Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore Dergi_S3_S

Dergi_S3_S

Published by Istasyon Creative, 2023-06-14 20:40:45

Description: Dergi_S3_S

Search

Read the Text Version

Kütahya Abdülhamid Han Anadolu Lisesi E -Dergisi Yıl: 3 Sayı: 3 Yayın Tarihi: 29 Mayıs 2023 SABAHATTİN ALİ İNSANA DAİR AH BADEM AĞACI EHLİ SÜNNET VEL CEMAAT TÜRK EDEBİYATINDA AİLE KUŞ MOTİFİ AŞIK VEYSEL PSİKOLOJİK SAĞLAMLIK ERASMUS VE BİZ



Kütahya Abdülhamid Han Anadolu Lisesi İÇİNDEKİLER E -Dergisi Yıl: 3 Sayı: 3 Yayın Tarihi: 29 Mayıs 2023 Satır Arası................................................................................................................................................. 2 SAHİBİ Gönül Köprüsü Kermesi...................................................................................................................... 3 Okuldan Haberler.................................................................................................................................. 3 Kütahya Abdülhamid Han Vatan..........................................................................................................................................................11 Anadolu Lisesi Adına “Âşık Veysel”............................................................................................................................................12 Okul Müdürü Edebiyatımızdaki İlkler ......................................................................................................................14 Rıdvan YABANCI Türk Edebiyatında Aile Kavramı.......................................................................................................16 EDİTÖR İnsana Dair..............................................................................................................................................18 Barış BAYAR Merhaba Çevre Dostu Öğrencilerim.............................................................................................20 Gamze OKÇU Beş Taş Oyunu........................................................................................................................................21 Ramazanın Gülü Güllacın Hikâyesi................................................................................................. 22 GÖRSEL-GRAFİK TASARIM Sizce Ne Demek?................................................................................................................................. 23 H. Mehmet ÖZTÜRKOĞLU Ehli Sünnet Vel Cemaatin Önemi................................................................................................... 24 Yunus Emre Ve Molla Kasım............................................................................................................26 Dergimizden kaynak gösterilerek Kütahya’nın Pınarları Hikayesi.........................................................................................................28 alıntı yapılabilir. Akif’in Sesi, Geleceğin Nefesi..........................................................................................................29 Sabahattin Ali........................................................................................................................................30 Zafertepe Mah. İmam Gazali Cad. Ah Badem Ağacı................................................................................................................................... 35 No:10 KÜTAHYA Bir Aşka Şükür...................................................................................................................................... 35 Karagöz Ve Hacivat.............................................................................................................................36 T: 0274 270 02 71 Dede Korkut Kitabı’nın Yeni Nüshası Ve Üzerindeki Yayınlar................................................39 Kuş Motifi................................................................................................................................................40 Yaşasın Cumhuriyet............................................................................................................................ 42 Dünyada Olmayan 2 Yeni Mineral Keşfedildi.............................................................................. 43 Mariana Çukurundaki Eşsiz Bakteriler........................................................................................44 Cıpa Hastalığı........................................................................................................................................ 45 Deprem.................................................................................................................................................... 46 Deprem Çantası Nasıl Hazırlanır?..................................................................................................48 Erasmus ve Biz.....................................................................................................................................50 İngilizce Geliştirmek İçin 10 Farklı Yöntem................................................................................. 52 Englısh Days.......................................................................................................................................... 53 People Who Found Success Despıte Faılures........................................................................... 54 Kreuzworträtsel................................................................................................................................... 55 Psikolojik Sağlamlık............................................................................................................................56 Özgün Baskı Çeşitleri.........................................................................................................................58 Sanat Köşesi..........................................................................................................................................62 Bunları Biliyor Muydunuz ?...............................................................................................................64 Bana Hislerimi Geri Ver !...................................................................................................................65

Kütahya Abdülhamid Han Anadolu Lisesi Satır Arası Abdülhamid Han Anadolu Lisesi marka okul olma yolunda çok kısa sürede çok güzel çalışmalar yapan İlimizin güzide bir eğitim kurumu olmayı başardı. Bu başarının ortaya çıkmasında şüphesiz ki özverili çalışmaları olan öğretmenlerimiz, Kıymetli öğrencilerimiz ve Okul-Aile birliğimizin yeri tartışılmaz. Okul olarak geleneğimiz haline gelen dergimizin üçüncü sayısını da çıkartmış bulunuyoruz. Derginin ortaya çıkmasında emeği geçen öğretmen ve öğrencilerimizi gönülden tebrik ederim. Dergimizin Editörlüğünü yapan Barış BAYAR ve Gamze OKÇU hocalarımıza, derginin tasarımını yapan sayın Hacı Mehmet ÖZTÜRKOĞLU’na emeklerinden dolayı teşekkür ederim. Rıdvan YABANCI Okul Müdürü 2

HABOKEULDRANLER Fikir Öğrenciden, Yemekler Velilerden, Geliri Depremzede Öğrencilere Gönül Köprüsü Kermesi Okulumuz 6 Şubat sabahı Kah- ramanmaraş merkezli dep- remlerden sonra okulumuza gelerek eğitim hayatını sürdüren öğrenciler için gün birlik olma gü- nüdür diyerek kermes düzenledi. Okulumuz onur kurulu öğrencilerin- den Galip Deniz Doğruyol ve Emine Erkul isimli öğrencilerden çıkan fikir ile birlikte okul idaresi ve öğrencile- rin desteği ile düzenlenen kermes büyük ilgi gördü. Elde edilen gelir İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne aktarıla- rak oradan depremzede öğrencilere dağıtımı sağlandı. Kermese yapılan ürünlerin çoğunluğu velilerin yapmış olduğu yiyecek ve el emeklerinden oluşmakta. Bunun yanında esnaf- tan da alınan destek ile il çapında düzenlenen kermese ilgi yoğundu. Kermese destek sağlayan başta okul idaremize, okul aile birliğine, emeği geçen velilerimize ve elini taşın altı- na koyan tüm öğrencilerimize teşek- kür ediyoruz. 3 Kermesimize ilgi oldukça yoğundu.

Kütahya Abdülhamid Han Anadolu Lisesi ÖCğorşektumylealeKruGtülandüıknü 24Kasım Öğretmenler Günü etkinlikleri kap- samında Hezar Dinari Kültür Merkezi’nde okulumuz tarafından büyük emeklerle hazırlanan 24 Kasım Öğret- menler Günü programı düzen- lendi. ‘‘Öğretmen öğrencinin gülüşüne düşen ilk cemredir.’’ sözünden hareketle edebiyat zümresi tarafından hazırlanan ‘Cemre’ isimli müzikal izleyen- leriyle buluştu. Müzikalde adı geçen şehit öğretmenlerimiz izleyenlere duygulu anlar ya- şattı. Program sonunda ise okulumuz öğretmenleri tara- fından hazırlanan öğretmen koromuz izleyenler tarafından tam not aldı. 4

Sıtkı Hocamızı Unutmadık... Yakalandığı amansız hastalığa yenik düşerek geçen yıl mayıs ayında aramızdan ayrılan Fizik öğretmenimiz Sıtkı DEMİR için okulumuzda lokma hayrı yaptık. Tüm öğretmen ve öğrencileri- mizin çok sevdiği Sıtkı hocamız için yapılan lokma hayrına öğrenci ve öğretmenlerimiz desteklerini esirgememişlerdir. Okul bahçesinde yapılan lokma hayrına öğrencilerimizin ilgisi büyük oldu. İnşallah yaptığımız lokma hayrı yüreği güzel insan Sıtkı hoca- mızın ruhuna değer. Allah mekânını Cennet eylesin. GençlikÖKnodşeuysiuznda En İlimizde düzenlenen 19 Mayıs Genç- lik Koşusu’nda Genç Kızlar kate- gorisinde okulumuz 11/C sınıfı öğ- rencileri olan Melike KURT il birincisi, İrem ALTIN ise il ikincisi olmuştur. Öğrencilerimizi tebrik ederiz. 5

Kütahya Abdülhamid Han Anadolu Lisesi Atılıcıkta da SSÖAZHİBİYİZ İlimizde düzenlenen okul sporları müsabakalarında atıcılık branşında tabancada erkeklerde 11/A sınıfı öğrencisi Selman YAVUZ il birincisi, kızlarda tabancada 12/A sınıfı öğrencisi Amine YÜKSEL il ikincisi, tüfekte 10/E sınıfı öğrencisi Zeynep ESEN il üçüncüsü olmuştur. Öğrencilerimizi tebrik ederiz. 6

Koşuda ZAFER ÇİFTE İlimizde düzenlenen Cumhuri- yet Yol Koşusu’na katılan oku- lumuz öğrencilerinden 11/C sınıfı öğrencileri İrem ALTIN il birincisi, Melike KURT il ikincisi olmuştur. Öğrencilerimizi teb- rik ederiz. Sude Naz 7 Hedefi Vurdu İlimizde düzenlenen okul sporları mü- sabakalarında okçuluk branşında 11/B sınıfı öğrencilerinden Sude Naz Pinyal il ikincisi olarak gümüş madalya kazanmıştır. Öğrencimizi tebrik ederiz.

Kütahya İlimizde düzenlenen okul Abdülhamid Han Anadolu Lisesi sporları müsabakalarında halterde 11/E sınıfı öğrencisi FUTSAL Zeynep YÜCEL il birincisi olmuştur. Öğrencimizi tebrik Şampiyonu Olduk ederiz. Okulumuz futsal takımı finalde karşılaştığı Prof. Dr. Necmettin Erbakan Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesini yenerek şampiyon olmuştur. Emeklerinden dolayı başta Beden Eğitimi Öğretmenlerimiz M. Ali SARIKAYA’yı ve Ahmet TUNÇ’u ve de sevgili öğrencilerimizi tebrik ederiz. Halterde İl Birincisi Olduk 8

PİluaBnilrı Aintlectiizsmiy’diez İlimizde düzenlenen puanlı atletizm yarışmalarında okul takımımız il birincisi olmuştur. İrem ALTIN, Melike KURT, Şevval KARAL, Emine Begüm SUNAR, Hasibe IŞIK, Zeynep YÜCEL ve Fatma Sude DÜZ’den oluşan okul takımımız Denizli’de yapılan grup müsabakalarında ilimizi başarıyla temsil etmişlerdir. 9

Kütahya Abdülhamid Han Anadolu Lisesi Katip Çelebi Üniversitesini Ziyaret Ettik Okulumuz tarafından Nisan ayında düzenlenen İzmir Katip Çelebi Üniversitesi ve İzmir gezisi eğlenceli bir şekilde gerçekleşti. Öğrencilerimiz Katip Çelebi Üniversitesi bölümlerini tanıyıp ve kampüsünü gezdikten sonra İzmir’in tarihi ve turistik yerleri olan Efes Antik Kenti, Mer- yem Ana ve Şirince Köyü ziyaret- lerinde bulundular. 10

VATAN 11 Ben bir Türk’üm ,vatanım ile bütünüm Bu topraklar ecdadın ocağı İşte vatan işte Tanrı ocağı Söylesene nedir yüce eden seni Bayrağımız dalganır gökte Şehitlerimiz yaşar kalbimizde Ne mutlu vatan için şehit yatana Al bayrak uğruna ölüme koşana Vatan bizimdir, bizim kalacaktır Görsünler milletimizin azimli yüzünü Anlasın da milletimizdeki vatan sevgisini Vatana al bayrağa can feda der Biliriz Türklüğün değerini Hasan Yurga 12/D

Kütahya Abdülhamid Han Anadolu Lisesi Karanlık Dünyasından Işıklar Saçan Halk Ozanı “Âşık Veysel” Barış BAYAR Âşıklık sanatının bütün Türkiye’de sevilmesini sağlayan ve 2009 yılında Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni UNESCO İnsanlığın Somut Olmayan Kültürel Mirası Temsilî Listesi’ne kaydedilen “Âşıklık Geleneği”nin güçlü temsilcilerinden biri olan Âşık 12 Veysel, Vefatının 50. Yıl Dönümü olan 2023 yılında UNESCO ile ilişkili olarak tüm dünyada ve Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı himayelerinde anılacaktır. Bu sebeple büyük halk ozanımızın hayatı ve edebi kişiliği hakkında dergimizin bu sayısında kısaca bilgi vereceğiz. Veysel Şatıroğlu veya lakabıyla Âşık Veysel, 25 Ekim 1894 Şarkışla, Sivas do- ğumlu. Ölüm tarihi ise, 21 Mart 1973 Sivrialan, Sivas. Türk halk ozanı Âşık Vey- sel, Avşar boyunun Şatırlı obasına mensup olduğu için bu soyadını almıştı. Âşık Veysel Şatıroğlu, 1894 yılında Sivas’ın Şarkışla ilçesine bağlı Sivrialan kö- yünde doğdu. Annesi Gülizar, babası ‘Karaca’ lakaplı Ahmet adında bir çiftçiy- di. Veysel’in iki kız kardeşi çiçek hastalığına yakalanarak yaşamlarını yitirdi. Ardından Veysel de 7 yaşında aynı hastalıktan iki gözün kaybetti. Kendi an- latımına göre: “Çiçeğe yatmadan evvel anam güzel bir entari dikmişti. Onu

giyerek beni çok seven Muhsine kadına göstermeye gitmiştim. Beni sevdi. DOSTLAR O gün çamurlu bir gündü, eve dönerken ayağım kaydı ve düştüm. Bir daha BENİ kalkamadım. Çiçeğe yakalanmıştım... Çiçek zor geldi. Sol gözümde çiçek beyi HATIRLASIN çıktı. Sağ gözüme de, solun zorundan olacak, perde indi. O gün bugündür dünya başıma zindan.” Ben giderim adım kalır 13 Dostlar beni hatırlasın. Oğlunun gözleri görmediği için arkadaşlarıyla oynayamayıp yalnız kaldığını Düğün olur bayram gelir gören Ahmet Bey, oyalanması için oğluna bağlama almıştı. Bağlama çalmayı Dostlar beni hatırlasın babasının arkadaşı Çamşıhılı Ali’den öğrenen Âşık Veysel, uzun yıllar başka Can kafeste durmaz uçar ozanların türkülerini çaldı. 40 yaşlarına doğru ise artık kendi eserlerini yap- Dünya bir han, konan göçer ma noktasındaydı. O eşsiz bestelerle namı yayıldı. Bu yıllarda sadece kendi Ay dolanır yıllar geçer köyünde değil, Türkiye’de birçok yer gezerek türkülerini her kesime aktardı. Dostlar beni hatırlasın 1930’da Sivas Maarif Müdürü olarak görev yapan şair Ahmet Kutsi Tecer ile Can bedenden ayrılacak bir şairler gecesinde tanıştı. Kutsi Bey tarafından verilen destek ile birçok ili Tütmez baca yanmaz ocak dolaşmaya başladı. Selam olsun kucak kucak Dostlar beni hatırlasın Diğer taraftan Âşık Veysel’in annesi ve babası oğullarının durumuna çok üzül- Ne gelsemdi, ne giderdim düğü için apar topar akrabalarının kızı Esma Hanım ile evlendirdiler. Ancak Günden güne arttı derdim Âşık Veysel’in yüzü evlendikten sonra da gülmedi. Erkek çocuğunu kaybeden Garip kalır yerim yurdum ozan, daha sonradan anne ve babasını da kaybederek iyice hayata küstü. Dostlar beni hatırlasın Bir de üstüne eşi başka biriyle kaçınca perişan oldu. Kendini türkülere verdi. Açar solar türlü çiçek Eşi terk ettiğinde iki aylık kız çocuğu ozanın yanında kaldı. Fakat kız çocuğu Kimler gülmüş kim gülecek da erkek evladı gibi hayatını kaybetti. Artık Âşık Veysel için hayat tamamen Murat yalan ölüm gerçek türkülerden ibaretti. Memleketini terk eden sanatçı, arkadaşlarıyla başka bir Dostlar beni hatırlasın köye taşındı. Ve yine arkadaşlarıyla birlikte dolandırıldı! Ozanımız, bütün pa- Gün ikindi akşam olur rasını kaybetti. Neyse ki 1931 yılında yapılan Halk şiirleri bayramı ile hayatı bir Gör ki başa neler gelir anda düzeldi, maddi manevi güzellikler yaşamaya başladı. Ve Gülizar adlı bir Veysel gider adı kalır kadınla yeniden evlendi. Dostlar beni hatırlasın Âşık geleneğinin son büyük temsilcilerinden Âşık Veysel, bir dönem Köy Âşık Veysel ŞATIROĞLU Enstitüleri’nde saz hocalığı yaptı. 1965’te özel kanunla maaş bağlandı. 1970’li yıllarda Selda Bağcan, Gülden Karaböcek, Hümeyra, Fikret Kızılok, Esin Af- şar gibi müzisyenler Âşık Veysel’in deyişlerini düzenleyerek yaygınlaşmasını sağladı. Şarkışla’da her yıl adına şenlikler yapılır.Eserlerinde Türkçesi yalın- dır. Dili ustalıkla kullanır. Yaşama sevinciyle hüzün, iyimserlikle umutsuzluk şiirlerinde iç içedir. Doğa, toplumsal olaylar, din ve siyasete ince eleştiriler yönelttiği şiirleri de vardır. Şiirleri ‘Deyişler’ (1944), ‘Sazımdan Sesler’ (1950), ‘Dostlar Beni Hatırlasın’ (1970) isimli kitaplarında toplanmıştır. 1973’te akciğer kanseri sonucunda vefat eden Âşık Veysel, arkasında yıllarca unutulmayacak eserler bırakmıştır.

Kütahya Abdülhamid Han Anadolu Lisesi EDEBİYATIMIZDAKİ İLKLER Gamze OKÇU Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni Selve EMİR Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni 14 İlk Özel Gazele: Tercüman-ı Ahval Şinasi İlk Tiyatro Eseri: Sair Evlenmesi Şinasi İlk Makale: Tercüman Ahval Mukaddimesi Şinasi İlk Atasözü Derlemesi: Durub-U Emsal-İ Osmaniye. Sinasi İlk Eleştiri Yazısı: Lisan- Osmaninin Edeliyah Hakkında Bazı Mülahazatı Şamidir Namik Kemal İlk Edebi Roman: İntibah Namık Kemal İlk Tarihi Roman: Cezmi Namık Kemal İlk Sahnelenen Tiyatro: Vatan Yahut Silistre Namık Kemal İlk Eleştiri Eseri: Tahrib İ Harabat Namık Kemal İlk Röportaj Örneği: Rüya Ziya Pasa İlk Hikaye: Letaifi Rivayat.Ahmet Mithat Efendi İlk Polisiye Roman: Esrar-I Cinayet Ahmet Mithat Efendi İlk Yerli Roman: Taassuk-ı Talat Ve Fitnat Şemsettin Sami İlk Sözlük: Kamus-i Türki Semsetin Sami İlk Ansiklopedi: Kamusu’I Alam Semsettin Sami İlk Mizahi Sözlük: Lehçet’ül Hakayık Direktör Ali Bey İlk Gezi Günlüğü: Seyahat Jurnali Direktör Ali Bey İlk Mizah Gazetesi: Diyojen Teodor Kasap

İlk Realist Roman: Araba Sevdası Recaizade Mahmut Ekrem İlk Kafiyesiz Şiir: Validem Abdülhak Hamit Tarhan Aruzla Yazılan İlk Tiyatro: Eşber Abdülhak Hamit Tarhan Heceyle Yazılan İlk Tiyatro: Nesteren Abdülhak Hamit Tarhan İlk Köy Şiiri: Köylü Kızların Şarkısı Muallim Naci İlk Realist Roman Denemesi: Sergüzeşt Samipaşazade Sezai Batılı Anlamda İlk Realist Öykü: Küçük Şeyler Samipaşazade Sezai İlk Köy Romanı: Karabibik Nabizade Nazım İlk Psikolojik Roman Denemesi: Zehra Nabizade Nazım İlk Mensur Şiir: Mensur Şiirler: Halit Ziya Uşaklıgil İlk Psikolojik Roman: Eylül Mehmet Rauf İlk Anjambman Kullanan: Tevfik Fikret Çocuklar İçin Yazılmış İlk Şiir Kitabi: Şermin Tevfik Fikret İlk Edebi Beyanname/Beyannameyle ortaya çıkan İlk grup Fecriati İlk Fıkra Yazarı: Ahmet Rasim Batılı Anlamda İlk Röportaj Örneği: Diyorlar ki Ruşen Esref Ünaydın Batılı Anlamda İlk Edebiyat Tarihi: Mehmet Fuat Köprülü Türk Kelimesini Kullanan İlk Şair: Mehmet Emin Yurdakul Köy Romancılığını İlk örneği(Cumhuriyet Dönemi): Yaman Yakup Kadri Karaosmanoğlu İlk Otobiyografik Roman: Dokuzuncu Hariciye Kovuşu Peyami Safa Göçü İşleyen İlk Yazar: Orhan Kemal Heceyle Yazılan İlk Manzum Tiyatro: Binnaz Yusuf Ziya Ortaç (Cumhuriyet Dönemi) İlk Epik Tiyatro: Keşanlı Ali Destanı Haldun Taner İlk Kadın Tiyatrocu: Afife Jale İlk Çocuk Romanı: Bağrı Yanık Ömer Mahmut Yesari İlk Postmodern Roman: Tutunamayanlar Oğuz Atay Nobel Ödülünü Alan İlk ve Tek Yazar: Orhan Pamuk (Türk Edebiyatında) Kurtuluş Savasında Hakkında Yazılan İlk Roman: Ateşten Gömlek Halide Edip Adıvar 15

Kütahya Abdülhamid Han Anadolu Lisesi TÜRK EDEBİYATINDA AİLE KAVRAMI (ANNE VE BABA SEVGİSİ) Semanur YİĞİT Her milletin elbette kendine Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni işaretlerine örnek olabilir. ait değerleri ve bu bağlamda milli kültürü bulunur. Dün- sı güç kazanır, demirci kültü ortaya Bozkır kültürünün hâkim olduğu yer- yanın en eski milletlerinden çıkar. leşik hayat öncesi Türklerde daha birisi olan Türkler, birbirinden uzak Örneğin Ergenekon Destanı, demirci çok beşeri değerler ön plandadır. coğrafyalarda yaşıyor olsalar bile sihirli güçlerini erkeğe aktaran ata- Eski Türklerde kullanılan kanğ (baba) özde kendilerini birleştiren, kaynaş- erkil toplum yapısının güçlenmesine ve ög (anne) kelimelerinin 9. yüzyıl- tıran pek çok ortak değere sahiptir. yardımcı olur. Böylece eskiden ka- dan itibaren ata ve ana olarak değiş- İlk Türkler anaerkil mi yoksa ataerkil dınlarla yapılan Kam’lık, artık ataerkil tiği bilinmektedir. toplum yapısında erkeklerce yapılır 16 miydi? sorusu, “Türklerde ana – baba olur. Ziya Gökalp’in bildirdiğine göre, Eski değeri, sevgisi, saygısı” temel sorusu Türklerin bütün toplantılarında, ana etrafında aslında en temel noktasını Örneğin Albastı inancı, kadın soyuyla baba soyu birlikte bulun- oluşturur. Kam’larla özdeştirilerek özellikle muşlar, birbirine eşit olmuşlardır. Türklerde değişim – dönüşüm sü- orman içi köylerde, sonradan güç Diğer taraftan, çeşitli araştırmalarda recinde, anaerkil toplumda birinci aktarımı yaşanılan erkek Kam’larla Türk aile sisteminin baba egemen- kadın Kam’lar arasındaki çekişme ve güç savaşının bir yansıması olabilir. konumda olan Umay, Gök Tanrı kar- Nitekim inançta, Albastı, demirci ve liğine dayandığı da bildirilmektedir. şısında ikincil duruma düşer. Ana- ocakçılardan korkar, bu sebeple lo- Her iki durumda da, İslamiyet öncesi erkil toplumun güç kaynağı ateştir. husa başında bir erkek bekler. Ana- Atalar Kültü inancında, ataya, ecda- Zamanla, demir vb. madenlerinin dolu’da bugün yaşatılan bazı lohusa da dolayısıyla kutsala saygı, koşulsuz işlenmesi ile ataerkil toplum yapı- vb. inançlar, değişimi ve dönüşümün bağlılık hâkimdir.

Atalara saygı, “baba hukuku”nun lerini taşıyan Oğuz destanında ise, miştir: “Tay yetişirse at dinlenir, oğul 17 inanç sahasındaki bir yansımasıdır. Oğuz’un çocukları kendilerine ita- yetişirse babası dinlenir.” Eski Türklerde ölüler, silahları, kıy- atlerini bildirmeye gelen Rum’un Türklerin ortak kültürünü ve bunun metli eşyaları, bazen tam teçhizatlı büyüklerine: “Biz babamızın sözüne yanında değerlerini en iyi şekilde atları, kadınlar ise, mücevherleri ile aykırı iş yapmayız.” derler. yansıtan eserlerden birisi olan Dede gömülüyordu. Böylece ölülerin, öbür Henüz Türklerin bilinen ilk yazılı bel- Korkut Hikâyeleri’nde ‘ana – baba – dünyada da bu dünyadaki yaşamları- geleri olma vasfını koruyan Orhun evlat’ üçlüsü adeta tüm hikâyelerin nı devam ettirecekleri düşünülüyor- Abideleri’nde de ana ve baba değeri, çekirdeğinde yer almaktadır. Dede du. Ayrıca, Atalar Kültü’nde, ata/baba saygı ve sevgi vurgulanmıştır. Bilge Korkut, henüz daha hikâyelerin ba- ölümünden sonra da (ki ruhun ölüm- Kağan kitabesinde, “Türk milleti yok şında “Kız anadan görmeyinçe öğüt süzlüğüne inanılır) aileyi koruduğuna olmasın diye, millet olsun diye, ba- almaz, Oğul atadan görmeyinçe suf- dair etkili bir inanç hâkimdir. bam İltiriş Kaganı, annem İlbilge Ha- ra çekmez.” atasözüyle ana ve ba- Örneğin, İslamiyet’ten önceki dö- tunu göğün tepesinden tutup yukarı banın evlatları üzerindeki etkilerini nemlere ait olduğu bilinen Oğuz kaldırmış” ifadelerinin yanı sıra, Kül vurgulamaktadır. Kağan Destanı’nda, Oğuz Kağan’ın Tigin kitabesinde “Umay gibi annem oğulları model aldıkları babalarının hatunun devletine küçük kardeşim her istediğini koşulsuz yerine geti- Kül Tigin er aldı” cümleleri söz konu- rirler. su değere birer yazılı örnektir. Reşîdüddîn’in Câmi-üt Tevarih adlı Dîvânu Lügâti’t Türk’te ata-oğul ilişki- eserinde yer verdiği İslamiyet’in iz- si üzerine şu atasözlerine rast gelin-

Kütahya Abdülhamid Han Anadolu Lisesi İNSANA DAİR Halil DEMİREL İnsan hakları; bu kavramı gördüğü- mından çok zengin olan Afrika kıtası müzde hepimizin aklında bir şeyler yıllar boyunca sömürgecilik faaliyet- 12/E canlanıyor olsa gerek. Sözlük anla- lerinden çok etkilenmiş, kolonileşme mına baktığımızda ise ‘’Tüm insanla- faaliyetleri kısa sürede Afrika’nın rın sadece insan olmakla sahip oldu- çoğu kesimini sarmıştır. Şu an hala ğu temel hak ve özgürlüklere denir’’ sonuçlarını apaçık bir şekilde göre- ibaresini görüyoruz. Peki günümüz bileceğimiz üzere Afrika dünyanın dünyasında insan hakları gerçek dışlanmış çocuğu gibidir. Bu faa- anlamıyla kendisine karşılık bulabili- liyetlerden önce geçmiş yüzyıllara yor mu? Buna geniş bir çerçeveden baktığımızda; 1215 yılında ‘’Magna bakacak olursak durumun ne kadar Carta Libertatum’’ adında demok- üzücü bir şekil aldığını çıplak göz- rasiye giden ilk adım denilebilecek le görebiliriz. Lakin hiç yoktan biraz seviyede bir belge imzalanmıştır. Ar- sevinebileceğimiz birkaç beynelmilel tık ‘’İnsan devlet içindir’’ değil ‘’Devlet kuruluşlar ve komisyonlar hala hızlı insan içindir’’ ilkesi benimsenerek in- bir şekilde faaliyetlerini yürütmekte. san haklarında güzel bir mesafe kat edilmiştir. Üstelik bunu imzalayan 18 İnsan haklarının sömürülmesi deyimi da İngiltere Kralı II. Henry’nin çocu- onlarca asır önce ortaya çıksa da ne ğu Kral John’dur. Ataları 13. yüzyılda yazık ki günümüz şartları kadar üzü- insan hakları savunması için belge cü ve vahim değildi. En büyük ve en imzalarken belki de 600 yıl sonra güçlü tohum 18. yüzyılda Avrupa’nın insan haklarının yine kendi torunları göbeği Manchester’da atıldı. ‘’Sana- tarafından sömürüleceğinden ha- yi Devrimi’’ diye adlandırılan dönem bersizdi. ham madde ihtiyacını arttırdı ve ülkeleri sömürgecilik faaliyetlerine Belki de bu samimiyetsizlik ve insan yöneltti. Askeri ve ekonomik olarak haklarında olan düşüncesizlik kendi- gelişim çağında plan Avrupa için lerinin değil onları saygı ve hoşgörü güçsüz ve sömürülmeye elverişli ve hamuruyla yoğurmayı unutan ebe- en önemlisi yer altı kaynakları bakı- veynleri ya da atalarının suçuydu.

Filistin’de onlarca küçük yavrunun, anne ve babanın acı dolu bedenleri ya da Akdeniz kıyılarına vuran nice günahsız canlar Takvimlerimizi 15. yüzyıla çevirecek için pek çalkantılıydı ve hala sessiz sömürülen, heba edilen hayatlar ya 19 olursak yıl 1453. Yer Konstantino- süregelen hararet devam etmekte. da insan hakları… Yüzyıllardır buna polis. Yaklaşık 1000 yıl kadar Bizans Ukrayna-Rusya mücadelesi. Bu iki alışmış vaziyette, sesi çıkmayan İmparatorluğu’na başkentlik yapmış ülke neyi alıp veremiyor, neyi tartı- kendi haline bırakılmış sömürü faa- olan bu şehir, Osmanlı’nın 7. padişa- şıyorlar, neden bu gündem maddesi liyetleri… Bununla birlikte belki ses- hı Sultan Mehmed Han, Fatih ismini tüm dünya basınında bu kadar yer leri çığlık olur diye bekleyen bir grup fetihten sonra aldı, tarafından feth aldı? Bir sürü sorular silsilesi arka şanssız insan kesimi. olunmuştur. Onlarca etnik köken, arkaya sıralanıp gider böyle. Bu- İşte biz insanoğlu! Neden diye sor- dil, din, mezhep karmaşasının içinde nunla birlikte düşünmemiz gereken mamalı bir şeyler için çabalarken. bile büyük bir hoşgörü ile reayasına bir önemli husus daha var. Birleş- Ben kimim ve kim olmalıyım diye saygı duymuş, şahsi haklarına karşı miş Milletler İnsan Hakları Komitesi sormalı. Bir şeyleri düzeltmek için hiçbir baskını politika izlememiştir. her ne kadar sessizliğini korusa da uğraşmalı, önce toplumsal sonra kü- Zira atalarından ve bilhassa dini İs- ortada apaçık bir insan hakları sö- resel hedefler için koşturmalı. Tabi lam’dan böyle görmüştür ki ondan mürgesi olduğu aşikâr. Kim atıyor ki bu uğraş en küçük ve en önemli sonra gelen padişahlarda bu ehem- bu bombaları, neden atıyorlar, bu tohum olan aileden atılmalı ki top- miyeti en ufak karınca dahi göster- suçsuz insanlar neden ölüyor? Bun- rağa yüzyıllar sonrası için bir ağaç miştir. Kanuni’ye Şeyhülislam Efen- lara kim çözüm arıyor ya da kimler yetiştirsin ve o ağaç sarabilsin kök- di’den ‘’Yarın Hakk’ın divanına varınca bir sonuca varmayı umuyor? Aslın- leriyle cihanın dört bir yanını toplu- Süleyman’dan hakkın alır karınca’’ da açıklığa kavuşması gereken bir ma saygı ve hoşgörü yetiştirebilmek diye fetva gelince karınca sürüsüne paragraf olmasına rağmen art arda için. Konuyu sadece ‘’İnsan Hakları’’ bile saygı ve hoşgörü göstermiştir. gelen soru silsilesi. Olaya daha küre- ile sınırlandırmak pek yeterli olmaz Böylesine iyi ahlak ile yoğurulmuş bir sel daha çepeçevre baktığımızda ko- lakin kelimelerimi cümleye, cümle- toplumun yanı sıra sadece Monarşi caman bir soru işareti bizleri karşılı- lerimi metinlere sığdıramayacağımı sisteminin üzerine kurulu bir Avrupa yor, ve onun önündeki tek cümle bu: biliyorum. Ve fakat her şeyin teme- toplumunun böylesine ehemmiyet ‘’İnsan Hakları.’’ Bu cümlenin anlamı linde insan, insanlığın temelinde ise dolu konularda mukayese edilmesi ise o kadar manidar ki onlarca okul insan hakları olduğu gerçeğini de bir o kadar incelikli bir iştir. Binae- çağındaki çocuğu, onlarca ebeveyni unutmamak gerektiğini belirtmek naleyh olaylara kişisel veya ufak bir ya da ülkesini savunmak amacıyla isterim. Sonuç olarak problemlerin kesimden üzere bakmak pek doğru bir grup yaşlıyı barındırıyor içinde. çözümünün eğitimde, en büyük fak- bir yaklaşım değildir. Geçmiş yüzyıl- Kimsenin tam anlamıyla cevap ve- tör sahibi ailevi eğitimde yer aldığını lar, geçmiş toplumlara ve daha bü- remeyeceği bir soru bu. Dilerseniz söylemekte fayda var. İyi bir eğitim yük kesimlere bakılarak daha sağ- bir süre daha yakın tarihe bakalım; ve terbiye ileriki yıllarda öz saygı ve lıklı çıkarımlar yapmak mümkündür. Suriye’de savaşlar, Filistin’de onlarca hoşgörüyü daha büyük bir çerçevede Çünkü bu kişisel lakin daha geniş küçük yavrunun, anne ve babanın acı ise toplumsal ahlakı ve medeniyeti çapta olan saygı ve hoşgörü faali- dolu bedenleri ya da Akdeniz kıyıları- beraberinde getirir. İnanın toplum- yetleri uzun bir süreçte oluşturacak na vuran nice günahsız canlar… Bun- da her bireyin şahsi özverisi layığı olan toplumsal saygıyı ve süregelen ların hepsini ele aldığımızda cüm- ile olduktan sonra hakkını aramamız hoşgörüyü meydana getirecektir. leleri nasıl tertip edeceğimizi pek gereken bir tek insan bile bulamaya- Günümüze gelecek olursak, geç- kestiremiyorum doğrusu. Çünkü hep cağız. Çünkü böylelikle her birey hak tiğimiz aylar özellikle Doğu Avrupa hezeyan, hep manasız şeyler olacağı ettiği saygıyı zaten görecektir. belli. Genel olarak insan hakları, hep

Kütahya Abdülhamid Han Anadolu Lisesi Merhaba Çevre Dostu Öğrencilerim Hilal ÇAVDAR Kimya Öğretmeni Merhaba Çevre dostu öğrencilerim; Bu gün sizlere Bilim ve Teknik Dergisinin 2020 yılı Temmuz sayı- sında çıkan “Yerküremiz Isınırken Bireysel İnisiyatiflerin Gücü” konulu yazıyı ele almak istiyorum. Bu yazıda küresel ısınma ve sera gazı salınımının, sonuçlarını ve nasıl önleyebileceğimizi farkın- dalık oluşturarak bahsetmiştir. Yazıyı üç bölüme bölersek birinci bölümde küresel ısınmaya neden olan sera gazlarının temel nedenlerinden bahsetmiştir. Temel neden sizin de tahmin ettiğiniz gibi insan fak- törüdür. Neden olan temel sebeplerden ve küresel ısınma sonucu ortaya çıkabilecek sorunlara dikkat çekmektedir. İkinci bölümde ise özellikle insanın yapmış olduğu yanlış davranışların, küresel ölçekli bir sorun oluşturabileceği geçeğini fark etmelerini istemesi ve herkesin bir an önce buna yönelik doğru davranış değişikliğinin bir yaşam tarzına dönüşmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Son bölümde ise Çe- şitli sivil kuruluşların geliştirdiği en geniş çaplı “Drawdown” projesinden bahsetmektedir. Drawdown projesinden faydalanarak Rare adlı başka bir sivil toplum örgütü de bireysel temelli 30 çözüm önerisi yine bu yazı da ayrıntılı olarak anlatmıştır. Mutlaka bu yazıyı okumanızı öneririm. Çünkü bu dünya de- delerimizden emanet olarak bize bırakıldı. Biz de aynı hassasiyetle torunlarımıza bırakmak için çevre dostu doğru davranış alışkanlıklarını bir yaşam tarzı haline getirmeliyiz. Sağlıklı güzel günler dilerim… 20 Kaynak (okumak isteyenler açık erişimde olan TÜBİTAK bilim teknik dergisinin bu linkinden ula- şabilir.) https://services.tubitak.gov.tr/edergi/yazi. pdf?dergiKodu=4&cilt=53&sayi=632&sayfa=14&- yil=2020&ay=7&yaziid=44339

Beş taş Oyunu 21 Barış BAYAR Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni 5adet yuvarlak taşla oynanır. Öncelikle ilk oyuncu seçimi yapılır. Bir tekerleme söylenir ya da taşların tamamı havaya hafifçe atılıp elinin tersiyle üstünde çok taş tutabilen oyu- na ilk başlar. Birler: Beştaş yere serbest bırakılır, içinden bir tane taş seçilir seçtiği taşı havaya atarak yerden tek tek taşları toplar. Attığı taşı yakalayamaz ya da diğer taş- lara değerse oyun diğer oyuncuya geçer. İkiler: Taşlar yere serbest bırakılır. Taşların içinden bir tane uygun olanı alınır havaya atarak yerdeki taş- lar ikişer olarak toplanır. Üçler: Taşlar serbest olarak bırakılır. Yine taşların içinden uygun olanı seçilir ve taşın biri tekli olarak alınır, diğer üçü de tek seferde alınmaya çalışılır. Dörtler: Taşlar serbest bırakılır. Uygun olanı seçilip havaya atılıp yerde kalan dört taş bir seferde alın- maya çalışılır. Beşler: Taşlar yere atılır. Şahadet parmağını orta parmağın üzerine koyarak başparmak ile arası açı- lır bir kale görüntüsü verilir. Yerden bir tane uygun taş alınır. Rakip oyuncu en son geçecek taşı seçer ve oyuncu yerden seçtiği taşı havaya atarak diğer taşları tek tek geçirmeye çalışır. Havaya attığı taşı yakalayamaz ya da diğer taşlara eli çarparsa ya da geçiremezse hakkı rakip oyuncuya geçer. Taşların tamamı avucunun içinde hafifçe yukarı doğ- ru atılır ve avucun tersiyle taşları tutmaya çalışır. Avucunun tersinde en çok taş kalan oyuncu oyunu kazanır.

Kütahya Abdülhamid Han Anadolu Lisesi Ramazanın Gülü Güllacın Hikâyesi UBarış BAYAR çsuz bucaksız zenginliklerle dolu geniş mutfağımızın, en bizden, en vazgeçemediğimiz lezzetlerinden güllacın hikâyesini merak mı ediyor- Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenisunuz? Kendisi, ramazan yaklaştıkça görmeye başladığımız, ramazan boyunca saltanatını sürüp sonra yine ortalardan kayboluveren nefis bir tatlı aslında. Ramazan ayının değişmez tatlısı olan güllacın hikâyesi Osmanlı’ya kadar da- yanır. Osmanlı’da halk 1400’lü yılların ortalarına kadar mısır nişastasından açtığı yufkaları depolar ve bu yufkalar kuruduktan sonra süt ve şekerle ıs- latıp tüketirdi. Zaman içinde bu karşımın içine gül suyunun da katılmasıyla ortaya güllü aş ismi verilen tatlı çıkar ve tıpkı sütlü aşın sütlaca dönüşmesi gibi ismi güllaç olur. Güllaç, az malzemeyle de büyük işler başarılabileceğinin en leziz kanıtı, mısır nişastası, un ve suyun muhteşem uyumunun eseridir. Güllaç, ilk olarak bun- dan yaklaşık 600 yıl önce Osmanlı zamanında yaşayan insanların mısır nişas- tasını saklama çabasıyla ortaya çıkmıştır. Üzerinden çok zaman geçmeden, 1400’lü yılların sonunda Kastamonulu Ali Usta sayesinde saray mutfağında da tanınmıştır. Saraylıların Kastamonu gezisi sırasında elinde kalan son nişasta yufkalarını sütle ıslatıp misafirlere ikram eden Ali Usta, güllacın büyülü güzel- liği sayesinde kendini bir anda sarayın mutfağında buluvermiş, hatta sarayın tatlıcı başı olmuştur. Güllaç, böylece 1489 yılında ilk kez saraya girmiştir. 22 Güllaç yapraklarının, suyla karıştırılan mısır nişastası ve unun tavada pişiril- dikten sonra kurutulmasıyla elde edildiğini artık biliyorsunuz. Ancak bu öyle kolay bir iş de değildir. İşin püf noktası, ideal yaprak ağırlığının 30-35 gram olması gerekliliğindedir. Ağırlık artarsa güllaç lapalaşıyor, azalırsa kırılıyor. Şekerle kaynatılan sütün ılıdıktan sonra beyaz yapraklar üzerine teker teker dökülmesi ve orta katına ceviz, badem, fındık gibi yemişler yerleştirilmesiyle de bildiğimiz güllaç tatlısı ortaya çıkıyor. Gülsuyu değilse de nar ilave edilme- si bir Osmanlı geleneği olarak devam ediyor.

Sizce Ne Sevinç DOĞAN Demek? Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni Sizce Ne diye sorduk. İşte aldığımız yanıtlar Kelimenin gerçek Badak • Güçlü kuvvetli anlamı Kıranta • Bodur Debek • Bacak Kısa boylu ufak • Budama yapılı kişi. • Bardak • Çardak Kelimenin gerçek • Bataklık anlamı • Yatak Saçları ağarmaya • Kıraathane başlamış orta • Kırıntı yaşlı erkek. • Kıran kırana • Kahve çeşidi Kelimenin 23 • Hayvan Türü gerçek anlamı • Böcek • Pırlanta “Sakar” dır. • Elmas • Hayvan türü • Bebek • Budak • Tepmek • Oyun türü • Debelenmek • Tepe

Kütahya Abdülhamid Han Anadolu Lisesi EHLİ SÜNNET VEL CEMAATİN ÖNEMİ Öncelikle bu cümlenin ne manaya geldiğine bakalım: “Ehli” demek “ailesinden” yani “onlardan” demektir. “Sünnet” Peygamberimizin yolunu “Cemaat” ise Ashabını işaret eder. Yani “Peygamberimiz ve Ashabının yolundan” demektir. Evet, bizler Ehli Sün- net Ve’l-Cemaatiz derken Peygamberimiz ve Ashabı nasıl inanmış ise biz de öyle inanıyoruz demiş oluyoruz. Nursel DOĞAN Sünnetin oluşması ve yerleşiklik kazanması hususunda üç aşamalı bir DİKAB Öğretmeni süreçten söz edilebilir: 1. Hz. Peygamber, raşid halifeler ve sahabile- rin uygulaması, 2. Tabiinin uygulaması, 3. Tebe-i tabiinin uygulaması. Nitekim Hz. Peygamber, kendisinden sonraki üç nesli övmüş ve şöyle bu- yurmuştur: “En hayırlınız benim asrımda yaşamış olanlar, sonra onları takip edenler, sonra onların ardından gelenlerdir” (Buhari, “Şehadat”, 9; Müslim, “Fedailu’s-sahabe”, 212). Hz. Peygamber’in üç nesli övmesi, ilahi mesaj olarak getirdiği esasların ve ortaya koyduğu uygulamaların yerleşiklik kazanmasına yönelik bir hedef göstermedir. Sosyolojik olarak bir uygulamanın veya öğ- retinin üç veya daha fazla nesil tarafından kesintisiz sürdürülmesi ile ancak gelenekselleşmesi ve yerleşik bir yapı haline gelmesi söz konusudur 24 Her ne kadar din, asıl itibarıyla Allah’ın mesajı olan vahye dayansa da dini getirip bildiren ve bunu uygulayarak örnek olan, masumiyet özelliğine sa- hip Hz. Peygamber’dir. Kur’an-ı Kerim’de Allah’a itaatten hemen sonra Hz. Peygamber’e itaatın emredilmesi onun bu konumunu göstermektedir (Nisa 4/59, Maide 5/92, Nur 24/54). Bu yönüyle Hz. Peygamber’in uygulaması, dinde vazgeçilmez öneme haizdir. “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıl- dığınız sürece yolunuzu şaşırmayacaksınız: Allah’ın Kitabı ve Peygamberinin sünneti.” (Muvatta “Kader”, 3) hadisi de bu gerçeği bildirmektedir. Öte yan- dan Hz. Ömer’in Abdullah b. Mes’ud’u Kûfe’de, Abdullah b. Abbas’ı Mekke’de, Abdullah b. Amr’ı Mısır’da ve Ebü’d-Derda’yı Şam’da bir nevi öğretmen olarak görevlendirmesi hem sünnetin o bölgelerde öğrenilip yerleşik uygulamaya dönüşmesini sağlamış hem de İslam toplumunda sağlıklı ekolleşmeye zemin oluşturmuştur.

Kur’an-ı Kerim’de Müslümanların kardeşliği vurgulanmış, den, Matüridi ve Eş’ariler, fıkhi (ameli) mezheplerden Ha- 25 iyiliği emredip kötülüklerden sakındıran bir ümmet ol- nefi, Maliki, Şafii ve Hanbeliler ehl-i sünnet ve’l-cemaatin dukları belirtilmiş ve tefrikaya düşmeden Allah’ın dinine ana temsilcileridir. Buna karşılık özellikle siyasi-itikadi sımsıkı sarılmaları emredilmiştir (Hucurat 49/10; Al-i İm- sebeplerle ortaya çıkan Haricilik, Mu’tezile, Şia ve onun ran 3/103, 110). Hz. Peygamber de Müslümanların daima çeşitli kolları (İmamiye, İsmailiye, İsnaaşeriye, Zeydiye birlik ve beraberlik (cemaat) içinde bulunmaları gerekti- vs.) ise Ehl-i bid’at olarak değerlendirilmektedir. ğini, Allah’ın rahmeti ve yardımının çoğunluk üzerinde ol- duğunu, ihtilaf ortaya çıktığında bunlara tabi olunmasını, Dolayısıyla Sünneti inkar edenler (hariciler vb.) zaten bu çünkü ümmetinin sapkınlık (dalalet) üzerinde birleşme- yoldan sapmıştırlar. Sahabe-i Kirama küfredenler, lanet yeceğini, cennetin en iyi yerine gitmek isteyenlerin bu okuyanlar (şia vb.) bu yoldan sapmıştırlar. Peygamberi- birlikten ayrılmamasını, cemaatten bir karış bile ayrılma- miz ve Sahabesinin inancına aykırı olarak (kaderi inkar nın İslam’dan uzaklaşma sayılacağını bildirmiş, böylece gibi) görüş ortaya atanlar (Mutezile, Kaderiyye vb.) bu İslam toplumunda çoğunluğun birliği ve ortak kanaati- yoldan sapmıştırlar. nin önemini vurgulayarak bu çoğunluğa uyulmasını is- temiştir (Buhari, “Fiten” 2; Müslim, “İmare”, 53-55). Bütün Yani bizler Ehli sünnet vel cemaati iyi bilmeli ve tanımal- bu ayet ve hadisler ehl-i sünnet ve’l-cemaat anlayışının lıyız. Günümüzde özellikle sosyal medya tv gibi kanal- temelini oluşturmaktadır. larla iletişimın çok yaygınlaşmasıyla bir sürü alim, hoca fetva vermeye başlamışlardır. Bu sebeple hangi alimin Ehl-i sünnet ve’l-cemaat içinde kimlerin yer aldığı hu- ehli sünnete uygun davranıp davranmadığını anlamamız susunda farklı görüşler bulunmaktadır. Bunlar arasında gerekir. Dolayısıyla bir Müslümanın neye tabi olacağını, sahabe ve onlara tabi olan alimler, ehl-i hadis, ehl-i rey, nasıl inanacağını belirlemesi için bu kriterleri araması müctehidler, fakihler, sufiler, dil ve kıraat alimleri ve on- gerekmektedir. Kur’an > Sünnet > Ashab. Bu sebeple lara tabi olan halk tabakası gibi unsurlar yer almaktadır. özellikle İnanç ile alakalı bir problem çözülürken Resulül- İslam tarihinde ortaya çıkmış çeşitli mezhep ve gruplar lah ve Ashabı yoksa oradan kaçın. açısından genel olarak bakıldığında itikadi mezhepler-

Kütahya Abdülhamid Han Anadolu Lisesi Yunus Emre ve Molla Kasım 26 1230’da doğan Molla Kasım, Şiirlerinden anlaşıldığı üzere birta- Ben dervişim diyene kım Doğu illerini gezmiştir. Arap ve Fars dillerini öğrendi, Bir ün edesim gelir bu dillerde de şiir yazdı. 1325’te vefat etti. Azerbaycan Türk- Tanıyuban şimdiden çesiyle yazdığı şiirleri hem şekilce hem de manzum olarak halk edebiyatına Varup yetesim gelir yakındır. Kaynaklarda ve şiirlerinde Yunus Emre ile aynı devirde yaşadığı görülmekte- Sırat kıldan incedir dir. Molla Kasım Şam, Isfahan, Konya medreselerinde ilim tahsil etmiş, fıkıh Kılıçtan keskincedir ve hadisle meşgul olmuş, zahiri ilimlerde kendini geliştirmiş bir âlimdir. Varıp anın üstüne 14. Yüzyılın başlarında Anadolu’da sayıları giderek artan tasavvufi akımlara, Evler yapasım gelir sofilere karşı menfi bir görüş ve duruş sergiler. Ona göre bu tarikatlar şeria- ta, Kur’an’ın hükümlerine aykırı hareket etmektedirler. Altında gayya vardır Molla Kasım’ın Konya’ya yaptığı bir seyahat sırasında yolda kendisine rastla- İçi nâr ile pürdür yan yarı çıplak, meczup bir derviş eline bir tomar kâğıt tutuşturur. Ertesi gün Varıp ol gölgelikte Sakarya Suyu kenarında bir mola verir. Mola verdiği sırada bu kâğıtlara bir Biraz yatasım gelir göz atmak aklına gelir. İlk gözüne çarpan şey, dervişin akşam şiddetli yağmur altında kendisine bir Ta’n eylemen hocalar tomar kâğıt tutuşturduğu halde kâğıtların bir damla bile ıslanmamış olması- Hatırınız hoş olsun dır. Hayretle kâğıtları incelemeye başlar. Hepsi de şiirlerden müteşekkil olan Varuban ol tamu’da bu tomarın başlığında “Hâzâ Divan-ı Derviş Yunus” yazmaktadır. Biraz yanasım gelir Bu Derviş Yunus hakkında bilgisi yoktur ancak şiirleri okudukça onları sofi zırvalarına benzetir. Bu derviş de onlardan biridir. Kur’an’la alakası olmayan Ben günahımca yanam şeyler zırvalayan, şeriata muhalif davranan tarikat mensuplarından birisi. Bu Rahmet suyunda yunam düşünceler içerisinde şiirleri okur, okudukça öfkesinden kimini ateşe atar, İki kanat takınam kimisini suya fırlatır, ancak bir kısmını da biraz beğenip alıkoyar. Nitekim bir Biraz uçasım gelir müddet sonra o dizelerle karşılaşır; Andan Cennet’e varam Hak’kı Cennet’te görem Hûri ile gılmanı Bir bir koçasım gelir Derviş Yunus bu sözü Eğri büğrü söyleme Seni sıygaya çeker Bir Molla Kasım gelir

Molla Kasım kâğıt tomarını elinden atıp Bir Garip Yunus misali, secdeye kapanır. O güne kadar tarikat Aşk makamında Derviş, ehline hor baktığı için, bir de o şiirlerin Yaz Kalem’im; çoğunu ateşe ve ırmağa attığı için töv- Suda Balıklar okusun, be eder, ağlar. İlk pişmanlığından geriye Gökte Melekler dermiş. dönebilecektir ancak ikincisini neyle te- Ta ki bir gün yanına, lafi edecektir? İki bin kadar şiiri yok et- Molla bir Kasım gelmiş, miştir. Gün batımına yakın ağlamaktan Okumuş, anlamamış da, yorulmuş, halsiz düşmüştür. O sırada Kimini suya vermiş, uyku ile uyanıklık arasında bir nida işitir: Hor görmüş, kavramamış, “Üzülme Molla! Onun şiirlerinin bini yer- Tutmuş Ateşe sermiş. de mahlûk içindir. Allah binini suda ba- Aşk Makamında Yunus, lıklar, binini de gökte melekler okusun Bildi Aşkı Hakikat. istedi!” Daldığı bir Okyanus, Dergâh ile Tarikat. Mollalar anlayamadı, 27 Parlar onda Şeriat. Lakin bunu anlamak, Takva ister, Hidayet. Elbet bir Şems’i bulur. Barış BAYAR Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni

Kütahya Abdülhamid Han Anadolu Lisesi Kütahya’nın Pınarları Hikayesi Emine YILDIRIM Fizik Öğretmeni Türkü bir çapkınlık olayı sonunda bıçaklanarak ölen KÜTAHYA’NIN PINARLARI Vehbi’nin hazin hikayesidir. Vehbi, Kütahya’nın ta- nınmış ailelerinden ‘Kadıyoranlar’ sülalesindendir. Kütahya’nın pınarları akışır, Anne adı Fadime, baba adı ise Şükrü’dür. Yakışıklı bir Devriyeler kol kol olmuş bakışır. delikanlı olan Vehbi, aralarında ‘Asalılar’ sülalesinden Asalı’ya çuha şalvar yakışır, Ahmet’in de bulunduğu birkaç arkadaşı ile giriştiği mü- Aman aman Vehbi Öyle de böyle olur mu nakaşa sonunda ‘Aşağı Hisar Mahallesi’ olarak bilinen Ah ben ölürsem dünya sana kalır mı yerde öldürülür. Bu sırada Vehbi 20-25 yaşlarındadır. Olay şehre yayıldığında hemen olayın olduğu yere koşan Salın gelip musallaya dayandı, Vehbi’nin teyze oğlu Galip Aral, yerde üstü örtülmüş şe- Gar beyaz Vehbim al kanlara boyandı. kilde yatan Vehbi’yi sarı çizmelerinden tanır ve koşarak Seni Vuran Oğlan Nasıl Dayandı, ailesine haber verir. Aman aman Vehbi Öyle de böyle olur mu Bu hikayenin kaynak kişisi Osman Zeki Akgün’dür. Bu ki- Ah ben ölürsem dünya sana kalır mı şide hikayeyi araştırıp ortaya çıkaran ve yayımlayan Sa- 28 yın Yrd. Doç. Mehmet Nuri Uygun arkadaşımızın annesi- nin amcaoğlu. Osman Zeki Akgün bu olayı Galip Aral’dan duyduğu şekilde anlatmıştır. Kaynak kişi olan Osman Zeki Akgün 1923 Kütahya doğumlu olup, baba adı Abdul- lah, anne adı Azime’dir. Öldürülen Vehbi ise kendisinin öz dayısıdır. Osman Zeki Akgün jandarma albayı rütbesi ile emekli olmuş. Bir subay olup, bu hikayenin yayınladığı ta- rih olan 1998 yılında, İstanbul Pendik Batı Mahallesi İpek Sokak 4/6’da oturmaktaydı. Hikayeye tekrar dönülecek olursa; Vehbi’nin öldürülmesi üzerine Asalı oğlu Ahmet ve diğer üç zanlı birkaç yıl ha- piste yatar. Bu sırada zanlılardan biri cezaevinde eceli ile ölür. Diğerleri Vehbi’yi öldürenin bu şahıs olduğunu söyleyip hapisten kurtulurlar. Halk arasında derin bir üzüntüye sebep olan bu hadise ise türküleştirilir. Türkü esas nakaratı ‘Ah sen ölürsen bu dünya bana kalır mı’ kısmı da zamanla ‘Ah ben ölürsem dünya sana kalır mı’ şeklini almıştır.

AKİF’İN SESİ, GELECEĞİN NEFESİ 29 Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100. yıl dönümü, Türk milleti için büyük bir anlam taşı- maktadır. İstiklal Marşı’mızın kabulü ise Türk bağımsızlık mücadelesinin en önemli eseridir. İşte bu nedenle Mehmet Akif Ersoy’un hayatı ve eserleri, Türk milletinin bu önemli tarihi döneminde hatırlanmalıdır. Mehmet Akif Ersoy, Türk bağımsızlık mücadelesinin zorlu sürecinde mücadele eden şair ve düşü- nürdü. Şiirleri ve düşünceleri, Türk milletinin bağımsızlık ve özgürlük mücadelesine büyük katkı sağlamıştır. Milli Mücadele döneminde, Mehmet Akif Ersoy İstiklal Marşı’nı yazarak Türk milleti- nin mücadelesine güçlü bir destek vermiştir. İstiklal Marşı, Türk milletinin mücadelesini sembolize etmesinin yanı sıra Türk milli kimliğinin en güçlü ifadelerinden biridir. Akif: ‘’Sahipsiz vatanın batması haktır, sen sahip çıkarsan bu vatan batmayacaktır.’’ demiştir. Bu söz, Türk halkının vatanına olan sevgisi ve sorumluluğunu ifade eder. Türk milletinin birliğine, beraberliğine ve bağımsızlığa sahip çıkması gerektiğini vurgular. Tarihte birçok kez Türk milleti, vatan topraklarına, bayrağına, diline ve kültürüne sahip çıkarak büyük mücadeleler vermiştir. Bu zaferleri diline, dinine, milletine olan kuvvetli inancı sayesinde kazanmıştır. Mehmet Akif Ersoy gibi büyük şahsiyetlerin hayatı ve eserleri, Türk milletinin bağımsızlık ve öz- gürlük mücadelesindeki önemli yerlerini hatırlatmakta ve gelecek nesillere ilham vermektedir. Türk milleti, tarihi süreçte birçok zorluğa ve engellere rağmen bağımsızlığını ve özgürlüğünü korumayı başarmıştır. Cumhuriyetimizin kuruluşu, bu mücadelenin zirvesinde gerçekleşmiştir. Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100. yıl dönümü, milletimiz için büyük bir gurur kaynağıdır. Bu kutlu günün hatırlanması, Türk milletinin birlik ve beraberliğini pekiştirip geleceğe güvenle bak- mamızı sağlayacaktır.Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, Türk milletini çağdaş medeniyetler seviyesine çıkarmak için büyük bir mücadele vermiştir. Atatürk’ün düşünce- leri, Türkiye Cumhuriyeti’nin temelini oluşturmaktadır. Akif gibi vatan sevdalıları ise iman, irfan, fazilet ve bilgiyle donanmış ahlaklı, milletine ve dinine sahip çıkarak yücelten Asım’ın neslini yetiş- tirerek bu temeli daha da kuvvetlendirmiştir. Bu iman ve inançla yetişen ilim ve irfan sahibi genç nesiller, elbette Türkiye Cumhuriyeti ve geleneklerimize, bizi biz yapan her türlü değere sahip çıkacaktır. Cumhuriyet’in değerlerini korumaya ve geliştirmeye devam edecektir. Zorlu günlerde, sırtında bir paltosu dahi bulunmadan, yüreğinde vatan sevgisi ve iman kuvvetiyle yazdığı İstiklal Marşı’nın bu denli etkili olacağını, bizi bu denli kalpten sarsacağını nereden bilecekti Şair Akif? Yıllardır zihninde taşıdığı kelimeler, nasıl da dökülmüştü şimdi dizelere…İşte o dizelerdir bir milleti yeni- den ayağa kaldıran. Zalime baş eğmeyip milleti dimdik ayakta tutan . İyi ki geçtin yolumuzdan Akif! Geçtin ve sesin bizlere nefes oldun! Ege ÖNER 12/E

Kütahya Abdülhamid Han Anadolu Lisesi SABAHATTİN ALİ Gamze OKÇU Türk Edebiyatının en önemli ka- bir kurtuluş olmuştu. Türk Dili ve Edebiyatı lemlerinden olan Sabahattin Öğretmeni Ali Edirne ilinin Gümülcine San- Bu yıllarda usta yazar yaşadıklarını cağına bağlı Eğridere kazasında 25 bazen şiir bazen de öykü olarak ka- 30 Şubat 1907 yılında dünyaya gelmiştir. leme almıştır. Gazete ve dergilere şi- irlerini gönderen Ali okul arkadaşları Piyade Yüzbaşısı olan babasının mes- ile birlikte okul gazetesi çıkarmaya leğinden dolayı öğrenimini çeşitli şe- başlar. Muallim mektebi onun için hirlerde tamamlamak zorunda kal- büyük öneme sahiptir bu dönem- mıştır. Edremit’te yaşadıkları yunan lerde kendini keşfetmiştir. Zamanla işgalinden dolayı maddi ve manevi Sabahattin Ali okulun yönetiminden açıdan çok zorluk çeken bir ailede hoşlanmaz ve bazı olaylar yaşar. büyüdü Sabahattin Ali. Daha sonra Yatılı Balıkesir Muallim Mektebine Bunun üzerine okul onu İstanbul’a başladı. Bazı iddialara göre mutsuz nakledilir ve eğitimine orada devam bir ailede büyüyen, küçük yaşların- etmesi sağlanır. 1926 yılında İstan- dan itibaren huzursuz, mutsuz ve bul’daki yeni okulunda büyük bir iletişim eksikliği olan bir çocuktu. şans yakalar. Bu büyük şans şudur, Balıkesir Muallim Mektebi onun için muallim mektebinde Ali Canip Yön- tem Edebiyat öğretmenliği yapmak-

tadır. Sabahattin Ali’de ki cevheri Dizlerinde bahsettiği sözcükler onun Hep alelade ve dümdüzler. Konuşa- 31 yakalayan Ali Canip’in yardım etmesi tüm yaşamını esir alacak yaşamı bo- cak dert yanacak bir adam diye ken- ile birlikte şiir, öykü ve denemele- yunca acı ve üzüntü asla peşini bı- di kendime haykırdım. Bulamadım. ri önemli dergilerde yayınlanmaya rakmayacaktı. 19 yaşında iken bu şiiri Malumat sahibi, bir kimseye rast başladı. kaleme almış bu yıl okuldan mezun gelmek ne mümkündür. Müthiş bir olmuştu. Artık bir öğretmendi ilk ta- şekilde yalnız kaldım. Bilhassa bunca 1927 yılında yazarı derinden etkile- yin yeri olan, Yozgat merkez Cumhu- kalabalığın arasında yalnızlık ne acı yecek olan acı olay babasının ölüm riyet Ortaokuluna gitmiştir. Ailesi ile oluyor Yarabbi’. Bu sözlerden anlaşıl- haberini alır. Bu dönemde kendisini birlikte Yozgat’a yerleşir ve kısa süre dığı üzere Sabahattin Ali o dönemler derinden etkileyen’ Babam İçin’ adlı içinde kendisini çok sevdirir. Fakat büyük yalnızlık çekmekteydi. İstan- şiirini yazar dönemlerin en büyük çocukluğundan beri gelen mutsuz- bul’da staj yaptığı dönemlerde tanış- dergilerinden olan Güneş Dergisinde luk onun peşini bırakmaz ve edebi- tığı Nahit Hanıma âşık olur ve aşkına bu şiiri yayınlanır. yatı ve sanatını konuşacağı kimsele- karşılık bulamaz bunun üzerine bu rin olmayışından sıklıkla yakınır. hislerini kâğıda aktarır. Babam İçin Allahım! İşte Bugün, Bu yalnızlık duygusu 1927 yılında Na- İstanbul’u özleyen yazarın Yozgat’ta Şu zavallı ömrümün hit Hanım isimli arkadaşına yazdığı bulunması büyük bir önem taşır. En matemli günü mektupta apaçık ortadadır. ‘ Burası Anadolu insanı yakından tanır ve ileri Elim böğrümde kaldım, beni muhakkak çıldırtacak. Ne ka- de yazacağı romanlarında bunu ka- Ben bugün haber aldım: dar basit bir muhit Yarabbi… Düşün leme alacaktır. ki kardeşim konuşacak insan yok. Babamın Öldüğünü (…)

Kütahya Abdülhamid Han Anadolu Lisesi Sabahattin Ali’nin Edebi Kişiliği 32 Büyük yazar 1937 yılında Anadolu insanını yakından tanıması sebebi ile farklı bir bakış açısı ile yazdığı Kuyucaklı Yusuf Ali’nin en önemli eserlerinden biridir. 1932 yıllarında arkadaşlarının bulunduğu bir ortamda okuduğu şiirinin Atatürk’e hakaret ediyor iddiası ile tutuklanması bir yıl sonra çıkan afla serbest kalması ile olaylar örgüsü başlamış oldu. 1935 yılında evlenmiştir. Sabahattin Ali’nin eşi Aliye Hanım 1937 Eylül ayında Filiz Ali isimli kızlarını dünya- ya getirdi. Cezaevinden çıktıktan sonra Varlık dergi- sine ‘Benim Aşkım’ adlı bir şiir yazarak yayınlatmış ve Atatürk’e olan bağlılığını ispatlamaya çalışmıştır. Ku- yucaklı Yusuf, Kürk Mantolu Madonna ve İçimizdeki Şeytan isimli üç roman yazdı. İçimizdeki Şeytan adlı eseri Hüseyin Nihal Atsız ve milliyetçi kesim ile ara- sının bozulmasına neden oldu. Atsız’a karşı dava açtı, kazandı fakat tepkiler hiç bir şekilde dinmedi. Bunun üzerine Ankara Devlet Konservatuarındaki görevin- den alındı. Bu dönemler yazdığı gazeteler olaylar sonucunda kapatıldı.Bu olaylardan sonra İstanbul’da gazetecilik yapmaya karar veren Sabahattin Ali Aziz Nesin ve Rıfat Ilgaz ile birlikte Markopaşa isimli mi- zah dergisi çıkarmaya başladı. Bu dergideki yazıları yüzünden tutuklandı ve 3 ay kadar hapis yattı. 1934 yılında halk şiirinden esinlenerek yazdığı şiirleri Dağlar ve Rüzgâr adlı kitabında topladı ve piyasaya sürdü. Bu dönemde bir süre daha cezaevinde yatan Sabahattin Ali için artık dayanılması mümkün ol- mayan bir hal olmaya başlamıştı. Sabahattin Ali tek partili dönemlerde yazıları hiçbir yerde yayınlanmaz ve işsiz kalır. Bu kötü şartlar yüzünden ülkeden git- mek istemekte pasaportları onaylanmamaktadır. Bu büyük usta kalemin başka bir yol düşünmesine ne- den olarak Bulgaristan’a kaçmak istemesine sebep olacaktı. Bulgaristan’a kaçmak için kaçakçı olan, aynı zamanda Milli Emniyetle bağlantılı çalışan, ordudan atılmış bir ajan olduğu iddia edilen Ali Ertekin ile an- laşmasını sağlamıştı. 2 Nisan 1948 yılında Bulgaris- tan’a kaçmaya çalışırken anlaştığı Kaçakçı Ali Ertekin tarafından Bulgaristan sınırında vurularak öldürülmüştür. Gerek romanlarında gerekse şiirlerinde insan ruhunu en iyi ortaya çıkaran yazılar yazmış Türkçeyi kusursuz kullanan değerli yazarlarımızdandır. Kitapları hala çok satanlar listelerinde yer almaktadır. Leylim Ley ve Aldırma Gönül adlı şiirleri Sabahattin Ali’nin eserleridir.

Leylim Ley Maphushane Türküsü Döndüm daldan düşen kuru yaprağa Başın öne eğilmesin Dertlerin kalkınca şaha Seher yeli dağıt beni kır beni Aldırma gönül aldırma Bir sitem yolla Allah’a Götür tozlarımı burdan uzağa Ağladığın duyulmasın Görecek günler var daha Yarin çıplak ayağına sür beni Aldırma gönül, aldırma Aldırma gönül, aldırma Aldım sazı çıktım gurbet görmeye Dışarda deli dalgalar Kurşun ata ata biter Dönüp yare geldim yüzüm sürmeye Gelip duvarları yalar Yollar gide gide biter Ne lüzum var şuna buna sormaya Seni bu sesler oyalar Ceza yata yata biter Senden ayrı ne hal oldum gör beni Aldırma gönül, aldırma Aldırma gönül, aldırma Ayın şavkı vurur sazım üstüne Görmesen bile denizi Söz söyleyen yoktur sözüm üstüne Yukarıya çevir gözü Gel ey hilal kaşlım dizim üstüne Deniz dibidir gökyüzü Ay bir yandan sen bir yandan sar beni Aldırma gönül, aldırma Yedi yıldır uğramadım yurduma Dert ortağı aramadım derdime Geleceksen bir gün düşüp ardıma Kula değil yüreğine sor beni Kuyucaklı Yusuf İncelemesi 33 “Bu manasız ve yabancı hayatta bir tek şeye hakikaten sarılmış, hakikaten inanır gibi olmuştu. Bu da karısı idi. Muazzez’in varlığı Yusuf için büyük, boş- lukları dolduracak mahiyette bir şey değildi, fakat onun yokluğu müthiş- ti. Onun bu kadar sebepsiz yere, bu kadar insafsızca Yusuf’un hayatından koparılması çıldırtacak kadar acı idi. Hayatında asıl aradığı şeyin Muazzez olmadığını biliyordu, fakat Muazzez olmadan bunu aramaya muktedir ola- mayacağını sanıyordu.” Daha önce hikayeler yazan Sabahattin Ali’nin yazdığı ilk romandır Kuyucaklı Yusuf. 1937’de kaleme almıştır yazar bu romanı. Kitap bir yetimin yani Kuyu- caklı Yusuf’un, toplumla, toplumdaki üst sınıf insanların yaptığı kötülükler- le, haksızlıklarla ve kendisiyle nasıl mücadele ettiğinin güzel ama acıklı bir hikayesini anlatıyor bize. Ülkemizin en değerli yapıtlarından birisinin baş- karakteri olan Kuyucaklı Yusuf, ünlü yazar Sabahattin Ali’nin Türk edebiya- tına sunduğu en romantik karakterlerdendir. Romanda Aydın’ın Kuyucaklı ilçesinde ailesinin öldürülmesinin ardından Aydın’ın başka bir ilçesi olan Nazilli’nin kaymakamı Selahattin Bey’in yanına aldığı Yusuf, kaymakamın karısının onu evde istememesine rağmen bu evde büyümeye ve büyü- dükçe de evin tek kızı olan Muazzez’e karşı farklı duygular içerisine girmeye başlar. Kaymakamın kızı Muazzez’in de Yusuf’un aşkına karşılık vermesi ile yeşeren aşk, Sabahattin Ali’nin güçlü kalemi ile her bir anında okuyucuların içlerine kadar işler.

Kütahya Abdülhamid Han Anadolu Lisesi 34 Kuyucaklı Yusuf’un öyküsü 1903 yılında başlar. Sessiz kamlıkta çalışmaya başlaması ile hayatlarını biraz olsun bir gece Kuyucak Köyü azılı eşkiyalar tarafından basılır düzene sokar. ve köyde yaşayan Yusuf’un annesi ile babası katledilir. Bir müddet sonra kaymakam ölür ve bu an itibariyle evin Olaydan sonra köyü kontrole gelen Nazilli kaymakamı hanımı Şahende Hanım ile Şakir bütün kin ve nefretlerini Selahattin Bey, ailesi katledilen Yusuf’u evde tek başına Kuyucaklı Yusuf’a kusmak için harekete geçer. Yusuf’un beklerken bulur. Yusuf’un içine kapanıklığı ve sessizliği görevi değiştirilir ve gezici köy tahsildarlığı adı altında kaymakamın dikkatini çeker ve ailesini kaybetmesinden köyleri dolaşmaya başlar. Hem kaymakam hem de Yu- ötürü büyük bir üzüntü duyar. Bunun üzerine Yusuf’u ev- suf’un gidişi ise Şahende Hanım’ı daha da fazla yoldan latlık olarak kabul eder. çıkarır ve Şakir’in arka çıkması ile evin hanımı zenginlerin arasına girerek alkol ve eğlencenin içine batar. Evinde Yusuf, kaymakamın yanında evin tek ve küçük kızı Mu- alkollü partilere başlayan Şahende Hanım, zamanla Mu- azzez ile birlikte büyümeye başlar. Kardeş gibi büyüyen azzez’i de bu pisliğin içine çeker. ikili, aynı okullara gider ve bütün vakitlerini beraber ge- çirirler. Ancak oldukça zeki bir çocuk olmasına rağmen Bir gün bir iş gezisi dönüşü sırasında köye gelen Yusuf’a Yusuf, ailesinin katledilmesinden ötürü okuluna devam arkadaşları Şahende Hanım ve Muazzez’in evde yaptıkla- edemez. Tüm bunların dışında evin annesi Şahende Ha- rından söz ederler. Olayı duyunca çıldıran Yusuf, Şahende nım da Yusuf’tan nefret eder ve onu asla evde büyütmek Hanım’ın düzenlediği bir yemek esnasında evi basar ve istemez. odadaki herkese rastgele ateş ederek Muazzez dışındaki tüm konukları öldürür. Muazzez ise ağır yaralıdır. Bunun Bir gün Yusuf ve Muazzez arkadaşlarıyla birlikte bayram üzerine Muazzez’i de alarak kasabadan kaçan Yusuf, ne yerine giderler. Burada salıncakta sallandıkları sırada yazık ki onu hayatta tutamaz ve Muazzez’in yolda ölmesi kasabanın en zenginleri arasında yer alan Şakir, Mu- nedeniyle karısını bir ağacın altına gömer. Sonrasında azzez’e sarkıntılık eder ve Yusuf da Şakir’i döver. Dayak Kuyucaklı Yusuf çok uzaklara gider ve bir daha kimse yiyen Şakir, bunun intikamını acı bir şekilde alacağını tarafından bulunamaz. söyleyerek olay yerinden uzaklaşır. İntikamı için Muazzez ile evlenmeyi kafasına koyan Şakir, bütün planları yapar ve babasını da yanına alarak kay- makam Selahattin Bey’i kumar masasına oturtur. Kumar esnasında büyük kayıplar veren ve borçlanan kaymakam ise borcunu ödeyemez ve Şakir de bunu fırsat bilerek Muazzez ile evlenmesi halinde kaymakamın tüm borç- larını sileceğini söyler. Kaymakam da elinde başka çare olmadığından ötürü bu ahlaksız teklifi kabul etmek zo- runda kalır. Olayı öğrenen Kuyucaklı Yusuf araya girer ve arkadaş- larından birisi olan Ali’den borç para alarak kaymaka- mın kumar borcunu kapatır. Ancak bu defa da Muazzez, Ali’nin yaptığı iyilikten ötürü onunla evlenmek mecburi- yetinde kalır. Muazzez’in Ali ile evlenmesini en az Yusuf kadar istemeyen Şakir ise harekete geçer ve kasaba düğününde Ali’yi öldürür. Gerçekleşen cinayet Şakir’in maddi gücü ile örtbas edilir. Şakir’in yaptıklarına tanık olan Yusuf, olaylar üzerine Mu- azzez’i alarak kaçar ve ikili evlenirler. Daha sonra kayma- kamın isteğiyle kasabaya geri gelen çift, Yusuf’un kayma-

Bir Aşka Şükür Lütfedilmiş onca güzelliklerin Görünce seni, ritmi değişiyor kalbimin Sanki cenneti andırıyor gözlerin Manası yok sensiz bu koca şehrin Gezdiğin sokaklara sinmiş kokun Tarifi zor yanımdayken ruhuma işleyen huzurun Sen varken sonu yok bu mutluluğun Eğer kavuşamazsak zindan olsun bize bu koca dünya Rüyada gibiyim bu aşkı yaşarken İçimi ısıtıyor sevgin sen boynuma sarılırken Geçmek bilmesin günler sen varken İyi geliyorsun bana,yıpranmaya onca sebepler varken Veysel Akyıldız 12/D Ah Badem Ağacı 35 Kandın iki gün Açan güneşe Ben de inandım Senin gibi İki gülüşe İkimiz de solduk Daha baharı görmeden Feyza Nur TEZ 12/D 222

Kütahya Abdülhamid Han Anadolu Lisesi Ramazan Ayı Denince Akla Gelen Gölge Oyunu: Karagöz ve Hacivat Gamze OKÇU Karagöz; deve veya manda de- nır. Güldürü özelliği kelime oyunları, Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni risinden yapılan ve tasvir adı danslar ve hareketlerle sağlanır. verilen insan, hayvan veya eşya Oyununun başkarakteri olan Kara- 36 şekillerinin çubuklara takılıp arka- göz eğitim görmemiş, cesur, tepkile- dan yansıtılan ışıkla beyaz perde rini açıkça gösteren, çabuk öfkelenip üzerinde hareket ettirildiği bir gölge kavga eden, yalancılığa ve ikiyüzlü- oyunu türüdür. lüğe tahammül edemeyen gerçek- Küşteri meydanı olarak anılan Ka- çi bir halk adamı olarak oyundaki ragöz perdesinin ismi Şeyh Küşteri Hacivat, Çelebi, Tiryaki gibi eğitimli isimli tarihi bir simaya dayandırıl- tiplerin konuşmalarını anlamaz ya maktadır: Bir rivayete göre oyunun da anlamaz görünüp sözcüklere ters başkarakterleri olan Karagöz ve anlamlar yükler. Bu karşıtlıklardan Hacivat bir cami inşaatında çalış- çeşitli komiklikler doğar. Her işe tıkları sırada işi aksatmalarından burnunu sokan, patavatsız yapısın- dolayı dönemin padişahı Sultan Or- dan dolayı sık sık zor durumda kalan han tarafından öldürtülürler fakat Karagöz, oyunun sonunda bir yolunu Sultan sonradan pişman olur; Sul- bulup işin içinden sıyrılmayı başarır. tan’ın üzüldüğünü gören Şeyh Küş- Hacivat ise Karagöz’ün tam tersi ka- teri, Karagöz ve Hacivat’ın suretlerini rakterdedir. Eğitim görmüş, iyi konu- yaparak perdede oynatır. Bu yüzden şan, bilgili, kişisel çıkarlarını ön plan- Karagözcüler, bu sanatın yaratıcısı da tutan, kurulu düzeni kabul eden, olarak Şeyh Küşteri’yi pirleri kabul içten pazarlıklı, nabza göre şerbet ederler. veren, tüm mahallelinin akıl danıştığı Karagöz, sanatçının performansına ve yardım istediği kurnaz bir tiptir. dayalı bir gölge oyunu olup Karagöz Karagöz’ü çalıştırarak onun sırtından ve Hacivat arasında geçen karşılıklı geçinmeye çalışır. komik diyaloglar ve atışmalara daya-

Oyunda Karagöz ve Hacivat dışın- perdeye geldiği üçüncü bölüme “fa- açık sa¬çık sözleri atlar, siyasal açı- 37 da Zenne, Çelebi, Tiryaki, Beberuhi, sıl” (oyun) adı verilir. Oyun, buradaki dan sakın¬ca yaratabilecek sözleri Laz, Kayserili, Kastamonulu, Rumelili konuya göre isim alır. Fasıl’ın sonun- kullanmaktan kaçınır. Hemen bütün Arap, Kürt, Arnavut, Frenk/Rum, Er- da Hacivat ve Karagöz dışında diğer karagözcülerin kendilerinden bir meni, Yahudi, Matiz, Külhanbeyi ve oyuncular perdeden ayrılır. Son bö- şeyler katarak de¬ğiştirdikleri ka- Çengi gibi farklı karakterler bulun- lümde Karagöz ile Hacivat oyundaki ragöz metinleri, XIX. yy’da yazıya da maktadır. espriler ve yanlış anlamalardan do- geçirilmiştir. Karagöz oyunu dört bölümden oluş- layı seyirciden özür diler ve bir son- Eskiden kahvehanelerde, bahçeler- maktadır. Hacivat’ın semai söyleye- raki oyunun duyurusu yapılır. de, sünnet düğünlerinde, evlerde, rek perdeye geldiği, perde gazelini Karagöz oynatan ve usta-çırak ilişkisi açık alanlarda oynatılan Karagöz, okuduktan sonra Karagöz’ü çağırdığı içinde yetişen sanatçıya hayali den- günümüzde genellikle sahnelerde ve Karagöz’le Hacivat’ın kavga et- mektedir. Yardak, karagöz oyununda, oynatılmaktadır. Bununla birlikte, tikleri giriş bölümüne “mukaddime” şarkıyı ya da türküyü okuyan kişidir. Karagöz’ün açık ve kapalı alanlarda (başlangıç) denir. Bu bölümde Haci- Pek çok sayıdaki karagöz oyunundan oynatılabilir olması sebebiyle kara- vat’ın söylediği perde gazelinde, oyu- kadir ve arife geceleri dışında, her göz gösterilerinin kamusal hayatın nun bir öğrenme aracı ve gerçeklerin ge¬ce ramazan ayında temsil edil- farklı alanlarında gerçekleştirilebil- göstergesi olduğu belirtilerek felsefi, mek üzere hayalinin seçtiği 28 oyun- diğini de görmek mümkündür. Özel- tasavvufi anlamı vurgulanır. Bir son- la ka¬ragöz dağarcığı oluşturulur, likle Ramazan ayında yapılan göste- raki bölümde Karagöz ve Hacivat’ın her ra¬mazan dağarcıktaki oyunlar riler, hala canlılığını korumaktadır. kişilik özellikleri ve karşıtlıkları vur- bir bölü¬müyle değişir. Ayrıca Karagöz oyunu , 2009 yılında gulanır. Karagöz ve Hacivat arasında Geleneğe göre, ilk gece “Mandıra”, ülkemiz tarafından İnsanlığın Somut geçen salt söze dayanan olaylar dizi- son gece ise “Meyhane” adlı oyun Olmayan Kültürel Mirası Temsili Lis- sinden sıyrılmış, somutlaştırılmış ikili sergilenir. Karagöz oyunları, tuluata tesi’ne kaydettirilmiştir. konuşma yer alır. Buna “muhavere” dayanır; hayali, oynadığı toplumun (söyleşi, diyalog) denilir. Muhavere, durumuna ve niteliğine göre oyun- tekerleme biçiminde de olabilir. Asıl da değişiklikler yapar; sözgelimi, hikâyenin anlatıldığı ve diğer tiplerin kadın¬lara ve çocuklara oynuyorsa,

Kütahya Abdülhamid Han Anadolu Lisesi 38

Dede Korkut Kitabı’nın Yeni Nüshası ve Üzerindeki Yayınlar Barış BAYAR Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni Dede Korkut’un yeni bulunan belirlenmiştir. Nüshanın bulunuşun- Dede Korkut’un Günbed nüshasının 39 Günbed nüshası, 12 Aralık 2018 dan hemen sonra yayımlanan üç yalnız soylama ve yeni bir anlatma tarihinde Veli Muhammed Hoca çalışma da makalede değerlendi- (boy) barındırması açısından değil dil tarafından Tahran’daki bir kitabe- rilmiştir. Karşılaştırmalar yapılarak açısından da ne kadar önemli olduğu vinden satın alınmıştır. Yazmanın aralarındaki farklar gösterilmiş, anlaşılmaktadır. Bu açıdan, sorunlu önceki sahibi Muhammed Hoca’ya, uygulanan transkripsiyon sistemine kelime ve ibarelerin çözülmesi için Kaçar hanedanı soyundan geldiğini, eleştiriler getirilmiştir. Bazı önemli metin üzerinde daha birçok çalışma yazmanın da hanedanın kurucusu hatalara da temas edilerek metnin yapılması gerekmektedir. Eserle ilgili Ağa Muhammed Han Kaçar’ın kitap- doğru okunmasına yardımcı olun- üç yayın ve bu yayınlardaki tıpkıba- lığından yadigâr kaldığını söylemiştir. maya çalışılmıştır. Günbed nüshası; sımlar ortaya çıkmadan önce, yaz- Yazmanın İran Türkmenleriyle ilgisi, içinde yeni bir boyu barındırması, manın sanal medyada dolaşan 5-6 Türkmensahra’da yaşayan bir Türk- diğer yazmalardan farklı olması, sayfalık metnindeki dil özelliklerine men tarafından satın alınmasından nüshanın farklı bir koldan, başka bir dayanarak bu nüshanın 17-18. yüzyıl- ve şu anda onun elinde bulunmasın- dip yazmadan geldiğine dair kanıtlar lara ve Güney Azerbaycan sahasına dan ibarettir. taşıması, Dede Korkut anlatmala- ait olması gerektiğini yazmıştım. rının / yazmalarının 18. yüzyıla ka- Yazmanın önceki sahibinin, eserin Eserin dil özelliklerinin de bugünkü dar geldiğini göstermesi ve Güney Ağa Muhammed Han Kaçar’ın kitap- Türkmence ile ilgisi yoktur. Yusuf Azerbaycan, özellikle Tebriz ağzını lığından yadigâr kaldığına dair söz- Azmun’un eserinin önsözünde yaz- yansıtan bir dille yazılmış olması leri doğru ise istinsah tarihi, anılan manın Merv’den İran’a geldiğine dair açısından önem taşımaktadır. Dede Kaçar hanının dönemine veya az ön- bir kayıt olsa da eserin dili bütünüyle Korkut Kitabı’nın sadece Dresden ceye ait olmalıdır. Ağa Muhammed Azerbaycan Türkçesi özellikleri ta- ve Vatikan yazmalarını dikkate alan Han Kaçar 1786-1797 yılları arasında şıdığı için Merv ile ilgili bu rivayette bir kişi Günbed nüshasının onlara hükümdarlık yapmıştır. Buna göre bir yanlışlık olmalıdır. Bu makalede benzemediğini düşünebilir. Oysa irili Dede Korkut’un Günbed nüshası- Dede Korkut’un yeni bulunmuş olan ufaklı bütün Oğuznameler bir arada nın 1786-1797 yılları arasında veya Günbed nüshası üzerinde durulmuş, ele alındığı zaman yeni nüshanın da 1786’dan bir süre önce, fakat mutla- nüshanın mahiyeti ve dil özellikleri onlardan bazı parçalarla benzeştiği- ka 1759’dan sonra istinsah edildiğini ele alınmıştır. Dil özelliklerinden ha- ni veya onlardan bazı parçaları çağ- söyleyebiliriz. Eserin dil özellikleri de reketle yazmanın tarih ve coğrafyası rıştırdığını anlamak mümkün olur. bunu desteklemektedir. Kaynakça: Ahmet Bican ERCİLASIN

Kütahya Abdülhamid Han Anadolu Lisesi KUŞ MOTİFİ Betül ŞAHİN Edebiyatta ve mitolojide kendine fazlasıyla yer bulan kuşlar yaşamın ve Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenii toplumun bir parçası olarak görülmüş, halk alıntılarında önemli bir yer edinmiştir. Dinlediğimiz bir türküde, okuduğumuz bir masalda veya şi- 40 irde karşımıza çıkabilen bu motif, her dönemde ilgi görmüş, kuşlara çeşitli semboller yüklenmiştir. Yunus Emre’nin İşte söze Hak tanıktır Bu can gövdeye konuktur Bir gün çıka gide bu kuş Kafesten kuş uçmuş gibi mısralarında gördüğümüz gibi can, kafesteki kuşabenzetilmiştir. Anka Kuşu Yüzü insan yüzüne benzer, tüyleri renk renk, boynu uzundur. Türk kültüründe Devlet kuşu, Hüma, Zümrüd-i Anka gibi adlarla yer alır. Masallarda sıklıkla rastladığımız bu kuş İslam mitolojisinde de kuşların padişahı olarak anılır. Hak erenler geldi geçti Bunlar, yurdu kaldı, göçtü Pervaz vurup Hakk’a uçtu Hüma kuşudur, kaz değil Yunus Emre Mitolojide olup da kendi bilinmeyen Anka, Simurg ve Hüma kuşunun divan şiirinde yaygın olarak kullanıldığı görülmektedir. Perçemin zülfün Hümâ-veş saye saldı üstüme Padişah-ı alem oldum çün geda oldum Muhibbi (Saçının Perçemi Hümâ kuşu gibi üstüme gölge saldı. Sana kul olduğum için alemin padişahı oldum.) Muhibbi’nin bu beyitlerinde Hüma kuşuna yer verilmiş, sevgilinin zülfü Hüma kuşuna benzetilerek övülmüştür. Öyle yaksın beni kim âteş-i reng-â-rengin Mürg-i ‘Anka çıka hâkister-i hâşâkimden Şeyh Galip (Rengârenk ateşin beni öylesine yaksın ki, süprüntülerimin külünden Anka kuşu çıksın.)

Simurg Kaynaklarda Simurg çoğunlukla Anka ile birlikte anılmaktadır. Anka’nın Fars- çadaki adıdır. İnanışa göre Simurg her kuştan bir tüy taşımaktadır. Heva-yı aşkun içre ben kaçurdum Kafa Simurg-ı Cenah-ı himmeti ol dem ki manend-i ukab açdum Baki (Aşkının hevesi içinde ben Simurg’u Kafa kaçırdım. O an gayret kana- dını kartal gibi açtım.) Turna Leylek büyüklüğünde, uzun bacaklı, zarif boyunlu göçmen bir su kuşu olan turnalar haberci olma özelliğiyle Türk halk şiirinde fazlasıyla yer alır. Şükür geldim Erzurum’dan indim ovaya Benden yâre selam edin turnalar biçimde turnalardan kimi zaman selam göndermesi istenirken kimi zamanda haber ulaştırması istenir. Bülbül Sesinin güzelliğiyle ünlü bülbülün edebiyatımızda önemli bir yeri vardır. Güzel ötüşüyle tanınan bu kuş divan şiirine fazlasıyla konu olmuştur. Bülbülün ötü- şü sevgilinin sözlerine, konuşmasına benzetilmiş; bülbül ile gül daima birlikte zikredilmiştir. Ne gülde reng ü bu var idi ne sabada fer Ben gül-şeninde bülbül-i nalan idim sana Hayali Bey (Ne gülde renk ve koku vardı, ne sabah yelinde güzellik. Ben gül bah- çende inleyen bir bülbül idim sana) Çünkü bülbülsün gönül; bir gül-sitân lâzım sana, Çünkü dîl koymuşlar adın; dîl-sîtan lâzım sana. Nedim (Madem bülbülsün gönül; bir gül bahçesi gerek sana Madem adını gönül koymuşlar; gönül alıcı bir güzel gerek sana.) Güvercin 41 Türk edebiyatında olduğu gibi dünya edebiyatının da en gözde kuşlarından olan güvercin barış, sevgi ve masumiyetin sembolüdür. Tasavvufta ruh ve bedenin, şiir dilinde ise genellikle aşkın ve güzelliğin simgesi olarak kullanılır. Kadife şalvarlı tül libaslının Bir çift güvercin havalansa Güvercin topuklu sarı meslinin Yanık yanık koksa karanfil Elleri kınalı kumru seslinin Değil bu anılacak şey değil Zülüfe gerdanı dökülmüş müdür Apansız geliyor aklıma Karacaoğlan Melih Cevdet Anday

Kütahya Abdülhamid Han Anadolu Lisesi YAŞASIN CUMHURİYET Şerife KODALAK 2023yılı Türkiye Cumhuriyet’inin kuruluşunun 100. Yılıdır. 29 Tarih Öğretmeni Ekim 1923 yılında başlayan serüven bugün azim ve karar- lılıkla daha ileriye gitmek adına devam etmektedir. 42 Cumhuriyet demek gelecek demek, cumhuriyet demek Türkiye demektir. Türkler üzerine bahar rüzgârları estiren bu Cumhuriyeti bulunduğu noktadan daha ileriye taşımak adına özveri ile çalışmaktayız. Türk ordusu ve Aziz Milletimiz tam bağımsızlık için Başkomutanlık Meydan Muharebesini kazanarak işgalci güçleri 9 Eylül 1922’de İzmir’de denize dök- müştür. 11 Ekim 1922’ de Mudanya Mütarekesi ve 24 Temmuz 1923’te Lozan Barış anlaşmasını imzalayarak dünya devletlerine Türkiye’nin varlığını ve bağımsızlığını kabul ettirmiştir. 29 Ekim 1923 Pazartesi günü askeri müca- delesini hakkıyla tamamlayan Türkler Cumhuriyet’i ilan ederek sözü millete bırakmıştır. Mustafa Kemal Atatürk’ün Nutuk’ta ‘’ Benim en büyük eserim Cumhuriyet’tir ‘’ dediği Cumhuriyet’in ilanı ile rejim ortaya konulmuştur. Türk Milleti için Cum- huriyet sadece bir yönetim şekli değildir. Cumhuriyet bağımsızlık mücadele- sidir. Türk’ün haklı savaşının tacıdır Cumhuriyet. Yazımı dünden bugüne seslenen M. Kemal Atatürk’ün sözleriyle sonlandırıyo- rum ‘’ Ey yükselen yeni nesil İstikbal sizsiniz. Cumhuriyet’i biz kurduk onu yük- seltecek ve yaşatacak sizsiniz. Ey Türk Gençliği, Birinci vazifen; Türk istiklalini, Türk cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.

Dünyada Olmayan 2 Yeni Mineral Keşfedildi Beyza ERTÜRK Coğrafya Öğretmeni Dünya çapında her konuda araştırmalar yapıl- “Elkinstantonite” adı verilen ikinci mineral de maya devam ediyor. Bunlardan biride kayaçlar ismini, gezegen çekirdeklerinin oluşumu üze- ve mineraller. Somali’nin Hiran şehrine bağlı rine yaptığı önemli çalışmalarla bilinen profe- El Ali kasabasında topraktan çıkarılan mete- sör Lindy Elkins-Tanton’dan aldı. Meteorit üze- oritte, Dünya’da rastlanmamış iki farklı mine- rindeki araştırmalar sürerken, bilim insanları ral keşfedildi. Büyük ölçüde demirden oluşan üçüncü bir mineralin varlığından daha şüphe- meteoritteki “alışılmadık” minerallerin varlığı, lendiklerini açıkladı. 70 gramlık kısmının Alberta Üniversitesi’ndeki analizleri sırasında ortaya çıktı. Minerallerden 43 ilkine, bulunduğu yerden ötürü “elaliite” adı ve- rildi

Kütahya Abdülhamid Han Anadolu Lisesi Ümmühan Ceyda Mariana Çukurundaki ERDOĞMUŞ Eşsiz Bakteriler 11/A 44

CIPA Hastalığı 45

Kütahya Abdülhamid Han Anadolu Lisesi DEPREM 46 Oktay BOZKURT Coğrafya Öğretmeni 6Şubat 2023, saat 04.17’ de Kahramanmaraş merkezli meydana gelen bü- yük depremin haberiyle acı bir sabaha uyandığımız günden beri yaşadı- ğımız kayıpların yası içerisindeyiz. Hem bireysel hem toplumsal anlamda elimizden geleni yapmaya ve dayanışmanın en güçlü örneklerini sergilemeye devam ederken, ülkemiz içesinde bulunduğu deprem riskine dair farkındalık oluşturmak için deprem nedir, nasıl oluşur sorularının cevaplarını bir araya getirmek istedik. Ülkemizin birçok bölgesinin deprem açısından büyük risk altında olması, depreme dair bilgi ve önlemlerimizin artmasının ne kadar kri- tik bir öneme sahip olduğunun en büyük göstergesidir. Yer kabuğunda çeşitli nedenlerle meydana gelen kısa süreli sarsıntılar ola- rak tanımlanan deprem, çevreye dalgalar hâlinde yayılış gösterir. Suya atılan taşların oluşturduğu dalgalar gibi deprem dalgaları da bir merkezden çev- reye doğru yayılır. Yer kabuğu içerisinde meydana gelen depremin başladığı noktaya iç merkez (hiposantır) denir. Burada başlayıp çevreye doğru yayılan deprem dalgalarının yeryüzüne ulaştığı ilk noktaya da dış merkez (episantır) adı verilir. Dış merkez, depremin şiddetinin en fazla hissedildiği alandır. Oluşum nedenlerine göre depremler; çöküntü, volkanik ve tektonik deprem- ler olmak üzere üç gruba ayrılır. Çöküntü depremler; yer altındaki mağara, galeri, tünel ve boşlukların çökmesiyle oluşan sarsıntılardır. Göçme dep- remler olarak da adlandırılan bu tür depremlerin etki alanı dardır. Göçme depremlere daha çok karstik alanlarda rastlanır. Madenlerin işletilmesi so- nucunda meydana gelen yer altı boşluklarının göçmesi de bu tür depremlere neden olmaktadır.

Volkanik depremler; volkanizma faaliyetleri sırasında Depremin büyüklüğü ise deprem sırasında ortaya çıkan 47 meydana gelen sarsıntılardır. Aktif volkanik sahalarda enerjinin ölçülmesidir. Depremin merkez üssünün tespit görülür. Bu tür depremlere volkanik patlama sırasında, edilmesiyle birlikte yer altına yerleştirilen sismometre- öncesinde ve sonrasında rastlanmaktadır. Ülkemizde den alınan ölçümler matematiksel formüller kullanılarak aktif volkan olmadığı için volkanik depremler görülmez. hesaplanır ve Richter ölçeği ile depremin büyüklüğü or- taya çıkar. Tektonik depremler; levha hareketleriyle meydana ge- len yer değiştirme, sıkıştırma, gerilme ve kırılma sonucu Sismograf, yer hareketlerini sürekli kayderek depremle- oluşan sarsıntılardır. Yeryüzündeki depremlerin büyük rin büyüklüğünü, süresini, merkezini ve ne zaman oldu- çoğunluğu tektonik kökenlidir. Tektonik depremler, ge- ğunu anlamamızı sağlayan bir sismik kayıt aygıtıdır. Aygıt nel olarak etki alanı en geniş ve en fazla zarara neden titreşimleri ve sismik dalgaları özel kağıtlar üzerine kay- olan deprem türüdür. Yer kabuğu hareketleri sırasında dederek belirli iletişim araçları ile Kandilli Rasathanesi ve meydana gelen kırıklara fay denir. Faylar; hareket yönle- AFAD gibi gerekli merkezlere bildirir. rine göre ters, doğrultu atımlı ve normal olmak üzere üç gruba ayrılır. Fay hatları boyunca yeryüzünde çatlaklar, Depremlerin nerelerde gerçekleşeceği, günümüzde jeo- yarıklar, çukurluklar oluşur ve heyelanlar meydana ge- lojik ve jeofizik alanında yapılan çalışmalarla anlaşılabil- lir. Fay hatlarının bulunduğu alanlada genellikle deprem mektedir. Ancak depremlerle ilgili her ne kadar büyük bir riski fazladır. ilerleme kaydedilmiş olsa da, depremin zamanı veya bü- yüklüğü şu an için tam olarak tahmin edilememektedir. Depremin gücü iki farklı yol ile ölçülmektedir. Bunlardan birisi depremin şiddeti diğeri ise büyüklüğüdür. Bu iki Bugün bilimsel olarak depremlerin etkilerinden korun- kavram sıklıkla karıştırılır ve yanlış kullanılır. Depremin mamızı sağlayacak bilgi ve araçlara sahibiz. Buna rağ- şiddeti, depremin yarattığı etkinin yeryüzündeki etkisi men depremler, Türkiye dahil birçok ülkede maalesef olarak tanımlanabilir. Kısaca depremin insanlar, yapılar can ve mal kaybına neden olmaya devam etmektedir. ve doğal oluşumlar üzerinde yarattığı hasarın ölçülme- Bunun temel nedeni, kentleşme ve yapılaşmada temel sine verilen isimdir. ilkelere uyulmamasıdır.

Kütahya Abdülhamid Han Anadolu Lisesi Deprem Çantası Nasıl Barış BAYAR Hazırlanır? Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni 48 Deprem Çantası Nasıl Hazırlanır? Deprem hazırlıklı olmamamız gereken bir afet. Peki nasıl hazırlık yapılabilir? Ev, iş yeri ve araç için deprem çantası yapmakla kişisel hazırlık yapabilirsiniz. Deprem Çantası İçindekiler Deprem, Türkiye’nin jeolojik yapısı nedeniyle zaman zaman yaşadığı bir afet. Peki biz bu afete ne kadar hazırlıklıyız? Türkiye’nin yaşadığı deprem tecrübeler de gösteriyor ki aslında hazırlık için bir saniye bile kaybedilecek zaman yok. Depreme hazırlık daha çok şehirleşme ve altyapı ile ilgili gibi görünse de kişisel olarak da depreme hazırlık önemli. Bireysel olarak depreme hazırlanmak için öncelikle deprem çantası hazırlamakla başlayabilirsiniz. Deprem Çantasında Neler Olmalı? “Deprem çantası nasıl hazırlanır?” sorusu merak edilir. Deprem çantası malzemeleri hazırlanırken öncelikle evde yaşayan kişi sayısına göre hazırlanması gerektiği bilinmeli. Evcil hayvanı olanların hayvanlarını da düşünerek gerekli malzemeleri deprem çantasına koyması gerekir. Öncelikle deprem çantasında olması gerekenler medikal, gıda, ileti- şim araç-gereçleri ve giysiler olmalıdır. Evde yaşayan kişilerin kullanması gereken ilaçları ve varsa bir kronik hastalığı bu ilaçların deprem çantasında bulundurulması gerekir. Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) tarafından hazırlanması gereken ilkyardım çantası belirtilmiştir. Deprem çantası içindekiler şunlardır: Kimlik bilgilerinin olduğu önemli belgelerin fotokopileri (pasaport, ehliyet, sigorta poliçeleri, banka hesap kayıt bilgi- lerini içeren belgeler. Evcil hayvan olması durumunda sağlık karnesi)


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook