Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore hayatsağlık dergisi Sayı 13

hayatsağlık dergisi Sayı 13

Published by Hayat Sağlık ve Sosyal Hizmetler Vakfı, 2019-09-25 06:37:21

Description: hayatsağlık dergisi Sayı 13 Ağustos 2015

Search

Read the Text Version

ISSN 1309-6001 Sağlık ve Sosyal Bilimler Dergisi ağustos 2015 sayı 13 Târîhu’l-Etıbbâ ve’l-Felâsife Bakteriyolojihane-yi Şahane Kolera İstanbul’a Yaklaşırken Bursa Hamidiye Gurebâ Hastanesi Osmanlı Bursa’sında Eczaneler ve Eczacılar Kaplıcaların Tedavi Amaçlı Kullanımı Tıp Tarihinde İlk Maddi Patogenez: Diş Kurtları Nuran Yıldırım ile ‘Türkiye’de Tıp Tarihi’ Üzerine



Sağlık ve Sosyal Bilimler Dergisi ağustos 2015 sayı 13 .Dört aylık dergi Tarih geçmişin bilimi olarak bilinse de aslında bugüne yöneliktir. Bugünün yönlendirmeleriy- Ağustos 2015 Sayı 13 le, hâlihazırda yaşanılan zamanın sorunları çer- çevesinde ve bugünkü zihinsel kodlarla geçmi- Sahibi şe bakılır. Sağlık ve sosyal bilimlerin en önemli Hayat Sağlık ve Sosyal Hizmetler Vakfı ve en eski kesişme alanlarından biri olan tıp ta- rihi, son zamanlarda ülkemizde farklı disiplin- adına lerde yapılan akademik çalışmalarda önemli bir Ahmet Özdemir uğrak yeri olarak karşımıza çıkıyor. Siyaset Bi- liminden sosyolojiye, antropolojiden kültürel Sorumlu Yazı İşleri Müdürü çalışmalara kadar pek çok sosyal bilimci tıbbın Ahmet Özdinç toplumsal-siyasal hayattaki farklı konumlanı- şını ve etkisini ön plana çıkarıyor. Ancak tüm Editör bu popüler akademik ilgi alanlarını önceleyen M. İnanç Özekmekçi ve hak ettiği önemi ülkemizde maalesef bula- mayan başlı başına bir ‘tıp tarihi’ alanımız var. Yayın Kurulu HayatSağlık Dergisi olarak 13. sayımızı tıp tari- Ali İhsan Taşçı hine ayırdık. Altay Ünaltay Enes Karabulut Bu vesileyle bu sayımızı, geçtiğimiz aylarda Eyüp Süzgün emekliliğe -elbette sadece memuriyetten- ayrı- Hakan Ertin lan, Türkiye’de tıp tarihi alanının klasik tarihçi- M. Alpertunga Kara likten sosyal tarihçiliğe geçişindeki ‘kapıyı açan’ Murat D. Çekin hoca olan Nuran Yıldırım’a armağan ediyoruz. Tasarım Uygulama İyi okumalar dileğiyle.. Ahmet Yumbul Baskı - Cilt Pınarbaş matbaacılık ltd. şti. 0212 544 5877 İletişim Hasekisultan mahallesi Küçükmühendis sokağı 7 Fatih İstanbul 0212 588 2545 . 0533 668 0911 Faks. 0212 632 8579 [email protected] ISSN 1309-6001 Dergide yeralan yazılardan yazarları mesuldür. © Yayın hakları yayıncıya aittir. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir.

içindekiler 04 İshâk b. Huvne’el-yFn’eilAnâsb“idfTeuâl”rlîaAhhdul’ılK-öEEşsteıerbibâ 18 Haberler Tıp Tarihinde İlk Maddi Patogenez: Diş Çürüğü Etkeni Olarak Diş Kurtları 32 İlter Uzel İshâk b. Huneyn’in “Târîhu’l-Etıbbâ 38 ve’l-Felâsife” Adlı Eseri Abdullah Köşe Osmanlı Bursa’sında Eczaneler ve Eczacılar 44 İsmail Yaşayanlar Görev Suçlusu ve Meslek Şehidi 52 Dr. Hrant Çalyan ve Bakterilere Yakından Bakmak: Dr. Taniyel Hanımyan Bilim ve Siyaset Arasında Arsen Yarman Bakteriyolojihane-yi Şahane Seçil Yılmaz

içindekiler Tablo 1: Balkan Savaşları öncesinde İstanbul’da ölüm rakamları Tarih Kızıl Kızamık Difteri Çiçek Tifo Tüberküloz Menenjit Toplam 1-17 Mart 585 8 1 19 6 27 305 18-24 Mart 63 328 14 6 45 25-3K1oMlaerrta İstanbul’a Yaklaşırke2n: 10 1 12 5 40 310 10 Ba1l-k7aNnisaSnavaşları’nın Başlangıcın1da 8 2 13 6 21 305 2152C--22e1M8rNNeieinsscaanlnGisü-ilsSe(ıErhkİhliiimykea-KnTaaRsraıtmısşimm19aol1ğ1a2lru)ı 13 12 2 21 6 41 275 3 16 3 25 271 29 Nisan- 5 Mayıs 3 3 8 6 32 263 1 9 4 28 1 256Bin iki yüz elli bir senesi mâh-ı saferü'l-hayrından i'tibâren Maltepe Hastahânesinde kâin Asâkir-i Mansûre-i Şâhâne hastagânı tîmârı ve Asâkir-i Mansûre alayları içün iktizâ iden edviyenin 6 – 12 Mayıs 3 11 2 10 5 26 70masârıfatı beyân 13-19 Mayıs 36 1 240Mâh-ı muharremde bâkî kalan Osmanlı Devleti Dönemi’nde15 2 5 5 5 2 Anbardan ahz olunan Hastahânede sarf olunan Alaylara verilen Bâkî kalan Aded Dirhem Kıyye Aded Dirhem Kıyye Aded Dirhem Kıyye Aded Dirhem Kıyye Aded Dirhem Kıyye 20 – 26 Mayıs 3 Zaç yağı 8 8 5 5 60 345 7 Sarı sabır 16 1 25 2243 100 Şap Bursa Hamidiye Gurebâ Hastanesi100 100 240 60 2 Sirke ruhu acudur az kaldı Taflan suyu 100 2 200 1 300 27 Mayıs – 2 Haziran Yusuf Ziya Karaaslan2 14 4 243 1 2 200 228 2 5Gül suyu 42 2 Ağaç kavunu suyu Çiçek suyu 8 4 200 1 200 3 Ruh 40 2 250 1 150 36 2 – 9 Haziran Pelesenk yağı 6 1200 12 2 3150 25150 300 1 197 10 – 16 Haziran Tenkâr 7 4 1 200 300 1 1 Kilermeni 110 11 1 1100 2760 250 209 Mürver tohumu 1 50 20 330 Defne tohumu 200 Darçın 50 2200 4 50 5 3 Kunduz böceği 1 5 78Kâfur 225 3 12 Hıyarşenbe 3 2150 2 4 Kırım tartar Kına kına 120 22 Beyaz balmumu 190 Maltepe Asker Hastanesi ve17 – 23 Haziran 8 8 15 260 2615 2 185 1 6 8 7 3 1835 Yılına Ait Bir İlaç Listesi24- 30 Haziran 200 5 Sarı balmumu 10 1 1 İsfidâç 3 3 15 150 31 2 1 213 Kırmızı kantaron 30 2 30 4 Şevket otu 3 25 1 Sinem Ars3lan 3Kalandon çiçeği (nergis çiçeğidir) 10 2 1 7 Selleme 1 1 – 7 Temmuz Sürur 93 23220 82150 218 Sülügen 1 27 200 205 310 Yüzük otu 1 100 200 8 – 14 Temmuz 2 Şâhtere hülasası 3 20 9100 100 Kardeş kanı Ratanya hülâsâsı 200 Kırık yakısı 100 20 15 – 21 Temmuz Gül yaprağı 5 7200 2 200 1Kaplıc50 ala1 rın Tedav21i4Amaçlı Hatmî çiçeği 2 Arnika çiçeği 31 10 Mürver çiçeği 33 8KBuurllsaanOımteılnledrainOinsmY23ae5nrilı Dönemi 22 – 28 Temmuz 22 7 29 Temmuz – 4 Ağustos 14 21 32 İsmail Yaşayanlar210 5 – 11 Ağustos 901 2 2 5 7 32 219 12 – 18 Ağustos 1 2 18 11 10 231 19 – 25 Ağustos 1 9 3 26 169 Nuran Yıldırım ile 2 206 26 Ağustos – 1 E‘Tylüülrkiye’de Tıp Tar3ihi’ 1 11 3 27 2 – 8 Eylül üze1rine 11 6 24 194 9 – 13 Eylül 1 1 6 4 18 130 14 – 21 Eylül 33 18 8 23 226 22 – 28 Eylül 21 3 13 3 21 200 29 Eylül – 5 Ekim 3 16 3 23 188 6 – 12 Ekim 61 1 24 5 21 179 13 – 19 Ekim 2 19 4 23 189 20 – 26 Ekim 2 1 18 4 33 229 27 Ekim – 2 Kasım 41 1 23 3 23 202 3 – 9 Kasım 31 2 22 3 30 2 265

haberler Yeni ilaç taşıma sistemi organ nakli reddini önlüyor Bağışıklık sistemi, canlı vücudun- ve İsviçre’deki Bern Üniversitesi Has- jel kombinasyonu verilmiş. Yalnızca da geniş bir çeşitlilikte; bakteri- tanesi ekiplerinin işbirliği yaparak takrolimus veya yalnızca hidrojel ile leri, virüsleri, parazitik solucanları, oluşturdukları immunosupresif çalış- karşılaştırıldığında takrolimus-hid- vücuda giren veya vücutla temasta ma Science Translational Medicine’da rojel kombinasyonunun vücutta daha bulunan her yabancı maddeyi tarar yayınlandı. Bu çalışmada bir bağışık- uzun süre kontrollü salım yaptığı ve onları canlının sağlıklı vücut hüc- lık sistemi baskılayıcı ilaç olan takro- görülmüştür. Tek başına takrolimus relerinden ve dokularından ayırır. limus, bir ilaç taşıyıcı sistem olan hid- kullanımı bağışıklık sistemini 35,5 Organ nakli gibi bazı durumlarda rojel ile kombine hale getirilip nakil gün, tek başına hidrojel kullanımı 11 bu sistemin geçici bir süre fazla aktif sonrası organın nakledildiği bölgeye gün baskılarken, bu ikisinin kombi- olmamasını isteriz. Çünkü bağışıklık enjekte edilmek üzere hazırlanmış. nasyonu ise bu sistemi 100 günden sistemi, yeni nakledilen organı farke- Enjekte edilen bu ilaç kombinasyonu, fazla baskılamıştır. der ve derhal onu ortadan kaldırmak bağışıklık sisteminin yeni organı far- için harekete geçer. Bunu önlemek kedip saldırdığı ana kadar pasif kal- Takrolimus-hidrojel kompleksi, amacıyla nakilden sonra doktorlar makta ve sistem saldırdığı anda or- bütün bu baskılama sürecini organ tarafından hemen bağışıklık sistemi- tamdaki artmış enzimlerin varlığında nakli sonrası tek seferlik enjeksiyonla ni baskılayıcı ilaçlar verilir. Ancak bu aktifleşmektedir. Söz konusu takroli- yapmaktadır. Bu göz önüne alındı- ilaçlar bağışıklık sistemini baskıladı- mus-hidrojel kombinasyonunun et- ğında, bağışıklık sistemini baskılayıcı ğından dolayı enfeksiyonlara ve hatta kilerini araştırmak amacıyla yapılan ilaçların sürekli verilmesiyle ortaya kanserlerin oluşmasına yol açabil- deney için temin edilen sıçanlara çıkan yan etkiler, zehirlenmeler ve mektedir. önce arka uzuv nakli yapılmış ve son- hasta uyuncu problemleri, bu yakla- ra 5 gruba ayrılmış. 1. gruba herhangi şım sayesinde daha da azalmış ola- 13 Ağustos 2014 tarihinde, Har- bir tedavi yapılmamış, 2. gruba sadece caktır. vard’a bağlı Brigham and Women’s hidrojel, 3. gruba sadece takrolimus, Hastanesi, Hindistan’daki Kök Hücre 4. ve 5. gruba ise takrolimus-hidro- Eşref Tatlıpınar Biyoloji ve Rejenaratif Tıp Enstitüsü Yalnızlık öldürüyor mu? şeklinde tanımlanmış. Elde edilen sonuçlara göre, ölüm oranını yalnız Sosyal ilişkilerin bireyin sağlığını ceğine işaret ediyor. yaşama %32, sosyal izolasyon %29, olumlu etkilediği, eksikliğinin ise Bahsi geçen çalışmada, subjek- yalnızlık ise % 26 oranında artırıyor. psikolojik duruma olumsuz tesirde Katılımcılarını ağırlıklı olarak 50-70 bulunduğu bilinen bir gerçektir. Son tif ve objektif yalnızlığın mortalite yaş grubunun oluşturduğu çalışmada, yıllarda yapılan araştırmalar sosyal üzerine etkisini inceleyen 70 araş- kişilerin cinsiyetine veya etnik köke- ilişkilerdeki eksikliğin, bedende fiziki tırmanın sunduğu niceliksel sonuç- nine göre bir farklılık saptanmazken, manada dikkate değer değişikliklere lar analiz edilmiş. Objektif yalnızlık sosyal ilişkilerdeki eksikliğin morta- yol açtığını ortaya koyuyor. Geçtiği- başlığında yalnız yaşama ve sosyal lite açısından 65 yaş altı grubu daha miz Mart ayında yayımlanan meta-a- izolasyon ele alınmış. Sosyal izolas- çok etkilediği gözlenmiş. naliz çalışması (Perspect Psychol Sci. yonu ‘sosyal ilişki-iletişim eksikliği, 2015 Mar;10(2):227-37) hem sosyal sosyal aktivitelere katılmama veya bir Sosyal izolasyon ve yalnızlığın izolasyonun hem de yalnızlığın birer dostun eksikliği’ olarak kabul eden hangi yolla ölüm riskini artırdığı erken mortalite risk faktörü olabile- makalede, subjektif yalnızlık ‘kişinin henüz kesinleşmemiş olsa da her iki kendini toplumdan izole hissetmesi’ faktörün beden sağlığı üzerine etkile- rini konu edinmiş çalışmalar mevcut- 6 hayatsağlık

haberler Eşlerin iyileşmelerinin birbirleri üzerine etkisi Günümüz koşullarında sosyal ka- çalışanı tarafından düzenlenen araş- kaydedilmiş. Yapılan takipler düzenli pasitesi artan birey, ilişkilerinde tırmada kullanılan sağlık paramet- aralıklarla (sigara bırakma ve fiziksel her geçen gün daha çok etkilenmeye releri arasında, sigara bırakma, artan aktivite 2 yılda bir, kilo verme 3 yılda ve örnek alma davranışlarına doğru fiziksel aktivite ve %5 ve üzeri kilo bir) kontrol edilmiş. Ancak güvenilir- yönelim göstermektedir. Bu tip et- kaybı yer alıyor. Katılımcıların özel- liği ve sapmaları engellemek amacıyla kileşimler yabancı insanlar arasında likle 50 yaş ve üzeri olmasına özen ELSA’da çalışan hemşireler rastgele bile ciddi anlamda yer edinebilirken gösterilen bu çalışmaya 3722 çift se- zamanlarda evleri ziyaret ederek öl- birbirine en yakın olan eşlerde de ol- çilmiş. Verilerin değerlendirilmesin- çümleri yapmışlar. maması söz konusu değil. Eşlerin sağ- de ELSA’ya ait veriler baz alınmış ve lık durumlarının birbirlerine etkileri 2002’den itibaren düzenli aralıklarla 2002 – 2014 yılları arasında yapı- üzerine yapılan çok sayıda çalışma yapılan bu üç sağlık parametresi tara- lan anketler ve düzenli ölçümler so- mevcuttur. maları sonuçları da kontrol verisi ola- nucu bir veri havuzu oluşturulmuş ve rak kaydedilmiş. Anketlerdeki sorular çeşitli istatistiki sonuçlar elde edilmiş. Mart 2015 tarihinde, JAMA (Jour- arasında, “Yakın zamanda veya geç- Elde edilen veriler ışığında kadınlar nal of American Medical Association) mişte sigara içtiniz mi?”, “Herhangi ve erkeklerin sağlık durumlarının adlı dergide yayınlanan güncel bir bir sportif aktivitede bulunuyor mu- daha önce yapılan araştırmalara pa- araştırmada, eşlerden birinin sağlığı sunuz?” gibi sorular yer almakta. Kilo ralel olarak birbirlerinden etkilendiği kötüyken iyileşmeye başlaması duru- verme ile alakalı ölçüm için ise “Ta- sonucuna ulaşılmış. Çalışma sonucu- mu ile halihazırda zaten sağlıklı ol- nita” isimli tüm dünyada diyetisyenler nun en dikkat çekici verisi ise, sağlık duğu diğer bir durumun karşıt tarafa tarafından ortak kullanılan elektronik durumu kötü iken iyileşmekte olan (eşe) etkileri karşılaştırılmış (JAMA skala kullanılmış. Sorulara verilen ce- bireyin hasta olan eşe etkisinin, za- Intern Med. 2015 Mar; 175(3): 385- vaplar ve yapılan ölçümler sonucunda ten sağlıklı olan bireyin hastaya olan 92). İngiltere’de “The English Longi- ilk alınan veriler “baseline”, sonraki etkisinden çok daha fazla olduğu gö- tudinal Study of Ageing (ELSA)” adlı uygulanan anketler “follow up” olarak rülmüş. kurumda çalışan bir grup halk sağlığı Ahmet Gündüz tur. Yüksek tansiyon, azalmış fiziksel tanımlanmış diğer ölüm risk faktör- Aynı şekilde günümüzde değişen sos- aktivite, zayıflamış bağışıklık, düzen- leriyle kıyaslanabilecek olduğudur. yal alışkanlıklarla daha çok insanın siz uyku bu çalışmalarca tespit edile- Bunlardan obeziteyi örnek gösteren yalnızlaştığını göz önünde bulundu- bilmiş sonuçlardan bazılarıdır. araştırmacılar, birkaç on yıl önce rarak gelecekte yalnızlığın oluştura- yeme alışkanlıkları ve yaşam tarzın- cağı bu riskin çok daha artacağı tah- Makalede dikkat çekilen bir di- daki birtakım değişikliklerin obezite min ediliyor. ğer husus, ölüm oranlarıyla ilgili elde ve beraberindeki sağlık sorunlarını edilen bu verilerin, obezite, madde öngörme olanağı verdiğini söylüyor. Bu bağlamda, hem subjektif hem bağımlılığı, fiziksel aktivite gibi iyi objektif yalnızlığı birer risk faktörü ya- pan sebepleri daha kapsamlı analizlere tabi tutacak çalışmalara ihtiyaç duyul- maktadır. Böylece gerek bu sebeplerin önlenebilirliğine gerekse bu mortalite risklerini azaltacak müdahalelerin ne- ler olabileceğine dair yeni çalışmaların da önü açılmış olacaktır. Melike Nur Özdemir hayatsağlık 7

haberler RTS,S/AS01 sıtma aşısı onay bekliyor Sıtma tedavi edilebilir ve bulaşma nuçları The Lancet’te online olarak ya- liyor. Aşı parazitin yüzeyindeki bir yollarının kontrolüyle önlenebilir yınlandı (http://dx.doi.org/10.1016/ proteini içeriyor. Söz konusu aşı, şu bir hastalıktır. Dünya Sağlık Örgü- S0140-6736(15)60721-8). 2009 Mart ana kadar geliştirilen en başarılı sıt- tü’nün (WHO) verilerine göre, 2000 ayından 2011 ocağına kadar, sıtma- ma aşısı olmaya aday olsa da aşının yılından beri sıtma vakalarının %30, nın endemik olarak görüldüğü 7 sah- koruyuculuk oranı diğer hastalıkla- sıtmaya bağlı ölümlerin de %47 ora- ra altı Afrika ülkesinden 15 binden rın aşılarına nispeten oldukça düşük nında azaltılabilmiş olmasına rağ- fazla çocuk bu randomize kontrollü görünüyor. 18 aylık takip sonucunda men, WHO 2014 Sıtma Raporu’na çalışmaya dahil edilmiş. Yaşlarına çocuklarda %46 bebeklerde %27 ora- göre sadece 2013 yılında yaklaşık 198 göre (5-17 ay arası çocuklar ve 6-12 nında azalma kaydedilmiş. Ancak bu milyon sıtma vakası görülmüş. Aynı hafta arası bebekler) iki gruba ayrılan koruma oranları zamanla azalmış. İlk yıl sıtma nedeniyle, 437 bini beş yaş çocuklara üç doz aşının ardından 20. yılda çocuklarda görülen sıtma vaka- altı Afrikalı çocuklar olmak üzere ayda rapel uygulanmış. Aşılanan ço- larını %50 oranında azaltan RTS,S/ 584 bin kişi hayatını kaybetmiş. Özel- cuklar 13., 31. aylarda ve çalışmanın AS01 aşısının bu konudaki etkin- likle Afrika kıtasında büyük bir top- bitirilmesinden bir ay önce yapılan ev liğinin 20. ayda verilen rapel doza lum sağlığı sorunu olarak karşımızda ziyaretleri dışında, sağlık kuruluşları- rağmen 4. yılın sonunda %36’ya ka- duran sıtma için, yıllardır üzerinde na yapılan müracaatlar kaydedilerek dar gerilediği tespit edilmiş. Ayrıca, çalışılıyor olsa da, etkililiği onaylan- pasif olarak takip edilmiş. calışmada aşılanan çocuklarda daha mış bir aşı henüz mevcut değil. sık olarak menenjit görüldüğü not RTS,S/AS01 aşısı, özellikle sıtma edimiş. RTS,S/AS01 olarak adlandırılan ajanları içinde en ölümcül olan Plas- sıtma aşısının faz 3 çalışmalarının so- modium falciparum türünü hedef- Hande Kılıçkaya Kanser tedavisinde ilaç duyarlılığını ölçmede yeni yöntem de belirleyici olmaktadır. Tümör doku- cihaz tanıtılmıştır. Boyutu yaklaşık bir sunun laboratuvar şartlarında ilaçlara pirinç tanesi kadar olan ve içine farklı Kanser, dünyada her yıl milyonlar- verdiği yanıt ile doğal ortamında iken ilaç ya da ilaç kombinasyonlarının dol- ca insanın yaşamını yitirmesine verdiği yanıtın büyük farklılık göster- durulabildiği 16 kuyucuğa sahip poli- sebep olan, hayat kalitesini ciddi oran- mesi, yeni ilaç geliştirmek ya da teda- mer yapıdaki bu cihaz, içerdiği ilaçlarla da etkileyen önemli bir hastalıktır ve vide kullanılacak ilaçları seçmek için birlikte tümör dokusuna bir biyopsi bu sebeple üzerinde çokça araştırma tümörü bulunduğu yerden ayırmadan iğnesi yardımı ile yerleştirilmektedir. yapılıp, yeni tedavi yöntemleri geliş- işlem yapılmasını gerektirmektedir. Her bir ilacın kendi çevresindeki 200- tirilmeye çalışılmaktadır. Bu süreçte 300 mikronluk bölgeye yayılması için bilim adamlarının karşılaştığı önemli Massachusetts Teknoloji Enstitü- 24 saat beklenmekte, süre dolduğunda kısıtlamalardan biri, hastadan hastaya sü’den Oliver Jonas ve ekibinin, Science cihaz, etrafında ilacın yayıldığı alan- ve tümörden tümöre değişkenlik göste- Translational Medicine’de yayınlanan la birlikte çıkarılmaktadır. Çıkarılan ren tedaviye direnç meselesidir. Kanser makalesinde, kanser ilaçlarının etkinli- tümör dokusu histolojik incelemelere hastalığının gelişmesi ve ilerlemesinde, ğini değerlendirmede yaşanan bu zor- tabi tutulduğunda, tümör hücrelerinin hastaya özgü genetik ve çevresel fak- lukları ortadan kaldırabilecek yeni bir çoğalmaya devam ettiği, çoğalmala- törlerin yanı sıra tümörün bulunduğu yöntem sunulmuş, geliştirdikleri özgün mikro çevre koşulları da önemli düzey- 8 hayatsağlık

haberler Parkinson hastalığının erken teşhisi Parkinson hastalığı yanlış kat- ri) alfa-sinüklein bulunması Parkin- incelenmiş. Parkinson hastaları San lanan protein agregatlarının son hastaları için histolojik bir özel- Luis Potasi’deki Central Hospital’in anormal bir şekilde hücre içinde (ge- lik olarak görülmektedir. İncelenen Nöroloji Bölümünden, kontrol grubu nellikle sinir hücrelerinde) birikme- hastaların kalplerindeki sinir uçla- ise nörolojik olarak hiçbir semptom siyle ortaya çıkan, beyindeki Dopa- rında, sindirim sistemi ve derilerin- göstermeyen Dermatoloji Bölümü’n- min azlığıyla seyri ilerleyen nörolo- de bulunan alfa-sinüklein Parkinson den alınmıştır. Alınan biyopsilere im- jik bir hastalıktır. Günümüzde Par- hastalığını destekler niteliktedir. münofloresan ve immünohistokimya kinson hastalığının tam teşhisi hasta testi (çeşitli testler) uygulanmış. öldükten sonra otopsi sırasında belli Meksika, San Luis Potosi’de Ilde- olmaktadır. Bu hastalıkla savaşmak fonso Rodriguez-Leyva ve ekibi sinir Yapılan çalışma sonucunda, deri için bu, sizce de çok geç bir zaman hücresi ve deri hücresinin aynı emb- biyopsilerinde Parkinson hastalığı dilimi değil mi? riyonik kökenden geldiğini ve yanlış olan grupta %58 oranında alfa-sinük- katlanan protein birikimlerinin de bu lein yapısına rastlanmıştır. Kontrol Proteinlerin yanlış katlanması- hücrelerde aynı olacağı görüşünden grubunda ise hiçbir bulgu bulunama- nın nedeni tam olarak bilinmemekle yola çıkarak bir çalışma gerçekleştir- mıştır. Elde edilen nicel veriler, çalış- birlikte bu olayın sonunda hücre içi miş. 29 Mayıs 2014’de onaylanan bu maya konu olan yöntemin güvenli ve bir dizi düzensizliklerin başlaması, çalışmayla, Parkinson hastalığının ekonomik olduğuna ve geliştirilmesi hücre fonksiyon bozuklukları ve de- deri testiyle erken teşhisini mümkün gerektiğine işaret ediyor. Zira Parkin- vamında hücre ölümü gerçekleşmek- hale getirmişler. Bu çalışmada 67 Par- son hastalığı için güçlü bir biyoişaret- tedir. Yapılan otopsilerde Nevy nörit kinson hastası ve 20 sağlıklı kişinin leyici bulunması erken tanı açısından ve nöron gövdelerinde (sinir hücrele- kulak arkasından deri biyopsisi alınıp büyük önem arzediyor. rının durduğu yahut programlanmış uygulandığında görülen etkiler, bu meler ile engellenmiştir. ölüme gittiği bölgeler ayrı ayrı tespit yöntemde elde edilen sonuçlar ile yük- Çok sayıda farklı ilacın etkilerini edilebilmektedir. Bu sayede aynı doku sek oranda uyumlu bulunmuştur. Bu içerisinde tümörün gerilemesi ve or- uyumun sağlanmasında diğer önemli aynı anda inceleyebilmeyi sağlayan bu tadan kalkması için her bir ilacın ne husus, cihaza yüklenen ilaçların mik- sistemin geliştirilmesi için çalışmaları- düzeyde etkili olduğu hesaplanıp, en tarlarıdır. Sistemik uygulama ile tümör nı sürdüren araştırmacılar yeni hedef- yüksek başarıya ulaşan ilaç ile tedavi- dokusunun incelenen bölgesine ulaşa- lerini, cihazı tümör dokusundan çıkar- ye başlanabilmekte, faydasız ve yüksek cak ilaç miktarı hesaplanıp, o düzeyde madan ilacın etkinliğini değerlendire- yan etkili ilaç denemelerinin önüne ge- ilaç kuyucuklara doldurulmaktadır. bilmek ve tedaviye başlanma süresinin çilmektedir. Ayrıca, ilaçların dokuya yayılma ve çö- daha da kısalmasını sağlamak olarak zünme hızlarının farklılığını ortadan belirlemişlerdir. Günümüz şartlarında, Laboratuvarı insan vücuduna taşı- kaldırmak için farklı materyaller de kişiye özel geliştirilen ilaçların dahi vü- manın bir yolu olarak tanıtılan bu ci- kuyucuklara eklenmiş, böylece ilaçları cutta oluşturacağı cevabı kestirebilmek haz ile tümörün ilaçlara duyarlılığı ya birbirleri ile karşılaştırmak için uygun güç iken, bu tip çalışmaların devamlılı- da direnci bulunduğu çevre koşulları ortam sağlanmıştır. İlaçların yayılma- ğı ve rutin uygulamalara girmesi büyük içerisinde gözlenebilmekte, bu durum ları sırasında birbirlerine karışmaları, önem arz etmektedir. cihazın güvenilirliğini arttırmakta- kuyucuklar arası mesafelerin büyük dır. Güvenilirliği test etmek amacı ile tutulması ve uygun 3 boyutlu düzenle- Merve Aktan aynı ilaçlar damar yolundan sistemik hayatsağlık 9

haberler Klinik araştırmalar gerçekte neden yapılıyor? Günümüzde sağlık alanında bir- leştirmiş. mı yoksa yüksek gelir bölgesinde sık- çok araştırma yapılmakta fakat İnsanların hayatını daha çok zor- lıkla görülen hastalıkların mı daha çok bu çalışmalar gerçekten amacına hiz- araştırıldığı incelenmiş. met ediyor mu ya da görünen amaçları laştıran hastalıkların mı yahut aslında gerçek amaçlarıyla aynı mı sorusuna hayatımızı çok da etkilemeyen has- Bu araştırmada yaklaşık bir yıllık yanıt arayan İngiliz araştırmacılar, Ge- talıkların mı daha çok araştırıldığı, zaman diliminde PubMed’de yayınla- orge Enstitüsü’nde çarpıcı bir çalışma Dünya Sağlık Örgütü’nün kullandığı nan çalışmalar örneklem alınmış. 1097 (BMJ. 2015 Jan 28; 350: h117) gerçek- hastalık yükü sınıflaması üzerinden çalışmanın incelendiği araştırmada, incelenmiş. Hastalık yükü sınıflaması, düşük ve yüksek gelir bölgeleri de belirli bir bölgede bir hastalık var mı Dünya Bankası 2013 verileri baz alına- yok mu, çok mu az mı, ölüme veya yeti rak sınıflandırılmış. Hastalık yükü sı- kaybına sebep oluyor mu gibi birçok nıflamasına uyarlanabilen 239 hastalık değişken üzerinden toplumun sağlık/ ele alınmış. Her hastalığa yükü üzerin- hastalık durumunu inceleyen bir sis- den bir oran verilmiş ve bu oranlar o tem. Bu sistem dâhilinde yükü çok hastalık için yapılan çalışma sayısı ve olan hastalıkların mı yoksa az olan çalışmalara katılan gönüllü katılımcı hastalıkların mı daha çok araştırıldığı sayısıyla kıyaslanmış. Böylece hastalık ve bununla birlikte düşük gelir bölge- yükü ile araştırma sayısı arasında bir lerinde sıklıkla görülen hastalıkların ilişki olup olmadığına bakılmış. Ayrıca Sigaranın beyin korteks kalınlığına etkisi Sigara kullanımının başta solu- Araştırmada ortalama yaşları 73 modeller ile MRI filmleri kullanıla- num yolları olmak bilinen birçok olan 260 kadın ve 204 erkek katılım- rak her 3 grubun ayrı ayrı ortalama zararlı etkisi kanıtlanmış durumda. cı yer alıyor. Katılımcılar hiç sigara korteks kalınlığı değerleri ve değişimi Sigaranın beyindeki etkilerini incele- içmeyenler, sigara içmeyi bırakmış hesaplanıyor. yen çalışmalar ve meta analiz rapor- olanlar ve halen sigara içmekte olan- ları, sigaranın bunama riskini arttır- lar şeklinde 3 gruba ayrılıyor. Ardın- Bu araştırmanın sonucunda, siga- dığını ve zihinsel aktiviteleri olumsuz dan geçmişte ve günümüzde çekilmiş ra içmenin beyin korteks kalınlığını yönde etkilediğini gösteriyor. Kana- beyin MRI filmleri değerlendiriliyor. azalttığı kanıtlanıyor. Hiç sigara iç- da’nın McGill üniversitesinde araş- Çalışmada hastaların sağlık durum- meyen grubun ortalama beyin kor- tırmalarını yürüten doktor Karama larında beyin korteksini olumsuz teks kalınlığı değeri diğer iki gruptan ve arkadaşları, 2015 yılı Şubat ayında etkileyen hipertansiyon, yüksek ko- yüksek çıkarken, sigara içmeyi bı- Moleküler Psikiyatri dergisinde ya- lesterol gibi faktörlerin varlığından rakmış kişilerin ortalama değerinin yınladıkları makale ile (Mol Psychi- da bahsediliyor. Değerlendirmelerde ise halen sigara içenlerden fazla ol- atry. 2015 Jun; 20(6): 778-85) sigara daha doğru sonuca ulaşmak için bu duğu görülüyor. Fakat bu değer hiç içmenin beyin korteks kalınlığını faktörler dikkate alınarak, sadece si- sigara içmeyen kişilerin ortalama de- nasıl etkilediğine ve etkisinin geri gara içme ve korteks kalınlığı arasın- ğerini geçemiyor. Araştırmacılar bu dönüşümlü olup olmadığına dikkat daki ilişkiyi gösterecek biçimde çeşitli sonuçtan hareketle sigaranın beyin çekiyor. hesaplama modelleri hazırlanıyor. Bu korteksine etkisinin geri dönüşüm- lü olduğunu ama tamamen iyileşme 10 hayatsağlık

haberler Uyku eksikliği kan tahlilinde bu oranlar gelir bölgeleriyle karşılaştı- ortaya çıkıyor sonra eski seviyelerine dönmüşler. rılarak düşük ve yüksek gelir bölgele- Oksalik asit dışarıdan bazı sebzelerle rinde görülen hastalıkların hangileri- Uyku, sağlığımız üzerinde kri- alınabilen, vücutta da aminoasitler ve nin daha çok incelendiği bulunmuş. tik bir role sahiptir. Düzenli C vitamininin yıkımıyla ortaya çıkan ve yeterli gece uykusundan mahrum bir son üründür. DAG 36:3 ise trig- Yayınlanan çalışmalar ve hastalığın kalınmasının metabolik hastalıklara liserid (dokularda yağ depolanmasını yükü arasında yeterli bir ilişki bulu- yakalanma riskini artırdığı bilinmek- sağlar) üretiminde kullanılan prekür- namazken; yüksek gelir bölgelerinde tedir. Ancak bu durumun ortaya çı- sör bir moleküldür. görülen hastalıkların, düşük gelir böl- kışındaki moleküler sebepler henüz gelerindekilere nazaran yedi kat daha ortaya konmamıştır. Uyku bozukluğunu veya kalitesini fazla araştırıldığı görülmüş. Çalışmayı niceliksel ölçecek göstergeler henüz yapan araştırmacılar dünya bazında Pennsylvania Üniversitesi’nden yok ama bunlara ihtiyaç var. Bu ça- yetkililerin acilen durumu inceleme- Aalim M. Weljie ve arkadaşları ta- lışmada keşfedilen, iki canlı türünde sinin, nedenlerin araştırılmasını ve rafından PNAS (Proceedings of the de akut ve kronik uyku eksikliği ile problemin çözülmesinin gerekliliğini National Academy of Sciences) isimli uykunun restorasyonuyla seviyeleri vurguluyor. dergide bu konuyla ilgili bir araştır- değişen, Oksalik asit ve DAG 36:3’ün ma yayınlandı. Çalışmada denek ola- uyku bozukluklarında kullanılabile- Zeliha Nurdan Genç rak kullanılan insanlar ve farelerin cek biyogöstergeler olmaya aday ol- beş gün boyunca günde sadece 4 saat dukları düşünülüyor. Araştırmacılar sağlanamadığını belirtmekte. Bahse- uyumalarına izin verilmiş. Araştır- uyku eksikliğiyle ortaya çıkan lipid dilen geri dönüşümün ise çok yavaş macılar bununla dünyada her gün seviyelerindeki yükselmenin sebebi- olduğu, mekanizmasının henüz açık- milyonlarca insan tarafından tecrübe ni açıklayamıyorlar ama metabolik lanamadığı, beyinde korteks kalınlığı edilen uyku eksikliğini taklit etmeyi hastalıkların oluşumu hususunda bir azaldıktan sonra hiç değişmeyen ve amaçlamışlar. ilişki olduğunu düşündüklerini ifade kalıcı hasar olan bölgelerin varlığın- ediyorlar. dan da söz ediliyor. Akut (1. gün) ve kronik (5. gün) uyku eksikliği yaşatılan deneklerin Hande Kılıçkaya Beyza Nur İlhan kan serumları kontrol grubuyla kar- şılaştırılmak üzere toplanmış ve bu serumların metabolik profilleri çı- karılmış. Farelerde uyku kısıtlama- sıyla ilişkili bulunan 38 metabolitin çoğunu, lipitlerin oluşturduğu belir- lenirken, insan serumundaki uyku eksikliğiyle ilişkili metabolitlerin de aynı şekilde çoğunun lipid ve yağ asi- di türevi olduğu görülmüş. İki canlı türünün serumunda ortak olarak değişen moleküller kaydedilmiş. Ok- salik asit ve diaçilgliserol 36:3 (DAG 36:3) diye bilinen moleküller iki türde de uyku kısıtlamasıyla birlikte azalıp, uykunun yerine konmasından hayatsağlık 11

haberler Doğal antioksidan madde, alkolik karaciğeri iyileştiriyor Alkolizm, dünyada yaygın olarak anormal metiyonin metabolizasyo- verilen fareler ile hepatit G2 hücre- görülen bir sorundur. 2004 yılı nuna ve beslenme bozukluklarına lerinde gerçekleştirilmiş. Demetilen- verilerine göre dünya genelindeki yol açmaktadır. berberin maddesi, hem in vitro hem ölümlerin %3,8’i etanol tüketimine de in vivo olarak mitokondri memb- bağlı kronik karaciğer hastalıkları Yubin Zhang ve ekibinin, Çin’de ranından geçerek mitokondri içe- sebebiyle gerçekleşmektedir. Alkolik bulunan ‘Phellodendron chinensis’ risinde birikmeye başlamış. Sonuç karaciğer hastalıkları denildiğinde adlı bitkiden elde edilen ve antiok- olarak, akut alkol alımında görülen akla basit karaciğer yağlanmasın- sidan etkiye sahip demetilenberbe- oksidatif stres ve mitokondriyal dis- dan, siroza, hepatoselüler karsinom- rin maddesinin alkolik karaciğer fonksiyonun, demetilenberberin ta- lara kadar birçok hastalık gelmekte- üzerindeki etkilerini araştırdığı ça- rafından ciddi oranda iyileştirildiği dir. Etanolün karaciğerde metabo- lışma (J Pharmacol Exp Ther. 2015 görülmüş. Ayrıca, demetilenberbe- lizasyonu, reaktif oksijen türleriyle Jan;352(1):139-47), geçtiğimiz gün- rin, CYP2E1 yolağını, hipoksi uyarı- ilişkilidir ki bunlar da lipid perok- lerde yayınlandı. Çalışma, akut/kro- labilir faktör alfayı ve oksidatif strese sidasyonuna, glutatyon eksikliğine, nik olarak ve insandaki etkilerden neden olabilen nitrik oksit sentazı ikisini taklit edecek şekilde alkol Anne sesinin bebeğin beyin gelişimine etkisi Gebelik boyunca bebeğin beyin USA. 2015 Mar 10; 112(10): 3152-7) dedilmiş sesleri ve yine annelerinin gelişiminde duyusal uyaranla- tam da bu konu ile ilgili yapılan bir kalp atış sesleri birleştirilip frekans- rın önemli rol oynadığı bilinmekte- çalışmadan bahsediliyor. Brigham ları rahim içi ortam seviyesine indi- dir. Ancak bu uyaranların tam olarak Kadın Hastanesi’nde 25-32 haftaları riliyor. Daha sonra bu kayıtlar deney ne olduğu, hamileliğin kaçıncı ayın- arasında doğmuş 40 prematüre bebek grubuna bir ay boyunca günde dört da etkili olmaya başladığı henüz tam rastgele iki gruba ayrılıyor. Deney kez 45’er dakikalık süreyle dinletili- olarak açıklanamamıştır. grubu olarak belirlenen 21 bebeğin yor. Kontrol grubuna ise herhangi bir kendi annelerinin şarkı söylerken, müdahalede bulunulmadan normal 2015 Mart ayında yayımlanan kitap okurken ve konuşurken kay- hastane seslerine açık küvez ortamın- bir makalede (Proc Natl Acad Sci da (NICU: neonatal intensive care unit) beyin gelişimleri izleniyor. Bir ayın sonunda her iki gruptaki bebek- lerin de kranial ultrasonografi ile be- yin korteks kalınlığına bakıldığında, annelerinin sesini dinleyen bebek- lerin beyinlerindeki işitsel korteksin kontrol grubuna oranla ciddi manada daha çok geliştiği tespit ediliyor. An- cak bu farklılık korteksin diğer bölge- lerinde görülmüyor. Ayrıca çalışmada doğumdan ön- ceki dönemde bebeğin algıladığı ilk işitsel uyaranın annesinin sesinden ve kalp atış sesinden geldiği ifade 12 hayatsağlık

haberler Hangi yöntem ile bulaşık yıkamak baskılayarak koruyucu bir etki sağ- daha sağlıklı: Elde mi bulaşık lamış. Kronik alkole maruz bırakı- lan farelerde ise yağ asidi oksidasyo- makinesi ile mi? nunu düzenleyerek, karaciğerde lipid peroksidasyonunu ve yağlanmayı Son yıllarda alerjik hastalıkların ar- Tüm bu veriler incelendiğinde çevre- azaltmış. tışının altında yatan sebeplerden sel faktörlerin alerji gelişiminde etkili birinin de çocukların mikroplarla daha olduğu görülüyor. Ancak bulaşık yıka- Bulgular, alkol alımına bağlı ka- az tanışması olabileceği düşünülüyor. ma tekniğinin etkisinin daha fazla öne raciğer hasarlarının tedavisinde bir Mart 2015’te yayınlanan bir araştır- çıktığı bulunuyor. Çünkü bulaşık yıka- umuda işaret etse de, henüz insan- mada (Pediatrics. 2015 Mar; 135(3): ma tekniğinin aslında incelenen tüm larda denenmediği için yeni çalışma- e590-7 ), erken yaşam döneminde bu sosyoekonomik koşullarla ilişkili ları beklememizi gerektiriyor. mikroplara maruz kalmanın, çocuk- olduğu görülüyor. larda bağışıklık sistemini geliştirdiği Eşref Tatlıpınar ve alerji gelişim riskini azalttığı (hijyen Çalışma sonuçlarına bakıldığında, hipotezi) belirtiliyor. Bulaşıkları elde egzama görülme oranı, elde bulaşık ediliyor. Bebeğin ileriki yaşlarda çev- yıkamanın ise çocuklardaki alerji risk yıkayan ailelerin çocuklarında % 23 resiyle ilişki kurmada, bakış, ses ve artışının önüne geçmede önemli bir iken, bu oran makinede bulaşık yı- hareket arasında senkronizasyon sağ- yol olduğuna işaret ediliyor. Kurulan kayan ailelerin çocuklarında % 38 ve lama yeteneğinin gelişmesinde yine bu “hijyen hipotezi”ne yönelik yapılan astım sıklığı sırasıyla % 1,7 ve % 7,3 annenin kalp atış sesini algılamasının anketler ile elde bulaşık yıkayan ailele- oranları görülüyor. önemli etkisi olduğu belirtiliyor. Ya- rin çocuklarında, makinede bulaşık yı- pılan birçok çalışmada da küvez orta- kayan ailelerin çocuklarına göre daha Tüm bu veriler yeni bir yaşam şek- mındaki seslerin erken doğan bebek- az alerji geliştiği görülüyor. li tavsiye etmek için güçlü desteklere lerin nörolojik gelişimleri için uygun sahip olmasa da, yapılan bu çalışma olmadığı sonucuna ulaşılmış. İsveç’te 7–8 yaş aralığındaki 1029 mikrobiyal maruziyetin çocuklardaki çocuk üzerinden yapılan bu araştır- alerji gelişimini etkilediğini ve “bula- Bu araştırmanın sonuçları, pre- mada ISAAC (International Study of şıkları elde yıkamanın” alerji prevelan- matüre bebeklerin küvezde annele- Asthma and Allargies in Childhood) sını azalttığını gösteriyor. Bu sonuçlar riyle iletişimlerinin neredeyse yok bazlı sorulardan oluşan bir anket ebe- ise günümüzde yaygınlaşan antimik- denecek kadar az olarak büyümeleri- veynlere yönlendiriliyor ve çocukların robiyal sabunlara, temizlik maddele- ne izin vermenin doğru olup olmadı- alerji öyküleri alınıyor. Yaşam tarzının rine ve çeşitli dezenfektanlara yönelik ğını düşünmeye sevk ediyor. çocuklarda mikrobiyal maruziyeti na- akıllarda soru işareti uyandırıyor. sıl etkilediğini, bunun ise alerji preva- Zehra Böge lansı ile ilişkisini inceleme amacıyla Sema Yaşar ebeveynlere; bulaşık yıkama tekniği, çocukların fermente gıdaları ve orga- nik ürünleri tüketim sıklığı, çocuğun ilk bir yaşındaki beslenme şekli, emzi- rilme süresi gibi başlıca sorular soru- luyor. Ebeveynlerin sigara tüketim sık- lığı, evcil hayvan bakımı, evdeki birey sayısı, çocuğun kreşe gitme süresi gibi faktörler de araştırmaya dâhil ediliyor. hayatsağlık 13

haberler Çevre şartları beynimizi şekillendiriyor mu? Sinirbilim alanında son yıllarda yü- 2015 yılı Şubat ayında yayınla- lıyor. Nitekim, strese maruz kalan de- rütülen çalışmalar, beynin yapısı nan bir çalışmada (Trends Cogn. neklerde, bilişsel faaliyetlerde düşüş, ile ilgili bilinmeyenleri ortaya çıkar- Sci.19(3):151-161) hipokampusta sü- yön bulmayı öğrenmede beceriksizlik, mış, yanlış bilinenleri gözler önüne regelen nörogenez üzerinde negatif ve kısa süreli hafızada zayıflık, anksiyete sermiştir. Yetişkin dönemde yapısal pozitif çevresel uyaranların etkisi in- benzeri davranışlar gözlenmiş. değişime kapalı olduğu, yeni sinir hüc- celenmiş. Negatif uyaran olarak çeşitli resi üretimine imkân tanımadığı sanı- stres faktörleri, pozitif uyaran olarak Araştırmacılar, pozitif uyaran ola- lan beynin, aslında iç ve dış çevre etki- da fiziksel egzersiz tercih edilmiş, bu rak seçilen fiziksel egzersizin, yoğun si ile kendini yeniden şekillendirmeye uyaranların ardından hipokampusta ve izole şekilde uygulanıp strese yol açık olduğu görülmüştür. Özellikle gerçekleşen değişimler izlenmiş. açmadığı sürece, yeni nöron üreti- öğrenme, kısa süreli hafıza ve yer yön mi üzerinde olumlu etkiler yarattı- tayini ile görevli hipokampus bölge- Araştırmacılara göre, sosyal izolas- ğı, kök hücrelerin daha kısa sürede sinde, hem yeni nöron (sinir hücresi) yon, kaçınılmaz ceza, uykusuzluk gibi bölünmesini sağladığı iddiasındalar. üretimi yani nörogenez süreci yoğun stres uyaranlarına maruz kalındığın- Fiziksel egzersiz ile beynin kendine olarak sürmekte, hem de yeni üretilen da, yeni nöron üretimini sağlayacak özgü büyüme faktörlerinin ve do- nöronların deneyimlere bağlı faaliyet kök hücrelerin bölünerek çoğalmaları pamin, serotonin gibi hormonların göstermesi sağlanmaktadır. Hipokam- baskılanıyor, nöron dışı hücre oluşma düzeylerinin yükseldiği, bu etkiler pus, yaşanılan çevreden yüksek oran- eğilimi artıyor ve yeni oluşan az sayı- ile nörogenezin artarak devamlılığın da etkilenen ve aynı zamanda çevre da nöronun olgunlaşması gecikip, ya- sağlandığı ve hipokampus fonksiyon- şartlarına uyumu en iyi gerçekleştiren şam süreleri kısalıyor. Bunun yanında, larının geliştirilmesinin mümkün ol- beyin bölgelerinden biridir. stresin beyinde yarattığı hormonal de- duğu da sonucuna varılmış. ğişimler de yenilenme sürecini baskı- Merve Aktan Sosyoekonomik statünün çocukların bilişsel yeteneklerine etkisi Günümüzde farklı sosyoekono- mik statüye sahip aileler bulun- faktörler üzerinden müdahale edile- Cohort) kayıtlı çocukların verilerin- ceği belirlenememiş. California Üni- den yararlanılmış. Ailelerle görüşül- müş ve çeşitli kriterler ile sonuçta makta. Bu farklılıkların çoğu alanda versitesinda çalışan araştırmacılar bu 6600 çocuk üzerinden araştırma yü- rütülmüş. National Center for Educa- çeşitli etkileri gözleniyor. Acaba bu durumdan yola çıkarak bir araştırma tion Statistics kriterlerinden yola çı- kılarak aileler sosyoekonomik statüye farklılığın çocukların ailede aldıkları yapmış ve bu faktörlerin etkilerini ba- göre 5 farklı gruba ayrılmış. Çocukla- rın okuma ve matematik becerilerine eğitime katkısı ne düzeyde? Bu konu ğımsız olarak ifade etmeyi amaçlamış sosyoekonomik statünün etkisini gör- mek için anasınıfına girişte çocuklara hakkında çok sayıda araştırma yapıl- ve çalışma sonuçlarını Pediatrics der- test uygulanmış ve sonuçlar karşılaş- tırılmış. mış durumda. Ancak bu çalışmalar gisinde (Pediatrics. 2015 Feb; 135(2): sosyoekonomik statüyü oluşturan e440-8) yayınlanmış. aile geçmişi, erken eğitim, ebeveynlik Bu araştırmada, Amerika’da ço- gibi faktörleri bir bütün olarak incele- cukları doğumdan itibaren izleyen yip tek tek katkıları hakkında yorum bir çalışma olan ECLS-B’de (US Early yapılamamış. Ve bu eşitsizliğe hangi Childhood Longitudinal Study, Birth 14 hayatsağlık

haberler Düzenli alkol kullanımı atrial fibrilasyon riskini arttırıyor Atrial fibrilasyon (AF), inme, hipertansiyon, diyabet, koroner kalp ve konu hakkında başka çalışmalarla kalp yetmezliği, bunama ve hastalığı gibi risk faktörleri birebir birlikte değerlendirildiğinde ise birçok ölümcül hastalığın riskini anket yöntemi ile belirleniyor. Risk günde tüketilen her fazladan bir alkol arttıran kalp ritim bozukluğu analizi metotlarının kullanılması ile için % 8 AF riski artmaktadır. hastalıklarından biridir. Yapılan elde edilen sonuçlara göre total alkol araştırmalarda yüksek miktarda alkol kullanımı ve alkol çeşitlerinin AF Daha önce alkolün canlılar tüketiminin AF üzerindeki etkisi riski ile ilişkisi ortaya konuluyor. üzerindeki etkisini araştıran diğer ortaya konulmuş fakat hafif ve düzenli çalışmalara göre, akut ve kronik alkol alkol kullanımının AF üzerindeki Çalışma sonuçlarına göre cinsiyet tüketiminin; kalp fonksiyonlarında etkisi tam olarak aydınlatılamamıştır. farklılığı, alkol kullanımında AF için azalmaya ve devamında kalp iletim Journal of American Collage of anlamlı bir farklılık oluşturmuyor. ve morfolojik bozukluklarına, Cardiology dergisinde yayınlanan bir Haftada bir kez alkol tüketen ile atrialler arası elektromekanik araştırmada, az da olsa düzenli alkol haftada 15-21 kez alkol tüketen veya gecikmenin artmasına, ani kalp kullanımının AF için bir risk faktörü 21’den fazla kez alkol tüketenler krizlerine, oksidatif strese, elektrolit oluşturduğu gösterildi (J Am Coll arasında % 14 ve % 39’luk bir AF denge bozukluğuna ve hipertansiyon Cardiol. 2014 Jul 22; 64(3): 281-9). risk artış farkı ortaya çıkıyor. Alkol gibi birçok hastalığa sebep olduğu çeşitlerine göre değerlendirildiğinde biliniyordu. Bu çalışmayla beraber Bu meta analiz araştırmada, ise haftada 14’den fazla likör veya az ve düzenli alkol tüketiminin atrial toplamda 859.420 kişinin total alkol şarap tüketiminin AF riskini fibrilasyon riskini arttırdığı da ortaya tüketimi, tüketilen alkol çeşitleri, arttırdığı ancak biranın etkisinin konulmuş oldu. gündelik yiyecek içecek türleri ile boy, belirlenemediği belirtiliyor. Meta kilo, fiziksel aktivite, sigara kullanımı, analiz yönteminin de kullanılması Muhammed Cihan Işık Sosyoekonomik statüyü etkileyen tajlı durumundayken yalnızca anne- gruplar arasında %33’ ten 67’ye deği- faktörlere bakıldığında çoğu faktör nin hamilelikteki alkol kullanımı de- şirken; matematik becerisinde oranlar yüksek statüye sahip aileler için avan- zavantaj olarak görülmekte. Okuma, % 34’ten 70’e değişmektedir. Ve bu ça- lışmada ele alınan faktörler bu farkla- rın yalnızca % 50’sini açıklayabiliyor. Araştırmacılar bunlardan yola çı- karak daha fazla faktörün incelenme- si gerektiğini ifade ediyor. Ayrıca bu çalışma ile sosyoekonomik statüdeki eşitsizliğin uzmanlar tarafında yapı- lan küçük müdahalelerle önlenebile- ceği,  bu sayede çocukların gelecekle- rine büyük katkılar sağlanacağı ve bu- nun bir ülke politikası haline gelmesi gerektiği de vurgulanıyor. Şule Karaköse hayatsağlık 15

haberler Beni sigarasız çek Kanada’da yaşayan genç erişkin- müştür. oluşan bir anketi doldurarak geri lerde (19-24), diğer yaş grupla- 26 Ocak 2015 tarihinde JMIR dönüş yapmaları istendi. Bu projeye rıyla karşılaştırıldığında yüksek bir katılan kişilerin 34’ü erkek 26’sı ka- tütün kullanım oranı söz konusudur. (Journal of Medical Internet Resear- dın olup, toplamda paylaşılan 283 fo- Diğer yaş gruplarıyla kıyaslandığın- ch) adlı dergide yayımlanan bir çalış- toğrafın 94’ü erkekler, 189’u kadınlar da, genç erişkinlere yönelik çok az ma (J Med Internet Res. 2015 Jan 26; tarafından paylaşıldı ve 18 katılımcı sayıda tütün kullanımına müdahale 17(1): e27), sigarayla savaş konusuna hiçbir fotoğraf paylaşmadı ancak di- girişimleri bulunmaktadır. Girişim- farklı bir boyut kazandırdı. Bu çalış- ğer iletilere yorum yaptı veya beğen- ler genelde okul çağı çocukları ve er- maya, Kanada’nın İngiliz Kolombiya di. Toplamda 5000 Kanada doları genlere yönelik olmaktadır. Yine genç eyaletinde yaşayan, 19-24 yaş aralı- tutan bu masraflara, reklam giderleri, erişkinler arasında, cinsiyetin tütün ğında, aktif sigara kullanan veya son katılımcılara vaat edilen para ve 3 ki- kullanımına etkisi konusunda da çok 12 ay içinde sigarayı bırakmış 60 genç şinin kamerası olmadığından kamera az bilgi birikimi mevcuttur. erişkin katıldı. Kişilerin çalışmaya se- temin edilmesi gibi harcamaları dahil çilmesi yaklaşık 6 ay sürdü ve sosyal edildi. Sosyal medya ve sosyal ağ sitele- medya duyuruları, üniversite kampus ri, tütün kullanımının azaltılması ve afişleri vs. gibi reklam yöntemleri va- Proje sonunda yapılan katılımcı bırakılması konusunda, kullanıcı sü- sıtasıyla proje katılımcılara duyurul- anketine göre kişiler, projenin des- rümlü, ulaşılabilir ve yenilikçi fırsat- du. Facebook, katılımcılar için pro- tekleyici, yaratıcı, çeşitlilik içeren, lar sunmaktadır. Kanada’da, internet jeyle ilgili genel bilgilerin verilmesi ve bağımsız hissettiren, dürüst, yargıda ortamını kullanarak dizayn edilen özendirilmenin sağlanması için adeta bulunmayan, gizliliğe önem veren, yaratıcı tütün bırakma programları bir iniş alanı gibi kullanıldı. Katılımcı sigara bırakmaya veya azaltmaya yö- uzun bir geçmişe sahiptir. Bu konuy- olabilmek için kişiler öncelikle Fa- nelik katılımcılara doğrudan fark et- la ilgili olarak 2004 yılında ‘İnternet cebook’ta açılan bir gruba üye oldu- tirmeden ancak çok işe yarayan bir Yardımcılı Tütün Müdahaleleri’ teri- lar ardından telefonla veya yüz yüze ortam sunduğunu açıkladılar. Ayrıca mi ortaya çıkmıştır. ‘Bırakanlar Birli- çalışma araştırmacıları tarafından daha fazla interaktif olmasını, hatırla- ği’nin (Sağlıklı Kanada, Kalp ve Felç net bir şekilde bilgilendirilip izinleri tıcıların daha sık gelmesini, bazen fo- Vakfı’nın fon sağladığı bir oluşum) alındı. Katılımcılardan 12 hafta bo- toğraf paylaşımları hakkında fikirler ‘Benim Sigarasız Yaşam Tarzım’ ve yunca haftada en az bir paylaşım ve vermelerini ve Facebook kullanmayı Kanada Kanser Kurumu’nun ‘Bırak diğer katılımcıların gönderilerini be- sevmeyenler için de bir alternatif ol- Onu’ adlı projeleri bu terimin somut ğenmeleri, paylaşmaları veya yorum masını vurguladılar. örnekleridir. Özellikle ‘Bırak Onu’ yapmaları istendi. Özellikle paylaşı- adlı kampanyada, Facebook üzerin- lan fotoğrafların orijinal (kişiler tara- 19 yaşında bir gencin ‘Bence bu den, kullanıcılar ‘Sigarayla ilişkimi fından çekilmiş) ve sigara bırakmaya işin en iyi kısmı aktif içicilerle yeni bitirdim’ gibi hepimizin tanık olduğu yönelik olay veya deneyimlerle ilgili bırakanların bir araya gelerek birlik- ilişki durumu iletilerini bu şekilde olması gerekliliği vurgulandı. Katı- te çalışmasıdır. Sigarayı bırakma ve kullanarak, sosyal desteği sürdürebi- lımcıların aktif olması halinde, 12 azaltma konusunda harika bir moti- lecek lobi çalışmalarında bulunmuş- haftanın sonunda haftalık 10 Kanadı vasyon kaynağı olduğu apaçık belli.’ lardır. Birleşik devletlerde de bu gi- doları kredisi verileceği kişilere bil- yorumu gibi birkaç kullanıcı yorumu, rişimlere benzer olarak internet üze- dirildi. Proje katılımcılarına haftalık ‘Beni Sigarasız Çek’ projesinin küçük rinden ‘Gerçek’, ‘Sigarasız Gençler’ ve hatırlatıcılar, elektronik posta veya bir bütçeyle neler başarılabildiğini ‘Hadi Tütün Hakkında Konuşalım’ Facebook yoluyla iletildi. 12 haftanın göstermekte. gibi birtakım kampanyalar yürütül- sonunda katılımcılardan 10 sorudan Mehmet Anıl Yüzer 16 hayatsağlık

haberler Akciğer kanserinde kişiye özgü tedavi Akciğer kanseri gelişiminde siga- GFR, ALK, EGFR, ERBB2, BRAF,P ki genlerin mutasyon bilgisine mev- ra kullanımı önemli bir faktör IK3CA, MET, NRAS, MEK1) frekan- cut datalardan (GeneInsight databa- olmasına rağmen, sigara içenlerin sını saptamak ve oluşturulan data ile se) ulaşan çalışma ekibi, bulunan gen yalnızca % 20’sinde bu kanserin gö- o gene uygun inhibitör veya ilaç te- çeşidine göre terapi verilen bir grup rülüyor olması, kanser oluşumunda davisi uygulamak, 5 yıllık inceleme hastayı takip etmeye başladı. Yılda başka etkenlerin, özellikle genetik sonunda da hastalarda yaşam süresi bir defa hastalardan vital durumları yatkınlığın önemli rol oynadığını üzerindeki etkisini gözlemlemekti. ve tedavi düzenleri hakkında bilgiler düşündürmektedir. Kansere sebep toplandı. 2012 yılında ise, tüm data- olan genin kaynağını araştırmak ve Böylece Amerika’nın 14 farklı böl- lar incelenmeye başlandı. Hastaların hastaya uygulanacak olan tedavi çe- gesinden çalışmaya katılan hastalar- kanser tanılarının konulduğu andan şidini bu gene göre belirlemek, has- da, akciğer adenokarsinomlarındaki itibaren o güne dek geçen zamanda, tanın yaşam süresini uzatıcı sonuçlar mutant genlerin frekansları hakkında yaşam sürelerindeki değişimler ista- almak açısından büyük bir öneme bilgi edinildi. En sık görülme duru- tistiksel olarak önem taşıyordu. sahiptir. Bu genler üzerinde (Multip- muna göre ilk üç gen KRAS (%25), lex araştırma metodu kullanılarak) sensitize EGFR (%17) ve ALK (%8) Onkogen taşıyan ve gene özgü te- araştırmalar yapılan güncel bir çalış- şeklinde tanımlandı. Fakat; sEGFR davi kullanan 260 hastada ortalama mada; akciğer kanserinde öncelikle geni, mevcut bulunan EGFR inhi- 3,5 yıl, onkogen taşıyan ama tedavi hangi genin mutant olduğunu tespit almayan hastada ortalama 2,4 yıl ve etmiş olmanın ve sonrasında o gene bitörlerinin kemoterapiden daha iyi hiç onkogeni bulunmayan hastanın özgü tedavi uygulamanın, hastanın cevap vermesi üzerine genotip pro- ise ortalama 2,1 yıllık hayatta kalma yaşam performansı ve süresine etkisi tokolünde KRAS’tan öncelikli kabul oranı gösterdiği saptandı. Elde edi- istatistiksel olarak belirtilmiş ve ma- edildi. Klinisyenlerin akciğer kanseri len bu sonuçlar, genotip testlerinin kale 2014 yılında JAMA’da (Journal hastalarına tedavi uygulamadan önce kliniklerde tedavi seçimi yaparken of American Medical Association) genotip testi yapması gerekliliği ve rutin olarak da çalışılması gerekliliği yerini almış (JAMA. 2014 May 21; tam genotip yapılamayan durumlar- üzerine büyük önem taşıyor. Klasik 311(19): 1998-2006). da öncelikli amaç tedavi odaklı ola- kemoterapi tedavisinden öte, artık cağından; ilk olarak EGFR genotipi, daha güncel bir kullanım alanı taşı- Amerika’da yılda 130.000 insanın ardından KRAS ve devamında ALK, ması gereken genotip datası kullana- akciğer adenokarsinomu tanısı alma- MET’in belirlenebileceği açıklanıyor. rak mutant geni saptamak ve terapi sı ve her yıl dünya üzerinde 1 milyon Böylece çalışmanın amaçlarından uygulamak; bu çalışma öncülüğünde insanın bu sebeple yaşamını kaybedi- biri olan onkogenlerin frekans du- daha da önemli hale gelmiş bulunu- yor olması üzerine kurulan Akciğer rumları hakkında sıralama da yapıl- yor. Fakat; onkogenik mutasyonu Kanser Mutasyon Konsorsiyum’unda mış oluyor. olup da gene uygun eşleşmiş terapi çalışan klinisyenler, gene özgü teda- alan hastalar, diğer hastalardan daha vi uygulaması için adenokarsinom Hastalardan toplanan dokularda- çok yaşamış olmalarına rağmen; bu hastalarında, 10 onkogen üzerinden durumun kanıtlanması için uzayan multiplex testler yaparak araştırma- yaşam süresini onkogenlerin belir- larına başladılar. Bu testlerdeki temel leyip belirlemediğini saptayan ileri amaç, başlangıç için mevcut tüm has- çalışmaların gerekli olduğu vurgula- talarda (1007) en az 1 geni inceleme nıyor. ve yeterli örnek alınabilen 733 hasta- nın da 10 tane onkogen (KRAS, sE- Gözdenur Can hayatsağlık 17

haberler Narsist bir çocuk nasıl yetiştirilir? Güncel bir araştırmaya göre ço- calık görmeyi hak ettiği fikrini içsel- edindikleri yaşlar. 6 ayda bir yapılan cuklara olduklarından çok daha leştiriyor. Buna karşılık, psikoanalitik 4 değerlendirme ile çocuklar, okul- fazla değer verip onları şımartan anne teori de ebeveyn sıcaklığı ve samimi- larında yapılan anket ile narsisizmi babalar, çocuklarını saldırganlık ve yetinden mahrum büyüyen çocukla- (“benim gibi çocuklar daha fazlasını şiddete meyilli narsistik bireyler ol- rın, narsistik olmaya yatkın olduğunu hak eder”), özgüveni (“benim gibi maya yatkın hale getiriyorlar. söylüyor. Böyle çocuklar, anne baba- çocuklar kendileriyle mutludur”) ve sından görmediği takdiri başkaların- ebeveyn sıcaklığını (“annem/babam Suda gördüğü yansımasına aşık dan edinmeye çalışarak kendilerini beni sevdiklerini bilmemi sağlıyor- olan mitolojik karakter Narcissus, gü- çok önemli hissedebilirler diyor. lar”) değerlendirecek sorulara tabi tu- nümüzde narsisizm olarak bilinen ki- tulmuş. Anne babalar da evden katıl- şilik özelliğine adını vermiştir. Genel- Araştırmacılar çalışmaya önemli dıkları ankette ebeveynin aşırı değer likle ileri formu olan Narsistik Kişilik bir soruyla farklı bir boyut kazandır- vermesini (“benim çocuğum diğer Bozukluğu olarak bilinse de narsisizm mışlar: Narsistler her ne kadar kendi- çocuklardan daha özel”) ve ebeveyn bir karakter özelliğidir. Narsistler, lerini üstün görüp ayrıcalığı hak ettik- samimiyetini (“çocuğumun onu sev- kendilerini diğerlerinden üstün gö- lerini düşünseler de kendilerinden ge- diğimi bilmesini sağlıyorum”) değer- rürler, kişisel başarılarının hayalleri- rektiği kadar memnuniyet duymazlar. lendirecek soruları cevaplıyorlar. ni kurarlar ve özel muameleye layık İşte bu narsisizmin özgüvenden ayrıl- olduklarına inanırlar. Küçük düşüp dığı noktadır. Yüksek özgüven sahibi Çalışmanın sonuçlarına göre sos- aşağılandıklarında ise sıklıkla saldır- kendisi hakkında iyi düşünürken; yal öğrenme teorisiyle tutarlı biçimde, ganca ve şiddet içeren tavır sergilerler. narsist, başkasının kendisi hakkında ebeveynin aşırı değer vermesi çocukta Buna ilaveten ilaç bağımlılığı, depres- iyi düşünmesini ister. Acaba ebevey- narsistik görüşler geliştirirken, kendi- yon, anksiyete gibi zihinsel problem- nin aşırı değer vermesi veya sıcaklık siyle ilgili özgüven işareti olan olumlu lerin artan riski altındadırlar. Toplu- eksikliği gibi sosyal deneyimler narsi- düşünceler oluşturmuyor. Psikoana- ma zarar veren ve belki de bilinçlen- sizmi temellendirirken, yüksek özgü- litik teoriye karşıt olarak, ebeveyn sı- dirme gibi belli müdahalelerle etkileri veni de büyütüyor mu? caklığından mahrum kalan çocuklar- azaltılabilecek narsisizmin kaynakları da zaman içinde narsizm gelişmiyor. hakkında pek az bilgiye sahibiz. Çalışmaya Hollanda’da orta sınıf Bununla birlikte, ebeveyn sıcaklığı, çevrelerden gelen 7-11 yaşları arası özgüven gelişimini sağlıyor. Ne var ki Mart 2015’de yayımlanan bir ma- 565 çocuk, ebeveynleri 415 anne ve bunu sağlayan, çocukların rapor ettiği kale (Proc Natl Acad Sci USA. 2015 290 baba katılmış. Çocukların seçil- ebeveyn sıcaklığı; ebeveyninki değil. Mar 24; 112(12): 3659-62) narsisiz- diği yaş grubu, gelişimsel olarak ço- min kaynağı konusunda yapılmış ilk cukların kendileri hakkında narsistik Çalışmanın bulguları ışığında ya- boylamasına (longitudinal) araştır- kişiliğin ipuçlarını verecek değerlen- pılabilecek müdahaleler belki anne mayı konu ediyor. Araştırma, bu ko- dirmeler (“Ben özel birisiyim” gibi) babaları, çocuklarında narsizme nudaki iki ana teoriyi karşı karşıya öncülük edecek yetiştirme tarzı ba- getiriyor: sosyal öğrenim teorisi ve kımından bilgilendirmek şeklinde psikanalitik teori. Sosyal öğrenim te- olabilir. Elbette ki ebeveynlerin aşırı orisi, çocuklarını daha özel ve diğer değer vermesi de narsizmin tek kay- çocuklardan ayrıcalıklı gören, onlara nağı değil. Pek çok karakter özelliği aşırı değer veren anne babaların ço- gibi, narsizm de kalıtımsal olabilir; cuklarının narsistik olmaya daha yat- aşırı değer verilmeyle de bu çocuklar kın olduklarını savunuyor. Ebeveynin narsistik gelişime daha açık hale gele- şişirilmiş övgüleri ile çocuk bir süre bilir. sonra özel bir birey olduğu ve ayrı- Gözde Canbolat 18 hayatsağlık

haberler Eğitim düzeyinin mortaliteye etkisi olabilir mi? Mortalite yani ölüm oranlarının daha kapsamlı bir şekilde incelenmiş. Avrupa’yla eşit eğitim imkânı ve Av- kanser, kardiyovasküler hasta- Kadınların erkeklere oranla mortalite rupa’daki aynı eğitim eşitsizliklerinin lıklar gibi birçok alanda belirlendiği farkı daha fazla olduğu için bu çalış- varsayıldığı durum inceleniyor. İsveç ve ülkeden ülkeye farklılık gösterdiği mada kadınların yüzdeleri ön planda hariç mortalite farkı yine azalmış. Bu biliniyor. Peki, eğitim düzeylerindeki tutulmuş ve araştırma 1989-2003 yılları sonuç eğitimdeki eşitsizliğin mortalite farklılıkların mortaliteye bir katkısı arasındaki veriler kullanılarak oluş- üzerindeki farkını açıklıyor. olabilir mi? Bu konuyla ilgili ilk çalış- turulmuş. Eğitim düzeyini belirlemek malardan biri Avendo ve arkadaşları içinse, ISCID yani uluslararası standart İncelenen diğer bir parametre ise, tarafından yapılmış olup, Amerika ve eğitim sınıflandırması kullanılmış. yaygın ölüm sebeplerinden olan bazı Avrupa’daki bireylerin arasındaki far- faktörlerin (kanser, kardiyovasküler has- kı değerlendirmişlerdir (The Natio- Çalışmanın sonuçları ise gerçek- talıklar vs.) bu ülkeler arasındaki mor- nal Academies Press; 2011: 313-332). ten de ilgi çekici. Amerikalı kadınların talite farkları ve Avrupa’yla eğitimdeki Dünya Sağlık Örgütü’nün 2013’deki eğitime katılımı Avrupalı kadınlardan dezavantajların eşitlendiğindeki tahmini son raporuna göre; ABD’de yaşam bek- daha yüksek olmasına rağmen, düşük değerleri içeriyor. Burada da gösteriliyor lentisi kadınlarda 81 erkeklerde 76 ile eğitim düzeylerindeki mortaliteleri- ki eğer Avrupa’yla eşit dezavantajlara sa- ne bakıldığında farkın Amerikalılar- hip olsaydı Amerika’nın mortalite fark- Avrupa’nın 1-4 yıl gerisinde kalmak- ları düşecek hatta tersine dönecekti. tadır. Bu çalışma, aradaki bu farkın da daha yüksek olduğunu görülüyor. eğitimdeki eşitsizliklerin mortaliteye Araştırma, mortalite düzeylerindeki Sonuç olarak yapılan bu çalışma, olan etkisinden kaynaklanabileceğini bu farklılığı anlamak için 3 senaryo Amerika’nın Avrupa’yla olan mortalite öne sürmüştür ve Amerika’nın bütün oluşturarak devam ediyor. Birinci se- farkının sebeplerini eğitimdeki eşit- eğitim düzeylerinde daha fazla morta- naryoya göre; Amerikalıların Avrupa- sizlikler bakımından değerlendiriyor. liteye sahip olduğunu göstermiştir. lılarla eğitime eşit katılımı olduğu var- Davranışsal farklılıklar, halk sağlığı sayıldığında, Amerikalılarda mortalite sistemleri, sosyal ve ekonomik politi- Devletler arasındaki eşitsizliklerin farkının arttığı görülüyor. Bu sonuç kaların Amerikalıların sağlığını ne öl- mortaliteye etkisini inceleyen güncel Amerika’daki eğitime katılım oranının çüde etkilediği ve bunun ne kadarının bir araştırmada (Am J Public Health. yüksek olduğunu da kanıtlıyor. İkinci eğitimin her düzeyine ne ölçüde yan- 2015 Apr; 105(4): e112-9), ABD ve 7 senaryoda; Avrupa’daki eğitime düşük sıdığı tam olarak bilinememekte. Her Avrupa ülkesi (Belçika, Danimarka, katılımdaki mortalite riskleri eşit olur- ne kadar bunların arasındaki çapraz Finlandiya, Fransa, Norveç, İsveç, İsviç- sa gerçekleşecek mortalite farklarına ilişkileri de ölçebilecek bir parametre re) karşılaştırılmış ve eğitimdeki eşitsiz- bakılıyor ve farkın azaldığı görülüyor. bulunmasa da (örneğin düşük eğitim liğin mortaliteye etkisi pek çok açıdan Üçüncü senaryoda ise, Amerika’nın düzeyinde sigaraya eğilim, kötü bes- lenme, obezitenin yaygın olması ve sağlık politikalarının yetersiz olması gibi), araştırma düşük eğitim düzeyi- nin mortaliteye etkisinin göz ardı edi- lemeyecek kadar çok olduğunu göste- riyor. Bu açıdan devletlerin mortalite oranlarını iyileştirmek için gelecekte yapacağı çalışmalara, bu araştırma- daki verilerin yol gösterici olabileceği öngörülebilir. Fatma Nur Öztürk hayatsağlık 19

Tıp Tarihinde İlk Maddi Patogenez: Diş Çürüğü Etkeni Olarak Diş Kurtları İlter Uzel* Diş çürüğü insanlık tarihinin en eski ve en veya doğaüstü güçlerle uzlaşma şeklinde gerçek- önemli hastalıklarından biridir. Bu ne- leşmiştir. Giderek hastalığın doğal etkenlerin so- denle çürük etiyolojisi çok eskiden beri merak nucu olduğunu anlaşılmaya başlayınca tedaviler konusu olagelmiştir. İlk defa Anadolu uygarlık- de doğal olan ve doğaüstü olmayan yöntemlerle larında ve Mezopotamya’da çürük etkeni olarak yapılmaya başlanmıştır. İşte bu bağlamda diş he- diş kurtları sorumlu tutulmuştur. Uygarlık tari- kimliği tarihinde ve diş çürüğü tedavisinde iki hi açısından bu olay, yalnız çürük etiyolojisi için hayali patogenez çürük etkeni olarak ön görül- değil; doğaüstü güçler dışında bir maddi etke- müştür. Bunlardan birincisi ‘diş kurtları’, ikincisi nin de hastalık nedeni olabileceği düşüncesinin de ‘humoral patoloji’ teorisidir. yer alması; böylelikle tıp tarihinde bir öncü ol- ması açısından önem taşır. Diş çürüğüne ve buna bağlı olarak diş ağrı- sına diş çürüğü içine yerleşen kurtların neden Çürükte diş kurdu etkeni giderek tüm Eski olduğu inanışı ile ilgili ilk belge Mezopotam- Mısır, Eski Yunan, Roma ve İslam tıp literatürün- ya’da Babil’de bulunmuştur. Bu bilgiler, M.Ö. de yerini almış, kurtların yok edilmesi için tedavi 1800’lere tarihlenen ve halen Londra’da British yöntemleri geliştirilmiş, hatta 18. yüzyıl sonunda Museum’da saklanan (Env. No. 55547) Asurca diş kurtlarının tüm özelliklerini anlatan sözde bir tablette yer almaktadır.1 Bu tablette şunlar bilimsel resimli monografiler bile yazılmıştır. okunmaktadır (Resim:1): Bu etken geçerliliğini ancak 19.yüzyıl so- nunda yitirmiş, fakat folklorik diş hekimliğinde yerini korumuştur. Giriş İlkel insan hastalıkları ruhlar ve doğaüs- tü güçlerin oluşturduğuna inanırdı. Buna bağlı olarak da tedavi, kötü ruhların uzaklaştırılması * Prof. Dr. 20 hayatsağlık

“A-nu gökyüzünü yarattıktan sonra mektedir. Ayrıca devamla: Gökyüzü yer yüzünü yarattı, “Eğer diş özü, dişe ve kökü yel üstünlüğünde Yeryüzü nehirleri yarattı. ‘dosha’ nedeniyle kurursa ve diş kökü ve diş çürür Nehirler kanalları, ve içini kir ve yemek artıkları doldurursa küçük Kanallar bataklıkları, kurtlar kaviteyi işgal eder. Şiddetli ağrı oluşur. Bataklıklar da kurdu yarattı. Eğer diş beyaz olur, peynirleşme ve kaşıntı olursa Kurt ağlayarak Şamaş’ın huzuruna çıktı: cerahatlenir ve kokar. Buna ‘krimdantake = diş Ea’nın huzurunda gözyaşları akıyordu. kurdu’ adı verilir. 5 ‘Yiyeceğim olarak bana ne vereceksin? Aztekler ve diş kurtları Bugünkü Meksika’da 14-15. yüzyıllarda ya- İçeceğim olarak bana ne vereceksin?’ şayan Azteklerin Fransisken rahip İspanyol Bernardino de Sahagun (1499-1590) tarafından ‘Sana olgun incir vereceğim derlenen tıp metinlerinde diş kurduna yer ve- rilir: Kayısı(vereceğim)’ “Dişler sarımtraktır. Yaşlı, boynuz gibi parça- ‘Olgun incir ve kayısı lanmış, boynuz gibi, tamamıyla beyaz, salyangoz Benim için nedir? kabuğu gibi kemiktir, beyazdır, tebeşir beyazı. Te- Beni yücelt.’ beşir gibi beyazdır, sarı, koyu mor, siyah, temizlen- ‘Dişler ve çene kemikleri arasında oturayım, miş, kırmızı böceği kırmızısı, geniş, küçük, ufacık Dişlerin kanını emeyim, dar, sert, yuvarlak, doğal, eğik ucu dikenli, geniş, Çene kemiklerindeki diş köklerini, keskin ucu dolmuş, hareketli, çok hareketli, kırıl- Yiyip bitireyim.’ İğneyi yerleştir, kurdun ayağını yakala: mış, çürümüş, kurtlar tarafından yenmiş…” 6-8 ‘ Ey kurt, sen bunu dilediğin için Antik Yunan ve Roma tıbbında diş kurtları Eski Yunan tıbbında ve onun devamı olan Ea seni güçlü elleri ile yok etsin.’ Roma tıbbında çürük etiyolojisi ilk defa endo- jen ve eksojen faktörlere bağlanmıştır. Buna Diş ağrısına karşın efsun: Dur. göre endojen faktörler ‘bünye’ ve ‘mukus’ olarak ikiye ayrılır. Çürük nedeni olan eksojen faktör- Ritüel: İkinci kalite bira ile yağı karıştıracaksın. ler ise diş kurtlarıdır. Roma’da ilk defa İmparator Claudius’un özel Bu karışımı onun dişlerinin üzerine koydu- hekimi Scribonius Largus’un M.S 43 yılında yaz- dığı ‘Compositiones Medicamentorum’da [Kitap ğunda bu duayı üç kere tekrarlayacaksın. İmparatorun gözdesi Callistus’a armağan edil- mişti] genel tıp yanında diş hekimliği reçeteleri Mısır’da çürük etkeni olarak diş kurtları de yer alır. Yazar burada tıp tarihinde ilk defa diş Antik Mısır’da Yeni Krallık Döneminde kurtlarını yok etmek için banotu tohumu (Hyos- (M.Ö.1200’ ler) Mezopotamya’daki yukarıda cyamus Niger) inhalasyonu önermiştir.9 verdiğimiz büyüsel metinde yer alan diş kurt- Böylece bu öneri ile tüm Batı tıbbında ve İs- ları bu defa bir tıp metninde yer almıştır. Anas- lam tıbbında, daha sonra da folklorik tıpta 20. tasi I Tıbbi Papirüsü’nde diş ağrısının kaviteye yüzyıla kadar süren bir gelenek başlamış olu- yerleşen kurtlardan kaynaklandığı yazılmıştır. yordu. İlgili metin şöyledir: Önemli bir cerrah olan Apameialı Archige- nes (M.S 100’lerde Roma’da), antik çağın büyük “ ...yanımdaki katibin tüm kasları titriyordu. hekimi Bergamalı Galen’in (131-200) bildirdi- ğine göre banotu tohumlarının dekoksiyonu Hem gözü hasta (wst) idi (wst: bir göz hastalığı). yanında ilk defa diş ağrısında, ağrı yatışmadığı Hem de dişlerine kurt (fnt) hücum etmişti (fnt: kurt).” 2-4 Eski Hint uygarlığında diş kurtları Eski Hint tıp metinlerinde de çürük etkeni olarak diş kurtları yer alır. Yedinci yüzyılda ya- zılmış Charaka, Sushruta ve Vagbhata gibi üç klasik metinden Vagbhata’da: “Diş ağrısı izlenmeye değer. Diş ağrısı (Da- lana) çok şiddetli ağrıdır. Sebebi ‘Vayu’nun art- masına bağlıdır. Çürükte kurt ortaya çıkar.” den- hayatsağlık 21

zaman ince bir delgi ile dişi delmekten bahset- rından kaçındı, soğuk su ile ağzı çalkalama gibi miştir. Bu işlemle enfekte pulpa veya perio- koruyucu önlemlere başvurdu. dontal membrandaki apse boşaltılarak hasta rahatlatılıyordu.10 Ancak çürük dokuya dolgu Ortaçağ İslam tıbbında diş kurtları şeklinde bir işlem yapılamıyordu. Bu delginin Antikçağ Yunan ve Roma tıbbından büyük tek örneği 1905 yılında tıp tarihçisi Theodor ölçüde yararlanan Ortaçağ İslam hekimleri de Meyer-Steineg (1873-1936) tarafından Efes’te diş çürüğü patogenezinde diş kurtlarına yer bulunmuştur. Halen Almanya’da Friedrich Sc- vermişlerdir. hiller Üniversitesi Tıp Tarihi Müzesinde korun- Razi (864-925) diş ağrısının tedavisinde bazı maktadır. Delginin nasıl kullanıldığı eski Mısır batıl itikat öneriler yanında ‘el-Havi’ adlı eserin- bas rölyeflerinde mevcuttur. (Resim:2)11 de İbn Maseveyh’in (777-857) görüşlerine paralel olarak kırmızı zambak kökü öz suyunun ağrıyan Roma İmparatorluğunun çöküşünden he- dişin karşı tarafındaki kulağa damlatılmasını men sonra özellikle Orta Avrupa’da yazılan tıb- veya ek olarak kara kabuklu midye önerir. Ayrıca bi metinlerle halk tıbbı gelişmeye başlamış ve diş ağrısı nedeni olan kurtları çıkarmak için kat- bunlarda diş kurtlarıyla ilgili büyüleri ve eski ran içinde pırasa tohumu konmasını da önerir.13 kaynaklardaki banotu gerçeğini bu defa Hıristi- Razi gibi İbnü’l-Cezzar da diş ağrısının hu- yan kisvesi ile yazmışlardır. Mesela, İngiltere’de moral patoloji kuramına göre hasta humordan anonim bir ‘Peri Didaxeon’ eseri dini inanca kaynaklandığını söylüyordu. Bu, İbn Sina’dan büyük ölçüde bağlı idi.12 aktarılmış olabilir. Razi iltihaplı dişetinin çü- rükle ilişkisini de keşfetmiştir. Buna göre tedavi Bu arada erken Orta Çağ’da, halk tıbbı ve an- çok cephelidir ve Hipokrat’ın tedavi protokolü- tik kaynaklardan temellenen tıpta Bingenli Hil- ne uygun olarak kanatma ve kusturma ile baş- degard’ın (1098-1179) ortaya çıkışı önemlidir. lar. Daha sonra Razi’nin kendi onayladığı kuru- Bu okumuş dindar kadın, Bingen yakınlarında tucu gıdalar verilir, Galen ve Archigenes öneri- yaşayan soylu bir aileden geliyordu. Özellikle leri ile tepanasyon yapılır.14 Koterizasyon önce, doğa ile ilgileniyordu.13 Hildegard, diş kurdunu derin penetasyondan daha iyi bir yöntem olan sarısabır (aloe) ve mürrüsafi (myrrh) gibi bitki- eriyikler içeren sıcak yağla yapılır. Razi, banotu- lerle tedavi etti. Ayrıca o zaman bilinen reçete- nu hasta diş üzerine koymak için hazırladığı bir leri de kullandı. Fakat eczacıların zehirli ilaçla- lapanın içine katar. Bu lapada afyon, aselbent (styrax), reçine, kasni, galbanum (şeytan teresi, asafetida) ve mandragor vardı. Artuklu hükümdarı, Sultan I.Mesud’un sa- rayına giren doğaüstü hassaların bilimi uzma- nı el-Cevberi (13.yy. ortası) ‘Şarlatanın Sırları’ (el-Muhtar fi Keşfi’l-Esrar) eserinde dişlere bir bölüm ayırmıştır. Burada el-Cevberi diş ağrısı- na neden olduğunu göstermek için deve etinin siniri veya kas kirişini kurda benzetip hastanın ağrıyan dişine konmasını önermektedir.15, 16 Ortaçağ Avrupası’nda diş kurtları Afrikalı Konstantin (1010-1087) Viaticum tercümesinde (Praectica) komşu dişleri koroziv etkilerden korumak için Antik Romalı yazarlar- dan Plinius’un daha önce yaptığı gibi mum tatbik eder. Ayrıca, gene onun gibi dişleri yiyip çürüten diş kurtlarını İbnü’l-Cezzar’dan aktarır.17,18 22 hayatsağlık

Banotu tütsülemede ilk huni uygulaması, tiflere yer verildiğini görüyoruz. Mesela Saint Salerno tıp okulundaki ilk cerrahi eserin yazarı Pierre bir taşa oturur yanağını elleriyle tutar. İsa Roger Frugardi’nin (1170 de sağ) kişisel deney- gelir; ona üzüntüsünün ne olduğunu sorar. O da lerine dayanmıştır. Bu ‘Regimen Sanitatis Saler- diş kurdundan olduğunu söyler ve hangi alanın nitarium’un ilk baskında yer alır. Daha sonraki iyi geleceğini sorar. 22 kitaplarda da genel bir kural olarak önerilir.19 (Resim: 3 ). Bu arada İngiliz hekim Gilbertus Almanya’da ‘Dudesche Arsteide’ eseri İslam Anglicus (1180-1250) Roland’ın bu uygulama- tıbbı etkisi ile yazılmıştır.23 Bu kitap, Würz- sını ‘Compendium Medicinae’ye aktardığı kita- burg’dan 14. yüzyılın ilk yarısındaki Bavyeralı bını 1240’larda yazmıştır.20 Ortoly’un kitabı ve Bartholomeus’un (12. yy.’ın ilk yarısı) ‘Practica’sı ile çok benzerlik gösterir. Gilbertus Anglicus’a benzer şekilde Bernard Aynı zamanda yazılan ünlü Utrecht farmakoloji de Grandola (13. yüzyılın ikinci yarısı) da diş kitabı da diş hekimliği alanında diş kurtları için ağrısının eksternal ve internal sebepleri olduğu- gül suyu ile ağzın yıkamasından başka bir öneri nu iddia etti. Fakat bunları tanımlarken büyük sunmaz. 23 ölçüde İbn Sina’nın Kanun tercümesine bağlı kalmakla birlikte onu daha mükemmelleştirdi. 13.yüzyılın ikinci yarısında doğan Hollan- Ayrıca, bireysel gözlemleri ile kendinden önce- dalı Jan Yperman (ö.1329/32 ), kendi ifadesi- kilerinin ilerisine geçti. İbn Sina’nın benimsedi- ne göre Paris’te cerrah Lafranchi’nin yanında ği hafif dozda narkotikler önerdi. Arsenik, vit- çalıştı. Daha sonra Ypres Hastanesinde şef riol ve kantarid tentürü uyguladı. Fakat bunları oldu. Cerrahi alanında çalıştı, 1329 veya 1332 ön dişlere uygulamaktan kaçındı. Çekim onun de öldü. 1305’den sonra yazdığı ‘Cyrurgie’ adlı için iyi bir tedavi yöntemi değildi. Diş kurtları eseri Felemenkçedeki ilk cerrahi kitabıdır. Ki- için önerilen tedavi ise banotu tütsülemektir.21 tapta Afrikalı Konstantin’den aktarmalar vardır. Yperman kitabının diş hekimliği bölümümde Erken Orta Çağda zaman zaman dini mo- hocası Lafranchi’den aktarmalar yapmış olsa da onu aşmıştır. O’na göre eğer diş ağrısı sıcak humor nedeniyle olursa soğuk tabiatlı gıdalar verilmelidir. Ayrıca şiddetli diş ağrısına banotu tohumu ile sirkede fasulye büyüklüğünde tab- letler hazırlanarak konmasını önerir. Lafranc- hi’de yer almayan diş ağrısında kımıldayan diş kurtları burada da kaybolmuştur. 24 Bologna’da ve Padua’da ve ölümüne kadar Ferrara’da hocalık yapan Giovanni d’Arcoli (Io- annes Arculanus) (ö.1458), tıpkı Afrikalı Kons- tantin’deki gibi doğru ve yanlış tedavi hakkında bir ayrım yapar. Bunun sonucunda, diş ağrısı elimine edilmediği zaman çare sadece narkotik- ler değil; en başta banotu gibi ilaçların tütsülen- mesidir.25 Gabriele Fallopia (Fallopius) (1523-1562) anatomideki buluşları ile bir yere sahip olduğu halde, öğretici vasıflarına rağmen ‘Observatio- nes Anatomicae’ adlı eserinde insanı şaşırtacak derecede diş kurtlarının musibet bir şey oldu- ğunu yazmıştır.26 hayatsağlık 23

Rönesans Avrupası’nda çürük etkeni ola- haplar yapılır. Keçi böbreğini sıcak kömüre yay, rak diş kurtları dumanı küçük bir koni ile hasta dişe gönder. Böy- Belçikalı Andreas Vesalius’un (1514-1564) lelikle dişin içindeki kurtlar ölür.” 31 ünlü anatomi eserini yazdığı 1543 yılında Paris- Freiburg’da belediye hekimi olan Johann li Profesör Jacques Houllier (Jacobus Hollerius) (ö.1562), kitabında diş hastalıklarıyla ilgili ilgi Schenck von Grafenberg (1531-1598) çok kül- toplayan bir tartışmayı gündeme getirdi. Ona türlü bir kimse idi. 1584’te yayınlanan ‘Obser- göre erkekler 32, kadınlar 28 dişe sahipti. İri vationes Medicae de Capite Humano’ eserinde kurbağa diş çıkarmada kullanılırdı. Kitabının tek orijinal şey yazarın peşin hükümlü olma- bundan sonraki bölümü ‘Kurtlara Karşı’ (Cont- masıdır. Bunun en güzel örneği, çağdaşı Parisli ra Vermes) adını taşır ve eski yazarların banotu Houllier’ın diş kurtlarının banotu tohumundan tohumu tütsüsünü reddeder. Çünkü ona göre oluştuğu düşüncesine karşı, eski fikirlere sıkı sı- kurtlar zaten banotunun kendisidir, tohum kur- kıya bağlı olan Benedetti’nin bu hayvancıkları da benzer.27 savunduğunu yazmasıdır. 32 Diş hekimliği ile ilgili ilk Fransızca kitap Matthaeus Gottfried Purmann (1648-1741) 1582’de Lyon’da basılmıştır. Kardinal d’Armag- ise diş kurdunun kavite nedeni değil; diş ağrısı nac’ın özel doktoru Urbain Hémard’ın (1548- etkeni olduğunu düşünüyordu: 1618) ‘Dişlerin Gerçek Anatomisi Hakkında Araştırmalar’ (Recherche de la Vraye Anatomie “…bazen kişiye büyük sıkıntı ve ağrı veren des Dents) adlı eserinde ‘vermuculate’ veya ‘ver- molue’ adıyla diş kurtları hakkında bilgi vardır. küçük kurtlar dişin içinde büyürler. Çürük ve diş Fakat tedavisi için öneri yoktur.28 aşınması art arda fazla sıcak soğuk gıda yemek- 1557 yılında İspanya’nın Valladolid kentinde Francisco Martinez (1550-1612) sadece diş he- ten ve çok sert şeyler ısırmaktan, çok şeker ya da kimliğine ait tiyatro eseri üslubunda popüler bir kitap yayınladı. Bu kitapta da diş kurtlarından şekerli gıda yemekten olur. Eğer iğne, bıçak gibi söz edilmektedir. Burada, Houllier’den daha önce kurtların ortaya çıkışı ile ilgili bir tutum vardır. nesnelerle diş karıştırılırsa daha aşındırıcı olur.”33 Buna göre kurtlar diş çürüğünde yer almaz, dola- yısıyla banotu ile tütsü de uydurmadır.29 İngiltere’de kral VIII. Henry döneminde ber- ber cerrah ve berberlerin yetkilerinin düzenlen- diği sırada ilk İngilizce cerrahi kitabı 1597 de Londra›da Peter Lowe (1550-1612) tarafından yazıldı. Paris’te okuyan Lowe, 22 yıl Fransa ve Flanders’ta çalışmıştı. O da Houllier’in etkisi altında kalarak diş kurdu fikrini reddediyordu. Bunun aksine ağrılı dişi altın koterle dağlamayı önermiştir.30 İspanyol Giovanni da Vigo’nun (1450-1525) ‘Practica Copiosa’ adlı eseri 1514’te yayımlan- mıştır. Vigo, kurtlar için şunları yazar: “Diş kurtları için banotu tohumunu al, pırasa tohumu, soğan tohumu ile birlikte sirkede kay- nat, bunu ağızda tut ve iyice çalkala. Başka bir seçenek bu üç madde ile fasulye büyüklüğünde 24 hayatsağlık

Modern diş hekimliği ve diş kurtları Bin yıllık kurt teorisinin aksi 1757’de rahip Modern diş hekimliğinin babası Pierre Fa- Jacob Christian Schaeffer (1718-1790) tarafın- uchard’ın (1678-1761) bizi hayrete düşüren dan yazılan ‘Hayali Diş Kurtları ve Ona Karşı reçetesi, kişilerin sabahları birkaç kaşık taze Sözde Reçeteler’ eserinde kesinlikle ispat edildi kendi idrarları ile çürükten korunmak için ağ- (Resim:6).40 Fakat tıp literatüründe hâlâ çürükte zını çalkalamasıdır. (Resim:4) Öte yandan diş kurtlarını şiddetle reddeder. 4 numaralı Resim- kurt etkenini savunma sürdürülüyordu. Mesela de 1746 yılında yayınlanan onun ‘Le Chirurgien 1790’da bir cerrah, daha sonraları Berlin Üni- Dentiste’ kitabındaki bu görüşü ile ilgili sayfalar versitesinde profesör olan Johann Gottlieb Ber- görülmektedir. nstein (1747-1835), balmumu içinde karışım A.Tolver (1752 de sağ) yayınladığı küçük yapılmış güveyfenerinin kurttan oluşan çürük ‘Treatise on the Teeth’ eserinde diş kurtlarına kavitesine konulmasını ve ardından banotu fü- inanmaz ve bunun için Fauchard gibi mikros- kopla bakmak gereğini vurgular.36 Thomas Berdmore’un (1740-1785) kitabı mesleki açıdan bir meslek adamının yaptığı de- neyleri kayda geçirmesinden ibaretti. Diş ağrısı için kan alma ve purgatifleri önermiştir. Kafuru, afyon hülasası da ilaç olarak veriliyordu. Ağrılı diş çekilmeli, dışarıda kurşunla veya altınla dol- durup implante edilmeli idi.36 Etienne Bourdet (1722-1789) de diş kurtla- rını şiddetle reddeder.37 Parlak bir bilim insanı olan Friedrich Hoff- mann (1660-1742), Halle Üniversitesinde pro- fesör ve değerli bir klinikçiydi. Çok üretken bir yazardı. Eserlerinin bazıları Cenevre’de ölü- münden sonra yayınlandı ve İngilizceye de çev- rildi. Ancak eserlerinde koruyucu diş hekimliği açısından hiçbir yenilik yoktur. Hoffmann, diş kurtları olabileceğine karşı çıkmaktadır.38 Böy- lece, Houillier’in kurtların banotunun tohu- mundan çıktığı düşüncesini kabul etmemekte- dir. “Gerçekten, kimse, böyle bir kurdun duman ve alevden köken aldığına inanamazdı. Bu sanki mitolojideki ateşte yaşayan sinek olan Pyraustas mıdır?” 38 Prusya kralının özel diş hekimi Philipp Pfaff (1713-1766), 1756 yılında yayınladığı ‘Abhand- lung von den Zahnen des Menschlichen Kör- pers und deren Krankheiten’ adlı eserinde diş kurdunu tüm tereddütlerine rağmen kabul eder gibi görünmektedir. (Resim:5) Bu konuda tar- tışmaya girmemiş, fakat Pierre Fauchard gibi inkâr da etmemiştir.39 hayatsağlık 25

migasyonu öneriyordu. Bu öneri onun 1819’da meyve sularının bozularak dişte çürüme yapa- yayınladığı el kitabının 5. baskısında görülebi- bileceği ile birleştirilerek sunulmuştur.45 lir.41 Galen’e ve daha sonraki antik yazarlara göre Saygın bir tıp dergisi olan ‘Magazin für die suçlu dişte kalan besinsel artıklar idi. Bunu be- gesamte Heilkunde’nin editörü cerrah Rust, Si- nimseyen ‘Libellus de Dentibus’ yazarı Vene- lezyalı bir kasaba hekiminin, iki hastanın çürük dikli Bartolomeo Eustachi besin artıklarından dişinden toplam yirmi kurt çıkartarak ağrıyı oluşan çürükte taş sertliğindeki dişi bile çürü- şöyle dindirdiği yazıyordu: ten artıkların fazlalığının sert dokulara oranla yumuşak dokulu organların da iltihaplanması- “Domuzun mide öz suyu ile çevre doku te- na yol açabileceğini eklemiştir.46 mizlendikten sonra hasta kişilerden dişlerini de- len kurtlara ağız boşluğundan erişildi.” 42 ‘Enflamasyon Teorisi’ önce İngiltere’de ka- bul edilmiştir. Fakat John Hunter (1728-1793), Louis Laforgue’un (ö.1816) ‘Dental Art’ ki- 1778 de bile hâlâ bu teoriyi benimsemiyordu. tabını Almancaya çeviren Leipzig Belediye diş Diş özünün gangreninden bahsediyor ve buna hekimi ve cerrah Carl Friedrich Angermann inanıyordu ki, bu tek neden değildi; çünkü diş (1770-1834 ) çıplak gözle görülebilen diş kurtla- ölümden sonra çürümüyordu.47 rının 1803’de çizimini yaptı.43 (Resim:7) İki tip Joseph Fox (1776-1816), 1806 yılında diş diş kurdunun görülebilmesi için yoğun çaba gös- çürüğünü ‘dentinin ve dolayısıyla periodontal terdi ve canlı dişlerde diş ağrısı nedeni olarak çü- membranın yüksek miktarda enflamasyonu’ rük içinde yaşayan diş kurtlarını sorumlu tuttu. olarak tanımlamıştır. Yazılan diğer nedenler ise çürümenin nedeninin bünyesel veya beslenme- Diş kurtlarının varlığına duyulan inanç Orta nin doğasından olabileceği ve çapraşıklıktan Avrupa’da 20.yüzyıla kadar devam etti. olabileceği idi.48 Diş kurtlarından modern çürük teorilerine Enflamasyon Teorisi, 1826 yılında Leonard Büyük çürük araştırmacısı Willoughby Day- Koecker (1785-1850) tarafından tamamlamış- ton Miller (1853-1907) 1889 yılında daha önce- tır. 1829 yılında Thomas Bell (1792-1880) enf- ki çürük teorileriyle ilgili tarihsel bir sınıflama lamasyon nedenini diş gangreni olarak tanımla- yapmıştır.44 Burada Pierre Fauchard ve Etien- nan diş çürüğü olduğunu açıkça desteklemiştir. ne Bourdet’nin yazdığı ‘Dört Unsur’ teorisine Çünkü dentinin yapısı zayıf olduğu için çürü- uyarlanmış görüşler44, Miller tarafından biriken meye eğilimi vardır ve soğuk gibi uyaranlara çok zor direnç gösterir. Fox tarafından ileri sü- rülen periodontal membran çürük teorisi, Bell tarafından açıkça reddedilmiştir.49 Çürüğün kimyasal teorisinin 19. yüzyılda etkin hale geldiğini görüyoruz. Christian Gott- lieb Ludwig (1709-1773) ve Johann Christlieb Kemme’nin (1738-1815) aside dayalı deneyleri ilk başta sadece Almanların ilgisini çekse de, daha sonra İngiliz ve Amerikalı araştırmacılar da bunu benimsemişlerdir. Levi Spear Parmly (1790- 1859), 1819 yılında yazdığı ders kitabın- da -herkesin Fox’un düşüncelerini benimsediği sırada- çürüğün kökeni hakkında şaşırtıcı bir buluşla diş çürüğünün birinci nedeninin yi- yecek ve içecek kalıntıları olduğunu yazmış- tır. Yiyecek ve içecek kalıntıları ısı ve zamanla 26 hayatsağlık

fermantasyona uğramakta ve hastalığa neden asitlerden vb.lerinden bahseden ‘Kimyasal Teo- riyi’ kabul etmiştir.54 olacak güçlü bir kimyasal haline gelmekte idi.50 Bu teoriden ilk bahseden Anglo-Sakson Böylece Parmly ile daha önceki hipotezler artık William Robertson (1794-187?), İngiltere Bir- mingham’da çalışan bir diş hekimiydi. Yazdığı birer spekülasyon haline gelmekte ve deneysel ‘Pratik Bilimsel Eser’de (Practical Treatise) çok açık bir şekilde, özellikle azı dişlerindeki fissür- bilim hakkettiği yere gelmekteydi. lere besin artıklarının birikmesi ve sonrasında kimyasal reaksiyonlar sonucu çürüme olduğu- Wüzburg Üniversitesinde diş hekimliği öğ- nu yazmıştır. Ayrıca kitabında çürüğün tama- mıyla dışarıdan gelen etkenler sonucu oluştu- retim görevlisi olan Carl Joseph Ringelmann ğunu da söylemiştir.55 (1776-1854) şöhretini mineyi sülfürik içinde Robertson’u da muhtemelen eleştirmiş olan İngiliz Sir John Tomes (1815-1895), o zamana çözmesiyle kazanmıştır.51 Fakat Mainz’da diş he- kadar göz ardı edilen birçok konuda histolojik buluşlar yapmıştır. Ayrıca 1850’lerde var olan kimi olan Johann Franz Gallette (1774-1838) tü- kimyasal ve enflamasyon teorilerini de kabul etmiştir. Linderer gibi John Tomes da tepkimeyi münü başka çağdaş kitaplardan aşırarak yazdığı oluşturan patolojik asitlerin oral sıvılar oldu- ğunu kabul etmişti. Asitler dentinde anatomik eserinde bu profesörün yaptıklarını da kendisine yapıyla ilgili bir enflamasyon süreci başlatırlar. Böylece dokunun vitalitesini yitirmesi sonrası mal ederek bir intihal örneği olmuştu(!).52 ikinci olarak kimyasal reaksiyon mineyi etkile- meye başlar. Linderer gibi Tomes’ta mikrosko- O yıllarda henüz 30’lu yaşlarının ortalarında pik bir inceleme sonrası fibrillerdeki açılanma- nın şekline göre çürüğün oluştuğunu ve den- olan Joseph Linderer (1794-1870) çü- tindeki çürüğün konik bir şekilde ilerlediğini fark etmiştir. (Resim:9)’da kanalları bozulmuş rük dokusunu muhtemelen ilk kez mikroskopta dentin görülmektedir.56 incelemiş ve tutarlı bir şekilde mineyi çizdiği gibi dentini ve çürüğü de doğru bir şekilde çiz- miştir (Resim:8). Burada içeriye doğru giden dentini saran kahverengi renkte çürük dokusu ve devamlı saçılan parlak dentin çizgileri net olarak çizilmiştir. Bu renkleşmeler, onun çürük dokusunun dağılımının farklılığını görmesini sağlamıştır. Ayrıca Linderer, dentini kalsifiye liflerden oluşan kırılgan bir kitle ve daha son- ra yumuşayan tamamıyla karakterize strüktüral bir yapı olarak tanımlamıştır.3 1848 yılında ba- sılan ‘El Kitabı’nda diş çürüğünün oluşum ne- denlerini detaylandırarak anlatmış ve ağızdaki hayatsağlık 27

New York’ta diş hekimi olan Amos Westcott zamanda çürük oluşumunun dişten başlayıp (1815-1873), 1843 yılında kendisine ait meşhur düzensiz bir şekilde diş etine taştığı ve daha asit teorisini organik asitlerle; asetik, sitrik, ma- sonrasında oral mukozaya ve tükürük bezlerine lik ve diğer asitlerle deney yaparak ve bu asitlerin ulaştığını fark etmiştir.62 dişi eşit olarak etkilediğini söyleyerek genişlet- miştir (Resim:10). Şekerin aside dönüşmedikçe Eskiden konuşulan diş kurdu inancının bir parçası olan ve artık açıkça konuşulan bir görüş Münih’te anatomist olan Michael Erdl (1815- 1848) tarafından yeniden ortaya atılmıştır. Erdl, 1843 yılında çürük maddesini parazitik bitkisel bir yapı olarak algılamıştır ve bu yapıyı katran ve potasyum nitrat karışımıyla öldürmeye çalış- mak gibi mantıksız bir tedavi denemiştir.63 Robert Ficinus (1809-1852) ve Hermann Klencke (1813-1881) isimli iki başka hekim de 1844 yılında çürük oluşumunun nedenleri- ni araştırmaya yönelik bir kongrede bu teoriyi desteklemiştir. Bu kongre ‘Deutscher Verein für Heilwissenschaft zu Berlin’ (Berlin Alman Sağ- lık Derneği) desteği ile yapılmıştır. Dresdenli Robert Ficinus, mikroskobun kaşifi Leeuwen- hoek tarafından ‘animacula’ olarak isimlendiri- len yapının 1847 yılında ‘denticola’ olarak isim- lendirilmesini önermiştir. (Resim:11) Onun hiçbir etkisi yoktur. Fakat öte taraftan asidin di- inancına göre başlangıç çürükleri, diş animacu- rekt uygulanmasıyla aynı etkiye sahiptir.57-59 Ben- lalarının kahverengi atıkları ve çürümüş orga- zer bir sonuç 1864 yılında Pavia’da çalışan Paolo nik içerikli mine kütikülü idi. Biz bugün bunu Mantegazza (1831-1910) tarafından da bulun- ‘dental plak’ olarak isimlendiriyoruz. Bu mad- muştur. Mantegazza, dişleri şeker solüsyonuna de mineye geçerek mineyi çürütmekte idi. Bu koymuştur. Ancak kalsiyumda çözülmeler asit transfer olmazsa mine kütikülüne diş çürüğü ve reaksiyonu başladıktan sonra olmuştur.60 dentin çürüğü oluşmazdı. O, bu yığının dentini çürüttüğünü bulmuştur. Asitler ve şekerin dişi Çok titiz bir araştırıcı olan Parisli Emile Magitot (1833-1897) bu asit deneylerini tekrar- lamış ve sonuçları 1867 yılında yayınlamıştır. Dişin bazı bölümlerini mumla koruyarak dişi iki yıl şeker solüsyonunda bekletmiş ve korun- mayan yüzeyin yumuşadığını bulmuştur. Magi- tot çürük oluşumunun kimyasal teoriye daya- nan ancak çok daha kompleks bir mekanizma ile geliştiğine inanıyordu. Sağlam minedeki kütikülün çürüklere karşı en garantili koruma olduğunu düşünüyordu. Pulpa tarafından oluş- turulan sekonder dentini ilk tanımlayan da Ma- gitot’tur.61 Carl Wedl de (1815-1891) Viyana’da 1870 yılında kimyasal teoriyi desteklemiştir. Aynı 28 hayatsağlık

çürüttüğü ise açıkça reddedilmiştir.62 nen ve dentine tutunmasıyla asitlerde çok daha Bir tıp hocası olan Hermann Klencke’nin hızlı bir şekilde dentini yumuşatan ve bozan bir mantarla ilgili teori geliştirmişlerdir.65 Bu teori, Hannover’de ödül kazanan ‘Dişin Bozulması’ Berlin’de yayınlandıktan sonra tercüme edile- isimli eseri 1850 yılında yayınlanmıştır. (Re- rek, 1868-1878 yılları arasında Paris’te, 1873 ve sim:12) Dişin bozulması merkezli bu çalışma- 1878 yılında da Londra’da yayınlanarak çok ge- niş meslek çevresine ulaşmıştır. da çürük ve pulpa iltihabının oluşumuyla ilgili önemli hatalar vardı. Klencke, Ficinus gibi çü- Miller’in çürük araştırmaları rük çevresindeki mine kütikülünü bir matriks Miller tarafından yukarıda açıkladığımız olarak tanımlamıştır ve bu mine kütikülü nem- iki teoriden az farklı olarak yeni bir teori daha li diş germinde çürük kalıbını oluşturur. Daha geliştirilmiştir. Willoughby Dayton Miller, sonra çürükten önce oluşan dişteki kahverengi Kuzey Amerika’da bir çiftçi ailesinin çocuğu renk veren hücre deformasyonu başlar.63 ‘Pro- olarak 1 Ağustos 1853 tarihinde doğmuştur. tococcus dentalis’ denilen bu kariyojenik hüc- Babasının Ohio, Alexandria yakınındaki çift- re dişte kuru bir çürük oluşturma rolü oynar. liğinde büyümüştür. Büyükbabası Amerika’ya Klencke’nin eski ‘kurt masalına’ ve ‘fumigation’a Almanya’dan göçmüştür. Newark’ta okula git- (tütsülemeye) dayalı bir hipotezi vardı.64 Yine miş ve 1871-1875 yılları arasında Ann Arbor Klencke aynı zamanda Ficinus’un ‘denticola’sı- şehrindeki Michigan Üniversitesinde fizik ve nın da çürüğün kötü kokulu halinden sorum- matematik okumuş, ‘Onur Derecesi’ ile mezun lu olabileceğini söylemiştir. Sonunda, çürüğün olduğu Edinburgh’a eğitimini tamamlamak için kronik formu olan ‘carries sicca’nın ağızdaki gitmiştir. Orada özel ders vererek hayatını sür- parçalanma sürecinin laktik asit oluşumuyla dürmeye çalıştı, fakat aynı yıl, 1876’da bilimsel ortaya çıktığı kanıtlanmış, bu araştırmalarıyla hedeflerinin izinde arzulu bir şekilde Berlin’e bilimsel yola girilmiştir. gitti ve burada özellikle doktor ve fizikçi Her- mann von Helmholtz’un derslerini izledi. Kısa Berlinli fizikçiler Theodor Leber (1840- zamanda maddi sıkıntıya girdi. Yardımcı olması 1917)ve Jean Baptiste Rottenstein (1832-1897) için Berlin’de 1851’ den beri diş hekimliği yapan tarafından 1867 yılında yazılan ‘Diş Çürükleri hemşerisi Francis Peabody Abbot’a (1820-1886) ve Nedenleri’ isimli kitapçıkta kimyasal teoriyle başvurdu. girişiminden bahsedilmektedir Ayrıca ağızdaki Abbot, onun zekâsını hemen fark etti ve ona laktik asidin başlangıç çürüklerine neden ol- yardımcı olmak için çevirmenlik pozisyonu duğunu da bulmuşlardır. Bugün kalkulus oluş- sağladı ve doğal bilimler konusunda eşine ve turmasıyla ünlü leptotriki mantarı olarak bili- kendisine ders vermesini istedi. Bu dersler son- rasında Miller, Abbot’un kızı Caroline ile nişan- landı ve aslında bir doğa bilimci olan Miller diş hekimliğiyle ilgili çalışmalara başladı. Abbot’un desteğiyle 1877’de Pennsylvania Diş Hekimliği Okulu’nda çalışmalar yaptı. 1879 ilkbaharında yazdığı ‘Diş Sinirinin Koruyucu Tedavisi’ tezi en iyi makale ödülünü kazandı ve ‘Doktor’ unvanı alarak Berlin’e geri döndü. Bu- rada Dr.Abbot’un damadı ve asistanı olarak ilaç ve doğal bilimler konusunda derslere ve incele- melerine devam etti. 30 Ağustos 1880’de Miller ilk defa Lucerne’deki ‘American Dental Society of Europe’un yıllık toplantısında ‘Çürüklerin hayatsağlık 29

Kimyasal ve Elektriksel Teorisi’ başlıklı bir su- ları da ele alan ve çalışmaları Alman, İngiliz ve num yaptı. Bu çalışma 1863 de William Ken- Amerikan dergilerinde yayınlanan Miller daha cely Bridgman tarafından ortaya atılıp 1879’ da sonraki araştırmalarıyla Prusyalı yöneticilerin H.Seymour Chase’in (1820-1898) genişlettiği dikkatini çekmiştir. 1884’te Berlin’de kurulan çürüğü elektrolik bir süreç olarak gören ‘elekt- Diş Hekimliği Fakültesi’nin, 1892’de ‘Koruyucu riksel teoriyi’ çürütmüştür. Bridgman, ‘Diş Çü- Diş Hekimliği Bölümü’ başkanlığına getirilmiş- rüklerinin Patolojisi’ üzerine yazdığı makale ile tir. Londra’daki ‘Odontological Society’den ödül almıştır. Miller, hem İngilizce (1889) hem Almanca (1890) olarak bakteriyolojik araştırmalarının Ertesi yıl içinde, Miller çalışmalarını ‘Mik- sonuçlarını özetlediği ‘İnsan Ağzındaki Mikro- roorganizmaların Çürükler Üzerindeki Etkisi’ organizmalar’ başlıklı yayınıyla bilim alanında konulu, çürüklerin mikroflorası ile ilgili ola- tanınır hale gelmiştir. Kitabı ‘Mikroorganizma- rak üzerinde henüz durulmayan yeni bir alana lar Tarafından Oluşan Lokal ve Genel Hastalık- yönlendirdi. Mikrobiyolojinin önderlerinden lar’ alt başlığıyla yayınlanmıştır. Bunu 1896’da Robert Koch’un okulunda 1880’den beri yapılan ‘Koruyucu Diş Hekimliği hakkında Ders Kitabı’ detaylı çalışmalar, Miller’in bu konuya yönel- izlemiştir. Daha sonra Miller uygulama yapan mesinden öncedir. Miller sıra dışı yeteneğiyle bir diş hekimi olarak ön plana çıkmış ve koru- ve inatçılığıyla yaptığı deneyleri yıllara yaymış, yucu diş hekimliği konusundaki engin tecrü- bunun yanında araştırma yöntemlerini ve me- besini ve deneysel araştırmalarının sonuçlarını todolojisini araştırmalarına taşımıştır.67 belirtilen metotlar ve önerilen materyallerle sunmuştur. Diş hekimliğinin diğer alanlarındaki konu- Bunların sonucu olarak, Miller diş hekim- liğinde uluslararası alanda önder bir kişi hali- ne gelmiştir. Ayrıca Almanya’da bilimin geliş- mesinde lider bir rol üstlenmiştir. Liderliğini yaptığı altı yıl içinde ‘Central-Verein deutscher Zahnaerzte’ topluluğuna üye sayısı 3 katına çık- mıştır. Onun bunu başarmak için bir yılda 1300 mektup yazdığı bilinmektedir. Doçentler Bir- liği’nin ve Alman diş hekimlerini destekleyen fonunun başkanlığını yapmıştır. Prusyalı mes- lektaşlarının sürekli eğitimini organize etmiş ve 39 profesyonel topluluğun onur üyeliğini almış- tır. Ayrıca birçok üniversiteden onur doktorası unvanı almıştır. Paris’te Charles Godon (1854- 1923) tarafından 1900’de kurulan ‘Federation Dentaire Internationale’in 1904’de başkanı ol- muştur. Berlin’de 1909’da yapılan V. Uluslararası Diş Hekimliği Kongresi’nin başkanı seçilmiştir. Tüm bu başarına rağmen, Miller meslektaş- ları tarafından her zaman mütevazı, hayırsever ve bir hasta lideri olarak görülmüştür. Berlin’de- ki Amerikan kolonisinin kilit kişisi ve olarak görevler almıştır. Hiçbir zaman kendi geçmişini ve toplumda maddi gücü yeterli olmayan kişile- ri unutmamıştır. 30 hayatsağlık

Çalışma koşulları son derece yetersiz olan sayısız deneyle incelemiş, 1883’teki ilk çalışma Berlin Diş Hekimliği Enstitüsü’nün durumuna sonuçlarında yeni bir tezle formüle etmiştir. rağmen çalışmalarını sürdürmüştür. Burada Ona göre: klinikler devamlı çok kalabalıktı ve sınıflarda öğrencilerin dersleri yüksek sesli alkışlaması “Ne tamamıyla asit teorisi, ne de bakteri binanın çökme riskinden dolayı yasaklanmıştı. teorisi taraftarıyım; hem asitlerin hem de bak- Miller’in buradaki 30 metrekarelik laboratuarı terilerin çürük oluşumunda etkili olduğuna Prusya Meclisinde tartışılmış ancak bir sonu- inanıyorum. Asitlerin önemi küçümsenerek ca bağlanamamıştır. Bu nedenle, iyi donanımlı bakterilere odaklanılmıştır ve ikisi birlikte tüm Amerikan üniversiteleri vatandaşını kendi öz çürükler için tatmin edici bir cevap bulunma- ülkesine geri getirebilmek için uzun yıllar çaba sında yeterli değildir.” harcamıştır. Tüm gereksinimlerin tekrar incelenmesi ve Miller, ilk olarak eğitime başladığı Ann Har- üzerinde düşünülmesi sonucunda 1889’da şu bor’daki Michigan Üniversitesi’nden gelen çağ- geçerli tanımı ortaya atmıştır: rıyı 1906’da kabul etmiştir. Sonrasında, ilgililer bu müthiş adamı Berlin’de tutmak için her şeyi “Diş çürüğü, birbirinden tamamıyla ayrılabi- denemiştir. Ailesi ve Amerikan Kulübünden arkadaşları, bütçe ve Prusya bürokrasisinin di- lecek iki farklı kimyasal ve parazitsel süreçtir: 1. ğer kısıtlamalarından kurtulup araştırmalarını sürdürebilmesi için bu çağrıyı kabul etmemesi Dekalsifikasyon, veya dokunun yumuşaması, 2. yönünde baskıda bulunmuştur. Miller bir karar alma konusunda oldukça zorlanmıştır. Sonun- Kalan yumuşak kalıntının ayrışmasıdır.” da, Ekim 1906 yılında resmi görevinden istifa Mine için bu ikinci aşama eksiktir, pratikte etmiş, istifası kabul edilmiş ancak ‘Özel Medikal Danışman’ olarak atanmıştır. minenin dekalsifikasyonu onun bütün olarak yıkımını ifade eder. Bu ikinci aşama, dekalsifi- Ayrılışını erteleyerek Mayıs 1907’de Ham- ye olmuş dentinin çözülmesi öncesinde bakte- burg’da ders vermiştir. Berlin’den ayrılmadan ri fermantasyonu ile ortaya çıkar. Linderer ta- birkaç gün önce ‘Diş Hekimleri Birliği Miller rafından 50 yıl önce mikroskobik çalışmalarla Derneği’nin tüzüğü kabul edilmiştir. Bu dernek gözlemlenmiş aynı ikinci aşamayı burada göre- bugün hala diş hekimliği öğrencilerinin bilim- biliyoruz. sel çalışmalarını onurlandırmak için varlığını sürdürmektedir. Miller’ in ‘Şimiko-paraziter Teori’si bu kompleks sürecin tam açıklayıcısı olmasa da Miller, diş hekimliğinde yeni ufuklar açan bugün hala geçerliliğini korumaktadır. Bu teori 20 yıllık çalışması sonrasında Almanya’dan ay- diğer teorilerle genişletilmiş ve desteklenmiştir, rılmış ve bu Amerikalı meslektaşları tarafından fakat kimse bu teoriyi çürütememiştir. mutlulukla karşılanmıştır. Ann Harbor’daki gö- revine başlamanda önce, İskenderiye’de bulu- Bakteriyolojik dönemde o, çürüğün kim- nan kız kardeşini ziyaret etmiştir. Trajik bir şe- yasal dezenfeksiyonunu profilaktik olarak ele kilde apandisite yenik düşmüş, Newark, Ohio’da almıştır. Tüm koşullarda, ana işlem dişin bütü- bulunan bir hastanede ameliyat sonrası vefat nüyle mekaniksel temizlenmesidir. Bu görüşün- etmiştir. den dolayı beslenme ile çürük önlenmesi yakla- şımını önemsememiştir. Miller, mikrobiyolojideki çürük problemini biyolojik araştırma çerçevesinde bütünüyle ele Sonuç almıştır. Normal ve patolojik ortamda bulunan Miller’ in çalışmaları dünyaca kabul görmüş- saf mantar kültürleri yetiştirmiş ve bunların tür. Büyük bilimsel başarılarından ötürü, 1908 karbonhidrat, yağ asidi vb. üzerindeki etkilerini yılından itibaren Fédération Dentaire Interna- tionale (FDI) beş yılda bir olmak üzere onun anısına Uluslararası Miller Ödülü vermektedir. Ayrıca Ohio State Üniversitesi Diş Hekimliği Okulunun bahçesine heykeli dikilmiştir. Özetle diş çürüklerinin araştırılmasında ve sonuçlarının tartışılmasında, Miller’in teorileri hayatsağlık 31

bir başlangıç noktası olmuştur ve hiç şüphesiz 16. Wicdemann, Eilhard: Schwindeleien des 13 Jah- ki uzunca bir süre daha böyle kalmaya devam rhunderts mit angeblicken Zahnwürmern, Beit- edecektir. rage zur Gesch. D. Natür. W.Erlangen 26: 223-225 (1911). Öte yandan diş çürüğüne etken olarak diş kurtlarının sorumlu tutulması tıp tarihinde 17. Uber Sharlatane unter de arabischen Zahnarzten hastalıkların etkeninin maddi olduğu gerçeği- undüber die Wertschötzung des Zahnstockers bei nin çıkış noktası olmuştur. den muslimiden Volkern. (In:Korresp. Bl. Zah- nartzte), 43:231-236 (1914). Kaynakça 1. Köcher F. Die babylonisch-assyriche Medizin in 18. Constantinus Africanus: Practica,(İn:Ysaac: Opera Omnia, Lugduni,( 1515), s.58-144,Opera, Basille- Texten un Untersuchungen [6 vols], Berlin, 1963- ae,( 1536), II, 19,s. 150r.43. 79; Vol: VI: 542. 2. Grapow HUA. Grundis der Medizin der alten 19. Platearius, Johannes: Serapio dicta braviarian, Ve- Agypter (4 vols), Berlin: Kranker, Krankheinten netiis,(1497). IV(3): 176r,f. und Arzt, 1956; Vol. III: 111. 3. Ruffer SA. Study of abnormalities and pathology of 20. Regimen Sanitatis Salerni: Das medizinische Lehr- ancient Egyptian teeth. American Journal of Physi- gedicht der hohen schule zu Salerno.Übers Paul tes cal Anthropology 1920; 3(3): 335-82. dorrf, Stutgardt (1915), s.242. 4. Smith GE, Jones FW. The archaeological survey in Nubia, Report (1907-1908), Cairo: National Prin- 21. Löchel, Wolfgang:Die zahnmedizin Rogers ting Department, 1910. und Rogerglossen pattensen, Hannover (1976), 5. Laise H, Willibald K. Vagbhatas Astangahrdaya- s.80:114f. samhita, ein altindisches Lehrbuch der Heilkunde, Leiden, 1941; 6(21): 18-9. 22. Gordom, Bernard:Lilium Medicinae, Francfurt. 6. Busch H. Die Zahnheilkunde innerhalb der aztekis- (1617), s.111. 26,2s.411: 17-25. chen Medizin, Düsseldorf: Inst. Gesch. Med, 1966. 7. Dietschy H. Aztekische arzte und zauberer. Ci- 23. Ioannes Anglicus:Rosa Anglica, Pavia. (1517), III. 4, ba-Zschr 1937; 4: 1448-56. s.2:153 a-3-5; III,s:2, 153, 2. 8. Gall AF. Medizinische Bücher(tici-amati) der alten Azteken aus der ersten zeit der Conquista. Quellen 24. Ohrt, Ferdinand: Zahnsegn. (İn:Handwörterbuch und Studien zur Geschichte der Naturwissenschaf- des deutschen A berglaubens.) Ed. Hans Böch- ten und der Medizin 1940; 7: 81-280. told-Stöbli, Vol.9, Berlin (1938-41.) kol:871-880. 9. Karl S. Geschichte der Zahn heilkunde (2nd ed.). Leipzig (1926), s.95. 25. Brodmann, Karl: Deutsche Zahntexte Handscriften 10. Galen: Claudius Galeni: Opera Omnia, Ed. C.G. des Mittelalters, Med. Diss. Leipzig,1921, s.26. Kühn, 20 vols, Leipzig, (1821-1839), sec. Loc. 5,5 XII, 863:15-17. 26. Lafranchi: Chirurgia Magna (İn: Guido de Cauliaco 11. Uzel,İlter:Anadoluda Bulunan Antik Tıp Aletleri,- Cyrurgia). Venetiis, (1400) s.176r – 216v/ III 3,4; s. Türk Tarih Kurumu Yay.Ankara,(2000),s.220,Lev- 211 :28- ha:LX,2. 12. 12.Schubring, Konrad: Zur Zahnanatomie und phy- 27. Arculanus, Ioannes:Commentaria in Nonum Lib- siologie der Spantantike und des Mi Hel alters, Med. rum Rasis ad Regen Almansoren ,Venetiis (1542),s. Hist. J.(I): 144-148 (1966). 48; 194a: 37-60. 13. Cockayne, Thomas Oswald: Predidexeon,( İn: Le- chdoms, wort cunnig and starcraft of early Eng- 28. Fallopius, Gabriele: Observationes Anatomicae, Ve- land), Vol: II, 2nd. Ed. London,( 1961). netiis, (1542),s. 38v. 14. ar- Razi (Rhazes): Kitab al-Hawi fi’ t -Tibb, Vol: III, Haiderabat,( 1955), s.131,16f. 29. Hollerius, Jacobo: Omnia Opera Practica, Perioc- 15. İbn al-Gazzar :Kitab zad al-musafir wa-qut al-kadir, haram Holleri ad Libros Galeni de compos. Pharn, Ms. Kopenhagen Arab,f.109. Lib. V, Genf (1635), s.117. 30. Hemard, Urbain: Recherche de la Vraye Anathomie des Dents, Nature’ el Propriete d’et Celles, Soc. des Lettres, Sciences et Arts de I’Aveyron, (2009),s.68. 31. Francisca Martinez de Castrillo: Colloquio Breve Sabre La Materia de la Denta dura (Ed. Micheline Reul- Kellermann- Gerard Morisse)l, De Boccard, Paris(2012), s.69r (s.98, s.189). 32. Lowe, Peter: A Discourse of the Whole art of Chy- rurgeie London,( 1612), s.194. 33. Budjuhn, Gustav: Die Zene Artznei, Berlin,( 1921). 34. Schenckius de Grafenberg, Ioannes:Observationes Medicae de Capit Humano, Basileae (1584) s.390. 32 hayatsağlık

35. Purmannus, Matthaeus Gothofredus:Grober Vol. II. Berlin 1848. und gantz neu-gewundener Lorbeer-krantz oder 57. Robertson William: A Practical Treatise on the Hu- Wund-Artzney, Frankfurt, Leipzig (1722), s.3. man Teeth, London (1835), s.109. 36. Fauchard, Pierre: Le Chirurgien- Dentiste ou Traité 58. Tomes,Jone:A System of Dental Surgery,Philadelp- des Dents, 2.ed, 2 vols, Paris (1746), s. 151 f,s.138f.,- Vol. I, s.56. hia,(1859),s.353. 59. Westcott,Amos: R.A.:William Robertson of Birmin- 37. Tolver,A: A Treatise on the Teeth, London,( 1752),s.48f. gham. Brit. Dent. J.(142) :64-69 ;99-102(1856). 60. Westcott,Amos: On the presence of fibrils of soft 38. Berdmore, Thomas: A Treatise on the Disorder and Deformities of the Teeth and the Gums, London tissue in dentinal tubes. Phil. Trans. Roy. Soc.: 515- (1768) s.217f. 526(1856). 61. Westcott,Amos: A System of Dental Surgery. Phila- 39. Axthelm, Hofmann: History of Dentistry, Quintes- delphia (1859), s.353. sence, Chicago,(1982), s.218. 62. Mantegazza, Paola: An experimental inquiry into the action of sugar and of certain acids upon the te- 40. Hoffmann, Friedrich: Disputatio Medico-practica eht. Brit. J. Dent. Sc. 7: 49-54(1864). de Remediis ant-Odont algicis (İn:Opera Omnia, 63. Magitot, Emile :Traité de le Carie Dentaire ,Pa- Suppl. II, Pars. I), Genevae (1753),s. 678, 1-8. ris(1867)s.107. 64. Wedl, Carl :Pathologie der zahne… Leipzig 41. Pfaff, Philipp: Abhandlung von den Zahnen des (1870),s.343. menschlichen Körpers und deren Krankheiten, 65. Erdl, Michael: Chemische Analyse der Cariesmate- Berlin (1756), s:68 f. rie der menschlichen Zahne. Allg. Ztg. Chir. 4: 159- 160(1843). 42. Schaffer, Jacob Christian : Die ein gebildeten in zah- 66. Ficinus, Robert: Über das Aufallen der zahne und ren nebst dem vermeintlichen Hülfsmittel wider das Wesen der Zahnkaries. Chir. Augenhk. Berlin dieselben, Regensburg,( 1757),s.13,145. 6: 1-43(1847). 67. Klencke, Hermann :Die Verderbnis der Zahne. Le- 43. Bernstein, John Gottlieb: Prakt. Handbuch für wun- ipzig 1850 s.47. darzte und Geburt shelfer, (Part:II),Leipzig, (1790), 68. Miller, Willoughby, Dayton: Chemical versus the s.159. electrical theory of caries. Dent. Cosmos ,23: 91- 98(1881). 44. Rust, Johann Nepomuk: Magazin fur he ges. Heil- 69. Miller ,W.D.:The Micro-organisms of the Human kunde, Berlin ,(1825),s. 186,187. Mouth. Philadelphia (1890). 45. Laforgue,Louis:DieZahnarztneilkunst...(Çev. C.F.Angermann), Leipzig(1803),s.75,n.335f. 46. Miller, D.W.: Die Mikroorganismen der Mundhöh- le. Leipzig(1889). 47. Miller ,W.D.:rThe Micro-organisms of the Human Mouth. Philadelphia (1890) s.63. 48. Eustachius, Bartholomeus: Libellus de Dentibus. Venetiis (1563) s.95. 49. Hunter, John: A Practical Treatise on the Diseases of the Teeth. London( 1778) s.11,1f. 50. Fox, Joseph :The History and Treatment of the Dise- ases of the Teeth, London( 1806),s.12f. 51. Bell, Thomas: The Anatomy, Physiology and Disea- ses of the Teeth, London(1829).s.12f.pl.241. 52. Parmly, Levi, Spear: A Practical Guide Management of Teeth, Philadelphia,(1819),s.81. 53. Gallette, Jean François:Abgeforderter Beweis, dab der Titular-Professor Dr. Ringelmann zu Würzburg ein Plagiarius sei. Mainz (1828). 54. Ringelmann, Karl Joseph:Der Organismus des Mundes, besonders der zahne, Nürnberg (1824). 55. Linderer, Joseph :Handbuch der Zahnheilkunde … Berlin (1837) s.189. 56. Linderer, Joseph: Handbuch der Zahnheilkunde. hayatsağlık 33

İshâk b. Huneyn’in “Târîhu’l-Etıbbâ ve’l-Felâsife” Adlı Eseri Abdullah Köşe İshâk b. Huneyn’in yazdığı Târîhu’l-etıbbâ ederek daha zengin bir metin oluşturduğunu ve’l-felâsife (Tabipler ve filozoflar tarihi) isimli ifade etmektedir. eser, İshâk b. Ali er-Ruhâvî’nin Edebü’t-tabîb adlı kitabının 13. bölümünde yer alan bazı hekimlerin Kitap, tıp ilminin kökenine, felsefe ve din biyografileri ve İbnü’d-Dâye’nin Ahbâru’l-etıbbâ ile ilişkisine dair değerlendirmeler ve görüşler olarak bilinen eseri ile birlikte, tıp tarihine ilişkin içermesi yönüyle, sadece bir biyografik çalış- İslam kültür dairesinde yazılmış ilk metinlerden ma olmaktan öte ayrı bir özellik de taşımakta- biri olarak kabul edilir.1 Bununla birlikte, İshâk b. dır. 5 Oldukça kısa bir metin olarak görülebil- Huneyn’in Târîhu’l-etıbbâ’sının diğer iki metin- se de, kendisinden sonra yazılan birçok esere den daha eski olması muhtemeldir.2 kaynaklık etmiştir. İbnü’n-Nedîm’in Fihrist’i, Bîrûnî’nin Risâle fî fihrist kütübü’r-Râzî’si, Ebû İshâk, h. 290 senesinde kaleme aldığını be- Süleymân’ın Sivânü’l-hikme’si, Mübeşşir’in lirttiği Târîhu’l-etıbbâ’sını, Mu’tazıd billah’ın Muhtâru’l-hikem’i ve İbn Ebî Usaybia’nın Uyû- veziri Kâsım b. Ubeydullah’ın isteği üzerine nu’l-enbâ’ fî tabakâti’l-etıbbâ’sında sıkça İshâk’ın yazmış ve ona ithaf etmiştir. Metinde Kâsım Târîhu’l-etıbbâ’sına atıfta bulunulmaktadır.1 b. Ubeydullah künyesiyle, Ebu’l-Hüseyn ola- rak zikredilmektedir. Metinden anlaşıldığına İshâk b. Huneyn (Ebû Ya’kûb İshâk b. Hu- göre İshâk, Yahyâ en-Nahvî’ye (İskenderiyeli Ioannes Philoponus Arapça metinlerde Yah- neyn b. İshâk el-İbâdî) yâ en-Nahvî olarak anılır, Latince kaynaklarda Aslen Hîreli olan İbâd isimli bir Nastûrî Joannes Grammaticus veya Johannes Gram- matikos olarak karşımıza çıkar) 3, 4 ait bir me- Arap kabilesine mensup olan İshâk b. Huneyn, tini kaynak olarak kullanmıştır. Ancak, Yahyâ 215 (830) yılı civarında dünyaya gelmiştir.5 Eği- en-Nahvî’ye ait söz konusu metin günümüze timini büyük ölçüde babası Huneyn b. İshâk’tan kadar ulaşamamıştır.1 Bununla birlikte İshâk, almıştır. 5, 6 Tabib olan kardeşi Davud’un aksine Yahyâ en-Nahvî’nin metninin sadece tabiplerle tercüme hususunda babasının izinden gitmiş- sınırlı olduğunu, kendisinin filozofları da dâhil tir.7 Halife Mu’temid alellah, Mu’tazıd billah, ve Müktefî billah’ın hizmetinde bulunmuş ve saray hekimliği yapmıştır.5 Mu’tazıd’ın veziri Kâsım b. Ubeydullah’ın teveccühünü kazanmış ve onun 34 hayatsağlık

en yakın sırdaşı olmuştur. Geçirdiği felç sebe- muhtelif kitaplarını tercüme etmiştir.5, 8, 10 Ayrı- biyle Rebîülâhir 298’de (910) Bağdad’da vefat ca babasının Galen’den yaptığı çevirilere de yar- etmiştir.8, 9 dımcı olduğu bildirilmektedir. Tercümeleri yanı sıra kitap da telif eden İshâk b. Huneyn’in derle- İshâk b. Huneyn, Abbasiler dönemindeki me mahiyetinde kabul edilmesi gereken telifleri tercüme hareketinin en önemli temsilcilerin- daha çok tıp ve eczacılık alanındadır. Kendisine den biri kabul edilir. Şöhretini Yunanca’dan ve nispet edilen tıp ve eczacılık alanındaki kitap- Süryanice’den Arapça’ya yaptığı tercümelere lar arasında Kitâbü’l-edviyetü’l-müfrede ale’l- borçludur.6, 9, 10 Sınırlı olarak Yunanca’dan Sür- yanice’ye de çeviri yapmıştır.5 Tıbbi metinlerin hurûf, Kitâbü’l-künnâş el-latîf, Kitâbü’l-edviye- tercümesine babası kadar ilgi göstermemiş, daha çok felsefeye meyletmiş ve felsefe, mate- tü’l-mevcûde bi-külli mekân, Ma’rifetü’l-bevl, matik, astronomi alanlarındaki metinlerin ter- cümesiyle uğraşmıştır. Aristo, Eflâtun, Öklid, Kitâbü’t-tiryâk, el-Muhtasar fi’t-tıbb ve Târî- Batlamyus, Arşimed, Menelaos ve Autolicus’un hu’l-etıbbâ ve’l-felâsife sayılabilir.5, 8, 9 Edebiyata da ilgi duyan İshâk b. Huneyn’in şiir ve hikâye- leri de nakledilmektedir.8 Metin geçti. Bunun üzerine Ebu’l-Abbâs b. Firâs: “Ben Franz Rosenthal tarafından yayınlanan nüs- hanın metni (Süleymaniye Kütüphanesi, He- Hippokrat’tan daha eskisini bilmiyorum. O ilktir. kimoğlu Ali Paşa, no.691 de kayıtlı mecmua içindeki nüsha, vr.125a-128a) ve İngilizce ter- Bütün filozoflar [bilgilerini] ondan aldılar; ondan cümesi11 esas alınarak hazırlanmıştır. Arap alfa- öğrendiler ve onun izinden yürüdüler” dedi. besiyle yazılmış tüm metinlerde, yabancı kişi ve yer isimlerinin imlası önemli bir sorun oluştur- Ebu’l-Abbâs b. Şem’ûn ona cevaben: “Mese- maktadır. Belirli bir kurala bağlı kalınmaması ve farklı yazılımlar, kimliğin tespitini güçleştirmek- le senin zannettiğin gibi değildir. Hippokrat [bil- te, kimi zaman imkânsız kılmaktadır. İshâk’ın metninde de aynı sorunlar mevcuttur. Bu ne- gilerini] kendisinden önceki âlimlerden almıştır. denle, Bokrât (Hippokrat), Câlînûs (Galen) ör- neklerinde olduğu gibi tespit edilmesi kolay olan Onun isminin öne çıkması ise bir çok şeyi keşfet- isimlerin dışındakiler okunabildiği şekilde ya- zılmış, muhtemel karşılıkları ise köşeli parantez mesi ve onları yazmış olmasından ileri geliyordu. içerisinde verilmiştir. Orijinal metinde olmama- sına rağmen, metnin anlaşılmasını kolaylaştıra- Aynı zamanda o kıyas [analoji] yöntemini kulla- cağı düşüncesiyle tercüme metninde kullanılan nanlardan ve buna güçlendirenlerdendi” dedi. kimi ifade ve rakamlar da köşeli parantez içeri- sinde verilmiştir. Bu tartışma Vezir Ebu’l-Hüseyn Veliyyüdev- le’nin huzurunda gerçekleşmişti. Bunun üzeri- [Târîhu’l-etıbbâ ve’l-felâsife] ne Vezir, Allah onu aziz eylesin, bana: “Ey Ebû Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla ve yardımı ancak O’ndan isteriz Ya’kûb, sana göre bu iki görüşün hangisi daha İshâk b. Huneyn tarafından tabiplerin tarihi doğrudur?” diye sordu. Ben de Vezir’e, Allah onu hakkında yazılan bu kitap, tıbba dair herhangi aziz eylesin: “Tarih [kronoloji] , özellikle de uzak bir hususta mükemmelleşmiş filozofları ve kay- da değer olan kişileri de içermektedir. tarih hakkında bir şey söylemek gerçekten çok güç- İshâk der ki: Tabiplerin en eskisinin ve ilki- nin kim olduğu hakkında Ebu’l-Abbâs b. Firâs tür. Hiç kimse tarih hakkında [eksiksiz bir bilgiye] ile Ebu’l-Abbâs b. Şem’ûn arasında bir tartışma sahip değildir. Çünkü herkes tarih hakkında ken- disine ulaşan bilgiye veya duyup işittiklerine göre konuşur. Fakat felsefî ilimlerde eğitimli olanlar bu konuları diğerlerinden daha iyi bilirler” diye ce- vap verdim. Bunun üzerine Vezir [bana] : “Sizin söylediğinize göre Ebu’l-Abbâs b. Şem’ûn’un haklı olması gerekir. Çünkü o tercihini [tüm] ilimleri, özellikle kadim ilimleri anlamak ve kavramaktan yana koymuştur. Buna göre, sizin de dediğiniz gibi, onun daha çok bilgili olması gerekir” dedi. Sonra efendim [Vezir] bana: “Benim için bu konuda küçük bir kitap yazmanı istiyorum ki, tıb- hayatsağlık 35

bın nasıl başladığı ve hangi yolla ortaya çıktığını Mûsiyâ [Mysia] ve Efrûciyâ [Phyrgia] ahalisi tarafından ortaya çıkarıldığını ileri sürerler. Şu bu kitapta zikredesin. Tıbbın tarihini de şu an için- sebeple ki, flütü [müziği] ilk olarak icad eden bu insanlar ruhun acılarını dindirmek için bu me- de bulunduğumuz Hicretin 290. [M.902] yılına lodi ve ritimleri kullanmışlardır. Ruhun acılarını dindirmek de bedenin acılarını dindirmek gibi- kadar getiresin. Bu kitapta tabiplerin ilkinin kim dir. [5] Bazılarına göre ise tıbbı Fars halkının si- hirbazları ortaya çıkarmıştır. [6] Bazılarına göre olduğunu zikredip, tabiplerin sonuncusuna kadar de tıbbı Hint halkı ortaya çıkarmıştır. [7] Bazıları ise tıbbın Sakâlibe [Slav] ahalisi tarafından orta- gelesin ve orada durasın. Ayrıca bu tabiplerle aynı ya çıkarıldığını söylerler. devirde yaşamış olan filozofları da zikredesin. Tıbbın Allah tarafından ilham edildiğini söyleyenlere gelince; bunlardan bazıları tıbbın Bunu derhal yapasın, sakın geciktirmeyesin; zira Allah tarafından insanlara rüya yoluyla ilham nefsim bunu arzu ediyor ve sabırsızlanıyor” dedi. olunduğunu ileri sürüyorlar. Bu hususta delil olarak şunu gösteriyorlar: Bir grup insan rüyala- İshâk der ki: Bunun üzerine, efendim Ve- rında bir takım devaları kullandıklarını gördüler zir’in huzurundan hemen ayrıldım, emrettiği ve uyandıktan sonra bu devaları kullandılar. Bu üzere bu kitabı yazmaya başladım. devalar, tedavisi güç olan hastalıkları şifaya ka- vuşturdu ve bu devaları kullananların hepsi şifa İshâk der ki: Tıp sanatının ilk ortaya çıkı- buldular. Diğer bazıları ise tıbbın Allah tarafın- şı hakkındaki tartışmaların uzayıp gitmesi, bu dan insanlara tecrübe yoluyla ilham edildiğini, konudaki ihtilafların çözümünü zorlaştırmış- zamanla tedrici olarak güçlenip pekiştiğini söy- tır. Tıbbın ortaya çıkışı hakkındaki görüşler lüyorlar. Buna delil olarak da şunu gösteriyorlar: temelde ikiye ayrılır: [1] Tıbbî tedavinin tatbik Mısır’da bir kadın varmış. Şiddetli bir hüzün ve edildiği cisimlerin [bedenlerin] hâdis olduğu- keder içerisindeymiş; aynı zamanda midesi zayıf, na inananlar, tıbbın da hâdis olduğunu kabul göğsü kötü hıltlarla dolu imiş ve adet görmüyor- ederler. Zira bu duruma göre tıbbî tedavinin muş. Bir tesadüf eseri, içinden gelen bir dürtüyle tatbik edildiği cisimler [bedenler] hâdis olmuş defalarca râsen yemiş. Neticede kadının bütün oluyor. [2] Cisimlerin kadîm olduğuna inanan- şikâyetleri son bulmuş ve tekrar eski sağlığına lar ise tıbbın da kadîm ve ezelî olduğunu kabul kavuşmuş. Bu kadının yakalanmış olduğu has- ederler. Çünkü bu görüşe göre, var olan her şey talıklardan birine yakalananlar da râsen kullan- kadîm ve ezelîdir. Birinci görüşü temsil edenler mışlar ve iyileşmişler. Böylece insanlar edinmiş de ikiye ayrılırlar: [1] Bazılarına göre tıp, insan oldukları bu tecrübeyi diğer devai maddelerle ile birlikte yaratılmıştır. Çünkü tıp insanın salâ- diğer acıları dindirmek için kullanmışlar. hı için gerekli unsurlardan biridir. [2] Diğerle- rine göre ise, tıp insanın yaratılmasından sonra Tıp sanatının Allah tarafından yaratıldığını ortaya çıkmıştır. Bu görüşü savunanlar da ikiye söyleyenler delil olarak şunu gösteriyorlar: Böy- ayrılırlar: [1] Bunların bir kısmı, tıbbın Allah ta- lesine yüce bir ilmi insan aklının tek başına kav- rafından insanlara ilham olunduğunu söylerler. raması ve onu ortaya çıkarması mümkün değil- [2] Diğerleri ise, tıbbın insanlar tarafından or- dir. Gerçekten de tıbbın yaratıcısı olan Allah’ın taya çıkarıldığını kabul ederler. Bu sonuncular, diğer varlıklarla birlikte tıbbı da yaratmış olması tıbbın ilk olarak nerede ortaya çıktığı konusunda mümkündür. da ihtilafa düştüler: [1] Bunların bir kısmı, tıb- bın Mısırlılar tarafından ortaya çıkarıldığını ileri Bu konudaki mevcut ihtilaf ve farklı görüşler sürerler ve râsen [andız otu] olarak bilinen devâ nedeniyle, tıbbın başlangıcını araştırıp ortaya çı- [rivayetini] buna delil gösterirler. [2] Bazıları ise, karmak oldukça güç bir hale geldi. Fakat ben bü- felsefe ve diğer sanatları ortaya çıkaran kişinin tün kronolojileri araştırıp tetkik ettiğim zaman Hermes olduğunu, tıbbın da onun tarafından ortaya çıkarıldığını söylerler. [3] Bazıları da Hü- kümdar’ın hanımındaki bir hastalığın tedavisi için bir ebe tarafından tertip edilen devalardan hareketle, tıbbı Folos [Cos] halkının ortaya çı- kardığını ileri sürerler. [4] Diğerleri ise tıbbın 36 hayatsağlık

Yahyâ en-Nahvî’nin yazdığı kronolojiden daha Asklepios 90 yıl yaşamış, bu sürenin 50 yılını ço- iyisini ve başlangıç hususunda daha doğrusunu cukluk döneminde ve kendisine ilâhî güç veril- görmedim. İnsanlar, Yahyâ en-Nahvî’ye ‘zoru meden önce, son 40 yılını ise âlim ve hoca olarak seven’ ismini takmışlardı; zira o herhangi bir geçirmiştir. Gûrûs 47 yıl yaşamış, bu sürenin 17 şeyi yazmak istediğinde konuyu derinlemesine yılını çocukluk ve öğrencilikte, 30 yılını da âlim tetkik eder, bu uğurda birçok zahmete katlanır ve hocalıkta geçirmiştir. Mînos 84 yıl yaşamış, ve mutlaka işin gerçeğini ortaya çıkarırdı. İşte bu bunun 64 yılını çocukluk ve öğrencilikte, 20 yı- nedenle, onun bu hususta söylediklerini aldım lını âlim ve hocalıkta geçirmiştir. Parmenides 40 ve doğru buldum; çünkü o doğruya yakın bir yıl yaşamış, bunun 25 yılını çocukluk ve öğren- sonuca ulaşmıştı. Bir grup insan tıp konusunda cilikte, 15 yılını âlim ve hoca olarak geçirmiştir. ilk söz söyleyen kişinin I. Asklepios olduğu hu- Platon 60 yıl yaşamış, bunun 40 yılı çocukluk ve susunda ittifak ettikleri için, Yahyâ en-Nahvî de öğrencilikte, 20 yılı âlim ve hocalıkta geçmiştir. tıbbın tarihini onunla başlatmış ve kronolojisini II. Asklepios 120 yıl yaşamış, bunun 15 yılını ço- Galen ile sonlandırmıştır. cukluk ve öğrencilikte, 90 yılını alim ve hocalık- ta, 5 yılını da boş olarak geçirmiştir. Hippokrat Yahyâ en-Nahvî çalışmasını tabiplerin kro- 95 yıl yaşamış, bunun 16 yılı çocukluk ve öğren- nolojisiyle sınırlamıştı; ben ise daha mükemmel cilikte, 79 yılı âlim ve hocalıkta geçmiştir. Galen ve eksiksiz olması için tabiplerin arasına aynı de- 87 yıl yaşamış, bunun 17 yılı çocukluk ve öğren- virde yaşamış olan filozofları da dâhil ettim. cilikte, 70 yılı ise âlim ve hocalıkta geçmiştir. İşte İskenderiyeli Yahyâ en-Nahvî’nin sözleri: Prensipleri gereği, bu tabiplerden her birinin Tıbbın Kos adasında ortaya çıkışından bu tıp sanatını öğrettikleri ve geleneklerinin devam yana kayda değer tabiplerin isimleri: etmesi için arkalarında bıraktıkları öğrencileri Yazılmış kitaplardan ve konuya vakıf, güve- vardı. Bu öğrenciler onların kendi çocukları ile nilir âlimlerin sözlerinden bize ulaşan bilgilere yakın ve uzak akrabaları arasından seçilir, ya- göre, tıbbı tecrübe yoluyla ortaya çıkaran ilk ta- bancıların çocuklarına tıp öğretilmezdi. Çünkü bip I. Asklepios’tan tabiplerin sonuncusu Galen’e onlar I. Asklepios’un koyduğu prensibe göre ya- kadar sekiz tabip gelip geçmiştir. Bunlar I. Ask- bancılara tıp sanatını öğretmemek üzere arala- lepios, Gûrûs, Mînos, Parmenides, Tabip Platon, rında sözleşmişlerdi. II. Asklepios, Hippokrat ve Galen’dir. I. Asklepios’un ortaya çıkışından Galen’in Bundan sonra tıp [Asklepios’un] öğrencileri ölümüne kadar geçen süre 5502 yıldır. Bu sü- olan çocuklarından ve diğer yakınlarından altı renin 4889 yılı, söz konusu sekiz tabipten her kişi arasında devam etti. Hatta bu altı kişi ara- birinin ölümünden bir sonrakinin ortaya çıkışı sında biri vardı ki, [Hz.] Davud’un oğlu [Hz.] arasında geçen zamana aittir. Bu 4889 yıllık sü- Süleyman’ın yaşadığı döneme yetişmişti. Böyle- renin 850 yılı I. Asklepios’un ölümü ile Gûrûs’un ce tıp sanatı, meşhur tabiplerin ortaya çıktıkları ortaya çıkışı arasında; 560 yılı Gûrûs’un ölümü dönemler arasında kesintiye uğramaksızın, bu ile Mînos’un ortaya çıkışı arasında; 715 yılı Mî- öğrenciler vasıtası ile sonraki kuşaklara aktarıl- nos’un ölümü ile Parmenides’in ortaya çıkışı ara- dı. Bunlar, daha doğru olan kıyas yerine, yöntem sında; 735 yılı Parmenides’in ölümü ile Platon’un olarak tecrübeyi kabul etmişlerdi. Bu tıp gele- ortaya çıkışı arasında; 1420 yılı Platon’un ölümü neği, öğrencileri ve yerlerine halef olarak bırak- ile II. Asklepios’un ortaya çıkışı arasında; 60 yılı tıkları aile bireyleri ile varlığını sürdürdü. Fakat II. Asklepios’un ölümü ile Hippokrat’ın ortaya Platon ortaya çıkıp tıbbi risaleleri inceleyince, çıkışı arasında; 665 yılı ise Hippokrat’ın ölümü tek başına tecrübenin tehlikeli ve hatalı olduğu, ile Galen’in ortaya çıkışı arasında geçmiştir. kıyasın da tek başına yetersiz olduğu sonucuna Bu 5502 yıllık sürenin 613 yıllık dilimi, adı vardı. Bu sebeple, her iki yöntemi birleştiren gö- geçen sekiz tabibin her birinin doğumundan rüşü tercih etti ve tek yöntem üzerine yazılmış ölümüne kadar geçen zamana aittir. Bunlardan I. tüm kitapları yaktı; her iki yöntemi birleştiren hayatsağlık 37

görüş üzerine yazılmış eski kitaplara ise dokun- , Mekanizm ?] dair kitaplar yazmıştı. O, yazmış madı. Platon ölünce, yerine öğrencilerinden, aile olduğu bu kitaplarla insanları ifsad etmek, onları üyelerinden ve çocuklarından altı kişi bıraktı. kıyas ve tecrübe metodundan uzaklaştırmak isti- Sonra onların arasında teşhis, bedenin korun- yordu. Bu kitapları okuyan bazı hekimler bu gö- ması, kan alma ve dağlama, yaraların tedavisi, rüşleri kabul ettiler, bazıları ise reddettiler. Galen göz hastalıklarının tedavisi ile kırık ve çıkıkların ortaya çıkınca bu görüşü reddeti ve çürüttü. Bu tedavisi konularını paylaştırdı. Her birini alanla- kitaplardan bulduklarını yakarak hiyel yöntemi- rında yetkili kıldı. ni ortadan kaldırdı. Böylece tababet, II. Asklepios’un ortaya çıkı- Galen’in devrinde on iki kişiden oluşan bir şına kadar bu altı öğrenci ile onların arkalarında grup tabip vardı. Bunlar ağır hastalıkları teda- bıraktıkları çocukları ve yakınları vasıtasıyla var- vi etmek ve insanların faydası için ilaçlar tertip lığını sürdürdü. II. Asklepios eski görüşleri ince- etmek hususunda birbirleri ile sıkı bir ilişki ve leyince doğru kabul edilmesi gereken görüşün dayanışma içinde olduklarını beyan ediyorlardı. Platon’un görüşü olduğunu gördü. II. Asklepios Bunlardan bir tanesi, ‘güçlü’ lakabı ile bilinen ölünce yerine aile üyelerinden üç öğrenci bırak- Makedonyalı Fîlos [Philon ?, Philinos ?, Philos?] tı. Bu öğrenciler Heracleides’in oğlu Hippokrat, idi. O, tedavisi güç hastalıklara karşı en çetin Magarinus [Megareus?] ve Erhas [Euergos?] idi. tedavileri kullanma cesaretini göstermiş, hasta- Kısa bir süre sonra bunların ikisi öldüler. Geride lıkları şifaya kavuşturmuş ve hiç bir tedavisinde sadece zamanının eşsiz, üstün meziyetli, geniş başarısızlık göstermemişti. Bunlardan bir diğeri bilgi sahibi ve darb-ı mesel haline gelen filozof ise Ayn Zerbâlı [Anazarvalı] Dioscorides’tir. O, ve tabibi Hippokrat kaldı. Onun biyografisi ol- insanlara büyük faydası olan, temiz ruhlu ve çok dukça uzundur. Hippokrat kıyas tekniğini ve tec- gayretli biriydi. Ayrıca o birçok ülkeyi dolaşmış; rübeyi öylesine güçlendirmişti ki, karşı görüşte denizleri, adaları ve karaları gezerek müfred de- olanların bunu çürütmesi ve yıkması mümkün valar hakkında bilgiler edinmişti. değildi. Ayrıca o, tıbbı yabancılara da öğretmiş ve onları kendi çocukları yerine koymuştu. Çün- O tecrübeye önem verirdi; devaların faydala- kü [yabancılara öğretilmediği takdirde] tıbbın rını sayar, ardından etkilerini sınardı ve tecrübe yeryüzünden silinip gideceğinden endişe duyu- sonuçlarının kendini doğruladığını görürdü. O yordu. Kendilerine tıp sanatını öğrettiği yabancı bunların hepsini insanların iyiliği için yapmıştı. tabipler için yazdığı yeminle ilgili kitabında bu Onların arasında bir kadın [Kleopatra (11)] var- hususu zikretmektedir. dı ki, Galen birçok deva hakkındaki bilgileri ve muhtelif tedavi yöntemlerini, bilhassa kadınlarla Hippokrat ölünce ardında çocuklarını, Ask- ilgili olanları ondan öğrenmişti. Ayrıca mürek- lepios ailesinden ve diğer ailelerden öğrencilerini kep devalara sahip bir grup tabip daha vardı ve bıraktı. Hippokrat’ın kendi çocukları ise Saslûs Galen mürekkep devalar hakkında yazmış oldu- [Thessalos?], Drakon [Dracon] ve ....... [okunama- ğu bilgileri onlardan almıştı. Galen daha önce dı] idi. Arkasında bıraktığı torunları ise Saslûs’un yaşamış olan tabip ve filozoflardan da bilgiler oğlu Hippokrat ile Drakon’un oğlu Hippokrat idi. almıştı. Mesela Apollonius, Büyük Zenon, Kü- Ayrıca arkasında kendi ailesinden ve diğer aileler- çük Zenon, Glaucon, Sokrat, Platon, Demokra- den bir grup öğrenci de bırakmıştı. tes, Aristoteles, isimleri geçen bir grup, Galen’in hocası Herminos, Galen’in dostu Glaucon, daha Tıp, Galen’in ortaya çıkışına kadar bu tabip- önce bazı kimseler tarafından filozof, bazıları ler ve öğrenciler vasıtasıyla kuşaktan kuşağa ak- tarafından da tabip olarak isimlendirilen, felse- tarılarak devam etti. Hippokrat ile Galen arasın- fede olduğu kadar tıp sahasında da sivrilen ve da geçen sürede bir grup meşhur tabip de gelip birçok kitabın sahibi olan Forfuryus [Porphyrius geçmiştir. Bunların arasında biri vardı ki, o farklı ?], Hükümdar İskender, Afrodisyalı İskender ve bir görüşe yönelerek tıp sanatı hakkında ayrı bir Yahyâ en-Nahvî’nin sözlerinin sonuna kadar de- yol tutmuş ve tıpta hiyel yöntemine [Metodizm ? 38 hayatsağlık

vam edip giden diğerleri gibi. den efendilerimiz İbrâhîm, Mûsâ ve Mesih [İsa] İshâk b. Huneyn diyor ki: Galen’in ölümü ile aleyhimüsselamın bu kronolojinin neresinde yer aldıkları ve nasıl tarihlendirildikleri hakkında İbn Firâs ile İbn Şemûn arasındaki karşılıklı ko- kendilerini bilgilendirmemi istedi. nuşmanın vuku bulduğu Hicretin 290. yılı ara- sında geçen süre 815 yıldır. Efendimiz İbrâhîm aleyhisselam ile efendi- miz Mûsâ aleyhisselam, II. Asklepios ile Tabip Galen’in zamanından bu yıla [h.290] kadar Platon arasında yer almaktadır. geçen süre içerisindeki meşhur İskenderiyeli ta- bipler İstefan [Stephanos], Gessios, Ankilavus ve Mesih aleyhisselam ise Hippokrat ile Galen Marinos’tur. İskenderiyeli bu dört tabip Galen’in arasında yer almaktadır. kitaplarını tefsir etmişler, derlemişler, özetlemiş- ler, bazılarında sözü kısa tutmuş, bazılarında ise Efendimiz İbrâhîm ile efendimiz Mûsâ’nın sözü uzatmışlardır. Diğerleri ise Tarsuslu Tima- arasında geçen süre 505 yıldır. vus [Timaios], çoğu zaman evinden dışarı çık- mayan, kendisini ilme ve kitap yazmaya veren, Efendimiz İbrâhîm ile Mesih arasındaki süre arada bir görülmesi ve gizli kalması nedeniyle ise 2065 yıldır. insanlar tarafından kendisine ‘Hilâl’ lakabı ve- rilen Simirnî, İskenderiyeli Magnus, künnâşlar Efendimiz İbrâhîm’den Hicretin 290. yılına sahibi Oreibasios, es-Süreyyâ kitabının sahibi kadar geçen süre 2939 yıldır. Folos [Paulus?], kehhâl Dioscorides, kadınlar- la ilgili hususlar hakkında insanların kendisiyle Efendimiz Mûsâ ile Mesih - isimleri mukad- istişarede bulunmalarından dolayı ‘el-Kavâbilî’ des olsun - arasındaki süre ise 1560 yıldır. nisbesiyle bilinen Oreibasios, Yahyâ en-Nahvî ve sözü fazla uzatmamak için isimleri zikredilme- Efendimiz Mûsâ’dan Hicretin 290. yılına ka- yen bir grup tabiptir. dar geçen süre 2434 yıldır. Tıbbın başlangıcından Hicretin 290. yılına Mesih’den Hicretin 290. yılına kadar geçen kadar geçen sürenin toplamı 6317 yıldır. süre 874 yıldır. İshâk b. Huneyn diyor ki: Ben bu kronolojyi Mesih ile Galen arasındaki süre 59 yıldır. tamamladığım zaman Abdullah b. Şemûn ben- Galen’den Hicretin 290. yılına kadar geçen süre 815 yıldır. Böylece tıp, efendimiz İbrâhîm’den 3378 yıl önce ortaya çıkmış olmaktadır. Târîhu’l-etıbbâ ve’l-felâsife kitabı burada son buldu. Kaynakça 6. Şemseddin Sâmî. Kâmûsu’l-a’lâm, II. İstanbul: Mih- 1. Ullmann M. Die Medizin im Islam. Leiden/Köln: E. ran matbaası, 1306/1889: 901. J. Brill, 1970: 228-229. 7. İbn Cülcül. Tabakâtü’l-etıbbâ ve’l-hükemâ, (Fuad 2. Fuad Seyyid. Mukaddime. In: İbn Cülcül. Ta- Seyyid, ed.). Kahire: Imprimerie de l’Instiut França- is d’Archéologie Orientale, 1955: 69. bakâtü’l-etıbbâ ve’l-hükemâ (Fuad Seyyid, ed.). Ka- hire: Imprimerie de l’Instiut Français d’Archéologie 8. İbn Ebî Usaybia. Uyûnu’l-enbâ’ fî tabakâti’l-etıbbâ’, Orientale, 1955: kd-kh-kv. I. El matbaatü’l vehbiyye, 1299/1882: 200-201. 3. Plate W. Joannes Philoponus. In: Smith W, ed. Dic- tionary of Greek and Roman Biography and Mytho- 9. İbnü’n-Nedim. El-Fihrist. Beyrut: Dârü’l-ma’rife, logy, Vol. III. London: Spottiswoode and Co., 1869: [tarihsiz]: 415. 321-322. 4. Ullmann M. a.g.e.: 89-91. 10. Suter H. İshâk, İshâk b. Huneyn. İslâm Ansiklopedi- 5. Katipoğlu H, Çağrıcı M. İshâk b. Huneyn. TDV İs- si, V/2. İstanbul, 1950: 1075. lâm Ansiklopedisi, XXII. İstanbul, 2000: 534. 11. Rosenthal F. Ishaq b. Hunayn’s Ta’rih al-Atibba. Oriens 1954; VII: 55-80. hayatsağlık 39

Osmanlı Bursa’sında Eczaneler ve Eczacılar İsmail Yaşayanlar* Giriş Klasik dönem hastane yapıları olan darüş- Profesyonel anlamda 19. yüzyılda ku- şifalar dahilinde bitkisel-hayvansal ve kimyevî rumlaşan eczacılık mesleği, önceki dönemlerde drogları temin eden ve cerrahlar ile hekimlerin birbirinden farklı zanaat erbabı tarafından yü- reçetelerini hazırlayan görevliler bulunuyor ve rütülen bir iş kolu idi. Osmanlı eczacılığı, tıpkı bunlara aşşâb veya saydalân isimleri veriliyor- hekimlik gibi Selçuklu mirası yani dolayısıyla du. Aşşâblar yaptıkları işlere göre edviyeci (drog Ortadoğu-Arap geleneğinin bir devamıydı. 1 19. hazırlayan), şerbetçi (şurup hazırlayan) ve ecza- yüzyıla kadar Osmanlı eczacılığı aynı karakte- cı (ilaç terkiplerini yapan) gibi farklı isimlerle ristiği korumakla birlikte, bu yüzyıldan itibaren de anılıyorlardı. Yıldırım Bayezid tarafından Batı ile olan ilişkilerin artmasıyla eczacılık za- Bursa’da inşa ettirilen Darüşşifa’da ilaç hazırla- naatı/mesleği de Batı etkisi altına girmişti. Ec- ma aşamasında görevli olan edviyeci, şerbetçi zacılar ortaçağ İslam dünyasında saydalân, Av- ve eczacılar bulunduğu bilinmekle birlikte; Fa- rupa’da ise apothecaire, pharmacien, droguiste, tih, Süleymaniye ve Edirne Darüşşifalarında da spezieria gibi isimlerle anılıyorlardı. 2 Halepli bu durum geçerliydi. 5,4,6 Salih bin Nasrullah’ın Türkçe olarak kaleme aldığı ‘Akrabadin’ isimli eserde İtalyanca spez- Hekimler, cerrahlar ve kehhâller (göz hasta- zere kökünden gelen ispeçiyâr kelimesi, ilaç lıklarını tedavi edenler) tarafından hazırlatılan hazırlayıp satan zanaat sahiplerini tanımlamak ilaçlar çoğunlukla darüşşifalar dahilinde kulla- için kullanılmıştı. 3,4 İspeçiyâr yahut ispençiyâr nılıyordu. 6 Halk gündelik hayatta attarlar (akkar/ olarak kullanılan bu kelime, zamanla Osmanlı aktar), kökçüler, şerbetçiler, berberler, macuncu- toplumunda eczacıları ve drog (tabii ya da kim- lar, helvacılar, kırıkçı-çıkıkçılar, mâ-i mukatter yevî ilaç hammaddesi) satıcılarını tarif eden bir (damıtılmış bitki suları) satıcıları ve hatta sabun- özellik kazanmıştı. cular vasıtası ile çeşitli drogları ve terkipleri te- min edebilmekteydi. Bunun haricinde hekimler * Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih ve cerrahlar şehrin belirli mevkilerinde konum- ABD, Doktora Öğrencisi. [email protected] lanmış muayene odaları/dükkanlarında da kendi ilaç terkiplerini yaparak hastalara satıyorlardı. 4,2,7 40 hayatsağlık

19. yüzyıldan itibaren müstakil eczaneler de Resim-I: Osmanlı Eczanesinde Hazırlanmış Bir Reçete Örneği45 açılmaya başlamıştı. Başta İstanbul olmak üze- re, vilayet merkezlerinde açılan ve zamanla yay- mâniye (1852) ile Beledî İspençiyârlık Sanatının gınlaşan eczaneler çoğunlukla yabancılar ya da İcrâsına Dâir Nizamnâme (1861) ve bu nizam- yerli gayrimüslim tebaa tarafından işletiliyordu. nameler üzerinde yapılan bazı düzenlemelerle 1832’de sadece Galata ve Beyoğlu’nda otuz iki eczane açma ve eczacı olma hususunda pratik eczane bulunuyordu. 2 Genellikle Paris, Londra eğitim alma/staj, diploma sahibi olma, bazı suç- ve Viyana’da eğitim alan bu eczacılar, Osmanlı ları işlememiş olma (cinayet, namusa zarar ver- coğrafyasında eczacılığın hekimlik ve cerrah- me, kötü şöhret sahibi olma), hekimin verdiği lıktan ayrı olarak profesyonel bir disiplin hali- reçete üzerinde keyfi değişiklik yapmama gibi ne gelmesinde ilk adımı atmışlardı. Müslüman temel koşullar aranıyordu. 10 Bu kurallar hari- ahalinin profesyonel manada eczacılık mesleği- cinde bir eczanede bulunması gerekli olan alet, ne başlaması ise yüzyılın son çeyreğinde ancak edevat ve drogların listesini içeren kodeksler de gerçekleşecekti. yayınlanıyordu. *,6 Elbette eczacıların yürürlük- teki nizamnamelere uyup uyumadıkları, gerekli Eczacı yetiştiren ilk kurum Mekteb-i Tıbbi- drogları ve aletleri bulundurup bulundurma- ye-i Adliye-i Şâhâne 1839 yılında eğitime başla- dıkları zaman zaman denetleniyordu. mıştı. 8 Eğitim süresi üç yıl olan bu okuldan me- zun olan eczacılar, askeri hastanelerde ve tabur- Çalışma Alanlarına Göre Eczacılar ve Ecza- larda ‘askeri eczacı’ olarak istihdam ediliyordu. nelerin İşleyişi 3 Yabancılar tarafından açılan eczanelerde us- ta-çırak ilişkisi çerçevesinde yetiştirilen kalfalar Tahsilini tamamlayan ve gerekli özelliklere sivil eczane açabiliyorlardı. Fakat kalfalar belirli sahip olan eczacılar üç alanda çalışabiliyorlar- koşullara bağlanmış olan çıraklık eğitiminin dı. Harbiye ve Bahriye Nezareti’ne bağlı olarak sonunda Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye-i Şâhâne çalışan eczacılar ‘askeri eczacı’ olarak isimlen- hocaları tarafından imtihana tabi tutuluyor, bu diriliyor ve çeşitli rütbelerle orduda ya da askeri imtihanı başarıyla geçenler ikinci sınıf eczacı tezkiresi alabiliyorlardı. *,9 Avrupa’da eczacılık eğitimi alanlar ve Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye-i Şahane mezunu eczacılar ise birinci sınıf eczacı kategorisinde idi. 8 Avrupa tahsilli eczacılar ve kalfalıktan ikin- ci sınıf eczacılık diploması alanlar haricinde, birinci sınıf sivil eczacı yetiştiren ilk kurum Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye’dir. 1867 senesin- de Mekteb-i Tıbbiye-i Şâhâne içinde müstakil sınıflar halinde kurulan bu okulda tıp eğitimi- nin yanında eczacılık eğitimi de veriliyordu. *,3 1908 senesinde ise askeri ve sivil tıp okulları kapatılarak, yeni bir tıp fakültesi kurulmuş ve bu fakülteye bağlı Eczacı Mekteb-i Âlîsi açılarak ve eczacılık tahsili bu okulda verilmeye devam etmiştir. 8 Eczane açmak ve işletmek için diplomalı ve eğitimli olmanın haricinde çeşitli nizamname- lerle getirilen kurallara da uyulması gerekiyor- du. Nizamnâme-i Eczacıyân der Memâlik-i Os- hayatsağlık 41

Resim-II: Osmanlı Eczanesine Ait Mühür45 konumlanan eczaneler genellikle iki kısımdan oluşuyordu. Eczacının reçeteleri kabul ettiği hastanelerde ve okullarda görev yapıyordu. Da- giriş bölümünde dolaplar içinde özel kavanoz hiliye ve Sıhhiye Nezaretine bağlı olarak çalışan ve çekmecelerde çeşitli droglar ve müstahzar- eczacılar belediye ve hükümet hastanelerinde lar [eczacılar tarafından üretilen, reçeteye tabi görevliydi. Herhangi bir kuruma bağlı olmayan olmayan ve çeşitli hastalıklar için satılan hazır serbest eczacılar ise kendi eczanelerini açıyor- ilaçlar] bulunuyordu. Reçetelerde yazılı ilaçlar lardı. 11 eczanenin laboratuvar bölümünde hazırlanı- yor, burada hassas teraziler ve çeşitli ispençiyâri Askeri eczacılar taburlarda ya da askeri has- edevatı ile yine drogların bulunduğu dolaplar tanelerde eczane bölümünde çalışıyor ve bu- yer alıyordu. Laboratuvarda hazırlanan ilaçlar rada reçeteleri hazırlıyorlardı. Bunun yanında türüne (likit, yarı likit, katı) göre kutulara yahut hastanenin drog stoku, ispençiyâri edevatının şişelere konur ve kapağı eczanenin özel mührü muhafazası, harcamaların kaydedilmesi gibi gö- ile mühürlenerek hastaya teslim edilirdi. Labo- revleri de bulunmaktaydı. Bu durum hükümet ratuvarlarda ayrıca tıbbi spesiyaller, krem, los- ve belediye hastanelerinde çalışan eczacılar için yon, kolonya ve parfüm gibi kozmetik maddeler de geçerliydi. Hastanelerde ve taburlarda iki de üretiliyordu. 8 veya daha çok eczacı bulunuyorsa, bunlardan biri ‘baş eczacı’ diğeri ise ‘ikinci eczacı’; ikiden Sivil eczanelerde çeşitli ilaç, müstahzarat ve fazla eczacı olması durumunda ise diğerleri ‘sıra kozmetik madde satımı haricinde haftanın be- eczacı’ olarak isimlendiriliyordu. 8 Baş ve ikin- lirli günleri doktor muayenesi de yapılmaktay- ci eczacılar daha çok idareci konumundaydı, dı. Hastanelerde çalışan doktorların sivil hizmet sıra eczacılar ise reçetelerdeki ilaç terkiplerini verdikleri muayenehaneleri bulunmadığından, hazırlıyor ve bunları hastalara dağıtıyorlardı. anlaşmalı oldukları eczanelere giderek orada Ayrıca eczacılar da hekimler gibi hastanede nö- hasta beklerlerdi. Çoğunlukla gazeteye ilan ve- bete kalıyordu. Baş eczacı kodekse uygun olarak rerek hangi gün ve saatte hangi eczanede ola- drogları ve ispençiyâri edevatını takip etmek cağını bildiren doktorlar ile eczacılar arasındaki zorundaydı. İkmal gerektiğinde askeri ecza de- bu ilişki Cumhuriyet dönemine kadar devam polarından drog talep ediliyordu. 2 etmiştir. 3,2 Belediye hekimleri ise muayeneha- neleri olmadığından, belediyelerce tayin edilen Sivil eczanelerde diplomalı eczacıların ya- nöbet eczanelerinde hastaları görürlerdi. 3, 12 nında kalfa ve çıraklar çalışıyordu. Eczacılık ve eczanelerin işletilmesi ile ilgili yürürlüğe konan Bursa’da Eczacılar ve Eczaneler nizamnamelerde kalfa ve çırakların çalışma ko- Bir taşra şehri olan Bursa özellikle 19. yüz- şulları belirlenmişti 10 Şehrin merkezi bölgelerin yılda yükselen bir ticaret merkezi olması ve kaplıcaları ile önemli bir sağlık turizmi mekânı haline dönüşmesi sebebiyle Osmanlı coğrafya- sında büyük önemi haizdi. Anadolu’daki ilk Os- manlı hastanesi ve tıp eğitimi veren okul olma özelliği taşıyan Yıldırım Bayezid Darüşşifası da Bursa’da kurulmuştu. Bunun yanında Bursa’nın en meşhur doğal değerlerinden olan Uludağ, özellikle ‘Saray-ı Hümâyûn Eczanesi’ ve askeri ecza depoları için oldukça önemli bir drog te- min merkezi idi. 13 19. yüzyılın son çeyreğinde kentte kurulan Askeri İdâdî ve Gurebâ Hastanesi dahilinde çalışan eczacılar bulunmakla birlikte müstakil 42 hayatsağlık

Eczacı Eczane Mevkii cıların diploması olmasa dahi mesleklerini icra edebilmeleri için Mekteb-i Tıbbiye-i Şâhâne’den 1 Haçator Ohanyan Setbaşı Caddesi izin belgesi almış olmaları gerekmekteydi. 10 Bu noktada eczacıların veya eczacı kalfalarının 2 Kirkor Sarrafyan Setbaşı Caddesi gayri resmi yollara başvurarak sahte diploma ya da izinname almaya teşebbüs etmeleri, 1861 3 Onnik Sucuyan Setbaşı Karakolhanesi nizamnamesinin taşrada da uygulandığını gös- teren önemli bir örnektir. 4 Artinik Lutfiyan (Loutfyan Setbaşı Caddesi Frères) [d’Orient] 1883 senesinde Bursa’da diplomalı eczacı- lar tarafından işletilen on eczane bulunuyor ve 5 Kirkor Efendi Hükümet Caddesi bu eczaneler çoğunlukla Setbaşı ve Kuruçeşme mahalleleri arasındaki güzergâhta yer alıyordu. 6 Nişan Mardirus Uşaklıyan Hükümet Caddesi Zira eczane sahibi eczacıların tamamı Ermeni Efendi [Pharmacie la Turquié] (Belediye Civarı) ve Rum tebaadandı ve hepsinin Mekteb-i Tıbbi- ye-i Şâhâne’den diploması bulunuyordu.16 Ecza- 7 Estefanaki (Steph) Apostolidi Kırkmerdiven cılar dükkânlarını şehrin merkezini teşkil eden bu bölgede açıyorlardı. Aynı zamanda bu bölge 8 Pandeli Dolahiras Balık Pazarı Bursa’da Ermeni, Rum ve Yahudilerin yaşadığı mahallelerdi. 9 Mihalopulos Balıkhane 1915 senesine kadar Bursa’da işletilen eczane 10 Kostaki Bedik? Kuruçeşme sayısı otuz ikiyi bulmuştu. Tablo I’de de izlene- bildiği üzere Ermeni ve Rum tebaa haricinde 11 Bolulu Kirkor Mıgırdıç Efendi Yeni Yol bazı Avrupalıların da Bursa’da eczane sahibi oldukları görülmekle birlikte, Osmanlı döne- 12 Estepan Mıgırdıçyan Efendi Yeni Yol minde Bursa’da tek Müslüman eczacı Mehmed Şükrü Bey idi. Bursa’nın tek müslüman eczacısı 13 Buhur Efendi Belediye Civarı olan Mehmed Şükrü Efendi’nin eczanesi Saray Caddesi üzerinde idi. 1923 senesinde Üçüncü 14 Dikran Aleksan Efendi Hükümet Caddesi Bursa Sergi-i Umûmîsi esnasında basılan Buru- sa Sergisi Rehberi isimli kitapta Mehmed Şükrü 15 Parnak Estepan Acemyan Efendi Setbaşı Caddesi Bey’in eczanesine ait bir reklam metni bulun- maktadır. Reklam metnine göre ilaç terkipleri- 16 Aleksan Panayot Balık Pazarı nin yanında muhtahzarların da eczanede satıl- dığı anlaşılmaktadır. 32 17 Michel Zalloni Balık Pazarı Bursa eczanelerinde ilaç terkipleri ve müs- 18 Mehmed Şükrü Efendi Saray Caddesi tahzarlar haricinde kozmetik ve hijyen ürünle- ri, çeşitli konsantre içecekler, şarap ve konyak 19 Dikran Terzakiyan ? gibi alkollü içkiler hatta kahve ve şeker dahi sa- tılıyordu. Lutfiyan ve Armağanyan ortaklığı ile 20 Eliya Efendi ? Tuzpazarı’nda açılan eczanede İngiliz ve Fransız müstahzaratından, balık yağına, İngiliz kınakı- 21 Yerovanet Efendi ? nasından, şarabî katran suyuna, çilek şurubun- dan, Fransız şarap ve konyaklarına, kahveden 22 Anastas Nikola Efendi ? şekere çok çeşitli ürünler satılıyordu. 33 Bursa eczanelerinde bulunan ürün çeşitlerinden biri 23 Andonis Christodoulidis Hükümet Caddesi de maden sularıydı. Özellikle 19. yüzyılda ma- 24 Parnak Adjémian ? 25 Démètre Avramidis ? 26 G. Cosmidis ? 27 Aznif Djérahian ? 28 S.N. Makinadjian ? 29 An. Orphanidès ? 30 Th. Théodoridès ? 31 Nissim Gabriel Saul [Osmanlı Kuruçeşme Eczanesi] 32 Armağanyan & Lutfiyan Tuzpazarı Tablo 1: 1883-1915 Arası Bursa’da Bulunan Eczaneler ve Eczacılar 16-31 eczanelerin de var olduğu bilinmekteydi. Batılı anlamda ilk eczanenin ne zaman kurulduğunu söylemek mümkün olmasa da Haziran 1861’de Bursa’da meydana gelen bir dolandırıcılık ha- disesinden şehirde eczacıların mevcut olduğu anlaşılmaktadır. Sardunya uyruklu bir kişinin Bursa’ya gelerek hekimlik, cerrahlık ve eczacılık yapanlara Mekteb-i Tıbbiye’nin mühür ve dip- lomalarını taklit ederek sahte diploma sattığı ortaya çıkmıştı. 14,15 Beledî İspençiyârlık Sana- tının İcrâsına Dâir Nizamnâme gereğince ecza- hayatsağlık 43

den suyu tüketiminin popülerlik kazanması ile Sonuç birlikte halkın şehir merkezlerinde maden suyu 19. ve 20. yüzyıllarda dünyada tıp ve ecza- satın alabileceği noktalardan biri de eczanelerdi. cılık alanlarındaki gelişmeler Osmanlı coğraf- Hükümet Caddesi’nde Postane karşısında ecza- yasına da yansımıştır. Profesyonel olarak icra nesi olan Kirkoris Efendi Fransız menşeli Saint edilen eczacılık mesleği, teorik ve pratik eğitime Elien maden suyunu satıyordu. Kirkoris Efendi tabi tutulan diplomalı eczacılar eliyle yapılmaya aynı zamanda Bursa’da muteber bir kişi idi ve başlanmış ve hem devlet merkezinde hem de eczanesi de oldukça meşhurdu. Eczacı Kirkoris, taşrada eczacılık icra edenlerin belirli standart- Sultan Abdülhamid’in isteği üzerine Çitli ma- larda çalışması için çeşitli nizamnameler yürür- den suyundan birer sandığı her hafta İstanbul’a lüğe konulmuştur. Bir taşra şehri olan Bursa’da saraya gönderiyordu. Bu sebeple Nişan-ı Os- da eczacıların diploma sahibi olmalarına ve ec- mânî ile taltif edilmişti. 34 Kirkoris Efendi ayrıca zanelerini belirlenen standartlar çerçevesinde fakir hastalara parasız ilaç vermesi sebebiyle iki işletmelerine her zaman dikkat edilmiştir. 1919 defa da Mecidiye Nişanı ile taltif edilmişti. 35-38 senesine gelindiğinde kentte sivil eczane sayı- Bu yönüyle Bursa’da nişan alan tek eczacı olması sı otuz ikiyi bulmuş; bunun yanı sıra hastane, dikkat çekicidir. ordu ve askeri idâdî bünyesinde çalışan eczacı- ların da var olduğu görülmüştür. Çoğunlukla Bursa’da sivil eczacılar haricinde Harbiye ve gayrimüslim tebaa ve Avrupalı koloni üyeleri Sıhhiye Nezareti’ne bağlı olarak çalışan eczacı- tarafından yürütülen eczacılık sektörü, moder- lar da bulunuyordu. Hamidiye Gurebâ Hastane- nleşme sürecinde Bursa kentinde tıp hizmetle- si’nin bünyesinde başlangıçta sadece bir eczacı rinin gelişiminde önemli roller üstlenmiştir. görevli iken, zamanla bu sayı üçe çıkmıştı. 1899 senesinde hastanede görevli baş eczacı Antuan Kaynakça Hıristo Efendi 1901 senesine kadar vazifede 1. Baytop T. Selçuklular Devrinde Anadolu’da Eczacı- kalmış, ardından hastanenin baş eczacısı Şev- ket Efendi, ikinci eczacısı ise Ermenek Efendi lık. İçinde: I. Uluslararası Türk-İslam Bilim ve Tek- olmuştu. 17-20 1905 senesinde ise hastaneye bir noloji Tarihi Kongresi Bildirileri Cilt II. İstanbul: sıra eczacısı tayin edilmişti. 23 Hastane haricinde İstanbul Teknik Üniversitesi Matbaası, 1981. Bursa Mekteb-i İdâdî-i Askerîsi’nde de görev- 2. Şehsuvaroğlu BN, Eczacılık Tarihi Dersleri, İstan- li bir eczacı vardı. 17 Mektebin eczacısı Teodos bul: İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Yayını, Efendi uzun yıllar burada hizmet vermişti. 39-42 1970. Harbiye Nezareti’ne bağlı olarak orduda görevli 3. Baylav B. Eczacılık Tarihi. İstanbul: Yörük Matba- olan İtalyan eczacı Enrico Longhi de Bursa’da ası, 1968. yaşıyordu. 43 4. Baytop, T. Türk Eczacılık Tarihi. İstanbul: İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Yayını, 1985. Doktorların sivil alanda hasta gördükleri 5. Çetin O. İlk Osmanlı Hastanesi: Bursa Yıldırım Da- mekanlar olan eczaneler, doktor-eczacı ilişki- rüşşifası (Bursa Mahkeme Sicillerine Göre). İstan- sinin pekişmesini sağlıyordu. Bursa’da vilayetin bul: Göz Nurunu Koruma Vakfı, 2006. sıhhiye müdürü olan Doktor Rauf Bey, Kirkor 6. Ünver AS. Osmanlı Türklerinde Hekimlik ve Ec- Sarrafyan’ın Setbaşı köprüsü karşısındaki ecza- zacılık Tarihi Hakkında. İstanbul: Hüsnütabiat Mat- nesinde her gün saat üç ile beş arası hasta mu- baası, 1952. ayene etmek için hazır bekliyordu. Rauf Bey bu 7. Yıldırım N. Osmanlı eczacılığının gelişme sürecin- hizmeti tamamen ücretsiz yerine getirmekle de ilaç hazırlayıp satan esnaf ve sağlıkçılar. Osmanlı birlikte özellikle fakirlerin, göçmenlerin ve öğ- Bilimi Araştırmaları 2010; .XI (1-2): 273-83. rencilerin durumdan haberdar olabilmeleri için 8. BaytopT. Eczacılık. İçinde: Türkiye Diyanet Vakfı Bursa Gazetesi’ne ilan dahi vermişti. 44 İslam Ansiklopedisi Cilt 10. İstanbul: Türkiye Diya- net Vakfı Yayını, 1994. 9. Yıldırım N. Nizamname-i Eczacıyan der Memalik-i Osmaniye-Osmanlı Devleti’nde Eczacılar Nizam- namesi-1852. İçinde: Dölen E (Ed.). IV. Türk Ecza- 44 hayatsağlık

cılık Tarihi Toplantısı Bildirileri. İstanbul: Marmara 26. Annuaire Oriental, Constantinople: Cervanti Frè- Üniversitesi Yayını, 2000. res, 1893-1894, s.884 ; Annuaire Oriental, Constan- 10. Yıldırım N, Sert G. Eczacılık mevzuatımızın tarih- tinople: Cervanti Frères, 1895, s.879 sel sürecinde eczane açma/ eczacı olma koşulları ve hekim-eczacı ilişkisi (1852-1953). Osmanlı Bilimi 27. Annuaire Oriental, Constantinople: Cervanti Frè- Araştırmaları 2010; , XI (1-2): 291-303. res, 1896-1897, s.1012 11. Kumbaracılar İ. Eczâcılık Târihi ve İstanbul Ec- zâhâneleri. Ömer Kırkpınar (Yay. Haz.) İstanbul: 28. Annuaire Oriental, Constantinople: Cervanti Frè- Çelik Gülersoy Vakfı Yayını, 1988. res, 1903, s.1497 12. Yıldırım N. İstanbul’da nöbet mahalleri – nöbet ec- zaneleri (1845-1895), Osmanlı Bilimi Araştırmaları 29. Annuaire Oriental, Constantinople: Cervanti Frè- 2005; VI (2): .151-182. res, 1905, s.1487 13. Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA.), Cevdet Sıhhiye (C.SH.), 16/776, 23 Ramazan 1257. 30. Annuaiere du Commerce-Colonies and Protectors 14. Kepecioğlu K. Bursa Kütüğü. Algül H vd. (Hazır- Français, Étranger (Annuaire du Commerce), Paris: layan), Cilt IV, Bursa: Bursa Büyükşehir Belediyesi Didot Bottin, 1906, s.2189 Yayını, 2009. 15. Abacı ZD. Modernleşme Sürecinde Bursa Ken- 31. Annuaire du Commerce, Paris: Didot Bottin, 1915, ti’nin Mekânsal ve Sosyal Değişimi (1860-1910), s.1303. Yayınlanmamış Doktora Tezi: Uludağ Üniversitesi, 2005. 32. Hacıbeyzâde AM. Burusa Sergisi Rehberi. İstanbul: 16. Hudâvendigâr Vilâyeti Sâlnâmesi, Def ‘a 12, Bursa: Ahmed İhsan ve Şürekaâsı, 1339. Feraizcizâde Matbaası, H.1301. s. 224. 17. Hudâvendigâr Vilâyeti Sâlnâmesi, Def ‘a 26, Bursa: 33. Burusa Gazetesi, Nr. 11, 23 Kânun-i Sânî 1306, s.4. Matbaa-i Vilâyet, H.1317. s.100-101. 34. BOA., Dâhiliye Nezâreti Mektûbi Kalemi Evrâkı 18. Hudâvendigâr Vilâyeti Sâlnâmesi, Def ‘a 27, Bursa: Matbaa-i Vilâyet, H.1318, s.100-101. (DH.MKT.), 1355/111, 15 Şevval 1303 19. Hudâvendigâr Vilâyeti Sâlnâmesi, Def ‘a 28, Bursa: 35. BOA., DH.MKT., 1372/84, 13 Muharrem 1304 ; Matbaa-i Vilâyet, H.1319, s.102-103. 36. BOA., DH.MKT., 1948/68, 15 Şevval 1309 20. Hudâvendigâr Vilâyeti Sâlnâmesi, Def ‘a 29, Bursa: 37. BOA., DH.MKT., 1985/37, 25 Temmuz 1308 Matbaa-i Vilâyet, H.1320, s.102-103. 38. BOA., DH.MKT., 1999/128, 28 Kânun-i Sânî 1308. 21. Hudâvendigâr Vilâyeti Sâlnâmesi, Def ‘a 30, Bursa: 39. BOA., Maarif Nezâreti Mektûbi Kalemi Evrâkı (MF. Matbaa-i Vilâyet, H.1321, s.110-111. 22. Hudâvendigâr Vilâyeti Sâlnâmesi, Def ‘a 31, Bursa: MKT.) 243/3 2 Teşrîn-i Sânî 1310 Matbaa-i Vilâyet, H.1322, s.99-100. 40. BOA., İrâde Taltifat (İ.TAL.), 365/11, 21 Rabiülahir 23. Hudâvendigâr Vilâyeti Sâlnâmesi, Def ‘a 32, Bursa: Matbaa-i Vilâyet, H.1323, s.100. 1323 24. Hudâvendigâr Vilâyeti Sâlnâmesi, Def ‘a 34, Bursa: 41. BOA., Bâb-ı Âlî Evrak Odası Evrâkı (BEO.), Matbaa-i Vilâyet, H.1324, s.275-276. 3829/287125 25 Cumadelahire 1328 25. Annuaire Oriental du Commerce de l’Industrie de 42. BOA., İrâde Harbiye (İ.HB.), 68/33, 11 Teşrân-i Sânî l’Administration et de la Magistrature (Annuaire 1326. Oriental), Constantinople: Cervanti Frères, 1891, 43. Bursa Gazeteciler Cemiyeti Arşivi, İtalyanlardan s.798 Sorumlu Fransa Bursa Konsolosluğu Evrakı, Dosya No: 42, Belge No: 3, 3 Nisan 1880. 44. Burusa Gazetesi, Nr. 47, 10 Teşrîn-i Evvel 1307, s.4. 45. Sandalcı G., Sandalcı M. Belgelerle Türk Eczacılığı 1840-1948, Cilt 2, Kitap 2, İstanbul: Nejat F. Eczacı- başı Vakfı Yayını 2003, s.170. hayatsağlık 45

Görev Suçlusu ve Meslek Şehidi Dr. Hrant Çalyan ve Dr. Taniyel Hanımyan Arsen Yarman* Bugünlerde çeşitli basın-yayın organlarında de 1912 yılında İstanbul Ermeni Etıbba Cemi- yer alan haberlerde, göreviyle ilgili yaptığı yeti ortaya çıkmıştır. hatadan dolayı hapis cezası alan veya görevini gerçekleştirmek üzereyken silahlı saldırıya uğ- Daha faaliyetinin ilk yılından itibaren Er- rayarak şehit edilen meslek mensuplarına rast meni Etıbba Cemiyeti üyesi hekimler kendi gelmekteyiz. Birinci Dünya Savaşı’nın ertesin- alanlarındaki hekimlik pratiğine dair teknik ve de büyük bir sefaletin, muhaceretin ve salgın tıbbi sorunları vakalar düzeyinde ayrıntılı ola- hastalıkların yaşandığı Mütareke dönemi İs- rak tartıştıkları toplantılar düzenlemiş, ulusla- tanbul’unda bu iki olaya benzer vakalar Ermeni rarası tıp kongrelerinin faaliyetlerini yakından toplumunda da gerçekleşmişti. Son kitabımda takip etmişlerdir. Cemiyetin faaliyet gösterdiği ele aldığım Ermeni Etıbba Cemiyeti’ne üye dok- alanlardan biri de Ermeni toplumunun çeşitli torlardan Hrant Çalyan, görevindeki bir hata kesimlerindeki sağlık sorunlarına ilişkin tedbir sebebiyle hapsedilmiş ve Taniyel Hanımyan ise ve çözümler bulmaktır. Ermeni okullarındaki hastalarından biri tarafından öldürülmüştü. sağlık sorunlarının nasıl çözüleceğinden, evlilik mesnetli sağlık sorunlarının incelenmesine dair II. Meşrutiyet sonrası Osmanlı toplumunda işler de bu çerçevede görülmüştür. cemiyetleşme faaliyetlerinin artması üzerine Er- meni hekimler hem bu sürece uygun olarak bir Birinci Dünya Savaşı öncesinde giderek ar- cemiyet etrafında toplanmak istemişler; hem de tan savaş tehdidi koşullarında faaliyete başla- bu süreçte dışlanmaya başladıkları Osmanlı tıp yan cemiyet, çok kısa bir süre sonra kendisini, kurumlarından ayrı bir oluşum içinde, gittikçe Osmanlı İmparatorluğu’nda yaşayan diğer mil- tehlikeli bir hal almaya başlayan Ermeni cema- letler gibi Ermeni toplumu için de son derece atinin sorunlarıyla ilgilenebilecek bir kurum yıkıcı sonuçları olan I. Dünya Savaşı’nın içinde oluşturmak istemişlerdir. İşte bu süreç içerisin- bulmuştur. Bu süreçte bir devlet politikası ola- rak 1915 yılında uygulanmaya başlanan Ermeni * Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi Vakfı Yönetim Kurulu Tehciri ise yalnızca Ermeni toplumu için değil Üyesi. bizzat Ermeni Etıbba Cemiyeti’nin üyeleri için de çok ağır sonuçlar doğurmuştur. Cemiyetin 46 hayatsağlık

kurucu üyelerinden Dr. Nazaret Dağavaryan Tarman dergisinin 1920 yılında yayımlanan altıncı sayısının tehcir sırasında öldürülmüştür. Cemiyetin bazı kapağı üyeleriyse tehcirden dönebilmiştir. Ermeni Etıbba Cemiyeti 1915-1919 arası çalışmalarını dikkatsizlikle vesikanın verildiğini göstermek- durdurmuştur ve ancak, savaş ertesinde 1919 tedir. Yazının bu bölümünde tanıtacağımız ilk yılında Ermeni tehcirinden kurtulan Ermeni- doktor da hastalığından dolayı evlenmesi mem- lere yardımda bulunmak amacıyla çalışmalara nu sayılması gereken bir kadına verdiği evlilik tekrar başlayabilmiştir. vesikası dolayısıyla ceza almıştır. Mütareke döneminin başlangıcından itiba- Dr. Hrant Çalyan ve Evlilik Vesikası ren tehcirden kurtulan Ermeniler büyüklü kü- Modern dünyadaki sağlık uygulamalarını çüklü gruplar halinde İstanbul’a geliyor ve sayı- yakından takip eden Ermeni Etıbba Cemiye- ları her gün artan yetimlerle bir şekilde hayata ti yayın organı Tarman dergisinin Mart-Nisan tutunmaya çalışıyordu. Çok acil tıbbi müdahale 1921 tarihli 3-4. sayısında sağlık karnesi uygu- gerektiren haller, salgın hastalık halini almak lamasına geçilmesini savunan yazı, cemiyetin ve üzere olan frengi, yetimhanelerde tıbbi yardım derginin modern dünyanın sağlık ölçütlerinin isteyen çocuklar türünden meseleler Ermeni Ermeni toplumu için de geçerli olmasına önem Etıbba Cemiyeti’nin ve onun yayın organı olan verdiğini göstermektedir. 1920 ve 1921 yılların- Tarman dergisinin tartıştığı ve çözüm bulmaya da Sıhhiye Umum Müdür Vekili olan Dr. Adnan çalıştığı meselelerdendi. Adıvar’ın öğrenciler için bir sağlık karnesi uy- gulamasını başlatması üzerine Tarman dergisi Bu koşullarda çözüm yollarından biri olarak böyle bir karnenin daha geniş kesimleri kapsa- kamu sağlığı öne çıkmış olmalıdır. 19. yüzyı- ması gerektiğini savunmuştur. Dergi bunu esas lın ikinci yarısında kamu sağlığının Avrupa’da olarak halk tabakaları arasında hızla yayılan önem kazanmış olduğunu ve hıfzıssıhhanın ve nesilleri tüketen yıkıcı hastalıklar nedeniyle hem bilim hem de siyaset çevrelerinde önemli zorunlu bulduğunu ve ailede hizmet veren kişi- bir yer edindiğini bilmekteyiz. Ermeni Etıbba lerin bu bakımlardan sık sık muayene edilmesi Cemiyeti ve dergisi Tarman birçok tıbbi sunuş gerektiğini belirtmektedir. Bu tür muayeneleri ve tartışmalara bahis olan bireysel hastalıkların tedavisinden çok kamu sağlığını, fertten ziyade toplumu ilgilendiren sıhhi meseleleri ciddiye alıyordu. Mütareke dönemi İstanbul’unda frengi gibi cinsel yolla bulaşan hastalıklar veya çoğunlukla İstanbul’a yönelen göçlerle gelen diğer bulaşıcı hastalıklar, toplum sağlığını tehdit etmekteydi. Bu tür hastalıklarla mücadele etmenin bir yolu da bir Ermeni’nin evlenmeden önce muayene- ye tabi tutulması ve bilahare evlilik vesikasının verilmesiydi. İlgili tıbbi muayenenin püf nokta- sı olan frengi tahlilinde kullanılan Wasserman testinin güvenirliği Mayıs 1922’de bile hekimler arasında tartışmalara vesile oluyordu. 1921’de basımı yapılan evlilik vesikası bu muayeneden geçenlere verilmekteydi. Ne var ki Tarman der- gisinde yazılanlar muayenelerin tam anlamıyla gerçekleştirilmediğini, bazen dikkatsizce bazen de bilinçli olarak yapıldığını anladığımız bir hayatsağlık 47

Dr. Taniyel Hanımyan’ın Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi’nde bu- lilik konularındaki tutumunu anlamak için bir lunan anıt mezarı soruşturma da yaptırmıştır. Tarman’ın Ağus- tos-Eylül 1920 tarihli 8-9. sayısında halka bu düzenli hale getirmenin ve denetleyebilmenin konuda üç soru yöneltilmiş ve bir sonraki sayı- en kolay yolu ise resmi makamlar tarafından da, okurlardan gelen 60’tan fazla yanıt, derginin düzenlenen bir sağlık karnesi uygulaması baş- oluşturduğu bir hakem heyeti tarafından de- latmaktır. Böylece insanlar yanlarında çalıştır- ğerlendirilmiştir. Hakem heyeti aynı zamanda dıkları kişilerin hasta olup olmadıklarını bilirler derginin yazarları da olan doktorlar ile Ermeni ve daha rahat çalışma imkânı sağlarlardı. toplumunun meslekten doktor olmayan simala- rından oluşmaktadır. Heyetin doktor üyeleri H. Bu önerilerin savaş ve tehcir sonrasının yıkı- B. Madteosyan, V. H. Torkomyan, O. Papazyan cı koşullarında, birçok ailenin dağılıp parçalan- ve André Vahram’dır. Doktor olmayan üyeleri dığı, insanların son derece yaygın olan bulaşıcı ise Avedis Surenyan, A. Parseğyan, Topcuyan, hastalıklara yakalanıp sağlıklarını kaybettikleri Püzant Keçyan, Garabed Nuryan ve Mihran bir dönemde yapıldığını unutmamak gerekir. Kalfayan’dır. 1921 yılı savaşın en ağır döneminin geride kal- dığı, toplumun yeniden “normal” gündelik ha- Tarman okurlarına üç soru sormuştur. İlk yatına dönmeye çalıştığı bir sürecin başlangıcı soru, bir çocuğun evlenene kadar bakir kal- sayılabilir. Ermeni Etıbba Cemiyeti’nin çalışma- masının gerekip gerekmediği üzerinedir. İkin- ları ve Tarman’ın çeşitli sayıları incelendiğinde ci soru kızlar ve erkekler için en uygun evlilik görülür ki, aile hayatının temeli olan evlilik ve- yaşının ne olduğudur. Üçüncü soru ise cinsel sikası bu dönemde yoğun bir şekilde tartışılmış- bir hastalığı olan biriyle arkadaş olmanın sıkın- tır. tılarıyla ilgilidir. Derginin Ekim-Kasım 1920 ta- rihli 10-11. sayısında hakem heyeti, okurlardan Sağlık standartlarının henüz çok düşük ve gelen yanıtları kendi görüşleriyle birleştirerek zührevi hastalıkların yaygın olduğu koşullarda bu soruşturmanın ortaya çıkardığı sonucu açık- Ermeni toplumunu evlilik konusunda bilgilen- lamıştır. Hakem heyeti bu konuda çok da güç- dirmenin ve bu alanda bazı ölçütleri belirle- lük çekmemiş görünmektedir, zira halktan ge- menin önem kazandığı görülmektedir. Üstelik len yanıtların büyük ölçüde kendi görüşleriyle dergi, Ermeni toplumunun cinsel sağlık ve ev- çakıştığını itiraf etmektedir. Okuyucu kitlesini daha iyi tanımalarını sağlayacak olan bu aktivi- te aynı zamanda derginin ne kadar dikkate alı- narak okunduğunu da göstermiş olmalıdır. Aslında Ermeni Etıbba Cemiyeti daha Birin- ci Dünya Savaşı öncesinde üyesi olan doktorla- rın belli kurallar dâhilinde düzenli bir şekilde çalışabilmeleri için “Hekimlik Ahlakı” adı ve- rilen ilkeleri oluşturmaya karar verdi. Cemiyet bu amaçla Dr. Yağub, Dr. Ekmekçiyan ve Dr. Paşayan’dan oluşan bir komisyonu bu işle gö- revlendirmiştir. Komisyonun çalışmaları değer- lendirilmiş ve Ermeni Etıbba Cemiyeti 17 Hazi- ran 1914 tarihli oturumunda Hekimlik Ahlakı İlkeleri’ni (Principes Déontologie Médicale) kabul etmiştir. Bu sayede hekimler arasındaki mesleki ilişkilere dair kurallar düzenlenerek Er- meni hekimler arasındaki uyumun arttırılması 48 hayatsağlık

amaçlanmıştır. İstanbul ve taşradaki Ermeni çüde doktoru savunmak olarak yorumlanabilir. hekimler arasındaki anlaşmazlıklar ya da mes- Zira dergi bu olayın meydana geliş şartlarını o leğin icrası sürecinde takip edilmesi gereken kadar elverişsiz bulmaktadır ki, muhtemelen ilkeler konusundaki uyuşmazlıklar bu tür bir başka bir doktor da olsa benzer bir sonuç or- düzenlemeyi zorunlu hale getirmiştir. Hekimle- taya çıkacaktır. Dergiye göre doktor son derece rin kendi aralarındaki ilişkiler ile hekim-hasta iyi niyetlidir ama sonuçta ortaya çıkan olumsuz ilişkilerine dair kuralları içeren bu nizamname tablo da bu iyi niyetin bir sonucudur. Dr. Çal- gereğince, Ermeni Etıbba Cemiyeti içinden üç yan’ın yetim kıza evlilik vesilesiyle verdiği belge üyenin seçimiyle bir Ahlak Divanı kurulması ve kızın gerçek sağlık durumuyla uyuşmamakta- hekimlik ahlâkına dair şikâyet ve tartışmaları dır. Muhtemelen doktor kızı pek ayrıntılı olarak bu kurulun incelemesi öngörülmüştür. muayene etmemiş ve onun bir aile kurmasını toplumsal olarak da yararlı bularak görevini Ermeni Etıbba Cemiyeti’nin doktorlar, dok- ihmal etmiştir. Ancak ortaya çıkan sonuç, evli- tor ile hasta arasındaki ilişkileri düzenlemek liğin geçersiz sayılması talebiyle Patrikhane’nin için oluşturduğu hekimlik ahlakına dair ni- Hukuk Komisyonu’na yapılan itiraz başvurusu- zamnamesi ve toplum sağlığını korumak için dur ve mesele oradan da doktora hapis cezası evlenecek kişilere verdiği evlilik vesikasının verilmesi talebiyle devlet mahkemelerine taşın- uygulama sahasında ne kadar başarılı olduğu mıştır. Dergi doktorun bir ay hapse mahkûm Tarman dergisinin sayfalarında tartışılmıştır. edilmesine ve itibarının zedelenmesine yol açan Derginin Haziran 1922 tarihli 6. sayısının baş- bu meselenin onun, tehcirden dönen bir gence yazısı uygulamadan kaynaklanan bir soruna ay- yardım etme isteğiyle alakalı olduğunu görmek- rılmıştır. Aslında buradaki mesele bir doktorun tedir. Ancak sonuç hiç de onun istediği gibi ol- ihmalkârlığı olarak görülebilir, ancak evlilik ve- mamıştır: sikasının kimler tarafından ve hangi koşullarda verildiğinin sıkı bir şekilde denetlenmesi gerek- “Belki Dr. Çalyan görevini yerine getirmede tiğini de ortaya koymaktadır. kusurlu olabilir. Muayeneye getirilmiş kızın ba- Arnavutköy Yetimhanesi atölyesindeki bir yetim kıza “yanlış belge” veren Mekteb-i Tıbbiye kire olacağı ve bu sebeple cinsel hastalığı buluna- mezunu ve Birinci Dünya Savaşı’nda Kuleli As- keri Hastanesi’nde doktor olarak görev yapmış mayacağı gibi safiyane bir güvenle onu üstünkö- olan Dr. Hırant Çalyan (1873-1940) mahkeme tarafından bir ay hapse mahkûm edilmiştir. As- rü muayene etmiş olabilir. lında kendisi 1896 yılında Mekteb-i Tıbbiye’den mezun olduktan sonra Bebek Alman Yetimha- Hiç kuşku yok ki, doktor kızı ayrıntılı muaye- nesi’nde kalan 50 kadar Ermeni yetimle yakın- dan ilgilenmiş ve Arnavutköy ile Kuruçeşme ne etmeliydi. Zira çöllerden dönmüş olan sayısız Kiliseleri için gönüllü hizmetlerde bulunma- sından dolayı bu semtlerde yardımseverliği ile yetim kızımız gibi o da bekâretini ve fiziksel sağ- tanınmıştı. Tarman dergisinin de işaret ettiği gibi mesele basit ve kişisel gibi görünse de aslın- lığını yitirmiş olabilirdi. da pek çok toplumsal boyutu olan karmaşık bir yapıdadır. Dergi bu tespiti yapmakla meseleyi Çalyan’ın yetim kıza ziyadesiyle iyi niyet- doktoru savunmak ya da suçlamak gibi bir çer- çeveye sıkıştıramayacağını da göstermektedir. le yaklaşması hem bir gencin fiziksel sağlığını Sorun mahkemenin kararının ne kadar yerinde olup olmadığını tartışmak da değildir. kaybetmesine hem de bir ailenin yıkılmasına ve Bununla birlikte Tarman’ın tutumu bir öl- nihayetinde doktorun kendi itibarının da sarsıl- masına sebep olmuştur. Biz meslektaşımızın muhatap olduğu bu ağır duruma samimiyetle üzülüyoruz. Üzülüyoruz, zira muayenesini yaparken hiçbir artniyet güt- mediğinden ve beklentisi olmadığından eminiz. Tam tersi, bu olayın bütün aşamalarında iyi ni- yetinden başka hiçbir şey göremiyoruz.” Dergi doktorun iyi niyetinden kuşku duy- mamaktadır, ancak bu olay evlilik vesikası ya da Ermeni yetimhanelerindeki sağlık koşullarının hayatsağlık 49

yetersiz olduğunu da kuşku duyulmayacak bir fından öldürülmesi sonucu ortaya çıkmıştı. Bir şekilde göstermiştir. Evlilik ve aile kurmak dü- jinekolog ve cerrah olan Dr. Hanımyan Ermeni şüncesinin siyasal ve toplumsal açıdan istikrarlı Etıbba Cemiyeti üyesiydi ve Mütareke dönemi- koşullarda kazanacağı anlam ile böylesine kar- nin başlarından itibaren Yedikule Surp Pırgiç maşık ve trajik koşullarda sahip olduğu anlam Ermeni Hastanesi’nde çalışmaya başlamıştı. Di- bir hayli farklıdır. Bu durum evlilik vesikasının ğer cemiyet üyesi doktorlar gibi cemiyetin dü- tıbbi ve sosyal bakımdan son derece anlam ka- zenlediği oturumların tıbbi konularla ilgili bö- zandığını, dolayısıyla hekimlerin onun bu an- lümlerinde sık sık karşılaştığı ve ilginç bulduğu lamını ve evlilik adaylarının güven duygusunu vakaları paylaşmaktaydı. Tarman dergisinde zedelememeye özen göstermeleri gerektiğini cemiyetin oturumlarında tartışılan konularla kanıtlamaktadır. Tarman’ın Temmuz 1922 ta- ilgili bir bölüm bulunmaktadır ve derginin kro- rihli 7. sayısından, bu konunun Cemiyetin 1922 nolojik bir taraması bu konuda zengin örnekler yılındaki 8. oturumunda da tartışıldığını öğre- sunmaktadır. niyoruz. Dr. Y. Mezburyan bu oturumda, evlilik vesikası üzerine tartışmaların sürmesi üzerine Tarman dergisinin sayfalarına göz attığımız- bu konudaki eksikliklere değinerek evlilik ve- da Ermeni Etıbba Cemiyeti’nin oturumlarından sikasını incelemek ve rapor hazırlamak üzere bahseden kısımda Dr. Hanımyan ile ilgili birçok bir kurulun hazırlanmasını önermiştir. Meclis bilgiye rast gelmekteyiz. Örneğin, cemiyetin 29 Dr. Mezburyan’ın bu önerisini kabul ederek, Şubat 1920 tarihli oturumunda Dr. Hanımyan, Dr. Mezburyan, Dr. Uzunyan, Dr. Zenop, Dr. Dr. Malkhas’ın Yedikule Ermeni Hastanesi’nde Hancıyan ve Dr. Kırıkçıyan’ı bu kurulun üyeleri gerçekleştirdiği hydronephrose (böbrekte idrar olarak seçmiştir. toplanması) böbrek ameliyatı hakkındaki gö- rüşlerini anlatmıştır. Evlilik vesikası ve evliliğe engel olacak sorun ya da kısıtlamaların ortadan kaldırılması tehcir Ermeni Etıbba Cemiyeti’nin altıncı ve ye- gibi büyük bir yıkımı yaşamış Ermeni toplumu dinci oturumlarında (Tarman’ın Haziran 1920 için çok can alıcı bir konudur. Ermeni toplumu tarihli 6. sayısı) Dr. Hanımyan, Yedikule Surp evliliği ve aileyi, savaşta ve tehcir sırasında pek Pırgiç Ermeni Hastanesi’nde meydana gelen çok saldırıya maruz kalan, tecavüze uğrayan, menenjit salgını vakası hakkında açıklamalarda dul kalan Ermeni kadınını korumanın bir un- bulunmuştur. suru olarak görmektedir. Aynı yaklaşım Ermeni yetim çocuklar için de geçerlidir. Ermeni Etıbba Ermeni Etıbba Cemiyeti’nin 9. toplantısında Cemiyeti’nin bakış açısı da bu çerçevede değer- Dr. Hanımyan, sirrhose syphilitique du foie (si- lendirilmelidir. Aile ve evlilik, hasta ve saldı- filitik karaciğer sirozu) hastalığının neticesin- rıya uğramış kadın ve çocukların bir sığınağı, de ascite’ten (karın boşluğunda sıvı birikmesi) yaralarını tedavi edecekleri bir kurum olarak muzdarip yeniyetme bir kızı takdim etmiş ve görülmektedir. Ancak bu yaklaşımın yetersiz bu hastalığın teşhisinin, omurilik sıvısının Was- kalacağını, pek çok dul kadın ve yetim çocuğun serman reaksiyonuna tabi tutularak yapıldığını salt bu maksatla kurulan evliliklerde madden ve anlattığı bir araştırmadan söz etmiştir. manen ezilmekten kurtulamayacağını düşün- mek pek de yanlış olmayacaktır. Ermeni Etıbba Cemiyeti’nin 13. toplantısı 11 Temmuz 1920 günü gerçekleşmiştir ve bu Meslek Şehidi Dr. Taniyel Hanımyan toplantıda Dr. Hanımyan pelvis üstü metoduyla Ermeni Etıbba Cemiyeti’nin “Hekimlik Ah- icra edilen prostatectomie de sperm kanalları- lakı İlkeleri” nizamnamesini kabul ederek hasta nın zarar görebileceğine dikkat çekmiştir. ve doktor arasındaki ilişkileri düzenlemeye ça- lıştığından bahsetmiştik. Bu konunun ne kadar Ermeni Etıbba Cemiyeti’nin 27 Kasım 1921 önemli olduğu Dr. Hanımyan’ın bir hastası tara- tarihinde düzenlediği oturumda Dr. Hanımyan Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi’nde yatmakta olan cholecystomie olmuş bir hastayı tanıtmış- tır. 50 hayatsağlık


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook