Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore hayatsağlık dergisi Sayı 19

hayatsağlık dergisi Sayı 19

Published by Hayat Sağlık ve Sosyal Hizmetler Vakfı, 2020-05-02 15:57:34

Description: hayatsağlık dergisi Sayı 19 Mart 2019

Search

Read the Text Version

konuda Mısır, en fazla ismi zikredilen yerler- 63-64. dendir. Şeker, tarçın, baharat başta olmak üzere 8. Bu konu hakkında bkz. Nil Sarı, “Osmanlı Sarayın- birçok gıda maddesi buradan temin edilmiştir.16 Saraya alınan gıda maddeleri genişleyen coğraf- da Yemek Düzeni ve Tababet”, Türk Mutfağı Sem- yaya göre farklılık ve zenginlik göstermiştir.17 pozyumu Bildirileri, 31 Ekim-1 Kasım 1981, An- Bu kayıtların bir kısmında, kiler-i âmire için kara Üniversitesi Basımevi, Ankara 1982; s. 245-47; istenen bazı malzemelerin çeşitli sebeplerle za- Yerasimos, M. 500 Yıllık Osmanlı Mutfağı, İstanbul manında saraya ulaşmadığı ve geciktiği bildiril- 2005; s. 20. miştir. Bu yüzden, alımda ve nakilde aksama- 9. Bilgin A. “Seçkin Mekânda Seçkin Damaklar: Os- lara meydan verilmemesine dair hatırlatma ve manlı Sarayında Beslenme Alışkanlıkları (15.-17. ihtarlar dikkati çekmektedir.18 Yüzyıl)”, Geçmişten Günümüze Milli Yemek Kültü- rümüz, haz. M. Sabri Koz, İstanbul 2014; s. 85. Osmanlı saray mutfağının beslenme alış- 10. TSMA.d. 9599, s. 3. kanlıkları hakkında tadımlık bilgileri paylaşan 11. TSMA.d. 9599, s. 3. bu yazı, sarayın beslenme alışkanlıklarında 12. TSMA.d. 9599, s. 4. devletin kuruluşundan yıkılışına kadar olan 13. TSMA.d. 9599, s. 4. sürenin tümünü içine almıyor kuşkusuz. An- 14. TSMA.d. 938 (29 Z 1046). cak sevindirici olan, bu uzun zaman dilimini 15. Bu kayıtlara örnek olması açısından bkz. TSMA.e. kapsayan, beslenme ve saray mutfak kültürü 147/14-19 (1290-1294 yıllarına ait). üzerine yapılan araştırmaların giderek artması- 16. A.DVN.MHM.d. 36/928 (9 R 987); A.DVN. dır. Bu durum, günümüzde sağlıklı beslenmeye MHM.d. 70/82 (8 C 1001). Bazı gıda maddeleri me- olan ilgi ve yönelişi daha iyi değerlendirmemize sela şeker, gönderilen numuneye göre istenmekte- katkı sağlayabilir. Zira mutfak gibi daima canlı- dir. Bkz. A.DVN.MHM.d. 141/313 (14 S 978). lığını muhafaza eden bir alanda pişirilenler ve 17. Bilgin, a.g.m., s. 112-114. Mesela bal ve balmumu sunulanlar, her dönem ilgi uyandırmış, özellikle siparişinde Boğdan’ın adı geçmektedir. A.DVN. padişahın ve saray halkının ne yiyip ne içtiği, MHM. d. 66/338 (3 Ra 998). sağlıklarını korumada nelere dikkat ettikleri 18. Bkz. pirinç, şeker, nohut, mercimek, biber, tarçın, merak konusu olmuştur. Bu açıdan bakıldı- zencefil, demirhindi gibi saray mutfağında çokça ğında, sağlıklı yaşama ve beslenmeye dair son kullanılan gıda maddelerinin gecikmesi durumun- yıllarda artan ilginin tarihî kayıtlarla kurulan da Mısır valisine yazılan hüküm: A.DVN.MHM.d. bağlantı ile daha da büyüdüğü söylenebilir. İşin, 98/398 (20 Ca 1100). maziperestlik tarafını bir kenara bırakıp, hasta olmadan sağlığı korumak boyutuna bakarsak, belki böylece tarihî sofralardan ve ulaşılabi- len hekimbaşı tavsiyelerinden hisse almak, ye- me-içme alışkanlıklarımızda daha bilinçli hale gelmemize yardımcı olabilir. Ne dersiniz? Kaynakça 1. Matbah-ı âmire hakkında bilgi için bkz. Arif Bilgin, “Matbah-ı Âmire”, DİA, 2003, c. 28, s. 115-119. 2. Ünver A. S. İstanbul Risaleleri, haz. İsmail Kara, İs- tanbul 1995; c. 3, s. 171. 3. Gönderilecek mahsulün istenen ölçüde ve iyi olan- larından seçilmesi hakkında bir hüküm örneği için bkz. A.DVN.MHM.d. 58/555 (17 Ş 993). 4. TSMA.e 1053/4 (19 Şaban 1332). 5. TSMA.e 1052/64 (27 R 1328). 6. TSMA.e 1053/4 (19 Şaban 1332). 7. Altıntaş A. Sağlığın Can Damarı, İstanbul 2013; s. hayatsağlık 51

Kitap Değerlendirmesi The End of Alzheimer’s Alzheimer’in Sonu: Bilişsel Yıkımı Önlemek ve Geriye Döndürmek için Geliştirilen İlk Program Dale Bredesen New York: Penguin Random House, 2017 Merve Aktan Süzgün The End of Alzheimer’s ana başlıklı bu eserin mer hastalığı öncüleri kabul edilen “öznel kog- teması, alt başlığından da anlaşıldığı üzere, nitif bozukluk” ve “hafif kognitif bozukluğun” Alzheimer hastalığının en önemli klinik bulgu- Alzheimer hastalığına ilerlemesini engelleyecek su olan bilişsel faaliyetlerin kademeli yitimini bir ilaç tedavisi günümüzde mevcut değildir. Et- önlemeyi ve yitirilen yetileri geri kazanmayı kili bir tedavisi olmayan ve tüm ölüm nedenleri sağlayan bir araştırma programıdır. ReCODE arasında ilk 10 sırada yer alan, kişinin bir birey [Reversal of Cognitive Decline] olarak tanım- olarak bağımsız yaşayabilmesini ve düşünme lanan ve kişiye özgü protokollere dayanan bu yetilerini kullanabilmesini imkansız kılan bu araştırma programı kitap boyunca tüm ayrıntı- hastalığın daha iyi anlaşılmasına ve tedavi im- larıyla açıklanmış, olgu örnekleriyle ve deneysel kanı bulunmasına yönelik her çaba gibi, bu te- çalışma sonuçlarıyla programın güvenirliğinin davi programı da dikkate alınmaya değerdir. dayanakları oluşturulmuştur. Kitabı kaleme alan Dr. Dale Bredesen, çalış- ReCODE araştırma programının ayrıntılı malarını nörodejeneratif hastalıkların mekaniz- bir biçimde tanıtılmasını ve bu yolla Alzheimer masını anlamaya yoğunlaştırmış, ABD’de pek hastalığına farklı bir çerçeveden bakılmasını, çok enstitüde yaşlanma ve nörodejenerasyonla Alzheimer hastalığıyla özdeşleşen dogmaların ilgili programları yürüten önemli bir uzmandır. kırılmasını amaçlayan The End of Alzheimer’s, Bredesen’in bu kitaptaki ve geliştirdiği tedavi amaçları ve içerimleri itibariyle özgün bir niteli- programındaki amacı, Alzheimer hastalığının ğe sahiptir. Zira günümüzde Alzheimer hastalı- beynin kendisini savunmak için verdiği tepki- ğında uygulanan tedavi yöntemlerinden hiçbiri lerden kaynaklandığı iddiasını ortaya koymak kaybedilen bilişsel yetileri geri kazandırmayı ve ve temellendirmektir. Ona göre, bu hastalık ön- hatta bilişsel yeti kaybını durdurmayı başara- görülemez bir beyin patolojisi değil beynin inf- mamıştır. Ne hastalığı geriletecek ne de Alzhei- lamasyona, besleyici faktör eksikliğine ve toksik 52 hayatsağlık

madde maruziyetine verdiği savunma yanıtıdır. kısmın devamında yazar, hastalığı gerçek va- Geliştirdiği tedavi programı da bu etkenlerin kalar üzerinden anlatır. Alzheimer hastasının ortadan kaldırılması esasına dayanır. dünya algısı ne durumdadır? Çevreye ilgisi nasıl değişir? Ruhsal durumu nasıl etkilenir? Zihin- Kitap, “Alzheimer Hastalığının Çözümü”, sel yetilerin kaybı geride ne türden bir boşluk “Alzheimer Hastalığını Yapısöküme Uğratmak”, bırakır? Bredesen, ReCODE programı sayesin- “Değerlendirme ve Kişiselleştirilmiş Tedavi” ile de bilişsel yetilerinde anlamlı gelişim kaydeden “Başarıyı Azamileştirmek” şeklinde 4 ana kı- Alzheimer hastalarına bu soruları yöneltir ve sımdan oluşur. Ana kısımlara ait altbaşlıklar da hastalığın fenomenolojisine dair önemli ipuç- hesaba katıldığında yazar toplam 12 bölümde ları toplar. anlatacaklarını tasarlamıştır. İlk kısımda, Al- zheimer hastalığının keşfinden bugüne kadar Yazar, kişinin kendisini nasıl Alzheimer has- hastalığın kaynakları ve oluşum mekanizmala- tası yapabileceğiyle ilgili pek çok unsuru derle- rıyla ilgili ortaya atılan iddialar ve yapılan araş- yerek kitabın bu ilk kısmını sonlandırır: Tüketi- tırmalar derlenmiş. Her biri birbirinden umut len besinler, özellikle insülin düzeyini etkileyen vadedici görünen teorik çalışmaların pratikte gıdalar, uyku düzeni, bağımlılık yapıcı madde ilaç formuna dönüştürülmek istendiğinde nasıl kullanımı, ağız hijyeni, beden-kitle indeksi, hayat başarısız oldukları, laboratuvar araştırmaları- kalitesi, güneş ışınlarından yararlanma, ilaç kul- nın tedavi ayağında yaşanan hüsranların nere- lanımı vs. üzerinden yaşam biçiminin Alzheimer lerden kaynaklandıkları tartışılmış. Bredesen’e hastalığına gidişi nasıl tetiklediği ve hızlandırdı- göre, bu hüsranların nedeni, Alzheimerli bir ğı, bunların arkasında bulunan olası mekaniz- hastanın beynine otopsi yapıldığında görülen malar ile birlikte bu kısımda açıklanmıştır. hasarların, yani aşırı miktarda biriken amiloid protein artıklarının hastalığa yol açtığı yönün- İkinci kısımda, işin mutfağı olan araştırma deki yanlış inanıştır. laboratuvarına inilmiş. Reseptör düzeyindeki işleyiş araştırılarak, hastalığın oluşumundan Yazar, sinaptik aralıkta biriken yapışkan sorumlu tutulan amiloid proteininin aslında amiloid plaklar neticesinde sinaptik iletinin köken itibariyle hem hastalığa yatkınlık yarata- bloklanmasıyla bu hastalığın oluştuğunu sa- bilen hem de ondan koruyabilen bir öncü pro- vunan “amiloid kaskat hipotezi”ni, Alzheimer teinin yıkımıyla oluştuğu görülmüş. Bredesen, hastalığına dair dogmatik görüş diye nitelen- söz konusu öncü proteininin iyi yola mı yoksa dirir. Hastalığın nöropatolojik profilini ilk defa kötü yola mı gireceğini belirleyen 36 faktörü sı- ortaya çıkaran Dr. Alois Alzheimer’e dayanan ralar ve Alzheimer hastalığını tedavi edecek bir bu bakış açısı amiloidin neden orada bulundu- ilacın tüm bu faktörler üzerine etki edebilme- ğunu, normal işlevinin ne olduğunu, hastalığın si gerektiğini anlatır. Tek bir hedefe odaklanan nasıl önlenebileceğini ve daha da önemlisi, bu ilaç çalışmalarını, üzerinde 36 tane delik olan hastalığın gerçekte ne olduğunu açıklamaz. Ya- bir çatıdaki deliklerden birini kapatma çabası zarın iddası şu: Alzheimer hastalığı, beyindeki olarak tanımlar ve deneysel Alzheimer ilaçları- “koruyucu yanıtın” bir sonucudur. Beyin, infla- nın %99’unun hüsranla sonuçlanmasının nede- masyona, besleyici faktör eksikliğine ve toksik ninin, bu 36 tetikleyici faktörden sadece birine madde maruziyetine karşı kendini savunmak odaklanmaları olduğunu savunur. için koruyucu amiloid yanıtı verir. Tedavi süre- cinde, bu üç faktörü ortadan kaldırdıktan sonra Bredesen, literatürde daha önce örneği ol- atılacak adım amiloidin kendisini ortadan kal- mayan bir şekilde, Alzheimer hastalığını fark- dırmaktır. Bunları ortadan kaldırdıktan sonraki lı alt tiplere ayırır. Her alt tipin tanı ve tedavi adım ise, hastalık nedeniyle zarar gören sinaps- açısından farklı yaklaşımları gerektirdiğini ileri ların yeniden inşasıdır. sürer: 1. Sıcak-inflamatuar Alzheimer Hastalığı: İnf- Alzheimer hastalığının tanıtıldığı ve hastalık patofizyolojisine dair bilinenler ile bilinmeyen- lamasyonla ilişkili, genetik taşıyıcılığın en lerin ve doğru bilinen yanlışların tartışıldığı bu fazla görüldüğü ve ReCODE programına en hızlı yanıt veren alt tip. hayatsağlık 53

2. Soğuk-atrofik Alzheimer Hastalığı: Çeşitli • Tek bir anormalliğe odaklanmak yerine, hormonların düşüklüğü ve besleyici farktör- saptanabilen en fazla sayıda anormallikle lerin azlığıyla seyreden, daha geç başlangıçlı, mücadele edilmelidir. ReCODE programına daha yavaş yanıt ve- ren alt tip. • Diğer kronik hastalıklarda olduğu gibi, Alz- heimer’da da bir eşikdeğer etkisi vardır. Has- 3. Habis-toksik Alzheimer Hastalığı: Beyinde talık örüntüsünü oluşturan bileşenler yete- farklı toksik minerallerin birikiminin izlen- rince optimize edildiğinde, patojenik süreç diği, özelleşmiş bir ReCODE programının tersine döndürülebilir. uygulanmasını gerektiren alt tip. Bredesen, üçüncü kısımda, Alzheimer has- • ReCODE, anormal bulunan laboratuar de- ğerlerini temel alan kişileştirilmiş bir prog- tasının bireysel değerlendirmesinde kullanılan ramdır. “kognoskopi” yöntemini tanıtır: Bağırsakların görüntülenmesi için kullanılan “endoskopi”ye • Tedaviye ne kadar erken başlanırsa, tam geri atıfla, kognitif işlevleri etkileyebilecek her tür- dönüş sağlanması o kadar olasıdır. lü parametrenin değerlendirilmesi için yapılan Kitabın son kısmında ise, yazar, önceki bö- işleme “kognoskopi” adını verir. Bu amaçla ya- pılan değerlendirmeye pek çok vitamin, mine- lümlerde sunduğu tüm bilimsel detayların ve ral, hormon ve ağır metalin kan düzeyi, beyin ayrıntılı tedavi şemalarının özetini çıkararak görüntüleme yöntemleri, bilişsel değerlendirme okuyucuya pratik ilkeler ve kısa notlar sunar. ölçekleri ve genetik testler dahil edilir. Bu yolla Alzheimer hastalığının tedavisinde uygulanma- kişinin kognitif yıkım düzeyi ve bu yıkıma ze- sı gereken 5 ana ilkeyi şu şekilde sıralar: min hazırlayan bedensel durumu açığa çıkarılır. 1. İnsülin direnciyle mücadele. Böylece, hastanın, yukarıda sayılan 3 alt tipten 2. İnflamasyon ve enfeksiyonla mücadele. hangisine dahil olduğu tespit edildikten sonra 3. Hormon ve besleyici faktörlerin optimal dü- ReCODE programı o kişiye özel olarak hazırla- nır. Yazara göre, ReCODE programının amacını zeye getirilmesi. şöyle özetlemek mümkündür: 4. Toksin maruziyetinin sonlandırılması. • Tespit edilen her anormallik yalnızca nor- 5. Kaybedilen ya da işlevini yitiren sinapsların mal seviyeye çekilmemeli, aynı zamanda op- yenilenmesi ve korunması. timal hale getirilmelidir. Her ne kadar kitap boyunca ReCODE prog- ramınına dahil olan hastaların bilişsel iyilik hali açısından katettikleri mesafe, gerçek vaka ör- nekleriyle ve hastaların kendi beyanlarıyla or- taya konmuşsa da, son kısımda bunlara yeniden dikkat çekilmiş ve programa uyum konusunda yaşanan sıkıntılar ayrıntılı bir şekilde anlatıl- mıştır. Beslenme şemasına uyumsuzluk, sigara ve alkolün bırakılamayışı, stresle baş etmede güçlük, programı karmaşık bulma, tek bir hap ile tedavinin sağlanabileceği beklentisi, progra- mın şifa sağlayabileceğine duyulan güvensizlik, başvurulan diğer uzman doktorların bu progra- mı bilmeyişi, sigorta şirketlerinin bazı testleri karşılamamasından kaynaklanan maddi yükler en sık karşılaşılan sıkıntılar arasında tespit edil- miştir. Son kısım, bu sıkıntıların aşılması için neler yapılması gerektiğine dair sunulan öneri- lerle nihayete erdirilmiştir. Kabaca yazım planını ve içeriğini sunduğu- muz bu eser, Alzheimer hastalığı hakkındaki konvansiyonel tıp görüşünü kırma ve bu has- 54 hayatsağlık

talıklar için işlevsel tıbbın felsefesine uygun bir Sonuç olarak, The End of Alzheimer’s, Alzhe- anlayış geliştirme adına atılmış ilk ve en önemli imer hastalığının sonunu getirme iddiasının öz- adımlardan biridir. İşlevsel tıp anlayışında, has- günlüğü ve tutarlılığı, içerdiği bilgilerin güncelli- talık değil tek bir hasta esas alınır; normal la- ği ve geniş kapsamı düşünüldüğünde nörodeje- boratuar verileri değil optimal değer aralıkları neratif hastalık literatürüne yapılmış önemli bir hedeflenir; bir patolojiyi doğuran tek bir neden katkı olarak değerlendirilebilir. Hem öznel de- değil olası tüm hazırlayıcı etmenlerin birleşimi neyime dayalı hasta raporlarıyla hem de deney- göz önünde bulundurulur. Bu yaklaşım kitapta sel verilerin sonuçlarıyla desteklenmesinin yanı tümüyle Alzheimer hastalığına uygulanmış ve sıra, güçlü bir teorik ve pratik zemine de oturan geliştirilen tedavi programından elde edilen ve- ReCODE programı bu kitapla tanıtılmış ve daha riler okuyucuyla paylaşılmış. geniş kitlelerin erişimine sunulmuştur. Elbette, kitabın yazıldığı aşamada bu programdan yarar- Metnin tamamında açık ve anlaşılır bir us- lanan hasta sayısının nispeten az ve hastaların lup benimsenmiş, abartılı ifadelerden ve yüklü programda kalma sürelerinin de kısa olmasın- tıbbi terimlerden nispeten arındırılmış bir me- dan dolayı, bu tedavi yöntemiyle ilgili uzun-va- tin oluşturulmuş. Eser bu şekilde hem alanın deli prospektif randomize kontrollü kohort ça- uzmanlarına hem de genel okuyucu kitlesine lışma sonuçları henüz mevcut değildir. Bu denli hitap eder hale getirilmiş. Ana metnin dışında- kişiselleştirilmiş bir tedavi programı söz konusu ki kısımlara göz atıldığında ise, özet tablolardan olduğunda verilerin nesnelleştirilmesi ve klasik ve faydalı linklerden oluşan ekler bölümünün klinik araştırma tasarımlarına adapte edilmesi eseri zenginleştirdiği ve okuyucunun işini ko- bir sorun olarak karşımıza çıkabilir. “Tek tek bi- laylaştırdığı söylenebilir. Notlar başlığı altında reylerden elde edilen verilerdeki umut vadeden sunulan kaynaklar da güncel ve kapsamlı ça- tablo, program geniş kitlelere uygulandığında lışmalardan seçilmiş olup hem nitelik hem de devamlılık gösterebilir mi?” sorusuna Bredesen nicelik itibariyle yeterli görünmektedir. Ancak, olumlu yanıt verse de, Alzheimer hastalığının gi- ilk bölümlerde yararlanılan kaynakların notlar dişatını, ilerleyen dönemlerde geniş populasyon- kısmına eklenmemiş olması bir eksiklik olarak larla yapılan kohort çalışmaları gösterecek. göze çarpmaktadır. hayatsağlık 55

söyleşi İbrahim Kamil Berkman ile “Beslenme ve Mikrobiyota” Üzerine... Söyleşi: Halil Aziz Velioğlu İbrahim Kamil Berkman 1987 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nden me- zun oldu. Uzun yıllar finans sektöründe çalıştı. 2013 yılında İstanbul Bilim Üniversitesi Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölümü’nden mezun oldu. İstanbul Medipol Üniversitesi’n- de Nöroloji Anabilimdalı ile ortak olarak Sinirbilim Bölü- mü’nde nörodejeneratif hastalıklar, bilişsel rehabilitasyon, klinik psikonöroimmünoloji alanlarında çalışmalarına de- vam etmektedir. 56 hayatsağlık

söyleşi Söyleşiye mikrobiyom konusu ile başlayalım istiyo- mikroorganizma bulunduğu, hatta bazı yeni çalışmalarda rum. ABD Ulusal Sağlık Enstitü (NIH) tarafından bu sayının 400 trilyon civarında olduğu öne sürülmekte- 2007 yılında başlatılan \"İnsan Mikrobiyom Projesi\" dir. İnsanın yaklaşık 20.000 geni varken, mikroorganizma modern-geleneksel tıp anlayışımızda ne gibi değişiklik- kolonisine ait genetik materyal ise üç ile sekiz milyon ara- lere yol açmıştır? sındadır. Mikrobiyota, insan hücre sayısının yaklaşık on katıdır ve insan hücrelerinin en az 150 katı kadar da ge- İnsan mikrobiyomu, sağlığımızla ilişkili olan son dere- netik materyal içermektedir. İşlevi hakkında araştırmalar ce karmaşık bir ekosistemi temsil etmektedir. Mikrobiyom yeni yeni yapılmaya başlandı. Bu mikroorganizma kolo- doğum esnasında oluşmaya başlar. Daha sonra konakçısı nisinin içinde bazı türler diğerlerine göre daha baskındır ile birlikte gelişirken, diyet ve diğer çevresel koşullardan ve oldukça organize bir mikro dünya oluşturur. Bu mikro etkilenir. İnsan, kendi hücrelerinin sayısından en az on dünya içinde faydalı ve zararlı bakteriler bulunmaktadır. kat daha fazla bakteri, virüs ve mantarla yaşamaktadır. Bu Faydalı bakteriler zarar görmüşse şehrin duvarları iyi ko- mikroorganizmaların büyük bir çoğunluğu insanın gast- runmuyor demektir. Korumasız kalan bağırsak da her rointestinal sisteminde bulunmaktadır. Mikrobiyom Pro- türlü saldırıya açıktır. İşlevi derken buradaki esas mesele jesi, insan mikrobiyomunun izlenmesi ve manipülasyonu mikrobiyota-bağırsaklar ve diğer organlarla kurulan iliş- yoluyla insan sağlığını iyileştirme olanaklarının olduğunu kidir. Bağırsak-beyin aksını yani bağırsak ve beyin ara- göstermeyi amaçlamıştır. Yapılan çalışmalar mikroorga- sındaki bağlantıyı herkes biliyor ama artık nervus vagus nizma topluluklarının insan sağlığı üzerinde beklenenden dediğimiz onuncu kranial sinir üzerinden yürüyen bir sis- çok daha etkili olduğunu kanıtlamıştır. temden; bağırsak-tiroid, bağırsak-böbrek, bağırsak-kalp gibi akslardan bahsediliyor. Bağırsak üzerinden, çeşitli Hipokrat’ın 2400 sene önce dediği gibi tüm hastalıklar sitokinler aracılığıyla mesajlaşarak yürüyen yeni yeni sis- bağırsaktan başlamaktadır. Hipokrat’a göre bağırsak hasta temler keşfediliyor. ise vücudun geri kalan kısmı da hastadır. Bu bağlamda bi- raz mikrobiyotadan konuşacak olursak; en büyük mikro- Bizler bu bakterilerin habitatlarıyız, konağız bir nevi. organizma kolonisi sindirim sisteminde bulunmaktadır. Vücudumuzun hemen her yerinde bu küçük canlılara Sağlıklı bir yetişkinin bağırsaklarında 2-2,5 kg ağırlığında rastlayabiliyoruz. Bağırsağın yanı sıra koltukaltında, kaş- bir mikroorganizma kolonisi yaşamaktadır. Bu kolonide larda, saçlarda, genital bölgede, ayak parmakları arasında, yaklaşık 500 ile 1000 arasında değiştiği iddia edilen bak- tırnaklarda, akciğerlerde mikroorganizmalar bulunmak- teri türleri mevcuttur. Sindirim sisteminde 100 trilyon hayatsağlık 57

söyleşi tadır. Kuşkusuz en yoğun mikroorganizma kolonisi ba- layan majör sinir olan nervus vagus üzerinden sağlanan ğırsaklardadır. Probiyotikler ve prebiyotiklerden oluşmuş iletişim, bağışıklık sistemi, hormonal değişiklikler ve ba- büyük bir çeşitlilik arz eden bir mikrobiyotaya sahibiz. ğırsak mikroorganizmaları tarafından nöroaktif kimya- Dolayısıyla bizim hücre sayımızın on katından daha fazla salların üretilmesi gibi sayısız olası mekanizma olduğunu sayıda olması aslında şaşırtıcı değil. biliyoruz. Ancak yapılan tüm araştırmalara rağmen, bilim adamları bağırsak mikrobiyomunun beyni nasıl etkiledi- Yaklaşık 1000 kadar -ki bazı kaynaklar 4000’e ya da ği hakkında hala tam olarak emin olamıyorlar. Hakikaten daha yukarıya çıkarıyor bu sayıyı- farklı bakteri türü var bazı bakteriler beyni vagus siniri üzerinden etkilerken, di- demiştik. Faydalı-zararlı bakteriler olduğunu söylemiş- ğer suşlar farklı yollar kullanıyor gibi görünüyor. tim. Faydalılık ve zararlılıkları değişebiliyor zaman za- man. Müttefik bakteri diyebileceğimiz fırsatçı bakteriler Mikrobiyomun davranışları yiyecek seçimi üzerinden vardır bir de. Örneğin, Escherichia coli. Bu bakterilerin nasıl etkilediğine şöyle bir örnek verebiliriz: Kemik suyu sayıca azlığı da çokluğu da zararlıdır. Escherichia coli ol- glutamin ve kolajen açısından son derce zengin bir besin- ması gerektiğinden az sayıda ise yararlı bakteri grubundan dir. Bazı insanlar kemik suyunu severek tüketirken, bazı- olan Lactobacillus’lar yaşayamaz. İnsan hayatı gibi düşü- ları bu besinin kokusuna dahi dayanamıyor. Kemik suyu, nebiliriz, nasıl ki yaşamda da iyiler-kötüler-fırsatçılar var mikrobiyotadaki bazı zararlı bakterilere zarar verecektir, bakteriler için de aynen öyle. Escherichia coli işimize de öldürecektir. Bundan dolayı kişide mide bulantısı gelişir. yarayabilir, zararlı da olabilir. Çünkü bu mikroorganizmalar varlığını korumak ister. Son tahlilde yenen besinlere bile aslında mikrobiyota ka- Mikrobiyota kişisel özelliklerde bir değişim oluştu- rar veriyor diyebiliriz. rabilir mi? Bağırsaktaki bir bakteri grubu insanın karar verme mekanizmalarında etkili olabiliyor mu? Eğer böy- İlaç kullanımı özelikle de antibiyotik kullanımı in- leyse, mikrobiyota beyinle nasıl bir bağlantı kuruyor? san vücudundaki faydalı mikroorganizmaları nasıl et- kiliyor? Yanılmıyorsam, ilk kez 2004 yılında, Japon araştırma- cılar, bağırsaktaki bakterilerin stres yanıtını etkileyebile- Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine bakacak olursak ceğini öne sürdüler. Bu gelişme, daha sonra birçok araş- Türkiye’de antibiyotiklerin gereksiz yere çok fazla reçete tırmanın yolunu açtı. Bağırsak mikrobiyom popülasyonu- edildiğini görüyoruz. Kontrolsüz kullanımda vücuttaki nun erken yaşamda başladığını biliyoruz. Son yıllardaki zararlı bakteriler çok fazla dirence sebep olabilir. Bu da araştırmalar normal gelişimdeki aksaklıkların gelecekteki hastalıkların daha zor atlatılması demektir. Antibiyotikler fiziksel ve zihinsel sağlığı etkileyebileceğinin kanıtlarını aynı zamanda bağırsaktaki mikrobiyolojik canlıların den- göz önüne seriyor. Mikrobiyotanın, sinir sisteminin geli- gesini de bozuyor. Günümüzde psikobiyotiklerin (beyni şimini, işlevini ve çeşitli karmaşık konak davranışlarını et- etkileyen probiyotikler) nörodejeneratif hastalıkların te- kileme kabiliyetinden giderek daha fazla bahsediliyor. Ba- davisinde kullanımı tartışılıyor. Şizofrenide mikrobiyo- ğırsak mikrobiyotasının bulunduğu konağın sosyal ve ile- tanın çok belirgin şekilde değiştiğini gösteren çalışmalar tişimsel davranışını, stres kaynaklı davranışını, öğrenme var. Parkinsonun neredeyse bağırsak hastalığı olduğunu ve hafıza görevlerindeki performansını değiştirmede rol söyleyeceğiz. Amiyotrofik lateral skleroz (ALS) hastalı- oynadığını biliyoruz. Öte yandan, mikrobiyota amigdala, ğında mikrobiyota düzenlenmesi yönünde bir paradigma hippokampus, frontal korteks ve hipotalamus bölgelerin- değişikliğiyle çok önemli kazanımlar elde edilmiş. Multipl de beynin mikroyapısı, gen ekspresyonu ve nörokimya- Sklerozda (MS) yine mikrobiyota çalışmalarıyla plakların sal metabolizma dahil olmak üzere konak nörofizyolojisi yok olduğunu iddia eden gruplar var. Her ne kadar bu üzerine de etki ediyor. Ayrıca, bağırsak mikrobiyotasının bağlantıları doğrulamak ve patofizyolojik mekanizmaları disbiyozunu otizm spektrum bozukluğu ve majör depres- belirlemek için daha fazla araştırmaya ihtiyaç olsa da. yon gibi nöro-davranışsal hastalıklara bağlayan, hayvan modelleri ve insan denemelerinden elde edilen ciddi bul- Sonuç olarak sadece antibiyotiklerin değil bütün ilaç- gular var. Araştırmalar bağırsak bakterilerinin -özellikle ların kontrollü alınması gerekiyor. Non-steroid antienf- Lactobacillus ve Bifidobacterium’a ait türler- sosyal dav- lamatuar ilaçların da mikrobiyota üzerindeki olumsuz ranışı, kaygıyı, stresi ve depresyon benzeri davranışları etkilerini araştıran çalışmalar mevcut. Eğer mikrobiyota etkileyebileceğini göstermektedir.Bağırsak ve beyni bağ- sağlık üzerinde bu kadar etkin rol üstleniyorsa onu koru- mak için çok dikkatli davranmalıyız. 58 hayatsağlık

söyleşi 2015 WHO ve Sağlık Bakanlığı verilerine göre Tür- ki stres hormonlarına maruziyet, ileride yaşanacak olan kiye’de her iki doğumdan biri sezaryen. Doğum şekli ve kronik hastalıkların habercisi olabilir. Bu yaklaşıma göre anne sütü ile beslenmenin bebeğin mikrobiyotası üze- sezaryen sonucu doğan bebeğin ilk yıllarında meydana rinde herhangi bir etkisi var mı? gelen enfeksiyonlar çok önemlidir. Örneğin, yetmişli yıl- ların sonlarından itibaren Türkiye’de sezaryen oranlarında Tıbbi endikasyon varsa tabii ki sezaryen olmalı. An- hızlı bir artış yaşandı. Sezaryen ile doğum, antibiyotik kul- cak bebeğin normal doğumla doğmasının, çocuğa veri- lanımı, yeterli anne sütü alamama gibi daha önce bahsetti- lebilecek en büyük hediye olduğunu düşünüyorum. Ev ğimiz etmenler bebeklerin bağırsak mikrobiyotasını ciddi araba bırakacağınıza, normal doğumu sağlamaya çalışın. şekilde bozar, yani disbiyozise neden olur. Bebeğin doğum sırasında vajenden gerekli mikrobiyotayı alarak doğması çok büyük bir kazançtır. Özellikle Avru- İlginç bir şekilde, ciddi bir önlem alınmazsa, bu bo- pa’da normal, hatta evde doğum çok yaygınlaşmaya başla- zukluk yetişkinlikte de devam ediyor. Dolayısıyla bu bi- dı. Normal doğum için ellerinden gelen her şeyi yapmaya reylerde, irritabl bağırsak sendromu (İBS), gastrit, kolit, çalışıyorlar. Birçok ülkede evde doğum destekleniyor. Be- çölyak gibi sindirim bozuklukları; MS, romatoid artrit, beğin hastanede doğmasındansa, yaşamını sürdüreceği, tip 1 diyabet, lupus, sedef hastalığı gibi otoimmün hasta- kendi doğal ortamında doğması çok daha sağlıklı bulunu- lıklar; artrit, fibromiyalji, kronik yorgunluk, alerji, astım, yor. Her şeyin normal olduğu durumlarda, normal doğu- saman nezlesi, hormonal problemler, migren, nöropati, mun bebeğin yaşayacağı evde geçekleşmesi, mikrobiyota depresyon, anksiyete bozuklukları ve hatta nörodejenera- açısından çok daha faydalıdır. tif hastalıklar gibi son derece ciddi tablolar gelişebilir. Tabi mikrobiyota ile ilişkili olarak nörodejeneratif hastalıkların Özellikle ilk bir yılda bebeğe antibiyotik verilmesinin ortaya çıkmasında genetik kodlar ve beslenme alışkanlık- çocukluk döneminde hatta yetişkinlikte mikrobiyomu çok ları da büyük önem arz etmektedir. etkilediği, değiştirdiği bilinmektedir. Sezaryenle doğan çocuklarda mikrobiyota gelişiminin farklı oluşu, immün Bebeklerde mikrobiyota sağlığında etkili olan faktör- sistemin yetersiz olmasına, özellikle ilk bir yıl bebeğin lerden biri de emzirmedir. Emzirme süresi için günü- kronik hastalıklara, astım ve benzeri alerjik reaksiyonlara müzde genel kabul en az altı ay olsa da bu sürenin iki yıla yakalanma riskini artırmaktadır. Yine sezaryenle doğan kadar uzatılması birçok araştırmacı tarafından öneriliyor. bebeklerde, doğal yoldan doğan bebeklere göre lactoba- Bebeklerin en az bir sene anne sütü ile beslenmesi, im- cillus rhamnosus miktarının çok az olduğu biliniyor. Bir munglobulinler, makrofaj, granülosit, T ve B lenfositleri de buna erken yaşta antibiyotik kullanımı, yeterince anne gibi antimikrobiyal etkinliğe sahip unsurlar açısından sütü almama, probiyotiklerden ve omega-3’ten fakir diyet, mühim olduğu gibi, aynı zamanda bebeğin mikrobiyotası vitamin ve mineral eksiklikleri eklenirse bağırsak florası- açısından da önemlidir. Anne sütü çeşitli bakteri ve virüs- nın bozulması kaçınılmaz oluyor. Flora bozukluğu da inf- lere karşı baskılayıcıdır. Dolayısıyla, yeterince anne sütü lamatuar cevabın artmasına yol açarak alerjik hastalıklara davetiye çıkarıyor. Bağırsak florasının bozulmasıyla pato- jen mikroorganizmalar hızla ürer. Bu patojen mikroorga- nizmalar veya onların toksinleri hastalık yapar. Buna dis- biyozis diyoruz. Disbiyoz, bağırsak duvarını tahrip eder ve bağırsağın geçirgenliğini arttırır. İşte son yılların popüler terimi geçirgen bağırsak sendromu böyle oluşur. Son yıllarda giderek tanınmaya başlanan klinik psi- konöroimmunoloji alanında çalışanlar, hastanın detaylı anamnezini alırlar. Mümkünse hastanın annesinin gebe- lik süresince beslenme alışkanlıklarından ve sosyoekono- mik, psikolojik durumundan başlanır. Ciddi fiziksel veya psikolojik travma yaşamış gebelerin çocuklarının yüksek kortizol seviyelerine maruz kalma olasılığı daha fazladır. Biraz abartarak söylemek gerekirse, intrauterin yaşamda- hayatsağlık 59

söyleşi alan bebekler, çeşitli enfeksiyon hastalıkları ve alerjik has- lezzetler denenmelidir. Böylelikle doğal yollardan sağlık- talıklara karşı daha iyi korunurlar. Günümüzde anneler lı bir mikrobiyota sağlanabilir. Mümkünse her gün farklı çalışma hayatından ve diğer bazı faktörlerden ötürü uzun besinler tüketilmelidir. Bu farklı besinlerin de bulunduğu- süre emziremiyorlar. Bu da bebeğin mikrobiyotasının ye- nuz coğrafyaya özgü yiyeceklerle sağlanmasının en doğru terince gelişememesi ile sonuçlanabiliyor. çözüm olduğunu söyleyebiliriz. Mikrobiyota topluma, ırka, cinsiyete bağlı bir değiş- Mikrobiyota çalışmalarının artmasıyla sağlığa ba- kenlik gösteriyor mu? Yoksa temelde ortak bir mikrobi- kışta bir dönüşüm olacağını öngörebilir miyiz? Mikro- yoma mı sahibiz? biyotanın korunması ya da bozulmuş bağırsak florası- nın yerine konması amacıyla gaita transferi yapılmasın- Mikrobiyota kişiden kişiye, ailede aileye, mahalleden dan sıklıkla söz edilir oldu. Bu işin başka yolu yok mu? mahalleye, şehirden şehre, ülkeden ülkeye bile değişiyor. Yani bu değişkenlik spektrumu çok geniş. Hatta çok ge- Gaita transferi, 1989 yılında kronik ishali olan bir has- zen, değişik coğrafyalara seyahat eden, farklı probiyo- tada kullanılmasıyla günümüz tıbbında yerini almış oldu. tik-prebiyotiklere daha fazla maruz kalan kişilerin daha Bu sürecin başarılı olması üzerine, dünya genelinde diğer sağlıklı oldukları, bazı hastalıklara yakalanma risklerinin tedavi yöntemleri ile sonuç alınamayan kronik ishal, ülse- daha az olduğu ileri sürülüyor. Bu insanların, mikrobi- ratif kolit, Crohn gibi inflamatuar bağırsak hastalıklarında yotaları sayesinde enfeksiyonları daha iyi tolere etmeleri yavaş yavaş kullanılmaya başlandı. Günümüzde pek çok sağlanıyor. Başka bir deyişle mikrobiyota, farklı şartlara metabolik immünolojik ve nörolojik hastalıkta uygulan- ayak uydurabiliyor böylece profilaktik bir etki sağlanıyor. makta ve başarılı sonuçlar alınmaktadır. Mikrobiyom yakın yaşayan insanlarda, birbirinden etkile- niyor. Örneğin Parkinson hastalarının %20’sinin eşlerinin Bağırsak mikrobiyotası, vücuttaki bariyer fonksiyon- de Parkinson hastası olduğu ve bu oranın da mikrobiyota larında ve homeostazın korunmasında rol oynar. Mikro- etkisinden kaynaklandığı belirtilmektedir. Bir bireyin en biyotanın homeostatik ve fizyolojik değişikliklere cevap yakın mikrobiyotası eşidir. Aynı evi kullananların mikro- verme yeteneği göz önüne alındığında bir endokrin organ biyotası birbirine benzer. Parkinson hastalarında mikro- olarak görülebileceğini bile ileri süren araştırmacılar var. biyota dengesinin bozuk olduğu bilgisi ile birleştirince bu Kanıta dayalı olarak, çok sayıdaki çalışma farklı faktörle- durum hiç de şaşırtıcı değildir. Başka bir örneği de obezi- rin bağırsak mikrobiyotasındaki değişiklikleri belirleye- te üzerinden verebiliriz; obizete nerdeyse ailevi hastalık, bileceğini göstermektedir. Söz konusu değişiklikler, ba- obezlerin mikrobiyomları sağlıklı insanlardan oldukça ğırsak mikrobiyotasının kompozisyonunda ve metabolik farklıdır. aktivitesinde hem niceliksel hem de niteliksel değişiklik- lere yol açar. Bu durum hem sağlığı hem de farklı hastalık Dolayısıyla mikrobiyoma çeşitlilik kazandırmak için süreçlerini etkileyebilir. mümkün olduğu kadar farklı yiyecekler yenmeli, değişik Sağlıkta bir dönüşüm var; yaşam tarzı tıbbı denilen, gittikçe yaygınlaşan, daha bütüncül bir tıp anlayışı ge- liştiriliyor. Kişi sağlıklı yaşamak ve yaş almak istiyorsa, yaşam tarzını ona göre organize etmeli. Beslenme kadar uyku, stres yönetimi, egzersiz yapmak gibi diğer faktörler de çok büyük önem arz ediyor. Tüm bu faktörlerin mik- robiyotanın korunmasında çok önemli rolleri var. Stres yönetimi ile hipotalamus-hipofiz-adrenal bez (HPA) ak- sının korunması lazım. Günümüzde sempatik aktivitemiz olması gerekenden çok daha aktif çalışıyor. Rahatlamayı, gevşemeyi öğrenmeliyiz. Düzenli ve yeterli uyumak opti- mal sağlık için elzem. Örneğin uykusuz kaldığımız geceyi takip eden gün, rafine karbonhidratlı ve şekerli besinleri tüketme eğilimimiz artıyor. Sadece bu bile bağırsaktaki mikrobiyal dengeyi bozmaya yetebilir. Beslenme ve mik- robiyota ilişkisi zaten herkesin malumu. İnsanlar arasın- 60 hayatsağlık

söyleşi daki bağırsak mikrobiyotasındaki farklılıklar göz önüne çok yavaş ve verimsiz yapmaktadır. Beyin %60 yağdan alındığında, her insana ait en uygun diyetin kendi bağır- oluşur ve bunun %8’i DHA’dır. DHA, hücrelerin işlevle- sak florasına göre ayarlanması gerekir. Gıda yoluyla sağlığı rini sürdürebilmeleri için gerekli maddeleri vererek, siste- giderek daha fazla değiştirebileceğimiz ve besinlerin mik- min dejenere olmasını önlemeye çalışır. Beslenmemizdeki roorganizmalar ya da metabolitlerimiz üzerindeki etkile- DHA kaynaklarını arttırmak önem arz etmektedir. rini ölçebileceğimiz, daha iyi anlayabileceğimiz bir döne- me giriyoruz. Liflerin sağlıklı bir mikrobiyom için anahtar Sağlıklı yağ kaynakları aynı zamanda beyin sağlığı besin maddesi olmasına karşın, şeker ve yağ konusundaki için kritik öneme sahiptir. Son yıllarda yapılan çok sayıda bitmek bilmeyen tartışmalar nedeniyle önemi adeta göz araştırma, sebzeler, balıklar, kabuklu yemişler, tohumlar ardı edilmektedir. İlaçların ve işlenmiş gıda bileşenlerinin ve zeytinyağı gibi besleyici yağlar bakımından zengin olan mikrobiyota üzerindeki olumsuz etkileri zaten aşikâr. Öte Akdeniz diyetinin Alzheimer ve kardiyovasküler hastalık yandan, son yıllarda yapılan çalışmalar, egzersizin fayda- riskini azalttığına işaret etmektedir. Nörodejeneratif has- lı mikrobiyal türlerin sayısını artırabildiğini, mikroflora talıkların önlenmesi hususunda umut vaat eden bir diğer çeşitliliğini zenginleştirebildiğini ve kommensal bakteri diyet tipi, karbonhidrat bakımından düşük, yağ ve protein gelişimini iyileştirebileceğini göstermektedir. Mikrobiyal bakımından zengin olan ketojenik diyettir. Birçok çalış- kompozisyondaki değişikliklerin belirlenmesinde çevre- mada, bu yeme biçiminin hem Alzheimer hem de Parkin- sel faktör olarak egzersizin oynadığı rol çok önemli. Sö- son hastalığında inflamasyonu azalttığı, oksidatif stresi zünü ettiğimiz bu bütüncül yaklaşım, kronik hastalıkların önlediği ve hücre ölümünü sınırlandırdığı gösterilmiştir. tedavileri için çok önemlidir. Hepsini düzenlemeden, ha- yat geçirmeden iyileşme pek mümkün olmuyor maalesef. Bir zamanlar beynin yaşam süresi boyunca fazla de- ğişmediği düşünülürdü. Son on yılda, beynin nöroplasti- Beslenmenin nörodejeneratif hastalıklarla ilişki- siteye yani büyümek, tamir etmek ve değişmek için mu- si nedir? Bu tip hastalıklara karşı koruyucu beslenme azzam bir yeteneğe sahip olduğu fark edildi. Beynin yeni- şekli için önerileriniz var mı? lenme yeteneğinin kilit faktörlerinden biri, beyin kökenli nörotrofik faktör (BDNF) olarak adlandırılan bir büyüme Çok yakın bir ilişki olduğu düşünülüyor ama tek fak- faktörüdür. BDNF’nin nörogenezi uyardığı ve kalori kı- tör de beslenme değil. Uyku, stres yönetimi ve fiziksel sıtlamasına gidildiğinde arttığı gösterilmiştir. Ketojenik egzersiz de oldukça önemli. Beslenme ve nörodejeneratif diyette olduğu gibi kalorik kısıtlama da oksidatif stresi ve hastalıklarla alakalı günümüzde pek çok çalışma yapılıyor. inflamasyonu azaltır, hücre ölümünü önler. En ses getirenlerinden biri ABD’de 200 Alzheimer hasta- sıyla yapılmış. İlk etapta bu hastaların hepsinden gluten Glutensiz ve ketojenik beslenme gibi güncel beslen- kesilmiş ve öğünler ikiye indirilerek özel bir beslenme me programları ile sporcuların aldığı protein takviyele- rejimi uygulanmış. Bunun yanında açlık süreleri genel- ri hakkındaki düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz? de gece olmak üzere 12-14 saate kadar uzatılmış. Hasta- lardan elde edilen sonuçlar muazzam olmuş. Hastaların Ketojenik diyet, çok düşük karbonhidrat içeren fakat neredeyse tamamında Alzheimer progresyonu durmakla yüksek yağ içeren bir diyet türüdür. Düşük karbonhidrat- kalmamış, aynı zamanda bu hastalardan normal kognitif lı diyetlerin birçok ortak noktası vardır. Ketojenik diyette ve fizyolojik faaliyetlere dönüşler yaşanmış. Sonuç olarak karbonhidrat alımını büyük ölçüde azaltılırken, yağ mik- bu ve benzer beslenme programlarının sağlıklı insan- tarı arttırılır. Karbonhidratın azaltılması sonucu, vücut larda da koruyucu etki göstermesi için kullanılabilece- ketoz adı verilen bir metabolik duruma gelir. Vücut enerji ğine dair çalışmalar yapıldı ve yapılmaya devam ediyor. için yağ yakmaya başlamış demektir. Yani yağ karaciğerde, Son araştırmalar doğrultusunda beyni ve tüm sinir siste- beyne enerji sağlayan ketonlar haline gelmeye başlamıştır. mini koruduğunu gösteren çeşitli müdahale araçları mev- Sürekli böyle beslenilmesi sürdürülebilir bir durum değil- cut olduğu ortaya konmuştur. Örneğin balık ve alglerde dir. Ketojenik diyetin uzun süre uygulanması sağlık için bulunan, uzun zincirli bir omega-3 yağ asidi olan dokoza- bazı riskler de içerebilir. Selenyum, magnezyum, fosfor, B hekzaenoik asit (DHA), beyin sağlığı için oldukça önem- ve C vitaminleri dahil olmak üzere mikro besinlerdeki ek- lidir. Vücudumuz DHA’yı keten tohumu gibi bitkilerde siklikler için risk oluşturabilir. Ayrıca, metabolize etmek bulunan alfa-linolenik asitten sentezleyebilir, ancak bunu için fazla yağ kullanımına bağlı olarak karaciğer sorunları ve protein metabolizmasına bağlı olarak böbrek sorunları gelişebilir. hayatsağlık 61

söyleşi Ketoflex diye adlandırılan yarı ketojenik diyet ile ilgi- Bu vücut için enerji kaybı demek. Sindirim enzimlerini li çalışmalar var. Bu diyette yağ oranı artırılıyor ve diyet üretmek ciddi bir ATP yüküne mal olur. Dolayısıyla sık ve programına meyve, karbonhidrat ekleniyor. Normal keto- az beslenilmesini gerektirecek bir durum yoksa, 4-5 saat- jenik diyette karbonhidrat yok denecek kadar az. Nörode- lik aralıklarla beslenilmeli. Kısa süreli aç kalmanın yarar- jeneratif hastalarda esnek ketojenik diyetleri uygulayanlar ları üzerine çok sayıda çalışma var. Özellikle ABD’de bir var. Doğrudan ketojenik yerine yarı-ketojenik diyetler araştırmacı grubu Alzheimer hastalarında yarı ketojenik uygulanarak bazı hastalıkların durdurulabildiği öne sürü- diyet ve günde minumum 12 saatlik açlık uyguluyor. Bu lüyor. Sağlıklı insanlarda da zaman zaman uygulanabilir. 12 saatlik aç kalma süresini aslında gece orucu olarak ad- landırabiliriz. Hastalar akşam yemeğiyle sonraki ilk öğün Tahıllarda bulunan gluten, glutenin ve gliadin protein- arasında aç kalırlar. Bayağı olumlu sonuçlar aldıklarını ya- lerinin kompleks olarak bir arada bulunduğu protein bir yınlarından takip ediyoruz. yapıdır. Glidain peptidinin, zonulin sinyal yolağını aktive ederek, bağırsakların geçirgenliğine neden olduğu göste- Alışıldık beslenme biçimimiz günde üç öğün yemek rilmiştir. Dolayısıyla, tahıllarda bulunan gliadin molekül- üzerine kuruludur. Klasik metinlerde iki öğün yemek leri bağırsak geçirgenliğine neden olur diyebiliriz. Geçir- önerilirken, günümüzde ise daha sık ve az beslenin deni- gen bağırsak sendromu olarak son dönemde popüler olan yor. Herkes için geçerli bir beslenme sıklığından söz ede- bu patolojide; tam olarak sindirilmemiş besin parçacıkla- bilir miyiz? Bu hususta yapılmış çalışmalar mevcut mu? rı, gliadin molekülleri, bağırsaktaki patojen bakteriler kan dolaşımına geçer. Bu durum kronikleşirse, sistemik inf- Üç öğünün kapitalist düzenin dayatması olduğunu dü- lamasyonlara, immün toleransın azalmasına, otoimmün şünüyorum. Sık sık beslenmeyi gerektirecek bir endikas- hastalıkların görülmesine yol açar. yon yoksa, üç öğünün vücuda çok büyük bir yük olduğu kanısındayım. Şeker hastalarında durum farklı olabilir. Ciddi spor yapan kişiler için çeşitli protein ve amino- Onların dışında, normal sağlıklı ya da herhangi bir endi- asitleri takviyeleri kullanılabilir. Ancak bunların takviye kasyonu olmayanların sık beslenmelerinin gereksiz yoru- şeklinde dışardan alınması kesinlikle bir hekim kontro- cu olduğunu düşünüyorum. Çünkü vücuda ciddi bir ATP lünde olmalıdır. Bu konuya hâkim, iyi bilgisi olan kişiler- yükü oluyor, açıkça bir enerji israfı. Az ve dengeli beslen- den öneri almaksızın kullanılmamalıdır. meliyiz. Vücut kitle indeksi 17-18’e düşsün de demiyorum, kararında olmalı. Sık aralıklarla yemek yemenin ülkemiz 2016 Nobel Fizyoloji veya Tıp ödülünü otofaji üze- için de çok ciddi problemler teşkil ettiğini düşünüyorum. rine yaptığı çalışmalar ile Yoshinori Ohsumi almıştı. Bilimsel çerçeve ışığında önlemler alınmalı. Bu bağlamda 2-4 gün arası sadece su içilerek yapılan ve adına “otofaji diyeti” denilen yaklaşımın bazı kök hüc- Bu bağlamda aralıklı açlıktan [intermittent fasting] relerinin immün hücrelere dönüşümü hızlandırdığı ve bahsetmek istiyorum. Aralıklı açlık, genel sağlığı iyileştir- eski-hasarlı hücrelerin yıkımını dolayısıyla da otofajiyi mek için kısa süreli açlıklarla birlikte kullanılan, bir gün kolaylaştırdığı düşünülüyor. Böylesi bir diyetle; kanser, boyunca normal yemek yeme zamanını değiştiren çeşitli diyabet ve kardiyovasküler hastalıklardaki zararlı hüc- yaklaşımları tanımlamak için kullanılan genel bir terim- relerin öldürülmesi ve yerine yenisinin gelmesinin ko- dir. Başka bir deyişle, aralıklı aç durma, bireylerin normal laylaştırılması düşünülebilir mi? Açlık bir tedavi şekli gece açlıklarından daha uzun süre periyodik olarak aç kal- midir? malarıdır. Aralıklı açlık günün bir öğününü atlamak, gece açlık süresini 12 ila 20 saat arasında herhangi bir süreye Açlık kesinlikle bir tedavi şeklidir. Vücudun öncelikle- uzatmayı ifade edebilir. ri var, vücut hipoksi, kaza gibi tehlikeli durumlarda önce- likle beyni korumaya çalışır. Bağışıklık sistemi ve beslen- Aralıklı açlık, vücut ağırlığındaki ve vücut yağ yüzde- menin yakın ilişkide olduğunu biliyoruz. Çünkü bağışık- sindeki azalma ile ilişkilidir. Yaklaşık 18 ile 24 saatlik açlık lık sisteminin önemli unsurlarından biri bağırsaklardadır. süresince hücrelerimiz, birincil yakıt kaynağı olan glikoz Dolayısıyla sindirim sistemini çok fazla yormamamız ge- kullanımından yağ kullanımına geçmektedir. Bu, yağ de- rekir. Sindirim enzimleri yaklaşık 4-5 saatte bir üretiliyor. polarımızın, yani trigliseritlerin, parçalara ayrıldığı ve Her yarım saatte ağzınıza yemek için bir şeyler atarsanız enerji için kullanıldığı anlamına gelir. Yakıt için proteinle- ya da sakız çiğnerseniz, her seferinde midede, pankreas- rin parçalanması, açlığın üçüncü gününe kadar başlamaz. tan, safra kesesinde üretilen sindirim enzimleri salgılanır. Bu nedenle, aralıklı açlık kas kütlesini korumak veya hatta 62 hayatsağlık

söyleşi kas kütlesi kazanmak isteyenlerde bile sağlığı optimize et- fazla değişmiş durumda. Gelecekte bu beslenme alış- mek için bir seçenek olarak uygulanabilmektedir. kanlıklarının değişmesi ile insan morfolojisinde ne gibi değişiklikler gözlenebilir? Birçok çalışma aralıklı açlığın toplam kolesterolün yaklaşık %20 oranında azalmasına yol açabileceğini gös- Vücut kitle indeksi düşer ve daha sağlıklı bir yere gide- termektedir. Ayrıca, trigliseritlerde aralıklı açlık uygu- bilir diye düşünülebilir. Ama gidişat öyle değil, bu kadar lanmadan önce ölçülen seviyelerin yaklaşık %30 altına paketli gıda ile devam edersek, katkı maddeleriyle, insan düştüğünü gösteren çalışmalar da mevcuttur. Aralıklı aç- fizyolojisine uymayan, endüstriyel gıdaları bırakmazsak lık bunun yanında vücuttaki inflamasyonu da azaltabilir. başımızın çok derde gireceğini düşünüyorum. Sağlık Ba- Astımlı erişkinlerde günaşırı aç durmanın etkisi değerlen- kanlığının araştırmasına göre, Türkiye’deki erkeklerin dirilmiş ve oksidatif stres ve inflamasyon belirteçlerinde %20,5’i ve kadınların %41’i obez. Yerel halkın %33,1’inin çarpıcı düşüşler ile birlikte semptomlarda bir azalma tes- klinik olarak obez olduğu Doğu Karadeniz Bölgesi'nde pit edilmiştir. şişmanlık daha yaygın. Özellikle kadınlarda obezite ve şişmanlık oranı %56,7 ile hem Avrupa Birliği ortalaması- Aralıklı açlık süreci beyin sağlığını geliştirebilir. Birçok nın üzerinde hem de Avrupa ülkeleri arasında en kötüsü. çalışmada, böylesi bir beslenme düzeninin motor koordi- Türkiye en kilolu ülkeler sıralamasında erkeklerde 15'inci, nasyon ve öğrenme yanıtında iyileşmeye, oksidatif stresin kadınlarda ise ilk sırada yer alıyor. de azaltılmasına yardımcı olduğu gösterilmiştir. Bu ne- denle, aralıklı açlık, beynin sağlıklı yaşlanmasını düzen- Türkiye’de 20-30 sene önce bu kadar obez ya da kilolu leyebilir ve genellikle yaşlanmanın normal bir parçası ola- insan yoktu. Şimdiki çocuklar yiyeceklerden edindikle- rak kabul edilen bilişsel düşüşü azaltabilir. ri enerjiyi zaten harcayamıyorlar, bir de devamlı yüksek kalorili paketli gıdalar tüketiyorlar. Çocukluğumuzu ha- Kronik nöroinflamasyon, Alzheimer gibi nörodejene- tırlıyorum; hepimiz zayıf ya da normal kiloda çocuklar- ratif hastalıklar ve depresyon gibi duygu durum bozuk- dık. Şimdi sınıfların yarıya yakını fazla kilolu çocuklarla lukları ile giderek artan oranda ilişkilendiriliyor. Bir çalış- dolu. Besin kalitesi de çok önemli, bu şekilde kalitesiz mada, sıçanlarda nöroinflamasyon belirteçlerinde aralıklı beslenmeye devam edilirse kronik hastalıklar ve obezite açlığın rolü incelenmiş ve bu diyet yaklaşımının gen eks- kaçınılmaz bir şekilde artacak. Ciddi bir endokrin bozuk- presyonunu değiştirdiği bulunmuştur. Bu da aralıklı açlı- luğunun başladığını söyleyebiliriz. Yediklerimizin kalitesi ğın, nöroinflamasyonla ilişkili koşullarda yararlı bir rolü ve miktarı değişmeli. olabileceğini düşündürmektedir. Bize vakit ayırarak düşüncelerinizi paylaştığınız Şunu da belirtmek gerekir ki; aralıklı açlık herkes için için teşekkür ederiz. uygun olmayabilir. Hamilelik ve emzirme sırasında ara- lıklı açlıktan kesinlikle kaçınılmalıdır. Bunun yanında ad- Ben de teşekkür ederim. renal yorgunluk sendromuna ya da daha spesifik olarak ifade edecek olursak HPA aksı fonksiyon bozukluğuna neden olan stresin arttığı zamanlarda aralıklı açlık uygu- laması tercih edilmemelidir. Ek olarak, beslenme yeter- sizlikleri, elektrolit anormallikleri ve aşırı diyetler uygun bir denetim yapılmadan yapılırsa, potansiyel olarak daha ciddi riskler dahil, çok düşük kalorili diyetlerle ilişkili sağ- lık risklerini ortaya çıkarır. Aralıklı açlık, sizin için doğru zamanda ve dikkatli bir şekilde yaklaştığında kilo kaybı ve genel sağlık için büyük bir strateji olabilir. Aralıklı aç- lıkla ilgili riskler olabilir dolayısıyla bu riskleri iyi değer- lendirecek, deneyimli bir hekim rehberliğinde uygulamak gerekir. Gıda sektörü dünyada şu anda en fazla harcamanın yapıldığı sektörlerden biri. Ve anlaşılan o ki geçtiğimiz bin yıla bakıldığında beslenme alışkanlıklarımız çok hayatsağlık 63









Sağlığa açılan kapı.. 0216 341 7090


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook