MAYIS/2022 Aydınlığa bir uyanış... Meram Mehmet-Münevver Kurban Anadolu Lisesi Dergisi Bahaddin Demirci - Ahmet Demirbaş - Ahmet Gülderen - Mustafa Avcu Ayşenur Demir - Kübra Çiğdem - İrem Baloğlu - Tuğba Badem Dilara Fidan - F. Şevval Değirmenci - Hasan Zengin - Sinem Çelik Rümeysa Tabak - Eda Yekşun - Melike Balcı - Münevver Kayadibi Zeynep Koçak - Rümeysa Çiçek - Ahmet Hilmi Güler - Meltem Sağkan Betül Günmala - Betül Özçelik - Hanım Çekilmez - Sudenaz Paksoy
KUNYE MERAM MeHMET- MÜNEVVER KURBAN ANADOLU LİSESİ ADINA SAHİBİ Bahaddİn DEMİRCİ DANIŞMAN-KOORDİNATÖR Mustafa Avcu EdİTÖRLER AYŞENUR DEMİR KÜBRA ÇİĞDEM GraFİK TASARIMI İRem Baloğlu Tuğba Badem Yazı İnceleme Kurulu Asli ÖZFİDAN MEHMET YILMAZ Görsel İNCELEME ÖZNUR PARLAK
OKUL Müdürümüzden Değerli okurlar, Hepimizin bildiği gibi eğitim, doğduğumuz andan itibaren başlayıp yaşam boyu devam eden bir süreçtir. Ailede başlayan bu süreç okulla buluşup bizi hayata hazırlar. Eğitim, hayatın her anında ve her alanında insan ile beraberliğini sürdürmektedir. Ayrıca sonradan kazanılan davranışlarla birlikte doğuştan gelen davranışların geliştirilmesidir. Öğretim ise belirlenen hedefler doğrultusunda planlı biçimde yürütülen bir olgudur. Bunu gerçekleştirenler ise öğretmenlerdir. Öğretmen öğrencisine bilgiyi ulaştırırken ya da bilgiye ulaşma yollarını gösterirken öğrencisinin yeteneklerini ve eğilimlerini keşfederek onlara yeni kapılar açar. Okullarda yapılan her tür etkinlik açılan yeni kapılarla öğrencinin kendini keşfetmesini ve geliştirmesini sağlar. 2020 yılının başlarında yaşanan Covid-19 tüm dünyayı her yönden olumsuz etkilemiş, en büyük endişeyi de eğitim sürecini durdurarak yaşatmıştır. Okulların eğitim- öğretim yılının başında planladığı bir çok etkinlik yarım kalmıştır. En önemli konu yaşanan psikolojik çöküntünün özellikle okul çağındakilerin bu durumu nasıl en az hasarla atlatılabileceği olmuş; öğrenci ile bağ koparılmamaya çalışılmıştır . Değerli Öğrenciler, eğitim ve kültür alanında bırakacağımız izler; okumak, anlamak, keşfetmek, ders çıkarmak, düşünmek gibi yeteneklerimizi geliştirecektir. Uzaktan öğretim faaliyetleri devam ederken “Münevver” dergisi okulumuz adına yapılmış önemli bir çalışmadır. Öğrencilerimizin ürünlerini, çalışmalarını bu dergide sizinle buluşturan, emeği geçen öğretmenlerimize ve öğrencilerimize teşekkür eder, başarılarının devamını dilerim. Bahaddin Demirci MÜNEVVER|01
RREELL II KIEEDDNN II CC II Okul 0 1 Müdürümüzden Editörden: 0 6A y ş e n u r D e m i r Editörden: 0 7 Kübra Çiğdem Ahmet Demirbaş: 0 8K e n d i m i z i F i ş t e n Çekmeliyiz Ayşenur Demir: 1 0 Bir Dem Hanım Çekilmez: 11 Farkında Bile Değiliz Kübra Çiğdem: 1 2 Bir Suçludan Özgürlük Savaşçısına 'Malcolm-X' Tuğba Badem: 1 3B i r İ s l a m  r i f i 'Muhammed İkbal' Mustafa Avcu: 1 4 Dolaştırılan Mesajlar, Dolandırılan Müslümanlar Ayşenur Demir: 1 6A l i F u a t B a ş g i l Gençlerle Başbaşa 17 Ayşenur Demir: Aliya İzzetbegoviç İslam Deklarasyonu Ayşenur Demir: 18 Bir Hayıflanma Hikayesi Şair Aceze: 2 0 Faniler Dergahı
2 1 Rümeysa Tabak: RREELL II KIEEDDNN II CC II Hey Gidi Gençlik Ayşenur Demir: 22 3-2-1 Kayıt Ayşenur Demir 'Nuri Bilge Ceylan' Kübra Çiğdem: Imagination Bater 24 the Knowledge Ahmet Gülderen: Dalga 2 9 İrem Baloğlu: 3 0 Kelimelerin Üstadı 'Dostoyevski' Kübra Çiğdem: 3 2A l b e r t C a m u s Yabancı Eda Yekşun: 3 4 Sanat İçinde Vapur Melike Balcı: Cüda 3 6 Meltem Sağkan: 3 7 Hams Tuğba Badem: 3 8A d e m Ö z k ö s e Ve Kitapları Sudenaz Paksoy: 4 1 Türkçeye Dair İrem Baloğlu: 4 2T a s a v v u f u n Ş a i r i 'Yunus Emre' Ayşenur Demir: 4 4 Akif'i Anlamak
RREELL II KIEEDDNN II CC II Halaskar: 4 6 Gel Zaman Git Zaman Hanım Çekilmez: 47 Unutulmuş Sinem Çelik: Kitaplar Gibi Yazılım Atölyesi ile Röportaj 48 Şevval Değirmenci: 5 2T a r i h i n K ı r ı l m a Noktası 'Ateş' Şevval Değirmenci: 5 3 İlginç Tarihi Şahsiyetler Dilara Fidan: 5 6İ l k l e r i n P i l o t u 'Vecihi' Zeynep Koçak: 5 7 Bakü'nün Fatihi 'Nuri Külligil' Şevval Değirmenci: 5 8Ç a ğ l a r ı A ş a n Sporumuz 'Okçuluk' Tuğba Badem- 6 0 Şevval Değirmenci: Tomris Hatun Ahmet Hilmi Güler: 6 2G a m a l ı H a ç M ı Oz Tamgası Mı Muhtazar: 6 4 Kudüs Risalesi Münevver 6 5K a y a d i b i : Türk'ün Askeri Sinem Çelik: 6 6 Yüzyılın Beyin Cerrahı 'Gazi Yaşargil'
Erdem: Hiçbir şeyRREELL II KIEEDDNN II CC II 6 8 İmkansız Değildir 'Sümeyye Boyacı' Zeynep Koçak: Hukuk Fakültesi 6 9Ö ğ r e n c i s i İ l e R ö p o r t a j Betül Günmala: 7 0 Dedemin Hatırası Anonim: 7 2Y a n l ı ş Y o l d a y s a m Betül Özçelik: 7 4 Hal-i İnfirad Mine: 7 6G e ç e n G ü n l e r i n Ardından Rümeysa Çiçek: 7 7 Youtube Kanal Tavsiyesi Tuğba Badem: 7 8B i r K ü ç ü k T e b e s s ü m Tuğba Badem: 8 0 Koronavirüs Günlükleri Rümeysa Tabak: 8 2D i l B i l g i n i i l e G e m i c i 8 4 Bulmaca 8 6B u l m a c a n ı n Cevap Anahtarı 8 8 Sözlük
- Dergiler Ülkesinde- Hayat, keşfedilmeyi bekleyen sayısız şey ve şeylerle dolu. Ömür; keşfettikçe, anladıkça, farkına vardıkça zenginleşiyor, daha yaşanılabilir ve heyecan dolu bir hâl alıyor. Bu hâlleri alabilme yolunda öyle bir kapı var ki; ucu bucağı olmayan, farklı renklerdeki, kokudaki hislerin bulunduğu, hâlden hâle girildiği kitaplar ülkesine çıkıyor. O kapıyı aralamakta işte bütün mesele ama bazılarımız için hiç de kolay değildir bu. Kitapları, dergileri, gazeteleri,okunabilecek her şeyi sevmeli insan. Doğayı,çevreyi insanları da yani… Okumalı diyorum. Tabii niyet okumaları hariç… :)) Okumalar sırasında yalnız olmamak bu işin verimliliğini artıran bir unsur. Birlikte aynı konu üzerinde farklı yorumlar elde etmek, düşünmek, tartışmak… Tüm bunlar için, o kapıyı ve diğerlerini aralayıp içeri girmek için biz; haftada bir gün okulumuzun kütüphanesinde buluştuk. Böylece kitap dostları meclisini oluşturduk. Kitaplarla dostluğumuz, birbirimizle olan muhabbetimiz her buluşmada artarken bizi bir araya getiren hocamız ‐Mustafa Avcu- başka bir keşif kapısı gösterdi bize: Dergiler ülkesi. Yalnız bu sefer farklıydı işler. Sadece okumak yoktu; okumak, yazmak, çizmek, tasarlamak, araştırmak vs. vardı. Nihayetinde daha çetin ve uzun bir yoldu.. Ama sabra baştan talip olarak bu işe bismillah dedik. Ter döktük, insanların peşinden koşturduk. Derslerden feragat ettik, yeni insanlarla tanıştık, insan -insan ilişkilerini en uygun kıvamda yönetmeye çalıştık. Ama eğer ki kırdığımız, gücendirdiğimiz var ise ondan da af dileriz. Bu yolda bulmak istediğimiz münevverdi. Yani aydınlanmışı bulmak istedik. Bizim gibi arayışta olanlar da “Münevver”i okusun dedik. Bir ampul yaktık, belki de bir mum ... Şimdi bizim ve okulumuz için bir ilk olan, ekibimizin emeklerinin ortak ürününü siz kıymetli okuyucularımıza sunuyoruz. Hayırlı ve güzel şeyler bulabilmeniz duasıyla… Ay.senur Demir
Yaptığımız her şeyde mutlak sorumluluk beklenir bizden. Konu hakkında hiçbir fikri olmayıp 'sen zaten yapamazsın, bu öyle değil böyle olur' diyenler eksik olmaz etrafımızdan. Dergi için kolları sıvadığımızda da bunları bilerek ve üstesinden geleceğimize inancımız tam bir şekilde başladık. Değerli okur, vaktini ve merakını bizler için ayırıp yazıyı okumaya karar verdiğin için teşekkürü borç bilirim. ''Yazmasaydım delirecektim'' demiş Sait Faik. Yazmanın tadını almış biri için aslına bakarsan nefes almaktır yazabilmek. Biz de yazmanın tadını almışlarla birlikte sizlere böyle bir dergi hazırladık. Bu yol bizim için hiç kolay geçmedi, bir çok yeni insan, yeni karakter tanıdık. Kimsenin hevesini, kalbini kırmamaya çalıştık. Bizimle birlikte olup yardımını hiçbir zaman esirgemeyen Mustafa Avcu Hocamıza, editörlük işini beraber üstlendiğim Ayşenur’a, tasarım ekibimiz Tuğba ve İrem’e, yazılarını bizlerle paylaşan ve en ufak emeği geçen herkese teşekkür ederim. Sözlerimi bir alıntıyla yavaş yavaş sonlandırayım. 'Bir zaman yolcusunun 100 yıllık ağırlığı var üzerimde. Burada dursam. Tam burada ve bir adım atsam. Geri döndüğümde ben, artık o eski ben değilim. Ayağımı oradan kaldırmış olmanın tecrübesi var bir kere. Sonra bir başka konumda nefes almışlığım var. Dahası benim bıraktığım yer de o eski yer değil, bırakmışlığın rüzgarı esmiş. Velhasıl çok düşünmek gerek. Zaman 1 saniye daha ilerlerken geri dönemeyeceğini bilmek... \" Kübra Çig-dem
KENDIMIZI FISTEN CEKMELIYIZ Yanılmıyorsam kısa bir süre önce okulumuz 9. sınıfları arasında “Başarısızlık Nedenleri Anketi” adıyla bir anket yapıldı. Anketin amacı, tekniği, değerlendirmesi ve sonuçları konusunda detaylı bir bilgiye sahip değilim. Ancak; ankette öğrencilerimize, “Aşağıdaki 30 nedenden hangileri sizin başarısızlığınızda etkili oluyor?” denmek istenmiş. Öğrencilerimiz de, bu 30 neden-etken-sebep (veya bahane)’ten bazılarını işaretlemişler. 9. Sınıf Şube Rehber Öğretmenlerinden bazıları ile konuşma fırsatım oldu. -Öğrencilerimiz başarısızlık nedenleri olarak en çok neyi işaretlemişler, diye sordum. Büyük oranlarda 17. sırada bulunan “Gereksiz dersler var” seçeneği ile, 26. sırada bulunan “İnternet ve Sosyal Medyada çok fazla zaman geçiriyorum” seçenekleri işaretlenmiş. Ben burada en fazla, öğrencilerimizin dürüstçe (% 45 oranında) “İnternet ve Sosyal Medyada çok fazla zaman geçiriyorum” seçeneğini işaretlemiş olmalarını önemsiyorum. Çünkü; öğrencilerimizin akıllı telefonlar, tablet ve bilgisayarları başında geçen zamanları konusunda farkındalıkları var. Ama yinede bu teknolojik aletlerin albenisinden kendilerini alıkoyamıyorlar. Okulumuz öğrencilerinin internet ve sosyal medya kullanımı, zaman ve eğilimleri konusunda, okulda yapılmış sağlıklı bir araştırma bildiğim kadarı ile yok. MÜNEVVER|08
Bu açıdan, bizzat benim ders içinde ve yeri Bazı öğrencilerimizin ev ödevlerini de okulda geldikçe yaptığım küçük nabız yoklamalarına yaptıklarını bildiğimiz için, gece boyunca online dayalı, kısa sorulu, ‘Evet’ ya da ‘Hayır’ cevaplı olduklarını rahatça söyleyebiliriz. minik araştırma sonuçlarını sizinle paylaşmak istiyorum. Tabii bu verilerden bir genellemeye ulaşılamaz. Anket ve Araştırma teknikleri açısından da zayıf 1- Öğrencilerimizin özellikle hafta içi TV izleme bulabilirsiniz. Ama bu bulgular bize bir mesaj süresi ve sıklığı az. Daha çok telefon ekranına verebilir. bakıyorlar. 2- 34-35 mevcutlu sınıflarda akıllı telefonu Şimdi tüm veli, öğretmen ve öğrencilerimize şu olmayan üç-beş öğrenci var. soruyu soralım: 3- Yine 9. sınıflarda, WhatsApp da dahil olmak üzere hiçbir sosyal medya uygulamasını Hepimizin ekrana baktığı bir dünyada, bizim kullanmayan veya hesabı olmayan iki-üç öğrenci yüzümüze kim bakacak? var. 4- Daha çok Snapchat ve İnstagram Yüzüne bakmadığımız bir insanın kalbini nasıl kullanıyorlar. yakalayacağız? 5- Televizyon izlemek yerine, Netflix veya Blu TV gibi platformlardan dizi izlemeyi tercih Sanal ile gerçeğin birbirine karıştığı melez ediyorlar. kişilikler olduk. Sanki bir Matrix’in içinde 6- Kızların Sosyal Medya kullanım sıklığı ve yaşıyoruz. süresi, erkek öğrencilerden daha fazla. 7- Erkek öğrenciler, oyun uygulamaları ve Kendimize bile ayıracak vaktimiz kalmadı. online çoklu oynanan oyunları tercih ediyorlar. Hadi muhabbetle birbirimizin yüzüne bakalım, 8- Yetiştirme kursları veya etüt gibi durumlar Kendimizi biraz fişten çekerek offline olalım. dışında arkadaşları ile dışarıda herhangi bir Konuşalım, hayatımızın ritmini biraz düşürelim. etkinlikleri yok. Çok az hafta sonları dışarıda Doğaya çıkalım, bir bebeği sevelim, bir yaşlının arkadaşları ile yemek için buluşuyorlar. ellerine dokunalım. 9- Telefonla konuşmak yerine mesajlaşmak Bunu başarabiliriz…. veya görüntülü konuşmayı tercih ediyorlar. 10- Yine 9. sınıf öğrencileri saat 14.00'den sonra Ahmet Demirba.s eve varınca uyuyorlar. Ama akşam yemeğinden sonra saat 02-03'e kadar uyumayanlar da Din Kültürü ve Ahlâk oluyor. Bilgisi Öğretmeni MÜNEVVER|09
Karanlık. Sadece çekilmiş perdenin ardından birliği. Çeşmeyi parlayan Ay’ın içeriye yaptığı yansıma. Tek açtı, önce ellerini, ses, yelkovanın içleri karartan ve her saniye sonra ağzını, ölümü hatırlatırmış gibi yapan çalışması. burnunu sonra da Yarım saattir uyumadı. Gözlerini bir yere yüzü, sonra... Bir su, sabitlemiş, bakıyordu. Yastık, yarısından her zaman bedene itibaren ıslak. Tuzlu bir suyun ıslaklığı. Hala bu kadar etki etmez. ses yok. Demek ki yastığı ıslatan şey özgürce Çünkü başında niyet ve engelsizce öylece yol alıp düşüyor oraya. etmezsin. Niyet edersen, o Bu işi sessizce yapmak hem sorgulardan uzak su normalde sahip olduğu molekül tutuyor onu hem de Rabbinden gelen bu bileşenlerinin yanı sıra ilahi bir nimeti yalnızlığın geniş BdeI mRaranasında maddeye daha karışır ve istediği gibi AYŞENUR DEMİR düşünmesini sağlıyor. ve sadece ızuvlarına değil ruhuna da etki Ağlayamasaydı ne olurdu? Hiçbir şey düşünmüyor gibi zihni açık, ferah ve rahattı. Ama aslında o kadar çok düşünce vardı ki. Olayların başına gelişini değil onlara verdiği cevabın imtihan olduğunu düşündü. Gönlündeki eder. (O ve onun gibi bu suyla müreffeh yangına serpilmiş soğuk su etkisi. olmuşlara selam olsun.) Bu yükseklerden gelen İşte bu an, işte bu... his ve manevi yoğunluk uykuyu bir müddet ondan uzak tuttu. Çünkü zaman onun için Ardından bir tebessüm. İhtiyacı olan şeyler: uyuma vakti değil dirilme vaktiydi. Odasına Teslimiyet ve tebessüm. Gözlerini kapattı, tekrar geldi: Işığı açtı. Ama ışık mıydı odayı ayaklarını kendine iyice çekti ve tebessümü aydınlatan yoksa su değmiş uzuvların nuru giderek arttı. Büyük bir zaferin mutluluğunu muydu belli değil. Kaynağından fışkıran suyun yaşıyordu sanki. İnancın zaferi! Koca ormanın dizgine inkarı gibi içindeki coşmakta olan her içinde, bir sonbahar günü düşen yaprağın duygunun dizgine inkar edişini yaşıyordu. sadece birilerinin duyabileceği seviyedeki Nabızlarını duyabiliyordu. Bu ruha bir eğiliş, bir sesi. Bu yumuşak ve hafif dokunuşun ruhuna, secde gerekti. Uzun süre başını yerden ruhundan da bedenine yaptığı huzurlu akis. kaldırmadı. Nasıl kaldırabilirdi ki? Rabbinin Bir huzmenin altında, gözlerinin kamaşması, huzurundan alelacele uzaklaşmak ona iyi gelir havayı iliklerine kadar çekişi gibi rahatlatıcı. miydi? Başını bir süre sonra kaldırdı, Bu huzmeyi kaybetmek istemiyordu. Gözlerini muhabbeti hâlâ devam ediyordu. Kaynağından açtı, üzerinden örtüyü attığı gibi doğruldu ve fışkıran suların bir noktada dinginleştiği nehrin kalktı. Çeşmenin önündeydi. Başını kaldırıp kenarında arkadan, ormandan gelen sadece aynaya birkaç saniye baktı. Gözlerini iyice kuş sesleri. Kalktı, eline bir kitap aldı, belki de odaklamıştı. Duygu ve düşünceler ordusundan önceden okuduğu yarım bırakılmış bir sayfanın devamı: birini dahi çekip alamamanın verdiği ‘’Allah’a dayan sa’ye sarıl hikmete râm ol, yol belirsizlik. Ama bir karmaşa değil duyguların varsa budur bilmiyorum başka çıkar yol’’ MÜNEVVER|10
' Farkinda Bile Deg-iliz Bir uçan balonum vardı küçükken… Oysa babam daha yeni almıştı. Ne ara uçtu elimden? Daha hevesimi almadan… Bu aralar biz insanlar da öyleyiz işte. Yağmur yağarken önümdeki herhangi birisinin şemsiyesinin altına sığınmak Ve onunla yürümek çok mu zor? Süper marketteki kasiyere gülümsemeyi niye her seferinde çok görüyorum? Otobüsteki kız bir kez bile olsun telefondan başını kaldırıp bana bakmadı. Benim onu izlediğimi fark etmediğinden anlayabiliyorum. Ne kadarda yabancılaşmışız birbirimize böyle? Her geçen gün bir yaprak daha düşüyor yapraklarımızdan. Gitgide donmaya başlayacağız soğuktan. Kalın kalın duvarlar örüyoruz etrafımıza. Kat kat maskeler takıyoruz. Üşümemek için giydiğimiz sahte paltolar kalbimizi mühürlüyor. Oysa bunların hepsi korunmak için değil mi? Farkında bile değiliz. Aslında kendimizi korumak ve mutlu olmak için yaptığımız her şeyin bu soğukta bizi yavaş yavaş soyup çıplak bıraktığını bilmiyoruz. Farkında bile değiliz. Aslında kendimizi korumak ve mutlu olmak için yaptığımız her şeyin bu soğukta bizi yavaş yavaş soyup çıplak bıraktığını bilmiyoruz. Farkında bile değiliz. Tıpkı uçan balonum gibi… Elimizden uçup gidiyor hayatlarımız. Farkına bile varmadan. Ama… Bizim uçan balonlarımız, Hanim Çekilmez Artık tutulmayacak kadar yüksekte!
BİR SUÇLUDAN ÖZGÜRLÜK SAVAŞÇISINA MALCOLM X Siyahilerin hiçbir hakka sahip olmadığı Müslüman bir siyahi adam polis tarafından dünyaya 1925’te geldi. Malcolm henüz 6 dövülüp karakola götürülmüştü bunu duyan yaşındayken babasını kaybetti. Acıya ve Malcolm yüzlerce siyahiyle birlikte karakola gitti. zorluklara dayanamayan annesi aklını yitirmiş, Kalabalığı gösterip tutukladıkları adamı görmek böylece bir ailenin dağılışı yaşanmış oldu. Annesi istediğini söyleyen Malcolm olumlu tepki ile akıl hastanesine, Malcolm ve kardeşleri de evlatlık karşılaşınca arkasındaki kalabalığın ikna verildi, okulunda oldukça başarılı olan Malcolm bir yeteneğini de fark etmişti. Harlem'de binlerce öğretmenine avukat olmak istediğini söylediğinde insan sokağa siyahi hakları için çıktı.Malcolm'ın aldığı cevapla dünyanın acı gerçeğiyle küçük gücünü tüm Amerika görmüş oldu. O günden sonra yaşlarda tanışmış oldu. Öğretmeninin verdiği ülkede siyahiler gündem olmuş Malcolm okullara cevap 'Biraz gerçekçi ol. Neden bir marangoz söyleşilere katılır olmuştu. İçinde bulunduğu olmayı düşünmüyorsun sen bir zencisin' örgütün yanlışlarını ve aslında onların da düşüncesi ve siyahilere yapılan baskılar sonucu beyazların siyahlara uyguladığı baskının tam okulu bıraktı ve bu ayrımcılık onu çeşitli suçlara tersini, siyahiler olarak beyazlara uygulamak itti. Malcolm'ın sözleriyle 'bir insanın düşünmeye istediklerini fark edince oradan ayrıldı. Son ihtiyacı varsa üniversiteden sonra gidilecek en iyi dönemlerdeki yükselişi ve yaptıkları fark edilince yer' olarak nitelendirdiği hapishaneye 20 yaşında hedef hâline gelmişti. Arabasına ve evine bombalı girdi. Hapishane onun İslam ve Müslümanlık ile saldırı yapıldı. Nation Of Islam tarafından tanışmasının ilk adımları olacaktı. Zenci yayımlanan gazetede ‘Malcolm gibi bir adam milliyetçiliğini savunan Elijah Muhammed ile ölmeyi hak eder’ başlığı atıldı. 1965’te konuşma mahkumluk döneminde bir esir arkadaşı yapmak için gittiği salonda bir anda ‘çek ellerini sayesinde tanıştı ve onun örgütüne, cemaatine üzerimden, pis zenci!’ diye bir ses gelmiş, herkes katıldı. Hapishaneden çıkar çıkmaz Little olan soy o yöne odaklanmışken, karısı ve çocuklarının gözü ismini X olarak değiştirdi. (X soy ismi izi belli önünde suikaste uğradı. Vücudundan 21 kurşun olmayan atalarını simgeliyormuş.) Baş koyduğu çıkan Malcolm X orada öldü ve arkasında hak yolda ölümü bile göze alan Malcolm, hakikatin de mücadelesine adanmış bir ömür bıraktı. peşindeydi. Nation Of Islam içinde sivrildi. Birçok yerde camii kurdu. Malcolm'ın tahliyesi ardından Kübra Çig-dem oluşan hareketlenmeler onu FBI'ın takibine alınmasını sağladı. 1957'de isminin yayılmasını sağlayan o olay yaşandı. MÜNEVVER|12
BİR İSLAM ARİFİ MUHAMMED İKBAL 9 Kasım 1873 yılında Pakistan'ın Pencap Muhammed İkbal, Friedrich Nietzsche, Henri eyaletine bağlı Siyalkut kentinde hayata göz- Bergson ve Goethe adlı ünlü filozofların etkisinde lerini açan Muhammed İkbal, bir diğer ismi ile kalmıştır. En çok etkilendiği kişi ise Mevlana Allame İkbal, dini bütün bir anne ve babanın oğlu Celaleddin Rûmi'dir. Çocukluk çağından beri derin olarak dünyaya geldi. İlk eğitimini Kur'an üzerine bir dini bilgiye sahip olan İkbal, Mevlana'yı aldı. Kur'an eğitimini medresede tamamladıktan kendisine rehber edinmiş ve bunun ardından sonra Arapça ve Farsça hocasının İslam medeniyetinin kültür, tarih, siyasi geleceği yönlendirmesiyle İslam edebiyatıyla ilgilenmeye üzerinde yoğun bir şekilde çalışmalarına başladı. Lahor'da yüksek öğrenimini başlamıştır. Muhammed İkbal ülkesinin siyasetine tamamladıktan sonra Doğu Dilleri Fakültesine de katılmış ve halkını bu konularda hoca olarak tayin edildi. Bu yıllarda Muhammed yönlendirmiştir. Onun bu konudaki düşüncesi ise İkbal'in şiirleri de yayınlamaya başlandı. 1905'te \"Siyaset; çalışmak, izzet ve şerefe davet Londra'daki Cambridge Üniversitesinin Felsefe ve etmektir\" şeklindeydi. Müslüman Hint mücahitler İktisat bölümünden mezun oldu. Londra'da üç adıyla yazdığı şiirleri Hindistan'daki sene kadar kalan İkbal, burada Arap Dili ve Müslümanların hareketlenerek İngiliz sömürüsüne Edebiyatı Fakültesinde Felsefe bölümünde hocalık başkaldırmalarında ve Pakistan'ın kuruluşunda yaparken, bilhassa Londra'da ilgi görmesine büyük tesiri olmuştur. Bu yönüyle İkbal, Mehmet sebep olacak çeşitli İslami konularda bir dizi Akif Ersoy'a da benzetilmiştir. Kurtuluş Savaşı konferans verdi. Yine Londra'da kaldığı müddet yıllarında, zor durumda Pakistan halkını, Türk içinde hukuk üzerine okuyan İkbal, savcılık halkının milli mücadelesine destek vermek için diplomasını aldıktan sonra Almanya'ya giderek örgütlemiş, milli mücadelede kullanılmak üzere Münih Üniversitesinde felsefe dalında doktora Pakistan halkından 1,5 milyon sterlin toplayıp yaptı. Doktora eğitimini tamamladıktan sonra Ankara hükümetine yollamıştır. Uzun süren bir tekrar İngiltereye dönerek, eğitim aldığı hastalıktan sonra 21 Nisan 1938'de vefat etti. Cambridge Üniversitesinde Felsefe Ve İngiliz Edebiyatı dalında profesör olarak üniversitede Tug-ba Badem akademik kariyer hayatına başladı. Daha 35 yaşında olmasına rağmen Profesörlük unvanını almış bir akademisyen oldu. 1908'de Hindistan'a döndüğünde, yazı ve şiirlerine hayranlık duyanlar tarafından büyük bir coşkuyla karşılandı. MÜNEVVER|13
İnternette farklı kaynak- Hepimiz birçok kere üzerinde \"En az 10 kişiye bu larda bir Yahudi ajanının/din mesajı gönder, gönderdikten sonra 5 dakika, 1 gün, 1 ay vb. içerisinde mucize göreceksin\" diyen; adamının açıklamaları olarak do- bazı konularla ilgili gaybtan, gelecekten haberler veren uydurma hadisler içeren mesajlar aldık, laşan şu iddialar, gerçekten onun almaya devam ediyoruz. açıklamaları mıdır değil midir bilinmez Bu mesajlarla ilgili biraz düşünmeye, birkaç satır okumaya ne dersiniz? ama bu tür mesajlara inanarak ve Acaba bu gelen mesajlar, mailler nereden yayarak bu amaçlara hizmet edildiği . geliyor, kim tarafından üretiliyor, niye üretiliyor? Amaç ne, kime hizmet ediyor? Ve bu tür kesin gibidir. . mesajları yayınca İslam’a, Müslümanlara faydası mı oluyor zararı mı oluyor hiç düşündük mü? Açıklamalar ve amaçlar: MÜNEVVER|14 - Bizim gece gündüz sms, whatsapp, mail, sos- yal medya vb. üzerinde İslam’ı Müslümanların gözünde küçük düşürmek için ciddi bir şekilde çalışanlarımız vardır. - Arapça, Türkçe, Hintçe, Urduca, Farsça ve dünyada Müslümanların konuştuğu bütün dillerde uydurma beyanatlarda bulunuruz. Bu mesajlara ralnamülsüm da Kuran'dan ayetler, hadisi şerifler ve Müslüman NALIRIDNALOD din âlimlerinin gerçek sözlerini yazar sonunda da ,raljasem bu mesajı herkese yay, en az şu kadar kişiye NALIRITŞALOD gönder deriz. Şayet bu mesajı en az 10 kişiye gönderirsen 15 dakika, 1 gün, 1 ay içerisinde bir mucize göreceksin bu konu tecrübeyle sabit ve kesindir deriz. - Özellikle zamanı kısa bir zaman için sınırlarız ki Müslüman ne bir mucize ne de hiçbir şeyin olmadığını görsün. Ve sansın ki ne Kuran'a ne hadislere ne de din âlimlerinin söylediği şeylere itimat edilmez. Bunlar sadece hurafeden ibaret hepsi aldatma hepsi serapmış desin. Dinine itimadı sarsılsın. - Bazen de uydurma bir rivayeti hadis olarak gerçekmiş gibi yayar, bu şekilde Müslümanların Peygambere itimadını sarsmaya çalışırız. Nasıl olsa Müslüman toplumlar okuma, araştırma konusunda tembeldir. Duyduğunun, okuduğunun doğruluğunu araştırmaya çaba göstermezler. - İşte böyle, zaman zaman bu tarz mesajları tekrar tekrar göndeririz. Bu tekrar neticesinde Müslümanların imanını zayıflatırız. Bu şekilde Müslümanların inançlarında sarsıntı meydana getirerek onları dinlerinde hayal kırıklığına uğratırız. Ve bu şekilde Müslümanları kontrol altına almayı hedefleriz.
Peki algı yönetimi ve manipülasyon konusunda - Yayılan yanlış bilginin mutlaka doğrusu vardır uzmanlarla çalışan, toplum mühendisliğini en iyi lakin yanlış bir kere yayılıp insanlar inanmaya şekilde yapan bu tarz odaklara karşı biz nasıl başladığında doğrunun yayılabilmesi çok daha hareket etmeliyiz, nelere dikkat etmeliyiz zorlaşmaktadır. Lütfen yanlışı yayarak vebal sorularına cevap vermemiz gerekirse şunları altına girmeyiniz. söyleyebiliriz: - Son olarak dinimiz dün gönderilmiş bir din - Günümüzde internet, web siteleri, sosyal medya değildir. 1400 yıldan bu yana gerek Kitabımız bilgiye ulaşmamızı kolaylaştırmış lakin doğru Kuranı Kerim, gerek Peygamberimizin hayatı ve bilgiyle beraber yalanın da yayılmasını hadisi şerifleri İslam âlimlerince en ince detayına toplumların manipüle edilmesini kolaylaştırmıştır. kadar incelenmiş ve ciltlerce ilmi eser ortaya Lütfen bunu aklınızdan çıkarmayın. koyulmuştur. Lütfen dinimizle ilgili konularda - Sms, mail, sosyal medya vb. yollardan size nereden geldiği, kim tarafından türetildiği belli ulaşan mesajlara, görsellere doğruluğunu olmayan mesajlara değil yüzlerce yıllık ilmi yanlışlığını araştırmadan teyit etmeden birikime, doğruluğu onaylanmış sahih kaynaklara inanmayınız, paylaşmayınız. başvuralım. - Özellikle gördüğünüz resimde, gelen mesajın Rabbim cümlemize, tüm Müslümanlara hakikatin başında veya altında ilk yazan kişinin kim tarafında olup, batılın tuzakları karşısında uyanık olduğunun, kaynağının ne olduğunun belirtilip olmayı nasip etsin. Âmin. belirtilmediğine dikkat ediniz. (Önemli not: Günümüzde en çok kullanılan taktiklerden birisi (Not: Bu konuda daha detaylı bilgi isteyenlerin tarihte İslam âlimlerince incelenilmiş ve güvenilir şu linkteki yazıyı okumaları faydalı olacaktır. kabul edilmeyen kitapların, eserlerin kaynak https://sorularlaislamiyet.com/sms-ve-e-posta-mail- olarak belirtilmesidir lütfen buna özellikle dikkat gibi-cesitli-yollarla-intisar-ettirilen-yayilan-hurafe- ediniz.) yazilar-seyh-ahmet-ruyasi) Mustafa Avcu Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi Öğretmeni MÜNEVVER|15
Ali Fuat şB a gil GENÇLERLE BAŞBAŞA İnsan tecrübe ve çıkarımları başka insanlardan hele de büyüklerden sıkılmadan dinlemeli. Başgil, gençlere ettiği tavsiyelerde önemli noktalara dikkat çekiyor. Okurken kaleminizi defterinizi hazır etmeli, aldığınız notları da hayata geçirmeli, geçirmeye çabalamalısınız. Dikkatimi çeken bir husus vardı tüm bunların arasında, belki kitabın özünü anlayabilmek adına: Ahlakı; çalış mesajının en ücra köşelerinde değil, ahlaki değerlerin yanı sıra çalışmayı tavsiye etmiş. Yani öncelik “ahlak”. Bütün bunlar tepeden atıp tutmalar değil. Adeta bir babanın çocuğuna öğütleri. MEB tarafından okullarda okutulması tavsiye olunmuş 100 temel eserden biri. Okumadıysanız okunacak kitaplar listenize eklemelisiniz. “Önemli olan çalışmak değil, verimli ve metotlu çalışmaktır.” “Hakikati ara ve sev.” “Harpte zafer ve işte muvaffakiyet yılmayanındır, sebat et.” “Hayatta cesur ol. Fakat bil ki cesaret, gözü kapalı tehlikeye atılmak değildir.” Ay.senur Demir
Aliya İzzetbegoviç İSLAM DEKLARASYONU \"İslam’ın olduğu yerde kayıtsızlık yoktur.” Bilge Kral Alija ‘nın deklare ettiği (duyurduğu) pek kıymetli fikirleri var bu kitapta. Her cümlesinin okunduktan sonra durup uzunca tefekkür edilmesi gerekiyor. Kendimize sorular sorup cevaplar arayacağımız, başka sorularla karşılaşacağımız zengin fikriyat. Özellikle biz gençler için var oluş felsefemizi ve hedefler sayfamızı oluşturmada ulvi bir yol gösterici niteliğinde. Genel olarak bir tecdit yani “yenilenme” hareketi ile oluşturulmaya çalışılan İslami düzen için vazgeçilemez olan ne varsa ve İslam dünyasının sorunları adına verdiği fikirlerle Alija, bir Müslüman tavrı çiziyor zihinlerde. En önemlisi de bu kitabın önce kendi iç sorun- larımızı hallederek toplums al manada istenilen kavuşacağımızı anlatarak, özellikle iyi ahlakla kendimizi terbiye etme ve tam bir Müslüman olma düsturunu kazandırmakta. Bu çok önemli tabii. Çünkü bir insanın yapabileceği en büyük devrim kendini değiştirmesidir. Bu düsturla kendimizi değiştirirsek biz de büyük bir devrim yapmış ola- cağız. Alija, hayatıyla ve yazdıklarıyla tam bir ilham kaynağı. Şimdi onu tarih yazan lider olarak sevgi ve muhabbetle yâd ederken şahsını da tanımanızı ayrıca rica ediyorum. Ay.senur Demir MÜNEVVER|17
ALO HAYREDDİN AMCA Artık o kadar habersiziz ki birbirimizden. O Hemen yanı başımızda yalnız başına yaşayıp giden, sadece hayırsız diyebileceğimiz ama yine kadar umursamıyor ve merak etmiyoruz ki de terk edip gitmeyen cinsten evlatları olan yaşlı başlı bir amcamız, komşumuz var: Hayreddin birbirimizi. Komşumuzu, akrabalarımızı… Ve türlü amca. O konuştuğunda olmayan dişleri kardeşlerimle bizi epey bir güldürürdü. Bazen bahanelerin ardına saklanıyoruz: evimize davet eder, birlikte yemek yer, sohbet ederdik. Pek sık olmasa da ben bu zamanları onu Yoğunluklarımız, işlerimiz, meşguliyetlerimiz, ağırlamaktan, maziyi şimdiye getiren hikâyelerini dinlemekten büyük zevk alırdım. unutkanlıklarımız, toplantılarımız, uzayan mesailerimiz… Bitmek bilmeyen ve her zaman ortaya çıkabilen bu bahanelerin sonunda ihtimal dâhilinde olan bir acı gerçek var: Kaybetmek. Kayıp etmek! Günlerden bir gün, yine yaşını başını almış, diğer komşumuz Nahide teyzemizden aldık haberleri. En sevdiğin kalemini, çorabını (!), evini ve hatta Hayreddin amcanın ışığı hiç kapanmadan, cep telefonunu demiyorum. Bir insanı diyorum, televizyon açık sabaha kadar öyle durmuş. Evinin kaybedersek diyorum. İşte sosyal hayatın -daha konumu itibari ile bu garipliği fark eden Nahide doğrusu kendi kendimize yaşadığımız bu asosyal teyze olmuş. Televizyon kapanmıyor, ışıklar hayatın- genelinde görülen bir vaka olan eşin gündüz vakti yanıyor. Hayreddin amcanın torunu dostun unutulduğu, özellikle birkaç adım gelmiş nihayet. Ama bahçedeki tavuklarına bakıp mesafedeki komşunun ilişkilerde uzak edildiği dedesine merhaba bile demeden gitmiş. Belli bir vakadan söz ediyorum. Söz ederken de yüreğim vakte kadar giren çıkan olmamış eve. Sonunda acıyor, üzülüyorum. Niye biliyor musunuz? Çünkü kızı gelmiş eve. Arada bir gelirmiş zaten babasına bu kayıp etmek fiilini insan adıyla yan yana bakmaya. Ama bu sefer karşılaşacağı manzara kullandığınızda birkaç saniye duraksıyor, belki de hayatında unutamayacağı anlar olacaktı. hissizleşiyorsunuz. Geçirdiğiniz tam olarak bir Yerde boylu boyunca hareketsiz yatan amcamız, “şok” oluyor. Tabii bir de sizinle alakası varsa bu düşmesi sonucu uzunca bir süredir oradaymış hadisenin… İzninizle sadede gelerek olayı meğer. anlatayım. Şu anda oturduğumuz mahalleye geleli 3 sene Acilen kaldırılmış hastaneye ve hâlâ da yoğun oldu. Nedense pek fazla genç yaşlarda komşumuz bakımda. Doktorlar, ümitsiz. Ona ne kadar iyi bir yok. Daha doğrusu var da komşuluk ilişkisi komşu olduk bilmiyorum. Peki, bu hadise bize ne dediğimiz kavramdan onlar haberdar değil. anlatıyor dostlar? Ne kadar da iyi komşuluk- MÜNEVVER|18
larımız, ilişkilerimiz olduğunu mu? Ah, güldürmeyin beni! Çünkü ağlamam gerek. Hayreddin amca; orada yanı başımızda saatlerce zor halde serilip kalmışken olduğu yere, bizim ruhumuz bile duymamışsa bırakın, ağlayayım. En önemlisi de ne biliyor musunuz? Bir Hayreddin amca belki hayata veda edecek ama şu anda bile aynı hikâyeyi yaşayan, yaşayacak olan Hayreddin amcalar olabilir. Bir yandan da hikâyenin sonunu bilen ve Hayreddin amcaları seven vefalı, gerçek komşuları olabilir. İnsanlık ve komşuluk adına hâl hatır soran komşular oldukça Hayreddin amcalar acı sonlara kurban gitmeyecek. Tabii ki de olanların tek müsebbibi bu değil ama dikkatimizi bugün vermemiz gereken bir husus olmasından ötürü geliyoruz buralara. Komşuluk bir yana, burada evlat olmaktan da dem vurmalı dostlar. Evlat olmanın mesuliyetini unutmamalı, anne baba olmanın mesuliyetini unutmamak gerektiği gibi. Şimdi gelin olaya geniş bir pencereden bakalım ve son noktayı koyalım. Ne oluyor bize? Hangi akımın içindeyiz de çıkamıyoruz içinden böyle? Birbirimizi unutturan işe mi kızalım şimdi? Ya da hayat meşgalelerine, yoğun mesailere mi? Yoksa kendimize mi? Bence gelin biz kimseye kızmayalım. Sorunun ne olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz. Haydi, şimdi o elinden hiç düşürmediğin telefonunu bu sefer başka bir amaçla al eline. Rehberden Hayreddin amcayı bul ve onu hemen ara, hemen… Ay.senur Demir MÜNEVVER|19
Faniler Dergahı Tabuttur fani ile bakiyi birbirine bağlayan Geride kalan mahzun kimdir, kime ağlayan Yapılmış kötülüklere hüznetmek nafiledir İsteklerin alası bakidedir. Mevla'ya kavuşsan daha ne ister Faniler suskun nafile bekler Bilmeliler ki tabuttan geri gelmeyecekler Evlayla barışan daha ne ister S. air Aceze MÜNEVVER|20
HEY GİDİ Genç. lik Gençlik, geldi gidiyor bile. Zamanın nasıl Geçip gidince o günler anca anlarız değerini. Biz de hayal ederiz istediklerimizi, geçtiğini bilemiyor insan. Bugün, bir anda dün istemediklerimizi. Ona göre yaşarız bugünümüzü. oluveriyor. O da olsun bunu da yapayım derken Gençlik, mum gibi heyecanla sonunu bilmeden bir bakmışsın, hayat bitmiş tadını alamadan, yanıyor, alevleniyor, aslan gibi kükrüyor etrafa ’’Ben de varım!’’ diye. Hiç durmadan eritiyor hırslarının içinde boğulmuşsun. Sözlükteki gibi yağı olan anasını, babasını. Ne çabuk unutuyor aslında onun sayesinde ayakta ve dimdik 2 kelimeyle tanımlanamıyor hayatın manevi durduğunu, daha uzun yandığını, daha kaliteli olduğunu, yağının kokusuna göre koktuğunu… değeri. Bir ömür 2 kelimeye sığmıyor, doluyor, Her şeye atlıyor, yerinde duramıyor. Genç bu, kanı durmuyor. Rüzgârla diyar diyar gezmek, taşıyor. İnsan hayatıyla var oluyor, denizin üzerinde süzülmek istiyor. İmkânsız hayallere dalıyor. Her şeye heves ediyor yaptıklarıyla, sevdikleriyle… Hep en güzel hayat düşüncesizce. Her gelene sarılmak istiyor bencilce ve kül ediyor olup biteni. Bazen de alıp için uğraşıyor. Tüm umudunu gençliğe bağlıyor. başını gidiyor ormanlara, büyüyor ve hadsizliğinin cezasını veriyor su. Kâinat O heyecan, o umut… Herkesin imrenerek taşkınlığını kabullenemiyor, durduruyor onu. Farkında olmadan masumca kavuruyor ortalığı baktığı o gençlik. Küçüklerin sabırsızlıkla tatlı kırgınlıklarıyla. Sobaya giriyor, etrafını ilmiyle ısıtıyor. Ocağa giriyor pişiriyor yemeği. beklediği, büyüklerin ise bazıları için pişmanlık Bazen de gönüllere düşüyor. Ferhat gibi dağları deliyor, mecnun gibi çöllere düşüyor. Oksijenle yılları, bazılarının ise tatlı tatlı andıkları o güzel harlanıyor, suyla sönüveriyor. Bazen çok alıngan oluyor, küsüveriyor. zamanlar. Ağabeyimizin, babamızın askerlik Rümeysa Tabak anılarını dinlemekle geçer zamanlarımız. Dedemiz uygulamalı anlatır askerdeki kavgalarını. Patates soyarlar, diskoya (disiplin koğuşuna) giderler, kavga ederler ve daha nicesi. Annemiz düğün anılarını anlatır, bazen farkında olmadan gerçeklerle hayallerini karıştırır. Hele bir de akşam yemeğinde ne yapacağını düşünmeyedursun, güzel günlerinden çok o gün ne yediğini anımsamaya çalışırlar. Doğduğumuz günü anlatırlar, ilk anne deyişimizi, ilk adımımızı. Bazen sıkılırız dinlemekten, bazen de pür dikkat dinleriz onları, en küçük bir ses için kalp kırıveririz. MÜNEVVER|21
3-2-1 KAYIT NURİ BİLGE CEYLAN \"Film yapmak mektubu şişenin içine koyup, Üniversitenin zengin kütüphanesi ve müzik denize atmak gibi. Kime ulaşacağını arşivi, özellikle görsel sanatlara ve klasik müziğe bilemezsiniz. Dalgalar ve rüzgar nereye olan tutkusunu beslemekte önemli rol oynar. götürürse oraya gider. Fakat bir önemi olmalı. Belki de en önemli soru, bir filmi ne için yaptığım. Üstün Barışta'dan aldığı seçmeli sinema ders- En önemli sebebin ne olduğunu bulmak da öyle leri ve sinema kulübünün yaptığı özel kolay bir şey değil. Kolay değil bunu bulmak.\" gösterimler, daha önce Taksim'deki Sinematek Kolay olmamış tabii Nuri Bilge Ceylan için gösterimlerinde filizlenmiş sinema sevgisinin mektubu bir şişeyle denize yollamak. Türk pekişmesini sağlar. Henüz DVD ya da videonun sinemasının adını yurt dışında özellikle de, olmadığı, filmlerin sinemada seyredilmek Cannes Film Festivali'nde, en çok duyuran zorunda olduğu yıllardır bunlar. Boğaziçi yönetmeni olmak. yıllarında okul harçlığını çıkarmak için kulüpte vesikalık fotoğraf çeker. Fotoğraf kulübü İstanbul Bakırköy’de doğar (1959) dışında, dağcılık ve satranç kulüplerinde de çocukluğunu Çanakkale’de geçirir Ceylan. İlkokul faaliyet gösterir. 1985 yılında okuldan mezun ve lise yılları İstanbul’a dönüşüyle de devam olan Nuri Bilge, 'Ne yapmalıyım?' sorusunun eder. Liseden sonra 1976 yılında İTÜ Kimya cevabını önce Londra'da, ardından Katmandu'da Mühendisliği bölümüne girer. Ancak o yıllardaki arar. Aylar süren batı ve doğu seyahatlerinin siyasi çatışmalar, olaylar burada sadece 2 sene ardından Türkiye'ye dönen Ceylan askerlik eğitim görmesine izin verir. 1978’de tekrar yapmaya karar vererek kararsızlığın verdiği sınava girer ve o yıllarda olayların görece daha sıkıntılara bir son verir. Ve Ankara Mamak'ta az sirayet ettiği Boğaziçi Üniversitesi'nin geçen bir buçuk yıllık askerlik günleri boyunca Elektrik Mühendisliği bölümüne geçer. Lise hayatının geri kalanını nasıl şekillendireceğini yıllarında filizlenen fotoğraf merakı burada keşfeder. Sinema... fotoğraf kulübünün de katkısıyla artar. MÜNEVVER|22
Askerlikten sonra bu kararını hayata geçirmek Bu filmlerde Ceylan yakın arkadaşlarını, amacıyla işe koyulur: Bir yandan geçimini akrabalarını ve ailesini oyuncu olarak kullanır ve sağlamak için tanıtım fotoğrafları çekerken bir hemen her işi kendisi üstlenir. Görüntü yönetimi, yandan da Mimar Sinan Üniversitesi Sinema ses dizaynı, yapımcılık, kurgu, senaryo ve bölümüne devam eder. Ama artık otuz yaşlarında yönetmenlik. olan okulun bu en yaşlı öğrencisinin hayata atılmak için acelesi vardır, iki sene sonra okulu Üçlemenin son filmi 'Uzak', 2003 Cannes Film bırakır. Festivali'nde Büyük Jüri Ödülü'nü alır ve bir anda Ceylan'ı uluslararası alanda tanınan bir isim Önce arkadaşı Mehmet Eryılmaz'ın bir kısa haline getirir. Cannes sonrasında yolculuğuna filminde oyunculuk yapar ve teknik sürece devam eden Uzak, 23'ü uluslararası olmak üzere baştan sona katılarak bilgisini pekiştirir. Sonra toplam 47 ödül alarak Türk sinemasının en fazla da o filmin çekildiği Arriflex 2B kamerayı kendi ödül kazanan filmi olur. Bu ve bunun gibi pek çok kısa filmini çekmek amacıyla satın alır. O yıllar filmi ödül alır ve hatta yarışmalarda jüri üyesi henüz video kameralar bir opsiyon değildir. olur. 1993 yılı sonlarında, bir kısmını Rusya'dan “Tiyatroyu ve Dostoyevski kitaplarını seviyorum. kendi valizinde getirdiği, bir kısmını TRT'nin Onun romanlarında sayfalar dolusu konuşma verdiği son kullanma tarihi çoktan geçmiş vardır ve benim okurken en sevdiğim şey bu. filmlerle kısa filmi Koza'yı çekmeye başlar. Film Fakat uzun diyalogları sinemada yaptığınızda 1995 Mayıs'ında Cannes'da gösterilir ve Cannes zorlayıcı olabiliyor. Bunun da bir yolu olması Film Festivalinde yarışmaya seçilen ilk Türk kısa gerektiğine inanıyorum. Bu benim için bir nevi filmi olur. meydan okuma.” Ceylan, hala meydan okumaya devam ediyor. Ardından Koza'nın devamı sayılabilecek ve bazılarınca \"taşra üçlemesi\" diye nitelendirilen üç Ay.senur Demir uzun metrajlı film gelir: Kasaba (1997), Mayıs Sıkıntısı (1999) ve Uzak (2002). MÜNEVVER|23
BBAATT E R Dergimizin bu sayfasında Dolayısıyla bilinçli bir tercih TT HH EE okulumuz fizik öğretmeni Ahmet değildi sevgiye dayalıydı. IMAGINATIONKNOWLEDGE Gülderen ile yaptığımız röportaja Sonradan anlatabildiğimi fark yer verdik. Keyifli okumalar... ettim. Bir de sırada otururken öğretmenlerimi görüp ben böyle Nasılsınız? yapmamalıyım derdim. Sert eleş- tirdim açıkçası. Şu anda da doğ- Elhamdülillah, çok şükür. ruları yapmaya çalışıyorum. Koşuşturmayla geçiyor hayat. Sorularınızı merakla bekliyorum Öğrenciyken unutamadığınız buyurun başlayalım. bir anınızı paylaşır mısınız? Neden öğretmenlik mesleği? Şöyle başlayayım. Bugüne göre (Kısa bir sessizliğin ardından) duygusal bana göre ince yürekli Zor yerden sordunuz. Şimdi şöyle: çocukluktan beri ben anla- bir adamım. Bu ikisini ayırmak tabiliyordum, insan zamanla fark ediyor fıtri özelliklerinin gün yü- lazım. Duygusal lafı çok ucuz züne çıkmasını. Tabii gençlikten başlıyor ama yavaş yavaş ken- kalıyor. İnce yürekliyi ben daha dini fark ediyorsun, ne olduğunu anlamaya çalışıyorsun. Ülkemizde çok seviyorum ya da ‘yürek bunu başaran çok azdır çünkü iteleyerek çocuğa tercih yaptırır- katan’ demeyi. Sonuçta işine de lar: işte şöyle öğretmen ol, böyle doktor ol gibi insanların yönlen- vicdanına da yürek katmak dirmeleri vardır. Ben bir araştır- ma yapmıştım, dedelerimi bul- lazım. Şimdi anıma geleyim. dum. Bazıları müderrislik yapmışlar. Ben genlere inanı- Geçmişe yönelik dosyaları yorum, nereye yönelmen gerek- tiğini genlere bakarak bulabilirsin karıştırdığımda anılarım hep aslında. Biraz da iştiyakın varsa o yöne doğru yol alıyorsun. Ben şiddete dayanan öyküler :) Bir fiziği çok sevdim çünkü fizikte yorum kabiliyeti olmalıydı, keresinde yan yana oturduğum matematik bana çok düz geldi. Kurallar bütünüydü adeta. Mate- arkadaşım var ismi Murat. matikçiler bana kızmasın ama :) Belki de şairin söylediği gibi ma- Onunla rekabet içindeyiz ama bu tematikçiler evet güzel insan- lardır ama fizikçiler de mate- rekabet dostluğumuza zarar matiğin şairleridir. verecek boyutta değil. Matematik öğretmenimiz vardı, çok sertti hatta yaklaşırken bile korkardık. Damarları gözükürdü sinirden. Murat’ı tahtaya kaldırdı, soruyu çözdürdü, Murat çözdü ama yanlış çözdü. Ben 1 buldum Murat -1. İşaret yapmaya çalışıyorum eksiyi silsin diye ama nafile. Murat -1 buldum hocam dedi. Orada hocanın hitabeti bile yanlıştı. Murat zaten başarılı bir öğrenciydi -ki öğrenciye başarısız bile olsa o şekilde davranılmaz.- MÜNEVVER|24
Kontrol et ‘lan’ dedi. Murat dersler orada yapılır, farkındalık Hiç şiirden anlamayan bir adam- kontrol etti ama zaten titriyor, olurmuş. İnşallah bize de nasip dım. Sürekli sayısal ile ilgilenen bir hatasını bulamadı. Ardından olur, biraz geniş bakmayı düşün- adamdım. Bir gün Taksim’de Atilla sınıfın önünde öğretmenden memiz lazım. İlhan’a rastladım. Hocam ufak tokat yedi ama öyle bir tokat şeyler yazıyorum bir bakar yedi ki burnu kanamaya başladı, Okula gelir gelmez konuşul- mısınız dedim, bakayım evladım ortalık kan revan oldu. maya başladınız -dersine dedi. Sağ olsun reddetmedi. Vermemesi gereken çok yanlış girmediğiniz sınıflarda bile- Ayakta duruyor, hayli yorgun ve bir tepkiydi. bunu neye bağlıyorsunuz? ihtiyardı da ama nezaketli bir insandı. Hemen şiirlerime daldı. Sonrasında özür diledi, iş tatlıya Bunu ben mesleki tecrübeye Akşam ben seni ararım dedi. Ben, bağlandı ama ben eğitim bağlıyorum yani yaklaşık 22 sene herhalde beni geçiştiriyor dedim. sistemini eleştirmeye başlamış oldu. Eğer konuşulmazsam Murat ise asla unutamayacağı kendimi başarısız sayardım :) O günün gecesi tam 03.30’du bir an yaşamıştı. Zaten dünya Yaptığınız iş bir zamandan sonra telefon çaldı. Hayırdır deyip sıralamasında da veli-öğretmen- üzerinize sinmeye başlar. Ben telefonu açınca o olduğunu öğrenci üçgeninde de başarılı anlattım siz anlayından ziyade, anlayınca gözlerim dolmuş :)) mıyız? İnşallah oluruz. Ama şu an nasıl anlıyorsanız öyle anlatayım 'Ahmetciğim kusura bakma standartlara göre geriyiz şekline dönüşmek zorunda. uyandırdım mı? Akşam çok maalesef. İletişim çok önemli. Öğretmenin doluydum, arayamadım’ dedi. iyi fizik bilmesi işi çözmez. 'Buyurun hocam,' dedim. ‘Çok Öğrencilerle aranızdaki Öğretmenin öğrenciyi de güzel şiirler maşallah ama ilişkiyi anlatır mısınız? çözmesi, empati bilmesi şart. O ilhamına engel olma’ dedi. 'Nasıl gün çocuğun annesiyle yani hocam,' diye sordum. ‘Ben, Bu biraz şöyle oldu insan tartışması sana göre muhteşem ben sana mecburum şiirimi bir yaptığı işi kendi anlatamaz, olan dersi çocuk için katlanılmaz vagonda yazdım. Kafamı ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz. kılabilir. Karşındakini dinlemeli, dayadım cama, camın o hafif Şöyle olur: Öğrenci ‘Allah razı gerekirse çözüm bulunmaya tıkırdamasından ilham geldi. Ben olsun hoca kalbimize dokundu, çalışmalı tabii her şey edebiyle sana mecburum bilemezsin./ bize farkındalık kattı.’ derse işte erkanıyla yapılmalı. Bir psikolog Adını mıh gibi aklımda tutuyorum. benim için başarabildiğimin tavrına bürünmek de her zaman /Büyüdükçe büyüyor gözlerin... kanıtıdır. Öğretmenliğin şöyle bir hoş olmaz. diye dizeler düşmeye başladı yanı var sen yaptığın şeyi ağzıma, geleni yazdım. Sen de öğrencilerinin gözünde görürsün, Bildiğimiz kadarıyla şiirle öyle yap, geleni yaz.’ notlarında değil. Benim şahsım ilgileniyorsunuz. Şiir serüve- Konuştuktan sonra şunu fark böyledir. Bazı arkadaşlarım nota ninizi anlatır mısınız? etmiştim. Ben o güne kadar geleni bakar, çalışkan öğrenci sever, hiç yazmamıştım. Biraz bilemeyiz. Benim şöyle bir teorim Ben acıyı çok severim. İsotu mütevazılık yapmışız :) Bunlar var. Öğrenciye öğrettiğiniz da :) ama asıl hayattaki gerçek yazılmaya değmez, herkesin şekilde ısrar etmek yerine acıyı seviyorum. Biz zaten çok aklına geliyordur falan diye öğreneceği şekilde hitap edin. Bu acılı bir ülkedeyiz, acılar bizi var düşünürken kendimi boşa biraz Osmanlı adabında da var. ediyor. Biraz hüzne arkadaş götürdüğümü fark ettim. Bahar gelince kıpır kıpır olan olmak zorundayız ama bir öğrencilerle bahçeye çıkar arkadaşım şöyle diyordu ‘şair olunmaz, şair doğulur.’ MÜNEVVER|25
Bu arada ilham öyle haydi gel En son hangi kitabı Ben razıyım artık, 35 yaşına okudunuz? geldim, evlenmem lâzım, öyle deyince gelen bir şey değildir, diyorlar etraftan :) 'Anne sen bir 3-4 tane kitabı aynı anda hanımefendi bul ben razı zorla olmaz. Hadi şimdi şiir okuma gibi bir durumum var. geleceğim,' dedim. 'Oğlum öyle Hatta eşim tuhaf buluyor bunu. deme sen aşk çocuğusun, aşkı yazayım diyemezsin. Bir yaz “Böyle okuma olur mu? ” diyor. bulman lazım.' Ben de o cümleye Altlarını çizerek, notlar alarak katılıyorum. Ben hiç hayal günü otururken Çanakkale’de okumayı seviyorum. Soner etmedim hep dua ettim. Dua Yalçın’ın “Saklı Seçilmişler” edince de duanın sahibi Allah-u ağlayan anne gelir aklınıza kitabını okudum en son. Bir de Teâla da takdir etti. Biraz Mustafa Armağan hocanın “İkinci tevekküle de inanmak lâzım takılır. Daha doğrusu akla değil Abdülhamid'in Kurtlarla Dansı”. hayatta. Yoksa insan hayatta Son iki kitap bunlar. Ama onun sürekli hesaplar peşinde koşarsa ruha takılır. Şairin ruhu belki öncesinde şairleri de okumayı hesapların gerçek sahibinin rızasına uygun değilse o kainattan daha geniştir. Ben öyle çok seviyorum. İçimdeki hesaplar, biraz şaşabilir. enerjiyi, artık adına ne derseniz, düşünmek istiyorum diyelim :) ben ilham diyorum ona ilhamı Hayat mottom dediğiniz daha çok besliyor. Ama direkt yazar, bilim insanı var mı? Velhasıl asıl soruya gelelim. onu alıp bir şeyi bunun üzerine söylemek değil, o şairi hatırlayıp Birden çok kişi var ama 2 tanesi Benim serüvenim bir anda onun ruhumda bıraktığı izi benim için çok kıymetli. Bir tanesi yazmayı seviyorum. Yani sizin Alev Alatlı hoca. Kendisinin başladı. Bu anlattığım olay da ruhunuzda o bir iz bırakıyor. hayranıyım. Hayata bakış açısını Belirgin bir aşamadan sonra o ve yorumlamasını seviyorum. beni alevlendirdi. Üstatlara ruh kendiliğinden yazdırmaya Varoluşu için Allah’a şükürler başlıyor. Bir şeyler olsun. Bir de dünyanın en aydın, sordum. Cezmi Ersöz, Baki söylüyorsunuz. Ben ilmin de çoğu münevver insanlarından birisi zaman ilham ile olduğuna Asiltürk hocalara. 'Hocam inanıyorum. Öyle olursa güzel benim üniversite hocamdı. olacağına inanıyorum. Eşimle Rahmetli Doç. Dr. Durmuş yazılarım boş şeylerse ben tanışmadan önce annem öyle Hocaoğlu. Durmuş hocanın demişti. hasretini çekiyorum diyebilirim. heveslenmeyeyim, havaya Bir de Üsküdar’da tanıştığım Kadir ağabeyimiz vardı. Allah girmeyeyim boşu boşuna :)' gani gani rahmet eylesin. Kadir Uğurlu. dedim. Onlar dinleyince elhamdülillah beğendiler. Baki hoca çok destekledi sağ olsun. Mühür dergisi vardır. Orada şiirlerim yayımlanmaya başlandı. Birkaç dergide daha yayımlandı. Fakat şöyle de bir gerçek var. Dünyanın biraz gerisinde kaldığımı düşünüyorum çünkü şair tutuyor dünyayı ayakta. Bırakırsak kötü bir yere gidecek. O yüzden iyilerin en az kötüler kadar çalışması lazım. Biraz benim durumum mezarlık ziyareti gibi. Dünyada var oluşum. Sevdiğim adamlarla, insanlarla tanışmak. –hepimizin öyledir de- sonrasında vefat ediyorlar. Ve sürekli onlara hasret yaşıyorsunuz. MÜNEVVER|26
Okuyan gençler olarak çok Bize vereceğiniz bir tav- tutmak gibi yani. Farklı şeyler azız; telefonların, tabletlerin siye(ler) var mıdır, bizleri bilen yap, hiç kimsenin yapmadığı. çoğalmasıyla. Okuyanlara ve- biri olarak? Bizim çocukluğumuzda vardı. rebileceğiniz bir tavsiyeniz var Leblebi tozu yemek gibi. Mesela mı? Gece kalkın kendinizle baş başa Konya’da şu an şivlilik kültürü kalın. Ama o kendinizle oraya yavaş yavaş kayboluyor. Benim Tablette kitap okusunlar; hatta kimseyi de sokmayın. Böyle an- çocukluğumda muhteşem yaşa- kitap yazsınlar. Çok basit şeyler- larınız olsun. Juliette Binoche çok nıyordu. Biz hiç bilmediğimiz den başlasınlar. Egzersizlerini sevdiğim bir aktristir. Onun çok mahallelere gidip kapıyı çalıp, küçümsemesinler. Kendi yürekle- güzel bir sözü vardı: “Her yalnız kapıda yazan yazıyı okuyorduk: “ rine güvensinler. Bu yazma işi kaldığımda deftere kaleme sa- Çocuklar masanın üstünden öyledir ki, Allah-u Teâla buyu- rıldım. Kendimi dile getirdim, bir istediğiniz kadar alabilirsiniz.” ruyor: “Siz eğer bildiklerinizle de baktım ki bu benim en büyük diye. Dolayısıyla güzellikleri amel ederseniz biz size bilme- terapimmiş. Yıllar sonra onları büyütmek, kötülükleri de gör- diklerinizi öğretiriz.” Hakîki ilmin karıştırdığımda bir baktım ki hep- mezden gelmek, örtmek. sırrı bu. Biraz bildiklerinle amel si çocuksu tutkularmış. “ Bu şeye Kötülükleri konuşmak kötülükleri etmen gerekiyor. Biraz egzersize benziyor, çocukken bazı notlar büyütür. İşin sırrı bu. Medya da dikkat etmen gerekiyor. Bir de tutarız. Eve alınacak şeyler gibi… buradan güç alıyor. Kötü bir akıl sağlığı için medyadan hafif Ben yapmıştım öyle. Üniver- haber yayınlıyor. Herkes onu hafif uzak durmak, münzevi sitenin başında yazmışım. Bunlar konuşuyor. Sonra “toplum kötü” olmak hoşuma gidiyor. Fazla alınacak, evimde şunlar eksik algısı oluşuyor. Aslında öyle değil. çarpıtma ve demagoji üzerine falan gibi. Sonra bana çok ço- Yani kötülüğün yayılması kurulu bir medya düzeni söz cuksu geldi. Ama Allah’ın rahme- kötülüğü konuşmakladır. Konuş- konusu. Sizin için çok daha teh- tini, merhametini de görmüş mamak lazım. Hani, ya hayır likeli bir hâle geldi. Bilgi sahibi oldum. Çünkü fark etmeden as- konuş ya sus demek bu. olmadan fikir sahibi oluyoruz. lında o not aldığım şeylerin hepsi Güzellikleri konuşmak, güzellikleri Önce bilgi sahibi olup sonra fikir olmuş. O da şok etti beni yani. büyütmek. Sizden küçüklere sahibi olmamız gerekiyor. Dolayısıyla kendinizle baş başa merhametli olmak. Onu da rica Herhangi bir konu hakkında, kalmayı ne olur umursayın. Ama ediyorum. Unutuluyor biraz. atıyorum temizlik, temizlik konu- dertlerle değil, kendinle. Ve yine Günümüzdeki akran zorbalığı sunda karara varmak için belki oraya döneceğiz; “ilim, ilim olsun, küçüklere karşı merhamet- 100 kitap okumak gerekiyorsa bilmektir/ ilim kendin bilmektir…” sizce davranışlar olsun, bunların biz daha 1’ inci kitapta hemen Çünkü âlem senin anladığın ka- da önlemini almak. Uçurtma kararımızı veriyoruz. Bu da bizim dardır. Senin kabın darsa –sadır uçurmak, biraz yüzmek hatta sığ olduğumuzu gösteriyor. Yani diyorlardı eskiler ona, göğüs denizle ilgili şeylerle uğraşmak… biz çok çabuk karar veren hemen biraz ruhun genişliği- o darsa yaşayan çabuk tüketen fast food onu genişletmek yerine renklen- Denizin resmi bile güzeldir. Gi- kültürün insanlarına dönüştük. dirmek biraz daha hayattan zevk dip kumları elinize alırsanız, Biraz daha frenleyip bugünlerde almaya bakmak. Ben hep öğren- kumlar parmaklarınızın arasından söyledikleri gibi “yavaşlayan ha- cilerime onu söylüyorum. Bisiklet dökülürse, dünya hayatının ne yat”, “yavaş hayat” ; o tarz bir sürmeyi bilmiyorum hocam diyor. olduğunu daha net bir şekilde yönelime gidersek daha sağlıklı Öğren o zaman. Yeni kesilmiş çi- görebilirsiniz. Biraz hayata düşünebileceğiz. min üstüne yatıp bulutlardan fal “tefekkür” kelimesini eklemek… Biraz daha fazla düşünmek, daha MÜNEVVER|27
fazla görmek… Bakmak değil ama İstanbul, biraz böyle… Ama -Çok teşekkür ederiz bu güzel görmek, tam anlamıyla. güzelliğini yitirdi mi? Yitirmedi. sohbetten ötürü. Okul dergimiz Ama İstanbul’a lâyık olmak gerek. için yardım eden etmeyen -Hatıralarınızın çoğunda me- İstanbul olmak lâzım. Hatta şöyle birçok kişi var. Size bu kân İstanbul. İstanbul’un sizin bir tabir söylerler: İstanbullu yaptığınız katkılardan dolayı için ne ifade ettiğini merak olmak lâzım. Kurduğunuz da ayrıca teşekkür ederiz . ettik doğrusu. cümlelere, kelimelere kadar. Her cümlenizden Ortaköy çıkmalı, Rica ederim. Şunu söylemek İstanbul ilk aşk gibidir. Kadıköy çıkmalı, Fenerbahçe lâzım, şevkinizi kaybetmeyin. Gördüğünüz zaman hep içinizi parkı çıkmalı. Her yerden Vefa Yani insanlar, yorumlar sizi ürpertir. Hep anılarınızı bozası kokusu gelmeli. Biraz ilgilendirmesin siz yaptığınız işe depreştirir.Her kaldırım taşında böyle iç içe girdik, hercümerç odaklanın. Şevkinizle davran- hatıranız olmalı İstanbul’da. olduk İstanbul ile yani. dığınız zaman o sizi hem Hatta İstanbul’a şöyle bir söz büyütecek hem de yepyeni söylenmiştir. Çok sevdiğim bir -Yani İstanbul’da doğmamış, insanlar meydana getirecek. sözdür: “Dünya eğer tek bir ülke oraya hiç gitmemiş olan biri de Tolstoy’un cümlesi ile bitirelim olsaydı, İstanbul onun başkenti İstanbullu olabilir değil mi? “Kendinden geçmeden kendini olurdu.” Ama İstanbul benim için bulamazsın.” çok zarif, nadide bir Evet olabilir. Çünkü aslında bizim hanımefendidir. Fakat şu anda o fizikçilerin tabiriyle “imagination nadide hanımefendi ne durumda bater the knowledge “ yani hayal siz takdir edin. Benim etmek bilgiden daha önemli bir düşüncelerim artık Fatih Sultan şeydir. Dolayısıyla hayalimiz- Mehmet gibi oldu. İstanbul’u alma de yaşadığımız İstanbul bel- fikri İstanbul’dan daha güzeldi, ki hakikatinden daha güzeldir. diyor. Biraz İstanbul hasreti içindeyim. Ay.senur Demir İstanbul’un içinde de İstanbul Kübra Çig-dem hasreti içindeyim. Çünkü ben ilk gittiğimde Ortaköy camiinin önündeki ihtiyarlar, birbirlerine bankı hediye ediyorlardı: -Efendim siz daha yaşlısınız lütfen, buyurun. -Yok, estağfurullah siz buyurun. O boşluğu birbirlerine ikram ediyorlardı. Şu anda herhalde o boşluk orada olsa hepimiz, oraya ilk ben oturmalıyım diye düşünürdük. MÜNEVVER|28
Dalga Öyle deme Sen de yarıyorsun bir şeylere canım Misal Burun deliklerinden çıkan hava Banliyö trenin camını buğulandırıyor Ocak ayının ortasındaki Soğuk havada Yalnız camın keyfini düşünen Bir tek sen varsın… Ahmet Gülderen
KELİMELERİN ÜSTADI DOSTOYEVSKİ 30 Ekim 1821'de Moskova'da dünyaya olması, genç ama gayet duyarlı olan Fyodor’da gelen Dostoyevski, baba Mihail ve suçluluk duygusu yaratmış ve bir anlamda, onun anne Mariya'nın altı çocuğundan ikincisidir. katili olduğunu düşünmüştür. Babasının vefatının İkisi kız, beş kardeşle büyümüştür. Çocukluğu ardından zor günler geçiren Dostoyevski, hayatı baskıcı bir babanın otoritesi altında sevgiden boyunca peşini bırakmayan sara nöbetlerine de uzak bir şekilde geçmiştir. Askeri cerrahlıktan bu zamanlarda yakalanmıştır. emekli olan babası, yoksullara hizmet edilen bir hastanede çalışmıştır. Sık sık kavga çıkarıp Mühendislik okulundan sonra asteğmen olarak küçücük şeyler karşısında olağanüstü tepkiler İstihdam Müdürlüğünde görev yapmaya başlamış veren Mihail'in eşi anne Mariya ise, bir tüccarın olsa da burada ancak bir sene durabilen Fyodor, sessiz ve deyim yerindeyse önünden ekmeği subaylık yaptığı dönemde hem maaş hem de alınsa sesi çıkmayacak kızıdır. babasından kalan topraklardan belli bir gelire sahip olmuş fakat eline geçen onca paraya Birbirinin zıttı olan bu iki karakter, rağmen savruk hayatı yüzünden maddi sıkıntılar Dostoyevski'nin üzerinde oldukça etkili olmuştur. çekmiştir. Subaylığı bıraktıktan sonra edebiyata Daha sonraki yıllarda eserlerindeki merak salan Dostoyevski, öncelikle Balzac'ın bir kahramanlarına kendinden kesitler sunan eserini Rusça'ya çevirmiş, daha sonra da Dostoyevski'nin aile yaşamından ne kadar yazmaya yoğunlaşarak ilk kitabı \"İnsancıklar\" 'ı 25 etkilendiği gözler önündedir. Alkole bağımlı yaşındayken tamamlayıp yayınlamış ve bu kitabı denecek kadar düşkün olan Mihail, tüm bunlara ek halk ve eleştirmenler tarafından oldukça olarak fazlasıyla cimridir. beğenilmiştir. Yaşlı bir adamın öksüz bir kıza duyduğu sevgi konu alan bu roman; ünlü O daha 16 yaşındayken annesini tüberküloz eleştirmen Belinski'den, şair Nikolay Neksarov'a hastalığı yüzünden kaybeden Dostoyevski; varana kadar pek çok kişi tarafından övgü ile ağabeyinin yanına, fazlasıyla disiplinli bir okul takdir edilmiştir. Fakat kibirli ve küstah tavırları; olan Petersburg'daki mühendislik okuluna Dostoyevski'nin şöhretini gelip geçici kılmış, yalnız gönderildi. Hem sinirli, hem de azımsanamayacak ve parasız hayatına istemsizce geri dönmüştür. derecede duyarlı olan Dostoyevski'ye burada \"Ateş Fedya\" lakabı takılmıştır. Arta kalan Ümidini kaybetmeden yazmaya devam eden zamanını ağabeyi Mihail ile sohbet ederek, Fyodor; Gogol'dan etkilenerek yazdığı \"Öteki\" düşünerek ve kitap okuyarak geçiren isimli eseri ise tam bir hayal kırıklığı olmuş, daha Dostoyevski, babasının ölüm haberini mühendislik okuluna devam ettiği süreç içerisinde almıştır. Her ne kadar ondan nefret etse bile bu olaydan oldukça etkilenmiştir. Çünkü onun ölmesini istemiş MÜNEVVER|30
önce onu destekleyen Belinsky tarafından bile Bütün bunlar üzerine \"Yeraltından Mektuplar\" beğenilmemiştir. Pes etmeden tekrar kalemi eline isimli eserini yayımlatmış ve bu romanı alan Rus yazar; 1847'de \"Ev Sahibesi\", 1848'de eleştirmenler tarafından tam not almış, ardından \"Beyaz Geceler\" ve \"Bir Yufka Yürekli\" isimli yazarın başyapıtları olarak gösterilen \"Suç ve eserlerini yayınlamasına rağmen yalnızca Bir Ceza\" ile \"Kumarbaz\" yayımlanmıştır. Yazabildiği Yufka Yürekli adlı eseri beğenilmiş ve Fyodor kadar yazan Dostoyevski, gözlerinin bozulması tamamen umudunu yitirmiştir. Edebiyat dünyası üzerine 20 yaşında olan Anna Snitkin’i işe almış. 4 tarafından dışlanan Dostoyevski, dönemin Ekim 1866’da tanışan çift kısa süre içerisinde reformcularına katılmayı tercih etmiş ancak birbirine aşık olmuş ve 8 Kasım’da da hükümeti yıkmak istediği gerekçesiyle 23 Nisan nişanlanmıştır. 1849 yılında Çarlık polisi tarafından yakalanarak grubun diğer üyeleri ile birlikte tutuklanmıştır. 22 Şubat 1868'de dünyaya gelen Sonya ile Ağabeyinin de içinde olduğu gruptaki herkes, 22 evlilikleri taçlanan çift, Sonya'ın üç aylıkken soğuk Aralık'ta ölüm cezasına çarptırılmıştır. Fakat ani algınlığı geçirip sadece üç aylıkken vefat etmesi bir gelişmeyle kendisi ve arkadaşları affedilen ile çok etkilenmiştir. Dostoyevski o günleri Fyodor, Sibirya'ya sürgün edilmiştir. Damgalanan, arkadaşına yazdığı bir mektupta, \"hayatımda hiç tıraş edilen, taş kırma işlerinde çalıştırılan bu kadar mutsuz olmamıştım” diyerek tasvir Dostoyevski; bu dönemde İncil'e sarılmış ve bu etmiştir. yaşadıkları \"Ölü Evinden Anılar\" isimli eserinde epey etkili olmuştur. Anna'nın desteği ile borçlarından da kurtulan Fyodor'un daha sonra kötüye giden tek şeyi 4 yıl kürek cezasına ek olarak orduya giren sağlığı olmuş ve çocukluktan beri geçirdiği sara Dostoyevski, bir subayın karısı olan Mariya nöbetleri o yıllarda kendini daha çok Issayev ile tanışmış ve subay eşi ölünce onunla hissettirmiştir. Fakat yazmaya devam eden Rus evlenmiştir. Sürgün dönemi bitince de yazar, 1879 yılında \"Karamazov Kardeşler\" i Petersburg'a dönerek orada \"Ölüler Evinden yazmaya başlamış ve 1880 yılının son aylarında Anılar\" 'ı tamamlamıştır. kitabı tamamlayarak yayımlatmıştır. 1863 yılında bir Avrupa yolculuğuna çıkarak; Geçirdiği ciğer kanaması nedeniyle 28 Ocak Paris, Londra, Cenevre, Roma, Almanya ve 1881'de hayata veda eden Fyodor, yaklaşık 30 bin Danimarka'yı gezen Dostoyevski; 1864 yılında karısını, ağabeyini ve arkadaşı Apollon .kişi eşliğinde son yolculuğuna uğurlanmıştır. Grigoriyev’i kaybetmiştir. Irem Balog- lu MÜNEVVER|31
Albert Camus YABANCI Yabancı. Kavrayabilene ne güzel bir kelime. Evrene, dünyaya, hayata yabancı olmak. ”Bugün, annem öldü. Belki de dün. Bilmiyorum. Bakımevinden bir telgraf geldi. ‘Anneniz öldü. Cenazesi yarın kaldırılacak, saygılar’ bundan bir şey anlaşılmıyor. Belki de dün ölmüştür. İhtiyar Yurdu Marengo'da, Cezayir'den seksen kilometre uzakta. Saat ikide otobüse biner, öğleden sonra oraya varırım. Bütün gece tabutunun başında bekler, yarın akşama da dönerim. Patrondan iki günlük izin istedim, ortada böyle bir mazeret varken hayır diyemezdi. Ama pek de hoşnut görünmüyordu. Hatta ona, ‘Bunda benim bir suçum yok,’ dedim. Karşılık vermedi.” Kitap bu şekilde başlıyor ve biz okuyucular karakterin toplumda kabullenilmiş normlara ne kadar zıt olduğunu ilk cümlelerden anlamaya başlıyoruz. Peki ya ne anlatıyor bu kitap? Yazarımız Albert Camus, kahramanı Meursault. Dış dünyayla arasına koy- duğu mesafeyi, kendine ve topluma yabancılaşmasının nedenini anlamaya çalışıyoruz. Annesinin ölümü dahil her şeye nesnel ve duygusuz bir biçimde yaklaşması büyük bir ustalıkla dile getirilmiş. Yabancı bir modern klasik ve her modern klasik türünden kitap- ta olduğu gibi yazıldığı dönmeden bu yana değişen akımlardan dolayı farklı şekillerde yorumlanmış. Aslında her zaman bir kitaba başlamadan önce yazarı tanı- manın daha önemli olduğunu düşünürüm ki bu kitapta da kesinlikle okuyucu, ilk yazarı tanımalı. Albert Camus babasını daha 2 yaşına bile basmadan savaşta kaybetmiş.
İNSAN NE İSE O OLMAYI REDDEDEN TEK YARATIKTIR. Sonrasında temizlikçilik yapan annesinin çabalarıyla büyümüş. Kısacası; zor bir hayat yaşamış Cezayir asıllı ünlü Fransız. Kendini bu dünyaya hep biraz yabancı hissetmiş ama yine de yaşamak ve mutluluk için çabalamak gerektiğini öne sürmüş. Kendini hep bir varoluşçu olarak tanımlanmış ama bunu hiçbir zaman kabul etmemiş. Absürdizmin öncülerinden biri olarak gösterilmesine rağmen, aynı şekilde bu düşünceyi de reddetmiş çünkü belirli terimlerle anılmak ona göre değilmiş. 46 yaşına geldiğinde ise bir trafik kazasında hayatını kaybetmiş. Ve ironik olan şu ki Albert Camus; daha önce bir yazısında araba kazasında ölmeyi, en absürt ölüm olarak ifade etmiş. Kübra Çig-dem MÜNEVVER|33
SİÇanİNatDE VAPUR Vapurdayım, bir koca vapurda… Bir sonbahar kendimden kopup İstanbul’da kaybolduğumu günü İstanbul’da, eşsiz bir manzara beraberinde benimsiyorum. Her gün yüzlerce, binlerce insan yolculuktayım. Avrupa’dan Asya’ya yaptığım bu görüp belki de birçoğunun unutamayacağı kısa yolculuk, tatlı tatlı esen rüzgâr ve kalabalığın anılarının gerçekleştiği yer olmak isterdim. sessizliği ile içimi huzurla doldurup saatlerce sürüyormuş hissini uyandırıyor iliklerimde. Bu kısa İstanbul içimi huzurla dolduradursun vapurdaki mesafede, bu koca vapur, neler yaşamış neler sessizliği fark ediyorum. Sessizliğin de bir telaşı görmüştür kim bilir? Kaç mevsim görmüştür var, herkesin yüzünden farklı duygular okunuyor. dalgalarla boğuştuğu yıllar içinde; kaç alaboraya Bir köşede yaşlılar oturmuş, memleket meselesi şahit olmuştur ve de her seferinde nasıl ayakta konuştuklarını hararetli ama bir o kadar da sessiz kalmıştır? Herkes manzarasına odaklanıp diyaloglarından ve ellerindeki gazetelerden anlar unutuverdiğinde tüm sıkıntılarını, bu koca vapur gibiyim. Gençler de var, işe gitmek için dakika bıkmış mıdır çoktan medcezirlerden? dakika saatine bakıp kontrolde bulunan orta yaşlı kişiler de var. Bir tarafta bebekler uyurken diğer Bu, belki de bir çınarla yaş olan, koca vapur yanda hiç tanışmamış olmalarına rağmen beraber kadar şanslı olup İstanbul’u masmavi ve sıcakken oyun oynayan çocuklar var. Çocukları veya bembeyaz ve soğukken, Kız Kulesi çatısını gözlemledikçe içimde kendi çocukluğumun karlarla donatmış Boğaz’ı süslemişken, her gün kıpırtısını duyuyorum, onlar gibi etrafta tekrar tekrar izleyebilmek isterdim. Hayat olduğu koşuşturduğum anılarımı yad ediyorum; yaşlılara gibi akarken ben dalgaların etrafımda baktıkça da ileride onlar gibi -kendi dostlarımı boğuşmasını hissetmek isterdim. İçerisinde alıp yanıma- konuşmak istediğimi düşünüyorum, bulunduğum bu dinginlenmiş ruh halinde, herhangi bir memleket meselesini. Her yaştan, her kendimden memnun olmakla kalmayıp durumun türden insanla adeta toplumu görüyorum burada. gerektirdiği umut verici teselliyi yüreğimde Ve toplumun yansımasını görüyorken vapur bana seziyorum. İçimi derinden rahatlatacak yalnızca bir araç gibi geliyor o an, toplumun düşünceler bulamadığım böylesine zamanlarda manzaraya bakarken değerlerinin derinden sezildiği bir araç. Bu sessizliği dağıtacak güzel bir hadise MÜNEVVER|34
gerçekleşiyor sonrasında. O ana kadar tattığım huzuru hiçbir şey bölsün istemezdim veya tam da yüzlerinden her halini sezinleyecekken insanların, odak noktası değişsin istemezdim. Ancak bu olay, içimde zaten biriken sanat kıvılcımlarını ateşe çevirmişti. Bir anda tüm vapur eşsiz bir kemancının sesiyle ve notalarıyla, daha da derin bir sessizliğe gömülüverdi. Asla bölünsün istemediğim analizim, kalabalıktaki her insanın saygıyla notaları dinlediğini görünce kaldığı yerden devam etti. Bilakis toplumun örneği varsaydığım kalabalık, tüm sıkıntısını derdini bir kenara bırakıp kulak kesildi. İnsanların o an sanattan aldığı huzuru sanki ben hissediyorum içimde, sanki ben çalıyorum kemanı, sanki ben paylaşıyorum sanatı büyük bir toplulukla… Toplumun her kesiminden insanın olduğu bir yerde -özellikle de sanatı insanlara aktarmak için yolculuk yaptığım bu yerde- sanatı paylaşmanın hazzını tadıyorum. Ben istiyorum ki tıpkı burada olduğu gibi birkaç dakika içinde bile ısınabilsin insanların içi sanat kıvılcımıyla. İstiyorum ki, hikayeler yazmak için gittiğim Asya yakasında değil yalnızca Avrupa yakasında da, hatta tüm Türkiye’de, tüm kıtalarda, tüm dünyada yapılsın ve yayılsın sanat. Herkes dinlesin müziğin sesini, herkes yazmak istesin şiirler ve hikâyeler, herkes okusun onlarca şiiri veyahut romanı, hatta herkes şekillendirme isteğini bulsun içinde bir çimentoyu, mümkünse çizmeye çabalasın eline alan kalemi resim… Herkes gitsin tiyatroya, benimsesin insanlar sinemayı, gidilsin sergilere ve de konserlere… Her insan bir ressamı, bir şairi, bir yazarı, bir müzisyeni, bir oyuncuyu, bir heykeltıraşı tanısın istiyorum en az. Her insan ruhundan bir izi herhangi bir yapıtta bulabilsin ya da kendisi topluma yapıt bıraksın istiyorum. Hissedilsin istiyorum sanat her birimizin damarlarında, yazıyorum bunun için satırlarca. Hissetsin tüm dünya sanatı, hatta hepimiz sanatkâr olabilelim. Eda Yek.sun
Yıllarca ekilip biçilen o verimli toprak Gözlerini kapatırsın bir gökyüzü çizeyim dersin, Çatlayıp çöle dönmüştür Yıldızlar eksik kalır. Üstünde zar zor yetişen otlar vardır Gelirler yabancı diye koparırlar Yüreğini açıp çok seveyim dersin, Bir şey diyemezsin. Sevgili eksik kalır. Deniz kokusunu özleyen şehirler gibidir kalbin Özlem dolu. Sen ki benim mavisiz illerimin denizi, Sanki bir alev yanıyor içinde. Yeni sayfalarımın eski mürekkebi, Nice denizler gelir geçer de, Şiirlerimin en güzel dizeleri, Bir türlü söndüremezsin. Türkülerimin hasret yanısın . Hasret kokan türküler vardır, En çok da sen ; Sevenlerin kalbinde. Gökyüzünde eksik yıldızım, Sevdiğinin bir tek kirpiğine , Yüreğimdeki derin sızımsın. Nice şiirler yazan şairler... Bu gürültülü koca dünyada , Beyaz bir sayfa açayım dersin heveslenirsin, Eski defterlerin mürekkebi kalmıştır ellerinde. Sessizliğe, sensizliğe doğmuş Hem . Hevesini kursağında bırakarak boyarsın, Derde derman bulamaz olmuş , Eski renklerle yeni sayfaları. Özleminle dolmuş Hem. Melike Balci MÜNEVVER|36
Meltem Sa-gkan
ÖZadKemÖSE VE KİTAPLARI Merhaba Sevgili Kitap Dostları! Sizlere örnek Rotamız Alem-i İslam (Gezi, 2017), Kaçak Yolcu duruşuyla ve kitaplarıyla okurlarını etkilemeyi (Gezi, 2017), Sefer (Gezi,2020) ve Cennete başaran değerli gazeteci, yazar, seyyah Adem Otostop-2 (Gezi,2022)'dir. Özköse abimizi ve kitaplarını tanıtmak isterim dilim döndüğünce... İnsanlık tarihi boyunca bütün büyük fikir ve düşünce adamları bir mesele üzerinde Bir kitaba başlamadan önce okuyucu için mut- odaklanmışlardır. Bu nedir? Hayatı anlamak. laka yazarı tanımanın daha önemli olduğunu Aslında dinlerin ve ideolojilerin en temel noktası, düşünürüm ki bu kitaplarında da hakeza aynı hayatın anlamıdır. Yani \"ben kimim, neyim\" sorusu. şekilde. Gazeteci, yazar Adem Özköse 1978 İnsanla diğer canlıları ayıran en temel sorulardan yılında Samsun’un Çarşamba ilçesinde doğmuş. bir tanesidir bu. Biz hayatımızın anlamını ararız. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi İnsan olarak hepimiz ben kimim? Ben niçin varım? Gazetecilik Bölümünden mezun olmuştur. Sorusuna cevap aramak zorundadır. Ben Gazeteciliğe 2004 yılında Vakit gazetesinde Müslümanım ve bizim hayatımızı anlamlandıran başlamış. Başta Irak, Afganistan, Patani, Keşmir, en temel şey İslâm'dır diyebilmemiz ve ona göre Suriye, Güney Lübnan, Gazze, Arakan, Darfur ve yaşamamız gerekir. Dünyada 90'dan fazla ülke Moro olmak üzere dünyanın birçok savaş ve kriz gezdiğini belirten Özköse, kitaplarında “Dünyanın bölgesinde gazetecilik yapmıştır. pek çok ülkesinde bulunduğu ve iki şekil insan 2007-2011 yılları arasında Suriye’nin başkenti gördüğünden bahsetmektedir. Birincisi bir gayesi, Şam’da dört sene kalarak Gerçek Hayat dergisinin bir davası olan, yani hayatlarının bir anlamı olan Ortadoğu Temsilciliğini yürütmüş. Sancaktar insanlar, ikincisi ise hiçbir gayesi olmayan, dergisini çıkaran kadroda yer almıştır. Diriliş hayatın onlar için hiçbir anlamı olmayan insanlar.\" Postası’nda günlük yazılar yazmıştır. Dünyanın Hayatlarını anlamlandırabilmeleri için bir davaları dört bir tarafına yaptığı uzun yolculuklar olmalıdır. belgesellere dönüşmüş. Bu belgeseller başta TRT olmak üzere birçok televizyon kanalında Bu coğrafyanın insanları, yeryüzünün dört bir gösterilmiştir. yanına umut veren insanlardır. Eserleriyle coğrafya ve tarihin insanlara bir misyon Eserleri ise; Cennete Otostop (Gezi, 2011, 2017), yüklediğini söyleyen Özköse, “Anadolu demek, Söz Direnişçilerde (Söyleşiler,2011), Ümmet sadece Anadolu demek değildir. Anadolu demek Coğrafyası (Gezi, 2017), Seyyah (Gezi, 2014), aynı zamanda bir tarih, bir iddia, bir anlam demektir. Anadolu sadece Konya’dan veyahut MÜNEVVER|38 herhangi bir ilden oluşmaz; Anadolu demek aynı
zamanda Şam, Halep, Gazze demektir. Bu etkileniyor. Râhmani rüyaların tesiriyle kalbinin coğrafyada yaşıyorsanız, mutlaka iddianız olmalı. sesini dinleyenler de hiç şüphesiz İslam'la Türkiye, iddiası olanların ülkesidir. Bu coğrafyanın şereflendiriliyor. Ve bizler uzantılı olsak da bu insanları, yeryüzünün dört bir yanına umut veren hikâyelerin bir parçası oluyoruz. İşte bugün insanlardır. Benim inancıma göre Türk de, Kürt de, değerli gazeteci-yazar Adem Özköse'ye ve Arap da İslam'la her şeydir, İslamsız hiçbir şeydir. kitaplarına yer vermek istedik. Adem Özköse İnsan etnik kimliğinden dolayı asla üstün olamaz” dünyada, sırf Müslüman oldukları için zulüm gören diye eserlerinde de Müslüman olarak nasıl ve Müslüman kimlikleriyle var olmaya çalışan yaşamamız gerektiğini, amacımızın bir kere daha toplumların yaşadığı coğrafyaları gezen, ne olması gerektiğini vurgulamıştır. özgürlüklerini elde etmek için verdikleri Anadolu sadece Türkiye topraklarından ibaret mücadeleleri yakından takip eden bir değildir. Yeryüzündeki bütün mazlumların aslında araştırmacı/gazeteci. Kitapları ise, bu bizden bir beklentisi vardır. Anadolu demek mücadelelerin, direnişlerin baş kahramanları olan sadece Edirne’den Kars’a olan sınırlar değildir. İslami oluşumların liderleriyle, fikir adamlarıyla ve Bir de bizim gönül sınırlarımız YOLCULUK öğretim görevlileriyle gerçek- vardır. Gönül coğrafyamız vardır. leştirilen röportajlardan oluş- Bu coğrafyada yaşıyorsak eğer, SADECE maktadır. Her bir kitabında ümmet yüreğine sahip olmamız sonradan Müslüman olmuş gerekir. Yüreğimizin bir yerinde GİTMEK DEĞİL kişilerin hidayet öykülerine, Şam olmalı, Halep olmalı, Kudüs gayelerine, hüzünlerine, sevinç- olmalı, Arakan olmalı... Böyle bir AYNI lerine, direnmelerine, umutlarına yüreğe sahip olmak zorundayız. şahit oluyoruz. Yazar, çocukluk Şöyle bir dağın kenarında oturup ZAMANDA VAR yıllarından bu yana bir insanın baktığımızda, sadece Diyarbakır'ı, dinini değiştirme konusundaki Van'ı, Trabzon'u ve Gaziantep'i OLMAKTIR! merakını Müslümanlığı sonradan göremeyiz. Bizler daha fazlasını tercih eden kişilerle yaptığı görmek zorundayız. Erbil'i de röportajlar sonucunda gidermiş, Süleymaniye'yi de Saraybosna'yı da görmek İlginç gördüğü hikâyeleri okuyucuyla da zorundayız. Buralara karşı mesuliyetimizin paylaşmak istemiştir. Yaşanmış ve gerçek hidâyet olduğunu hissetmemiz gerekir. Her şeyden önce öyküleri günlerce aklından çıkmamış ve tüm bu \"El-Emin\" olarak anılan bir Peygamberin ümmeti olaylardan derinlemesine etkilenmiştir. olduğumuzu, Müslümanların güven telkin eden kimselerin olması gerektiğini unutmamalıyız. Her bebeğin Müslüman olarak dünyaya geldiğini düşündüğümüzde kulağımıza fısıldanan hakikat İnsan, yaratılış gereği hayatın anlamını çağrısı paha biçilemez bir değerdir değil mi? Ömer sorgulamaktadır. Bazıları bu konulara doğuştan bin Hattab’ın (r.a) da söylediği gibi “Cahiliyeyi vâkıfken bazıları da yaşamın niçin var olduğu tanımayan, İslam'ın kıymetini bilemez.” Ailesinde konusunda arayış içindedirler. Aklını ve kalbini İslam’ı tanımayanların sonradan tanıdıklarında hakîkate açmak isteyenlerin nihâyetinde kalplerinde var olan kıpırtıyı hatırlayalım. değişmez bir gerçek olan İslam'la tanıştıklarına Kitaplarının her bir bölümünde farklı duygulara şahit oluyoruz. Kimileri doğrudan Kur'an-ı Kerim'le yelken açarken bilhassa mühtedilerin iletişim kurup hayat bulurken kimileri de dolaylı yaşadıklarını gözlerim dolarak okudum diyebilirim. olarak Müslümanların mükrim davranışlarından Her biri dolu dolu, o diyardan o diyara MÜNEVVER|39
götüren, İslâm aleminden haberdar olmamıza Ortadoğu'dan Afrika'ya Afrika’dan Asya’ya, vesile olan, hem genel İslâm coğrafyası hem de kadar bir çok İslam beldesine yapılan ziyaretlerin tarihi açıdan bir şuur kazandıran, bizlere \"Ümmet anlatıldığı kitapları genç ve Müslüman bir Bilinci\"nin anlamını ve önemini bir kere daha seyyahın İslam dünyasını gezerken gördüklerini, aktaran verimli ve kıymetli eserlerdi diyebilirim. hissettiklerini, tanıştığı insanları içeriyor. Son Tüm kitapları hakkında gerçekten derece akıcı ve zevkli bir üslupla kaleme alınmış söyleyebileceğim tek şey hepsinin birbirinden olan kitaplarında ayrıca gidilen ülkelerle ilgili inanılmaz güzel olmalarıydı. Hepsinin ayrı ayrı o fotoğraflar da kullanılmıştır. Yolların öğrettiği kadar güzel hikayeleri, gayeleri, hüzünleri, gerçek İslam dünyasından Türkiye’nin, Türkiyeli sevinçleri, direnmeleri, umutları var dı ki... Hepsi Müslümanların nasıl görüldüğünün de irdelendiği okudukça insanın içini ferahlatıyor, yeni kitaplar, bir taraftan gezi rehberi olma özelliği düşünceler altında bırakıyordu. Yazarın dil ve taşırken diğer taraftan da bir kimlik arayışının, anlatımı gayet sade, akıcı ve samimiydi. biz kimiz sorusunun cevabını arıyor. Müslüman bir gazeteci-yazar olan Adem Özköse'yi kesinlikle kitaplarıyla da tanımanızı rica Son olarak yolların kendisini bölünmüş, parçalara ederim. Yazarla tanışmak için ilk olarak ayrılmış Alem-i İslam gerçeğiyle karşı karşıya birbirinden farklı din ve inanışların peşinden getirdiğini ifade eden Özköse, kitabının birinin sürüklenirken içinde kayboldukları derin boşluktan önsözünden alıntı yaparak sonlandırmak İslamla tanışarak kurtulmayı, hayatı istiyorum. “Sınırların ardındaki ümmeti anlamlandırmayı başaran güzel insanların keşfettikçe; inançları, duyguları, sevinç ve hikayelerinden oluşan Cennete Otostop serisi ile üzüntüleri aynı olan ümmet ailesinin birbirinden başlamanızı sonrasında ise \"Esir\", \"Söz nasıl koparıldığını fark ettikçe, Âlem-i İslam’ın Direnişçilerde\", \"Seyyah\", \"Ümmet Coğrafyası\", bizim geçmişimize, tarihimize nasıl değer \"Rotamız Âlem-i İslâm\", \"Kaçak Yolcu\" ve \"Sefer\"i verdiğini gördükçe, zihnimde sorularıma dair okumanızı isterim. Hem kendiyle dertlenen hem de cevaplar da oluşmaya başladı. Müslüman kardeşleriyle dertlenen bir abimizin Hepimiz yüzyıl önce yıkılmış bir medeniyetin sabır, umut ve kararlılık hikayeleri... Okumayı çocuklarıydık ve hüzünle yıkıntılar arasında düşünen, isteyen olursa şimdiden teşekkür dolaşıyor, rotamızı arıyorduk. Üzerinde ederim. Çünkü Adem abimizin her bir kitabının yaşadığımız toprak ise Âlem-i İslam için, yerinin ayrı olduğunu ve daha fazla okuyucu hak mazlumlar için bir umut, bir sığınaktı. İşte bu ettiğini düşünüyorum. umudu yok etmek için inancımızla, tarihimizle, kültürümüzle, ümmetimizle olan bağlarımız yüzyıl önce koparılmıştı. Zihinlerimiz, ruhlarımız işgale uğramış, Âlem-i İslam’ın bize yüklediği anlamdan, misyondan uzaklaşmıştık. Her ne kadar son yıllarda bu misyona, üzerinde yaşadığımız toprakların gerçek ruhuna dönüş yolunda adımlar atılmaya başlansa da eski günlerimize dönememiştik... Tug-ba Badem MÜNEVVER|40
TÜRKÇEYE DAİR ‘’Slm, mrb, bb, tm, ok, ewt…’’ 1. Gerilim, Tanıdık geldi değil mi? 2. Melal, Durun! Fazla uzaklarda aramaya gerek yok bu 3. İnkisar, ‘’kelimeleri’’. Zira onlar, içimizde. Bu coğrafyanın 4. Gam, parmak uçlarında yankılanan, bir toplum yapısının 5. Gussa, sarsılan sesidir… 6. Keder, 7. Izdırap, Var mıdır bizzat kendi milleti, kendi gençliği 8. Kasvet, tarafından yozlaşmaya terk edilen başka bir dil… 9. Hüzün, 10. Kahır, Yahut her gün yürüdüğümüz sokaklarda, 11. Yeis, gördüğümüz tabelalarda adeta bizlere İngiliz 12. Efkâr, havası estiren, Türkçe ile hiçbir alakası olmayan 13. Tasa, kelimeler… 14. Dert, ‘’Bir milleti yok etmek isterseniz askeri istilaya 15. Elem, lüzum yoktur; Tarihini unutturmak, dilini bozmak, 16. Üzüntü, dininden soğutmak ve dolayısıyla manevi 17. Sıkıntı, değerlerini, ahlakını yozlaştırmak kâfidir...’’ der 18. Kaygı, Peyami Safa. 19. Enduh, Haklıdır da kanımca. 20. Dilhun, gibi yirmi farklı kelime vardır. Hepimiz için manevi kutsallık taşıyan milli Farkına vardığımızda, bir çınar misali köklü, bir değerler vardır. Örneğin: Bayrağımız gibi. Yere cevher niteliğinde lisanımız var. Farkına düşünce kaldırmasını da biliriz, yüreğimizin vardığımızda, bir toplumun en temel yapısıdır dil. derinliklerinde taşımasını da… Ses bayrağımız, kimliğimiz… Bizler; dilimizi düzgün bir biçimde kullanarak, benliğimizden kopmadan Peki, ses bayrağımız? yaşayacağımız, istikbalde de aynı bilinçle söz Hangimiz elektronik postalarımızı ‘’check’’ sahibi olacağımız nice yarınlara… Unutmamalıyız ederken, ‘’down olurken’’, bu gibi terimleri ki: \"Gaye, bugünkü ve yarınki Türk’ün medeniyetini kullanırken rahatsız olduk? Yapılan pek çok kucaklayacak en güzel ve en ahenkli Türkçedir.’’ araştırmaya göre Türkçe, dünya çapında öğrenilmesi zor diller arasında baş göstermekte. Sudenaz Paksoy ''Çıkmak’’ sözcüğünün TDK’ye göre 56 farklı anlamı vardır. Bir başka örnek verecek olursak ‘’ stres’’ kelimesinin yerine kullanılabilecek aynı anlamda; MÜNEVVER|41
TASAVVUFUN ŞAİRİ YUNUS EMRE Tasavvuf şiirinin en önemli temsilcilerinden biri Hacı Bektaş Veli, \"O söylediğin artık geçti biz o olan Yunus Emre, on üçüncü yüzyılın ikinci anahtarı Taptuk Emre'ye verdik.\" deyince Yunus, çeyreği ile on dördüncü yüzyılın ilk çeyreğinde Taptuk Emre'yi bulmak için yola çıkar. Taptuk yaşamıştır. Ölüm tarihi 1320 olarak kabul edildiği Emre'yi bulan ve ona durumu anlatan Yunus, ve 82 yaşında vefat ettiği için doğum tarihi 1238 Taptuk Emre'nin dervişi olur ve odun taşımakla yılı olarak belirlenmiştir. görevlendirilir. Kırk yıl odun taşıdığı söylenen, fakat dergaha bir eğri odun getirmeyen şair Küçükken okula giden, fakat alfabeyi bir türlü sebebini soranlara, \"Bu dergahtan içeriye odunun öğrenemeyen Yunus Emre; bunun üzerine okulu eğrisi bile giremez.\" der. Taptuk Emre, bunca bırakıp çiftçiliğe başlamıştır. İlerleyen yıllarda hizmeti karşısında kızını Yunus ile evlendirir. köyünde bir kıtlık olur. Kıtlıktan etkilenen tasavvuf Fakat Yunus, şeyhinin kızına kendisini layık şairi, Kırşehir'e yakın Sulucakarahöyük'te Hacı görmediği için kıza elini sürmez. Onun bir tek Bektaş Veli adlı biri olduğunu; ihtiyaç sahiplerine amacı ermişler mertebesine ulaşmaktır. Yunus bu yardım ettiğini, kapısına gelenleri eli boş mertebeye ulaşamadığını düşünerek üzülür ve göndermediğini öğrenir. Taptuk Emre'nin yanından ayrılır. Bunun üzerine Hacı Bektaş Veli'nin dergahına Bu süre zarfında başından geçen olaylar varır. Hacı Bektaş Veli, Yunus'un saygılı ve samimi sonucunda Yunus istediği mertebeye ulaştığını davranışlarından memnun kalır. Yunus'un buğday fark eder. Tekrar Taptuk Emre'nin yanına döner için geldiği öğrenen Hacı Bektaş Veli, \"Buğday mı ama ona karşı mahçup olduğu için önce karısı ile istersin, himmet mi?\" diye Yunus'a sorar. Yunus görüşür. Kadın, Taptuk Emre'nin gözlerinin himmetin karın doyurmayacağını, buğday görmediğini, Yunus'un kapının eşiğinde yatmasını istediğini söyler ve buğdayı alıp yola çıkar. Yolda ve sabah olduğunda Taptuk Emre'nin ayağının buğdayı aldığı için pişman olan Yunus; Hacı Yunus'a dokunacağını, bunun üzerine Taptuk Bektaş Veli'nin yanına geri döner ve buğdayı Emre'nin kapının eşiğinde kimin olduğunu istemediğini, himmet istediğini söyler. soracağını ve o da Yunus, diyeceğini; eğer \"Hangi MÜNEVVER|42
Yunus?\" diye soracak olursa Yunus'un oradan bu vasfı kendisine Peygamber Efendimiz ile ayrılmasını, \"Bizim Yunus mu?\" diye sorarsa da aynı özelliklere sahip olma isteği ile yakıştırdığı şeyhinin ellerine sarılmasını gerektiğini söyler. söylenir. Kadının dediğini yapan Yunus \"Bizim Yunus mu?\" sorusu üzerine kalkıp şeyhinin ellerine \"Yaratılanı severim, yaratandan ötürü.\" sarılır. Ve bu olaydan sonra Yunus'un hayatını diyebilecek bir olgunluk mertebesine ulaşmış kaybettiği söylenir. Halka halkın dili ile hitap olan Yunus; bir halk şairi değil, halkın şairidir. O eden Yunus Emre, Türkçe'yi çok güzel bir kadar çok sevilmiştir ki, Anadolu'nun çeşitli şekilde kullanmış ve öz Türkçe ile eserler yerlerine adına anıt mezarlar yaptırılmıştır. vermiştir. Bu da Yunus'un uzun yıllar boyunca Aruz ölçüsü ile de şiirler yazan fakat en güzel okunup araştırılmasında önemli rol oynamıştır. şiirleri hece ölçüsü ile yazdığı şiirler olan Tasavvuf şiirlerine ağırlık veren Yunus, Yunus’un \"Risalettü'n-Nushiyye\" ve \"Divan\" ömrünü bu yola adamıştır. Ümmi (okuma olmak üzere iki eseri vardır. yazma bilmeyen) olarak söylense de . Irem Balo-glu MÜNEVVER|43
Gönlümde sevgisi, duruşuna saygım, usta Yine Ankara’nın o çetin soğuğuna rağmen bir kalemine hayranlığım, hüznüne hüznüm olan paltosu bile olamayan Akif, İstiklal Marşı için ödül dedem: Akif. Hayatını, gözyaşlarımla ıslatarak olarak verilen 500 lirayı –ki o zaman büyük bir okuduğum şahsiyet… para idi- yetimler ve fakirler yararına faaliyet gösteren bir yurda hibe etmiştir. Bir parça olsun onu anlamak, anlatmak üzere “Akifçe okumak, yazmak, yaşamak” kitabından Görülüyor ki Akif sadece yazmadı, aynı yaptığımız bir derlemeyi okuyacaksınız. Haydi, zamanda yaşadı. O yazdıklarının sadece bir araç kalbinizi ve gözlerinizi iyice açın! olduğunun bilincindeydi. Çünkü bir gönül eridir Akif. Dolayısı ile derdi vardı, deva arayışındaydı. Bütün tanımlarıyla millet vasfını üzerinde Edebiyatı, şairliği çok iyi biliyordu. Hakkını da birleştiren örnek bir şahsiyetten bahsetmek vererek yapıyordu. Ama onun için edepsizliğin kolay değildir. Bu milletin kalbi, ruhu ve vicdanı başladığı yerde edebiyat da bitiyordu. Edebiyat bir insandan yani… İsmiyle gönüllerde taht edep demekti en başta. Yine kendi ifadeleri ile kurmuş ama yeterince anlaşılamamış bir dava ‘her ne kadar hesabını bilmese de haddini çok iyi insanı Mehmet Akif… biliyordu.’ Nerede duraklayıp, nerede yüksek sesle haykıracağının da farkındaydı. Akif aynı zamanda bir derviş, şair, yazar, mütercim, memur, hoca, vekil, gazeteci, Bugün Akif’in bu ve benzeri yönlerinin yeniden veteriner hekim, imam, âlim, aydın, mütefekkir, konuşulmasına ve yeni kuşaklara aktarılmasına sanatkâr… Kısacası adam gibi adamdır. büyük ihtiyaç vardır. Hiç şüphesiz Akif yüzyılımızın en büyük Ayrıca gençlerin onu hayatlarında rol model şairlerindendir. Ama onu sadece bir şair-yazar olarak benimseyip ‘bir idol’ gibi görmeleri olarak ele almak, sadece İstiklal Marşı ile sınırlı gereken örnek bir kişiliktir. tutmak ona yapılabilecek en büyük haksızlıklardan biridir. Yıllarca onun şahsiyetini, Bu nedenle Mehmet Akif’in yeniden tanınmaya dik duruşunu, dini hassasiyetini, doğruluk ve ve tanımlanmaya ihtiyacı vardır. Bu; Mehmet dürüstlüğünü bu kuşaklardan gizlediler. Akif için değil, bizim için bir ihtiyaçtır. Hiç şüphesiz o yüksek tevazu sahibi, ahlaklı ve Akif, tam da böyle bir dönemde, önemli bir çıkış vefakâr bir şahsiyettir. yolu olarak karşımızda durmaktadır. Nitekim birlikte çalıştığı iş arkadaşının haksız yere görevinden alınması üzerine derhal memuriyetinden istifa etmiştir. AKIF'I ANLAMAK MÜNEVVER|44
Sonuna kadar kapılarını açmış, mütalaa, mü- . Aynı şekilde şiir yazma planı ile alakalı cadele ve de müşahedeye davet etmektedir. Her söyledikleri de manidardır Akif’in: yazar, farkında olmadan kendini yaşar ve de yazar. Kendi zihin dünyasının kelimeleri ile oynar. ‘Ben manzaraları odama getirir, orada kafa Kimileyin oyunun içinde kimileyin ise oyunun yorarım. Ter döker, dört duvar arasında şiirimi izleyeni konumundadır. Tıpkı Arthur yazarım. Şiir yazmadan evvel çok düşünürüm; Schopenhauer’in dediği gibi; ‘Herkes kendi tam bir mühendis gibi, bir mimar gibi. Bir bina zihnindeki dünyanın sınırları içinde yer alır.’ Evet, yapılacağı zaman nasıl ki mimar evvela düşünür; nihayetinde yazarın yazdıkları kendi zihin şurada oda, şurada merdiven, şurada salon, dünyasının ve yaşam biçiminin ürünüdür. Buna şurada mutfak, şurada banyo… Planını yapar, rağmen yazdıkları yaşadıklarıyla bütünleşen çok krokisini çizer, sonra binaya başlar. Tıpkı ben de az sayıda yazar, şair, sanatçı vardır. Bazı böyleyim. Eser yazmadan evvel bütün mukad- yazarlarda yazmak ağır basarken, bazılarında ise dimatı hazırlarım. Eserime nasıl gireceğim, yaşamak önemlidir. Yazmak ve yaşamak neticeye nasıl varacağım. Bütün bunları arasındaki ince ayrıntıyı fark eden yazar ise az hayalimde kurarım. Ondan sonra yazmaya sayıdadır. Yani öteden beri yaygın olan kanaat; başlarım. İstediğim neticeye varırım.’ edebiyatın sadece süslü cümleler kurmak, şairliğin ise bohem havasında olduğu yönündedir. Oysa Akif’te edebiyatla ilgili önemli unsurlardan biri her sorumluluk sahibi inançlı insan, söyledikleri ve de ‘yerli olma’ anlayışıdır. Batı edebiyatta ileri yazdıklarının kendisine büyük bir mesuliyet olabilir lakin Batıdan istifade etmekle birlikte yüklediğini bilir. Çünkü yazar, şair, sanatçı yönümüz Doğuya dönük olmalıdır. Nitekim onun yazdıklarıyla sadece kendisine değil, kendi Batı edebiyatının çoğunu okuduğunu biliyoruz. Ve çağında ve kendinden sonraki zamanlardaki bu durumu yazılarından sezinlemek de insanlara da hitap ettiğinin ve onları etkilediğinin mümkündür. Ancak o tamamen yerli, milli bir bilincindedir. Akif’te bu durum son derece bakış açısına sahiptir. Tabi başta “İslam” olmak önemlidir. Çünkü edebiyat onda içtimai koşuluyla… Çünkü onun sanatının kalkış noktası meselelerimizi konuşmak, tartışmak, çözüm İslam’dır. Yazı, şiir ve sözlerinin mesnedi ayet ve üretmek için önemli bir araçtır. Bunu böyle hadislerdir. Yani onun sanatının merkezinde yapmak ayıp değildir ona göre. Akif kendi ‘iman’ vardır. Bütün meselelere o pencereden dönemindeki hadiselerin tesiriyle olsa gerek bakar. genelde şahsi duygularını kendine saklar. Daha çok milletinin derdiyle dertlenme yolunu tercih Ben böyle bakıp durmayacaktım, dili bağlı, eder. Şiirlerinde ve yazılarında muhteviyatı öne İslam’ı uyandırmak için haykıracaktım. çıkarırken sanatı ve şiiriyeti geri plana iter. Gür hisli, gür imanlı beyinler coşar ancak, Mahalle Kahvesi, Köse İmam, Hasta, Hasır, Ben zaten uzun boylu düşünmekten uzaktım! Meyhane, Selma, Seyfi Baba, Alınlar Terlemeli… … Yazıları mesaj yönünün ağır bastığı Akif, fotoğrafının arka tarafına yazdığı iki manzumeleridir. Yine Akif’in: mısrada şöyle diyordu: ‘Hayır, hayâl ile yoktur benim alışverişim… ‘Rahmetle anılmak ebediyet budur ama İnan ki, her ne demişsem, görüp de söylemişim. Sessiz yaşadım, kim beni nereden bilecek.’ Şudur cihanda benim en beğendiğim meslek: Oysa bizler bilmeliyiz! Sözüm odun gibi olsun, hakikat olsun tek!’ Mısraları onun hakikat arayışındaki bir münevver Ay.senur Demir ve cihat eri olduğunun açık göstergesidir. MÜNEVVER|45
Gel Zaman Git Zaman Zaman, nedir diye sorsak, Zaman, soruların yanıtı, Bu çağda insanlara, Sanmayın her cevabı doğru. Kimisi anı yaşamak der, Asıl amacı cevapların Birisi geçmiş öteki gerçek! Farkında olmak; vaktin sağlığın! Zamanla iple çekmek derler, Zaman, meyvesidir ağacın, Aynı zamanda bir yolculuk. Açar, büyür ve gelişir. Bazen ıssız bir kalbe, Solar eğer bakmazsan, Kimi zaman budanmamış sevgilere! Eser kalmaz fidandan! Zaman, ilaç gelir zelzeleye, Zaman, sağlığın gitmek sanılır, Düzelir insan o vakit. Fakat yanlış bir anlayış. Koca koca gözler kalbin, Eğer bakarsak kendimize, Pencerelerini açıyor insanlara! İçimize işler refakat tek tek! Zaman, geleceğin trenine bilet, Zaman, ihtiyarı dünyanın, Kondüktör çıkmayan bir lanet, İlerler yaşı hep. Sürüyor yolcular ileri elbet Lakin onu genç gösteren, Kimisi raydan çıkıyor, kimisi fırından! Tükenmeyen umudu arayışın! Zaman, hafife alınan bir yük, Zaman, yaşamın aynası Elleri nasır bağlamış, Yansıtır hep içtenliği Tedbirini alan varsa baştan, Fakat gerçek yalan söylemez Yükün değerin alacak yavaştan. İyi bakın kendinize! Zaman, masum bir çocuk, Halaskar Sevgiye muhtaçtır ilelebet, Bakarsan duyguların mebdesiyle Döner sana bir gün kendi sesiyle!
Unutulmu.s Kitaplar Gibi Kitaplığın en kuytu köşesinde tozlanmış kitaplar gibi… Açılmaz, bakılmaz olmuş kalplerimiz, Ambalajların albenisi belirler olmuş malın kalitesini… Ya da biz mi hiç göstermez olduk gerçek yüzlerimizi? Tipimizi bile değiştirmeyi beceren şey çantamızdan çıkardığımız fondöten mi? Yoksa başımızı bile kaldıramadığımız telefonlar mı saklıyor yüzlerimizi? Hayır işte! Hayır! İnsan en çok kendini severmiş. Yalan! Biz kendimizi sevmiyoruz ki! Başkalarını severek aşmaya çalışıyoruz her şeyi. Kendimizi birilerine sevdirmek için maskeler takıyoruz. Ama sevgi, dostluk, güven için… Sıkılmamak için yanında durduğumuz, tatilde sinemaya gittiğimiz sevgiden değil! Bu ancak bizi oyalar. Sadece kendimizi kandırırız. Düştüğümüzde bize el uzatan, her ne olursa olsun, Yanımızda olan ve yaralarımızı saran sevgi için! Kendimizi sevmediğimiz için güzel, albenili ve havalı maskeler takıyoruz. Ama bu maskeler sonsuz değildir. Geçici ve sahte bunlar. Elbet günü geldiğinde yüzümüzde çürüyecek olan bu maskelerden vazgeçin. Seni masken sayesinde seven yalancı dostlardan da… Çünkü gerçek dost sen ağlarken ağlar, seni yalın halinle sever; Maskenle, süsünle, makyajınla değil. Eğer kimse seni sevmiyorsa boş ver. Rol yaparak, maske takarak sevilmektense, gerçek sen olup sevilme, Olduğun gibi olup yalnız ol! Unutma! Dünyanın en gözde kitapları sonradan keşfedilmiştir. Hanim Çekilmez MÜNEVVER|47
YAZILIM ATÖLYESİ İLE RÖPORTAJ Uzun yıllardır yazılım sektöründe yer alan \"Yazılım uzmanı nasıl olunur?” olmuştu. O günden itibaren Atölyesi\" grubu üyeleriyle keyifli bir röportaj yazılımla uğraşmaya başladım. yaptık, yazılıma dair merak ettiklerimizi sorduk. Yazılımın hayatımdaki önemi, küçüklükten gelen Sizce yazılımın önemi nedir? Sizi yazılıma hobi olarak yaptığım ve yaparken zevk aldığım teşvik eden etmenler ve yazılım hayatınızdaki bir işi şu an kendi hayatımın merkezine önemi nedir? oturtuyorum. Yazılım bizlere kafa yapısı olarak çok şey katmıştır. Çok olasılıklı düşünme , düzenli Yazılım artık hayatımızın her alanına girmiş ve olma, işleri sırasına koyma, algoritmik düşünme; yaşantımızda oldukça önemli rol oynayan araçları hani kafanızda sürekli bir koşul döngüsü geliştirdiğimiz diller topluluğu diyebiliriz. Özellikle çalıştığını düşünün kendi özel hayatınızda bile son dönemlerde hızına yetişmekte zorlandığımız artık böyle düşünüp hareket ediyorsunuz. bilgisayar dili edebiyatıdır. Sadece bir örnek ile ne kadar önemli olduğunu anlayabiliriz, mesela Celal İÇELİ artık yemek yemek için dışarı çıkmaya telefonla restoranı aramaya ve aradığımız zaman yanlış gelen siparişlere son vermek için çeşitli uygulamalar geliştirildi. Bunlar bile yazılımın Bir ilham kaynağınız var mı? Varsa sizi nasıl önemini ilerde de daha önemli olacağını bizlere etkiledi? göstermektedir. Öncelikle şunu belirtmek isterim, bilgisayar Ben çocukluğumdan beri bilgisayara oturmayı teknolojilerine olan ilgim küçük yaşlardan beri var çok seviyordum. Her şeyini incelemeye ve ilk dönemlerden itibaren bu sektörle alakalı her çalışıyordum. Cmd de konsol ekranının rengini konuya ilgiyle baktım. Yaptığınız işi böyle severek falan değiştiriyordum. O siyah ekran istemsizce ve ilgi alaka ile yaptığınız zaman, kendinize zevk veriyordu. Buralardan sonra yaşım birden çok ilham kaynağı bulabilirsiniz. Örneğin ilerledikçe internette dolaşırken bir webmaster benim ilk ilham kaynağım Bill Gates’in hayatını formuna denk geldim. Script satıyorlardı, araştırmakla başladı. Akabinde Matrix filmini nicklerinin altlarında unvanları vardı, çok havalı izledikten sonra üzerinde birkaç araştırma gelmişti. Ondan sonra ilk araştırmam “Yazılım yapınca, kendimi bir anda sektörün içinde buldum. Tabii ki sektöre girdikten sonra da ilham MÜNEVVER|48
Search