kılı kırk yaran yorumlar, büyük fikirlerin külteden mezun olmuştur. Tito’nun “Panislamizm” fikirleri ile müm- yerini okuma becerileri aldı. Devamlı su- 1983 yılında Saraybosna davasında yar- kün olduğunca sert bir şekilde mücadele rette İlahiyat, formalizmin tesiri altında gılanmasına sebep olacak İslam Dekla- etmesi daha da zorlaşmıştır. Çalışmaları- Kur’an-ı Kerim hep daha az (anlayarak rasyonu eserini, 1970’te yayınlamıştır. na devam eden Aliya, Hüseyin Dozo vesi- ve manası düşünülerek) ve daha çok gü- Sadece bir ulusun ya da bir ülkenin prob- lesi ile Takvim dergisinde İslam Rönesan- zel sesle okundu ve mücadele, doğruluk, lemlerinden ziyade, İslam dünyasının te- sı’nın Sorunları başlıklı bir makale dizisi şahsi ve maddi fedakarlıklar hakkındaki mel problemlerini ele alan eserin hiçbir kaleme almıştır. emirleri, tembelliğimize aykırı ve sevim- yerinde Yugoslavya kelimesi dahi geçme- siz olarak, güzel sesle okunan Kur’an-ı mektedir. 1980’de Tito’nun ölümüyle ülkede gri Kerim metninin zevk veren (rahatlatan) Gençken yazmaya başladığı ve zor şartlar rengin baskınlığı artarken özellikle Müs- sesi içinde eriyip gitti.’’ altında saklanan Doğu ve Batı Arasında lümanlar ile Arnavutlara yönelik tutuk- II. Dünya Savaşı’nın bitimiyle Samaç’tan İslam Aliya’nın yazmaya başladığı tarih lamalar yoğunluk kazanmıştır. Bosna’nın Saraybosna’ya dönen Aliya, yönetime ge- olan 1946’dan çok sonra bir arkadaşının dört bir yanında başlayan ve Aliya’nın len Tito tarafından Genç Müslümanlar yardımıyla Amerikalı bir yayıncı tara- arkadaşlarının da bulunduğu yüzlerce örgütüne üye olması sebebiyle tutuklanıp fından yayınlanmıştır. Eser 20. yüzyıl kişinin tutuklanması ile sonuçlanan bu 3 yıl hapis yatmıştır. Tutukluluk süresi düşünce dünyasında İslam’ın bulunduğu süreçte, bir 1983 sabahında Aliya da tu- Mart 1949 yılında sona ermiştir. Hapisha- konumu değerlendirmeye çalışmıştır. tuklanmıştır. neden çıktıktan sonra Halida Hanım ile Aliya eseri yayınlandığında hükümet ta- evlenmiştir. Aliya, idama mahkûm edile- rafından tekrar tutuklanarak ağır iş ceza- Düşünce suçu işlediği iddiasıyla yürütü- cek olan arkadaşlarından Hasan Biber’in sına mahkûm edilmiştir. 1970’li yılların len davada Aliya ve arkadaşları Yugoslav- mektupları vesilesi ile Genç Müslümanlar başında görece müsamahakâr atmosfer ya’nın birlik ve bütünlüğüne karşı İslam örgütünde tekrar görev almaya başlamış- sayesinde kitap basabileceği ümitleri Devleti kurmaya çalışmak iddialarıyla tır. artan ve bu durumdan faydalanan Ali- suçlanmıştır. Aliya’nın yazmış olduğu Bir süre Ziraat fakültesinde okuduktan ya’nın, buna karşın 70’lerin sonlarına İslam Deklarasyonu’ndan birçok bölüm sonra 1954 yılında Saraybosna Hukuk doğru değişmeye başlayan bu ılıman hava okunup Yugoslavya’da bir İslam Devleti Fakültesine girmiş, 1956 yılında aynı fa- kurmaya çalıştığı yönünde iddiaları kabul ettirmek için arkadaşlarına ve kendisine GÖÇ HAREKETLERİ 51
baskı yapılmasına rağmen hiçbiri bunu rumu hiç iyi değildir. Özellikle Faşist bağımsız bir devlet olarak tanınmıştır. kabul etmemiştir. ve Sosyalist düzenin yıkılmaya yüz tut- Akabinde Sırpların Boşnaklara karşı ması ülkedeki devamlılığı tehdit etmiş açmış olduğu savaşta Boşnak savunma- Şu sözleri biraz daha fikir edinmemizi ve Sırp hegemonyası üzerine kurulan sının liderliğini, Aliya üstlenmiştir. sağlayacaktır: ‘‘Yugoslavya’yı seviyo- Yugoslavya’nın diğer etnik kökenleri rum, yönetimini sevmiyorum. Tüm baskılayan bir devlet kıvamında olması Dünyanın o dönemdeki en büyük 4. sevgimi özgürlüğe verdim, yönetici- yaşanan çözülme ve etnik gerilimleri iv- ordusuna karşı, halkını silahlandırarak lere bir şey kalmadı. Bu itibarla beyan melendirmişti. Tüm bu belirsizliklerin düzenli bir ordu oluşturmaya çalışan ederim ki ben bir Müslümanım ve öyle ve kargaşanın içerisinde Müslümanla- Aliya, 1992-1995 arasında süren Bos- kalacağım. Kendimi dünyadaki İslâm rın temsil makamının bulunmaması ve na-Hersek savaşını hem cephede hem davasının bir neferi olarak telakki edi- çözülme içerisinde savrulduğunu gören de diplomatik görüşmelerde yer alarak yorum ve son nefesime kadar da böyle Aliya bir parti kurmaya karar vermiştir. başarıyla yönetmiştir. Savaşta Boşnak- hissedeceğim. İslam benim için güzel lar başta Srebrenica olmak üzere birçok ve asil olan her şeyin diğer adıdır. Müs- Yakın arkadaşları ile yaptığı görüşmeler katliama ve tehcire maruz kalmıştır. Sa- lüman halklar için daha iyi bir gelecek sonrasında birçok sözüyle de gösterece- raybosna ve birçok bölgede kentkırım vaadinin ya da umudunun onlar için ği Yugoslavya’nın dağılmasından ziyade uygulayan Sırplara karşı Boşnaklar ve daha özgür, onurlu bir yaşamın kısacası demokratik bir sisteme geçişini destek- Bosna-Hersek’in de bölünmesini iste- uğrunda yaşamaya değer her şeyin adı- leyecek olan Demokratik Eylem Parti- meyen diğer milletlerin insanları da dır İslam.’’ si’ni (SDA) Kasım 1989’da kurmuştur. ellerinden geleni yapmışlardır. Çalışmalarına hızla başlayan parti ku- 1995 yılına gelindiğinde Boşnaklar as- Aliya 25 Ağustos 1990'da bir mitingde şu cüm- keri anlamda toparlanmış ve Sırpları leleri kurmuştur: \"Kur’an diyor ki: ‘Eğer bağış- geri püskürtmeye başlamıştır. Aynı yı- larsanız sizin için daha iyidir’, yani eğer yapabi- lın kasım ayında Aliya, ‘‘Bu adil bir ba- lirseniz, affedin. Her şeye rağmen, bizim sadece rış olmayabilir fakat süren bir savaştan Müslüman değil Sırp kurbanlarına da çiçek daha iyidir.’’ diyerek Dayton Antlaşma- koymamızı teklif ediyorum. sı’nı meclisten de geçirerek imzalamış- tır. Savaştan sonra insanları birleştirici Aliya’nın burada bahsettiği özgürlük ruluşundan tam bir yıl sonra Kasım cümleler kuran Aliya barışa ve özgür- daha ileride kuracağı şu cümlelerle bel- 1990’da seçimlerden zaferle çıkmıştır. lüğe ne kadar bağlı olduğunu yine gös- ki daha güzel aydınlanacaktır: ‘‘Farklı Bu süre zarfında Sırpların başına aşırı termiştir. dinler, milletler ve kültürlerin birbiriyle milliyetçi Miloseviç’in gelmesi, Milo- etkilenmesi, yaşamasının sağlanması ve soviç’in Yugoslavya’yı Büyük Sırbistan’a 25 Ağustos 1990’da SDA’nın Foça mi- korunması gereken bir çeşit Bosna koz- dönüştürme projesi uzlaşmayı imkân- tinginde kurduğu şu cümleler bize mopolitizmi inşa etti. İstediğin isme sa- sız hale getirmiştir. örnek teşkil edecektir: ‘‘Bugünü biz, hip olabilir, istediğin dine inanabilirsin halkımızın Drina köprülerinde kurban ancak insan olmak gerekir. Yaşamalı, 25 Haziran 1991 yılında Slovenya ve edilen masum insanlar için adadık. Fa- diğerlerinin de yaşamalarına izin ver- Hırvatistan bağımsızlıklarını ilan etmiş kat yargılamak ve hüküm vermek için melisin.’’ ve 15 Ocak 1992’de Avrupa devletleri gelmedik. Hem cellatlar hem de onla- tarafından bağımsızlıkları tanınmıştır. rın kurbanları Allah önündedir ve O 14 yıl hapis cezasına çarptırılan Aliya Bosna-Hersek’in bağımsızlığı ise refe- yargılayacaktır. Biz, zulümlerin sadece İzzetbegoviç, ilerleyen dönemlerde ay- randuma bırakılmıştır. Sırpların boy- ve sadece zalimlerin fiili olduğuna ina- dınların mektuplar ve itiraz dilekçeleri kot ettiği referandumda halkın %99’u nanlardanız ve ilan ediyoruz ki biz bu vesilesiyle 5 yıl 8 ay hapiste kaldıktan bağımsız bir devlet olma yönünde oy zulümler için Sırp halkını suçlamıyo- sonra ‘‘özgürlüğüne’’ kaçmıştır. kullanmış ve böylelikle Bosna-Hersek ruz. Zulüm için zalimden başkası hesap özellikle Avrupa Ülkeleri tarafından verecek değildir. Yani buraya yargıla- Hapishaneden çıktığında ülkenin du- mak ve mahkûm etmek için gelmedik ancak bağışlamak için de gelmedik. Biz kimiz ki bağışlayalım? Babalarını, kar- 52 KONAK
deşlerini ve oğullarını kaybedenler adı- ve konuşmasının devamında: ‘‘Her şeye yılında sağlık sorunlarını sebep göstererek na benim affetme hakkım yoktur. Bunu rağmen, bizim sadece Müslüman değil başkanlık görevinden ayrılmıştır. 2003 yılı- ancak kurban olan ve kaybetmiş olanlar Sırp kurbanlarına da çiçek koymamızı na kadar ailesiyle birlikte mütevazı bir hayat yapabilir. Eğer yapabilirlerse affetsinler, teklif ediyorum.’’. süren İzzetbegoviç, 9 Ekim 2003 tarihinde Kur’an bunu tavsiye eder. Kur’an diyor ebedi hayata intikal etmiştir. Vefatından ki: ‘Eğer bağışlarsanız sizin için daha 1998 yılında yapılan seçimlerde tekrar sonra naaşı yüz binler eşliğinde Saraybos- iyidir’, yani eğer yapabilirseniz, affedin.’’ başkan seçilen İzzetbegoviç, görevini na’da bulunan Kovaçi Şehitler Mezarlığı’na 2000 yılına kadar sürdürmüştür. 2000 defnedilmiştir. KAYNAKÇA 10. Geçer, G. ‘‘İşgal Sonrası Bosna-Her- 21. Kaya, F. ‘‘Boşnak Edebiyatı’’; 1996. sek’te Göç Olgusunun Vatan Gazetesi- 22. Kufacı, O. ‘‘Adni Divanı ve Adni Diva- 1. Pırlanta, İ. ‘‘Balkanlardan Bozok Böl- neYansımaları’’; 2010. gesine Göç Eden Boşnaklar’’; 2016. nında Benzetmeler’’; 2006. 11. Demirel, M. ‘‘Türkiye’de Bosna Göç- 23. Çetin, M. ‘‘Saf Şiirin Peşinde Üç Poeti- 2. İyiyol F, Ćatovic A. ‘‘Sevdalinkalarda menleri’’; 2008. Türk-Boşnak Halk Kültürünün Ortak ka: Ahmet Haşim, Ahmet Hamdi Tan- Unsurları’’; 2012. 12. Demir, Y. ‘‘Cemaatten Ulusa Boşnak- pınar, Octavio Paz’’; 2017. lar’’; 2011. 24. TRT Avaz. ‘‘İstikamet Bosna-Hersek’’. 3. Emgili, F. ‘‘Bosna-Hersek’ten Türki- 25. Toputut, A. Yazarla gerçekleştirilen rö- ye’ye Göç (1878-1934)’’; 2011. 13. Şahin, İ. ‘‘Avusturya’nın Bosna-Her- portaj. İstanbul, 13 Mayıs 2010. sek’i İşgalinden Sonra Anadolu’ya Ya- 26. Aldemir, T. Röportaj, İlahiyat Akademi 4. PoyrazTacoğlu T, Arıkan G, Sağır A. pılan Boşnak Göçleri’’; 2014. Dergisi (Gaziantep Üniversitesi İlahi- ‘‘Boşnak Göçmenlerde Göç ve Kültürel yat Fakültesi), Cilt 3, Sayı 4, 2016. Kimlik İlişkisi: Fevziye Köyü Örneği’’; 14. Taşbaş, E. ‘‘Bosna Muhacirlerinin Ana- 2012. dolu’da İskanları’’; 2017. 5. Kırbaç, A. ‘‘Tarih ve Gelenek Bağla- 15. Karaarslan, F. ‘‘Entelektüel Üzerine mında Türkiye’de Boşnaklar’’; 2012. Eleştirel Bir Çalışma: Aliya İzzetbego- viç Örneği’’; 2010. 6. Bayraktar, Z. ‘‘Geleneğin Aktarımında ve Yaşatılmasında Göçmen Sivil Top- 16. Hacımeyliç, K. ‘‘Aliya İzzetbegoviç’in lum Kuruluşlarının Rolü: İzmir Bosna Hayatı ve İslam Dünyasına Bakış’’; Sancak Kültür ve Yardımlaşma Derne- 2013. ği Örneği’’; 2014. 17. İzzetbegoviç, A. ‘‘İslam Deklarasyonu’’; 7. Bayraktar, Z. ‘‘Boşnak Halk Kültürün- Fide Yayınları, Ekim 2017. de Evlilik Geçiş Merasimi: İzmir Çam- dibi Örneği.’’ 18. İzzetbegoviç, A. ‘‘Köle Olmayacağız’’; Fide Yayınları, Ekim 2017. 8. TRT Avaz. ‘‘Türk Düğünleri’’; Boşnak Düğünü. 19. Karasu, M. ‘‘Bir Kentin Ölümü: Kent- kırım (Bosna-Hersek Örneği)’’; 2008. 9. Özder, A. ‘‘Bosna-Hersek Cumhuri- yetinde Coğrafyanın Halk Kültürüne 20. 20. Bozbeyik, B. ‘‘Meşhurların Son An- Etkisi’’; 2013. ları’’; TÜRDAV yayın grubu, 2009. GÖÇ HAREKETLERİ 53
SURİYE PENCERESİNDEN GÖÇ SURİYE DOSYASI ÇALIŞMA GRUBU SURİYE’DEN GÖÇÜN NEDENLERİ 1 Emine Beyza Nur KAYNAR* 2011 yılından itibaren Suriye’den çeşitli ülkelere çok kısa süre- 2 Awab ALNEAMY de milyonlarca insanın yapmış olduğu göç, büyüklük ve zaman 1 Beyza BEKDİK açısından tarihte eşine az rastlanılan göç dalgılarından birisidir. 1 Busenur KELOĞLU Esed rejiminin, muhaliflere yönelik acımasız saldırıları sonucu 1 Mine BAŞ zorunlu bir göç dalgası meydana gelmiştir. Göçün nedenleri arasında: 1 Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi • Suriye halkının isteklerini karşılayacak herhangi bir siyasi 2 Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi çözüm ümidinin olmaması ve aşırı İslamcı örgütler tara- * İletişim: [email protected] fından gerçekleştirilen şiddet olaylarının artması. Bu ger- ginlikler sonucunda Suriye yaşanmaz hale gelmiş ve halk 54 KONAK göç etmek zorunda kalmıştır. • Çoğu göçmenin ve ailelerinin ülkelerinde çıkan bu savaşa katılmayı reddetmeleri ve zorla askere alınmaktan kork- maları. Suriyeliler bu devrimin silahla gerçekleşmesini de- ğil, halkın barışçıl bir şekilde iktidara ulaşmasını sağlamak istiyordu. • Ölümden kaçıp, ülkelerinde kaybettikleri veya çok azalan geçim ve eğitim imkanlarının daha iyisini aramaları. • 2012 yılının ilk yarısından itibaren savaşın iyice alevlen- mesi ve Suriye’nin kuzey bölgesine özellikle de İdlip’e bağlı Cisr eş-Şuğûr şehrine yönelik bombardımanların artması vardır.
SURİYELİ MÜLTECİLERİN GÖÇ ET- ve kişiler iltica talebinde bulunmaktadır. yüzden bir mültecinin ilk olarak parmak TİKLERİ ÜLKELER VE KABUL ŞART- Kayıt sırasında kişiye adı, geldiği ülke, do- izinin alınıp kaydının yapıldığı ülke baş- LARI ğum tarihi, dini, dili ve etnik kökeni so- vurusunu incelemekten sorumlu olan rulmaktadır. Daha sonra kişinin fotoğrafı ülke olacaktır. Ama bunun bazı istisnai Suriye’de iç savaşın başlamasıyla 13 mil- çekilmekte ve parmak izi alınmaktadır. 14 durumları vardır. Parmak izlerinin kar- yon kişi evini terk etmiştir. 2,98 milyon yaşın altındaki çocukların parmak izleri şılaştırılması amacıyla ise Eurodac denen kişi ulaşması zor ya da kuşatılmış yerler- alınmamaktadır. Kayıt olduktan sonra parmak izlerinin kaydedildiği veri tabanı de hayatını sürdürmektedir. 6,6 milyonu kişi bir varış belgesi almakta ve doğrudan oluşturulmuştur. Bunlara istisna kabul Suriye içinde farklı yerlere göç etmiştir. varış merkezinde iltica başvurusunda bu- edilen durumlar: PEW araştırma şirketinin yayınladığı ra- lunmaktadır. İltica talebinde bulunan kişinin reşit ol- kamlara göre, 3 milyon 400 bin kişi Türki- İltica başvurusu yapılırken kişiden nüfus maması durumunda başvuruyu incele- ye’ye, 1 milyon kişi Lübnan’a, 660 bin kişi cüzdanı, pasaport, vize, ehliyet, öğrenci mekten sorumlu olan ülke, reşit olmayan Ürdün’e, 250 bin kişi Irak’a, 150 binden belgesi, ikametgâh belgesi, ülkeden kaçış bu kişinin ailesinin bulunduğu ülke ola- fazla kişi Kuzey Afrika’ya, 530 bin kişi Al- nedenleriyle ilgili fotoğraf, rapor gibi bel- caktır. Eğer bu kişinin ailesi bulunmu- manya’ya, 110 bin kişi İsveç’e, 50 bin kişi geler istenmektedir. Ayrıca ailesinin olup yorsa başvurusunu inceleyecek olan ülke Avusturya’ya, 100 bin kişi Kuzey Ameri- olmadığı ve nerede bulundukları, başvu- başvuru yaptığı ülke olacaktır. ka’ya, 52 bin kişi Kanada’ya ve 21 bin kişi ru yaptığınız ülkeye nasıl geldiği, eğitim İltica talebinde bulunan kişinin geçerli bir de Amerika’ya gitmiştir. Ayrıca Ameri- durumu gibi kişisel bilgiler sorulmak- ikametgâh belgesinin veya vizesinin ol- ka’da 8 bin kişi geçici koruma statüsün- tadır. Burada kişiden tamamıyla dürüst ması halinde başvuruyu inceleyecek olan de bulunmaktadır. Mısır’da UNHCR’nin olması istenmektedir. Başvurulan Avrupa ülke, bu ikametgâh belgesini veya vizeyi yayınladığı rakamlara göre 117.000’den ülkesi başvuruyu incelemeden önce baş- veren ülke olacaktır. Eğer kişinin birden fazla Suriyeliye koruma ve yardım sağla- vurudan sorumlu olup olmadığını de- fazla ikametgâh belgesi varsa en uzun maktadır. ğerlendirmek için Dublin Sözleşmesine süre ikametgâh hakkını vermiş olan ülke, bakmaktadır. Dublin Sözleşmesi’ni Da- geçerlilik sürelerinin aynı olması duru- 2015 ile 2016 yıllarında Avrupa’da sığın- nimarka dışındaki AB ülkeleri, İngiltere munda ise geçerlilik süresi en son biten maya başvuran hemen hemen tüm Suri- ve İrlanda kabul etmişlerdir. Dublin Söz- ikametgah belgesini vermiş olan ülke so- yelilerin sığınma başvurular kabul edil- leşmesi’ne göre, iltica eden kişinin başvu- rumlu olan ülke olacaktır. Kişinin birden miştir. Avrupa’ya giden kişilerin ilk olarak rusundan sadece bir ülke sorumludur. Bu gittikleri ülkelerde kayıtları alınmakta GÖÇ HAREKETLERİ 55
fazla aynı türden vizesinin bulunması ha- 1951 Cenevre Sözleşmesi’ne göre mülte- Aralık 2017 verilerine göre dünyada top- linde ise geçerlilik süresi en son biten ülke ci; ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal lamda 65,6 milyon insan evini terk etmek sorumlu olan ülke olacaktır. gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncele- zorunda bırakılmıştır. Bu sayının yaklaşık Bir ailenin fertleri yakın zamanlı olarak ri yüzünden, zulme uğrayacağından haklı 22,5 milyonu 18 yaşından küçüktür. Her farklı ülkelere iltica talebinde bulunduy- sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu bir dakikada ortalama 20 kişi, çatışma sa aile fertlerinden en çok sayıda kişinin ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin veya zulüm sebebiyle yerinden edilmek- başvurduğu ülke başvuruyu incelemek- korumasından yararlanamayan ya da söz tedir. Aynı zamanda, uyruk edinme ta- ten sorumlu olan ülke olacaktır. Bunun konusu korku nedeniyle, yararlanmak lebi, çalışma ve hareket etme özgürlüğü mümkün olmaması halinde ise ailenin en istemeyen yahut tabiiyeti yoksa ve bu tür reddedilmiş 10 milyon vatansız insan bu- yaşlı ferdinin başvurduğu ülke başvuruyu olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet lunmaktadır. Suriye’deki 7 yıllık iç savaşın incelemekten sorumlu olan ülke olacak- ülkesinin dışında bulunan, oraya döne- sonucu, 13 milyon insan yerinden edilmiş tır. meyen veya söz konusu korku nedeniyle olsa da bunların çok azı mülteci statüsün- İltica talebinde bulunduğunuz ülke Dub- dönmek istemeyen kişidir. dedir. Savaş sonrası ülkelerini terk eden lin Sözleşmesi’ne göre başvuruyu incele- 1951 Mültecilerin Hukuki Statüsüne İliş- 6,5 milyon insan mülteciliğini ispatlayana mekten sorumlu olmadığını tespit etmesi kin Cenevre Sözleşmesi ve 1967 Protoko- ve mülteci statüsüne erişine kadar geçici durumunda, başvurunuzu incelemekten lü, mültecilerin uluslararası düzeyde yasal koruma kapsamındadır. Ülkelerin kişile- sorumlu olan ülkeye, başvurunun yapıl- haklara sahip olmasını sağlayan önemli ri yukarıdaki mülteci tanımına uysa bile dığı tarihten itibaren 3 ay içerisinde so- tarihsel gelişmelerin sonucudur. Sözleş- Cenevre’ye göre bazı durumlarda kabul rumluluğunuzu üstlenmesini isteyecektir. me; mülteci tanımını, mültecilerin hakla- etmeme durumları vardır; Eğer başvuru yapılan ülke 3 ay içerisinde rı ve sorumluluklarını belirleyen en temel • Barışa karşı suç, savaş suçu veya in- diğer ülkeden sorumluluğunuzun üstlen- hukuki belgedir. mesini istemezse, başvuruyu inceleyecek Uluslararası alanda mültecilere tanınan sanlığa karşı suç benzeri suçlar işle- olan ülke başvurunun yapıldığı ülke ola- hakların Cenevre Sözleşmesi’nde ne ol- diğine, caktır. duğuna geçmeden önce, bu sözleşmenin • Mülteci sıfatıyla kabul edildiği ülke- Dublin Sözleşmesine bakılması sonucun- tarihini bakmak gerekir. Bu belge, II. ye sığınmadan önce, sığındığı ülke- da başvurunuzu incelemekten sorumlu Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’da sa- nin dışında ağır, siyasi olmayan suç olan ülkenin belirlenmesinden sonra, vaş nedeniyle yerinden edilmiş insanların işlediğine, başvurunuzun incelenme süreci ülkelere mağduriyeti karşılamak amacıyla oluştu- • Birleşmiş Milletler'in amaç ve ilkele- göre değişebilmektedir. Genel olarak baş- rulmuştur. Bu sebeple maddelerde sıklık- rine aykırı fiillerden suçlu olduğuna vuru yapan kişiyle yüz yüze görüşmeler la II. Dünya Savaşından söz edilmekte ve dair hakkında ciddi kanaat mevcut yapılarak daha ayrıntılı bilgiler edinil- Avrupa Vatandaşları için geçerli olduğu olması. dikten sonra başvuru talebi olumlu ya da ifade edilmektedir. Ancak ilk kez mülteci Mülteci statüsünü kazandıktan sonra da olumsuz sonuçlandırılmaktadır. tanımı bu sözleşmede yapıldığı için, ül- bazı hallerde mülteci statüsünden çıkarı- keler arasında mültecileri tanımlamaları labilmektedir; ULUSLARARASI ALANDA MÜLTECİ farklı olsa da, uluslararası alanda Cenevre • Vatandaşı olduğu ülkenin koruma- HAKLARI Sözleşmesi hala önemini korumaktadır. sından kendi isteği ile tekrar yarar- lanırsa, • Vatandaşlığını kaybettikten sonra kendi arzusu ile tekrar kazanırsa, • Yeni bir vatandaşlık kazanmışsa ve vatandaşlığını yeni kazandığı ülke- nin himayesinden yararlanıyorsa, • Kendi arzusu ile terk ettiği veya zu- lüm korkusu ile dışında bulunduğu ülkeye kendi arzusu ile tekrar yerleş- mek üzere dönmüşse, • Mülteci tanınmasını sağlayan koşul- lar ortadan kalktığı için vatandaşı olduğu ülkenin korumasından ya- rarlanmaktan sakınmaya artık de- 56 KONAK
vam edemezse, ( bu fıkra, vatandaşı olup olmadıklarını belirlemek için karar verince, söz konusu yardım kuru- olduğu, ülkenin himayesinden ya- uygun prosedürler kullanılmasını luşları yardım için bağımsız bir sistem rarlanmayı reddetmek için önceden teşvik etmek, geliştirmişlerdir. geçerli zulme ait haklı sebepler ileri • Mültecilerin içinde bulunduğu zor STK’lar Lübnan’da hizmet sunumunda sürebilen bir mülteciye tatbik olun- durumlara kalıcı çözümler aramak. önemli bir rol oynamaktadırlar. Devlet, mayacaktır) 1990’lardan bu yana; tarım, konut ve • Tabiiyetsiz olup da, mülteci tanın- SURİYELİLERİN GÖÇ ETTİĞİ sanayi sektörlerinden çekilmiştir. Bir- masına yol açan koşullar ortadan ÜLKELER kaç istisna dışında, hizmet sağlayıcılar kalktığı için, normal ikametgahının büyük oranda özelleştirilmiş ve genelde bulunduğu ülkeye dönebilecek du- Lübnan sosyal kalkınma ile yerel ve uluslararası rumda ise, (ancak bu fıkra, normal Lübnan, (Türkiye ve Ürdün’ün aksine) STK’lar meşgul olmaya başlamışlardır. ikametgahının bulunduğu ülkeye resmi olarak kamplar kurmadığından ve Özellikle de savaş sonrasında (1990'larda dönmeyi reddetmek için önceden kapsamlı bir ulusal politika geliştireme- ve 2006 Lübnan-İsrail savaşı sonrasında), maruz kaldığı zulme bağlı haklı se- diğinden, ortaya çıkan yeni zorluklarla STK’lar toplumların ihtiyaçlarını tedarik bepler ileri sürebilen bir mülteciye başa çıkma görevi tamamıyla belediyelere etmişlerdir. Fakat hem uluslararası hem uygulanmayacaktır). verilmiştir. yerel insani aktörler, belediyeleri büyük Mültecilerin korunması Devletler’in Dünyada hiçbir ülke, Lübnan’daki kadar ölçüde devre dışı bırakmışlardır. O gün- birincil sorumluluğudur. 1951 Sözleş- yüksek bir mülteci oranına sahip değildir. kü koşullarda, yaşanan acil durum, temel mesi’ni imzalayan bütün ülkeler kendi Lübnan, 60 yıl önce Filistinli mülteciler yardımların hızlı bir şekilde ulaştırılması- sınırları içerisinde mültecileri korumak için yaptığı gibi, 2011’de Suriye’den kaçan- nı gerektirmiştir. Kanunlar, uzun ve kar- zorundadır. BMMYK (Birleşmiş Milletler lara da kapılarını açmıştır. İç politikadaki maşık bir sürecin ardından, özel sektör ve Mülteciler Yüksek Komiserliği) uluslara- karışıklıklar ve bölgesel jeopolitik prob- belediyelerin hizmet tedariğinde ortaklık rası koruma sağlarken ki asıl görevi, Dev- lemler sebebiyle, Lübnan Hükümeti, Su- kurmasına olanak sağlamıştır. letler’in farkındalığını sağlamak, mül- riyeli mülteciler için kapsamlı politikalar Ulusal yetkililer, mültecilerin Lübnan’a tecileri ve sığınma arayışındaki kişileri yahut kamplar oluşturamamıştır. kalıcı olarak yerleşmelerinden endişe korumak için kendi yükümlülükleri doğ- Lübnan, 1951 Mültecilerin Hukuki Du- duyup, yaşanan durumu uzun vadeli bir rultusunda hareket etmektir. Fakat BM- rumuna İlişkin Uluslararası Sözleşmeyi çözüm olmaksızın ele almışlardır. Ekim MYK uluslar üstü bir kuruluş değildir ve imzalamamıştır. Yalnızca “Suriye’de ye- 2014’te Hükümet, Lübnan’daki mevcut hükümet sorumlulukları için vekil olarak rinden edilmiş kişiler” i tanımaktadır. Suriyeli sayısını azaltmak için çalışmalar kabul edilemez. Bu sebeple, BMMYK’nin Suriye - Lübnan sınırı, Ocak 2015’ten bu yaptığını duyurmuştur. Mültecilerin yer- işlevi, devletlere tamamlayıcı olmak şek- yana kapalı tutulmakta, Birleşmiş Mil- leşimleri veya yasal statüsü hakkında ba- lindedir ve bu bağlamda aşağıdaki görev- letler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin kanların yaptığı kafa karıştırıcı ve çelişkili leri yerine getirerek mültecilerin korun- (UNHCR) yeni mülteci almasına izin ve- açıklamalar, “politikasızlık” politikasının masına katkıda bulunmaktır: rilmemektedir. bir parçasıdır. Lübnanlı yetkililer sadece • Mülteci sözleşmeleri ve yasalarına Bölgesel Müdahale Planı kapsamında uluslararası fonun Lübnan’a akışını koru- erişimi kolaylaştırmak ve bunların 2014-2015 dönemi için Lübnan’a ayrı- maya odaklanıp, yerel otoritelere finansal etkin bir şekilde uygulanmasını teş- lan 3.33 milyar Doların yalnızca %1.24’ü kaynak veya lojistik rehberlik sağlamak- vik etmek, doğrudan Lübnanlı yetkililere gönderil- tadırlar. Aşağıdaki maddeler bu “politika- • Mültecilere, uluslararası kabul gör- miştir. Lübnan İç Savaşı’nın bitiminden sızlık” politikasını açıklamaktadır: müş hukuki standartlara uygun bir bu yana Lübnan hizmet tedariğini büyük • Merkezi otoritelerin harcamaları şekilde davranılmasını güvence altı- ölçüde özelleştirmiştir. Bugün, özel aktör- • Belediyelere dağıtılan yetki na almak, ler ve yerel birlikler toplumun konut, eği- • Suriyeli mültecilerin yasal statüsü- • Mültecilere sığınma hakkı verilme- tim, su ve elektrik gibi temel hizmetlere sini ve zorla hayatlarının ve özgür- erişim gibi ihtiyaçlarının çoğunu temin nün tanımlanmasındaki belirsizlik lüklerinin tehlikede olacağı ülkelere etmektedir. Lübnan'ın uygulamakta olduğu \"politika- gönderilmemelerini güvence altına Bu bağlamda, Birleşmiş Milletler kurum- sızlık\" politikası, Suriyeli mültecilerin ya- almak, ları ve uluslararası STK’lar, Suriye krizine sal statülerinin belirlenmesini de etkile- • 1951 Sözleşmesi’ndeki ve/veya diğer ulusal kurumlarla irtibat kurmadan mü- mektedir. Lübnan, 1951 tarihli Mültecile- bölgesel belgelerde bulunan mülte- dahalede bulunmuşlardır. Lübnan kısa rin Hukuki Statüsüne İlişkin Sözleşme'yi ci tanımına göre, bireylerin mülteci süre önce insani müdahale konusunda ve 1967 tarihli Protokol'ü imzalamamış- devreye girmeye ve kontrolü ele almaya tır. Dolayısıyla, 2011 yılında Suriye'den GÖÇ HAREKETLERİ 57
kaçanlar, Lübnan kanunlarına göre mül- uyan Lübnanlı bir kefil bulmaları gerek- meyecekleri uyarısında bulunmuştur. teci olarak kabul edilmemektedir. Suriyeli miştir. Bütçenin yüzde 25'i mültecilere ayrıl- otoriteler, \"mülteci\" yerine \"Suriye'de ye- Lübnan'da giderek artan sayıda yasadışı mıştır. Amman yönetimi, ülkede 635 bin rinden edilmiş kişiler\", \"UNHCR tarafın- olarak var olan bir Suriyeli nüfus vardır. Suriyeli dışında, aralarında 2011'de çatış- dan kayıt altına alınan kişiler\" gibi ifadeler Mülteciler, tutuklama, taciz, gözaltı ko- maların başlamasından önce ülkeye gelen kullanmakta, Ekim 2014'ten bu yana ise şullarına maruz kalmış, hatta bazen zorla Suriyelilerin de yer aldığı 1 milyon Suri- muğlak bir ifade olan \"fiili mülteciler\" ter- ülkeyi terk ettirilmiştir. 2011 yılından beri yelinin daha bulunduğunu söylemiştir. cih edilmektedir. Suriye İç Savaşı'ndan kaçanların arasında Kral Abdullah BBC röportajında mülteci Krizin ilk yıllarında, Lübnan'a giriş ya- Suriye'deki Filistinli mülteciler de bu- akışı nedeniyle büyük zorluk çektiklerini, pan Suriyelilere otomatik olarak 6 aylık lunmuştur (PRS). Filistinli mültecilerle, ülke bütçesinin yaklaşık yüzde 25'inin bir oturma izni sağlanmakta, Suriyeliler BM Filistinli Mültecilere Yardım Ajansı mültecilere yardıma ayrıldığını, kamu bu izni her yıl 200 Dolar karşılığında ye- (UNRWA) ilgilenmiştir. Bu mülteci gru- hizmetlerinin zor bir durumda olduğunu nilemekle yükümlüydüler. Fakat, o gün- bu da 1948'den sonra Lübnan'a yerleşen ve birçok kişinin iş bulmakta zorlandığı den şimdiye koşullar ağırlaşmıştır. Aralık anne babaları ve büyükbaba büyükanne- belirtilmiştir. 2014'te tarihinde ilk kez Lübnan, sınırla- leri gibi oraya yerleşip 270,000 nüfuslu rını Suriyelilere kapatmış ve mülteci akını Filistinli mülteci grubunun parçası haline Mısır durmuştur. gelmişlerdir. Lübnan'daki Filistinliler çok Ordunun Cumhurbaşkanı Muhammed Suriyelilerin giriş yapabilmek için ar- kısıtlı bir yasal statüye sahiptirler. Pek çok Mursi'yi devirmesi ile Mısır'daki tüm tık vize başvurusu yapması gerekmekte, mesleği yapmaları yasak, kentlerde Lüb- Suriyelilerin hayatı aniden değişmiştir. UNHCR'in ise artık yeni mültecileri ka- nan askerleriyle çevrili kamplarına hap- Bölgedeki STK çalışanları, bölgede in- yıt altına alma yetkisi bulunmamaktadır. solmuş durumda ve kısıtlı hareket etme sanların davranışlarının tamamen tersine 2015 yılı, Suriyeliler için daha sıkılaşmış koşulları altında yaşamışlardır. Oraya döndüğünü ifade etmiştir. bir giriş ve ikamet koşullarının başlangıç varışlarından altmış yıl sonra, Filistinli- 1958'den 1961'e kadar Suriye ve Mısır, yılıdır; kendilerine iki haftadan bir aya ler, ancak yasal statüsü çok kısıtlı haklara Birleşik Arap Cumhuriyeti olarak bilinen kadar oturma izni sağlayan yedi vize çe- sahip yabancıların yasal statülerine sahip tek bir ülkeydi. Her ne kadar birlik kısa şidinden biri için başvuru yapmaları ge- olabilmişlerdir. sürse ve sonunda başarısız olsa da, hem rekmektedir. Ülkede bulunan Suriyeliler Suriyeliler hem de Mısırlılar bu duruma için ise, oturma izinlerini yenileme süreci Ürdün ithafen aralarında tarihi bir ilişki olduğu- değişmiştir. Ürdün'de 635.000'den fazla yerinden edil- na işaret etmektedir. Suriyeli mülteciler Artık birçok resmi evrak teslim etmeleri miş Suriyeli erkek, kadın ve çocuk vardır. iki sene önce ülkeye gelmeye başladıkla- gerekmektedir. UNHCR tarafından kayıt Bunların yaklaşık yüzde 80'i kamp dışın- rında; Mısırlılar evlerinde ağırlanmış, boş altına alınmışlarsa, ikametgâh belgesi de da yaşamaktadır. Ürdün Kralı Abdullah, daireler verilmiş, nakit yardımı yapılmış sunmaları beklenmiştir. Eğer kayıtlı de- ülkesinin Suriyeli mülteci kabul kapasite- ve Mısırlılar her şeylerini paylaşmışlardır. ğiller ise, resmi bir \"çalışmama taahhütü\" sinin doyum noktasına ulaştığını belirt- Şimdi ise durum tam tersine dönmüştür. sunmaları ve yine belirlenen kriterlere miştir ve kendilerine yardım edilmemesi Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek durumunda daha fazla mülteci kabul ede- Komiserliği (UNHCR) Ofisi ile ortaklık içinde çalışan ve Damietta'daki Suriyeli- lere yardım eden Resala örgütü yönetim kurulu başkanı Nesrin Farkusa'ya göre çoğu Suriyeli mülteci, işten çıkarılmıştır. Filistinliler ve diğer yabancıların yanı sıra Suriyeliler de Mursi'nin devrilmesi ve Müslüman Kardeşler'e yapılan baskılar sonrasında yabancı düşmanlığı ve öldü- rücü Mısır milliyetçiliğine hedef olmuş- lardır. Düşman ve istikrarsız bir ortam- dan kaçan bu insanlar şimdi kendilerini bir başka düşman ve istikrarsız ortamda bulmuşlardır. Yerli halktan gelen saldı- rılar ve artan bürokratik engellerle dev- let tarafından verilen sıkıntılar arasında 58 KONAK
çoğu Suriyeli, Mısır'dan ayrılma yolunu içinde yerlerinden edilmiş durumdadır. cağını duyurmuştur. Nisan 2017'den iti- seçmiş, çok daha fazlası da bunları takip Suriyelilerin vizesiz uçabileceği sayılı ül- baren 1966’ı Suriyeli mülteci, Malezya’da etmiştir. kelerden biri olan Sudan, aynı zamanda BMMYK’ya kayıtlı olarak kalmaya devam 30 Haziran'dan önce Suriyelilere yardım- büyük bir Suriyeli mülteci nüfusa da ev etmiştir. ların çoğu İslami hayır kuruluşlarından sahipliği yapmaktadır. Malezya; 1951 Mülteci Sözleşmesi'nin ve İslami cemaatlerle bağlantılı fertlerden 2011 ve 2016 arasında en az 100.000 Suri- imzacılarından biri olmadığından ve tu- gelmiştir. 15 Haziran'da Mursi, hüküme- yeli Sudan'a gelmiştir. Vizesiz politikayla rist olarak gelen Suriyeliler BMMYK'ya tinin \"Suriye halkının kurtarılmasına\" BMMYK'ya kayıtlı Suriyeliler, eğitim ve kayıtlı olmak zorunda olmamışlardır. olan taahhüdünü vermiştir ancak 18 gün sağlık hizmetleri de dahil olmak üzere sonra görevden alındığı için uygulaya- aynı hak ve hizmetlere sahip olmuştur. GÖÇ ESNASINDA KULLANILAN YOL- mamıştır. 30 Haziran'dan bu yana Mısır Sudan'daki Suriyeli mültecilerin çoğunlu- LAR medyası, Müslüman Kardeşler'le birlik- ğu, genel olarak hoş karşılanabilecekleri Deniz yoluyla Avrupa'ya gelen mülteci te çalıştıkları ve devrik cumhurbaşkanı bölge olarak Hartum'a yerleştirilmiştir. ve göçmen sayısı 2015'ten 2016’ya ka- Mursi'ye destek mahiyetinde oturma ey- Başkentte iyi kurulmuş ve önceden var dar önemli ölçüde azalmıştır. 2017’de lemi yaptıkları suçlamasıyla Suriyelileri olan bir Suriyeli topluluğun varlığı, ge- de düşüş devam etmiştir. 2016 Mart’tan hedef haline getirmiştir. Oturma eylemi lenlerin entegrasyonunu kolaylaştırmaya itibaren gerçekleşen bu düşüşün nedeni, sebebiyle tutuklanan Suriyeli ya da Filis- yardımcı olmuştur. doğu akdeniz yolunun kullanıma kapatıl- tinli olmamıştır. masıydı. Mültecilerin çoğu Avrupa’ya gi- Kahire dışında bir yer, \"Küçük Şam\" ola- Brezilya rişte üç temel yolu kullanmışlardır: Doğu rak adlandırılmaktadır. Mısır'daki tah- Eylül 2013'te Brezilya Ulusal Mülteciler Akdeniz Yolu (Türkiye’den Yunanistan ve mini 300.000 Suriyeliden 33.000'i orada Komitesi (CONARE), Suriyeli ve Suriye Bulgaristana), Orta Akdeniz Yolu (Kuzey yaşamaktadır. Bu yerin merkezinde, yedi krizinden etkilenen diğer uyrukların Bre- Afrika’dan İtalya) ve Batı Akdeniz (Kuzey katlı iki binanın arasında tamamen Suriye zilya'da sığınma talep etmek için insani Afrika’dan İspanya). restoranlarıyla dolu bir alan bulunmakta- vizelere başvurabileceğini açıklanmıştır. 18 Mart 2016’da Türkiye ile AB arasında dır. 2015 yılında Brezilya hükümeti ve BM- yapılan anlaşma gereğince Doğu Akdeniz Yeni Mısır hükümeti, Suriyelileri Mısır'da MYK arasındaki ortaklık güçlendirildi ve yolu geçişe kapatıldığı için Orta Akdeniz kalmaktan vazgeçirmek için kurallar koy- Brezilya bu konuda Suriyelilere yönelik yolu yeni anayol haline geldi. Buna rağ- maktadır. 30 Haziran'dan önce Suriyeliler insani vizelerin daha verimli ve güvenli men İtalya’ya deniz yolu ile varan göç- vizesiz olarak Mısır'a girebilmiştir. Ama hale getirilmesini taahhüt etmiştir. 2016 men ve mültecilerin milletlerinde büyük hükümet, 8 Temmuz'da politikasını de- yılının sonuna kadar 8,450 kişiye vize ve- oranda değişiklik olmadı. İtalya’ya gelen ğiştirmiştir. Artık Suriyeliler, gelmelerin- rilmiştir. göçmenlerin sadece %23’ü en çok mülte- den önce geçmişleriyle ilgili olarak bir ci üreten on ülkeden (Suriye, Afganistan, ayı bulabilecek güvenlik kontrolleriyle Malezya Somali, Sudan, South Sudan, Kongo, Orta birlikte vize almak zorundalardır. Suriyeli Ekim 2015'in başlarında Malezya Başba- Afrika, Irak, Erteria, Pakistan) gerçekleş- mültecileri kaydeden ve onlara hizmet su- kanı BM Genel Kuruluna üç yıl boyunca miştir. %77’lik dilimin içinde ise mülteci, nan UNHCR, 8 Temmuz'dan beri Suriye- Malezya'nın 3000 Suriyeli mülteciyi ala- insan ticareti mağdurları ve refakatsiz ço- lilerden ofislerine yeni gelişler olmadığını bildirmektedir. Mısır ayrıca yaz başında Suriyeli çocukla- rın artık Mısırlı çocuklarla aynı şartlarda okula gidemeyeceklerini duyurmuştur. Eğitim Bakanlığı okulların başlamasın- dan kısa bir süre önce bu kararı değiştirse de çoğu aile zaten ülkeyi terk etmiştir. Sudan Ülke şu anda Güney Sudan, Eritre, Eti- yopya, Çad ve Orta Afrika Cumhuriye- ti’nden olmak üzere, yarım milyondan fazla mülteciye ev sahipliği yapmaktadır ve ülkede yaklaşık 2,3 milyon kişi, ülke GÖÇ HAREKETLERİ 59
cuklar bulunuyordu. Yunanistan’a varan- mıştır. 2016’nın ilk üç ayında geçiş yapan ekim ayında gelenlerin rekor sayıya ulaş- ların ise %87’si en çok mülteci üreten on mültecilerin %60’ını kadın ve çocuklar mıştır ve 2015'te 153.000'e ulaşan sayı ülkendendi. oluştururken, anlaşmayı takiben kadın ve 170.000'e yükselmiştir. 2016 yılında ise 2016’da toplam 362.376 kişi deniz yoluyla çocuk oranı %46’ya düşmüştür. İtalya'ya ulaşan 181.436 mülteci ve göç- Akdeniz’e geçti; bunların 173,450’si Yu- Ege Denizi’nden gerçekleşen geçişlerde menin %90'ı Libya'dan gelmiştir. nanistan’a, 181,436’sı İtalya’ya ve 7.490’ı 2015’te ölüm oranları 1072 kişide 1 iken, Orta Akdeniz'deki mülteci ve göçmenle- İspanya’yaydı. Bu rakam 2015’e göre %64 bu oran 2016’da 393 kişiden 1 kişiye yük- rin Avrupa'ya ulaşmaya çalıştıkları sırada azaldı. ( 2015’tebu rakam 1.015.078) selmiştir. 2016’da ölenlerin çoğunluğu ölüm sayıları 2015 yılı genelinde 2.913 2017’de 171.635 göçmen ve mülteci Av- hava şartları yüzünden vefat etmiştir. iken, 2016 yılında 4,578 ölüm ile en yük- rupa’ya deniz yoluyla ulaşmıştır. Onların Yunanistan'dan en yaygın olarak kul- sek seviyeye çıkmıştır. 2016 yılında Orta %70’i Orta Akdeniz yoluyla geçmişti. Ka- lanılan yol, genel olarak eski Yugoslav Akdeniz'i geçmeye çalışırken ölen mülte- lanları ise Yunanistan ve İspanya’ya geç- Makedonya Cumhuriyeti aracılığıyla Sır- ci ve göçmenlerin oranı, her 40 da 1 ol- miştir. 2017 rakamları 2016’ya göre %53 bistan'a olan yoldur. Fakat ülkeler sınır muştur. Bu oran, 2015 yılında kaydedilen azalmıştır. kontrollerini sıkılaştırdıkça yollar giderek 53'te 1 ölümden daha yüksektir. 2016, 2017(3.139) ve 2015(3.771) yılı ile çeşitlenmiştir. Temmuz ayında Macaris- karşılaştırıldığında deniz yolunu kullanan tan’da yeni bir sınır sisteminin uygula- Batı Akdeniz Yolu göçmenler için 5.096 ölenle en ölümcül maya konulmuş, sınırın 8 km yakınında 2016’da mülteciler ve göçmenler tarafın- yıl olmuştur. tutuklananlar sınırın diğer tarafına dön- dan yaygın olarak kullanılan üçüncü bir mek benzeri hükümler yer almıştır. Sır- yoldur. Batı Akdeniz yolu olarak bilinen Doğu Akdeniz Yolu bistan'dan Macaristan'a giriş, haftada 100 yol, Kuzey Afrika’dan İspanya’yadır. İs- 2016 yılında, 2015’e kıyasla Türkiye’den kişiye kadar sığınma talebinde bulunulan panya üzerinden Avrupa'ya giren mülte- Avrupa Birliği’ne deniz yolu ile geçen ve bazılarının giriş hakkı elde etmek için ci ve göçmen sayısı 2015'te 16.263 iken, göçmen sayısı 173.450 ile büyük ölçüde altı buçuk ay bekledikleri bildirilen “tran- 2016'da 13% düşerek 14.094'e gerilemiş, azalmıştır. Kara yolu ile Yunanistan’a ge- sit bölge” ile sınırlandırılmıştır. 2017'de tekrar 21.666'ya yükselmiştir. çen göçmen sayısı ise 3.282’dir. 2017’de ise 2016 yılında İspanya'ya en başta gelen Yunanistan’a varan toplam mülteci sayısı Orta Akdeniz Yolu uyruklar Gine’liler (%19), Cezayirliler 30.000’e dahi ulaşmamıştır. Nisan ayından itibaren Orta Akdeniz, (%17), Suriyeliler (%14) ve Fildişililer 2016 Mart’tan sonra, Türkiye’den Yuna- mülteciler ve göçmenler için Avrupa'ya (%14) idi. nistan’a varan göçmen sayısı dramatik ana giriş noktası olmuştur. 2016 Eylülüne 2015 yılında 59 kişi ölmüş ya da kayıp bir şekilde düşmüştür, Ekim 2015’e göre kadar her ay gelenlerin sayısı genel olarak olarak bildirilmiştir, 2016 da 77 kişi de- Ekim 2016’daki mülteci sayısı %99 azal- 2015’te gelenlerle benzer olmuştur. İtal- nizde hayatını kaybetmiş ve daha sonra ya’da yapılan araştırmalara göre 2016’nın 2017 yılında sayı 223'e yükselmiştir. KAYNAKÇA 4. UNHCR, ‘‘Refugees & Migrants Sea Arrivals In Europe’’; 2016. 1. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yük- sek Komiserliği Türkiye Temsilciliği. 5. NECCAR, M. Ş. M. ‘‘Suriye’den Tür- ‘‘Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin kiye’ye Göç: Nedenler, Sonuçlar ve Sözleşme’’ Umutlar’’. 2. Uluslararası Af Örgütü. ‘‘Uluslarara- 6. http://www.bamf.de/EN/Startseite/ sı Af Örgütü Bilgilendirme Raporu’’, startseite-node.html 2013. 7. https://www.unhcr.org/germany.html 3. UNHCR. ‘‘Desperate Journeys’’; 2017 60 KONAK
GÖÇ HAREKETLERİ 61
MYANMAR-BANGLADEŞ MÜLTECİ KAMPLARINDA SAĞLIK MÜLTECİ KAMPLARINDA SAĞLIK ÇALIŞMA Genel Bilgiler GRUBU Burma (Myanmar) devletini oluşturan etnik gruplardan biri 1 Arif DOĞAN* olan Arakanlılar; uzun yıllardır Burma’nın batı kıyısında yer 1 Fulya İrem TAŞAN alan Rakhine eyaletinde yaşamaktadır (1962 yılında yapılan 1 Nil İrem ALAKUŞ darbe sonrası ismi değişerek Myanmar olmuştur ancak BM darbe yönetimini tanımadığını göstermek için ülkenin ismini 1Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi hala Burma olarak kabul etmektedir). Bu eyaletin kuzeyinde Chin eyaleti, doğusunda Magway ve Bago gölgeleri, güneyin- * İletişim: [email protected] de Ayeyarwady bölgesi, batısında Bengal Körfezi ve kuzeybatı- sında Bangladeş’in Chittagong şehri bulunmaktadır. 2. Dünya 62 KONAK savaşına kadar kardeş geçinen Rakhine topluluğu ve Arakanlı- lar, savaşta karşı cephelerde yer almalarından sonra hep çatış- ma içinde kalmışlardır. Burma hükümeti o zamandan bu yana Arakanlı Müslümanlara her türlü işkenceyi yapmış, onları göçe zorlamıştır. Akşam saatlerinde sokağa çıkma yasakları, evlenme işlemlerinde çıkarılan zorluklar, çocuk sayısına geti- rilen kısıtlama, yaşadıkları bölgeden dışarı seyahat engeli, va- tandaşlıktan red, sürekli yapılan katliamlar yapılan zulümler- den birkaçıdır. Bu şartlar altında topraklarında yaşama şansı kalmayan Arakanlı Müslümanlar yıllardır komşu ülkelere göç etmeye çalışmaktadır. Rakhine Eyaletine en yakın ülke olan Bangladeş, göç dalgasının en yoğun olduğu yerdir. Kara yo- luyla bu ülkeye geçmesi sınır kontrolleri yüzünden mümkün olmayan Arakanlılar genelde Bengal Körfezinden Naf Nehrine geçiş yaparak Bangladeş’e kaçak yollarla girmeye çalışmakta ve birçok göçmen bu sularda hayatını kaybetmekedir.
Sıkıntılar bu suları geçmeyi başaran deki ormanlara çekilmiştir. lında “Kral Dragon Operasyonu” başlatıl- mülteciler için de bitmez. Çünkü Bang- Burma hükümeti, bu bölgede huzursuz- mıştır. Yıllardır devam eden şiddet iyice ladeş 1951 Cenevre Sözleşmesine (1951 luğun devam etmemesi için 1951-1954 artmış ve yüzlerce insan Nagamin Timi yılında BM öncülüğünde dünyadaki yılları arasında operasyonları devam et- tarafından işkence edilerek öldürülmüş- mültecileri korumak için bir anlaşma tirmiştir. 1954 yılında yapılan “Muson tür. Bunun üzerine 300.000 i aşkın Ara- hazırlanmış ve 145 ülke bu anlaşmayı Operasyonu” ile Müslüman liderlerin kanlı Bangladeş’e göç etmiştir. Saldırılar imzalamıştır) taraf değildir ve anayasa- çoğu ya yakalanmış ya da öldürülmüştür. sonucunda kendine yönelen göç dalgası sında mülteci kavramı yer almamakta- Aynı sene binlerce Müslüman, mücahit yüzünden Bangladeş BM’den yardım ta- dır. Devletin mülteci politikasına resmi gruplara yardım ettiği gerekçesiyle ülke- lep etmiş ve olaylar ilk defa uluslararası bir standart konulmaması insani yar- den sürülmüştür. bir boyut kazanmıştır. dımlarda sıkıntılar çıkarabilmektedir. Diğer yandan, Pakistan ve Burma arasın- 1979’da devam eden baskılar yüzünden Günümüzde 1,000,000 kadar Arakanlı daki görüşmelerden sonra Doğu Pakistan yılın sonlarına doğru 180.000 Arakanlı mülteci Cox’s Bazaar’da kurulmuş olan sınırındaki isyancıların yakalanıp Burma daha göç etmek zorunda kalmıştır. 1982 50’ye yakın kampta yaşamaktadır. Bu hükümetine teslim edileceğine dair anlaş- yılında Yeni Vatandaşlık Yasası çıkarılmış kamplarda yaşayan mültecilerin ihti- ma imzalanmış, Pakistan hükümetinden ve Arakanlılara üzerinde “yabancılara yaçları çoğunlukla yerel ve uluslararası de umudunu kesen Müslümanların mü- aittir” yazan beyaz kimlik kartları dağı- organizasyonlar tarafından karşılan- cadeleyi başarıya ulaştırma ihtimali kal- tılmıştır. maktadır. mamıştır. Bununla birlikte 1959 yılında 1991-92 yılları arasında, Myanmar’da re- Müslümanların yaşadığı bölgelere gelen jimin başlattığı “Pyi Tbaya Operasyonla- GÖÇ TARİHİ başbakanın eşit haklar vadetmesi müca- rı”, yeni bir göç dalgasının doğmasına ne- Myanmar çok uluslu bir toplumdur. Bu hitlerin çoğunun 1961 yılına kadar teslim den olmuştur. Bu göç dalgası ile 250,000 uluslardan olan 2 kardeş grup, Rohingya olmasını sağlamıştır. 1961-1962 arasında Arakanlı daha Bangladeş’e yasa dışı yol- ve Rakhineler, 2. Dünya savaşına kadar Arakanlılar mecliste temsil bile edilmiştir. larla geçmek zorunda kalmıştır. Bangla- barış içinde yaşamıştır. 2. Dünya sava- 1962 yılında yapılan darbeyle Burma’nın deş karşı karşıya kaldığı bu büyük mülteci şında Müslüman Arakanlılar İngilizlerin ismi Myanmar olarak değiştirilmiştir. dalgaları nedeniyle ekonomik, siyasi ve desteğini alarak, Budist Rakhineler ise Ja- Darbeyle yönetime gelen cunta, bütün sosyal pek çok problemle yüz yüze gelmiş ponların desteğini alarak savaşa girmiştir. özel işletmeleri ve bankaları devletleştir- ve mülteci sorununun güvenli bir hale ge- Japonya ve İngiltere barış anlaşması imza- miş, çok önemli işletmelere sahip olan tirilmesi için girişimlerde bulunmuştur. ladığında birbirine düşman olan eski kar- Arakanlılar iktisadi güçlerini kaybetmiş- Myanmar ve Bangladeş hükümetleri, BM deş iki toplum, barış bir yana çatışmaları tir. Darbeden 1978 yılına kadar uygula- arabuluculuğunda başlayan görüşmeler- şiddetlendirerek sürdürmüştür. İlk katli- nan “Göçmen Soruşturma Operasyonu” de mülteci sorununa çözüm bulmaya ça- am 28 Mart 1942’de gerçekleşmiştir. Rak- Arakanlıları Bangladeş’e göçe zorlamış, lışmışlardır. İki ülke arasında 1992’de im- hinelerin yaklaşık 40 gün süren saldırıla- Arakanlıların bulunduğu bölgelere Bur- zalanan anlaşma ile mültecilerin güvenli rında Arakanlıların yerleşim yerleri hedef malılar ve Rakhineler yerleştirilerek asi- bir şekilde ülkelerine iade edilmesi karar- alınmış ve 150.000 Arakanlı katledilmiş- milasyon çalışması yapılmıştır. laştırılmıştır. 2003 yılına kadar 20 mülteci tir. Bu olay sonrasında Myanmar’dan Göçü hızlandırmak maksadıyla 1978 yı- kampından 18’i kapatılmıştır. 2003-05 Bangladeş’e ilk göçler başlamış, eskiden arasında kalan 2 kamptaki 250.000 mül- kardeş olan Rakhineliler ve Arakanlılar bir arada yaşayamaz hale gelmiştir. 1946’da Arakanlı Müslümanlar Pakistan lideri Muhammed Ali Cinnah’tan bölge- lerinin Pakistan’a bağlanması için yardım istemiştir. İki ay sonra Kuzey Arakan Müslüman Birliği kurulmuş ve Burma hükümetinden bağımsız bir yönetim ta- lep edilmiştir. Burma yönetiminin bu isteği reddetmesi üzerine Arakanlı Müs- lümanlar Burma Devletine savaş ilan et- miştir. Ancak Burma ordusu bölgeye yeni askeri birlikler sevk etmiş ve Müslüman- ların ayaklanması bastırılmıştır. Bunun üzerine Mücahidler, Arakan’nın kuzeyin- GÖÇ HAREKETLERİ 63
teci zorla geri gönderilmiştir. 22.000 mül- 1500 binayı yıkmış, helikopterler Arakan nusunda anlaşmış fakat bu süre zarfında teci BM gözetiminde 2 kampta kalmaya köylerine gelişigüzel ateş açmıştır. hiçbir geri dönüş hareketi yapılmamıştır. devam etmiştir. Olaylar sonucunda 100’den fazla Ara- 2012’de 3 Müslüman erkeğin 1 Budist ka- kanlı öldürülmüş ve 90.000 Arakanlı da 2018 başında, 2017 Ağustosundan beri dına tecavüz ettiğini öne süren Budistler, Bangladeş’e kaçmıştır. 25 Ağustos 2017’de yakılan binaların yıkımına başlanmıştır. “Rakhine İsyanı” olarak bilinen bir isyan ARSA (Arakan Rohingya Salvation Ar- Hükümet buraları yeniden inşa edeceğini başlatmış; Müslümanların yaşadığı şe- my-Arakan Rohingya Kurtuluş Ordusu) ve Arakanlıları Bangladeş’ten tekrar ala- hirler yağmalanmış ve çok sayıda insan Bangladeş-Myanmar sınırında bulunan rak buralara yerleştireceğini söylemiştir. öldürülmüştür. Bunun üzerine 90.000 30 güvenlik noktasına saldırmıştır. Bir Ama değişimin hızı ve ölçeğiyle birlikte Arakanlı bölgeden göç etmiştir. 2015 yı- düzineden fazla polis memuru ve bir Tat- değişim yapılan alanlara ulaşımın kısıt- lında da binlerce insan kaçak yollarla Ma- madaw askeri öldürülmüş ve bu olaylar landırılması kafalarda soru işareti oluş- lezya, Endonezya ve Tayland gibi ülkelere sonucunda ARSA terör örgütü ilan edil- turmuştur. kaçmış ve bu durum göçmen krizine yol miştir. 70 tabur Tatmadaw askeri (30,000- açmıştır. 35,000 asker) Rakhine eyaletine konuş- Uluslararası Af Örgütü Arakanlı Müslü- 9 Ekim 2016’da 400 Arakanlı militan bı- landırılmıştır. 620,000 den fazla Arakanlı manların nesiller boyu yaşadığı ve çiftçi- çak ve sapanlarla 3 sınır polis noktasına Bangladeş’e kaçmış ve Cox’s Bazaar mül- lik yaptığı arazilere daha fazla güvenlik saldırmış ve 9 polisi öldürmüştür. Ayrıca teci kamplarında barınaklarda yaşamaya gücü ve daha fazla Arakanlı olmayan 10-12 Ekim arasında 4 Myanmar aske- başlamıştır. köylü yerleştirilecek olmasından derin ri öldürülmüştür. Saldırılar üzerine 10 2017’de bebekler ve çocuklarla birlikte endişe duyduğunu açıklamıştır. Bu yıkım Ekim 2016’dan itibaren Arakanlılara in- en az 1000 Arakanlı öldürülmüştür. Dü- sürecinde de geride kalan Arakanlıların sani yardım geçişine engel konulmuştur. zinelerce Arakanlı da ülkeden kaçmaya evlerine kanunen el konulmuş ve evleri 12 Kasım 2016’da yine Arakanlı militan- çalışırken kullandıkları aşırı yüklü botla- yıkılarak yerlerine güvenlik noktaları inşa ların 60 silahlı üyesinin saldırısında bir rın alabora olmasıyla boğularak hayatını edilmiştir. 2018 ortalarında geri dönüş albay öldürülmüş ve beraberindeki diğer kaybetmiştir. 2017 Kasım ayında Bangla- çalışmaları başlatılmış fakat yine başarı- askerler yaralanmıştır. Bu olaydan sonra deş ve Myanmar hükümetleri 2018 Ocak lı olmamıştır. 2019 başlarında da şiddet güvenlik güçleri Arakanlıların kullandığı ayına kadar geri dönüşü başlatmak ko- olayları devam etmiştir. 64 KONAK
2012 temmuzunun sonlarına doğru Bangladeş hü- Bangladeş’te mültecilere çalışma izni ve- kümeti, mültecilerin kaldığı bölgelerdeki yardım rilmemekte ve mülteciler de yasa dışı yol- kuruluşlarının Myanmar’daki insanları bu toprak- larla ucuz işçi olarak çalışmak zorunda lara çektiğini ve daha fazla mülteciyi almak iste- kalmaktadır. Bu hem devlet politikaları- mediğini belirterek içinde Sınır Tanımayan Dok- na, hem ülke ekonomisine hem de mül- torların da bulunduğu 3 organizasyonun (Action tecilere zarar vermektedir. Ayrıca Bang- Contre La Faim, Muslim Aid) faaliyetlerine engel ladeş hükümeti yeni gelen Arakanlıların koymuştur. iltica başvurularını reddetmekte ve onları “yasadışı ekonomik göçmen” olarak sınıf- ULUSLARARASI TEMEL HAKLAR VE terek içinde Sınır Tanımayan Doktorların landırmaktadır. GÖÇ POLİTİKALARI da bulunduğu 3 organizasyonun (Acti- Hükümet organizasyonlar arasındaki ko- Bangladeş, 1951 Cenevre sözleşmesi ve on Contre La Faim- Açlığa Karşı Eylem, ordinasyona karışmamakta ve koordinas- 1967 protokolüne taraf değildir. Ayrıca Muslim Aid) faaliyetlerine engel koymuş- yon yine özel kuruluşlar tarafından sağ- anayasasında mültecilerle ilgili herhangi tur. Bu durum İnsan Hakları İzleme Ör- lanmaktadır. Cox Bazar’da koordinasyon bir kavram yoktur. 1972 anayasasının sa- gütü tarafından kınanmıştır. Senior Coordinator (Kıdemli Koordina- hip olduğu 2 madde, Bangladeş hüküme- tör) tarafından sağlanmakta ve inter-se- tinin mültecilere karşı davranışına stan- Ayrıca Bangladeş hükümeti Hazi- ctor coordination group (sektörler arası dart getirebilecek tek hukuki dayanaktır. ran-Temmuz 2012 arasında ülkeye giriş koordinasyon grubu) tarafından destek- Bu maddelere göre “Irkçılığa karşı adil yapmak isteyen 1300 mültecinin tekrar lenmektedir. Hükümetle irtibat ve stra- bir mücadele yürütmek için dünyadaki denize itildiğini itiraf etmiş, İnsan Hakla- tejik rehberlik Strategic Executive Group ezilen halklara destek vermek” ve “yasaya rı İzleme Örgütü sayının açıklandığından (Stratejik Yönetim Grubu) tarafından uygun durumlar dışında hiçbir kimsenin daha çok olduğunu söylemiştir. sağlanmaktadır. SEG in yönetimi yerleşik yaşamına, özgürlüğüne, bedenine, itiba- koordinatörle birlikte IOM (internatio- rına veya mülküne zarar verecek hiçbir Bu tür problemlerin önüne geçmek ve in- nal organization for migration) misyon işlem yapmamak” hükümetin görevleri sani yardımda sürekliliği sağlamak mak- şefi ve UNHCR (BMMYK) temsilcisinin arasındadır. sadıyla BMMYK Bangladeş hükümetiyle eşbaşkanlığıyla yürütülmektedir. IOM devamlı müzakerelerde bulunmakta ve topluluklarla iletişim (communication 2004 Doğum Kayıt Yasası, 1920 Pasaport lobi faaliyetleri yürütmektedir. Kamplar- with community-CwC) Çalışma Grubu- Yasası, 1946 Yabancı Yasası ve 1952 Giriş daki sağlık problemleri, eğitim, barınma nu, Site yönetimi ve barınak sektörlerini Yasası mültecileri de içine alarak ülkede- vb konularda BMMYK ve Bangladeş hü- koordine eder. ki bütün yabancılara uygulanır. Herhangi kümeti şartları uluslararası standartlara Bangladeş Hükümeti, mültecilere geçici bir yasa bulunmamasına rağmen Bang- çıkarmak için birçok sözleşme imzala- süreyle ev sahipliği yapmayı kabul etmiş ladeş hükümeti kendi inisiyatifiyle 1991 mıştır ancak bunların da hukuki gücü olmakla birlikte, uygun şartları oluştura- yılında ülkeye gelen Arakanlıları mülteci bulunmamaktadır. rak mültecilerin geri dönüşünü sağlamak olarak tanımış ve BMMYK ile birlikte on- istemektedir. Bu konuda defalarca adım lara insani yardım yapmıştır. Mültecilerin durumunu düzenleyen bir yasa bulunmadığında, mültecilerin duru- mu geçici keyif ve isteğe bağlı bir sisteme dayanır ve bu da koruma standartlarında uyumluluk ve sürdürülebilirliğin sağlan- masında problemler ortaya çıkarır. Çün- kü bir gün Bangladeş yardımdan vaz- geçmek isterse onları durduracak hiçbir hukuk kuralı yoktur. Nitekim 2012 tem- muzunun sonlarına doğru Bangladeş hü- kümeti, mültecilerin kaldığı bölgelerdeki yardım kuruluşlarının Myanmar’daki insanları bu topraklara çektiğini ve daha fazla mülteciyi almak istemediğini belir- GÖÇ HAREKETLERİ 65
bBmçtheoiaarağvsnçkteuogatkblaldaıdağedçsııfoeryio.tşclra'ubtmeikdrihütbaeenumnryniyaenuylıilnaty5elagad0tel0ayalv0madişçaeoüomklzcdteueauldtkkğiiluzrym.onaEerruuısbkibnenivddelmyuarndakelağmeakmrl-einken- oluşturduğu bilinmektedir. 2015 yılına kadar bulaşıcı hastalıkların hedef alındığı atılmıştır. Zaman zaman başarılı olunsa leşmeleri açıklamaktadır. Anne-çocuk çalışmalar, Bangladeş’teki bulaşıcı hasta- da hala şiddetin devam etmesi yakın bir sağlığı üzerinde daha sıkı çalışmalar ya- lıklar üzerinde önemli bir kontrol sağla- zamanda kapsamlı bir geri dönüş hare- pılmıştır. mıştır. Uygulama için dokuz ana hastalığa ketinin mümkün olmadığını göstermek- Çocuk ölümlerinin başlıca nedenleri is- (TB, Tetanus, Dipteria, Boğmaca, Çocuk tedir. hal, pnömoni, sıtma, kızamık ve yetersiz felci, Hepatit B, Haemophilus influenza beslenmedir. tip B, Kızamık, Kızamıkçık) karşı genişle- GÖÇMEN SAĞLIK PROFİLİ VE SAĞ- Sağlık göstergeleri; tilmiş bir bağışıklık kazandırma programı LIK SORUNLARI yürütülmüştür. Bulaşıcı hastalıklar Bangladeş'te önemli Bangladeş Sağlık Profili • CDR - 5.35 / 1000 bir ölüm ve sakatlık nedenidir. Tüberkü- Bangladeş’te son dönemlerde A vitamini • Anne ölümleri - 176/100000 loz prevalansı (TB) büyük ölçüde azalmış takviyesi amaçlı aşılama faaliyetleri art- • IMR - 31/1000 canlı doğum olsa da, Bangladeş hala TB yükü en yük- mış, ishal ve pnömoniye oral rehidrasyon • 5 MR altında - 38/1000 canlı doğum sek olan ilk on ülke arasında yer almakta- tedavisi ile savaş açılmıştır. Bu hamleler • Toplam Verimlilik Oranı - 2.1 dır. Hastalık genellikle fakir ve az eğitimli ölüm oranlarını ciddi anlamda azaltmış- • Doğumda beklenen yaşam süresi - nüfus arasında bulunur. Zatürre ve su tır. Kişi başına düşen toplam sağlık har- kaynaklı hastalıklar da yaygın olarak gö- camaları 1995'te $24 iken 2011’de $67’a 71 (m) ve 73 (f) rülmektedir. Zatürre ve diğer enfeksiyon- yükselmiştir. lar, küçük çocuklar arasında başlıca ölüm nedenleridir. Bangladeş’te bulaşıcı olma- Bangladeş Hükümeti geçmişte bazı • Tamamen aşılanmış çocuklar - 52% yan hastalıkların (kronik hastalıklar, kan- önemli sağlık müdahalelerine öncelik • Bulaşıcı olmayan hastalıklar: Diya- ser, diyabet, kardiyovasküler hastalıklar vermiştir. Aşılamaya odaklanarak ishal ve ve kronik solunum yolu hastalıkları) ge- zatürre ile mücadele edilmiş, bu hastalık- bet, Kardiyovasküler hastalıklar, Hi- çişi, nüfus kentleştikçe artmaktadır. Kan ların azaltılması için aile planlaması yo- pertansiyon, İnme, Kronik solunum basıncını ve kan şekerini ölçen ilk ulusal luyla doğurganlık kontrol altına alınmaya yolu hastalıkları, Kanser ankette, yaklaşık üç kadından birinin ve çalışılmıştır. Bu programlar ve stratejiler • Bulaşıcı hastalıklar: Tüberküloz, yaklaşık 35 yaş üstü beş erkekten birinin ülke çapında ölçeklendirilmiştir. Hükü- HIV, Tetanoz, Sıtma, Kızamık, Kıza- kan basıncının arttığı görülmüş ve kabaca met, yaptığı müdahalelerin kullanılabi- mıkçık, Cüzzam ve bunun gibi has- on kişiden birinde diyabet belirtisi olan lirliğini ve fiyat uygunluğunu artırmış- talıklar yüksek kan şekeri tespit edilmiştir. tır. Sonuç olarak, müdahalelerle birlikte Bulaşıcı hastalıkların Bangladeş gibi Kanser, Bangladeş'te yıllık 150.000'den eşitsizlikler azalmıştır. Bu en dezavantajlı gelişmekte olan tropikal ülkelerde top- fazla ölümle sonuçlanan altıncı ölüm ne- popülasyonlar arasında bile görülen iyi- lam hastalıkların büyük bir bölümünü denidir. Banglaeş’te sağlık problemlerine yol açan etkenler şunlardır: • İshal, dizanteri, enterik ateş, hepatit, kanca solucan istilası gibi pislik ve su kaynaklı hastalıkla sonuçlanan ay- rımsız dışkılama. • Düzgün havalandırma, aydınlatma vb. için düzenleme bulunmayan yoksul kırsal konut . • Halka açık yemek ve pazar yerlerinin zayıf sanitasyonu. • Yetersiz drenaj, çöp ve hayvan atıkla- rının imhası • Yeterli MCH bakım hizmetinin ol- maması. 66 KONAK
• Kırsal alanlarda yetersiz sağlık eğiti- için önemli sorun teşkil etmektedir. Ha- aileleriyle olan sorunlardan ötürü bu ço- mi. mamlar veya tuvaletler cinsiyet farkı gö- cuklarda fiziksel sorunların yanı sıra cid- zetmeden inşa edildiği için kadınların ve di psikolojik sorunlar da oluşturmaktadır. • Halk sağlığı çalışanları için yetersiz kız çocuklarının idrar yolları diğer gruba Çocukların %65’inde anemi görülmüştür. iletişim ve ulaşım olanakları. göre daha çok sorun oluşturur. Halkta Hepatit B ve C’ye de rastlandığı Çocukların çoğu günde en fazla bir öğün için o bölgeye giden sağlık çalışanların- Bunlara ilave olarak yarık dudak/damak yemek alabildiği için çok düşük ağırlığa dan aşılarının gözden geçirilmesi istenir. Bangladeş'te çok yaygındır. Her yıl 5000 sahiptir. Akut malnütrisyon sıkça görü- Strongyloidiazis, sistiserkoz, trematod çocuk bu hastalıkla dünyaya gelmektedir. lür. Yapılan araştırmalar akut malnütris- mültecilerde rastlanan enfeksiyon türle- Çoğu ülkede bu yalnızca genetik bir me- yonun kız çocuklarında daha sık olduğu- ridir. sele olmasına rağmen, Bangladeş'te ha- nu göstermiştir. Bu sağlık sorunlarının MSF (Sınır Tanımayan Doktorlar) ger- mile iken annenin yetersiz beslenmesinin kız çocuklarında daha sık görülmesinin çekleştirdiği 1 milyon 50 bin muayenenin bir sonucu olarak görülmektedir. Bir be- sebeplerinden biri de erken yaşta evlilik yaklaşık yüzde 9'unda (92 bin 766) akut bek yarıkla doğduğunda, anne hamilelik ve genç gebeliktir. Bangladeş vatandaşlığı sulu ishal rahatsızlığıyla karşılaşmıştır. Bu sırasında yaptığı ve bebeğinin deformite- almak ve para kazanmak için aileler kız vakaların çok büyük bir kısmı beş yaş altı sine neden olan yanlış bir şey yapmaktan çocuklarını erken yaşta evlendirmekte- çocuklarda görülmüştür. Akut sulu ishal, sorumlu tutulur. Cerrahi müdahale çok dir. Gebelik yaş aralığının 12-18 olması tedavi edilmediği takdirde çocuklarda pahalı olduğundan fakir aileler için bir bu genç annelerin ve çocukların sağlığı- ölüme neden olabilmektedir. seçenek değildir. Ebeveynlerin çoğu, de- nı olumsuz yönde etkilemektedir. Erken Ağır hastaların yatarak tedavi görmesi formitenin tedavi edilebilir olduğunu bile yaşta evlenmeleri eşleriyle ve eşlerinin gerekirken, hastalığı daha hafif geçirenler bilmemektedir. Dudak yarığıyla doğan çoğu zaman vücuttaki sıvı ve tuz kaybı pek çok çocuk doğumda ebeveynleri ta- tamamen giderildikten sonra (rehidras- rafından terk edilmektedir. Halbuki basit yon) evlerine dönebilmektedirler. İshal bir ameliyat bir çocuğun hayatını sonsu- aşırı kalabalık kamplardaki olumsuz ya- za dek değiştirebilir. HOPE, yıl boyunca şam koşullarıyla doğrudan bağlantılı bir ihtiyacı olan çocuklara yarık ameliyatları yapmak için Smile Train ile birlikte çalı- şır. Asya'da yarıkların görülme sıklığı çok yüksektir. 300.000 insanın yarıklarının düzeltilmesi için beklediği tahmin edil- mektedir. Kamplarda Sağlık Profili STK'lar ateşe bağlı kırılganlığı, solunum yolu enfeksiyonlarını, cilt hastalıklarını ve ishali azaltmak için çalışmaktadır. MSF (Sınır Tanımayan Doktorlar), çocukla- rı Sıtma ve ateşten korumak için yataklı koğuş kurmuştur. Yeni doğanlar kampta BCG, çocuk felci, DPT ve kızamığa karşı aşılanmıştır. A ve B vitamini yönünden özellikle çocuklarda ciddi eksiklikler be- lirlenmiştir. Kamplardaki altyapı yetersizliği nede- niyle kanalizasyonlar yağış durumunda taşmaktadır. Standart altı sanitasyon sis- temleri özellikle kadınlar ve kız çocukları Kamplarda kanalizasyon akımları açık olduğu için sıtmaya sebep olan böcekler sayıca çoktur ve ço- cuklar bu böceklerle oynamaktadır. Bu da onlarda ciddi cilt sıkıntıları oluşturmaktadır. GÖÇ HAREKETLERİ 67
rahatsızlıktır. Mültecilerin çoğu, bambu sağlık hizmetleri, MSF'nin muayeneleri- 11.960 kişi ruh sağlığı ve psikolojik destek dallarından yapılmış ve plastik örtüyle nin yüzde 3,36'sını (35 bin 392) oluştur- faaliyetlerinden yararlanmıştır. Nitelikli kaplanmış derme çatma barınma yerle- muştur. Viral enfeksiyonların yayılmasını doğum görevlileri tarafından IOM tesis- rinde diğer aile üyeleriyle birlikte yaşa- önlemek için kamplarda çok daha geniş lerinde 3103 doğum gerçekleşmiştir. mak zorunda kalmaktadır. alanlara ihtiyaç vardır. Tedavi edilen uyuz Üst solunum yolu enfesiyonları ve deri ve mantar gibi pek çok deri hastalığı, su Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu hastalıkları gibi tedavi edilen diğer has- ve sabunla el yıkama gibi basit yöntemler- (United Nations Population Fund talıkların temelinde de olumsuz yaşam le önlenebilmektedir. Ancak temiz suyun - UNFPA) koşulları yatmaktadır. Laboratuvar hiz- yetersiz olduğu kamplarda el yıkamak da metlerinin yetersiz olduğu bir ortamda problem oluşturmaktadır. UNFPA, 1974'ten bu kaynağını tespit etmenin güç olduğu yük- yana Bangladeş hü- sek ateş de aynı sebepten yaygın olarak ULUSLARARASI VE YEREL kümeti ile ortaklaşa görülmektedir. ORGANİZASYONLAR çalışmakta, Bangladeş hükümetine tek- Diyabet (şeker) ve yüksek tansiyon rahat- nik ve danışmanlık hizmetleri ve destek sızlığı olan hastaların sayısı, özellikle de Uluslararası Göç Örgütü sağlamaktadır. UNFPA, ergenlerin cinsel yaşlılar arasında oldukça yüksek olması- (International Organization for sağlık ve üreme sağlığı konusunda bilgi na rağmen tedaviye yönelik imkanlar ha- Migration - IOM) almasını sağlamak için ortakları ile giri- len çok kısıtlı durumdadır. Kronik hasta- şimlerde bulunmaktadır. UNFPA okul- lığı olan acil bir vaka MSF’ye ulaştığında IOM Bangladeş’te res- lar, medreseler, teknik ve mesleki eğitim ekipler hastanın sağlık durumunu stabil mi olarak 1998 yılında merkezleri ve ergen kulüpleri aracılığıyla hale getirip uzun süreli tıbbi destek için kurulmuştur. IOM, ergenlerle çalışır. Aile planlaması, do- başka bir sağlık tesisine yönlendirmek zo- güvenli ve düzenli göç ğumlara yetenekli doğum görevlilerinin runda kalmaktadır. Çocuklar arasında ise sağlamak için göç yö- katılması, doğum öncesi - doğum sonrası talaseminin (Akdeniz anemisi) görülme netimini çevreleyen sayısız konuda, ve acil obstetrik bakımlar; doğurganlığı, sıklığı oldukça fazladır. Kalıtsal bir hasta- Bangladeş hükümetine teknik yardım maternal mortalite ve morbiditeyi etkile- lık olan talasemi, kan nakli gerektiren, te- sağlamaktadır. En büyük yardımı, zorla yen kritik hayat kurtarıcı servislerdir. davisi zor olan bir hastalıktır. Doğum için yerinden edilmiş Myanmar halkını des- hastaneye gelen kadınlar genellikle çok teklemek için Cox Bazar'da olmuştur. Ha- Bu şartların geliştirilmesini de üstlenen geç kalmaktadır. Bu kadınların çoğu hiç- len IOM, barınak, site yönetimi ve geliştir- UNFPA, Bangladeş'te çocuk evliliğini bir şekilde doğum öncesi sağlık hizmet- me, WASH, sağlık, cinsiyete dayalı şiddet, sonlandıracak bir Ulusal Eylem Planı ge- lerinden faydalanamamaktadır. Bunun alternatif enerji ve topluluklarla iletişim liştirmek için ortaklarla birlikte çalışmış- sonucu olarak da pek çok preeklampsi, alanlarında destek vermektedir. 680.917 tır ve kızların çok genç yaşta evlenmesini eklampsi, doğumun uzaması ve plasen- kişi 2017 Ağustosundan beri ayakta mu- engellemek için ulusal ortaklarla birlikte tanın içeride kalması gibi vakalarla kar- ayene olmuştur. Bunların 167.106’sını beş hala çalışmaya devam etmektedir. UN- şılaşılmaktadır. Bu süreçte doğum öncesi yaş altı çocuklar oluşturmaktadır. 805 kişi FPA, Ulusal İstatistik Ofisi ile birlikte, Mobil Sağlık Ekipleri aracılığıyla destek- beklenmedik bir şekilde yüksek düzeyde lenmiştir. Ortalama 154,320 kişiye bir ay- çıkan ilk Kadına Karşı Şiddet Anketi'ni lık sağlık eğitimi programıyla ulaşılmıştır. (VAW Anketi) üstlenmiştir. Evli kadınla- rın %87'si yaşamlarında şiddet yaşadığını bildirmiştir. Vakaların yeterince tanınmasını ve ele alınmasını sağlamak için ulusal ortaklar- la birlikte çalışmaktadır. UNFPA üreme sağlığının acil durum müdahalelerine entegre edilebilmesini sağlamak için hü- kümetler, BM kurumları, toplum temelli kuruluşlar ve diğer ortaklarla yakın işbir- liği içinde çalışmaktadır. UNFPA, hijyen malzemeleri, obstetrik ve aile planlaması malzemeleri, eğitimli personelin ihtiyacı olan malzemeleri dağıtmakta, kadınla- ra ve gençlere yönelik ihtiyaçların hem acil durum hem de yeniden yapılanma aşamalarında karşılanmasını sağlayacak 68 KONAK
çalışmalar yapmaktadır. Ayrıca UNFPA Çalışan Sayısı: MSF’nin Cox’s Bazar’daki larda tıbbi müdahalede bulunmakta ve çok sayıda vaka bildirilmediğinden HIV çalışanlarının sayısı 2000’in üzerindedir. hastaların klinik stabilizasyonunu sağla- testini teşvik etmek ve özellikle göçmen Bölgedeki ekiplerin büyük bölümünü maktadır. işçilerde güvenli cinsel uygulamalar hak- Bangladeş vatandaşları oluşturuyor. Bangladeş Sağlık ve Aile Bakanlığı, başka kında daha fazla farkındalık yaratmak Hasta Sayısı: MSF ekipleri 2017 Ağusto- kuruluşların da desteğiyle kızamık ve dif- için çalışmaktadır. sundan 2018 Nisan sonuna kadar 506.324 teri (beşli karma aşı içinde) aşı kampan- ayakta tedavi, 10.655 yatarak tedavi ger- yaları yürütmektedir. MSF, sağlık ocakla- Uluslarası Kurtarma Komitesi çekleştirmiştir. rında sabit aşılama noktaları oluşturmak, (International Rescue Committee En Yaygın Hastalıklar: Olumsuz şartlarda gezici ekiplerin insan kaynağına katkıda - IRC) yaşamakla ilgili olan; solunum yolu en- bulunmak ve topluluk içi çalışma ekibiyle feksiyonu, ishalli hastalıklar, cilt hastalık- aşılamaya katılmak yoluyla bu kampanya- 13 Kasım 2017’den bu ları ve kronik hastalıklar. ya destek vermektedir. yana, IRC ortaklarla iş Su ve Sanitasyon: Bu alandaki faaliyetleri MSF kendi tesislerinde çocukların ve birliği içinde 22.500 kuyu ve tüp kuyu kazılması, yer çekimine hamile kadınların aşılanmasını başlata- kişiye birinci basamak dayalı yeni bir su tedarik sisteminin ku- rak Bangladeş hükümetinin kamplarda sağlık hizmetinde yar- rulması, tankerle su taşıma, eski tuvalet- yürüttüğü düzenli aşılama kampanyası- dımcı olmuştur. IRC lerin sökülmesi, yeni ve sürdürülebilir tu- na destek olmaktadır. Kliniklerinde ka- ekipleri, üreme, do- valet kurulumu, klorlama ve meskenlerde dınlara ruh sağlığı desteği ve psikolojik ğum hizmetleri ve şiddete maruz kalan- kullanılabilecek su filtresi dağıtımı. danışmanlık da dahil olmak üzere kap- lara destek dahil olmak üzere kadınlar ve Topluluk İçi Çalışmaları: Ekipler insan- samlı sağlık hizmeti sunulmaktadır. MSF, kızlara kapsamlı bakım sağlamak için bir ları sağlık hakkında bilgilendirmeye ve 25 Ağustos 2017-30 Nisan 2018 tarihleri dizi “one-stop shop” kurmuştur. Kutupa- salgınların önlenmesi, tespiti ve durdu- arasında, cinsel şiddet ve toplumsal cin- long-Balukhali mega kampında ulaşılma- rulmasına odaklanırken, takip grubu da siyete dayalı şiddete maruz bırakılmış 9 sı zor popülasyonlara hizmet etmek için mültecilerin yerleşim alanının %80’ ini ila 50 yaş arası 377 kişiye tedavi sunmuş- iki mobil sağlık ekibi kurmuştur. kapsayan verilerden nüfus, beslenme, tur. Tecavüz sonucu oluşan gebeliklerden ölüm oranı, doğum oranı göstergelerini bazıları epey ilerlemiş olduğundan bu İnsanlık & Katılım (Humanity & takip etmektedir. Ekipler ayrıca aktif ola- kadınlar ait oldukları topluluğa geri dö- Inclusion – HI) rak vaka aramakta ve tespit ettikleri has- nememektedir. MSF bu durumdaki ka- taları teşhis ve tedavi için sağlık tesislerine dın ve kız çocuklarını bu alanda çalışan HI, 1997’den beri yönlendirmekte, aşıları eksik olanları bu- bir kuruluşun tesisine teslim etmektedir. Bangladeş’te ça- larak aşı olmaya teşvik etmektedir. Sadece Ancak bu tesisin kapasitesi de sınırlıdır. lışmaktadır. HI, kadınlardan oluşan bir ekip de topluluk MSF şimdiye kadar 10 tane derin kuyu engelli insanlar içinde çalışarak insanları cinsel sağlık ve (200 metre derinliğe kadar) kurarak te- da dahil olmak üzere en savunmasız kişi- üreme sağlığı konusunda bilgilendirmek- miz su sağlamıştır. Toplam 296 adet tüplü leri desteklemek için çalışan 200’den fazla tedir. kuyu kazmıştır ve mültecilere temiz su personele sahiptir. Nayapara ve Kutupa- MSF; Sadar Hastanesi, Rubber Garden, sağlanabilmesi için elle çalışan tulumba- long kamplarında ve çevresinde yaşayan Kutupalong bölgesi (MSF’nin Cox’s Ba- lar kurmuştur. yaklaşık 2.400 yetişkine, engelli çocuklara zar’daki en büyük sağlık tesisi Kutupa- MSF, dolu veya taşmakta olan 438 tuvaleti ve diğer hassas gruplara rehabilitasyon long Yatarak Tedavi Kliniği 2009’dan beri açmıştır. MSF’nin şimdiye kadar kullanı- hizmeti vermektedir. HI, 4.000’den fazla hizmet vermektedir.), Balukhali bölgesi ma soktuğu tuvalet sayısı 1.050’dir. Bu her engelli birey bulunan hanenin kendileri- (Kamp 9, Kamp 11, Kamp 18), Kamp 8, gün yaklaşık 50.000 kişinin uygun bir tu- ni yoksulluktan kurtarması için güç ver- Kamp 13, Hakimpara, Jamtoli, Moynar- valet kullanabilmesi demektir. mektedir. Böylece temel sağlık ve sosyal ghona, Goyalmara Hastanesi, Nayapara, hizmetlere erişim için engelli kişilere des- Unchiprang, Sabrang giriş noktası alanla- Bangladeş Kızılay Derneği tek sağlamaktadır. rında çalışmaktadır. (Bangladesh Red Crescent Society Sınır Tanımayan Doktorlar şu anda Cox’s – BDRCS) Sınır Tanımayan Doktorlar Bazar bölgesinde astım, diyabet, yüksek (Médecins Sans Frontières - MSF) tansiyon ve kronik obstrüktif akciğer has- Bangladeş Kızıla- talığı (KOAH) gibi hastalıkların hayatı yı’nın da katkı sağla- Sağlık Tesisi tehdit eder noktaya geldiği akut durum- dığı Sahra Hastanesi Sayısı: 10 sağlık Ekim 2017'den itiba- ocağı; 3 birin- ren Bangladeş halkına ci basamak sağlık merkezi (7/24 açık); yatarak tedavi imkanı bulunan 5 sağlık merkezi (24 saat ikinci basamak sağlık hizmeti) GÖÇ HAREKETLERİ 69
ve mültecilere çeşitli acil sağlık durum- bir hastanedir. Hastane şu bölümlere sa- zanır ve mesleki becerilerini keşfetmeye larında sağlık hizmetleri sağlamaktadır. hiptir; ayakta tedavi servisi, çocuk polikli- teşvik edilir. Projede annelere temel okur- Birçok hayati riski olan hastalara, yol ve nikliği, doğumhane, laboratuvar, röntgen, yazarlık dersleri de verilmektedir. trafik kazasında yaralanan hastalara, ha- acil servis, patoloji, fizyoterapi, ameliyat- ADRA, finans desteği, eğitim ve artan mile ve emziren annelere, patolojik du- hane, eczane, rehabilitasyon ünitesi ve tıp gelirle 7.000’ den fazla kadının sosyal ve rumlarda gerekli ilaçlar ile ilaç hizmeti ünitesi. HOPE, annelere beslenme danış- ekonomik durumunu güçlendirmektedir. vermiştir. Çoğu hamile ve emzikli anne, manlığı sağlayarak ve beslenme yetersiz- Okuma, dikiş yapma ve yemek pişirme, ergen kızlar ve 5-15 yaşları arasındaki ço- liği olan çocukları tedavi ederek bebek ve sağlık eğitimi gibi pratik becerileri geliş- cuklar sağlık sorunları ve tıbbi sorunların çocuk ölümlerini azaltmayı amaçlamak- tirmeleri öğretilir. ADRA, erkeklerle de daha az farkındalar. Özellikle kadınlar ve tadır. HOPE Tıp Merkezleri, kırsal köy- çalışmakta, atölye çalışmaları ve farklı kızlar, sağlık ocağı ve kliniklere erişimde lerde kurulan küçük sağlık klinikleri olup projelerde eğitim yoluyla gelir getirici be- sosyal engellerle ve güvenlik engelleriy- ulaşılması zor alanlarda sağlık hizmetle- cerilerini geliştirmektedir. le karşı karşıya kalmaktadır. Bu nedenle rine erişimi arttırmaktadır. HOPE daha BDRCS, sağlık tesisleri aracılığıyla tıbbi uzaklara ulaşmak için Bangladeş'in farklı Malteser International ve psikososyal destek ve bakım hizmeti bölgelerinde 8 kırsal tıp merkezi kurmuş- Malteser Internati- vermektedir. Katar Kızılayı Cerrahi Kam- tur. Aile planlaması alanında danışmanlık onal, özellikle anne panyası ile Bagladeş halkı ve Rohingyalı ve eğitim vermek, HOPE'un anne ölüm- ve bebek sağlığı, mülteciler için cerrahi yardım sağlamayı lerini azaltma hedefi için çok önemlidir. amaçlayan Teknaf Upazila Sağlık Komp- Aile planlaması programları sayesinde hijyen, beslenme ve psikososyal destek leksi'nde altı günlük bir cerrahi kamp ya- kadınlar hamile iken hekimin hamile ba- alanlarında çalışılan mülteci kampların- pılmıştır. Etkilenen toplum halkının akut kımını üstlenmesinin önemini, hamileliği da aktiftir. Kamp içinde yaklaşık 20.000 ihtiyaçlarını karşılamak için yenilemenin sürdürmek için gerekli vitaminleri ve ye- kişiye hizmet veren iki sağlık merkezinde yanı sıra WASH, barınma, sağlık desteği- terli beslenmeyi, hamileliğin erken yaşta temel tıbbi bakım sağlamaktadır. Bangla- ni arttırmak için altyapıyı geliştirmekte- başlamasına karşı geciktirmenin önemi- deş’teki sağlık otoriteleri ile yakın temas dir. BDRCS ekibi kişisel hijyen, el yıkama, ni, doğum aralığını ve doğum kontrol halinde ve zor vakaları yakındaki klinik- yemek saklama, suyu temiz tutma, adet seçeneklerini sundu. Yarık dudak/damak lere transfer edebilmektedir. Hastalıkların hijyeni konularında farkında olmalarını Bangladeş'te çok yaygındır (her yıl 5000 yayılmasını önlemek için sağlık ve hijyen sağlamak için 3907 haneye ilgili kitleri çocuk). HOPE, yıl boyunca ihtiyacı olan konularında eğitimler vermektedir. Mül- dağıtmıştır. Alternatif yakıt için tüp ve çocuklara yarık damak/dudak ameliyatla- teci kampındaki faaliyetlerinin bir kısmı, ocak dağıtmaktadır. Aralık 2018’de Türk rı sağlamak için çalışır. Bangladeş’te açık yaklaşık 10.800 anne ve çocuğa ulaşmış- Kızılayı tarafından desteklenen okuma ocakların kullanılması nedeniyle yüksek tır. yazma kampanyası ile 1128 kıza ve erke- miktarda yanık kurbanı vardır. HOPE ğe ulaşılmıştır. Ergen sağlığı, hak temelli Vakfı, ortağı ReSurge International ile Dünya Doktorları (Medecins du konular ve çocuk güvenliği koruma po- koordineli olarak yanık tedavisi sağla- Monde – MM) litikaları hakkında farkındalık arttırıcı maktadır. oturum ve kampanyalar yürütülmektedir. Medecins du Kamp alanında aydınlatma için güneş Adventist Gelişim ve Yardım Monde 2017’den enerjili lambalar dağıtılmaktadır. Ajansı (Adventist Development beri Bangladeş’te and Relief Agency – ADRA) çalışmaktadır. HOPE (Umut Vakfı) Amacı temel HOPE tarafın- ADRA, Bang- sağlık hizmet- dan yeni açılan ladeş’te halkın leri sunmak ve HOPE Kadın Saha ihtiyaçlarını cinsiyete dayalı Hastanesi, mül- karşılamak şiddet ve bu kişilerin psikolojik sıkıntı- için Bangladeş genelinde 5 farklı bölgede larını ele almaktır. Sağlık hizmetlerinden teci kamplarında 7/24 faaliyet gösteren 45 yıldan fazla süredir çalışmaktadır. Şu 37.693 kişi yararlanmıştır. 2.244 kişiye Bangladeş’teki ilk saha hastanesi ve güneş anda ekonomik kalkınma, eğitim, gıda ruh sağlığı ve psikososyal destek danış- enerjisini ana kaynak olarak kullanan tek güvenliği, sağlık ve acil müdahale konulu manlığı yapılmıştır. Kamplarda 760 sağlık tesis. Ayrıca Kutupalong/Balukhali mül- 11 aktif projesi var. ADRA Bangladeş’te eğitimi oturumu düzenlenmiştir. teci kamplarında 10 mobil sağlık kliniği üç farklı bölgede çocuk projeleri yürüt- işletmekte ve 24 saat çalışan en büyük mekte: Mymensingh, Dhaka ve Gazipur. acil durum araç filosunu yönetmektedir. Bu projelerde ebeveynler sürekli çocukla- HOPE Hastanesi, Bangladeş'in Cox's Ba- rının gelişimine katılır, çocuk hakları ve zar bölgesinde, 40 yataklı, 24 saat çalışan sosyal konular hakkında farkındalık ka- 70 KONAK
KAYNAKÇA 1. İHH; “Arakan Raporu”; Eylül 2012 in Social Sciences, Volume 8, Number 8. Islam M, Ibrahım, Ira I. J, Torab A, 2. TDV; ‘‘Arakan Raporu’’; Aralık 2017. 2, Pages 226-253; 2014 Hossen Z, Hossain Z. ”A Review on 3. Ateş, A. “Burma’dan Myanmar’a Ara- 6. Prodip, M. A. “Health and Educational Health and Nutrition Status in Bangla- Status of Rohingya Refugee Children desh: Issues and Challenges”; Interna- kan’da Rohingya Müslümanları”, İstem; in Bangladesh”; Journal of Population tional Journal of Biomedical Engine- Sayı:29, Sayfa 173-216; 2017 and Social Studies, Volume 25, Num- ering and Clinical Science, Volume 4, 4. Fuad, A. R. “Tarihi Açıdan Arakan’da- ber 2, Pages 135-146; April, 2017 Number 2, Pages 48-53; 2018 ki Müslüman ve Budistler Arasındaki 7. Al Masud A, Ahmed S, Sultana R, Bölgesel Çatışmaların Arka Planı”; Alam I, Kabir R, Yasir A. ve ark. “He- 9. Paul A. C, Spronk C. A, Spauwen P. ASSAM-UHAD, Cilt:5, Sayı:12, Sayfa: alth Problems and Health Care Seeking H. M, Niemeijer R. P. E. “Cleft Lip 56-64; 2018 Behaviour of Rohingya Refugees”; and Palate Treatment in Bangladesh”; 5. Al Imran, H. F. “The Rohingya Refuge- Journal of Medical Research and In- European Journal of Plastic Surgery, es in Bangladesh: A Vulnerable Group novation, Volume 1, Number 1, Pages Volume 29, Number 6, Pages 267-270; in Law and Policy”; Journal of Studies 21-29; 2017 February, 2007 GÖÇ HAREKETLERİ 71
UYGUR ZAMAN MEKAN KİŞİ AÇISINDAN GÖÇ TÜRKLERİ Doğu Türkistan Coğrafyası YAKIN TARİH ANADOLU'YA GÖÇLER Türkistan adını ilk defa eski İranlıların ve daha sonra Arapla- ÇALIŞMA GRUBU rın, Orta Asya’da Türklerin yaşadığı bölgeleri tanımlamak için 1 Busenur AKBAY* kullandıkları bilinmektedir. Türkistan coğrafyası da farklı dev- 2 Elif Tayyibe POLAT letlerin işgal tehditleri altında dış güçlerce Batı Türkistan, Doğu 1 Enes Taha BAŞER Türkistan ve bazı kaynaklarda Güney Türkistan da geçmek 1 Ömer Ali ÖZDAŞ üzere bölünmüştür. Kâşgar, Turfan, Urumçi ve Hoten önemli yerleşim yerlerindendir. 1 Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi Bir ziraat memleketi olan ve karasal iklimin hüküm sürdüğü 2 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Doğu Türkistan’ın etrafı dağlarla çevrilidir. Kuzeyde Sibirya ve * İletişim: [email protected] Moğolistan ile sınırlarını Altay Dağları kapatırken; güneyinde Hindistan, Pakistan ve Tibet ile sınırlarında Himalaya ve Kara- 72 KONAK kurum dağları görülmektedir. Batısında Kırgızistan, Kazakis- tan gibi Türk Cumhuriyetleri ile komşudur ve doğusunda işgali altında bulunduğu Çin yer almaktadır. Araştırmalar Doğu Türkistan’ın; 1 trilyon 50 milyar ton kömür rezervi, 66 altın yatağı ve güneyinde 60 milyar ton civarında petrol rezervi bulunduğunu ortaya koymuştur. Zengin yeraltı kaynaklarına sahip olduğu kadar 195 milyon hektar ziraat ara- zisiyle üzerinde yaşayan insanlara büyük bir tarım potansiyeli de sunmaktadır. Asya’nın geri kalanı için tarih boyunca Rusya ve diğer Avru- palı devletlere karşı bir tampon bölgesi görevi üstlenen Doğu Türkistan, Asya’nın ortasında, tarihte ve günümüzde ticaret yollarının kavşağında bulunması sebebiyle stratejik bir öneme sahiptir. Çin ağır harp sanayiini bu bölgeye kurarak batıdan ge- lebilecek tehlikeleri önlemeyi planlamıştır. Çin hükümeti atom denemelerini Doğu Türkistan toprakları üzerinde gerçekleştirmektedir. 1964’ten bu yana devam eden nükleer denemelerle beraber 200 binden fazla Türkün öldü- ğü belirtilmiş, bundan katbekat fazla sayıda da sağlıksız bebek dünyaya gelmiştir.
Doğu Türkistan Tarihi öldürülmüştür. anlamına gelen Xinjiang (Sincan) adıyla Doğu Türkistan, Türk tarihi açısından doğrudan Çin’e bağlanmıştır. önemli olduğu kadar ticaret yollarının 1863 yılında Yakup Beg, Kırgız Kuman- 1910 itibariyle Çin’de Mançu hanedan- üzerinde olması sebebiyle dünya tarihi dan Sadık Bey’in Kâşgar’ı kurtarıp teslim lığının yıkılıp milli bir devlet kurulması için de önemli bir yerdir. Hun ve Göktürk etmesinin ardından sırayla Turfan, Ho- üzerine ayaklanmalar çıkmış ve bu ka- İmparatorluğu gibi büyük devletlere yuva ten gibi şehirleri kontrolü altına almaya rışıklıktan yararlanmak isteyen Uygur olan bu topraklar, günümüzde uygarlık başlamış ve 1864’te Kâşgar’da bir devlet Türkleri bağımsızlıklarını tekrar kazana- kelimesinin kendilerinden türemesine kurmuştur. Hokand Hanlığı ismiyle bili- bilmek için harekete geçmiştir fakat aynı sebep olacak kadar gelişmiş Uygurlar ile nen bu devlet Sultan Abdülaziz ve Sultan dönemde harekete geçen Ruslar Urum- sıkça anılmaktadır. Çin kaynaklarına göre Abdülhamid’e Yakub Han Kâşgari adında çi’yi işgal etmiştir. Hunların neslinden olan Uygurlar, Gök- bir diplomat göndererek hem Osmanlı 1932’de Niyaz Hacı ve Sâlih Darga li- türklerden farklı bir Türk boyu olan To- İmparatorluğu’na bağlılığını bildirmiş derliğindeki ayaklanma Musul Maksut, kuz Oğuzlardan türemiştir. hem de 1870 itibariyle artan Çin ve Rus Mahmud Muhiti, Hâfız Beg, Mehmed Satuk Buğra Han’ın efsanelere konu olan tehlikesine karşı Osmanlı’dan yardım is- Emin Buğra, Sabit Damolla, Osman Beg İslamiyet’i kabul edişi ile tarihte bilinen temiştir. Sultan Abdülaziz 2000 tüfek, 6 ve Şeref Han Töre gibi liderlerin de katı- ilk Türk İslam devleti olan Karahanlılar top ve kendilerinin silah hazırlayabilmesi lımıyla bütün Doğu Türkistan’a yayılmış, (840-1212), Doğu Türkistan toprakların- üzere barut ve kapsül malzemelerini Ho- başarılı olmuş ve Kasım 1933’te Kâşgar’da da İslamiyet’in hızla yayılmasını sağlamış- kand Hanlığı’na ulaştırmıştır. Bunun üze- Şarkî Türkistan İslam Cumhuriyeti ilân tır. Aynı zamanda tarihimizde büyük bir rine Yakup Beg, Sultan Abdülaziz adına edilmiştir. öneme sahip olan Dîvânu Lugâti’t-Türk, hutbe okutup para bastırmıştır. Çin tekrar, Doğu Türkistan üzerine yürü- Karahanlılar döneminde Kâşgarlı Mah- yünce Sovyetler Birliği müdahale etmiş, mud tarafından oluşturulmuştur. 16 Mayıs 1878’te Osmanlı’dan 93 Harbi Sovyetlerle çarpışmalarda yenik düşen Karahanlılar’dan sonra Cengizliler, Çağa- sebebiyle beklediği yardımı alamayan Çinli General Ma 21 Mart 1934’te Kâş- taylar gibi devletlerin de Doğu Türkistan Hokand Hanlığı Çin tarafından işgal edil- gar’a girmiş, Doğu Türkistan hükümeti üzerinde etkili olduğu anılmakla beraber miştir. 18 Kasım 1884’te Çin İmparatoru Kâşgar’dan çekilmek zorunda kalmıştır. 1600lü yıllara gelindiğinde Doğu Türkis- emriyle 19.Eyalet olarak yeni sömürge 1937 yılına kadar hiçbir yerden yardım tan’da artık hocalar yönetimindeki şehir alamayan Şarkî Türkistan İslam Cumhu- devletleri ortaya çıkmıştır ve bu dönem riyeti, Sovyetler Birliği tarafından yıkıl- Hocalar Dönemi olarak adlandırılmıştır. mış, başta Hoca Niyaz Hacı olmak üzere 1755’te Çin işgali ile Hocalar Döneminin bağımsızlık taraftarları öldürülmüştür. sonu gelmiş ve yaklaşık 1.200.000 Türk Bağımsızlıkları için mücadele etmekten pes etmeyen Uygur Türkleri 7 Ağustos 1944’te Şarkî Türkistan Cumhuriyeti is- miyle yeni bir devlet kurmuş, kurulan bu yeni devletin mücadelesi Uygur Türkleri ile beraber Çin’e karşı mücadele eden Os- man Batur idaresi altındaki Kazaklardan da destek görmüştür. Fakat yeni ümitlerle kurulan bu devletin de ömrü uzun olma- mıştır. 1945 yılında Altay ve Tarbagatay bölgelerini ele geçiren Kazaklar, 20.000 kişilik bir orduyla, mevcut 25.000 kişilik orduya destek vermiştir. 1947’de İsa Yu- suf Alptekin’in genel sekreterliğini yaptığı lmSTaaümitryukekdits’eBitvakulneağtbrtiouaoplHlreaadanknişKl’ıainarirlıeenafhdtsaaaarnniİehlsılltleaaermreb(iik8ylio4ennt0e’iu-nn1o2ihll1kaız2nTl)a,üİsDyrlkaaoy-İğıslu-- masını sağlamıştır. GÖÇ HAREKETLERİ 73
Çin Komünist Partisi, Doğu Türkistan’ı ilhak dini edebiyat geliştirmişlerdir. İnançları- amacıyla Teng Li-k’un’u görüşme için yollamış, na bağlı olarak pek çok mabet, tapınak ve 27 Ağustos 1949 tarihinde Almatı’dan Pekin’e yola ibadethaneler inşa etmişlerdir. İslamiyet’i çıkan ve cumhuriyetin önderlerini taşıyan uçak or- kabullerinden sonra Orta Asya toprakla- tadan kaybolmuştur. rında Türk-İslam medeniyetinin temelle- rini atmışlardır. Çeşitli vakıf ve medrese- mahallî bir hükümet ilân edilmiş, fakat ulaşımları sağlanmıştır. Göçmenlerden ler inşa etmişlerdir. bu hükümete de hemen müdahalede bu- 22 yaşına ulaşmış Uygur gençleri askerlik lunulmuştur. Çin Komünist Partisi, Doğu vazifelerini yerine getirmek üzere orduya Sosyal Yaşam, Gelenek ve Göre- Türkistan’ı ilhak amacıyla Teng Li-k’un’u alınmışlardır. nekler görüşme için yollamış, 27 Ağustos 1949 3. kitlesel göç dalgası Mao’nun ölümün- Uygurların gelenek ve göreneklerinde tarihinde Almatı’dan Pekin’e yola çıkan den sonra 1970’lerin ikinci yarısında eski Türk inanışlarından olan Şamanizm ve cumhuriyetin önderlerini taşıyan uçak yaşanmıştır. Ticaret, eğitim ya da hacca ve İslamiyet’in etkisi bir arada görülmek- ortadan kaybolmuştur. gitme gibi amaçlarla pasaport alan Uygur tedir. Uygurlar ile Anadolu Türklerinin 1949 Aralık ayında Komünist Çin devri- Türkleri Orta Asya ülkelerine göç edip aynı dini inancın mensupları olması, aynı mini yapan Çin Kızılordusu tarafından oradan da Türkiye’ye geçmiştir. En az dil grubunda, aynı tarihe yaslanan milli son defa işgal edilen Doğu Türkistan 1 50.000 civarında Uygur Türkünün ülke- kültüre sahip olması bugünkü gelenek ve Ekim 1955’ten beri Çin Halk Cumhuriye- mize yerleştiği belirtilmiştir. göreneklerindeki birçok benzerlikleri or- ti’ne bağlı olarak Xinjiang Otonom Cum- Türkiye dışında Avrupa ülkeleri, ABD, taya çıkarmaktadır. huriyeti (Xinjiang/Sincan Uygur Özerk Sovyetlerin dağılmasından sonra Kaza- Gelenek eğitimi temelde ailede verilmek- Bölgesi) adıyla anılmaktadır. kistan’a da göç etmişlerdir. Uygurlar ile tedir. Aileden başka gelenek eğitiminin en beraber ülkemize gelen Kazak Türkleri, önemli ortamı, toplu törenlerdir. Uygur- Doğu Türkistan’dan Türkiye’ye Kazakistan bağımsızlığını elde ettikten larda Meşrep dedikleri toplu tören bunun Göçler sonra büyük kitleler halinde Kazakistan’a en canlı örneği olabilir. Uygurlar arasında İsa Yusuf Alptekin ve Mehmet Emin Buğ- dönmüştür. kullanılan “evladını mektebe ver, mektep ra önderliğinde siyasetçiler Çin zulmü olmazsa meşrebe” ifadesi, meşrebin Uy- altında ezilen halkı yok olmaktan kur- ETNİK KÖKEN gur gelenek göreneğini benimsetme ve tarmak için çeşitli ülkelerle konuşmalar Türk kültür ve uygarlığının beşiği olan genç kuşakları eğitmede çok önemli yeri yapmış, Doğu Türkistan’ı Dünya gün- Doğu Türkistan’da tarihin en eski zaman- olduğunu göstermektedir. demi haline getirmek için çabalamıştır. larından beri çeşitli devletler kurulup 1953 yılında Uygur Türkleri ve Kazaklar, yıkılmıştır. Ama kuşkusuz bunların en Doğum Adetleri Türkiye Cumhuriyeti bakanlar kurulun- unutulmazı ve en önemlisi devlet yöne- Sosyal adetlerin içinde en fazla konu olan ca kabul edilen kanunla iskânlı göçmen timi, tarım, ekonomi, mimari, bilim, sa- adetlerden biri de doğum adetleridir. Do- olarak Türkiye’ye yerleşmeye başlamıştır. nat ve özellikle edebiyat alanında önemli ğum öncesi adetlerden, çocuğu olmayan- Türkiye’ye ulaşan ilk kafile zorlu kış şart- ilerlemeler kat eden Uygur Türkleridir. ların sebebi daha çok kadında olduğu gö- ları altında Çin sınırlarından Hindistan’a, Uygurlar geliştirdikleri bu medeniyetle rüşü yer almaktadır. Batıl bir inanış olan oradan Tibet’e geçmiş; yolculuk esnasın- ilk dönem Türk devletlerinden farklıdır. kutsal bildikleri dede mezarlarına gidip da atları ve develeri çatlamış, maalesef Uygurların, kendi alfabeleriyle ve başka onlardan medet dilemek bizdekiyle ben- pek çoğu ya soğuktan ya da hastalıktan dillerle kaleme aldığı pek çok eser bulun- zerlik göstermektedir. yakınlarını kaybetmiş olarak 2 yılın ar- maktadır. Yerleşik hayata geçen ilk Türk Hamilelik sırasında hamile kadın ekşi dından ancak Türkiye’ye varabilmiştir. devleti olan Uygurlar şehircilikte ve mi- yerse erkek, tatlı yerse kız olacağı; hamile Konya, Niğde, Nevşehir, Kayseri, Manisa maride de çok ileri gitmişlerdir. Uygur- kadının göbeği öne doğru büyüdüyse er- ve İstanbul, göçmenlerin yoğun olarak ların ulaştığı bu medeniyet düzeyinden kek, iki yana doğru büyüdüyse kız çocuğu yerleşmiş bulunduğu şehirlerdir. etkilenilerek Cumhuriyet döneminde olacağı gibi görüşler de vardır. 1960’larda yaklaşık 600 Uygur Türkü Pa- medeniyet kelimesinin Türkçe karşılığı Çocuk doğduktan sonra çocuğun ba- kistan ve Afganistan’da vatandaşlık elde olan “uygarlık” kelimesi türetilerek dili- basına çocuğunun doğduğu ve cinsiyeti edemeyince Çin’e iade tehlikesiyle karşı mize girmiştir. hakkında haber yetiştirenin çocuk ba- karşıya kalmış ve Türkiye’ye göçlerin 2. Uygurlar başta Gök Tanrı dini olmak üze- basından müjde istemesi günümüze ka- dalgası başlamıştır. Türk hükümeti ve re Manihaizm, Budizm, Nasturilik ve son dar devam etmektedir. Böylece yeni bir Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Ko- olarak da İslamiyet’i benimsemişlerdir. hayatın dünyaya gelmesine sadece anne miserliği tarafından Türkiye topraklarına Manihaizm ve Budizm’e dair zengin bir babası değil, tüm yakınlar sevinir. Günü- müzde şehirleşme ve teknolojinin geliş- 74 KONAK
mesiyle, artık çocuk doğmadan cinsiyeti tanışarak evlenmektedir. Burada ekleme- ev içi işleriyle meşgul olur, çocuklarına öğrenilebildiği için bu müjde geleneği za- ye değer yine bir gelenek şu ki seven kızın bakar. Günümüz modernleşmiş toplu- yıflamıştır. Uygurlarda kız çocuğu tilkiye, sevgilisine ya da evleneceği yiğide mendil munda kadınların da dışarıya çıkıp çalış- erkek çocuğu kurda benzetilmiştir. Yeni hediye etme âdeti vardır. Eski dönemler- ma durumunun çoğalmasıyla bu düzen doğan çocuğun kız ya da erkek olduğunu den beri devam eden bu adet günümüzde biraz değişime uğramış gibidir ama esas sormak için “Tilki mi? Börü (kurt) mü?” kaybolmuştur. Hediye edilen mendil kız gövde halen korunmaktadır. ifadesi kullanılmaktadır. tarafından incelikle hazırlanmış olur, ba- Ailelerde büyüklere saygı duyulur, genel Doğumdan sonra, çocuğun ağzına bal zıları dantel ile süslenmiş olur, hatta bazı- Türk geleneğinin bir parçası olan bu adet sürülerek tatlı dilli olması arzusu ifade ları üzerinde el yapımı çiçekler, kuş resmi canlı bir şekilde devam etmektedir. Evin edilmektedir. Uygurlarda yaygın görüşe ya da isminin baş harfi bulunur. babasına, erkeklerine saygı duyularak on- göre çocuğun ağzına ilk lokmayı koyan Kâşgar yöresinde eskilerde var olan akra- ların reislik yeri korunurken, evin kadını kişi kimse çocuğun karakteri, kişiliği de ba evlilikleri günümüze geldikçe yok ol- ve kız çocuklarının her zaman aile na- ona çeker. Çocuğa ad verme âdeti de aile muştur. Bunlardan başka yöreye ait olan musu olarak sevilmesi ve korunması gibi üyeleri, akraba ve komşuların katılımıyla bir adet olarak, bir ailede kardeşler sırayla bir gelenek yaşanmaktadır. Ailede erkek küçük bir tören şeklinde yapılır. Doğum- evlenirler, normal koşullar altında, büyük çocuk daha çok babanın, kız çocuk daha dan kırk gün geçtikten sonra kırklama çocuk evlenmeden küçüğünün evlenmesi çok annenin yardımcısıdır. âdeti de bulunmaktadır. Çocuk törende büyüğüne saygısızlık olarak bilinir ve bü- yıkanır, gelen misafirler çocuğa hayırlı di- yük çocuğun kısmetini kapatır gibi algılar Mutfak Kültürleri leklerini bildirirler. da vardır. Bir toplumun mutfağı o toplumun yaşam Aile yapılarına bakarsak, aile reisi baba- biçimiyle yakından ilgilidir. Doğu Türkis- Ölüm Adetleri dır, ardından büyük erkek çocuktur. Ge- tanlılar ikinci bir vatan olarak gördükleri Ölüm ve defin adetleri İslam inancına leneksel ailelerde baba daha çok dışarının Türkiye’de sosyal özelliklerine, gelenek ve göre yapılmaktadır. Ölen kimseyi erkek- işleriyle meşgul olurken, anne daha çok göreneklerine sahip çıkmışlardır. Doğal se erkek biri, kadınsa kadın biri yıkar. olarak da bu gelenek ve göreneklerinin Ölü kefenlenir ve ardından yakınları ta- rafından mezara konulur. Ondan sonra ölünün mezarına toprak atmak en kutsal hareketlerden biri sayılır. Ölüme geleme- yen yakınların “mezarına bir avuç toprak bile atamadım” diye üzülmesi bundan kaynaklanır. Ölüm sonrası Kur’an okutulması, evde yas ve duaların devam etmesi, ziyaretçiler toplanarak yemek verilmesi gibi adetler bize benzeyen adetleri arasındadır. Dini bayramlarda, bayram namazından sonra, cemaat toplanarak ilk önce mahalledeki taziye evi ziyaret edilir ve ölü yakınlarına yalnızlık, üzüntü hissettirilmemeye çalışı- lır. Ölü yakınları da bayram arifesi ya da bayram günü sabah namazından sonra mezara gider. Düğün Adetleri ve Aile yapısı Bir araya gelen gençler evlenebilecekleri- ni düşündüğü anda, önce kız isteme (Uy- gurlarda elçi göndermek diye ifade edilir), sonra nişan, daha sonra düğün yapılır. Türkiye’de evlenecek kız için çeyiz hazır- landığı gibi Kâşgar’da evlenecek kız için sandık hazırlanır. Kâşgar’da da evlenecek gençler görücü usulü ile ya da kendileri GÖÇ HAREKETLERİ 75
temel ögelerinden biri olan yemek kültür- mazlum halk, sesini şiirler ile duyurmuş Okulda Çince öğrenmiş ve Çin edebiyatı- lerini de devam ettiriyorlar. ve Modern Uygur Edebiyatı’nın temelle- nın klasiklerini okumuştur. 1923 yılında Uygur mutfağı diğer birçok Türk boyun- rini atmıştır. Seyit Noçi ve Tümür Helpe birkaç arkadaşıyla beraber Sovyetler Bir- da olduğu gibi hamur işleri açısından ina- gibi halkının kurtulacağına inanan Uy- liği’ne gitmiş ve orada üç yıl öğrenim gör- nılmaz zengindir. Uygurların ilk gıdaları gurlar çok sayıda ayaklanma çıkarmış ve müştür. Vatanına döndüğünde ülkesini buğday unu, süt ve süt ürünleri, koyun ve özgürlüğünü isteyen halk modern edebi- cehalet, sefalet ve baskı içinde bulmuştur. at eti; içecekleri ise kısrak sütünden yapı- yatı bu ayaklanmalar esnasında oluştur- Bu duruma dayanamayıp hemen bir okul lan kımızdır. Uygur yemeklerine kısaca muştur. açarak mücadeleye başlamıştır. Halkını değinecek olursak Uygur pilavı dedikleri Halkın, yöneticilerin zulmüne karşı isya- Çin milli partisi Gomindan’a karşı direni- aslında Özbek pilavına çok benzeyen ye- nını anlatan Abdurrahman Han Hoca şii- şe çağırmış, sonunda 1933 yılında Şinşi- mekleri en meşhurudur. Çüçüre çorbası, rinin çevirisinden naçizane bir kesit; sey tarafından tutuklanmış, aynı yıl idam lagman ve Uygur mantısı da yemeklerine “Hoca dolmuş gazapla, ateş çakar gözleri edilmiştir. Son sözlerinin ise “Yaşasın öz- örnek verilebilir. Hançer idi ok idi söylediği sözleri gürlük!” olduğu söylenir. Uygurlar yemeklerinin zenginliği ka- Kaymakamın dini yok, kumaşıdır hıyanet Abdulhaluk Uygur’un Gezep ve Zar dar düğünlerde ve davetlerde kurdukları Tüm vatanı kaplamış veba gibi cinayet (Öfke ve Çığlık) şiirinin çevirisinden na- sofralarla da çok ünlülerdir. Koyunun Bizde kalmadı artık ne birlik ne bereket çizane bir kesit; akciğerinden ve bağırsaklarından yaptık- Başımıza düştü hep; dehşet, kızıl kıyamet” Bilime gelin desem üstüme yağar taşlar ları “Öpke ve Yesip” denilen çok ünlü bir Rusya, Mısır ve Türkiye gibi ülkelerde eği- Taş devrinin ateşi bende yanmaya başlar yemekleri vardır. Bu yemek günümüzde tim alarak vatanına dönen Uygur gençle- Öyle bir sahradayım, derdime yoktur hala yapılmaktadır. Uygur mutfağına ba- rinin öncülüğünde 1885 ve 1907 yılların- derman kıldığında tatlı kültürlerinin pek olmadığı da Kaşgar’da modern eğitim veren okullar Bekledim, bekliyorum ne zaman geçer göze çarpar. Çünkü Turfan şehrinde lez- açılmıştır. Bu okulların açılmasındaki itici kervan? zetli sebze ve meyveler yetişmektedir (Di- güç Gaspıralı İsmail Hakkı Bey’in “Dilde, Suya hasret bu çölün verimliymiş toprağı limize yerleşen Turfanda sebze ve meyve işte, fikirde birlik” söylemi ve buna mü- Nehir oldum kaynadım, bulamadım ya- deyimi oradan gelmektedir). Bu lezzetli teakiben gelişen Ceditçilik hareketidir. Bu tağı meyvelerle tatlı ihtiyaçlarını karşılamak- sıralarda bazı aydın zenginlerin girişimle- Uyandı bütün dünya doğudan batıya dek. tadırlar. riyle Doğu Türkistan’ın çeşitli yerlerinde Benim hayatımsa sütten rüyalar mı gör- matbaalar kurulmuş, ardından gazete ve mek? UYGUR SANATI ÜZERİNE dergiler yayın hayatına başlamıştır. Fakat Bir de Lutpulla Muttelip vardır ki 1945 1.Modern Uygur Edebiyatı birçoğu ilerleyen zamanlarda Çin yöneti- yılında Gomindan yönetimi tarafından Modern Uygur Edebiyatı’na kısaca bir gi- minin baskısıyla kapanmaya mecbur bı- henüz yirmi üç yaşında idam edildiğinde riş yapacaksak öncelikle konuya yabancı rakılmıştır. arkasında pek çok şiir, makale ve sahne olan okurlarımıza Uygurların dilinin de 1930’dan sonra Şinşisey yönetiminin Sta- eseri bırakmıştır. Tek davası halkını ceha- Türkçe – ancak farklı bir lehçesi- olduğu- lin ile işbirliği yapması sonucunda Cedit- letten ve sefaletten kurtarmaktır. nu hatırlatmakta fayda vardır. 5.-17. yüz- çilik hareketi büyük kayıplar vermiştir. Mao’nun ölümüyle Uygur yazarların üs- yıllar arasında kullanılan Uygur yazısının İşte tam da bu sırada genç ve parlak bir tündeki baskı azalmış ve bu Modern Uy- Soğd el yazısından türetildiği bilinmekte- şair, Doğu Türkistan topraklarında tozu gur Edebiyatı için 1990 yılında gerçekle- dir. Bu yazı 13.-15. yüzyıllar arasında Ko- dumana katmıştır. şen silahlı ayaklanmaya kadar altın bir ça- re’den Litvanya’ya kadar geniş bir bölgeye Abdulhaluk Uygur, 1901 yılında Turfan ğın müjdecisi olmuştur. O gün bu gündür nüfuz etmiş, öyle ki Kore sarayında gayri şehrinde doğmuştur. Küçük yaşta Arap- Uygur Edebiyatı Çin yönetiminin sansür resmi bir dil olmuş ve Türk kültürünün çayı, Farsçayı ve dini ilimleri öğrenmiştir. politikasından bir türlü kurtulamamıştır. bu coğrafyada yayılmasına büyük bir katkı sağlamıştır. Ayrıca bu yazı Moğolla- Kâşgar’dan Yukarı Çin’e dek, çepeçevre bütün Türk ra da kuvvetlice tesir etmiş ve Timur’un ülkelerinde hakanların ve sultanların yarlıkları, mek- mektuplarına kadar sızmıştır. tupları eskiden beri bu yazı ile yazıla gelmiştir. Bütün Yakup Beg’in ölümünden sonra Uygur Türk dillerinde kullanılan harfler on sekizdir. Türk halkı tam otuz üç yıl boyunca Çin’in esa- yazısı bu harflerle yazılır. - Kaşgarlı Mahmut reti altında yaşamıştır. Bir yandan Çin milli partisi Gomindan, bir yandan ho- caların yönetimi ve zengin derebeylerinin zulmü derken, buna kayıtsız kalamayan 76 KONAK
2.Uygur Müziği müzisyenler Delhi Sultanlığı’na sığınmış can sıkıntısını giderecek ve onu mutlu Eski Çin kaynaklarından Suiname’de ve sanatlarını burada icra etmişlerdir. edecek müziği yaratmış ve meleklerden Uygurların henüz 5.-6. yüzyıllarda yirmi Günümüzde Hint Müziği taşıdığı Uygur onu yeryüzüne indirerek çalmalarını is- kişilik orkestraları olduğundan bahsedil- esintilerini bu müzisyenlere borçludur. temiş. Melekler gökyüzüne çıkıp müziğin miştir. Eski duvar resimlerinde ve minya- Molla İsmetullah, Tevarihi Musikiyyun bütün melodilerini yeryüzüne indirerek türlerde rastlanan Uygurların kullandık- adlı eserinde, 16. yüzyılda, dünyanın çe- ahenk içerisinde çalmışlar. Müziğe mest ları çalgılar ve müzik kültürlerine ait tas- şitli yerlerinden öğrencilerin müzik öğ- olan ruh Hz. Adem’in tenine girmiş ve ilk virler de bu konuda araştırmacılara ışık renmek için Yarkent Hanlığı’na geldiğini İnsan bu şekilde yaratılmış” tutmaktadır. Ama bence en ilginci, büyük yazmıştır. Neyin yaratılışı ile ilgili bir efsane ise şöy- gezgin Marco Polo’nun Türk dünyasına Uygur kültüründe müziğin kökeniyle il- ledir: yaptığı bir seyahatte gözlemlerini anlat- gili anlatılagelen çeşitli efsaneler vardır: “Hz. dem yaratıldıktan sonra, bir süre tığı şu cümlelerdir: “Kumullar çok neşeli “Tanrı, Hz. Adem’in önce tenini sonra da çiftçilik ve hayvancılıkla uğraşmış. Bir insanlar doğrusu. Gülüp oynamasını çok ruhunu yaratmış ve ruhtan tene girmesi- gün yorulmuş ve dinlenirken uyuya- seviyorlar. Öyle düşünceye dalan insanlar ni istemiş. Ancak ruh, kendisinin nurdan, kalmış. Rüyasında bir melek gelip, Hz. değil, başlıca uğraşları müzik. Zaten varsa tenin ise topraktan yaratıldığını, dolayı- Adem’in ağzından iki karış uzunluğunda müzik, yoksa müzik. Çalsınlar, dans et- sıyla tenin günah işlemeye meyilli oldu- kan damlayan bir şey çekip çıkarmış ve bu sinler, eğlensinler.” ğunu belirterek tene girmek istememiş nesneyi çamur ile sıvayarak Hz. Adem’in 13. Yüzyılda Doğu Türkistan Cengiz ve Tanrıya bu konuda yalvarmış. Bunun eline tutuşturmuş. Hz. dem eline alınca Han’ın hakimiyetine girince bazı Uygur üzerine Tanrı, gökyüzünde insanoğlunun bu nesnenin içinin oyuk olduğunu gör- müş ve meleğe bunu ne yapacağını sor- muş. O da, onu üfleyerek can sıkıntısını gidereceğini söylemiş. Melek, bu nesneye önce burgu ile dört delik açmış. Hz. dem üfleyince korkunç bir ses çıkmış. Melek bunun üzerine dört delik daha açmış ve ondan güzel bir ses çıkmış. Hz. dem, me- leğe bu nesnenin sırrını sormuş. O da, ilk açılan dört deliğin cehennem azabından, sonraki dört deliğin ise cennetten haber verdiğini söylemiş ve fani dünyada bunu çalmasını söyleyerek gözden kaybolmuş. Hz. dem uyanınca, o nesnenin kucağında olduğunu görmüş ve bir süre onu çalmış. Ancak onu çalmak için ibadeti bıraktığın- dan Hz. Adem’e onu çalması yasaklanmış. Hz. dem ney çalarken diğer bitkiler uyu- muş; ama kamış onu can kulağıyla dinle- diği için neyin sesi ona sinmiş. Bu yüzden kamışın içi kovuk kalmış. Davut peygam- ber zamanına gelindiğinde, neyin bu sırrı ortaya çıkmış.” Uygur Müziği ve çalgılarının Çin müzik kültürüne -özellikle Tang Hanedanlığı döneminde- büyük bir etkisi olmuş ve günümüzde Çinliler tarafından yaygın olarak kullanılan ney, surnay, burğa gibi çalgılar Çinlilere Uygurlardan geçmiştir. İSA YUSUF ALPTEKİN Mehmet Emin Buğra’nın tabiriyle ‘‘Va- tan için vatandan hicret’’ etmek zorunda kalacak olan İsa Yusuf Alptekin, 1901 yı- GÖÇ HAREKETLERİ 77
İsa Yusuf Alptekin, Mustafa Abdülcemil Kırımoğlu ile birlikte. kent’te olmak üzere memuriyet görevini yerine getirirken o dönemlerde komüniz- lında o dönem Mançuların egemenliği al- anlamıştır. min etkin olduğu Sovyetlerin egemenliği tında bulunan Doğu Türkistan’ın Kâşgar Bu eğitimsizliği dert edinecek ve 1947 altında bulunan Batı Türkistan’daki Sov- ilinin Yengisar kazasında dünyaya gözle- yılında göreve geldiklerinde bu konuda yet faaliyetlerini gören Alptekin komüniz- rini açmıştır. birçok icraatta bulunacak olan Alptekin, min ne kadar zararlı olduğunu anlamış ve halkın standardı düşünüldüğünde ilmi ve bunun ülkesine sıçramasından büyük bir 1911’de Mançu egemenliğini Kıta Çini maddi açıdan iyi denilebilecek bir ailede endişe duymuştur. Türk milliyetçileriyle alacak ve bu yönetim Alptekin’in tam ye- doğmuştur. Oğlunu okutmak derdinde görüşen Alptekin’de Süleyman Çolpan’ın tişme dönemlerine denk gelmesi hasebiy- olan babası medresede öğrenim görme- şu sözleri büyük bir tesir bırakmıştır: ‘‘İsa le onda önemli tesirler bırakacaktır. 1949 sinde ve Çinceyi öğrenmesinde birçok Bey gerek biz gerek siz için yapılacak şey, yılına kadar çok büyük bir oranda Çinli fedakarlıkta bulunacaktır. Kendisinin ol- adam yetiştirmek; her şeyden anlayacak valilerin yönetimi altında kalacak olan gunlaşmasında gençlerin ve halkın önde adam yetiştirmek; ne çektiysek adamsız- Doğu Türkistan, Çin’in o dönemde Doğu gelenlerinin toplanıp önemli meselelerin lıktan çektik. Türkiye'ye, Almanya’ya çok Türkistan’a uzak olması, Çin’i etkileyecek ele alındığı aynı zamanda birçok sanatsal miktarda talebe göndermek lazım.’’ siyasi olayların gerçekleşmesi (Sovyet İh- faaliyetlerin de buna eşlik ettiği meşrep Bu gaye ile Kâşgar’a geri dönmüş lakin ga- tilali, II. Dünya Savaşı) ve bugünkü kadar meclislerinin önemi büyüktür. yesini gerçekleştirecek bir ortam bulama- güçlü olmaması sebebiyle atadığı valile- 1923’te Çinli bir kaymakamın yanında dığından 1932 yılında rotasını Çin’e çevir- rin keyfi ve despot yönetimleriyle halka çalışırken Çinli memurların Türklere uy- miştir. Hem Çin’i mahalli yönetimlerin yaşattıkları zulme ses çıkaramamıştır. guladığı gayri insani davranışları bire bir kötü tutumu konusunda uyarmış hem de Bu zulmü çıplak gözlerle gören Alptekin deneyimlemiştir. Ardından Alptekin, Batı bu durumun Sovyetlerin Doğu Türkistan aynı zamanda Çinlilerin Uygur halkının Türkistan’da; 3 yılı Andican, 3 yılı da Taş- üzerindeki nüfuzunu arttıracağı yönünde eğitimsiz bırakmak gayesinde olduğunu uyarılarda bulunmuştur. Bunları yapar- ken Türk gençlerinin eğitimi konusun- da da yardımlarda bulunacaktır. 1933’te Doğu Türkistanlı Vatandaşlar Cemiye- ti’ni kurmuş ve Çin Türkistan’ının Avazı mecmuasını çıkartmıştır. 1933 yılındaki istiklalle kurulacak ve yaklaşık olarak 6 aylık bir ömre sahip olacak olan ‘Şarkî Türkistan İslam Cumhuriyeti’ dönemin- de Çin’deki milliyetçi faaliyetlerine devam edecektir. 1936-1945 yılları arasında Çin Parlamentosunda görev alıp Doğu Tür- kistan ile alakalı birçok meseleyi meclisin gündemine taşımaya çalışan Alptekin 1939’da Çin’in istikrarsızlığından fayda- lanmak isteyen Japonlarla Çinlilerin an- laşmazlığı konusunda BM’nin görevlen- dirmesiyle Çin’e destek bulması amacıyla Türkiye’nin de içinde bulunduğu birçok ülkeyle görüşmesi konusunda görevlen- dirilmiştir. Türkiye’den dönerken Afga- nistan’da 1932’de Hoten’de başlattığı ayak- lanma bastırılınca Afganistan’a geçmek zorunda kalan Mehmet Emin Buğra’yla görüşmüş ve çeşitli fikir alışverişlerinde bulunmuşlardır. Çin’e dönen Alptekin faaliyetlerine devam ederken 1926 yılında ülkesini terk etme- si karşılığında hayatı bağışlanan Mesut Sabri Baykozi ve 1942 yılında ise Mehmet 78 KONAK
Emin Buğra’nın Çin’e gelmesiyle ileride mahallî hükûmet makamlarına bizi yaka- sonradan vefat etti.’’ Doğu Türkistan’da kendilerine ‘3 Efen- lamaları için emirler göndermiş, tehlike 1954’ten sonra Doğu Türkistan davasını dim’ diye seslenilecek ve siyasetleri; şid- bizi çevirmişti. Ekim ayının ortalarında Türkiye’de devam ettirecek olan Alptekin, det uygulamadan, önce barışla, eğitimle Kargalık’tan yola çıkarak 1.000’e yakın dernekler kuracak aynı zamanda dergi ve meselelerini halletme gayesi olan bu ekip göçmenle birlikte yürümeye başladık. 31 gazeteler çıkaracaktır. Türkiye’nin birçok toplanmıştır. Alptekin’in Çin anayasasın- Ekim’de hudut muhafız askerlerinin kışla- yerinde konferanslar da veren Alptekin, da Doğu Türkistan lehine bazı değişik- sının önüne geldik. Bu istihkâmdaki Çin davasını sürekli dünya kamuoyuna anlat- liklerin yapılmasını istemesi, Çinlilerin askeri bizi yakalamak için emir almış ve maya çalışmış ve 94 yıllık hayatını dava öfkelenmesine sebep olmuştur. II. Dünya ciddi tertibat kurmuş bulunuyordu. adamlığına adamıştır. Harbi’nin son yılında Çan Kay Şek, Alp- 1 Kasım’da Alptekin’i ve bir gün sonra da Milli bilinci ve Uygurların tarihinin, dili- tekin ve Buğra ile görüşmeyi kabul etmiş beni yakaladılar. Ellerimizi bağlayarak nin önemini Çinle herhangi bir ortaklık- ama bu görüşmeden de bir netice çıkma- çok soğuk bir ambara hapsettiler. San- ları bulunmadığını belirtmesi açısından mıştır. cu’da bizi bir başka bölük teslim aldı. Bu ve bu vesileyle Çinlilerin Doğu Türkistan’ı 1944 yılında Çinlilerin halk üzerinde kur- bölüğün kumandanı olan subay bize karşı kendi vatanları olarak görmesine cevaben duğu baskıcı yönetim sebebiyle Sovyetle- çok yumuşak davranıyordu. Subayla an- Muhtıralar, ‘‘Doğu Türkistan İnsanlıktan rin desteklediği Ali Han Töre önderliğin- laştık. Alptekin, ben ve üç adamımız 15 Yardım Bekliyor, Doğu Türkistan Davası de İli’de bir ayaklanma meydana gelmiş, Kasım gecesi Sancu’dan kaçarak iki gün ve Esir Doğu Türkistan’’ adlı eserleri ka- Doğu Türkistan Cumhuriyeti kurulmuş- yürüdükten sonra ailelerimizi bekledik. leme almıştır. tur. Çin; İli’den gelen bir heyetle görüş- Bir gün sonra onlar geldiler. Ailelerimizle ‘‘Gönül arzu eder ki Türkistan meselesi- meleri için Baykozi, Buğra ve Alptekin’in birlikte büyük bir kafile olarak yola çık- nin halledilmesi davasında öncülük şerefi Urumçi’ye gitmelerine izin vermiştir. mamızı tehlikeli gördük. Zavallı aileleri Türkiye’nin hakkı olsun.’’ diyen Alptekin Görüşmeler sonucunda 1946’da Buğra ve Allah’a bırakıp yola çıktık. Beş günlük 17 Aralık 1995 yılında İstanbul’da hayata Alptekin’in de aralarında bulunduğu bir tehlikeli yol önümüzdeydi. O müthiş gözlerini yummuştur. karma hükümet kurulmuştur. Alptekin yolları gece gündüz yürüyerek üç günde seyahatlerinde topladığı kitaplarla Altay geçtik. Açlık, soğuk ve sefalet içinde yü- UYGUR TÜRKLERİNİN Neşriyat Evi’ni kurmuş ve Erk (bağım- rüdük. Yakasını kurtarıp kaçabilen diğer ENTEGRASYON SÜRECİ sızlık) adıyla bir gazete çıkarmaya başla- muhacirlere yetiştik. Ekserisinin atları mıştır. Ayrıca halkın da katıldığı haftalık ölmüş ve aç kalmış bulduk. Birçoklarının Türkiye’nin Uygur Türkleri ve Çin toplantılarla ve 1947’de kurulan hüküme- elleri ayakları donmuş veya bozulmuş bir Üzerine Polit ikaları tin icraatlarıyla milli bilinci yükseltmeye hâldeydi. Bu hâller içinde 11 Aralık’ta Çin tarafından bağımsızlıklarına sürek- çalışmışlardır. Bu hükümette genel sekre- Hindistan’ın hudut şehri Lardak’a vasıl li müdahale edilen Uygur Türkleri 1953 terlik görevini üstlenen Alptekin, görevi olduk. Bu yolda açlık ve soğuktan 65 kişi itibariyle Türkiye Cumhuriyeti toprak- esnasında milliyetçi ve antikomünist po- ölmüş, 55 kişinin el ve ayakları donarak larına ulaşabilmişlerdir. İskânlı göçmen litikaları sebebiyle Rusya ve Çin’in tepki- kopmuştu. Ayakları donmuş hâlde bulu- statüsünde uygun topraklara yerleşimleri sini çekmiştir. nanların içinde Alptekin’in bir oğlu ve bir sağlanmış, geçimleri konusunda destek- 1949 yılında Kıta Çin’ini bozguna uğra- küçük kızı da vardı. Zavallı kız, derdiyle tan Kızıl Çin’in önünde Doğu Türkistan’a ilerlemesinde herhangi bir engel kalma- Zulme Son Mitingi, Sıhhiye/Ankara, Aralık 2018. mıştır. Uzun süre durumu değerlendiren Alptekin ve arkadaşları, Çin’e karşı ko- yamayacaklarını düşünmeleriyle birlikte ülkeden göç kararı almışlardır. 1949’da Urumçi’den başlayıp çeşitli ül- kelerle yapılan görüşmelerden bir sonuç alamayınca 1954’te Türkiye’nin kendile- rini kabul etmesiyle son bulacak olan bu çileli yolculuğu Buğra’nın şu cümleleri çok güzel yansıtacaktır: ‘’Ben, 17 Eylül ve Alptekin 20 Eylül’de Urumçi’yi terk edip 100’e yakın meslektaşımızla bera- ber Kaşgar’a geldik ve Hint topraklarına sığınmaya karar verdik. Komünistler GÖÇ HAREKETLERİ 79
lenmişler ve vatandaşlık hakkına sahip BM Irkçı Ayrımcılığı Önleme Komite- kir Türksoy başkanlık yapmıştır. Bugün olabilmişlerdir. si’nin Ağustos 2018’de açıkladığı üzere, de Hoca Ahmet Yesevi Mahallesi’nde Nitekim 1990’da Kâşgar Barın Ayaklan- Uygur bölgesinde azınlık durumunda faaliyetlerini sürdüren derneğin son beş ması üzerine Türk topraklarındaki Uygur bulunan Uygur, Kazak ve diğer unsurlara dönemdir başkanı Seyit Tümtürk’tür. toplumunun propaganda faaliyetlerinin yönelik baskılar 2016’da bölge parti sekre- Dernek 2002 yılında Ankara’da bir şube görünürlüğünün artması; İsa Yusuf Alp- terliğine atanan Chen Quanguo’dan sonra açmıştır, bu şubenin başkanı Hayrullah tekin’in Uygur toplumunun lideri olarak olağanüstü boyutlara ulaşmış durumda- Efendigil’dir. Bu şube resmî kurumlarla 1991 yılında dönemin başbakanı Süley- dır. Chen, BM Irkçı Ayrımcılığı Önleme ilişkileri yürütmektedir. 1992 yılında İs- man Demirel ve 1992’de de Cumhurbaş- Komitesi’nin raporuna göre 1 milyon ci- tanbul’da kurulan Doğu Türkistan Milli kanı Turgut Özal tarafından kabul edile- varında Uygur’un tutulduğu tahmin edi- Merkezi, Doğu Türkistan ile ilgili tüm rek taltif edilmesi, 1995’te Sultanahmet’te len yeniden eğitim kamplarının mimarı sivil toplum kuruluşları arasında koor- İsa Yusuf Alptekin adına cumhurbaşkanı, olarak bilinmektedir. dinasyon sağlamak üzere faaliyet yürüt- başbakan ve meclis başkanının katılımıy- müştür. Merkezin kuruluşuna Kayseri’de- la düzenlenen devlet töreniyle bir park Türkiye’de Uygur Türkleri Organi- ki Doğu Türkistanlılar fiilen katılmış ve ve anıt açılması gibi gelişmeler ve Tür- zasyonları ve Geleneğin Devamı yönetiminde önemli görevler üstlenmiş- kiye’nin Uygur toplumuna hamilik eden Doğu Türkistanlıların en yoğun yaşadık- tir. tutumu, Çin nezdinde ciddi bir hoşnut- ları şehir İstanbul; en toplu halde bulun- Doğu Türkistan Milli Merkezi, 2004 yı- suzluk yaratmıştır. dukları şehir de Kayseridir. Adana, Anka- lında Erkin Alptekin’in öncülüğünde 20 Fakat Çin’in BM Güvenlik Konseyi’ndeki ra, Manisa, İzmir ve Bursa’da da yerleşik ülkeden 50 Doğu Türkistan sivil toplum daimî üyelik pozisyonu, ekonomisinde olanlar vardır. İstanbul’dakiler daha çok kuruluşunun katılımı ile Dünya Uygur yakaladığı istikrarlı iki haneli büyüme deri tekstili ve ticaretle meşgulken An- Kurultayı’na dönüşmüştür. Merkezi Al- kara’dakilerin tamamına yakını devlet manya’da bulunan bu kuruluşun başkanı Amerika’da yaşayan Rabia Kadir’dir. Kay- İsa Yusuf Alptekin’in Uygur toplumunun lideri seri’deki derneğin başkanı Seyit Tümtürk, olarak 1991 yılında dönemin başbakanı Süleyman Rabia Kadir’in birinci yardımcılığına se- Demirel ve 1992’de de Cumhurbaşkanı Turgut çilmiştir. Ayrıca Kayseri doğumlu Uygur Özal tarafından kabul edilerek taltif edilmesi ve Türk gençleri İstanbul’da Doğu Türkistan Türkiye’nin Uygur toplumuna hamilik eden tutu- Gençlik Derneği’ni kurmuştur. Kayse- mu, Çin nezdinde ciddi bir hoşnutsuzluk yarat- ri’deki Doğu Türkistanlılar İstanbul’da mıştır. faaliyet yürüten Doğu Türkistan Maarif ve Dayanışma Derneği’nin kuruluşuna ve trendi Türkiye’nin Çin ile diplomatik ve memuru, Kayseri’dekilerse işçi, memur faaliyetlerine de katkıda bulunmuştur. ekonomik ilişkilerine ivme kazandırma ve esnaftır. Türkiye’deki Doğu Türkistan- Türkiye’de karşı karşıya kalınan sorun- yönündeki gayretlerini arttırmasını zo- lıların tamamına yakını şehirlerde yaşa- lar ve geleneklerini devam ettirip etti- runlu kılmıştır. maktadır. remedikleri hakkında ise Dünya Uygur Çin’in Uygur meselesi ile Kürt meselesini Uygur Türkleri, daha Doğu Türkistan’dan Kurultayı genel başkan yardımcısı Seyit ilişkilendirmesi, Türkiye’nin kendi kade- yola çıkarken kendi içinde teşkilatlanma- Tümtürk 2012 yılında vermiş olduğu bir rini tayin hakkını Kürt halkına tanıma- ya ve organize olarak hareket etmeye özen röportajda şunları belirtmiştir: Türkiye’de dan aynı tutumu Uygurlar nezdinde talep göstermiştir. Ancak Kayseri’ye yerleşen adet ve gelenekleriyle, dillerini yaşata- edemeyeceğine dair net mesajları, Çin’i Doğu Türkistanlılar göçten sekiz yıl sonra bilmektedirler çünkü kendileriyle aynı ticari bir partner olarak görmek isteyen 1973 yılında bir dernek çatısı altında top- kültürü ve inancı taşıdıkları demokratik, Türkiye’yi bir tercihte bulunmak zorunda lanmaya karar vermiştir. 1980 ihtilalinde hür bir ülkede yaşadıklarını düşünmek- bırakmıştır. 1998 yılında TBMM’de kabul diğer dernekler gibi Doğu Türkistan Kül- tedirler. edilen bir yasa tasarısı ile Çin’den gelen tür ve Dayanışma Derneği de kapatılmış, Bir mukayese ile açıklanacak olursa ma- Uygurlara vatandaşlık statüsü yerine, yeniden faaliyete geçmesi 1989 yılında alesef Orta Asya Türk cumhuriyetlerine sadece çalışma ve ikamet hakkı tanıyan mümkün olmuştur. sığınan Uygurlar, Çin Önderliğinde ku- ama ordu mensubu ya da devlet memuru Bu derneğin ilk başkanı Mehmet Can- rulan Şangay İşbirliği Örgütü anlaşmaları olmalarını engelleyen ‘‘kalıcı ikamet izni’’ türk’tür. Daha sonra sırasıyla Mehmet çerçevesinde kardeş ülkeler olan Kazakis- verilmesine karar verilmiştir. Emin Batur, Emrullah Efendigil, Ebube- tan, Kırgızistan ve Özbekistan tarafından sınır dışı edilerek Çin Halk Cumhuriye- ti’ne iade edilmektedir. Bunların bazıları yargısız infazlarla idam edilmekte veya 80 KONAK
çok ağır cezalara çarptırılmaktadır. Bu ye’de Doğu Türkistan’la ilgili bir farkında- olan Uygur Türklerinin Doğu Türkistan’a bölgelerde Uygur olmak negatif ayrım- lık varsa bunu onlara borçlu olduğumuzu gitme şansı ya hiç olmamıştır ya da ziya- cılığa maruz kalmak için yeterli sebeptir. hatırlamak gerekir. Aradan geçen zaman retleri zorlu şartlar altında gerçekleşmiş- Orta Asya ülkeleriyle kıyaslanamayacak içerisinde şu anda 5 vakıf ve 10’a yakın tir. Doğu Türkistan’daki akrabalarıyla an- ölçüde olsa da Avrupa ülkelerine siyasi dernek Türkiye’de faaliyet yürütmektedir. cak telefonla görüşebilmekte olduklarını sığınma talebinde bulunan Uygurların da ve bu görüşmeler de birkaç dakikalık hal Çin’e iade edilmesi gibi durumlar yaşana- Doğu Türkistan Kültür ve Dayanışma hatır sormadan öteye gidemediğini aksi bilmektedir. Rahmetli İsa Yusuf Alptekin Derneği başkanı Seyit Tümtürk’ün ve takdirde akrabalarının zarar görmesin- ve Mehmet Emin Buğra beyler tüm mad- ailelerinin göçleri sebebiyle Türkiye’de den çekindiklerini pek çok Uygur Türkü di ve fiziki imkansızlıklarına rağmen bir doğmuş ve Doğu Türkistan’ın sesini du- basın yoluyla dile getirmiştir. başlangıç yapmışlardır ve bugün Türki- yurmak adına çalışmalar yürütmekte KAYNAKÇA 1. Dağ, A. E. ‘‘Doğu Türkistan Sorunu- cadelesi. 16. Doğan, C. ‘‘Eski Türk Ailesinin Yapısı nun Çözümünde Türkiye ve İslam 10. Yasin, Y. ‘‘Uygur Yazısının Tarihi Dö- ve Fonksiyonları’’; M. Ü. Atatürk Eği- Dünyası’’; 2010. tim Fakültesi Eğitim Bilimleri Dergisi; nemleri ve Yayıldığı Bölgelere Bir Ba- Sayı: 8 Sayfa: 73 – 81; 1996. 2. Tuna, A. ‘‘Doğu Türkistan'da Asimilas- kış’’; 2011. yon ve Ayrımcılık’’; 2012. 11. Arslan M., Öger A. ‘‘Uygur Türklerin- 17. Talas, M. ‘‘Tarihi Süreçte Türk Beslen- de Bazı Çalgılar ve Çin Kültürüne Et- me Kültürü ve Mehmet Eröz’e Göre 3. Alptekin, İ. Y. ‘‘Doğu Türkistan İnsan- kisi’’; 2008. Türk Yemekleri’’; Selçuk Üniversitesi lıktan Yardım Bekliyor’’; Otağ Matba- 12. Baran, L. ‘‘Çağdaş Uygur Edebiyatının Türkiyat Araştırmaları Dergisi; Sayı ası; 1974. Oluşması ve Gelişmesi’’; 2007. 18, Sayfa 273-283; 2005. 13. Bakır, A. ‘‘Doğu Türkistan Tarihinin 4. Alptekin, İ. Y. ‘‘Doğu Türkistan Dava- Türk Kültür Tarihi Açısından Önemi’’; 18. Öger, A. ‘‘Uygur Türklerinin Doğum sı’’, Marifet Yayınları; 1981. Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi; Adetleri, Turkish Studies - Internati- Cilt: VIII, Sayı 1, Sayfa: 35-39; 2008. onal Periodical For The Languages, 5. Alptekin, İ. Y. ‘‘Unutulan Vatan Doğu 14. Karımova, R. ‘‘HISTORY OF EAS- Literature and History of Turkish or Türkistan’’, Seha Yayınları; 1992. TERN TURKESTAN CULTURE Turkic’’; Sayı:7, Sayfa:1679-1694; 2012. WITHIN THE CONTEXT OF TUR- 6. Tanay, Y. ‘‘17. Ölüm Yılında İsa Yusuf KIC CIVILIZATION’’; Uluslararası 19. Tevekkül, M. ‘‘Kaşgar ile Konya Yöre- Alptekin’’; 2012. Uygur Araştırmaları Dergisi; Sayı: 3, si Gelenek ve Görenek Benzerlikleri’’ Sayfa: 221-228; 2014. Uluslararası sempozyum: Geçmişten 7. Kul, Ö. ‘‘İsa Yusuf Alptekin’’; TDV İs- 15. Duranlı, M. ‘‘Mihail Vasilyeviç Pentsov Günümüze Bozkır; 2016. lâm Ansiklopedisi; s.89-90. ve Doğu Türkistan Araştırmalarına Katkısı’’; Uluslararası Uygur Araştır- 20. TRT Avaz. ‘‘Mutfak, Uygur Mutfağı’’; 8. Tuncer, T. ‘‘Türkiye’de Yaşayan Doğu maları Dergisi; Sayı: 3, Sayfa: 203-214; 2015. Türkistanlıların Kurduğu Sivil Top- 2014. lum Örgütleri ve Bunların Faaliyetleri: 21. Gömeç, S. ‘‘Uygur Türkleri Tarihi’’; Doğu Türkistan Göçmenler Cemiyeti 2015. Örneği’’; 2018. 22. Emet, E. ‘‘5 Temmuz Urumçi Olayları’’; 9. TRT Avaz. ‘‘Türkistan Gündemi’’; İsa 2009. Yusuf Alptekin'in Doğu Türkistan Mü- GÖÇ HAREKETLERİ 81
Göç Konferansları Hayat Vakfı Ankara şubesi Göç Hareketleri Araştırmaları Koordinatörlüğü’nün, yakın ta- BOSNA-HERSEK rih Anadolu’ya göç hareketleri ile ilgili çalışmaları BOŞNAK GÖÇLERİ doğrultusunda düzenlenen “Boşnak Göçleri’’ konulu konferansımızda Mersin Üniversitesi Fen - Edebiyat Değerlendiren Fakültesi öğretim görevlisi Doç. Dr. Fahriye Emgi- Enes Taha Başer li’yi vakfımızda ağırladık. Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Doç. Dr. Emgili “ ” diyerek sözlerine başladı ve he- Tıp Fakültesi pimizi Bosna’dan Anadolu’ya uzun bir göç yolculu- ğuna çıkardı. Mutlu göç yoktur, her göç kişisel bir traje- Ne yazık ki birbiri ardına devam eden göçler ilk ola- didir. Aynı zamanda göç, rak 1878 Berlin Barış Kongresi’nde alınan kararlar sonu iyi de bitse kötü de ile Bosna-Hersek topraklarının Avusturya-Maca- bitse geride bırakmanın, ristan’ın yönetim idaresine verilmesi ve ardından eksilmenin, kaybetmenin Avusturya-Macaristan’ın işgaliyle başlayan dönemde görülmüştür. Bu işgal sırasında Avusturya-Macaris- öyküsüdür. tan hiç beklemediği bir halk direnişiyle karşı karşıya kalmış ve üstesinden gelemeyince halka zulüm uy- gulamıştır. İkinci dönem göç dalgası 1881 ve 1882’de çıkarılan askerlik kanunuyla birlikte oluşmuştur. 1882’den 1889’a kadar göçler durulurken 1889’ların sonu ve 1890’ların başında tekrar bir göç dalgası başlamış ve 1908’de Avusturya Macaristan’ın Bos- na-Hersek’i ilhak etmesinin ardından göçler devam etmiştir. Emgili, 2. dönem ve ardından 3. dönem göçlerini şöyle detaylandırdı: “1881 yılında askerlik savun- ma yasasıyla 15 yaşından büyük çocukların askere gitme zorunluluğu getirilmiş ve çocuklar ile ailenin göçmesine izin verilmemiştir. Halk ‘gâvur’ ordu- sunda askerlik yapmak istememiş ve bu durum çok zorlarına gitmiştir. Aynı zamanda iş gücü açısından da Boşnaklara darbe neden olmuştur. Bir halkın en çok eğitimine müdahale edilerek işgal eden ülkenin 82 KONAK
istediği kıvamda yeni nesiller yetiştir- bepler olarak da inançlarını özgür bir O dönemin göçmen muhacirleri kefen meyi hedefleyen hükümet 1891’de din şekilde yaşamak ve ekonomik anlam- yırtarak hayata tutundular ve birbi- değiştirme kanunu yayınlamıştır. Boş- da ferah bir hayat sürmek olduğunu ri ardına gelen savaşlar, yıkımlar, aile nak kızlarının kaçırılması üzerine son söyleyebiliriz. üyelerinin kaybedilmesine rağmen sabır noktasına gelen Boşnaklar yöne- yeniden hayatlarını kurmaya çalışmış- time birçok dilekçe, memorandumlar Boşnakların Türkiye’de yoğunlukla lardır. İlk kuşak muhacirleri hep bir verirken bunun etkili olmadığını gö- Marmara Bölgesi’ne, iç Anadolu’da ekmek kavgasında, başlarını sokacak ren halk, göçü çare olarak görmüşler- daha çok Eskişehir’e, Ankara’ya ve Ege bir ev derdinde olmuşlardır. Bu bağ- dir.” Bölgesi’ne olmak üzere birçok bölgeye lamda yaptığı saha çalışmalarından yerleştirildiğinden bahseden Emgili en bizlere örnekler anlatan Emgili: “Dini Bosna’dan göçlerin sebeplerini 3 ana çok tüccar, esnaf, köylü halkın göç etti- kaynaklarda da belirtildiği gibi insan başlıkta toplayabiliriz. Bunlardan bi- ğini söyledi ve bu durumun ekonomik topraktan yaratılmıştır, insanın hamu- rincisi ve en önemlisi, siyasi sebepler- kaynaklı olup bunun Avusturya-Ma- runun mayası topraktır ve insanın top- dir. Balkan Savaşları, I. Dünya Savaşı caristan’ın ürünlerinin fiyatlarını aşırı rağına özlem duyması çok doğal bir ve 1918’de Avusturya’nın yıkılmasının derecede arttırmasının etken olduğu- durumdur” diyerek göçmenlerin her ardından kurulan Sırp Sloven Hırvat nu ekledi. ne kadar hayata tutunsalar da geçmişle Krallığı’nın Boşnaklara yaptığı zulüm- her zaman bağlı olduklarını belirtti. ler, yağmalamalar, çete faaliyetleri ne- deniyle gerek Bosna’dan gerek Sancak Göç eden Boşnakların geleneklerine, bölgesinden yola çıkarak Türkiye’ye göreneklerine, düğünlerine, yemekle- doğru bir göç yolculuğuna başlaması- rine sahip çıktıklarını belirtip belki de na sebep olmuştur. muhacirlerin o dönem en büyük so- runlarının dil konusunda yaşandığını Boşnaklar kendilerine hem medeniyet söyledi. hem siyaset açısından Osmanlı’ya ya- kın hissetmiş ve Osmanlı’nın bu böl- Konuşmasının sonlarında Boşnak geyi idare ettiği dönemlerde (550 yıl) göçmenlerle yaptığı röportajlardan Boşnaklar edebiyat, zanaat, musiki ve örnekler anlatan Emgili, ‘’Ve nihayet eğitim geleneği oluşturmuştur. Avus- uzun göç yolculuğunun sonuna gel- turya-Macaristan’ın hüküm sürdüğü dik.’’ diyerek konuşmasını noktalarken bu 30 yıllık dönemde ise Boşnakların konferans katılımcıların sorularıyla kuruduğu bu kültürel durum birden- son buldu. bire yerle yeksan olmuştur. Diğer se- 11 Ocak 2019 Cuma GÖÇ HAREKETLERİ 83
84 KONAK
EDEBİYAT Araştırmaları Koordinatörlüğü Edebiyatın bugününü anlamak için dününü tanıma- ya çalışan; bu amaç doğrultusunda geçmişteki ve günümüzdeki şair ve yazarları araştıran; bu şair ve yazarların eserleri üzerine okumalar yapan; yaptığı okumalar ışığında onların engin ve aşkın bilgilerin- den faydalanarak kendi yüce manevi çizgisini bul- mak için çabalayan; aynı zamanda bize miras kalan değerleri yaşatmak için çalışmalar yapan grupların yer aldığı bir koordinatörlüktür. Etkinlik 1. Çalışma Grubu • Berceste Edebi Dönemler ve Şairleri • Lügaz Şiir Tahlili • Yolcu Yazarlık Atölyesi • Alegori • Lügat Çalışması • Masal Anlatıcılığı 2. Edebiyat Söyleşileri • Nuri Pakdil Ziyareti EDEBİYAT 85
MİLLİ EDEBİYAT DERLEMESİ BERCESTE MİLLİ EDEBİYAT DÖNEMİ ÇALIŞMA GRUBU XIX. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu durum 1 Zeynep ÖNDER * toplumu çok derinden etkilemişti. Bu dönemde eski ihtişamlı 1 Damla Nur ERGENOĞLU günlerini tamamen geride bırakan devlet, bağımsızlığını kay- 2 Zeynep GÜNEY betme tehlikesiyle burun buruna gelmişti. Milliyetçilik akı- mının etkileri gün geçtikçe artıyordu. Bu durum edebiyatta 1 Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi yaşanacak köklü bir değişimin de habercisiydi. Milli bir ede- 2 Hacettepe Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik biyat oluşturma hevesi dönemin edebiyat çevrelerinde hızla Fakültesi yayılıyordu. Tanzimat’tan beri Namık Kemal, Ziya Paşa, Ali Suavi ve daha pek çok sanatçı tarafından tohumları atılan bu *İletişim: [email protected] düşünce, Servet-i Fünun döneminde etkisini kaybediyormuş gibi görünse de bu devrede yayınlanan Biz Nasıl Şiir İsteriz? 86 KONAK başlıklı şiir milli edebiyatın ilk poetikası olarak kabul edilebilir. Mehmet Emin Yurdakul bu şiirde Köroğlu destanı üzerinden halk edebiyatının, Abdülhak Hamit Tarhan’ın Merkad-ı Fatih’i Ziyaret manzumesi üzerinden de aydın kesime hitap eden ede- biyatın bizi tam anlamıyla yansıtmadığını söylemiştir. Anado- lu insanına seslenen, onu tanıyan ve onun derdini anlayan bir şiir istemiştir. Ayrıca bu şiirde hece vezninin kullanılması da dikkate değerdir.
Biz Nasıl Şiir İsteriz sundaki dilekleri de yine Ömer Sey- bu kelimeler bizim için bir zenginlik- fettin'in kaleminden çıkmıştır. Aslında tir ancak lüzumsuz olanlar atılabilir. “Köroğlu” ne? Anadolu dağlarında görünen, yazarın öncelikle dilden hareket etmesi Hece vezninin, aruzun yerini almasını Hep evleri, yapıları çamurlara bürünen, tesadüfi değildir. Edebiyatın temel mal- istememiş fakat daha sonraları aruzla Köycüklerde, rencberlerin yurtlarında okunur: zemesinin dil olduğunu iyi bilen Ömer birlikte kullanılmasını kabul etmiştir. Seyfettin, milli edebiyatın yaratılma- Yeni Lisan makalesinde lisanımız ve Bir kitap ki ya bir yetim keçisini çaldırtır, sında elbette öncelikle millî bir dilin edebiyatımızla ilgili durum tespiti ya- Ya bir çiftçi çocuğunu ıssız dağa kaldırtır, sağlanması anlayışından yola çıkacak- pılarak milli edebiyatın oluşturulması Öyle şeyler belletir ki akıllara dokunur. tı.\" şeklinde değerlendirmiştir. Ömer için gerekenler belirtilmiştir. “Eskiler\" Seyfettin öncelikle Türkçe’ ye Arapça ve denilen divan şairlerinin ve “dünküler\" “Fâtih” nedir? İstanbul’un surlarının altında, Farsça’dan giren kuralları reddetmiştir. denilen Servet-i Fünuncuların taklit ve Karadeniz Boğazı’nda, Hisar’ların sırtında, Dilin sadeleştirilmesinde tasfiyeciliğe takip edilmemesi, bunun yerine insanı- Gayet güzel düşünülmüş, gayet iyi duyulmuş. karşı çıkmıştır, bu dillerden aldığımız mızın rahatlıkla anlayabileceği bir söz kelimelerin tamamen atılmasını doğ- dağarcığı ve üslup tercihiyle kendimizi ru bulmamıştır. Dilimize yerleşmiş ve toplumsal hayatımızı, ahlak ölçüle- Bir şiir ki şehitlerin al kanıyla yazılmış; Bir kılıç ki kitabının alt yanına asılmış; Bir altından heykeldir ki bir odaya konulmuş. Biz o şiiri isteriz ki çifte giden babalar, Ekin biçen genç kızlarla, odun kesen analar, Yanık sesin dinlerlerken gözyaşların silsinler. Başlarını açık, beyaz sinesine koysunlar; Yeni Lisan Makalesi Yüreğinin, özleriçün çarpındığın duysunlar; Bu çarpıntı, bu ses nedir? Neler diyor? Bilsinler. M. Emin Yurdakul Milli edebiyatın asıl başlangıcı olarak Ömer Seyfettin’in Genç Kalemler der- gisinde yayınlanan Yeni Lisan makalesi kabul edilir. Genç Kalemler dergisinin ikinci cildinin ilk sayısından itibaren Yeni Lisan makaleleri yayımlanmaya başlamıştır. Bunların ilk on birinde ya- zar olarak herhangi bir kişinin adı yok- tur. Fakat ilk makalenin yazarının ve dolayısıyla bu hareketi başlatan kişinin Ömer Seyfettin olduğu düşünülmekte- dir. Milli edebiyatta Türkçe’nin sadeleş- tirilmesine çok önem verilmiştir ve bu konu Yeni Lisan makalelerinde de sıkça yer almıştır. Parlatır bu konuyu, “Genç Kalemler hareketinin edebiyat konu- EDEBİYAT 87
rimiz içinde ve değer yargılarımıza ters taklitten sakınmak gerektiğini söyle- yılında Balıkesir Gönen’de dünyaya gel- düşmeden anlatan eserlerden meyda- miş, bizim edebiyatımızın bize özgü miştir. Eğitim hayatına da yine doğup na gelen bir edebiyat oluşturulması olması, bizim hislerimiz ve yaşantı- büyüdüğü yer olan Gönen’de başlamış- gerektiği belirtilmiş, bunu Hükümet mızı içermesi gerektiğini söylemiştir. tır. Ancak yüzbaşı olan babasının gö- ve Maarif Nezareti’nin yapamayaca- Milliyetçilik ve Türkçülük dendiğin- rev yerinin sık sık değişmesi sebebiyle ğı, bunlar için yeniliklere açık kişile- de ilk akla gelen isimlerden olan Ziya birçok yerde bulunan Ömer Seyfettin, re ihtiyaç olduğu ve milli bir edebiyat Gökalp ise Sanat manzumesinde Milli son olarak eğitim hayatının büyük bir oluşturmanın ancak gençlerin çalışma- edebiyatın asıl unsurlarını tekrar ortaya kısmını geçireceği İstanbul’a annesiyle sıyla başarılabileceğine değinilmiştir. koymuştur. Bu şiirde eski ozan ve yeni birlikte taşınma kararı almıştır. İstan- Mehmet Akif ’in şu yazısı ise milli ede- şair arasında karşılaştırma yapmış, yeni bul’da Mekteb-i Osmani ve ardından biyatın nasıl olması gerektiğini açıkça şaire yani Serveti Fünunculara ken- Eyüp Baytar Rüştiyesi’nde eğitim gör- göstermektedir: “Edebiyatı nasıl telak- di benliklerine dönmeyi öğütlemiştir. müş, 12- 16 yaşları arasında da Edirne ki ettiğimizi, nasıl bir meslek tutmak Çerçevesini çizdiğimiz bu Milli Edebi- Askeri İdadisi’ne devam etmiştir. 1903 istediğimizi şimdiye kadar çıkan yazı- yat Dönemi’nin 1911-1923 yılları ara- yılında Mekteb-i Harbiye’den mezun larımız elbette göstermiştir. Şiir için, sında yaşadığı kabul edilse de, sesleri olan Ömer Seyfettin mülazım (teğ- edebiyat için “süs”,”çerez” diyenler var. çok öncelerden duyulmaya başlanan men) rütbesiyle orduda göreve başla- Karnı tok, sırtı pek milletlere göre bu bu akımın örneklerini günümüzde mıştır. Bir yandan Osmanlı’nın birçok söz belki doğrudur. Lâkin bizim gibi hâlen görebiliriz. Derlemenin deva- cephede verdiği Hatt-ı Müdafaa’da aç, çıplak milletlere süsten, çerezden mında, Milli Edebiyat Dönemi’nin öne yer almış, bir yandan da belli bir süre evvel giyecek, yiyecek lâzım. Onun çıkan yazarlarından Ömer Seyfettin İzmir Zabitan ve Efrat Mektebi’nde için ne kadar süslü ne kadar tatlı olursa ve Faruk Nafiz Çamlıbel’i tanıtacağız. öğretmenlik görevinde bulunmuştur. olsun, libas hizmetini, gıdâ vazifesini Balkan Savaşı’nın başlamasıyla tekrar görmeyen edebiyat bize hiç söylemez.” ÖMER SEYFETTİN askere alınarak, Sırp ve Yunan cep- Akif Batı’nın edebiyatından, sanat Türk hikayeciliğinin başlıca isimle- helerinde savaşmış, Yanya Kalesi’nin yönünden yararlanılabileceğini ama rinden biri olan Ömer Seyfettin, 1884 savunması sırasında da Yunanlılara bir yıl boyunca esir düşmüştür. Bütün bu yaşananlar Ömer Seyfettin’in öy- külerinde sıklıkla rastladığımız ger- çekçi savaş ve askeri betimlemelerin kaynağını bizlere sunmaktadır. Bir yıl süren esirliğin ardından Ömer Seyfet- tin 1914 yılında Kabataş Lisesi’ne öğ- retmen olarak atanmıştır. Ve vefatına kadar bu kutsal mesleği sürdürmüş- tür. Ömer Seyfettin yaşamı boyunca birçok yazı kaleme almış, geriye bir- birinden şahane öyküler bırakmış ve yeni bir akıma öncülük etmiştir. İstan- bul’un siyasi ve askeri açıdan sallantılı olduğu dönemlerde Ömer Seyfettin, İttihat ve Terakki’nin maddi deste- ğiyle çıkan Genç Kalemler dergisinde “Yeni Lisan” hareketini başlatmıştır. O bütün zamanını kültürel konulara ayırmak istediyse de içinde bulunduğu çalkantılı dönem buna pek müsaade etmemiştir. Tekrar askere alınmalar ve çıkan savaşlar sağlığını olumsuz yön- de etkilemiş, özel hayatında da yaşa- dığı birtakım zorluklar kendini iyice 88 KONAK
yalnız hissetmesine neden olmuştur. başlatınca Ziya Gökalp’in dikkati- başta olmak üzere farklı şehirler- Bu yalnızlık onu daha derin manala- ni çekmiştir. Gökalp,‘Görgüsüyle de edebiyat öğretmenliği yapmıştır. ra sürüklüyerek, daha çok yazmasına idealist, kabiliyetiyle realist’ olarak 1946 yılında politikaya atılarak 1960 ve okumasına neden olmuştur. Ayrıca bahsettiği Ömer Seyfettin’de aradı- İhtilali’ne kadar milletvekilliği yapmış, benimsediği Türkçülük düşüncesini de ğı yazar tipini bulmuştur. Ziya Gö- İhtilal’den sonra tutuklanarak Yassıa- duyurmak için kendine bir zemin ha- kalp de tıpkı Ömer Seyfettin gibi fikri da’ya gönderilmiştir. 1960-1961 yılla- zırlayan yazar, Genç Kalemler dergisin- yazılarında Türkçülük ve Turancılık rında tutuklu kalmış ve sonunda suç- de başlattığı Yeni Lisan hareketindeki düşünceleriyle ön plana çıkmıştır. suz bulunarak salıverilmiştir. Yaşadığı milli edebiyat anlayışıyla düşüncelerine olaylar üzerine bir daha politikaya gir- bağlılığını gözler önüne sermiştir. Hece FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL memiştir. Eşi Azize Hanım’ın 1967’de veznini kullanmayı, konuşma diliyle Önemli Türk şair ve yazarlarından olan vefatından sonra her sonbahar yakın yazmayı, İran ve Yunan mitolojileri ye- Faruk Nafiz Çamlıbel 18 Mayıs 1898’de dostları ile uzun vapur gezilerine çık- rine Türk destanlarından ilham almayı İstanbul’da doğmuştur. Babası hazine-i maya başlamıştır. Yine bir vapur gezisi tercih etmiş ve bu görüşü savunmuştur. hassa başmüfettişi Süleyman Nafiz Bey, sırasında 8 Mayıs 1973’te Fethiye açık- İlk hikayesi henüz 18 yaşında çıkardığı, annesi Fatma Ruhiye Hanım'dır. İlk ve larında hayata gözlerini yummuştur. Sabah gazetesinde yayımlanan Tenez- orta öğrenimini Bakırköy Rüşdiyesi ile Faruk Nafiz genç yaşlarda şiire baş- züh’tür. Maupassant tarzı olarak bili- Hadika-i Meşveret İdadisi’nde almış- lamıştır. 1913-1917 yılları arasında nen; vakayı ön plana çıkaran, karakter tır. Eğitimin bir sonraki adımına Tıp yazdığı, Peyam ve Servet-i Fünun’da tahlili ve mekan tasvirini geri planda Fakültesi’nde devam etmiş ancak dör- neşredilen şiirlerinde Cenap Şaha- tutan bir anlatımı benimsemiştir. Bazı düncü sınıfta iken okuldan ayrılmıştır. beddin, Tevfik Fikret ve Ahmet Ha- hikayelerini, hayatının belli dönem- 1918’ de İleri gazetesinin yazı heye- şim’in etkileri açıkça görülmektedir. lerinin yansıması olarak gördüğünü tinde çalışmaya başlamış ve 1922’de Bu dönemde yazdığı şiirlerinde ferdi dile getirmiştir. Mesela hikayelerinin gazetenin temsilcisi olarak Ankara’ya aşk ve ıstıraplar ana konudur. O sı- belli bir kısmının 1. Dünya Savaşı sı- gitmiştir. 1922-1946 yılları arasın- ralarda edebiyat cemiyetlerini derin- rasında cephedeki askerin ve halkın da Kayseri Lisesi, Ankara Muallim den sarsan I. Dünya Savaşı bile onun moralini yükseltecek edebi metinler Mektebi, Kabataş Lisesi gibi okullar olması milli bir edebiyat meydana getirme arzusunun bir tezahürüdür. Hikayelerinde yaşadığı topluma ayna tutmuş, bazı karakterlerle hem toplu- mu hem de kişileri eleştirmiş ve ince bir alayla yaşadığı zamana serzenişte bulunmuştur. Bunun bir örneğini Ef- ruz Bey tiplemesiyle, II. Meşrutiyet sonrası fikri ve siyasi yönelişlerdeki olumsuzlukları gözler önüne sermek isterken görürüz. Topluma yönelik eleştirilerinin yanında, edebiyat yazar- larının dille ilgili sorunları olduğunu da düşünmüştür. Yeni Lisan yazısıyla Türk dili ve edebiyatına yeni bir rota çizmiştir. Ona göre ‘Türk edebiyatı- nın şarka ve garba yönelen iki devresi de birer taklitten ibaret olup’ milli bir edebiyata ihtiyaç vardır. Onun gibi düşünen Ali Canip Yöntem ve Ziya Gökalp ile birlikte Milli edebiyat akı- mının öncüsü olarak kabul edilmiştir. Ömer Seyfettin dilin millileştirilme- si üzerine geniş bir tartışma zemini EDEBİYAT 89
şiirlerinde fazla yer bulamamıştır. Hayat Dergi’sinde yayımlanan Sanat rinde 800’den fazla mizahi şiiri ya- 1918’de ilk şiir kitabı olan Şarkın Sul- şiiri yeni sanat anlayışını benimsedi- yımlanan Faruk Nafiz'in bir de mizah tanları’nı neşreder. Bu dönemde şiirleri ğini göstermiştir. O dönemde ayrıca yazarlığı yönü vardır. Bu eserlerinde farklı dergilerde yayımlanmaya başla- ‘İstanbullu aydın’ ile ‘Anadolu’da yaşa- de memleket meseleleri, siyasi çekiş- mış ve edebi kişiliğinin yerine oturması yan halk’ arasında olumlu bir iletişim meler ve dil konularını ele almıştır. ve aruzu kullanmada ustalaşması da bu kurulması gerektiği ısrarla belirtmiş Ayrıca, Faruk Nafiz şiirleri kadar ti- dönemde gerçekleşmiştir. 1919'da sa- ve en meşhur şiiri olan Han Duvarla- yatro eserleri ile de tanınmıştır. Köy dece iki sayı çıkan Edebi Mecmua'nın rı’nı bu görüşü ışığında kaleme almış- hayatındaki sorunlardan bahsettiği müdürlüğünü yapmıştır. Yakın dönem- tır. Faruk Nafiz; Anadolu'yu, coğraf- Canavar; kurgusu devletin o dönem- de Büyük Mecmua, Nedim ve Ümid yasını, tabiatını, Anadolu insanının deki tarih tezini desteklemek üzerine dergilerinde I. Dünya Savaşı’ndan meselelerini anlatan ve halk edebiyatı kurulu olan Akın, Özyurt ve Kahra- sonra işgal edilen ülkemize dair Boz- kaynaklarıyla da bezediği şiirlerini mü- man en ünlü tiyatro eserlerindendir. gun, Hisar, Yaralı Arslan, Münacaat dürlüğünü yaptığı Hayat Dergisi’nde ve İzmir gibi şiirleri yayımlanmıştır. yayımlamıştır. Sanat hayatına aruz ile 1922 senesi Faruk Nafiz’in sanat haya- başlayan Nafiz, aruzda yakaladığı ba- tında bir dönüm noktasıdır. Anadolu şarı ve ahengi hece vezninde de büyük gerçekliği ile karşılaşan Nafiz tama- ölçüde yakalamıştır. Ayrıca o dönem men Milli edebiyata yönelerek şiirlerini kendisi gibi hece vezni ile yazan Enis hece vezni ile yazmaya başlamıştır. O Behiç, Yusuf Ziya, Halit Fahri ve Or- dönemde hızla yayılan dilde sadeleş- han Seyfi ile birlikte \"Beş Hececiler” adı me akımını desteklemiştir. 1926’ da verilen grup ile birlikte anılmaktadır. Akbaba, Karikatür, Mizah dergile- KAYNAKÇA 2007, 34.cilt, sayfa 80-82 si,1993,8. cilt, sayfa 195-196 1. 1.Yetiş, K. Milli Edebiyat Anlayışı, İlmi 4. 4.Bayur, H, Türk İnkılap Tarihi, Anka- 7. 7.Özyürek, D. Modern Türk Şiirinde Araştırmalar 8, İstanbul, 1999, 267-284 ra 1991, TTK yayınları, sayfa 420-421 Hecenin Yükselişi ve Beş Hececiler, Fraktal Edebiyat Düşünce Dergisi, 2. 2.Bozdoğan, A. Birinci Yeni Lisan Ma- 5. 5.Kafalı, M. Ömer Seyfettin Hikaye- 2014, 2.sayı, sayfa 15-17 kalesini Milli Edebiyat Akımının Bil- lerinde Tarih, Türk Edebiyatı Dergisi, dirgesi Olarak Okumak, C. Ü. İlahiyat 86, 1980 8. 8.Çamlıbel, F. Han Duvarları,1969, Fakültesi Dergisi, XI/2-2007, 251-266 1.baskı 6. 6.Bulut, H. TDV İslam Ansiklopedi- 3. 3.Polat, N. TDV İslam Ansiklopedisi, 90 KONAK
EDEBİYAT 91
TEVFİK FİKRET LÜGAZ TEVFİK FİKRET: DEVİR-ŞAHSİYET-ESER ÇALIŞMA GRUBU Ortak bir duyuş tarzı ve üsluba sahip olması dolayısıyla genel- 1 Esma SAYIN * likle edebi bir mektep olarak görülen Servet-i Fünun edebiyatı 2 Betül Şeyma KARAKÖSE veya Edebiyat-ı Cedide’nin çeşitli sebeplerin zamanla birleş- 1 Cihat AKYAZI mesiyle meydana geldiği söylenebilir. 1 Fatih Recai KABLAN Servet-i Fünun edebiyatının içinde bulunduğu politik ve sos- 1 Özlem KOCA yal durumu inceleyecek olursak; bu edebiyat özetle II. Abdül- 3 Rümeysanur DEMİR hamid idaresi altında doğmuş, büyümüş ve ölmüş bir edebiyat 1 Rüveydanur DEMİR olarak tanımlanabilir. Bu sebeple bu devrin kuvvetle tesiri al- 3 Sena Nur UYANIK tında kalmıştır. Osmanlı toplumunda bu asra mahsus olarak 4 Yusuf YILDIZ Avrupalı siyasiler tarafından konulan ‘hasta adam’ tabiri tüm imparatorluğa yayılmış olarak vaziyeti gayet iyi özetler. Bu 1 Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi asrı baştan başa dolduran yıkılış, çöküş, hastalık fikri eserle- 2 Gazi Üniversitesi Diş Fakültesi re şüphesiz daha yoğun bir şekilde yansıyordu. Bu dönemde 3 Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi sosyal sorunların serbest şekilde konuşulmasına engel olan 4 Hacettepe Üniversitesi Eczacılık Fakültesi sansür politikası meslekleri söz söylemek olan edebiyatçıların başka konulara yönelmesine neden olmuş, kendi derdine ve *İletişim: [email protected] keyfine düşen yazarlar arasında sosyal sorumluluk duygusu kaybolmaya yüz tutmuştu. Bütün kalemlerin üzerinde oyalan- 92 KONAK dığı saha ‘ferdi ıstıraplar ve saadetler’ ile şuuru gerçeklerden uzaklara götüren ‘hayaller’den ibaret hale gelmişti. Özetle Tan- zimat’ın başından beri politik ve sosyal konuları işleyerek geli- şen edebiyat, Servet-i Fünun devrinde bu yolun dışına çıkarak ferdiyetçi ve sanatçı bir istikamete yöneldi.
Servet-i Fünun edebiyatı üsluptan önce temsilcilerinin hisleri çoğunlukla ka- ganlarını dış aleme açmak ve böylelikle yeni bir hissediş tarzının ifadesidir. Bu ranlık bir melankoli olmuş ve bunun dış alemi cansız bir madde yığınından dönemdeki yazarlar yeni duygular al- tabii sonuçları olan intihar fikri, kaç- ziyade kendisine has bir ruha sahip şe- tında kaldıkları için yeni bir ifadenin mak, yalnızlık arzusu, hakikatten kaçıp kilde tasavvur ederek tabiatı, ruh-ı kai- peşinde koşmuşlardır. Servet-i Fünun sığınacakları mekanların hayali kalem- nat’ın maddi tezahürü olarak algılamak yazar ve şairleri için duyguları olduğu lerinin eksilmeyen konuları olmuştur. edebiyatımıza Servet-i Fünun döne- gibi ifade edebilmek azami derecede Her ne kadar Servet-i Fünun yeni bir minde gelmiş yepyeni bir soluktur. Bu önem arz etmiş ve bu duyuş tarzının hissin ifadesi olarak tanımlansa da ta- dönem yazarları tabiatı gerçekçi bir res- en önemli özelliği ‘hastalık derecesin- biata yani dış aleme verilen önem iç sam gibi tespite çalışmış, fakat bu sınır- de aşırı duyarlılık’ olarak kendini gös- aleme, duygu ve hayal dünyasına ve- da kalmayarak tabiatı kendi ruhunun termiştir. Bu aşırı duyarlılık ise esas rilenden az olmamıştır. Bu dönemde aynası ve hayallerinin gerçekleştiği bir olarak neredeyse tüm Servet-i Fünun tabiata bakış zengin, açık ve canlı bir periler ülkesi olarak tasavvur etmiştir. edebiyatının etrafında şekillendiği ‘ha- dış alem idraki şeklinde olmuş; ya- yal ve hakikat teması’na yönelmiştir. zarlar duygularını renkli manzaralar Kimseden ümmîd-i feyz etmem, dilenmem Servet-i Fünun edebiyatının içinde şeklinde ortaya koymaya çalışmıştır. perr-ü bâl geliştiği halet-i ruhiyeye bağlı olarak Mümkün olduğu ölçüde tüm duyu or- Kendi cevvim, kendi eflâkimde kendim tâirim, İnhinâ tavk-ı esâretten girandır boynuma; Fikri hür, irfanı hür, vicdânı hür bir şâirim. Tevfik Fikret; kendine özgü kişiliği ve ödün vermeyen karakteriyle, kendi ifadesiyle ‘fikri, irfanı, vicdanı hür bir şair’ olarak Türk edebiyat tarihinde mizaç, karakter, ahlak ve hayat felsefesi üzerine en çok konuşulan şahsiyetler- den biri olmuştur. Fikret, hayranla- rından birinin dediği gibi ‘kendisine kızılan veya tapılan ama asla kayıtsız kalınamayan’ şahsiyeti ve hayatı bo- yunca atlattığı merhaleler sebebiyle birbirine zıt noktalarda bulunmuş bu sebeple hep bir tezatlar silsilesinin içinde yer almıştır. Modern Türk edebiyatının kurucula- rından olan Mehmet Tevfik Fikret, Hü- seyin Efendi ve Hatice Refia Hanım’ın oğlu olarak 24 Aralık 1867’de İstan- bul’da dünyaya gelmiştir. Baba tarafın- dan Çankırı’nın Çerkeş köyünden, anne tarafından ise sonradan Müslüman ol- muş Sakızlı bir Rum ailesinden gelir. Fikret’in karakterinde ilk göze çarpan unsur olan faziletli oluşuna ailesi- nin etkisi konusunda Mehmet Kap- lan ‘Fikret’in şahsiyetine hakim olan ve davranışlarına tesir eden büyük ahlak duygusunun (…) baba tarafın- dan gelmiş olması muhtemeldir.’ şek- linde yaklaşmıştır; nitekim Hüseyin Efendi çeşitli yerlerde mutasarrıflık EDEBİYAT 93
görevi yürütmüş ve çevresi tarafın- resim sanatlarına büyük bir ilgi duy- miş; 1892’de Mekteb-i Sultânî’ye Türk- dan temiz bir insan olarak anılmıştır. muş; hatta Kaplan’ın ifadesine göre çe hocası olmuştur. Ancak hükümetin Hatice Refia Hanım dayısı Nuri Bey ile Fikret için ‘saadetin yarısından faz- memur maaşlarında kesintiye gitmesi hacca gittiğinde 1879 yılında koleradan lası güzel şekil ve dekor’ olmuştur. üzerine istifa etmiş, ardından 1896’da vefat etmiş ve Fikret 12 yaşındayken Tevfik Fikret şiire Galatasaray Sulta- hayatının sonuna kadar sürdüreceği yetim kalarak bu yaştan sonra annean- nisi’nde iken 15-16 yaşlarında baş- Robert Koleji’nde Türkçe hocalığına nesinin yanında büyümüştür. Kaplan’a lamış, ilk başta yazdığı şiirler ise başlamıştır. Fikret’in hayatı boyunca göre ‘anne tarafının mühtedi olması şa- eski şiirin kopyası mahiyette nazi- işlerinden sık sık istifa etmesinde nere- irin hayatının bir kısmında çok dindar reler şeklinde olmuştur. Fikret bu deyse hiçbir zaman para sıkıntısı çek- iken sonradan dinsiz oluşuna ve oğlu- dönemde kendisini eski şiir tarzın- memesinin rolü olduğu söylenebilir. nun din değiştirmesine etkili olmuş va- dan yenisine götüren kişinin hoca- Fikret Galatasaray’dan mezun olduk- kalar’ olarak ele alınabilir. Aynı şekilde sı Recaizade olduğunu belirtmiştir. tan kısa bir süre sonra 1890’da dayısı 1896-1897’li yıllara kadar iyimserlik Şairin gençlik yılları yani 21-24 yaş Mustafa Bey’in kızı Nazıma Hanım’la içinde olan şairin bir anda dünyayı arası hayatının en hareketli, canlı ve evlendi. 1895 yılında ise adına bir şiir tam tersi bir kötümserlikle görmesin- mutlu zamanı olarak ele alınabilir. Ga- kitabı yayınlayacağı oğlu Haluk dünya- deki ruhi trajedi de Kaplan’ın fikrine latasaray Sultanisi’nden 1888 yılında ya geldi. Mizaç olarak kötümser olan ve göre anne tarafından gelmiş olabilir. birincilikle mezun olmuş ve hemen istibdat devrinin atmosferiyle kötüm- Rübab şairi 21 yaşına kadar olan haya- Hariciye İstişare Kalemi’ne katip ol- serliği katlanan Fikret’i hayata bağla- tında aile ve okul çevresinin kuvvetle muştur. Fakat bir seneye kalmadan yan en önemli sebep Haluk olmuştur. tesiri altında olsa da kendi mizaç ve maaşların vaktinde ödenmemesi se- Yuvasına çok bağlı ve oğluna çok düş- karakterini belli eden bazı özellikle- bebiyle istifa etmiş, birikmiş maaşları kün olan Tevfik Fikret’in hayatına ri bulundurmaktadır. Özellikle aşı- kendisine verildiği zaman sonrala- başka bir kadın girmemiş, hatta ahlak rı duyarlılık, içine kapanma ve şekil rı da kendine has bir hareket olarak duyguları çok sağlam bir şahsiyet ola- ve görünüşe önem verme özellikle- çok defa tekrarlayacağı bir şekilde rak nerdeyse kendini aşk şiirleri yaz- ri Fikret’te çocukluk döneminden parayı almaya tenezzül etmemiştir. mamaya da mecbur bırakmıştır. Şairin itibaren gözlenen huylar olmuştur. Buradaki görevinden istifa ettikten aşk ile ahlakilik arasında bunalımlarını Örneğin Fikret’te içine kapanma eği- sonra Sadâret Mektubî Kalemi’ne geç- gösteren ‘Tesadüf, İkinci Tesadüf, Son limi küçüklükten beri var olan bir miş; ancak bir yıla kalmadan eski me- Tesadüf ’ şiirleri haricinde aşk tema- huy olarak şair için bir nişane olan muriyetine geri dönmüştür. 1892 yılına sının işlendiği fazla şiiri olmamıştır. Aşiyan’a giden yolu oluşturmuştur. kadar devam eden memuriyeti sırasın- Gençlik döneminde yazdığı şiirleri Şekil ve görünüşe karşı oldukça has- da Gedikpaşa’daki Ticaret Mektebi’nde Mirsad ve Malumat dergilerinde neş- sas olan şair hayatı boyunca hat ve Fransızca ve hüsn-i hat dersleri de ver- retmiştir. Fikret’in Mirsad’da yazdığı şiirlerin atmosferi umumiyetle iyim- serdir. Birkaç yıl sonra koyu bir kö- tümserlik havasına girecek olan şair bu dönemde henüz hayatının acı taraf- larını hissetmemiş ve sosyal ıstırabın şuuruna ermemiştir. Hatta hayatının olgunluk döneminde lanetlerle anacağı II. Abdülhamid’e 1891’de sitayişname- ler bile yazmıştır. Ayrıca şairin hayatın- daki keskin dönüşlere bir başka örnek olarak ileriki yaşantısında dinle olan ilişkisi oldukça zayıf olan Fikret’in bu yıllarda tevhidler yazması verilebilir. Mirsad dergisinde yazdığı şiirler ço- ğunlukla Hamid ve Recaizade etkisi altında olmuş, uslüp olarak ise divan etkisinden kurtulup kendine ait sesi 94 KONAK
henüz bulabilmiş değildir. Malumat tı tarihinde Tanzimat neslinden sonra kadar şiir tüm insanlık tarihini kapsa- dergisinde yazdığı 1894-1896 yılla- edebiyatta Batılı anlamda asıl yenilik- yabilecek bir mahiyette olsa da esasen rı arasındaki en önemli olay Fikret’in leri gerçekleştiren Servet-i Fünûn top- Osmanlı tarihi ve İslamiyet ön planda- Batı edebiyatı ile yakın temas kurması luluğunun bütün faaliyeti büyük ölçü- dır. Târîh-i Kadîm’de tarihi baştan başa ve Avrupalı şiir görüşünü idrak etmesi de bu dergi etrafında gerçekleşmiştir. kanlı sahnelerden ve savaşlardan ibaret olmuştur. Bu dönemde dış alem yani Fikret 1896-1900 yılları arasında Ser- gören Tevfik Fikret burada dine ve Tan- tabiat etkisi Fikret’te hissedilmeye baş- vet-i Fünun dergisinde neşrettiği şiir- rı’ya karşı isyankâr bir tavır takınmıştır. lanmış; şiiri, fikir ve hissin soyut ifadesi lerin büyük bir kısmını 1899 yılında Bu manzume; edebiyat tarihimizde yerine gözle görülür bir şekil almıştır. Rübab-ı Şikeste adı altında toplamıştır. köklü bir yere sahip olan, Fikret ile Ayrıca bu dönemde Fikret’in yabancı Tanpınar Rübab-ı Şikeste’deki man- Akif arasındaki ünlü kalem münaka- şairlerden yaptığı okumaları Türkçeleş- zumeler için ‘günlerin birer birer ve şasının doğmasına yol açmıştır. Bu tirmesi de üslubunun ortaya çıkmasın- kendi hava ve renklerine bürünerek yılların en çok yankı uyandıran başka da oldukça etkili olmuştur. Fikret Ma- getirdiği şeyler’ olduğunu söylemiş- bir şiiri de “Bir Lahza-i Teahhur”dur. lumat’ta neşrolan bazı manzumelerini tir. Gerçekten de Fikret bu dönemde 21 Temmuz 1905 günü Cuma nama- Rübab’ın Eski Şeyler kısmına almıştır. bir fikir şairi değil, bir his ve hayal şa- zının ardından Ermeni komitelerinin 1896 yılından sonra Tevfik Fikret’in iridir. Giderek kötümser bir ruh hali II. Abdülhamid’e karşı giriştiği suikas- hayata bakış tarzında derin bir de- içine girdiği dönemde bunu yansıtan tın başarısızlıkla sonuçlanması üzerine ğişme olmuş; bu tarihe kadar şiirle- en dikkate değer şiirleri ‘Gayyâ-yı bu şiiri yazan Fikret bu şiir dolayısıyla rinde hayata, aşka ve Allah’a inanan Vücûd, Perde-i Tesellî, İktirab’ tır. birçok kesim tarafından eleştirilmiştir. iyimser bir atmosfer hakimken; bu Servet-i Fünun dergisinin kapatılma- 24 Temmuz 1908’de II. Meşrutiyet’in tarihten sonra yavaş yavaş kötümser sı, sahip olduğu yüksek ahlak duy- ilânı üzerine büyük bir sevinçle in- olmaya, hayattan şikayet etmeye ve gusu ve istibdat devrinin atmosferi zivadan çıkan Fikret “Millet Şarkısı” dine karşı kayıtsız olmaya başlamıştır. etkisiyle 1900-1908 yılları arası ruh adlı manzumeyi kaleme aldı. Halûk’u Bu yıllarda başlayan hüzün, melanko- buhranlarıyla baş başa yaşadığı in- İskoçya’ya gönderdikten sonra onun li ve hayattan memnun olmama git- ziva hayatı kendisine dünyayı başka için yazdığı manzumeleri bir araya tikçe koyulaşarak hayatının sonuna gösteren bazı hakikatlerin keşfini sağ- getirdiği 1911 yılında neşrolunan ‘Ha- kadar sürmüştür. Bu duyuş tarzının lamıştır. 1900 yılından itibaren daha luk’un Defteri’ ise birbirinden farklı ortaya çıkmasında irsiyet, beden ya- çok siyasal ve sosyal içerikli manzu- şiirleri ihtiva eden Rübab-ı Şikeste’ye pısı, hastalıklar, dönemin siyasi du- meler yazmış, “Târîh-i Kadîm” dışında göre bir bütünlük arz eder: bu şiirlerde rumu oldukça etkili olmuştur. Ayrıca bunları Rübâb-ı Şikeste’nin 1908’den gençliğe yol gösterme fikri hakimdir. çocukluğundan beri içinde bulunan sonra yapılan baskısına dahil etmiştir. Haluk, Fikret için hayatı boyunca dün- hayal kurma zevki bu yıllarda artarak Bu dönemin şiirleri arasında en çok yaya bakış tarzına en çok etki eden un- devam etmiş, özellikle uzak ve mutlu dikkat çeken ise hiç şüphesiz “Sis”tir. sur olarak bu kitapta açıkça memlekette diyarlara göç etme hayali en çok Fik- Tanpınar, Sis şiirini ‘II. Abdülhamid inkılap yapacak gençliğin sembolü ola- ret’te yer bulmuş fakat bu hayali ger- devrinin bir hasta odasını andıran ve- rak zikredilmiştir. Rübab şairi bu eserle çekleşmeyince en derin hayal kırıklı- himli İstanbul’unun geniş bir vision’da beraber varlığın kendisini boğan ta- ğını yaşayan da yine Fikret olmuştur. toplanmış bütün bir romanıdır.’ şeklin- raflarından kurtulmuş, dünyaya bakışı 1896 yılı başlarında edebiyatta yenilik de tanımlar. 1905 yılında yazılan Tarih-i değişerek toplumun en dinamik taba- yapmaya hevesli gençlerle yeni bir ede- Kadim manzumesinde Fikret, insanlık kası olan gençlikle bir bütün olmuştur. bî topluluk kurmayı arzu eden Recâizâ- tarihinin akışına odaklanır fakat her ne II. Meşrutiyet’in ilanından sonra gele- de, öğrencisi Ahmed İhsan’ı (Tokgöz) yayımlamakta olduğu Servet dergisini 1896 yılı başlarında edebiyatta yenilik yapmaya Servet-i Fünûn adıyla edebî bir dergi hevesli gençlerle yeni bir edebî topluluk kurma- haline getirmeye ve ardından Fikret’i yı arzu eden Recâizâde, öğrencisi Ahmed İhsan’ı bu derginin başına geçmeye ikna et- yayımlamakta olduğu Servet dergisini Servet-i miştir. Servet-i Fünûn böylece Tevfik Fünûn adıyla edebî bir dergi haline getirmeye ve Fikret’in yönetiminde Şubat 1896 ta- ardından Fikret’i bu derginin başına geçmeye ikna rihli 256. Sayısından itibaren edebi- etmiştir. yatta yenilik yapmak isteyen gençlerin toplanma noktası olmuş; Türk edebiya- EDEBİYAT 95
cek yeni günlerden ümitvar olan Fikret ‘Târîh-i Kadîm’e Zeyl’i kaleme aldı. İktirab kelimesi korkulu, gamlı, ke- yeni bir fikir hamlesine girişti. Hüse- Hayatının son yıllarında hece vez- derli bulunma anlamlarına gelir. Şiir yin Cahid ve Hüseyin Kâzım’la birlikte ni ile çocuklar için yazdığı şiirlerden altı beşlikten oluşmuştur. ‘Müdhiş, Tanin gazetesini yayımlamaya başladı. oluşan ‘Şermin’ ise şairin özlediği memattan bile müdhiş bu iktirab’ İttihat ve Terakkî Cemiyeti, Tevfik Fik- yeni insan tipi ile yakından ilgilidir. dizesi her bölümün sonunda tek- ret’i maarif nâzırı yapmak istediyse de Uzun süredir şeker hastası olduğu rar edilerek şiirin karamsar atmos- o bunu kabul etmedi. Öğrencileri ve anlaşılan Fikret, hastalığı zamanında feri pekiştirilmiş ve bu dize ile şair yakın çevresinin ısrarı ile 1908’de Ga- tedavi edilmediğinden 1915 yılı başla- bütün ıstırabını ortaya koymuştur. latasaray Mekteb-i Sultânîsi’ne müdür rında âniden yatağa düştü ve 19 Ağus- Tevfik Fikret, daha ilk dizesinde me- oldu. Aynı zamanda Dârülfünun ve tos 1915’te hayatını kaybetti. Cenazesi lankolisi nedeniyle gerçeklerden uzak- Dârülmuallimîn’de ders verdi. Mek- Eyüpsultan’a defnedildi, vasiyeti gereği laştığını fark eder. İlk dizede tekin ol- teb-i Sultânî eğitim sisteminde yaptığı mezarı daha sonra Edebiyât-ı Cedîde mayan yerlerin habercisi olarak serap yenilikler dolayısıyla hakkındaki de- Müzesi haline getirilen Rumelihisarı’n- ve girdap kelimeleri birlikte kullanı- dikoduların artması yüzünden dört daki planını kendisinin çizdiği ve ha- larak şairin her yerde bir karamsarlık, ay sonra müdürlükten istifa etti ve yatının son 10 yılını geçirdiği şiyan’ın kötülük betimlediği görülür. İkinci Robert College’daki hocalığına döndü. bahçesine 1962 yılında nakledildi. dizesinde ‘ruhunun toprak kokusunu Tanin’in İttihat ve Terakkî Cemiye- İKTİRAB ti’nin yayın organı haline gelmesi bulutlardan aldığı’ betimlenirken ‘şem- üzerine 1910’da gazete ile bütün iliş- ‘Müdhiş, memattan bile müdhiş bu iktirab’ me-i turab’ tamlaması göklerden, bu- kisini kesti. Aynı yıl Dârülfünun ve lutlardan gelecek bir felaketi tasvir eder. Dârülmuallimîn’deki görevlerini de Tevfik Fikret, İktirab şiirini, Maa- Hemen sonrasında ‘nevha-i gurab’ bıraktı. Aleyhinde söylemlerin arttığı rif dergisinde 1895 yılında yayımla- tamlamasında mezarlıktaki kargalarla bu dönemde kendisine sert eleştiriler mıştır. Bu şiir şairin 1896’dan sonra ölülerin arkasından ağlamak anlamla- yönelten bazı çevrelere karşı kendisi- ortaya çıkan psikolojik durumunu rına gelen bu iki kelime birleştirilerek ni müdafaa eden eski arkadaşlarına açıklayıp sonraki şiirleri için de bir ölüme vurgu yapılır. Hemen sonraki hitaben Rübâb’ın Cevabı’nı neşretti. temel oluşturması açısından önem dizeyle bu vurgu daha da belirginleşir. Haluk’un Defteri’nde gelecek güzel arz eder. İktirab, iyimserlikten kötüm- günlere ve inkılaba olan inancını gör- serliğe geçişin şiiri olarak okunabilir. düğümüz Fikret için hayata ümitle baktığı bu günler uzun sürmedi; ken- disini ölüme götürecek olan hastalığı- nın başlaması ve İttihat ve Terakki’nin uğruna savaştıkları prensiplere ihanet etmesi üzerine yeniden çok daha koyu bir melankoliye düştü. Tevfik Fikret’in istibdat rejiminin ardından İttihatçı- lar’la gelen hürriyet havasının kısa bir süre sonra zorbalığa dönüştüğü, ka- nun, hürriyet, adalet gibi kavramların ayaklar altına alındığı II. Meşrutiyet döneminin ağır bir hicvi olan “Hân-ı Yağmâ” ile “Doksan Beşe Doğru” bu dönemin en dikkate değer örnekleridir. Mehmed Akif ’in, 1914’te yayımladı- ğı Süleymaniye Kürsüsü’nde “Târîh-i Kadîm” manzumesi dolayısıyla Tev- fik Fikret için “zangoç” tabirini kul- lanması üzerine Fikret, dinsizliğini ve genel anlamda bütün semavî din- lerin karşısında olduğunu ilân ettiği 96 KONAK
Bu dizede kullanılan ‘nihani bir ızdırab’ mini gayya kuyusuna benzetirken, ümit ve hevesle kıvranarak karanlık kelime grubu, doğuştan gelen melanko- ruhundaki hiçbir kurtuluş ümidi bı- dibine doğru yüzdüğü bir kaybol- liyi ifade eder. Hemen ardındaki dizede rakmayan düşünceleri onu büyük ma, ölüm girdabı anlamını taşır. Son ise bu ıstırabın kişinin ruhunu ve bede- bir dilemmaya ve acze sürüklemiştir. bölümde geçen saf ruh, gecenin de- nini zayıflatmış olduğu anlatılmaktadır. Bazı kırlarda gezilirken görülür nefretle: rinliğine indikçe çırpınmakta fakat İkinci bölümde, hayatını cehennem Bir çukur yerde birikmiş mütekeddir bir su durmaksızın inmeye devam edecektir. çölüne benzetir ve bölümün başında Solucanlarla, sülüklerle, yılanlarla dolu. SİS geçen ‘bad-ı semum’ cehennem çö- lünden esen zehirli rüzgar olup kişi- Adacıklar gibi sathında yüzen ehr-i hevâm, \"Sis, bir infial anının, herhangi bir nin enerjisini zayıflatıp eyleme geçe- Sazların zıll-i kesifinde o bi-had, bi-nam istiare ile ifadesi değildir. Belki Ab- memesine neden olmuştur. Bölümün kaynaşan mahşer-i müntin, acı bir haşyetle dülhamid devrinin bir hasta odasını dördüncü dizesinde ise bütün bir ha- andıran vehimli İstanbul'unun geniş yatı belaya batmış olarak tasvir eder. titretir kalbi, fakat kurtulamaz gözleriniz Üçüncü bölümde ise iktirab kelime- nazar etmekten o mir'at-i sem-alude yine bir vizyonda toplanmış bütün bir sinin yakın anlamında olan ‘gam’ sizi bir cazibe almış gibidir pençesine romanıdır…’’ kelimesini kullanarak gam veren ge- cedeyken ölüm sabahını beklemek- ruhunuzdan ne kadar gelse nida-yı nefret Servet-i Fünûn şiirinde tasvirler önem- te ve istemektedir. Dördüncü dize- oradan ayrılamaz dikkatiniz bir müddet, li bir yer tutar ve isim verilmemekle de şairin yıldızlarda mezar karanlı- oradan dönmeye kuvvet bulamaz gözleri- birlikte tasvir edilen mekân çoğu kez ğı araması da etrafındaki varlıklara niz... İstanbul'dur. Bu dönemin önemli şair- karşı karamsar gözlemine örnektir. lerinden birisi olan Tevfik Fikret'in şiir- Dördüncü bölümünde etrafında- işte gayyâ-yı vücud, işte o zulmet, o bataak, lerinde de İstanbul'un tabiat manzara- ki varlıklar arasından hep ölümü beşerin işte, pür ümmid ü heves, kıvrana- larına sıklıkla yer verilmiştir. Fakat Fik- hatırlatanları görmesi devam eder. rak ret, İstanbul'un ‘içtimaî hayatından ve Şair, dış dünyayı ve tabiatı adeta bir ka'r-ı târında şinâh ettiği girdâb-ı uful! tefessüh etmiş bir medeniyetin kalıntısı mezarlık olarak görmektedir. Seç- olan dekoru’ndan nefret eder. Bunu en tiği kelimeler olan ‘servi, soğuk taş- ruh-ı sâfı şeb-i a'mâkına ettikçe nüzul iyi yansıtan ve İstanbul'un şiirin tama- lar ve kargalar’ onun ölümü arzu çırpınır gayz u teneffürle; fakat bi-aram mına hâkim bir tema olduğu şiiri ‘Sis’tir. eden ruhunun yansımalarıdır adeta. edecektir bu nüzulünde ebedlerle devam Edebiyatımızda hiçbir şair İstanbul’a Beşinci bölümde ruhunu ve vic- Öyle ki şair, birinci bölümde kırlar- Tevfik Fikret kadar kötü bakmamış; danını teselli eden ve göz nuru an- da gezinirken gördüğü bir su biri- onun kadar İstanbul’u lanetlememiş- lamına gelen bir ‘nur-i dide’ bu- kintisinin içinde solucan, sülük ve tir. İstanbul’a kızanlar bile onu öfkeyle lunduğunu ancak onun da üzüntü yılanların görüldüğünü betimlemiş- içinde olduğundan artık onun te- tir. Devam eden bölümlerde bunun Tevfik Fikret ve Şermin sellisini de bulamadığını ifade eder. insanın kalbini korkuyla titretse de Altıncı bölümde ruhunun tasvirine insanın yüzeyindeki böcek bulutu, devam eder. İktirab ile yakın anlam- sazların kesif karanlığında o isimsiz, lı olan ‘kelal’ ve ’melal’ kelimeleriyle sayısız kokuşmuş kalabalığa bakmak- birlikte ‘hayal’ ve ‘hakikat’ sözcükle- tan gözlerini alamadığını ifade eder. rini birlikte kullanarak gerçekle ba- Üçüncü bölümde geçen ve zehir- ğını sorgulaması dikkat çekicidir. li ayna anlamına gelen ‘mirat’i sem GAYYA-YI VÜCUD alude’ insanı çekim gücüyle pençe- 1899 yılında yayınlanmış altı bö- sine alır. Dördüncü bölümde ruhtan lümden oluşan bir şiirdir. ‘Gayya’ ce- ne kadar nefret nidası gelse de göz- hennemdeki kuyu demektir. Vücud lerimizin oradan dönmeye kuvvet kelimesiyle birleştiğinde varlık ale- bulamadığını söyler. Devam eden bölümlerde ‘gayya-yı vücud’ insanın EDEBİYAT 97
de olsa sevmişlerdir. ‘Sis’, Türk şiirin- Şair, çirkin manzara karşısında duy- met' diyen mezar taşları; ‘çamurlu ve de kendinden sonra bir çığır açmış; duğu nefreti en net biçimde ifade tozlu eski’ sokaklar, ‘uykulu, her deliği İstanbul için kötümser, eleştirel şiir- etmek için şiir boyunca iki defa; ‘Ör- bir vak'a saklayan, şerir yatağı’ virane- lerin yazılmasına öncülük etmiş ol- tün, evet, ey hâile… Örtün, evet, ler, ‘kapkara damlarıyla matemi tem- ması yönüyle edebiyatımızda oldukça ey şehr; Örtün ve müebbed uyu, sil eden eski ve ölü’ evler, ‘her biri bir önemli bir konuma sahip olmuştur. ey fâcire-i dehr!’ beytini tekrarlar. leyleğe, bir çaylağa vatan olmuş, yıl- Sarmış yine âfâkını bir dud-ı munannid, larca zamandan beri tütmek bilmeyen’ 3 Mart 1902 tarihini taşıyan Sis şiirinde Bir zulmet-i beyzâ ki peyâpey mütezâyid. ocaklar… Bütün bu tasvirler Fikret'in Fikret, günlük hayata ait olaylardan ha- Tazyıkının altında silinmiş gibi eşbâh, kötümser ruh halini yansıtmakta ve reket ederek derin bir manaya ulaşma Bir tozlu kesâfetten ibâret bütün elvâh; aynı zamanda onun nazarında II. Ab- niyetindedir. Ruşen Eşref 'e göre \"Sis\" Bir tozlu ve heybetli kesâfet ki nazarlar dülhamid devri İstanbul'unun çökmüş şiiri şu olaydan hareketle yazılmıştır: Dikkatle nüfüz eyleyemez gavrine, korkar! cemiyet hayatını temsil etmektedir. ‘O sıralarda bir polis her gün evini gö- Lâkin sana lâyık bu derin sürte-i muzlim, zaltında bulundururmuş. Rutubetli bir Lâyık bu tesettür sana, ey sahn-ı mezâlim! Ey debdebeler, tantanalar, şanlar, alaylar; şubat günü sis denize olanca kesafeti ile Ey sahn-ı mezâlim... Evet, ey sahne-i garrâ, Kaatil kuleler, kal'alı zindanlı saraylar; çökmüş. Akşama kadar suların üstün- Ey sahne-i zi-şâ'şaa-i hâile-pirâ! Ey gırre sütunlar ki birer div-i mukayyed, den sıyrılamamış. Polisin duvarı ile si- Ey şa'şaanın, kevkebenin mehdi, mezârı Mâzileri âtilere nakletmeye me'mur; sin duvarı arasında kalan şair, o gün bü- Şarkın ezeli hâkime-i câzibedârı; Ey dişleri düşmüş, sırıtan kaafile-i sur; tün bir devri bütün dertleriyle duymuş.’ Ey kanlı muhabbetleri bi-lerziş-i nefret Ey kubbeler, ey şanlı mebâni-i münâcât; Perverde eden sine-i meshuf-ı sefâhet; Ey doğruluğun mahmil-i ezkârı minârat; Türk edebiyatında İstanbul'un ilk defa Ey Maramar'nın mâi der-âguuşu içinde Ey sakfı çökük medreseler, mahkemecikler; menfur ve mel'un bir şehir olarak ele Ölmüş gibi dalgın uyuyan tude-i zinde; Ey servilerin zıll-ı siyâhında birer yer alındığı Sis’te anlatılanlarla Tevfik Fik- Te'min edebilmiş nice bin sâil-i sâbir; ret’in karakteri ve yaşamı arasında da (...) \"Geçmişlere rahmet!\" diyen elvâh-ı mekaabir; bir uyum gözlenir. Sis’te, Tevfik Fik- Hâriçten, uzaktan açılan gözlere süzgün ret’in derin bir ümitsizlik ve yalnızlık Çeşmân-ı kebudunla ne munis görünürsün! (...) ruh hali içerisinde olduğu görülür. Bu Munis, fakat en kirli kadınlar gibi munis; Ey her biri leyleğe, bir çaylağa mavtın şiirde şairin kötümser ve melankolik Üstünde coşan giryelerin hepsine bi-his. Gam-dide ocaklar ki merâretle somurtmuş, yapısı, İstanbul'un maddi, manevi bü- Yıllarca zamandan beri, tütmek ne... unutmuş; tün varlığına yansıtılmıştır. Fikret’in (...) bu kente nefretle bakmasının perde Şiirin devamında şair İstanbul'un bu arkasında şairin mizacının yanı sıra Örtün, evet, ey hâile... Örtün, evet, ey şehr; manevî çöküşünün sebeplerini belirtir. devrin siyasi yapısının da rolü vardır. Örtün ve müebbed uyu, ey fâcire-i dehr!.. Fikret, Sis’e İstanbul'un sisler arasında- Bunun ilkinden sonra Fikret, İstan- ki durumunu anlatarak başlar. Şehrin bul'un teferruatlı bir panoramasını olumsuz manzarası şairde herhangi çizer. Saray ve etrafında yaşanılan bir acıma hissi uyandırmaz. Aksine hayatı ‘Ey debdebeler, tantanalar, İstanbul'un bu tesettüre layık oldu- şanlar, alaylar;’ şeklinde canlandır- ğu ifade edilir. Fakat tüm bu olumsuz dıktan sonra şehrin mimarisini vü- görüntüye rağmen şehir ‘ölmüş gibi cuda getiren unsurları ele alır. Başka dalgın uyuyan tûde-i zinde’dir. Çün- şairler tarafından övgüler düzülen kü o, ‘şarkın ezelî hâkime-i câzibedâ- İstanbul'un mimarî yapıları da Fik- rı’dır. En kanlı muhabbetleri sefahata ret'in nefret ve lanetinden payını alır. doymayan sinesinde besler. Bin ko- cadan arta kalan yaşlı bir kadın gibi Ona göre ‘kuleler ‘kanlı’, saraylar ‘kal'a- olsa da hâlâ taze ve güzeldir. Uzaktan lı, zindanlı’, sütunlar ‘bir dîv-i mu- bakanlara munis görünür: ‘Mûnis, kayyed’, surlar ‘dişleri düşmüş sırıtan fakat en kirli kadınlar gibi mûnis; Üs- kafile'dir. 'Sakfı sökük' medreseler, tünde coşan giryelerin hepsine bî-his.’ mahkemecikler; 'servilerin karanlık gölgelerine sığınmış, geçmişlere rah- 98 KONAK
Ona göre insanların ahlakı bozulmuş, Bir dalgacığın ömrü kadar zail ü muğfel hâliyle birleştirerek okurun gözüne namus masallardan bir hatıra duru- Bir ömr-i muhayyel! ve kulağına başarılı bir şekilde nasıl muna düşmüş, ikbalin yolu ayak öpme duyurduğu üzerinde durmuştur. Fa- haline gelmiştir. Bütün bu çökmüşlü- Eserin ilk bendinde öne çıkan düşün- kat en son yapılan tahlillerde Sis şiiri ğün asıl sebebi ise insanların ‘her şeyi ce tabiata sığınma duygusudur. Fikret, kadar açık bir şekilde olmasa da Yağ- gökten dilenen tevekkülleridir’. Fikret'e içinde kuşların öttüğü, güllerin açtığı, mur şiirinin de dönemi eleştiren si- göre insan kaderine boyun eğmek ye- tenha yeşil göllerde bir kuşçağız ka- yasi bir şiir olduğu ortaya konmuştur. rine çalışıp gayret etmeli, kendisine dar da olsa ömür sürmek ister. Kısa Tevfik Fikret’in II. Abdülhamid yöne- verilen değerleri zayi etmemelidir. da olsa kuş gibi hür bir ömür ister. timinden duyduğu rahatsızlık, tabiata Yalnız ikimiz, bir de o : Ma'bude-i şi'rim; ve nesnelere olan bakışında karamsar Şiirin sonlarına doğru şair ‘havf-i Yalnız ikimiz, bir de onun zıll-ı cenâhı; bir tavır takınmasının sebeplerinden müsellâ’ı ve onun tesirlerini ele alır. Hâkilere bahş eyleyerek hâk-i siyâhı biri olmuştur. Farklı bir ruh hâliyle II. Abdülhamid korktuğu için bas- Duşunda beyaz bir bulutun göklere âzim. çok daha farklı bir şekilde algılanabi- kıyı artırmış, Kanun-ı Esasî'yi or- Her sahn-ı hakikatten uzak, herkese meçhul; lecek olay ve durumlar, şairin karam- tadan kaldırmıştır. Yüksek tabaka Bir safvet-i masumenin âguş-ı terinde, sar, yalnız ve kendini köşeye sıkışmış korku yüzünden onun etrafında iki Bir leyle-i aşkın müteeni seherinde gibi hisseden ruh hâliyle alabildiği- büklüm olmuştur. Baskı altındaki Yalnız ikimiz ssayd-ı hayâlât ile meşgul. ne olumsuz bir şekilde algılanmış ordu ve memur sınıfı (seyf ü kalem) ve esere de bu şekilde yansıtılmıştır. siyasî mahkûm derecesine düşmüş- Sonraki kıtada bu hayali sevgilisi ve Sis’ten daha önce kaleme alınmış ve tür. Memleket meselelerine karşı ka- şiir perisi ile yaşamak istediğini söy- muhtemelen Fikret’in Servet-i Fünûn yıtsız olan gençlik kadın peşindedir. ler. Fikret gerçeklikten ve herkesten dönemi şiirleri içinde düşünüldüğü uzak bir masumluğun taze ve narin için barındırdığı siyasî boyut gözden Baştan sona nefret hissi ile dolu olan kucağında bir aşk gecesinin sabahı- kaçırılmış olan Yağmur şiirinin de ben- şiirin sonunda Fikret, hicranlı anne- na uyanmak ister. Bu meçhul yer- zer duyguları yağmur olayı üzerinden lerle, kimsesiz ve avare çocuklara karşı de meşgul olmak istediği iş sevgilisi anlattığı açıkça görülür. Yağmur’un alt merhamet hissini ifade eder. Ümitsizlik ile birlikte hayal avcılığı yapmaktır. metnindeki çağrışım ve yoruma açık içinde, ‘Ölmüş gibi dalgın uyuyan tû- uçları bir kenarda tutarsak, ilk bakış- de-i zinde’ dediği İstanbul'un sonsuza Şiir, şairin hayalinde vazgeçilmez un- ta şiirin yalnızca yağmurun yağışını dek uyumasının arzusuyla şiirini ikinci surlardan biridir. Öyle ki şiirlerinde- -muhtemelen evinin penceresinden- defa tekrarladığı şu beyitle sonlandırır: ki sevgi nameleriyle şarkı söyleyerek seyreden şairin gözlemlerini ve bu du- göklere uçmak ve orada avare bir yu- rumun kendisinde yarattığı anlık duy- ‘Örtün, evet, ey hâile… Örtün, evet, ey vada hayali bir ömür sürmeyi arzular. gulanışları tasvir ettiğini görürüz. Fa- şehr; Örtün ve müebbed uyu, ey fâcirei Toprağa bağlı değildir artık hayalleri, kat şairin, şiir boyunca kullandığı bazı dehr!...’ uçmak gökleri mesken tutmak özgür- anahtar kelimeler ve benzetmeler, daha lüğün en uç noktasına ulaşmak iste- sonra Sis şiirinde çok daha görünür bir ÖMR-Ü MUHAYYEL mektedir. Son bentte dizginler kendini hâl alacak olan bir siyasî baskıyı imler. Ömr-ü Muhayyel 1898 yılında Tevfik ve tekrar yeryüzünde gerçekleştirmek Tevfik Fikret’in bu şiirindeki atmosferi Fikret’in hayallerini dizelere döktüğü istediği özgürlüğün resmini çizer. anlamak ve ortaya koymak için, kul- şiirdir. Dönemin karamsar ve baskıcı landığı kelimelere yakından bakmak halinden bir anlık da olsa sıyrılıp olmak YAĞMUR gerekir. Bu şiirdeki “darbe, bulutların istediği yerin, birlikte olmak istediği kararması ve bundan dolayı eşyanın kişilerin hayalini kurmuştur. Kurduğu Yağmur şiiri 1897 yılında yazılmıştır. içinde bulunduğu hâl (eşyanın dalga- hayalde kendisi özgürlüğün sembolü Mehmet Kaplan; Fikret’in kendi tar- lanması), hiçbir pencere ya da yüzün olan bir kuştur. İleride yaptıracağı evi- zında en başarılı olduğu manzume- açılmaması, saçakların altına sığınan nin adının kuş yuvası anlamına gelen lerden biri olarak nitelediği ve bizdeki kuşlar susarken sokaktaki köpeğin ‘aşiyan’ olması da kuş figürünün Tevfik ilk yağmur şiiri olduğunu belirttiği bu uluması, yağmur tanelerinin ürkekliği, Fikret’in hayallerinin merkezi noktala- şiiri, şâirin “tabiat şiirleri” kategorisin- etrafı kaplayan soğuk gölge ve günün rından biri olduğunu göstermektedir. de zikretmiştir. Bir ‘yağmur mûsıkîsi’ geceye dönmesi, yerlere vahşet çök- Bir ömr-i muhayyel... Hani gülbünler içinde olarak da değerlendirilebilecek olan mesi, sokaktan hayalet gibi geçen başı Bir kuşcağızın ömr-i bahârisi ne kadar hoş; bu tasvirî anlatıma dayalı şiiri bu za- örtük sabi, yorgun argın kara çarşafını Bir ömr-i muhayyel... Hani göllerde, yeşil, boş mana kadar tahlil edenler, şiire hep bu Göllerde, o sâfiyet-i vecd-âver içinde söylenenler çerçevesinde yaklaşarak onun bir tabiat hadisesini kendi ruh EDEBİYAT 99
sürükleyen bir kadın hayali, inilti ve suskunluk” gibi ifadeler, o dönemdeki siyasî baskıyı ve Servet-i Fünûncuların genelinde var olan bedbinlik felsefe- sini göstermesi açısından önemlidir. Şiirin hemen başında ‘Küçük, mutta- rid, muhteriz darbeler’in kafeslerde ve camlarda yarattığı titreşimin ‘dem-be- dem nevha-ger, nağme-sâz’ olduğu, yani yağmur tanelerinin çıkardığı sesin zaman zaman bir ağıtçının çığlığına dönüştüğü dile getirilir. Daha şiirin ba- şında kurulan bu karamsar ses imgesi, şiirin sonuna kadar şiddetini arttırarak devam eder. Şiirin başında ‘dem-be- dem’ duyulan bu ağıt sesi, şiirin sonu- na gelindiğinde ‘muttasıl’ bir hâl alır. Şiirdeki yağmur hadisesi, bizatihi baskı unsuru olarak düşünülebileceği gibi yağmur öncesinde ve esnasında oluşan kötü havanın -Fikret’in bakış açısıyla devrin yöneticilerinin sebep olduğu karanlık ortamın- etkisiyle ağlayan insanların gözyaşları ve sesleri ola- Aşiyan Müzesi 100 KONAK
Search
Read the Text Version
- 1
- 2
- 3
- 4
- 5
- 6
- 7
- 8
- 9
- 10
- 11
- 12
- 13
- 14
- 15
- 16
- 17
- 18
- 19
- 20
- 21
- 22
- 23
- 24
- 25
- 26
- 27
- 28
- 29
- 30
- 31
- 32
- 33
- 34
- 35
- 36
- 37
- 38
- 39
- 40
- 41
- 42
- 43
- 44
- 45
- 46
- 47
- 48
- 49
- 50
- 51
- 52
- 53
- 54
- 55
- 56
- 57
- 58
- 59
- 60
- 61
- 62
- 63
- 64
- 65
- 66
- 67
- 68
- 69
- 70
- 71
- 72
- 73
- 74
- 75
- 76
- 77
- 78
- 79
- 80
- 81
- 82
- 83
- 84
- 85
- 86
- 87
- 88
- 89
- 90
- 91
- 92
- 93
- 94
- 95
- 96
- 97
- 98
- 99
- 100
- 101
- 102
- 103
- 104
- 105
- 106
- 107
- 108
- 109
- 110
- 111
- 112
- 113
- 114
- 115
- 116
- 117
- 118
- 119
- 120
- 121
- 122
- 123
- 124
- 125
- 126
- 127
- 128
- 129
- 130
- 131
- 132
- 133
- 134
- 135
- 136
- 137
- 138
- 139
- 140