Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore Atatürk ve İzcilik

Atatürk ve İzcilik

Published by otaymaz, 2020-11-08 15:29:50

Description: Atatürk ve İzcilik

Search

Read the Text Version

ATATÜRK VE İZCİLİK Hazırlayan Orhan TAYMAZ (Int’WB4)

Önsöz Bir önsöz yazmak hiç bu kadar zor olur mu? Ebedi Başizci, Cumhuriyet’in Kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal ATATÜRK ve Türk İzciliği üzerine bir önsöz yazmak çok zor. Çünkü Atatürk, öğrenmek isteyene sonsuz bir kitap, ısınmak isteyene güçlü bir ateş, aydınlanmak isteyene parlak bir güneştir. Mustafa Kemal ATATÜRK, koyduğu ilke ve yaptığı devrimleriyle, belirlediği hedeflerle, kazandığı zaferlerle, başardığı tüm işlerle Türk izcilerin Türe Yolu’nu aydınlatan güçlü bir kılavuz fenerdir. Türkiye İzcileri’nin, O’nun ışığını takip etmeleri, arzulanan izcilik hedefine ulaşmaları için yeterlidir. Türkiye’nin Ebedi Başizcisi olarak kabul ettiğimiz Cumhuriyetimizin Kurucusu Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ü, ebediyete intikalinin 82. yılında bir kez daha rahmet, minnet ve şükranla anıyor, en büyük izci selamıyla selamlıyorum… Daima! En iyi gerçek izcilik dileklerimle, Orhan TAYMAZ 10 Kasım 2020, Sakarya

“Cumhuriyet, fikren, ilmen ve bedenen kuvvetli ve yüksek seviyeli muhafızlar ister.” Mustafa Kemal ATATÜRK Atatürk’ün İzcilikle Tanıştığı Dönemde Genel Durum 1907’de İngiltere-Londra’da General Robert BADEN-POWELL tarafından başlatıldığı kabul edilen izcilik, 1908’de Baden-Powell’ın “Erkek Çocuklar İçin İzcilik” (Scouting for Boys) isimli kitabının yayınlanmasıyla birlikte Dünya genelinde büyük ilgi görür ve hızla yaygınlaşır. (Bu çalışmada izciliğin kuruluşu ile ilgili daha fazla detaya girmeyi gereksiz görüyorum.) Robert Baden-Powell Nafi Atuf Kansu Ethem Nejat Bey 1910 yılında Nimet-i Hürriyet Mektebi (İttihat Terakki Mektebi) Müdürü Nafi Bey (Atuf Kansu) tarafından Edirne’de başlatılan bir keşşaflık (izcilik) hareketinin olduğunu Nafi Bey ve Vehbi Bey tarafından çıkarılan, eğitim akımları ve düşüncelerine Osmanlı’da ilk yer veren önemli dergilerden birisi olan “Say ve Tetebbü” (İş ve Düşünce) adlı dergide yayımlanan Ragıp Nurettin Bey’in yazılardan biliyoruz. Lozan’da bulunan Ragıp Nurettin Bey’in izcilikle ilgili olarak Say ve Tetebbü’de 22 Şubat 1912’de yayınlanan yazısından, kendisinin 1910 öncesinden bu yana çeşitli okul müdürlerine yazdığı mektuplarla Osmanlı’da izciliğin yapılmasını şiddetle tavsiye ettiğini anlıyoruz. Nafi Bey ile Manastır Öğretmen Okulu Müdürü Ethem Nejat Bey

izcilik hakkında incelemelerde bulunmak üzere İttihat ve Terakki Cemiyeti tarafından yurt dışına yollanır. Nafi Bey, Avrupa’dan dönüşünde Enver Paşa’nın huzuruna çıkar ve izciliğin tam da istenen niteliklerde bir gençlik hareketi olduğunu anlatır. Bunun neticesinde 1910’da Edirne’de Nafi Bey’in ve hemen ardından da Manastır’da Ethem Nejat Bey’in önderliğinde “Osmanlı Keşşaf Hareketi” başlar. Esasen, 1908’de Meşrutiyet ilanından sonraki süreçte Osmanlı Maarif-i Umumiye Nezareti (Osmanlı Genel Eğitim Bakanlığı) tarafından hazırlanan ve 1910’da kabul edilerek yürürlüğe konulan yeni Osmanlı Eğitim Müfredatı’nda ilk kez yer bulan Beden Eğitimi Ders Programında pek çok izcilik faaliyetine yer verilmektedir. Takip eden yüz yıl boyunca izciliğin okul içi bir faaliyet ya da bir spor branşı olarak algılanacak olmasının temeli işte bu ders programıdır. Balkan Savaşları sırasında, Kızılhaç adına bölgede tarafsız olarak çalışan ambulans servisinde görev alan Belçikalı genç izcilerden oluşan birliğin başında bulunan askeri tabip Antoine DEPAGE (aynı zamanda bir izci velisi ve hevesli bir izci lideridir), Osmanlı’nın geleceği parlak komutanlarından Yarbay Enver Bey ile arkadaşlık kurar. Enver’e izciliğin askerlik açısından çok faydalı bir gençlik hareketi olduğunu söyleyen Depage, Başizci Harold PARFITT’in Belçika izciliğinin başlatılmasında ve iki yıl içinde yaygınlaşmasında gösterdiği üstün başarıyı detaylarıyla anlatır. Dr. Antoine Depage Enver Paşa Başizci Harold Parfitt (Osmanlı Hanedanının damadı da olan Yarbay Enver, İstanbul’a dönüşünde öncü rolü oynadığı ve bir İttihat ve Terakki Fırkası darbesi niteliğindeki Bâb-ı Âli Baskını [23 Ocak 1913] neticesinde kısa sürede hem general, hem de Harbiye Nazırı [Savaş Bakanı] olacak ve tarihi süreçte Enver Paşa olarak bilinecektir.) Harold PARFITT, 1913 yılı sonunda Enver Paşa’nın isteğiyle İttihat ve Terakki Cemiyeti tarafından, İstanbul’a davet edilir. Bir Alman hayranı olan Harbiye Nazırı Enver Paşa’ya, Parfitt “Belçikalı Başizci” olarak takdim edilir. Oysa Parfitt, Britanya ordusunda uzun yıllar görev yapmış eski bir istihbarat subayıdır. Babası İngiliz, annesi Belçikalı olan Parfitt, Belçika

kıyılarında bulunan İngiliz Kolonileri içinde izciliği kurmak, yerleştirmek ve Manş denizinin karşı kıyılarında da izciler eliyle askeri gözlem ve gözetim yapılmasını sağlamak amacıyla Britanya ordusu ve Baden-Powell tarafından resmen görevlendirilmişti. Belçika’daki görevini kısa sürede gerçekleştiren ve gösterdiği büyük başarı neticesinde Başizci unvanı verilen Parfitt, bu kez ABD’ye giderek güçlü bir izcilik yapısı kurmak üzere görevlendirilir. Ancak İttihat ve Terakki hükumetinden aldığı davet üzerine, ABD’de pek kalamadan İstanbul’a gelen Harold PARFITT, izciliği Osmanlı Devleti içinde yaygınlaştırmak İstanbul merkezli bir sistem içinde yönetmekle görevlendirilir. Osmanlı keşşaflarının başında “Başbuğ” unvanıyla Enver Paşa, başbuğun yardımcısı da “Kalkay” unvanıyla Parfitt olur. 1910’da Edirne’de Nafi (Atuf Kansu) Bey tarafından amatör gayretlerle başlatılan okul içi keşşaflık deneyimine sahip öğrenciler, Edirne’nin Bulgarlar tarafından işgal edilmesiyle Edirne liselerinden İstanbul liselerine sevk edilir. Bu öğrencilerden gelen taleple 1912 yılında İstanbul’daki birçok lisede eş zamanlı olarak keşşaflık başlar. Galatasaray Lisesi ve Kabataş Erkek Lisesi beden eğitimi öğretmenleri olan Ahmet ve Abdurrahman ROBENSON kardeşler keşşaflara rehberlik ederler. İngiliz subayı bir baba ve Hintli bir anneye sahip olan Robenson Kardeşler, İslam dinine geçerek ordudaki görevinden ayrılan babalarının İstanbul’a yerleşmeyi tercih etmesi sebebi ile çocukluk dönemlerinde geldikleri İstanbul’da Türk ve Avrupa kültürlerinin karışımında büyümüşlerdir. İki kardeş, 1908 ile 1912 arasında, İstanbul ve çevresinde günübirlik doğa ve çevre yürüyüşleri, piknikler düzenlemektedirler. İstanbul’a gelen yabancılar ve Levantenler bu gezilere oldukça rağbet etmektedirler. Hem bu faaliyetlerde edindikleri tecrübeler, hem de beden eğitimi öğretmeni olmaları, kısa süre içinde keşşaflığa intibak etmelerini sağlar. Ancak 1. Balkan Savaşı’nın kaybedilmesinin İstanbul’da yarattığı büyük infialin yanı sıra, kısa pantolon giymeleri sebebiyle İstanbul’un muhafazakâr gazeteleri ve çevreleri tarafından dinsizlik-imansızlık gibi olumsuz eleştirilere maruz kalınması sebebiyle izcilik İstanbul’da öyle hemen kolayca yaygınlaşamaz. Muhafazakâr çevrelerin çok takdir ettiği, zamanın İstanbul Darülfünun Emini (Rektör) bir Cuma günü öğleden sonra kısa bir pantolon giymiş halde, keşşaf ortalarıyla (izci taburları) beraber Beyazıt’tan, Taksim’e kadar İstanbul caddelerinde, boru- trampet takımının önünde uygun adım yürüyünce muhafazakâr çevrelerden gelen eleştiriler kesilir. 1914 yılının nisan ayında İstanbul’un birçok lisesinde düzenli faaliyet yapan keşşaf oymakları kurulur. Oymaklar izci ortalarını, izci ortaları da “Altınordu” adı verilen Osmanlı İzci Ocağını oluşturmaktır. 1914 yılında yayımlanan bir kitapta İzcilik Töresi şu şekilde ifade edilmiştir: 1. İzcinin sözü sözdür. İzci namus ve şerefini her şeyin ve hatta hayatının üstünde tutar 2. İzci itaatlidir. Çünkü ülkenin güvenliğinin ruhu için bunun gerekliliğini bilir. 3. İzci girişkendir. 4. İzci bütün işlerde sorumluluğu almaktan kaçınmaz. 5. İzci herkese karşı yasal davranır. 6. İzci diğer izcileri gerçek kardeş bilir. 7. İzci mert, cesur ve daima zayıfları korumaya hazırdır.

8. İzci her gün bir iyilik yapar. 9. İzci hayvanları sever ve onlara kötü davrandırmaz. 10. İzci hep şen ve umutludur. 11. İzci başkalarının haklarına karşı saygılıdır. 12. İzci onurlu ve şereflidir. Aynı yıl kabul edilen Osmanlı İzci Ocağı İç Tüzüğü’nde, İzci Andı (İzci Sözü) ise şöyledir: “Tanrı’ya ibadet ve Hakan’a itaat edeceğime, daima vicdanlı, vazifesini tanır, kanuna hürmet eder, yiğit bir adam olarak hareket eyleyeceğime, vatanımı sevip sulp ve harp zamanlarında fedakârlıkla hizmet yapacağıma ve İzci Töresi’ne baş eğeceğime söz veririm.” İzci olan çocuk ve gençlerin Hristiyanlığa özendirildiği, İngiliz casusu ve hayranı olarak yetiştirildiği yönünde artan şikâyetler ve İstanbul gazetelerinde yeniden yer almaya başlayan olumsuz eleştiriler, İttihat ve Terakki Cemiyeti içinde de izci oymaklarına şüpheyle bakılmasına sebep olmuştur. Şikâyetler, eleştiriler pek de haksız değildir; zira Parfitt, her geçen gün biraz daha Belçikalı olmaktan çıkıp, iyice İngilizleşiyordur. Ayrıca, izcilik uygulamalarına, Osmanlı yaşam tarzına aykırı düşen, çoğu Hristiyanlık kökenli bir takım ritüeller eklemiştir. İzciliğin bu haliyle Müslüman Osmanlı gençlerinin tamamına ulaşmasının ve yaygınlaşmasının mümkün olmayacağı öngörüsüyle İttihat ve Terakki Cemiyeti tarafından, 15 Haziran 1914’te “Osmanlı Güç Dernekleri” adıyla Harbiye Nezareti’ne bağlı benzer bir başka yapı oluşturulur. Bunun nihayetinde Harold PARFITT, 1. Dünya Savaşı’nın başlamasından kısa bir süre önce, Enver Paşa tarafından Osmanlı Devleti’nden uzaklaştırılır. Keşşaf Ocağı ve İzci Gençlik Dernekleri’ni, Osmanlı Güç Cemiyetleri ile ilişkilendirerek yeniden yapılandırmak ve ayyuka çıkan dedikodulardan bir an önce kurtulmak gerekmektedir. Ancak patlak veren 1. Dünya Savaşı sebebiyle izcilik çalışmaları epeyce duraksar. Çanakkale Savaşlarına katılan Balıkesir Lisesi İzcileri (Ruhları şâd olsun.)

Çanakkale Kahramanı Miralay Mustafa Kemal Mustafa Kemal Atatürk’ün İzcilikle İlk Teması 5 Ocak 1914’te paşa rütbesi verilen ve hemen ardından da Harbiye Nazırı yapılan Enver Paşa, Çanakkale Savaşlarında büyük bir ün kazanarak İstanbul’a dönen Miralay Mustafa Kemal’i pasif bir göreve atayarak Mustafa Kemal isminin unutulmasını sağlamak ister. Zira Enver Paşa, Harbiye’deki öğrencilik yıllarından beri Miralay Mustafa Kemal’den pek haz etmez. Enver, Harbiye’de Mustafa Kemal’den daha kıdemlidir, ancak Mustafa Kemal fikir ve davranışları ile genç subaylar arasında her zaman kendisinden daha fazla itibar görmektedir. Bu içten içe güdülen rekabet bir dönem saraya damat olma konusunda da görülür. Ancak Saray, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin siyasi baskısı ve İstanbul’da gerçekleştirdiği kanlı baskınlar ile kıdemli Enver’i kendine daha yakın görmek zorunda bırakılır. Çanakkale Savaşları’nda Mustafa Kemal’in askeri dehasıyla kazandığı ün ve itibar, yıldızını parlatırken, Sarıkamış’ta askeri anlamda büyük bir hüsrana sebep olan ve on binlerce askerin tek kurşun atamadan donarak ölmesinin müsebbibi görülen Enver Paşa bu parlamayla iyice sönük kalmıştı. Üstelik kendisi Harbiye Nazırı ve saray damadıyken düştüğü bu silik-sönük vaziyet kendisi için kabul edilemez bir hâl idi. 1914’te Harbiye Nezareti tarafından askerliğe daima hazırlıklı paramiliter gençler yetiştirme amacıyla yurdun birçok şehrinde kurulan Osmanlı Güç Dernekleri’ni denetlemesi

için Miralay Mustafa Kemal’i, “Osmanlı Güç Cemiyetleri Umumi Müfettişi” (Osmanlı Genç Dernekleri Genel Denetmeni) olarak atar. Osmanlı Güç Dernekleri’nin alt yapısını keşşaf/izci dernekleri oluşturmaktadır. Miralay Mustafa Kemal, pasifize edilmek için özellikle atandığı etkisiz yeni görevine başlar ve Atatürk ile İzcilik arasındaki ilk resmi bağ kurulmuş olur. Ebedi Başizci Mustafa Kemal ATATÜRK’ün, 1915’e gelene kadar keşşaflarla/izcilerle pek çok kere teması olması muhtemeldir. Bunların ilk kaydını, Miralay (Albay) Mustafa Kemal’in 1915’in aralık ayı başında Harbiye Nezareti tarafından Osmanlı Güç Cemiyetleri Umumi Müfettişi olarak atandığı görevi sırasında görüyoruz. Bundan daha önce Atatürk’ün izcilerle bir teması olduysa da buna dair elimizde herhangi bir belge veya kanıt yoktur. Miralay Mustafa Kemal, etkisiz bir görevde oyalanması için atandığı bu görevini büyük bir ciddiyetle ele alır. Kısa sürede yaptığı inceleme, araştırma ve denetlemelerin sonucunda, 1916’da (muhtemelen mart ayı), “Makam-ı Celil-i Uzmâ”ya (En Ulu/Yüce Makama) hitaben, “Mahrem” (Gizli) kaydıyla kaleme aldığı rapor, Atatürk’ün izcilik hakkındaki görüş ve düşüncelerini anlama bakımından büyük önem ve değer taşımaktadır. Rapor şöyledir: Harbiye Nezareti Osmanlı Güç Cemiyetleri Müfettiş-i Umumiyesi No: 11 En Yüce Makama, (Gizli) Son zamanlarda Avrupa’da yeni neslin fikri ve bedeni eğitimi maksadıyla ihdas edilen genç cemiyetlerine ve izciliğe fevkalade emek vererek azami fedakârlıkta bulunulmuş, maddi, manevi her türlü yardım yapılmıştır. Harpten önce kara ordusu bulunmayan bazı devletler ancak bu sayede ve az zaman içerisinde büyük bir orduya malik oldukları gibi bugünün ordusunu dağıtmak gereğinde olan Almanya ileride mevcudiyetini ve hayatiyetini muhafaza edebilmek için terhis ettiği subayları istihdama devamla 1908’de ihdas edilen Almanya Gençlik Teşkilatı’na muhteşem ordusu derecesinde ihtimam göstermeye önem vermektedir. Yurt savunması bakımından bu derece ehemmiyeti haiz olan izcilik, ferdi ve milli eğitim bakımından da son derece önemlidir. Bütün hükümetlerce izcilik teşkilatı birbiriyle adeta yarışırcasına yayılmakta ve mensupları fikren, ahlâken, ilmen ve bedenen yetiştirmektedir. İzcileri himaye ve teftiş için izci ve keşşaf cemiyetleri, genç cemiyetleri kurulmakta, resmi makamlar ihdas edilerek, bütün bu teşekküllerin her türlü siyasi ihtirastan ve parti münakaşalarından tamamen münezzeh kalmalarına münhasıran ilmi bir sahada çalışmalarına bilhassa itina gösterilmektedir.

Hükümet idaresinin yeniden teşkilini kararlaştırdığı şu günlerde genç cemiyetleri teşkilatının kurulmasına, yayılmasına ve bu konunun yüksek makamlarca ele alınmasına mutlak bir zaruret vardır. Binaenaleyh: 1. Orduyu ıstırabında bulunan yeni hükümet 12 yaşından itibaren gençleri vatani ve milli bir gaye ile terbiye ile, yaşları mütenasip, fennî ve yeknesak bir surette yetiştirmek mecburiyetindedir. Bu bakımdan milletin en aydınlarını teşkil eden subaylardan okullarda ve genellikle cemiyet teşkilâtında öğretmen ve rehber sıfatıyla tercihen kullanılması lazımdır. Bu suretle subaylarımız hükümete malî bir yük teşkil etmeyecekleri gibi en yararlı bir vazife ile görevlendirilmiş olacaklardır. 2. Güç Cemiyetleri Teşkilâtı’nı verimli esaslara istinat ettirmek için Millî Savunma, Millî Eğitim ve Evkaf Bakanlıkları ile mahalli belediyeler ve teşkili düşünülen Cemaat-ı İslami’yenin müştereken yardımı sağlanmalıdır. 3. Güç Cemiyetleri Umumî Müfettişliğine bağlı olmak üzere bölgelere göre cemiyetler müfettişlikleri ihdas edilmelidir. 4. Okullarımızda meslekî ve bedenî eğitim konusunda esaslı bir program ve faaliyet yoktur. Kulüplerde gençler basit oyunlar ve fikirleri zedeleyen politikayla meşgul oluyorlar. Gençliğin gelişmesine yararlı başka bir cemiyet hemen hemen yok gibidir. Bu gibi kulüp ve cemiyetlerde sağlığı koruma, iyi geçinme, fikri eğitim, anatomi, fizyolojiye ait umumi derslerin konusu dahi yer alıyor. Sözü edilen kulüp başkanlarını siyasetin dışında kalmaları, aydın ve gerektiğinde beden eğitimi öğretmenliği yapmaya dahi muktedir kişiler olmaları, kulüplere yaşça küçük olanların kabul edilmemeleri ve okul öğrencilerine kulüplerin kapalı olması şarttır. 5. Son zamanlarda Maarif Okullarında sınırlandıran beden eğitimi ders saatleri artırılarak, genç cemiyetleriyle alakalı görev ve kuruluşlar devam ettirilmeli ve köylere kadar esaslı bir şekilde yayılmaları sağlanmalıdır. 6. Spor kulüplerinin ıslahı ile müdavimlerine Güç Dernekleri Teşkilatı ile de münasebet tesis etmeleri kabul ettirilmelidir. 7. Gerek okullarda, gerek spor kulüplerinde ve cemiyetlerde Güç Derneklerinin kıyafetlerinin kabulü, sağlığı koruma, sosyal eğitim, fizyoloji ve anatomi derslerinin öğretimi ve umum için gece derslerinin ihdası temin edilmelidir. 8. Az da olsa bütçenin müsaadesi nispetinde ödenek sağlanmalıdır.

9. Bütün Genç Cemiyetlerinin teşkilatına girecek olan fakir çocuklarına memleketin sanatı ile mütenasip iş bulup sanatkâr olarak yetiştirilmek suretiyle kişisel çalışmalarına dayanan geçimlerini sağlamaları öngörülmektedir. 10. Terbiyevi ve İçtimai Genç Cemiyetleri mecmuasının eskiden olduğu gibi yayınına devam etmelidir. 11. Vaktiyle Astsubay Okullarının 13-14 yaşındaki öğrencinin bile çantasız ve silahsız talim ve terbiyeyi ifaya muktedir olduğunu tecrübe edilmesini istemiştim. Bu talebim isaf edilmiştir. 12. İzci, Keşşaf veya Spor Kulübü adı altında vücuda getirilecek bütün teşkilat, genç cemiyetleri meyanında addedilerek Cemiyetler Genel Müfettişliğine bağlı olmalıdır. Ordunun tahdidi mecburiyetinin yukarıdaki maruzatım ile kısmen olsun telafi edilebileceğine halisane inanmadığımı yüce makamlarınıza arz ederim. Miralay Mustafa Kemal Güç Dernekleri Umumi Müfettişi Miralay Mustafa Kemal’in hazırladığı bu rapor Harbiye Nezareti tarafından büyük bir ilgi ile karşılanmış, kısa zamanda Selim Sırrı (Tarcan) Bey tarafından ana hatları hazırlanan bir kanun ve talimatname, 17 Nisan 1916’da yürürlüğe konmuştur. Yine bu rapora istinaden Selim Sırrı Bey, Harbiye Nezareti tarafından gençlik faaliyetleri konularında incelemeler yapmak üzere Avrupa’ya gönderilir. Yurda dönüşünde cebinde birçok yeni fikrin yanında İsveç’ten getirdiği hoş ve ritimli bir marş da vardır. Dağ başını duman almış, GENÇLİK MARŞI Her geceyi güneş boğar, Gümüş dere durmaz akar. (DAĞ BAŞINI DUMAN ALMIŞ) Ülkemizin günü doğar. Güneş ufuktan şimdi doğar, Yol uzun da olsa ne var, Yürüyelim arkadaşlar. Bu gök, deniz nerede var, Yürüyelim arkadaşlar. Nerede bu dağlar taşlar. Sesimizi yer, gök, su dinlesin, Bu ağaçlar, güzel kuşlar, Sesimizi yer, gök, su dinlesin, Sert adımlarla her yer inlesin! Yürüyelim arkadaşlar. Sert adımlarla her yer inlesin! Sesimizi yer, gök, su dinlesin, Sert adımlarla her yer inlesin!

12 Mayıs 1916’da Türk spor tarihinin ilk bayramı, Kadıköy’deki Papazın Çayırı olarak bilinen, o zamanki adıyla İttihatspor Sahası’nda (Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu Stadı’nın bulunduğu yer) “İdman Şenliği” adıyla bir gençlik bayramı tertip edilir. Beden eğitimci Selim Sırrı Bey’in Yüksek Öğretmen Okulu öğrencileriyle toplu olarak gerçekleştirdiği bu şenlik, Osmanlı Devleti’nde sporun bir bayram nedeni olarak algılandığını göstermesi bakımından ilgi çekicidir. Selim Sırrı Bey yönetimindeki öğrenci korosu, müziğini aslen Felix KÖRLING’in derlediği “Tre trallande jäntor” adlı İsveç folkloruna ait şarkıyı Ali Ulvi (Elöve) Bey’in yazdığı Türkçe sözler ile coşkuyla seslendirir. Marş herkesçe pek beğenilir ve “Dağ Başını Duman Almış Marşı” olarak dilden dile söylenmeye başlar. (19 Mayıs 1919’da Mustafa Kemal Paşa’nın Milli Mücadeleyi başlatmak üzere Samsun’a çıkışı ilk kez 1926 yılında “Gazi Günü” adı altında Samsun’da kutlanmış, 24 Mayıs 1935’te “Atatürk Günü” adı altında resmiyet kazanmıştır. Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün girişimiyle Fenerbahçe Stadı’nda kutlanan bu ilk 19 Mayıs, Galatasaray ve Fenerbahçeli yüzlerce sporcunun da katılımıyla bir spor günü haline gelmiştir. Bu organizasyondan bir süre sonra gerçekleşen Spor Kongresi’nde söz alan Beşiktaş Kurucu Üyesi Ahmet Fetgeri AŞENİ 19 Mayıs’ta kutlanan Atatürk Günü’nün tüm gençliğe mal edilebilmesi için “19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı” adı altında her yıl yapılmasını teklif etmiştir. Kongrede oylanan bu öneri kabul edilmiş ve Cumhurbaşkanı Atatürk’ün de onayıyla yasalaşmıştır. Milli Mücadelenin başlangıcında, Samsun’dan Havza’ya giderken Mustafa Kemal Paşa’nın beraberindekilere öğrettiği ve coşkuyla söylettiği “Dağ Başını Duman Almış Marşı”nın adı da “Gençlik Marşı” olarak değiştirilir. 20 Haziran 1938 tarihli kanunla “Gençlik ve Spor Bayramı” olarak kutlanan bu ulusal bayramın adı, 12 Eylül Darbesi’nden sonra “Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı” adını almıştır.) İstanbul Sultanisi (Erkek Lisesi) Keşşafları (Ruhları şâd olsun.)

Gazi Mustafa Kemal Paşa izcileri teftişte Milli Mücadele Yılları İşgal yıllarında Osmanlı Güç Dernekleri’nin faaliyeti yasaklanır ve dolayısı ile Osmanlı İzciliği resmen biter. Ancak kimi oymaklar Mustafa Kemal Paşa’nın başlattığı Milli Mücadele’ye destek olmak için işgal kuvvetlerinden gizli olarak bir takım paramiliter çalışmalar yapar. Kimileri İstanbul’dan Anadolu’ya silah sevkiyatına yardımcı olurken, kimileri de Anadolu’ya geçerek, Çanakkale Savaşları’nda olduğu gibi işgalci düşman kuvvetlerine karşı savaşmak için Kuvayi Milliye’ye katılır. Milli Mücadele yılları başladığında İstanbul Sultanisi’nin (eski adıyla İstanbul Erkek Lisesi, bugünkü adıyla İstanbul Lisesi) lise son sınıf öğrencilerinin bir bölümü Anadolu’ya geçerek Milli Mücadele’ye katılırlar. Bu öğrencilerin Sakarya Meydan Savaşı’nda şehit oldukları haberi okula ulaşınca şehitlerin anısına “İstanbul Sultanisi İzci Oymağı”nın adı “Sakarya İzci Oymağı” olarak değiştirilir. 13 Eylül 1921’de Sakarya Meydan Savaşı’nın kazanılmasından hemen sonra, T.B.M.M. Başkanı ve Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’ya, Sakarya İzci Oymağı adıyla, “Sağ olun Paşam, vatanı düşmandan kurtardınız” diyerek bir kutlama telgrafı çekilir. Mustafa Kemal Paşa, bu telgrafa, “Siz sağ olun Sakarya’nın Evlatları” diyerek yine telgrafla cevap verir. Merkezi İstanbul’da bulunan ve “Kalkay” unvanı ile M. Sami (Karayel) Bey’in başkanı bulunduğu Türk İzcileri Ocağı, Mayıs 1922’de T.B.M.M. Başkanı ve Başkomutan Gazi Mareşal Mustafa Kemal Paşa’ya bir telgraf çekerek bağlılıklarını belirtmiş, ayrıca “Başbuğ” unvanı ile Türk İzcileri Ocağı’nın başkanlığını kabul etmesini teklif etmiştir. Atatürk, bundan çok duygulanmış ve çektirdiği cevabi telgrafa şunları yazdırmıştır:

İstanbul Türk İzcileri Riyasetine, Vatana yüksek seciyeli ve metin ruhlu gençler yetiştirmesini temenni eylediğim İstanbul Türk İzcileri Ocağının başbuğluk teklifini büyük bir hisse-i iftiharla kabul ediyorum. Genç arkadaşlarıma teşekkür ve selamlarımın tebliğini rica ederim efendim. Büyük Millet Meclisi Reisi, Başkumandan Mustafa Kemal Bu telgrafın üzerinden bir süre geçtikten sonra Ankara’ya yaptığı seyahati, “İstanbul İzcilerinin Ankara’ya Seyahatleri” başlığı altında, 21 Ağustos 1923 tarihli “Spor Âlemi” adlı dergide, derginin sahibi Çelebizade Sait Tevfik Bey imzası ile okuyoruz: “O gün hala gözlerimin önündedir. Galatasaray Oymak Beyi olarak Mustafa Kemal Paşa’nın elini öpmemi hiç unutamayacağım. Heyecandan tir tir titriyordum. ‘Nasılsın?’ diye sorduğunu ve bir hayal âlemi içinde; ‘Teşekkür ederim Paşam’ diye cevaplandırdığımı hatırlayabiliyorum.” İstanbul İzcileri Ankara’ya beş oymak olarak giderler. Bu seyahatleri trenle yapılır ve yaklaşık 28 saat sürer. Ankara’da, Büyük Millet Meclisi’nin karşısında bulunan Millet Bahçesi’nde yerleşirler. Milletvekillerinin dağılma saatinde izciler, meclis binası önünde dizilir. Yanında Kazım (Karabekir) Paşa ile Hamdullah Suphi (Tanrıöver) Bey olmak üzere, T.B.M.M. Başkanı ve Başkomutan Gazi Mareşal Mustafa Kemal Paşa izcileri teftiş eder, ayrı ayrı hatırlarını sorar, sonra resmigeçitle izcileri kendilerine tahsis edilen yere uğurlar. Ertesi akşam izciler, Türk Ocağı’nda bir gösteri yaparlar. Gösteride Mustafa Kemal Paşa, Kazım Paşa, İsmet (İnönü) Paşa, Süleyman Emin Paşa, milletvekilleri, bazı ileri gelenler hazır bulunur. Çelebizade Sait Tevfik Bey yazısına şöyle devam ediyor: “Ankara’da yegâne güzel gördüğümüz Türk Ocağı binasında ertesi gün müsameremizi verdik. Bu binanın salonunda, Gazi Mustafa Kemal Paşa, Latife Hanım, Kazım Karabekir, İsmet Paşa, Kazım Paşa, Süleyman Emin Paşa ile mebuslar ve ekâbir hazır bulunuyorlardı.” Bu konuda o zamanlar Makriköy adı ile anılan (bugünkü Bakırköy) kulübün başkanı ve Oymakbeyi Mehmet Bey imzasıyla 15 Ekim 1923 Perşembe günü yayınlanan 118/6 sayılı “Spor Âlemi” dergisinin 12. Sayfasında “Son ve En Güzel Seyahatimiz Nasıl Oldu ve Geçti?” başlığı altında Atatürk ile bir Amerikalı Oymakbeyi ve Gazeteci Profesör arasında izcilik konusunda geçen olayı şöyle anlatmaktadır: “Büyük bir azim ve celadetle başardığımız ve izciliğin tarihinde ilelebet şerefli bir sayfa teşkil edecek olan Ankara seyahatinden avdet edeli çok olmamıştı. Ankara’da milli kahraman Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinden itibaren bütün kıymetli kumandanlarımızdan, mebuslarımızdan, erkânı hükümetimizden mazharı tebrik ve

takdir olmuş, Anadolu’da yeni seyahatlere teşvik edilmiştik. İlk seyahatimiz Tavşancıl, Hereke, İzmit oldu. İkinci seyahatimiz Ankara’ya idi.” Gazi Mustafa Kemal Paşa bir küçük izci ile 1933 Cumhuriyet Bayramı geçit töreni

1933 Cumhuriyet Bayramı geçit töreninde kız izciler Atatürk ve İzcilik ile İlgili Olarak Basına Yansıyanlar 23 Nisan 1922, Ankara Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılışının 1. yıldönümü töreninde izci giysileri ile Ümid- i Teceddüt Erkek Mektebi ile Menba-ı Füzuyat Mektebi katılmış ve Mustafa Kemal Paşa’nın övgülerine mahzar olmuşlardır. 20 Mart 1923, Adana Adana İzcilerinin yemin törenine katılan Gazi Mustafa Kemal Paşa, “Duygularınıza tercüman olan arkadaşlarınızı dinledim. Çok memnun oldum. Maddeten ve manen kuvvetli olmak için çalışınız, çok çalışınız. Çalışmalarınızın meyvesi tüm memleket çocukları için örnek olsun. Ana ve babalarınız, saygı değer Milletimiz, sizler sayesinde, güven içerisinde yaşasınlar. Geleceğin sizlerden beklediği budur. Bunu sağlayacağınıza ve buna layık olacağınıza güvenim vardır. Bunu memnunlukla tekrar ederim.” demiştir. 13 Temmuz 1923, Ankara Kurtarılan yurtları görmek için Batı Anadolu ve İstanbul’a gidecek olan Ankara İzcileri, Türkiye İzcilerinin Başı olan Paşa Hazretleri’ni ziyaret ederek kendisine veda ettiler. 36 izci trampet eşliğinde ve öğretmenlerinin nezaretinde Çankaya Köşkünün bahçesinde yerlerini alarak Gazi Paşa’yı selamladılar. Türkiye İzcilerinin Başı Gazi Paşa, bahçeye çıkarak kendileri ile görüştü ve nerelere gideceklerini sordu. İzciler, “Kurtardığınız yurtları gezeceğiz, zulme uğrayanların dertlerini, yaşadıklarını öğreneceğiz, düşmanın açtığı yaraları göreceğiz” cevabını verdiler. Gazi Paşa, izcilere hitaben bir konuşma yaparak onlara bir ay süren yolculuklarında başarılar diledi. 11 Ağustos 1923, Ankara İstanbul’dan Ankara’ya gelen izciler T.B.M.M. önünde bir resmigeçit yaparak Gazi Paşa’nın teftişinden geçtiler. Dört gündür Ankara’da bulunan İstanbul İzcileri Türk Ocağı salonunda bir

müsamere verdiler. Müsamereyi Gazi Paşa, Bakanlar, Kazım Karabekir Paşa ve Milletvekilleri izlediler. Eylül 1924, Bursa Gazi Hazretleri, Bursa’da iken, İstanbul Erkek Lisesi Sakarya İzci Oymağı’nın verdiği müsamereyi şereflendirerek oymağa bağışta bulunur. İzci Lideri Semih Nafiz (Tansu) Bey o günleri şöyle anlatır: “İlk kurulan oymağımız 22 izciden oluşmakta idi ve adını büyük zaferin ismini ölümsüzleştirmek amacı ile ‘Sakarya’ olarak tespit etmiştik. 1924 yılında Dumlupınar’da ‘Meçhul Asker Abidesi’nin temel atma törenine katılacak 200 İstanbul izcisinin içinde 30 kişilik bir kontenjan ayrılmasına rağmen tren vagonlarında yer bulamadığımız için Haydarpaşa Garı’ndan geri dönmeyi gururumuza yediremeyip Okul Müdürünün izni ile Mudanya yolu ile Bursa’ya giderek Erkek Lisesi’nde misafir kaldık. Dumlupınar’a buradan da askeri bir araç bulamayan izciler, Gazi Paşa’nın Bursa’ya teşriflerini büyük fırsat olarak kabul edip kendilerini müsamerelerine davet ettiler. 09 Eylül 1924 akşamı Bursa Milli Sineması salonundaki müsamereye bütün maiyetiyle teşrif eden Gazi Mustafa Kemal, yapılan izci tablolarını, oynanan zeybek oyunlarını ve Reşat Nuri Güntekin’in ‘Ümidin Güneşi’ dramı ve aynı yazarın ‘Gazeteci Düşmanı’ komedisini son derece beğenerek teşekkürlerini ifade etmiştir. Oymağın yöneticilerini Çekirge’deki evine davet ederek oymağa 100 lira hediye etmişlerdir. 10 Eylül 1924 günü Gazi Mustafa Kemal, oymağı temsil eden izcilerin başarılarının çok iyi, ancak okul zamanı geldiği için Dumlupınar’a gitmelerinin zorluğuna dikkat çekmiştir. Ertesi gün izciler Gemlik- Yalova-İzmit yolu ile İstanbul’a dönerek 100 lirayı oymağın kasasına koymuşlardır.” 25 Ekim 1926, Ankara Yeni kurulan Ankara Erkek Lisesi İzci Oymağı’nın “Gazi Oymağı” adını almasına izin verilmesi kendisine iletildiğinde, Gazi Mustafa Kemal derhal izin vermiş ve sonucu Okul Müdürlüğü’ne telefonla bildirmişlerdir. İznin verilmesi üzerine, 26 Ekim 1926 tarihinde Okul Müdürlüğü’nce Cumhurbaşkanlığı’na teşekkür mektubu göndererek O’nun ilkelerine bağlı kalarak O’nun adını yaşatacak oymağın ilelebet faal olacağı sözü verilmiştir. 1933 Cumhuriyet Bayramı geçit töreni

29 Ekim 1926, Ankara Cumhuriyet Bayramını kutlamak amacı ile bütün yurttan temsilen gelen çeşitli izci grupları ayrı ayrı çok düzgün kıt’alar halinde, şapkalarıyla Gazi Paşa’nın önünden geçmeye başladılar. Gazi’nin önünden geçerken gururdan ve O’na duydukları derin sevgiden izcilerin gözleri yaşarıyordu. İzciler, bu geçişleri ile Gazi Paşa Hazretlerinin takdirini kazandılar. 30 Haziran 1927, Ankara Ankara Erkek Lisesi Gazi Oymağı İzcileri, Reisicumhur Hazretleri’ni Gazi İstasyonu’nda karşıladılar. 01 Ekim 1929, Ankara Gazi Hazretleri bugün saat 12.20’de trenle Ankara’ya döndüler. İstasyon dışında bekleyen izcilerin çaldığı selam borusu, iki taraftan çınlayan alkışlar arasında kayboldu. Gazi, izcileri selamladıktan sonra otomobille Çankaya’ya döndü. 29 Ekim 1929, Ankara Cumhuriyet Bayramı için yurdun birçok yerinden gelen izciler geçit törenine katıldılar. 29 Ekim 1930, Ankara İzciler, bu yıl daha başarılıydılar. Yurdun dört bir tarafından gelen yüzlerce vatan yavrusu, en önde Türk Bayrakları olduğu halde Riyaseti Cumhur Bandosu’nun çaldığı marşa uyarak geçtiler. İzcilerin çok düzenli, ahenkli yürüyüşü, Büyük Reis’in önünden geçerken selam tavırları pek güzeldi. 1933 Cumhuriyet Bayramı geçit töreni 3 Mart 1931, Afyonkarahisar Afyonkarahisar’ı ziyaret eden Gazi Paşa’nın programında liseyi ziyaret yoktu. Fakat Afyon Lisesi Müdürü Ahmet Sami (Onur) Bey ilginç bir tedbirle Gazi Hazretleri’nin programını değiştirdi. Gazi’nin geçeceği yolun iki yanına izciler dizerek yolun bir kısmını kapattırdı ve liseye doğru yönlendirdi. Yolun kapatıldığını gören polis, jandarma kuvvetleri yolu açmaya çalışırken Gazi, durumu anlayarak güvenlik görevlilerine engel oldu. İzcilerin açtığı yolu takiben liseye doğru yol alan Gazi, yolun kenarındaki bir izciye, “Bu yol nereye gider?” diye sordu. Selam duruşundaki İzci, yüksek sesle, “İrfan yuvasına Paşa’m!” deyince, Gazi bu cevaptan çok memnun oldu.

29 Ekim 1932, Ankara Yurdun dört yanından gelen 1500 genç izcinin Cumhurreisi tribünü önünden geçerken adımlarındaki sertlik, yüzlerindeki vakur ciddiyet göğüs kabartıyordu. İstanbul, Bursa ve İzmir izcileri daha fazla dikkat çektiler. Reisicumhur Hazretleri, izcilerin geçit töreninde gösterdikleri intizamdan dolayı Maarif Vekili Dr. Reşit Galip (Baydur) Bey’e memnuniyetlerini belirtti. O da Maarif Vekâleti Umumi Müfettişi Selim Sırrı (Tarcan) Bey ile birlikte izcilerin başında bulunan Beden Eğitimi öğretmenlerini kabul ederek Gazi Hazretleri’nin büyük memnuniyetini onlara bildirdi. 29 Ekim 1933, Ankara Gazi, askeri kıtaları, izcileri, öğrencileri teftiş ederek alkışlar arasında tribündeki yerini aldı. İstiklâl Marşından sonra ünlü 10. Yıl Söylevi başladı. 17 Haziran 1934, Ankara 16 Haziran 1934 Cumartesi günü Ankara’ya gelen İran Şehinşahı Rıza Pehlevi şerefine saat 16.00’da Ankara Yarış Sahası’nda (Hipodrom) askeri kıt’aların, izcilerin ve öğrencilerin katıldığı büyük bir geçit töreni yapıldı. Askeri kıt’aların geçişinden sonra başta Ankara ve Gazi Liseleri ile İnönü, Porsuk, Erciyesve Konya oymaklarına bağlı izciler geçti. 29 Ekim 1936 Bu yıl Cumhuriyet Bayramı, Cumhuriyetin 13. yıldönümü örneği görülmemiş bir kalabalığın coşkun gösterileri ile kutlandı. Sadece geçit töreninde 100 binden fazla kalabalığın bulunması, Ankara’daki kutlamanın büyüklüğü hakkında bir fikir verebilir. 150’si kız olmak üzere 2 bin izci, birbirinden düzgün bir halde geçide katılarak büyük alkış topladılar. *** Bilinmeyen Bir Ayrıntı Türkiye İzcilerinin Cumhuriyet Dönemi giysilerinin nasıl olmasını istediği, Selim Sırrı (Tarcan) Bey tarafından Gazi Mustafa Kemal Paşa’ya sorulunca, Gazi Hazretleri izci giysisinin rengi ve detaylarını tarif eder, giysi ve donanımlar için ayrılan ödeneği ve listeyi inceler, ödeneğin yetişir miktarda olup olmadığını sorar ve onaylar. Örnek giysiler dikilir, bir grup izciye giydirilir ve Çankaya Köşkü’nün bahçesinde Gazi Paşa’ya arz edilir. Gazi beğenmiştir. 1926 Cumhuriyet kutlamaları için yurdun dört köşesinden Ankara’ya gelen her izciye, yeni bir kat izci giysisi ile şapkası, çeşitli aksesuarlar ve donanımlar (bayrak, hamail takımı, boru, trampet) zimmetle verilir. Ancak izciler törende o kadar düzenli ve gösterişli yürürler ki, ödül olarak giysi ve donanımlar kendilerine armağan edilir.

Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk izcilerle ATATÜRK ÖZDEYİŞLERİNİN İZCİLİKTEKİ KARŞILIĞI 1. “Ben sporcunun zeki, çevik aynı zamanda ahlaklısını severim.” İzci, bedence sağlam, fikirce uyanık, ahlakça dürüst olmak için elinden geleni yapar. 2. “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır; o satıh bütün vatandır.” “Ey Türk gençliği! Birinci vazifen Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.” İzci yurduna ve milletine sadıktır. İzci vatanına karşı vazifelerini yerine getirir. 3. “Türk, öğün, çalış, güven!” İzci çalışkandır, başkalarına yardımcı ve yararlı olur. İzci hayat boyu öğrenir. İzci özgüvenlidir ve diğer izcilere güven duyar. 4. “Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur.” İzci bedence sağlam, fikirce uyanıktır. İzci, kendine ve vücuduna karşı vazifelerini yerine getirir. 5. “Ben fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller isterim.” İzci, fikir, söz ve hareketlerinde açık ve dürüsttür.

6. “Ormansız bir yurt düşünülemez.” İzci, bitki ve hayvanları sever ve korur. 7. “Din vardır ve lüzumludur.” İzci, Tanrı'ya karşı görevlerini yerine getirir. 8. “Millete hizmet eden onun efendisi olur.” İzci, vatanına, milletine ve ailesine sadıktır. 9. “Tek bir şeye ihtiyacımız var, o da çalışmaktır.” “Türk milleti çalışkandır! Türk milleti zekidir!” “Vatan, insanların omuzları üzerinde yükselir.” İzci çalışkandır. İzci daima hazırdır. İzci topluma hizmet eder. 10. “Yurtta barış, Dünya'da barış!” Bütün dünya izcileri kardeştir. İzci, herkesin arkadaşı, bütün izcilerin kardeşidir. İzciler barışın elçileridir.

10 Kasım 1953 günü Etnografya Müzesi önünde saat 09.05’te top atışları altında yapılan saygı duruşu sonrasında Büyük Atatürk’ün naaşı Anıtkabir’e nakledilmek üzere top arabasına yerleştirildi. İzciler saygı nöbetinde. (Ankara) 10 Kasım 1953 günü Atatürk’ün naaşının Anıtkabir’e getirilmesi, izciler saygı nöbetinde.

10 Kasım 1953’te Atatürk’ün naaşının, ebedi istirahatgâhı Anıtkabir’e naklinde yapılan tören. 11 Kasım 2018’de TİB İzcileri Anıtkabir’de Ebedi Başizci’nin huzurunda.

Sonsöz - Birinci Ödev Türkiye İzcileri’nin bugünkü birinci ödevi nedir? Ebedi Başizci Mustafa Kemal ATATÜRK, Türk gençliğinin birinci ödevini, Milli Mücadele sürecini tüm detaylarıyla gün ve gün anlattığı “Nutuk” adlı eserinin son bölümünde yer verdiği “Gençliğe Hitabe”de anlatır ve bu hitabe ile Türkiye İzcileri’ne de “ebedi bir görev” verir. Ey Türk Gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyet’ini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahilî ve haricî bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerait, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasî emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir. Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen; Türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda, mevcuttur! Mustafa Kemal ATATÜRK 20 Ekim 1927, Ankara Daima İzciyiz, Daima İzindeyiz!


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook