Important Announcement
PubHTML5 Scheduled Server Maintenance on (GMT) Sunday, June 26th, 2:00 am - 8:00 am.
PubHTML5 site will be inoperative during the times indicated!

Home Explore Bilim ve Teknik Dergisi 524. Sayı - Temmuz

Bilim ve Teknik Dergisi 524. Sayı - Temmuz

Published by sedatileri, 2019-10-23 11:52:04

Description: Bilim ve Teknik Dergisi 524. Sayı - Temmuz

Search

Read the Text Version

<<< Bilim ve Teknik Temmuz 2011 Bir takımyıldızı tanımlamaya çalışırken öndelik- kullanacaksanız teleskobunuzu, dürbününüzü, hari- le en parlak yıldızını bulmaya çalışın, ondan sonra talarınızı ve diğer gözlem araçlarınızı hava kararma- adım adım ilerleyin. Önce haritada bu yıldıza çizgiy- dan gözleme hazır hale getirin. Yanınızda sönük kır- le birleştirilmiş en yakın yıldızı bulun, sonra aynı yıl- mızı ışık veren bir fener bulundurun. Gözlemler sıra- dızı gökyüzünde bulmaya çalışın. Bu şekilde ilerle- sında asla güçlü, beyaz ışık veren fener kullanmayın, yerek takımyıldızın tamamını gökyüzünde bulmaya çünkü gözün yeniden karanlığa alışması 15 dakikayı çalışın. bulur. Bu da büyük zaman kaybıdır. Kırmızı ışık gö- zünüzü daha az alır. Gök Atlası’nda işaretlenmiş olan yıldız kümele- rinin, bulutsuların ve gökadaların bir bölümünü te- Gözleme hazırlanırken, yanınıza mutlaka yedek miz bir gökyüzü altında çıplak gözle, diğerlerini de giysi alın. Yaz aylarında bile olsa, özellikle uzun sü- bir dürbünle ya da küçük bir teleskopla görebilirsi- re hareketsiz kalınca üşümek kaçınılmazdır. İster te- niz. Bu cisimleri gökyüzünde bulabilmek için önce leskopla ya da dürbünle, isterse çıplak gözle uzun sü- içinde bulundukları takımyıldızı, ardından da yakın- re yukarı bakmak çok yorucudur. Taşınabilir sandal- larındaki yıldızları bulmak gerekir. yelerin gözlemler sırasında ve dinlenirken çok yara- rı olacaktır. Elbette bir termos dolusu çay ya da kahve Güneş Sistemi’nin üyeleri (Güneş, gezegenler ve gözlemlerin ayrılmaz parçasıdır. uyduları, Ay, kuyrukluyıldızlar ve asteroitler), ko- numları değişken olduğundan bu tip gök atlaslarında işaretlenemez. Bu gökcisimleri, ancak belirli bir ta- rihte ve saatteki gökyüzünü gösteren haritalarda yer alabilir. Bunun için derginizin “Gökyüzü” köşesinde- ki haritalardan ve bilgilerden yararlanabilirsiniz. Gözleme Hazırlık Eğer gözleminizi kendiniz planlıyorsanız, bu ko- Stellarium nuda biraz da deneyiminiz varsa, bir gözlem prog- ramı yapın. Çünkü gözleme çıktığınızda, karanlık- Alacakaranlık, gözlemlere başlamak için güzel bir Eskiden yaşamış insanlar, ta bu hazırlığı yapmak çok zor olur. Hazırlıklı çıkar- zaman. Havanın giderek kararmasıyla gözler de ka- gökyüzündeki yıldızların oluşturduğu sanız gözleme ayırabileceğiniz zamanı daha verim- ranlığa alışır. Ayrıca birer birer beliren yıldızları izle- desenleri çeşitli varlıklara benzetmiş, li kullanabilirsiniz. Gözlenecek cisimleri belirlerken mek çok zevklidir. Öncelikle Gök Atlası’ndaki parlak o sayede bunları hatırlamanın gözlem yerinizin durumunu (ışık kirliliği, hava du- yıldızları bulun. Derin gökyüzü cisimlerini görmek ve gökyüzünde bulmanın rumu, çevredeki engeller) göz önünde bulundurun. için havanın iyice kararmasını beklemek gerekecek. daha kolay olduğunu keşfetmişler. Örneğin kent merkezindeki evinizin balkonundan Günümüzde de takımyıldız ya da bir parktan gözlem yapmayı planlıyorsanız, de- Gözlem programı yaparken gökyüzünün duru- şekillerinden bu amaçla rin gökyüzü cisimlerinden çoğunu göremezsiniz. Bu munun göz önünde bulundurulması gerektiğinden yararlanıyoruz. Birçok takımyıldızın nedenle listeniz daha çok ışık kirliliği altında da göz- söz etmiştik. Bunun yanı sıra, biraz çaba harcayarak mitoloji kaynaklı ilginç öyküleri var. lenebilecek cisimlerden, yani Ay, gezegenler, çift yıl- gözlem koşullarınızı iyileştirebilirsiniz. Eğer bir kent Üstelik bu öyküler kültürlere dızlar, bazı yıldız kümeleri ve birkaç parlak bulutsuyu merkezinde yaşıyorsanız ve gözlem yapmak için kent göre değişiyor. Günümüzde kullanılan içerebilir. Eğer Toroslar’da yaylada ve aysız bir gecede dışına çıkma olanağınız yoksa, ışık kirliliğinden ola- takımyıldız adları çoğunluklaYunan gözlem yapacaksanız, sönük ve derin gökyüzü cisim- bildiğince az etkilenmenin bazı yollarını deneyebilir- mitolojisinden geliyor. lerini de listenize katabilirsiniz. Amatör gözlemciler siniz. Öncelikle, gözlem yaparken herhangi bir kay- çıplak gözün görme sınırını zorlamayı çok sever, ama naktan gelen ışığın gözlerinize doğrudan gelmeme- eğer çıplak gözle gözlem yapacaksanız seçeceğiniz ci- si önemli, çünkü bu durumda gözleriniz karanlığa simlerin parlaklığınının gözünüzün algılayabilece- uyum sağlayamaz ve çok daha az sayıda yıldız göre- ği sınırın altında olmamasına dikkat etmeniz gerekir. bilirsiniz. Gözleme çıkmadan önce listenize aldığınız ci- simleri gökyüzü haritanızda işaretleyin. Günümüz- de birçok amatör gökbilimci bilgisayar ortamındaki gökyüzü haritalarından yararlansa da, bunlar basılı bir gökyüzü haritasının yerini tutmaz. Gözlem yapacağınız yere hava kararmadan önce gitmek size hazırlanmak için zaman kazandırır. Eğer 51

Gökyüzü Gözlemciliği Dünya ekseni çevresinde günde bir kez döner. Bu yüzden gökyüzü bizim çevremizde dev bir saat gibi, 24 saatte bir (aslında saatin akrebi günde iki kez döner) dönüyormuş gibi görünür. Avrupa Güney Gözlemevi’nin Şili’deki La Silla Gözlemevi civarında çekilen bu fotoğrafta gökyüzünün güney kutup bölgesinin uzun süre pozlanması sonucu yıldızlar iz bırakmış. Iztok Bončina/ESO Gözlem saati de önemli olabilir. Yanlış aydınlat- Gökyüzünde göz kırpar gibi parıldayan yıldızla- ma yaparak ışık kirliliğine neden olan bazı tesisler, rı görünce, genelde havanın gözlem için uygun oldu- ışıklarını gece belli saatte kapatır. (Son zamanlarda, ğunu düşünürüz. Bu durum aslında tersini anlatır: özellikle büyük alışveriş merkezleri gösteri amacıy- Havadaki sıcaklık farklılıklarının yüksek oluşu ne- la, projektörlerini gökyüzüne çevirerek aşırı bir kirli- deniyle hava çalkantılıdır. Böyle bir havada teleskop- lik yaratıyor.) Bu nedenle, gecenin geç saatlerini bek- la gözlem yaparsanız, yıldızların dans eder gibi gö- lemek yararlı olabilir. ründüğünü fark edersiniz. Çalkantının yüksek oldu- ğu gecelerde, en iyisi başucuna (gözlemcinin tam te- Temiz bir gökyüzünde gözlem yapmak için, göz- pesi) yakın bölgedeki gökcisimlerini gözlemek. Çal- lem gecesi seçimi de önemli. Hava kirliliği, gökci- kantının etkisi bu doğrultuda en azdır. simlerinden gelen ışığı engellediği gibi, kent ışıkları- nın etkisiyle atmosferin parlamasına da neden olur. Teleskoplu gözlemler için en iyi zaman, tüm yıl- Rüzgârlı günlerde kentin üzerindeki kirli hava uzak- dızların pırıl pırıl parladığı yaz geceleri değil, hava- laşacağından, gökyüzü rüzgârsız günlere göre daha nın durgun olduğu soğuk kış geceleri ve hafif pus- temiz olur. lu yaz geceleridir. Ancak bunun tersi, yani yıldızla- rın pırıl pırıl göründüğü yaz geceleri çıplak gözle ya- Kirlilik dışında, doğal atmosfer koşulları da göz- pılan gözlemler için daha uygundur, çünkü havada lemleri etkiler. Akşam gözleme gitmeye hazırlanma- çalkantı fazladır ama gökyüzü daha temizdir ve daha dan önce, gözlem koşullarının az çok nasıl olacağını sönük gökcisimleri gözlenebilir. tahmin edebilirsiniz. Havadaki buz kristallerinin ışı- ğı kırmasıyla, Ay’ın ve Güneş’in çevresinde hâle olu- Elinize Gök Atlası’nı ya da başka herhangi bir yıl- şur. Bu kristaller, gözlemi olumsuz etkilemelerinin dız haritasını alıp gözleme çıktığınızda, başlangıçta yanı sıra, genellikle 12 ila 18 saat sonra gelebilecek kendinizi kaybolmuş gibi hissedebilirsiniz. Ama za- bir yağışın habercisidir. manla gökyüzünün artık size çok daha tanıdık gel- diğini ve yıldızların oluşturduğu şekilleri çok daha Akşam, günbatımında Güneş’in kırmızı görün- kolay tanıdığınızı göreceksiniz. Her gün yürüdüğü- mesi havanın tozlu oluşunun işaretidir. Kuzey ya- nüz yollar size nasıl tanıdık geliyorsa bir süre sonra rıkürede hava hareketi genellikle batıdan doğu- gökyüzü de öyle gelmeye başlayacak. Ay’ın ve geze- ya doğru olduğundan, batıdaki tozlu hava yakın- genlerin gökyüzünde birbirleriyle yaptığı dansın, za- da sizin bulunduğunuz bölgeye gelebilir. Toz, hem man zaman bizi ziyaret eden kuyrukluyıldızların, Ay gökcisimlerinden kaynaklanan ışığı soğurur hem ve Güneş tutulmalarının da gökyüzünün büyüleyici de yerdeki ışıklar tozlu havanın parlamasına ne- güzelliğine renk kattığını göreceksiniz. den olur. 52

<<< Bilim ve Teknik Temmuz 2011 Gökyüzü bize merkezinde durduğumuz dev bir küre gibi görünür. Gökcisimlerinin konumları, yeryüzündeki koordinat sistemininkine çok benzer bir koordinat sistemiyle ifade edilir. Gökyüzü koordinatları enlem ve boylam olarak değil, dik açıklık ve sağ açıklık olarak adlandırılır. Yerküreyle karşılaştırırsak dik açıklık enleme, sağ açıklık boylama karşılık gelir. Stellarium Gökyüzü Koordinat Sistemi Gök Atlası’nın üzerinde gökyüzü koordinatlarının Yani dik açıklık değerleri de -90° ile +90° arasında olabi- işaretlenmiş olduğunu göreceksiniz. Her ne kadar yıl- lir. Eksi dik açıklık değerleri gök ekvatorunun güneyin- dızları, takımyıldızları öğrenmek, basit gökyüzü göz- de, artı değerleri ise kuzeyinde yer alır. lemleri yapmak için gökyüzü koordinat sistemini bil- mek gerekmese de, Gök Atlası’ndan bu konuda da ya- Sağ açıklıksa yukarıda da değindiğimiz gibi, yerküre rarlanmak isteyenler için bu konuyu da kısaca ele ala- üzerindeki boylamlara benzetilebilir. Ondan ayrılan yö- lım. nü değerlerinin derece yerine saat olarak verilmesidir. Sağ açıklık değerlerinin saat olarak verilmesi gökyüzü Gökyüzü koordinatlarına benzedikleri için coğrafi gözlemcilerine kolaylık sağlar. Dünya ekseni çevresin- koordinatlardan yola çıkabiliriz.Yeryüzündeki bir nok- de günde bir kez döner. Bu yüzden gökyüzü bizim çev- tanın koordinatlarını belirtirken enlemden ve boylam- remizde dev bir saat gibi, 24 saatte bir (aslında saatin dan yararlanırız. Enlem ve boylam, sözünü ettiğimiz akrebi günde iki kez döner) dönüyormuş gibi görünür. üç coğrafi koordinatın ikisidir, diğeri yüksekliktir. Yük- Sağ açıklık değerleri de sıfırla 24 arasındadır. Yani gök- seklik değeri konum belirtilirken genellikle kullanıl- yüzü her saat bir saat sağ açıklık kadar döner. maz. Gökyüzünü de merkezinde durduğumuz dev bir küreye benzetebiliriz. Bazı kavramsal farklar dışında, Dik açıklığın sıfır değerini aldığı çemberin gök ek- gökcisimlerinin konumları coğrafi sistemdekine ben- vatoruna karşılık gelmesine karşın, sağ açıklığın sıfır zer biçimde ifade edilir. Gökyüzü koordinatları enlem değerini aldığı yarım çemberin gökbilimsel bir öne- ve boylam olarak değil, dik açıklık ve sağ açıklık olarak mi yoktur. Bu, yer koordinatlarında da böyledir. 0° en- adlandırılır. Yerküreyle karşılaştırırsak dik açıklık enle- lem, ekvatordur. 0° boylam ise Greenwich’ten geçen me, sağ açıklık boylama karşılık gelir. bir yarım çemberdir ve oradan geçmesinin tarihsel önemi dışında bir önemi yoktur. Benzer biçimde, 0 sa- Yerkürenin ekvatoruyla, gökkürenin ekvatoru aynı at sağ açıklığın hangi yıldızdan ya da takımyıldızdan düzlemdedir. Yer ekvatoru 0°, Kuzey kutbu +90° enlem- geçtiğinin gökbilimsel bir önemi yoktur. Bu sadece dedir. Güney kutbuysa -90° enlemdedir. Buradan, boy- tercih meselesidir. 0 saat açıklık için kabul edilen yer, lam değerlerinin -90° ile +90° arasında olduğunu anlı- güneş ışınlarının ilkbaharda ekvatora dik geldiği anda yoruz. Gökyüzünde de durum benzerdir. Gök ekvatoru Güneş’in bulunduğu noktadır. 0° dik açıklık, güney gök kutbu da -90° dik açıklıktadır. 53

Özgür Etişken Türkiye’nin Mega Projesi: Türk Hızlandırıcı Merkezi Madde nelerden oluşur? Atomaltı parçacık nedir? Hızlandırıcı nedir? Hızlandırıcılar ne zamandan beri var? Hızlandırıcı ne için gerekli?Türkiye’de hızlandırıcı var mı? PekiTürkiye’nin hızlandırıcıya ihtiyacı var mı? Türkiye’de hızlandırıcı konusunda nasıl çalışmalar var?THM’yi hiç duydunuz mu? Yukarıdaki sorular, hayatımızda karşımıza çıkabilecek en güzel ve en heyecanlandırıcı sorulardan bazıları. Eğer dikkatle cevaplanırlarsa bize evrenin sırlarını bile verebilirler. Evrenin sırları! Hepsi birbirinden güzel bu sorulardan ilkine odaklanalım. Madde nelerden oluşur? Bu soruyu kendimize bir soralım. Gerçekten ilginç bir soru değil mi? Madde nelerden oluşabilir ki? Elimize herhangi bir madde alıp ikiye bölsek ne elde ederiz? Cevabını yine kendimiz verelim: Yine aynı maddeyi, ama bu defa yarısı kadar! Bir kez daha ikiye bölsek, sonra bir kez daha, bir kez daha, bir kez daha... Madem soruları sevdiniz, bir soru daha: Bu maddeyi kaç kez ikiye bölebilirsiniz? Elinizde en son ne kalır? Kalan son şey aslında evreni oluşturan en küçük zerre midir? Peki nasıl oldu da bu zerre koca evreni oluşturdu? Hayal etmeye çalışın. Koskoca evrenin kendisi bile varoluşun ilk anlarında bir parçacık kadar küçüktü! Eğer bu soruların cevaplarını siz de merak ediyorsanız parçacık fizikçileriyle ve hızlandırıcı fizikçileriyle o rtak bir noktanız var demektir ve bu yazı sizin de ilgi alanınıza giriyordur. “Ben Tanrı’nın evreni nasıl yarattığını bilmek istiyorum. Tanrı’nın düşüncelerini öğrenmek istiyorum.” Albert Einstein Parçacık fizikçilerinin ulaşmak için her şeyleri- bu sorulara, evrende işlerin nasıl yürüdüğünü ya da ni ortaya koyduğu nihai bir amaçları var. Her Einstein’ın sözleriyle “tanrının düşüncelerine” dair gün, bilgisayarlarının başında karmaşık for- birkaç sırrı keşfetmenin insana vereceği mutluluğun müllerle uğraşmaya dalmışken, kendilerini sık sık hayali sebep olmaktadır. şunu düşünürken bulurlar: Maddeyi oluşturan en küçük, en temel öğe! Kendilerine şu soruları sorar- John Dalton’un atom dediği parçacıklar bu lar: Dünyamızı ve içinde bulunduğumuz evreni oluş- hikâyenin sadece başlangıcıydı. Temel parçacıkları turan nihai yapıtaşları neler? Bu yapıtaşlarının, bu- bulmayı hayal eden fizikçiler atomun keşfiyle yetin- gün gözlemlediğimiz halleriyle bir arada durmalarını meyeceklerini, ilk olarak J. J. Thomson Cambridge’te- sağlayan etkileşimler neler? Bu soruları cevaplamak ki Cavendish Laboratuvarı’nda elektronu bir parça- için düşüncenin doruğunda yaratılan müthiş kuram- cık olarak gözlemlediğinde beyan etmiş oluyorlardı lar ve her biri bir şaheser olan, en son teknolojiyle do- (1987). Arkasından 1918 yılında Rutherford meşhur natılmış deney düzenekleri kullanırlar. deney düzeneğiyle protonu gözlüyordu. 1932 yılın- da da James Chadwick protonların atom çekirdeğin- Unutulmamalıdır ki, en küçüğün doğasını an- de yalnız olmadığını keşfettiğinde çok gururlanmış lamak bize en büyüğün işleyişi hakkında da ipuçla- olmalı! Buraya kadar her şey “normaldi”. Dalton’un rı verecektir. Parçacık fiziğinin önemi, konusunun atom dediği şey aslında “en küçük ve en temel par- zincirin belki de en uç noktasındaki en küçük sis- çacık” demek değildi. Atom elektron, proton ve nöt- temler olduğu hatırlatılarak ifade edilebilir. Belki de rondan oluşuyordu (tabii şimdilik!). 54

>>> Bilim ve Teknik Temmuz 2011 Brookhaven’den bu yana hızlandırıcılar enerjile- Paul Dirac hem küçük hem de hızlı olan nesnele- rinin sürekli olarak artırılması sayesinde birçok yeni ri açıklayabilmek için özel görelilik ve kuantum ku- parçacık buldu ve teknolojide birçok gelişime ön ayak ramlarını birleştirme işini üstlendiğinde ve formül- oldu. Bugün parçacık hızlandırıcı dendiğinde, dün- ler elektrona “tıpatıp” benzeyen, ancak ondan tek yanın en büyük hızlandırıcı laboratuvarı olan Avru- farkla artı elektrik yüklü olan yepyeni bir parçacık pa Parçacık Fiziği Laboratuvarı (European Laboratory olması gerektiğini gösterdiğinde en küçüğün dünya- for Particle Physics, CERN) ve orada bulunan, bugü- sı biraz karışmaya başladı. Keşfedilen ilk karşı-mad- ne kadarki en yüksek enerjili (14 Tera elektronvolt-14 de olan pozitron, kozmik ışınların bulut odasında bı- Tev), evrenin sırlarını ve yapı taşlarını bulmaya aday raktığı izler yardımıyla gözlendi (1932). Bunun ar- Büyük Hadron Çarpıştırıcı (Large Hadron Collider, dından müonun (1937) ve nötrinonun keşfi geldi. Bu LHC) akla gelir. Günümüzde ABD’de, Almanya’da, parçacıklar parçacık fizikçilerini biraz uğraştırdı ama Japonya’da, Rusya’da, İngiltere’de, İtalya’da ve Fransa’da, yine de ellerinden kurtulamadı. Böyle söylüyorum, CERN başta olmak üzere, çok sayıda ulusal ve ulusla- çünkü nötrino varlığı öngörüldükten tam 26 yıl son- rarası yüksek enerji fiziği araştırma merkezi var. Nü- ra gözlemlenebildi. Sonra pion, kaon, lambda, sig- fusu Türkiye’nin nüfusunun 20’de 1’i olan komşumuz ma, hiperon ve delta parçacıkları diğer arkadaşlarına Ermenistan’daki Erivan Fizik Enstitüsü’nde 6 Giga katıldı. Tam bir buluş dönemi yaşanıyordu. elektronvoltluk (GeV) bir elektron hızlandırıcı var. CERN’e üyelik, günümüz dünyasında gelişmişliğin 1952 yılında yeni parçacıklar üretebilme özel- bir ölçüsü olarak kabul ediliyor. Peki CERN’e niçin liğine sahip olabilecek ilk deneysel düzenekler üye olmalıyız? Niçin bizim ülkemizde de bir hızlandı- Brookhaven’de faaliyete geçti. Yeni parçacıkları göz- rıcı merkezi olmalı? Bu bize ne getirir? Ama önce bi- lemlemek, belki elimizdeki kuramları doğrulamak limin, fizikçilerin ve CERN’ün insanlığa kazandırdık- ya da yeni kuramlar oluşturmak için, yüksek ener- larının birkaç örneğini görelim ve bunların gelecekte ji yüklü parçacıkları çarpıştırmamız gerekiyor. Yük- insanlığa neler kazandırabileceğini düşünelim. lü parçacıkları yüksek enerjilere çıkarmak ve çarpış- Yüksek enerji fizikçilerinin deneylerinde göz- tırmak! Tabii ki göz kamaştırıcı dev aletlerden, “par- lemlediği elektronlar bugün televizyon ve bilgisa- çacık hızlandırıcılardan” bahsediyorum. Hızlandırı- yar ekranlarındaki görüntüleri oluşturuyor. Bilgisa- cı teknolojisi 1930’larda devreye girdi, ama asıl geliş- yar kavramı bile 1930’larda nükleer fizikçilerin ve- meler 1950’lerde başladı. Bunun sebebi de bilim in- rilerini kaydetme ihtiyacından doğdu. Bilimin tek- sanlarının yeni parçacık oluşturabilecek enerjilere ancak o yıllarda ulaşılabilmesiydi. Hızlandırıcının içinde parçacıkların çarpışması (Üstte) LHC’den bir görüntü (Solda) 55

Türkiye’ nin Mega Projesi: Türk Hızlandırıcı Merkezi buluşlara da ilham kaynağı oldu. Tıp ala- hızlandırıcı teknolojisinin gelişmesi için nında kullanılan bir çok hızlandırıcı var, önerilen bir mega-proje. Bir cümley- nolojiye katkısını anlatmak açısından bu bunların içinde en yaygın olarak kullanı- le söylemek gerekirse, Türk Hızlandırı- örnek çok önemli, çünkü teknolojiye ya- lan da tümör tedavisinde kullanılan elekt- cı Merkezi Projesi, ülkemizde LHC ka- pılmış bilgisayardan daha büyük bir kat- ron doğrusal hızlandırıcılarıdır. dar büyük olmasa da kullanım açısından kı herhalde yoktur. Atom çekirdeğinin bö- son derece etkin bir hızlandırıcı merkezi lünmesi ile ortaya çıkan nükleer enerjinin Parçacık hızlandırıcılarda çok yüksek kurmak üzere başlatılmış bir proje. büyüklüğü insanlık tarihinde bir çığır aç- enerjilere ve çarpışma sayılarına erişmek, mıştır. Ama dikkat! Nükleer enerji deyince çarpışmalardan çıkan çok sayıdaki parça- Türk Hızlandırıcı Merkezi Projesi’nin aklınıza sadece nükleer bombalar ve nük- cığı algılayabilmek kolay işler değil, bu iş- amacı parçacık fiziği ve hızlandırıcı tek- leer kazalar gelmesin. Bu teknoloji 70 yıl- leri yapabilmek için kullanılan teknoloji- nolojileri alanlarında, ülkemiz ile Avru- dır kullanılıyor, bugün dünyanın enerji ih- ler her zaman zorlanıyor. Bu da neredey- pa Birliği ülkeleri ve diğer gelişmiş ülke- tiyacının büyük kısmını nükleer santral- se her an bize yeni bir teknoloji hediye edi- ler arasındaki uçurumu kapatmak. Böyle- ler karşılıyor. Ülkemizde yok, ama dünya- lebileceğini söylemekle aynı şey. Temel bi- ce, ABD Enerji Bakanlığı Bilim Ofisi’nin da 450 civarında nükleer santral var. Ay- limlere yapılan yatırım, hemen olmasa da deyişiyle “bilim anlayışı ve uygulamala- rıca nükleer fiziğin insanlığa tıp alanında bir gün mutlaka teknoloji olarak karşımı- rı için temel oluşturan mikroskobik dü- yaptığı katkıları da unutmamalıyız. World za çıkacak. zeydeki (çok küçük ölçekteki) bilgiyi te- Wide Web, dünyaya dağılmış ancak işbir- min eden hızlandırıcıların” Türkiye’de ku- liği içinde çalışan, deneysel yüksek ener- Türk Hızlandırıcı Merkezi (THM) rulması, Türk bilim çevrelerinin ve sana- ji fizikçilerinin hızlı ve kolay bir biçim- yisinin kullanımına açılması sağlanacak. de haberleşmesini sağlayabilmek amacıy- Parçacık hızlandırıcılar 21. yüzyı- ABD Enerji Bakanlığı’nın “Ulus İçin Hız- la CERN’de geliştirilmiştir. Bir diğer örnek lın en stratejik 10 teknolojisinden biri- landırıcı Teknolojisi” başlıklı üç sayfalık de yine CERN’de yürütülen, atıksız ve gü- dir. Daha da önemli olan, diğer strate- açıklamasında çok net bir şekilde, hızlan- venilir nükleer enerji elde etme araştırma- jik teknolojilerin, öncelikli alanların ve dırıcı teknolojisi olmadan diğer teknoloji- larıdır (bu araştırmaların ana maddesi de alt-alanların çoğunluğunun gelişmesi- lerin gelişmesinin mümkün olmadığı ifa- stratejik bir madde olan toryumdur). De- nin hızlandırıcılara bağlı olmasıdır. Tüm de ediliyordu. Çünkü hızlandırıcılar geliş- neysel yüksek enerji fiziği araştırmaları- gelişmiş ve gelişme azminde olan ülkele- miş bir Ar-Ge sisteminin temel taşların- nın konu aldığı atom çekirdeğini oluştu- rin ulusal hızlandırıcı merkezlerinin ol- dan biridir ve nükleer fiziğin 20. yüzyılda ran parçacıkların parçalanması için gere- duğunu da belirtelim. oynadığı role 21. yüzyılda parçacık fiziği ken enerjinin büyüklüğü, bu bilim dalının taliptir. Bu süreci ilerleyen yıllarda, 60 yı- gelecek için ne derece önemli ve stratejik Peki, bir hızlandırıcı merkezi nasıl lı aşkın bir gecikmeyle de olsa, Türkiye de olduğunun göstergesi. Ayrıca evrenin de- kurulur? Bu merkezlerin oluşması ve et- yakalayacak. rinliklerinin sınırlarını öğrenmek amacıy- kin çalışması için temelinde en azından la hızlandırıcı fizikçilerinin yaptığı tekno- bir mega-proje yatması gerekiyor. Türk Çok iyi tespit edilmiş bir örneği Prof. lojik atılım, çeşitli hastalıklara teşhis koy- Hızlandırıcı Merkezi Projesi, Türkiye Dr. Saleh Sultansoy’un web sayfasından mak ve tedavilerini anlayabilmek için yeni ve çevresinde yüksek enerji fiziğinin ve aynen aktaralım: 56

KEK ve Japon Mucizesi >>> Bilim ve Teknik Temmuz 2011 lim insanlarından biri olan Prof. Dr. Abbas Kenan Japonya’da yüksek enerji fiziği alanında yaşanan Çiftçi ile yaptığım görüşmelerden, projenin orta- Brookhaven Laboratuvarı’ndaki gelişmelerin, ülkenin genel kalkınma atılımının ay- ya çıkış öyküsü ve gelişimi ile ilgili bölümleri siz- Parçacık Hızlandırıcı rılmaz parçası ve itici kuvveti olduğu aşağıda verilen lerle paylaşmak istiyorum. Türkiye bilimi açısından tarihçeden açık şekilde görülüyor. çok önemli olan bu projenin ilk adımları, Prof. Dr. Engin Arık’ın Prof.Dr. Saleh Sultansoy’u 1991 yı- Mayıs 1962 - Japonya Bilim Konseyi, hükümete lında İstanbul ve Bodrum’da yapılacak uluslarara- yüksek enerjili proton hızlandırıcının kurulmasını sı bir toplantı ve yaz okulu için Türkiye’ye davet et- içeren ulusal yüksek enerji ve nükleer fizik program- mesiyle atılmış. Bu etkinlikler sırasında üç kişi ara- larını desteklemesini önerdi. sında yapılan konuşmalar sonrasında, bu serüven başlamış. O üç kişi, Prof. Dr. Saleh Sultansoy, Prof. Eylül 1963 - Hükümet Tsukuba’da 4000 hektar ara- Dr. Asım Barut ve Prof.Dr. Engin Arık, bütün geliş- zisi olan bir “bilim şehri” kurulmasını karara bağladı. miş ve gelişmekteki ülkelerde var olan hızlandırı- cı teknolojisini Türkiye ve çevresine kazandırmanın Nisan 1964 - Hükümet yüksek enerjili hızlandırı- şart olduğu konusunda fikir birliğine varmış. Saleh cılar ile ilgili temel araştırmalara bütçe ayırdı. Sultansoy aynı yılın Ekim-Kasım aylarında Japon- ya’daki Ulusal Yüksek Enerji Fiziği Laboratuvarı’na Nisan 1971 - Ulusal Yüksek Enerji Fiziği Labora- (Koh-Ene-Ken, KEK) davet edilmiş. Orada katıl- tuvarı (KEK) ilk üniversitelerarası araştırma enstitü- dığı toplantılar sırasında İspanya, Tayvan, Hindis- sü olarak kuruldu. tan gibi ülkelerin kendi projelerini anlattığını gö- ren Saleh hoca, parçacık fiziği-yüksek enerji fizi- 1974 ve 1976 yılları arasında bu laboratuvar par- ği uygulamalarını ve hızlandırıcı ana teknolojilerini çacıkları hızlandırma yeteneğini hızla artırdı, 1976 Türkiye’ye taşımak için, doğrusal hızlandırıcı halka yılının Ağustos ayında protonlar sinkrotronda 12 tipli charm (tılsım mezonu) tau (lepton) fabrikası- Giga elektronvolta kadar (12 Gev) hızlandırıldı. nın uygun olabileceğini düşünmüş ve bu düşünce- sini ilk defa Journal of Physics’te 1993 yılında ma- 1970’lerin sonunda tüm dünyanın Japon mucize- kale olarak yayımlamış. TAC (Turkish Accelerator sinden bahsetmesinin en büyük nedeni, Japonya’nın Center) ile ilgili bu ilk makalede charm tau fabrika- bilim şehrine ve hızlandırıcı konusuna verdiği sı ile birlikte sinkrotron ışınım kaynağının da 2000 önemdir. yılında kurulması öngörülmüş. Son yirmi yılda kurulan yeni hızlandırıcılar ile Prof. Dr. Saleh Sultansoy’un 1993 yılının Mart KEK bugün dünyanın en gelişmiş 5 hızlandırıcı mer- ayında Ankara Üniversitesi’ne geçmesi ile üniversi- kezi arasında yer alıyor. tedeki çalışmalar hızlanıyor ve Prof. Dr. Saleh Sul- tansoy artık Türkiye’ye yerleşiyor. Elektrodinamik yasalarına göre, yüklü bir par- çacık ivmeli hareket yaparsa ışınım yayar. Bu hız- landırıcılar için de geçerli; çembersel bir hızlandı- rıcıda hareket eden elektron veya herhangi bir yük- lü parçacık ışınım yayar ve bu ışınıma sinkrotron ışınımı denir. “Bir hızlandırıcı merkezinin oluşması ve etkin çalışması için temelinde en azından bir mega-proje yatması gerekiyor” demiştik. Şimdi ülkemizdeki bu mega-projenin tarihi gelişiminden ve ana elemanla- rından bahsedelim. Türk Hızlandırıcı Merkezi’nin Tarihi Gelişimi Bu sadece bir tarihi gelişim değil, sıfırdan bu noktaya gelen bir bilimsel çalışmanın başarı öykü- sü aslında. Bu proje nasıl başladı? Ne gibi aşamalar- dan geçti? Bir mega-projenin öyküsünü kim merak etmez ki? O halde başlayalım: Türk Hızlandırıcı Merkezi Projesi’nin resmi ol- mayan başlangıcı birçok okuyucuya ilginç gelebi- lir. Prof. Dr. Saleh Sultansoy ve ona ilk katılan bi- 57

Türkiye’ nin Mega Projesi: Türk Hızlandırıcı Merkezi Sonraki yıl Saleh hocaya üç bilim insa- Fizibilite çalışmasının ardından ikinci Diamond Işınım Kaynağı’nda parçacıkların doğrusal hızlandırıcıdan nı daha katılıyor ve TAC ekibi 4 kişiye ula- aşama olarak Ankara Üniversitesi ve Ga- enerji öteleyici küçük halkaya geçişi, oradan da büyük halkaya şıyor: Prof. Dr. Saleh Sultansoy, Prof. Dr. zi Üniversitesi işbirliği ile TAC projesinin yolculuğu ve bu halkadan elde edilen sinkrotron ışınımının Abbas Kenan Çiftçi, Prof. Dr. Ömer Yavaş genel tasarım projesi yürütülüyor. Bu pro- araştırmacıların kullanabilmesi için deney istasyonlarına taşınması ve Doç. Dr. Şemsettin Türköz. jenin önemli bir özelliği iki üniversitenin (Üstte) ilk defa ortak çalışma yapması, nitekim Brookhaven Laboratuvarı’ndaki Parçacık Hızlandırıcı (Solda) Sürecin resmi başlangıç tarihini 1996 YUUP (Yaygınlaştırılmış Ulusal ve Ulus- yılı olarak kabul edebiliriz. 1996 yılın- lararası Projeler) kavramı böylece orta- söz konusu değilken, daha sonra bu labo- da TAC ile ilgili ilk proje DPT’ye (Dev- ya çıkıyor. Bu projenin bir alt projesi ola- ratuvarda süperiletken kullanılması kararı let Planlama Teşkilatı) sunuluyor. Bu sü- rak Ankara Üniversitesi TAC ışınım kay- alındı. Bu kararın eğitim açısından labo- reçte Şubat ayında DESY’ye (Deutsches naklarıyla igili bir proje 2002-2005 yılla- ratuvarın etkinliğini düşürdüğü yönünde Elektronen Synchrotron, Hamburg, Al- rı arasında yürütülmek üzere DPT’ye su- eleştiriler de var. manya, Elektron Sinkrotron Merkezi) nuluyor. yapılan ziyaret sonrasında, Serbest elekt- Sonraki yıllarda TAEK ile ortak bir ron lazeri ve Japonya’nın J-PARC proje- Üçüncü aşamada ise, Ankara Ulusal Parçacık Hızlandırıcıları ve Uygu- sinden esinlenilen proton hızlandırıcı Üniversitesi’nin koordinatörlüğünde, ön- lamaları Kongresi (UPHUK) dizisi başla- projeye ekleniyor. ce sekiz, daha sonra on üniversitenin de tılıyor. İlki 2001 yılında TAEK’te, ikincisi işbirliğiyle, Türk Hızlandırıcı Merkezi’nin ATO’da yapılan ve her üç yılda bir gerçek- DESY’nin direktörü Prof. Dr. Bjorn Teknik Tasarım Raporu’nu yazmayı ve ül- leştirilen kongreler Bodrum’da yapılıyor. Wiik’in Ankara’ya gelişi ve Ankara Üni- kemizin Ar-Ge amaçlı ilk parçacık hızlan- Ayrıca bir de “Parçacık Hızlandırıcıları ve versitesi ile DESY arasında bir işbirliği dırıcı tesisini kurmayı hedefleyen DPT- Dedektörleri” konulu yaz okulu yapılıyor. anlaşması imzalanması açısından, 1996 YUUP projesi Prof. Dr. Ömer Yavaş yü- yılının Temmuz ayı önemli bir tarih. rütücülüğünde 2006 yılında yürürlüğe gi- Önemli diğer bir nokta, 2002 yılından riyor. beri ortak çalışmalar yapılan CLIC (Kom- 1997’nin Ocak ayında birinci aşa- pak Lineer Çarpıştırıcı) ile 2003 yılında ma olarak “Parçacık Hızlandırıcıları: Saleh Sultansoy’un odasında, bu proje bir anlaşma yapılması. Bu anlaşma Türki- Türkiye’de Neler Yapılmalı” isimli ilk DPT için birikim kazanılması düşüncesiyle bir ye adına Prof. Dr. Abbas Kenan Çiftçi ile projesi Prof. Dr. Saleh Sultansoy’un yü- eğitim laboratuvarı ve bu laboratuvarın CERN temsilcisi arasında imzalandı. rütücülüğünde başlıyor. 1997-2000 yılla- yan ürünü olarak araştırmacılara ışın da rı arasında Ankara Üniversitesi bünyesin- üretecek şekilde bir deneme laboratuvarı Bu projenin fikir babası Prof. Dr. Saleh de fizibilite çalışması yapılıyor ve 1999 yı- kurulması önerisi Abbas Kenan Çiftçi’den Sultansoy’a göre projenin en önemli aşa- lında Prof. Sultansoy DESY yönetiminin geliyor. Hem eğitim hem de araştırma ması olan proton hızlandırıcıdan söz et- daveti ile oradaki birkaç projede çalışmak amaçlı 40 Mev’lik küçük bir hızlandırıcı mekte fayda var. Sultansoy’un bu parçaya üzere bir yıllığına Almanya’ya gidiyor. Bu laboratuvarı olan kızıl ötesi serbest elekt- çok önem vermesinin iki sebebi var: Bi- nedenle proje yürütücülüğünü Prof. Dr. ron lazerinin (infrared free electron laser, rincisi ve en önemlisi toryum, ikincisi ise Ömer Yavaş’a devredip kendisi proje da- IR-FEL) daha sonraki süreçle,özellikle de hızlı nötron uygulamaları. nışmanlığını üstleniyor. o sürecin enjektör kısmıyla ilgili dene- yim kazandırması planlanıyor. Abbas Ke- Çin, Hindistan, Rusya, Kore, Japon- Türk fizikçilerin EPAC’ta (Avrupa Par- nan Çiftçi’nin önerdiği haliyle süperilet- ya gibi ülkeler toryuma dayalı enerji üre- çacık Hızlandırıcıları Konferansı) ilk de- ken teknolojisinin kullanılması durumu timi için çalışmalarını hızla sürdürüyor. fa bildiriler sunup TAC projesini anlattığı Nükleer kazaya yol açma tehlikesi olma- 2000 yılı önemli bir diğer tarih. ması açsısından da ivedilikle ele alınma- sı gereken bir konu olduğundan özellik- le son iki yılda bu çalışmalar iyice hız ka- zanmıştır. Rusya başbakanı Vladimir Pu- tin Japonya’daki nükleer kazadan hemen sonra yaptığı açıklamada, Rusya’nın hız- lı nötron çalışmasına yönelmesi gerekti- ğini vurgulamıştır. Hızlı nötron çalışma- 58

<<< Bilim ve Teknik Temmuz 2011 Dünya TAC’ı ciddiye alıyor. TAC’ta çok değerli sı için en önemli aday ise hızlandırıcı teknolojisidir. bilim insanları var ve yapılan uluslararası sunumlar- Toryumdan enerji üretebilmemiz için nötrona ihti- da çok iyi tepkiler alınıyor. Bunun en önemli kanı- yaç duyulur, bu ihtiyaç ise proton hızlandırıcı saye- tı dünyadaki bir çok hızlandırıcı merkezinin bizimle sinde karşılanır. Yani bizim de artık toryumun gücü- işbirliği yapmak istemesi. nün farkına varmamız gerekiyor. Soldaki görüntüde işaretlenmiş Toryumu olan bütün ülkeler bu teknolojiyle ilgi- yerlere dikkat edelim. li ciddi çalışmalar yapıyor. Ülkemizde de bol miktar- Bu yerlerin ortak özelliği ne? da toryum var ve bu projeyle bu potansiyeli kullan- Dünyanın en gelişmiş ülkeleri mak istiyoruz. işaretlenmiş gibi görünüyor değil mi? Oysa bu noktalar dünyada Önem sırasında üst sırada bulunan diğer kısımlar şu anda çalışır durumdaki sinkrotron ise çarpıştırıcı ve sinkrotron ışınım kaynağıdır. Çar- ışınım kaynakları. Dikkat ederseniz pıştırıcı maddeyi, karşı-maddeyi ve parçacığı anla- ülkemizde yok! Ama biz bu tabloyu mak açısından önemlidir. Sinkrotron ışınımının öne- değiştirmek ve bir işaret de mini ise şöyle bir örnekle anlatmaya çalışalım. Sink- Türkiye’nin üzerine koymak istiyoruz. rotron ışınımı şimdiye kadar insanlığa ne kazandır- dı sorusunun cevabını, bu ışınım kaynağının insan- Türk Hızlandırıcı Teknolojileri lığa en büyük faydalarından biri ile verelim: Genom Enstitüsü Açıldı Projesi! GENOM projesinin % 90’ı sinkrotron ışınım kaynakları sayesinde gerçekleşebilmiştir. Hızlandırı- 1991 yılında üç kişinin yaptığı bir toplantıdan cılar olmasaydı insan geninin şifresi çözülemezdi. sonra oluşmaya başlayan ekip şu anda 123 kişi. Bu noktada Prof. Dr. Engin Arık ile ilgili söy- Türk Hızlandırıcı Merkezi’nin teknik tasarım lenmesi gereken bir şey var. Engin Arık 2006 yılın- raporunu yazmayı ve ülkemizin Ar-Ge amaçlı ilk da resmi olarak YUUP üyesi olmuştu. Boğaziçi Üni- parçacık hızlandırıcı tesisini kurmayı hedefleyen versitesi grubunun başkanı ve yönetim kurulu üye- DPT-YUUP projesinin amaçlarından biri olan siydi. Bu projeyi de en başından beri destekliyor, enstitü hayata geçirildi. Gölbaşı Kampüsü’nde inşa Türkiye’de bir hızlandırıcı merkezi kurulması için edilen Ankara Üniversitesi Hızlandırıcı Teknoloji- uğraşıyor, CERN ile bağlantıları o kuruyordu. Prof. leri Enstitüsü ve Hızlandırıcı Tesisi binaları 9 Ma- Dr. Engin Arık’ı Türk Hızlandırıcı Merkezi Yönetim yıs 2011’de hizmete girdi. Bu Türkiye’nin ilk hız- Kurulu ve Çalıştay Toplantısı’na gitmek üzere bindi- landırıcı teknolojileri enstitüsüdür. ği uçağın düşmesiyle kaybettik. Ankara Üniversitesi rektörü Prof.Dr. Cemal Taluğ 30 Kasım 2007 yılında sabah saat yedi civarında açılış konuşmasında şunları söyledi: Isparta’da gerçekleşen uçak kazasında kaybettiğimiz bilim insanlarımızı saygıyla anmak istiyoruz: Boğa- “Çinlilerin çok güzel bir sözü vardır, özellikle ağaç ziçi Üniversitesi’nden Prof. Dr. Engin Arık, araştırma dikerken diyorlar ki ‘bunu keşke 20 yıl önce yapsay- görevlisi Özgen Berkol Doğan, yüksek lisans öğren- dık, en iyi zaman 20 yıl önceydi, ama ikinci en iyi za- cisi Engin Abat, Doğuş Üniversitesi’nden Prof. Dr. man işte şimdi!’ Türkiye hızlandırıcı konusunda da- Şenel Fatma Boydağ, Doç. Dr. İskender Hikmet ve ha evvel daha hızlı adımlar atabilseydi tabii daha iyi araştırma görevlisi Mustafa Fidan. olurdu, ama çok sayıda bilim insanı gerçekten önem- li bir yürüyüş gerçekleştirdi, bu yürüyüş gerçekten Bu proje başlamadan önce Türkiye’de hızlandırıcı çok önemlidir, çok değerlidir!”. alanında doktora derecesi olan bir kişi bile yoktu. Bu proje ile birlikte Türkiye’de yoktan bir potansiyel ya- İşte bizim TAC’ımız için de ikinci en iyi zaman ratılmaya çalışıldı; şu anda da bu potansiyel ve bilgi şimdi! birikimi oluşturulmuş durumda. KSeakymnaenkl,aSre:zen, Parçacık Fiziği En Küçüğü Keşfetme http://www.fnal.gov/pub/pulse/healing_1.html Bu potansiyelin kaybedilmesinin göze alınama- Macerası, ODTÜ Yayımcılık, 2006 Sultansoy, Saleh, CERN Ne İşe Yarar?, TOBB Ekonomi yacağını belirten Prof. Dr. Abbas Kenan Çiftçi şu Sultansoy, Saleh, Türkler ve Bilim: Dün, Bugün, Yarın ve Teknoloji Üniversitesi 15 Haziran 2010 anda en az 40 asistanın bütün zamanlarını hızlan- http://hte.ankara.edu.tr/ http://www.dreamstime.com/royalty-free-stock- dırıcıya ayırmaları, kapılarını kapatıp bu işe yo- http://thm.ankara.edu.tr/?bil=bil_icerik&icerik_ images-subatomic-particle-image4168739 ğunlaşmaları gerektiğini söylüyor, çünkü bu proje- id=131&kat_id=12 http://www.ufotrax.com/montauk.htm nin gençlere ihtiyacı olduğunu düşünüyor. Gençle- Sultansoy, Saleh, Parçacık Hızlandırıcıları: Dün, http://s715.photobucket.com/albums/ww153/elektr rin zihinlerinden gelecek kaygısını silmeden, onla- Bugün, Yarın, I. Ulusal Parçacık Hızlandırıcıları ve ozemen/?action=view&current=CERN-European- ra istihdam sağlamadan da bu alanda istenilen dü- Uygulamaları Kongresi 25-26 Ekim 2001, TAEK, particle-physics labo.jpg&newest=1 zeye gelinemeyeceğini söylüyor. ANKARA http://www.irrlicht3d.org/pivot/entry.php?id=582 Arık, Engin, CERN Araştırm Merkezi, I.Ulusal http://science.howstuffworks.com/synchrotron1.htm Parçacık Hızlandırıcıları ve Uygulamaları Kongresi http://grathio.com/2008/09/super_collider/ 25-26 Ekim 2001, TAEK, ANKARA 59

Levent Daşkıran 22 Ağustos’tan Sonra Türkiye’de İnternete Ne Olacak? İnternetin Güvenli Kullanımı 22 Şubat 2011’de Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) tarafından hazırlanarak kabul edilen ve 22 Ağustos’tan itibaren yürürlüğe girmesi planlanan “İnternetin Güvenli Kullanımına İlişkin Usul ve Esaslar Taslağı” internet kullanıcıları için ne anlama geliyor? 22 Şubat 2011’de Bilgi Teknolojile- fil türünü seçerek bağlı oldukları işletme- Ağustos” kelimeleriyle bir arama yaparsa- ri ve İletişim Kurumu, Türkiye’de inter- ciye abonelik sözleşmesi, internet sitesi ve- nız, bu konuda yazılmış sayısız habere ve netin daha güvenli hale getirilmesi ama- ya çağrı merkezleri üzerinden bunu bildi- görüşe ulaşabilirsiniz. cıyla “İnternetin Güvenli Kullanımı- recek. İşletmeci de talep edilen profil doğ- na İlişkin Usul ve Esaslar Taslağı” ad- rultusunda güvenli internet paketini kulla- Yetkililerin yaptığı açıklamalara gö- lı bir metin hazırlayarak, kamuoyu gö- nıcılarına sunacak. Kullanıcılar kendileri- re böyle bir sistemin gündeme gelmesi- rüşlerinin alınacağı 6 aylık bir sürecin ar- ne atanan şifreleri kullanarak profiller ara- nin en büyük sebebi, çocukların internet dından 22 Ağustos’ta yürürlüğe girmesi- sında diledikleri zaman geçiş yapabilecek. üzerindeki zararlı içeriklerden korunma- ne karar verildiğini duyurdu. Elektronik sı. OECD’nin (Ekonomik Kalkınma ve İş- Haberleşme Sektöründe Tüketici Hakla- Taslağın yürürlüğe girmesi işletmecile- birliği Örgütü) 2 Mayıs 2011’de yayım- rı Yönetmeliği’nin 10. maddesine dayanı- re de yeni yükümlülükler getirecek. Tas- ladığı The Protection of Children Online: larak hazırlanan usul ve esasların amacı, lakta belirlenen tanıma göre güvenli inter- Risks faced by children online and polici- güvenli internet hizmeti sunumu ve kul- net hizmeti, alan adı, IP ve port listesi üze- es to protect them (İnternette Çocukların lanımı kapsamında, internet hizmeti su- rinden seçilen profile göre sunulan filtre- Korunması: Çocukların internette karşı- nan işletmecileri ve internet hizmetinden leme işlemlerini kapsayacak ve bu hizmet laştığı riskler ve korumak için uygulanan yararlanan bireysel aboneleri güvenli in- abonelerin talebi üzerine işletmeciler tara- yöntemler) raporunda bu konu şöyle ele ternet kullanımı konusunda yönlendir- fından sunulmak zorunda olacak. alınıyor: “Her geçen gün daha fazla çocuk mek olarak tanımlanıyor. internetle tanışıyor. İnternetle tanışma Taslak, bu hizmetlerin internet servis yaşının düşmesiyle birlikte internet ba- Taslağın öngördüğü model, Türki- sağlayıcılar tarafından ücretsiz olarak su- şında geçirilen zaman da artıyor. İnternet ye’deki internet kullanıcılarının kendile- nulmasını öngörüyor. Kullanıcı profille- çocuklar için önemli bir eğitim, yaratıcı- rine sunulan önceden tanımlanmış in- ri kapsamında filtrelenecek alan adı, IP lık ve kendini ifade etme platformu hali- ternet profillerinden birini seçmesi ve ve portların tutulduğu liste, “Erişim En- ne geldi. Bununla birlikte internet üzerin- genel internet erişiminin bu profilde yer gelleme Kararlarının Aktarılması Projesi” de bazı riskler de yer alıyor ve çocuklar alan kurallara göre belirlenmesi prensibi- kapsamında işletmecilerle BTK arasın- yetişkinlere kıyasla bu risklerden etkilen- ne dayanıyor. BTK tarafından belirlenen da kurulmuş olan, noktadan noktaya gü- meye daha eğilimli. Bu da birçok yöneti- usul ve esaslara göre internet hizmeti su- venli veri hatları üzerinden işletmeciler- mi bu konuya önem vermeye ve çocukla- nan işletmeler güvenli internet hizmetini le paylaşılacak. rı zararlı içerikten koruyacak uygun yön- “Standart”, “Çocuk”, “Aile” ve “Yurtiçi” in- temler bulmaya zorluyor.” ternet profili olarak 4 farklı kategoride su- Uygulama Neden Gündeme nacak. Bu profillerin her biri ismine uy- Geldi? Türkiye’nin bunun için seçtiği yöntem, gun farklı filtreleme grupları içeriyor. Şu merkezi filtre yapıları oluşturarak kulla- anki mevcut internet erişimi yeni sistem- Bu uygulamanın ne kadar gerekli ol- nıcılara seçenekler sunmak. Her bir filt- de “Standart” profilin karşılığı olacak. duğu konusu, hayata geçirilme şekli ve re içeriğinin oluşturulması ve uygulan- satır aralarında yer alan detaylar geçtiği- ması da BTK’nın sorumluluğunda ola- Sistem Nasıl Çalışacak? miz aylarda Türkiye gündeminde geniş cak. Toplumdan gelen eleştiriler de genel yer buldu. Uygulamayı savunanlar oldu- olarak bu uygulamayla ilgili. Genel gö- Taslak bu haliyle yürürlüğe girdiğin- ğu kadar, uygulamanın karşısında olan- rüş, BTK’nın filtrelenecek içerikler, filt- de, aboneler kendilerine uygun olan pro- lar da var ve her iki taraf da kendilerine re kriterleri ve filtrelenen sitelerin listesi özgü sebepler öne sürüyor. İnternette “22 gibi konularda yeterince şeffaf olmadığı. 60

>< Bilim ve Teknik Temmuz 2011 Ayrıca böyle bir uygulamanın neden dev- rının cihazlarından erişebildiği içerikle- sıtlamak olarak özetlenebilir. İletişim öz- let eliyle yapıldığını sorgulayanlar da var. re filtre uygulamak zorunda. Ayrıca bil- gürlüğünün devamlılığını sağlama konu- gisayar üreticileri de isteyenin kullanabil- su, bu noktada sıkça sıkıntıya neden olan Dünya Bu Konuda Ne Gibi mesi için filtreleme sistemlerini üretikle- bir durum olarak özellikle öne çıkıyor. Önemler Alıyor? ri bilgisayara önceden yerleştirmek, inter- net servis sağlayıcılar da istendiğinde filt- Dünya genelinde bu işin daha çok bi- Peki acaba bu konuda dünyada ne gi- releme hizmetleri sunmak zorunda. linçlendirme yoluyla çözülmeye çalışıldı- bi uygulamalar var? OECD’nin raporun- ğı, filtre sistemlerinin kişisel tercihe bağ- da farklı ülkelerin bu konuya nasıl yaklaş- İnternet servis sağlayıcılar üzerinden lı ve gönüllü olarak benimsenmesine da- tığına dair detaylı bilgi de yer alıyor. Rapo- ağ tabanlı filtreleme sistemlerini yasal bir yandığı bir gerçek. BTK da bu işi merke- ra göre bazı ülkelerde çocukların istisma- zorunluluk olarak tutan üç ülke ise Kore, zi olarak denetimine almakla birlikte kul- rına yönelik içerikleri önlemek üzere in- İtalya ve Türkiye. Türkiye’de 2007 yılında lanıcılara dilediği an dilediği pakete geçe- ternet servis sağlayıcı katmanında filtrele- kabul edilen 5651 sayılı kanun, BTK ta- bilme özgürlüğü sunduğu ve bu yaklaşı- me var ve bunlar ya ülkelerin tek başlarına rafından sakıncalı olarak belirtilen içe- mı desteklediği konusunda ısrarlı. ya de birlikte uyguladıkları düzenlemeler- riklere erişimin engellenmesi konusunda le uygulanıyor (Kanada, Danimarka, Ye- internet servis sağlayıcılara, barındırma Sonuç olarak İnternetin Güvenli Kulla- ni Zelanda, Norveç, İsveç ve İngiltere gi- servislerine ve internet kafelere sorumlu- nımına İlişkin Usul ve Esaslar Taslağı ha- bi). Yeni Zelanda’da İnternet İşleri Depart- luk yüklüyor. Avustralya da 2009 yılı so- len yürürlüğe girmiş değil. Şimdiye ka- manı tarafından internet servis sağlayıcı- dar bu yaklaşımı destekleyen veya destek- lara gönüllü kullanım prensibiyle sunulan nundan beri bu konuda ülke genelinde “Dijital Çocuk İstismarı Filtreleme Siste- bir uygulamayı gündeme sokmak üze- lemeyen birçok farklı görüş dile getirildi, mi”, çocuk istismarına aracılık ettiği tes- re uğraşıyor. Tüm bu uygulamalara dair BTK yetkilileri ve sivil toplum kuruluşla- pit edilen sitelere erişimin engellenmesi- detayları ilgili raporda ve referanslarında rının temsilcileri bir araya gelerek endişe ni sağlıyor. Japonya’da yürütülen filtrele- bulmak mümkün. ve önerilerini paylaştı. Bundan sonra ko- me servislerini yayma üzerine eylem pla- nunun nereye gideceğini hep birlikte gö- nı, filtreleme servislerinin ülke genelinde Sonuç receğiz. daha yaygın ve erişilebilir olması için ça- lışıyor. Bunun yanı sıra Japonya’da inter- Çocukları internet üzerindeki zararlı Ancak OECD raporunda da belirtildi- net hizmeti sunan mobil operatörler de içeriklerden korumak için dünya genelin- ği gibi, hiç kimsenin elinde bu işi tek bir çocukların zararlı içerikten korunması- de uygulanan çok sayıda araç ve yöntem dokunuşla çözebilecek bir sihirli değnek na yönelik daha fazla özelleştirilebilir ser- var. Ancak bu yöntemleri uygularken bir yok. Bu işi çözmenin en iyi yolu, gerek- visler vermek için düzenlemeler yapıyor. takım yan etkilerin ortaya çıkması da söz li araçları ihtiyaç duyulduğunda kullanı- İngiltere’nin internette çocukların güven- konusu. Bu durum, zararlı içeriği engel- labilecek biçimde el altında tutmaktan ve liğini sağlamaya yönelik olarak uyguladı- lemek adına yola çıkıp hareket sınırlarını bir an önce toplumu bu konuda bilinçlen- ğı Kitemark sistemiyle, web sitelerinin ço- olması gerekenden daha dar çizmek ve ya- dirmekten geçiyor. cukların güvenliği için sınıflandırılması rar sağlayacak birçok kaynağa erişimi kı- ve ev kullanıcılarına yönelik filtre uygula- Kaynaklar malarına veri sağlanması hedefleniyor. Bu www.oecd.org/sti/ict/children sistem İngiltere Standartlar Enstitüsü ta- http://www.bthaber.com.tr/?sayi=SAYI:812 rafından bağımsız olarak denetleniyor ve test ediliyor. İspanya’da internet servis sağ- layıcıların internetteki potansiyel tehditler konusunda kullanıcılarını bilgilendirme- si ve bu konudaki sorumluluklarını önce- den bildirmesi yasal bir zorunluluk. Bu uygulamalar genelde kullanıcı ter- cihine bağlı olarak kurgulanan sistem- lerden oluşuyor. Bazı özel durumlar- da ise internet filtreleri yasal bir zorun- luluk. Örneğin Japonya’da mobil opera- törler, aileler aksini istemediği sürece 18 yaşın altındaki cep telefonu kullanıcıla- 61

Özlem İkinci “Çiftlikten Sofraya” Güvenilir Gıda Yediklerimize Ne kadar Güveniyoruz? Avusturya’da 4 kişi, Almanya’da 2 kişi 2010 yılının Ocak ayında yedikleri peynir nedeniyle hayatlarını kaybetti. Bunun üzerine o markaya ait bütün ürünler tüm Avrupa’da toplatıldı, market raflarından kaldırıldı. 6 kişinin ölümüne neden olan peynire Listeria bakterisi bulaşmıştı. Teknoloji ve bilim büyük bir hızla gelişiyor olsa da maalesef gıda kaynaklı hastalıklar bir halk sağlığı sorunu olarak hâlâ sıklıkla karşımıza çıkıyor. 62

>>> Bilim ve Teknik Temmuz 2011 Gıda güvencesi ve gıda güvenliği tüm dün- lıkların artması, hatta bu hastalıkların bazen ölümle Anahtar Kavram yada en çok önemsenen konulardan. Sağ- sonuçlanması nedeniyle, konu bir halk sağlığı soru- Çapraz bulaşma: Hastalık yapan lıklı bir şekilde yaşamımızı sürdürebil- nu olarak değerlendiriliyor. Diğer yandan gıda kay- mikroorganizmaların, bulaşma mek, dengeli beslenebilmek için yeterli ve kaliteli naklı hastalıklar nedeniyle yaşanan ekonomik kayıp- olmamış gıdalara bir yüzeyden veya gıdaya erişebilmek “gıda güvencesi” olarak bilini- lar da, konunun ekonomik boyutuna dikkat çekiyor. bir gıdadan taşınmasıdır. yor. “Gıda güvenliği” ise gıdanın ham madde aşa- Bu nedenle, örneğin Avrupa Birliği’nde gıda güvenli- masından başlayarak işlenme, depolanma, dağıtım ği “çiftlikten sofraya gıda güvenliği“ yaklaşımıyla ele 63 gibi aşamalardan geçtikten sonra tüketiciye ulaşa- alınıyor ve gıdanın üretiminin ilk basamağından sof- na kadar geçen süreçte, gerekli temizlik ve sağlık raya ulaşıncaya kadar tüm aşamalarında, insan sağlı- tedbirleriyle korunması ve gıdalarda hastalıklara ğına zarar verebilecek her türlü etkenden uzak bir şe- neden olacak etkenlerin bulunmaması olarak ta- kilde hazırlanmış ve her aşamasının izlenebilir olma- nımlanıyor. Hatta bu süreç için “çiftlikten sofraya sı özellikle isteniyor. gıda güvenliği” yaklaşımı tüm dünyada benimsen- miş durumda. Güvenli gıdanın içeriğinde hastalığa neden ola- cak ya da hastalık riski oluşturabilecek fiziksel, kim- Çiftlikten Sofraya Gıda Güvenliği yasal ve biyolojik herhangi bir etkenin bulunmama- sı gerekiyor. Cam kırıkları, plastik, taş, toprak, tahta, Sağlık ve beslenme dünyanın neresine giderse- saç, tırnak gibi yabancı maddeler fiziksel risk kapsa- niz gidin insan yaşamındaki en önemli konular. Bu mına girerken, toksinler, çevresel metaller (cıva, kur- iki konunun kesişimi ise gıda güvenliğinden geçiyor. şun, dioksin, kadmiyum vb), tarım ilaçlarının ve ve- Son yıllarda gıda güvenliği hem halk sağlığı açısın- terinerlik ilaçlarının kalıntıları, deterjan kalıntıları dan hem de ekonomik yönü nedeniyle büyük önem ve gıda katkı maddeleri kimyasal risk kapsamına gi- kazandı. Gıda bilimindeki teknolojik ve bilimsel ge- riyor. Gıdalarda hastalığa neden olacak mikroorga- lişmelere rağmen tüm dünyada gıda kaynaklı hasta- nizmaların ve bunların ürettiği kimyasal maddelerin bulunması ise biyolojik riski oluşturuyor.

Yediklerimize Ne kadar Güveniyoruz? Gıdalarımıza Mikroorganizmalar Konuk Oluyor! Organizma Hastalık Kuluçka Belirtiler Hastalığın Süresi Gıda Kaynakları Bacillus cereus B. cereus kaynaklı süresi Karın ağrısı, sulu ishal, 4-7 gün Et, et suyu, soslar, enfeksiyon 10-16 saat mide bulantısı krema Campylobacter jejuni Campylobakter enfeksiyonu 2-5 gün İshal, bazen kanlı ishal, ateş, kusma 2-10 gün Çiğ ya da az pişmiş kümes hayvanlarının etleri, pastörize edilmemiş süt E. coli O 157: H57 Hemorajik kolitis 1-8 gün Kanlı ishal, karın ağrısı, bazen ateş 24-48 saat Çiğ et, pastörize edilmemiş süt ve meyve suyu, çiğ sebze ve meyveler Listeria monocytogenes Listeryoz 9-48 saat Ateş, kas ağrısı, mide bulantısı ve ishal. Değişken Pastörize edilmemiş süt, 6-48 saat Hamilelerde grip benzeri belirtiler 4-7 gün pastörize edilmemiş Salmonella Salmonellozis görülebilir, erken doğuma, düşüğe neden süt ile yapılmış peynir, olabilir. Yaşlı ya da bağışıklık sistemi kümes hayvanlarının baskılanmış kişilerde ise menenjit etleri, sığır eti veya kan zehirlenmesine neden olabilir. Yumurta, kümes İshal, ateş, karın krampları, kusma hayvanları, et, pastörize edilmemiş süt veya meyve Shigella Basilli dizanteri 4-7 gün Karın krampları, ateş, 24-48 saat suyu, peynir, çiğ sebze ishal, bazen kanlı ve mukuslu dışkı ve meyve Çiğ gıdalar, enfekte olmuş Staphylococcus aureus Staphylococcal 1-6 saat Ani şiddetli bulantı ve kusma, karın 24-48 saat bir kişinin temas ettiği gıda zehirlenmesi krampları, bazen ishal ve ateş pişmiş ama daha sonra yeterince ısıtılmamış Vibrio vulnificus V. vulnificus enfeksiyonu 1-7 gün Kusma, ishal, karın ağrısı, ateş, deride 2-8 gün gıdalar, süt ve süt ürünleri, Hepatitis A Virüsü Karaciğer enfeksiyonu Ortalama kanama, ameliyatla alınması gereken 2 haftadan 3 aya kadar çiğ sebzeler Norovirüs 28 gün ülser değişebilir Uygun sıcaklıklarda (15-50 Karaciğer hastası olan kişilerde ve depolanmayan etler, gün) bağışıklık sistemi zayıf kişilerde ölümcül patatesli ve olabilir. yumurtalı salatalar, İshal, koyu renk idrar, sarılık, mide kremalı pastalar, bulantısı, karın ağrısı ve ateş, başağrısı süt ürünleri gibi grip benzeri belirtiler Az pişmiş ya da çiğ, özellikle istiridye gibi, Viral mide bağırsak 12-48 saat Mide bulantısı, kusma, karın krampları, 2 haftadan 3 aya kadar kabuklu deniz ürünleri rahatsızlığı ishal, ateş, başağrısı. İshal yetişkinlerde değişebilir daha yaygın olarak görülürken, çocuklarda Çiğ gıdalar, pişirildikten kusma daha yaygındır. sonra kontamine olmuş ve daha sonra yeterli sıcaklıklarda ısıtılmamış gıdalar, kontamine olmuş sularda bulunan kabuklu deniz ürünleri Çiğ gıdalar, kontamine olmuş gıdalar Cryptosporidium Kriptosporidyoz 2-10 gün İshal, mide krampları, hafif ateş, mide Birkaç haftadan bir kaç aya Pişmemiş gıdalar, 1-2 hafta bozulması. İshal yetişkinlerde daha yaygın kadar değişebilir hali hazırda bu rahatsızlığı Giardia duodenalis Giardiazis olarak görülürken, çocuklarda kusma 4-6 hafta yaşayan kişiler tarafından daha yaygındır. hazırlanan ve İshal, bulantı, karın krampları kontamiasyona uğrayan gıdalar G.duodenalis’in kistleri (organizmanın bulaşıcı şekli) ile bulaşmış gıdanın tüketilmesi 64

>>> Bilim ve Teknik Temmuz 2011 Mikroorganizmalar gıdaları pek çok ri gelmiyor. Hatta bazen grip olduklarını Gıda Güvenliği yolla kontamine edebiliyor yani gıdala- düşünüyorlar. Oysa birkaç saat ya da bir- Nasıl Sağlanıyor? ra bulaşabiliyor, başta insan olmak üzere kaç gün önce yedikleri yemeklerde bu- toprak, su, kanalizasyon, hayvanlar, bit- lunan hastalık yapıcı mikroorganizma- Mikroorganizmalar gıdalara üre- kiler, gıdaların hazırlanması ve üretimi lar şikâyetlerinin asıl kaynağını oluşturu- tim sürecinde bulaşabiliyor. Bu neden- aşamasında kullanılan aletler ve dona- yor. Bu mikroorganizmalar bazen virüs- le üretim sırasında gıdaları mikroorga- nımlar, çapraz bulaşma bu yollardan bir- ler, bazen bakteriler, bazen parazitler, ba- nizmalardan ve toksinlerinden arındır- kaçı. Hastalık yapan mikroorganizmala- mak, enzimlerini etkisiz hale getirmek, rın bulaştığı gıdanın bileşenleri, pH’sı, Ülkemizde gıda gü- mikroorganizma gelişimini engellemek, oksijen basıncı, ortam sıcaklığı ve nem venliği Tarım ve Köyişle- gıdanın üretim sonrası depolama ve raf gibi etkenler de mikrobiyal gelişmeyi ri Bakanlığı’nın sorumlulu- ömrünü uzatmak amacıyla ısıl işlem ve hızlandırabiliyor. Bir gıdaya bulaşan pa- ğunda. Bakanlığın Koruma ışınlama gibi yöntemler uygulanıyor. Bu tojen yani hastalık oluşturan mikroorga- ve Kontrol Genel Müdürlüğü (KKGM) gı- işlemler sırasında gıdanın besin değe- nizma ya da toksin, bu gıdayı tüketen ki- da ve yem güvenliği, su ürünleri, veteri- rinde, fiziksel ve kimyasal özelliklerinde şi için büyük risk oluşturuyor. nerlik ve bitki sağlığı alanında yetkili bi- herhangi bir değişiklik olmamasını sağ- rim olarak görev yapıyor. Ayrıca Tarım ve lamak amacıyla da her gıda çeşidi için Gıda tüketimi sonucu oluşan her has- Köyişleri Bakanlığı bünyesinde İl Kontrol uygun yöntemler seçiliyor. talık gıda kaynaklı hastalık olarak değer- Laboratuvar Müdürlükleri, Bursa Gıda lendiriliyor. Dünyada her yıl birçok in- Kontrol ve Merkez Araştırma Enstitüsü Üretim aşamasında gıda güvenliği- san tükettikleri gıdalar nedeniyle hasta- Müdürlüğü, Veteriner Kontrol ve Araştır- ni sağlamaya yönelik olarak ayrıca bazı lanıyor. Halsizlik, ishal, kusma, mide bu- ma Enstitüsü müdürlükleri gıda ve yem kalite yönetim sistemleri de kullanılıyor. lantısı, ateş gibi belirtiler baş gösterdiğin- kontrol hizmeti veriyor. Ayrıca, gene Ba- Bu sistemler, üretimde kullanılan aletler de, kişilerin aklına ilk olarak tükettikle- kanlık tarafından görevlendirilmiş özel ve donanımlarla ilgili standartlar, gıdada ri bir gıda nedeniyle hasta olabilecekle- gıda kontrol laboratuvarları da görevde. mikroorganizma bulunup bulunmadığı- Tüm bunlara ek olarak Sağlık Bakanlığı nı belirleyen standartlar, gıdanın içeri- Gıdaları marketlerden alıp evimize Halk Sağlığı ve Refik Saydam Merkez Hıf- ğindeki ve her gıda için farklılık göste- götürdüğümüzde de gıda güvenliği- zıssıhha Enstitüsü, Türk Standartları Ens- rebilecek bileşenler için standartlar gibi ni sürdürmemiz gerekiyor. Pişmiş gıda- titüsü, TÜBİTAK Marmara Araştırma Mer- konuları kapsıyor. Dünyada gıda güven- ları tekrar tekrar ısıtmaktan kaçınmak, kezi Gıda Enstitüsü de gıda güvenliği ko- liği konusunda kabul görmüş en önemli gıdaları uygun sıcaklıklarda muhafaza nusunda işbirliği yapan birimler. kalite yönetim sistemleri, Kritik Kontrol etmek, çürümüş, küflenmiş ve bozul- Noktalarında Tehlike Analizi (HACCP), muş gıdaların hiçbir bölümünü asla tü- zen de küfler oluyor. Bakterilerin bulaş- iyi tarım uygulamaları, iyi üretim uygu- ketmemek, dondurulmuş gıdaları an- tığı gıdaların tüketilmesi, yani bakteri- lamaları, iyi hijyen uygulamaları, iyi la- cak kullanılacakları zaman buzdolabın- nin kendisinin vücuda alınması enfeksi- boratuvar uygulamaları, iyi dağıtım uy- da bekleterek çözdürmek, gıdaların iyi yonlara neden olurken, bakteri toksinle- gulamaları, iyi ticaret uygulamaları, iyi pişmiş olmasına dikkat etmek, çiğ tüke- rinin tüketilen gıdalarla birlikte alınması veteriner uygulamaları olarak sıralanı- tilen gıdalarla pişirilerek tüketilecek gı- endotoksikasyon denilen soruna yol açı- yor. ISO 22000 Gıda Güvenliği Yöne- daları ayrı bölümlerde muhafaza ederek yor. Örneğin Salmonella türleri enfeksi- tim Sistemi ise, dünya genelinde güven- çapraz bulaşmadan kaçınmak ve tabii ki yona, Staphylococcus toksinleri zehirlen- li gıda elde etmek amacıyla, Kritik Kont- mutfak temizliğine özen göstermek ev- meye neden oluyor. Hepatit A, gıda kay- rol Noktalarında Tehlike Analizi yöne- lerimizde tükettiğimiz gıdaların güven- naklı hastalık etkeni olarak en yaygın gö- tim sistemi temel alınarak geliştirilmiş li olmasını sağlamak için uymamız gere- rülen virüslerden biri. Toxoplasma gondi- bir sistem. ken kurallardan birkaçı. i paraziti ise çiğ ya da az pişmiş etlerin tü- ketilmesi yoluyla bulaşabiliyor ve özellik- Kritik Kontrol Noktalarında Tehlike le hamileler için büyük tehlike oluşturu- Analizi yönetim sisteminde, gıda güven- yor ve düşüğe neden olabiliyor. Küfler ise liği ile ilgili potansiyel tehlikelerin belir- ürettikleri karsinojenik (kansere neden lenmesi ve sağlık açısından kabul edile- olan) ve mutajenik (mutasyona neden meyecek durumların önlenmesi, bu du- olan) özellikteki zehirli maddelerle insan rumlara yol açan şartların ortadan kal- sağlığı için tehlike oluşturuyor. dırılması amaçlanıyor. Yani üretimden tüketime kadar, risk oluşturabilecek her aşamanın kritik kontrol noktası belirle- nip sorunların bu noktalarda giderilme- si temel alınıyor. 65

Yediklerimize Ne kadar Güveniyoruz? Gıdalarda Isıl İşlem Bulaşanları Isıl işlemlerin gıdalarda meydana getirdiği kimyasal değişimler işlem sıcaklığına ve ürüne aktarılan ısıl enerjinin büyüklüğüne göre değişiyor. Gıda ürünlerinde raf ömrü veya depolama süresince mikrobiyal bo- Isıl işlemin tipi ve uygulanış şekline göre ısınma farklı hızlarda gerçekle- zulmaları sınırlamak için uygulanan koruma yöntemlerinin başında ısıl iş- şiyor. Gıdaların ısıl yolla işlenmesinde ısıtıcı ortam olarak su, buhar, hava lemler geliyor. Isıl işlem uygulaması, gıdalardaki mikroorganizmaların kıs- ve yağ yaygın olarak kullanılıyor. Ayrıca bazı kavurma ve kızartma uygula- men ya da tamamen ölmesini sağlayarak raf ömrü süresince mikrobiyal malarında olduğu gibi, sıcak metal yüzeye temas şeklinde ısıtma da yay- kaynaklı bozulmaları engelliyor. Bir gıda hammaddesinin son ürüne dö- gın bir yöntem. Isıl işlem gıdanın temel bileşenlerinde protein yapılarının nüştürülmesi sürecinde ısı uygulaması, gıdanın bileşiminde pek çok kim- bozulması, lipid oksidasyonu, Maillard tepkimesi, karamelizasyon, vita- yasal değişim olmasına da yol açıyor. Son ürün özelliklerine göre uygula- minlerin parçalanması gibi belirgin değişimlere neden oluyor. Tat, koku nan ısıl işlem koşulları, farklı sürelerde 60oC -80oC gibi ılımlı sıcaklıklar- ve lezzet gelişimi de çoğu kez ısıl işlem uygulaması ile ortaya çıkan olum- dan 200oC -250oC gibi yüksek sıcaklıklara kadar değişebiliyor (Çizelge 1). lu sonuçlardan. Geniş sıcaklık aralıklarında uygulanan bu işlem, gıdalardaki mikroorganiz- maların ve enzimlerinin etkinliğini önlerken, ısıya duyarlı bazı bileşenle- Son yıllarda yapılan çalışmalar gıdaların ısıtılması sırasında akrilamid, rin de (örneğin vitaminler) kısmen yok olmasına neden oluyor. Bu neden- furan ve kloropropanol türevleri gibi kansere neden olan bileşiklerin or- le, pek çok bilim insanı da ısıl işlem sürecinde bu bileşenlerin kaybını ön- taya çıktığını göstermiştir. İnsan sağlığını tehdit eden bu maddeler, gıda- lemeye ya da sınırlandırmaya yönelik önemli çalışmalar yapmış ve ilerle- nın bileşiminde doğal olarak bulunan bileşiklerde, ısı etkisiyle gerçekle- me kaydetmiş. şen tepkimeler sonucunda oluşuyor. Bu maddeler, oluşumlarına yol açan temel etkenin ısı olması nedeniyle “ısıl işlem bulaşanları” olarak adlandı- Çizelge 1 Gıdalarda farklı ısıl işlem uygulamaları ve tipik sıcaklık aralıkları rılıyor. Isıl İşlem Tipik Sıcaklık (oC) Geleneksel olarak yıllardır uygulanan kızartma, kavurma ve fırında pi- Pastörizasyon 70-90 şirme gibi işlemler sırasında oluşan ısıl işlem bulaşanları, gıda sektörünü Sterilizasyon 120-150 son yıllarda en çok meşgul eden konulardan biri. İnsanların uzun yıllardır Haşlama 70-100 beğenerek tükettiği pek çok gıda maddesinde kansere neden olan mad- Kızartma 160-180 delerin oluşabileceğinin belirlenmesi, tüketicinin işlenmiş gıda ürünlerine Fırında Pişirme 190-250 kuşku ile bakmasına neden oluyor. Kavurma - Közleme 200-250 Akrilamid Akrilamid “insan için olası kansere neden olan madde olarak nitelen- dirilen (grup 2A) bir bileşiktir. Genel olarak patates kızartması ve cipsler, fı- rıncılık ürünleri, çerez türü gıdalar ve kavrulmuş kahve akrilamid içeren gı- dalar olarak öne çıkıyor. Tüm dünyada gıda güvenliğiyle ilgili bilimsel araştırmalar tüm hızıyla sürüyor. Glasgow Strathclyde Üniversitesi’nden araştırmacılar bu amaçla bir akıllı gıda paketleme malzemesi geliştirmiş. Bu malzeme ile paketlenen gıdalarda herhangi bir bozulma olursa pakette mey- dana gelen renk değişikliği tüketiciyi uyarıyor. Bu yöntemin tek dezavantajı yüksek maliyeti. Eğitim Gıda Güvenliğinin rının farkında değil. Gıda kaynaklı pek Bir Parçası çok hastalık aslında tüketicinin dikkat- siz davranması sonucu ortaya çıkıyor, bu Gıda güvenliği zincirindeki her bir tür hastalıklar çoğunlukla da hafif atla- halkada yeni teknolojilerden ve ileri dü- tıldığından düzenli bir şekilde kayıt al- zey araştırmalardan yararlanılması ge- tına alınamıyor. Bu durum da, hangi gı- rekiyor. Tüketici eğitimi de gıda güven- danın ya da etkenin ya da yanlış uygu- liğinin önemli bir parçası. Tüketicilerin lamanın hastalığa yol açtığının ve risk- çoğu güvenli gıda işleme uygulamala- lerin takip edilmesinin önünde önem- 66

>>> Bilim ve Teknik Temmuz 2011 Gıdalarda ısıl işlem sırasında akrilamid oluşmasının nede- ve meyve suyu gibi, kavanozda veya kapalı şişede gerçek- ni Maillard tepkimesidir. Patateste ve tahıllarda bol miktar- leştirilen ısıl işlem uygulamalarında ise oluşan furan gıda- da bulunan asparajin, ısıtma sırasında akrilamid oluşumun- nın yapısında kalıyor. Ancak ambalajın açılması ile birlikte dan sorumlu olan amino asittir. Isıl işlemler sırasında aspara- kabın içindeki furanın bir kısmı buharlaşıyor. Bunun sonu- jin miktarının azaltılması için asparajinaz enzimi kullanılması, cunda gıdanın tüketilen kısmındaki furan miktarı azalıyor. kabartma ajanı olarak amonyum bikarbonat kullanımından Konserve, püre gibi gıda ürünleri ambalajları açıldıktan son- vazgeçilmesi, indirgen şekerler yerine indergen olmayan şe- ra bir süre karıştırılarak bekletilirse, furan miktarında ciddi kerler kullanılması, asparajin dışı amino asitlerce zengin pro- bir azalma sağlanabiliyor. tein hidrolizatlarının eklenmesi, kalsiyum ve benzeri katyon- ların eklenmesi, ürüne aktarılan ısıl enerjinin azaltılması akri- Kloropropanoller lamid oluşumunun azaltılmasında etkili bazı uygulamalardır. Son yıllarda yapılan çalışmalar, ısıl işlem sırasında birçok Furan gıda maddesinde insan için olası kansere neden olan mad- de olarak sınıflandırılan kloropropanollerin ve türevlerinin İşlenmiş gıdalarda var olduğu uzun zamandır bilinen fu- oluşabileceğini gösterdi. ran ve türevleri insan için olası kansere neden olan mad- de olarak sınıflandırılıyor. Isıl işlem sırasında gıdalarda furan Isıl işlem sırasında kloropropanollerin oluşumundan so- oluşumundan sorumlu bileşiklerin başında askorbik asit ve rumlu bileşikler gliserol, açilgliseroller ve klorlu bileşiklerdir. türevleri ile çok doymamış yağ asitleri geliyor. Düşük su aktivitesi ve yüksek sıcaklık koşulları altında ısıt- ma, kloropropanol türevlerinin oluşumunu hızlandırıyor. Bilindiği gibi askorbik asit meyve ve sebzelerde bol mik- Formülasyon ve pişirme koşulları dikkate alındığında, fırın- tarda bulunan bir vitamindir. Günümüzde bebekler için cılık ürünleri kloropropanol türevlerinin oluşumu için elve- üretilen meyve ve sebze pürelerinin pastörizasyonu veya rişli ortam yaratıyor. Ayrıca malt işleme sırasında uygulanan sterilizasyonu sırasında askorbik asitin furana dönüşümü ısıtma koşulları da kloropropanol türevlerinin oluşumu- tüketiciler arasında büyük kaygı yaratıyor. Isıl işleme alter- na neden oluyor. Kloropropanoller ve türevlerinin oluşu- natif koruma yöntemlerinin geliştirilmesiyle, özel tüketim mu bakımından önemli gıdalardan biri de rafine yemeklik gruplarına yönelik bazı gıdaların üretiminde önemli bir iler- yağlar. Bilindiği gibi bu ürünler gerek yağ eldesi öncesi ham leme sağlanacaktır. Öte yandan şeker dekompozisyonu ve maddeye uygulanan kavurma işlemi ve gerekse yağın rafi- Maillard tepkimesi de belli oranlarda furan oluşumuna ne- nasyonu sırasında uygulanan koku giderme işlemi sırasın- den olabiliyor. Bu tepkimeler özellikle kahvenin yüksek sı- da uzun süreli olarak çok yüksek sıcaklıklara maruz kalıyor. caklıkta uzun süreli kavrulması sırasında gözleniyor. Yani kavrulmuş kahve yüksek düzeyde furan içeriyor. Konserve Prof. Dr. Vural Gökmen, Hacettepe Üniversitesi Gıda Araştırma Merkezi, Beytepe, Ankara li bir engel oluşturuyor. Bu nedenle gı- sının çiftçilerin, gıda firmalarının, ka- Son günlerde Almanya’da başlayan da kaynaklı hastalıklara kaç kişinin ya- mu kurumlarının, bilim insanlarının iş- salgın tüm Avrupa’da korku yarattı. Pek kalandığının, hastalığın hangi gıdalar- birliğiyle gerçekleşebileceği düşünülü- çok kişinin hastalanmasına ve ölümü- dan kaynaklanmış olabileceğinin, han- yor. Bu zincirde rol oynayan herkesin gı- ne neden bakteri, E.coli O104:H4. Kay- gi organizmaların hastalık etkeni ola- da güvenliği konusunda eğitim alması, nağı henüz tespit edilemedi, ancak ta- rak yaygın olduğunun ve hangi yolla gı- gıda firmalarının gıda güvenliğini sağ- ze tüketilen sebzeler özellikle de soya da üretim sistemine girdiğinin belirlen- layacak tüm kalite yönetim sistemleri- filizi birinci şüpheli. mesi hayli zor. Böyle olunca da araştır- ne ve standartlara uygun üretim yapma- maların şekillendirilmesinde, önleme ve sı, tüm üretim süreçlerinin izlenebilir ol- 67 eğitim çabalarının yönünün belirlenme- ması, gıda kaynaklı hastalıkları ve etken- sinde sıkıntılar yaşanabiliyor. lerini kapsayan izleme ve takip sistemle- rinin kurulması, yapılan araştırmaların Toplum sağlığı ve yaşam kalitesi açı- sonuçlarının yani bilimsel verilerin tu- sından gıda sağlığı şüphesiz tüm ülke- tulduğu sağlıklı veri tabanlarının oluştu- lerin öncelikli konularından biri. Gıda rulması gıda güvenliğinin sağlanmasın- zincirinin başlangıç noktasından en son da en önemli unsurlar olarak değerlen- halkasına kadar, yani “çiftlikten sofra- diriliyor. ya” kadar tam gıda güvenliği sağlanma-

Yediklerimize Ne kadar Güveniyoruz? Gıdalarda Işınlama İklimsel değişimler, teknolojik yetersizlikler, çoğu gıdanın mevsimlik ne göre farklılık gösteriyor. Örneğin radyasyon uygulamalarına gram olması ve bu gıdalarda meydana gelen doğal bozulmalar ülkelerin sü- pozitif bakteriler gram negatif bakterilerden, spor oluşturan organiz- rekli olarak yüksek kalitede gıda maddesi temin etmesini zorlaştırıyor. malar spor oluşturmayan organizmalardan, mayalar küflerden, virüs- Dolayısıyla gıdaların bozulmadan uzun süre muhafaza edilmesini sağ- ler bakterilerden daha fazla direnç gösteriyor. Organizma çeşidinin ya- layacak koruma yöntemleri üzerine küresel ölçekte çalışmalar yapılıyor. nı sıra organizma sayısı da ışınlama işleminin etkisini belirliyor. Hücre Eskiden beri hayli yaygın olan kurutma, tuzlama, mayalama, konserve- sayısı arttıkça uygulanan dozun etkisi azalıyor. Işınlamanın etkinliğini leme gibi yöntemler günümüzde de kullanılmaya devam ediyor. Gelişen belirleyen başka bir unsur ise ışınlanan ortam, yani ışınlama uygula- teknolojiyle beraber geleneksel koruma yöntemlerinin yanı sıra alterna- nan gıdanın kompozisyonu. Proteinler radyasyona karşı koruyucu bir tif koruma yöntemleri üzerine de araştırmalar yapılıyor. Gıdaların ışınlan- etki oluşturduğundan, protein içeriği yüksek gıdalarda ışınlama etkin- ması da geleneksel olmayan, alternatif koruma yöntemlerinden biri. liği düşüyor. Oksijen de ışınlama uygulamasını etkiliyor. Mikroorganiz- malar oksijensiz ortamda radyasyona oksijenli ortamda olduğundan Gıda korumasında temel olarak 2000 A veya daha az dalga boyun- daha fazla direnç gösteriyor. Işınlama, gıdaların bozulmasına neden daki (örneğin alfa partikülleri, beta ışınları, gama ışınları, X-ışınları ve olan ve insanlarda hastalıklara yol açan mikroorganizmaların azaltıl- kozmik ışınlar) iyonize ışınlar yani iyonize radyasyon kullanılır. masını veya yok edilmesini sağlarken duyusal kaliteyi de büyük ölçü- de koruyor. Amaca uygun olarak, uygun koşullarda ve doğru dozlar- Mikrobiyal inaktivasyon için mikroorganizmaların maruz kaldığı da ışınlanmış gıda güvenli gıda olarak kabul ediliyor. Paketlenmiş gı- radyasyon dozu önemli. Farklı bakteri türlerinin iyonize radyasyona dalara da uygulanabildiği için son ürünü tamamen güvenli kılıyor. Ta- olan duyarlılıkları farklı olduğu için mikroorganizmaları yok etmede farklı dozlara ihtiyaç duyuluyor. Işınlamanın etkisi organizma çeşidi- 68

<<< Bilim ve Teknik Temmuz 2011 hıllarda, kuru meyve ve sebzelerde, baharatlarda ve ta- lanılarak o gıdanın ışınlama yöntemine tabi tutulduğu- ze meyvelerde haşere-zararlı dezenfeksiyonunda, mey- nun belirtilmesi, eğer gıdanın bileşenlerinden biri ham velerde hasat sonrası olgunlaşmanın düzenlenmesinde, veya çiğ iken ışınlanmış ise o bileşenin hangi dozda ışın- et ve balıklarda protozoa ve helmintlerin inaktive edil- landığının bileşim listesinde belirtilmesi de zorunlu. mesinde, taze meyve ve sebzelerde bozulmaya neden olan mikroorganizmaların inaktive edilmesinde, et, ta- vuk, balık ve deniz ürünlerinin raf ömrünün uzatılmasın- da ve patojen bakterilerin elimine edilmesinde, baharat- ların ve kuru sebzelerin pastörize veya sterilize edilme- sinde, yumruların veya soğanların filizlenmesinin önlen- mesinde, gıdaların sterilize edilmesinde ışınlama yönte- mi kullanılabiliyor. Gıdalar ambalajlı olarak da bu uygula- maya tabi tutulabiliyor. Işınlanmış gıdalar radyoaktif hale dönüşmüyor ve kalıntı oluşturmuyor. Türkiye’de ışınlama işlemi ile ilgili 6 Kasım 1999 tarih ve 23868 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Gıda Işınla- ma Yönetmeliği’ne göre, önceden paketlenmiş olsun ve- ya olmasın, taşınacak gıdalar için düzenlenmiş nakliye belgelerinde ve gıdaların etiketlerinde, ışınlama yapma- sına izin verilen tesisin adının, ışınlama tarihinin, ışınla- ma dozunun ve parti numarasının bulunması gerekiyor. Ayrıca ışınlanmış gıdanın isminin yanında yeşil renkteki uluslararası gıda ışınlama sembolü (radura sembolü) kul- Birol TUNCEL, Gıda Yük Mühendisi Radur Sembolü TKB, Antalya İl Müdürlüğü, Manavgat İlçe Müdürlüğü Campylobacter türlerine ait bakteriler (sol üstte) İngiltere’de gıda kaynaklı hastalıklara yol açan başlıca etmenlerden. İshal ve yangıya neden olan hastalığa kümes hayvanı etlerinin uygunsuz koşullarda işlenmesi ve saklanması neden oluyor. E. coli bakterisi (sol altta) bağırsağın normal mikrobiyal ortamının bir parçası, ancak bazı suşları ölümle sonuçlanabilen çok ciddi gıda zehirlenmelerine yol açan toksinler salgılıyor. Hastalık yıkanmamış sebzelerin ya da kontamine olmuş etlerin tüketilmesi sonucu oluşuyor. NKayyacnhaukblaar, D. G., “Foodborne illness: is it on the rise?”, http://www.fda.gov hNtutptr:/it/iwonwRwe.tvaireiwms.,gCoivl.ttr68, s.257-269, 2010. http://www.sciencedaily.com/ http://www.physorg.com/news/2010-11-global-food- releases/2011/01/110107083739.htm safety-safe-farm.html 69

Özlem Kılıç Ekici Dr, Bilimsel Programlar Başuzmanı, TÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi Vücudumuzu Paylaştığımız Organizmalar: İyi, Kötü, Güzel ve Çirkin İnsan kendi bünyesi dahilinde zannedildiği kadar da yalnız değil aslında. İçinde çok çeşitli ekosistemler barındıran insan vücudunu bir süper organizma olarak da kabul edebiliriz. Her birimiz, vücudumuzun içindeki veya derimizin üzerindeki gözle görülen ve görülmeyen birçok faydalı ve zararlı canlı organizma ile kaynaşmış durumdayız. Vücudumuzdaki 100 trilyon hücrenin sadece % 10’u bizim, geri kalanı ise bizlerle birlikte yaşayan organizmalara ait. Vücudumuzun doğal, sağlıklı mikroflorasını oluşturan faydalı mikroorganizmalar, önemli hastalıklara neden olan bazı mikroplar ve parazitler ile birlikte yaşayan bizler aslında yürüyen birer ekosistemiz. 70

>>> Bilim ve Teknik Temmuz 2011 Vücudumuzun Doğal Mikroflorası Bakteriler, virüsler, funguslar ve tek hücre� Trilyonlarca sağlıklı mikroflora li canlılar olan protozoalardan oluşan yaklaşık vücudumuza nasıl 2000 farklı türden, 200 trilyon kadar mikros� ve ne zaman yerleşiyor? kobik organizma şu anda vücudumuzun için� de yaşıyor, besleniyor, çoğalıyor, savaşıyor ve Yeni doğan bebeklerle yapılan bir çalış� ölüyor. Özellikle d��e��si�n�d��ir�i�m��s�i�s�te�m��i�n�d�e��b�u�� ma sonucunda araştırmacılar yaklaşık 100 lunan 1000 kadar farklı türden mikroorganiz� kadar mikroorganizma türünün doğum sı� manın toplam ağırlığı nerdeyse 2 kilogram, bu rasında vücudumuza yerleştiğini artık bili� görülebilecek en geniş mikroorganizma kolek� yor. Başka bazı mikroorganizmalar da do� siyonu. Aynı şekilde, derimizin her bir santi� ğumdan sonra annelerin derilerinden bebek� metrekaresinde 1 milyondan fazla mikroor� lere geçiyor. Bebeğin dış çevreyle ve diğer in� ganizma konuk ediyoruz. Bir mikroorganiz� sanlarla teması arttıkça vücuttaki mikroorga� ma topluluğu kafatası derisindeki saç kılları� nizmaların sayısı da giderek artıyor ve mik� nın diplerine tutunup yaşarken başka bir top� roorganizmalar çeşitleniyor. Bebek altı aylık luluk dirseğimizin kıvrımlarına yerleşiyor. Ağ� olduğunda vücudunda yaklaşık 700 farklı zımızın içinde ise yüzlerce farklı türde orga� türde mikroorganizma barınıyor, üç yaşına nizma barındığı biliniyor. İnanılmaz değil mi? geldiğinde ise her bireyin,��t�ıp��k�ı�p��a�r�m��a�k��i�z�i��g�i� Bahsettiğimiz öyle bir çeşitlilik ki, tek bir dişin bi, kendine has bir mikrobiyal florası oluşu� farklı yüzeylerinde birbirinden tamamen fark� yor. Gen diziliminin belirlenmesi çalışmala� lı mikroorganizma topluluklarının bulunması rı bebeklerin vücudundaki sağlıklı mikrof� bile mümkün. Yapılan araştırmalar, fizyolojik lorada daha çok fungus türü organizmalar olarak birbirinden pek de farklı olmayan vü� bulunduğunu �g�ö�s�te�r�i�y�o�r�,��y�e�t�i�ş�k�in���b�i�r���in��sa�� cut kısımlarının birbirine benzer mikroorga� nın vücudunda ise bakteriler baskın. Bebek� nizma toplulukları��i�ç�e�r�d�i�ğ�i�n��i�g�ö��s�te��r�iy��o�r�.�B��ir�b��i� likten itibaren vücutlarında sağlıklı ve den� rinden farklı kısımlarda ise, örneğin terleyen geli bir mikroflora gelişen insanların bağı� koltuk altların��d�a��v�e��k�u�r�u��ö�n��k�o�l�k��ıs�ı��m���l��a�r�ın��� şıklık sistemlerinin daha kuvvetli olduğunu da çok farklı mikroorganizmalar bulunuyor. ve metabolizmalarının daha etkili ve sağlıklı Mikroorganizmalar kirpiklerimizden ayak çalıştığını savunan araştırmacılar,��a�n�n��e�s�ü��tü�� parmaklarımızın arasına kadar, vücudumu� nün bu duruma büyük katkısının olduğunun zun her köşesine yerleşmiş durumda. Bu mik� da altını çiziyor. ropların yaklaşık % 99’unu bakteriler oluştu� ruyor. Bilinçsizce kullanılan geniş spektrumlu antibiyotiklerin bu doğal mikrofloraya verdi� ği zarar tahmin edemeyeceğimiz kadar büyük. Antibiyotikler hastalık yapan bakterilerle bir� likte Lactobacillus acidophilus gibi birçok fay� dalı bakteriyi de öldürüyor. Bu yüzden pek çok insan antibiyotik kullandığı zaman sindirim sistemind��e��r�a�h�a�t�s�ı�z�lı�k�t�a�n���ş�ik��â�y�e�t��e�d�i�y�o�r�.��G�ü� nümüzde ise bu durumun bilincine varmış milyonlarca yetişkin, prebiyotik içeren ek gı� dalar tüketmeye gayret ederek bağırsakların� daki probiyotik dengesini korumaya çalışıyor. 71

Vücudumuzu Paylaştığımız Organizmalar: İyi, Kötü, Güzel ve Çirkin Faydalı Mikroorganizmalar Hastalıklarla Savaşımda Etkili Olabilir Mide yüzeyinde bulunan İnsan vücudunun içinde gizli ve esrarengiz bakteri hücreleri (Sağda) yaşaml�a�r��o�l�d�u�ğ�u�,��h�a�y�l�i�g�a�r�i�p��g�ö�r�ü�n��ü�m��lü���o�r�g�a�n�i�z� maların vücudumuza yerleşmiş olduğu fikri kulağa biraz ürkütücü gelebilir, fakat vücudumuzun daimi yerleşmesine neden olduğunu ve dolayısıyla hastala� konukları olan birtakım mikroorganizmalar aslında rın ömrünün biraz daha uzamasın�ı �s�a�ğ�l�a�d�ı�ğ�ı�n�ı��v���u��r� tamamen zararsızdır. Bu gözle görülemeyen canlıla� guluyor. Derimizin üzerinde de çok çeşitli mikroor� rı��t�a�n�ı�m��a�k��v�e��s�a�ğ���l�ı��ğ��ı��m����ı�z��ı���n���a��s��ı��l��e��t��k���i�l��e��d��i��k�l�e�r�i�h��a�k�k�ı�n�� ganizmaların bulunduğundan bahsetmiştik. Örne� da bilgi edinmek için yapılan çalışmaların sayısı gün ğin Staphylococcus epidermitis bakterisi derimizin he� geçtikçe artıyor. Bilim insanları, vücudumuzdaki men hemen her yerinde yaşar ve aynı cins bakterinin bu mikroorganizmaların bütün insanlarda aynı ana hastalık yapan türlerinin vücudumuza yerleşmesine popülasyonlardan oluşup oluşmadığını keşfetmek, engel olur. Aynı şekilde bağırsaklarımızda yaşayan bu mikrobiyal ekosistemdeki en ufak bir değişikli� sağlıklı mikroflora da, tıpkı bir yağmur ormanı gibi, ğin insan sağlığını ve çeşitli hastalıkların oluşumu� zengin bir ekosistem oluşturuyor. Sindirim sistemin� nu ya da seyrini nasıl etkilediğini anlamak için araş� de yaklaşık 2 kg ağırlığında, en az 1000 farklı türden tırmalar yapmaya devam ediyor. Bugüne kadar yapı� bakteri yaşıyor. Bu bakteriler esas olarak karbonhid� lan çalışmalar duyarlı bağırsak sendromu, alerjik re� ratları parçalayarak yararlı besin maddeleri olan K aksiyonlar, şeker hastalığı ve şişmanlık gibi bazı ra� hatsızlıkların vücudumuzdaki doğal mikroflorada oluşan dengesizliklerle bağlantılı olduğunu göste� riyor. Ö��l�ü�m��c�ü�l��b�i�r�g���e��n��e��t��i�k����h���a��s��t�a��l�ı��k����o��l�a�n��v�e�t�ü�m���v�ü�� cudu etkileyerek en son akciğerlerde solunum yet� mezliğine neden olan kistik fibroz hastalarıyla yapı� lan bir çalışma, hasta akciğerlerdeki mikrobiyal çe� şitliliğin önemini belirtiyor. Kistik fibroz akciğerler� de yoğun balgam birikmesine neden olur, bu durum birçok mikroorganizma için uygun yaşama koşulla� rı sağlayarak normalde hastaları akciğer enfeksiyon� larına karşı daha duyarlı kılar. Fakat 45 hasta ile ya� pılan yeni bir çalışma, solunum yolunda çok çeşitli mikroorganizma toplulukları bulunmasının, kistik fibrozun en son aşamasıyla ilgili olan bakteriyal pa� tojen Pseudomonas aeruginosa’nın ciğerlere daha az Bağırsaklarda ve insan dışkısında (sağda) bulunan bakteri hücreleri 72

>>> Bilim ve Teknik Temmuz 2011 Bağırsaklarımıza yerleşmiş yuvarlak solucanlar ve B12 vitaminlerine dönüştürüyor ve aynı zaman� genetik malzemesini elde ederek ve gen dizilimini da hastalık yapan mikroorganizmaları da baskılaya� yaparak mikroorganizmaları teşhis ediyor. Bu mik� biliyorlar. Bir başka örnek de vajinaya yerleşmiş olan roorganizmalar �ço�ğ�u��n�lu�k�l�a���v�ü���c�u���d�u�m�u��zd��a��b�ir�b�i�r� Lactobacillus ailesinin üyeleri olan yararlı bakteriler; leriyle haberleşerek çalışıyorlar, yani sanıldığından bunlar hastalığa yol açan Candida albicans gibi man� daha karmaşık bir ilişki içindeler. Bilim insanları bu tarları laktik asit salgılayarak ortamdan uzak tutuyor. mikroorganizmaların davranışlarını araştırarak ba� zı rahatsızlıklara karşı etkili terapi ve tedavi yolları Modern bilim sayesinde bu mikropların hayatı� geliştirmeyi amaçlıyor. Bu faydalı canlılar bağışıklık mızdaki rolünü daha iyi anlamaya başladık. Sindi� sistemi ile sürekli iletişim halindeler ve birtakım bi� rim sistemimizde, derimizde, ağzımızda ya da vücu� leşikler üretiyorlar. Eğer bu bileşikler bir şekilde elde dumuzun herhangi bir organındaki mikroorganiz� edilir ve laboratuvar ortamında üretilebilirlerse, bel� maları incelemek ve araştırmak için bu kısımlardan ki de ileride çok etkili yeni ilaçların geliştirilmesinde kazıma ya da biyopsi teknikleriyle canlı örnekler alan kullanılabilirler. araştırmacılar vücudumuzdaki doğal mikrofloranın Parmak çizgilerinde bulunan bakteri hücreleri (Solda) Bağırsaklarda dolaşan bakteri hücreleri (Sağda) 73

Vücudumuzu Paylaştığımız Organizmalar: İyi, Kötü, Güzel ve Çirkin Tenya (şerit kurdu) paraziti Vü��c�u�d�u�m��u�z�d�a��m����i�k��r�o�f�lo�r�a��b�u���l�u��n���m���a��s��a��y��d��ı�,���h�e�p�i� İstenmeyen Misafirler: miz sağlıksız olurduk, tükettiğimiz gıdaları sindire� Zararlı Mikroorganizmalar ve Şerit kurdunun başı mezdik ve bağışıklık sistemimiz çökerdi. Bu mikro� Parazitler organizmalar doğduğumuz andan itibaren bizim� 74 le ve birbirleriyle uyum içinde yaşıyorlar. Biz onla� Vücudumuzu paylaştığımız faydalı organizma� ra yaşamaları için bir ortam sunuyoruz, onlar da bi� larla aramızdaki uyum bazen dışar�ıd����a��n���g�e�l�e�n�v��e�h�a��s� ze çeşitli vitaminler ve aminoasitler sağlıyor. Daha da talık yapan organizmaların işin içine girmesiyle bir önemlisi hastalık oluşturan hemcinslerine karşı ko� karmaşaya da dönüşebilir. Virüs, bakteri, protozo� ruyucu bir tabaka oluşturuyorlar. a ve fungus gibi bazı zararlı mikroorganizmalar vü� cudumuzu istila edip bulaşıcı ya da kronik hastalık� lara neden olabilir. Örneğin nezle, grip, suçiçeği, kı� zamık, AIDS ve rahim ağzı kanseri gibi hastalıkla� ra bazı virüsler neden olur. Boğmaca, zatürre, ve� rem gibi hastalıklara da bakteriler neden olur. Bazı tropik ülkelerde çok sık rastlanan sıtma hastalığına ise Plasmodim cinsi bir protozoa neden olur. Saç kı� ran ve ayaklarda görülen mantar hastalıkları fungus� ların neden olduğu, en bilinen hastalıklar arasında� dır. Bu mikroorganizmaların bazıları vücudumuz� da zaten bulunur ve bağışıklık sistemi zayıfladığı an� da hastalığa neden olurlar, bazıları ise dışar�ıd���a��n��b�u�� laşarak vücudumuzu istila eder. Günümüzde bun� ların çoğundan aşı ile korunmak mümkün. Dünya Sağlık Örgütü verileri incelendiğinde bu tür bulaşıcı hastalık vakalarının ve bunlara bağlı ölümlerin gün

<<< Bilim ve Teknik Temmuz 2011 sürekli açlık hissi ile kıvranır ve devamlı yemek ye� geçtikçe azaldığını görüyoruz. Fakat bu durum,��g�e�� me ihtiyacı duyar ama bir türlü kilo almazlar. Belki ne de ölümlerin yaklaşık 1/3’ünün parazitik organiz� de farkında olmadan yedikleri ve içtikleri tüm gıda� maların sebep olduğu enfeksiyonlardan kaynaklan� lar vücutlarında yaşayan parazitler tarafından tüke� dığı gerçeğini değiştirmiyor. tiliyor ve geriye sadece hiçbir besin maddesi içerme� yen bir posa ve parazitlerin dışkıları kalıyordur. Bu Zararlı mikroorganizmaların vücudumuzdaki parazitlerle ilgili en önemli gerçeklerden biri de hayli varlıklarını oluşturdukları belirtilerle bir �ş�e�k�i�l�d�e�,����i�s�� gelişmiş �b�ir��h�a�y�a�t�ta��k�a�l�m��a�m��e�k�a�n��iz�m��a�l�a�rı�n�ı�n��o�l�m�a�� ter istemez hissederiz. Ama bazen varlıklarını his� sı. Tek yaptıkları şey yemek, içmek ve üremek. Daha sedemediğimiz parazitlerle de vücudumuzu paylaş� da kötüsü, çok hızlı çoğaldıkları için bu organizma� mak durumunda kalabiliriz. Parazitler, bir canlıya lardan kurtulmamız o kadar da kolay olmuyor, üs� bağımlı olarak yaşayabilen ve üzerinde yaşadığı can� telik vücudumuza yerleştikleri andan itibaren 10-30 lıya zarar verebilen organizmalardır. Bu canlılardan yıl içimizde kalabiliyorlar. Genelde tıbbi olarak teşhis bazıları ancak mikroskopla görülebilirken, bazıları edilmeleri de çok zor. Fakat bazı parazit solucanların 10-15 metre uzunluğa ulaşabilecek kadar erginleşe� neden olduğu hastalıkların, örneğin fil ayağı hasta� bilir. Bir parazit, üzerinde yaşadığı canlının besinine, lığının belirtilerini gözden kaçırmak pek de müm� enerjisine ve hatta hücrelerine ortak olarak yaşamı� kün değil. nı sürdürür. Karın ağrısı, alerjik döküntüler, uyku� suzluk, yorgunluk, unutkanlık, iştahsızlık, kansızlık, İ�n�s�a�n��v�ü�c��u�d�u��b�i�n��le�r�c�e��f�a�r�k�l�ı �t�ü�r�d�e��p�a�r�a�z�i�t�e��e�v�s�a�� demir noksanlığı, bulantı, kusma, ishal, kabızlık gibi hipliği yapabilir. Bunlar arasında yuvarlak solucan� çok geniş yelpazede belirtilere��n��e�d�e�n��o��lu��r�la�r�.�P��a�r�a�z�i�t� lar, kıl kurdu, çengelli kurtlar, kamçı kurtları, ten� ler iyi pişmemiş etleri, iyi yıkanmamış sebzeleri, bu� ya (şerit) kurtları en yaygın olanlardır. İstatistiki laşık suları tükettiğimizde ağız yoluyla ya da bulaşık değerlere baktığımızda dünya genelinde yaklaşık toprak ve sulardan deri temasıyla vücudumuza girer. 1.5 milyar insanın vücutlarında yuvarlak solucan Bazıları da sivrisinek ve karasinek ısırmalarıyla vü� barındığını görüyoruz. Kamçı kurtlarının yaklaşık 1 cudumuza yerleşir. Parazitler sadece bağırsaklara de� milyar insanı, kancalı kurtların ise nerdeyse 1.3 mil� ğil vücudumuzun hemen hemen her yerine, örneğin yar insanı enfekte ettiği belirtiliyor. Son derece zarar� akciğere, karaciğere, kaslara, eklem yerlerine, beyne, lı canlılar olan parazitlerden korunmanın temelin� deriye ve hatta gözlerimize yerleşirler. Bazı insanlar de, yenilen içilen gıdaların temiz ve sağlıklı olması, çiğ olarak tüketilen yiyeceklere çok dikkat edilmesi ve genel hijyen kurallarına uyulması yatıyor. Şimdi� ye kadar bahsettiklerimiz vücudumuzun içinde bu� lunan parazitlerdi, bir de hepimizin bildiği bit, pire, kene, uyuz böcekleri gibi dış parazitleri de düşünür� sek aslında sandığımızdan daha fazla parazit ile iç içe yaşadığımızı fark ederiz. Ürkütücü, ama hayatın ger� çeklerinden biri, hiç birimiz sandığımız kadar yalnız değiliz! Kancalı kurt paraziti dişlerini geçirmek üzere hazır bekliyor. Kaynaklar humans http://www.essortment.com/human-body- http://www.all4naturalhealth.com/parasites-in-the- parasites-63209.html human-body.html http://www.buzzle.com/articles/parasites-in-the- http://www.hhmi.org/bulletin/aug2010/pdf/ human-body.html gut_bacteria.pdf http://www.healthhype.com/list-of-human-body- http://discovermagazine.com/2011/mar/04-trillions- parasites-symptoms-pictures-2.html microbes-call-us-home-help-keep-healthy http://www.parasitecleanse.com/parasites.htm http://en.wikipedia.org/wiki/List_of_parasites_of_ Bağırsaklarda bulunan kıl kurtları 75

İlay Çelik Sıcak Hava Dalgaları“Canalıcı”biriklimolayı Kimimiz her mevsimin güzelliği ayrıdır diye düşünür, ama birçoğumuz da ne olursa olsun sıcak havaları sever. Soğuktan korunmak, sıcaklardan sakınmaya göre hep daha pahalı ve zahmetli tedbirler gerektirdiği için sıcak havalar hasretle beklenir, “sıcağa çare kolay” diye düşünülür. Oysa alışılmışın dışında sıcaklıklar biz farkına varmadan çok ciddi sağlık riskleri yaratıyor, büyük maddi kayıplara sebep oluyor ve ekosistemleri olumsuz yönde etkiliyor. “Sıcak hava dalgaları” olarak tabir edilen aşırı sıcaklıklar, artık pek çok gelişmiş ülkede doğal afet olarak kabul ediliyor ve sıcak hava dalgalarından kaynaklı zararların azaltılması için politikalar geliştirilmeye çalışılıyor. 76

>>> Bilim ve Teknik Temmuz 2011 Sıcak hava dalgasının ev- Sıcak hava dalgaları gibi uç Sıcaklık Kontrol Altında rensel bir tanımı yok, hava durumları tanımları gere- ama genel olarak uzun ği nadir ve rastlantısal olaylar. Beyinde vücut sıcaklığının düzenlendiği merkez olan hipotalamus süreli yüksek sıcaklık dönem- Ancak iklim değişimiyle birlik- vücut sıcaklığını belli sınırlar içinde tutmaya çalışır. Dinlenme halindey- lerini ifade ediyor. Yani aslın- te, istatistiksel dağılımları aynı ken bu sıcaklık 37°C iken fiziksel etkinlik durumlarında -sıcaklık düzen- da hava durumundaki bir aşı- kalsa bile sıklıklarının değişe- leyici sistemin kontrol sınırları dâhilinde olduğu sürece- ölümcül bir et- rılık anlamına geliyor. Sıcak ceği, daha sıcak bir iklimde at- ki olmaksızın 38-39°C’ye kadar çıkabilir. Vücudun güvenli sıcaklık sınır- hava dalgasını bir doğal afet mosferdeki çeşitlilik örüntüle- larında kalması, vücut tarafından üretilen ve başka kaynaklardan alınan olarak düşünmek ilk bakışta rinin farklı olacağı düşünülü- ısının vücuttan atılarak dengelenmesiyle mümkün olur. tuhaf görünüyor, çünkü adı yor. Yapılan araştırmalar küre- üstünde “hava durumu”ndaki sel sıcaklıklar arttıkça uç hava Vücudun işleyişini sürdürebilmesi için gerekli metabolik etkinlik bir değişiklik, yani görece du- olaylarının sayısının ve şidde- sonucu üretilen ısı, vücuttan konveksiyonla (vücudu çevreleyen hava rağan bir olgu. Ancak yakın tinin artacağı yönünde öngö- ya da su yoluyla), iletimle (katı bir maddeyle, örneğin zeminle temas geçmişte sıcak hava dalgala- rüler ortaya koyuyor. Uç hava sonucu), solunumla (solunumla içeri alınan hava dışarı verilene göre rının sebep olduğu zararlara olaylarına ilişkin her yıl dün- genellikle daha serin ve kurudur) ve terin buharlaşması yoluyla atılır. ilişkin istatistikler diğer do- yanın farklı yerlerinde yeni re- Havanın sıcaklığı ve nemi artınca deriyle dış ortam arasında ısı atımı- ğal afetleri geride bırakacak korlar kaydedilir, ancak son nı sağlayan sıcaklık farkı azalır ve ısı atımı yavaşlar. Hava sıcaklığı de- kadar büyük bir tehlike po- yıllarda bu tür olayların sayısı rinin sıcaklığına yaklaşınca konveksiyon yoluyla ısı kaybı sıfıra yaklaşır, tansiyeli taşıdığını gösteriyor. artmaya başladı. hatta hava sıcaklığı derinin sıcaklığından yüksekse vücut ısı bile alabilir. 2003’te Avrupa’da 30.000’in Bu durumlarda ısıyı atmanın temel ve bazen de tek yolu üretilen terin üzerinde insanın ölümüne se- buharlaşmasıdır, ancak bunun etkisi de yine ortamdaki yüksek nem so- bep olan sıcak hava dalgası nucu azalabilir. Bu durumda vücut sıcaklığı artar. Vücut sıcaklığının dü- Avrupa’da son 50 yılın en öl- zenlenmesinde birçok etki mekanizması işlev görür. En önemlileri bu- dürücü doğal afeti olarak ka- harlaşma yoluyla deriden ısı atılmasını sağlayan ter üretimi ve vücudun bul ediliyor. ABD’de de sıcak iç kısımlarındaki ve kaslardaki ısının dışarı atılmak üzere deriye ulaşma- hava dalgalarının her yıl ka- sını sağlayan derideki kan akışıdır. Yüksek sıcaklıkta vücut sıcaklığının sırgaların, hortumların, selle- düzenlenmesi için her iki sistemin de düzgün işlemesi önemlidir. Sıcak- rin ve depremlerin toplamda lık düzenlemede bu iki sisteme ek olarak bazı hormonlardaki (antidiü- sebep olduğundan daha fazla retik hormon ve aldesteron), solunum hızındaki ve kalp atışındaki artış ölüme sebep olduğu biliniyor. da etkilidir. Bu sistemler bir nedenle sıcaklık düzenleme ihtiyacına ce- vap vermeyecek duruma gelirse yüksek sıcaklıktan kaynaklı çeşitli ra- hatsızlıklar ortaya çıkabilir. Farklı ortam sıcaklıklarında vücut sıcaklığının düzenlenişi. Sıcaklıklar renklerle kodlanmış: kırmızı (37°C, normal vücut sıcaklığı), yavruağzı (37-36°C), açık pembe (36-32°C), koyu pembe (32-28°C), açık mavi (28-25°C), koyu mavi (25°C’nin altı) 77

SICAKLIK 0CSıcak Hava Dalgaları KATEGORİ Tehlike Ne Zaman Başlıyor? I BAĞIL NEM % Yüksek sıcaklıklar tek başına zararlı olabilse de 5 10 15 20 25 30 35 40 45 50 55 60 65 70 75 80 85 90 95 II asıl tehlike yüksek sıcaklık yüksek nem oranıyla bir- III leştiğinde söz konusu oluyor. Vücut sıcaklığını düşür- 50 45 48 53 58 66 69 76 83 91 99 IV mek için salgılanan ter, nemli havada buharlaşama- 49 44 47 51 55 61 66 72 79 86 94 yınca soğutma işlevini yerine getiremiyor. Bu yüzden 48 43 46 49 53 58 63 68 75 81 88 96 yüksek sıcaklıkların tehlike sınırları bağıl nem dikka- 47 42 45 48 51 55 60 65 70 76 83 90 98 te alınarak belirleniyor. Bu amaçla uzmanlar mutlak 46 41 43 46 49 53 57 62 67 72 78 85 91 99 sıcaklığa ve bağıl nem oranına bağlı olarak hissedi- 45 41 43 45 48 52 56 60 65 70 76 82 88 96 len sıcaklığın tespit edildiği tablolar hazırlıyor. 44 40 42 44 46 49 53 57 61 66 71 77 83 89 96 43 39 40 42 44 47 50 54 58 62 67 72 77 83 90 97 I - Sıcak ya da güneş çarpması olasılığı yüksek 42 38 39 41 43 45 48 51 54 58 62 67 72 78 83 90 96 II - Sıcak ya da güneş çarpması, kaslarda kramp ya da sıcak yorgunluğu olası, 41 37 38 39 41 43 45 48 51 55 59 63 67 72 78 83 89 96 fiziksel etkinliğe ve/veya maruz kalma süresine bağlı olarak 40 36 37 38 39 41 43 46 48 51 55 59 63 62 72 77 83 88 95 sıcak çarpması mümkün 39 35 36 37 38 39 41 43 46 48 51 55 58 62 67 71 76 81 87 93 III - Fiziksel etkinliğe ve/veya maruz kalma süresine bağlı olarak 38 35 35 36 37 38 40 42 44 47 50 53 56 60 64 68 73 78 83 89 sıcak çarpması, kaslarda kramp ve/veya sıcak yorgunluğu oluşması mümkün 37 34 34 35 36 37 38 40 42 44 46 49 52 56 59 63 67 72 76 81 IV - Fiziksel etkinliğe ve/veya maruz kalma süresine bağlı olarak 36 33 33 34 34 35 36 38 39 41 43 46 48 51 55 58 62 66 70 74 sıcaklık stresinden dolayı halsizlik ve sinirlilik ile dolaşım ve solunum 35 32 32 33 33 34 35 36 37 39 41 43 45 48 50 53 57 60 64 68 sistemlerinde rahatsızlıklar meydana gelebilir 34 31 31 32 32 32 33 34 35 37 38 40 42 44 46 49 52 55 58 61 33 31 31 31 31 32 32 33 34 36 37 39 40 42 45 47 49 52 55 58 sıvı tüketiminden, bağırsak problemle- 32 30 30 30 30 31 31 32 33 34 34 35 36 39 41 43 45 47 50 53 rinden ve idrar söktürücü özellikte gıda 31 29 29 29 29 29 30 30 31 32 33 34 35 36 38 40 41 43 45 47 ve alkol tüketiminden kaynaklı susuz- 30 28 28 28 28 28 29 29 30 30 31 32 33 34 35 36 38 39 41 42 luk, vücudu sıcak hava dalgalarına kar- 29 27 27 27 27 28 28 28 28 29 30 30 31 32 32 33 34 36 37 38 şı hassas hale getiriyor. Vücudun sıcak- 28 26 26 26 27 27 27 27 27 28 28 29 29 30 30 31 32 32 33 34 lık düzenleme sistemini etkileyen ilaçlar 27 26 26 26 26 26 27 27 27 27 28 28 28 29 29 30 30 31 31 32 kullanan, düşük kondisyonlu, aşırı kilo- 26 25 25 25 26 26 26 26 26 26 27 27 27 27 27 28 28 28 28 29 lu kişiler sıcak hava dalgalarının etkileri 25 25 25 25 25 25 26 26 26 26 26 26 26 27 27 27 27 27 27 27 açısından daha yüksek risk taşıyor. Hal- sizlik çeken, uykusuz kalmış, uzun sü- Öldürebilen Sıcaklar ve kusma görülebiliyor. Eğer fiziksel et- re yüksek düzeyde fiziksel etkinliklerde kinlikten kaynaklanan ve ortamdan ge- bulunan ve kalın kıyafet giyen bireyler Yüksek sıcaklıkların insan sağlı- len fazla ısı vücuttan atılmazsa bu du- de sıcak hava dalgalarının daha kolay et- ğı üzerindeki etkileri sıcaklığın şiddeti- rum “sıcak çarpması”na dönüşebiliyor. kileyebileceği kişiler arasında. ne ve kişinin bünyesine bağlı olarak ba- 40,5 °C’yi aşan aşırı vücut sıcaklığı hüc- sit bir rahatsızlık hissinden ölüme kadar resel yapılarda ve sıcaklık düzenleyici Sıcak Hava Dalgalarından çeşitlilik gösterebiliyor. Yüksek sıcaklık- sistemde hasara neden olarak hayati teh- Korunmak tan kaynaklı rahatsızlıkların en hafif bi- like yaratabiliyor. Sıcak çarpması, örne- çimi, dolaşım sisteminin kan basıncını ğin spor müsabakaları sırasında kendi- Sıcak hava dalgalarından kaynak- koruyamaması ve beyne oksijen ulaştı- lerini kötü hissettikleri halde yarışmaya lı sağlık sorunlarını azaltmak için yerel ramaması sonucu oluşan bayılma. Has- devam eden genç yetişkinlerde tipik ola- ve merkezi yönetimlerin bazı tedbirler ta bayılma sonucu yatay konuma geçer rak görülüyor. Sıcak çarpması hızla geli- alması gerekiyor. Her şeyden önce top- geçmez sistem düzeliyor. Kan basıncı- şiyor ve yüksek oranda ölümle sonuçla- lumu sıcak hava dalgası başlamadan ön- nın düşme sebebi, atardamarların ve da- nıyor. Yetişkin solunum zorluğu sendro- ce haberdar ederek hazırlıklı olunması- marların genişlemesiyle dolaşım hacmi- mu, böbrek ve karaciğer iflası, yaygın da- nı sağlamak üzere bir erken uyarı siste- nin artması sonucu kanın kalbe dönüş mar içi pıhtılaşma gibi sorunlara sebep minin oluşturulması önemli. Bunun için hızındaki yavaşlama ile genellikle su- olabiliyor. Sıcak çarpmasından kaynaklı de sorumlu birimlerin hava tahminleri- suzluk sonucu plazma hacminin azal- ölümler kayda o şekilde geçmeyebiliyor, ni dikkatle takip etmesi gerekiyor. Sıcak ması. Bu durum kanın kalbe dönüşünü çünkü yüksek sıcaklığın etkisi geçtikten hava dalgalarına karşı oluşturulacak er- destekleyecek kas kasılmasının olmadı- sonra belirtiler daha yaygın bilinen baş- ken uyarı sisteminin en önemli ön şart- ğı durağan hallerde daha da şiddetli his- ka rahatsızlıkların belirtilerine benziyor. larından biri hangi hava koşullarının “sı- sediliyor. cak hava dalgası” olarak kabul edileceği- Sıcaklıktan kaynaklı rahatsızlıkların nin belirlenmesi. Buysa göründüğü ka- Kas kasılmasının olduğu fiziksel et- oluşmasında bireyden bireye farklılık kinlik durumlarında kan basıncı daha gösteren bazı değişkenler de önem taşı- uzun süre korunabiliyor ve vücut ısın- yor. Genel olarak ileri yaşlardaki birey- maya devam edebiliyor. Bu da kalp da- ler yüksek sıcaklıklara karşı daha hassas, mar stresiyle birlikte “sıcak yorgunluğu” ileri yaşlarda yüksek sıcaklıklardan kay- adı verilen duruma sebep olabiliyor. Bu naklı ölüm oranları da daha fazla. durumun belirtileri aşırı terleme, güç- süzlük, deride soğuma, solgunluk ve ya- Herhangi bir sebeple farklı iklim ko- pışkanlık hissi ile filiform (hızlı, şidde- şullarının yaşandığı bir yere giden bir in- ti düşük) nabız. Vücudun normal sıcak- sanın iklime fizyolojik olarak uyum sağ- lığa düşmesi mümkün oluyor, bayılma lama düzeyi sıcak hava dalgalarına karşı dayanıklılığını da etkiliyor. Az besin ve 78

Kaynak: http://earthobservatory.nasa.gov/IOTD/view.php?id=3714 <<< Bilim ve Teknik Temmuz 2011 dar basit bir iş değil. Çünkü belli bir bölgede yaşa- Sıcak Hava Dalgasının Etkilerinden yan insanlar o bölgenin normal iklim koşullarına (Soldaki üstteki harita) Korunmak İçin Neler Yapabiliriz? uyum sağlamış olduğundan, bir bölgede aşırı yük- 2003 yılında Avrupa’da tarihi bir sek olarak kabul edilen sıcaklıklar bir başka böl- sıcak hava dalgası yaşandı. Sıcak hava dalgalarının yaratabileceği sağlık risklerinden gede normal kabul edilebiliyor. Örneğin Akdeniz Bu uydu görüntüsü 2001 ve 2003 kaçınmak için herkesin yapabileceği şeyler var. ülkelerinde sıradan kabul edilen yüksek sıcaklık- yılları arasındaki gündüz kara Aşırı sıcak hava sağlığı uzun vadede değil anlık olarak etkileyen lar İskandinav ülkelerinde yaşayanlar tarafından yüzey sıcaklıkları farkını gösteriyor. bir etmen olduğu için alınabilecek tedbirler konusunda dayanılmaz olarak nitelenebilir. Dolayısıyla tehli- Yapay olarak renklendirilmiş dikkatli ve hassas davranmak hayat kurtarıcı olabilir. ke sınırlarının belirlenebilmesi iklim ve sağlık uz- görüntüde kırmızı bölgeler İşte sıcak hava dalgaları sırasında uygulanabilecek manlarının birlikte çalışmasını gerektiriyor. sıcaklıkların 2001’e göre 2003’te tedbirlerden bazıları: 10°C daha fazla olduğu yerleri, l Güneş ışığına uzun süre maruz kalmaktan kaçınmak Yerleşim yerlerinin sıcak hava dalgalarına uzun beyaz bölgeler sıcaklıkların her iki l Güneşe çıkılacaksa güneş ışığını yansıtacak ve deriyi mümkün vadede uyum sağlamasına yönelik çözümlerse da- yılda birbirine yakın olduğu yerleri, olduğunca örtecek, hafif, bol ve açık renkli kıyafet giymek, ha çok altyapı değişikliklerine odaklanıyor. Yük- mavi bölgelerse sıcaklıkların geniş kenarlı şapka kullanmak sek sıcaklıklar şehirlerde, kırsal bölgelerde ve do- 2001’e göre 2003’te daha düşük l Otomobillerde çocukları ve evcil hayvanları ne olursa olsun, ğal alanlarda olduğundan daha etkili oluyor, çün- olduğu yerleri gösteriyor. hiçbir şekilde yalnız bırakmamak kü yerleşim yerlerinde yapılaşmadan ve insan et- Üstteki 3 termogram görüntüsü ise l Yoğun fiziksel etkinlikten kaçınmak ve mümkün olduğunca kinlikleri sonucu yoğun ısı üretiminden kaynakla- şehirlerde ısı adalarının nasıl yavaş hareket etmek nan ve “ısı adaları” olarak nitelenen bölgeler oluşu- oluştuğu hakkında fikir veriyor. l Dış ortamda çalışma zorunluluğu varsa sık sık yor. Temelde Güneş’ten gelen ışımanın soğurulma- Termogramlar cisimlerin mola vermek ve tek başına çalışmamak sı ve dolayısıyla ısının tutularak gün ve gece boyu yaydığı uzun dalga boyundaki l Dış ortamdaki oyunları ve etkinlikleri ertelemek yerleşim yerine yayılması sonucu oluşan, çevredeki kızılötesi ışımayı ölçerek cisimlerin l Aşırı sıcaklık değişimlerinden kırsal bölgelere göre daha yüksek sıcaklıkların ya- yüzeyindeki sıcaklık farklarını (örneğin vücudu birden soğutacak etkinliklerden) kaçınmak şandığı ısı adalarının etkisini azaltmak için mima- gösteriyor. Sıcaklıkların renklerle l Evde bir soğutma sistemi yoksa ve ev çok ısınıyorsa, riye ve peyzaja yönelik düzenlemelerin uzun vade- kodlandığı bu görüntülerde soğutma sistemi bulunan kamusal bir alanda vakit geçirmek de fayda sağlayabileceği düşünülüyor. mordan (en soğuk, örneğin ikinci l Susuzluk hissetmeyi beklemeden bol bol sıvı almak resim için -60°C), kırmızıya (epilepsi hastalarının, kalp, böbrek ve karaciğer Yönetimlerin sıcak hava dalgalarına yönelik ha- (en sıcak, örneğin ikinci resim için rahatsızlığı olanların, sınırlı miktarda sıvıyla beslenmesi zırlıklarının en önemli parçası tabii ki halkın bu 10°C) kadar değişen bir sıcaklık gerekenlerin, sıvı tutmayla ilgili sorun yaşayanların sıvı konuda eğitilmesi. Her şeyden önce, sıcak hava aralığı var. Binalar soğurdukları ısıyı alımını artırmadan önce doktora başvurması gerekiyor) dalgalarının olağan dışı bir hava durumu olarak yayarak ısı adası etkisi oluşturuyor. l Binaların yalıtımını iyileştirmek, pencereleri ve cepheleri algılanmasını ve bu durumun yaratabileceği ciddi güneş ışığını yansıtacak malzemelerle kaplamak sağlık sorunlarının fark edilmesini sağlamak gere- l Hasta, yaşlı ya da kendine bakamayacak durumdaki kiyor. Özellikle hangi grupların daha fazla risk ta- komşularımızla ve tanıdıklarımızla iletişim halinde olmak şıdığının ve sıcak hava dalgaları süresince alınabi- ve sıcak havaya karşı önlem almalarına yardımcı olmak lecek basit tedbirlerin bilinmesi çok önemli. Ülkemizde zaman zaman yaşanan yüksek sı- caklık dönemlerindeki, aşırı sıcaklardan kaynaklı ölümlere ilişkin bilgi yok. Ancak küresel ısınmayla birlikte sıklaşacağı, yaygınlaşacağı ve şiddetlenece- ği öngörülen sıcak hava dalgalarına yönelik hare- ket planları oluşturulması, sıcak hava dalgalarının hâlihazırda sebep olduğu zararın tespitine yönelik araştırmalar yapılması ve halkı bu konuda bilinç- lendirecek eğitim faaliyetlerinin başlatılması ülke- mizde sıcak hava dalgalarından kaynaklanabilecek sağlık sorunlarının ve ölümlerin azaltılmasına kat- kı sağlayacaktır. EKbaiy,nKa.kLl.a, rMeehl, G. A., “Heatwaves&Global Climate Programme, Mart 2004, http://www.grid.unep.ch/ Change”, Pew Center on Global Climate Change, product/publication/download/ew_heat_wave.en.pdf. Aralık 2007, http://www.pewclimate.org/docUploads/ http://www.dmi.gov.tr/genel/saglik.aspx?s=113 Regional-Impacts-Midwest.pdf. http://www.weather.gov/os/brochures/heat_wave.shtml Bono, A. D., Peduzzi, P., Kluser S., Giuliani, G., http://www.bom.gov.au/wa/sevwx/perth/ Environment Alert Bulletin: “Impacts of Summer 2003 heatwaves.shtml Heat Wave in Europe”, United Nations Environment http://www.disastereducation.org/library/ public_2004/Heat.pdf 79

Şenol Dane Gözümüzde Işık-Karanlık ve Uzak-Yakına Uyum 80 Çocukluğumda köyümde elektrik yoktu. Elektrik bağlandığında tüm çocuklar meydanda toplanmış ve şarkılar söyleyerek o mutlu günü kutlamıştık.“Hey gidi günler!”diye haykırmak geliyor insanın içinden. Çocukluğumun o tatlı günlerinde iki ağabeyim ortaokul ve lisede öğrenciydi. Ben ve küçük kız kardeşim ise daha ilkokul öğrencisiydik. Köy evinde ders çalışmak için masa, sandalye, kitap dolabı gibi eşyalar yoktu. Babamın Erzurum’da askerlik yaparken aldığı, o zaman“bavul”diye isimlendirdiğimiz tahtadan yapılmış kapaklı asker çantasının üstünde ders çalışırdık hepimiz. Bavulun ortasına, şimdiki elektrik lambaları ile kıyaslanmayacak kadar az ışık veren, gaz yağlı idare lambası konurdu. Herkes ışığını aynı lambadan alıyordu. Zaman zaman tartışmalar olmuyor değildi. Yatarken annem idare lambasını üstünden üfleyip söndürür, hepimiz hemen uykuya dalardık. Çok tatlı günlerdi. Ahırdaki ve mutfaktaki tüm işler bu küçük ve ilkel lambalarla yapılırdı. Işık ve karanlığa uyum 1-Gözbebeği (pupilla) açıklığı İlginçtir ki, hem yoğun ışık hem de zifiri karanlık Fotoğraf makinesi ile göz arasında çok büyük görme için engeldir. Örneğin Güneş’e baktığımızda bir benzerlik vardır. Fotoğraf makinesi, göz model gözlerimiz kamaşır ve nesneleri göremez hale geliriz. alınarak tasarlanmıştır. Gözbebeği açıklığı, gözün Sinemadan çıkınca da karanlığa alışmış gözümüz, dı- ön bölgesindeki, siyah ve yuvarlak kısımdır. Işık şarıdaki ışık yüzünden bir müddet net göremez. An- buradan gözün içine girer ve mercek sisteminden cak göz hem aşırı ışığı, örneğin güneş ışığını, hem de geçerek retinada algılanır. Fotoğraf makinesindeki yıldızların uzaklardan geldiği için çok zayıf olan ışı- objektif, belli ölçüde gözbebeğimize benzer. Göz- ğını aynı netlikte görebilir. Yıldızları görebil- mek için güneş ışığının azalması, yani bebeğinin etrafında düz kaslarla sarılmış gece olması gerekir. Buradan, görmek gözün renkli kısmı (iris) bulunur. İri- için sadece ışığa değil karanlığa da sin en önemli görevi, göze giren ışık ihtiyacımız olduğu anlaşılır. miktarını düzenlemektir. Fotoğraf makinesinde ise aynı görevi, iris Hem aşırı ışıkta hem de ka- kadar mükemmel olmasa da di- ranlıkta görebilmemize, gözün yafram yapar. aydınlığa ve karanlığa uyumu de- Göze giren ışık miktarı, göz- nir. Bu mükemmel uyum insan bebeğinin açıklık alanının kare- beyninde ve gözün optik sistemin- si ile doğru orantılıdır. Gözbebeği de yer alan mekanizmalar sayesinde çapının 1,5-8 mm arasında değiştiri- gerçekleşir. Gözün yoğun ışıklı ve koyu lebilmesi sayesinde, göze giren ışık mik- karanlık ortamlara belli bir zaman sonra uyum sağlaması üç mekanizmayla gerçekleşir: tarı 30 kat artırılıp azaltılabilir. Göz şiddet- li ışığa maruz kaldığında, refleks olarak gözbebeği 1. Gözbebeği (pupilla) açıklığının değişmesiyle daralır ve göze giren ışık miktarı azaltılır. Doktor- 2. Alıcı hücre uyumuyla lar göze ışık tutarak bu refleksin çalışıp çalışmadı- 3. Sinirlerdeki uyum mekanizmalarıyla ğını kontrol eder. Eğer gözbebeği aşırı geniş ise ve Bu uyum sonucunda ışık şiddeti açısından birbi- ışık tutunca daralmıyorsa bu durum hastada ciddi rinin 1.000.000 katı olan karanlık ve aydınlık ortam- bir beyin hasarına olduğuna ya da yaşamını kay- ların her ikisinde de görme mükemmel olarak ger- bettiğine işaret eder. çekleşebilir.

>>> Bilim ve Teknik Temmuz 2011 Gözbebeği ve odak derinliği Fotokimyasal maddenin azalması ışı- Konilerin tam uyumu için yaklaşık 10 ğa olan hassasiyeti azaltır. Yoğun ışıkta bu dakika gereklidir. Bu süre içinde ışık şid- Gözbebeğinin küçülmesi sadece göze madde parçalandığında gözün ışığa du- detinde yaklaşık 70-80 kat değişime uyum giren ışık miktarını azaltarak ışık mikta- yarlılığı azalır, böylece daha karanlık nok- sağlanabilir. Çubukların tam uyumu için- rına uyum sağlamaya yaramıyor, aynı za- taların da görülmesi sağlanır. Böyle olma- se daha uzun bir süre gereklidir. Tam manda net görmeye ve başın hafif hareke- sa aşırı ışıkta her taraf parlak görünürdü uyum için gerekli süre 45-50 dakikadır. tine rağmen görmenin bozulmamasında ve net göremezdik. Karanlıkta ise, A vi- Elektrikler söndüğünde önce sanki hiçbir önemli olan odak derinliğini artırmaya da tamini ile opsin adlı proteinler çok hız- şey göremiyor gibi oluruz, hemen hemen katkıda bulunuyor. Gözbebeği daha dar lı şekilde bileşerek fotokimyasal madde- her şeyi görebilmek içinse epeyce sabret- iken ışık retinada daha derin bir alanda al- yi oluşturur. Fotokimyasal madde yapımı memiz gerekir. gılanıyor. Burada derinlikten kasıt, retina- karanlıkta artırılarak gözün ışığa hassasi- da görüntünün oluştuğu bölgenin kalınlı- yeti de artırılır. Bu durumdaki bir göz, çok 3-Görme sinirlerinin uyumu ğı. Gözbebeği daha dar olursa ışık retina- az ışığa bile duyarlıdır. Örneğin karanlık da derinlemesine daha fazla alıcı hücreyi bir odada veya gece yıldızları seyrederken Bu mekanizma gözün retinası ile beyin uyarıyor. Dolayısıyla başın hareketiyle ba- de böyle olur. Bu uyum sayesinde karan- arasındaki görme yollarında gerçekleşir. zı alıcılarda odaklanma bozulsa bile diğer- lıkta veya çok az ışıkta bile neredeyse her Göze giren ışık miktarı fazla olduğunda, lerinde devam ettiğinden görme netliği şeyi görür hale geliriz. gözden beyne ulaşan sinyal sayısı azaltılır. bozulmuyor. Bu durum keskin ve ayrıntılı Bu azaltma işlemi sinir hücreleri arasında- görmenin bir başka yönünü teşkil ediyor. Şiddetli ışıkta A vitaminine fazla ihti- ki kavşaklar olan sinapslarda gerçekleşti- yaç olmamakla birlikte, karanlıkta gör- rilir. Buna sinirsel (nöral) uyum denir ve 2-Alıcı hücre uyumu mek için A vitamini çok önemlidir. Bu se- ayrıntılı ve net görme için gereklidir. Göze beple A vitamini eksikliği daha çok gece giren ışık miktarı az olduğunda ise, beyne Gözün ışığa duyarlı hücreleri, koni ve görüşünü etkiler ve gece körlüğü ortaya gönderilen sinyal sayısı artırılır. çubuk şekilliler olmak üzere ikiye ayrılır. çıkar. Gece görme keskinliği az olan kişi- Koni şekilliler renkli ve ayrıntılı görme- lere, tedavide A vitamini verilirse görme Yukarıda sıralanan üç mekanizmanın de, çubuk şekilliler ise karanlıkta ve siyah keskinliğinin bariz biçimde arttığı göz- uyum kapasiteleri birbirleriyle çarpıla- beyaz görmede rol alır. Bu iki tür hücre- lemlenir. rak en aydınlık ortam ile en karanlık or- de bulunan ışığa duyarlı maddelerin (fo- tam arasındaki uyum derecesi hesaplana- tokimyasal madde) yapısında A vitami- Alıcı uyumunun gündelik hayatımız- bilir. En koyu karanlık ile en şiddetli ay- ni vardır. Çubuk hücrelerindeki maddeye da pek çok örneğini yaşarız. Örneğin si- dınlığa uyum sırasında gözün ışığa hassa- rodopsin denir. Koni hücrelerinde de ro- nema salonundan çıkışta gözümüz kama- siyeti 500.000 ila 1.000.000 kat artıp azala- dopsine çok benzeyen, sadece protein kı- şır ve hiçbir şey göremeyiz. Bunun sebebi, bilir. Bu mükemmel uyum sayesinde gün- sımlarının bazı amino asitlerinde farklı- karanlıkta görme alıcılarının çok zayıf ışık düz en parlak güneş ışığı görülebilirken, lık gösteren ışığa duyarlı kimyasal madde- düzeylerine bile duyarlı hale gelmiş olma- gece de güneş ışığına göre binlerce kat za- ler vardır. Konilerde üç farklı fotokimya- sıdır. Dışarıya çıkınca sanki görece karan- yıf ışığa sahip yıldızlar görülebilir. sal madde vardır. İçlerindeki fotokimyasal lık noktalar bile ışık yayıyormuş gibi algı- maddenin duyarlı olduğu ışık rengine gö- lanır ve normal bir ışık düzeyi bile kişiyi re koniler yeşil, kırmızı ve mavi koniler ol- rahatsız eder. Bunun tersi bir durum ka- mak üzere üç tipte olur. ranlık bir odaya girdiğimizde veya ışık- lar kesildiğinde ortaya çıkar. Bu durumda önce hiçbir şey göremeyiz, çünkü görme alıcıları ışıkta görmeye uyumlu haldedir. Aydınlığa ve karanlığa uyum açısından koniler ve çubuklar farklılık gösterir. Ko- niler hızla uyum sağlar, fakat uyum de- receleri düşüktür. Çubuk şekilliler ise ya- vaş uyum gösterir, fakat uyum derecele- ri kat kat fazladır. Konilerin uyumu, aşı- rı aydınlığa veya karanlığa ani geçişte gö- zü tehlikelerden korumak için gelişmiştir. Çubuklar ise bu uyumun derecesini güç- lendirme görevini üstlenmiştir. Bunlar ışık şiddetindeki 25.000 katlık değişimle- re uyum sağlayabilir. 81

Gözümüzde Işık-Karanlık ve Uzak-Yakına Uyum <<< Yaşlanınca, uzağa ve yakına Önce yakına bakarken neler olduğuna baka- uyum kabiliyetinin azalmasına lım. Yakına bakmak uzağa bakmaktan daha zor- presbiyopi denir. Genellikle dur. Yakına bakarken veya bir cisim göze yakla- gözler sabit bir uzaklığa şırken, beyinden gelip parasempatik sinirlerle gö- odaklanır. Hasta hem uzağı ze giren elektriksel sinyaller göz merceğinin etra- hem de yakını net göremez. fındaki silyar kasların kasılmasını sağlar, böylece Bu yüzden, yaşlılar hem silyar kas ile mercek arasındaki lifler gevşer, mer- yakın hem de uzak için gözlük cek şişmanlaşır ve kırıcılığı artar. Kırıcılığın artma- kullanmak zorunda kalır. sı ile yakından gelen ışığın daha fazla kırılması so- nucunda görüntü retina üzerine düşürülebilir ve Uzağa ve yakına uyum görme sağlanır. Uzağa bakarken ise, yakına bakarken kasılı du- rumda olan silyar kaslara beyinden gelen parasem- patik sinyaller azalır ve bu kaslar gevşer. Böylece serbest bırakıldığında uzayıp incelen mercek düz- leşir ve kırıcılığı azalır. Merceğin kırıcılığının azal- ması, uzaktan gelen ışıkların retina üzerinde odak- lanmasını sağlar. Uzağa bakarken, merceği tutan kaslar dinlenir. Gözlerimizi dinlendirmek, stresi ve göz yorgunlu- ğuyla ilgili baş ağrısını azaltmak için uzağa, ufukla- ra bakmak iyi gelir. Uzun süre yakına bakmak, ga- zete okumak, bilgisayara bakmak gözü yorar, baş ağrısına sebep olabilir. Prof. Dr. Şenol Dane, Göz ayrıca uzağa ve yakına da hızla uyum sağ- 1986’da Ege Üniversitesi lar ve bir cisim göze yaklaşırken veya uzaklaşırken Tıp Fakültesi’nden mezun cismin görülme netliği bozulmaz. Buradaki uyu- oldu. Diyarbakır’da ve mun hızı o kadar yüksektir ki, bir cismi hızla gö- Konya’da pratisyen hekim ze yaklaştırsak bile, göz hemen uyum sağladığı için olarak çalıştı. 1988 yılında kişi sürekli görebilir. Kişi ufka bakarken bakışını Atatürk Üniversitesi birden önündeki kitaba çevirse veya bunun tersi- Tıp Fakültesi Fizyoloji ni yapsa yine görüşü bozulmaz. Beynin dış dün- Anabilim Dalı’nda yaya açılan kapısı olan göz, bakılan cismin uzaklı- asistan, 1991’de Yrd. Doç., ğını sürekli algılar ve beyinde ilgili bölgeyi uyarır. 1993’de Doç. ve 1998’de Beyinden göze ulaşan sinir uyarılarının miktarı ile profesör oldu. Halen uzağa ve yakına uyum sağlanır. Fatih Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde Odak noktası Mercek Noktasal ışık kaynakları Yaşlanınca, uzağa ve yakına uyum kabiliyetinin Dekan Yardımcısı ve Mercek Noktasal ışık kaynakları azalmasına presbiyopi denir. Genellikle gözler sa- Fizyoloji Anabilim Dalı bit bir uzaklığa odaklanır. Hasta hem uzağı hem de Başkanı olarak çalışıyor. yakını net göremez. Bu yüzden, yaşlılar hem yakın Serebral lateralizasyon hem de uzak için gözlük kullanmak zorunda kalır. konusunda uluslararası 90 civarında çalışması var. GKauyyntoank,lAar. C., Hall, J. E., “Görme Optiği”, Tıbbi Fizyoloji, 11. Basım, s. 613, 2006. Guyton, A. C., Hall, J. E., “Retinanın Reseptör ve Sinirsel İşlevi”, TMıbcbLiaFuigzhyoinlo,jDi,.1, 1S.taBmasfıomrd,,sJ..6, W26,h2it0e0, 6D.., 1. Basım, s. 215, 2010. “Görme”, İnsan Fizyolojisi, 82

Abdurrahman Coşkun Hücre İskeleti Robert Hook’un mikroskopla yaptığı ilk çalışmalardan bu yana, yani yaklaşık 350 yıldır hücre konusundaki bilgilerimiz sürekli yenileniyor ve değişiyor. Ancak değişmeyen bir şey var: Hücre sandığımızdan çok daha yüksek bir organizasyona sahip. Sadece insanların ve hayvanların değil, onları oluşturan hücrelerin de iskeleti var. Sanıldığı gibi hücreler, etrafları zarla çevrili, içinde organellerin yüzdüğü bir sıvıyla dolu yapılar değil. Aksine çok az mimari yapıda bulunan hareketli bir iç organizasyonu ve bunun gerçekleşmesini sağlayan iskelet benzeri bir yapıları var. SPL Sİki fibroblast hücresinin floresan mikroskobuyla çekilen görüntüleri. Çekirdek (ortada yeşil) ve hücre iskeletini oluşturan yapılar (ağ şeklinde) net olarak görülüyor. adece insanların ya da hayvanların değil bir iskeleti var. Peki, iskelet neden var? İnsanlar ve cansız nesnelerin de, örneğin binalar�ın��,���g�e� hayvanlar büyüklükleri ve işlevleri farklı organlar� milerin, uçaklar�ın��v��e��ot��o�m�o�b�i�ll�e�r�i�n��d��e��o�n�la�� dan oluşmuştur. Bunları bir arada tutmak için des� rı ayakta tutmaya yarayan iskeletleri var. Ancak is� tekleyici bir sistem olması gerekir. Ancak sadece kelet sadece büyük yapılara özgü bir unsur değil, mekanik destek yeterli değildir, çünkü insan aynı çıplak gözle görülemeyen canlı birimi hücrenin de zamanda hareketli bir varlıktır. 84

>>> Bilim ve Teknik Temmuz 2011 lilik sadece molekül�d�ü��z�ey�i�n��d�e�d��eğ�i�l�d�i�r��, �v�e�z�i�k�ü��le�� Besin bulmak, sosyal yaşamımızı sürdürmek ve rin hareketi de söz konusudur. Veziküller, içlerin� daha pek çok şey için hareket etmek zorundayız. de çok sayıda molekül taşır, hücre büyüklüğü dik� İnsan saatte ortalama 5 km hızla yürüyebilir, bunun kate alındığında sanki hücre içi dev konteynırlar� 3-4 katı bir hızla koşabilir. En hızlı kara hayvanların� dır. Hücrenin büyümesi, bölünmesi, komşularıyla dan ç�i��ta��,�s�a�a�t��te��7�0��k�m���h�ı�z�l�a�k�o�ş��a�r�v��e�g�e�r�e�k�t�i�ğ�i�n�d��e�h��ı� ilişkisi sürekli bir molekül hareketliliği gerektirir. zını saatte 120 km’ye çıkarabilir. Ani hız artışı özellik� le av sırasında ona büyük bir üstünlük sağlar. Kuşlar Hareketin hiç bitmediği hücrede, yapısal orga� ise, inanılması güç ama saatte 300 km hıza ulaşabi� nizasyon yaşamsal önemdedir. Oysa hücrelerin et� lir. �Ö�rn��eğ��i�n�k��a�r�t�a�ll�a�r��a�v��la��r�ın��ı��i�z�le�r�k��e�n��d�a�l�ı�ş�a��g�eç��t�ik�� rafını çevreleyen zarın yapısı katı değil akışkandır. lerinde saatte 320 km hıza ulaşabiliyor. İ�ş�t�e��h���a�y��v�a�n�� Akışkan bir zarın hücreyi mekanik olarak koruma� ların tüm bu hareketleri, iskelet sisteminin sağladı� sı ve hücrenin tüm hareketlerine dayanması elbet� ğı destek işleviyle birlikte kas sisteminin de çalışması te mümkün değildir. Hücrenin zorlu dış koşulların sonucu mümkün oluyor. İskelet sistemi c��a�n�l�ın��ın��h�a�� üstesinden gelebilmesi için mutlaka ek desteğe ge� reket etmesini sağladığı gibi organların bir arada reksinimi vardır. Yoksa dağılması ve yok olması iş� durmasını da sağlayarak dağılmalarını engelliyor. ten bile değildir. O halde hücrenin yaşamı boyun� ca karşılaştığı farklı koşullarda yapısal bütünlüğü� Hareketlilik sadece organizmanın bütünü ile sı� nü sağlayacak koruyucu ve işlevsel bir destek sis� nırlı değil, çeşitli ölçeklerdeki iç yapılarımızda da temine sahip olması gerekir. Nitekim hücrenin ya� kayda değer bir hareketlilik söz konusu.��V�ü�cu��du�� pısıyla ilgili incelemelerde�h�ü��cr�e�n�i�n����s��a��d���e��c�e��b�i�r��s�ı� muzda sürekli hareket halinde milyarlarca hücre vı damlacığı olmadığı, aksine içinde yüksek düzey� var�, �ö�r�n�e�ğ�i�n��k�a�n��h��ü�c�r�e�le��ri�.�A��k�y�u��v�a�r�la�r��d�a�m��a�r��d�ı�ş�ı� de organize olmuş bir iskelet sistemi olduğu görül� na çıkıp vücudumuza giren davetsiz konuklar olan müştür. Hücre iskeleti,�h��ü�c�r�e�y�e�b��ü�y�ü�k��b�i�r�e�s�n�e�k�� bakterileri etkisiz hale getiriyor. Oksijen taşıyan lik ve işlevsellik kazandırır. Hücre iskeleti olmasay� alyuvarlar kalbin pompalama gücüyle tüm vücu� dı organeller rastgele yerleşmiş yığınlar olur, hüc� dumuzu dolaşıyor, hem de hiç durmadan. Sperm renin bütünlüğü, organizasyonu ve işlevselliği ol� hücreleri de yumurtayı döllemek için uzun bir yol mazdı�.��Y��a��n���i���i�s��k���e�le�t��y�a�p��ı �h�ü��c�re�y��e�s�a�d��e�c�e�d��a�y�a�n�ı��k���l�ı� kat etmek zorunda. lık ve şekil vermekle kalmaz aynı zamanda hücre içi yapıların organizasyonuna da katkı sağlar. Ya hücrenin içi? H�ü�c�r�ed��e�n�d��a�h�a�h��a�re�k��e�t�l�i�. �H���a��n�� gi canlıya ait olursa olsun, işlevi ne olursa olsun, Nasıl iskeletimiz organlarımızın yerleşimine hareketli veya hareketsiz tüm hücrelerin içinde� ve korunmasına yardımcı oluyorsa, hücre iskele� ki trafik 24 saat hiç ama hiç durmaz. Mesainin hiç ti de organeller için aynı işlevi görür. Organelle� bitmediği bir merkezdir hücre. Farklı organeller rin yerleşimine yardımcı olur ve yer değiştirme� (hücre içi işlevsel yapılar) arasında biyolojik mole� lerini düzenler. İki iskelet arasında çok önemli bir kül alışverişi kesintisiz olarak gerçekleşen bir olay� fark vardır. Hücre iskeleti hem esnek hem de çok dır. Örneğin çekirdekte sentezlenen mesajcı nük� dinamiktir. Özellikle hareket eden veya bölünen leik asitler (mRNA) sitoplazmaya geçer ve ribo� hücrelerde hücre iskeleti adeta koordinatör zomlarda (protein sentezleyen birimler) okunarak rolünded��i�r�. ��İ�s��k��e�le��ti���ol�u��şt�u��r�a�n��b��a��z��ı���y���a��p��ı��l�a�r��g�e�re�k��t�i� ona uygun protein sentezinin gerçekleşmesinde iş� ğinde hücre tarafından büyütülüp küçültülebilir. lev görür. Sentezlenen proteinler ya doğrudan ya Böylece hücre iskeleti aynı zamanda hücrenin şekil da golgi kompleksi yoluyla başka organellere ve� değiştirmesine de olanak sağlar. ya hücre dışına gönderilir. Hücre içindeki hareket� İç Kılıf Mikrotübülün Dinein Kolu Dış Mikrotübül Merkez Birimi Birimi Mikrotübülün Merkez Birimi Radyal Dinein Spok Neksin A İplikçiği İç Kılıf Kamçı Dış Mikrotübül Birimi B İplikçiği Mikrotübülün Plazma Zarı Merkez Birimi Bazal Gövde Titrek Tüy ve Kamçı SPL SPL Titrek tüy ve kamçının kesitsel yapısı Titrek tüy ve kamçının kesitsel ve üç boyutlu yapıları 85

Hücre İskeleti Aktin, hücrenin şeklini belirlediği gibi hareketini de sağlıyor. Hücreyi çevreleyen zarın hemen altına yerleşen aktin, aynı zaman� Hücre iskeleti iplikçik şeklinde çeşitli proteinlerden oluşur, da hücre zarına dayanma gücü veriyor ve darbeler karşısında da� h�ü�c�r�e��iç��i�n�d�e��a�ğ��ş�e�k�li�n��d�e��or��g�an�i��z�e��o�lm��u�şt�u��r�. �A�n��c�a�k�b��u�o�r�g�a��n�i�z�a�s� ğılmasını engelliyor. Bazı hücrelerde dışarıya doğru çıkıntı yaparak yon rastgele olmayıp belli moleküller tarafından ve belirli kural� hücrenin hareket etmesini sağlayan bir yapı da oluşturuyorlar. lara göre düzenlenir. Tıpkı çocukluğumuzda vazgeçemediğimiz oyun bloklarıyla yaptığımız gibi hücre de kendi iskeletini yeniden Aktinin işlev repertuvarı hayli geniş. Kas dokusunda kasılma� şekillendirebilir. Gerektiğinde bazı yapıları inşa eder ve kullanır, yı sağlayan ana proteinlerden biri olan aktin, kas dışı dokular� aynı yapılar gereksiz hale gelince de onları ortadan kaldırır. Hüc� da da hareket sisteminin temel unsurlarından. Parazitlerde (ör� re iskeletinin böylece küçük parçalara ayrılması ve tekrar birleş� neğin amipler) yalancı ayak oluşumundan davetsiz konuklarımı� mesinin sayısız avantajı var. Uzun iplikçiklerin hücre içinde hare� zın etkisiz hale getirildiği fagositoza kadar pek çok olayda aktin keti hayli zordur, oysa hücre bu iplikçikleri alt birimlerine ayırıp başrolde. başka bir yerde kolaylıkla yeniden kurabilir, bu durum da hücre iskeletine çok büyük işlevsellik kazandırır. Mikrotübüller Çekirdeği olan h��em��e�n�h��em��e�n�t��ü�m��h��ü�c�re�l�e�r�d�e��b�u�l�u�n�a�n��i�sk��e� Mikrotübüller küçük borucuklar şeklindedir, tübülin adı let farklı ü��ç��t�em��e�l��y�a�p�ıd��a�n��o�lu�ş�u��r:��A�k��t�in��i�p�l�i�k�ç�i�k�l�e�r�i�,�m��i�k�r��ot��ü�b�ü�l� verilen ç�o�k���s�a�y�ıd��a��a�lt��b�i�r�im��d��e�n�o�l�u�ş�u��rl�a�r�.�B��u�n�l�a�r�a��n�a�n�o�b�o�r�u�� ler ve ara iplikçikler. Bu yapısal unsurları elektron mikroskobuy� cuklar da (yani nano ölçekte borucuklar) diyebiliriz. Aktinle� la görmek mümkündür. Ancak iskelet bu unsurlardan ibaret de� rin olduğu gibi mikrotübüllerin de uzunlukları alt birimlerin ğildir; bunlar çatıyı oluşturur, fakat esas yapının kurulması için eklenmesi veya çıkarılmasıyla ayarlanabilir. farklı yüzlerce yardımcı proteine gereksinim duyulur. Mikrotübüllerin�h�ü�c�r�e�n�i�n��g�e��li�ş�m��e�si��n��d���e���v��e���k�e��n�d�i�n�e��h�a�s�ş�e�k�� lini almasında önemli işlevleri var. Hü��c�r�e�i�ç�i��t�r�a�f�i�ğ�i�n����d��ü���z�en��le�n�� mesinde de etkililer. Hem hücrenin hem de hücrede bulunan organellerin yer değiştirmesinde önemli rol alıyorlar. SPL SPL Fibroblast Hücre. Çekirdek etrafında mikrotübül yapıları (kırmızı) görülüyor. Aktin iplikçikleri Hücre iskeletini oluşturan yapılardan mikrotübülün bilgisayarla elde edilen resmi. Mikrotübül çok sayıda tübülin biriminin belli bir düzen içinde bir araya gelmesiyle oluşur. Canlıları oluşturan moleküller arasında bir yarışma düzen� lenecek olsa kuşkusuz DNA’nın rakibi olmaz. Ancak ikincilik Ara iplikçikler için yarışacak ç�o�k��p��ro�t�e��in��v�a�r�.�B��e�n�i�m���fa�v�o�r�i�l�e�r�im���a�k�t�i�n��v�e��m��i� yozin isimli proteinler. Bunlar istediğimiz yere ö��zg�ü��r�c�e��g�i�t�m�e� Ara iplikçikler aktinlerden ve mikrotübüllerden farklıdır. mizi sağlayan motorlar. Eğer onlar olmasaydı yerimizden kı� Fibröz yapıda, yani ince ve uzun proteinlerdir. Aktinlerden ve pırdayamaz ve adım dahi atamazdık. Bu ikili, kas kasılmasını mikrotübüllerden farklı olarak çok değişik tipleri vardır. Göre� sağlayan temel moleküllerdir, ama aktin aynı zamanda hücre ce daha kararlı (değişim geçirmeyen, mevcut yapısını koruyan) iskeletinin de vazgeçilmez bir unsurudur. Aktin iplikçiklerine mikroiplikçikler de diyoruz. Bunlar me� meli hücrelerinde en çok bulunan proteinlerdendir, hücredeki toplam proteinin %15’ini oluşturabilirler. Aktin sarmal yapıdadır, ancak bu sarmallar çok sayıda küçük alt birimlerden oluşur. Ge� rektiğinde bir araya gelerek aktin iplikçiğini oluştururlar. Bu özel� lik aktine büyük işlevsellik sağlar. Gereksinim varsa aktin iplikçi� ği oluşturuluyor, görevlerini tamamlayan iplikçikler daha sonra tekrar kendilerini oluşturan alt birimlere ayrılıyor. 86

<<< Bilim ve Teknik Temmuz 2011 Glikoprotein Proteoglikanlar (Hücre Dışı aykırı olurdu. Gerekli itici gücü sağlamak için motor Hücre Matriks Yapıları) proteinlerimiz kimyasal enerji kullanır. Bu amaçla or� ganizmada genellikle ATP (adenozin trifosfat) tercih Zarı edilir. Motor proteinler kargoları iplikçikler boyunca itekleyerek istenilen yere ulaşmasını sağlar. Aktin Motor protein Doç. Dr. Abdurrahman İplikçikleri Görüldüğü gibi hücre iskeleti mekanik dayanıklı� Coşkun, 1994 yılında Mikrotübül lık, şekil verme, hücreyi ilgilendiren her türlü hareket, Erciyes Üniversitesi Tıp Hücre İskeleti ile Hücre zarında bulunan hücrenin bölünerek çoğalması gibi çok sayıda yaşam� Fakültesi’nden mezun ilişkili proteinler kanallardan biri sal ö��z�e�l�li�k��v��e�i�ş�l�e�v�d��e�e�t�k�i�l�i��o�l�a�n��ö�n�e�m��li��b�i�r��y�a��p�ı�.���B��a�� oldu. 2000 yılında SPL zı kısırlık tipleri de dâhil çok sayıda hastalığın meka� biyokimya ve klinik SPLHücre zarı ve onu alttan destekleyen hücre iskeletinin yapıları görülüyor. nizması hücre iskeletindeki bozukluklarla ya da işlev� biyokimya uzmanı, lerindeki aksaklıklarla ilişkilendiriliyor. Hücre iskele� 2003 yılında yardımcı yapılardır. Hücre bölünmesi ve benzeri durumlar� tinin yapısının ve işleyişinin daha iyi anlaşılması bu doçent ve 2009’da da, diğer hücre iskeleti yapılarında görüldüğü gibi hastalıklara tedaviler geliştirilmesine katkı sağlayabi� doçent oldu. Uluslararası kaybolup yeniden oluşmazlar. lir. Ayrıca hücre içi ya da hücrelerarası pek çok olayın hakemli dergilerde mekanizmasının anlaşılmasına da katkı sağlayabilir. yayımlanmış 32 Ara iplikçikler hücreye mekanik dayanıklılık Görünüşe göre, h��a�k�e�t��t�iğ�i��ü��n��e���s��a�h�i��p��o�lm����a��y��a��n���b�u�h�ü��c� makalesi var. Özel olarak sağlar. Bu nedenle yapısında ve organizasyonunda re içi sistem, daha pek çok keşfe konu olacak. laboratuvarda kalite bir sorun olduğu zaman hücre zarı kolaylıkla yır� kontrol, standardizasyon tılır ve bütünlüğünü kaybeder. Ara iplikçikler, ak� Titrek tüyler ve kamçılar ve protein biyokimyası tinlerden ve mikrotübüllerden farklı olarak, hücre� konularında araştırmalar de bulunan organellerin yerlerinin sabitlenmesin� Mikrotübüller hücre içinde bulunmakla birlikte yapıyor. Halen Acıbadem de görev alır. Hücrenin üç boyutlu şeklinin oluş� bazı hücrelerde sitoplazmanın uzantıları biçiminde- Labmed Klinik masına katkı sağlarlar. Daha çok sabitleyici rolde ki, titrek tüy ve kamçı denen yapıların içinde de bu- Laboratuvarları’nda klinik olduklarından diğer iki iplikçik gibi sürekli yeni� lunur. Titrek tüy ve kamçılar hücrenin devamı şeklin- biyokimya uzmanı ve den oluşturulup yıkılmazlar. Ara iplikçikler çekir� dedir ve etrafları hücre zarıyla çevrilmiştir. Bu yapıla- Acıbadem Üniversitesi dek zarının iç yüzeyinde kafes gibi bir örgü oluştu� rın içinde mikrotübül ile birlikte çok düzenli biçim- Tıp Fakültesi Biyokimya rarak DNA’yı da koruma altına alır. de organize olmuş dinein denilen proteinler de yer Anabilim Dalı’nda öğretim alır. Mikrotübül ve dinein arasındaki etkileşim titrek üyesi olarak çalışıyor. Motor proteinler tüyler ve kamçılarda kıvrılma hareketine neden olur. Hücre içindeki o ufak dünyada taşımacılık işi nasıl Bir hücrede çok sayıda titrek tüy bulunabildiği hal- gerçekleştiriliyor, hiç merak ettiniz mi? Bu sorunun de sadece tek bir kamçı bulunur. Örneğin insan so- yanıtı motor proteinlerde. Protein galaksisinin belki lunum sisteminde 1 cm2 gibi küçük bir alanda 1 mil- de en ilginç yıldızlarıdır motor proteinler. Hücrenin yar kadar titrek tüy bulunur. İnsandaki bilinen en tipik içi sıvı�d�ır�,�a��m��a��t�a�şı�n�a�c�a�k��p�a�k�e��t�le�r�i�n��b�u���sı�v�ı��d�e�n��iz�i�n�� kamçılı hücre, sperm hücresidir. Kamçı bağlı olduğu de rastgele hareket etmesi elbette düşünülemez. Bun� hücreye itici güç verir ve sperm hücrelerinde olduğu lar, gitmeleri gereken yerlere belli kurallar çerçevesin� gibi hücrenin çok uzun yol kat etmesini sağlar. de ulaştırılır. Taşıma işlemi için önce “yol”ların inşa edilmesi gereklidir. Yapılan yol hedefi belirlediği gibi Hücre iskeletinin bilgisayarla kargonun kolaylıkla taşınmasını da sağlar. Varış nok� elde edilen şematik resmi. tası ve taşınacak yapıya göre aktin veya tübülin alt bi� Hücre iskeleti sanıldığından daha rimleri yeniden organize olup bir yol inşa eder. İkin� yüksek bir organizasyona sahiptir, ci aşama kargoyu yola yerleştirip hareket ettirmektir. hücrenin dağılmasını engellediği İşte bu �sı�r�a�d�a��m��ot��o�r�p�r��ot��e�in��le�r��d�e�v��r�e�y�e��g�ir�e��r.��B�i�r�b��ir�l�e�� gibi yapısını da güçlendirir. rinden farklı, çok sayıda motor protein vardır. Bunlar bağlandıkları iplikçiklere (aktin ve mikrotübül iplik� FKlaeytcnhaekr,laDr. A., Mullins, R. D., “Cell mechanics and the KG.a,rWlanaldteSr,cPie.,nMceo,lTecauyllaorr BaniodloFgryaonfctihs eGCroelul,p5, .2B0a0s8ı.m, çikleri), taşıdıkları kargo tipine ve gidecekleri yerlere Acyltboesrkte, lBe.t,oJno”h, Nnsaotnur,eA, .S,aLyeıw46is3,,J.s,.R4a8f5f,-4M92.,,R2o0b1e0r.ts, göre farklılık gösterir; bu durum taşımacılıkta fark� lı tiplerde araçlar kullanmamıza benzer. Yakıtsız ça� lışan bir motor olmadığına göre, motor proteinleri� nin de enerji harcamadan çalışmasını bekleyemeyiz. Böyle bir durum evrensel termodinamik yasalarına 87

Hüseyin Gazi Topdemir Apollonios ve Koni Kesitleri Pergeli Apollonios Giriş bölümlenmesi ve kon­ iklerin birbirleriyle dörtten daha faz- Antik Çağ geometrisinin önemli Helenistik Dönem’in önemli matematikçilerinden bi- la nokta­da kesişemeyecekleri gösterilmiştir. Beşinci cildin- bir ürünü olan Konikler’i yazdı. risi olan Apollonios (MÖ 262-200) Perge’de doğmuştur. de, verilen bir noktadan bir koniye çizilebilecek çizgilerin Dönemin en gözde bilim merkezi olan İskenderiye’de dik olacağı ve normal adını alacağı, altıncı cildinde ise ko- 88 Eukleides’in öğrencileri tarafından yetiştirilmiştir. niklerin benzerliğine yer verilmiştir. Grek Dünyasında, geometri ve astronomi alanlarında Arkhimedes’den sonra yetişmiş, onunla kıyaslanabile- Apollonios, Eukleides (MÖ 330-275) ve Arkhimedes cek en büyük bilgindir. Arkhimedes’den 25 yaş küçük ol- (MÖ 287-212) ile birlikte geometriyi Helenistik Çağ’da en masına karşın, aralarında hoca öğrenci ilişkisi olmamış- yüks­ek seviyeye getiren matematikçilerdendir. Kendisin- tır, ancak onun çalışmalarından haberdardır. En önem- den sonraki geometricilerin de dikkatini çeken koni kesit- li çalışması, geometri tarihinin seçkin örneklerinden biri leri kuramını ilk defa Apollonios oluşturmuştur. Bu kuram, olan ve bir koninin düzlemle kesilmesiyle oluşan şekille- her dereceden geom­ etrik eğriler kuramının ve yalnızca şe- rin analizini konu alan Konikler adlı kitabıdır. killerin biçimleri ve konumlarıyla ilgilenen, çizgilerin ve yü- Eğitimini tamamladıktan sonra Perge’ye dönmüş, bi- zeylerin kesişmeleri ve çizgisel uzaklıklar­ın oranlarını kul- limsel çalışmalarını burada sürdürmüş ve yapıtlarını Per- lanan geometri dalının başl­angıcını oluşturması bakımın- ge kralına sunmuştur. Bu yüzyılda Perge de önemli bir bi- dan önemlidir. lim ve kültür kentidir. Konikler Koni kesitleri Antik Çağ’da koniler konusunda ayrıntılı olarak yazılmış en önemli çalışma olan Konikler sekiz ciltten oluşmaktadır. Koni kesitlerine ilişkin o döneme kadar gelen bütün bilgi- lerin derlendiği kitapta Apollonios’un kendi özgün katkıla- rı da yer almaktadır. Konikler’in sadece ilk yedi cildi bilin- mektedir, ancak yalnızca ilk dördü Grekçe özgün biçimiyle günümüze kadar geleb­ ilmiştir. Apollonios ilk defa koni ke- sitlerini bir ve aynı koniden elde etmiş ve böylece dört ko- ni kesitini (daire, elips, parabol, hiperbol) birbirine bağlaya- bilmiştir. Bu koni kesitlerine elips, parabol, hiperbol adları- nı veren de Apollonios’dur. Apollonios koni kesitlerinin özelliklerini incelemiş ve şu belirlemelerde bulunmuştur: Daire: Koni, koninin eksenine dik şekilde yatay olarak kesilirse, Elips: Koni, kapalı bir eğri oluşturacak şekilde kesilirse, Parabol: Koni, koninin bir kenarına paralel şekilde kesi- lirse, Hiperbol: Koni, ne paralel ne de kapalı eğri oluşturacak şekilde değil, herhangi bir şekilde kesilirse elde edilir. Konikler’in birinci cildinde koni kesitlerinin elde edilişi üzerinde durulmuştur. İkinci cildinde asimptotlar, eks­ enler ve çaplar, üçüncü cildinde üçgenlerin, dikdörtgenle­rin ve karelerin eşitliği, orantılı olmaları ve elips ile hiperbolün odakları tartışılmış, dör­düncü cildinde çizgilerin harmonik

>>> Bilim ve Teknik Temmuz 2011 Apollonios, konik tanımına kendisinden ve benzeri problemlerin açıklanmasını amaç- matematiksel bir model önermiştir. Apollonios öncekiler gibi sadece dik konileri değil tüm ko- lamıştır. İbn el-Heysem’in, incelenmeden ge- bu düzenekleri gezgen hareketlerinin açıklan- nileri almıştır. Dairesel tabanlı ve tepesinden çilmesinin doğru olmadığını belirttiği bir di- masına uygulamamış, yalnızca teklif etmekle her iki tarafa doğru, sonsuza kadar uzatılmış ğer problem de, verilen bir noktadan bir koniği yetinmiştir. Düzeneklerin gezegen hareketleri- bir koni, bir düzlemle kesilirse, düzlemle koni kesen bir doğrunun nasıl çizileceğiyle ilgilidir. nin açıklanmasında ve ortaya çıkan problem- yüzeyinin kesişimi olan eğrinin çember, hiper- Ona göre, ele alınması gereken bu problemler, lerin anlamlandırılmasında taşıdığı önemi ilk bol, elips veya parabol olacağını ilk kez Apollo- Apollonios’un ilk yedi ciltte ele aldığı problem- fark eden Helenistik dönemin seçkin astrono- nios göstermiştir. Sonuç olarak dik ya da eğik, lerin devamıdır. İbn el-Heysem, böyle bir çalış- mu Ptolemaios olmuştur. koni kesitlerinin aynı eğrileri vereceğini ilk kez maya neden gereksinim duyduğunu da şöyle ispatlamıştır. Konik kesitler, böylece modern belirtmektedir: Gezegen hareketlerinin temel ilkesi düzgün bakış açısıyla ilk defa kavranmıştır. Dolayısıyla dairesel hareket ilkesidir ve bu ilkeyi değiştir- Apollonios’un Konikler adlı kitabı bu konuda “Apollonios’un düşüncesinin sağlamlığına meksizin Güneş’in ve Ay’ın mesafe ve hız fark- yazılmış seçkin bir eserdir. Günümüze büyük sonsuz güvenimiz olduğundan, bu meselele- lılıklarının hesaplanması önem taşır. Apolloni- ölçüde çevirileri kalmış olan kitabın sekizinci rin sekizinci ciltte incelenmesi gerektiğine karar os bu hesaplamayı olanaklı kılan matematiksel cildi ise kayıptır. Diğer ciltlerdeki bazı problem- verdik. Bizde bu kesin düşünce oluştuktan son- modeli geliştiren bilgindir. Modelin esası şudur: lerin çözümlerinin kayıp ciltte yer aldığı belirtil- ra, bu problemleri inceleyerek bir makale mey- Kendisinden önce Aristarkhos (MÖ. 310-230) diğinden, tarih boyunca birçok geometrici se- dana getirdik ve bunun da sekizinci cildin yerini adlı bir astronom, ilk kez Güneş merkezli bir ev- kizinci ciltte nelerin yer alması gerektiği konu- tutacağına inandık. Böylece Konikleri tamam- ren modeli önermişti. Bu model Kopernik’ten sunda spekülasyonlar yapmış ve bu cildin ye- lamış olduk. Bu problemleri çözebilmek ve se- (1473-1543) yaklaşık 1300 yıl önce geliştirilmiş niden yazılması için çaba göstermiştir. Geo- kiz cilt arasında en iyisini meydana getirebil- olması dolayısıyla dikkat çekicidir. Ancak Aris- metri tarihinin en özgün çalışmalarına sahne mek için analiz, sentez ve yenileme yöntemini tarkhos modelini gerektiği şekilde destekleye- olan bu çabanın öncüsü İslam dünyasında ye- kullandık.” cek bir fizik sistemi oluşturamamıştı. Dolayısıyla tişen önemli matematikçilerden biri olan İbn fizik temelden yoksun bir model olarak kalmış- el-Heysem’dir (965-1039). Düzgün heptagon tı. O dönemde egemen fizik sistemi de Yer’in merkezde ve durağan şekilde kalması gerektiği İbn el-Heysem Kahire’de kaldığı yıllar- Kayıp olan son ciltte neler olacağı konusun- düşüncesine dayalı Aristoteles fiziğiydi ve bu fi- da geçimini istinsah (kitap çoğaltma) işiy- da ilk yedi cilde bakarak tahminlerde bulunma zik ister istemez Aristarkhos’un evren modeline le sağlamıştı. Bu dönemde istinsah etti- eğilimi yakın zamana kadar bilim dünyasında destek sağlayamazdı. Çünkü Aristarkhos Yer’in ği kitaplar Eukleides’in Elementler’i (Usûl ilgi görmeyi sürdürmüştür. Bu ilgiyi gösteren- hareket ettiği bir model öngörüyordu. Bu ne- el-Hendese), Ptolemaios’un (MS 150’ler) lerden biri de 18. yüzyılın ünlü matematikçisi denle Güneş merkezli evren modeli Kopernik Almagest’i (El-Mecistî), Theodosius (öl. MS 395) ve astronomu Edmund Halley’dir (1656-1724) tarafından yeniden ileri sürülünceye kadar tu- ve Menelaus’un (MS 1. yy) Küre Kesitleri ve ve 1710’da Apollonii Pergaei Conicorum Libri tunamadı ve geçmişten beri gelen Yer merkez- Apollonios’un Konikleri’dir. Konikler’in İbn el- Octo adlı bir kitap yazmıştır. İbn el-Heysem’in li evren modeli geçerliliğini sürdürdü. Ancak bu Heysem tarafından çoğaltılmış elyazması kop- çalışması kuşkusuz Halley’den yaklaşık 700 yıl modelin de gezegen hareketlerinin açıklanma- yası Süleymaniye Kütüphanesi’ndedir. önce olması dolayısıyla ayrıcalığa sahiptir. sında ciddi sıkıntıları vardı. Örneğin gezegenin bazen Yer’e yakınlaşmış, bazen uzaklaşmış gibi İbn el-Heysem’in çoğalttığı bu kitaplar dö- Astronom Olarak Apollonios görünmesini veya bazen hızlı bazen de yavaş nemin yüksek geometri bilgisinin yer aldığı Apollonios astronomiyle de ilgilenmiştir. hareket ediyor gibi algılanmasını açıklamak ol- çalışmalar olması bakımından dikkat çekicidir Bu konuda yaptığı çalışmalarla matematiksel dukça zordu. Bu yüzden Knidoslu Eudoksos’un ve İbn el-Heysem’in geometri bilgisi hakkın- astronominin kurucusu kabul edilir. Gezegen- ortak merkezli küreler modeline sayısız yama da da açık bir fikir vermektedir. Araştırmaları- lerin hareketlerini açıklamak için, gökyüzünü yapılmıştı. Bu da sistemin kavranmasını güç- nı koni kesitleri üzerinde yoğunlaştıran İbn el- ilk defa geometri aracılığıyla anlamlandırma- leştirmekteydi. İşte Apollonios bu sıkıntılara çö- Heysem, sonuçta koni kesitleri kuramını, per- ya çalışan Knidoslu Eudoksos’un (MÖ 408-355) züm olacak bir hesaplama düzeneği geliştirdi. gel ya da cetvelle çizilemeyen -örneğin düz- ortak merkezli küreler sistemi yerine çember- Yukarıda değinildiği üzere dışmerkezli ve çem- gün yedigen (heptagon)- ya daha önceden bi- merkezli ve dışmerkezli düzeneklerden oluşan bermerkezli düzenekleri astronomi problemle- linen ya da bizzat kendisinin ortaya attığı prob- rine uygulamadı, ancak bu düzenekler Yer mer- lemlerin çözümüne uygulamıştır. Bu anlamda kezli evren modelinin uzun yıllar kullanılması- iki koninin kesişme noktasının belirlenmesi ko- nı sağladı. nusunda ısrarla çalışan ilk matematikçilerden biridir. Dışmerkezli Düzenek Bu düzenekle hem mesafe hem de hız deği- İbn el-Heysem’in, Makâle fî Temâmi Kitâb şimi açıklanmaktadır. Gezegen dairesel yörün- el-Mahrûtât (Koni Kesitlerinin Tamamlanma- gede düzenli şekilde dolanmaktadır, ancak Yer sı Üzerine) adını verdiği çalışmasının girişinde dairesel yörüngenin merkezinden kaydırıldığı yazdıklarından anlaşıldığı üzere, Apollonios’un için, bazen Yer’e yakınlaşıyor bazen de uzakla- Konikler’inin kayıp olan sekizinci cildini, ilk yedi şıyormuş gibi gözükmektedir. Şekilde gezegen ciltte elde ettiği bilgiler ışığında yeniden kur- A noktasındayken Y’ye (Yer) daha uzak, B nok- mayı amaçlamıştır ve başarılı da olmuştur. Di- tasındayken daha yakın görünür. Çünkü: AY>CY ğer taraftan bir koniğe nasıl teğet çizileceği, teğetin verilen orana göre yayı nasıl böleceği 89

Apollonios ve Koni Kesitleri <<< Knidoslu Eudoksos’un Evren Tasarımı Eudoksos, evreni iç içe geçmiş kürelerden oluşan bir yapı olarak kabul etmiştir. Evren sınırlıdır ve merkezinde Yer bulunmaktadır. Güneş dâhil bütün gezegenler Yer’i çevreleyen kürelere çakılıdır ve küre döndükçe gezegenler de dönmektedir. Eudoksos’un, tasarla- dığı bu geometrik gökyüzü modellemesine ortak merkezli küreler sistemi adı verilmiştir. Bu modelle ilk defa bir gökcisminin belirli bir süre sonra nerede bulunacağını matematiksel olarak belirle- mek olanaklı olmuştur. Aslında Eudoksos’un çözümü son derece ilginçtir. Bir kürenin üzerinde bulunan bir gezegen, bu kürenin eksenlerinden birisi üzerinde dolanırken, merkezdeki Yer’in çevre- sinde dairesel yörüngeler çizer. Böylece küreleri artırmak suretiyle daha karmaşık hareketleri betimlemek olanaklı olur ve gezegenle- rin gökyüzündeki hareketleri ile bu iç içe geçmiş küre hareketleri uzlaştırılabilir. Nitekim Eudoksos bu amaçla ortak merkezli kürele- rin sayısını 27’ye çıkarmıştır. Böylece ilk defa gökyüzünde olan bi- tenler, matematiksel bir modelle anlamlandırılmış oluyordu. Gerçi ortak merkezli küreler sistemi, çok karmaşıktı ve uygulamada da oldukça başarısızdı, ama sonuçta olup bitenleri anlamlandırmaya yönelik kuramsal bir girişimdi ve yaklaşık da olsa görünüşü kurta- rıyordu. Eudoksos’un ortaya koyduğu geometrik tabanlı Yer mer- kezli ortak küreler sistemi, daha sonra Aristoteles (MÖ 384-322) tarafından mekanik bir modele dönüştürülmüştür. Hız değişiminin nedeni ise gezegenin gö- Bu düzenekte hız değişimi de benzer şe- fede olmak durumundadır. Bu durumda ge- rünüm açısının farklı olmasıdır. Gerçekte AB kilde görünüm açısıyla açıklanabilmektedir. zegen de çember üzerinde dolanırken, her ve CD yayları eşittir ve dolayısıyla gezegen bu CD ve EF yayları eşit olduğu halde, CD daha noktada merkezdeki gözlemciye eşit mesa- yayları eşit hızla geçecektir. Ancak gözlemci küçük bir açı altında görüldüğü için gezegen fede olacaktır. Oysa gözlemlenen veya algıla- dairenin merkezinde O’da değil de Y’de oldu- bu yay parçasını kat ederken daha yavaş ha- nan gerçeklik, gezegenin yakınlaşıp uzaklaş- ğundan, gezegen AB yayını kat ederken daha reket ediyormuş gibi görünecektir. tığını söylemektedir. İkilem, bu iki geometrik yavaş, CD yayını kat ederken de daha hızlı ha- model aracılığıyla çözüme kavuşturulmuştur. reket ediyormuş gibi görünecektir. Çünkü AB Yer merkezli evren modeli 1543 yılında Apollonios’un Kopernik’in Güneş merkez- yayını gören açı (AYB), CD yayını gören açıdan Kopernik tarafından Güneş merkezli evren li evren modelini önermiş olmakla beraber (CYD) daha küçüktür. modeli önerilinceye kadar egemen olmuştur. bu iki düzeneği kullanmayı sürdürmüş olma- Bu egemenliğin sürmesinde Apollonios’un sı, düzeneklerin işlevinin ne denli önemli ol- geliştirdiği bu iki düzeneğin etkisi çok bü- duğunu göstermektedir. Düzeneklerin işlevi yüktür. Çünkü olgusal gerçeklik sağduyu- Kepler’in gezegen yörüngelerinin elips oldu- ya bu düzenekler yardımıyla kabul ettirile- ğunu belirlemesine kadar aralıksız devam et- bilmiştir. Eğer yörüngeler çemberse, çem- miştir. ber üzerindeki her nokta merkeze eşit mesa- Dışmerkezli düzenek TKASchcaieeoynrmnbtaiisf,koiFcln.aB,r&“iAoGgpraoallpelo,hn1y9i,u7Cs0iol.tfIP, Eerdg.aN”, NoreewttaDKicotieorntgaer,y of Bu düzenekle hem mesafe hem de hız değişimi gösterilebilmektedir. İbn el-Heysem, Kitâb el-Mahrûtât, CÇMoeanvtieircmeanad:teiNks aAAzpırmoalşltoTınremirozsaiolvağorlnıuE,PDnesratgsietAü, scüh,te19B7u4c.h zu den Çembermerkezli Düzenek TToekoemli,eSr,eGvi.mJ.,v“Ae parokll.o, BniiloimusToafrPiheirngea”G, iriş, Nobel, 2010. Bu düzenekte büyük dairenin çemberini CDiilctti1o,nCahryarolefsScSicernibtinfiecrB’sioSgornasp,h1y9,7E0d. . C. C. Gillispie, merkez alan küçük bir daire vardır ve gezegen UTonpadt,eYm.,iAr,sHtr.oGno.m&iUTnaraith, iY,.N, Boiblieml, 2T0a0ri1h.i, Pegem, 2008. küçük daire üzerinde dolanır. Çembermerkez- li adı verilen bu düzenekte, gezegen A’dayken Çembermerkezli düzenek merkeze AY mesafesinde, B’deyken BY mesa- fesinde bulunur. AY>BY olduğundan, gezege- nin bazen Yer’e uzak bazen de yakın görünme- si kolayca anlamlandırılmış olur. 90

Türkiye Doğası Dr. Bülent Gözcelioğlu Flora Anadolu Orkidesi 92

Bilim ve Teknik Temmuz 2011 [email protected] Anadolu orkidesine damartartık, dildamak, diliçıkık, diliçıkırık, tesbih salebi, yayla salebi, Anadolu salep otu da denir. Orkideler Orchidaceae ailesinin üyeleridir. Ülkemizde yaklaşık 100 türü vardır. Bunlardan 40 kadarı da endemiktir, yani yalnızca ülkemizde yaşar. Anadolu orkidesi de (Orchis anatolica) ülkemizde yaşayan orkidelerden biri. Her ne kadar adını Anadolu’dan alsa da Anadolu dışında da yaşadığında endemik değil. Ancak yenilebilir olması, gıda ve ilaç endüstrisinde hammadde olarak kullanılması, süs bitkisi özelliği göstermesi yüzünden, önemli bir bitki türü. 30 cm kadar boylanabilen Anadolu orkidesinin yaşam alanları ışık alabilen gölgeli yerler, çalılıklar, çam ormanları gibi yerlerdir. En çok bulunduğu yerlerse Antalya, Muğla, Aydın, Ankara, Mersin, Mardin, Bursa ve Kastamonu’dur. Anadolu orkidelerinin soyu, diğer orkideler gibi, tehlike altındadır. Bunun en büyük nedeni salep tozu elde etmek için doğadan aşırı miktarda toplanmalarıdır. Salep, orkidelerin yumrulu köklerinden elde edilir. Her orkide yılda bir tane yavru yumru meydana getirir ve yeni yumru geliştikçe eskisi yok olur. Orkide yumrularının bir tanesi 1,6 gram gelir (Kahramanmaraş’ta yapılan bir çalışmaya göre). 1 ton salep tozu elde etmek için 625.000 orkideye ihtiyaç vardır. Sadece ülkemizde her yıl milyonlarca orkide toplandığı göz önüne alınırsa, bu orkidelerin soylarının bir süre sonra tükenmesi de kaçınılmazdır. Orkidelerin gelişme süreci (2-16 yıl) çok uzun olduğu için kültüre alma çalışmaları da yeterince verimli değildir. Kültüre alma çalışmalarından yüksek verim alınmaya başladığında doğada yaşayan orkideler kurtulacaktır. Fotoğraflar: Doç. Dr. Kazım Çapacı GKaöynnüalşken, N. ve ark., Ege ve Doğu Akdeniz Bölgelerinde Doğal Yayılış Gösteren Orchidceae Familyasına Ait Bazı Türlerin in vitro ve in vivo Koşullarda Üretimleri Üzerine Araştırmalar, TÜBİTAK projesi (TBGAG-52), 1997. 93

Türkiye Doğası Fauna Dünyada sadece Harran antik kent HharaaberlerriaçenvresKindee yratşıeyornkelesi Anadolu, tarih boyunca sayısız canlı grubuna ev sahipliği yapmış, yapmaya da devam ediyor. Bu canlı gruplarından biri sürüngenler. Anadolu sürüngenler için çok uygun yaşam alanlarına sahip. Birçok sürüngen kendilerine uygun yerlerde barınıyor, besleniyor ve ürüyor. Bu sürüngen türlerinden biri de 2005 yılında bilim dünyasında duyurulan Harran kertenkelesi (Acanthodactylus harranensis). Harran kertenkeleleri sadece Harran’da (Şanlıurfa), Harran antik kent harabeleri civarında yayılış gösteriyor. Bilinen yayılış alanı 3,6 km2. Bu kadar dar bir alandaki toplam birey sayısının 1000’den daha az olduğu tahmin ediliyor. Dar bir alanda yayılış gösterdiklerinden soyları kritik derecede tehlike altında. Arkeolojik önemi olan bir yerde yaşamaları, bu alanda arkeolojik kazıların devam etmesi ve bölgenin yoğun turizm baskısı altında olması soylarını tehdit eden en büyük etken sayılıyor. Tarımsal faaliyetler, hayvancılık ve aşırı otlatma, insanlar tarafından rahatsız edilme diğer tehditler arasında. 94

Bilim ve Teknik Temmuz 2011 Harran kertenkelesi bilim dünyasına yeni bir tür olarak 2005 yılında Fotoğraflar: Prof. Dr. Bayram Göçmen Prof. Dr. İbrahim Baran ve arkadaşları tarafından duyuruldu. Vücut uzunluğu 25 cm civarında olan bu kertenkele tombul ve KBaaryanna, kI.l,aKrumlutaş, Y., Benedetto Lanza, B., Sindaco, R., Ilgaz, C., Avci, A. ve Crucitti, iri yapılı olarak tanımlanıyor. Bitki örtüsünün seyrek olduğu yerlerde, P., “Acanthodactylus harranensis, a new species of lizard from southeastern Turkey bozkırlarda, yarı çölsü alanlarda bulunan Harran kertenkelesi (Reptilia: Sauria: Lacertidae)”, Bollettino del museo regionale di Scienze Naturali di Torino, çok hızlı hareket eder, böceklerle ve böcekler larvalarıyla beslenir. Cilt 23, Sayı 1,s. 323-341, 2005. 95

Türkiye Doğası Jeomorfoloji Kıyı KumullarıYok OlmaTehdidi Altındaki Bir Ekosistem Kumullar uçucu ve gevşek yapıdaki kum tanelerinden oluşan, biçimleri devamlı değişen kum tepeleridir. Kıyılarda oluşabildikleri gibi karaların iç kısımlarında da (örneğin çöllerde) oluşabilirler. Kıyı kumulları deniz ve göl kıyılarında oluşur. Çok değişken ve hareketli oluşumlardır. Su ile kara ekosistemi arasında geçiş sağlayan ve çok hassas oldukları kabul edilen ekosistemlerdir. Kumullar kıyılarda bariyer görevi yapar. Deniz suyunun karaların iç kısımlarına geçmesini önledikleri gibi filtre edilmesini de sağlarlar. Böylece kıyı kesimlerinde tarım yapılabilir. Bunun yanı sıra kumul ekosisteminde kumula özgü çok sayıda bitki ve hayvan türü de yaşar. Kum zambakları, Halep çamı, soyları tehlikedeki deniz kaplumbağaları ve çok sayıdaki su kuşları gibi. 96

Bilim ve Teknik Temmuz 2011 Ancak kumullarda yol ve bina yapımı, aşırı otlatma, yangın, kumlu toprakların tarıma açılması gibi etkenler, yani insan müdahalesi çok fazladır. Buna bir de yasak olmasına rağmen inşaatlar için kum çekilmesi de eklenince kumulların doğal yapısı gittikçe bozulmaktadır. Her şeyden önce bu durumdan kumul ekosisteminde yaşayan türler olumsuz olarak etkilenecektir. Kumulun yapısının bozulmasıyla birlikte kıyı alanlarında yeraltı suyu dengesi de değişir ve tatlı su olan yerlerde tuzlu su görülmeye başlar. Bu durum kıyılarda kullanılan içme suyunun kalitesini, tarım alanlarını, lagün balıkçılığını ve turizmi olumsuz yönde etkiler. Ayrıca zaman zaman oluşan deniz taşkınları da bir diğer olumsuz etkidir. Yer: Patara Fotoğraflar: Turgut Tarhan YTKPYTKU.ılaÜÜıs,alyymlKnuBBınl,aKaaİİaTzTTzkmua,.lAA,manTaOrKKl.su,ıızBKlDÇvalaeneıAEyrreEıbYıBrJğKe,ADerSioutoGA.im,mmğ-BGl1ouua-P0r,ll1l6,frSao0oY.rn1l,g.ıo,ÇnoYrjCalid1ausmeak3i ypva8KıhrneUnooa,BjornyHeuilg,tuD.mku1, ip9leAaaÖlr9tmloÖap5rjs.hatenıüs,ac(ıs2nA,eü0,l,di0Hka6ln.i, Aaİz)lcaannKkuurlltaanraımn, 97

Türkiye Doğası Doğa Tarihi CeylanBir Zamanlar Anadolu’da Anadolu’da yaşayan büyük memelilerin soylarını tehdit eden ve soylarının tükenmesine yol açan en büyük etkenlerden biri avcılık. Avcılığa, yaşam alanı daralmasını ve bunu izleyen beslenme, barınma ve üreme alanlarının da azalmasını eklemek mümkün. Antropolojik buluntular avcılığın Anadolu’da binlerce yıldır var olduğunu gösteriyor. Örneğin, günümüzden 13 bin yıl önceye, Paleolitik döneme ait (Yontma Taş Çağı) Camuşlu kaya resimlerinde (Kağızman, Kars) geyik, dağ keçisi gibi hayvan figürleri var. Bu durum bu hayvanların binlerce yıldır avlandığının göstergesi. Bu kadar uzun zamandır avlanan türlerin bazılarının soyu tükendi, kalanlar da koruma alanlarında yaşamlarını devam ettirmeye çalışıyor. Bu türlerden biri de Gazella dorcas olarak bilinen ceylan. Günümüzde Anadolu’da Gazella gazella ve Gazella subgutturosa olma üzere iki ceylan türü var. Bir zamanlar Anadolu’da yaşadığı düşünülen ceylansa Gazella dorcas. Dorcas ceylanı olarak da bilinen bu ceylan türünün Anadolu’da yaşayıp yaşamadığına ilişkin bilimsel veriler biraz tartışmalı. Bazı araştırmacılar Gazella dorcas’ın Anadolu’da yaşamadığını, Lübnan’dan daha kuzeye çıkmadığını ve Anadolu’da kaydı verilen türün Gazella dorcas yerine Gazella gazella olması gerektiğini belirtiyor. Ancak bazı araştırmacılar da bu bilgilerin eksik olduğunu ve 1980’li ve 1900’lü yıllarda Anadolu’da yapılan araştırmalara göre Gazella dorcas’ın bir zamanlar Anadolu’da yaşadığın ve kaydının Afyon, Adana ve Hatay’dan verildiğinin kabul edilmesi gerektiğini belirtiyor. Bozkır, çöl gibi alanlardan yaşayan ceylanlar toprak renginde olur. Gözlerinin üzerinde sürme de denen siyah bir bant vardır. Boynuzları üst üste oturmuş halkalardan oluşmuştur. Günümüzde Orta ve Kuzey Afrika’da yaşıyorlar. Çizim : Ayşe İnan Alican DKaemyniarskolya,rA., Türkiye Omurgalıları, Memeliler, Çevre Bakanlığı, 1996. http://www.iucnredlist.org/apps/redlist/details/8969/0

Bilim ve Teknik Temmuz 2011 99

Sağlık Doç. Dr. Ferda Şenel Ölümcül Gastroenterit Bağırsaklardan her gün yaklaşık 9 litre su emiliyor. Bu miktara, gıda- mayla gastroenterite yol açacağı genetik olarak belirlenir. İçerdiği ge- lardan alınan ve içilen su dışında, vücudun kendi salgıları da dahil. netik bilgi farklılığına göre tek bir bakteri türü dahi yüzlerce farklı me- Bağırsaklar sağlıklı çalışmaları bozulup su emme kapasitesini kaybe- kanizmayla etki edebilir. dince, ishal tablosu ortaya çıkıyor. Yüksek miktarda su ve mineral kay- bına yol açan bu duruma gastroenterit deniyor. İshal, karın ağrısı ve kusmayla kendini gösteren gastroenterit, su kaybına çok hassas olan bebeklerde, yaşlılarda, kalp ve böbrek hastala- Bağırsakların işlevinin bozulmasına neden olan birçok hastalık olsa rında zamanında tedavi edilmediğinde ölümle sonuçlanabilir. Sağlıklı da, bunun en sık rastlanan sebebi mikroplar. Ağız yoluyla alınan tüm ve genç insanlardaysa çoğunlukla hayati tehlike oluşturmayan ve ken- gıdalarda belli oranlarda mikrop bulunabiliyor. Ancak sağlıklı bir in- dini sınırlayan bir hastalık olarak bilinir. Ancak son günlerde bir bakte- sanda, bu mikropların bağırsaklarda hastalığa yol açmasını engelleyen ri, ölümcül seyreden bir gastroenterite yol açıyor. Şu ana kadar 12 ül- mekanizmalar da bulunuyor. Mide asiti ve sindirim enzimleri mikrop- kede tespit edilen, Avrupa’da Haziran ortasına kadar 40’a yakın kişi- ların bağırsaklara geçmesini engelleyen en önemli bariyerler. Fakat mi- nin ölümünden ve 3000’den fazla insanın hastalanmasından sorum- de asitini azaltan ilaçların kullanılması veya yine mide asitini azaltan gı- lu olan bu bakteri EHEC’dir. E.coli’nin 6 farklı ana grubundan bir olan daların alınması gibi nedenlerle bu bariyerler zayıflayabiliyor ve mik- bu bakterinin özel genetik yapısı ve klasik tedavi yöntemlerine direnç- roplar bağırsaklara geçebiliyor. Bağırsakların ritmik hareketleri de mik- li olması, ölüme yol açmasındaki önemli etkendir. Bu bakteri, toksinle- ropların hastalığa yol açmasını engelleyen diğer bir mekanizma. Bağır- ri sayesinde bağırsak hücrelerinde ölümcül hasara ve genellikle kan- saklar gün boyunca düzenli olarak kasılarak içerideki suyun ve gıdala- lı ishale yol açar. Sıklıkla besinlerle bulaşırsa da insandan insana bulaş- rın hareket etmesini sağlıyor. Bu hareket sayesinde, zararlı bakterilerin tığı da bildirilmiştir. Almanya’da başlayıp 12 Avrupa ülkesinin yanı sıra belirli bir bölgeye yerleşerek çoğalması zorlaşıyor. Bağırsakların için- ABD’de ve Kanada’da da görülen EHEC bakterisine bağlı ölenlerin sa- deki yararlı bakteriler ise vücuda hiçbir zarar vermediği gibi, bazı gı- yısının Almanya’da 37’ye yükseldiği bildirildi. İsveç’te 1 kişinin ölümü- daların sindirilmesine de katkıda bulunur. Bağırsak florası denilen ve ne neden olan hastalığın kaynağının henüz bulunamadığı ancak gö- çoğunlukla Lactobacillus, Bacteroides ve Clostridium’dan oluşan bu rülme sıklığında azalma olduğu açıklandı. İspanya’dan gelen sebzeler- yararlı bakteriler, zararlı bakterilerin bağırsaklara yerleşerek hastalığa den kaynaklandığı düşünülen bu salgının kökeni hâlâ tam olarak bi- yol açmasını da engelliyor. Tüm bu mekanizmalara ek olarak, vücudun linemiyor. Avrupa’daki yetkililer EHEC bakterisinin kaynağı kesin ola- normal bağışıklık sistemi de birçok zararlı mikrobu yok ediyor. Bağırsak rak belirleninceye kadar domates, salatalık, salata ve filiz yenilmeme- duvarında hazır bekleyen beyaz kan hücreleri, yabancı gördükleri mik- si uyarısında bulunuyor. roplara saldırarak içlerine alıyor ve yok ediyor. Ancak çeşitli sebeplere bağlı olarak, nadiren de olsa mikroplar vücudun ve bağırsakların sa- vunma mekanizmalarını aşıp gastroenterite yol açabiliyor. Gastroente- rite yol açan mikropların başında virüsler geliyor, ama bakteriler de bu hastalığa sebep olabiliyor. En sık gastroenterit yapan virüsler rota, ade- no ve norwalk virüsleri. Bakteriyel gastroenterite en sık yol açan etken- se E.coli. Bakteriler değişik mekanizmalarla bağırsakların işlevlerini bo- zarak ishale yol açabiliyor. Bazıları toksin denilen zehirli moleküller sal- gılayarak hastalık yapıyor. Toksinler, etkiledikleri hücre çeşidine ve me- kanizmasına göre nörotoksin, enterotoksin ve sitotoksin olarak sınıf- landırılır. Nörotoksinler, sinir sistemi hücrelerine saldırarak şikâyete yol açar. Bu toksinler bazı gastroenteritlerde görülen şiddetli kusma, ka- rın ağrısı ve kramplardan sorumludur. Staphylococcus aureus, Bacillus cereus (B.cereus) ve Clostridium botulinum bakterileri bu tür toksinler sayesinde gastroenterit oluşturur. Enterotoksinler, bağırsaklardan sıvı emilimini engellediği gibi aşırı sıvı salgılanmasına da yol açarak ciddi ishale sebep olur. Bu toksinler mineral ve şeker moleküllerinin emili- mini engelleyerek bazı minerallerin (örneğin klorun) ve suyun bağır- sak hücrelerinden atılmasının artmasına neden olur. E.coli, Vibrio cho- lera ve Clostridium perfringens toksinleri bu grupta yer alır. Sitotoksin- ler, doğrudan bağırsak hücrelerine saldırarak onları parçalar. Buna en iyi örnek Shigella dysenteriae’nin oluşturduğu dizanteridir. Bakterile- rin doğrudan bağırsak hücreleri arasına sızarak onlara saldırması veya onlara tutunarak emme işlevlerini engellemesi de gastroenterit oluşu- muna neden olan diğer mekanizmalardır. Bakterinin hangi mekaniz- 100

Bilim ve Teknik Temmuz 2011 [email protected] E-Coli EHEC EHEC Bakterisi E-Coli Bakterisi Bağırsakta yaşayan mikropların yani bağırsak florası- EHEC bakterisi şigatoksin denilen bir molekül salgıla- nın bir kısmını oluşturan E.coli aslında vücuda zarar ver- yarak hastalığa sebep olur. Bu molekül, Shigella bakteri- mez, ancak coli’nin bazı türleri ishale yol açabilir. sinin salgıladığı ve dizanteriye yol açan toksine benzer. EHEC’nin çeşitli alt grupları olmasına karşın gastroenteri- İnsanlarda gastroenterite yol açan 6 E.coli türü vardır: te en sık yol açan O157:H7 grubudur. O111:H8, O104:H21, EAEC (enteroagregatif ), EIEC (enteroinvazif ), EPEC (ente- O26:H11, O103:H2, O111:NM ve O113:H21 grupları da in- ropatojenik), ETEC (enterotoksjenik), DAEC (difüz adhe- sanlarda ishal yapsa da, hastalık O157’de olduğu kadar ren) ve EHEC (enterohemorajik). E.coli türleri, yüzeylerin- şiddetli seyretmez. EHEC, 7 ila 50 derece sıcaklıkta rahat- de bulunan O, H ve K antijenlerinin cinsine göre alt grup- lıkla çoğalabilir. En sevdiği sıcaklık 37 derecedir. Asidik lara ayrılır. Yüzey antijenlerinin farklılığı, bakteri alt grup- (pH<4) ve su içeriği çok az olan gıdalarda bile rahatlıkla larının hastalık yapma kapasitelerini belirler. EAEC’nin yol yaşayabilir. Gıdaların 70 derecenin üzerinde bir sıcaklık- açtığı gastroenteritte, uzun süren ve oldukça sulu bir is- ta pişirilmesiyle EHEC bakterisi ölür. Kuluçka süresi 3 ile 8 hal görülür. Kuluçka süresi 20-48 saat olan bu gastroen- gün arasıdır. Hastalık, bakteri içeren sudan ve gıdalardan terit türünde kusma veya ateş nadirdir. EIEC mikrobunun ve insandan insana bulaşabilir. EHEC O157:H7 gastroen- etkileri ilk olarak 1971 yılında gönüllüler üzerinde araştı- teritinde kanlı veya kansız ishal ve karın krampları görü- rılmış ve bakterinin 12-72 saat içinde ishale yol açtığı gö- lür. Yüksek ateş yoktur ve genellikle hastalık 5 ile 10 gün- rülmüştür. Genellikle hafif seyreden ve kendiliğinden ge- de iyileşir. Ancak EHEC bakterisi, 5 yaştan küçük çocuk- çen bu gastroenterit türü nadiren kanlı ishal ve bağırsak larda ve yaşlılarda çok daha ağır bir tabloya yol açabilir. krampıyla seyreden dizanteri oluşturur. Mikrobun ana Hemolitik üremik sendrom (HUS), EHEC’nin en korkutucu kaynağı hamburger, pastörize edilmemiş süt ve süt ürün- etkisidir. HUS, bakterinin ürettiği şigatoksine bağlı olarak gelişir. Bakterinin ürettiği bu toksin, Gb3 algılayıcısı taşı- leridir. EPEC, genellik- yan hücrelere bağlanarak onları öldürür. Kılcal damarlar le bebeklerde görülür ve hücreleri, yüzeylerinde bu algılayıcılardan çok sayıda bu- kanlı veya sulu ishale yol lunduğu için, toksine karşı duyarlıdır. Özellikle, bağırsak- açar. Emzirmek, bu mikro- ları çevreleyen damarlar hasar görünce kanlı ishal oluşur. ba karşı doğal bir koruyu- Kanın pıhtılaşmasını sağlayan trombositler de parçala- cudur. Dışkı yoluyla bula- nır ve vücutta yaygın kanamalar başlar. HUS gelişen has- şan bu gastroenteritin ku- talarda, alyuvarlar parçalanır ve kansızlık (anemi) oluşur. luçka süresi yaklaşık 9 saattir. ETEC bakterileri toksin üre- Ek olarak, böbrek kılcal damarlarına da bağlanan toksin terek gastroenterite yol açar. Bağırsaklarda kümelenen tahribata neden olup akut böbrek yetmezliği yapar. HUS bakteriler ortama enterotoksinlerini salgılar. Kuluçka sü- tablosu EHEC’ye yakalananların % 10’unda görülür ve bu resi 14-50 saat olan bu hastalıkta sulu ancak kansız ishal hastaların % 3-5’i hayatlarını kaybeder. HUS’den kurtu- görülür. Hastalık genellikle özel bir tedavi gerektirmeden lanların yaklaşık yarısında kalıcı böbrek hasarı oluşur. kendiliğinden geçer. Yapılan araştırmalar, DAEC’ye bağlı gastroenteritin şiddetli kusmaya yol açtığını ve okul ön- EHEC gastroenteritinin tedavisinde antibiyotiklerin cesi çocuklarda daha sık olduğunu gösteriyor. faydası yoktur. Tedavi belirtilere göre yapılır. Sıvı ve mine- ral kaybının giderilmesi, gerektiğinde kan nakli ve diya- liz tedavi yöntemleri arasındadır. Ancak en önemlisi has- talıktan korunmaktır. EHEC genellikle az pişmiş etten ve iyi yıkanmamış meyve ve sebzelerden bulaşır. Bu neden- le, özellikle sıcak yaz günlerinde, dışarıda et ürünleri ye- mekten ve iyi yıkanıp yıkanmadığını bilmediğimiz sebze ve meyveleri yemekten kaçınmakta fayda vardır. KPeanynniankgltaorn, H., “Escherichia coli O157”, Lancet, Clark, W. F., Sontrop, J. M., Macnab, J. J. ve ark., Cilt 376, Sayı 9750, s. 1428-1435, 23 Ekim 2010. “Long term risk for hypertension, renal impairment, Park, S. H., Hanning. I., Jarquin, R. ve ark.,” and cardiovascular disease after gastroenteritis from Multiplex PCR assay for the detection and drinking water contaminated with Escherichia coli quantification of Campylobacter spp., Escherichia O157:H7: a prospective cohort study”, coli O157:H7 and Salmonella serotypes in water British Medical Journal, Cilt 7, Sayı, 341, samples”, Federation of European Microbiology s. 6020, Kasım 2010. Societies - Microbiol Letters, Cilt 316, Sayı 1, Sherman, P. M., Ossa, J. C., Wine, E., s. 7-15, Mart 2011. “Bacterial infections: new and emerging enteric pathogens”, Current Opinion in Gastroenterology, Cilt 26, Sayı 1, s. 1-4, Ocak 2010. 101

Gökyüzü Alp Akoğlu Akrep ve Yay M 22 M 20 YAY M8 Akrep ve Yay kendilerini en çok özleten ta- kımyıldızlar. Bu iki takımyıldız, özellikle de Yay Antares gökyüzünün en zengin bölgesindedir, ama yı- lın küçük bir bölümünü gökyüzünde geçirir ve M6 AKREP M4 ufuktan pek fazla yükselmez. Neyse ki, bu iki ta- M7 kımyıldız gökyüzüne en çok baktığımız, havala- rın çoğunlukla açık olduğu yaz aylarında gök- Yay ve Akrep takımyıldızlarının Bursa Uludağ’dan çekilmiş fotoğrafı. Bölgedeki parlak derin gökyüzü cisimlerinden bazıları fotoğrafın yüzünde yer alır. Temmuz’da Akrep ve Yay’ı gö- üzerinde işaretlenmiş durumda. 2007’de çekilmiş olan bu fotoğraftaki en parlak cisim o sırada Akrep takımyıldızında bulunan Jüpiter. rebilmek için doğruca güney ufku üzerine bak- manız yeterli. Akrep, Samanyolu’nun merkez bölgesinde tır. Derginizle birlikte verilen Gök Atlası’nda işa- olduğundan çok sayıda derin gökyüzü cismi retli olan üç gökcismi bunlar arasında. Akrep, adını aldığı varlığa en çok benzeyen de içerir. Bunlar arasında, amatör gözlemcilerin takımyıldızlardan biri. Bu sayede, gökyüzünde en çok gözledikleri M4, M6 ve M7’dir. M8 ya da öteki adıyla Lagün Bulutsusu, yaz tanınması da kolay. Akrep’in kıskaçlarını takım- gökyüzündeki en önemli bulutsulardan biri- yıldızın batısında, kıvrık kuyruğunuysa doğu- Gökyüzünün en parlak küresel kümelerin- dir. Karanlık, aysız gecelerde çıplak gözle ba- sunda görebilirsiniz. den biri olan M4, iyi gözlem koşullarında çıplak kıldığında, Samanyolu kuşağı üzerinde silik bir gözle bile seçilebilir. Bir dürbününüz varsa göz- bulut olarak görünür. Dürbünle bakıldığınday- Akrep’teki en belirgin yıldız, parlak ve tu- lem koşulları mükemmel olmasa da bu kümeyi sa karanlık bir hatla bölünmüş, parlayan bir bu- runcu rengiyle dikkat çeken Antares’tir. Antares kolayca görebilirsiniz. Küme, Antares’e çok ya- luttur. Charles Messier, kataloğunda bu gökcis- adı, Yunan mitolojisindeki savaş tanrısı Ares’ten kın görünür konumda yer aldığı için gökyüzün- mini şu sözlerle tanımlamış: “Sıradan bir teles- (Romalılar’ın Mars’ı) türemiş. Bunun nedeniy- de bulunması da kolay. Dürbünle Antares’e ba- kopla bakıldığında bir bulutsuyu andıran yıl- se, yıldızla Mars arasındaki benzerlik. Gerçek- karken, hemen güneybatısında yer alan küme- dız kümesi. Ancak daha güçlü bir teleskopla te biri yıldız, öteki gezegen olduğu için özellik yi seçebilirsiniz. Yakınlıkları nedeniyle her ikisi bakıldığında, çok sayıda sönük yıldız içeriyor.” olarak birbirlerine hiç benzemeseler de, görü- de görüş alanına girer. Messier’in tanımlaması pek doğru olmasa da, nüşte benziyorlar. Her ikisi de turuncu ve görü- bulutsuya baktığınızda göreceğiniz şey bu ta- nür parlaklıkları benzer. İşte bu nedenle“Ares’in M6 ve M7, bölgedeki en belirgin açık yıldız nıma uyacaktır. Çünkü Lagün Bulutsusu’nun benzeri” anlamına gelen Antares adı verilmiş. kümeleri arasında. M7 Samanyolu’nun en zen- ortasında NGC 6530 numaralı açık yıldız küme- Bu yıldıza Latince’de Cor Scorpii, yani “Akrebin gin bölgesinde bulunan ve çıplak gözle kolay- si yer alır. Kalbi” de deniyor. ca seçilebilen ve gökyüzünde yaklaşık 2,5 Ay çapı kadar bir alan kaplayan bir küme. M7’nin M22, gökyüzündeki en etkileyici küresel yıl- Antares, tutulum çemberine (yerden bakıl- sağ üzerindeki M6, M7’ye göre biraz daha kü- dız kümelerinden biridir. Uygun gözlem koşul- dığında, gezegenlerin gökyüzünde gezindikle- çük ve sönük olmasına karşın iyi gözlem koşul- larında çıplak gözle, silik bir ışık kümesi olarak ri kuşak) çok yakın konumda bulunduğundan, larında çıplak gözle seçilebiliyor. seçilir. Dürbünle bakıldığındaysa merkezi par- hemen hemen her yıl Mars’la yakın görünür lak, kenarlara doğru sönükleşen bir bulutsu konuma gelir. Bu durumda, bazen hangisinin Akrep’in hemen solunda bulunan Yay Ta- gibi görünür. Mars hangisinin Antares olduğunu anlamak kımyıldızı, mitolojide elinde yayıyla duran bir zor olabilir. Özellikle de Akrep’in öteki yıldızları sentauru (at başlı adam) simgeler. Takımyıl- Üç Boğumlu Bulutsu (Trifid Bulutsusu) ola- hava koşulları nedeniyle iyi seçilemiyorsa. dız bir çaydanlığın demliğine benzediğinden, rak da bilinen M20’nin, adından da anlaşılaca- amatör gökbilimciler arasında çaydanlık ola- ğı gibi, üç parçalı bir görünüşü var. Aslında, bu Antares’in turuncu renginin ardında, dev bir rak da bilinir. Yay, hem yıldız bakımından hem üç parçalı görünüşü veren, bulutsunun önün- yıldız oluşu yatıyor. Bir kırmızı dev olan Antares, de derin gökyüzü cisimleri bakımından gök- de yer alan karanlık bulutsu. Birçok başka par- gökadamızdaki en parlak ve en büyük yıldız- yüzünün en zengin takımyıldızıdır. Çünkü lak bulutsu gibi M20 de yıldızların doğduğu bir lardan biri. Antares Güneş’ten yaklaşık 10.000 Samanyolu’nun merkezi bu takımyıldızın sınır- bölge. M20, M8 ve M22 kadar parlak olmasa da, kat daha parlak. Ancak bu, görünür parlaklık- ları içerisindedir. iyi gökyüzü koşullarında bir dürbünle gözlene- lar arasındaki oran. Antares, kırmızı dev olduğu bilir. Dürbünle, bulutsunun üç parçalı yapısını için, ışınımının büyük bölümünü kızılötesi dal- Yay’daki derin gökyüzü cisimlerinin çoğu bir da seçmek mümkün. gaboyunda yapar. Bunu da göz önünde bulun- dürbünle rahatlıkla görülebilecek kadar parlak- durursak, bu yıldız Güneş’ten yaklaşık 60.000 kat daha parlaktır. Gökbilimciler Antares’in ça- pını, Güneş ile Dünya arasındaki uzaklığın yak- laşık 4 katı olarak hesaplıyor. Yani bu yıldızı Güneş’in yerine koyabilseydik, Jüpiter’e kadar olan tüm gezegenler içinde kalırdı. Artık ömrü- nün son demlerini yaşayan bu yıldız, yakın bir gelecekte süpernova olarak patlayacak. 102


Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes!
Create your own flipbook