SAYI 1 | MAYIS 2022 KÜLTÜR-SANAT-EDEBİYAT KALEMDAR SİLİVRİ GÜMÜŞYAKA ANADOLU LİSESİ VATAN ŞAİRİMİZ ERASMUS+ NAMIK KEMÂL PROJEMİZ Sezai Kurt \"Seeing The Future, Shape Your Career\" DİVAN ŞİİRİNDE AŞK Ataol Doç. Dr. Songül Aydın Yağcıoğlu Behramoğlu LONDRA'DA ve BİR TÜRK ÖĞRETMEN Ömer İngilizce öğretmenimizin Erdem'e yurt dışı öğretmenlik sorduk izlenimleri QR kodu okutarak dergiye ulaşabilirsiniz.
EDİTÖR'DEN Fatih Peksöz Genel Yayın Yönetmeni
06 içinde Zekeriya Artar İlçe Milli Eğitim Müdürü 08 Divan Şiirinde Aşk Doç. Dr. Songül Aydın Yağcıoğlu 12 Sürgünden Dirilişe Dilek Aksak 24 Ressam Prof. Dr. Ramiz Aydın'la Söyleşi Zehra Aydın
kiler 38 Vatan Şairi Namık Kemal Sezai Kurt 62 Ataol Behramoğlu'na Sorduk Zehra Kardeş 63 Ömer Erdem'e Sorduk Hasan Kara 68 Ağzı Olan Konuşuyor Fatih Peksöz
03 İsmail Eray DURSUN Okul Müdürü Başkalarının çocuklarını eğitme fırsatı, nadir bulunan bir ayrıcalıktır ve gençlerimizi yetişkin yaşamlarında mutluluğa ve başarıya hazırlamayı hedeflediğimiz için mümkün olduğunca çok yönlü bir eğitim sağlamaya çalışıyoruz. Gümüşyaka Anadolu Lisesi ailesi olarak bu sorumluluğu son derece ciddiye alıyoruz. Tüm öğrencilerimizin biricik olduğunu biliyor, kendilerini değerli hissetmeleri için elimizden geleni yapmaya özen gösteriyoruz. Heyecan verici ve hızla değişen zamanlarda yaşıyoruz; ilerici ve kapsamlı bir eğitim sağlamanın her zamankinden daha önemli olduğunu biliyoruz. Mutlu bireylerin başarılı olma olasılığı daha yüksektir. Gençlerimizin yeteneklerini ortaya çıkarmayı, ilgi alanlarını genişletmeyi ve kişisel niteliklerini geliştirmeyi sorumluluğumuz olarak görüyoruz. Bunu yapmak için güven, azim, hoşgörü ve dürüstlüğü teşvik etmeyi; iletişim becerilerini geliştirmeyi; yaratıcılığı benimsemeyi; ekip çalışmasını desteklemeyi ve daha geniş topluluklara gerçekten olumlu bir katkıda bulunmaya hazır olmalarını bekliyor, açık fikirli ve dışa dönük bireyler olmalarını istiyoruz. Kültürel değerlerimizi ve millî bilincimizi önemsiyor; sadece devletimize, milletimize değil, tüm insanlığa faydalı birer birey olmalarına gayret gösteriyoruz. Geleceğimizi geçmişimizin büyük değerleri olan Yunus Emre, Ahmet Yesevi, Fatih Sultan Mehmet, Mimar Sinan, Mustafa Kemal Atatürk’ten aldığımız ilhamla inşa ediyoruz. Gümüşyaka Anadolu Lisesi bu yeniliği ve yeni fırsatları coşkuyla kucaklayan, ileri görüşlü, kendini sürekli geliştirme çabası içinde olan bir okuldur. 4 | KALEMDAR
Zekeriya ARTAR Silivri İlçe Milli Eğitim Müdürü Tüm dünyayı ve ülkemizi etkisi altına alan Eğitim ortamındaki projelerin bilişsel, duyuşsal, Covid-19 salgını sebebiyle öğrencilerimiz psikomotor becerilere etki etmesini, akademik, okullarımızdan uzak kalmıştı. Ancak sportif, sanatsal ve kültürel boyutta işlerlik Bakanlığımızın yoğun gayreti, İl Milli Eğitim kazandırmasını oldukça önemsiyoruz. Ortak Müdürlüğümüzün destekleriyle 2021-2022 faydayı esas alan adil, eşit ve kapsayıcı eğitim Eğitim öğretim yılında tüm kademelerde ve ortamları hazırlamak için iş birliği içinde sınıflarda yüz yüze eğitime geçmiş olduk. hareket ediyoruz. Yöneticilerimiz, öğretmenlerimiz, öğrencilerimiz ve velilerimizin destekleriyle süreci verimli bir Çalışmalarımız, Milli Eğitim Bakanlığımızın şekilde tamamladığımızı düşünüyorum. Salgın 2023 Eğitim Vizyonu çerçevesinde sanat, spor sürecinde okullarımızın ne denli toplumsal bir ve kültürel amaçla öğrencilerimizin bütüncül işleve, sahip olduğunu gördük. Eğitim her şartta gelişimine katkı sunmaktadır. ve koşulda öncelikli olması gereken bir yere Uygulamalarımızda o doğrultuda merakı, sahip. Bu hassasiyetle öğrencilerimizin verimli olmayı, üretmeyi ve en önemlisi milli okullarında sağlıklı bir şekilde eğitim öğretim görmesi için üstün gayretle çalışıyoruz. bilince teşvik eden ortamları hazırlıyoruz. Bizler geniş kapsamlı bir şekilde planlanan 2023 Çocuklarımız bizim en değerli servetimiz. Onlar için çalışıyor, onlar için üretiyoruz. Eğitim Vizyonu çerçevesinde üzerimize düşen Severek öğreniyor, severek öğretiyor yaşam sorumlulukları yerine getiriyoruz. Her geçen boyu öğrenmeyi öğrenci ve öğretmenlerimizle zamanın önemini; çocuklarımızın yetişkin bir şiar ediniyoruz. bireye dönüşmesinde ve vatanımıza iyi birer insan olarak kazandırılmasında görevli olduğumuzun farkındayız. 6 | KALEMDAR
Öğretmenlerimizin multidisipliner çalışması, yazması, üretmesi, işbirliğine önem vermesi, yönetimde söz sahibi olması, sanat ve sporla ilgilenmesi çok değerli... Kalemdar dergisini de bu sebeple önemli buluyorum. Gümüşyaka Anadolu Lisesi ailesinin edebiyat, bilim, kültür ve sanat konularına eğilen dergisinin bu bakımdan önem taşıdığını düşünüyorum. Öğretmenlerimizin akademik ve mesleki Yüzlerinde gülücük eksik olmamasının yönden gelişimlerini her zaman gayreti ve temennisinde olduğumuz destekliyor ve onlardan aldığımız çocuklarımızın gelişimi için emek veren , heyecanla onlara bu süreçlerde rehberlik her öğrenciyi değerli gören eğitim etmeyi ihmal etmiyoruz. Elbette eğitim meslektaşlarıma ve dergide emeği geçen uzun soluklu bir süreç fakat gelişim herkese en içten teşekkürlerimi yolculuğumuzu sürdürürken zamanın sunuyorum. ruhunu es geçmiyoruz. KALEMDAR | 7 Öğretmenlerimizin multidisipliner çalışması, yazması, üretmesi, işbirliğine önem vermesi, yönetimde söz sahibi olması, sanat ve sporla ilgilenmesi çok değerli. Kalemdar dergisini de bu sebeple önemli buluyorum. Gümüşyaka Anadolu Lisesi ailesinin edebiyat, bilim, kültür ve sanat konularına eğilen dergisinin bu bakımdan önem taşıdığını düşünüyorum. Kalemdar’ın öğretmenlerimizin, öğrencilerimizin, uzman ve yazarların eserleri ile dolu olması dergiye verilen önem ve özeni açıkça gösteriyor. Bu bağlamda çok farklı alanlarda ele alınan yazıların okunması ve yararlanılması gerektiğini düşünüyorum.
DİVAN ŞİİRİNDE AŞK Doç. Dr. Songül AYDIN YAĞCIOĞLU* Divan şiiri, şekil ve muhteva bakımından Fiziksel özeliklerinin yanı sıra âşık ve sevgili arasındaki aşkın ifadesi ve davranış biçimleri kural ve kaideleri belli olan bir edebiyat de ideal olan şekliyle anlatılır. Buna göre geleneğinin ürünüdür. Geleneğe mensup âşık; sevgiliye kavuşamayan, kavuşma hiçbir şair bu kaidelerin dışına çıkmaz. özlemiyle sürekli ayrılık derdi çeken, bu Temel konusu aşk olan bu edebiyatta aşkın ayrılığın ıztırabıyla kanlı gözyaşı döken, dert anlatımında da kaideler geçerlidir. Konu çekmekten zayıflamış, beli iki büklüm olmuş edilen aşk ister ilahi aşk ister beşerî olsun bir tiptir. Sevgili ise âşığa hiç yüz vermeyen, âşık ve sevgilinin fiziksel özellikleri ve rolleri sürekli zulmeden, cefa eden haliyle konu bellidir. edilir. Gelenek bağlamında divan şiirinde âşık ve Vuslatın mümkün olmadığı bu aşk sevgili tipinin özelliklerini belirleyen en anlayışında sevgiliyi görmek genellikle önemli unsur bu edebiyatın ‘idealist’ bir imkansızdır. Bu, ya rüyada ya da falla edebiyat olmasıdır. Şöyle ki öncelikle sevgili mümkündür. Şeyhî'nin aşağıdaki dedim- en güzeldir ve bu nedenle vasıfları dedi yapısıyla oluşturulan (müracaa gazel) anlatılırken en ideal olanla ilişkilendirilir: beytinde şair sevgiliye kavuşmanın mümkün Sevgilinin yüzü yuvarlak ve parlaktır, bu olup olmadığını sorar, sevgili ise bunun nedenle yüz en parlak ve yuvarlak olan imkânsız bir hayal olduğunu belirtir. Şair bu güneşe veya aya benzetilir; sevgilinin saçı sefer sevgiliye yüzünü görmenin mümkün siyahtır, bu nedenle sevgilinin saçı en siyah olup olmadığını sorar, sevgili de bunun ancak olan geceye benzetilir; sevgilinin boyu mübarek bir fal olduğunu söyler. uzundur bu nedenle en uzun ağaç olan serviye benzetilir vs. Kısaca ideal güzelliğe sahip olan ve bu Dedim visaline ermek dedi hayâl-i muhâl nedenle de divan şiirinde cinsiyeti Dedim cemâlini görmek dedi mübârek fal belirtilmeyen sevgiliye ait unsurların benzetilenleri de en ideal olan varlıklar (Şeyhî) olarak bellidir. Dedim sana kavuşmak, dedi imkansız bir hayal; dedim yüzünü görmek, dedi mübarek bir fal.
Altı asır devam eden bir edebiyat geleneğinin en temel konusu olan aşk en ideal hâliyle ifade bulmuştur. Zâtî’nin aşağıdaki beytinde ise güzelliği ve ele Aynı tema Şeyh Gâlib’in ifadesiyle şöyledir: Ey ay yüzlü geçmemesinden dolayı periye benzetilen sevgili; âşığa sevgili, sensiz gül bahçeleri bana cehennemi hatırlatır: acımış, ona lütufta bulunup bir gün onun rüyasına ağaç ateş, gönlü cezbeden gül fidanı ateş, yaprak ve gireceğini söylemiştir. Bunu duyan âşık öyle mutlu meyveler ateş… Şairin kastettiği kırmızı rengin çok olduğu olmuştur ki bu sefer sevincinden yıllardır gözüne uyku gül bahçesi sensiz isem bana cehennemi hatırlatır. girmemektedir. Dolayısıyla âşık sevgiliyi yine Cehenneme benzetilmesi kırmızı renk ve ateş ilişkisiyledir. görememektedir: Yine sevgilinin olmayışı da cehennem azabı gibidir: Ayıtdı ol perî bir gün düşüne gireyin bir şeb Bana dûzahdan ey meh dem urur gülzârlar sensiz Sevincimden nice yıllar geçipdir görmedim uyhu Dıraht âteş nihâl-i dil-keş âteş berg ü bâr âteş (Zâtî) (Şeyh Gâlîb) (Peri gibi olan sevgili bir gün rüyana gireyim dedi, nice yıllar geçti sevincimden (gözüm) uyku görmedi.) Bu aşkta âşığın sevgiliye sunabileceği en değerli varlığı canıdır. Teklif dahi edilmeden sevgili uğruna can Sevgilinin görülebilmesi bir ihtimal bahar mevsiminin verilmelidir. Zâtî’nin aşağıdaki beytinde âşık sevgiliye gelmesiyle sevgilinin bağ ve bahçelere seyrana çıkmasıyla canını teklif eder, fakat sevgili senin daha canın mı var, mümkün olabilmektedir. Bu ihtimalin peşinde olan âşık vermedin mi diye âşığa öfkeyle karşılık verir: için eğer sevgili yoksa gül bahçesi bile ona ateş gibi görünür. Neşâtî’nin aşağıdaki beytinde şair; bağa (gül Yoluna cânum revân itsem gerek cânâ didüm bahçesi) sensiz bakamam gözüme ateş görünür, sadece Yüzüme bin hışm ile bakdı didi cânun mı var açılmış gül değil bahçede salınan servi ağacı bile bana ateş görünür, demektedir. Şairin ifadesinde yer alan bahçedeki (Zâtî) servi ağacının bile ateş görünmesi mübalağa gibi görünmekle birlikte realitesi olan bir söylemdir. Servi Ey sevgili, canımı yoluna vereyim dedim, sevgili yüzüme bin bilindiği üzere çiçek açmayan ve meyve vermeyen, dört hışımla bakıp “Verecek canın mı var?” dedi. mevsim yeşil olan bir ağaçtır. Bununla birlikte o dönemde servi ağacının dibine sarmaşık gülü dikilir ve sarmaşık Yukardaki beytin devamı olarak âşıklıkta ideal olan canını serviye dolanarak uzarmış, kırmızı çiçek açtığında ise sanki vermektir, bu âşıklıkta kemâle ermektir. Bunun en açık servi ağacının çiçekleriymiş gibi bir görünüm ortaya ifadelerinden birini Fuzuli; âşığın kemali canını sevgiliye çıkmaktadır. Dolayısıyla bahar mevsiminde bütün güllerin vermektir, canını henüz vermeyen âşık eksikliğini, henüz açıldığı gül bahçesi güllerin kırmızılığı ile sevgili olmadığı noksan olduğunu itiraf etmelidir, mealinde şöyle dile için âşığa ateş gibi görünür. getirmiştir: Cânını cânâna vermekdür kemâli âşıkın Bâğa sensiz bakamam çeşmime âteş görünür Vermeyen cân itiraf etmek gerek noksanına (Fuzûlî) Gül-i handânı değil; serv-i hıramânı bile (Neşâtî) Aşığın kemali canını sevgiliye vermektir, canını vermeyen (Bağa sensiz bakamam gözüme ateş gibi görünür,( sadece) noksanlığını itiraf etsin. açılmış gül değil salınan servi bile (ateş gibi görünür). Sonuç olarak altı asır devam eden bir edebiyat geleneğinin en temel konusu olan aşk en ideal haliyle ifade bulmuştur. Âşığın aşk anlayışı ve aşkı yaşayış biçimi bu edebiyatın geleneği dikkate alarak tek boyutlu düşünülmemesi gereken bir meseledir. *Bu yazıyı dergimiz için kaleme alan Doç. Dr. Sayın Songül AYDIN YAĞCIOĞLU Arel Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü öğretim üyesidir.
KAFKA VE SOSYAL DIŞLANMIŞLIK Selvi DAYAR / 11-G Her sabah normal olarak uyandığınız yataktan bir sabah Aksi takdirde \"sözde\" insanlar tarafından yargılanır, dışlanırsınız ve sizi en çok yıkan da en yakınlarınızın dahi bu böcek olarak gözlerinizi açtığınızı farz edin. Kafanızda tavrı size sergilemeleri olur. milyonlarca soru, istemsizce çırpınan ürkütücü bacaklar ve dışarıdaki gerçek hayat... Eser aslında içeriğinde birçok önemli ve anlamlı mesaj barındırıyor ve bence bunlardan en önemlisi de şu: Kafka \"Dönüşüm\" eserinde normal hayatında her insan gibi işine giden ailesine maddi-manevi her açıdan destek İster arkadaşınız ister en güvendiğiniz insan ister eşiniz ve olan ancak dönüşüme uğradıktan sonra en yakınları hatta aileniz olsun fark etmez, sizi değersiz hissettirebilir ve tarafından bile yüz çevrilen Samsa'nın yaşadığı trajik hayata küstürebilir. Böceğe dönüşmeden -ki önceki olayları anlatıyor. hayatında işine gidip gelen, ailesini bir arada tutan biri- dönüşüme uğradıktan sonra ailesi tarafından sadece ve Gerçek hayatta yaşamımızı sürdürürken değişirsek sadece arada bir odası havalandırılan odasına yemek fikirlerimiz, hissettiklerimiz, görünüşümüz artık insanları bırakılan, yüzüne dahi bakılmayan ve en sonda da ölüsü tatmin etmiyorsa herkes tarafından dışlanırız. Kafka, bu acı yalnızca bir süpürge ile süpürülen haşere konumunda, ne gerçeği eserinde biraz daha soyut gerçeklik düzleminde acı değil mi? konu edinmiş. İnsanlar böyledir işte! Eğer birini istediği gibi Baş karakter Samsa bir sabah büyük, sert, siyah ve sömüremiyorsa ya da o insan artık onun işine yaramıyorsa o ürkütücü gövdesinden dolayı ne kahvaltı sofrasına zaman onun hayatında olmasının pek de anlamı yoktur artık... inebilmiş ne de işine gidebilmiştir. Patronu elbette bunu sorgulamıştır. Samsa bu sorumsuzluğu nasıl yapabilmiş, Sigmund Freud'un bir sözü bütün bu olanları çok güzel açıklıyor nasıl olur da işi aksatmıştır? aslında: \"İnsanlar sizi eskisi gibi kullanamadıklarında değiştiğinizi söylerler.\" İşte bu dönüşümün ta kendisi... Hayat böylesine acımasız işte! Size hiçbir zaman pes etme, dinlenme,ufacıkda olsa bir değişme veya ara verme şansı vermiyor. Ne olursa olsun size dayatılan sorumlulukları yerine getirmelisiniz.
YAZARLARIN BİLİNMEYENLERİ H. RAHMİ GÜRPINAR Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın örgü örmeyi çok sevdiği, hatta bu iş için Avrupa’dan modeller getirttiği, yazmaya mola verdiği zamanlarda ise mutfağa kapanıp reçel ve dondurma yaptığı anlatılıyor. TOLSTOY YAHYA KEMAL Rus edebiyatının büyük Hayatının son 19 yılını ismi Tolstoy 13 çocuk Beyoğlu’nda bulunan babasıydı. Park Otel’de geçiren büyük sanatçı Yahya Yaşadığı psikolojik sorunlar evi Kemal, birçok şiirini bu terk etmesine neden oldu. otelde kaldığı odasında Moskova tren garında cansız kaleme almıştır. bedeni bulundu. CEMİL MERİÇ NAZIM HİKMET Görme sorunu yaşayan Türk edebiyatının en değerli Cemil Meriç, artık yazılanları şairlerinden Nâzım Hikmet’in en seçemeyecek duruma farklı özelliği devamlı beyaz geldiği dönemlerde pantolon giymesiydi. Nâzım ışığa yakın olmak için, Hikmet ilham geldiğinde sandalyesini masanın aklındakileri sözleri hemen üstüne çıkarır, yine de beyaz pantolonuna not okurmuş. alıyormuş. VİCTOR HUGO “Sefiller” ve “Notre Dame’ın Kamburu” gibi başyapıtların efsane yazarı Victor Hugo’nun beğenilme takıntısı varmış. Yaşlanma etkilerini yavaşlatmak, vücudunu diri tutmak için her sabah buzlu suyla yıkanır, sesi güzel çıksın diye çiğ yumurta içermiş. Kötü görünmekten korkan yazar; her zaman şık giyinir, her gün ama her gün berbere gidip saçını düzelttirirmiş. ÖZDEMİR ASAF Asıl adı Halit Özdemir Arun olan ünlü isim, yazın hayatına ilk başladığı yıllarda dergi lerde Özdemir Özden ismini kullanıyormuş. Bunun sebebi ise “r” harfini söyleyememesiymiş. Ancak daha sonra Oktay Akbal ona babasının adını kullan- mayı önermiş ve o günden sonra Özdemir Asaf ismini kullanmaya başlamış.
SÜRGÜNDEN DİRİLİŞE D lek AKSAK Türk D l ve Edeb yatı Öğr. Hepimizin içinde bir sürgün ülke var mıdır, biz o sürgünün bir süreği miyiz, acaba bundan mıdır evlere sığamayışımız, nereye gitsek o sürgünü de hep yanımızda taşıdığımızdan mı mutlu olamayışımız? 21. yüzyılda içimizdeki boşluğun adına \"sürgün\" diyen bir şair geçti aramızdan: Sezai KARAKOÇ. RUHUNU BESLEYEN ÇOCUKLUĞU Sezai Karakoç 1933 yılında Diyarbakır'ın Ergani ilçesinde dünyaya geldi. II. Dünya Savaşı'nın gölgesinde geçen çocukluğu ona hüznü öğretti. Bulunduğu coğrafyanın yapısı, anne ve babasının yaşantısı iç dünyasını ve şairliğini besledi. İncedir billurdandır yoktur gölgesi Türkiye'de Bir meçhul Meryem mermerden değil ama kutlu Görür gibi uyur konuşur gibi susar güler ağlar gibi dizeleriyle anlattığı annesi öğretmişti ki \"Allah şahdamarından yakındı ve gül, o iyilik güneşinin teriydi.\" Sonra babasının okuduğu cenknameler vardı dinlemek için geceleri sabırla bekledikleri. Çocuklarla oynarken paylaşamazdık Ali rolünü Ali güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar kahraman \"Diriliş Şairi\" olarak anılmasında belki de bu paylaşılamayan Ali rolünün etkisi vardı, kim bilir? Sonradan o günleri özlemle anar şair. Şimdi hiçbirinden eser yok Gitti o geceler o cenk kitapları Dağıldı kalelerin önündeki askerler Çocukluk güzün dökülen yapraklar gibi Karakoç'un çocuk dünyasında Zülküfül Dağı'nın da ayrı bir yeri bulunur. \"Bu dağla aramızda mistik bir bağ var\" der. Dağlar çepeçevre sarar ufku da yepyeni ufuklar açar kendisine hikmet nazarıyla bakana. Biz şehirlilerin dağları göremeyişinden midir bilmem ufkumuzun da içlerimiz gibi daralması.
BİR MEŞHUR ŞİİR \"Kendimin bir diriliş eri olduğuna inanıyorum. Bir diriliş cephesi bulunduğuna ve o cephede bir savaş Ankara'da Siyasal Bilgiler Fakültesinde adamı olduğuma olmam gerektiğine inanıyorum\" öğrenciyken yazdığı Monna Rosa Karakoç'un en diyerek hayatının geri kalanına yön verir. Mümkün bilinen şiirlerinden biri olur. olduğunca gözlerden uzak sade bir hayat sürmeye çalışır ve diriliş cephesinde çeşitli görevler bulur Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza kendine. Henüz dinlemedin benden türküler Benim aşkım sığmaz öyle her saza \"Şiir yazma bir kader hadisesidir âdeta, ben ondan En güzel şarkıyı bir kurşun söyler kaçmışımdır ama o da gelip beni yakalamasını Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza bilmiştir.\" sözüyle şiirle arasındaki ilişkiyi de açıklar. ... Kaçamadığı şiir artık onun en yakın dava arkadaşı, Şiirin yazılış hikâyesi bir efsaneye dönüşür. sırdaşı olur. Şiir yoluyla İslam toplumunun nasıl Kimine göre tanımış, evlenme teklif etmiş; kimine olması gerektiğini anlatmaya çalışır. Bunu göre uzaktan sevmiş. Belki de bir hayalmiş şiirin yaparken de “Kelimeci lafızcı olmayacaksın, baş harflerinde adı saklı olan Monna Rosa. kelimenin hakkını da vererek özcü ve ruhçu olacaksın!” ilkesiyle hareket eder. Kalemi kuvvetli bu şairin fikir dünyasının şekillenmesinde Büyük Doğu dergisi ve Necip Bütün bir ömrünü, sanatını diriliş fikrine infak eden Fazıl’ın da etkileri vardır. Karakoç, Ankara'da şairin “dünya sürgünü” 16 Kasım 2021 tarihinde geçen öğrencilik yıllarında Necip Fazıl'ın yakın sona erdi. çevresinde yer almış dergide uzunca yıllar hizmet etmiş burayı davasını dile getiren bir araç olarak Senin kalbinden sürgün oldum ilkin görmüştür. Bütün sürgünlüklerim bir bakıma bu sürgünün bir süreği Birinci Dünya Savaşı ve Milli Mücadele’den Bütün törenlerin şölenlerin ayinlerin yortuların yorgun çıkmış ülkemiz, her ne kadar İkinci Dünya dışında Savaşı'na katılmamış olsa da savaşın gölgesini hep Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim hissetmiş milletimiz. Bu savaş karamsarlığını her Af dilemeye geldim affa layık olmasam da zerresine kadar yaşamış bir grup genç, Uzatma dünya sürgünümü benim edebiyatımızda yeni bir dönem başlatır. “İkinci … Yeni” diye anılan bu topluluğun şairleri farkında Aşk celladından ne çıkar mademki yar vardır değildir aslında yeni bir dönem başlattıklarının. Yoktan da vardan da ötede bir var vardır Onları bir araya getiren içlerindeki çığlıkları Hep suç bende değil beni yakıp yıkan bir nazar vardır alışılmamış mecazlarla, kullanılmamış imgelerle O şarkıya özenip söylenecek mısralar vardır anlatmalarıdır. Sezai Karakoç da bunlardan biridir Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır başlangıçta. Fakat sonraları şiirinde ağır basan Ne yapsalar boş, göklerden gelen bir karar vardır metafizik ve diriliş ülküsü onu bireysel bağımsız Gün batsa ne olur, geceyi onaran bir mimar vardır bir şair yapar. … Senden ümit kesmem kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır Sevgili En sevgili Ey sevgili
MÜRURUZAMAN: ŞEMSİ PAŞA KÜTÜPHANESİ Ahmet Faruk BALCI Marmara Üniv. Bilgi ve Belge Yönetimi Öğrencisi İstanbul’un güzide semtlerinden biri olan Kütüphaneye ilk adımımla birlikte bu havayı teneffüs eder etmez kendimi birden bambaşka Üsküdar’da kaim; sahil boyunda bir külliyenin bir zamanda uyanmış buluyorum. Orada ilim içerisinde yer alan, ufak taş bir binaya sahip öğrenen talebeleri, içinde namaz kılan cemaati, olan Şemsipaşa Kütüphanesi hem beyinlerimize kıyıda balık tutanları ve kayıkla insanları karşıya hem ruhumuza hitap eden âdeta geçmişle geçiren kayıkçılar hemen canlanıveriyorlar. günümüz arasında bir geçiş misyonu üstlenen Kendimi birden Osmanlı zamanı Üsküdar’ında gitmeyi çok sevdiğim kütüphanelerin başında buluyorum. En çok da bu şaheserin sahibi yer almaktadır. Mimar Sinan’ın varlığını hissediyorum. Bir Mimar Sinan şaheseri olarak hem gözümüze Sanki oraya her gittiğimde kendisi beni hitap ediyor hem de içeresinde yekunu 30.000 karşılıyor, biraz hasbihal ediyor ve kahve olan kitap sayısı ile ruhumuzu inkişaf ettiriyor. yudumluyoruz. Ve gözlerimi bir yolcu Avludan girdiğim ilk andan itibaren içerisinde vapurunun kıyıya yanaştığını haber veren ses ile bulunan kitapları ve kitapların tarihî duvarlara açıp tekrardan aynı yere fakat farklı bir zamana sinmiş muazzam kokusu ve küçük nostaljik açıyorum. Ufak değişiklikler olsa da o ruh pencerelerinden İstanbul’un en güzel oradan kaybolmadığı müddetçe ben ve birçok manzarası, dalgaların, martıların ve yolcu kişi bu büyülü kütüphaneye geldiğinde zamanda vapurlarının sesleri eşliğinde ruhumu her yolculuk yapma imkânı bulacaktır. anlamda besleyen bir yer Şemsipaşa Kütüphanesi.
BAHAR GELMİŞ Bahar gelmiş gonca gülüm al olur, Dama mintan cepkenime dal olur, Türkü yakan şol dilinde bal olur, Dil yoğaldı cemresinde baharın. Al gonceler yaprağında yerişir, Hoş kokusu tüm âleme erişir, Her tarafa hoş rayiha karışır Serin sular deresinde baharın. Gül goncenin dalın hüma tünemiş, Köyneğinde köy kokusu meneviş Yüreğinde aşk yarası küllenmiş Toprak kokar terasında baharın. Beşiroğlu* *Şiirlerinde \"Beşiroğlu\" mahlasını kullanan Sn. Faruk Nafiz KILIÇALAN, Tekirdağ'da yaşıyor ve emekli olduktan sonra özellikle halk şiiri sahasındaki çalışmalarıyla tanınıyor.
MEHMET AKİF'E MEKTUP Sevgili Asil Kahramanım, Silivri Ilık kış güneşinin yalancı bir bahar yaşattığı ocak ayının sıradan bir günü… Kuşlar sürü sürü mavileşen gök yüzünün derinliklerinde kim bilir hangi coğrafyaya doğru kanat çırpıyor? Su; toprağa çoktan karıştı, yaprak toprağa… Ağaçlar biz daha sıkı giyinirken attı üzerindekileri, toprak alabildiğine sessizliğe karıştı. Yazın o canlı ve parlak renkleri çoktan göç edip gitti buralardan… Göç etmek ve vaden doldu mu çekilmek hayat sahnesinden usulca… Tıpkı senin gibi… Hayat sahnesinden göç edişinin ardından kaç yıl geçti? Kaç nesil seni göremedi, biz göremedik ama kaç şaheserin bizimle yaşadı ve hâlâ yaşamakta? Seni biz görmeden sevdik, sevdikçe daha çok tanıdık, ruhumuza dokundu o eşsiz ruhun mısralarında… Bu mektubumda sana hiç bitmeyecek sevgimi, hiç dinmeyecek özlemimi anlatmak istiyorum az da olsa... Ben Elvan Sancak… Seni çok seven bir lise öğrencisi… Sevgili üstadım, seni daha iyi tanıyabilmek, anlayabilmek için hakkında yazılanları okudum. Ne kadar çileli, acıklı ama onurlu bir hayat hikayen var senin. Kurtuluş Savaşı’nın o zor günleri, içten feryatların, Anadolu’yu bilinçlendirmek için çırpınışların, halkınla bütünleşmen ve sonrasında yaşadıkların… Beni en çok da ne üzdü biliyor musun üstadım? Ömrünün son zamanlarında ayrılmak zorunda kaldığın çok sevdiğin ve alçakları asla uğratmayacağın, her karışı şüheda kanıyla sulanmış vatanından ayrılışın… Bir hançer gibi bağrına saplanan hasretin en koyusu… Masamın üstünde 1 Temmuz 1936’da Yedigün dergisinde seninle yapılmış son röportajın var. Ve o röportajda belki de çektirdiğin son fotoğrafın…. Hasta yatağında kırçıl sakalının çevrelediği ölgün gibi duran sapsarı bir yüz ve dalgın belli ki çok yorgun gözlerin… Baş ucundaki sandalyeye oturan muhabir sana soruyor: “Özledin mi bizi üstad?” Cevap veriyorsun: “Özlemek mi oğlum! Özlemek mi?... (Bu acının büyüklüğünü bir daha kendi içinde görmek ister gibi gözlerini yummuş, sonra kesik kesik konuşmuşsun.) “Mısır’dan üç gecede geldim. Bu üç gece , otuz asır kadar uzun sürdü. Orada on bir yıl kaldım… Fakat bir an oldu ki bir gün kalsaydım, çıldırırdım…” Son röportajında çok özlediğini söylüyorsun. Biz de seni çok özledik üstadım. Her pazartesi ve cuma okulumuzdaki bayrak törenlerinde hep bir ağızdan coşkuyla okuduğumuz İstiklal Marşı'nı okurken seni hep anıyoruz. ’Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak…’ Her şeyden önce bir haykırışla başlıyorsun, bir haykırışla başlıyoruz. Öyle bir haykırış ki dört bir yandan çepeçevre kuşatılmış esaret nedir bilmeyen, âdeta ölüm-kalım savaşı veren milletine ruhunun en derinliklerinden kopup gelen bir haykırış bu: KORKMA! “Korkma!” diyorsun çünkü bu vatan, bu bayrak için savaşacak tek bir insan kalana dek al bayrağımız sonsuza dek dalgalanacaktır. O halde en son askerimiz -ki hepsi askerdi milletimin- son nefesini vermeden Türk istiklalini yok etmek, şanlı sancağı söndürmek asla mümkün değildir!
Bu mısraları ancak ve ancak vücudunun tüm zerreleriyle derinden hisseden bir şair, senin gibi gerçek bir şair, yazar… Çok iyi biliyorum ki milletinin karanlık zamanlarında senin gibi ciğeri böylesine parça parça olan az şair bulunur. İşte sen bu sözlerle inancını kaybetmeye başlayan milletinin yepyeni bir heyecanla ayakta kalmasını sağlayıp zafere olan ümitlerini yeniden yeşertmeyi bildin. Üstadım, İstiklâl Marşımızı dinlerken ve okurken hep bunları hatırlamaya çalışırım ve okul bahçesinde yapılan törenlerde bir arkadaşımızın göndere çektiği ay-yıldızımıza bakarım. Hele de açık, güneşli bir havaysa, biraz da esiyorsa rüzgar bayrağımızın o masmavi gökyüzünde salına salına yürüyüşü çok hoşuma gider. Gözün arkada kalmasın ne mutlu ki bayrağımız artık çatık kaşlı değil, gülüyor çünkü gök kubbede özgürce dalgalanıyor. Mahkum olmuş kalbimizi azat etti, onun bir gülüşü, bir sözü yetti özgürlük meşalemizi ateşlemeye. Onun hep ışık saçmasını istedik, bir âşığın sevgilisinden güler yüz istemesi gibi onun da milletine hep tebessüm etmesini bekledik yıllarca. Bu, bizim en doğal hakkımız. Çünkü bağımsızlığımız ve onun için nice kanlar döktük… Her dizesi, her sözcüğü insanın ruhunun derinliklerine işleyen bu marşı ancak ümitle, imanla yazılır. Üstadım, şimdi öylesine bir çağdayız ki yaşadığın zaman dilimiyle günümüz arasında çok fark var. Biliyor musun ülkemizde artık şiire, romana, edebiyata eskisi kadar önem verilmiyor. Ve çok üzülerek söylemeliyim ki senin gibi bir şair yok bu zamanda. Kocakarı ile Ömer manzumeni hatırlatıyorum şimdi, ülkemizde hâlâ yoksul insanlar var, belki aç yatan temel ihtiyaçlarını karşılamakta oldukça zorlanan insanlar… Her çağda her zaman olacaktır bu yaşanılan bu çaresizlikleri bu dramları o manzumende olduğu gibi insanın içine işleyen, yüreğini parça parça bir şekilde anlatacak senin gibi bir şair henüz okumadım. Her hatırladığımda irkilirim. Yaşam koşulları mı iyileşti veya acılar mı insanı senin gibi büyük bir şair yapıyor bilmiyorum ama zaman geçtikçe edebiyatın o yüzyıllardır insanı büyüleyen tılsımı kaybolup cilası dökülüyor. Şimdilerde günümüz insanı modernizmin kıskacı altında… Pek çok şey alelade bir kimliğe büründü maalesef… Bunları seninle yüz yüze konuşmayı ne de çok isterdim. Günümüzde gerçek şair yok denecek kadar az dedim az önce… Sahip olamadıklarımıza üzülmek yerine elimizdekilerin değerini bilmek teselli veriyor bize. Örneğin senin gibi bir değerimiz var. Ve görüyorum ki değerin her geçen daha da iyi anlaşılıyor. Bana “Gerçek şair kimdir?” sorsalar aklıma ilk gelen isim seninki olurdu. Zaman geçse de hayat başkalaşsa da şartlar değişse de acıklı, onurlu hayat hikayen bize ve çocuklarımıza hep bir rehber olacak, bundan emin olabilirsin… Vatanseverlik nedir, onuru açlığa tercih etmek nedir, bir dava adamı nasıl olmalıdır?” sorularına öyle uzun uzadıya beylik laflar yerine senin adını söyleyeceğiz…”Mehmet Akif” diyeceğiz, ona bakın, onu okuyun ve adam gibi adam nasıl olur görün diyeceğiz… Ah asil şairim, onurlu kahramanım olmak vardı, senin yanında, senin gibi olmak vardı! Ölmek vardı, senin yanında senin yolunda senin gibi ölmek vardı. Bir de ardımdan anılmak vardı, senin gerçeğinle ve senin gibi anılmak vardı. Ve üstadım satırlarıma son verirken bir şiirindeki o dileğini seve seve yerine getireceğimizden emin olmanı isterim. Şartlar ne olursa olsun… ‘’Bir dileğim var, ölürüm isterim: Yurduna tek düşman ayak basmasın.’’ Hiç bitmeyecek sımsıcak sevgi ve saygılarımla… Elvan SANCAK
\"SEEING THE FUTURE SHAPE YOUR CAREER\" ERASMUS+ PROJEMİZ G ümüşyaka Anadolu Lisesi olarak hazırlamış olduğumuz “Seeing The Future, Shape Your Career” adlı Erasmus+ K229 Okul Değişim Ortaklıkları Projemiz Türkiye Ulusal Ajansı tarafından hibe almaya hak kazanmış olup konsorsiyuma dahil tüm kurumlar olarak proje toplamda 146.775,00 Euro hibe hakkı kazanmıştır. Proje dahilinde birçok etkinlik, seminer, dijital ve basılı içeriklerin üretimi, yaygınlaştırma faaliyetleri, öğretmen ve öğrenci yurt dışı hareketlilikleri proje bütçesinden karşılanacaktır. www.i-career.info 18 | KALEMDAR
ERASMUS+ PROJEMİZ \"See ng The Future, Shape Your Career\" İçindeki diğer harika okumalar: Müdür'ün Mesajı - 3 GELECEĞİ Yaklaşık son on yıldır süregelen Endüstri 4.0 devrimindeki gelişmelere GÖREREK KARİYERİNİ paralel olarak dünyanın daha önce görülmemiş bir hızla değişmekte ŞEKİLLENDİR olduğunu gözlemlemekteyiz. Ülkeler; bu hızlı değişimi yönetme ve bu değişime uyum sağlama amacı ile ekonomik, sosyolojik ve eğitim S nem İŞBİLEN politikalarında köklü değişimler yapmakta. Endüstri 4.0 devrimi ve buna paralel olarak hızla gelişen yeni teknolojiler istihdam alanında da yeni Bilişim Teknolojileri Öğr. ihtiyaçlar doğurmuştur. Bugün var olan mesleklerin çoğunun yakın bir Erasmus+ Projeleri Okul gelecekte artık mevcudiyetini koruyamayacağı, birçok makalenin yanı Koordinatörü sıra OECD ve WEF raporlarıyla da öngörülmektedir. Yine yakın bir gelecekte yeni mesleklerin ve bu mesleklere paralel olarak yeni yetenek ve yeterliliklerin gerekeceği öngörülmektedir.
Proje konsorsiyumu; okulumuz koordinatörlüğünde Bu etkinlik sonrası partner okullar olarak okullarımızda İngiltere, Fransa, İtalya, Polonya ve Bulgaristan’da Endüstri 4.0 ve içerdiği yeni teknolojiler hakkında bulunan partner okulların katılımı ile kurulmuştur. yaygınlaştırma faaliyeteri gerçekleştirdik Hazırlamış olduğumuz, “Seeing The Future, Shape Your Career” adlı Erasmus+ K229 Okul Değişim Ortaklıkları Yine proje ana faaliyetleri kapsamında, yeni bir eğitim Projemiz Türkiye Ulusal Ajansı tarafından hibe almaya hak anlayışı olan Eğitim 4.0 hakkında çalışmalar yapmak üzere kazanmış olup konsorsiyuma dahil tüm kurumlar olarak öğretmenlere yönelik toplantıyı 10-16 Ekim tarihleri proje toplamda 146.775,00 Euro hibe hakkı kazanmıştır. arasında Polonya’nın Varşova şehrinde gerçekleştirdik. Proje dahilinde birçok etkinlik, seminer, dijital ve basılı Proje ortaklarımızdan LXXV LO im. Jana III Sobieskiego w içeriklerin üretimi, yaygınlaştırma faaliyetleri, öğretmen ve Warszawie bu toplantıya ev sahipliği yaptı. Toplantıda öğrenci yurtdışı hareketlilikleri proje bütçesinden eğitimde yeni bir anlayış olan Eğitim 4.0 ve hızla dijitalleşen karşılanacaktır. çağda yeni ebeveynlik rolleri hakkında yeni bir anlayış ortaya koyan Veli 4.0 girişimi hakkında çalışmalar yapıldı. Projemizin “Seeing The Future (Geleceği Görerek)” bölümünde; Endüstri 4.0, Eğitim 4.0 ve 21. yüzyıl Polonya toplantısında katılımcı öğretmenler ile beraber becerileri etkinlikleri aracılığıyla öğretmenlerin, yerel aktivitelerde kullanılmak üzere Eğitim 4.0 ve Veli 4.0 öğrencilerin ve velilerinin geleceğe yönelik vizyonlarını hakkında bilgilendirici içerikler ve materyaller geliştirildi. genişletmelerini hedefliyoruz. Diğer yandan “Shape Your Toplantı sonrası ortak okullar bu konularda okullarında Career (Kariyerini Şekillendir)” bölümünde, öğretmenler, yaygınlaştırma faaliyetleri gerçekleştirdi. Ortak okullar öğrenciler ve velilerle iş birliği içerisinde gerçekleştirilecek olarak velilerimize dijital çağda ebeveyn olma ve yeni dijital ileride yapılacak işler ve gerekli becerilerle ilgili farklı ebeveynlik rolleri konulu \"Veli 4.0\" webinarları düzenledik. çalışmalarla kariyerlerinin şekillenmesine katkıda Devam eden proje çalışmalarımız kapsamında bu yıl bulunmayı amaçlıyoruz. içerisinde Bulgaristan ve Fransa’da öğretmenlere yönelik olarak iki toplantı daha gerçekleştireceğiz. Şu ana kadar proje faaliyetleri kapsamında proje ortak okullarından öğretmenlerinin katıldığı Endüstri 4.0 Gelecek akademik yıl içerisinde ise öğrencilerimizin de Webinarı düzenledik. Webinar’a BSH Türkiye’den, Bosch katılacağı İngiltere ve İtalya’da toplantılar Production System & i4.0 Müdürü Övgü GÜÇ konuşmacı gerçekleştirilecek. Proje hakkında daha fazla bilgi almak ve olarak katıldı. Endüstri 4.0’ın ne olduğu, prensipleri, gelişmeleri takip etmek için çok dilli proje ve sitemizi, içerdiği teknolojiler ve üretim sistemlerini ne yönde YouTube kanalımızı ve Twinspace sayfamızı takip değiştirdiği hakkında yapılan sunumda ortaya çıkan yeni edebilirsiniz. meslekler ve gerektirdiği kritik yeterlilikler üzerine de bilgilendirme yapıldı. www.i-career.info i-career Sunumun ardından, Webinar’a katılan öğretmenler ile yapılan soru cevap kısmında sürdürülebilirlik, teknoloji ve çevre, yeni mesleklerin gerektireceği kritik yeterliliklere öğrencilerimizi nasıl hazırlamalıyız gibi konularda fikir alışverişinde bulunduk. . Projemizle Endüstri 4.0, Eğitim 4.0 ve 21. yüzyıl becerileri etkinlikleri aracılığıyla öğretmenlerin, öğrencilerin ve velilerinin geleceğe yönelik vizyonlarını genişletmelerini hedefliyoruz. 20 | KALEMDAR
PROJELERİ HAKKINDA 10 Türk ortaklı ulusal bir e-twinning projesidir. Bursa, Serap KARTAL Eskişehir, Yalova, Konya, Kocaeli gibi Türkiye'nin farklı E-twinning Proje Koordinatörü şehirlerinden öğretmen ve öğrencilerimizle yürüttüğümüz bir projedir. Projedeki amaç Gümüşyaka Anadolu Lisesi türkülerimizin hikâyelerini senaryolaştırarak tiyatro Müzik Öğretmeni olarak sunumunun yapılmasıdır. Bu proje; öğrencilerimize türküleri sevdirmek, millî bilinç oluşturmak, müzik ve ritim duygularının gelişimini sağlarken aynı zamanda farklı fikirler üretmeyi ve bu fikirleri farklı dijital beceriler ile ortaya koymalarını sağlamaya ortam hazırlamıştır. Fransa ortaklığımızdaki e-twinning projesidir. Bu proje; öğrencilerimizin Avrupa hakkındaki bilgilerini geliştirmelerini, Avrupalı ortaklarla büyük bir uyum içinde olmalarını ve ayrıca hoşgörü, karşılıklı anlayış, barışın teşviki, saygı ve insan hakları gibi Avrupa değerlerini benimsemelerini sağlamıştır. Gümüşyaka Anadolu Lisesi müzik öğretmeni Serap Kartal’ın kuruculuğundaki “Müzik Arşivi\" isimli etwinning projesi Türkiye-İtalya ve Gürcistan ortaklığında yapıldı. Proje, müzik kültürümüzü geliştirmeyi ve farklı kültürleri araştırıp öğrenmeyi amaçlamaktadır. Projemizin anketleri sonucunda öğrencilerimizin yeni web 2.0 araçlarını öğrendikleri, yabancı dillerini geliştirdikleri ve müzik kültürlerinde farklı bakış açıları kazandıkları görülmüştür.
TÜBİTAK 4006 BİLİM ŞENLİĞİMİZ Okulumuzda 17-18 Mayıs tarihlerinde TÜBİTAK 4006 Bilim Şenliği yapıldı. Proje yürütücülüğünü müzik öğretmenimiz Serap Kartal'ın yaptığı Bilim Şenliği'nde öğrencilerimiz aylar süren hazırlıkların ardından projelerini tanıttı. Etkinliğe İl Milli Eğitim Müdür Yardımcısı İrfan Zeki Er, İlçe Milli Eğitim Müdürü Zekeriya Artar, şube müdürleri Erdal Aslan, Can Cihangir Turan ile siyasi parti temsilcileri ve çok sayıda davetli katıldı. Halk oyunları ve müzik dinletisinin de sergilendiği etkinlik, katılımcılardan tam puan aldı.
EDEBİYATÇI HOCALARIN EDEBİYATÇI ÖĞRENCİLERİ Koray AKHUN / 11-F Yahya Kemal Beyatlı Ahmet Hamdi Tanpınar A hmet Hamdi Tanpınar, Yahya Kemal'in İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde öğrencisiydi. Tanpınar, hocası Yahya Kemal Beyatlı'nın fikirlerinden ve estetiğinden çok etkilenir. Tanpınar; hocası Yahya Kemal'in edebî serüvenini kendi kendi bireysel deneyimleriyle harmanlayarak bir Yahya Kemal monografisi kaleme alır. Pek çok önemli kişinin eğitim hayatına dokunan Yahya Kemal; aynı zamanda Necip Fazıl Kısakürek ve Nazım Hikmet'in de Bahriye Mektebi'nden hocalarıdır. Ahmet Hamdi Tanpınar Orhan Veli Kanık Yahya Kemal'in öğrencisi olan Ahmet Hamdi Tanpınar sırasıyla Erzurum, Konya ve Ankara'da liselerde edebiyat öğretmenliği yapmıştır. Ankara Erkek Lisesinde edebiyat öğretmenliği yaptığı sıralarda öğrencileri arasında sonraları edebiyatımızın ünlü şair ve yazarları arasında yer alacak olan Orhan Veli, Melih Cevdet, Oktay Rifat gibi isimler yer alır.
Tevfik Fikret Ahmet Haşim Ali Canip Yöntem Sabahattin Ali Edebiyatımızın \"akşam şairi\" Ahmet Haşim, o Milli Edebiyat'ın kurucuları arasında yer alan Ali zamanki adı Mektebe-i Sultani olan Galatasaray Canip Yöntem, 1914'te İstanbul'da Gelenbevi Lisesinde yatılı okudu. Lise yıllarında şiire olan Sultanisi'nde ve İstanbul Darülmuallimi'nde ilgisi başlayan büyük şairin hocaları arasında öğretmenlik yapmaya başladı. İlk hikâye ve şiir Tevfik Fikret de bulunmaktaydı. Haşim'in ilk denemelerine Balıkesir'de başlayan Sabahattin şiirlerinde Tevfik Fikret ve Cenap Şehabettin Ali, İstanbul'daki edebiyat öğretmeni Ali Canip etkileri görülür. Yöntem'in desteğiyle ilk kez Akbaba ve Çağlayan dergilerinde şiirlerini yayımladı. Faruk Nafiz Çamlıbel Behçet Kemal Çağlar Beş Hececiler'in en etkili şairi Faruk Nafiz Çamlıbel'in 1922'de Kayseri Lisesi'nde başlayan edebiyat öğretmenliği hayatı Ankara Erkek ve Kız Lisesi'nde devam eder. 1932'de İstanbul'a yerleşen yazar, Vefa, Kabataş ve Amerikan Kız Mektebi'nde öğretmenlik yapar. Cumhuriyet Dönemi'nin ünlü şairi Behçet Kemal Çağlar, Çamlıbel'in Kayseri'den öğrencisidir. Behçet Kemal Çağlar, Faruk Nafiz Çambel ile birlikte Onuncu Yıl Marşı’nın sözlerini yazmıştır. Kaynaklar: https://www.fikriyat.com/ https://tr.wikipedia.org/wiki/Behcet_Kemal_Caglar https://www.ktb.gov.tr/
RESSAM PROF. DR. RAMİZ AYDIN'LA SÖYLEŞİ Söyleşi: Zehra KARDEŞ Şuna netlik getirmek istiyoruz, ressam ile resim Gümüşyaka Anadolu Lisesi Edebiyat Öğrt. öğretmenliğine farklı şekilde mi bakalım? Sizi hiç tanımayanlara kısaca kendinizi tanıtır mısınız? Bu her branş için geçerli. Edebiyatla edebiyat öğretmenliği, matematikle matematik öğretmenliği Şu anda resim eğitimciliğinden emekliyim, resim gibi. Farkı, çok okuyan insan roman yazmada daha yapıyorum. Adım Türkiye’de anılan bir sanatçı, iyi bir avantajlıdır. Resim öğretmenliğinde eğer öğretmen insan olmaya çalıştım, hâlâ çalışıyorum. ressamsa daha iyi olacaktır ama her iyi ressamdan iyi resim öğretmeni olmaz. Resim öğretmenliği için hem ressamlık hem eğitimcilik gerekmektedir. PROF. DR. RAMİZ AYDIN: Büyüdüğünde ne olacaksın, diye sorarlar çocuklara… O zamanlar ÇOK RESİM VE SERGİ siz ne cevap verirdiniz bu GEREĞİ KADAR DEĞER soruya? GÖRMÜYOR. REKLAMLA KÖTÜ, İYİNİN ÖNÜNE Hiç… Unuttum veya bana sormadılar ama ressam, GEÇİYOR. öğretmen olacağım aklımda yoktu. Sizce iyi bir ressam olmanın altın kuralları nelerdir? İyi bir ressam olmak için kuşkusuz yetenek lazım ama resim sanatında, müzik alanında yeteneğin gerekliliği farklıdır. Kulağı iyi olmayan müzisyen olamaz ama az yetenekli, resim yapar. Mesela en basitinden bir test yapılıyorsa onu kalın yaptıysak inceltebilir ve ince yaptıysak kalınlaştırabiliriz. Resimde hata payı vardır. \"Düğün Alayları\" resmi
RENK DEYİNCE AKLIMA KIRMIZI GELİR. ACABA BAYRAKTAN MI? BİR RENGİ GÜZEL YAPAN DA ÇİRKİN YAPAN DA YANINDAKİ RENKTİR. Her türlü resim yapmak hoşunuza gidiyordur ama genelde hangi tür resimler yapıyorsunuz? İnsan ön planda insan odaklı; çoğunluğu Orta Doğu Anadolu’daki kasabalarda, köylerde insanların yaşamları, yaşamak için doğayla mücadeleleri... Size birkaç kelime saymak ve bu kelimelerin \"BİR ÇOCUK KÖPEĞİ ALTI AYAKLI YAPTIYSA size neler çağrıştırdığını bilmek isteriz. \"BU NE BİÇİM RESİM!\" DEMEYECEKSİN. Renk: Renk deyince aklıma kırmızı gelir. DÜŞÜN BAKALIM KÖPEK KAÇ AYAKLI OLUR, Acaba bayraktan mı? Bir rengi güzel DİYECEKSİN.\" yapan da çirkin yapan da yanındaki renktir. Resim derslerinde uygulanan sisteme nasıl bakıyorsunuz? En yüksek Anne: Kutsal notun 5 olduğu bir sınıfta; biri 5 biri 3 alıyorsa 3 alan çocuk “O, İnsan: Birçok resmimin ana teması. benden daha iyi çiziyor; ben hiç yapamıyorum.\" mesajını alıyor Çocuk: İşlenmiş tuvaller. mudur?” Atölye: Mabet Öğretmen; yargıç gibi hâkim gibi olmasın, metot geliştirsin, 4 yerine 3 verip moralini kırmamalıdır. Niye 3 veriyorsun çocuğa, niye çocuğun Resim yapan çocuğa nasıl yaklaşılmalı? hevesini kırıyorsun, eline almış bir kere uğraşmış çocuk, neyse Resim yapan çocuğa, ebeveyn veya öğretmenlik de zor meslek. öğretmeni tarafından sıkça yapılan yanlış yorumlar nelerdir? Tarzınız, etkilendiğiniz akımlar ve ressamlar hakkında bize birkaç şey Resim yapan çocuğu eleştirmemek, güzel söyler misiniz? yapıyorsun demek. Çocuğun mantığıyla Mikelanj Rönesans’ta yaşamış, Picasso, hatta daha başkaları.. Ben şunu seninki bir değil. Cesurdur çocuk, ataktır... öneririm, daha çok ressamdan etkilenin. Hepsinin güzel yanlarını alın. Cesaretin verdiği güzellikler vardır. Çocuk resimlerinde çocuğa resim öğretirsen çocuk Bize şu ana kadar sergiler ve aldığınız ödüller hakkında bilgi verir seni taklit eder. Çocuk yaratıcılığıyla misin? çizmelidir. Okul çağlarında ödül almaya başladım. Çocukluktan başladım, daha bir çok ödül aldım. Kurtuluş Savaşı, İstiklal Marşı’nın doğuşu gibi konularda Resimle ilgilenen çocukların ebeveynlerine daha çok ödül aldım. tavsiyeleriniz nelerdir? Kalemlerle, boyalarla, malzemelerle Çalışmalarınızın yoğunluğundan çok fazla bir boş zamanınız olmuyor desteklemek gerek. Resim kişiliğini geliştirir. gibi görünüyor ama özel bir hobinizin olup olmadığını öğrenmek isterim. Mesela spor ve müzik ile ilgileniyor musunuz? Resim öğretmenlerine tavsiyeniz nelerdir? Özel hobim klasik müzik, Batı müziği severim; hem dinlemeyi hem de Öğrencilerine resim konusunda eğitim araştırmayı seviyorum. verirken nelere dikkat etmeliler? Bir çocuk, köpeği 6 ayaklı yaptıysa \"Bu ne KALEMDAR | 27 biçim resim!\" demeyeceksin. Düşün bakalım köpek kaç ayaklı olur, diyeceksin. Çocuk düşünüp kendi bulacak zaten. Ne olursa olsun yaptığı resme güzel demek gerekir ruhsal gelişim açısından.
\"ÇOK RESİM VE SERGİ GEREĞİ Ramiz Aydın \"Pamuk Toplayanlar\" KADAR DEĞER GÖRMÜYOR. REKLAMLA KÖTÜ, İYİNİN RAMİZ AYDIN KİMDİR? ÖNÜNE GEÇİYOR.\" 1937, Espiye, Giresun Türkiye’de resim sanatı hakkında kısa bir 1961 yılında Gazi Eğitim Enstitüsü Resim değerlendirme yapar mısınız? Bölümü‘nü bitirdi. 1982-2004 yılları arasında Ressam çok iyi ressam, çok resim ve sergi İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsü ile Marmara gereği kadar değer görmüyor. Reklamla kötü, Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar iyinin önüne geçiyor. Eğitimi Bölümünde sanat eğitimciliği ve Resim Ana Sanat Dalı Başkanlığı yaptı. 1987’de doçent, 1995 Günde kaç saat çalışıyorsunuz yılında profesör oldu. 40’ın üzerinde kişisel sergi Günde 8-10 saat arasında. açtı. 2004 yılında emekli oldu. Halen İstanbul’da resim çalışmalarına devam Resim aşkınız çevresinde mücadele etmenize etmektedir. yol açtı mı? Yoksa her şey kendiliğinden mi gerçekleşti? Sergileri Kendiliğinden gelişti, resim öğretmenliğinin 2006 Karsu Sanat Galerisi İstanbul payı var. 2006 DYO Sanat Galerisi İzmir 2006 DokuSanat Galerisiİstanbul Ailenizden destek gördünüz mü? 2007 DokuSanat GalerisiAnkara Hayır, görmedim. 2007 JazzNow Sanat Galerisi Bodrum 2008 “Unutulmayanlar” Resim Sergisi İKÜ Ataköy Bulunduğunuz yerden baktığınızda resmin Kampüsü Resim Galerisi, İstanbul geleceğini nasıl görüyorsunuz? 2009 Eskişehir Anadolu Üniversitesi Sergi Salonu Resmin geleceği ile dünyanın geleceği 2010 rh+artgallery İstanbul örtüşüyor. Bir ülkede her şey güzelse resim 2011 ETO sanat galerisi Eskişehir de güzeldir. Gelişme yoksa yoktur. 2012 GaleriM Sanat Galerisi Ankara 2013 Niş Art Gallery İstanbul Teknolojinin sanatsal üsluplara katkısı üzerine ne düşünüyorsunuz? Bu katkı sanatsal üretimi nasıl etkiler sizce? Teknoloji, sanatı bir yerde makineleştiriyor, aslında katkısı olduğunu düşünen var, zararlı olduğunu düşünen de. Nasıl çalışıyorsunuz? Neler sizi teşvik ediyor veya besliyor? İbadet gibi alışkanlık. Bir günüm resimsiz geçse eksik oluyorum. Ressam olarak teşvik edildiğinizi mi düşünüyorsunuz, engellendiğinizi mi? Hangisi daha bir öne çıkıyor? Öğretmen teşviki epey büyük. Röportaj için çok teşekkür ederim Ramiz Hocam. Ayrıca “Falih Rıfkı Atay’ın Ateş ve Güneş Kitabı Üzerine Gramer-Metin- İnceleme-Dizin” kitabımın kapağını benim için çalıştığınız için. İsmimizin aynı kitapta geçmesi gurur verici.
YARINLARIN MİMARI Bizim daha çok ışığa ihtiyacımız var, Artık beyaza boyanmalı tüm karalar Sonuna kadar açılmalı aydınlığa kapılar Senin her gelişinde bin ümit getirmeli bahar... Kimi der sana yalnızca \"öğretmen\" Onlar bilmez marifetlerini, Korkunun mayalandığı yerde yürek yetiştirdiğini, Hoş gör, sen tüket cehaletlerini… Herkes anlayamaz kim olduğunu Oysa sensin geleceğe şekil veren, İleriye güvenle gülümseten, Ve koca bir ömrü inşa eden... Köy, şehir, yoksulluk nedir bilmezsin Geçersin kara tahtanın önüne, Kafamızı çevirirsin ufkun olduğu yöne Ayrım yapmadan hazırlarsın zorlu bir serüvene. Ata'mdan aldın sen karakterini Sundun bize gelecek garantisi Dilimizde özgürlükte çimlenen türküler Bekler bizi açtığın yolda yepyeni hikayeler. Bil ki bizler bir tek sana emanetiz Ve senin emeğin varken biz ilerleriz Yarınlara ancak seninle yüceliriz Çünkü yarınların mimarı sensin, sensin öğretmenim. Sena DEMİR KALEMDAR | 39 KALEMDAR | 29
VATAN FERYADININ GÜR SESİ Mehmet Emin AĞARAN / Türk Dili ve Edebiyatı Öğrencisi A ralık ayı bizim edebiyatımızın sonbaharı âdeta. Bizim birçok Osmanlı’da ilk gazete Takvîm-i Vekâyi, 1831 yılında şairimiz, yazarımız, düşünce adamımız aralık ayında göçmüşlerdir, yayımlanmaya başlar. Aynı zamanda ilk resmî gazetemizdir. Onu fâniliği ile meşhur dünya hayatından ebedîliğine inandığımız takip eden ve aynı zamanda yarı resmî bir gazete olma özelliği âhirete. İstiklâl Marşımızın şairi Mehmet Âkif, ‘’Bu vatan toprağın taşıyan Ceride-i Havadis de 1840 yılında yayın hayatına başlar. kara bağrında /Sıradağlar gibi duranlarındır’’ diyen Orhan Şâik Gökyay, büyük şair, romancı ve düşün adamı H. Nihâl Atsız, Bu Ve ilk özel gazete Tercüman-ı Ahvâl…. Şinâsi ve Agâh Efendi Ülke’nin sahibi, Türkiye’nin ruhu Cemil Meriç, Cumhuriyet tarafından 1860 yılında yayın hayatına girer ve adeta gerek basın Dönemi edebiyatımızın büyük romancısı Reşat Nuri Güntekin, tarihimizin gerekse edebiyatımızın seyri değişir. Zira Şinâsi işin Oğuz Atay ve daha niceleri… içindedir. Gazetede Şinâsi’nin Şair Evlenmesi adlı eseri tefrika edilir, ayrıca siyasî konulara da değinilir. Bu da dönemin gazetelerinin sadece haber neşretme değil edebî ve siyasî yönünü ortaya koyar. 1865 yılından itibaren gazetenin yazı kadrosunda Namık Kemâl de yer alır. Tercüman-ı Ahvâl aynı zamanda 1861 yılının mayıs ayında iki hafta süre ile kapatılır. Bu gazete kapatma durumu bizim basın tarihimizde de bir ilktir. Ve Namık Kemâl!.. O da hazin bir aralık günü kaybettiğimiz gerek Necip Fâzıl Kısakürek, Namık Kemâl adlı eserinde Şinâsi için tarihimizin gerek edebiyatımızın gerekse fikriyatımızın büyük ismi, ‘’Bizim yenileşme tarihimizin kahraman rütbeli bir çığırıdır.’’ der. vatan ve hürriyet şairimiz! 21 Aralık 1840’ta Tekirdağ’da doğar ve Bunun ne denli yerinde bir tespit olduğunu Şinâsi’nin Namık yine bir aralık günü, 2 Aralık 1888’de Sakız Adası'nda mutasarrıflık Kemâl üzerindeki tesiri ve edebiyatımıza katkıları ile ölçebilir ve vazifesini icra ederken vefat eder. döner dolaşır bu tespitte sabit kalırız. O bizim edebiyatımızda ilklerin babasıdır. Edebiyatımızda ‘’vatan Namık Kemâl’in Şinâsi ile tanışması, onun Münacât’ını okuması ile ve hürriyet’’ kavramlarını ilk defa kullanan odur, ilk tarihî roman başlar Şinâsi Namık Kemâl’i etkilemeyi daha yüz yüze gelmeden Cezmi’yi ve ilk edebî roman İntibah’ı yazan da odur, sahnelenen başarmıştır, Kemâl’in şiirlerinin yönü de bu bağlamda değişir. ilk yerli tiyatro oyunumuz Vatan yâhut Silistre de onundur. Ve yine kendi nesline de kendinden sonraki nesle de büyük bir ilham Tasvir-i Efkâr… Tercüman-ı Ahvâl’den ayrılan Şinâsi tarafından kaynağı olan odur. 1862 yılında çıkarılmaya başlanır. Namık Kemâl de bu gazetede yazmaya başlar. Yayımlanan ilk yazısı ‘’Zenci Fıkrası’’ isimli Bu yazıda vatan şairimiz Namık Kemâl’i, daha doğrusu bir fikir Fransızcadan yaptığı çeviridir (27 Ekim 1862). Şinâsi’nin 1864 adamı olarak gazeteci Namık Kemâl’i konu alacağım. yılında Paris’e gitmesi üzerine de gazetenin yönetimini üstlenir. Bugün bizler gerek oturduğumuz çevrede gerek ülkemizde hatta Şunu belirtmekte fayda var ki, Tasvir-i Efkâr, Kemâl’in dünyanın bir ucundaki herhangi bir habere anında ulaşabiliyoruz. yeteneklerinin gelişmesine büyük katkı sağlamış ve dil, ekonomi, Bu durum elbette ki teknolojinin bir getirisidir. Fakat teknolojiden dış politika, reformlar vs. gibi konularda yazılar kaleme almıştır. de ziyade bugün haberleşme kaynaklarının birçoğu bir gazeteye Lâkin Namık Kemâl’in sivri dili devrin yönetimini rahatsız eder ve ait. Peki; bu gazeteler bizim hayatımıza, basın tarihimize, edebiyat Namık Kemâl’in Erzurum vali muavinliğine tayini istenir fakat o tarihimize nasıl girdi? Ve bugün her adını duyduğumuzda bunun amacını fark eder ve kabul etmez. Ziyâ Paşa ile birlikte tüylerimizi diken diken eden o büyük şair, vatan ve hürriyet şairi 1867 yılında da Paris’e gider. Namık Kemâl’in rolü ne oldu? 30 | KALEMDAR
Namık Kemâl, yine 1872 yılında İbret’in başyazarlığına getirilir. Kemâl ve arkadaşları Ziyâ Paşa ve Agâh Efendi, 1868 yılında Ayrıca ‘’İbret’te başyazar iken Ebüzziyâ’nın çıkardığı Hadîka Londra’da Hürriyet gazetesini çıkarmaya başlarlar. Namık Kemâl gazetesine de N.K. imzalı yazılar gönderir.’’ 1 Nisan 1873’te ise 63. Sayıya kadar bu gazetede yazılar yazar. Gazetede Namık Namık Kemâl’in ‘’Vatan yâhut Silistre’’ piyesi İstanbul Gedikpaşa Kemâl imzasıyla 127 yazı yayımlanmıştır. Yine Londra’da 1867 Tiyatrosu’nda sahnelenir. Halk tarafından Namık Kemâl’e karşı yılında kısa bir süre Muhbir gazetesinde yazılar yazar fakat daha büyük bir sevgi seli olur, buna ‘’Yaşa, vâr ol, Allah ne murâdın varsa sonra Ali Suavi ile yaşadığı bir anlaşmazlık üzerine ayrılır. versin!’’ tezahüratları da eklenir. Lâkin halkın gösterdiği bu desteğin gazetede haber yapılması ve yine Namık Kemâl’in piyes 1870 yılına geldiğimizde ise Namık Kemâl İstanbul’a döner. ile ilgili bir yazısının yayımlanması üzerine gazete 132. sayısında bir ‘’Diyojen’’ adlı mizah gazetesinde iki yıl imzasız yazıları yayımlanır. daha çıkmamak üzere kapanır. Ve 1873 yılının nisan ayında Burada Kemâl’i gür sesli bir vatan şairi olarak değil de olaylar gazetenin kadrosundaki isimler, Ebüzziyâ Tevfik Bey ve Ahmet karşısında esprili bir dil ile alay eden bir muharrir olarak görürüz. Mithat Efendi, Rodos’a; Bereketzâde İsmail Hakkı, Akka’ya; Bu açıdan Diyojen Namık Kemâl’in bu yönünün ortaya gazetenin başyazarı Namık Kemâl ise Magosa’ya sürgüne çıkmasında önemli bir rol oynamıştır. Ayrıca gazetede yayımlanan gönderilir. Namık Kemâl Magosa’da 38 ay kalacaktır. birçok fıkra da ona aittir. Şunu belirtmekte büyük fayda var ki, İbret gazetesi Namık Kemâl’in en verimli dönemidir. Gelelim İbret gazetesine. İbret gazetesi yayın hayatına 1870 yılında başlar. İbret’in yazı kadrosunda Ahmet Mithat Efendi, Namık Kemâl’in 38 ay süren Magosa günleri 1876’da çıkarılan af Ebüzziyâ Tevfik Bey gibi isimlerinin yanında Namık Kemâl de ile biter ve İstanbul’a döner. Ardından Danıştay üyeliği ve Kanûn-i vardır. Her sayıda bir veya daha fazla yazısı yayımlanır. 1872 yılına Esâsî anayasasının encümen üyeliğine seçilir. 1877’den itibaren de gelindiğinde gazete dört ay süre ile kapatılır. Sebebi ise Namık ada günleri başlar, sırasıyla Midilli, Rodos ve Sakız adalarında Kemâl’in ‘’Garaz Marazdır’’ başlıklı yazısıdır. Bu süreçte Kemâl ve mutasarrıflık yapar. Bu zaman zarfında da birçok ölümsüz esere arkadaşları taşraya sürülür, fakat üç ay sonra gazetenin kapatılma imza atar. Ve maalesef hazin son gelir bulur onu. ‘’Usanmaz kararı kaldırılır ve yayın hayatına kaldığı yerden devam eder. Bu kendini insan bilenler halka hizmetten’’ diyen şairin vatanı ve süreç içerisinde de Namık Kemâl, B.M. imzasıyla yazılarını milleti için harcadığı 48 yıllık ömrü noktalanır. 2 Aralık 1888’de gazeteye göndermeye devam eder. Sakız adasında vefat eder. Namık Kemâl’in sürgün yeri Gelibolu’dur. Her ne kadar sürgün Ölen bedenidir, fikirleri ise kendinden sonraki nesillerde beden olarak tabir edilse de ardından mutasarrıflık görevine tayin edilir. bulur: Zira Gelibolu, Namık Kemâl’in hayatındaki dönüm noktalarından Namık Kemâl Vatan Mersiyesi’nde ‘’Vatanın bağrına düşman biri olmuştur. Gelibolu-Bolayır Orhan Gazi’nin oğlu Rumeli Fatihi dayadı hançerini / Yoğimiş kurtaracak bahtı kara mâderini’’ der. Şehzade Süleyman Paşa’nın ebedî istirahatgâhıdır, Kemâl bir gün Ondan yıllar sonra Namık Kemâl’den feyz alan Mustafa Kemâl Bolayır sırtlarında gezintide iken buranın doğasına hayran kalır ve şöyle der: Süleyman Paşa’nın mezarının da burada olmasının etkisi ile ‘’Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini, bulunur kurtaracak arkadaşı Ebüzziyâ Tevfik Bey’e yazdığı bir mektupta öldükten sonra buraya defnedilmesini vasiyet eder. Ki öyle de olur, naaşı bahtı kara mâderini.’’ vefatından yaklaşık iki yıl sonra vefat yeri olan Sakız’dan Bolayır’a ‘’Bizi yaratan Allah, yetiştiren Namık Kemâl’dir.’’ diyen Süleyman getirilir. Gelelim edebiyatımız açısından Gelibolu’nun önemine. Nazif ne kadar da haklıdır! Edebiyatımızda sahnelenen ilk yerli tiyatromuz Namık Kemâl’in Türk milleti var oldukça, bağrından çıkan Kemâller de asla Vatan yâhut Silistre’sidir. Namık Kemâl bu piyesi Gelibolu’da tükenmeyecektir. kaleme alır. Bu vesile ile bir kez daha vatan ve hürriyet şairimiz, büyük fikir Kemâl; piyeste 1853 Kırım Savaşı’nı konu alır ve piyeste adamımız, hemşehrimiz Namık Kemâl’i sevgi, saygı, rahmet, yazdıklarını Gelibolu’da eski bir askerden dinlediği rivayetini, yine minnet ve dua ile anıyorum. Ruhun şâd olsun büyük şair! Kemâl’in 1853 yılında dedesi ile birlikte Kars’ta olması ve Kırım Savaşı’na giden bölük bölük askerleri görüp etkilenmesini de göz önünde bulundurursak piyesin hakkını ne denli bir şekilde verdiğine de karar vermiş oluruz. KALEMDAR | 31
UNUTMAYACAĞIZ Okyanus gözlerinde yüzen vatan aşkını, Korkusuz yüreğinin içinde yatan millet sevdanı, Bu yurdun üzerindeki daimî hakkını, Unutturmayacağız Ata’m. Şehit düşen onca vatan evladını, Ardından dökülen gözyaşlarını, Bu vatan için yoğun uğraşlarını, Unutturmayacağız Ata’m. Kurulan pusuları, yapılan savaşları, Seni ve silah arkadaşlarını, Bu bayrağın üzerindeki aziz kanları, Unutmadık, unutturmayacağız Ata’m… Selvi DAYAR / 11-G 32 | KALEMDAR
Aşk; öyle eng n b r den zd r k ne başlangıcı ne de sonu vardır. Mevlânâ
CUMHURİYET Beyza DALAR / Türk Dili ve Edebiyatı Öğrencisi B irbirine sımsıkı bir özlem ve umutla bağlıydı. Bileklerinde başka ellerin izi olmaması için, onları gözünü kırpmadan kesmişlerdi. Tepelerinde karanlık bulutlarla, arkalarında gözlerinin açılmasını istemeyen gölgelerle çürüyordu bir halk. Kafesinden çıkamayan bir kuş, dikenli bir boyundurukta mahkûm kalan bir baş... Tam orta yerde bir kilit, Cumhuriyet ise bir anahtar... Böylesine zorlu bir mücadeleden tertemiz kurtulan, dökülen kanlar ile yıkanan topraklar; yüreğinde minnet ve cesaret, yüzünde buruk tebessümlerin olduğu bir halk... Onlara özgürlüğü tattıran bir zafer vardı. Ümitsizken, çaresizken onları kurtuluşa davet eden \"Ulu Bir Lider.\" Bu halkı kurtaran onlarca şey vardı. Tarih denizinde her fırtınaya göğüs geren, alabora olsa bile vazgeçmeyen Cumhuriyet daha nice yüzlerce yıl yaşayacağını haykırıyor âdeta. Ölümün ve yaşamın, dost ve düşmanın, her şeyden öte, umudun ve ne olursa olsun Cumhuriyet'e sımsıkı tutunanların olduğu bir asır... Cumhuriyet’ in açamayacağı kilit yoktu. Bu ülke de kilitlenen kapılar da değildi. Kilitledikleri, özgür olmanın anlamıydı halk için. İlerisinde ne var? Hayal kurmak ne? Bu topraklarda umut var mı? Kahramanlık destanlarıyla dolu olan ecdat, ümitsizliği, savaşı ve cahilliği mi miras bıraktı? Bu sorunun sorulduğu halka en güzel cevabı verdi Cumhuriyet. Bu kadar karanlıkken güneş, bir millet bu kadar üzgünken çok da uzaklarda aramadılar parlayan güneşi, umut veren cevapları. Bir kadın hakkın anlamını dahi bilemezken dünyada adının olduğunu öğrendi. Seçti ve seçildi... Doğrunun peşinden koşarken önlerine tuzakların çıktığı insanlar, doğru nedir onu öğrendi. Zift karası zihniyetler, ideallerin ve çağdaşlığın aleviyle yandı. Koca dünyanın iteklediği bu topraklardan buram buram ümit yükseldi. Fikir bu toprakların insanının damarlarına, bir panzehir gibi yayılırken inançla, umutla, azimle yeni bir devlet yükseldi. www.reallygreatsite.com
Yükselmeye devam ediyor, devam edecek. Tarih ne kadar tekerrür ederse etsin, kan fışkıran toprağı tırnakları ile kazıyıp Cumhuriyet'i uyandıran bu millet, tarihe hep bir damga daha vuracak. Tek bir yüzyıla sığamayacak inkılapları, asırlar boyu bu cesur nesle aktaracak. Tekrar düşerse iliklerine işleyen kahramanlık ve özgürlük, yeniden ve yeniden, daha da güçlenerek kalkacak. Aklın, bilimin bu halka işlemesi hiç durmayacak. Umut da bitmeyecek. Toprağın her bir köşesine gerdirdiğimiz ipler de dalga dalga başarımız, kahramanlığımız duyurulacak. O kan revan bilekler iyileşecek. Gizliden gizliye birbirini arzulayan Cumhuriyet ve halktır bu topraklarda. Biz bu tarih gemisinde dolu dolu yaşanan bir yüzyıla yaklaşırken yüzyıllar bize yetmeyecek. Her senesinde Cumhuriyet'e bir şey katacağız. Onun bize verdiği her hakkın değerini, o hakları yaşayarak vereceğiz. Nefes aldığımız sürece, şartlar ne olursa olursa olsun \"Cumhuriyet\" diye haykıracağız. KALEMDAR | 35
EDEBİYATIMIZDAKİ SAYI SEMBOLİZMİ Damla Deniz SEVEN Edebiyatımızdaki halk anlatılarında rakamlar ve Dört kitabın manası Bellidir bir elifte sayılar sadece matematiksel değil onlara çeşitli Sen elifi bilmezsin anlamlar yüklenerek simgesel özellikler kazanmıştır. Bu nice okumaktır (Yunus Emre) Bu yazıda sayıların günlük hayattaki matematiksel kullanımların dışına çıkarak destan, masal, efsane 1 rakamı masallarda, halk hikâyelerinde, deyim ve gibi anlatılarda kazandıkları değerleri 1, 3, 9 ve 40 atasözlerinde temel bir form olarak karşımıza rakam ve sayıları üzerinden örneklerle açıklamaya çıkmaktadır. çalıştık. Mitler, efsaneler, masallar, fıkralar, halk hikayeleri, Masallarda döşeme adı verilen klişe bölümlerin \"Bir vs. gibi sözlü kültür ürünlerine \"halk anlatıları\" denir. varmış bir yokmuş, bir padişahın bir güzel kızı/ oğlu Bu ürünlerin \"sayı sembolizmi\" açısından varmış...\" şeklinde başlamaları, halk hikâyesi inceleyecek araştırıcılar için de zengin malzemeler kahramanlarının mesnevilerde olduğu gibi ailenin tek bulunduran değerli kaynaklar olduğu bilinmektedir. çocuğu olmaları bu anlatılardaki bir sayısının önemini ortaya koymaktadır. Mitolojik dönemden günümüze kadar halk kültürü ürünlerinin çoğunda olduğu gibi halk anlatılarında da Üç, geleneksel kültürümüzde ve âşıkların dilinde en kimi sayılara özel anlamlar yüklendiği görülür. Bu çok işlenen rakamlardan biridir. Oğuz Destanı'na sayılar taşıdığı anlamlardan ötürü \"kutlu\" sayılırlar. göre Oğuz Han üç gün annesinin sütünü emmemiş, Özel anlamlar yüklenen ve kutlu sayılan rakam ve annesi üç gece gördüğü rüya sonucu rüyasında sayılar arasında daha çok \"bir\" \"üç\", \"dokuz\", \"kırk\" kendisine söylenilen şekilde hareket etmiştir. bulunmaktadır. Oğuz'un iki eşinden üçer tane oğlu olmuştur. İlk eşinden olanlara Gökhan, Dağhan, Denizhan İslam dininde 1 rakamı Allah'ı ifade eder. Allah birdir Bozokları; ikinci eşinden olan Günhan, Ayhan, ve tektir. Hem \"Allah\" sözcüğünün hem de Arap Yıldızhan da Üçokları oluşturmuştur. alfabesinin ilk harfi olan elif, 1 şeklindedir. Tekke şiirinde sufi şairler, vahdetin karşılığı olarak Dede Korkut Hikayeleri'nde üç rakamının 43 defa kullandıkları \"elif\"i ilahi olanda tamamen yok olmayı yer aldığı görülmektedir. Bunlardan bazıları şöyledir: ve sonra Allah’ın kendisinden, kendi birlik inancını dile getirdiği şeklinde formüle etmiştir. Bu formülün Bamsı Beyrek hikayesinde Bey yiğit, düşmandan temelini “La ilahe illallah\" ile Allah'ın dışında her esir bezirgan ve malları kurtarınca karşılık olarak üç şeyin şirk kabulü oluşturur ve mutlak olan bir şey beğenir. Dede Korkut'un yakarışı ile Deli dışında her şeyin reddini ortaya koyar. Kaçar'ın eli yukarıda kalınca bacısını vermeye razı olur ve üç kere ağzından ikrar eyler. Bu edebiyatın şairlerinden Muhyî ve Yunus Emre bunu, şu dizelerde açıkça ortaya koymuştur:
Üç rakamı divan ve halk edebiyatı klasik aşk Dede Korkut hikayelerinde Boğaç'ın yarası kırk hikâyelerinde üçüncü şahıs yani ağyar/rakip olarak günde iyileşir; şenlikler kırk gün, kırk gece yapılır; görülür. Divan edebiyatında üçüncü kişiler olumsuz kırk yerde otağ kurulur. Deli Dumrul, köprüden ve fitneci olarak kabul edilir. geçmeyenlerden kırk akçe alır. Halk hikayeleri ve mesnevilerin ikili aşk Masallarda ifadeyi kuvvetlendirmek amacıyla hikayelerinde üçüncü şahıs \"ağyar\" yani rakip olarak sayılara özellikle yer verilmiş ve bu sayı şu durumlar görülür; yol ayırıcı, bozguncu bir kişiliktir. Leyla vü için kullanılmıştır: Zamanla ilgili olanlar: (Kırk gün, Mecnun'da ibni Selam; Mem u Zin'de Beko; Hüsrev kırk gece, kırk yıl), insanla ilgili olanlar (kırk harami, u Şirin'de Şiruye, Kerem ile Aslı'da \"papaz\" âşıkların kırk vezir, kırk şehzade, kırk cariye), para ile ilgili kavuşmasını engelleyen üçüncü şahıslardır. olanlar (kırk altın, kırk beşlik, kırk lira) mekân ile ilgili olanlar (kırk oda, kırk göze, kırk basamak...) Türklerde kutsal sayılan rakamlardan biri de \"dokuz\"dur. Altay Yaratılış destanına göre Tanrı Sonuç olarak günlük hayattaki matematiksel yerden \"dokuz dallı\" bir ağaç bitirerek her dalın değerlerinin dışında yüklendiği simgesel anlamlarla altında bir insan yaratmıştır. Bunlar dokuz insan kullanılan ve taşıdığı çeşitli inançları, mitolojik cinsinin ataları olmuştur. Bu dokuz insana \"Dokuz dönemlerden ve dinlerden alan bir, üç, dokuz ve kırk Dedeler\" denmiştir. sayıları halk kültüründe çeşitli anlam ve yorumlara büründürülerek kullanılmıştır. Altay Türklerinde Şamanların omuzlarında dokuz ok ve yay sembolü bulunmaktadır. Hayatın her safhasına giren bu sayıların çeşitli törenlerde, tedavi etme, nazardan koruma, büyü ve Eski Türklerde Hakanların huzurunda “küg ve yır” sihir yapımında kullanıldığı gibi edebî ürünlerde lardan her gün dokuz tanesinin icrası gerekirdi... anlatımı güçlendirmek, anlatıma renk katmak, var olanı abartarak anlatmak amacıyla bu rakam ve Türk destanlarında kırk sayısına sıkça rastlanır. sayılara toplum tarafından yüklenen anlamlardan Oğuz kırk günde yürür. yararlanma yoluna gidildiği görülmektedir. Manas Destanı'nda kırk sayısı 127 yerde kırk yiğit, Kaynaklar: kırk savaşçı, kırklar, kırk cura, kırk gelin, kırk alp, kırk Ahmet Özgür Güvenç, \"Kırk Sayısının Halk güzel, kırk kulaç vb. biçimlerde görülmektedir. Edebiyatı Ürünlerinde Kullanımı Üzerine Bir İnceleme\" başlıklı makalesi Prof.Dr. Süleyman Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü Annemarie Schimmel, Sayıların Gizemi, Kabalcı Yayınevi Ebru Burcu Yılmaz, Hikâye ve Romanlarda Sembol Dilinin Görüntüleri Üzerine Bir Değerlendirme
ŞEHİR- DE- Kİ- LER İsmail GÖÇER Şehirler kuruludur öbek öbek suları renksiz, gökleri gri üstünde ölecekler ile altında ölüleri birlikte uyurlar yıldızsız geceleri Şehirlerde binalar ve çocuklar resimlerdeki gibi durmuyor korkulu ve tekdüze kemirilen bir ömür ile birlikte yıkılırlar günbegün düş ölüsüyle
Kavak ağacını beğenen ve seven pek az k ş gördüm çünkü dosdoğrudur. Cenap Şahabettin
LONDRA'DA ÖĞRETMENLİK İbrah m Caner ÇOŞKUN İng l zce Öğretmen L ondra; gurbetçi vatandaşlarımızın çocuklarının yanı sıra Türkçe ve Türk kültürünü öğrenmek isteyen diğer ülkelerden çocuklar ve yetişkinlere eğitim vermek üzere görevlendirildiğim ve beş aydır yaşamakta olduğum şehir. Gökyüzüne Tower Bridge mavisinin, Hyde Park yeşilinin, Soho’da dalgalanan o mağrur gökkuşağının tüm renklerinin yansıdığı; yeni bir şehre adapte olmanın olası tüm zorluklarına rağmen yaşama sevinciyle dolup taşılan yer… Fotoğraflarda gri gördüğünüz o bulutları buradakilerin rengarenk görmeleri de bundan olsa gerek sevgili öğrencilerim ve öğretmen arkadaşlarım. Yolunuz buralara düştüğünde ve umuyorum ki bazılarınız burada yaşamaya başladığında yüzlerce milletten, binlerce farklı dil ve aksan konuşan insanların bir arada huzurla yaşadığı bu şehirde, sabah koşusu yapanlara sincapların eşlik ettiğini görerek güne başlayabilirsiniz. Evet, sincap. Cebinizde kuruyemiş kokusu aldığında üzerinize tırmanma sevimliliğini gösteren küçük ama mutlu eden bir detay.
Yormadan, yorulmadan geçen bir iş gününün Naçizane, sizlere tavsiyem; çevrenizde yurt dışında ardından ahmak ıslatan yağmura aldırmadan bulunmuş, belki hâlâ orada yaşayan ben ve benim sokaklarda yürüyüp bir kafede soluklanabilir, gibi kişilerin hikâyelerini dinleyip tecrübelerinden arkadaşlarınızla birlikte günün yorgunluğunu istifade edin. O kişilerin de bir zamanlar sizin şu an atabilirsiniz. Pek çok farklı topluluğa dahil olup yürümekte olduğunuz ‘sağır siyah bir yorgun yol’a ‘meet-up’ denilen buluşmalara katılabilir, akşam hiç vurup kendilerini sürgün olduklarını, kulaklarına bitmesin modunda eğlenirken geceye daha yeni küpe bir ‘Yeni Türkü’ yazdıklarını duyacaksınız. başlıyor da olabilirsiniz. Hafta sonları ve resmî Türkü kulaklarında, bu meşakkatli yolda ayağına tatillerde haritadan yer beğenip Regent’s Park, takılan taşların onlara koşmayı öğrettiğini; Holland Park, Hampstead Heath gibi parklara cesaretlerinin karşılığını haklarıyla ve er ya da geç kendinizi atmak ya da turist modunda Big Ben, aldıklarını söyleyecekler size. Belki kelimesi Buckingham ve Westminster Sarayları, London Eye kelimesine böyle geçmeyecek bu konuşmalar ama rotasında nehir kenarında salınmak da alternatifler ‘keşke’lerini değil ‘iyi ki’lerini duydukça emin olun ki arasında... The National Gallery, British Museum, size geçirecekleri hissiyatları tam olarak bunlar St. Paul’s Cathedral, Trafalgar Meydanı, olacak. İşte o an bir aydınlanma yaşayacak, Shakespeare’s Global Theatre da mutlaka görülmesi dünyanın yaşadığınız coğrafyadan ibaret olmadığını gerektiğini düşündüğüm onlarca yerden bazıları. ve sınır dediğimiz şeyin başkalarının değil, bizim Yeme-içme ihtiyacı, Borough Market tarzı bir yerde kendimize çizdiğimiz çizgiler olduğunu fark hesaplı sokak lezzetleriyle giderilebilecekken edeceksiniz. cüzdanın kalınlığına göre salaştan Michelin yıldızlısına kadar giden bir restoran skalasında şık bir Unutmayın; kaderini kendisi çizebilenler için akşam yemeği de yenilebilir. Geceyi sonlandırmak “Coğrafya kader değildir”. adına da Camden Town’da indie bir grup dinlerken İngiltere’nin müzik denilince akla ilk gelen ülke olup Sizlerle vedalaştığımız son dersimizde “Sizin adınıza olmadığı tartışmasını da sonlandırabilirsiniz. çok mutlu olduk hocam!” diyen canım öğrencilerim… Sesinizdeki o titremenin günü geldiğinde bir mutluluk haykırışına dönüştüğü günleri görmem dileğiyle… Değerlisiniz! KALEMDAR | 41
THE BATMAN Onuralp SÖNMEZ Yönetmen: Matt Reeves Film genel süper kahraman filmlerinin özensizlikten Oyuncular: Robert Pattinson, Zoë Kravitz, Paul Dano dolayı bu kadar iyi görünememesini kanıtlar nitelikte. Yönetmen Matt Reeves de vadettiklerini oldukça Spoilersız Özeti: başarılı bir şekilde yerine getiriyor ve büyük bir Film Batman’in daha olgunluğuna ulaşmadığı ve ustalıkla filmi yönetiyor. Gotham’ın kirliliğinin iyice gün yüzüne çıktığı zamanlarda geçiyor. Şehirde yeni ortaya çıkan kötüler, Filmdeki bazı sekanslar gerçekten aklımı aldı Batman’in karşısına çözmesi gereken bir bulmaca diyebilirim. Yönetmen; hem aksiyon sahneleri bırakır ve karakterimiz bu büyük bulmacayı çözmek kurmakta hem de sakin sahnelerde tansiyonu için bir dedetiflik oyununa dahil olur. ayarlamakta oldukça başarılı... Filmde insanın tüylerini ürpertebilecek oldukça fazla sahne bulunuyor; şahsen Batman; en sevdiğim türlerden olan dedektiflik ve ben özellikle araba kovalamacası yaşanan sahneyi çok daha çok noir (kara film), neo-noir olarak iyi buldum, kelimelere dökmekte zorlandığım bir his tanımlayabileceğimiz sularda yüzüyor. Film Se7en’a yarattı üzerimde. benzetebileceğimiz bir atmosfere sahip ve bu atmosferi açılışından itibaren filmin sonuna kadar Gotham’ın atmosferini ve kendi içerisindeki dengeleri harika bir şekilde işliyor. Filmin sinematografisi daha anlatmakta da film başarılı oluyor ve izleyiciyi kendi önce bazı Denis Villeneuve filmlerinde rastladığımız dünyasına çekiyor. Unutmadan; filmin albümü de ögelere sahip. Bunun sebebi için ise son yılların insanın kafasında yaşamaya devam edecek cinsten parlayan görüntü yönetmenlerinden Greig Fraser parçalar içeriyor, filmin epikliğine epiklik katıyor, diyebiliriz, Fraser daha önce çalıştığı filmlerdeki gibi özellikle Something In The Way’in filmdeki kullanımı yine olağanüstü bir iş çıkarmayı başarıyor ve filmin oldukça etkileyici. Filmi şahsen sinemada belki de en öne çıkan noktalarından birini oluşturuyor. deneyimlediğime hoşnutum diyebilirim, sesi ve görüntüleriyle filmin sinemada izlenmeyi hak ettiğini söyleyebilirim, en azından kendi adıma. Film önceki Batman filmlerini çok net hatırlayamasam da bana ve bazılarına göre en iyi Batman filmleri arasına girebilecek nitelikte olmayı başarıyor.
Kamera arkasını övmeyi bitirdiysek biraz da kamera Film günün sonunda bir süper kahraman hikâyesi ve önünü konuşalım: Robert Pattinson hem Bruce Wayne neler yaşanacağı kaba taslak da olsa tahmin edilebilir. hem de Batman olarak role iyi giriyor ve iki tarafa da Bir sentez olarak ortaya çıkan iş beni fazlasıyla memnun yakışmayı başarıyor. Önceki Batman’lere göre daha etti diyebilirim. Bu filmin devamını izlemek isterim -ki genç, tecrübesiz ve savurgan bir Batman’i izlemek filme devamı da gelecek gibi duruyor- ayrıksı bir şekilde iyi bir soluk getirmiş, Bruce Wayne’e bu filmde ergen oluşturulan böyle üç saatlik bir filmin gişesinin iyi olması bile denebilir. Eğer biraz daha derinden düşünürsek da insanı sevindiriyor çünkü sinemayı hâlâ seven ve filme bir büyüme öyküsü olarak bile bakabiliriz, filmin destekleyen insanların varlığını bize gösteriyor. bir ergenin olgunluğa erişmesini daha epik bir şekilde işlediği çıkarımını yapmak da mümkün. Favori Yazının devamında spoiler bulunmaktadır. oyuncularımdan olan Robert Pattinson dışında çok sevdiğim oyunculardan olan Paul Dano da yine Filmde ilginç bulduğum olaylardan birisi de sonlarda kendisine düşen görevi fazlasıyla yerine getiriyor, ufak bir diyalogla karşımız çıkan Joker olarak neslinin biraz daha arkalarda kalan bir oyuncusu yorabileceğimiz yüzünü göremediğimiz karakterdi. Bu olmasına rağmen umarım bu filmle biraz daha değeri karakteri neden gördüğümüzü anlamış değilim sadece anlaşılabilir. Fiziksel olarak özellikle oyuncunun sesi önümüzdeki filmlerde kullanmak amacıyla gösterdikleri insanı hipnotize edebilecek cinsten, gerçekten özel bir çıkarımını yapabiliriz çünkü bu filmde hiçbir rolü ve yetenek. Colin Farrell, Zoë Kravitz, Jeffrey Wright ve önemi yoktu karakterin, kullanmaları ilginç olmuş John Turturro’da yine isimlerinin hakkını veriyorlar. Bu gerçekten. Önümüzdeki filmde (tabii eğer ikinci film oyuncu övme faslını daha fazla uzatmamak için bu olursa) kullanabilirler belki Joker’i ama yönetmenin oyunculara girmeyeceğim fakat hepsinin iyi bir açıklamaları insanı şüpheye düşürüyor. Yüzünü performans sergilediğini söylemekte yarar var. görmediğimiz bu karakteri son yıllarda büyük bir çıkış yapan neslinin en iyi oyuncularından olduğunu Filmin senaryosuna gelecek olursak filmin olağanüstü düşündüğüm Barry Keoghan’ın oynadığını da bir iş çıkarmadığını fakat yine de iyi bir iş çıkarttığını söylemekte yarar var. Eğer Joker’i önümüzdeki filmde söyleyebiliriz. Filmin uzun süresi kimi izleyicileri daha büyük bir rolle izleyeceksek oyuncu seçimi bence yorabilir fakat beni pek yormadı. Filmin ilk yarısı oldukça yerinde yapılmış. özellikle temposuyla kusursuz işlerken ikinci yarıda ufak takılmalar yaşansa da büyük sorunlar olduğunu Film günün sonunda bir süper düşünmüyorum. Anlatılan hikâye ise süper kahraman kahraman hikâyesi ve neler yaşanacağı filmleri arasında orijinal sayılabilse de polisiye ve kaba taslak da olsa tahmin edilebilir. araştırma temelli çoğu filme benzer gösterilebilir, bu benzerliği film bana göre diğer etmenleriyle bozmayı Filmle ilgili bir diğer detay ise -eğer benim gibi bir filmle başarıyor ve kendine ait bir hava yakalıyor. Filmin çoklu aynı zamanda orijinal fikirlerle ortaya çıkan reklamları kötü karakterleriyle de pek bir sorunum olmadı aslında seviyorsanız hoşunuza gidebilecek bir detay- filmde de öne çıkan birkaç büyük düşman olsa da şehrin geçen https://www.rataalada.com/ sitesine girerseniz neredeyse hepsinin birer kötü olması ve şehrin site size filmde geçen olaylarla ilgili biraz daha bilgi cehennem olarak tasvir edilmesi oldukça hoşuma gitti veriyor ve sanki filmdeki olaylar gerçekmiş gibi yaklaşım diyebilirim. Öne çıkan kötülerden bahsetmem gerekirse sergiliyor. Şahsen ben bu tür reklamları seviyorum, daha Riddler’ın karikatürize halinden sıyrılıp ayakları yere önce birçok filmde ve Paul Thomas Anderson’ın çok basan bir forma bürünmesini çok beğendim, karakterin sevdiğim Magnolia filminde de telefon numaraları Zodiac katiline benzetilmesi çok hoş ve yerinde bir üzerinden buna benzer bir reklam yapılmıştı. karar olmuş. Penguen ise biraz daha gülünç işlenmesinden ötürü beni Riddler kadar etkilemedi FİLME PUANIM: 8/10 fakat yine de seyir zevki açısından filme pozitif bir katkı sağlamayı başarıyor diyebiliriz. Finalde yaşanan olaylar sonucunda karakterin gelişimini görebilmemiz ve insana farklı duygular hissettirebilen bir final yaşanmasını da beğendim diyebilirim. Tüm film boyunca hissedilen hissin az da olsa dağılmaya başlaması ve karakterimizin kendi içerisinde çözümler oluşturması ve gelişim kaydetmesini izlemek de oldukça hoşuma gitti. Filmi bir süper kahraman filmi olarak değerlendirecek olursak bir başyapıt bile diyebiliriz fakat normal bir film olarak düşünürsek başyapıt kelimesi biraz iddialı kaçabilir.
VATAN VE HÜRRİYET ŞAİRİMİZ NAMIK KEMÂL \"Vatan Şa r \" Namık Kemâl' n doğumunun 182. yıldönümü... Seza KURT / Edeb yat Öğretmen -Tek rdağ Namık Kemâl Müzes Başkanı Namık Kemâl 21 Aralık 1840 tarihinde Tekirdağ’da Şiirde kullandığı üslup ve işlediği doğar. Namık Kemâl’in annesinin babası Abdüllatif Paşa, konularla adından 1840 yılında Sancak muhassılı (mali işlerle ilgili vali söz ettiren Namık yardımcısı) olarak Tekirdağ’da bulunuyordu. Kemâl’in Kemal “Vatan Şairi” babası ise asil ve kültürlü bir soydandı. olarak adlandırılmış ve Atatürk’ün de Küçüklüğü Tekirdağ’da geçen Kemâl’in dedesinin örnek aldığı Tekirdağ’dan Tırhalı'ya tayininden sonra da Tekirdağ’da şahsiyetlerden biri oturmaya devam ettikleri ancak dedesinin olmuştur. Afyonkarahisar sancağına mutasarrıf tayin edilmesinden sonra Afyon’a taşındıkları biliniyor. Annesi Zehra Hanım, Kemâl 1856’da daha on altı yaşında iken devrin Niş Namık Kemâl yedi yaşına geldiğinde Afyon’da vefat eder. kadısı Mustafa Ragıp Efendi’nin güzelliği ile meşhur kızı Kemâl, belli bir yaşa kadar anneannesi ve dedesi Nesime Hanım ile evlenir. Bu evlilikten Feride, Ulviye tarafından büyütülür. adlı iki kızı ve Ali Ekrem adında bir erkek çocukları dünyaya gelir. Kemâl, ailevî sebeplerle düzenli bir tahsilden geçemez. Dedesinin, babası Mustafa Asım Bey’in, hususî hocaların 1857’de İstanbul’a dönen Kemâl, dîvân geleneğine ve bilhassa hayatın kollarında yetişir. İdareci (kaymakam- bağlı şairlerle (Leskofçalı Gâlip, Yenişehirli Avni vb.) vali yardımcısı) olan Paşa dedesiyle Tekirdağ’dan dost olur ve dîvân şairleri meclisi sayılan Encümen-i Afyon’a, Kars’tan Sofya’ya ve İstanbul’a gezer durur. Şuarâ’da yerini alır. 1863’te Tercüme Odası’na giren genç Kemâl’in fikir ve sanat hayatındaki dönüm noktası ‘‘Refah-ı millet için terk-i rahat eyleyelim işte bu günlere aittir. Şinasi ile tanışır. Şinâsi’yi Vatan yolunda yürü azm-i gurbet eyleyelim.’’ tanımakla benliğindeki Doğu düşüncesinden, Batı düşüncesine doğru bir çekiliş duyar. Şinâsi’nin çıkarmakta olduğu Tasvir-i Efkâr’da yazmaya başlar. 1865’te Şinâsi’nin Paris’e gitmesi sonucunda ise gazetenin yönetimi Kemâl’e kalır. ‘’Görüp ahkâm-ı asrı münharif sıdk u selâmetden Çekildik izzet ü ikbâl ile bâb-ı hükûmetten’’ Kemâl, 1865 yılında “Yeni Osmanlılar Cemiyeti’ne” girer. Gizli bir muhalif dernek olan yeni Osmanlıların amacı “hürriyet ve demokrasi” duygularını ülkede yeşertmektir.
1867’de Ziya Paşa ile Paris’e kaçar, Oyun, 1 Nisan 1873 tarihinde RESMİ DİL TÜRKÇE oradan da Londra’ya geçer. 1868’de sahnelenir ve çok büyük ilgi görür. Londra’da Hürriyet gazetesini Bunun üzerine Namık Kemâl; 1876 Kanûn-i Esasi’nin (ilk çıkarır. İki yıl sonra İstanbul’a döner İstanbul’dan uzak diyarlara, anayasamız) taslağında şu madde ve İbret gazetesinin yazarları arasına Magosa’ya sürülür. vardır: “Osmanlı halkının her biri, katılır. Gelibolu’ya mutasarrıf olarak kendi lisan-ı üzre talim-ü tekellümde sürülür, fakat iki ay sonra azledildiği Bir Nükte: ‘’Devrin aynı zamanda serbesttir.” Bugünkü dilde bu için İstanbul’a döner. İşte hayatının tanınmış nüktedanlarından olan maddenin anlamı şudur: “Osmanlı bir diğer dönüm noktası bu Keçeçizade Fuat Paşa, kendisine: devletinde Türk olmayanlar, kendi dönemde başlar. ‘’Paşam, bu Kemâl’i ne yapmalı?’’ ana dilleri ile eğitilmek ve diye sorulunca: “Onu mu? Önce yazışmalarda bulunmakta İlk tiyatro eseri olan “Vatan yahut asmalı, sonra da altına oturup serbesttir.” Yani Ermenice, Arapça, Silistre” bu dönüşünden sonra, ağlamalı!” demişti.’’ Bulgarca, Sırpça vs. ve Türkçe resmî takriben 1873 yılı Şubat ayı dil sayılacaktır. başlarında yazıldı. Eser Osmanlı’da Magosa’dayız… 38 ay Magosa’da ve Gedik Paşa Tiyatrosu’nda sürgün hayatı … Belki sürgün ama Büyük vatan şairi Namık Kemâl’in oynanan ilk yerli oyun oldu. Kemâl, zindan değil. Arkadaşlardan ayrılık, Türkçenin ilk anayasamıza “resmi Vatan yahut Silistre’nin evlad-ü iyal (çoluk çocuk) hasreti var dil” olarak girmesine katkısı oynanmasından on gün önce ama zulüm yok. Para gönderiliyor. olduğunu, onun gayretleriyle İbret’te “Vatan” isimli meşhur Hizmetçi, yardımcı ve münevver Türkçenin resmi dil olarak Kanûn-i makalesini neşretti. Kemâl bu yeni arkadaşlar var. O devire göre Esasi’ye girdiğini bu konuda makalede vatanın ne olduğunu, rahat sayılabilecek bir evde Abdülhamit’e gerekli uyarılarını onun kutsiyetini ve bizi kendisine ihtiyaçları karşılanmakta, kitaplar yaptığını ve Abdülhamit’in bu bağlayan derin sebepleri uzun okumakta, yazmakta ve bütün tartışmaları duyduğunda Mithat uzadıya; çok samimi, çok heyecanlı sevdikleriyle sık sık Paşa’yı çağırtarak kendisini şöyle ve tesirli bir üslupla anlatıyordu: mektuplaşmaktadır. Üç yılı aşan uyardığını tarihler yazmaktadır: hayatının bu döneminde “Bilmelidirler Paşa, nasıl Kuran-ı \"Beşiktekiler beşiğini, çocuklar edebiyatımıza kazandırdığı eserler Kerim’i Arapça tilavet etmekten eğlendiği yeri, gençler geçimlerini epeycedir. Akif Bey, Gülnihal, Zavallı vazgeçemezsem, devletimin sağladıkları yerleri, ihtiyarlar her Çocuk, Kanije, Harabat ve diğerleri… toprakları üzerinde de, Türkçe şeyden ellerini çekerek rahat ettikleri konuşmalarından ve Türk dilinden köşelerini, evlatlar annelerini, baba ‘’Biz ol nesl-i kerîm-i dûde-i başkasını kabul etmem, edemem. ailesini ne türlü duygularla severse Osmâniyânız kim Böyle bir maddenin yer alacağı insan da vatanını o türlü duygularla Cihân-girâne bir devlet çıkardık bir anayasayı bana getirmeyiniz.” sever. aşîretden’’ Namık Kemâl son derece Bu duygular ise, sırf, sebepsiz bir Abdülaziz’in ölümü üzerine 1876 vatanperver bir insan, çevresinde tabii meyilden gelmez. İnsan, Haziran'ında İstanbul’a döner. 2. Osmanlı’ya ihanet edenlerin niyetini vatanını sever çünkü Allah’ın Abdülhamid’in ilk saltanat önceden sezebiliyor ve bu konuda bağışlarının en değerlisi olan hayat döneminde iltifat görür. Önce Şûra- uyarılarını çekinmeden yapabiliyor. vatanın havasını teneffüsle başlar. yı Devlet azası, sonra muarız ve İnsan, vatanını sever çünkü tabiatın muhalif olduğu arkadaşı Ziya Paşa ‘’Zalim olsa ne rütbe bi perva bize en parlak hediyesi olan ile Kanûn-i Esasi hazırlık komisyonu Yine bünyad-ı zulmü biz yıkarız bakışlarımız, daha gözlerimizin ilk üyesi olur. Merkez-i hâke atsalar da bizi açılışında, vatan toprağına yönelir. Küre-i arzı patlatır çıkarız.’’ İnsan, vatanını sever çünkü Mithat Paşa’nın başkanlığında vücudunun maddesi vatanın bir hazırlanan ve aynı zamanda Mithat Paşa ile ilgili meseleler parçasıdır. padişaha karşı da büyük bir gündemdedir. Ve memleket 93 kompleksi olan Paşa’nın Kanûn-i Harbi’nin eşiğindedir. Namık Kemâl İnsan, vatanını sever çünkü etrafına Esasi’nin birçok maddesinin bir toplantı sırasında padişahın baktıkça her köşesinde, geçmiş Osmanlı’nın birden çöküşüne değişmesini kasteden “İki defa ömrünün hazin bir hatırasını sebebiyet verecek olan maddeleri tekrarlanan bir şeyin üçüncüsü de taşlaşmış gibi görür. İnsan, vatanını için Namık Kemâl Abdülhamit’e olur.” anlamında Arapça bir beyit sever çünkü hürriyeti, rahatı, hakkı, gelerek “Aman, hazırlanan Kanun-i okur. Başına yeni bir dert açılır. menfaati vatanın sayesindedir. Esasi’ye müdahale ediniz, yoksa Mahkemeye verilir. 6 aya yakın maazallah Devlet-i Osmaniye’nin hapisten sonra beraat eder ve İnsan, vatanını sever çünkü sonu gelecek.” dediğini bizzat Girit’e gönderilecekken isteği kendisinin dünyaya gelmesine sebep Abdülhamit hatıralarında dile getirir. üzerine Midilli’ye ikâmete mecbur olan ecdadının sessiz mezarları ve edilir. Bu gidiş artık İstanbul’a kendi yaşayışının neticesi olacak ‘’Felek, her türlü esbab-ı cefasın dönmemecesine gidiştir. olan çocuklarının ortaya çıktıkları toplasın gelsin yer vatandadır.\" Dönersem kahbeyim millet yolunda ... bir azîmetten’’
Son 12 yılı Midilli, Rodos, Sakız adalarında geçecektir. Yine BİR MEYDAN ADAMI NAMIK KEMAL bir aralık ayında, 1879’da 40 yaşına doğru Midilli mutasarrıfıdır. Osmanlı tarihinin haşmet sayfalarına dalar, Yahya Kemâl’in deyimiyle Namık Kemâl bir Cezmi, Celâleddin Harzemşah, Osmanlı Tarihi bu yılların “meydan adamı”dır. Bütün edebî, siyasî ve sosyal mahsulüdür. varlığı bu tavır etrafında toplanır. Her hâli ve şanı ile bir liderdir. Kumanda köprüsünde gemisini Adadaki Rumlarla, Yunan ve İtalyan sefirleriyle pek tehlikede görmüş bir kaptan tutumundadır. anlaşamaz. Şikayetlerle Rodos’a, oradan da Sakız’a Milletini kurtarmak ve yükseltmek gibi bir görev gönderilir. Bir yazarımızın belirttiği üzere “Dostu hoşnut için dünyaya gelmiş olduğuna içten inanmaktadır. ettiği düşmanı memnun edemediğinden bellidir.” Bu yolda bütün kabiliyet ve kudretini kullanır. Ve bu hissini ölümüne kadar sürdürür. ‘’Git, vatan! Kâ'be'de siyâha bürün! Bir kolun Ravza-i Nebi'ye uzat! Namık Kemâl Türk fikir-sanat-düşünce ve ruh Birini Kerbelâ'da Meşhed'e at! dünyamıza şekil veren ender insanlardan biridir. Kâ'inâta o hey'etinle görün! Büyük Atatürk “Benim bedenimin babası Ali Rıza O temâşâya Hak da âşık olur Efendi, fikirlerimin babası Ziya Gökalp, duygularımın Göze bir âlem eyliyor izhâr babası Namık Kemâl’dir.” der. Yine Atatürk, Namık Ki cihânda büyük letâfeti var Kemâl’den söz ederken “Vatanın kurtuluşu ve O letâfet olunsa ger inkâr istiklâli için ölmeyi bugünkü nesle Namık Kemâl Mezhebimce demek muvâfık olur öğretti.” demiştir. Aç, vatan! Göğsünü İlâh'ına aç! Şühedânı çıkar da ortaya saç!..’’ “Vatanın bağrına düşman dayadı hançerini Yoğ imiş kurtaracak baht-ı kara mâderini” Artık hastalandığı günlerdeyiz. Çok değer verdiği Osmanlı tarihi ve medeniyetini adeta “mensur bir şehname” diye ünlenen vatan şairine 24 Aralık 1919’da üslûbuyla kaleme almaktadır. Eserini 1887’de Sultan’a Kırşehir Gençler Derneğinde ve daha sonra 13 sunar. Beğenilen ve 14 cilt olarak tasarlanan kitabın ilk Ocak 1921’de TBMM kürsüsünden seslenen Gazi nüshaları basılır. Fakat bir tahrik sonucu durdurulan baskı Mustafa Kemâl Paşa : onu büyük hayal kırıklığına düşürür. “Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini İlerleyen hastalık ve şiddetli kederle 2 Aralık 1888’de bir Bulunur, kurtaracak baht-ı kara mâderini” pazar sabahı tasvirini Vaveyla’da gayet muhteşem dile getirdiği vatanına, genç sayılabilecek yaşta veda eder. mısraları ile cevap vermiştir. Atatürk’e tesir eden bir başka eser de Namık Kemâl’in “Vatan Yahut ‘’Ölürsem görmeden millette ümit ettiğim feyzi Silistre” piyesi ve piyeste geçen şarkı sözleridir. Yazılsın sengi kabrime vatan mahzun ben mahzun. ‘’ ‘’Yâre nişandır tenine erlerin, Vasiyeti üzerine, hayran olduğu Rumeli Fatihi Süleyman Mevt ise son rutbesidir askerin.’’ Paşa’nın Bolayır’daki kabrinin yanına defnedilir. Kabrinin planı şair Tevfik Fikret tarafından çizilir, masrafları Padişah mısraları okunurken Mustafa Kemâl gözyaşlarını Sultan Hamid tarafından karşılanır. Selçuklu mimarîsi tutamaz. tarzında küçük, güzel bir türbe inşa edilir. Ne yazık ki o küçük ve sevimli türbe 1912 Tekirdağ Mürefte depremi sırasında yıkılır.
“Vatanın kurtuluşu ve istiklâli için ölmeyi bugünkü nesle Namık Kemâl öğretti.” Türk edebiyatının büyük üstatları Kemâl’in büyüklüğünü Görüşlerinin bir kısmını 18. yy. Fransız filozoflarından ve her fırsatta dile getirmişlerdir. Recaizade Mahmut romantiklerinden bir kısmını da milletimizin Ekrem “Öyle bir mecmua-i kemâlet ne geldi ne sağduyusundan almıştır. Esas amacı devleti ve milleti gelecek.”, Makber yazarı Abdülhamit ise Kemâl’e yazdığı yaşatmaktır. Osmanlı kalmak şartı ile Avrupalılaşmak mektupta “Mademki sen varsın, bu milletin âtîsi vardır.”; büyüklüğümüze ve milletimize ziyan gelmeden asrîleşmek büyük ülkü adamı Ömer Seyfettin “Bana iyiye doğru (çağdaşlaşmak) Kemâl’in başlıca emelidir. Kemâl gazete gitmeyi öğreten Namık Kemâl’dir.” , Hamdullah Suphi yazarlığından tarih yazarlığına, roman, tiyatro yazarlığına “Zulme karşı kafa tutmanın zevkini ondan öğrendik.” kadar edebiyatın bütün türlerinde kalem oynatmış büyük derken, Kara Gün yazarı Süleyman Nazif Beyefendi bir insandır. Bütün yazıları gelişme, yurtseverlik, hürriyet, hepsini daha güzel şu mısralarla özetler: ” Bizi yaratan meşrutiyet, siyasî bağımsızlık, Osmanlıcılık, maarif, iktisat, Allah, yetiştiren Namık Kemâl’dir.” kahramanlık etrafında döner. Namık Kemâl el attığı her konu ve her temayı bir elektrik akımı geçirircesine alevlendirmiş, hem yakıcı hem sirayet edici bir hale koymuştur. Kemâl çocukluğunu, gençliğini daha önce de belirttiğimiz gibi dedesi Abdülatif Paşa’nın yanında geçmiştir. Dolayısıyla dedesiyle beraber imparatorluğun birçok köşesinde bulunmuştur. Türk yurdunda bir boydan bir boya giderken milletin savaş aşkını, yiğitlik ruhunu, çocukluğunun bu ilk milli heyecanlarını arasında çok yakından tanımıştır.
‘ Foto: Fat h Peksöz TEKİRDAĞ NAMIK KEMÂL EVİ (MÜZESİ) Büyük vatan şairimizin doğumunun hatırasına Tekirdağ Valiliği, Tekirdağ Belediyesi, sivil toplum kuruluşları, okullarımız, Namık Kemâl Derneği ve Tekirdağ halkının desteğiyle inşa edilmiştir. 21 Aralık 1993’te temeli atılan bina 21 Aralık 1994’te hizmete açılmıştır. Namık Kemâl evi Namık Kemâl’in şahsi edebi ve siyasi hatırasını yaşatmak amacıyla kurulmuştur. 18-19. yy. Osmanlı mimarisi tarzında üç kat olarak inşa edilmiştir. Dünyanın pek çok ülkesinde (Almanya, Rusya, Azerbaycan…) o ülkenin kültür-sanat yaşamına katkısı olan yazarların anısına doğdukları, uzun süre yaşadıkları veya öldükleri evlerin aynen korunup birer kültür müzesi haline getirildiğini biliyoruz. Ülkemizde de az da olsa bu geleneğin olduğunu söyleyebiliriz. Tevfik Fikret’in İstanbul Âşiyan’daki evi; İstiklâl Marşı şairimiz Mehmet Akif’in Millî Mücadele yıllarında konakladığı ve Millî Marş'ımızın kaleme alındığı Ankara’daki Tacettin Dergâhı; Ziya Gökalp’ın, Cahit Sıtkı’nın Diyarbakır’daki evleri ve son olarak ilimizdeki Namık Kemâl Evinin bu anlayışla kurulup korunması büyük önem kazanmıştır. Namık Kemâl Evi Müzesi, Türkiye ve dünya çapında vatan şairimiz Namık Kemâl’in hatırası olan fikrî- kültürel ve siyasî kimliğini yaşatırken ayrıca Marmara’nın incisi güzel Tekirdağımızın tanıtımını da üstlenmiş bulunmaktadır. Namık Kemal evini her gün yüzlerce insan ziyaret etmekte ve büyük takdir toplamaktadır. Namık Kemâl Evi için bir kenti müzesi de diyebiliriz. Ayrıca sadece bir müze değil aynı zamanda bir tarih araştırmaları merkezidir, bir kültür evidir, bir okuldur.
Search
Read the Text Version
- 1
- 2
- 3
- 4
- 5
- 6
- 7
- 8
- 9
- 10
- 11
- 12
- 13
- 14
- 15
- 16
- 17
- 18
- 19
- 20
- 21
- 22
- 23
- 24
- 25
- 26
- 27
- 28
- 29
- 30
- 31
- 32
- 33
- 34
- 35
- 36
- 37
- 38
- 39
- 40
- 41
- 42
- 43
- 44
- 45
- 46
- 47
- 48
- 49
- 50
- 51
- 52
- 53
- 54
- 55
- 56
- 57
- 58
- 59
- 60
- 61
- 62
- 63
- 64
- 65
- 66
- 67
- 68
- 69
- 70
- 71
- 72
- 73
- 74
- 75
- 76
- 77
- 78
- 79
- 80
- 81
- 82
- 83
- 84
- 85
- 86
- 87
- 88
- 89
- 90
- 91
- 92
- 93
- 94
- 95
- 96
- 97
- 98
- 99
- 100
- 101
- 102
- 103
- 104