmayan ve TSH düzeyi 10 uIU/mL’nin altında olan bireyler çalışmaya alındı ve ultrasonografi ile NAYKH varlığı ve derecesi ölçüldü. BULGULAR: Hashimoto tanısı olan hastaların 56 (%57.7)’sinde NAYKH saptanmaz iken, 22 (%22.7) ’sinde grade 1, 19 (%19.6)’sında ise grade 2-3 yağlanma saptandı; böylece NAYKH sıklığı %42.3 olarak belirlendi. Grade 2-3 yağlanması olanlar hem grade 1 yağlanması olanlardan (p<0.001) hem de yağlanması olmayanlardan (p=0.023) anlamlı olarak daha yaşlıydı. Yine grade 1 yağlanması olanlarda olmayanlara göre anlamlı olarak daha yaşlıydı. Glukoz düzeyi grade 2-3 yağlanma olanlarda hem yağlanma olmayanlara (p=0.006) hem de grade 1 yağlanma olanlara göre(p=0.028) anlamlı yüksekti. ALT düzeyi grade 2-3 yağlanma olanlarda olmayanlara göre anlamlı yüksek bulundu (p= 0.013). NLO ve PLO ise 3 grup arasında da benzerdi. SONUÇ: Hashimoto tiroiditi olanlarda NAYKH sıklığı daha önce Türk toplumunda yapılan ve sıklığın %48.3 olduğu literatür bilgisi ile uyumlu olarak yüksek bulundu (5). Yağlanma derecesi yaş ile artmaktadır. Ayrıca yağlanma ile metabolik parametreler bozulmakta ve ALT düzeyi artmaktadır. Anahtar Kelimeler: Hashimoto tiroiditi, Non-alkolik yağlı karaciğer hastalığı, Platelet/lenfosit oranı, Nötrofil/lenfosit oranı Klinik ve laboratuvar bulgularının yağlanma derecesine göre karşılaştırlması Parametre NAYKH yok NAYKH grade 1 NAYKH grade 2-3 p Yaş (yıl) 36.7±11.9 a, b 42.9±11.3c 51.2±9.5 <0.001 Cinsiyet (K/E) 51/5 20/2 15/4 0.380 Glukoz (mg/dL) 92.5±11.7d 93.7±14.9e 103.6±15.3 0.019 Kreatinin (mg/dL) 0.7±0.1 0.7±0.1 0.7±0.1 0.777 ALT (U/L) 22.7±14.6f 23.3±9.2 32.1±23.9 0.025 TSH (uIU/mL) 3.5±2.6 4.1±3.0 3.5±2.8 0.699 NLO 1.9±0.5 1.8±0.6 1.9±0.5 0.855 PLO 147.3±53.4 140.2±42.1 122.1±25.7 0.133 a: NAYKH yok ile grade 1 arasında p= 0.033 b: NAYKH yok ile grade 2-3 arasında p<0.001 c: NAYKH grade 1 ile grade 2-3 arasında p=0.023 d: NAYKH yok ile grade 2-3 arasında p=0.006 e: NAYKH grade 1 ile grade 2-3 arasında p=0.028 f: NAYKH yok ile grade 1 arasında p= 0.013 BİLDİRİ ÖZETLERİ 82
SS-27 Gastrointestinal Sistem Kanamasıyla Prezente Olan Yeni Tanı Üst Gastrointestinal Maligniteli Hastaların Klinik Sonuçları Muhammed Bahaddin Durak1, Çağdaş Erdoğan2, İlhami Yüksel2 1S.B.Ü. Mehmet Akif İnan EAH, Gastroenteroloji Kliniği, Şanlıurfa 2Ankara Şehir Hastanesi, Gastroenteroloji Kliniği, Ankara AMAÇ: Tanı anında akut üst gastrointestinal sistem (GİS) kanaması ile prezente olan üst GİS maligniteli hastalarda, kanamanın prognoza etkisi ve klinik sonuçlarını değerlendirmeyi amaçladık. YÖNTEM: Şubat 2019- Şubat 2020 tarihleri arasında acil servisimize akut üst GİS kanama ile başvuran yeni tanı üst GİS maligniteli ve >18y hastalar çalışmaya dahil edildi. Malignite tanısı patolojik biyopsi ile konuldu. Üst GİS endoskopisi yapılmayan hastalar çalışma dışına alındı. Primer sonlanım noktası olarak rebleeding ve 30 günlük mortalite, taburculuk sonrası ilk 6 ay rebleeding ve mortalite değerlendirildi. BULGULAR: 469 akut üst GİS kanamalı hastanın 42’ si (% 9) üst GİS malignitesi idi. Hastaların demografik verileri, klinik ve endoskopik bulguları Tablo 1’de gösterilmiştir. Malign lezyonların en sık tutulum yerleri sırasıyla 12 hastada korpus, 7 hastada antrum ve 7 hastada birden fazla segmenti kapsayan yaygın tutulum idi. En sık saptanan histolojik tip 32 (% 77) hastada görülen adenokarsinom ( 4’ü taşlı yüzük hücreli ) idi. Klinik sonuçlar Tablo 2’de listelendi. Kanamayla prezente olan yeni tanı üst GİS maligniteli hastalarının tanı anında 18’i (% 43) inoperabl idi. Hastane yatışı esnasında rebleeding oranı %12 ve taburculuk sonrası ilk 6 ay rebleeding oranı %34 idi. İlk 30 gün mortalite % 17 ve 30 gün- 6 ay arası mortalite % 45 idi. SONUÇ: Akut üst GİS kanama ile prezente olan yeni tanı üst GİS maligniteli hastalarda, literatürle karşılaştırıldığında kanama ile prezente olanlarda 6 aylık mortalite oranı daha yüksektir. Bu hastaların akut üst GİS kanama ile prezente olması kötü prognostik faktör olabilir Anahtar Kelimeler: Üst gastrointestinal sistem malignitesi, rebleeding, mortalite BİLDİRİ ÖZETLERİ 83
Demografik özellikler ve endoskopik ve histolojik bulgular. Total (N= 42) Median yaş, (yıl) 67±15.3 Cinsiyet, (erkek) 27 (% 64) Ek hastalıklar Kardiyovasküler hastalık 22 (% 52) Serebrovasküler hastalık 1 (% 2) Kronik böbrek yetmezliği 2 (% 5) Geçirilmiş üst GİS kanama 2 (% 28) Geçirilmiş üst GİS cerrahi 5 (% 12) İlaç öyküsü Antiagregan/antikoagulan 20 (% 48) NSAID 8 (% 19) NDS > 100 (vuru/dakika) 24 (% 57) Sistolik kan basıncı < 90mmHg 3 (% 7) Hemoglobin, başvuru anında (g/dL) 8.2± 2.6 Kan Üre azotu (BUN) (mg/dl) 65± 43.9 Endoskopik bulgular Lokalizasyon Kardiya 4 (% 10) Korpus 12 (% 28) Antrum 7 (% 17) İncisura angularis 4 (% 10) Duodenum 4 (% 10) Yaygın (birden fazla segmenti tutan) 7 (% 17) BİLDİRİ ÖZETLERİ 84
Anastomoz hattı 4 (% 10) Histolojik tip Adenokarsinom 28 (% 67) Taşlı yüzük hücreli 4 (% 10) GIST 5 (% 12) Metastaz ( 2 kolon ca, 1 pankreas ca) 3 (% 7) Lenfoma (Diffüz büyük B hücreli) 2 (% 5) Clinical outcomes Total (N=42) Hospitalizasyon 30 (% 71) Kan transfüzyon ihtiyacı 28 (% 66) 1 ünite 6 (% % 14) >1 ünite 22 (% 52) Endoskopik tedavi ihtiyacı 7 (% 17) TAE/Cerrahi (kanama kontrolü için) 2 (% 5) Yatış süresi (medyan) 6.6±9.9 Rebleeding ( yatış süresince) 5 (% 12) Mortalite (ilk 30 gün) 7 (% 17) Rebleeding (30 gün- 6 ay) 12 (% 34) Mortalite (30 gün- 6 ay) 16 (% 45) BİLDİRİ ÖZETLERİ 85
SS-28 Kronik Hepatit B Tanısı İle Takip Edilen Tenofovir Ve Entekavir Kullanan Hastalarda Etkinlik Ve Renal Güvenlik Erdi Şeker1, Erol Çakmak2 1Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Bilim Dalı 2Sivas Medicana Hastanesi AMAÇ: Kronik hepatit B (KHB) enfeksiyonu ülkemizde ve dünya genelinde karaciğer ile ilgili önemli morbitide ve mortaliteye neden olan bir halk sağlığı sorunudur. Dünya genelinde yaklaşık 2 milyar kişi hepatit B virüsü (HBV) ile enfekte olup bunun 250 milyonunda KHB enfeksiyonu mevcuttur. HBV, akut hepatitten kronik hepatit, siroz ve hepatoselüler karsinom (HCC) gibi birçok karaciğer hastalığına neden olur. KHB’ de tedavinin amacı; yaşam kalitesini ve süresini artırmak, karaciğer komplikasyonlarını engellemek, düzeltmek ve hastalığın reaktivasyonunu engellemektir. Bu çalışmada yeni tedaviye başlanan hastalarda entekavir ve tenofovirin etkinlik ve böbrek fonksiyonları üzerine olan etkisini inceledik. YÖNTEM: Ocak 2008-Ocak 2018 tarihleri arasında Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Uygulama ve Araştırma Hastanesi Gastroenteroloji klinik ve polikliniğine başvuran hastalardan yapılan karaciğer biyopsisi sonucu KHB tanısı alan 304 hasta retrospektif olarak değerlendirildi. Çalışmaya; daha önce tedavi almamış, dekompanse karaciğer sirozu, ileri derecede böbrek yetmezliği, malignitesi olmayan ve başka herhangi viral koenfeksiyonu dışlanan hastalardan tenofovir ve entekavir başlanan 102 hasta dahil edildi. 102 hastanın 80’ ine tenofovir başlanırken 22’ sine entekavir başlandığı görüldü. BULGULAR: Tenofovir ve entekavir tedavisi alan hastaların başlangıç, 6, 12 ve 24. ay verileri incelendi. 2 yıllık tedavi sonunda HBeAg’si pozitif hastalardan tenofovir ve entekavir gruplarında ALT normalleşme oranı, virolojik yanıt ve HBeAg serokonversiyonu sırası ile %87.3 & %89.5, %84.3 & %89.5 ve %21.7 & %12.5 olarak gerçekleşti. HBeAg’si negatif hastalardan tenofovir ve entekavir gruplarında ALT normalleşme oranı, virolojik yanıt sırası ile %89.5 & %100 ve %89.5 & %100 olarak gerçekleşti. Tenofovir kullanan bir hastada (%1.25) HBsAg serokonversiyonu gerçekleşirken entekavir kullanan hastalarda HBsAg serokonversiyonu gerçekleşen hasta olmadı Kreatinin değeri tenofovir grubunda başlangıca göre 24. ayda anlamlı olarak artmış olsa da tedavi değişimini gerektirecek eGFR düşüşü gerçekleşmedi.. Entekavir tedavisi alan hastaların ortalama kreatinin ve eGFR değerlerinin zamanla değişimi açısından anlamlı istatiksel fark yoktu. SONUÇ: Tenofovir ve entekavirin KHB’ de kullanımı güvenilir ve etkindir. Etkinlikleri arasında fark olmamakla birlikte tenofovir zamanla kreatinin değerini yükseltmektedir ancak bunun klinik önemi yoktur. Uzun süreli tenofovir kullanacak hastaların böbrek fonksiyon testlerinin yakından takip edilmesi önerilir Anahtar Kelimeler: Kronik Hepatit B enfeksiyonu, Entekavir, Tenofovir BİLDİRİ ÖZETLERİ 86
SS-29 Ampulla vateri tümörlerinde endoskopik ampullektomi sonuçlarımız Sami Fidan Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi, Gastroenteroloji Bilim Dalı, Trabzon GİRİŞ VE AMAÇ Pankreatikoduodenektomi, invaziv ampullar neoplazmaların standart cerrahi tedavisidir. Ancak endoskopik ampullektomi seçilmiş hastalarda küratif bir rol oynayabilir ve cerrahi rezeksiyona kıyasla daha düşük morbidite ve mortalite oranları ile ilişkilidir. Çalışmamızda merkezimizde son 3 yılda ampullektomi yapılan 5 hastanın klinik sonuçlarını gözden geçirmek amaçlandı. GEREÇ VE YÖNTEM Bu çalışmada 2019-2022 yılları arasında Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Bilim Dalı Endoskopi Ünitesinde endoskopik ampullektomi yapılan hastaların demografik verileri, endoskopi bulguları ve klinik sonuçları retrospektif olarak değerlendirildi. Ampullektomi öncesinde hastalar metastaz ve lokal yayılım için bilgisayarlı tomografi ve/veya manyetik rezonans görüntüleme ile değerlendirildi. BULGULAR Çalışmamızda 5 hastaya duodenoskop ile endoskopik ampulektomi yapıldı. Hastaların 3’ü kadın, 2’si erkek olup yaş ortalaması 57,8 (41-70) idi. Ampullektomi öncesi yapılan patolojik değerlendirmede hastaların tamamında adenomatöz polip ve/veya displazi saptandı. Lezyon boyutları endoskopik değerlendirmede 15-30 mm arasında idi. Üç hastada komplet rezeksiyon yapılırken 2 hastada inkomplet rezeksiyon yapıldı. Ampullektomi sonrası sadece bir hastada melana gelişti ve bu hastaya işlemden bir gün sonra yapılan kontrol endoskopide aktif kanama saptanmadı. Komplet rezeksiyon sağlanan hastaların patolojik değerlendirmesinde bir hastada adenom, 2 hastada ise displazi odakları içeren adenom olarak rapor edildi ve bu hastalar endoskopik takibe alındı. İnkomplet rezeksiyon yapılan 2 hastada da rezeksiyon sınırında devam eden karsinom saptanması üzerine bu hastalara tamamlayıcı pankreatikoduodenektomi yapıldı. Operasyon sonrası 1 hastada R0 rezeksiyon sağlanırken diğer hastada lenf nodlarında metastaz saptanması üzerine operasyon sonrasında kemoterapi verildi. SONUÇ Endoskopik ampullektomi, uygun hastalarda ve deneyimli endoskopistler tarafından yapıldığında, potansiyel olarak büyük cerrahi müdahale ihtiyacını ortadan kaldırabilen güvenli ve etkili bir tanı ve tedavi aracıdır. Anahtar Kelimeler: ERCP, ampulla vater, adenom, endoskopik ampullektomi BİLDİRİ ÖZETLERİ 87
SS-30 Non-steroid anti-inflamatuar ilaç kullanımına bağlı multiorgan yetmezliği: Olgu sunumu Mehmet Selim Mamiş1, Ahmet Uyani̇koğlu2, Necati Yeniċ e2 1Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi, İç Hastalıkarı 2Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi, Gastroenteroloji Bölümü GİRİŞ: Toksik hepatit, hafif biyokimyasal değişikliklerden akut karaciğer yetmezliğine (AKY) varan geniş bir klinik spektruma sahiptir. Dünya genelinde AKY ‘nin en yaygın nedenlerini viral hepatitler ve ilaç toksisitesi oluşturur. Ülkemizdeki hepatotksisiteye en sık neden olan ilaçlar sırasıyla antibiyotikler ve non-steroid anti-inflamatuar ilaçlar (NSAİİ)’dır. Bu olgu sunumunda acil servise bilinç bulanıklığı ile başvuran, NSAİİ kullanımına multiorgan yetmezliği gelişen hastayı sunmayı amaçladık. OLGU: 32 yaşında erkek hasta, acil servise uykuya meyil ve bilinç bulanıklığı şikayeti ile getirildi. Aile anamnezine göre diş ağrıları için son 1 ayda daha yoğun olmak üzere, yaklaşık 1 yıldır aralıklarla kodein içeren naproksen tablet ilaç kullandığı öğrenildi. Bilinen kronik herhangi bir hastalığının olmadığı, alkol kullanım ve madde bağımlılığı hikayesinin olmadığı söylendi. Fizik muayenede genel durumu orta, bilinci bulanık ve letarjik, konuşma bozukluğu, terleme, pupillerinde bilateral miyozis saptandı. Vital bulguları normal olan hastanın 10 katı geçen transaminaz yüksekliği ve protrombin zamanında (İNR) uzama olması üzerine toksik hepatite bağlı AKY ön tanısı ile organ nakli yoğun bakım ünitesinde (YBÜ) takip edildi. Hastanın başvuru anındaki laboratuvar değerleri tablo 1’de gösterilmiştir. Hastamıza bağımlılık yapıcı maddeler açısından idrar tetkiki yapıldı. Hastaneye yatışında yapılan kan tetkikleri sonuçlarında eGFR:17, AST: 3474 IU/L, ALT: 3371 IU/L, INR:1.58 ve total bilirubin: normal iken bakılan idrar örneğinden opiyat düzeyi>9000 şeklinde raporlanmış; ancak eGFR:43, AST: 25 IU/L, ALT: 25 IU/L, INR:0.96, total bilirubin: normal olduğunda bakılan idrar örneğinden opiyat düzeyi 75 (negatif) şeklinde raporlanmış.Hastaya %0.9 NaCI içerisinde N-asetilsistein 3600 mg / gün olacak şekilde ve %5 Dekstroz mayi içinde L-Ornitin-L-Aspartat olmak üzere, toplam 200 cc/saat intravenöz (İV) infüzyon tedavisi başlandı.Tedavisinin 3.gününde nazal oksijenle SaO2: 87- 88’ lerde olması üzerine, bakılan PA-AC grafisinde akut pulmoner ödem bulguları ve pnömonik infiltre alanları görüldü. Antibiyotik olarak piperasilin+tazobaktam 2x2.25 gr başlandı. Hastaya aralıklı BİBAP (Bilevel Positive Airway Pressure) tedavisi başlandı. Abdomen ultrasonografisinde (USG), perihepatik, perikolesistik, perisplenik ve barsak ansları arasında masif efüzyon izlenmesi üzerine 4.günden itibaren, kreatin<5 mg/dl oluncaya kadar 7 gün boyunca günlük hemodiyaliz (HD) yapıldı. Yatışının 20.gününde klinik ve labortauvar parametreleri düzelen hasta servise alındı, daha sonra şifa ile taburcu edildi. TARTIŞMA VE SONUÇ: Hepatotoksisitenin başlıca nedenleri arasında genellikle kullanılan ilaçlar, bitkisel paramedikal besinler ve çevresel kimyasal ajanlara maruziyet yer almaktadır. Hem NSAİİ hem de kodein benzeri preparatlar, ilaç bağımlıları olmadıkları halde kişilerde idiyosenkrazik reaksiyonlarla toksik hepatotoksisite yapabildiği düşünülmektedir. Bu şekilde hepatotoksisite yapan preparatlar kullanılırken, dozdan bağımsız olarak Akut KY yapabileceği unutulmamalıdır. Kullanılan ilaca ve ilacın kişideki hasasiyetine bağlı olarak, olgumuzda olduğu gibi kimi toksik hepatitler çok ciddi seyredebilir ve multiorgan yetmezliği gelişebilir. Kodein büyük oranda karaciğerde metabolize olduğundan, özellikle KC yetmezliği olmakla birlikte eşlik eden böbrek yetmezliğinde (BY) opiyatların yarılanma ömrü uzayabilmektedir. Olgumuzda görüldüğü gibi KY ve BY varken idrarda bakılan opiyat düzeyi çok yüksek çıkmış; ancak özellikle KC fonksiyonları normalken bakılan farklı iki kontrol idrar tetkikinde opiyat negatif saptanmıştır. Toksik hepatit düşünülen hastalarda hepatik ensefalopati ve/veya INR yüksekliği saptanması durumunda KC transplantasyonu yapılan bir merkezde YBÜ’de multidisipliner olarak yakından takip edilmelidir. Bu hastalara multidisipliner yaklaşım morbiditeyi ve mortaliteyi azaltır. Anahtar Kelimeler: Naproksen ve kodein, hepatotoksisite, multiorgan yetmezliği, karaciğer nakli BİLDİRİ ÖZETLERİ 88
Tablo 1: Hastaneye başvuru sırasındaki biyokimya sonuçları Bun ( Üre 81.3 mg/dl Sodyum 134 mmol/L Kreatin 3.9 mg/dl Potasyum 5.1 mmol/L GFR ( eGFR ) 19 ml/dk CK ( Kreatin Kinaz ) >7800 U/L AST 3474 U/L Kalsiyum 7.3 mg/dl ALT 3371 U/L Fosfor 11.1 mg/dl ALP 84 U/L CRP 4.3 mg/dl GGT 50 U/L WBC 9.763 10e3/uL Total Bilirubin 0.4 mg/dl PLT 162.8 10e3/uL Albumin 4.2 g/dl PTZ ( İNR ) 1.58 BİLDİRİ ÖZETLERİ 89
SS-31 Akut pankreatite bağlı diyabetik ketoasidoz gelişen gebe hasta: olgu sunumu Mehmet Selim Mamiş1, Ahmet Uyani̇koğlu2 1Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi, İç Hastalıkarı 2Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi, Gastroenteroloji Bölümü GİRİŞ: Akut pankreatit(AP), çeşitli uyarılar sonucunda pankreastaki aktive proteolitik enzimlerin etkisiyle gelişen pankreasın bir inflamatuar hastalığıdır.AP gebelikte nadiren görülür. Ülkemizde ve dünya genelinde gebelikteki AP’lerin en sık nedeni safra kesesi taşlarıdır. Bu yazıda daha önce bilinen diyabeti olmayan şiddetli akut biliyer pankreatit sonucu ketoasidoz tablosu gelişen, sekonder diyabetik gebe olgusu sunulmuştur. OLGU: 22 yaşında ve ilk gebeliğinin yaklaşık 22.haftasında olan hasta, karnın üst kısmında yeni başlayan ve sırta vuran kuşak tarzında şiddetli ağrılarına eşlik eden 2 defa kusma şikayeti üzerine acil servise getirildi. Hastanın vücut ısısı: 36.9 C, kalp tepe atımı (KTA): 130/dakika/ritmik, tansiyon(TA): 130/75 mmHg, oksijen saturasyonu (SaO2): %98 olup, kusmaul solunumu görülen hastanın epigastrik bölgesinde hassasiyet saptandı. Hastaneye başvurusundan itibaren ilk laboratuvar sonuçları tablo.1’de belirtilmiştir. Hastaya bakılan hepatobiliyer ultrasonografisinde safra çamuru ile uyumlu ekojenite görülmüş ve intrahepatik safra yolları belirgin izlenmiştir. Manyetik rezonans kolanjiopankreatografik (MRCP) görüntülemede koledokta tıkanıklık görülmedi ve ciddi inflame pankreatit görünümü vardı. Hastanın şiddetli akut biliyer pankreatit ön tanısı ile yoğun bakım ünitesinde tedavi ve takibine devam edildi. Diyabet tanısı olmayan hastaya 24 saat arayla bakılan biyokimya glukoz: 378 mg/dl olması üzerine HbA1C, C-peptid, kan gazı ve tam idrar tahlili (TİT) çalışıldı. Sonuçlarına göre AP ile beraber, diyabetik ketoasidoz (DKA) ve üriner sistem enfeksiyonu (ÜSE) tanısı konuldu. Hastaya oral stoplandı. 1600 cc/h %0.9 NaCI içerisinde KCL ampül infüzyonu, 40 cc/h şeklinde total pranteral nütrisyon (TPN) infüzyonu ve kristalize insülin infüzyonu başlandı. İdrar kültür örneği çalışıldı ve meropenem 3x1 gr şeklinde intravenöz (İV) antibiyotik tedavisi başlandı. Aneljezik olarak parasetamol 3x1 gr İV olarak verildi, ağrılarının geçmediği durumda tramadol İV 2x1/2 ampul verildi. Takiplerinde ağrılarının azalması, amilaz, lipaz değerlerinin gerilemesi ve ketoasidoz tablosunun düzelmesi üzerine, oral beslenmesi verildi ve insülin infüzyonu yerine dörtlü insülin başlanarak serviste takibine devam edildi. SONUÇ: Nadiren şiddetli AP olgularında pankreastaki beta-hücre hasarı ve sistemik inflamasyon sonucu gelişen, insülin eksikliği ile insülin karşıtı hormonların yüksekliği sonucunda diyabetik ketoasidoz veya non-ketotik hiperozmolar durum gelişebilir. Gebelerde AP’ye bağlı gelişen diyabetik ketoasidoz olgularında, konservatif pankreatit tedavisi ile beraber standart DKA tedavi protokolü uygulanır. Gebelerde AP sıklıkla 3.trimesterde görülür, bizim olgumuzda olduğu gibi ağır seyredebilir. Anahtar Kelimeler: : gebelik, akut pankreatit, ketoasidoz Tablo 1. Hastaneye başvurusundan itibaren ilk laboratuvar sonuçları Glukoz 217 mg/dl Total bilirubin 0,7 mg/dl Kan gazı pH 7.24 Bun ( Üre ) 25,6 mg/dl Amilaz 816 U/L Kan gazında HCO3- 11.5 mmol/L Kreatin 0,6 mg/dl Lipaz 1129 U/L Kan gazın pCO2 42 GFR ( eGFR ) 131 ml/dk Beta-hCG >1.000 Kan gazındaki laktat 1 mmol/L AST 35 U/L CRP 17.9 mg/dl Glukozüri +3 glukozüri ALT 23 U/L WBC 9.763 10e3/uL Ketonüri +3 ketonüri ALP 78 U/L HbA1C 5.5 Lökosit sayısı 9 adet GGT 39 U/L C-peptid 0.45 ng/ml Lökositüri +2 lökosidüri BİLDİRİ ÖZETLERİ 90
SS-32 Familial adenomatöz polipozisli hastaların ince bağırsaklarının video kapsül endoskopi ile değerlendirilmesi Fatma Ebru Akın, Osman Ersoy Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi, Gastroenteroloji Bilim Dalı GİRİŞ: Familiyal adenomatöz polipzis (FAP), otozomal dominant geçişli bir hastalıktır. FAP dan sorumlu gen 5q21 de bulunan APC genindeki mutasyondur. Sıklığı1/10000-30000 dir. Erkek ve kadın eşit etkilenir. İkinci ve 3. dekatta ortaya çıkar. Kolonda 100-1000 arasında adenomatoz polip görülür. Yaşam boyu kolon kanseri gelişme riski %100 olduğu için proflaktik kolektomi endikedir. Kolon dışı maligniteler de artmıştır. İnce barsak adenomları da görülebilir. Üst gastrointestinal sistemde Polip görülme sıklığı %30-100 dür.. Duodenal polip %45-90 oranında görülür ve ca riski %4-16 dır. İnce barsak adenomlarının insidansı bilinmemektedir. Kapsül endoskopi İnce barsak görüntülemesini sağlayan non-invaziv bir yöntemdir. FAP nedeni ile kapsül endoskopi yapılan hastalardaki ince barsak tutulumunu değerlendirmeyi planladık. MATERYAL-METOD: 11.03.2008- 3.10.2021 tarihleri arasında FAP nedeni ile kapsül endoskopi yapılan hastaların ince barsak bulguları dosya ve kapsül endoskopi video kayıtlarından retrospektif olarak incelendi. Kapsül video kayıtları tek gastroenterolog tarafından değerlendirildi.Polipleri sayısı, büyüklükleri ve lokalizasyonları kaydedildi BULGULAR: 305 ince barsak, 9 kolon kapsülü yapılmıştı. Bu hastaların 18 sinde FAP tanısı mevcuttu. Hastaların 12 si erkek, 6 si kadındı. Yedi hastada ince barsak polibi saptanmadı. Üç hastada 100 civarında polip saptanırken 1 hastada polpoid lezyon saptandı. TARTIŞMA: FAP da ön görüşlü ve yan görüşlü endoskopi ile üst gastrointestinal sistemin, İleoskopi ile ile ileumun değerlendirilmesi önerilir. FAP'da ince bağırsak taramasının yöntemi ve sıklığı henüz kılavuzlar tarafından belirlenmemiştir. FAP'li bireylerde duodenumun distalindeki ince bağırsakda sadece 17 jejunal ve üç ileal karsinom olgusu bildirilmiştir. FAP hastalarında ince bağırsak polipleri için en iyi tarama yöntemi henüz belirlenmemiştir. Bu çalışmamızda da ince bağırsakda saptanan polipler sayı olarak fazla değildi ve büyüklükleri de 3-5 mm arasındaydı. Bu nedenle FAP lı hastalarda ince barsak taraması yapılmasının gerekliliği ile ilgili bir kanıya varmak doğru olmaz. Ancak ince barsak taraması yapılacaksa da kapsül endoskopi gibi non-invaziv bir teknik kullanılabilir. Anahtar Kelimeler: familial adenomatöz polipozis, ince bağırsak, kapsül endoskopi VKE de görülen polipoid lezyon VKE de gürülen polipler BİLDİRİ ÖZETLERİ 91
SS-33 Anemi ile prezente olan tüberküloz peritonit İbrahim Bayhan1, Ayşe Serap Ayataç2, Ahmet Uyanıkoğlu3 1Harran Üniversitesi, Tıp fakültesi, İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı 2Şanlıurfa Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları Ana Bilim Dalı 3Harran Üniversitesi, Tıp fakültesi, İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Gastroenteroloji Bilim Dalı GİRİŞ: Tüberküloz (TB), Türkiye’de önemli bir halk sağlığı sorunu olarak yerini korumaktadır. Dünyadaki tüm TB olgularının yaklaşık %5’ini abdominal TB hastaları oluştururken, TB peritonit insidansının %0,1 ile %0,7 arasında olduğu bildirilmiştir. Tüberküloz hastaları halsizlik, kırgınlık, iştahsızlık gibi nonspesifik şikayetlerle başvurabildikleri gibi, karın ağrısı, ateş, gece terlemesi, kilo kaybı ve karnında sıvı birikimi gibi daha spesifik ve daha ciddi şikayetlerle de başvurabilirler. Bu yazımızda halsizlik şikâyeti ile başvuran anemi ve asit ile prezente olmuş TB peritonit olgusu sunulmuştur. OLGU: Yaklaşık 15 gündür devam eden halsizlik, kırgınlık, iştahsızlık ve eşlik eden gece terlemesi şikayetiyle gastroenteroloji polikliniğimize başvuran 26 yaşındaki erkek hastanın, son 1 yılda en az 10 kg kadar kilo kaybının olduğu öğrenildi. Anamnezinde bilinen herhangi bir kronik hastalığı olmadığı, sürekli kullandığı herhangi bir ilacının olmadığı, ailesinde kanser hikayesinin olmadığı, sigara ya da alkol kullanımının olmadığı ve herhangi bir şekilde kanamasının da olmadığı öğrenildi. Fizik muayenede vücut ısısı: 36,9 °C, kalp tepe atımı (KTA): 130/dakika, tansiyon (TA): 130/75 mmHg, oksijen saturasyonu (SaO2): %98 ve solunum sayısı: 15/dakika olduğu görüldü. Fizik muayenesi yapılan zayıf hastanın cildinde sararma, sklerasında ikter ve karnında palpasyonla açıklığı yukarı bakan matite tespit edildi. Kalp ve akciğer sesleri doğal, pretibial ödemi yok, karın muayenesinde akut batın bulguları olmayan hastanın rektal tuşesinde normal gayta bulaşı görüldü. Hastanın hastaneye başvurudaki ilk laboratuvar sonuçları tablo 1’de verilmiştir. Hastanın istenen tetkiklerinde Hemoglobin:9,6 gr/dl (normal: 12-18 g/dl), C reaktif protein (CRP): 25 mg/dl (normal: 0-0,5 mg/dl), albümin (normal: 3.4 ile 5.4 g/dL), eritrosit sedimantasyon hızı (ESR) >140 mm/h olarak raporlandı. Hemoglobin düşüşü, CRP ve sedimentasyon yüksekliği olan hastada periferik kan yaymasında hipokrom / normokrom eritrositler, trombosit sayısı artışı görüldü ve atipik hücreler görülmedi. Hafif total bilirubin yüksekliğine yönelik hastanın düzeltilmiş retikülosit sayısı normal, direkt ve indirekt coombs testi negatif tespit edildi. Karında matitesi olan hastanın abdomen ultrasonografinde, batında yaygın asit görüldü. Sedimentasyon yüksekliğine yönelik romatolojik hastalıklar tetkik edilip dışlandı. B semptomları ve kilo kaybına yönelik tetkik için balgam PCR ARB sonucu negatif ve hemoglobin elektroforezi normal sonuçlandı. Hastanın anemi tablosu için yapılan gastroduodenoskopik ve kolonoskopik incelemesinde kanama odağı ve malignite bulgusuna rastlanılmadı. Hastanın asit etiyolojisine yönelik tanısal parasentez yapıldı ve serum asit-albümin gradiyenti (SAAG): 0,5 olarak hesaplandı. Asit örneği ile eş zamanlı laboratuvar sonuçlarına göre SAAG sonucu non-portal tipte olarak değerlendirildi. Kardiyak patolojiler açısından EKG çekildi ve ekokardiyografi (EKO) bakıldı. Normal sinüs ritmi görüldü ve EKO sonucuna göre de konjestif kalp yetersizliği dışlandı. Asit ADA düzeyi yüksek olan hastaya abdominal ve intestinal TB açısından kontrastlı batın tomografi görüntülemesi yapıldı. Batında yaygın asit görülmesi dışında anlamlı patolojiye rastlanmadı ve abdominal ya da intestinal TB ile uyumlu görüntü görülmedi şeklinde raporlandı (resim). TB peritonit şüphesinin devam etmesi üzerine hastaya PPD testi yapıldı ve anerjik sonuçlanan hastaya, laparoskopik periton biyopsisi yapıldı. TB ile uyumlu patolojik görünümü olan hastaya, standart 6 aylık anti-TB tedavisi başlandı. Semptomları gerileyen, kilo alan hasta ayaktan takibe alındı. TARTIŞMA VE SONUÇ: Periton tüberkülozu geçmişe nazaran son zamanlarda azalmasına rağmen, özellikle gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelerde halen sıkça görülmeye devam etmektedir. TB peritoniti konstitüsyonel semptomlarla kendini gösterdiği için tanısı zor konulmakta ve halen önemli bir morbidite ve mortalite nedeni olarak önemini korumaktadır. Ayrıca tüberküloz hastalarında tanı anında, ağırlıklı olarak hafif ve orta derecede normokrom- normositer anemi oldukça yaygındır. Halsizlik, kilo kaybı, karın ağrısı şikayetiyle başvuran, anemi ve batında asit ile prezente olan hastalarda tüberküloz peritonitide düşünülmelidir, bu hastalarda erken tanı mortalite ve morbiditeyi ciddi derece azaltır. Anahtar Kelimeler: anemi, asit, tüberküloz peritonit, sedim yüksekliği, tüberküloz anemi BİLDİRİ ÖZETLERİ 92
Transvers kesitte kontrastlı batın tomografisinin görüntüsü Transvers kesitte kontrastlı batın tomografisinin görüntüsü Tablo 1. Hastaneye başvurusundan itibaren ilk laboratuvar sonuçları Glukoz 90 mg/dl Bun (Üre) 21,4 mg/dl Kreatin 0,9 mg/dl GFR (eGFR) 117 ml/dk AST 15 U/L ALT 10 U/L ALP 55 U/L GGT 24 U/L Total bilirubin 1,3 mg/dl İndirekt bilirubin 0,8 mg/dl Direkt bilirubin 0,5 mg/dl BİLDİRİ ÖZETLERİ 93
Sodyum 133 mEq/L Potasyum 4,1 mEq/L Kalsiyum 9,3 mEq/L Albümin 3,2 mg/dl Serum TSH 2,56 İU/ml Amilaz 67 U/L Ferritin 500 C-reaktif protein 25 mg/dl Sedimentasyon >140 Kan beyaz küre sayısı (WBC) 6.577.10e3/uL Hematokrit (HCT) 29,8 Hemoglobin (HGB) 9,6 gr/dl Trombosit (PLT) 529.10e3/uL Protrombin zamanı (İNR) 1,09 Gaitada gizli kan Negatif Hepatit viral seroloji Negatif Brusella tüp AGG testi Negatif Balgam ARB mikroskobik boyama Negatif Tümör markerları Negatif Hastaneye başvurusundan itibaren ilk laboratuvar sonuçları BİLDİRİ ÖZETLERİ 94
Tablo 2: Asit örneğinin tetkik sonuçları Glukoz 55 mg/dl Laktat Dehidrogenaz (LDH) 661 U/L Total Protein 5,4 gr/dl Albümin 2,8 gr/dl Adenozin Deaminaz düzeyi (ADA) 50 U/L Amilaz 54 U/L Lipaz 65 U/L WBC / Nötrofil 6 adet / 3 adet Asit kültür sonucu Üreme olmadı Serum asist-albümin gradiyenti 0,5 Asit Patoloji İltihabi yayma hücreleri görüldü Asit örneğinin tetkik sonuçları BİLDİRİ ÖZETLERİ 95
SS-34 Asistan hekimlerin viral hepatitlerle ilgili farkındalık durumunun değerlendirilmesi Gülcan Varol1, Hatice Bülbül1, Arif Mansur Coşar2 1Karadeniz Teknik Üniversitesi, Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Trabzon 2Karadeniz Teknik Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Gastroenteroloji Bilim Dalı, Trabzon AMAÇ: Viral hepatitler, dünya çapında artan hastalık yüküne ek olarak siroz, hepatosellüler karsinom ve mortalite riskleri nedeniyle de önemli küresel sağlık sorunlarından biridir. Bu çalışmada asistan hekimlerin viral hepatitlerle ilgili farkındalığının ve bilgi düzeyinin değerlendirilmesi ve böylece konunun önemine dikkat çekilmesi amaçlanmıştır. YÖNTEM: Çalışmaya Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde görev yapan asistan hekimler dahil edildi. Sözlü onam alındıktan sonra viral hepatitlerle ilgili sorular içeren anket çalışması yapıldı. BULGULAR: Çalışmaya dahil edilen 100 asistan hekimin 53’ü kadın, 47’si erkekti. Yaş ortalaması 28.72 ± 2.86 idi. Katılımcıların 42’si asistanlık eğitiminin 1. yılında, 18’i, 2. yılında, 23’ü, 3. yılında, 17’si 4+ yılında; 41’i iç hastalıkları, 8’i göğüs hastalıkları, 8’i acil servis, 43 diğer bölümlerde ihtisas yapmaktaydı. Katılımcıların 53’ü viral hepatitler hakkında yeterli bilgiye sahip olduğunu, 79’u viral hepatitlerin bulaş yollarını bildiğini belirtti. Katılımcıların 37’si Hepatit B bulaş riski sorusunda, 90’ı viral hepatitlerin sebep olabileceği patolojiler sorusunda olası tüm seçenekleri işaretledi. Katılımcıların 28’i kronikleşebilen viral hepatitler; 67’si spesifik tedavisi olan viral hepatitler; 56’sı tedaviyle kür sağlanabilen viral hepatit sorusuna uygun cevap verdi. Katılımcıların 29’u immünsupresif tedavi öncesi hastalarda HbsAg, anti-HBs, anti-HBc Total bakılması gerektiğini; 64’ü Hepatit A ve B’ye karşı aşıyla bağışıklık kazanılabildiğini belirtti. Katılımcıların 80’i Hepatit B bağışıklığının göstergesi olarak anti-HBs’yi değerlendirdiğini belirtti. Soruların tümüne tam olarak uygun cevap veren katılımcı olmadı. SONUÇ: Çalışmamızın sonuçlarına göre; hastanemizde görev yapan asistan hekimlerin viral hepatitler konusunda bilgilerinin güncellenmesi gerektiği gözlendi. Bu konuda özellikle primer olarak viral hepatitlerin tanı ve tedavisiyle ilgilenmeyen hekimlere asistanlık eğitimi süresince gerekli eğitimler verilmelidir. Anahtar Kelimeler: Hepatit farkındalığı, viral hepatitler, BİLDİRİ ÖZETLERİ 96
SS-35 Periampuller divertikülü olan hastalarda ERCP (Endoskopik Retrograd Kolanjiopankreotografi) özellikleri ve sonuçları Serkan Cerrah Erzurum Şehir Hastanesi AMAÇ: 1 yıl içerisinde yaptığımız ERCP işleminde periampüller divertikül saptanan hastaların işlem detaylarını incelenmesi hedeflendi YÖNTEM: Şubat 2021-2022 tarihleri arasında ERCP işlemi yapılan tüm hastalar çalışmaya dahil edildi. Hastaların geriye yönelik ERCP işlemine ait detaylar incelendi. Periampüller divertikül olmayan hastalar ile olan hastalar karşılaştırıldı. BULGULAR: Bu dönem içerisinde toplam 888 hastaya ERCP işlemi gerçekleştirildi. Çalışmaya katılan hastaların 361(%40,6) tanesini erkek, 527 (%59,4) tanesini kadın hastalar oluşturdu. Hastaların ortalama yaşı kadınlarda 58,26±22,06 erkeklerde 65,02±18,02 olarak saptandı (p:<0.01). Hastanede yatış medyan 4 (min-max sırası ile 1-27) gün olarak saptandı. Periampüller divertikül 67 (%7,5) hastada izlendi. 102 (%11,5) hastada kolanjit mevcut idi. 138 (%15,5) hastaya koledok kanülasyonu için ön kesi uygulandı. 200 (%22,6) hastaya işlem sırasında koledok stenti uygulandı. ERCP bulguları değerlendirilecek olursak; 717 (%80,7) hastada safra yolu obtruksiyon nedeni taş saptandı. 86(%9,7) hastada malign tıkayıcı nedenler, 40(%4,6) hastada ise benign (benign darlık, mirizzi sendromu, safra yolu injury) tıkayıcı nedenler düşünüldü. 33 (%49,4) erkek, 34(%50,6) kadın toplam 67 hastada periampüller divertikül saptandı. Cinsiyet yönünden hasta gruplar arası bir fark izlenmezken (p:0,07); periampüller divertikülü olan grubun olmayanlara göre daha yaşlı olduğu görüldü (sırası ile 73,9±12,2; 60,2±19,4 p:<0.01). Hastaların hastanede kalış süreleri incelendiğinde periampüller divertikül olan grupta yatış süresi anlamlı olarak daha uzun idi (median:5 gün, divertikül olmayan grupta median:4 gün, U:40405, z: 2,72, p:0,007). Ön kesi gereksinimi (p:0,80), koledok kanülasyon başarısızlığı (p:0,35), koledok stent gereksinimi (p:0,11) yönünden gruplar arasında fark izlenmedi. Safra yolu patolojileri dikkate alındığında safra yolu taşı (p:0,6) veya malign safra yolu patolojileri (p:0,17) mevcudiyeti ile gruplar arasında anlamlı bir ilişki saptanmadı. SONUÇ: Periampüller divertiküle sahip hastalar ERCP işlemi için periampüller divertikül olmayan hastalar ile benzer işlem özelliklerine sahiptir. Anahtar Kelimeler: ERCP, periampüller divertikül, safra yolu tıkanıklığı BİLDİRİ ÖZETLERİ 97
SS-36 Malign disfajide özofageal stent uygulaması: Tek merkez deneyimi Serdar Durak, Arif Mansur Coşar Karadeniz Teknik Üniversitesi, Gastroenteroloji Bilim Dalı, Trabzon Amaç Çalışmamızın amacı malignite nedeniyle özofagusta obstrüksiyon gelişip stent uyguladığımız hastaların işleminin etkinlik ve güvenilirliğini değerlendirmektir. Yöntem Çalışmaya Ocak 2016-Aralık 2020 tarihleri arasında ekstra veya intraözofageal malignite nedeniyle obstrüksiyon saptanıp özofagus stenti takılan 63 hasta dâhil edildi. Hastalar primer malignite, cinsiyet, yaş, işleme bağlı komplikasyonlar, stent uzunlukları ve tipi, işlem sonrası sağ kalımları açısından değerlendirildiler. Hastaların işlemden 12 saat sonra sıvı, 24 saat sonra da yarı katı gıda alımı sağlandı. Bulgular Hastaların %68.3'ü (n=43) erkek, %31.7'si (n=20) kadındı. Ortalama yaş 67.6 ± 13.08 (36-90) idi. Cinsiyetler arasında yaş açısından anlamlı fark saptanmadı (p>0.05). Obstrüksiyona neden olan malignitelerin %39.7'si (n=25) mide (kardia), %38.1'i (n=24) özofagus, %17.5'i (n=11) akciğer kaynaklı idi. Stentlerin %31.7’si (n=20) 8 cm, %28.6’sı (n=18) 6 cm, %28.6’sı 10 cm uzunlukta idi. 3 hastada stent migrasyonu, gerçekleşirken, 1 hastada özofagus perforasyonu gelişti. Veri toplama tarihi itibari ile hastaların %96.8'i (n=61) takiplerinde exitus olmuken, %3.2'si (n=2) sağ idi. Exitus olanların işlemden sonra median yaşam süresi 4 ay (1-28) idi. Primer malignite ve cinsiyet ile sağ kalım açısından anlamlı farklılık saptanmadı (p >0.05). Sonuç Malign disfajilerde stent uygulanma işlemi enteral beslenmenin devamının sağlanması için son derece etkili ve güvenilirdir. Fakat yaşam süresi üzerine bir etkisi yoktur. Anahtar Kelimeler: özofagus, stent, malignite BİLDİRİ ÖZETLERİ 98
SS-37 Şırnak ilinde Covid 19 salgınını içeren bir zaman diliminde alt gastrointestinal sistem belirtileri ile başvuran hastaların endoskopi bulguları: retrospektif çalışma Selma Demirbaş Yüceldi Sakarya Üniversitesi Eğitim Araştırma Hastanesi, İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Gastroenteroloji Bilim Dalı, Sakarya AMAÇ: Şırnak ilinde, Covid 19 hastalık salgını sürecini de içine alan belli bir zaman diliminde, alt gastrointestinal sistem şikayetleri ile gelen ve endoskopi yapılan hastalarda endoskopi raporlarının değerlendirilmesi; patolojiler ve sıklıklarının belirlenmesi amaçlandı. Gereç ve YÖNTEMLER: Kasım 2019 ve Ağustos 2021 tarihleri arasında, Şırnak Devlet Hastanesi gastroenteroloji kliniği endoskopi ünitesinde, alt gastrointestinal sistem endoskopi işlemi yapılan hastaların demografik özelikleri, endoskopi ve patoloji sonuçları retrospektif olarak tarandı; bulgular SPPS 25 istatistik programı yardımı ile tanımlandı. BULGULAR: Çalışmaya dahil edilen 728 hastanın 632’ sinde kolonoskopi, 96’ sında rektosigmoidoskopi işlemi yapıldı. % 57,8 (n:421 )’ i erkek; yaş ortalamaları 46±18.46 (dağılım 18-120) yıl idi. Ensık endikasyon 139 (%19,1) hastada rektal kanama, hematokezya veya nadiren açıklanamayan melena idi. 450 (%61,8) hastada patolojik bulgu saptandı. En sık saptanan bulgular 317 (%43,5) hemoroid, 139 (%19,1) kolorektal polip idi. Kolorektal kanser, inflamatuar bağırsak hastalığı, soliter rektal ülser, divertikül sıklıkları, sırasıyla, %3,4 (n:25), %9,2 (n:67), %4,4 (n:32), %3,6 (n:26) saptandı. TARTIŞMA: Epidemiyolojik gözlemler, hastalıkların altında yatan gerçek etken faktörleri belirlemede yardımcı olabilir. Bu çalışma ile Şırnak ilinde alt gastrointestinal sistem endoskopi epidemiyolojik verileri, bilindiği kadarıyla, ilk kez elde edildi ve literatür bilgileri ile karşılaştırması yapıldı. Güncel olan verileri ile bu çalışmanın alt gastrointestinal sistem hastalıkları açısından bölge epidemiyolojik çalışmalarına katkı saylayacağı düşünülmektedir. Covid 19 salgını sürecini de içermesi, bu süreçteki endoskopi endikasyon ve patoloji sıklıkları hakkında ayrıca bilgi vermektedir. Anahtar Kelimeler: Alt gastrointestinal sistem, endoskopi, tanı, epidemiyoloji, Covid 19 BİLDİRİ ÖZETLERİ 99
2019-2021 yılları arasında Şırnak Devlet Hastanesinde yapılan alt gastrointestinal sistem endoskopi bulguları Endoskopik tanı Sayı(N (%)) Normal 278 (38,2) Hemoroid 317 (43,5)) Anal fissür 33 (4,5)) Anal fistül 3 (0,4) Rektal prolapsus 3 (0,4) Perianal apse 1 (0,1) Soliter rektal ülser 32 (4,4) Divertikül 26 (3,6) Anjiodisplazi 22 (3) Melanozis koli 2 (0,3) Subepitelial lezyon 13 (1,8) Enterobiyaz 5 (0,7) Nodüler lenfoid hiperplazi 4 (0,5) Sigmoid kolon volvulus 3 (0,4) Opere kolon 8 (1,1) Nonspesiifk ileit kolit 17 (2,3) İnflamatuar barsak hastalığı 67 (9,2) İntestinal tüberküloz 2 (0,3) Kolorektal polip 139 (19,1) Malignite 25 (3,4) BİLDİRİ ÖZETLERİ 100
Search
Read the Text Version
- 1
- 2
- 3
- 4
- 5
- 6
- 7
- 8
- 9
- 10
- 11
- 12
- 13
- 14
- 15
- 16
- 17
- 18
- 19
- 20
- 21
- 22
- 23
- 24
- 25
- 26
- 27
- 28
- 29
- 30
- 31
- 32
- 33
- 34
- 35
- 36
- 37
- 38
- 39
- 40
- 41
- 42
- 43
- 44
- 45
- 46
- 47
- 48
- 49
- 50
- 51
- 52
- 53
- 54
- 55
- 56
- 57
- 58
- 59
- 60
- 61
- 62
- 63
- 64
- 65
- 66
- 67
- 68
- 69
- 70
- 71
- 72
- 73
- 74
- 75
- 76
- 77
- 78
- 79
- 80
- 81
- 82
- 83
- 84
- 85
- 86
- 87
- 88
- 89
- 90
- 91
- 92
- 93
- 94
- 95
- 96
- 97
- 98
- 99
- 100
- 101
- 102
- 103
- 104
- 105
- 106
- 107
- 108
- 109
- 110
- 111
- 112
- 113
- 114
- 115
- 116
- 117
- 118
- 119
- 120
- 121
- 122
- 123
- 124
- 125
- 126
- 127
- 128
- 129
- 130