Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore BİYOLOJİ PROJESİ (Otomatik olarak kaydedildi)-dönüştürüldü

BİYOLOJİ PROJESİ (Otomatik olarak kaydedildi)-dönüştürüldü

Published by murat hocam, 2021-05-07 13:53:03

Description: BİYOLOJİ PROJESİ (Otomatik olarak kaydedildi)-dönüştürüldü

Search

Read the Text Version

Ekolojik Ayak izi AYAL AKADEMİ BİYOLOJİ DERGİSİ MAYIS 2021

KAYNAKÇA Sayfa:5,6 https://tr.weblogographic.com/what-is-difference-between-humans#menu-6 https://www.acikbeyin.com/insanin-farki-ne/ Sayfa:7-8 https://www.enerjiportali.com/nukleer-enerji-nedir-nukleer-enerji-nasil-calisir/ https://ekolojist.net/nukleer-santraller-neden-bu-kadar-tehlikeli/ Sayfa:9 https://www.enerjiportali.com/nukleer-enerji-nedir-nukleer-enerji-nasil-calisir/ Sayfa:10 https://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%87ernobil_Facias%C4%B1 Sayfa:11 https://www.sozcu.com.tr/hayatim/seyahat/dunyanin-en-pahali-kahvesi-kopi-luwak/ Sayfa:12

https://www.ntv.com.tr/galeri/seyahat/kedi-diskisindan-uretilen-dunyanin-en-pahali- kahvesi-kopi-luwak-kilosu-1000-dola,_4yeex51K0qHX6k39TvcfA/J6hmr0R- nUKV3GvvkpLMBA https://kahvebaz.com/kopi-luwak-kahvesi-nedir/ Sayfa:13-14-15 https://www.acibadem.com.tr/ilgi-alani/down-sendromu/#genel-tanitim https://www.medicana.com.tr/saglik-rehberi-detay/12173/down-sendromu-tanisi- cesitleri Sayfa:16-17-18 https://www.takvim.com.tr/guncel/2018/05/28/deniz-patlicani-nedir-deniz-patlicani- nelere-iyi-gelir https://www.hurriyet.com.tr/gundem/deniz-patlicani-nedir-deniz-patlicani-nelere-iyi- gelir-40795128 sayfa:19-20-21-22-23 https://www.semtrio.com/ https://www.semtrio.com/ekolojik-ve-karbon-ayak-izi Sayfa.24-25 https://blog.ciceksepeti.com/dunyanin-en-buyuk-cicegi/ https://www.tazecicek.com/blog/dunyanin-en-buyuk-cicegi-rafflesia/ Sayfa :26 https://www.cicekal.net/blog/tag/wolffia-cicegi 2 Sayfa: 27-28-29

https://www.iienstitu.com/blog/demografik-ne-demek Sayfa: 30 https://www.dogadergisi.com/yaprak-doken-agaclardan-olusan-ormanlar/ https://www.cografyabilimi.gen.tr/yapraklarini-doken-agaclardan-olusan-ormanlar/ Sayfa:31-32 https://tr.wikipedia.org/wiki/Zonal_topraklar https://www.dogadergisi.com/zonal-topraklar-nelerdir/ https://zonal-toprak.nedir.org/ 3

İÇİNDEKİLER 1- İnsan Beyni Ve Hayvam Beyni Arasındaki Farklar 2- Nükleer Enerji İle Dünya 3- Çernobil Faciası 4- Kopi Luwak 5- +1 Farkla Dünyaya Gelen Güzel Hayatlar 6- Çin Mutfağının Vazgeçilmezi 7- Dünya’nın İnsanlar İle İmtihanı 8- Rafflesia Arnoldi(Ceset Çiçeği) 9- Wolffia Çiçeği 10- Demografik Dönüşüm 11- Yaprak Döken Ağaçlardan Oluşan Orman 12- Zonal Topraklar Hazırlayan: Sude Hilal Çakır 11/A 1299 4

İnsan Beyni Ve Hayvan Beyni Arasındaki Benzerlikler Ve Farklılıklar • İnsan ve hayvan beyni, merkezi sinir sisteminin iki bileşeninden biridir, ikinci bileşen ise omuriliktir. • Her ikisinin de beyni, nöronlardan ve nöroglia adı verilen destek hücrelerinden oluşur. Her iki beynin ana işlevi, düşünceleri, hafızayı ve bedenin hareketini kontrol etmektir. İnsanla hayvan beyni arasındaki farklı meslek gruplarından insanlara sorduğumuzda genellikle “düşünme, bilinç, adalet, ahlak, inanma, akıl etme, soyut düşünme” gibi cevaplar alıyoruz. Fakat bunların çoğu, aslında değişik derecelerde ve bazen çok zayıf da olsa, hayvanlarda da bulunan özelliklerdir. Özellikle düşünme, faydalı-zararlı ayrımını öğrenme, bireysel ve grup içi adalet, akıl yürütme ve karmaşık problemleri çözebilme gibi yetenekler, değişik düzeylerde birçok hayvanda karşımıza çıkar. Ama insana has bazı özelliklerimiz var ki, hayvanlar ve bitkiler aleminde bunların benzerlerine bile rastlamıyoruz ve bu özelliklerimizin nasıl var olduğu konusu halen bilim camiasındaki en hararetli tartışma konularının başında geliyor. 5

6

Nükleer Enerji İle Dünya Nükleer Enerji üretimi sırasında, reaktörlerde Uranyum-235 çekirdeklerine nötronlar çarpar. Bir uranyum-235 çekirdeği, bir nötronu yutarak çok kararsız olan Uranyum-236 haline dönüşür ve hemen bölünür. Bu fisyon olayı sonucunda yeni nötronlar ve enerji çıkar. Bu yolla ortaya çıkan enerjiye “nükleer enerji” adı verilmektedir. Yeni ortaya çıkan nötronlar başka Uranyum-235 çekirdeklerine çarparak onların da bölünmesine sebep olur. Bu yolla sürekli bir şekilde enerji üretilmesi sağlanır. Bu olaya zincirleme tepkime denir ve “nükleer enerji” bu şekilde elde edilir. Bugün nükleer enerji santrallerinin dünya çapında en az 30 ülkede faaliyet gösterdiğini görüyoruz. Aynı zamanda bölgesel iletim şebekeleri aracılığı ile birçok ülke de kısmen nükleer üretim gücüne bağlıdır aslında. Nükleer enerji santralleri herhangi bir maddenin yanması ile faaliyete geçmez. Ayrıca çevreyi en çok etkileyen faktörlerden biri olan sera gazı gibi yakıtları üretmez bu nedenle hava kalitesini korumakla kalmaz aynı zamanda iklim değişikliğini de olabildiğince azaltmaya yardımcı olur. Nükleer enerji santralleri büyük miktarda elektriği kesintisiz olarak üretebilecek güçtedir. 7

Nükleer Enerji Kullanım Alanları Nelerdir? Nükleer enerjinin pek çok kullanım alanı var. Bunların başında sağlık sektörünün geldiği söylenebilir. Özellikle hastalıklar için tanı koyma sırasında önemli görev üstlenir. Ayrıca tedavi yöntemlerinde de nükleer enerjiden oldukça faydalanılır. Özetle nükleer enerji biyokimya ve biyolojinin çeşitli dallarında, inşaat malzemelerinin üretiminde, petrol tankı kaçaklarının izlenmesinde, birtakım uzay teknolojilerinde, gemilerde ve uçak sanayilerinde de fayda sağlamaktadır. Nükleer Santral Nasıl Çalışır? Temel hammaddesi uranyum olan bu santrallerin çalışma sistemi uranyum elementinin fisyon tepkimesi ile ortaya çıkan enerjiden faydalanarak elektriği üretmektir. Uranyumun fisyon işlemiyle ortaya çıkardığı enerji su buharını çok yüksek derecelere çıkararak oluşan buharını elektrik jeneratörlerinin türbinlerine gönderir. Giden buhar türbinlerin şaftını hareket ettirerek elektrik üretir. Dünyada en çok nükleer santral hangi ülkede? Amerika 104’le dünyada en çok nükleer reaktöre sahip ülkesi. Elektrik üretiminde nükleerin payı bakımından ise yüzde 78’le Fransa ilk sırada yer alıyor. ABD 3 nükleer reaktörün daha inşaatına başlarken, İngiltere ise 2025’e kadar yeni nükleer santrallerin kurulması için 8 saha belirledi. 8

Nükleer Santrallerin Avantajları Nükleer Enerjinin Dezavantajları • Güvenilir, ucuz, sürdürülebilir ve • Nükleer santraller çok tehlikeli erişilebilir bir enerji kaynağıdır. atıklar oluşturmaktadır. Bu atıklar düzenli depolanmalıdır. • Nükleer santraller 7 gün 24 saat meteorolojik şartlardan • Nükleer santrallerde meydana etkilenmeden çalışır. gelebilecek kazaların sonuçları hem doğa hem de insanoğlu için • Nükleer yakıt hammaddesi çok yıkıcı olmaktadır. Uranyum dünyada farklı coğrafyalara yayılmıştır. • Dışarıdan gelebilecek terör saldırılarına karşı risk • Elektrik birim maliyet taşımaktadır. fiyatlandırmasında nükleer yakıt maliyeti diğer enerji kaynaklara • Uranyum kaynaklarının 30 ile 60 nazaran çok düşüktür. yıl arasında tükeneceği tahmin edilmektedir. • İşletme sırasında sera gazı salımı yapmazlar. Bu nedenle küresel • Nükleer santrallerde, kaynar su ısınmayı önlemede önemli bir reaktörlerinde, soğutma suyu alternatiftirler. reaktör çekirdeğinden geçer. Eğer herhangi bir yakıt sızıntısı • Nükleer santrallerin kurulum varsa, su kontamine (kirlenmiş) alanı diğer tüm santrallere göre olur. oldukça küçüktür. • Çevremizdeki radyasyonun ancak % 1’i kadar bir etkiye sahip olması sebebiyle santrallerin yanında yerleşim, tarım, balıkçılık ve turizm yapılabilmektedir. • 3 (+) nesil olarak anılan nükleer santraller, dışarıdan insan müdahalesi olmaksızın 72 saat boyunca soğutma, uçak çarpmalarına karşı koruma, pasif güvenlik sistemleri, dijital kontrol odaları, kompakt ekipman ve sistem tasarımları vb. gelişmelerle güvenli bir tasarıma sahip olmaktadırlar.

Çernobil Faciası Çernobil Faciası, 26 Nisan 1986 tarihinde Sovyetler Birliği 'ne bağlı Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'nin Pripyat şehri yakınlarındaki Çernobil Nükleer Santrali'nin 4 numaralı reaktöründe gerçekleşen nükleer kazadır. Kaza, Uluslararası Nükleer Olay Ölçeği'ne göre bugüne kadar meydana gelmiş en büyük nükleer kazalardan biridir. Çernobil felaketi, Uluslararası Nükleer Olay Ölçeğinde en yüksek sınıflandırma oranı olan 7 ile ölçeklendirilmiştir. Bu sınıfta ölçeklendirilen yalnızca iki nükleer felaket bulunmaktadır. Bunlardan birisi Çernobil felaketi, diğeri ise 2011 yılında meydana gelen Fukuşima Nükleer Santrali kazalarıdır. Felaket maliyeti ve kayıpları açısından tarihin en kötü iki nükleer felaketinden birisidir. Kaza sonrası 500.000'den fazla işçi nükleer faciaya müdahalede bulunmuş ve birçoğu radyasyona maruz kalmıştır. Tahmini olarak yapılan masraf ise 18 milyar ruble olmuştur. Meydana gelen kaza esnasında ölen kişilerin sayısı 4.000-93.000 kişi civarında olmuş olaydan sonra santrali tecrite almak için kullanılan 600.000 kadar kişi maruz kaldığı radyasyon neticesinde kansere yakalanmış veya ölmüştür fakat bu sayı SSCB hükümeti tarafından üstü kapatılarak yalnızca 31 kişi olarak kayıtlara geçmiştir. Ayrıca çok büyük bir alana yayılan radyasyon neticesine uzun vadede sonuçlarının daha ağır olduğu değerlendirilmektedir. 10 Kopi Luwak

Üretim sürecinin merkezinde Sumatra Adası ve çevresindeki birkaç adada yaşayan misk kedileri var. Paradoxurus adı verilen bu kediler, kahve ağaçlarındaki kahve çekirdeklerini bütün olarak yutuyor. Çekirdekler hayvanın midesindeki enzimlerle fermantasyon geçiriyor ve dışkı yoluyla atılıyor. İşte bu dışkıdan hayvanın yuttuğu kahve çekirdikleri toplanıyor. Toplanan çekirdekler dezenfekte edildikten sonra kavruluyor. Ardındansa pişirilmeye hazır bir şekilde paketleniyor. Kilosu 350-1000 Dolar civarında olan bu kahve türü, çoğunlukla Sumatra, Java ve Bali'de üretiliyor. Filipinler ve Doğu Timor da Kopi Luwak'ın üretildiği ülkeler arasında bulunuyor. Yıllık üretimi ise 500- 700 kg arasında değişiyor. 11

Bir çok hastalığa iyi geldiği düşünülen Luwak Kahvesinin diş sağlığını koruduğu, metabolizmayı hızlandırdığı, safra taşı oluşumuna iyi geldiği,gçğüs kanseri riskini azalttığı ve diyabeti önlediği belirtiliyor. Neden bu kadar Lezzetli? Bu iyi tadın bariz iki sebebi var: Seçici toplama ve Kapsamlı yıkama. Luwak kedileri özgür şekilde dolaşarak en olgun ve lezzetli meyvelerini seçip yerler. Bunun yanı sıra Luwak kedisi bu meyveleri sindirirken, midesindeki çeşitli enzimler sayesinde çekirdek üzerinde hiçbir meyvemsi parça, posa ya da kalıntı bırakmadan tertemiz bir yıkama yapmış oluyor. Çekirdek üzerinde meyve parçacıkları, posa ve benzer kalıntılar bırakıldığında, kurutma esnasında yoğun fermantasyon ve küf oluşması, 19.uncu Yüzyıl kahve üreticileri için en büyük sıkıntı ve risklerden biri olunca, Luwak kedisinin bu çekirdek temizleme süreci çok üst seviyede bir yöntem olarak onlardan öne geçebiliyor. Türkiye'de Luwak kahvesi olarak anılıyor. Türk kahvesine benzer telveli bir yapısı var bu kahvenin. Deneyenler tadını çikolataya benzetiyor ve içiminin oldukça kolay olduğunu söylüyor. Diğer kahveler gibi acı olmamasının sebebi ise luwakların mide asidi. Bali'ye yolu düşenler bilir; özellikle buradaki kopi luwak üretim noktaları gezginlerin akınına uğruyor. Buralarda hem üretim sürecine tanık olabiliyor hem de kahveyi deneyebiliyorsunuz. Konuyla ilgili hayvan hakları savunucularının değindiği bir nokta var ki gözden kaçırmamak şart. PETA (People for the Ethical Treatment of Animals)'ya göre Kopi Luwak'ın üretimi için Paradoxuruslar doğal ortamlarından koparılarak dar kafeslerde yaşamaya mahkum ediliyor ve hayvanlara yiyecek olarak sadece kahve çekirdekleri veriliyor. Doğal ortamından koparılan hayvanlar zaman içinde avcılık özelliklerini kaybediyor. Yaşlandığında ya da verimi düştüğünde kahve üreticileri tarafından doğal ortamına salınıyor; ancak avcılık özelliklerini kaybeden luwaklar birkaç ay içerisinde doğaya uyum sağlayamayarak ölüyor. 12 +1 Farkla Dünyaya Gelen Güzel Hayatlar

Down sendromu,insanda 21. Kromozomun iki yerine üç kopyasının bulunması durumunda ortaya çıkan bir anomalidir. Ortalama olarak her 800 ila 1000 doğumdan birinde görülen Down sendromunun nedeni tam olarak bilinmese de bu sendromun görüldüğü bireylerde ortak olan bazı fiziksel özellikler ve tipik bir yüz şekli vardır. Bu sendrom, fiziksel gelişmede ve zeka gelişiminde geriliğe yol açar. Bunlara öğrenme güçlüğü de eşlik edebilir. Down Sendromlu Bireylerin Fiziksel Özellikleri Yeni doğan Down sendromlu bebeklerde normal bebeklere göre bazı farklılıklar göze çarpar. Bu farklılıklardan en önemlisi baş kısmındaki farklılıklardır. Bu bebeklerde baş kısmının normal bebeklere göre daha küçük olduğu söylenebilir. Baş bölgesindeki bir diğer farklı özellik ise ensenin daha kısa olmasıdır. Ayırt edici olan bu özellik dikkate alınarak henüz anne karnında bebeğin ense kalınlığı ölçülerek Down sendromu riski hesaplanabilir. Yüz bölgesinde bazı farklılıklar görmek mümkündür. Yassı bir burun ile ayrık ve çekik gözler Down sendromlu bebekler için ayırt edici özellikler arasında yer alır. Bunun yanında dilin büyük olması da Down sendromlu bireylerde görülebilen bir durumdur. 13 Down sendromlu bebeklerin vücudunda da ayırt edici özellikler görmek mümkündür. Eller geniş, parmaklar kısa ve tombuldur. Avuç içinde sıklıkla Simian çizgisi de denilen tek bir çizgi bulunur. Vücut kısa ve tıknaz bir görünüme sahiptir. Kasların kasılmasını sağlayan kas tonusu ise zayıftır.

Down Sendromu Risk Faktörleri Nelerdir? İstatistiksel olarak Down sendromunun sıklığı her 800 ila 1000 canlı doğumda 1 şeklindedir. Bu istatistik annenin yaşına göre değişkenlik gösterebilir. 20 yaşında gerçekleşen doğumlarda bu oran 1441 doğumda 1 şeklindeyken, 30 yaşında 959 doğumda 1, 40 yaşında ise 84 doğumda 1 şeklinde karşımıza çıkar. Bu nedenle Down sendromunun sebebi tam olarak bilinmese de annenin gebe kaldığı yaşla arasındaki ilişki net bir şekilde tespit edilmiştir. Bunun da ilerleyen yaşlarda kromozom ayrılmasının daha düzensiz olmasından kaynaklandığı düşünülmektedir. Bu bakımdan ilerleyen yaşlardaki hamileliklerde bu gibi risk faktörlerinin daha sıkı takip edilmesi gerekebilir. Down Sendromu Çeşitleri Üç tip Down sendromu vardır. Bunlar şu şekilde sıralanabilir: Trizomi21: En sık görülen Down sendromu türü olan trizomi 21, bebeğin hücrelerinde 21.kromozomun çift değil, 3 adet olmasıdır. Down sendromulu bireylerin yüzde 95inde görülür. Translokasyon: Bu tip Down sendromunda, başka bir kromozoma eklenmiş fazladan bir 21.kromozom vardır. 14 Mozaik Down Sendromu: Bu Down sendromu türünde tüm hücrelerde değil,bazı hücrelerde kromozom sayısının fazla oluduğu söylenebilir.Görülme sıklığı az olan Mozaik Down sendromunun etkisi de anomalinin bulunduğu hücrelerle doğru orantılı olarak artmaktadır.

Down Sendromu Tedavisi Down sendromu hakkında en çok merak edilen konuların başında Down sendromunun tedavi edilip edilemediği gelir. Ancak, bu konuda öncelikle insanların bakış açısını değiştirmelerinin en doğrusu olacağı söylenebilir. Down sendromuna bir hastalık değil, bir farklılık olarak bakmak daha doğrudur. Bu nedenle, tedaviden çok, Down sendromlu bireylerin aile ve toplum yaşatısına nasıl uyum sağlıyabileceği konusunda çalışmalar yapılmalı, bu konuda aileler detaylı bir şekilde bilgilendirilerek bu bireylerin topluma kazandırılması sağlanmalıdır. Elbette bunun için doktor kontrolünde Down sendromlu bebeklerin gelişim süreçlerinin değerlendirilmesi gerekir. Özel eğitimlerle bebekler yaşlarına göre uygun becerileri kazanma ve sosyalleşme konusunda desteklenebilir. Down sendromlu bireylerin yatkın olduğu hastalıklar bakımından da gerekli kontrollerin zamanında yaptırılması büyük önem taşımaktadır. Bunlara ek olarak, Down sendromlu bireylerin sağlık durumu yakından takip edilmeli, her çocukta olduğu gibi aşıları ve kontrolleri düzenli bir şekilde yaptırılmalıdır. Dil ve zekâ gelişimi konusunda çocuğun özel eğitim alması sağlanabilir. Ayrıca, kasları güçlendirmek için fizik tedavi de uygulanabilir. Bunun yanı sıra, Down sendromlu bireylerin duygusal ve psikolojik problemlere başa çıkması sağlamak için bu konuda profesyonel destek almak oldukça önemlidir. 15 Çin Mutfağının Vazgeçilmezi

Derisidikenlilerden familyasına mensup omurgasız bir canlı çeşidi olan deniz patlıcanı, Çin mutfağının vazgeçilmez bir parçası. Yemeklerde kullanımının yanı sıra ilaç ve kozmetik sanayisinde de kullanılan deniz patlıcanına deniz hıyarı da denir. Çin tıbbında yorgunluğa, iktidarsızlığa ve eklem ağrılarına iyi geldiğini inanılan deniz patlıcanı, yüksek protein kaynağı olduğu için uzak doğu ülkelerinde rağbet görüyor. Güneydoğu Asya ve Avustralya sahil insanları deniz hıyarlarını deniz suyunda pişirip, kurutur. Yeneceği zaman tatlı suda kaynatıp, özellikle çorbasını yaparlar. Vücutları, ağızla anüsten geçen eksen istikametinde uzamış olup, sosis veya hıyara benzer. Ağız ve anüs karşılıklı iki uca yerleşmiştir. Diğer derisidikenlilerden, kutuplar yönünden geçen eksenin uzamasıyla farklılaşmıştır. Bu uzama hayvanın yan yatmasına sebep olur. Ağız çevresinde çelenk şeklinde 10-30 kadar duyu, dokunma ve av yakalamaya yarayan tentaküller (dokunaçlar) vardır. Genellikle 3– 27 cm boyundadırlar. 60 cm uzunlukta olanları da vardır. 900 kadar türü bilinmektedir 16

Denizlerin kıyılara yakın sığ yerlerinde rastlanır. Ambulakral tüp ayaklarla yavaş hareket ederler. Tüp ayaklarını duyu organı olarak da kullanırlar. Tüp ayakları olmayan deniz hıyarları diplerde U şeklindeki oyuklarda yaşarlar. Solunumları vücut boşluğunda uzanan bir çift suakciğeri veya solunumağacı denen organlarla sağlanır. Kendilerini yenileme özelliğine sahiptirler. Yumurtlayarak ürerler, erkek ve dişilerinin şekli birbirine çok benzer. Bazıları hermafrodit (çift cinsiyetli)dir. En önemli özellikleri ise, vücutlarının her yanındaki yakalama kollajeni adlı yapı sayesinde kendini sıvıya dönüştürme becerileridir. Sıvı haldeyken küçük çatlaklardan geçebilir ve tekrar eski haline dönebilirler. Bazı türler kendilerini futbol topu kadar şişirebilir, bazıları ise su püskürterek çakıl taşı gibi görünebilir. 17

Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından kontrollü bir şekilde toplanıp yetiştirilen deniz patlıcanlarının tekil bireyler tarafından toplanması yasaktır. Yasak olmasının sebebi, su altındaki yaşamı ciddi bir şekilde etkileyecek olmasıdır. Uzak Doğu'dan gelen talepler doğrultusunda kaçak olarak deniz patlıcanı toplayan kişiler yakalanmaları durumunda kanunlara göre 1113 TL'lik para cezasına çarptırılmaktadırlar. Günümüzde ise yoğun talep ve yüksek fiyatlar sebebiyle birçok kişi kaçak deniz patlıcanı avı yapmaktadır. Deniz patlıcanları genel olarak Hindistan, Fiji, Papua Yeni Gine, Çin ve Japonya gibi bölgelerde çıkarılmaktadır. Türkiye'de ise Ege Denizi civarı Çeşme-Datça Bölgesi'nde sıklıkla rastlanmaktadır. 18

DÜNYA’NIN İNSANLAR İLE İMTİHANI Ekolojik ayak izi kavram,insan faaliyetleri sonucu bozulan ekosistem dengelerini hesaplamak ve ekosisteme geri kazandırılması gereken miktarı belirleyebilmek için geliştirilmiş bir yöntemdir. Sanayileşen toplumların üretim ve tüketim faaliyetleri, hızlı ve büyük miktarlarda üretim ve dağıtım anlayışıyla çalışır. Bu anlayış, doğal kaynaklardan sürekli olarak ve belli zamanlarda kontrolsüzce talep etmeyi gerektirmiştir. Bunun yanında kentleşme, hızlı nüfus artışı ve teknolojik gelişmelerin etkileri de üretim ve tüketim faaliyetlerine eklenmiş ve doğa hem insan talepleri karşısında yetersiz kalmaya hem de ekosistem dengesini yitirmeye başlamıştır. 20. yüzyılın ortalarında doğa üzerindeki hasar gözle görülür bir seviyeye ulaşmıştır. Bunun üzerine 1990’lı yılların başında sürdürülebilirlik savunucusu Mathis Wackernagel ve ekolojist William Rees, ekolojik ayak izi kavramını ortaya atarak ekolojik sürdürülebilirliği ölçen bir doğal kaynak hesaplama aracı oluşturmayı amaçlamışlardır. Ekolojik ayak izi, doğaya verilen zararı azaltacak, mümkünse yok edecek çözümlerin üretilmesi ve hala üretken olan doğal alanların kapasitelerinin ölçülebilmesi için geliştirilen bir yöntemdir. 19

Ekolojik Ayak İzi Bileşenleri Dünya Doğayı Koruma Vakfı (World Wide Fund for Nature ya da kısaca WWF) ekolojik ayak izini aşağıdaki bileşenlere ayırır: o Karbon ayak izi o Tarım arazisi ayak izi o Orman ayak izi o Yapılandırılmış alan ayak izi o Balıkçılık sahası ayak izi ve o Otlak ayak izi Bu bileşenlere baktığımızda, karbon ayak izi etkisinin diğer tüm bileşenlerin etkilerinden fazla olduğunu görürüz. Tüm zararın %60’ını oluşturan karbon ayak izi, aynı zamanda en hızlı büyüyen unsur olarak da karşımıza çıkar. Karbon Ayak İzi Nedir? Ekolojik ayak izinin en büyük etmeni olan karbon ayak izi,ciddi çalışmalar ile açıklanması ve azaltmak için çözüm bulunması gereken oldukça önemli bir doğa tahribatı ölçüsüdür. Karbon ayak izi genel tanımıyla,insan faaliyetleri sonucu doğrudan ve dolaylı olarak ortaya çıkan sera gazı miktarının karbondioksit eşdeğeri ile ve ton cinsinden hesaplanmasıdır. Bu çalışmalar bireysel, kurumsal, bölgesel, organizasyon vb. odaklı yapılabilir. Belli bir zaman dilimini hesaba katan ölçüm çalışmaları genellikle yıl bazında yapılır. Atmosfere salınan karbon miktarı, fosil yakıtların direk olarak yakılmasından veya enerjiden dolayı yakıtların direk olamiktarı, yakılmasından veya enerji dolaylı faaliyetler sonucu ortaya çıkar. 20 Karbon Ayak İzi Nasıl Hesaplanır? Karbon ayak izi, bireysel ve kurumsal seviyede hesaplanabilir.

İnternette bireysel seviyede salınımı tahmin edebilen çeşitli web siteleri vardır. Bu web siteleri, kişilerin belli bir zaman içerisindeki tüketim, ulaşım ve alış-veriş alışkanlıkları, gıda kullanımı ve eğlence tercihleri gibi bilgilerini toplayıp yaklaşık bir karbon ayak izi hesaplar. Kurumsal seviyede ise, ISO ve Sera Gazı Protokolünce belirlenen salınım kapsamlarına göre ölçümler yapılır. Bu kapsamlar, yukarıda da belirttiğimiz doğrudan fosil yakıt tüketimi ve enerji dolaylı salınımlar olmak üzere, kaynakların neden oldukları şekillere göre sınıflandırılırlar. 3 kapsam altında sınıflandırılan emisyonlar, profesyonel kurumlar tarafından doğru veri setine sahip olunduğu sürece %100’e kadar başarı oranıyla hesaplanabilir. Ekolojik Ayak İzi ve Karbon Ayak İzi İlişkisi Ekolojik ayak izi 1990’lı yıllarda yapılan çalışmalar sonucu ortaya çıkmıştır. Karbon ayak izi ise, bu süreç geliştikçe ve özelleştikçe, 2000’li yılların ortalarında şehirlerin kullanılabilir enerji planlarını geliştirme gibi çeşitli çalışmalarla ön plana çıkmıştır. Yani karbon ayak izi, ekolojik ayak izinin özelleşmiş bir parçasıdır. Atmosferdeki küresel ısınma nedenlerinden sadece gaz emisyonlarına odaklandığı için ekolojik ayak izine kıyasla daha odaklı bir çalışmadır. Bir insan faaliyeti veya kurumun saldığı karbon miktarını absorbe edecek, yani içine hapsedecek yeterli biyolojik kapasite yoksa bu salınım atmosferde birikir. Bu da biyolojik üretkenliği belli bir oranda azaltır. Bu nedenle karbon ayak izi ekolojik ayak izi kapsamında açıklandığında, ton bazındaki karbondioksit emisyonu, bu karbondioksit emisyonlarını sınırlandırmak için gereken verimli toprak alanı miktarı olarak ifade edilir. Bu bize yanan fosil yakıtlardan kaynaklanan emisyonları nötralize etmek için ne kadar biyo- kapasitenin gerekli olduğunu söyler. 21 Ekolojik Ayak İzi Nasıl Azaltılır?

1.Enerji üretiminin iyileştirilmesi gerekir; ekolojik ayak izinin en büyük sorumlusu olan karbon ayak izi, fosil yakıtların yakılması sonucu ortaya çıkar. Karbonsuzlaşma için en büyük destekçimiz fosil yakıtlara bağlılığı azaltan yenilebilir enerji kaynakları ve tüketim / üretim alışkanlıklarımızı iyileştirmektir. 2.Su alanlarının ve kullanılabilir suyun varlığı; tüm dünya canlıları ve ekosistemin devamlılığı için gerekli olan temel değerlerden biridir. Yeterli ve iyi kalitede ulaşılabilir su, hem sağlık, hem üretkenlik, hem de yaşanılabilirlik için korunması gereken vazgeçilmez bir unsurdur. 3.Doğal kaynakları dengeli kullanma; üretim alanları olarak belirtilen tarım alanları, otlaklar, ormanlar, sulak alanlar ve denizleri, sınırlı olduklarını bilerek kullanmamız gerekir. Üstelik doğal kaynakları yenilenebilir, temiz ve sağlıklı şekilde tutmak bile yeterli değildir. Aynı zamanda atıkları da minimize etmek gerekir. 4.Nüfusun denetim altında tutulması; nüfus artışı ekolojik ayak izini doğrudan etkileyen çok önemli bir faktördür. Bir şehrin, bölgenin, ülkenin ya da dünyanın tamamının kaldırabileceği bir insan kapasitesi bulunur. Hali hazırda aşılmış olan bu sınır, ileriki yıllar için büyük tehdit oluşturmaktadır. Nüfusun denetim altında tutulması, hızlı nüfus artışının engellenmesi, insanların bu konuda bilinçlendirilmesi gerekir. 5.Geri döşümün yaygınlaştırılması; doğal kaynakların yenilenebilirliği, atıkların azaltılması, üretim faaliyetlerinin verimliliğinin artırılması, üretimin çevreden talep ettiği kaynakları azaltırken hammadde sağlanması aşamasındaki karbon emisyonlarının azaltılması için geri dönüşüm politikalarının yaygınlaştırılması çok önemli bir unsurdur. 22 6.Doğanın dönüştürebileceği maddeler kullanmak; atıkların ve karbon salınımının azalmasını sağlayacaktır. Ağır metal, toksik madde, sentetik gibi doğa tarafından dönüştürülemeyen maddeler yerine geri dönüşümlü ürünler tercih edilmelidir.

7.Yerel yönetimlerin kent planlamasında ekolojik değerleri ön planda tutması; hayvan, bitki popülasyonları ve yararlı organizmaların yaşadığı habitatları korumak, biyoenerji kullanımı, geri dönüşüm çalışmaları, toplu taşımaya teşvik gibi politikaları izlemesi temel görevlerinden biridir. 23 Rafflesia arnoldii (Ceset Çiçeği) Rafflesia arnoldii bitkisi, Rafflesia’nın en büyük çiçekli olan türüdür ve dünyanın en uzun çiçeğidir. Kaynaklarda Rafflesia hakkında bilgi kısıtlıdır. Bunun sebebi ise bitkinin çok ender olması ve de hala gizemini koruyan özelliklerinin olmasıdır.

Joseph Arnold ve ekibi tarafından 1818 yılında Endonezya Yağmur Ormanlarında bulunmuştur. Oluşması çok zor olan bu bitkiyi görmekte çok zordur. Yaklaşık iki yüz yıl önce keşfedilen çiçek , ilk kez 46 milyon yıl önce çiçek açmaya başlamıştır. İlk açtığında sadece 2 cm olan çiçeğin boyutu evrildikçe büyümeye devam ediyor. Rafflesia aslında çok kötü kokar. Bu sebeple bir diğer adı da “Ceset Çiçeği” olarak geçer. Özellikleri şu şekilde sıralanabilir; • Boyutuna nazaran ömrü kısa olan bu bitkinin yaşama süresi ise yalnızca 2 haftadır. • Dünyada sadece Endonezya’nın Sumatra ve Borneo adaları ve Tayland’daki Khao Sok Milli Parkı‘nda görülür. 24 • 1 metreye kadar büyüyebilen Rafflesia’nın ağırlığı ise 11 kilograma kadar çıkabilir. • Rafflesia’nın gelişimi ise şu şekilde oluyor; bitki ilk hafta çiçek açıyor ikinci haftada ise ölüyor. • Oluşumu oldukça zor olduğu için çiçeğin görülmesi de aynı oranda zordur. • Rafflesia çiçeğinin sevgilinize bir buket olarak sunmanız imkansızdır. Bunun en önemli sebebi boyutu gibi dursa da esas sebep korkunç bir kokuya sahip olmasıdır.

Rafflesia Nasıl Çoğaltılır? Başından beri bu bitkinin ilginç hatta iğrenç kokusundan bahsediyoruz. Bitkinin çoğalması da bu koku sayesinde olur. Çiçeğin salgıladığı koku oldukça keskindir. Ormana yayılan bu koku adeta bir ceset gibi koktuğu için, et sinekleri Rafflesia’nın bulunduğu yere doğru yönelir. Et sinekleri erkek bitkinin üzerine gelerek yumurtalarını buraya bırakırlar. O esnada sineklerin ayaklarına yapışan polenler, sinekler sayesinde bir dişi Rafflesia çiçeğine taşınır. Aynı yöntemi kullanarak çoğalan diğer bitkiler Helicodiceros muscivorus ve Amorphophallus titanum olarak bilinir. Bazı kaynaklar dünyanın en büyük çiçeği olarak Rafflesia’yı değil Amorphophallus titanum’u kabul ederler. Bazı kaynaklar ise bu iki bitkinin aynı olduğunu belirtiyorlar. Ancak daha önce de belirttiğimiz gibi Rafflesia, 1818 yılında İngiliz kaşif Sir Thomas Stamford Raffles ve Dr Joseph Arnold tarafından keşfedilmişken; Amorphophallus titanum ise İtalyan bitki bilimci ve gezgin Dr. Oroardo Beccari tarafından 1878 yılında keşfedilmiştir. Endonezyalılar tarafından “titan arum” (leşçiçeği) olarak adlandırılan Amorphophallus titanum, aynı Rafflesia’da olduğu gibi kötü bir koku yayar ve boyu da bir insanın boyunu geçer. 25 Wolffia çiçeği Çiçeğin büyüklüğü 1 milimetre bile gelmemektedir. Küçüklük olarak örnek göstermek gerekirse, bir düzine kadar Wolffia, raptiye başını bile doldurmamaktadır. Bu yüzden bilim dünyası kayıtlarına, dünyanın en küçük çiçeği

olarak geçmiştir. Wolffia çiçeğinin dünyada 11 çeşidi bulunmaktadır. Yetişme alanı, tropikal ve ılıman bölgelerdir. Genellikle su yüzeyinde yaşayarak, yaşamlarını sürdürürler. Diğer çiçekler gibi yetiştirilebilen, saksıya veya bahçelerde ekilebilen bir çiçek değildir. Tohum, toprak, saksı gibi unsurlar yoktur. Tamamen doğal ortamda, bazı su mantarı türlerinin üzerinde veya göletlerdeki su yüzeylerinde yaşamlarını sürdürürler. Bütün halde sürekli çoğalarak, su yüzeyini kaplayabilirler. Tek başına yaşayan ve çoğalan bir çiçek türü değildir. Diğer çiçek türleri gibi kokulu bir çiçek değildir. Çok minik sapı ve dalları vardır. Wolffia çiçeği, dünyanın en garip 11 çiçeği arasına girmiştir. Et yiyen bitkiler, ceset bitkisi, çöl soğanı gibi çok farklı özelliğe sahip garip bitkilerle karşılaşmaktayız. Hatta doğada, çürümüş et kokusu yayan bitki bile bunmaktadır. Wolffia çiçeği de dünyanın en küçük çiçeği özelliği ile listeye girmeyi başarmıştır. 26 DEMOGRAFİK DÖNÜŞÜM

Demografi, sınırlı ya da belirli bir coğrafyada bulunan nüfusun yapısını, değişimlerini ve özelliklerini inceleyen bir bilimdir. Bu bilimle ilgili olan her şey de demografik olarak adlandırılır. Çalışma alanı olarak göçten evliliğe, doğumdan ölüme, yaşlılıktan şehirleşmeye kadar çok geniş bir yapı arz eder. Aynı zamanda birçok disiplin ile ortak çalışır ya da birçok disiplinden yararlanır. Demografik dönüşüm, demografik hareketlilik vb. konularla bu alandaki çalışmalar hakkında bilgi verir. Demografik Dönüşüm Kuramı Demografik Dönüşüm Kuramında var olan bütün toplumlar doğum ve ölüm hızlarının yüksek olduğu bir aşamadan doğum ve ölüm oranlarının düşük olduğu bir aşamaya dönüşüm yaşayacaklardır. Bu kuram sosyolojik olarak ilerlemeci- evrimci bir anlayışa sahiptir. Bu kuram uzun bir dönem boyunca ölüm hızlarının izlenmesi ile oluşturulmuştur. Notestein tarafından geliştirilen bu kuram 3 aşamaya sahiptir. İlk aşama: Sanayileşme öncesi aşamayı belirtir. Sanayileşme öncesinde hem doğum hem ölüm oranları yüksektir. Nüfus artış hızı ise asgari düzeyde olarak belirtilir. 27 İkinci aşama: Sanayi Devrimi sonucu iyileşen sağlık ve yaşam koşullarının etkisi ile ölüm hızlarının düşemeye başladığını belirtir. Doğum hızlarında yaşanan düşüşlerde gecikmeli de olsa onu takip etmektedir. Yaşanan bu gelişmelerle ikinci aşamada yüksek nüfus artışı yaşandığı belirtilir.

Üçüncü aşama: Doğum ve ölüm hızları çok düşük seviyeleri göstermektedir. Birinci aşamada olduğu gibi bu aşamada da nüfus artış hızı düşük düşük seviyededir. Türkiye’de Demografik Dönüşüm Cumhuriyetimizin kuruluşunda yaklaşık 14 milyon olan ülkemizin nüfusu günümüzde 81 milyon kişiyi aşmıştır. Ülkemizde 1950’li yıllara kadar nüfusun dörtte üçü köylerde yaşamaktaydı. Zaman içerisinde bu durum değişiklik göstermiştir. Günümüzde nüfusun dörtte üçü şehirlerde yaşamaktadır. 1960’ların ortasına kadar kadın başı ortalama 6-7 doğum düşerken bugün 2 doğuma kadar düşmektedir. 1940’lı yıllarda her bin bebekten 274’ü bir yaşını tamamlamadan yaşama veda ederdi. Günümüzde ise binde 17’ye kadar bu oran düşmüştür. Cumhuriyetimizin kuruluş yıllarında doğuşta yaşam beklentisi 35 yaş idi. Günümüzde doğuştan yaşam beklentisi seksen yaşına yaklaşmıştır. Ülkemizin geçirdiği bu değişimler demografik dönüşüm sürecinin tamamlanmasına çok yakın olduğunu göstermektedir. Ülkemizin yaşadığı demografik dönüşüm sürecini 3 aşamada inceleyebiliriz. 28 Birinci aşama 1923-1955 döneminde pronatalist nüfus politikalarının egemen olduğu dönem. İkinci aşama 1955-1980 döneminde antinatalist politikalara geçiş yapılan dönem. Üçüncü aşama 1980 ve sonrası döneminde antinatalist politikaların yerleşmiş olduğu dönemdir. Dünyada Demografik Değişimler

Dünyada çoğu ülke büyük demografik geçiş süresi yaşamaktadır. Bu süreç yüksek doğum ve ölüm oranlarından, düşük doğum ve ölüm oranlarına doğru bir duruma geçiş süreci olarak tanımlanmıştır. Dünyanın nüfusu 1950 yılında 2,5 milyardan 2007 yılında 6,7 milyara çıkmıştır. Birleşmiş Milletler raporuna göre dünya nüfusu 2050 yılında 9,2 milyara ulaşacağı söylenmektedir. Dünya nüfusunda büyük artışlar yaşanırken ülkelerdeki doğum oranlarının azalmasıyla düşüşler yaşanmaktadır. Dünyadaki gelişmiş ülkelerde nüfusun yaşlanma süresi uzun zaman önce başlamıştır. Gelişmiş ülkelerde yaşlı bağımlılık oranı 150 yılı aşkın süredir yükselmektedir. İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde bebek patlaması yaşandıktan sonra bu oranda azalma görülmüştür. 29 Yaprak Döken Ağaçlardan Oluşan Orman

Dünyanın daha çok Kuzey Yarım Kürenin orta enlemlerinde Avrupa’nın tamamını, Çin’in orta ve kuzeyini, Amerika’nın da kuzey bölgelerini kapsayan büyük bir yaşam kuşağıdır. Türkiye, ılıman bir iklim kuşağında ve orta enlemlerde olduğundan yapraklarını döken ağaçların oluşturduğu bu ormanların tamamını bünyesinde barındırır. Güney Yarım Kürede, karalar sınırlı olduğundan bu karasal biyom gözlenmez. Bu orman biyomu konumu nedeni ile bol yağış alır. Bu kuşaktaki ağaçlar kışın dinlenme durumundadır. Bu dönemde donmadan dolayı su alamadıklarından sonbaharda yapraklarını döker. Tomurcuklar sert ve tüylü yapraklarla örtülü olduğundan kışı zarar görmeden geçirir. Topraktaki organik ayrışma kuzeyde kalan tayga ve tundra biyomlarından daha fazladır. Bu yüzden toprak humustan zengin, dolayısı ile de verimlidir. Biyomda 25’e yakın ağaç çeşidi içinde kayın, meşe, ıhlamur, gürgen, fındık gibi ağaçlar sayılabilir. Ağaçların alt kısımlarında çalılar ve otsu bitkiler bulunur. Sıcaklık ve diğer çevresel şartlar geliştiğinden hayvan türlerinde de çeşitlilik gözlemlenir. Bu orman biyomunda; kartal, ayı, sincap, fare, gelincik, samur, sansar, karaca, geyik, çakal, köstebek, kurbağa, timsah, sürüngen, kuş ve böcek türleri gibi hayvanlar yaşar. 30 Zonal Topraklar Zonal Topraklar (yerli topraklar) herhangi bir bölgede etkili olan iklim şartları ve bitki örtüsü özelliklerine göre oluşmuş topraklardır.Bulunduğu bölgenin iklimi hakkında Bilgi verir. Zonal topraklar A, B ve C horizonlarına sahip olan toprak

tipidir. Zonal topraklar iklim ve bitki örtüsü şartlarına uymaktadırlar. Bu topraklar bulundukları bölge ikliminin özelliklerini taşırlar. Bulundukları bölge ikliminin özelliklerini taşıdıklarından bu topraklara yerli topraklar da denir. A Horizonu : Dış etkilerle iyice ayrışmış, organik maddeler bakımından zengin, en üstteki katmandır.Bu kat, bitki artıklarının toprağa karışması nedeniyle humusça zengindir. Tarımı yapılan ürünler bu katta yetiştirilir. A horizonunu oluşturan toprakların özellikleri iklime yer yüzü şekillerinin özelliklerine göre farklılık gösterir. B Horizonu : Bu katta toprak oluşumu henüz tamamlanmamıştır. Suyun etkisiyle A horizonundan yıkanan minerallerin biriktirdiği katmandır. C Horizonu : İri parçalardan oluşan ve ana kayanın üzerinde bulunan katmandır. Bu katta toprak oluşumu devam etmektedir. D Horizonu : Fiziksel ve kimyasal çözülmenin görülmediği, ana kayadan oluşan, en alt katmandır. Henüz toprak oluşmamıştır. 31 Zonal topraklar ülkemizde kahverengi orman topraklar, kızıl kahverengi potzolik topraklar ve kızıl renkli Akdeniz \"Terra Rossa\" toprak tiplerinden oluşurlar. 1. Kahverengi Orman Toprakları Karadeniz bölgemizde, Trakya kuzey batısında Istrancalarda, İç Batı Anadolu eşiği üzerindeki dağlık yüksek alanlarda Güneydoğu Toroslar üzerinde dikkati çeken bu

tip topraklar ormanlık alanlarda görülürler. Koyu renkli olup organik madde bakımından zengin olan bu topraklar asit reaksiyon gösterirler. 2. Kızıl Kahverengi Podzolojik Topraklar Bu tip genelde orman örtüsü ile kaplı dağların yüksek kısımlarında karşımıza çıkar. Doğu Karadeniz dağlarında, Bolu dağlarının Aladağlar ile Alaçam dağlarında nemli soğuk ortamlarda sarıçam, ladin ve kayın ormanları altında yaygınlık gösterirler. Kuvvetli asit karakterli olan bu topraklar yıkanmış olduğundan besin maddeleri yönünden fakirdir. 3. Kızıl Renkli Akdeniz \"Terra-Rossa\" Toprakları Kalker, marn, kil ve serpantinlerden oluşan kayaçlar üzerinde ve genelde güney Marmara bölümü, Ege, Akdeniz bölgelerinde yayılma gösteren Terra-Rossa Toprakları kil ve demiroksitler bakımından zengin topraklardır. Kayalık kalker arazi üzerinde yer yer dikkati çeken uvala ile polye tabanlarında görülen bu toprakların genelde Toros dağlarının 1000m.'in üzerinde olan kesimlerinde organik maddelerin fazla yer tutması nedeniyle renkler çok daha koyu kırmızıdır. Bu topraklar yeryer verimli ziraat topraklarını meydana getirirler. 32


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook