Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore Bilim ve Teknik Dergisi 532. Sayı - Mart

Bilim ve Teknik Dergisi 532. Sayı - Mart

Published by sedatileri, 2019-10-27 10:20:56

Description: Bilim ve Teknik Dergisi 532. Sayı - Mart

Search

Read the Text Version

>>> Bilim ve Teknik Mart 2012 Beyin Travmasından Beyin Hasarına dokusunun mikroskop altında incelenmesiyle araştırılıyor. Önce- likle beyin hücrelerinde normalde de bulunan tau ve TDP-43 pro- Beyin travması yaşayan bir kişinin beyninde neler olup biti- teinlerinin birikip birikmediği kontrol ediliyor. Normal koşullar yor? Deney hayvanları üzerinde yapılan araştırmalardan, ciddi altında hücre çekirdeğinde yer alan TDP-43 proteini, hücre hasara beyin travması geçirmiş ve yoğun bakımda olan kişilerin izlen- uğradığında sitoplazmada birikiyor ve hücrenin işlevini yitirmesi- mesinden ve hafif beyin travması geçiren kişilerin manyetik re- ne neden oluyor. Sağlıklı sinir hücrelerinin aksonlarının mikrotü- zonans görüntülerinden edinilen bilgilere rağmen resmin bir bö- bül yapısındaki tau proteininin gerekenden daha fazla olması ya- lümü halen belirsiz, ancak bilimdeki hızlı ilerlemeler ve bu konu- ni birikmesiyle nörofibril yumakların oluşması ve sinir hücreleri da süren çalışmalar her şeye rağmen umut verici. arasında beta amiloid (Aβ) proteininin birikmesiyle oluşan amilo- id plaklar Alzheimer, Parkinson ve diğer motor nöron hastalıkla- Bir darbenin etkisiyle başın hızla hareket etmesi ve aniden rın gelişiminde rol oynayan etmenler. Travmatik beyin hasarının durması sonucunda beyin hücrelerinin gerginleştiği ve bükül- da bu proteinlerin fazla üretimi ve birikimiyle sonuçlanacak pek düğü, hücrelerde yapı bozukluğu olduğu biliniyor. Hücreler nor- çok moleküler yolağı tetiklediği düşünülüyor. mal koşullarda elektrik akımı ileterek işlevselliklerini sürdürür. Akson denilen bölümleri, hücreler arasında bu akımı ileterek as- Motor nöron hastalıkların gelişmesinde çevresel etkenlere tabii lında bir çeşit kablo gibi görev yapar. İyonlar aksonlar boyunca ki genetik etkenler de eşlik ediyor. Bilim insanları, eğer kişide Alz- kontrollü bir şekilde mesajları beynin bir bölümünden diğerine heimer, Parkinson ve ALS gibi hastalıklara genetik bir yatkınlık ya da vücudun geri kalan bölümlerine iletir. Ancak travma son- var ise beyin travmasının bu hastalıkların ortaya çıkmasına neden rasında beyin hücrelerinin zarları hasara uğruyor, hücre zarında- olabileceği ihtimali üzerinde duruyor. Kişinin bir kolesterol taşı- ki iyon kanallarındaki iyon geçişi bozuluyor ve iyonlar hücrenin yıcısı olan Apolipoprotein E proteininin epsilon 4 aleline (APOE- içine ve dışına doğru rastgele hareket ediyor. Örneğin sodyum ε4) sahip olması, Alzheimer hastalığında ve yaşamın ileri aşama- ve kalsiyum hücre içine girerken potasyum iyonları dışarı doğ- larında gelişen bilişsel hastalıklarda genetik yatkınlık oluşturan bir ru hareket ediyor. Hasar gören hücrelerde, mikroskobik pompa- etken olarak değerlendiriliyor. Bu nedenle özellikle APOE-ε4 ge- lar iyonları olmaları gereken yerlere göndermek üzere görev yap- notipine sahip olan boksörlerde travmatik beyin hasarı gelişmesi maya çalışsalar da bu iş enerji gerektirdiğinden, stres koşulların- riskinin daha yüksek olduğu düşünülüyor. daki hücre bu sefer de enerji kriziyle karşı karşıya kalıyor. Hücre içindeki iyon yoğunluğunun bozulması nedeniyle, hücre iskeleti Hipofiz Bezi de Nasibini Alıyor bozulma eğilimi gösteriyor. Örneğin hücre içine giren fazla kal- siyum hücreyi yıkabilecek enzimlerin etkinleşmesini sağlayabi- Son yıllarda yapılan araştırmalar ise travmatik beyin hasa- liyor. Daha ciddi durumlarda bazı beyin hücreleri parçalanıyor. rının sonuçlarında biri olarak hipopitüitarizme (hipofiz be- Daha hafif durumlarda kimi zaman hücreler iyileşebiliyor, ancak zi yetersizliği) dikkat çekiyor. Hipofiz bezinin salgıladığı hor- bu iyileşmenin ne kadar zaman aldığı bilinmiyor. Beynin sağlıklı monlardan birini veya daha fazlasını yetersiz miktarda salgıla- haline dönebilmesi, sadece 2 yıllık yaşamları olan laboratuvar fa- ması olarak bilinen hipopitüitarizm, 1914 yılında Alman he- relerinde bir haftayla 10 gün arasında değişirken iyileşme süreci- kim Morris Simmonds tarafından tanımlanmış. Hipofiz be- nin insanlarda daha uzun olduğu düşünülüyor. zi yetersizliği % 0,7 oranında travmatik beyin hasarı nedeniy- le geliştiğinden, 1940’lı yıllarda travmatik beyin hasarının na- Beyin travması ile ilgili araştırmalarda otopsi yapılarak incele- dir görülen sonuçlarından biri olarak değerlendiriliyormuş. nen beyinde travmatik hasar olup olmadığı, boyanmış özel beyin Normal sinir Tau proteinleri hücresi Mikrotübül Mikrotübül alt İşlevini yitirmiş birimlerinin ayrılması sinir hücresi Mikrotübüllerin Biriken tau proteinlerinin Sinir hücreleri arasında biriken dağılması oluşturduğu nörofibril amiloid plaklar yumaklar 51 Mikrotübüllerin dağılması

Dövüş Sporları “Halk Sağlığı” Sorunu mu? Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Endokrinoloji Bilim Dalı Bölümü’nde Mücadele sporlarında kafa travmasına öğretim üyesi olan Fatih Tanrıverdi ve ekibinin hipofiz hormon eksikliği bağlı hipofiz hormon eksikliği: konusunda yaptığı çalışmanın sonuçları başta BBC-News olmak üzere Sağlam hipofiz sağlam kafada bulunur dünya basınında yer almış. Boksörler ile çalışmalarının sonuçları REU- TERS Haber Ajansı da dahil olmak üzere dünyanın önemli basın kuruluş- Tüm dünyada önemli bir halk sağlığı problemi olan ve kafa travması ları tarafından sağlık-spor haberi olarak yayımlanmış. Boksörler ve kick- sonucu gelişen travmatik beyin hasarının yaklaşık % 20-25 oranında hi- boksörlerde spora bağlı kafa travması sonucu büyüme hormonu eksik- pofiz bezi hormon eksikliklerine (hipofiz yetersizliği) neden olduğu son liği olduğunun gösterilmesi, özellikle ABD’de kafa travması riski olan di- yıllarda anlaşıldı. Travmatik beyin hasarı genellikle trafik kazalarına bağlı ğer spor dallarında da benzer çalışmalar yapılmasını sağlamış. Ayrıca bir gelişiyor ve ne yazık ki ülkemizde trafik kazaları sık görülüyor. Kronik yani spor kanalı olan ESPN-U.S.A. televizyonunda kafa travmasının hipofiz tekrarlayan kafa travmaları ile karakterize olan ve dünyada yaygın olarak bezi üzerine etkileri konusunda bir program yapılmış ve bu alanda Er- yapılan boks ve kickboks gibi mücadele sporları yapan sporcularda hafı- ciyes Üniversitesi’nde yapılan çalışmalar kaynak gösterilerek şu ana ka- za problemleri ve nörolojik problemlerin görüldüğü literatürde tarif edil- dar aktif sporcularda doping sayılan rekombinant büyüme hormonu- miş olmakla birlikte, mücadele sporlarının hipofiz bezi fonksiyonlarına nun büyüme hormonu eksikliği olan sporculara tedavi amaçlı verilebi- etkisini inceleyen herhangi bir araştırma son yıllara kadar yapılmamıştı. leceği tartışılmış. Hipofiz bezi beynin alt kısmında bulunan ve çeşitli hormonlar salgıla- yan, 0,5 gram ağırlığında bir endokrin organdır. Hipofiz bezi vücuttaki ti- roid bezi, böbrek üstü bezi ve üreme organları gibi pek çok organın ça- lışmasını çeşitli hormonlar salgılayarak düzenler. Hipofiz bezinden salgı- lanan büyüme hormonunun sadece büyüme ile ilgili olmadığı, erişkin yaşta da hem genel sağlığımızı hem de sporcu sağlığı ve performansını ilgilendiren birçok önemli fonksiyonunun olduğu son yıllarda anlaşıldı. Psikolojik sorunları da tetikleyebiliyor Fakat son 10 yılda travmatik beyin hasarı sonrasında konu- Başta boks olmak üzere dövüş sporlarına çocuk yaşta ya da çok lan teşhislerle aralarında yakın ilişki olduğunun farkına varıl- genç yaşta başlayanların yaşayacağı sağlık problemleriyle ilgili tar- mış. Hipofiz bezi yetersizliğinin herhangi bir belirtisi olmayabi- tışmalar da sürüyor. Bu tartışmalarda somut kanıtlara ihtiyaç du- liyor. Hafif derecede hipofiz bezi yetersizliği bazen yıllarca an- yulduğundan 1990-2008 yılları arasında yapılan bir çalışmada boks laşılamıyor. Orta derede travmatik beyin hasarına sahip hasta- yapan, 6 yaşından büyük kişiler takibe alınmış. On dokuz yıl süren ların % 37,5’inde hipofiz bezi yetersizliği görülürken, daha cid- bu çalışmada ABD’deki hastanelerin acil bölümlerine her yıl ortala- di travmatik beyin hasarına sahip kişilerin % 59,3’ünde hipofiz ma 8700 kişi boks maçında yaralanma nedeniyle başvurmuş. Bun- bezi yetersizliği görülüyor. Gonadotropin (eşey bezleri üzerin- lardan 2500’ünü 6-17 yaş arası çocukların ve ergenlerin oluşturdu- de uyarıcı etki gösteren hormonlar) ve büyüme hormonu ek- ğu görülmüş. En çok el yaralanmaları nedeniyle başvuruda bulu- sikliği en yaygın görülen durum. Hipofiz bezi eksikliği zamanla nulmuş. Bunu kafa ve boyun yaralanmaları izlemiş. Beyin hasarı ve ilerleyebilen bir problem. Özellikle travmatik beyin hasarından kafa yaralanmalarının 12-17 yaş arasında % 9, 18-24 yaş arasında % sonraki 1-3 yıl içinde kötüleşme gözlenebiliyor. Teşhis için en 8, 25-34 yaş arasında % 9 oranında olduğunu bulan araştırmacılar önemli adım ise kafa travmasına maruz kalmış, aktif ve özellik- bu rakamların tahminlerinin üzerinde olduğunu belirtiyor. Bok- le emekli sporcuların bir endokrinoloji uzmanına başvurması. sa çocuk yaşta başlamak daha fazla boks maçı yapılması anlamı- na geliyor. Bu da kişinin yaşamının ileriki yıllarında sağlık sorunla- rıyla karşılaşma riskini büyük oranda artırıyor. Çünkü erken yaşta tekrar tekrar yumruğa ve darbeye maruz kalmak travmatik beyin hasarı riskini artırıyor. Ayrıca 18 yaşındaki boksörlerde gene ma- ruz kaldıkları yumruklar nedeniyle psikolojik sorunların gelişmesi de söz konusu oluyor. Kafaya alınan darbelerin ruhsal bozuklukla- ra neden olabileceği bilinen bir gerçek. Üniversite öğrencileri ara- sında yapılan bir çalışmada yüksek oranda duygusal sıkıntı ve en- dişe durumunun, çocuklukta ya da ergenlik döneminde hafif de- recede travmatik beyin hasarı öyküsüyle ilişkili olduğu görülmüş. Bu konudaki tartışmaların merkezinde dövüş sporları olsa da son on yıldır Amerikan futbolu oyuncuları da tartışmaya dâhil edilmiş. 52

<<< Bilim ve Teknik Mart 2012 Büyüme hormonunun, vücut kompozisyonu yani vü- hormonu eksikliği saptanan aktif sporcuların ve antrenör- cut yağ ve kas oranlarının düzenlenmesi, hafıza ve zihin- lerin kilolarının, vücut yağ yüzdelerinin, hafıza problemleri- sel fonksiyonların düzenlenmesi, kas dokusunun kuvvet- nin, kan yağı düzeylerinin ve bel çevrelerinin, büyüme hor- lenmesi ve egzersiz performansının artması, karın bölge- monu normal olanlardan daha fazla olduğu saptanmıştır. si yağlanmanın azaltılarak kardiyovasküler hastalık riskinin azaltılması gibi çok önemli fonksiyonları var. Emekli boksörlerin uzun yıllar kafa travmasına maruz kalmış olması ve eskiden kask kullanma zorunluluğunun Kliniğimizde 2007 yılında yaptığımız bir çalışmada, olmaması, bu grupta yüksek oranda saptanan hipofiz ye- kickboks sporu yapan sporcularda kafa travması sonucu tersizliğinin muhtemel nedenleri olabilir. hipofiz hormonu eksikliği geliştiği (% 20 büyüme hormo- nu eksikliği, %9 ACTH -böbrek üstü bezinden kortizol sal- Sonuç olarak, mücadele sporlarına bağlı hipofiz yeter- gılatan hormon- eksikliği) literatürde ilk defa gösterilmiştir. sizliği ile ilgili son yıllarda ülkemizde yürütülen çalışmalar Ayrıca 2005-2007 yılları arasında Türk boks milli takımında- spor ve bilim dünyasında kafa travmalarına yeni bir bakış ki 61 aktif boksör ve antrenörde (emekli boksörlerde) hi- açısı kazandırmıştır. Tedavi amacıyla hipofiz hormonu ek- pofiz fonksiyonlarının tarandığı bir proje (TÜBİTAK proje sikliğinin giderilmesi, aktif ve emekli sporcuların sağlığını no: SBAG-3017) gerçekleştirilmiş ve elde edilen sonuçlar koruma, aktif sporcuların da spor performansını artırma 2008 yılında yayımlanmıştır. Araştırmamızın sonucunda 61 yönünden önemli katkılar sağlayacaktır. Bilinmesi gereken sporcunun % 15’inde büyüme hormonu eksikliği, % 8’inde en önemli nokta, kafa travmasına bağlı hipofiz yetersizliği- ACTH eksikliği saptanmıştır. Ancak sadece antrenörler (yaş nin uygun tedbirler alınarak önlenebilir ve hastalık geliş- ortalaması: 42) analiz edildiğinde 17 antrenörün % 47’sin- mişse tedavi edilebilir bir problem olduğudur. de büyüme hormonu eksikliği tespit edilmiştir. Büyüme Doç.Dr.FatihTanrıverdi ErciyesÜniversitesiTıpFakültesi,EndokrinolojiBilimDalıöğretimüyesi [email protected] Amerikan Ulusal Futbol Ligi’nde oynayan eski futbolcularda ciddi Elbette bu spor dallarına karşı olmak ya da yasaklanmasını boyutta görülen depresyonun, hafıza kaybının, dengesiz ve sinirli istemek konusunda herkes aynı fikirde değil. Yapılacak bilimsel davranışların ve erken demansın, bu sporcuların kafalarına aldık- araştırmaların sonuçları bu tartışmalara son noktayı koyacak. ları darbeler sonucunda geliştiği düşünülüyor. Hem amatör hem de profesyonel sporcularda dövüş sporların- dan kaynaklanabilecek beyin hasarı riski değerlendirilirken, ay- Profesyonel ya da amatör, dövüş sporuna yeni başlamış ya da nı zamanda sporcunun yaşı, genetik özellikleri, beyin ve biliş- emekli olmuş sporcular yaşadıkları ya da yaşama ihtimalleri olan sel açıdan tehlike yaratacak durumlara maruz kalma sıklığı gibi sağlık problemleri nedeniyle bu konuyu yakından izleyen bilim pek çok etkenin göz önünde bulundurulmasıyla yapılacak araş- insanlarını ve uzmanlarını ikiye bölmüş. Bazıları bu dövüş spor- tırmalar bu konudaki tartışmalara açıklık getirebilir. Belki her larında ölüm riski olduğunu savunurken, bazıları bu riskin di- boksörün boks hayatı boyunca bilişsel durumu gözetim altında ğer spor dallarıyla karşılaştırılabilir düzeyde olduğunu düşünü- tutularak düzenli nöropsikolojik değerlendirmelerin yapılması yor. Örneğin boksta uzun dönem nörolojik sorunların görüldüğü ve oluşturulacak bir tıbbi takip sistemiyle erken teşhis konması durumların tüm spor dalları içinde çok küçük bir oranı oluştur- sayesinde tehlikeli durumların gelişmesi önlenebilir. duğunu, bokstaki ölüm riskinin futbol, motosiklet yarışları, tüp- lü dalış, dağcılık gibi pek çok spora göre daha düşük olduğunu Aslında hepimizin hayat boyu -her ne kadar güçlü bir kafata- söyleyenler de var, boksun bir ölüm nedeni olduğu için bir halk sı ile korunuyor olsa da- dışarıdan gelecek darbelere karşı beyni- sağlığı problemi olduğunu söyleyenler de. Amerikan Tıp Birliği, mizi korumamız gerekiyor. Günlük etkinliklerimizde küçük ön- Avustralya Tıp Birliği ve Dünya Tıp Birliği boksa karşı olan ve lemler alarak, örneğin hasretle beklediğimiz bahar aylarında çı- tüm dünyada yasaklanması gerektiğini düşünen kurumlar. Ya- kacağımız bisiklet turlarında kask takarak beyin hasarı riskini saklanma gerçekleşene kadar uyulması gereken güvenlik önlem- ortadan kaldırmak ya da en aza indirmek mümkün. lerinin artırılması gerektiğini de savunuyorlar. Amerikan Pediat- ri Akademisi ve İngiliz Tıp Birliği de bokstaki güvenlik önlemle- KHaeyilnbraoknlanrer, R. L., Bush, S. S., Ravdin, L.D., Barth, J. T., Iversone, G. L., Ruff, rin yeterli olup olmadığını ve yaralanmaları önleyip önlemedik- R. M., Lovell, M. R., Barr, W. B., Echemendiai, R. J., Broshek, D. K., “Neuropsychological Consequences of Boxing and lerini sorguluyor. Bu konuda endişeleri olan kişiler ve kurumlar, Recommendations to Improve Safety: A National Academy of Neuropsychology Education Paper”, Archives of Clinical profesyonel boksta da koruyucu başlık kullanılması, kafaya atılan NDeuubroouprsygc,hJ.o, Mlogeys,sCerieltr,2M4,.s,.“1S1p–o1rt9s,-2re0l0a9te.d chronic repetitive head trauma as a cause of pituitary dysfunction”, yumruk temeline dayanan puanlama sisteminde değişiklik yapıl- NMeauttrhoseuwr,gRic.aPl.F, Soncuyds,eCr,iAlt 3. J1.,,Ss.m1-it6h,,2G01. A1.., “Boxing Injuries Presenting to U.S. Emergency Departments”, 1990-2008, ması, ağız koruyucu kullanılması ve yumruğun yüzey alanını ge- American Journal of Preventive Medicine, Cilt 40, s. 462-467, 2011. nişletmek ve böylece basıncın azalmasını sağlamak amacıyla el- hBtatrpt:h//owlewt,wJ.,.p“ThyhseoCrgo.clloismio/nnSeywnsd/2ro0m11e-”0, S3c-inenattiioficnAalm-inejruicraiens,-Cyoiltu3th0-6i,nsj.u6r6y-.7h1tm, Şlubat 2012. divenlerin daha büyük olması gerektiğini söylüyor. Thattnpr:ı/v/werwdiw, F.n.,aUtunrlue.hciozmar/cni,eKw.,sC/2o0k1s1e/v1i1m0,2B2.4, /Sfeulcllu/nkeluw,sA.2.,0C1a1s.1a2n2u.ehvtam, Fl. F., Kelestimur, F., “Kickboxing sport as a new cTaaunsreıvoefrtdria,uF.m, Uatniclubhriazianrcini,jKur.,yK-moceydiigaitte,dI.,hTyupnoap,iIt.uSit.,aKriasmra”c,aC,lZin.,icDaluErankd,oAcr.iCno.,lSogelycu(Oklxuf,)A, C.,iClta6s6a,nsu. 3ev6a0,-F3.6F6.,,K20e0le7s.timur, F., “Brief communication: pituitary volume and function in competing and retired male boxers”, Annals of Internal Medicine, Sayı 148, s. 827-831, 2008. 53

Özlem Kılıç Ekici Dr., Bilimsel Programlar Başuzmanı, TÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi Bitkiler de Hastalanır, StresaemGiareDrireBveintBkiaiPğraıştıoklloıkjisSiistemi

>>> Bilim ve Teknik Mart 2012 Hayatın devamlılığı yeşil bitkilere birtakım belirtiler gösteririz. Başımız yani bitki patolojisi alanında uzmanlaşmış ve onlardan elde edilen ürünlere bağlıdır. ve vücudumuz ağrır, kendimizi yorgun bilim insanları yani bitki doktorları bitki Bitkisel üretimde meydana gelebilecek ciddi hissederiz, hapşırmaya veya öksürmeye hastalıklarına neden olan patojenleri, ko- kesintiler yaşamın kendisini başlarız, burnumuz akar, ateşimiz çıkar. nukçu bitkileri, hastalığın gelişimine yar- tehdit eder.Tıpkı insanlar gibi bitkiler de Hastalıktan kurtulmak için de doktora dımcı olan çevresel faktörleri ve bunların birtakım etmenler nedeniyle hastalanır gideriz, ilaç alırız, dinleniriz ve bolca sıvı birbirleriyle olan etkileşimlerini bir bütün ve strese girer. Bu etmenler yabancı otlar, gıda alırız. Bir daha hastalanmamak için olarak ele alıp bitki hastalıklarının tanısı parazit bitkiler, fungus, bakteri, virüs, viroid, de elimizden geldiğince koruyucu ted- ve tedavisi alanlarında çalışmalar yürütür. fitoplazma, protozoa, nematod gibi canlı birler alırız, ellerimizi sık sık yıkarız, bes- organizmalar yani bitki patojenleri olabildiği lenmemize dikkat ederiz yani bağışıklık Tıpkı insanlarda olduğu gibi, hastalık- gibi su, sıcaklık, ışık, besin yetersizliği, sistemimizi güçlendirmeye gayret ederiz. la ve stresle baş edebilme becerileri ve me- kuraklık, topraktaki aşırı tuzluluk gibi birtakım Hastalanmanın yanı sıra zaman zaman kanizmaları bitkilerin de hayatta kalabil- çevresel faktörler de olabilir. Bitkilerin stresle de baş etmek durumunda kalabi- me ve nesillerini devam ettirebilme başa- yetiştirildiği ortamda liriz. Böyle zamanlarda da spor yaparız rısını belirler. yani toprakta her daim saldırıya ya da birileriyle konuşur, rahatlarız. Peki hazır bekleyen patojenlerin yanı sıra hava, ya bitkiler nasıl hastalanır? Hastalanınca su ve taşıyıcı böcekler yoluyla bitkiden bitkiye ne tür belirtiler gösterirler? Strese maruz bulaşabilen mikroorganizmalar da kaldıklarında bu durumu nasıl atlatırlar? bitkilerin hastalanmasına neden olur. Onların da gidebilecekleri bitki doktorla- Bazı bitkiler patojenlere karşı koyamadıkları rı var mıdır? Alabilecekleri ilaçlar, teda- için hastalanır, büyümeleri yavaşlar, viler ya da koruyucu tedbirler? Bitkilerin çoğu zaman durur ve verim azalır. hastalıklarla ve stresle savaşacak bir bağı- Bazen de bitkiler patojen saldırılarından şıklık sistemi bulunur mu? Evet, tıpkı in- ve çevresel stres faktörlerinden sanlar gibi bitkiler de gözle görülmeyen kendilerini koruyabilmek için etkili savunma birtakım mikroorganizmaların meydana mekanizmaları geliştirerek hastalığın getirdiği enfeksiyonlar neticesinde ya da ilerlemesini durdurup çevresel faktörler nedeniyle hastalanır yaşamaya devam eder. ve strese girer. Bitkiler de hastalanınca birtakım belirtiler gösterir. Bazı bitkiler Bahçe işleriyle ve bitkilerle uğra- enfeksiyonlara ve strese karşı direnç ve şan herkes yetiştirdiği bitkilerin dayanıklılık gösterir ve yaşamaya devam çiçek veya meyve vermesini arzu eder. Bazıları ise hassastır, gelişmeleri ya- eder. Bazılarımız bitkilerine ve çiçekle- vaşlar, verim kaybı olur ya da ölürler. rine çok düşkündür, onlarla sohbet eder, hergün gelişimini gözler, çiçek açması Bitki hastalıklarında tedavi çoğu za- veya meyve vermesi için gözünün içine man mümkündür ve koruyucu tedbirler bakar. Zaman zaman o çok sevdiğimiz alınabilir. Elbette bitkilerin de doktorla- bitkiler ister saksıda olsun, isterse tar- rı vardır. Ziraat fakültelerinde fitopatoloji lada, bağda ya da bahçede, boyunlarını büküp solmaya başlar ve daha biz ne ol- duğunu anlayamadan da ölürler. Hasta olduğunuz zamanları bir hatırlayın. Biz- ler de kendimizi iyi hissetmediğimizde 55

Bitkiler de Hastalanır, Strese Girer ama Direnir: Bitki Patolojisi ve Bağışıklık Sistemi Bitki Hastalıkları yanıklı bitki ıslahları yapılmış. Dünya ge- rak bilinen hastalık etmeninin neden ol- Bir Tehdit Unsuru mudur? nelinde, bitki hastalıkları nedeniyle olu- duğu “patates geç yanıklık (mildiyö) has- şan ekonomik kaybın yıllık olarak yakla- talığı” salgını neticesinde İrlanda, nüfusu- Bugün itibariyle 6,9 milyara ulaşan şık 220 milyar dolar olduğu belirtiliyor. Bu nun yaklaşık üçte birini kaybetmiş. Yaşa- dünya nüfusunun sağlıklı bir şekilde ya- gerçekten çok büyük bir meblağ. Tarihte nan bu trajik olay, insanların bitki hasta- şamlarına devam edebilmesi için beslen- birçok kere bitki hastalıkları ve zararlıla- lıklarının önemini kavramasına ve fito- mesi gerekiyor. Beslenmeyi sağlamak için rı yüzünden kıtlık yaşanmış, insanlar göç patoloji biliminin gelişmesine önayak ol- de gıdanın üretilmesi şart. Tarım, gıda etmek zorunda kalmış. Bunun en önemli muş. Gene geçmiş zamanlarda buğdayda zincirinin birincil üretim olarak tanım- örneği 19. yüzyılın ortalarında Avrupa’da ve mısırda görülen pas hastalığı, bağlar- ladığımız başlangıç noktası yani bitkisel özellikle İrlanda’da yaşanan patates kıtlı- da görülen külleme ve mildiyö hastalık- üretim hayatımızın vazgeçilmezi. Tarımın ğı. İrlanda’da 1845 yılında başlayıp 1849 ları, dayanıklı bitki çeşitlerinin ıslah edil- başladığı ilk günden bu zamana bitki has- yılında son bulan, yaklaşık bir milyon ki- mesine ve etkili ilaçların bulunmasına ka- talıkları, zararlı böcekler, parazit bitkiler, şinin ölümü ve hastalanmasıyla, bir mil- dar geçen sürede çok fazla zarara neden yabancı otlar ve olumsuz çevre koşulları yondan fazla kişinin de göç etmesiyle so- olmuş. Söz konusu bu hastalıklar geçmiş- üretim yapan çiftçiler için hep sorun ol- nuçlanan bu kıtlık felaketine o yıl patates- te çok fazla ekonomik kayba ve toplumlar muş. Sürekli bu etmenlerle mücadele et- lere bulaşan bir mantar (fungus) hastalığı üzerinde önemli etkilere neden oldukla- me yöntemleri geliştirilmesi gerekmiş, da- sebep olmuş. Phytophthora infestans ola- rı için öne çıkan örneklerden birkaçı. Ba- zı bitki patojenleri ise dayanıklı yeni ırklar geliştirerek var olan bitki çeşitlerinin di- rencini kırıyor ve böylece sorun oluşturu- yor. Yapılan tüm bilimsel çalışmalara rağ- men günümüzde üretilen gıdanın nere- deyse üçte biri hâlâ yetiştirme, taşıma ve depolama sırasında hastalık yapan etmen- ler nedeniyle zarar görüyor. Bitkiler Nasıl Hastalanır? Tüm bitkiler yaşamlarının herhan- gi bir evresinde hastalanabilir. Bitkile- ri hasta eden mikroorganizmalar (pato- jenler) insanlarda ve hayvanlarda hasta- lık yapan organizmalara çok benzer. Bit- kilerde hastalığın oluşmasını ve seyrini üç önemli faktör etkiliyor. Duyarlı yani has- sas bir konukçu bitki, enfeksiyon yetene- ği yüksek olan bir patojen ve patojen geliş- mesi için elverişli olan bir ortam bitkiler- de oluşan hastalığın derecesini ve şiddeti- ni belirleyen faktörler. Fitopatolojide bu- na hastalık üçgeni deniyor. Bitki patojen- leri bitkinin hemen hemen her organında yani toprak altında köklerde, toprak üs- tünde gövdede, dallarda, yapraklarda, çi- çeklerde, tohumlarda ve meyvelerde has- talık oluşturabilir. Enfeksiyonu takiben solgunluk, çökerten (fidelerin ölmesi), sa- rarma, yanıklık, çürüme, yaralar, akıntılar, tümörler, lekeler, doku ölümleri, renk de- ğişiklikleri, yaprak ve meyve dökümü, ba- zı organlarda aşırı küçülme, cüceleşme, rozetleşme (boğum aralarının kısalması) 56

>>> Bilim ve Teknik Mart 2012 ya da aşırı büyüme, organların yapısının diği ortamda yani toprakta her daim sal- iletim dokusu (floem) içinde yaşar ve ço- bozulması gibi bazı belirtiler oluşur. Ba- dırıya hazır bekler, bazıları ise hava, su ve ğalır. Bakteriler gibi hücre bölünmesi ile zı hastalıklarda, örneğin sürme ve ergot taşıyıcı böcekler yoluyla bitkiden bitkiye çoğalırlar. Fitoplazmalar taşıyıcı böcekler- (çavdarmahmuzu) hastalıklarında, bitki- bulaşır. Tüm patojenik mikroorganizma- le, özellikle floemden beslenen ve yaprak nin organlarının yani meyvelerinin ya da lar, enfeksiyon yapabilme yeteneklerini emen böceklerle taşınır. çiçeklerinin patojen organizmanın oluş- ve enfeksiyonun derecesini belirleyen et- turduğu dokular tarafından istila edildiği- ken maddelerini (yani efektörlerini) bitki Virüsler dışta bir protein kılıf ve içer- ni de görebiliriz. hücresine salarak enfeksiyon oluşturmaya de nükleik asitten (DNA ya da RNA) olu- başlar. Bu etken maddeler hücre duvarını şan bir yapıya sahiptir. Herhangi bir or- Bitki patojenleri çok çeşitli yaşam stra- parçalayan enzimler, zehirli toksin mad- ganelleri ve enzimleri olmadığı için nor- tejileri geliştirmiş. Bazıları çok sayıda bit- deler ya da bitkinin savunmasını baskıla- mal bir hücre gibi yaşamlarını sürdürme- ki türüne zarar verebilir, bazılarının ise tek yan efektör proteinler olabilir. Bitkilerde leri olanaksızdır. Yaşamsal bir faaliyet gös- bir konukçu bitkisi vardır. Gene bazıla- hastalığa neden olan organizmalar arasın- terebilmek için (üreme gibi) mutlaka can- rı sadece canlı organizma üzerinde çoğa- da bakteriler, fitoplazmalar, virüsler, ne- lı bir hücreye girmeleri gerekir. Hücre dı- lıp yaşayabilir, bazıları ölü organik mad- matodlar, funguslar, yabancı otlar ve para- şında kristal halde bulunurlar. Virüs hüc- de ile beslenerek de yaşamlarını sürdü- zit bitkiler yer alıyor. reye tutunduğunda ilk önce hücrenin za- rebilir. Çoğu patojen, bitkilerin yetiştiril- rını eritir. Daha sonra bu delikten içeriye Bakteriler eşeysiz çoğalan, tek hücreli kendi nükleik asidini akıtır. Bitki hücresi- ve prokaryotik yani hücre çekirdeği zarla nin içine girdikleri zaman da bitki hücre- çevrili olmayan organizmalardır. Bitkiler- sinin protein sentezi ve enerji üretimi me- de oluşan yaralardan ya da gaz ve su gö- kanizmasını kendileri için kullanarak ge- zeneklerinden (stoma ve hidatot) bitki- rekli proteinleri ve nükleik asitleri üretir- ye girdikten sonra hücrelerin arasında- ler. Daha sonra bunlar birleşerek yeni ye- ki boşluklarda çoğalmaya başlarlar. Çeşit- ni virüs parçacıkları oluşturur. Hücre için- li enzimler salgılayarak bitki hücresi duva- deki virüsler hücreyi patlatarak dışarı çı- rını parçalar, besin maddelerinin ve suyun kar ve yeni hücrelere saldırır. Bitki virüs- taşındığı gıda iletim dokusunu tıkayarak leri taşıyıcı böceklerle, yaprakların ve kök- bitki dokularının ölmesine neden olur- lerin birbirlerine dokunmasıyla, tohumla, lar. Bazıları ise bitki büyüme hormonla- çiçekle ve aşıyla bir bitkiden başka bir bit- rının seviyelerini olumsuz yönde değişti- kiye taşınabilir. rerek bitkilerde tümörlere ve yaralara ne- den olur. Nematodlar çok hücreli, mikroskobik, solucan benzeri hayvanlardır. İnce uzun, Fitoplazmalar ise bakteri benzeri canlı- stilet adı verilen ağız iğnelerini doğrudan lardır, ama daha küçüktürler ve hücre du- bitki hücresine sokarak beslenirler ve çok varları yoktur. Fitoplazmalar bitkinin gıda ciddi hastalıklara neden olurlar. 57

Bitkiler de Hastalanır, Strese Girer ama Direnir: Bitki Patolojisi ve Bağışıklık Sistemi Ancak virüs ile enfekte edilmiş yapraklar- da kapanan gözeneklerden nem açığa çı- kamadığı için o kısımlardaki sıcaklık da yükseliyor. Böylece hasta olan bitkinin bir nevi ateşi çıkmış oluyor. Bitki Hastalıklarıyla Mücadele Funguslar ökaryotik (hücre çekirdek- Hasta Bitkilerin de Ateşi Çıkar Hastalık etmenlerine karşı yapılan mü- leri zarla çevrili) ve heterotrof (kendi be- cadelede hijyen, koruma ve terapi uygu- sinini yapamayan, dıştan beslenen) orga- Yapılan bir çalışmada, Tütün Moza- lamaları esas alınır. Karantina tedbirle- nizmalardır, bitkilerin epidermal yani üst ik Virüsü (TMV) ile enfekte edilmiş tü- rinin yanı sıra kültürel (bitki yetiştiricili- dokuda bulanan hücrelerine doğrudan gi- tün bitkilerinde kızılötesi fotoğraf tekniği ği ile ilgili tüm işlemlerin hastalık oluşu- rerler. Vejetatif büyümelerini sağlayan ve kullanılarak yapraklar arasındaki sıcaklık munu azaltıcı ya da ortadan kaldırıcı tarz- hif adı verilen ipliksi uzantıları sayesin- farkları belirlenmiş. TMV ile enfekte edil- da yapılması), fiziksel (düşük veya yüksek de bitki hücrelerinin üzerinde, arasında miş yaprakların her 30 dakikada bir fo- sıcaklık, kuru hava, radyasyon uygulama- ya da içinde yayılma imkânı bulurlar. Hif- toğrafı çekilerek, virüs ile bulaşık yaprak ları), mekanik (hastalıkla bulaşık bitki kı- lerde oluşan ve fungusların beslenmesini bölgelerinin aynı yaprağın virüs ile enfek- sımlarının ve yabancı otların yok edilme- sağlayan haustorium adı verilen yapıları- te olmamış bölgelerine oranla 0,3-0,4 oC si), biyolojik (patojenlere karşı faydalı mik- nı konukçu bitki hücresinin canlı işlevsel daha sıcak olduğu gözlenmiş. Yaprakların roorganizmaların kullanılması) ve kimya- kısmı olan plazma zarlarının içine yerleş- daha sıcak bölgeleri sarı, daha serin bölge- sal mücadele yöntemleri de kullanılır. Bitki tirerek enfeksiyon için hazırlık yaparlar. leri ise kırmızı renkte görüntülenmiş. Sı- hastalıklarına karşı etkin bir mücadele ya- Funguslar hem eşeyli hem de eşeysiz ço- caklık farklarının belirlendiği yaprak böl- pabilmek için öncelikle hastalık etmeninin ğalabilir. Bazıları spor üretir, bazıları üret- gelerinde, sıcaklık artışını takip eden ilk 8 doğru olarak teşhis edilmesi gerekir. Et- mez. Sporlar hava ve suyla çok uzak me- saat içinde nekrotik halkaları çeviren ha- men tanındıktan sonra özellikleri ve has- safelere taşınır. Bazı funguslar ise toprak- leler şeklinde viral hastalık belirtileri gö- talık oluşturma mekanizması dikkate alı- ta bulunur. Biyotrofik olan funguslar can- rülmüş. Uzmanlar bu durumu şu şekil- narak nasıl bir mücadele programı uygu- lı bitki dokusuna yerleşir ve bitki dokusu- de açıklıyor: Yaprakların üzerinde bulu- lanacağına karar verilir. Uygulanacak olan nu öldürmeden besinlerini sağlarlar. Nek- nan ve bitkinin hava ve nem akışını sağ- yöntem ekonomik olmalı ve kolay uygula- rotrofik olan funguslar ise bitki dokusu- layan gözenekler, virüs ile enfekte olmuş nabilmelidir. En iyi mücadele, çevreye za- nu enfekte ederek öldürür ve ölü dokuları kısımlarda viral enfeksiyona tepki olarak rar vermeyecek mücadeledir. Günümüzde parçalayarak besin elde eder. Ayrıca afla- bitki tarafından kapatılıyor. Normalde bu sürdürülebilir tarım politikası çerçevesin- toksin ve ergot gibi bazı funguslar tarafın- gözeneklerden fazla nem dışarıya atılır ve de, çevre dostu entegre mücadele yöntem- dan gıdalar üzerinde üretilen ve mikotok- yaprağın sıcaklığı makul seviyede tutulur. lerinin uygulanmasına dikkat ediliyor. sin denilen zararlı maddeler insan ve hay- van sağlığını da tehlikeye sokar. Bitkiler Nasıl Strese Girer? Yabancı otlar ve parazit bitkiler de kül- Her bitki türünün kendi genetik yapı- tür bitkilerinin gelişmesini olumsuz yön- sından kaynaklanan birtakım ekolojik is- de etkileyebilir. Yabancı otlar bitkilerin tekleri vardır. Uygun olmayan hava ve besinlerine ve yaşam alanlarına ortak olur. toprak sıcaklıkları, nispi nem ve yağışlar, Bazıları hastalık etmeni mikroorganizma- zararlı atmosfer olayları, ışık azlığı veya lara konukçuluk eder. Ökseotu, canavaro- fazlalığı, asitli ve alkali toprak tepkimele- tu, küsküt gibi bazı parazit bitkiler ise ken- ri, topraktaki aşırı tuzluluk, toprak nemi- di besinlerini yapamaz ve kültür bitkile- nin azlığı yani kuraklık veya nemin fazla- rinden besin maddesi ve su elde eder. lığı, besin maddesi eksikliği veya fazlalı- ğı, zararlı endüstriyel atıklar ve hatalı ta- rımsal uygulamalar gibi olumsuz çevre ve yetiştirme koşulları bitki fizyolojisinde is- tenmeyen değişiklikler meydana getire- rek bitkiyi strese sokar, hasta eder ve ve- rim kaybına neden olur. 58

>>> Bilim ve Teknik Mart 2012 Bitkiler Bu durum, aynı bitki türünün bile kendi Çevresel Stres Faktörlerine içerisinde farklı çeşitlerinin oluşmasına Nasıl Uyum Sağlıyor? neden oluyor. Yapılan bir çalışmada, bitki- lerin elverişsiz toprak ya da hava koşulla- Bitki hücreleri sağlıklı hayat fonksiyon- rına genetik olarak uyum gösterebileceği larını devam ettirebilmek için çeşitli pro- bildiriliyor. Avrupa’nın çeşitli coğrafi böl- teinler sentezleyerek bunları farklı hücre gelerinden toplanan 300 kadar Arabidop- kısımlarına endoplazmik retikulum ara- sis thaliana tohumu tuz içermeyen top- cılığı ile taşır. Normal koşullarda bu pro- rakta yetiştirildikten sonra yaprakların- teinler sentezlenirken üç boyutlu bir yapı daki sodyum miktarlarına bakıldı. Özel- oluşturacak şekilde katlanırlar. Bitki stre- likle sahil bölgelerinden ve topraktaki tuz se girince anormal ve çoğunlukla katlan- oranının yüksek olduğu bölgelerden top- mamış proteinler üretir. Bitki hücrele- lanan tohumlardan yetişen bitkilerin yap- ri bu durumu hemen fark ederek alarma raklarındaki sodyum oranlarının, diğer geçer. Alarma karşılık olarak oluşan baş- bölgelerden toplanan bitkilerinkine oran- ka proteinler önemli bir RNA molekülü- la daha fazla olduğu belirlendi. Daha son- nü keserek farklı dizilimler oluşmasına ra yapılan genetik haritalama çalışma- neden olur. Bunu takiben bitki bünyesin- larında bitkilerin genomları arasındaki de stres karşılığı birtakım genler etkinle- farklara bakıldı. Yapraklarındaki sodyum şir. Bu genlerin ürünü olan bazı enzimler oranları yüksek olan yani tuzlu topraklar- ve biyokimyasal tepkimeler sonucu birbi- da ve sahil bölgelerinde yetişen Arabidop- rini takip eden bir dizi savunma mekaniz- sis bitkilerinde HTK1 isimli genin çok dü- ması oluşur. Oluşan ürünler ve savunma- şük miktarda olduğu bulundu. Bu genin nın derecesi bitkinin hayatta kalma şansı- özellikle bitkilerde topraktan sodyum ele- nı belirler. mentini alma ve yapraklara dağıtma işi- ni düzenlediği bildiriliyor. HTK1 geninin Doğal seçilime bağlı olarak, bitkiler bitkinin doğal olarak yetiştiği ortamın ko- zorlu çevresel koşullar altında yetişebile- şullarına bağlı olarak farklı seviyelerde ifa- cek şekilde genetik olarak farklılaşabiliyor. de edildiği anlaşılıyor. 59

Bitkiler de Hastalanır, Strese Girer ama Direnir: Bitki Patolojisi ve Bağışıklık Sistemi Bitkilerdeki Bağışıklık Sistemi ve biyokimyasal bileşikler oluşabilir. Bitki şan bir savunma mekanizması ile müm- enfekte olan hücrelerini ve dokularını ken- kündür. Bu konuyla ilgili çalışmalarda en Bitkiler patojenlerin saldırısına karşı disi öldürerek (aşırı duyarlılık tepkisi) ya çok ele alınan, hardalgiller ailesinden bir kendilerini savunur. Savunmada bitkinin da zamk kıvamında salgılar salgılayıp pa- bitki türü olan Arabidopsis’in yüzeyinde- yapısal özellikleri ve bünyesinde gerçekle- tojeni enfekte olmuş hücrelere hapsederek ki hücrelerde patojen istilasını algılayan şen biyokimyasal tepkimeler rol oynar. Sa- yayılmasını engelleyebilir. Bitki bünyesin- ve bir nevi dedektör olan reseptörler ya- vunma mekanizmalarının bir kısmı bitki- de daha önce bulunmayan, enfeksiyondan ni almaçlar vardır. Arabidopsis’te bulunan de doğal olarak bulunur, bazıları ise pato- sonra oluşan ve patojenlere toksik etki ya- FLS2 reseptörü, bakterilerin hareket etme- jenle temastan sonra oluşturulur. Epider- pan fitoaleksin denilen kimyasal bileşikler sini ve beslenmesini sağlayan flagellum or- mis üzerinde mum tabakasının veya tüy- oluşur. Patojenlerin hücre duvarında bulu- ganelinin (bakteri hücrelerinin yüzeyin- lerin olması, kütikulanın kalın olması, sto- nan glukan, kitosan, glikoprotein ve poli- den çıkan ince, uzun ve iplik benzeri yapı) manın açık kalma süresi, stoma sayısı ve sakkaritler bitkilerde fitoaleksin oluşumu- ana proteini olan flagellini algılar. Bitkinin yapısı, fenolik bileşiklerin ve taninlerin bu- nu teşvik eder. FLS2 reseptörü bu bakteri proteinini algı- lunması bitkilerdeki doğal savunma me- layınca hızla birbirini takip eden birtakım kanizmasını belirler. Patojen temasından Bitkilerin hayatta kalabilmesi ve kendi- savunma tepkileri oluşur ve bakteri istila- sonra bitki dokularında savunma yapıları lerini hastalıklardan koruyabilmesi ancak sı durdurulur. Savunma mekanizması çok sistematik olarak ve doğru zamanda çalı- 60

<<< Bilim ve Teknik Mart 2012 fazla enerji gerektirdiği için, sürekli aktif halde olmak kilerin bağışıklık sistemine karşı koyabilmek için en- bitkiye zarar verir, bitkinin büyümesi ve gelişmesi du- feksiyon yeteneklerini artırıcı bazı moleküller salgı- rur, verim düşer. Savunma sırasında bitki tarafından lar. Bu etkileşimler sonucunda da birbirini takip eden salgılanan birtakım kimyasal maddelerin ve enzimle- birtakım biyokimyasal tepkimeler oluşur. Sonuçta ya rin fazlası bitkiyi zehirleyebilir. Bu nedenle, bitkiler- bitki kazanır ya da patojen. Bilim insanları bu karşı- deki bağışıklık sistemi sadece ihtiyaç duyulduğunda lıklı etkileşimden bitkilerin galip çıkması için biyo- aktif hale gelir. Birtakım sinyaller, uyarıcılar, reseptör- teknolojik yaklaşımları kullanarak her geçen gün ye- ler, enzimler, proteinler ve biyokimyasal tepkime zin- ni yeni bitki koruma yöntemleri ve ayrıca bitki ıslahı cirleri savunma mekanizmasının doğru zamanda te- yardımı ile yeni ve dayanıklı bitki çeşitleri geliştirme- tiklenmesini ve sonlandırılmasını düzenler. ye devam ediyor. Sürekli devam eden bir evrimleşme süreci netice- AKAcgaayridnoeasmk, Gliac.rNPr.e, sPsl,aInntcP.,a2t0h0o5lo.gy, 5. Baskı, http://www.nature.com/ sinde, bitkiler kendilerini enfekte eden patojenleriyle TAanroımnimOr,mBiatkni vKeoKruömyiaşlEerliKBiatakbaın, Tlığ.Cı,.Tarım nbt/journal/v17/n8/full/nbt0899_813.html mutlak bir etkileşim halindedir. Bitkilerin çeşitli uya- İl Müdürlüğü Yayınları, No: 6, 1990. http://www.ziraatciyiz.biz/bitki-hastaliklari- rıcı moleküller sayesinde patojenlerini fark etmesi- EZrirdaiallteFr,aGkü.,lFteitsoipYaatyoılnoljai,r2ı,.NBaos:k1ı1, 7A8n,kDaerrasÜKnitiavberı:s3it3e5si, fitopatoloji-t2540.html?s=65d524c80d1012062d54813 ni sağlayan ve savunma mekanizmalarını tetikleyen 1990. 02bd600fd&amp; mükemmel taktikleri vardır. Bazı patojenler ise bit- http://plantpath.osu.edu/extension/outreach/sick/ http://ohioline.osu.edu/hyg-fact/3000/pdf/PP401_01.pdf http://esciencenews.com/ sources/physorg/2011/03/28/how.do.plants.fight.disease 61

Börteçin Ege CEfsane Programlama Dili: Dünyamız UNIX ile sadece iPhone ve iPad gibi çığır açan birçok elektronik aletin yapımını mümkün kılan bir işletim sistemi kazanmakla kalmadı, aynı zamanda yine tıpkı UNIX gibi vazgeçilmez bir programlama dili olan C’ye de kavuştu. Bu müthiş programlama dili C’nin tıpkı Benjamin Button gibi gittikçe gençleşen bir kahramana benzediğini söylersek hiç de abartmış olmayız. Peki, sadece UNIX’in değilWindows ve Linux gibi başka işletim sistemlerinin hangi programlama dilinde programlandığını hiç merak ettiniz mi? Buyurun, cevabı beraber bulalım. Bir önceki yazımızdan da (bkz. “UNIX 40 Ya- UNIX, PDP-7’de B adlı bir programlama dilinin şında!”, Bilim ve Teknik, TÜBİTAK, s. 36-39, yardımıyla geliştirilmişti. B ise, MIT’de (Massachu- Şubat 2012.) hatırlanacağı gibi 1970’li yılla- setts Institute of Technology) görevli İngiliz bilim in- rın başında Kenneth Thompson ve Dennis Ritchie, sanı Martin Richards tarafından geliştirilen BCPL Bell Laboratuvarları’ndaki bir DEC PDP-7 üzerinde (Basic Combined Programming Language) adlı prog- efsanevi işletim sistemi UNIX’i yaratmıştı. UNIX’in ramlama dilinin örnek alınmasıyla Thompson tara- başarısı üzerine AT&T hemen o dönemin en mo- fından 1970 yılında geliştirilmiş bir programlama di- dern donanımlarından olan bir DEC PDP-11 temin liydi. Fakat B, aynı BCPL gibi donanıma hayli yakın etmiş ve Thompson ile Ritchie bu makine üzerinde çalışan, düşük düzeyli bir sistem programlama di- UNIX’in daha gelişmiş bir sürümünü gerçekleştir- li olmasına karşın PDP-11 üzerindeki yeni çalışma- mek için tüm güçleriyle çalışmaya başlamıştı. lar sırasında giderek yetersiz kalmaya başladı. Kısa bir süre sonra bunun başlıca sebeplerinden birinin B‘nin yalnızca tek bir veri tipine sahip olması ve bu nedenle PDP-7‘ye göre hayli modern bir donanım olan PDP-11‘e tam olarak uyum sağlayamaması ol- duğu anlaşıldı. Bunun üzerine B, UNIX‘i geliştirme çalışmalarına paralel olarak, Ritchie‘nin öncülüğün- de yeniden gözden geçirilip geliştirilmeye başlandı. Bu çalışmalar sırasında (1971-1973) B, sözdizim ya- pısı korunarak, ancak farklı veri tiplerine ve birçok başka yapısal değişikliğe izin verecek şekilde yeni- den tasarlandı. Rithcie tarafından ortaya çıkarılan bu yeni programlama dilinin ilk sürümü ilk önce “New B” daha sonra “C” olarak adlandırıldı ve 1973‘de ta- mamlanarak o zamanki UNIX çekirdeğinin yeniden programlanmasında kullanılmaya başlandı. 62

>>> Bilim ve Teknik Mart 2012 Brian Kernighan ANSI-C’ye giden yol timinde geliştirilen Smalltalk-80 adlı prog- ramlama dili, Simula-67’den sonra ikin- C’nin kökleri: BCPL ve B Günümüz bilişim dünyasına hâkim ci nesne yönelimli programlama diliydi. olan programlama dillerinin aksine C, 1980’li yıllarda Apple tarafından başarılı Yukarıda da belirtildiği gibi C’nin kök- herhangi bir komite tarafından tasarlanıp bir şekilde ticarileştirilmesiyle birlikte bili- leri B’ye, B’nin kökleri ise BCPL adlı bir düzenlenmemiş, aksine yetenekleri C’yi şim dünyasında artık geri dönüşü olmayan programlama diline dayanır. Bu nedenle kullanan programcılar tarafından yapı- bir süreç başlamıştı. günümüz C’sinde bile BCPL’in etkileri yer lan eklentilerle zamanla adım adım geliş- yer görülür. BCPL, 1966 yılında İngiliz bi- tirilmiştir. C, her ne kadar bu sayede ken- Yazılım dünyasındaki tüm bu gelişme- lim insanı Martin Richards (MIT) tarafın- di kendine yürüyen bir dev haline gelmiş leri yakından takip eden Bell Laboratuvar- dan geliştirilmiş ve daha sonra o dönem- ise de bu sürecin yan etkisi C’nin dünya- ları, C’nin uygulama geliştirmelerinde bü- lerdeki çeşitli projelerde başarıyla kulla- nın her yerinde farklı sürümlerinin doğ- yük ağırlığa sahip nesne yönelimli prog- nılmıştı. Büyük ölçüde Ken Thompson’ın, ması olmuştur. Durumun gittikçe karma- ramlamada yetersiz kalacağını öngörerek kısmen de Dennies Ritchie’nin katkılarıy- şık bir hal aldığını gören Amerikan Ulu- daha 1979 yılında Bjarne Stroustrup ad- la geliştirilen B ise sadece UNIX işletim sal Standartlar Enstitüsü (American Natio- lı Danimarkalı bir bilim adamının yöneti- sisteminin ilk sürümünün geliştirilmesin- nal Standards Institute-ANSI) 1983 yılında minde C++ adlı yeni nesil bir programla- de kullanılmış ve 1973’te UNIX çekirde- C’nin standartlaşması için bir çalışma gru- ma dili için ilk çalışmaları başlatmıştı bile. ğinin C ile yeniden yazılmasından sonra bu (X3J11) oluşturarak 1989’a kadar süren C’nin nesne yönelimli programlamanın bel tahtını kesin olarak C’ye bırakmıştır. çalışmalar sonucunda C’yi dünya çapın- kemiğini oluşturan sınıfların ve olağandı- da standartlaştırır (ANSI X3.159-1989) ve şı durumların işlenmesine olanak tanıma- C denilince akla gelen kitap: hatta bu arada dilin yapısına birkaç yeni- ması, C++ projesinin başlatılmasında rol The C Programming Language lik getirerek çeşitli iyileştirmeler de yapar: oynayan en önemli faktördü. C++ prensip Dünyaca ünlü C-Standartı, ANSI-C artık olarak, yalnızca C’nin biraz daha gelişmiş C’yi tahtına doğru götüren yoldaki en doğmuştur. ANSI-C yapılan bir kaç deği- ve nesne yönelimli programlama için uyar- büyük destekçisinin incecik bir kitap ola- şiklikten sonra 1990 yılında ISO (Interna- lanmış bir şekli olarak görülebilir. D adı- bileceği hiç aklınıza gelir miydi? Bu ger- tional Organization for Standardization) nı almamasının nedeni de budur (C++, C çekten de böyle olmuştur: 1978 yılında tarafından da kabul edilir ve “C90” başlı- jargonunda C’nin değerinin bir artırılma- Brian Kernighan ve Dennis Ritchie tara- ğı altında yayımlanır. Daha sonraki yıllar- sı anlamına gelir). Günümüzde C++, Mic- fından yazılmış The C Programming Lan- da (1995, 1999 ve 2011) yine ISO tarafın- rosoft Windows gibi işletim sistemlerinin guage adlı kitap, C’yi ele alan belki de en dan “C90” standartına birtakım eklemeler geliştirilmesinden, yüksek performans ge- ince ama aynı zamanda en kapsamlı ve yapılması sonucu ortaya çıkan yeni stan- rektiren uygulamaların geliştirilmesine ka- etkili kitaptır. 1988 yılında ikinci baskı- dartlar da sırasıyla “C95”, “C99” ve “C11” dar birçok alanda kullanılıyor. Aynı C’nin sı yapılan kitap bugün bile C’yi en baş- başlıkları altında yayımlanır. “C11” olarak C++’ya ilham vermesi gibi, C++ da Java, tan öğrenmek isteyenlerin ve profesyonel bilinen ISO standartı aynı zamanda AN- PHP ve C# gibi başka programla dillerinin C programcılarının bir numaralı başvuru SI tarafından da kabul edilen en güncel C mimarilerini hayli etkilemiştir. kaynağı olarak güncelliğini koruyor. standartıdır. C# (C Sharp) Nesne yönelimli programlama ve C++’ın doğuşu Microsoft tarafından 2001 yılında geliş- tirilen C#’ın temeli C, C++ ve Java’ya daya- Her ne kadar nesne yönelimli prog- nıyor. Özellikle sözdizim yapısının C’den ramlama (Object Oriented Programming- büyük ölçüde etkilendiği söylenebilir. C# OOP) bilişim dünyasında ilk olarak 1990’lı kullanımı basit, genel amaçlı fakat hay- yıllarda ticari uygulamaların geliştirilme- li başarılı bir nesne yönelimli programla- sinde boy göstermeye başlamış olsa da, te- ma dili ve günümüzde Microsoft.NET tek- meli ilk olarak 1970’lerde atılmaya başlan- nolojilerinin ana programlama dilini tem- mıştı (1967 yılında Oslo Üniversitesi’nden sil ediyor. Her ne kadar C# ile geliştirilmiş Ole-Johan Dahl ve Kristen Nygaard tara- uygulamalar bellek ve işlemci gereksinim- fından geliştirilen Simula-67 ilk nesne yö- leri açısından hayli tutumlu olmalarıyla bi- nelimli programlama dilidir). 1972 yılın- linseler de, performans açısından C prog- da Xerox PARC Laboratuvarları’nda Alan ramlama dili ile programlanmış uygula- Kay, Dan Ingalls ve Adele Goldberg yöne- malarlala rekabet edecek düzeye erişeme- mişlerdir. 63

Efsane Programlama Dili: C <<< Dennis MacAlistair Ritchie En bilinen sözü : “UNIX basittir, fakat ne kadar basit olduğunu anla- mak için dâhi olmanız gerekir.” Börteçin Ege, 9 Eylül 1941’de Bronxville, New York’ta doğdu. Harvard Üniversi- Viyana Teknik Üniversitesi tesi’nde fizik ve uygulamalı matematik okuyan Ritchie 1963 yılında yine Aldığı ödüller : Ritchie meslek yaşamı boyunca ABD’de ve başka ül- Bilgisayar Mühendisliği Harvard Üniversitesi’nde doktoraya başladı. Doktora konusu olarak prog- kelerde bir çok ödül almıştır. Bunlardan en önemlileri şunlardır: ACM Tu- Bölümü’nü bitirdikten sonra, ram yapısı ve hesaplama karmaşıklığını seçen Ritchie doktorasını 1968 ring Ödülü (1983, UNIX’in mimarı Ken Thompson ile beraber), IEEE Ric- yüksek lisans öğrenimini yılında tamamladı. hard W. Hamming Madalyası (1990), Ulusal Teknoloji Madalyası (1999, de 2005 yılında yine Viyana Ken Thompson ile beraber) Teknik Üniversitesi’nde Mühendis olan babasının yolundan giden Ritchie, 1967 yılın- tamamladı. Yüksek lisans dan itibaren onun gibi Bell Laboratuvarları’nda çalışmaya başladı. Bell reçlerinde programcıya yeterince “ipucu” verememe- çalışması kapsamında Laboratuvarları’nda yoğunlukla MULTICS, BCPL, ALTRAN, B ve C prog- si ve dolayısı ile programcıyı bazı durumlarda hata- Siemens-Almanya için ramlama dilleri ile UNIX ve Plan9 işletim sistemleri üzerine çalıştı. 2007 ları ile neredeyse “baş başa” bırakmasıdır. Bunun se- birbiriyle bilgi alışverişinde yılında emekli olan Ritchie, 12 Ekim 2011 yılında 70 yaşındayken New beplerinden biri de C derleyicisinin doğrudan bellek bulunabilen iki Jersey’de hayata gözlerini yumdu. operasyonlarına izin vermesidir. Her ne kadar güve- ilişkisel veritabanı nilir programlama dilleri kategorisinde bulunsa da, modelleyerek programladı. Günümüzde C C’nin bu tip özelliklerinden dolayı gerçek zamanlı sis- Şu anda Hacettepe temlerde ve güvenliğin ön planda olduğu diğer alan- Üniversitesi’nde semantik Java, C#, C++ gibi 3. nesil bir programlama di- larda (tıpta, havacılık ve uzay sanayilerinde vb.) uygu- web üzerine doktora li olan C de genel amaçlı programlama için geliş- lama geliştirilmesinde kullanılması pek tavsiye edil- öğrenimi görüyor. Ayrıca tirilmiştir. C, düşük düzeyli bir dil olduğu için bir mez. Diğer taraftan C’nin gömülü sistemlerdeki başa- çeşitli firma ve kurumlara uygulama geliştirme dilinden çok ideal bir sistem rısını burada bir daha hatırlatmakta yarar var: Mikro- semantik web teknolojileri programlama dilidir ve günümüzde birçok derle- denetleyici programlanması alanında C, hâlâ en çok konusunda danışmanlık yici ve işletim sisteminin geliştirilmesinde kilit rol tercih programlama dili. İşletim sistemleri cephesin- yapıyor. oynamaktadır. Java Sanal Makinesi (Java Virtu- de ise, her ne kadar Microsoft Windows’un geliştiril- al Machine), UNIX ve Linux’un hemen hemen ta- mesinde C yerine artık C++ kullanmaya başlamış ol- mamı, Microsoft Windows’un özellikle ilk sürüm- sa da, bilişim dünyasının iki kilit işletim sistemi olan lerinin büyük bölümü yine C ile geliştirilmiştir. UNIX’in ve Linux’un geliştirilmesine -tıpkı geçmiş- Ayrıca C’nin başarıları sadece bunlarla kalmamış ve te olduğu gibi- yine C ile devam edileceği kesindir C++ üzerinden günümüzün diğer ana programlama (C doğal olarak, bu son iki işletim sisteminin sistem dilleri Java, PHP ve C#’ın mimarilerine ilham vere- programlama dili olarak kalmaya da devam edecek- rek, bu programlama dillerinin yapılarını da büyük tir). Bütün bu nedenlerle, C’nin gelecek dönemlerde ölçüde etkilemiştir. C, hayli yüksek bir performans- de önemini kaybetmeyeceği, aksine UNIX, Linux gi- la ve büyük bir güvenilirlikle her donanım üzerin- bi işletim sistemlerinin kullanımının yaygınlaşmasıy- de çalışabilmektedir ki bu son özellik bilgisayar dün- la daha da önem kazanacağı açıktır. yasında büyük bir devrimi de beraberinde getirmiş- tir (1970’li yıllarda programcıların işi hayli zordu; bir BKraiyannaWkl.aKrernighan and Dennis Ritchie, “The C Programming programı ya belirli bir donanım için geliştirmek zo- Language-ANSI C”, Prentice Hall, 2nd Edition, s. ix-xii, s.1-4, 1988. rundaydılar ya da büyük çabalar ve zaman harcaya- Dennis M. Ritchie, “The Development of the C Language”, rak söz konusu yazılımı her bir donanım tipine ayrı Association for Computing Machinery Inc., 1993. ayrı uyarlamak zorundaydılar.) Bjarne Stroustrup, “Die C++ Programmiersprache”, Addison-Wesley, 4. aktualisierte und erweiterte Auflage, s. 3-22. Gelecekte C Danny Kalev, “The future according to Dennis Ritchie (a 2000 interview)”, LinuxWorld.com, 20. December 2000. Yukarıda da belirtildiği gibi, her ne kadar C’den Wilfried Elmenreich, “Systemnahes Programmieren, daha sonra ve nesne yönelimli programlama ve ola- C Programmierung unter Unix und Linux”, Institut für Technische Informatik, ğandışı durumların tanımlanabilmesi vb. gibi husus- Technische Universität Wien, s. 109, 2005. lar da dikkate alınarak geliştirilmiş olsa da, C++ ke- Wikipedia, “C-Programmiersprache”, sinlikle C’nin halefi olarak görülemez. Çünkü C++ hDtotpn:n//adCe.uwnikniipnegdhiaam.oragn/dwPikait/rPicrkogRreagmanm, “ieRristcphraiechane_dCT/hompson Receive özellikle nesne yönelimli felsefeyle programlanacak National Medal of Technology from President Clinton”, olan uygulamaların geliştirilmesi için tasarlanmış bir Alcatel-Lucent / Bell Labs, 2002. programlama dilini temsil ederken, C donanıma çok Rupert Goodwins, “Dennis Ritchie, father of Unix and C, dies”, yakın düzeyde, olağanüstü bir performansla çalışan 13. October 2011. bir sistem programlama dilidir. C’nin belki de en za- http://en.wikipedia.org/wiki/C_Sharp_(programming_language) yıf yönlerinden biri derleyicisinin hata ayıklama sü- 64

Hey! Orada Kaç Kişisiniz?

>>> Bilim ve Teknik Mart 2012 Alp Akoğlu N=R*fpneflfifcL Samanyolu’nda bizim gibi zeki varlıklara sa- N : Sayı hip kaç gezegen olabilir? Tahmin etmek zor... R* : Samanyolu’nda bir yılda oluşan ve zeki varlıkların Bundan yaklaşık 50 yıl önce Frank Dra- gelişimine elverişli yıldız sayısı ke adlı bir gökbilimci bu sorunun yanıtını bilim- fp : Gezegene sahip yıldızların tüm yıldızlara oranı sel bir temele dayandırmak için bir formül geliş- ne : Yıldız başına yaşama elverişli gezegen sayısı tirdi. Sadece yanıtı merak edenler için söyleyelim: fl : Yaşam barındıran gezegenlerin yaşama elverişli Drake’in bu formülü kullanarak 50 yıl önce yaptığı gezegenlere oranı hesaba göre bu sorunun yanıtı “10”. Peki bu hesap- fi : Zeki canlıları barındıran gezegenlerin yaşam barındıran lama neye dayanılarak yapılıyor? Bunun için yazıyı gezegenlere oranı okumanızı öneririz. fc : Algılayabileceğimiz sinyaller üretebilecek zeki canlıların sayısının tüm zeki canlıların sayısına oranı Dünyadışı zeki varlıkları arama çalışmaları (SE- L : İletişim becerilerine sahip bir uygarlığın var olma süresi TI) günümüzden 50 yıl önce başladı. Frank Drake, ABD’nin West Virginia eyaletindeki Green Bank Formül aslında çok basit. Birtakım olasılıkla- Radyo Gözlemevi’ndeki 25 metrelik çanağı, ya- rın ve tahmini sayıların birbiriyle çarpımından kınlardaki iki yıldıza çevirip olası radyo mesajları- oluşuyor. Formüldeki her bir bileşen aynı dere- nı yakalamaya çalıştı. İki aylık çalışmanın sonunda cede önemli. Ama bir yandan da her biri tahmi- Drake hiçbir sinyal yakalayamadı. Ancak Drake’in ni değerlerden oluşuyor. O nedenle formülden çok bu çabaları SETI araştırmalarının doğmasına öna- farklı sonuçlar elde edilebiliyor. Ancak gözlemleri- yak oldu. miz, deneyimlerimiz arttıkça sonuç giderek gerçe- ğe yaklaşıyor. Elbette Samanyolu’nda bizden başka ABD’nin Ulusal Bilimler Akademisi, SETI araş- zeki varlık bulunmama olasılığı da var. Ama SETI tırmalarını bilimsel bir zemine oturtma çalışmala- araştırmacılarına sorarsanız bu olasılık yok dene- rını Drake’nin üstlenmesini istedi. Drake, bir kon- cek kadar düşük. ferans düzenledi ve dünyadaki bu konuyla ilgilene- bilecek herkesi bu konferansa davet etti. İşte Dra- Formülde bulmak istediğimiz “olası zeki varlık- ke ünlü formülünü burada açıkladı. Drake’in SETI ların sayısı” N olarak gösteriliyor. Amaç bunu bul- çalışmalarını başlatmak için yaptığı çalışmalar bu- mak. Şimdi diğer bileşenleri inceleyelim: gün pek hatırlanmaz. Ama Drake formülü bu gün bile, bazen çeşitli uyarlamalarla da olsa Samanyo- R*Samanyolu’nda bir yılda oluşan ve zeki varlıkların gelişimi- lu’ndaki olası zeki varlıklarının sayısını hesaplama- ne elverişli yıldız sayısı. Drake ve çalışma arkadaşları bu sa- da kullanılıyor. yıyı 10 olarak kabul etmişti. 2008 yılında NASA’nın duyurduğu bir araştırmaya göre gökadamızda yılda ortalama 7 yıldız doğuyor. An- cak geçmişte bu sayı daha yüksekti. Gökadanın içerdiği gaz mikta- rı azaldıkça yıldız oluşum hızı da düştü. Gökadamızda bir yılda or- talama 10 ila 20 yıldız oluştuğu kabul ediliyor. Drake ise 50 yıl ön- ceki varsayımından vazgeçmeyerek bu sayının 10 civarında olduğu- nu söylüyor. Gökadanın çoğunluğunu oluşturan en küçük kırmızı cüce yıldız- ların yaşamı destekleyip desteklemediği tartışmalı bir konu. Bu du- rumda pek iyimser olmasa da, ortalama değer olarak Drake’in var- sayımı, yani bir yılda zeki varlıkların gelişimini destekleyebilecek 10 67

Hey! Orada Kaç Kişisiniz? fp Gezegene sahip yıldızların tüm yıldız- fl Yaşam barındıran gezegenlerin yaşa- lara oranı. Drake bu değeri 0,5 olarak ma elverişli gezegenlere oranı. 50 yıl ön- kabul etmişti. Yani yıldızların yaklaşık yarı- ce Drake bunun 1 olarak kabul edilebileceği- sının gezegene sahip olduğunu varsaymış- ni düşünmüştü. Günümüzde uygun koşullar tı. Günümüzde bu oranın 0,9 gibi yüksek sağlandığında yaşamın gelişeceği neredeyse bir değere sahip olabileceğini öne süren ba- kesin kabul ediliyor. En iyimser tahminleri zı araştırmacılar var. Ancak genel görüşe gö- yapanlar Drake’e katılıyor. Yani bu oran gü- re bu değer Drake’in de kabul ettiği gibi 0,5 nümüzde de 1 olarak kabul edilebilir. civarında. Kepler Uzay Teleskobu’yla yapılan gözlemler önümüzdeki birkaç yıl içinde da- ha net bir tablo koyacak. ne Yıldız başına yaşama elverişli geze- fi Zeki canlıları barındıran gezegenlerin gen sayısı. Güneş Sistemi için bu sayı yaşam barındıran gezegenlere oranı. “1”. Çünkü bildiğimiz kadarıyla sistemimiz- Drake bu konuda pek iyimser değildi ve bu de yalnızca Dünya’da yaşam var. Drake 50 değeri 0,01 (% 1) olarak kabul etmişti. Gü- yıl önce bu sayının 2 olduğunu varsaymış- nümüzde iyimser olanlar, üzerinde yaşam tı. Bir gezegen sisteminde yaşamın gelişme- barındıran bir gezegende eninde sonunda si için uygun koşulların, yani “yaşam bölge- zeki varlıkların evrimleşeceğine neredeyse sinin” yıldıza ancak belli bir mesafede olabil- kesin gözüyle bakıyor. Belki burada zekânın diğini biliyoruz. Yaşam bölgesinin sınırları tanımını yapmak gerekebilir. Tek hücreli günümüzde 50 yıl önce düşünülene göre da- canlılar bile yaşamlarını sürdürebilir, çevre- ha dar. Buna karşılık yine bugün biliyoruz ki leriyle iletişim kurabilir. Bu bir zekâ belirti- Jüpiter gibi dev gezegenlerin uydularındaki si olarak kabul edilebilir. Ancak burada sö- buzdan kabukların altı suyla dolu. Bu bölge- zünü ettiğimiz zekâ insanın zekâsına denk ler en azından mikrobiyolojik yaşamın geliş- düzeyde bir zekâ. Bir kez çok hücreli yaşam mesine uygun olabilir. Dolayısıyla ne’deki “e” geliştikten sonra canlıların çevre koşullarına artık yalnızca “Dünya benzeri” anlamıyla sı- uyum sağlama sürecinde bazı türler sivrile- nırlı değil. Ancak yine kendi sistemimizi göz cek ve diğerlerinden daha zeki hale gelecek- önünde bulundurduğumuzda, üzerinde zeki tir. Dolayısıyla bu oranın 1’e çok yakın oldu- canlıların gelişip serpilmesi için Dünya gibi ğu söylenebilir. bir gezegene ihtiyaç var. fc Algılayabileceğimiz sinyaller üretebi- Bu yılın başlarında Nature dergisinde ya- lecek zeki canlıların sayısının tüm ze- yımlanan bir makaleye göre gökadamız- ki canlıların sayısına oranı. Drake bu de- da yıldız başına 1,6 gezegen düşüyor. Ayrı- ğeri de 0,01 olarak kabul etmişti. SETI ca Kepler’le yapılan gözlemler Dünya benze- Enstitüsü’nden Seth Shostak, bir şekilde ko- nuşma becerisine sahip bireyleri olan bir uy- ?ri gezegenlerin dev gezegenlere göre sayıca garlığın, bilim ve teknolojide ilerleyerek rad- daha fazla olduğunu gösteriyor. Dolayısıyla yo sinyalleri yayabilecek düzeye geleceği- gezegene sahip yıldızların çevresindeki ge- ni söylüyor. Drake, alet kullanabilecek vücut zegenlerin ortalama ikisinin yaşama elveriş- yapısına sahip bireylerden oluşan bir uygar- li olduğu söylenebilir. Drake’den bir sağlam lığın, eninde sonunda radyo iletişimi kurabi- öngörü daha. lecek düzeyine erişeceğini düşünüyor. Drake şimdi öyle iyimser ki, artık bu oranın 1’e ya- kın olduğunu düşündüğünü belirtiyor. 68

<<< Bilim ve Teknik Mart 2012 L İletişim becerilerine sahip bir uygarlı- Bu iyimser bir yaklaşım. Drake formülünün her ğın var olma süresi. Drake denklemi- bir bileşeninin hata payı yüksek. O nedenle fark- nin belki de en tartışmalı bileşeni bu. İleti- lı görüşlere göre yapılan hesaplamalar birbirinden şim becerilerine kavuşmuş zeki bir uygar- farklı sonuçlar veriyor. Ancak çok da uzak olma- lık bir gezegende ortalama ne kadar sürey- yan gelecekte, ötegezegen araştırmalarının tutacağı le var olabilir? Kendi uygarlığımızı düşü- ışık sayesinde hesaplamadaki hata payı giderek kü- nürsek, yaklaşık 100 yıldır radyo teknoloji- çülecek. Ortaya kesin bir sayı koyamasak da, bilgi sine sahibiz. Bu Dünya üzerindeki varlığı- birikimimiz arttıkça formülün verdiği değerin de mızı ne kadar sürdürebileceğimiz konusun- arttığını görüyoruz. Bunun sonucunda da yaşamın da tahmin yürütmek çok zor. Kendimizi her dünyamıza özgü bir olgu olduğu düşüncesinden an yok edebilecek potansiyele sahibiz. Ama giderek uzaklaşıyoruz. bu Dünya’da daha milyonlarca yıl da yaşaya- biliriz. Bu bir yana, teknolojinin gelişmesi- Farklı Bir Yaklaşım ne paralel olarak giderek görünmez hale ge- liyoruz. İlk televizyon vericileri bir milyon Drake’in formülünün doğrudan Samanyo- watt’lık bir enerji yayarken şimdi kullanılan lu’ndaki yıldız sayısından yola çıkmıyor olması si- uydu teknolojisi sayesinde 20 watt’lık bir ve- ze garip gelebilir. Ne de olsa Samanyolu’ndaki yıl- riciyle bir uyduya sinyal göndermek müm- dızlardan kaçının çevresinde bizimle iletişim kura- kün. Üstelik bu yayınlar belli bir doğrultu- bilecek uygarlık olduğunu bulmak istiyoruz ve yıl- da yapıldığından sinyaller her yöne dağıl- dız sayısından yola çıkmak mantıklı görünüyor. Bu mıyor. Yaklaşık 100 yıldır iletişim becerile- nedenle formül alternatif olarak şu şekilde de ifa- rine sahip olduğumuzu ve yarın kendimi- de edilebiliyor: zi yok edeceğimizi varsayarsak L’nin değeri 100 olacaktır. Ama bunun bir milyar olma- N = N*fpneflfifcL/Tg sı da mümkün. Drake, L’nin 10.000 olduğu- nu varsaymıştı. Günümüzde de ortalama de- ğerin bu civarda olabileceği tahmin ediliyor. Şimdi Drake’in 50 yıl önceki öngörülerine gö- Samanyolu’ndaki yıldız oluşum hızının sabit ol- re gökadamız Samanyolu’ndaki kaç gezegende bi- duğunu kabul edelim. Bu durumda yıldız oluşum zimle iletişim kurabilecek canlılar yaşıyor, hesap- hızı yani bir yılda oluşan yıldız sayısı (R*), Saman- layalım. yolu’ndaki yıldız sayısının (N*) Samanyolu’nun toplam ömrüne (Tg) bölümüne eşit olacaktır. Kısa- Drake’e göre formülün bileşenleri ve değerleri cası formülde R*’nin yerine N*/Tg konmuş oluyor. şu şekildeydi: (R*=10) x (fp= 0,5) x (ne=2) x (fl=1) x (fi=0,01) x Kaynaklar http://www.nasa.gov/centers/goddard/news/ (fc=0,01) x (L=10.000) = 10. Nadis, S., “How Many Civilizations Lurk in the topstory/2006/milkyway_seven.html Cosmos”, Astronomy, Nisan 2010. http://www.planetary.org/explore/topics/seti/ Yani Drake’in 50 yıl önceki hesabına göre bizim- Shermer, M., “Why ET Hasn’t Called”, Scientific seti_history_07.html le iletişim kurabilecek 10 uygarlık olabilir. American, Ağustos 2002. http://www.pbs.org/wgbh/nova/space/drake- http://www.nature.com/nature/journal/v481/n7380/ equation.html Hesabı yeniden güncel ve iyimser verilere göre full/nature10684.html yaparsak: (xR(*L==1100).0x0(0fp)==07,50).0x0(0n. e=2) x (fl=1) x (fi=1) x (fc=1) 69

Hüseyin Gazi Topdemir Fergânî İslam dünyasında bilimsel geleneğin doğuşunun ve gelişmesi- bu çalışmasıyla İslam ve Batı astronomisinin gelişimine büyük etki nin başlangıçta beklenenden çok hızlı olmasının nedenlerinden bi- yapmıştır. Örneğin astronominin önemli problemlerinden biri olan ev- ri de bilimsel zihniyetin toplumda yaygınlaşmasının ve bilime büyük renin ve gezegenlerin büyüklükleri konusunda yazılan yapıtların hiç bir güven ve bağlanma duygusunun yerleşmesinin zeminini ve koşul- biri Fergânî’ninki kadar yaygınlık kazanmamıştır. Fergânî’nin bu yapı- larını hazırlayan, ileri görüşlü devlet yöneticileridir. Bu dönemde bili- tında gezegenlerin görünen çaplarına, sabit yıldızların uzaklıklarına ve min koruyucusu ve bilim insanlarının destekleyicisi olan ilk yönetici hacimlerine ilişkin verdiği değerler, diğer İslam astronomları tarafın- Memûn’dur (813-833). Memûn’un yarattığı bilim ikliminden yararlana- dan çok küçük farklarla kabul edilmiştir. Batı dünyasına olan etkisi da- rak önemli çalışmalar gerçekleştiren öncü bilim insanlarından biri de ha kapsamlı olan kitap, 12. yüzyılın ilk yarısından 15. yüzyılın sonuna astronomi üzerine kapsamlı ilk yapıtı hazırlayan Fergânî’dir. Batı’da bi- kadar, Avrupa’da astronominin gelişimini ciddi biçimde etkilemiş, de- linen adıyla Astronominin Unsurları adlı yapıtını kaleme alan Fergânî, falarca Latinceye çevrilmiştir. Fergânî bilginlerden biri de doğum ve ölüm tarihleri kesin olarak bilinmeyen, Johannes Hispalensis’in çevirisinden, Ferrara, 1493. ancak 861’den sonra öldüğü tahmin edilen Ebû el-Abbas Ahmed İbn Muhammed İbn Kesîr el-Fergânî’dir. Klasik dönemde İslam dünyasın- (Kaynak: Fuat Sezgin, İslam’da Bilim ve Teknik, Cilt II, Çeviren: A. Aliy, Türkiye Bilimler Akademisi, Kültür Bakanlığı, 2007.) da yetişmiş ve önemli bilimsel çalışmalar gerçekleştirmiş Türk bilim in- sanı Fergânî, Türkistan’ın Fergânâ bölgesinde doğmuş ve bilim eğiti- Fergânî’nin astronomi kitabının Latince baskısının kapağı (sağda). mini de orada almış, daha sonra dönemin bilim ve kültür merkezi olan Bağdat’a yerleşmiştir. Fergânî’nin Yaşamı ve Yapıtları İslam dünyasında bilimsel canlanmanın başladığı 8. yüzyıldan itiba- ren bütün bilim dallarında ivmesi gittikçe artan araştırmalar yapılma- ya başlandı ve çok sayıda özgün yapıt kaleme alındı. Bu dönemin önde gelen bilim dallarından biri de astronomiydi. Etkileri uzun yıllar süre- cek çok sayıda bilim insanı yetişti, yapıtları Doğu’da ve Batı’da etkili ol- du ve hem kaynak olarak kullanıldı hem de ders kitabı olarak okutuldu. Astronomi alanındaki çalışmalarıyla bilim tarihinde adından söz edilen 70

>>> Bilim ve Teknik Mart 2012 Nil Ölçeği’nin yapımını ve Caferî Kanalı’nın 1) Kitâb el-Fûsûl İhtiyâr el-Mecisti layacak zeminin hazırlanması, öğreticilerin ye- açılmasını yönetmiş olması dolayısıyla kay- (Almagest’ten Seçilmiş Bölümler Kitabı) tiştirilmesi ve daha sonra da ayrıntılı inceleme- naklarda yer alan kayıtlardan da hayatı hak- 2) Kitâb İhtisâr el-Mecisti lere geçilmesi gerekir. Bu bakımdan büyük bir kında bazı bilgiler edinilmiştir. Bu bilgilere (Almagest’in Özeti) boşluğu gideren bu çalışmasında Fergânî ön- göre, Fergânî 861 yılında yapımı tamamlanan 3) İlm-i Hey’et el-Eflâk ve Harekât el-Nücûm ce Arap, Rum, Süryani, Fars ve Kıptî takvimle- ve el-Mikyas el-Cedid olarak da bilinen ve Nil (Kürelerin Oluşumu ve Yıldızların rini ve bu takvimlerin esaslarını vermekte, da- Nehri’nin akışındaki değişimleri ölçmek için Hareketlerinin Bilimi) ha sonra da astronomi konusunda geliştirilmiş geliştirilen Büyük Nil Ölçeği’nin yapımını yö- 4) Fî San’at el-Asturlâb temel ilkeleri açıklamaktadır. İlkeler açıklandık- netmiştir. Caferî Kanalı adıyla bilinen ve Dicle (Usturlab Yapımı Üzerine) tan sonra Güneş’in, Ay’ın ve diğer gezegenlerin kıyısındaki Sâmarrâ yakınlarında kurulan Ca- 5) İlâ Zîc el-Hârezmî hareketleri verilmekte ve her gezegenin hare- feriye şehrinin içinden geçen kanalın açılma- (Hârezmî’nin Zîc’i Üzerine) keti ayrı ayrı ele alınmaktadır. Fergânî bu bilgi- sı işini de Fergânî üstlenmiştir. leri aktarırken, aynı zamanda kendi dönemin- Ünlü Türk matematikçi Hârezmî’nin de yapılan çalışmalardan elde edilen verileri de Fergânî’nin yapıtlarının sayısı konusun- astronomi tabloları üzerine bir yorum ve dikkate almış ve bu bakımdan Ptolemaios’un da güvenilir bilgi yoktur. En önemli çalış- açıklama olan bu son yapıt kayıptır. Almagest’indeki yanlışları da düzeltmiş, bazı ması Cevâmi el-İlm el-Nücûm ve el-Harekât eklemeler yapmıştır. el-Semâviyye (Astronominin Özeti ve Gök- Astronominin Özeti ve sel Hareketlerin İlkeleri) adlı yapıtıdır. Bu ya- Göksel Hareketlerin İlkeleri’nin Fergânî Memûn’un emriyle yapılan yeröl- pıt Batı’nın yeniden doğuşunu sağlayan 12. Analizi çüm çalışmaları sonucunda elde edilen değe- yüzyıl çeviri hareketinin öncülerinden Sevil- ri kitabında irdelemiş ve bu değerin daha gü- leli John (ölümü 1137) ve Cremonalı Gerard Astronominin Özeti ve Göksel Hareketlerin İl- venilir olduğunu belirtmiştir. Eserin beşinci bö- (1114-1187) olmak üzere pek çok çevirmen keleri otuz bölümdür. Bu bölümlerde gökyü- lümünde ekliptiğin ekvatora olan eğimini ve- tarafından Latinceye çevrilmiş, 15. yüzyıl Ba- zünün küresel olması, Yer’in küresel olması, ren Fergânî, bu eğimin Ptolemaios’un hesabı- tı astronomisinin şekillenmesini sağlayan Yer’in evrenin merkezi olması, Yer’in yüzölçü- na göre 23 derece 51 dakika olduğunu, ancak Regiomontanus’u (1436-1476) ve Kopernik’i mü ve yedi iklime bölünmesi, gündüz ve ge- Memûn zamanında yapılan ölçümün daha da- (1473-1543) etkilemiştir. Kitabın çevirilerine ce süreleri, Güneş, Ay ve sabit yıldızların hare- kik olduğunu ve bu eğimin 23 derece 35 daki- ilişkin tarihsel akış şöyledir: ketlerinin sınıflandırılması, gezegenlere ilişkin ka olması gerektiğini belirtir. dışmerkezli ve çembermerkezli kürelerin sayı- İlk olarak Sevilleli John tarafından Diffe- sı ve Yer’e uzaklıkları, gezegen kürelerinin elip- Fergânî’nin gezegenlere ilişkin verdiği ba- rentia Scientie Astrorum adı ile 1137’de Latin- tik üzerindeki dolanımları, sabit yıldızların sa- zı değerler de Ptolemaios’un değerlerinden ceye çevrilmiş ve bu çeviri 1493’te Ferrara’da, yısı, parlaklıklarına göre sınıflandır­ılması ve on farklıdır. Ptolemaios’un Satürn’ün anomalis- 1537’de Nuremberg’de, 1546’da ise Paris’te beş büyük yıldızın gökteki konumları, geze- tik hareketini 57 dakika 7 saniye olarak ver- basılmıştır. Kitabın ikinci çevirisi Cremona- genlerin ve sabit yıldızların Yer’den uzaklıkla- mesine karşın, Fergânî bu hareketin değerini lı Gerard tarafından Liber de Aggregationibus rı, yıldızların Güneşle birlikte doğuşu ve batışı 59 dakika olarak vermektedir. Ay’ın dışmer- Scientie Stellarum et Principiis Celestium Mo- ve Güneş’in ışınları tarafından örtülmesi, Ay tu- kezlik değeri Ptolemaios’a göre 10.19 derece tuum adıyla, üçüncü çevirisi ise Jacob Christ- tulması, Güneş tutulması ve tutulma zamanla- Fergânî’ye göre 12.30 derecedir. Ay’ın çem- mann tarafından Muhammedis Alfragani Ara- rı ele alınmaktadır. bermerkezlik yarıçapını Ptolemaios 5.15 de- bis Chronologia et Astronomica Elementa rece, Fergânî ise 6.33 derece olarak vermek- adıyla yapılmış ve 1590 ve 1618 tarihlerinde Kitabın başlığında yer alan Astronominin tedir. Venüs’ün enlemde ulaştığı en yüksek Frankfurt’ta basılmıştır. Özeti ifadesi ünlü astronom Ptolemaios’un Al- değerini Ptolemaios 6.22 derece olarak kabul magest’ine işaret etmektedir. Kitap esas itiba- Kitabın İbranice çevirisi Jacob Anatoli ta- riyle de özet niteliği taşımaktadır ve astrono- Ptolemaios rafından Qizzur Almagesti adıyla 1235’te ya- mi problemleri ayrıntıya inilmeden özlü bir bi- Astronomi tarihinin en ünlü yapıtı olan Hē mathēmatikē syntaksis’in pılmıştır. İbranice metin Fergânî’ninkinden çimde ele alınmıştır. Yapıtın dikkat çeken bir di- (Matematik Sentezi) yazarı ve Yer Merkezli Evren Modeli’nin kurucusu 3 bölüm fazladır. Bunlardan sonuncusu (33. ğer yönü de herhangi bir çizime yer verilme- olan Ptolemaios, Orta Çağ İslam dünyasında önemsenen bir Bölüm) coğrafya ile ilgilidir ve yeryüzünde- miş olmasıdır. İlk anda olumsuz bir düşünceye astronomdur ve Batlamyus adıyla tanınır. ki belirli yerlerin konumları ve gün uzunluk- yol açsa da kitabın bu şekilde kaleme alınmış ları yer alır. olmasının yüksek bir amaç göz ettiği ilerleyen sayfalarda verilen bilgilerden ve daha sonra Kitap son olarak Jacob Golius tarafın- Doğu’da ve Batı’da yaptığı derin etkiden anla- dan Latinceye çevrilmiş ve 1669’da Amster- şılmaktadır. Fergânî’nin asıl amacı Antik Çağ’da dam’da basılmıştır. Bu çeviri 13. yüzyılda astronominin kaydettiği gelişmelerin İslam Sacrobosco’nun kaleme aldığı Yer Küresi adlı dünyasında doğru bir şekilde anlaşılmasını ve astronomi kitabına kadar, el kitabı olarak kul- özümsenmesini sağlamaktır. Çünkü yeni geliş- lanılmıştır. Bunun dışında Fergânî’nin Kitâb mekte olan bir toplumda yüksek düzeyli bilim- el-Amel el-Ruhâmât (Güneş Saatlerinin Yapı- sel bilgileri yerleştirmek hemen olacak bir şey mı) adlı bir yapıtı daha vardır. değildir. Önce bu bilgilerin kavranmasını sağ- Benzer şekilde değişik kaynaklarda Fergânî’nin yapıtları hakkında şöyle bilgiler yer almaktadır: 71

Fergânî Dante’nin evreni <<< ederken, Fergânî Ptolemaios’un bu değeri 6 Fergânî, Ptolemaios’un eksik bıraktığı ba- Fergânî’nin Batı’ya Etkisi 1/3, diğer astronomların ise 9 derece olarak zı problemleri de kitabında ele almıştır. Pto- kabul ettiğini belirtir. Yine Fergânî’nin kabul lemaios Almagest’te gezegenlerin uzaklık- Fergânî’nin Batı’daki etkisinin en belir- ettiği Mars ve Venüs’ün ortalama uzanım de- larına ve büyüklüklerine ilişkin herhangi bir gin şekilde görüldüğü kişi ünlü İtalyan şair ğerleri Ptolemaios’un verdiğinden farklıdır. değer vermemekte, sadece Ay’ın ve Güneş’in Dante Alighieri (1261-1321) olmuştur. Sekü- Fergânî Mars’ın ortalama uzanım değerini 17 uzaklıklarını ve büyüklüklerini ele almakta, ler çizgide gelişim gösteren astronomi çalış- derece, Venüs’ünkini ise 7 derece, Ptolemaios bu değerler yardımıyla diğer gezegenlerin malarını, özellikle de evrenin yapısı hakkın- ise Mars’ın ortalama uzanım değerini 14 de- uzaklıklarının ve büyüklüklerinin bulunabi- daki görüşleri teolojik bir zeminde kavram- rece 33 dakika, Venüs’ünkini ise 5 derece 36 leceğini söylemektedir. Buna karşın Fergânî laştırmayı hedefleyen Dante’nin, dört kitap- dakika olarak verir. bununla yetinmeyerek diğer gezegenlerin tan oluşan felsefî, siyasî ve ahlaki konuları ele uzaklıklarını ve büyüklüklerini de yapıtında alan Convivio adlı eserinin ikinci kitabı astro- Bütün bu değerler Fergânî’nin Almagest’i vermiştir. Onun gezegenlere ilişkin verdiği nomi ile ilgilidir. Dante, ilk baskısı Floransa’da kopya etmediğini, yeni gözlemler ışığında bu değerler, Doğu ve Batı dünyasında kabul 1490 yılında, ikinci baskısı ise 1521 yılında ulaşılan değerleri esas alarak Ptolemaios’un görmüş ve Kopernik’e kadar esas alınmıştır. Venedik’te yapılan Convivio’daki Ptolemaios bilgilerini güncellediğini göstermektedir. İs- astronomisine ait bütün görüşlerini ve Divina lam dünyasında gerçekleştirilen bilimsel ça- Commedia’sında (İlahi Komedya) yer alan ev- lışmaların önemli bir özelliği olan daha önce ren görüşünü Fergânî’den almıştır. kabul görmüş bilgileri düzenleme, geliştir- me, yetkinleştirme ve yeni bilgilerle güncel- Yer’in çevresini de bulmaya çalışan leme tutumunu Fergânî de benimsemiş ve Fergânî bu değeri 20.400 mil (1 eski Arap mi- astronomi konusunun İslam dünyasına doğ- li=1973,22 m) yaklaşık 40.253.700 metre ola- ru bilgilerle girmesi için özel bir çaba göster- rak vermiştir. Bu değer Yer’in gerçek çevre miştir. Bu bakış açısıyla da, dönemin önemli değeri olan 40.120.000 metre değerine hay- bir yetkesi olarak kabul edilen Ptolemaios’un li ya­kındır. Fergânî’nin bulduğu bu değer da- hatalarını, yeni gözlemler sonucunda orta- ha sonra Kristof Kolombus (1451-1506) tara- ya çıkan yeni veriler ışığında düzeltme yolu- fından kullanılmış­tır. na gitmiştir. Fransız bilim tarihçisi Pierre Duhem (1861- Fergânî, Ptolemaios’un küreler arasın- 1916) Fergânî’nin kitabının Batı astronomisi- daki boşlukla ilgili hatasını da düzeltmiş- nin gelişimi üzerindeki etkisini açıklarken, tir. Ptolemaios’un gezegenlerin uzaklıkları- 13. yüzyıldan 14. yüzyılın başına kadar astro- na ilişkin verdiği değerler incelendiğinde, Ve- nomların Ptolemaios’a Fergânî’nin kitabı üze- nüs ve Güneş arasında bir boşluk bulunduğu rinden atıf yaptığını belirtmektedir. 13. yüz- ortaya çıkmaktadır. Aristoteles kozmolojisi- yılda yaşamış matematikçi ve astronom Sac- nin temeli sayılan, evrende boşluk olmadığı robosco da bilgilerini Fergânî’den almıştır. Yi- varsayımıyla çelişen bu hataya Fergânî düş- ne 13. yüzyılın önemli bilim insanlarından memiştir. Roger Bacon’ın (1214-1294) Opus Majus (Bü- yük Yapıt) adlı kitabında gezegenlerin uzak- lıklarına ve çaplarına ilişkin verdiği bütün de- ğerler Fergânî’ye aittir. Filozof, teolog, mate- matikçi, astronom ve fizikçi Levi Ben Gerson (1288-1344) da Fergânî gibi ekinoksların pre- sesyonunun Güneş’in apojesini etkilediğini savunur. Robert Grosseteste’nin (1168-1253) astronomi adına bildirdiği her şey de gerçek- te Fergânî’den alınmadır. Regiomontanus’un 1464’te Padova’da verdiği derslerin içeriği de Fergânî’ye dayanır. KHÇeauvyninkraeenk, lS:aS.,r.ASverzugpina,’nBınedÜirz,e1r9in7e5.Doğan İslam Güneşi, ÇSTNeaeazrvsgirihi,rnieSv,n.eFH:.AE,.İ,sbsaİldsaslulmaarmr’drıa,avhÇeBmeİivllaiiimmnre,Anvİe:slilİTya.,emKTkunüMtirklkue,ideyCree,inlİBtinyiIselIiat,minn,lde1er9AA89kk.laidİleimmliesriin ve Kültür Turizm Bakanlığı Yayını, 2007. UTUTeonnkpaaedttl,,ie,YYmS..,,.iATrv,adsHrt.r,i.hoBGniBlo.io,mmvyeuiTTnUaacrnarihiahTtin,iü,YerN.kG,loBeibrridileişmle,,NG2T0oöa0kbr1bei.hil,lii2,mP0,1eKg0e.amyn,a2k0,0280.08. 72

Türkiye Doğası Dr. Bülent Gözcelioğlu Flora Tek Cins ya da Tek Tür Olarak Bulunan Bitkiler Monotipik Endemikler Ülkemiz içinde bulunduğu jeolojik yapı, iklimsel özellikler, farklı yükseklikler gibi nedenlerle zengin bir bitki çeşitliliğine sahip. Ayrıca orman, step, sucul alanlar, kıyı, deniz gibi çok farklı ekosistemlere sahip olması da bitki çeşitliliğin fazla olmasının diğer nedenleri. Tüm bunlar 3000 kadarı endemik olmak üzere 10.000 civarında bitki türünün ülkemizde yaşaması anlamına geliyor. Endemik bitkiler genel olarak sınırlı yayılış alanına sahiptir. Bitkibilimciler bunların sınırlı yayılışa sahip olmasını genel olarak iki nedene bağlar. Birincisi, türün yeni oluşması ve yayılışını henüz genişletememiş olmasıdır. Bunlara neoendemik türler denir. İkincisiyse, jeolojik devirler boyunca geniş bir alanda yayılış gösteren bitkilerin ortam koşullarının değişmesiyle büyük bir kısmının yok olması, kalanlarınsa çok dar bir alanda yaşamlarını devam ettirmesidir. Bunlara paleoendemik türler de denir. Paleoendemiklere en iyi örnek monotipik endemik bitkilerdir. Bunlar belli bir bölgede sadece tek cins ya da tek tür olarak bulunur. Bu bitkiler dar alanda yaşadıklarından, sayıları da azdır ve dolayısıyla soyları genellikle tehdit altındadır. Genetik miras olarak kabul edilip korunmaları gereklidir. Dorystoechas (Dağ Çayı, Çalba Çayı) 74

Bilim ve Teknik Mart 2012 [email protected] Bayram Ayhan Dorystoechas (Dağ Çayı, Çalba Çayı) Tchihatchewia (Allı Gelin) Ülkemizde yaşayan monotipik endemikler: Cyathobasis (Amaranthaceae), Phrynella ve Thurya (Caryophllaceae), Physocardamum ve Tchihatchewia (Brassicaceae), Nephelochloa ve Pseudophleum (Poaceae), Dorystoechas (Lamiaceae), Sartoria (Fabaceae), Crenosciadium, Ekimia, Postiella ve Aegokeras (Apiaceae), Necranthus (Orobanchaceae), Leucocyclus (Asteraceae). Fotoğraflar: Prof. Dr. Kazım Çapacı Kaynaklar Akyıldırım, B., Küçüker, O., Monotipik Endemik Taksonlar ve Türkiye’nin Biyoçeşitliliğine Katkıları Tchihatchewia isatidea Boiss. (Allı Gelin), Ekoloji ve Çevre Kongresi Özet Kitabı, 2011. Kaya, Y., Aksakal, Ö., “Endemik Bitkilerin Dünya Ve Türkiye’deki Dağılımı”, Erzincan Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt 7, Sayı 1, 2005. 75

Türkiye Doğası Mantarlar Türkiye’nin Yenilebilir Mantarları Mantarlar yapılarında kitin bulunan, klorofil taşımayan, dolayısıyla fotosentez yapmayan, çürükçül ya da parazit olarak beslenen canlılardır. Bir zamanlar bitkilerle aynı grupta sınıflandırılan mantarlar günümüzde beslenme, büyüme ve üreme özellikleri gibi nedenlerle hem bitkilerden hem de hayvanlardan farklı olarak, ayrı bir âlemde sınıflandırılıyor. Çok hızlı büyüyebilen mantarlar nemli yerlerde, ormanlık alanlarda, çayırlarda yaşar. Fotoğraf: Prof. Dr. Bayram Göçmen Elmalı / Antalya (2011) 78

Bilim ve Teknik Mart 2012 [email protected] Türkiye doğasında 2200 civarında mantar türünün yaşadığı tahmin ediliyor. Bunların büyük bir kısmını (% 85 civarında) kadeh mantarı türleri (şapkalı mantarlar, raf mantarları vb) oluşturur. Şapkalı mantarların bazı türleri yenilebilir özelliktedir ve gıda olarak tüketilir. biftek mantarı bal mantarı çayır mantarı kıvırcık mantar imparator mantarı Orman Genel Müdürlüğü pullu mantar yenilebilir mantarlarla Ülkemizde 40 kadar yenilebilir çörek mantarı ilgili aşağıda linki verilen mantar türü vardır, bunlardan yumurta mantarı sitede genel bilgi veriyor. 25’inin ticareti yapılır. Kuzugöbeği, kayın mantarı, istiridye www.ogm.gov.tr/sites1/ mantarı bu türlerden bazılarıdır. mantar.htm Ancak doğadan bilinçsizce toplanan ve yenilebilir olup olmadığı Ulusal Zehir Danışma bilinmeden tüketilen mantarlar, Merkezi de aşağıda ölüme neden olabilecek linki verilen sitede türde zehirlenmelere de yol açabilir. mantar zehirlenmeleri durumunda ne yapılacağına ilişkin bilgi veriyor. Mantar zehirlenmelerinde başvurabileceğiniz acil telefon numarası: 114 http://uzem.rshm.gov.tr/halka- yonelik-bilgiler/1-mantar- zehirlenmesi.html kaypak mantar şemsiye mantarı istiridye mantarı KSeasylin, Eak.,lDarenchev, C. M., “Checklists of the myxomycetes, larger ascomycetes, and larger basidiomycetes in Turkey”, Mycotaxon, Sayı 106, s. 65-67, 2008 (online version (2011):1-136). Campbell, N. A., Reece, J. B., Biology, Benjamin Cummings-Pearson Education, 2006. borozan mantarı sığırdili mantarı doru renkli şişkin mantar kuzu mantarı 77

Engin KarcıTürkiye Doğası Engin KarcıJeoloji Deniz Yığınları Kıyı bölgeleri devamlı olarak dalgalar, gelgitler, akıntılar, rüzgârlar gibi dış etkenlerin etkisinde kalan yerlerdir. Bu nedenle bu bölgelerdeki jeomorfolojik yapı devamlı değişir. Kıyı bölgelerindeki değişime, kıyının bulunduğu coğrafi konumun, o bölgede yaşayan canlıların (algler, mercanlar vb.) ve buzulların da (donma-çözülme) etkisi vardır. 78

Bilim ve Teknik Mart 2012 [email protected] Kıyıların şekillenmesinde en fazla etkiyi dalgalar yapar. Deniz yığınların oluşumu genel olarak şöyledir: Bu etkiler, dalgaların karaya çarparak aşındırmasıyla, Dalgalar kayaları aşındırır, zaman içinde kayalar üzerinde deniz suyunun kayaları kimyasal olmayan yolla eritmesiyle bir deniz kemeri oluşur. Bu kemer zamanla büyür ve gerçekleşir. Ayrıca, kum, çakıl gibi döküntüleri içeren üst kısmının karayla olan bağlantısı kopar. Denizde kalan dalgaların oluşturduğu oyma ve aşındırma da kıyı kısım deniz yığınları olarak adlandırılır. Deniz yığınları şekillenmesine etki yapar. Bu gibi aşındırmalar sonucu zaman içinde aşındırmaya bağlı olarak erir, su içine kıyılarda falez (yalıyar), deniz kemeri, deniz mağarası, çöker ve sonunda kaybolur. Deniz yığınları bir bakıma deniz yığını gibi çeşitli tiplerde yapılar meydana gelir. çok küçük adalardır. Üst kısımları korunaklı olduğu için Bunlardan deniz yığınları kıyılarda yaygın olarak görülen, birçok göçmen kuş yuva olarak kullanır. ancak pek dikkat çekmeyen yapılardır. Fotoğraf: Devrim Ünlü KBiarydn, Ea.k, Coastal Geomorphology An Introduction Second Edition., John Wiley & Sons Ltd, 2008 Erinç, S., Jeomorfoloji II, Der Yayınları, 2010. 79

Türkiye Doğası Doğa Tarihi ZürafalarıTarih Öncesi Anadolu’nun Tarih öncesi Anadolu’daki yaşamın izlerini sürmeye devam ediyoruz. Bu defa Miyosen bölümdeyiz. Miyosen, 24 milyon-5 milyon yıl öncesini içeren geniş bir zaman dilimi. Bu bölümde memeli hayvan türlerinin sayısı çok fazla. Eldeki fosil verilere göre özellikle büyük karasal memelilerin yaygın olduğu biliniyor. Bu zaman diliminde, ılıman iklim kuşağındaki bölgelerde otlaklar ve çayırlar geniş alanlar kaplıyordu. Bu gibi alanlar otçullar (örneğin zürafa, geyik, mastodon, gergedan) ve bunlarla beslenen etçiller (örneğin sırtlan) için uygun yaşam ortamlarıydı. Zürafalar bu alanlarda bol miktarda bulunan otlar, ağaçlar, ağaç yaprakları, çalılar ve bunların filizleriyle besleniyordu. Fosilbilimciler Anadolu’da (Batı, Kuzeybatı ve Orta Anadolu) yaptıkları kazılarda Miyosen bölüme ait çok sayıda zürafa fosili buldu. Fosillerin ayrıntılı incelenmesiyle 8 cinse ait 20 zürafa türünün bir zamanlar Anadolu’da yaşadığı bulundu. Bunlar başlıca Giraffokeryx anatoliensis (Yozgat), Paleotragus sp. (Muğla, Uşak, Çanakkale, Ankara), Samoterium sp. (Muğla, Uşak, Çanakkale, Ankara, Çankırı), Decennatherium sp. (Konya, Nevşehir), Helladotherium sp. (Çanakkale, Denizli, Aksaray, Ankara, Amasya), Bramatherium sp. (Ankara), Bohlinia attica, Giraffa sp. türleridir. 80

Bilim ve Teknik Mart 2012 [email protected] Çizim : Ayşe İnan Alican YKıalmynaazk, N. D., “Batı Akdeniz Miyosen Dönem Giraffidae Buluntuları ve Anadolu İçin Önemi”, Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl 3, Sayı 4, s.113-127, 2011. 81

Sağlık Doç. Dr. Ferda Şenel Sağlıklı Beslenme Sağlıklı Beslenme ğı olarak kullandığı, önemli bir besin kaynağı- de edilmesi başta olmak üzere birçok kimya- dır. Yağların temel yapısını da karbon, hidrojen sal tepkimede de rol alır. Çoğunlukla kemik- İnsanın gelişmesi ve sağlıklı yaşaması için ve oksijen molekülleri oluşturur. Karbonhidrat- lerde depolanır. Vitaminler, sağlıklı beslenme gerekli olan gıdaları tüketme sürecine beslen- lardan farklı olarak, yağların yapısında oksijen için küçük miktarlarda alınmaları zorunlu olan me denir. Vücudun ihtiyacı olan gıdalardan bi- miktarı çok azdır. İhtiyaç fazlası yağlar vücut- ve eksikliği durumunda vücudun çalışmasında rinin veya birkaçının yeterince alınmaması du- ta enerji kaynağı olarak kullanılmak üzere cilt bozukluğa yol açan moleküllerdir. Uzun yol- rumunda insan sağlığı olumsuz etkilenir. İnsa- altında, karaciğerde veya iç organlar arasında culuklara çıkan gemicilerde sıklıkla görülen nın üretken ve sağlıklı bir yaşam sürdürebilme- depolanır. Protein, karbonhidrat ve yağlara ek diş çürümesi ve diş eti kanamalarının diyetle- si için tüketmesi gereken besinler 6 ana grupta olarak bir çok mineral ve vitaminin de düzenli rine eklenen turunçgillerle önlendiğinin göz- toplanabilir. Bunlar protein, yağ, karbonhidrat, olarak alınması gerekir. Yetişkin insan vücudu- lenmesiyle, vitaminlerin önemi 1600’lü yıllar- mineral, vitamin ve sudur. Yetişkin insan vücu- nun ortalama % 6’sı minerallerden oluşmuştur. da anlaşılmaya başlanmıştır. Vitamin, Latince dunun ortalama % 16’sı proteindir. Hücrelerin Bazı mineraller iskelet ve dişlerin yapı taşı ola- yaşam anlamına gelen “vita” sözcüğünden tü- yapı taşını oluşturmalarının yanı sıra, enzimle- rak kullanılır. Örneğin kalsiyum ve fosfor, ke- remiştir. Vitaminler, kimyasal tepkimelerde gö- rin ve hormonların yapısındaki proteinler bir- miklerin yeterli sağlamlığa kavuşması için ge- rev yapan proteinlere (enzimlere) bağlanarak çok kimyasal tepkimenin gerçekleştirilmesini rekli minerallerdir. Fosfor, hücre içi kimyasal onlara yardım eden, yani ko-enzim olarak gö- sağlar. Vücudun temel enerji kaynağı karbon, tepkimelerde de önemli görevler alır. Sodyum, rev yapan moleküllerdir. Sağlıklı bir yaşam için hidrojen ve oksijen moleküllerinden oluşan potasyum ve klor mineralleri vücutta sıvı den- karbonhidrat, protein, yağ, mineral, vitamin ve karbonhidratlardır. Vücut için gerekli enerjinin gesinin korunması ve sinir hücrelerinde elekt- suyun, yeterli ve dengeli miktarlarda düzen- yaklaşık % 55-65’i karbonhidratlardan sağlanır. rokimyasal uyarıların oluşabilmesi için gerekli- li olarak tüketilmesi gerekir. Gıdaların gereken Doğada bol miktarda bulunduğu için yetersiz- dir. Demir molekülü, kandaki oksijeni doku ve miktarlarda ve oranlarda, uygun pişirme ko- liği nadir görülür. Karbonhidratların az tüketil- organlara taşır. Magnezyum, birçok büyük mo- şullarında hazırlanıp tüketilmesi sağlıklı bes- mesi durumunda vücut enerji ihtiyacını prote- lekülün yapı taşıdır. Ayrıca hücrelerde enerji el- lenmenin temelini oluşturur. in ve yağları yakarak gidermeye çalışır. Yağlar vücudun hem yapı taşı hem de enerji kayna- Temel Besin Maddeleri Proteinler: Protein olmadan gelişmek, sağ- lıklı yaşamak ve hatta sağlıklı düşünmek, kısaca yaşamak mümkün olmaz. Proteinler amino asit denilen yapı taşlarından oluşur. Sayıları 22’yi bulan amino asitlerin değişik şekilde sıralanma- sı sayesinde çok sayıda farklı protein oluşur. Çe- şitli bitkisel veya hayvansal gıdalarla alınan pro- teinler ilk olarak midedeki pepsin enziminin et- kisiyle küçük parçalara ayrılır. Daha sonra pank- reas ve ince bağırsakta salgılanan bazı enzimler yardımıyla en küçük birimleri olan amino asitle- re ayrılır. İhtiyacı olan amino asitleri alan vücut, hücrelerde bulunan ribozom denilen oluşumlar içinde kendi proteinlerini oluşturur. Amino asit- lerin çoğu vücutta diğer amino asitlerden yapı- labilir. Ancak bazı amino asitler vücutta sentez- lenemez ve mutlaka gıdalarla alınması gerekir. Valin, lösin, izolösin, treonin, metionin, fenilala- nin, triptofan, lizin olmak üzere toplam 8 amino asit vücutta sentezlenemez ve bunlara “esan- siyel” yani gerekli amino asitler denir. Ek ola- rak, histidin ve arginin çocuklar ve büyüme ça- ğındaki bireyler için gıdalarla alınması gereken amino asitlerdir. 82

Bilim ve Teknik Mart 2012 [email protected] Esansiyel amino asitlerin en önemli kaynağı Tahıllar, kuru baklagiller, patates bol mik- İnsan için gerekli olan yağlar hayvansal ve hayvansal proteinlerdir. Bitkisel kaynaklı prote- tarda nişasta içeren besinlerdir. Meyveler, bitkisel gıdalarla vücuda alınır. Yeşil sebzeler- inler genellikle esansiyel olmayan, yani vücut- bal ve tatlılar bol miktarda basit şeker içeri- de önemli miktarda yağ bulunmaz. Ancak mı- ta yapılabilen amino asitleri içerir. Bu nedenle, ğine sahiptir. Sebzeler, kepekli tahıl ürünle- sır, soya fasulyesi, ayçiçeği, zeytin, kanola ve fın- kaliteli protein olarak da tanımlanan hayvansal ri ve portakal, mandalina gibi meyveler po- dık, fıstık, badem, ceviz gibi kabuklu yemişler proteinlerin yeterli miktarda tüketilmesi hay- salı gıdalardır. Bu besinlerin kabızlık ve kolon doymamış yağ açısından hayli zengin besinler- li önemlidir. Yumurta ve anne sütü, vücutta ta- kanserinin önlenmesinde önemli yeri vardır. dir. Deniz ürünlerinden somon ve ton balığı da mamının kullanılması nedeniyle en kaliteli pro- Karbonhidrat tüketiminde dikkat edilmesi ge- doymamış yağ içerir. Kırmızı et ve ürünleri (sa- tein kaynaklarıdır. Kırmız et, tavuk, balık, karaci- reken önemli bir konu da kişinin enerji ihtiya- lam, sucuk, sosis), tavuk eti, yumurta, süt ve süt ğer, süt ve süt ürünleri kaliteli protein içeren di- cıdır. İhtiyaç fazlası alınan karbonhidratlar vü- ürünleri doymuş yağ içeren besinlerdir. Denge- ğer gıdalardır. Pirinç, patates, mısır, fasulye, no- cutta yağa dönüşerek biriktirilir. Karbonhidrat li bir beslenmede günlük enerji ihtiyacımızın or- hut, mercimek, yer fıstığı, ceviz, fındık ve buğ- ihtiyacımızı şeker ve şekerle hazırlanmış gıda- talama % 30’unun yağlardan karşılanması gere- day ürünleri, zengin protein kaynağı olmalarına larla karşılamak yerine, karbonhidrat içeriği kir. Doymuş yağlar, vücudun yağ ihtiyacının üç- rağmen düşük kaliteli protein içerirler. Meyve- yüksek olan sebze ve meyvelerle karşılamak te birinden fazlasını geçmemelidir. Bu nedenle, lerde bulunan protein miktarıysa önemsenme- sağlık açısından hayli önemlidir. özellikle et yemeklerine yağ konulmamalı, kı- yecek kadar azdır. zartmalardan kaçınmalı ve mümkünse yemek Yağlar: İnsan vücudunun kullandığı yağlar yaparken doymamış yağlar tüketilmelidir. Karbonhidratlar: Vücudun temel enerji temel olarak 3 gruba ayrılır. Bunlar basit yağ- kaynağı olan karbonhidratlar molekül büyük- lar, bileşik yağlar ve sterollerdir. Basit yağların Vitaminler: Vitaminler suda çözünen ve lüklerine göre monosakkaritler (tek-şeker), di- yapısında temel olarak yağ asitleri ve gliserol yağda çözünen vitaminler olmak üzere iki gru- sakkaritler (iki-şeker) ve polisakkaritler (çok- şe- bulunur. Bir gliserol molekülüne birden fazla ba ayrılır. Vitamin B1 (tiamin), vitamin B2 (ribof- ker) olarak üç temel gruba ayrılır. Karbonhid- yağ asidi bağlanabilir. Gliserole bağlanan yağ lavin), nikotinik asit (niasin), vitamin B5 (panto- ratların en basit hali olan ve daha küçük mole- asiti sayısına göre basit yağlar, monogliserid, tenik asit), vitamin B6 (piridoksin), biotin (vita- küllere parçalanamayan temel monosakkarit- digliserid ve trigliserid olarak adlandırılır. Vü- min H), folik asit, vitamin B12, vitamin C (askor- ler glikoz, früktoz ve galaktozdur. Bunlar kolay cuttaki yağın neredeyse % 90’ı trigliseriddir. bik asit) suda çözünen vitaminlerdir. B12 ve C sindirilir ve hemen kana karışır. Glikoz en çok Yağ asitlerindeki karbon atomlarının arasın- hariç, bu vitaminler vücutta depolanmaz ve sü- çok üzümde bulunduğu için “üzüm şekeri” ola- daki bağ sayısına göre yağlar doymuş ve doy- rekli alınmaları gerekir. Vitamin A, D, E ve K ise rak da bilinir. Beyin hücreleri ve alyuvarlar (erit- mamış olarak ayrılır. Yağ asidi zincirini oluştu- yağda çözünür. Yağda çözünen vitaminler, kan- rositler) enerji yaktı olarak sadece glikozu kulla- ran karbon atomları birbirine tek bağla bağ- da lipoproteinler veya özel bağlayıcı proteinler nır. Hayli tatlı olan früktoz, meyvelerde bol mik- lanmışsa yağ doymuş, çift bağla bağlanmışsa tarafından taşınır. Vitamin A, D ve K karaciğerde, tarda bulunduğu için “meyve şekeri” olarak ad- doymamıştır. Doymuş yağlar esas olarak katı E ise yağ dokularında depolanır. landırılır. İki monosakkaritin birleşimiyle disak- yağların içinde bulunur. Sıvı yağlarsa esas ola- karitler oluşur. Maltoz (glikoz+glikoz), sakkaroz rak doymamış yağlardan oluşur. Basit yapıda- Hücrede önemli kimyasal tepkimelerde (glikoz+früktoz) ve laktoz (glikoz+galaktoz) di- ki yağlar, şekerler veya fosforik asitlerle birle- görev yapan B1 vitamini, kepekli ekmek, bit- sakkaritlerdir. Polisakkaritler, çok sayıda ve de- şerek daha karmaşık (bileşik) yağları oluşturur. ki yaprakları ve yumurta sarısında bol miktar- ğişik türde monosakkaritin birleşmesiyle olu- Fosfolipit ve glikolipid olarak adlandırılan bu da bulunur. Günlük ihtiyacı 1-2 mg olan B2 vi- şan karmaşık yapıda karbonhidratlardır. Nişas- yağlar hücre zarının geçirgenliğinde ve hüc- tamini, yapraklı sebzelerde, balıkta, sütte ve ta, glikojen ve selüloz en bilinen polisakkaritler- renin normal işlev yapmasında önemli rol oy- yumurtada hayli boldur. B3 vitamini (nikotinik dir. Selüloz insanlar tarafından sindirilemez, an- nar. Sterollerin temel yapısıysa kolesteroldür. asit) için zengin kaynak kırmızı et ve karaciğer- cak posa oluşturarak dışkı kıvamının yumuşa- Kolesterolden köken alan hormon yapısındaki dir. Ek olarak yeşil sebzeler, çay, kahve, ceviz, masını ve bağırsakların kolay boşalmasını sağ- yağlar, birçok kimyasal tepkimede rol alır. fındık, buğday, çavdar ve baklagiller de iyi bi- lar. Diğer polisakkaritler amilaz enzimi sayesin- rer B3 vitamini kaynağıdır. Vitamin B6 en fazla de disakkaritlere ve sonra da maltaz, sakkaraz, Yağlar karaciğerde yapılan ve safra kese- mayada, pirinç kabuğunda, yumurta sarısında, laktaz enzimlerinin yardımıyla monosakkaritle- sinden salgılanan safra ile birleşerek suda çö- tahıllarda ve sebzelerde bulunur. Karaciğerde, re parçalanarak emilir. Emilen glikoz, hücreler- zünebilen bir yapıya dönüşür. Daha sonra, balıkta ve sütte de az miktarda B6 vardır. Fo- de enerji kaynağı olan ATP (Adenosin Tri Fosfat) pankreas bezinden salgılanan lipaz enzimi bu lik asit, doğada en çok yeşil yapraklarda ve ka- yapımı için kullanılır. yapıya saldırarak yağları yağ asidine ve glise- raciğerde bulunur. Besinler pişirildiğinde içer- role parçalar. Parçalanan yağlar küçük kese- dikleri folik asidin yarısı yok olur. B12 vitamini, cikler şekline (şilomikron) dönüştürülerek in- karaciğer ve böbrek başta olmak üzere balık- ce bağırsaklardan emilir. Emilen yağlar lenf dolaşımına ve oradan da kana karışır. Yağlar, karbonhidratlardan sonra vücudun en önem- li enerji kaynağıdır. İnsanın sağlıklı büyüme- sinde, özellikle beynin gelişiminde yağlar son derece önemlidir. Ayrıca kişide tokluk hissi- nin oluşmasında, bazı vitaminlerin bağırsak- lardan emilmesinde, vücudun soğuktan ko- runması ve enerjinin depolanmasında yağlar önemli rol oynar. 83

Sağlık yine cihaz içindeki suyu ne kadar ısıttığı ölçülür. rekli enerji miktarının üzerinde besin tüketirse Böylece o besinin kaç kalori enerji içerdiği bu- kilo almaya başlar, o miktarın altında besin tü- ta, yumurtada, et ve süt ürünlerinde bol mik- lunur. Bu yolla yapılan hesaplamalarda 1 gram ketirse de kilo verir. İdeal kilo aralığında kalma- tarda vardır. Ayrıca bağırsak bakterileri de vi- yağ 9 kalori, karbonhidrat ve protein 4 kalori nın temel sırrı sadece vücudun ihtiyaç duydu- tamin B12 yapabilir. Yeşil sebzeler, meyveler, içerir. ğu kadar enerji almaktır. domates, acısız kırmızı biber ve turunçgiller, C vitamini ihtiyacımızı karşılamak için tüket- İnsanın enerji ihtiyacını belirleyen çok sayı- Besinlerle Alınan Enerji memiz gereken besinlerdir. Balık, süt, yumur- da değişken vardır. Kişinin yaşı, kilosu, yaşadı- ta sarısı ve havuç zengin A vitamini kaynakları- ğı çevre koşulları, yaptığı iş ve sağlık durumu Kişinin ihtiyacı olan mineralleri, vitaminle- dır. D vitamininin doğal kaynağı olan besinler enerji ihtiyacını etkileyen unsurlardır. Hızla ge- ri, suyu ve enerjiyi, farklı besin kaynaklarından balık, karaciğer, yumurta sarısı, süt ve tereya- lişen küçük çocuklarda, kas kitlesi fazla olan er- belirli oranlarda alarak karşılaması sağlık bes- ğıdır. Güçlü bir hücre koruyucu (antioksidan) keklerde, hamilelerde, çok ağır işlerde çalışan lenmenin temel ilkesidir. Sağlıklı bir büyüme olan E vitamini, bitkisel yağlarda, tahıllarda ve kişilerde, sporcularda ve bazı hastalık durum- ve hayatın devamlılığı için protein alımı şart- yeşil yapraklı sebzelerde bolca bulunur. Kanın larında vücudun enerji ihtiyacı artar. Vücut ta- tır. Kişinin protein ihtiyacı yaşa, cinsiyete, fizik- normal pıhtılaşması için gerekli olan K vitami- mamen istirahat halinde bile olsa, iç organlar sel yapıya ve yapılan işe göre değişir. Denge- ni vücutta yapılabildiği için besinlerle alınması çalışmaya devam eder, vücut sürekli ısıtılır ve li beslenme için günlük enerji ihtiyacının yak- ikincil derecede önemlidir. bazı kimyasal tepkimeler devam eder. Vücu- laşık % 15’inin proteinlerden karşılanması ge- dun otomobil motorunun rölantide çalışma- reklidir. Bu orana göre, günlük enerji ihtiyacı Vücudun Enerji İhtiyacı sına benzetilebilecek bu asgari çalışma duru- 3000 kalori olan bir kişi her gün 450 kaloriyi muna “bazal metabolizma” denir. İnsan vücu- proteinden almalıdır. Bir gram protein 4 ka- Vücudun ihtiyacı olan enerjiyi hesaplarken duna giren besinlerden elde edilen enerjinin lori enerji verdiği için kişinin alması gereken kullanılan birim kaloridir. Kalori (cal), 1 gram su- % 60’ı bazal metabolizma tarafından harcanır. protein miktarı 112,5 (450/4) gramdır. Ancak yun sıcaklığını 1 derece yükseltmek için gerek- Gıdaların emilimi sırasında da enerjinin yakla- daha basit bir hesapla, günlük protein ihtiya- li olan enerji miktarıdır. Besinlerden elde edilen şık % 10’luk kısmı tüketilir. Geri kalan enerjinin cı erişkinlerde kilogram başına 1,5 gram, bü- enerji birimi genellikle kalori olarak ifade edilse büyük kısmını da kaslarımız günlük işlerimizi yüme çağındaki çocuklar için 3 gramdır. Kısa- de aslında bilimsel anlamda kast edilen kiloka- yapmak için kullanır. ca, 70 kg ağırlığındaki bir erişkinin günde 100- loridir. Bir kilokalori, 1000 kaloriye eşittir. Bazen 140 gram civarında protein tüketmesi yeterli- hesaplamalarda enerji birimi olarak jul kullanılır. İnsanların sağlıklı bir yaşam sürmesi için dir. Vücut için gerekli olan tüm amino asitle- Bir jul, 1 kilogram ağırlığın 1 newtonluk kuvvet- gereken kalori miktarı yaş, vücut yüzey alanı rin alınabilmesi için günlük protein ihtiyacı- le 1 metre taşınması için harcanan enerji mikta- ve yaptığı işe göre hesaplanır. Vücut yüzey ala- nın, hayvansal ve bitkisel kökenli olmak üze- rına verilen addır. Bir kilokalori yaklaşık 4,2 kilo- nı da boy ve kiloya göre hesaplanır. Vücut yü- re farklı besin gruplarından alınması gerekir. juldür. Besinlerin kalori miktarı, kalorimetre de- zey alanının her bir metrekaresi için bazal me- nilen bir cihazla ölçülür. Bu cihazın içine yerleş- tabolizmanın harcadığı enerji miktarı yaşa ve Sağlıklı bir beslenmede günlük enerji ih- tirilen besinin yanmasıyla açığa çıkan enerjinin, cinsiyete göre değişir. Bazal metabolizma kü- tiyacının yaklaşık % 60’ı karbonhidratlardan çük çocuklarda ve erkeklerde daha yüksek- karşılanmalıdır. Buna göre, günlük enerji ihti- tir. Örneğin bir yaşında bir çocuk bazal meta- yacı 3000 kalori olan bir kişinin yaklaşık 1800 bolizmada, yani uyurken, vücut yüzeyinin her kalorisini karbonhidratlardan alması gerekir. bir metrekaresi için saatte 53 kalori, 20 yaşında Her bir gram karbonhidratın 4 kalori verdiği bir erkek 38,6 kalori, 20 yaşında bir kadın 35,3 düşünülecek olursa, bu kişi günde 450 gram kalori harcar. Bir günde alınması gereken top- karbonhidrat tüketmelidir. Vücuda gerekli lam enerji, bazal metabolizmaya günlük işi- karbonhidratların saf şekerden veya hazır tat- mizde harcayacağımız enerji miktarı da ekle- lılardan değil baklagil, pirinç, bulgur, patates, nerek hesaplanır. Erkek ve kadında değişkenlik tahıl ürünleri ve meyvelerden alınması sağlık göstermekle birlikte, dakikada harcanan ener- açısından son derece faydalıdır. ji miktarı hafif işlerde ortalama 2, orta ağırlıkta- ki işlerde 3-3,5 ve ağır işlerde 4,5-5 kalori olarak Günlük kalorinin % 25’inin yağlardan sağ- hesaplanır. Daha basit bir hesaplamaya göre, lanması sağlıklı beslenme için yeterlidir. Gün- erişkinlerin kilogram başına harcadığı ortala- lük enerji ihtiyacı 3000 kalori olan bir erişkin ma enerji miktarı hafif işlerde 40-45, orta ağır- her gün 750 kaloriyi yağlardan almalıdır. Her lıktaki işlerde 45-50, ağır işlerdeyse 55-60 kalo- bir gram yağ 9 kalori verir. Buna göre, kişinin ridir. Bu hesaba göre, düzenli spor yapan, gün- en fazla 750/9 yani yaklaşık 83 gram yağ tü- de 8 saat uyuyan, orta derecede yorucu bir iş- ketmesi gerekir. Yağ ihtiyacının üçte biri doy- te çalışan, ortalama boy ve kiloda genç bir in- muş (katı) yağlardan, geri kalanını da doyma- sanın günlük kalori ihtiyacı yaklaşık 2500-3000 mış yani bitkisel kökenli sıvı yağlardan kar- kalori arasındadır. Günlük kalori ihtiyacı hesap- şılanmalıdır. Bu nedenle özellikle kırmızı et lanırken, kişinin olması gereken ideal kilo esas ürünleri ve margarinler mümkün olduğunca alınmalıdır. Eğer sadece mevcut vücut ağırlı- sınırlı tüketilmelidir. Özellikle sucuk, salam ve ğına göre kalori ihtiyacı hesaplanırsa kişi asla sosis gibi hazır et ürünleri doymuş yağlar açı- ideal kilosuna ulaşamaz. Kişi, kendisi için ge- sından hayli zengindir. 84

Bilim ve Teknik Mart 2012 <<< Ülkemizde Rapora göre, dengesiz beslenmeye bağlı olarak obezite Beslenme Alışkanlıkları ve kalp-damar hastalıkları da giderek artıyor. Toplumun beslenme alışkanlıklarındaki yanlışlıkların saptanıp ge- Sağlıklı beslenmenin fiziksel ve zihinsel gelişim üze- rekli değişikliklerin yapılması yönünde hayli kapsamlı ça- rinde belirleyici etkisi var. Özellikle büyüme çağındaki ço- lışma ve planlamalar yapılıyor. cuklarda ve ergenlerde son derece önemli. Bu nedenle, beslenme konusundaki yanlışların erken dönemde tespit Sağlıklı Beslenme Önerileri edilerek sağlıklı beslenme alışkanlıklarının insanlara er- ken yaşlarda kazandırılması çok gerekli. Ülkemizde yapı- Sağlıklı beslenme, kalite ve miktar bakımından vücu- lan araştırmalar insanlarımızın çok az bir kısmının sağlık- dun ihtiyacı olan farklı yiyecekleri düzenli ve dengeli şe- lı beslenme alışkanlığına sahip olduğunu gösteriyor. Er- kilde tüketmektir. Sağlıklı beslenmenin temel koşulu pro- genlik çağındaki 668 öğrencinin beslenme alışkanlıkla- tein, karbonhidrat, yağ ve vitaminlerin yeterli ve denge- rını sorgulayan bir çalışma, büyük bir çoğunluğun sağ- li alınmasıdır. Ana besin grupları olan süt, süt ürünleri, et, lıksız beslendiğini göstermiştir. Bu çalışmada hazır gıda- yumurta, kurubaklagiller, sebze, meyve, tahıl ve ürünle- lar (hamburger, patates kızartması, pizza), yağlı ve şeker- ri (örneğin ekmek) yeterli miktarda tüketilerek besin çe- li yiyecekler, kahve (günde 3 fincandan fazla), kola, çay ve şitliliği sağlanmalıdır. Öğün atlanmamalı, sık ancak ye- hazır et ürünleri (sosis, salam, sucuk) tüketimi sorgulan- terli miktarda yenilmelidir. Kahvaltı her gün yapılmalı ve mış, verilen cevaplara göre öğrenciler risk gruplarına ay- mümkünse günde 4 öğün yenilmelidir. Hayvansal protein rılmıştır. Sonuç olarak sadece bir öğrencinin tam anlamıy- kaynağı olarak kırmızı et azaltılmalı, beyaz et (tavuk, balık) la sağlıklı beslendiği, geri kalanların tamamının beslenme artırılmalıdır. Haftada 2-3 kez balık tüketimi önerilmekte- alışkanlıkları yönünden farklı derecelerde riskli yiyecek- dir. Öğünlerde sebze ve meyve tüketimi artırılmalı, doy- ler tükettiği belirlenmiştir. Öğrencilerin % 21’inin yüksek, muş yağ oranı azaltılmalıdır. Yeterli su ve bol miktarda po- % 64’ünün orta, % 14’ünün hafif riskli yiyecekler tüketti- salı gıdalar tüketilmelidir. Gıdaların saklanma ve pişirme ği saptanmıştır. Bu çalışmada, öğrencilerin önemli ölçüde yöntemlerine özen gösterilmelidir. Eklenecek yağı azalta- kötü beslenme alışkanlığına sahip olduğu ve bu alışkan- cağı için, yemekleri haşlamak, fırın veya ızgarada pişirmek lıkların yaşla giderek arttığı sonucuna varılmıştır. tercih edilmelidir. Şekerden ve tuzdan mümkün olduğun- ca uzak durulmalıdır. Besinlerin kalori değerlerinin bilin- Hemşirelik ve çocuk gelişimi bölümlerinde okuyan, or- mesi ve buna dikkat edilerek tüketilmesi fazla kalori alımı- talama 20 yaşındaki 175 üniversite öğrencisinin beslen- nı düşüren bir unsurdur. Kadınlar üzerinde yapılan bir ça- me alışkanlıkları üzerinde yapılan bir araştırmada da hayli lışmada, tüketilen gıdaların kalori miktarlarının bilinme- ilginç sonuçlar bulunmuştur. Öğrencilerin % 90’ının, baş- si, kişilerin yediklerine daha çok dikkat etmesini, böylece ta öğle yemeği olmak üzere öğün atladığı saptanmıştır. günde ortalama 207 kalori daha az tüketmesini sağlamış- En çok tüketilen gıdalar su, çay ve kahve olarak tespit edil- tır. Vücut için gerekli besin kaynaklarını tüketirken alınan miştir. Bu çalışmada, öğrencilerin sebze ve meyve tüke- enerji ve harcanan enerji arasındaki dengeyi korumak ve timinin yetersiz olduğu ve büyük çoğunluğun dengesiz ideal kiloya ulaşmak sağlıklı beslenmenin hedefleridir. beslendiği sonucuna varılmıştır. Ülkemizde kötü beslen- me alışkanlıkları ve sağlıklı beslenme konusundaki bil- Sağlıklı Beslenme Piramidi gi düzeyi mesleğe ve eğitim durumuna göre de çok de- ğişmiyor. Tıp fakültesinin son sınıfında okuyan 82 öğren- Katı ve Sıvı Yağlar, Et, Sakatat, Balık, ci üzerinde yapılan bir çalışma da benzer sonuçlar vermiş- Tatlılar Baklagiller, Yumurta, tir. Araştırmada, tıp öğrencilerinin % 57,3’ünün başta sa- Süt, Yoğurt bah kahvaltısı olmak üzere öğün atladığı, en çok tükettik- ve Peynir Grubu Kuruyemiş Grubu leri gıdanın çay olduğu ve beslenme bilgisiyle ilgiyle bir 2-3 Servis 2-3 Servis testte yarısından daha azının doğru cevapları verdiği sap- Sebze Grubu tanmıştır. 3-5 Servis Meyve Grubu 2-4 Servis Devlet Planlama Teş-kilatı’nın Ulusal Gıda ve Beslen- me Stratejisi Çalışma Grubu raporuna göre, ülkemizde Ekmek, Pirinç, tüketilen temel besinlerin başında ekmek ve diğer buğ- Makarna day ürünleri geliyor. Gıda tüketim alışkanlığının yıllar için- de nasıl değiştiği incelendiğinde ise ekmek, süt ve yoğurt, 6-11 Servis et, taze sebze ve meyve tüketiminin azaldığı, kuru bak- lagiller, yumurta ve şeker tüketiminin arttığı gözleniyor. Türkiye’de tüketilen proteinin çoğunun bitkisel kaynak- lı olduğu, hayvansal protein tüketiminin yetersiz olduğu belirtiliyor. Kalsiyum, A vitamini ve riboflavini (Vit B2) ye- tersiz tüketenlerin oranının hayli yüksek olduğu bulunu- yor. Ek olarak, demir eksikliğine bağlı kansızlık (anemi) ve iyot eksikliğine bağlı guatr görülme oranı da hayli yüksek. 85

Bazı gıdaların her 100 gramındaki protein miktarı Bazı gıdaların her 100 gramındaki yağ miktarı Bazı gıdaların her 100 gramındaki karbonhidrat miktarı Et, yumurta, süt ve süt ürünleri Gram Et ve et ürünleri Gram Şekerli Besinler Gram Sığır eti 18,7 Sığır eti 18,2 Şeker 99,5 Koyun eti 17 Koyun eti 21 Reçel 73,1 Tavuk 19 Tavuk 8 Pekmez 70,6 Karaciğer 20 Sosis 27,6 Bal 78,4 Balık 19 Salam 27,5 Meyveler Gram Yumurta 13 Balık 8 Elma 14 İnek sütü 3,5 Süt 3 Kayısı 12,7 Yoğurt 3,2 Yoğurt 2,6 Muz 23,2 Kaşar peyniri 27 Kaşar peyniri 31,7 İncir 17,8 Beyaz Peynir 22,5 Beyaz Peynir 21,6 Üzüm 16,2 Yağlı Tohumlar ve Kuruyemişler Gram Yağlı Tohumlar ve Kuruyemişler Gram Kiraz 13,8 Kabak çekirdeği 30,3 Kabak çekirdeği 47 Portakal 10,1 Ayçiçeği çekirdeği 25 Ayçiçeği çekirdeği 45 Karadut 19,8 Susam 20 Susam 51,4 Nar 14,7 Ceviz 15 Ceviz 64,4 Armut 13,3 Kestane 2,8 Fındık 62,4 Şeftali 13,3 Fındık 12,6 Yer fıstığı 44 Kavun 5,7 Çam fıstığı 35,2 Çam fıstığı 51 Karpuz 6,1 Kuru Baklagiller Gram Badem 54,1 Kuru Baklagiller Gram Bakla 25 Yağlar ve Yağlı Besinler Gram Bakla 53,7 Barbunya 21 Tereyağ 82,9 Barbunya 57 Nohut 19,2 Zeytinyağı 100 Nohut 56,7 Fasulye 22,6 Margarin 81 Fasulye 55,9 Mercimek 23,7 Siyah zeytin 21 Börülce 57,2 Tahıl Ürünleri Gram Yeşil zeytin 13,5 Mercimek 57,4 Buğday 11,5 Bezelye 61,6 Mısır 9,4 Yaşlara göre ortalama günlük enerji ihtiyacı Tahıl ve Ürünleri Gram Pirinç 7,1 Buğday 69,3 Arpa 9,7 Yaş Erkek kal/gün Kız kal/gün Mısır 72 Buğday unu 11,7 2 1360 1250 Pirinç 78 Bulgur 12,5 4 1720 1670 Un 74,3 Beyaz Ekmek 7,2 6 2010 1900 Bulgur 69,8 Makarna 11 8 2260 2110 Beyaz ekmek 53,1 10 2500 2300 Makarna 76,3 12 2700 2400 Çalıştığı işe göre 14 2900 2500 erkek ve kadının dakikada harcadığı enerji 16 3050 2420 18 3100 2270 Yetişkin 3000 2200 Dakikada harcanan enerji (kal) Hafif işler Orta işler Orta üstü işler Ağır işler Erkek Kadın Erkek Kadın Erkek Kadın Erkek Kadın 2,3 1,7 3 2,3 43 5 3,8 KBoaydnuar,kSl.a,rÇatalkaya, Ç., “İnternlerin beslenme ile ilgili USalyuıd1a,ğs.Ü2n1i-v2e5rs,i2te0s0i4T.ıp Fakültesi Dergisi, Cilt 30, “Adölesan çağı öğrencilerde beslenme alışkanlıklarının tutumları ve diyet tedavisi bilgi düzeyleri”, Yılmaz, E., Özkan, S., “Üniversite öğrencilerinin beslenme değerlendirilmesi”, SADymÜaTnıpkuFya,kYü.,ltSeasirıDoğerlagnis,i,MC.i,ltY3iy, eScaeykı-2i,çse.c3e7k-f4e1ls,e1f9es9i6v.e alışkanlıklarının incelenmesi”, Fırat Sağlık Hizmetleri Dergisi, STü.Cre.kMliiTllıipEEğğititimimBi Dakeargnilsıiğ,ıC, Ailtil1e4v,eSTayüık8e,tisc.i1H74iz-m76e,t2le0r0i:5. beslenme alışkanlığının geliştirilmesine yönelik bir model Cilt 2, Sayı 6, s. 87-104, 2007. Enerji İhtiyacı, 726TR0018, Ankara, 2011. önerisi, 1. Ulusal Gastronomi Sempozyumu, 2007. Ulusal gıda ve beslenme stratejisi çalışma grubu raporu T.C. Milli Eğitim Bakanlığı, Aile ve Tüketici Hizmetleri: Gürel, F. S., Gemalmaz, A., Dişçigil, G. ve ark., (Ulusal gıda ve beslenme eylem planı Enerji Hesaplamaları, 726TR0015, Ankara, 2011. “Kalori miktarının yeme miktarı üzerine etkisi”, 1. aşama çalışması eki ile), Yayın No DPT : 2670, 2003. Samur, G., Vitaminler, mineraller ve sağlığımız, 86 Demirezen, E., Coşansu, G., Ankara, 2006.

Yayın Dünyası TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları da geçtiğimiz İlay Çelik Kasım ayında bu konudaki bir popüler bilim Altın Oran ve Fibonacci Sayıları kitabını Türkçeye kazandırarak popüler bilim Çatı araları, binalarımızdaki boşluklar, çevre- meraklılarına altın oranı ayrıntılarıyla keşfet- mizdeki ağaçlar gibi bize hayli yakın bir fizik- Richard A. Dunlap me olanağı sundu. Altın Oran ve Fibonacci Sa- sel çevrede yaşıyorlar. Yine de pek fazla göz Çeviri: Prof. Dr. Bekir Aktaş yıları adlı kitap hem altın oranın ve Fibonac- önünde değiller ve daha çok onları tanıyan TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları, Kasım 2011 ci sayılarının matematiğini herkesin anlaya- gözler tarafından fark ediliyorlar. Çevirisi TÜ- bileceği bir düzeyde açıklıyor hem de bunla- BİTAK Popüler Bilim Kitapları’ndan geçen yı- Altın oran matematiğe dair en çok ilgi çe- rın çok çeşitli alanlara nasıl uygulandığını an- lın Ekim ayında yayımlanan bir kitap, küçük ken konulardan biri. Bunun en önemli se- latıyor. Yazar Richard A. Dunlap kendi deyi- yaştaki okurlarımızı ilk okuma deneyimle- beplerinden biri kuşkusuz bu kavramın gün- şiyle “(.....)bu kitap ile bu konuda yazılan for- rinden birinde yarasaların gizemli dünyasını lük yaşamla kolayca ilişkilendirilebilir olması. mel matematik metinleri, felsefi ve hatta mis- keşfetmeye davet ediyor. Yarasalar hem ya- İçsel estetik algımızın bir parçası olan ve do- tik yaklaşımları ele alan kaynaklar arasındaki rasaların şaşırtıcı çeşitliliğini hem de gözlem- ğadaki pek çok örüntünün arkasında yatan boşluğun doldurulacağını” umuyor. lenmesi çok zor ilginç davranışlarını etkileyi- bu matematiksel olgu, ilk defa haberdar olan ci fotoğraflar ve ustaca çizimlerle zengin bir çoğu insana adeta sihir gibi gelir. Bu yüzden Giriş bölümünü takiben altın oranın özel- görsellik içinde sunuyor. Kitapta yarasaların insanlara matematiği sevdirmek için etkili bir liklerinin anlatıldığı birinci bölümü, altın ora- anatomik özellikleri, beslenme, uyuma, uçma araç olma potansiyeli taşır aynı zamanda. Bu nın sırasıyla iki boyuttaki ve üç boyuttaki ge- ve yön bulma davranışları gibi konular yer alı- potansiyel de pek çok popüler bilim yaza- ometrik problemlerle ilişkisinin ele alındığı iki yor. Batı dünyasına ait masallardaki korkutu- rı tarafından kullanılmış ve halen kullanılıyor. bölüm takip ediyor. Sonraki dört bölüm Fibo- cu bir öğe olan vampirlere esin kaynağı olan nacci sayılarını ve bu sayılarla ilgili birtakım vampir yarasaya da bir bölüm ayrılmış ol- Richard A. Dunlap: Kanada’daki Dalhousie Üniver- matematiksel genelleştirmeleri ele alıyor. Ki- ması, kuşkusuz küçük okurların kafalarında- sitesi’nde fizik profesörü olan Dunlap aynı zamanda tabın daha sonraki bölümlerinde ise altın ora- ki olası önyargıların yıkılmasına yardımcı ola- yine aynı üniversite bünyesindeki Malzeme Araştır- nın ve Fibonacci sayılarının bilgisayar bilimle- caktır. Kitapta ayrıca yarasaları etkileyen çev- maları Enstitüsü’nün yöneticisi. Yoğun biçimde bi- ri, fizik ve biyoloji gibi çeşitli alanlardaki uygu- re sorunlarından ve insanların yarasaları ko- limsel araştırmalarla uğraşıyor, yayımlanmış çok sa- lamalarına yer verilmiş. rumak için ne gibi tedbirler almaya çalıştığın- yıda makalesi, yönettiği çok sayıda tez ve yürüttü- dan söz ediliyor. ğü pek çok proje bulunuyor. Malzeme bilimiyle il- Kitap, bir yandan bilimin bu ilginç konusu- gili projelerinin yanı sıra enerjinin üretimi ve depo- nu popüler bir dilden okurken bir yandan da Yarasa’nın, ilk kitaplarını okumaya başla- lanması ve sürdürülebilirlik konularında çok ortak- “birazcık” matematik yapmak isteyen okurla- yan küçük okurlarımızın çevreleriyle ve do- lı projeler yürütüyor. Çok yönlü bir bilim insanı olan rımız için biçilmiş kaftan. Altın Oran ve Fibo- ğayla ilgili merak duygularını güçlendirme- Dunlap’ın ilk popüler bilim kitabı olan Altın Oran ve nacci Sayıları’nın özellikle genç okurlarımızı sini ve onlara doğa sevgisi aşılamasını umu- Fibonacci Sayıları daha önce Japoncaya çevrilmiş. matematiğin büyüleyici dünyasıyla tanıştır- yoruz. masını diliyoruz. “Yarasalar karanlıkta yollarını nasıl bulur? Yarasalar Nerede yaşarlar? Ne içerler?” Megan Cullis Bu soruların yanıtlarını ve yarasaların giz- Çeviri: Özlem Ak İkinci li yaşamları hakkında da pek çok bilgiyi bu ki- TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları, Ekim 2011 tapta bulacaksınız. Megan Cullis: Çocuk kitapları yazarı ve editörü. Ya- yımlanmış eserlerinden bazıları: Big Book of Big Trucks (Big Book of Big Things, Usborne, 2011), Birds to Colour (Nature Colouring Books, Usborne, 2012), Sticker Dressing Action Heroes (Usborne, 2012). Kolayca gözlemleyemedikleri canlılar ve onların yaşamları hakkında bilgiler edin- mek çocukların çevreleriyle ve doğayla ilişki- lerinin gelişmesi açısından önem taşıyor. Ya- rasalar da bu tür canlılardan, ancak onlar baş- ka bir sebepten ötürü biraz farklı bir yere sa- hip: Bir kısmıyla aynı ortamları paylaşıyoruz. 87

Gökyüzü Alp Akoğlu İlkbaharın na dik gelir, yani gece ve gündüz süreleri eşit- ra gündüzler kısalmaya başlar, ta ki 21 Ara- Habercileri tir. Birçok eski uygarlık bu gökbilimsel olgunun lık gelene kadar. Ülkemizde gündüz süresi, farkına varmış ve “Nevruz” adı verilen bu tarih yani Güneş’in ufkun üzerinde olduğu süre 21 Cemrelerden ilki 20 Şubat’ta havaya, 27 kimi uygarlıklarda bahar bayramı, kimilerinde Mart’ta 12 saat olur. Bu süre 21 Aralık’ta 9 saat Şubat’ta suya düştü. Sonuncusu 5 Mart’ta de kutsal gün olarak kabul edilmiş. “Yeni gün” 20 dakika, 22 Haziran’daysa 15 saattir. Gece toprağa düşecek. Eskiden birer hafta arayla anlamına gelen Nevruz günümüzün İran top- ve gündüz süreleri arasındaki farklar ekvatora düşen cemrelerin düştükleri yeri ısıttığına ina- raklarında kurulmuş en önemli eski medeni- yaklaştıkça azalır. Kutuplara yaklaştıkça bu sü- nılırdı. Deniz Karakurt’un hazırladığı Türk Söy- yetlerden biri olan Pers İmparatorluğu’nda ve reler arasındaki farklar tam tersine artar. lence Sözlüğü’ne göre, Anadolu Türkçesinde- onun doğusundaki çeşitli ülkelerde yeni yılın ki cemre sözcüğü işaret, belirti anlamlarına ge- başlangıcı olarak kabul ediliyordu. Birleşmiş 21 Mart’ta Güneş doğudan doğar, batıdan len “imre” sözcüğünün benzetme yoluyla de- Milletler yaklaşık 3000 yıldan beri kuzey yarı- batar. Bu tarihte Güneş bizim bulunduğumuz ğişmiş hali. Söylenceye göre cemre cini ilkba- küredeki birçok ülkede süren bu geleneğe da- ortalama 40° enlemde öğlen (saat 12:00’de) harda görünüp titrek ışıklar saçarak göğe yük- yanarak 2010 yılında 21 Mart’ı “Dünya Nevruz güney ufkunun 50° üzerindedir. Güneş’in öğle selir. Sonra buzların üzerine düşerek onları eri- Bayramı” ilan etti. saatlerindeki ufuktan yüksekliği, kışın en dü- tir. Oradan da yere girer. Bundan sonra ısınmış şük yaklaşık 26°, yazın en yüksek yaklaşık 70° topraktan buhar yükselir. Olaya biraz da gökbilimsel (ya da yerbilim- olur. sel) açıdan bakalım. 21 Mart gökbilimsel ba- Söylence bir yana, ilkbaharla birlikte ha- kımdan da ilkbaharın başlangıcı olarak kabul Güneş’in doğuş ve batış yönleri yazın ku- vaların ısınmasıyla doğa her anlamda uyanır. edilir. İlkbahar ekinoksu da denen bu tarihte zeye, kışın güneye kayar. Güneş 22 Haziran ci- Ağaçlar yapraklanır, çiçekler açar, kuşlar en gü- güneş ışınları ekvatora dik gelir, kuzey ve gü- varında doğu-kuzeydoğudan doğup batı-ku- zel şarkılarını söyler. Bu canlılık insanlara da ney yarıküre eşit miktarda güneş ışığı alır ve zeybatıdan batar. 21 Aralık civarındaysa do- yansır. İlkbahar bu nedenle çoğumuzun en gece ile gündüz süreleri eşit olur. Bahar elbette ğu-güneydoğudan doğup batı-güneybatı- sevdiği mevsimdir. 21 Mart’ta aniden gelmez. Yani havaların ısın- dan batar. ması bakımından ele alırsak bu tarihin yalnızca Takvime göre ilkbahar Mart ayının başın- simgesel bir önemi olduğu söylenebilir. İlkbaharla birlikte gökyüzünde de birta- da başlasa da hemen hemen her kültürde ilk- kım değişimler olur. Hava karardığında Aslan baharın başlangıcı 21 Mart civarı olarak kabul Kuzey yarıkürede en kısa gündüzün yaşan- Takımyıldızı’nı doğu ufku üzerinde görebiliriz. edilir. Bu sırada güneş ışınları Dünya ekvatoru- dığı 21 Aralık’tan itibaren gündüz süreleri uza- Yine bu sırada gökyüzünün en parlak yıldızı maya başlar. Yani Güneş bu tarihten sonra ku- olan Akyıldız (Sirius) güneyde en yüksek konu- zey yarıküreyi daha fazla ısıtmaya başlar. Bu mundadır. Arkturus Mart’ın sonuna doğru, ha- 21 Haziran’a kadar sürer. 22 Haziran’dan son- vanın kararmasıyla doğu-kuzeydoğu ufku üze- rinde belirir. Mart ortalarında hava karardıktan sonra doğu ufku ve çevresinin panoramik görüntüsü. Arkturus’un doğu ufkunda belirmesi ilkbaharın gelişini haber veriyor. Bu yıl ilkbahar yıldızlarına Mars ve Satürn eşlik ediyor. Kutupyıldızı KÜÇÜK AYI ASLAN Regulus Mars BÜYÜK AYI KARGA ÇOBAN Arkturus Satürn Spika DOĞU 88

Bilim ve Teknik Mart 2012 [email protected] KUZEY Ejderha Kral Kraliçe 5 Mart Andromeda Merkür en büyük Kuzeytacı Küçük Ayı Üçgen uzanımında (18°) 5 Mart Kutupyıldızı Mars Dünya’ya en yakın konumda Çoban Büyük Ayı Zürafa Perseus Koç Venüs (100.7 Milyon km) Vaşak 8 Mart Arkturus Kapella Jüpiter Ay ve Mars yakın İkizler görünümde Arabacı Balina 10 Mart Satürn, Ay ve Spika DOĞU Berenices’in Boğa BATI yakın görünümde Saçı Aslan 12 Mart Aldebaran Jüpiter ile Venüs yakın görünümde Başak 20 Mart İlkbahar gündönümü Satürn Mars Yengeç Küçük Avcı (gece-gündüz eşitliği) Spika Köpek Irmak 26 Mart Regulus Jüpiter, Ay ve Venüs Procyon yakın görünümde Karga Kupa Tekboynuz Büyük Akyıldız Suyılanı Köpek (Sirius) Tavşan 1 Mart 22.00 Yelken 1 Mart 22:00 15 Mart 21.00 GÜNEY 15 Mart 21:00 31 Mart 20.00 31 Mart 20:00 Mart’ta Gezegenler ve Ay Merkür akşam gökyüzünde ve ayın Satürn Spika Ülker ilk yarısı günbatımında kısa sürelerle Ay Venüs gözlenebilecek. Gezegeni görebilmek için Ay en iyi zaman ayın ilk haftası. Bu sırada hem 10 Mart akşamı güneydoğu ufku parlak hem de en yüksek konumda olacak. Jüpiter önce batıyor. Ay boyunca Venüs’e eşlik Venüs, ayın sonunda Güneş’e en uzak edecek olan Jüpiter 26 Mart’ta Ay’ın ve 26 Mart akşamı batı-güneybatı ufku görünür konuma ulaşıyor. Bu sayede Venüs’ün hemen altında görülebilir. gezegeni akşam gökyüzünde uzun süre 10 Mart’ta Ay ve Spika ile yakın konumda görebileceğiz. Gökyüzünün en parlak iki Satürn ayın başlarında günbatımından gözlenebilir. gezegeni olan Venüs ve Jüpiter 12 Mart’ta yaklaşık 3 saat sonra, ayın sonlarındaysa birbirlerine çok yakın olacak. Venüs 26 havanın kararmasıyla beraber doğuyor ve Ay 1 Mart’ta ilkdördün, 7 Mart’ta Mart’ta hilâl evresindeki Ay’ın hemen sabaha kadar gökyüzünde kalıyor. dolunay, 15 Mart’ta sondördün, 22 Mart’ta üzerinde parlayacak. yeniay, 30 Mart’ta ilkdördün hallerinde olacak. Mars ay boyunca tüm gece gökyüzünde. 5 Mart akşamı Dünya’ya en yakın konuma gelecek ve teleskoplu gözlemciler için güzel bir hedef olacak. Mars, 8 Mart akşamı dolunayın üzerinde gözlenebilir. Jüpiter günbatımında batı ufku üzerinde bulunuyor ve geceyarısından 89

Bilim Tarihinden Prof. Dr. Hüseyin Gazi Topdemir İAslsatrmonDoümniyasında Kısa sürede geniş bir coğrafyaya yayılan İslamiyet, da- rı kavramak ve bilim alanında da üstünlük sağlamak için ha önce gelmiş olan dinlerin yayıldığı toprakları da kap- bilime gereksinim olduğu açıktı. Bu gerçeği entelektüel- sayınca, oralardaki inanç ve düşünce sistemlerine kar- ler kadar yöneticilerin de kavraması ise bilim açısından şı kendini savunma gereksinimi duydu ve bu gereksi- gerçek bir şans oldu. Böylece bilge ve bağnaz olmayan nim sonucunda İslam felsefesi doğdu. İnancın savunul- yöneticilerin en başından itibaren bilime karşı oluştur- masında felsefeye başvuran entelektüellerin buralarda duğu engin hoşgörüyle İslam dünyası bir bilim ve kültür karşılaştıkları sadece farklı inanç sistemleri değildi. Aynı sahasına dönüştü. Bu dönüşümden beslenen disiplinler- zamanda gelişmiş bilimsel etkinlikler de vardı ve bunla- den biri de astronomidir. Astronominin Gelişmesi vb. pratik sorunların aşılması çabalarıyla da beslenin- ce, astronominin gelişimi diğer disiplinlere göre daha Astronomi bir doğa bilimidir ve doğal olayların anla- hızlı oldu. Çünkü bu sorunların doğru çözümüne ancak şılması ve açıklanması için temel bir işlevi yerine getirir. astronomi bilgisiyle ulaşmak olanaklıdır. Dolayısıyla bu Doğada meydana gelen olayların, aynı zamanda gökyü- dönemde matematik gibi, astronomi de sadece olgu züyle de ilişkili olduğu belirleniminden hareketle, astro- bilgisinin kazanılması, doğal değişimlerin kavranması ve nomi yeryüzünden başlayarak gerçekleştirdiği gözlem anlamlandırılması açısından değil, aynı zamanda dinin çalışmaları sonucu insanlığın çözümsüz kalmış pek çok pek çok probleminin çözümünde görev aldığı için de sorununa yanıt bulmuştur. İslam dünyasındaki bu saf hayli önemli bir disiplin kimliğindeydi. bilimsel kaygı aynı zamanda İslamiyet’in getirdiği başta ibadet saatlerinin belirlenmesi olmak üzere, takvim dü- zenlemeleri, ramazanın başlangıcının ve kıblenin tayini 90

Bilim ve Teknik Mart 2012 [email protected] Muvakkitlik ve Mikat Elongasyon Açısı Güneş 1. Ay’ın ve Güneş’in periyotlarını Çalışmaları 2. İki gök cisminin yörünge hareketleri Ay boyunca hız değişimlerini Yukarıda değinildiği üzere, İslamiyet’in 3. Bulunulan yerin coğrafi enlemini kısa zamanda çok geniş bir bölgeye yayıl- Yer 4. Mevsimlere göre Güneş’in o yerin ufuk ması sonucu merkezden çok uzakta ve farklı düzlemi ile yaptığı açıyı coğrafi bölgelerde yaşayan Müslüman bir İlk hilalin belirlenmesi 5. Eliptik düzlem ile Ay’ın yörünge düzle- nüfus oluştu ve dini görevleri yerine getire- minin yaptığı açıyı bilmesi gerekir. bilmek için astronomi bilgisine ihtiyaç oldu- Dini günler için Ay takvimi kullanılabilse bile Muvakkitler kıblenin nasıl belirleneceği ğu açıkça duyumsanmaya başlandı. Örneğin -ki bugün de kullanılmaktadır- örneğin tarım- konusunda da çalışmıştır. Kıble Mekke kabul 13. yüzyılda yaşamış ünlü gezgin İbn Batuta, cılık açısından bu uygun değildir. Çünkü Ay edildikten sonra, her bölgenin Mekke’ye göre Orta Asya’dan gelen bir Türk’ün memleke- takviminde 3 yılda 33 günlük bir fark oluşur, konumu değişik olacağından, her bölge için tinde altı ay gündüz, altı ay gece olduğunu bu durum da örneğin hasat zamanını değiş- kıble yönünün belirlenmesi gerekmiştir. Bu da Gazneli Mahmud’a (971-1030) söylediğinde tirir. Dolayısıyla takvim ayarlamasına gereksi- yine enlem ve boylamın bilinmesini gerektir- sultanın kendisine kızdığını, hatta dini karış- nim doğar. mektedir. Enlemi belirlemek kolaydı ve Kutup tırıcılardan olduğunu zannederek cezalan- Yıldızı’na bakmak yeterliydi. Ancak boylam tes- dırmak istediğini, fakat ünlü bilgin Bîrûnî’nin Benzer şekilde namaz vakitlerinin belir- piti hayli zordu, bunun için şöyle bir düşünce (973-1048) Türk’ü doğrulaması sonucu tutu- lenmesi de gerekmekteydi. Örneğin Erzu- geliştirilmişti: Dünya üzerinde Ay veya Güneş munu değiştirdiğini anlatır. Bu söylence din rum ve Ankara arasında 12 derecelik boylam tutulmasının aynı anda gözlemlenebileceği açısından halledilmesi gereken birçok prob- farkı vardır ve Güneş 1 dereceyi 4 dakikada iki yeri belirlemek, bu tutulmanın zamanını lem olduğunu gösteriyor. Bu tür sorunları çö- aldığından, iki şehir arasını 48 dakikada ala- kaydetmek ve iki yerde elde edilen sonuçları zebilmek için gerekli bilgileri içeren bir ast- caktır. Bu da Güneş’in Erzurum’da Ankara’dan karşılaştırmak. ronomi dalı olan mikat doğdu. Astronominin 48 dakika önce doğacağı anlamına gelir ki Dinin gereksinimlerini karşılamaya yönelik bu dalında çalışanlara da muvakkit denir. daha geniş bir coğrafyada durumun ne denli olsa da, bu çalışmaların ciddi bir astronomi önemli olduğu buradan anlaşılabilir. bilgisi gerektirdiği ve bu yoldan İslam dünya- L - Terazi sındaki astronomi çalışmalarına katkı yapıldığı başlangıcı Muvakkitlerin çalıştığı bir diğer konu da açık olmakla birlikte, muvakkitlerin gereksinim ilk hilalin belirlenmesidir. Yapılan takvimler duyduğu bilgilerin Ay’ın ve Güneş’in hareketle- Ekvator Düzlemi Güneş Işınları birinci hilal ile ikinci hilalin ilk görünmeleri rinin gözlemlenmesiyle giderilebileceği anlaşı- Yer arasındaki zaman aralığına dayanıyordu. Bu lıyor. O zaman astronominin gezegen hareket- süre Ay ile Güneş’in birbirlerine göre yaptık- leri, evrenin yapısı vb. alanlarında elde edilen K - Koç ları hareketin periyoduna yani Ay’ın, Güneş başarıları sadece bu çalışmalara bağlamak başlangıcı ile tekrar aynı göreli duruma dönmesine olanaklı olmaz. Bu konuyu aydınlatmak için ise bağlıdır. Yaklaşık 30 günde Ay, Güneş’e göre zic hazırlama geleneğini ve gözlemevlerinin Gece ve Gündüzün oluşumu 360 derecelik bir açı mesafesi kat eder. Şu kuruluş nedenlerini incelemek gerekir. 21 Mart (K) ve 22 Eylül’de (L) Güneş’in yükselme açısı 0’dır, yani ışınlar halde Güneş ile Ay arasındaki açının bir gün ekvatora paralel gelir ve aydınlık çemberi kutuplardan geçer. Bu du- içinde gösterdiği ortalama artma miktarı 12 Meraga Gözlemevi rumda Yer’in her yerinde gece ve gündüz eşittir. 21 Mart’tan sonra derecedir. Güneş ile Ay arasındaki bu açıya Çok sonra Avrupa’da Tycho Brahe’nin (1546-1601) kurduğu Urani- Güneş’in yükselme açısı artar ve kuzey yarıkürede gündüzler uza- elongasyon (uzanım) açısı denir. Bu açı sabit enbourg Gözlemevi’yle kıyaslanacak ölçüde mükemmel bir binası maya, geceler kısalmaya başlar. 22 Haziran’da ise Güneş’in yükselme olmadığından Güneş ile Ay’ın göreli konum- ve gözlem araçları olan bu gözlemevi, masraflarını karşılamak üzere açısı 23 derece 27 dakikadır ve kuzey yarıkürede gündüz en uzun, gece larını kesin olarak hesaplamak ve söz konusu vakıfla desteklenmiş ilk gözlemevi olma özelliğini de taşımaktadır. en kısadır. Güneş ışınları kuzey yarıküreye 23 derece 27 dakikalık bir periyodu belirlemek kolay değildir. Bunun Bir diğer özelliği de salt gözlem yapılmayan aynı zamanda eğitim de açıyla geldiğinde gece ile gündüz eşitliği biter. 22 Aralık’ta yani kış dö- yapılabilmesi için Güneş’in ve Ay’ın hare- verilen bir kurum olmasıdır.Vakıf tarafından desteklenmesi nedeniyle nencesinde Güneş’in yükselme açısı 23 derece 27 dakikadır. Bu aslında ketlerindeki hız değişimlerinin bilinmesi ve hükümdar öldükten sonra da faaliyetine devam edebilmiştir. Ayrıca yükselme değil ekvatordan o kadarlık bir alçalmadır. Bu durumda ku- düzensizliklerin hesaba katılması gerekir. Bu yaklaşık 400.000 ciltlik bir kütüphanesi de olan Meraga Gözlemevi, zey yarıkürede gece en uzun, gündüz en kısa olur. da yeterli olmayabilir. Çünkü yeni hilalin gö- gözlemevlerinin gelişim sürecinde yetkinleşmenin örneğidir. rülme zamanında tutulma düzleminin ufuk- İslam dünyasında takvim Ay’ın hareketle- la yaptığı 23 derece 27 dakikalık açının, ilgili rine dayanılarak hazırlanmıştı. Ay’ın periyodik bölgenin coğrafi enleminin ve ayrıca Ay’ın hareketi, Ay’ın yörüngesi ile tutulma düzlemi- kendi yörüngesindeki düğüm noktalarına nin kesiştiği noktalar arasındadır ve Ay’ın bu olan mesafenin, yani astronomik enlemin de dolanımı 29,5 gün sürer. Buna göre bir Ay yılı etkisi vardır. Öyleyse bir muvakkitin ilk hilalin 29,5 x 12 = 354 gün eder. Güneş yılına göre görünme zamanını belirleyebilmesi için: arada 365 - 354 = 11 günlük bir fark vardır. 91

Bilim Tarihinden Prof. Dr. Hüseyin Gazi Topdemir sonuçlar resmen geçersiz sayılmıştır. Memûn bundan sonra Şam’da Kâsîyûn Gözlemevi’ni Gözlemevlerinin Kurulması Bilindiği üzere, teleskopun gökyüzü mümkün olan en iyi aletleri hazırlatarak kur- gözlemlerinde kullanıldığı döneme kadar, durmuştur. Gözlemevlerinin kuruluş gerekçeleri arasın- temel amacı astronomi alanında bilimsel da zic hazırlama, gök cisimlerinin hareketlerini araştırmalar yapmak olan ve bu amaçla ge- Böyle bir kurumun oluşturulması için bu- gözlemleme ve her şeyden önce bilme merakı reksinim duyulan araç ve gereçleri barındı- rada bilimsel çalışmalar yapacak bilim insan- vardır. Bunlardan özellikle gök cisimlerinin ha- ran gözlemevleriyle ilk kez İslam dünyasında larının toplanması, araçları yapacak mühen- reketleri hakkında bilgilenme arzusu, astrono- karşılaşılıyor. Tarihte ilk gözlemevini kuran dislerin çalıştırılması ve bunlar arasında iş- mi çalışmalarının büyük kısmını oluşturur. Bu Abbâsî halifesi Memûn’dur. Memûn (dönemi birliğini ve uyumu sağlayacak bir yöneticinin konuda sağlıklı sonuçlar elde edebilmek için 813-833) biri Bağdat’ta Şemmâsîye, diğeri ise bulunması ve ayrıca gözlemevinin yan kuru- de gözlem araçlarının niteliği belirleyici rol Şam’da Kâsîyûn Gözlemevi olmak üzere iki luşlarıyla özel bir mülke sahip olması gerekir. oynar. Gözlem araçları genellikle iki gök cismi gözlemevi kurmuştur. Memûn’un Bağdat’ta Bütün bu özellikleriyle modern anlamda ilk arasındaki açıyı ölçmeye yöneliktir, güvenilir kurduğu Şemmâsîye Gözlemevi’nde, Yahya gözlemevleri Şemmâsîye ve Kâsîyûn’dur. sonuç almak için de açı büyüdükçe araçlar da İbn Ebû Mansûr tarafından 828 yılında iki büyütülmüştür. Devasa büyüklüklere ulaşan dönence gözlemi yapılmıştır. Bu gözlemlere İslam dünyasındaki üçüncü gözlemevi aletlerin taşınması mümkün olmadığı için ge- matematikçi ve astronom olarak Hârezmî de Selçuklu hükümdarı Melikşah (dönemi 1072- nellikle çevreyi rahat gören yüksek tepelere katılmıştır. Bir yıl sonra, 829’da iki dönence 1092) tarafından İsfahan’da 1024-1025 tarih- gözlemevleri kurulmuş, sonuçta yerleşik bir gözlemi daha yapılmış, bu gözlemlerden 828 lerinde kurulmuştur. Ünlü matematikçi, ast- düzene geçilmiştir. yılında yapılanın kusurlu olduğu anlaşılınca, ronom ve şair Ömer Hayyam da (1048-1131) burada çalışmıştır. 92 Beşinci gözlemevi kurma girişimi Selçuk- lu vezirlerince 1120-1125 tarihleri arasında Kahire’de yapılmış ancak başarısızlıkla sonuç- lanmıştır. Altıncı gözlemevi Hülagu Han (1217- 1265) tarafından İslam dünyasında yetişen en büyük astronom olan Nasirüddîn-i Tûsî’ye (1201-1274) 1260 yılında kurdurulan Meraga Gözlemevi’dir. Yedinci gözlemevi Gazan Han’ın (döne- mi 1295-1304) Tebriz’de kurdurduğu Teb- riz Gözlemevi’dir. Sekizinci gözlemevi Uluğ Bey’in (1393-1449) 1420’de kurdurduğu Se- merkand Gözlemevi’dir. İslam dünyasında kurulan son gözleme- vi Osmanlı sultanı III. Murat’ın (1546-1595) 1575-1577 yılları arasında ünlü astronom ve optikçi Takîyüddîn’e (1521-1585) kurdurdu- ğu İstanbul Gözlemevi’dir. Semerkand Gözlemevi Uluğ Bey sadece bir yönetici değil, aynı zamanda yetkin bir bilim insanıydı. Kurduğu gözlemevinde kendisinden başka döneminin seçkin bilim insanlarından Kadızâde-i Rûmî ve Ali Kuşçu da çalı- şıyordu. Burada yapılan gözlemlerin sonuçlarını içeren ve Uluğ Bey Zîc’i olarak adlandırılan eser uzun yıllar Avrupa’da temel kaynak olarak üniversitelerde kullanılmıştır.

<<< Bilim ve Teknik Mart 2012 Gözlem Araçları Bunun dışında, İbn Sînâ zic hazırlamak için el-Sâbî (Sabiî Cetvelleri) adlı kitabını yazdı. imal ettiği özel bir araçtan da yararlanmıştır. Battânî, ekliptiğin eğim derecesini doğru Etkisi günümüze kadar uzanan İslam dün- Yapılan araştırmalara göre, bu araç zât el-semt şekil­de 23 derece 35 dakika olarak belirledi yasındaki astronomi çalışmaları gözlemevle- ve el-irtifâ adı verilen azimut kadranıdır. Araç, ve Avrupa’da 18. yüzyıl gi­bi geç dönemlere rinin yaygınlaşmasıyla ileri bir düzeye taşındı ufka göre yükseklik ve açıklık açılarını ölçmek kadar başvurulacak olan Güneş ve Ay tutul- ve çok sayıda gözlem aracının yapılmasıyla için yapıl­mıştı. Aracın özgünlüğü, açı ölçüsün- maları hakkında hassas sonuçlar elde etti. sonuçlandı. Günümüzün teleskopları diyebi- de çok büyük dakikl­ik sağlamayı amaçlama- leceğimiz bu araçlar o dönem için gökyüzü sından ileri gelmekteydi. İbn Sînâ bu araçla bir Astronomi alanındaki çalışmalar Ebû Sehl hakkında daha çok ve doğru bilgilenmeyi saniyeden küçük açıların da ölçülebileceğin- el-Kûhî’nin Şiraz’da günün uzunluğu­nu kesin sağlıyordu. Geleneksel araçlara yenilerini den söz etmektedir. Bu bakımdan değerlendi- olarak hesaplamasıyla devam etti. Asıl ilgi- ekleyen astronomların o dönemde en gözde rildiğinde, İbn Sînâ’nın aracında mikrometreyi si matematik olan Ebû el-Vefâ el-Buzcânî ise araçlarının başında kadranlar gelmekteydi. hatırlatan bir düzenek kullandığını söylemek Ay’ın, Güneş’in çekimine bağlı düzensiz hare- Müslüman astronomlar on sekiz çeşit taşına- olanaklıdır. ketleri hakkında çalıştı ve ulaştığı sonuçlar 19. bilir kadran geliştirdi. Tarihe geçen en ünlü yüzyıla­ kadar Batı’da kullanıldı. Ebû el-Vefâ’nın kadran ise duvar kadranıydı. Çok yönlü bir İbn Sînâ’nın yıldızların ufka göre yüksekliklerini ve açıklık öteki çağdaşları büyük astro­nomi yapıtları bilgin olan Bîrûnî (973-1048) 7,5 metre çaplı açılarını ölçmek için kullandığı azimut kadranı oluşturmayı sürdürdü. 12. yüzyılda İslam ast- bir kadran geliştirmişti. Bu küçümsenmeye- ronomisinde büyük bir canlanma yaşandı. cek bir değer olmakla birlikte, Uluğ Bey 40 Astronominin Öncüleri Nasîreddîn-i Tûsî, ünl­ü Meraga Gözlemevi’ni metre çaplı bir duvar kadranı yaparak sınırı kurdu ve Kutbeddîn Şirâzî, Müeyyiddüddîn el- zorladı. Fakat aletler büyüdükçe üretilme- 9. yüzyılda Ptolemaios’un astronomi yapı- Urdî, Muhyiddîn el-Mağribî gibi birçok seçkin leri ve çalıştırılmalarında bazı güçlüklerin tının ortay­ a çıkışı kendine özgü bir ekol olarak bilim insanını bir araya getirdi. Bu bilim mer- baş göstermesi, kendi ağırlıklarının etkisiyle İslam astronomisine yeni bir unsur katıp ona kezinin en önemli ürünü Zîc-i İlhanî (İlhânlı şekillerinin bozulması, böyle aletlerin bazı sağlam bir zemin oluşturdu. Ptolemaios’un Cetvelleri) oldu ve bunun dışında gezegen sakıncalarının olduğunun anlaşılmasına yol Megale Syntaxis Mathematike adlı çalışması kuramını derinden etkileyen çeşitli yapıtların açtı. Bu durum karşısında, Bîrûnî ve İbn Sînâ Huneyn İbn İshâk ve Sâbit İbn Kurrâ gibi bil- yazılması sağlandı. küçük ancak daha hassas araçlar kullanmayı ginler tarafından bir kaç kez Arapçaya çevrildi. benimsedi. Dolayısıyla aletlerin cüsselerini Bu kitap bugün Batı dünya­sında Arapça yazılış Yükselen astronomi araştırmaları İbn el- fazla büyütmeden dakikliklerini ve duyarlı- biçimi olan Almagest adıyla tanınmaktadır. Şâtır gibi bireysel olarak çalışan bilginlerce lıklarını arttırma yolunun bulunması büyük daha da ileri götürülürken, hem yönetici hem önem taşımaktaydı. Bunu açık bir şekilde Hârezmî biri büyük öteki küçük iki zic yaz- de astro­nom olan Uluğ Bey tarafından Meraga fark eden Bîrûnî gözlem araçlarını büyütmek dı ve küçük zic Mesleme el-Mecrîtî tarafından model alınar­ak Semerkand’da yeni bir gözle- yerine, çok sonraları ünlü astronom Tycho Kurtuba meridye­nine göre uyarlandı. Bathlı mevi kuruldu. Bu kurumun en seçkin bilgini Brahe’nin de (1546-1601) kullanacağı, açı Abelard tarafından Lat­inceye tercüme edi- Zîc-i Hâkânî’yi yazan Gıyaseddin Cemşid el- büyüklüklerinin okunduğu cetvellerin çap- len eser, hem Müslüman hem de Hıristiyan Kâşî’ydi. Bu arada Uluğ Bey, Kadızâde Rûmî ve raz çizgilerle bölümlendirilmesi yöntemini İspanya’yı hayli etkiledi. Fergânî astronomi öteki astronoml­arla birlikte daha sonra sabit geliştirerek Vernier İlkesi’nin temellerini attı. araştırmalarında yeni bir dönemi başlatır- yıldızlara ilişkin yeni gözlem kayıtlarıyla ünle- İbn Sînâ ise 17. yüzy­ ıldan itibaren Avrupa’da ken, çağdaşı Neyrizî ise astronomi problem- necek olan Zîc-i Uluğ Bey’i hazırladı. icat edilen ve çeşitli şekilleri yaygın olarak lerinin çözümünde küresel trigo­nometrinin kullanılan mikrometre düzeneğini geliştirdi. kullanımına özel önem veren bir şerh yazdı. Semerkand’dan sonra İslam dünyasındaki Sâbit İbn Kurrâ ise özellikle bir gezegen veya astronomi çalışmaları gerilemeye başladı. 16. Dönemin en gözde ilgi alanı ise gökyü- kuyrukluyıldız yörüngesinin Güneş’e en ya- yüz­yılda İstanbul’da son bir girişimde bulu- zünü temsil edecek düzeneklerin hazırlan- kın olan noktasındaki hareketiyle ilgilendi nulduysa da kısa süren bu girişim hüzünlü bir masıydı. Otomat yapımının gelişmesini de ve ekinoks presesyonunun kesin ölçümüyle şekilde son buldu. Takîyüddîn’in bu faaliyetin­ e sağlayan bu merak ve ilgi tarihe Benû Mûsâ uğraşt­ı. Çağdaşı Battânî, İslam dünyasında ve İslam dünyasının diğer bölgelerindeki gay- Kardeşler olarak geçen üç bilim tutkunu en- hem gözlemsel hem de matematiksel ast- retlere rağmen ilk dönem yapıtlarıyla kıyasla- telektüelin çalışmalarıyla somut bir yapıya ronomi araştırmalarının zirvesi sayılan Zîc nabilecek çapta yeni yapıtlar ortaya konama- dönüştü. Büyük kardeş Muhammed önemli dı. Öyle anlaşılıyor ki, Müslüman astronomlar yıldızların günlük hareketlerini ve konumsal KFeahydn,aTk.,la“rİlm-i Ahkâm-ı Nücûm”, İslam Ansiklopedisi, Aristoteles fiziğiyle desteklenmiş Ptolemaios- değişimlerini hesaplamıştı. Bu hesabı kü- Cilt 22, TDV, 2000. çu kapa­lı evren modelinin bütün sorunlarını resel bir araç üzerinde gözlemleme işini de FCHeiehltlvd2a,2cT,ı.,T,M“Dİl.VmV, e-2i0UF0en0la.etk,”Y, İ.,sl“aİmlmA-inMsikîkloâpt”e,dİsislai,mCiAltn2s2ik,lTopDeVd,is2i,000. gözlem ve matematik aracılığıyla çözdükten kardeşi Ahmed gerçekleştirdi. Su ile çalışan, ÇHeuvnikreen, S: S.,.ASverzugpina,’nBınedÜirz,e1r9in7e5.Doğan İslam Güneşi, sonr­a, bu kapalı evren algısını aşmak yerine, küre şeklindeki bu araç, gök cisimlerinin ha- NTSaaayrsiırhl,ı,iSAv.eH.,Eİ.,bsaİnssllSaaîmrnıâ,v’ÇdeaeİvlAiimrset,rnoİ:snlİao.mmKuiMtvleuedeAres,ntİrinyoseloatinjni,,d1e9A89k.li İlimlerin ötelerindeki Ebedî Varlığı düşünerek tatmin reketini gözlemlemeyi sağlıyordu. Örneğin olmakla kaldılar. gökyüzünde bir yıldız batınca, aynı anda görüntüsü de, araçta ufku gösteren daire- İTbünrkSîTnaâriDhoKğuumruumnuu,n1B98in4i.nci Yılı Armağanı, Derleyen: A. Sayılı, nin altına doğru kayarak kayboluyor, yıldız ÇSSaeeyzvgıilirın,eAn, F:.,.A,TİbshldeaumOr’drbaasheBrmvilaaimtnorAvyeliiTyn,eITksnülairmkk,i,yCTeiülBtriIklIi,mTalreirhAKkuarduemmuis,i1960. doğunca, ufuk çizgisinin üzerinde tekrar gö- ve Kültür Turizm Bakanlığı Yayını, 2007. rünüyordu. Topdemir, H. G. ve Unat, Y., Bilim Tarihi, Pegem, 2008. UAGUnnnöanaalttüy,,slYYiAs..,,,lATpErsalat-yrFnoTesnrelagokâtmiinnoiîn,,TH,TaCahrrriehivtEiai,clrNaedmloÜEebdnneitilt,vsio2eonr0fs0A&it1es.tsFriao, ncs.soi2mm2i,yl,deT,ipEenxdto.utŞa7iln,a1s9i9v8e. 93

Zekâ Oyunları X L A E X OY RR ÜX EX İÖ Soru İşareti KI XD ZA YE ÇD Soru işaretinin yerine gelecek olan şekli bulunuz. ? Sözcük Daireleri Saatler Çifte Sıralı Sayılar Yukarıdaki daireleri uygun şekilde Akrebi, yelkovanı ve saniye kolu bulunan döndürerek öyle sıraya diziniz ki, iki duvar saatinden biri doğru çalışmakta, Toplamları 125 olan dört farklı doğal sayı aynı konumdaki harfler baştan sona diğeri ise dakikada 12 saniye küçükten büyüğe doğru sıralandığında okunduğunda 5 adet 5 harflik ileri gitmektedir. yazılışlarındaki harf sayısı bakımından tam sözcük oluşsun. tersi sırada (yani büyükten küçüğe doğru) Her ikisi de saat 12:00’da ayarlanan oldukları görülür. Bu dört sayıyı bulunuz. Bu işlemi gerçekleştirmek için X’in bu saatlerde bir süre sonra şu durum gözlenir: yerine hangi harf gelmelidir? Her iki saatin de saniye kolu Harf Sayısının Kübü aynı konumdayken doğru çalışan saatin yelkovanıyla hatalı çalışan saatin Hangi sayı yazılışındaki harf sayısının akrebi aynı konumdadır. kübüne eşittir? Bu durum ilk defa saat kaçta gerçekleşir? Aynı soru küp yerine kare için sorulsaydı 22 YİRMİ İKİ 8 harf üç çözüm olacaktı: 23 YİRMİ ÜÇ 7 harf 81, 121, 289 SEKSEN BİR (9 harf. 9 x 9 = 81) 30 OTUZ 4 harf YÜZ YİRMİ BİR (11 harf. 11 x 11 = 121) Şifre İKİ YÜZ SEKSEN DOKUZ (17 harf. 17 x 17 = 289) Aynı soru toplamları 75 olan üç farklı doğal Tablonun solundaki şifreler çözüldüğünde sayı için sorulsaydı cevap 22, 23, 30 olacaktı. AKIL, ZEKA ve OYUN sözcükleri elde edilmiştir. Son satırdaki şifre hangi sözcüğe karşılık gelmektedir? Palindromik Kod 203 Çarpma İşlemi EA, GC, ME, ÜF AKIL 213 YH, UF, BB, EA ZEKA Bir rakamın en fazla iki kez kullanıldığı beş 223 İlk kutudaki altı sayının çarpım KA, NC, ZĞ, HB OYUN rakamlık kodların tümü üretilmiş ve 00112’den 233 sonucu ikinci kutuda verilmiştir. VG, ĞB, YE, TĞ ? 99887’ye doğru sıraya dizilmiştir. 243 Kalp işaretinin hangi rakama Bu kodlardan sıralı olarak en az kaç 253 karşılık geldiğini -kâğıt, kalem tanesi seçildiğinde, en az bir palindromik kullanmadan- bulunuz. kodun bulunması garanti olur? 13 .122.115.102.279 Düzden ve tersten aynı olan kodlar palindromiktir. Örnekler: 00000, 02520, 47974 Kare Karala Alttaki sonuncu şekli uygun biçimde karalayınız. 94

Bilim ve Teknik Mart 2012 Emrehan Halıcı 9 Sihirli Altıgenler 6 5 1’den 19’a kadar olan sayıları altıgenlere öyle yerleştiriniz ki, her altıgen 2 hattındaki sayıların toplamı aynı olsun. 16 Not: Sayılardan beşini sizin için biz yerleştirdik. Toplam 15 adet olan altıgen hatları yukarıda gösterilmiştir: Geçen Sayının Çözümleri Şifre Soru İşareti PERGEL 234 Hem sıralarda hem de sütunlarda birincilerle 1 6 34 2 5 ikincilerdeki farklı rakamlar üçüncüye yazılıyor. Ortak rakamlar çıkarılıyor. PARALELKENAR: 1.HARFİ 1.SIRADA KULLAN→P - - - - - ELİPS: 2.HARFİ 6. SIRADA KULLAN→P - - - - L Renkli Tablo KARE: 3. HARFİ 3.SIRADA KULLAN→P - R - - L 240 farklı biçimde yapılabillir. BEŞGEN: 4. HARFİ 4. SIRADA KULLAN→P – RG - L DAİRE: 5. HARFİ 2. SIRADA KULLAN→PERG - L Dörtlü Rakamlar DÖRTGEN: 6. HARFİ 5. SIRADA KULLAN→PERGEL 1956483720 Şans Oyunu Dört Diktörtgen 23 / 7752 170 adet dikdörtgen. Bu hafta ve geçen haftanın sonuçları toplam Eşkenar Dörtgenler C(20,5)^2 farklı şekilde oluşabilir. Bu durumlar arasında iki haftanın da en küçük 3’er sayısının aynı olduğu ve bu 3 sayının en büyüğünün N olduğu durumların sayısı C(N-1,2) x C(20-N,2)^2 olur. Çünkü en küçük iki sayı 1 ile N-1 aralığında, en büyük iki sayı ise N+1 ile 20 aralığında olmalıdır. Bu sayıyı N’in 3’ten 18’e kadar değerleri için toplayıp toplam sonuç sayısına böldüğümüzde 23/7752 elde edilir. Çifte Hatalı Saat Hangisi Farklı? 108 dakika sonra üst üste gelirler. C farklıdır. Diğer üçü aynı kübün farklı açılımlarıdır. C’nin doğru şekli aşağıdadır: Kaplanan Kareler Bu problem ilk defa İngiliz matematikçi ve bulmaca C üstadı Henry Ernest Dudeney tarafından çözülmüştür. A=1/2+√5/2≈1,618 95

TÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisine Gönderilen Yazı ve Görsellerin Sahip Olması Gereken Özellikler 1. TÜBİTAK Bilim ve Teknik dergisi popüler bilim ya- Alp, S., Hitit Güneşi, TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları, 2002. zıları yayımlayan bir dergidir. Bu nedenle dergimizde yayımlanan yazılar genel okuyucu tarafından anlaşıla- Şeker, A., Tokuç, G., Vitrinel, A., Öktem, S. ve Cömert, S., bilecek düzeyde, net, yalın ve teknik olmayan bir Türk- “Menenjitli Vakalarda Beyin Omurilik Sıvısındaki Enzimatik çe ile yazılmış olmalıdır. Yazılar, başlık, sunuş, ana me- Değişimler”, Çocuk Dergisi, Cilt 1, Sayı 3, s. 56-62, 1 Mart 2008. tin, alt başlıklar, çerçeve metinleri ve görsel malzeme- lerden oluşmaktadır. Soylu, U. ve Göçer, M., “Göller Bölgesi Sulak Alanlar Du- rum Değerlendirmesi,” Göller Bölgesi Çalıştayı, 8–10 Aralık Başlık: Konuyu en iyi ifade edebilecek nitelikte, kı- 1995. sa ve ilgi çekici olmalıdır. http://www.news.wisc.edu/16250 Sunuş: Yazının sunuşu başlığın hemen altında yer alır ve konunun önemini, yazının ilginç yanlarını oku- Anahtar kavramlar: Konuyla ilgili en çok beş adet yucuda merak uyandıracak biçimde anlatan birkaç kı- kısa açıklamalı anahtar kavram verilmelidir. sa cümleden oluşur. Bu kısım sayfa düzeninde farklı bir yazı karakteriyle, ana metinden ayrı biçimde baş- Görsel malzemeler: Yazıda ele alınan düşünceyi lığın altında yer alacaktır. destekleyici ve açıklayıcı fotoğraf, çizim, grafik gibi su- nuşu zenginleştirici öğelerdir. Görsel malzemeler ya- Ana metin: Ele alınan konunun, savunulan düşün- yın tekniğine uygun kalitede, yeterli büyüklük ve çö- cenin ve ilgili olayların örneklerle açıklandığı bölüm- zünürlükte (baskı boyutunda en az 300 dpi) olmalı- dür. Yazılar yapılan bir araştırmayı tanıtmaya yönelik dır. Açıklama gerektiren görsellerin alt ve iç yazıları ve olabilir. Ancak bu gibi durumlarda dahi dergimizin bir görselin kaynağı yazı metninin altında mutlaka veril- popüler bilim yayın organı olduğu göz önüne alına- melidir. Yazarın temin ettiği görsel malzemelerin telif rak, yazının önemli bir kısmının konuyu çok genel hat- hakkı sorumluluğu yazara aittir. Yazar gerekli izinleri ları, temel bilgileri ve kısa bir gelişim tarihçesiyle oku- almakla yükümlüdür. ra tanıtması gerekmektedir. Burada teknik terimlerin ve temel kavramların net bir şekilde açıklanması bek- 2. Yazı .txt ya da .doc formatında, elektronik ortam- lenmektedir. Yazının geri kalan kısmında araştırmaya da [email protected] adresine iletilmelidir. Seçi- özel hususlardan ve araştırmanın genel katkısından len görsel malzemelerin nerede kullanılması istendi- bahsedilmeli, önemi ve yaygın etkisi vurgulanmalı- ği metinde işaretlenmiş olmalıdır. Görsel malzemeler dır. Varsa, konu hakkındaki başlıca görüş farklılıklarına metnin içinde değil, ayrıca gönderilmelidir. işaret edilmeli, ancak ayrıntılı tartışma ve yargılardan kaçınılmalıdır. Çok ender durumlar dışında yazıda for- 3. Bilim ve Teknik dergisine ilk defa yazı gönderecek mül bulunmamalıdır. kişilerin yazılarını eğitim durumlarını ve yazdıkları konu- daki yetkinliklerini gösteren 40-60 kelimelik bir özgeç- Alt başlıklar: Ana metinde işlenecek konuyla ilgili mişi fotoğraflarıyla birlikte göndermeleri gerekmektedir. farklı görüşlerin ve durumların anlatıldığı paragraflar alt başlıklarla ayrılabilir. 4. Dergi yönetiminden onayı alınmış özel durumlar dışında, bir yazı 1800 kelimeyi geçmemelidir. Çerçeve metinler: Ana metinde ele alınan konu- yu destekleyici, konuya yeni açılımlar getiren, kimi za- 5. Yukarıdaki koşulları yerine getirdiği takdirde öne- man uzmanlar dışındaki okuyucuların anlayamayaca- rilen yazılar, Yayın Kurulu, Konu Editörleri ve Bilimsel ğı nitelikteki teknik kavramları açıklayan, kimi zaman Danışmanlar tarafından değerlendirilir. Yayımlanması- uzman görüşlerinin yer aldığı kısa metinlerdir. Çerçe- na karar verilen yazılar redaksiyon sürecine alınır ve ya- ve metinler yazarın kendisi tarafından hazırlanabile- zarın onayıyla yazı yayımlanma aşamasına getirilir. ceği gibi, konunun uzmanına da yazdırılabilir. 6. Yazının; bilimsel, etik ve hukuki sorumluluğu ya- Kaynaklar: Yazının başvuru kaynakları mutlaka lis- zarlarına aittir. te halinde yazının sonunda verilmelidir. Kaynaklar aşağıdaki örnek biçimlere uygun şekilde yazılmalıdır: 7. Yukarıdaki koşullar kabul edilerek dergimize gön- derilen ve yayımlanan yazıların her türlü yayın hakkı, TÜBİTAK Bilim ve Teknik dergisine aittir. Not: Dergimiz için yazı hazırlamak isteyenler için daha geniş bilgi içeren “Popüler Bilim Yazarları İçin El Kitabı” http://biltek.tubitak.gov.tr/bdergi/popülerbilimyazarligi.pdf adresindedir.


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook